uluslararasi İnanÇ turİzmİ ve eshab-1 hf...

32
ULUSLARARASI VE ESHAB-1 HF SEMPOZYUMU 20 - 22 Eylül 2012

Upload: others

Post on 02-Feb-2020

8 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: ULUSLARARASI İNANÇ TURİZMİ VE ESHAB-1 HF ...isamveri.org/pdfdrg/D222993/2013/2013_ERTURHANS.pdfand then the relation between qissa and shar'u men qablana (the shari'a of preceding

ULUSLARARASI İNANÇ TURİZMİ VE

ESHAB-1 HF SEMPOZYUMU

20 - 22 Eylül 2012 KAHRAMANMARAŞ

Page 2: ULUSLARARASI İNANÇ TURİZMİ VE ESHAB-1 HF ...isamveri.org/pdfdrg/D222993/2013/2013_ERTURHANS.pdfand then the relation between qissa and shar'u men qablana (the shari'a of preceding

EDiTÖR

Seydihan KÜÇÜKDAGLI Serdar YAKAR

YAYlN KURULU

A. Turgay İMAMGİLLER Seydihan KÜÇÜKDAGLI

Prof. Dr. Mehmet ÖZKARCI Yrd. Doç. Dr. Hamza KARAOGLAN

Ertuğrul KAZANCI BelmaGEMCİ

ÖkkeşGÖKÇE

ISBN: 978-605-86188-4-8

BASKI Öncü Basımevi 0312 384 31 20

TASARlM NoyaMedya

İLETiŞiM ADRESi:

İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü GMK Bulvan Atatürk Parkı

Sabancı Kültür Merkezi 1 Kahramanmaraş Tel: +90 344 235 15 00- Faks: +90 344 235 15 Ol

[email protected] www.kabramanmaraskulturturizm.gov.tr

Birinci Basım: Ekim 2013

Bu eser İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından hazırlanarak, Doğu Akdeniz Kalkınma Ajansı finansı ile bastırılmıştır.

2

Page 3: ULUSLARARASI İNANÇ TURİZMİ VE ESHAB-1 HF ...isamveri.org/pdfdrg/D222993/2013/2013_ERTURHANS.pdfand then the relation between qissa and shar'u men qablana (the shari'a of preceding

ASIIAB-I KEHF KISSASININ FIKHİ OKUNUŞU

Prof. Dr. Sabri ERTURHAN*

ÖZET Tebliğde kısaca kıssa kavramına yer verilecek, kıssa-şer'u men

kablena ilişkisi üzerinde durulacak, Kur'an ve hadislerde kıssalara yer veril­mesinin hikmet ve gayeleri sıralanacaktır. Daha sonra kıssalann fıkhl değe­ri ele alınacak bu bağlamda kıssalardan yararlanmak için bulunması gerekli şartlar, kıssalardan hüküm istinbat şekilleri ve kıssalardan çıkarılan bazı ör­nek fıkhl hükümlere yer verilecektir. Bu bilgilerin arzının akabinde tebliğin omurgasını oluşturan Aslıab-ı Kehf kıssasından çıkarılan fıkhl hükümler su­nulmaya çalışılacaktır. Bu cümleden olarak kıssadan çıkarılan usUl-i fıkıh ve fürfi-ı fıkha dair hükümlere yer verilecektir. Tebliğ bir değerlendirme ve so­nuçla tamamlanmaya çalışılacaktır.

Anahtar Sözcükler Aslıab-ı Kehf, kıssa, Şer 'u men kablena, fıkhl hüküm, ictihad, istihsan,

. hicret, vekalet, şirket, helal rızık, mescid THE JURISTIC READING OF THE PARABLE OF ASHAB AL-KAHF

ABSTRACT In this pa per, the concept of "qissa" (parable) will be handled in brief

and then the relation between qissa and shar'u men qablana (the shari'a of preceding prophets) will be concentrated on; and then the wisdoms and goals of giving place to the parables in the traditions will be lined up. Later on, the juristic value of the parables will be taken up; and within this context, it will be given place to the conditions required to benefit from the parables, the forms of extractions of verdicts from the parables and the examples of extractedjuristic decrees. After giving this information, the verdicts extracted from the parable of Ashab al-Kahf (The friends of Cave), which forms the backbone of this pa per, will be tried to submit. Within this context, the judg­ments belonging to the methodology of fiqh Gurisprudence) and i ts branches that were extracted from the parable will be given place. The paper will be completed with an evaluation and conclusion.

KeyWords: Ashab al-Kahf (The Friends of Cave), qissa (parable), shari'a man

qablana, juristic verdict, ijtihad, istihsan, hijrah, wakalah (mandate), shirkah (company), legitimate livelihood, masjid

*Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi- serturlı[email protected] s _erturhan@hotnıail.com

329

Page 4: ULUSLARARASI İNANÇ TURİZMİ VE ESHAB-1 HF ...isamveri.org/pdfdrg/D222993/2013/2013_ERTURHANS.pdfand then the relation between qissa and shar'u men qablana (the shari'a of preceding

20-22EYLÜLı~~KAHRAMANMARAŞ--------------------------­

ASRAB-I KEHF KISSASININ FIKHİ OKUNUŞU GİRİŞ

Tebliğimiz hakkında bir fikir oluşturması ve kıssalardan fıkhl hüküm çıkarmanın önemine dikkat çekme bakımından M. Harndi Yazır'ın şu tespit­lerini paylaşmak istiyoruz.

Onun Kur'an hakkındaki bazı mütalaalan şöyledir: " ... Kur'an'ın manalan iliata olunup bitirilemez. Bir manası inkişaf

ederken arkasından bir m ana daha, arkasından bir mana daha ilh .. yüz gösterir. Nurunun şa'şaa-i vıızühu (apaçık parlaklığı) içinde hafa zuhur eder. Mü'mine hitap ederken kafire bir inzar fırlatır. Katiri inzar ederken mü'mine bir tebşrr nüktesi uzatır. Avama hitap ederken havassı düşündürür. Alime söylerken ca­hile dinletir. Cahile söylerken alime dokundurur. Geçmişten bahsederken ge­leceği gösterir. Bu günü tasvir ederken yanın anlatır. En sade müşahedelerden en yüksek hakikatiere götürür. Mü'minlere gaybı anlatırken katirieri halden b1zar eder. Ve bütün bunlan hale, makama, mekana, zamana, mevzua göre en

'uygun, en ra'na kelimelerle ifade eder." (Yazır, 1971: I, 15-16). İşte Kur'an böyle yüce bir kitaptır. Kur'an kıssalanna fıkhl açıdan bakarken bu tespitler göz önünde bulundurulmalıdır.

I-GENEL BİLGİLER Bu başlık altında kıssa kavramı, Kıssa Şer'u men kablena arasındaki

ilişki ve kıssalann verdiği genel mesajiara yer verilecektir. A-Kıssa

Kıssa'nın sözlükteki anlamı bir şeyin izini sürerek arkasına düşmek­tir. Nitekim (Kehf, 18/64) ayetinde de geçtiği üzere "kıssa", "izlerini takip ederek geriye döndüler" demektir. "(Musa'nın) kız kardeşine 'onun izini ta­kip et' dedi." (Kasas, 28/11) ayetinde izini takip et, arkasını bırakma, demek­tir. İkinci olarak yine bu anlamdan alınıp izlemeye değer bir haber nakl etmek, bir hikaye anlatmak manasma gelir. Üçüncüsü, o anlatılan haber anlamianna gelir.

Kıssa da esasen izi sürülmeye değer hal ve durum anlamındadır. İşte bundan dolayı şehnameler gibi kaleme alınan, dillerde dolaşan destan ve hi­kayelere de kı s sa adı verilir ki, buna Farsça' da destan veya efsane d enilir. An­cak bizim dilimizde destan deyimi şöhreti yaygın olmak bakımından, efsane deyimi de inanılmaz derecede acilipliği bakımından, kıssa da ibretli özelliği bakırnindan kullanılır. Demek ki, bir haber veya hikayenin kıssa adını ala­bilmesi, izlenıneye değer ve yazılmaya değer bir özelliği taşımasına bağlı­dır. Bunun içindir ki, edebiyatta kıssanın özel bir yeri ve önemi vardır. Bir hikayenin dillerde dolaşacak bir destan veya efsane halini alması, kalıcı bir güzelliği ifade eden bir olağanüstülükle ilgilidir. Güzellik ise çok yaygın bir şey olmadığından gerçekten de kıssa denilebilecek hikayeler çok nadir olur ... (Yazır, 1971: IV, 2846-2847).

330

Page 5: ULUSLARARASI İNANÇ TURİZMİ VE ESHAB-1 HF ...isamveri.org/pdfdrg/D222993/2013/2013_ERTURHANS.pdfand then the relation between qissa and shar'u men qablana (the shari'a of preceding

B-Kıssa Şer'u Men Kablena ilişkisi Kıssalar büyük ölçüde bizden önceki ümmetierde geçen olaylardan

oluştuğundan zorunlu olarak kıssa ve şer'u men kablena delili arasındaki bağ­lantı gündeme gelmektedir. O nedenle şimdi Şer 'u Men Kabfena 'nın delil olma konusundaki yaklaşırnlara bir göz atalım:

Şer'u men kablena (eş-şeraiü's-salife) Hz. Peygamberden önce gelen peygamberlere gönderilen şer'! hükümlerdir. Bu hükümlerin Muhammed (a.s.) ümmetinide bağlayıp bağlamayacağı hususu İslam usUl bilginleri ta­rafından tartışılmış ve şu görüşlere yer verilmiştir (Şer'u Men Kabierra'nın kaynak değeri hakkında bkz. İbn Hazm, ty: II, 153; Serahs1, 1993: II, 76-77, 99-105; Amid1, ty: III, 4, 378 vd; Abdülaziz Buhar!, 1997: m, 397 vd; Taftazan1, ty: II, 41-42; Zerkeş1, 1992: VI, 39 vd; İbn Ferhün, 1995: II, 102; Emrr Padişah, ty: m, 37 vd; Şevkam, 1937: 239-240; Ebu Zehra, ty: 285-288; Zeydan, 1987: 263-266; Şakiru'l-Hanbell, 1948: 268-269; Yazır, 1971: II, 1334-1335; Bilmen, 1967: I, 195; Dönmez, 2010: 39, 15-19; Kahraman, 2010: 198-200):

a) Müslümanlar bakımından nesh edildiğine dair delil bulunan hü­kümler: Bu hükümlerin müslümanlar bakımından delil sayılmayacağı konu­sunda görüş birliği bulunmaktadır. Mesela En'am, 5/146'da zikredilen yasak­lar müslümanlar bakımından geçerli değildir.

b) Müslümanlar bakımından geçerli olduğuna dair delil bulunan hü­kümler: Bunlar kesinlikle müslümanlan da bağlamaktadır. Namaz (Lokman, 31/17); İbrahim,14/37; Taha, 20/14), oruç (Bakara, 2/184) ve kurbanla ilgi­li hükümler böyledir. Kurban hakkında Hz. Peygamber, kurban kesmemizi, çünkü buibadetin babamız Hz. İbrahim'in sünneti olduğunu ifade etmektedir (İbn Mace, "Edahl", 3).

c) Kur'an ve hadiste zikredilen ve nesh edildiğine dair bir kayıt da ol­mayan hükümler: Bu hükümleri ihtiva eden önceki peygamberlerin şeriatleri Hanefi fukahası, Malikllerin çoğunluğu ve bazı Şafii usulcülere göre bizim için de şerlattir, hukuk kaynağıdır. Ahmed b. Hanbel'in tercih edilen görüşü de böyledir. Bu görüşte olan usulcüler gerekçe olarak şu ayetleri ileri sürmüş­lerdir:

"İşte o peygamberler Allah 'ın hidayet verdiği kimselerdir. Sen de on­ların yoluna uy "(En 'am, 6/90), "Nuh 'a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi, İbrahim 'e, Musa ya ve İsa ya tavsiye ettiğimizi sizin için hukuk kuralı/şerfat yaptı." (Şuara, 42/13).

Konunun Sünnetten dayanaklan da bulunmaktadır. Bu delillerden biri şöyledir: Hz. Enes'in halası Rübeyy, bir cariyellin dişini kırmış, mağdur da onun aleyhine davacı olmuştur. Mağdurun davasında ısran üzerine Hz. Pey­gamber de Rübeyy'in kısas edilmesine hükmetmiş ve bu hükmünde

331

Page 6: ULUSLARARASI İNANÇ TURİZMİ VE ESHAB-1 HF ...isamveri.org/pdfdrg/D222993/2013/2013_ERTURHANS.pdfand then the relation between qissa and shar'u men qablana (the shari'a of preceding

20-22 EYLÜL 20jı._KAHRAMANMARAŞ------------­

" .!1.:..\y IJJJ- ıJ..;'-""ı'-"' Allah 'zn kitabı, !asası emretmektedir. " (Buhfui, "Tefslnı Sfueti Ba­kara", 23; İbn Mace, "Diyat", 16; N esai, "Kasame", 18) buyurarak Kur'an'ı referans göstermiştir. Bu yaklaşımı ile Tevratt'ta geçen kısas hükmünün bizler için de geçerli olduğuna vurgu yapmıştır.

Zahiriler ve Şafii mezhebinde sahih olan görüş ile Mu'tezile ve Şia mez­heplerine göre bahse konu hükümler bizim için delil değildir. Ahmed b. Hanbel'in bir görüşü de bu yöndedir. Bu :fukaha Maide, 5/48; Nahl, 16/123 gibi ayetlerle ve meşhur Muaz hadisi ile istidlal etmektedirler (İbn Hazm, ty: I, 153; Amidi, ty: III, 4, 378 vd; Zerkeşi, 1992: VI, 39 vd; Dönmez, 2010: 39, 15-19).

Bu kapsamda yer alan hükümlerin Muhammed ümmeti hakkında da geçerli olması gerektiği yönündeki görüş tercihe şayan görülmüş, usulcülerin bu konudaki ihtilafların daha çok lafzi olduğu ifade edilmiştir. Çünkü pratikte bu hükümlerle amel edildiği görülmektedir. Mesela kısas hükmünün bizi bağlamadığını söyleyen hiçbir fakili yoktur. Çünkü uygulama böyle gelmiştir. Aynı şekilde Hz. Peygamber, uyu­mak veya unutmak suretiyle namazını kaçıran kimsenin uyandığında veya hatırla­dığında kaza etmesini söylemiş (EbU Davüd, "Salat", ll; Nesai, "Mevakit", 53; İbn ~Mace, "Salat", 10; Darimi, "Salat", 26) akabinde "Beni anmak için namaz kıl. Tlihli, (20/4) "ayetini okumuş ve ayeti namazın kaza edilmesine delil getirmiştir. Oysaki bu ayette Hz. Musa'ya hitap edilmektedir.

Nihai tabiilde usulcüler Şer'u men kablena konusundaki yaklaşımlan şu şe­kilde formüle etmişlerdir:

Allah ve Peygamberi tarafından bize bildirilen ve bunlann neshedildiğine dair açık hüküm bulunmayan hükümler bizim için de delildir. Bu takdirde şer'u men kablena veya şeraii salife Kitap ve Sünnet' e raci olmuş olur.

Buna göre Kur'an veya Sünnet tarafından bizim için de hukuk kuralı olduğu ifade edilen veya teyid edilen veyahut nesh edilmeyen lassalardaki hükümler Mu­hammed ümmeti için de geçerlidir.

C-Kıssaların Genel Mesajları Kıssalann genel amaçlanın veya kıssalarla bizlere verilmek istenen mesaj­

lan şu şekilde sıralamak mümkündür: a) Peygamber'i teselli etmek, moral vermek (Hfıd, 11112), b) İnsan duy­

gulannı güven, korku ve ümit yönünde harekete geçirmek, c) Muhataplann ibret almalannı sağlamak (Yusuf, 121111; Hfıd, 111120; Hicr, 15/75), d) Vahiy ve risa­letin ispatlanması (Bkz. AI-i İmran, 3/49; Hfıd, 1 1149), e) İlahi dinlerinin tamamı­nın kaynağının aynı olduğuna dikkat çekilmesi (Enbiya, 21/25). f) Peygamberlerin tevhid mücadelesi uğrunda karşılaştıkları zulüm ve direnişiere karşı gösterdikleri eşsiz sabır örneklerinin sunulması ve onların karşılaştıkları çile ve işkencelere karşı gösterilen metanetle peygamberin ve bizlerin teselli edilmesi (Bkz. En'am, 91), g) İnsan fıtratının (ğaraiz), karakterinin farklılığı ve bu farklılığın davranışlar üzerinde ve diğer insanlarla ilişkilerine etkilerinin beyanı, h) Ancak bir kısmına günümüzde ulaşılabilmiş kozmik aleme ilişkin nice kevni bilimsel gerçeklerin bildirilmesi gibi hususlardır. Kısaca Kur'an'ın amacı ne ise kıssalann amacı da odur (Zeydan, 1998: I, 6-8; Yıldırım, 1985: 106-109; Şengül, 2002: 25, 498-501; Demir, 2003: 142-150; Acar, 2005: 115 vd.).

332

Page 7: ULUSLARARASI İNANÇ TURİZMİ VE ESHAB-1 HF ...isamveri.org/pdfdrg/D222993/2013/2013_ERTURHANS.pdfand then the relation between qissa and shar'u men qablana (the shari'a of preceding

II-KISSALARIN FIKH.i DEGERi Kilr'an lassalan tarihi, ahlaki, kelami, tasavvufı, sosyolojik, psikolo­

jik, pedagojik, edebi ve bilimsel birçok açıdan inceleme konusu yapılabilir ve yapılmıştır (Halefullah, 2002; Görgün, 1988, 19-40). Fıkhl açıdan lassalardan çıkanlan hükümlere yer yer tefsir kaynaklannda özellikle alıkarn ayetlerini konu edinen tefsir kitaplannda yer verilmiş, fıkıh kitaplannda da ilgili konu­nun temeliendirilmesi bağlamında atıflarda bulunulmuştur. Klasik kaynakla­nmızda müstakil olarak lassa ve fıkıh ilişkisini konu edinen müstakil esere pek rastlanmamaktadır.

Kur' an lassalannın fıkhl hükümlere kaynaklık edip etmeyeceği ko­nusunda İslam hukukçulannın farklı yaklaşırnlara sahip oldukları görülmek­tedir. Mu'tezile, Ş!a ve Zahiri hukukuçulan ile Gazali ve Arnidi lassalann hüküm kaynağı olmasını kabul etmezler. Ahmed b. Hanbel'in bir görüşü de böyledir. Bu hukukçulara göre önceki şerlatlar, İslam Hukuku 'nun kaynakla­nndan sayılmadığı için lassalarda ictihad kaynağı olma konusunda şüpheli­dirler (Acar, 2005: 62). İbn Hazm, layas vb delilleri tamamen reddettiğinden (İbn Hazm, ty: II, 515 vd) lassalarda anlatılanlara da layas yapılamaz. Ona göre sadece lassalardaki "tevhid" ayetlerinin bir değeri vardır. Diğer konulara da uymamız istenseydi, açıkça bildirilirdi (Acar, 2005: 62).

Bu görüşe karşın Hanefi, Şafii, Maliki ve Hanbeli fukahasının çoğun­luğu, hakkında açık nass bulunmayan hususlarda lassalann ictihad kaynağı ve fıkhl hükümlere kaynaklık edeceği düşüncesindedirler (Acar, 2005: 62-65).

A-Fıkhi Açıdan Kıssalardan Yararlanma Şartları Fıkhl açıdan lassalardan yararlanma şartlanın maddeler halinde şu şe­

kilde özetleyebiliriz: a) Kıssada konu edilen hususlar Kur'an ve Sünnet'in sarili hükmüne

aylan olmayacak: Bu konuda Kur'an ve Sünnetle vaz' edilen başka açık bir hüküm bulunduğunda lassadaki hüküm dikkate alınamaz.

b) Kıssadaki hükümler, şer'! ve akl! esaslar ile İslam hukukunun yer­leşik kurallanna aykın olmayacak,

c) Kıssalarda geçen hükümler tahsis veya neshe uğramış olmayacak (Acar, 2005: 128-143).

B-Kıssalardan Fıkhi Hüküm İstinbat Şekilleri Diğer fıkhl hükümlerde olduğu gibi lassalardan çıkanlan fıkhl hü­

kümler de ya nasslann mantfikundan veya mefhümundan çıkanlabilir (Acar, 2005: 153-170). Fıkhl hükümlere kaynaklık eden lassalar ilgili konunun doğ­rudan müstakil delili olabileceği gibi hükmü açık bir meselenin hükmünü te­yit eder mahiyette de olabilir (Acar, 2005: 77-80).

C-Kıssalardan Çıkarılan Bazı Fıklıi Hükümler

333

Page 8: ULUSLARARASI İNANÇ TURİZMİ VE ESHAB-1 HF ...isamveri.org/pdfdrg/D222993/2013/2013_ERTURHANS.pdfand then the relation between qissa and shar'u men qablana (the shari'a of preceding

20-22 EYLÜL 2012KAHRAMANMARAŞ:------------­

Kur'an lassalanndan fıkhlmeselelere dair birçok hüküm çıkanlmıştır. Bir fikir vermesi açısından birkaç örnek vermekle yetineceğiz (Acar, 2005:

192-262). a) İş ve icare akdi Hz. Yusuf'un, kraldan Mısır hazinelerinin yönetimini talep etmesi

(Yusuf, 12/55) iş akdinin meşruiyetine (Acar, 2005: 210); Hz. Şuayb'ın kız­lannın, Hz. Musa'yı koyunlanın otlatması için çoban tutmalannı istemeleri (Kasas, 82/27) de kira akdine dayanak gösterilmektedir (Acar, 2005: 211).

b) Kefalet Akdi Hz. Meryem'in·bakımını üstlenme konusundaki yanşın, kur'a sonucu

Hz. Zekeriyya'ya çıkmış olması ile (Al-i İnmln, 3/44) Yusufkıssası içerisinde yer alan "Kralın su kabını arıyontz. Onu getirene bir deve yükü bahşiş vardır. (İçlerinden biri) Ben buna kefilim, dedi. "(Yusuf, 12/72) ayeti kefalet akdine dayanak olarak gösterilmektedir. Ayette geçtiğine göre kralın su kabı aran­makta ve bunu getirene bir ödül vaat edilmektedir. O halde edim, tasın geti­nlmesi, bunun karşılığı ise verilecek bahşiştir. Kral ise tası alacak ve bahşişi ödeyecek borçlu konumundadır. Ödülü kral adına vaat eden kişi ise kefildir. Böylece bu ayet kefalet akdinin dayanağı kabul edilmiştir (Kahraman, 2008: 71-72).

c) Cuale Akdi Cuale, ödül akdi demektir. Bir şahsın, belli bir iş veya hizmet ifa ede­

cek herhangi bir şahıs yani gayri muayyen bir kimse için belli bir bedel veya mükafat vaat etmesi şeklinde gerçekleşir (Karaman, 1991: II, 44).

Cuale akdinin Kur' an' dan dayanağı Hz. Yusuf'un kıssasında geçen şu olaydır: Hz. Yusuf, kıtlık yılında Mısır'a gelen ve kendisini tanımayan kar­deşlerini misafir eder. O, içlerinden çok sevdiği Bünyamin'in Mısır' da kal­masını arzu etmektedir. Onun buğday çuvalına krala ait su kabını kor ve hır­sızlık yaptığı bahanesiyle onu alıkoymak ister. Arama yapan görevliler şöyle derler: "Melik'in su kabını arıyoruz. Onu getirene bir deve yükü (bahşiş) var. Ben de buna kefilim. "(Yusuf, 12/72). Görüldüğü üzere bu akdin birinci daya­nağı Yusufkıssasıdır (Apaydın, 1997: I, 353-354; Acar, 2005: 214-216).

d) Muhayee Akdi Muhayee: Müşterek mülke sahip ortaklardan her birine bu mülkün

belirlenen kısmından belli bir süre yararlanma hakkıdır (Bilmen, 1967: VII, 59, 155 vd; Zerka, 1968: I, 265).

Salih peygamberin devesi (Kamer, 54/28) muhayee yani menfaatin taksiminin dayanağı olarak kabul edilmektedir (Serahsl, 1993: II, 100; Acar, 2005: 231-232).

e) Nazara Karşı Korunmak Hz. Yakub'un çocuklarına şehre aynı kapıdan birlikte değil de şehrin

334

Page 9: ULUSLARARASI İNANÇ TURİZMİ VE ESHAB-1 HF ...isamveri.org/pdfdrg/D222993/2013/2013_ERTURHANS.pdfand then the relation between qissa and shar'u men qablana (the shari'a of preceding

farklı kapılanndan dikkat çekmeden girmelerini tavsiye etmesi (Yusuf, 12/69) nazara karşı tedbirin dayanağı olarak gösterilmiştir (Acar, 2005: 260).

K.ıssalara sadece Kur'anda yer verilmediğini belirtelirn. Hadislerde de oldukça çok kıssalara yer verilmektedir. Çalışmamız Kur'an'da geçen Aslıab-ı Kehfkıssası etrafında olduğundan ağırlıklı olarak Kur'an kıssalanna atıfyapılmıştır (Uysal, 2006: 33-58.

ID-ASHAB-1 KEHF KISSASINDAN İS TİNBAT EDİLEN FIKHİ HüKÜMLER

Aslıab-ı Kehf kıssasından çıkanlan fıkhl hükümlere geçmeden önce Aslıab-ı Kehfhakkında özlü bilgi vermenin isabetli olacağını düşünüyoruz. Kıssanın nüzfrl sebebi Nadr b. Haris'in bu konuyu Hz. Peygamber'e sorması, Hz. Peygamber'in de kıssa hakkındayann bilgi vereceğini söylemesidir. Hz. Peygamber, istisna etmeden böyle bir ifadede bulunmuş, ama vahiy gecikmiş ve ancak on beş gün sonra gelmiştir (Razi, 1990: XI/21, 69; Karaman & di­ğerleri, 2007: III, 539).

Putperest birkavminiçerisinde yaşayan Allah'ın varlığına ve birliği­ne inanan bir gurup genç (fitye), ülkenin yöneticisi karşısında bu inançlannı açıkça dile getirip putperestliğe karşı çıkmış, bu kavmin baskı, zulüm ve iş-

. kencelerinden korunmak bir başka ifadeyle taşlanarak öldürülmekten veya zorla din değiştirmekten korunmak amacıyla bir mağaraya sığınmışlar, bu mağarada yanlanndaki köpekleriyle birlikte derin bir uykuya dalmışlar ve muhtemelen 309 yıl sonra uyanmışlardır. Uyanmalannın akabinde bu mağa­rada bir gün veya daha kısa bir süre uyuduklannı zanneden bu gençler daha sonra aralanndan birini gümüş bir para vererek kendilerine yiyecek almak üzere kente göndermişler, onlann bu durumuna vakıf olan insanlar, Allah'ın vaadinin hak olduğuna ve kıyametin mutlaka geleceğine inanmışlardır. Aka­binde de mağaranın bulunduğu yere bir mescid yapmaya karar vermişlerdir.

Kur'an-ı Kerim'de Aslıab-ı Kehf'in sayısı hakkında ihtilaf olduğu bildirilmekte, bu konuda tartışma recmen bi'l-ğayb olarak nitelendirilmekte, gerçek sayının ancak Allah tarafından bilinebileceğine dikkat çekilmektedir (Kehf, 18/22).

Kur'an'da olayın ne zaman vukfibulduğu, mağaranın yeri gibi husus­lar zikredilmemektedir. Ancak mağaranın konumunun kızey-güney istika­metinde olduğu belirtilmektedir (Kehf, 18/17). Aynı şekilde Aslıab-ı Kehf'in Hz. İsa'dan önce mi yoksa sonra mı yaşadıklanna veya hangi peygamberin şeriatma mensup olduklanna dair bir sarahat de bulunmamaktadır. Maverdi'ye göre (Ma.verdi, 1994: 117; Maverdi, ty: m, 288) bu gençler Hz. İsa'dan önce yaşamışlar, Cenab-ı Hak, Hz. İsa'ya onlann durumlannı bildirmiş, Aslıab-ı Kehf'i Hz. İsa'dan sonra diriltmiştir.

Olayın geçtiği yer hakkında farklı görüşler bulunmaktadır. Anadolu

335

Page 10: ULUSLARARASI İNANÇ TURİZMİ VE ESHAB-1 HF ...isamveri.org/pdfdrg/D222993/2013/2013_ERTURHANS.pdfand then the relation between qissa and shar'u men qablana (the shari'a of preceding

20-22 EYLÜL 2012 KAHRAMANMARAŞ-------------­

topraklan arasında Afşin!Eftiis (Alparslan, 2010: s. 279-285) ile birlikte Tar­sus, Efes gibi yerlerin ismi de geçmekte Anadolu dışında olayın geçtiği me­kanlar olarak Mganistan, Doğu Türkistan, Nahcivan, Mısır, Suriye, Cezayir, Ürdün gibi ülkelerin de adları geçmektedir (Derveze, 1926:, VI, 10-15; Said Havva, 1993: VI, 3161-3163; Karaman & diğerleri, 2007: m, 538-539; Er­söz, "Ashab-ı Kehf', 1991: m, 465-467; Harman, 1997: I, 167-169). Bu bilgilerden sonra çalışmamızın omurgasını oluşturan Aslıab-ı Kehfkıssa­sından çıkarılan tespit edebildiğimiz fıkhl nitelikli hükümlere geçebiliriz. Bir insicam teşkil etmesi açısından bu başlık altında usul ve füril ile ilgili istinbat edilen hükümlere ayrı başlıklar altında yer verilecektir.

A-Usftl İle İlgili Hükümler Kıssadan çıkarılan usülle ilgili hükümlere geçmeden önce genel bir

kabule yer vermek isabetli olacaktır. O da kıyası kabul eden bütün usUl bil­ginlerinin, kıssaları kıyasın meşruiyet delilleri arasında saymış olmalarıdır. Çünkü Kur'an kıssalarının hemen hepsinin sonunda anlatılan kıssadan ib­İet alınması için akıl sahipleri uyarılmaktadır (Haşr, 59/2). İbret almak ise mulıatapların kendi hallerini kıssada anlatılan kişi, kavim veya olaya kıyas etmeleriyle mümkündür. O nedenle kıssalar, kıyasın şer'! bir delil olduğunun (Şa'ban, ty: 117-118; Zeydan, 1987: 220.) açık kanıtlarındandır (Acar, 2005: 171).

1-Ehemmin Mühime Takdimi Bu kural esasında hayatın hemen bütün alanlarını, bu alanda fıkıh ve

usUl-i fıkıhla ilgili konuları da kapsayan çok geniş uygulamaya sahip bir ku­raldır. Zaruri maslahatın haciye öncelenmesi, farzın nafileye öncelenmesi, ca­riye dahi olsa nikahta mü'mine bir bayanın müşrik bayana tercihi, muhtaç ak­rabanın diğer fakiriere öncelenmesi gibi hususlar bu kapsamdadır (Karadavl, 2007; Vekili,- 1997). A shab-ı Kehf, uyandıktan sonra ne kadar uyuduklarını birbirlerine so­rup da kesin bir görüşe varamayınca (Kehf, 18/19), bu tartışmayı bırakınışlar ve kendileri için daha önemli, hayati ve güncel olan meseleye yani ihtiyaç hissettikleri yemeği, gıdayı nasıl temin edecekleri hususuna dönmüşlerdir. Alimler bu ayetten "ehemmin mühimme takdim edileceği" hükmünü çıkar­mışlardır (İbn Keslr, 1981: II, 412-413; Zeydan, 1998: I, 578). Yani ne kadar kaldıklım hususunda tereddüt hasıl olunca, bu tartışmayı bırakıp kendileri için daha önemli ( ehemm) olan hususa döndüler. O da yeme ve içme konu­sundaki ihtiyaçlarıdır (Merağl, ty: V/13, 131). Aynı şekilde insanlar arasında aslıab-ı Kehfin sayısı hakkında tartışmalara Kur'an'da dikkat çekilmiş (Kehf, 18/22) ehemmiyetli olanın sayılarının bilinmesinde değil Kur'an'ın dikkat çektiği hususta yani yiğitlerin, dinlerini korumak amacıyla hicret etmeleri ve küfrün güciine teslim olmamalarında olduğuna dikkat çekilmiştir (Merağl,

336

Page 11: ULUSLARARASI İNANÇ TURİZMİ VE ESHAB-1 HF ...isamveri.org/pdfdrg/D222993/2013/2013_ERTURHANS.pdfand then the relation between qissa and shar'u men qablana (the shari'a of preceding

ty: V/13, 135;Vekill, 1997: 22. 2-İctihadın Cevazı Zemahşerl ( 53 811144 ), yukanda zikredilen (Kehf, 18/19. ay etin, ic­

tiliadın ve galip zanla hükmetmenin meşruiyetine delil teşkil ettiğini söyle­mektedir. Müellife göre Aslıab-ı Kehf'in bu şekilde görüş belirtmeleri hataya muhtemel olsa bile yalan değildir (Zemahşerl, 1983: II, 476; Kasıınl, ty: XI, 4033). Çünkü gençler bu görüşlerini belirtirierken kendilerinde oluşan kana­ate ve galip zanna göre hareket etmektedirler.

Bilindiği üzere ictiliad fıkhl hükümler için kaçınılmaz ve zarurl bir faaliyettir. Öyle ki iyi niyetle ictihad sonucu hatalı bir sonuca da ulaşılsa müc­tehid bu faaliyeti karşılığı sevaba nail olmaktadır (Buharl, "İ'tısam", 20-21; Müslim, "Ekdıye", 15; Ebfı.Davüd, "Ekdıye", 2; Nesa!, "Ahkam", 2, "Kudat", 3; İbn Mace, "Ahkam", 3; Ahmed b. Hanbel, IV, 204-205. İctihad konusunda geniş bilgi için bkz. Karaman, 1996).

3-İstihsan'ın iptali İmam Şafil'ye göre bir müctehidin kıyasa muhalif olarak İstilisana

başvurması caiz değildir. Çünkü böyle bir durum caiz olsaydı, din içerisinde (müctehid tarafından) bir şeriat vaz'ı da caiz olurdu (Maverd1, 1994: XVI, 163 vd). Yani İmam Şafil, İstilisanı şer'! bir delil olarak kabul etmemektedir.

İmam Şafil, İstilisanı red bağlamında c.~JI ı.::.ı~3J0" J~~ J~ uftJ"~~­t~T JJI i0·t?~T.:IJJ;) Kehf, 18/23-24. ayetleriyle istidlal ederek şu görüşlere yer verir: Müşrikler, Hz. Peygamber'e aslıab-ı Kehf ve diğerleri hakkında soru sordular. Hz. Peygamber de onlara (Cebrail'e sorayım ve) size yarın haber vereyim şeklinde cevap verdi. Bunun üzerine .JJI w~3J0" J~~J~ uTtS~~­t~T JJI i(;" t?~Tç.-IJJ;) ayeti nazil oldu. Yani Hz. Peygamber, kendi ictihadına ve re'yine dayanarak değil sadece Allah'ın indirdiği ile hüküm verdi. Hz. Peygamber'in bu yaklaşımı istihsanın batıl olduğunun açık delillerindendir (Şafil, 1990: 47). Yine İmam Şafil aynı ayeti referans göstererek bir müslü­manın münhasıran bildiği konularda görüş beyan etmesi gerektiğini, bilme­diği konularla ilgili görüş serdetmemesi gerektiğini söyler (Şafil, 1990: 319-320).

4-Kıyasın Reddi Cumhfı.r, kıyasın şer '1 delillerden olduğu konusunda hernfikirdir. Şu

kadar var ki, Zahiri usulcüler ile (İbn Hazm, ty: II, 515 vd), Nazzam ve bazı Şta usulcüleri kıyası şer'! bir delil olarakkabul etmezler (Şa'ban, ty: 117-126; Zeydan, 1987: s. 221-229).

Fahreddm Razi, kıyası reddeden bilginierin Kehf, 22 (~~3J3u--:ıJk::.ı~· .Jk~t~i; ~Jy~~· .Jtş~3J3u- 6W..~· L.>"T..ı~~· ~JY~~· .Je::~r y!JE:tşy_) ayet i ile istidlal ettiklerini ifade eder. Çünkü ayette Aslıab-ı Kehf'in sayılan hakkında ileri sürülen görüşler recmen bi'l-ğayb (gaybın taşlanması/mesnetsiz, delilsiz

337

Page 12: ULUSLARARASI İNANÇ TURİZMİ VE ESHAB-1 HF ...isamveri.org/pdfdrg/D222993/2013/2013_ERTURHANS.pdfand then the relation between qissa and shar'u men qablana (the shari'a of preceding

20-22 EYLÜL 2012KAHRAMANMARAŞ------------­

tahıninlerde bulunmak) olarak vasfedilmektedir. Bu da gayb hakkında zanna dayanarak hüküm vermek demektir. Kıyas da zanna dayanan bir delildir. Do­layısıyİa bu fakihlere göre kıyasla fıkhl bir konuda hüküm vermek de batıldır (Razi, 1990: XI/21, s. 90).

5-Taklidin Fesadı Fıkıh usulünde taklit, bir görüşü delilsiz olarak kabul etmektir (Kara­

man, 1996: 195). Kaşani (730/1329), Kehf, 18/15. ayetinin taklidin fesadına delil olduğunu ifade etmekte (Kasım!, ty: (X-XI)IXI, 4029), Razi daha da ileri giderek bu ayetin taklitle hükmetmenin fesadı konusunda en kuvvetli delil olduğunu söylemektedir (Razi, 1990: XI/21, 84). Çünkü dini (hükümler) an­cak delille alınır. Delile istinat etmeyen hükümler ise merduttur (Aıusi, 1994: IX/15, 318).

Bağlaını gereği bahse konu ayette her ne kadaritikadi konularda takli­din yanlış olduğu dile getirilmiş ise de aynı husus fıkhl konularda da o oranda geçerlidir. Çünkü bu nasslar genel nitelikli nasslardır (Amın lafız). Nitekim 'Hz. Peygamber, iddia sahibinin bu iddiasını beyyine ile ispat yükümlülüğü bulunduğuna (Buhari, "Rehin", 6; Tirmizi, "Ahkam", 12; İbn Mace "Ahkam", 7) dikkat çekmiştir (Mecelle, md. 76).

Usul bilginleri esas itibariyle kör taklide karşıdırlar. Bu itibarla bir gu­rup usulcü taklide asla cevaz vermezler. Özellikle bir müctehidin diğer müc­tehidi taklit etmesi cumhur tarafından haram kabul edilmiştir. Şu kadar var ki cumhura göre delili bulma ve anlama imkanına sahip olmayan bir takım kişiler bakımından (avam) belli şartlar çerçevesinde arneli konularda taklit de caiz görülmüştür (Geniş bilgi için bkz. Seyyid Bey, 1333: 273-289; Zeydan, 1987: 410-413; Karaman, 1996: 195-207; Paçacı, 1988: I, 297-316).

B-Fürô.-ı Fıkıhla İlgili Hükümler Aslıab-ı Kehf kıssasından çıkarılan fıkhl hükümleri alfabetik sıraya

göre şu şekilde arz edebiliriz. 1-Dua Dua, bir müslümanın hayatında müstesna bir konuma ve tartışılmaz

bir role sahiptir. Dua başlı başına bir amel ve ibadettir (Furkan, 25/77; Tirmizi, "Bakara Sfıresi Tefsiri", 16, 40; İbn Mace, "Dua", 1; Ahmed b. Hanbel, rv, 267, 271, 276). Duanın müstecap olması için riayet edilmesi gereken bir ta­kım fıkhi şartları ve adabı bulunmaktadır (Bkz. Yazır, 1971: m, 2193-2195).

· Aslıab-ı Kehf, kendilerini takip eden müşrik toplumun şercinden kaç­mışlar ve duaya yönelerek Allah' a sığınmışlardır. Kehf, 17/1 O. ay eti (l~· i:,~ 1Jü0~J]JLS l~ü_u2§TJ~I .JYOT k.ıc.)T rü J~~-i6~· .J;(şi.s. Jd rdi~:_;c.)T .J~::ı~ her hal u karda Allah 'tan istimdad etmemizin delili dir. Özellikle de fitneden ka­çarken kişinin Allah' a dua etmesi gerekir. Çünkü Cenab-ı HakAshabı Kehf'in bu yaklaşımlarından razı olmuş ve dualarına da icabet etmiştir (Cessas, 1993: m, 313; Zuhayli, 2005: VIII, 204).

338

Page 13: ULUSLARARASI İNANÇ TURİZMİ VE ESHAB-1 HF ...isamveri.org/pdfdrg/D222993/2013/2013_ERTURHANS.pdfand then the relation between qissa and shar'u men qablana (the shari'a of preceding

2-Emr-i Bi'l-ma'rôf nehyi ani'l-münker İslam, üstün alıHUd meziyet ve faziletlerle donanmış insanlarm oluş­

turduğu bir toplum oluşturmayı bir başka ifadeyle "yeryüzüne salih kulların hakim olmasını" amaçlamıştır (Enbiya, 2 lll 05). Böyle bir toplumun oluşma­sı için sadece üstün ahlaki donamma sahip erdemli bir insan olmayı yeterli bulmayıp muslih yani ıslah edici olmayı (Hud, 1 11117) ve kardeşinin zulmüne engel olmayı (Buharl "Mezalim" 4· "İkrah" 8· Tirmizi "Fiten" 68· Danm· i

' ' ' ' ' ' ' ' ' "Rikak", 40; Ahmed b. Hanbel, III, 99, 201, 324) da gerekli görmüş, bu-nun için de toplum bireylerini emr bi'l-ma'rüfnehy ani'l-münker vazifesiyle (AI-i İmran, 3/104, 110, 114; A'raf, 71157; Tevbe, 9/71, 112; Nahl, 16/125; Lokman, 31/17; Asr, 100/1-3) yükümlü tutmuştur (Maverdi, 1990: 391-392; Gazall, 1982: II, 306-313; İbn Teymiyye, ty: XXVIII, 122-178; Zuhayli, 1989: VI, 763-765; Karaman, 2003: II, 615-616). Bu görev müslümanlarm tamamı bakımından farz-ı kifaye hükmündedir (Yazır, 1971: II, 1155).

Bir hadis-i şerifte de bu görevin ne şekilde ifa edileceğinin yöntemleri belirlenmiştir (Müslim "İman" 20· Ebu Davfid "Salat" 242 "Melahim"

' ' ' ' ' ' ' 16· Tirmizi "Fiten" 9 "Birr" 15· İbn Mace "Fiten" 20· İbn Hanbel V

' ' ' ' '' ' '' '' 388).

Aslıab-ı Kehf yiğitleri de ülkenin zalim ve inkarcı kralına karşı aynı tutumu sergilernişlerdir. Bu husus Kehf, 1 8/14-15. ayetlerinde şu şekilde hikaye edilmektedir: "Onların kalpleri üzerinde (sabrı ve kararlzlzğı) rab­tetmiştik; (Krala karşı) Kıyam ettiklerinde demişlerdi ki: 'Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbi, dir; ilah olarak biz O 'ndan başkasına kesinlikle tap­mayız, (Böyle yapacak olursak) halcikaten biz haktan uzak/aşmış oluruz. "

Kafir kral, bu gençlerin durumunu öğrenince onlan huzuruna getirt­rniş, onlan inançlan konusunda sorguya çekmiş, onlar da hakkı anlatıp kralı da hakka, Allah'a imana davet etmişlerdir. Ama kral onlann bu davetini red­detmiş üstelik onlan tehdit etmiş ve durumlannı gözden geçirip kralın dinine dönmeleri için mühlet vermiştir. Bu ayet, İslam davetçileri üzerine emri bi'l­ma'rufun farz olduğunu, özellikle de bu görevi mütekebbir ve zalim hakimler huzurunda yapmanın önemini göstermektedir. Nitekim Hz. Peygamber, ciha­dın en faziletlisinin zalim sultan karşısında hakkı söylemek olduğuna (Ebu Davfid "Melahim" 17· Tirmizi "Fiten" 13· Nesai "Bey'a" 37· İbn Mace

' ' ' ' ' ' ' ' ' ' "Fiten", 20; Ahmed b. Hanbel, III, 19, 61, IV, 3 15) vurgu yapmıştır (Zeydan, 1998: I, 568-.569).

3-Fetva Fetva kişinin arneli hayatı bakımından çok önem arz etmektedir. O

nedenle fetvanın mutlaka fetva ehliyetini haiz kimselerden, uzmanlanndan sorulması hayati önem taşımaktadır (Fetva lık. Bkz. Seyyid Bey, 1333: 289-296; Ebu Zehra, ty: 376-381). Genel olarak bir meselenin uzrnanına sorulma

339

Page 14: ULUSLARARASI İNANÇ TURİZMİ VE ESHAB-1 HF ...isamveri.org/pdfdrg/D222993/2013/2013_ERTURHANS.pdfand then the relation between qissa and shar'u men qablana (the shari'a of preceding

20-22EYLÜL2012KAHRAMANMARAŞ------------------------­

sı müsellem bir kuraldır. Söz konusu olan din olunca ilgili meselenin ceva­bının ehliyetli ve liyakatli, müftülük şartlarını taşıyan uzman fakihlere so­rulmasının ne denli önem arz edeceği·açıktır. İşte Kehf, 18/22 (.JJI ı..::.ı(J...\.::.i .... K:.ı_ w'-?of' r-;:;;.: i(~~ ayetinde bir kimsenin fetvaya ehil olmayan şahıslardan fetva sormaması gerektiğine işaret vardır. Sorulan kimse kendisinin o konuyu bil­diğini iddia etse dahi hakiki anlamda fetva verme şartlarını taşımıyorsa dini bir meselenin hükmü konusunda onun görüşü ile amel edilmemesi gerekir ( .JWı.jo JJ"I.J;; )Jı.S i0 IJ)üıyıl() Jl ı.jüYtı.? b ı.jU''ww~ rÜ Jı.jL>" ioJI' JJJwı..::.ıl., ' C~ .Jlü jtr b tü.)o tJr~' wJI ı..::.ı(.}'-,ı..::.ıwı..::.ıo J~l Jr ı.?~ü ioJI) Useymln, Muhammed b. Salih, "Tefslru sfueti.'l-Kehf', http:/ /madrasato-mohammed.com/outayıniııL pg 024 0006.htm (22. 10. 2012).

4-Gıdanm Helal Olması Dinimizde hem nzkın helalinden kazanılması yani kazancın helal ol­

ması (Bkz. Erturhan, 2007: XI/2, 143-160; Erturhan, 2010: XVI, 213-246) hem de gıdanın dinen yasaklanmamış veya İslam'ın belirlediği esas ve usul-

, lere aykın olmayan gıdalardan olması gerekir. Bu cümleden olarak İslam'da ilke olarak habais (pis ve tiksindirici) olan şeylerin yenilmesi yasaklanmış (Bakara, 21172; Maide, 5/4-5; A'raf, 7 /157), eti helal olan bir hayvanın, kas­ten besınele terk edilerek kesilmesi halinde etinin yenmesi (Hanefilere göre) haram kılınmıştır (Bakara, 21172; Maide, 5/4-5; A'raf, 71157). Kendiliğin­den ölen hayvanın eti ile akan kan için de aynı hükümler geçerlidir (Bakara, 2/1 73). Yine bu çerçevede "gayri mütekavvim mal" (Bkz. Senhful, 1988: III, 93-100; Zerka, 1968: II, 714-716; Mahmasanl, 1972: I, 9-10, II, 333-334, 351-352; Karaman, 1991: II, 182-183; Zeydan, 1969: 186-187; Döndüren, 1993: 66, 174-1 77) denen dinen meşru kabul edilmeyen mal ve eşya bulun­maktadır ki bahse konu mallarm yeyilip içilmesi veya ticaretinin yapılma­sı müslümanlar bakımından caiz değildir. Bütün bunlann özeti bağlamında Hz. Peygamber, haram kılınan şeyde şifa bulunmadığına dikkat çekmiştir (Buhari, "Eşribe", 15). Aslıab-ı Kehf kıssası bağlamında yer alan 19. ayette bu durum söz konu­su edilmektedir. (wJ(?01>~' iZş~l ij:cl(5 ..btfr! w(J(,?t~;.· Y.JJ~.irü~) 19. "Baksın, (şehrin) hangi yiyeceği daha temiz ise size ondan erzak getirsin" ayetindeki "i:;~ ..bt Tr!" ibaresine helal, hoş/lezzetli, temiz, bol, ucuz, kaliteli gibi anlam­lar verilmiştir (Matürldl, 2004: III, 219; Maverdl, ty: III, 294; Zemahşeri, el­Keşşaf, 1983: II, 477; İbnü'l-Arabl, 1998: III, 224; Razı, 1990: XI/21, s. 88; Said Havva, 1993: VI, 31 70). Bu yöre halkı putlar adına hayvan kestiklerin­den, tabiatıyla bu şekilde kesilen hayvanların etinin yenilmesi haramdır. Ama bu toplum içerisinde imanlarını gizleyen kimseler vardı. Bu nedenle Aslıab-ı Kehf' in gönderdikleri temsilcilerinin yiyeceği Allah adına kesen kimselerden yani helal olan maldan alması istenmiştir (Matürldl, 2004:III, 219; Kurtubl,

340

Page 15: ULUSLARARASI İNANÇ TURİZMİ VE ESHAB-1 HF ...isamveri.org/pdfdrg/D222993/2013/2013_ERTURHANS.pdfand then the relation between qissa and shar'u men qablana (the shari'a of preceding

1985: X, 375). Gıdanın helal olması yanmda kaliteli olmasını talep etme-, nin önünde de bir engel yoktur. Çünkü helal bir şeyi kimsenin haram yapma yetkisi yoktur. Ayrıca sağlıklı akıl ve bedenler için gıdanın da kaliteli ve hoş olması gerekir, israf olmaması koşuluyla. Çünkü bedenin de kişi üzerinde hakkı bulunmaktadır. Diğer taraftanAslıab-ı Kehf'in kaldıklan mağaradan ne zaman çıkacaklan meçhuldü. O nedenle aşın ihtiyaçlan ve kaldıklan sürece kendilerine yetecek derecede çok gıda maddesi almak istemişlerdi. O itibarla bu anlamlarm hepsi de uygun ve isabetlidir (Matürid!, Te 'vflatü ehl-i Sün­ne, 2004:III, 219; Zemahşeri, el-Keşşaf, 1983: II, 477; İbnü'l-Arab!, 1998: Ahkamu'l-Kur'an, III, 224; Razı, 1990: Mefatihu'l-ğayb, XI/21, s. 88; Aıüsl, 1994: IX/15, 333; Kasım!, ty: Mehasinü't-te 'vf!, XI, 4035; Said Hawa, 1993: el-Esasfi't-teftfr, VI, 3170; Zeydan, 1998: I, 577-580.

5-Hicret-Uzlet Kehf, 18/10 ayeti (l~'i~~ IJü~fJJ~ ı~;ü_u~U.91 .J~0f k:.ıc.:ıf rü'J~0~r

.JC~r J;(ş[s' J0f rü'i~~,.:ıf .Ju;,~~ dinini muhafaza amacıyla lıicret etmenin, emin bir mekana sığmmanm, aile, akraba, arkadaş, vatan ve mal varlığını terk etmenin cevazı konusunda açık delildir. Ayette söz konusu edilen mü'min gençlerin mağaraya sığınmalan olayı, Ka:fir kral Dakyarrus ve o ülkedeki putperestlerin kendilerini fitneye düşürmelerinden korunmalan ve dinlerini koruma ama-

. cıyla bir kaçıştır. Dinin selameti ve kafirlerin fitnelerinden kurtulmak için bu gereklidir. Dinini korumak amacıyla zalimlerin zulmünden kaçarak lıicret et­mek peygamberlerin sünnetidir. Nitekim Hz. Peygamber ve ashabı da dinini korumak ve yaymak için Mekke'den hicret etmişlerdir. Takıyye suretiyle dalıi olsa kişinin küfür kelimesini telaffuza maruz kalmaması için bunu (hicreti) yapması gerekir. Hicretin caiz olduğu istisna! durum, fitnetye maruz kalma haline münhasırdır. Yani lıicret sadece dinini kurtarmak amacıyla veya da­rulküfürde ikametin, küfür kelimesini söyleme dışmda mümkün olmaması halinde caiz görülmüştür. Bunun dışındaki hallerde insanlar arasmda kalmak uzlet ve hicretten daha hayırlı görülmüştür (Cessas, 1993: ID, 313; Kurtubl, 1985: X, 360-361; Alüs!, 1994: IX/15, 320; Zuhayll, 2005: VIII, 203-204.

Fitnenin boyutu ve şiddetine göre kişi uzleti veya hicreti tercih etme­lidir. Uzlet kafi geliyorsa uzletle yetinmeli, kafi gelmiyorsa lıicret etmelidir (İbn Keslr, 1981: II, 411; Zeydan, 1998: I, 569-571).

6-İkrah Mecelle'nin tarifine göre ikrah, "Bir kimseyi ihafe (korkutma) ile, n­

zası olmaksızın, bir iş işlernek üzere biğayr-i hakkın (haksız yere) i c bar et­mektir (Mecelle, md. 948). İkrahtan bahsedebilmek için şu unsurlarm bulunması gerekir:

a) Mükrihin, kişiye yaptığı tehdidi gerçekten gerçekleştirebilecek güce salıip olması,

341

Page 16: ULUSLARARASI İNANÇ TURİZMİ VE ESHAB-1 HF ...isamveri.org/pdfdrg/D222993/2013/2013_ERTURHANS.pdfand then the relation between qissa and shar'u men qablana (the shari'a of preceding

20-22EYLÜL2012KAHRAMANMARAŞ--------------------------­

b) Mükrehde, mükrihin tehdit ettiği hususu gerçekleştireceğille dair kanaatİn oluşması ve fiili bu saikle işlemiş olması,

c) İkraha konu hususlar, mükrehin canına, vücut bütünlüğü veya ma­lını itlafa yönelik olmalıdır.

d) işlenmesi için zor kullanılan ve baskı yapılan fiiller şer'an yasaklan­mış olmalıdır (Kasanı, ty: VII, ı 76;Ali Haydar, 1330: III, ı5-ı6; Mahmasaru, ı972: II, 445; Zeydan, ı987:135).

Fakihler, ikrahı genelde "müld" ve "gayr-i müld" şeklinde ikili bir ayınma tabi tutmuşlardır.

İkrah-ı Mülci'.: Şiddetli bir tehditle kişinin canını ortadan kaldırmaya veya hayat bütünlüğüne yönelik yapılan ikrahdır. Malının tamamını itlaf et­meye yönelik tehditler de bu kapsamdadır. İkrahın bu çeşidi mükrehi canını veya herhangi bir organını kaybetme korkusuyla yapılması istenen fiili işle­meye mecbur ettiği için, ikrah-ı mülci' denmiştir. Bu ikrah, cebir altındaki şahsın ihtiyarını yani hür iradesiyle hareket etme yeteneğini ifsad eder ve

' rızasını da yok eder. Bu ikraha "tam ikrah" da denilmiştir (Kasan1, ty: VII, ı 75; Abdülaziz Buhari, ı997: IV, 632; Em!r Padişah, ty: II, 307; Hadirnl, 1303: 299; Ali Haydar, 1330: III, ı 7; Zeydan, ı987: 136; Zerka, ı968: I, 369; Şa'ban, ty: 239; Karaman, ı99ı: Il, ı50; Aydın, Hakkı, ı993: Xl, 299).

İkrah-ı Gayr-i Mülci': Cana ve vücut bütünlüğüne yönelik olmayan, dövme ve hapsetme kabilinden tehditlerle yapılan ikrahtır. Bu ikrahın diğer adı da "nakıs ikrah"tır. Mülci' ikrahda rıza yok olmakta irade ve ihtiyar sa­katlanmakta; gayr-i mülci' ikrahta ise irade ve ihtiyar yok olmamakta ama nza yok olmaktadır. Şahsın zor altında yaptığı fiilinden sorumluluğu maruz kaldığı ikrah çeşidine göre farklılık arz etmektedir (Kasaru, ty: Bedai',VII, ı 75; Abdülaziz Buhari, ı997: IV, 632; Eınlr Padişah, ty: II, 307; Hadirnl, 1303: 299; Ali Haydar, 1330: III, ı8; Zeydan, ı987: 135; Zerka, ı968: I, 369; Şa'ban, ty: 239; Karaman, ı99ı: İslam Hukuku, II, ı5ı; Aydın, ı993: Xl, 299; Çalış, 2004: ı46-ı50; Çalış, 2004: İslam 'da Kolayiaştırma İlkesi, 116-ı23).

"Çünkü onlar şayet sizi ellerine geçirirlerse ya taşlayarak öldürür­ler, yahut kendi dinlerine döndürürler ki, o takdirde asla iflah olamazsınız"/ (lc.:.ı;;; Jc.:.ı ~lı:JJI tJ~~~· ':?:J~~J~~· tj· ':?t':?~J~~· u':? rS::.ı~/ .JJ0 -.::.U0c:JI j~T iy~~ mealindeki ı 8/20. ayette esasen ağır bir ikrah hali söz konusu edilmektedir. Şöyle.ki, kafirlerin Aslıab-ı Kehf'e muttali olup onlan ele geçirmeleri halin­de onlar ya recmedilerek öldürülecekler, ölmek iste:ı:;nemeleri halinde irtidata zorlanacaklardır. Ayette, Aslıab-ı Kehf'in recm edilmekten kurtulmak için ik­rah sonucu, tevhid akidesini bırakıp müşriklerin dinlerine dönmeleri halinde asla ifiah olmayacakları vurgulanmaktadır.

İkrah halinin geçmiş ümmetierin şeraitlerinde ruhsat gerekçesi olup

342

Page 17: ULUSLARARASI İNANÇ TURİZMİ VE ESHAB-1 HF ...isamveri.org/pdfdrg/D222993/2013/2013_ERTURHANS.pdfand then the relation between qissa and shar'u men qablana (the shari'a of preceding

olmadığı tartışmalıdır (Şınldt1, 1995: III, 251 vd). Oysaki Muhammed ümme­ti bakımından ikrah hali bir mazerettir (Nahl, 161106).

Önceki şeraitlerde ikrahın ehliyet anzalarından ve ruhsat nedenlerin­den olmadığını ileri süren alimler şu gerekçeleri ileri sürmektedirler:

a) Geçmiş ümmetierden birinde müslüman iki kişi, halkı putperest bir ülkeye giderler. O ülke ahalisi bu kişilerin ülke içine girebilmeleri için putla­rınamutlaka kurban sunmaları gerektiğini söylerler. Neticede bu şahıslardan biri puta bir sinek kurban eder, canını kurtanr ama cehenneme gider. Diğe­ri Allah 'tan başkasına asla kurban sunmayacağını söyleyerek bu zorlamaya karşı çıkar, putperest insanlar bu kişiyi öldürürler. Bu kişi de imanında sebat etmesinden dolayı cennete gider (Ahmed b. Hanbel, 1988: 32-33 (H. No: 84); Ebu Nuaym, ty: I, 203; Beyhakl, 1990: V, 485 (H. No: 7343). Bu rivayetin mevküf olduğu tespiti yapılmıştır (Bkz. Ahmed b. Hanbel, 1988: 32-33).

Bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber, bu ümmetin hata, unutma ve ik­rah sonucu yaptığı fillerin günahının kaldırıldığını (İbn Mace, "Talak", 16) beyan etmektedir. Hadisin mefhüm-ı muhalifi, Muhammed ümmeti dışında­ki ümmetierden ise bu hususların mazeret olmadığı dolayısıyla günahlarının kaldırılmadığını ortaya koymaktadır (Şınldt1, 1995: Edvau'l-beyan, III, 251 vd; Şınkltl, 2005: 203-204).

Aksi görüşte olan alimler ise Muhammed ümmetine göre çok ağır hü­kümlerin muhatabı (Bakara, 2/286) olmakla birlikte (Büyük Ali Haydar Efen­di, ty: 409-41 O; Baktır, 1981: 199-200; Çalış, 2004: İslam 'da Kolayiaştırma ilkesi, 131). geçmiş ümmetiere de ikrah ruhsatının tanındığını söylemişlerdir (Li.>-=~'iU..,.ck,..ıJJl(::ıJ~-.JJT (.)"(.Ş~{ o::ı~JJT<,?~' ı.::.ı::ıU'tJ'-s i(/IJ~~:_;-tJ'-s IJ~.K .. .s~_y!JJ~(JT~_ ıJt~r- ıJt~uı.s Y~- i0' <?U....Y-J- tJ'-s rT tJ;..s- r0~', .JI0'~TJ ~Jf'~- ı~G~_~TJ->(0-=~­Wı.ş ::ıJ#j- Razı, 1990: XVI/31, s. 112; Yazır, 1971: VIII, 5693-5694; Şınklt1, 1995: III, 251). Kanaatimize göre Allah'ın sonsuz rahmet ve mağfireti ile Kur'an'da yer alan ilgili ayetlerden hareketle geçmiş ümmetiere de ikrah rolı­satı tanındığı kanaatindeyiz.

Tartışmalar bir yana ayet, ikrahın Aslıab-ı Kehf için mazeret mazeret teşkil edemeyeceğini ortaya koymaktadır. Bu bağlamda Muhammed Harndi Yazır şu görüşlere yer vermektedir:

Burada şöyle bir soru vardır. Böyle recm tehdidi altında ikrah bir ma­zeret değil midir? Bunlar kalplerindeki imanı bozmadan ikrah sebebiyle kal­ben değil de zahiren dönmüş olsalardı "Kalbi imanla mutmain olduğu halde, inkara zorlanan hariç" (Nahl, 161106) istisnası kapsamına girmezler miydi. Neden "o takdirde asla if/ah olamazsınız" denmiştir?

Cevap: Bunun bir kaç hikrneti vardır: Birincisi: Bunlar kesin kararlı yiğit adamlardır. Gözettikleri kurtuluş,

yalnız sorumluluktan kurtulma değil, açık ve gizli olarak rahmeti yaymaktır.

343

Page 18: ULUSLARARASI İNANÇ TURİZMİ VE ESHAB-1 HF ...isamveri.org/pdfdrg/D222993/2013/2013_ERTURHANS.pdfand then the relation between qissa and shar'u men qablana (the shari'a of preceding

20-22EYLÜL2Q12KAHRAMANMARAŞ>--------------------------­

Onun için ruhsat ile amel etmeyi "hasenatü 'l-ebrar seyyicltü 'l-mukarrabfn" ifadesi gereğince sakıncalı olmaktan uzak görmemişlerdir.

İkincisi: Bu söz, henüz ikrah dtirurnunda değil, ikrah durumuna düş­mekten son derece sakınmak için söylenmiştir. Çünkü sakınınada (tevakkl) kusurlu davranıp da zorlanma durumuna düşüldüğü zaman sorumluluk orta­dan kalkmaz.

Üçüncüsü: Bu kabil ikrah halleri sonucu küfrü gerektiren arnelierin devamlı yapılması küfrü gerektiren arnellere bir alışkanlık, ülfet kazanılması ve kişilerin duyarsızlaşmasına neden olabilir. O takdirde bu kişiler açısın­dan "Eğer onlara uyarsanzz muhakkak ki Allah 'a ortak koşanlar olursunuz" (En' am, 6/121) tehlikesi ortaya çıkar. İşte bu nedenlerleAslıab-ı Kehfruhsat­la değil azİmetle amel etmişler, her iki durumla da karşı karşıya kalmamak için hicret veya mağaraya sığınma yolunu seçmişlerdir (Yazır, 1971: V, 3239. Krş. RaZı, 1990: XI/21, 88).

7-Kabir Üzerine Bina veya Mescid İnşa Etme Kehf21. Ayette mealen şöyle buyurulmaktadır: " ... Bir zamanlar insanlar aralarznda Ashab-ı Kehf'in durumunu tar­

tışıyor/ardı. Dediler ki: Üzerlerine bir bina yapın. Rableri onları daha iyi bilir. Onların yöneticileri ise, Biz, kesinlikle onların yanı başına mescid yapa­cağız, dediler." (Karaman & diğerleri, 2007: 544) Bazı kimseler, bu gençlerin naaşlarının mağarada oldukları gibi kalmaları ve ziyaretçiler tarafından olum­suz davranışlardan muhafaza edilmeleri düşüncesiyle mağaranın üzerine bir bina yapılmasını teklif ettiler. Yöneticiler ise mağaranın üstüne bir mescid yapacaklarını söylediler (Karaman & diğerleri, 2007: IIT, s. 545).

Bir saygı göstergesi olarak öteden beri salih kimselerin kabirieri üze­rine mabed yapılması konusunda bir gelenek oluşmuştur. Bu gelenek netice itibariye putperestliğe kapı açabileceğinden kab ir üzerine mescid ve bina inşa etme bizim dinimizde prensip olarak cevaz verilmemiştir (Karaman & di­ğerleri, 2007: 545). Böyle bir tasarrufHanefi, Şafii ve Malili hukukçularına göre haram, Hanbell hukukçularına göre harama yakın rnekruhtur (.J~.J~ k,..ı3 cLx?wo \JI.,..ı()lç. tJLS IJı..§y_;) Kasanı, ty: Bedai', I, 320; İbn Kudame, 1992: II, 382-383; Zuhayll, 2005: VIIT, 207; Zuhayll, 1989: II, 525; Merağ1, ty: V/13, 134; Şener, 2001: XXIV, 35-36). Bir hadislerinde Hz. Peygamber, kabirler üzerinde mescid yapan ve mum yakan kimseleri kınamış (Jt0- _;l;.ı~J' IJJ;_ c.J..:>~X.s IJJ;'tCJ.ş~_.JlJ..(J~- jTts)t.::J_IJ(jy~_;-.JTJ~bc~u-tiJı,p~T IJ~lJ..T<::~- .JTJU"~~) Ebu Davüd, "Cenaiz", 78; Tirmizi, "Salat", 121; Nesa!, "Cenaiz", 104; Ahmed b. Hanbel, I, 229, 287, 324, 337), bir hadislerinde ise ''peygamberlerinin kabir­lerini mescid yapan Yahudi ve Hıristiyan/ara lanet etsin " (Buhari, "Cenaiz", 62; Ebu Davüd, "Cenaiz", 76), buyurmuş, bir hadislerinde dekabir üzerine mescid bina edenlerin insanların en şeriiieri olduğuna (Buhari, "Salat",

344

Page 19: ULUSLARARASI İNANÇ TURİZMİ VE ESHAB-1 HF ...isamveri.org/pdfdrg/D222993/2013/2013_ERTURHANS.pdfand then the relation between qissa and shar'u men qablana (the shari'a of preceding

48, 54, "Cenaiz", 70; Müslim, "Mesacid" 16) dikkat çekmiştir (Alüsi, 1994: IX/15, 342-346).

Bu ayet (Kehf, 18/21), İbn Hazm'ın, "Şer'u men kablena" ile arne­lin caiz olmadığına dair ileri sürdüğü gerekçeleri arasında yer almaktadır. İbn Hazm bu düşüncesini ayrıca ka bir üzerine mescid bina edenlerin insanların en şertileri olduğuna (Buhan, "Salat", 48, 54, "Cenaiz", 70; Müslim, "Mesacid" 16) dair hadisle desteklemeye çalışır (İbn Hazm, el-İhkam, II, 166 vd).

Bu yasağın temel gerekçesi tevhid akidesinin zedelenmesinin önüne geçme, kabirde yatan kimseye insanüstü nitelikler atfedilmesini engelleme düşüncesidir (Şener, 2001: XIV, 35-36; Nevevi, tercüme ve şerh. Kandemir& diğerleri: VII, 338-340).

Hz. Peygamber, Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer'in naaşlarının bir hücre içerisinde bulunmasından hareket eden kimi alimler, bu konuda varid olan hadislerin hükmünün mutlak olmadığını ileri sürmüşler; ziyaret, İstirahat ve Kur'an okuma gibi nedenlerle kabirler üzerine kubbe ve türbe yapılmasının cevazına hükmetınişlerdir (Şener, 2001: 35-36; Nev evi, tercüme ve şerh. Kan­demir& diğerleri: VII, 338-340).

Said Havva'ya göre kıssada konu edilen mescidin mağaranın kapısı­na yani giriş kısmına yapılmış olması da muhtemeldir. O takdirde böyle bir

· binanın yapılmasında sakınca bulunmaz. Nitekim Hz. Peygamber'in kabri de bu şekildedir ((t?C::wrJ lu t,?~.JLJ IJrLY'C::~ tJ(.S yly IJ&w ~(5 o~\ IJc::IJ JILŞ~.JLJ IJyı.JI .. re:: .ı;. 3 .) ll.J-"'JI 41 c::-.ı-::.ı Jl§y .J .JLY' 3Jul t Jt,?o IJl.J-"'Jirı 3 \JLY'Jir Said Havva, 1993: VI, 3172).

Bir başka yaklaşıma göre bu nasslar muvacehesinde önceki ümmetie­rin şeriatında kabirler üzerine mescid yapılması caiz olsa bile bizde yasaktır. Dolayısıyla bu konudaki hüküm mensuhtur. Kaldı ki Hz. Peygamber'in bu konuda yahudi ve Hıristiyanlara lanet etmesi, onların şeraitlerinde de kabirler üzerine mescid vb. yapılmasının caiz olmadığını göstermektedir (Alüsi, 1994: IX/15, 345).

8-Kavli Tasarruflarda (Yeminde) İstisna "İnşaallah demedikçe, hiçbir şey için "bunu yarın yapacağım." deme

şeklinde tercüme edeceğimiz (Kehf, 18/23-24) ayetler yeminde istisnanın ce­vazına delil gösterilmiştir. Buna göre yeminlerini "inşaallah" lafzı ile kayıt­layan, tekııik tabirle istisna yapan şahıs yemininde hanis olmaktan kurtulmuş olmaktadır. Bir başka ifadeyle yemin esnasında istisnanın telaffuz edilmesi halinde bu istisna sözün söylenınesi ile söylenmemesini eşit hale getirmiş ola­caktır. Çünkü şahıs yemininde yalancı konumuna düşmernek için yeminini Allah'ın meşietine bağlamış olmaktadır (Mukatil b. Süleyman, 1980: 229; Cessas, 1993: m, 215-216; İbnü'l-Arabi, 1998: m, 227-231). Nitekim Hz. Peygamber de bir konuda yemin edip de o yeminini istisna ile kayıtlayan şah­sın

345

Page 20: ULUSLARARASI İNANÇ TURİZMİ VE ESHAB-1 HF ...isamveri.org/pdfdrg/D222993/2013/2013_ERTURHANS.pdfand then the relation between qissa and shar'u men qablana (the shari'a of preceding

20-22EYLÜL2012KAHRAMANMARAŞ------------------------­

yemininde hanis olmayacağını (Tirmizi, ''Nüzür", 7; Nesa!, "Eyman", 39) ifade etmiştir (Cessas, 1993: III, 215-216). İbnAbbas ve onu izleyen fukalıa, uzun süre geçmiş olsa dahi istisnanın terarn yoluyla yapılmasına da cevaz vermişler, "}~~· .. J.,.ı~rı~ı 0(.xşr.::..ı" ayetini buna delil göstermişlerdir (Cessas, 1993: III, 316; Maverd!, 1994: XV, 282; Karafı, 1994: IV, 22; Sayis, 1994: III, 137-138. Geniş bilgi için bkz. Razi, 1990: XI/21, 93-94; Kurtub!, 1985: X, 385 vd; Alüsl, 1994: IX/15, 357-362; Şınkltl, 1995: III, 255-256; el­Mevsüatü'l-fikhiyye, 1983: III, 195-196; Koca, 1996: 172-173). Bu yaklaşı­ma göre başlangıçta yeminde istisna yapmayan kimse bilalıere bu istisnayı yapmış olsa bu şahsın sözü ilkten müstakil bir kelam olarak kabul edilir ve herhangi bir tazmin gerektirmez.

Bu hususu noktalarken belirtmeliyiz ki istisna sadece yeminlerle sı­nırlı olmayıp nezir, talak, itak, vaad, akit vb. kavll tasarruflarda da geçerlidir. Nitekim İbn Atıyye ( 54211 14 7) diğer fukahanın aksine ayette geçen istisnanın yeminiere özgü olmadığını aksine yemin dışında da istisnanın sünnet oldu-

, ğunu söylemektedir (Kurtubl, 1985: X, 385). Şu kadar var ki yeminde hanis olmamak için hakim görüşe göre istisnanın muttasıl olması gerekir (Ma verdi, 1994: XV, 282; Karafı, 1994: rv, 22; Abdülaziz Buhari, 1997: III, 336; ei­Mevsüatü 'l-fikhiyye: 1983: III, 195-196).

Diğer taraftan bu ayette müslümanlara bir edep öğretilmektedir. Çün­kü inancımıza göre "Allah, neyi dilerse o olur. Allah'ın dileınediği ise olmaz ( r-1 Jıl;. IJJo ~10' ..Jrl Jr c,?Jôi Jr c,?~0)" (İbnü'l-Arabl, 1998: III, 227-231). O itibarla geleceğe yönelik her sözümüzde istisna yapması bir müslümamn uy­ması gereken edepleri cüınlesindendir.

9-Köpek Edinme "Köpekleri mağaranın önünde ayaklanm uzatmış şekilde yatıyordu."

(Kehf, 18/18) ayetinin tefsiri bağlamında Kurtubl (671/1273), bu gün bizim şeriatımızda caiz olduğu gibi, onların dönemlerinde de köpek edinmek caiz­di." diyerek bu ayetinihtiyaç hasıl olduğunda köpek edinmenin caiz oldu­ğuna dikkat çekmektedir ((~TLJ'IcJbr.:JT;. IJ~J\..,.ı c:Ttsjl wc,? 3'cjbor', ~i>T o'.J-tdı0T IJ(,ş3f. c:Ttsj wc,? Jı:.;t0T) Kurtubl, 1985: X, 370 vd).

Bu ayete istinaden av amaçlı ve sürüyü koruma amaçlı köpek edinme (veya günümüzde güvenlik güçleri tarafından köpek istihdamı) caizdir. Bu hususlar dışında köpek edinmeye ise pek cevaz verilmemiştir (Zuhayll, 2005: VIII, 205).

10-Namazların Kazası

Bir şekilde vaktinde eda edilemeyen namazlarm ilk fırsatta mutlaka kaza edilmesi gerekir (Namazlann kazası ile ilgili bir çalışına için bkz. Pala, 2004: 231-251).

Hatırladığında Rabbini zikret/"3T~~· __,C,.ı~rJ~T 0(.xşr.::..ı" ayetini (Kehf,

346

Page 21: ULUSLARARASI İNANÇ TURİZMİ VE ESHAB-1 HF ...isamveri.org/pdfdrg/D222993/2013/2013_ERTURHANS.pdfand then the relation between qissa and shar'u men qablana (the shari'a of preceding

18/24) bazı alimler unutulan namaziann kazası için delil olarak göstermiş­lerdir. Bu-alimler Dalıhak (105/723), Süddl (245/859) ile (Beğavl, 1993: V, 163) Katade (ll 7/735) bu görüştedir (Alusl, 1994: IX/15, 362). Ama Razi (606/1210), bu yaklaşımın uzak te'vll olduğu kanaatindedir (Razi, 1990: XI/21, s. 94).

ll-Şirket Akdi 1 9. ayet şirket akdine dayanak olarak gösterilmiştir. Çünkü

ayettekonu edilen gümüş para Aslıab-ı Kehf'in tamamının ortak malı idi. Dolayısıyla parada ortaktılar. O sebeple bu ayet şirket akdinin dayanağıdır (Kurtubl, 1985: X, 377; Karafi, 1994: VIII, 19; Zuhayll, 2005: VIII, 206). Aynı şekilde bu ayet, şirket ortaklannın yiyeceklerini kanştırmalarının ve ba­zılarının az, bazılarının çok miktarda birlikte aynı yemekten yemelerinin ce­vazma da delil teşkil etmektedir. Bu tür ortaklığa tenninolojide "münahede" denir ki bizim örfümüzde bilinen kumanyaya katılma gibidir. Bu tür ortaklıkta herkes yiyecek alıp beraber yemeleri için paraimal ortaya kor (rl.Jiojö it.J<: ~J rl.Jor l.JuJö Jı,?Jiw .JJI yol .kt Iri ı,?c.J..w fi Jl.ı uı? i~Jo ). Bu tür bir ortaklığa insan­lar daha çok yolculuk hallerinde başvurmaktaydılar. Bu kabil bir ortaklığın cevazı bağlammda "verik" cemaate izafe edilmiştir. İnsanlardan bir kısmının daha iştahlı olması, bir kısmının alman gıdalan daha fazla sevmesi, bir kısmı-

. nın midesinin büyük olması gibi nedenlerle ortak olduklan bu yemekten daha fazla yemeleri mümkündür. Kur' an, bu kabil ortaklardan bir kısmının az, bir kısmının çok yemesine gerek bu ayet gerekse diğer ayetlerle (Bkz. Bakara, 2/220; Nur, 24/61) cevaz vermiştir (Matürldl, 2004: III, 2ı8; Cessas, ı993: III, 3ı4; Maverdl, ty: III, 294-295; Kasıml, ty: XI, 4035; Zuhayll, 2005: VIII, 206; Sabum, ty: n, 2ı8).

Kurtubl bu ayetin şirket akdine delil teşkil etmeyeceği yönündeki görüşlere karşı çıkmakta, bu görüşünü Bakara, 2/220 ve Nur, 24/61. ayet­leriyle destekleyerek karşı görüşü reddetmektcdir (Kurtubl, 1985: X, 378. Sufi uleması Kehf, ı 8119. ayetini kerametin hak olduğuna delil getirmişlerdir (Razi, ı 990: Xl/2 ı, s. 72 vd).

12-Takıyye

Zorunlu durumlarda başvurulabilecek bir kolaylık (ruhsat) olan takıy­ye (J!Jw~fi0' ı,?'Jı,?-IJlüU..Td l.Ju~' YrT ~ö.J~' JJü' ~~Lı- ı,?'u;::.~J tJ!u;j Serahsl, ı989: :xxıv, 45), ayette geçtiği üzere (Al-i İmran, 3/28) mü'minlerin kendi­lerinden olanlan bırakıp kafirıeri dost edinmemelerini, bununla birlikte onlar­dan cam ve malına karşı vaki olabilecek tehlike karşısında inancını gizleyip gerektiğinde aksini söylemeyi de içinde banndıran sakınma ve korunma ha­lidir (Serahsl, ı989: XXIV, 45-47; el-Mevsuatü'l-fikhiyye, 1983: XIII, 185-200; R. Strothmann, ı970: XI, 679-68ı; Öz, 2010: XXXIX, 453-454; Özars­lan, 2003: 115-132.

347

Page 22: ULUSLARARASI İNANÇ TURİZMİ VE ESHAB-1 HF ...isamveri.org/pdfdrg/D222993/2013/2013_ERTURHANS.pdfand then the relation between qissa and shar'u men qablana (the shari'a of preceding

20-22EYLÜL2012KAHRAMANMARAŞ-----------------------------­

Takıyye hemen her mezhep tarafından şu veya bu şekilde benimse­nen bir husus olmakla birlikte Şianın bir alarnet-i farildsı sayılabilir. Çünkü Şia'da takıyye bir inanç esasıdır.

Takıyyenin meşru olması için mutlaka bir ikrah, tehdit ve korku hali­nin mevcut olması gerekir. Takıyyenin ikrah ve mücerred korkudan kaynak­lanan çeşitleri bulunmaktadır. Şu kadar var ki ikrah sebebiyle takıyye ile salt korku sebebiyle başvurulan takıyye arasında hüküm bakımından farklılıklar bulunmaktadır. Bir başka ifadeyle ikrah sebebiyle başvurulan takıyyede caiz olan bazı hususlar salt korku sebebiyle başvurulan takıyyede caiz olmayabilir. Çünkü ikrah hali daha ağır bir tablo oluşturmaktadır ( el-Mevsüatü'l-fıkhiyye, 1983: XIII, 191-195).

(3J($2:.ıJ1.ü' 3JI ı/c..Pt.JC/ y#J;: i(~~ (Kehf, 18/19) ayetinde alışverişe gönderilen kişinin nasıl bir davranış sergilernesi gerektiğinin sınırlan çizil­mekte bu cümleden olarak irtibat kurduğu herkese karşı son derece lütufkar, nazik davranması, şüphe çekecek davranışlardan kaçınması, kimliğini gizle­rnesi öğütlenmektedir. Bu tipilc bir takıyye halidir. Ayetin tefsiri bağlamında şu görüşler dile getirilmiştir ((3JL,?-.:.ıJkw) i':? L,?L!l3ı.J ~JL!l ~ U".J ~-.:.ırıı.:.ı, L:?tl.JL? ~t3Jo IJr~ı.Jo 3Ji)ı:. IJ.l:.tlr) Razi, 1990: XI/21, s. 88):

Bu ayette şöyle bedlı bir nükte vardır, o da şudur: Aslıab-ı Kehf', öl­dürülme korkulan nedeniyle, kafirlerin kendilerini hissetmeleri endişelerine istinaden takiyye ile vekalete başvurmuşlardır. Bir başka ifadeyle Aslıab-ı Kehf'in içlerinden birine vekalet vermiş olmalan, kafirlerin, kendilerinin yaşadıklannı anlamalannın önüne geçmek, böylece canlannı ölümden kur­tarmak amacıyladır. Dolayısıyla buradaki vekalet, takıyye ile birlikte yapıl­mıştır. Yani hem canlannı hem de dinlerini korumak amacıyla bu yola başvur­muşlardır. Bu nedenle mazeret sahibi kimseler tarafından yapılan vekaletin (tevkll) hukukiliği konusunda görüş birliği bulunmaktadır (İbnü'l-Arab1, 1998: III, 223; (~ o~_\JTL,?~ ı.:.ı~K::.ı~ Y~t~ 3;ı,?t/IJ3~fJ~ Jl.Jff L!lfı.:.ıl:::.ı'rt-IJ-.:.ı~~ t3ü i~:/L:?~t~ Y~f:ic~ Jrı L!lfı.:.ıJı tJ~~-rı.:.ı'IJ(3ü tL!~ i2.Jü0-:or) Kurtubı, 1985: x, 376).

Bu şekilde bir davranış (takıyye) içerisine girmeyip de yöre halkı Aslıab-ı Kehf'in yerlerini öğrenecek olsalar ya onlan recm şeklinde katle­decekler veya kendi dinlerine yani küfre sokacaklardı. Bu i1ci tehlikeyi sav­mak adına şehre gönderilen· gencin son derece, temkinli, tedbirli ve ihtiyatlı davranması istenmiştir. Nitekim savaş halinde korku namazının kılınması­nın bizzat ayet (Nisa, 4/102) tarafından istenmiş olması da bu kabil tedbirler cümlesindendir (Zeydan, 1998: I, 574-575).

13-Tartışmaların Zahire Göre Yapılması, Hükınün Zahire Göre Verilmesi

22. ayette gayb1 konularda tartışmaya girilmemesi, şüphe üzerine tar­tışılmaması, sadece zahire göre, elde mevcut somut deliliere göre tartışma

348

Page 23: ULUSLARARASI İNANÇ TURİZMİ VE ESHAB-1 HF ...isamveri.org/pdfdrg/D222993/2013/2013_ERTURHANS.pdfand then the relation between qissa and shar'u men qablana (the shari'a of preceding

yapılması ve ona göre hüküm verilmesi ifade edilmektedir ((Binaenaleyh bunlar hakkında zahir bir ınünakaşadan başka bir ınünakaşa etme ... Zahiri bir mücadeleden başka bir mücadele ve ınübahaseye dalına .. ) Yazır, 1971: V, 3241; Zuhayli, 2005: VIII, 207).

Bilgi sahibi olmaksızın ve konuyla ilgili açık bir hüccet bulunmak­sızın tartışmaya girilmesi haramdır (Maverd1, ty: III, 298; Kasıınl, ty: XI, 4043). Çünkü_ zahiri bir delil olmaksızın tartışmaya girmek veya bir yargıya varmak salt vehiınle hareket etmek demektir. Vehıne dayanarak şer'! bir hük­ınün sübütu ise mümkün değildir. Mecelle'nin ifadesiyle 'Tevehhüme itibar yoktur." (Mecelle, md. 74. Maddeninşerhiiçin bkz. KüçükAli Haydar, 1330: I, 158-160).

Yine yukanda geçtiği üzere aynı surenin 15. ayetinde müşriklerin doğ­ru yolda olduklan iddialarma karşı kendilerinden bu iddialan için açık delil (huccetün beyyinetün) getirmeleri istenıniştir (Maverd1, ty: m, 289). İtikad1 ıneselelerde durum böyle olduğu gibi aınell ıneselelerde de böyledir.

İslam hukukunda zahire göre hükmetmek en temel ilkelerdendir. Çünkü kişinin iç dünyasına, onun niyetine vakıf olmak mümkün değildir. O itibarla hukuki anlaşınazlılar ancak elde mevcut somut delillerle; beyyi­ne yani şahitlik, ikrar, karine ve eınare gibi verilerle hükme bağlanır. Aynca ·iç iradenin tespiti için niyet okuması gibi bir yaklaşım asla söz konusu ola­maz. Bu hususu İslam hukukçulan "Sdkite suç isnat edilemez" (Mecelle, md. 67), "Hüküm zahire göre cereyan eder, meselenin batzni yönü Allah 'a aittir "(Nedv1, 1994: lll. Aynca bkz. Zeydan, 1969: 255), "Niyet/er ceza konusu olamaz." (Ebü Zehra, el-Ceriıne, ty: 355) şeklinde formüle etmişlerdir.

Bu bağlaında Hz. Peygamber de bir hadislerinde bir duruşma esnasın­da taraflardan birinin, diğerine oranla davasını daha iyi savunabileceği ve bu savunmaya istinaden kendisinin de (kişi aslında haksız olmasına rağmen) bu kişi lehine karar verebileceğini, bu kişilerin bu kabil haksız kazanıınlarıyla aslında kendilerini ahirette ateşe maruz bırakmış olacaklarına dikkat çekmiştir (Buhari, "Şehadat", 27; "Ahkaın", 20, "Hiyel", 10; Müsliın, "Akdiye", 4; Ebü Davüd "Akdiye" 7· Tirmizi "Ahkaın" ıı· Nesa! "Kada" 13 33· İbnMace

' ' ' ' ' ' ' ''' ' "Ahkaın", 5; Malik, "Akdiye", 1; Ahmed b. Hanbel, VI, 203,290,308, 320).

Yine zahire göre hükmetmenin esas olduğu konusunda savaş ortaının­da şehadet kelimesini söyleyen bir şahsı öldüren sahabeye Hz. Peygamber'in kalbini yanp baksaydın ya şeklinde teessüf etmesi hususunu da zikredebiliriz (Müsliın "İman" 158· Ebü Davüd "Cihad" 95· İbn Mace "Fiten" 1) ' ' ' ' ' ' ' ' .

Bahse konu ayetlerin aynı zamanda Cedel ilmi 'nin en temel prensip-lerinden biri olan "zdhire göre hüküm verme" ilkesine dayanak teşkil ettiğini de belirtmeliyiz (Bkz. Yavuz, 1993: VII, 208).

349

Page 24: ULUSLARARASI İNANÇ TURİZMİ VE ESHAB-1 HF ...isamveri.org/pdfdrg/D222993/2013/2013_ERTURHANS.pdfand then the relation between qissa and shar'u men qablana (the shari'a of preceding

20-22EYLÜL2012KAHRAMANMARAŞ---------------------------

14-Temiz ve Erdemli Çevre Oluşturma İnsan çevresinin çocuğudur. İnsanı büyük ölçüde çevresi terbiye et­

mektedir. Bir çevrede yetişen bireyin o çevrenin kabullerinden, hayat tarzın­dan etkilenmemesi, kendi fıtratı ve yaşantısına uygun çevrede bulunmaktan mutluluk duymaması mümkün değildir.

Bir müslümanın erdemli çevrede bulunma ve böyle bir muhit oluştur­ma yükümlülüğü bulunmaktadır. Gerek ayet (Tevbe, 9/1 1 9) ve gerekse hadis­lerde (Buhari, "Zebaih", 31, "Büyü", 38; Müslim, "Birr", 146; Ebu Davüd, "Edeb", 16; Ahmed b; Hanbel, IV, 404-405, 408) buna sürekli teşvik edil­mektedir. Kur'an'da erdemli/hayırlı bir toplumun temel özelliklerinin inanç ve salih amel olduğu belirtilmektedir (Beyyine, 98/7). Salih amel, usül-fürü', farz-nafile, ibadet-muamelat gibi arnelleri kapsadığı gibi, Allah'ın nzasına uygun düşecek salaha ve hayra hizmet eden bütün iyi arnellerle yasaklardan sakınınayı da kapsamaktadır (Yazır, 1971: IX, 6002).

Aslıab-ı Kehf'i oluşturan gençlerin müşrik ve isyankar bir toplumdan aynlmalan, birlikte hareket etmiş olmalan, temiz, inançlı ve erdemli bir birlik oluşturmalan esasında salihlerle birlikte olmanın, temiz ve erdemli bir top­lum oluşturulması gereğinin açık delilidir.

İnsanın, hayırlı kimselerle arkadaşlık etmesinin, salih ve Allah ·dostu olan kimselerle oturup kalkmanın faydasını göreceği muhakkaktır. Aslıab-ı Kehf'in köpeği (Kehf, 18/l8.) de bu konuda şu şekilde örnek gösterilmiş­tir: Bu köpek bu bir grup salih insanı sevmiş onlara sadakatle bağlanmıştır. Daha önceden sıradan bir köpek iken bu tercih, sevgi ve sadakatine binaen Hz. Allah da o köpeği Aslıab-ı Kehf'le birlikte zikretmiştir. Öyle ki Aslıab-ı Kehf'in bereket ve kerameti köpeklerine de şamil olmuştur. Bu husus Hz. Peygamber'in bir hadislerinde "kişi sevdiğiyle beraberdir. "(Buhari, "Edeb", 96 "Birr" 165' Tirmizi "Zühd" 50 "Deavat" 98· Darimi "Rikak" 71)

' ' ' ' ' ' ' ' ' ' şeklinde formüle edilmiştir. Dolayısıyla salih ve hayırlı kimselerle birlikte bulunmanın çok büyük faydalan vardır. Ayetten salih ve hayırlı kimselerle beraber olmanın gerekliliği yanında şerli ve kötü kimselerle dost olmanın do­ğuracağı büyük zarar ve felaketiere de dikkat çekilmektedir (Kasıml, ty: XI, 4032; Zuhayll, 2005: VIII, 205; Said Havva, 1993: VI, 3169; Şınklti, 1995: III, 226).

15-Vekalet Akdi Kehfsfuesi 19. ayetinin (Wık,..ıtt:::.ı31 i(~~·Y.J:.ııJ!#l~'o~_JJi:s IJ~~I$L.ı~) kıs­

mında bahsedilen gümüş para ile alış veriş için gönderilmesi, birçok hadis ve fıkh kitabında İslam hukukunda oldukça geniş uygulama alanı bulan vekalet akdine ve onun salıililiğine delil olarak gösterilmektedir (Matüridi, 2004: III, 218; Maverdl, 1994: VI, 493-494; Serahsi, 1993: XIX, 2; Kurtubi, 1985: X, 376; Karafi, 1994: VIII, 5; İbnü'l-Hümam, ty:

350

Page 25: ULUSLARARASI İNANÇ TURİZMİ VE ESHAB-1 HF ...isamveri.org/pdfdrg/D222993/2013/2013_ERTURHANS.pdfand then the relation between qissa and shar'u men qablana (the shari'a of preceding

VIII, 3-4; Alf:ısi, 1994: IX/15, 334; KüçükAli Haydar, 1330: III, 789; Kasımi, ty: XI, 4035; Zuhayli, 2005: VIII, 206; Şınkiti, 1995: m, 228).

Vekalet akdi ihtiyaç nedeniyle Allah tarafından izin verilen niyabet yolu ile gerçekleştirilen bir akittir. Çünkü her bir kimse başkasının yar­dımı olmaksızın bütün işlerini yerine getirebilmekten aciz kalır. İbn Arabi (543/1148)'ye göre bu ayet vekalet konusunda sevk edilen en kuvvetli de­lildir (İbnü'l-Arabi, 1998: m, 220-221). Fukaha, bu ayetin vekalet akdinin dayanağını oluşturduğunun altını çizdikten soma nesh olmadığı sürece biz­den önceki şeraitlerin bizim için de bağlayıcı olduğuna dikkat çekmektedirler (~lu IJyt~ f'Uof' yb..J<,?~ IJ~IJô ' .Jı..fo..J<,?tô f'U ~YJul ı..fo..J<?tô Jul 1"1 Jf' ~o..J uıY'to) Zeylei, 1315: Iv, 254; (Jiu ~l.cl ı!!lu ı.::.ı.Jı!I<,?JI 3~.) ~u--=o IJJo ı.::.ıt!Jc.s tu iu--=cly IJ.clou yJI ~..J wı!llu ı..fo..J<,?tö Jul) İbnü'l-Hümam, ty: Vm, 3-4).

Bu ayetin tefsiri bağlamında ayrıca "önce deveni bağla sonra tevekkül et" (Tirmizi, "Kıyame", 60) mealindeki hadis de delil gösterilerek (Ashab-ı Kehf gibi Allah'ın lütfuna mazhar kimseler dahi olsa) yanında para (dirhem) taşıyarak nzık ve geçim sebepleri için hazırlıkta buluıımanın, bu konudaki teşebbüslerin, bu nedenle evden dışan çıkmanın tevekküle aykırılık teşkil et­meyeceğine ayrıca dikkat çekilmiştir (Meraği, ty: V/13, 132).

DEGERLEND~veSONUÇ Kur'an kıssalan, Kur'an'ın irşat yöntemlerinden biridir. Bu kıssalar

birçok açıdan inceleme konusu yapılmıştır. Fıkhl açıdan da incelenmiş ol­makla birlikte çok çaplı ve derli toplu çalışmalardan bahsetmek pek mümkün değildir. Kur'an kıssalarının bir de fıkhl!hukuki açıdan ele alınması zorun­ludur. Çünkü Kur'an hükümleri evrenseldir, kıyametekadar bakidir. Hayat sürekli akmakta, şartlar değişmekte, hayatın her alanında sürekli gelişmeler ve değişiklikler gerçekleşmektedir. Bahse konu meselelerin çözümlerini birinci derecede İslam'ın ilk kaynağı olan, Aslu'l-usf:ıl olan Kur'an'da aramamız gerek­mektedir. Çünkü onun hükmü kıyamete kadar baki olunca her alanda bizlere ışık tutacak ve müşkilimize çare olacaktır. Kur'an tomurcuklarmm her çağda açan çiçekleri, her asra açılan yapraklan ve her derde deva ilaçlan, bütün zaman­lara şamil mesajlan vardır. Bir başka ifadeyle "zaman ihtiyarladıkça Kur'an gençleşmektedir." Bu itibarla Kur'an'da geçen fıkhi/hukuki ayetleri ikiyüz­beşyüz ile sınırlı tutmanın isabetli olmadığı kanaatindeyiz. Aksine hemen her ayet neredeyse bizim davranışımızla, arnelimizle yani fıkıhla doğrudan ilgili­dir.

İslam bir akide, amel ve ahlak manzf:ımesidir. İnanç olmadan İslam dairesine girmek zaten mümkün değildir. İmanın da mutlaka arnelle ispat­lanması gerekmektedir. Bu arnelin nihai gayesi de güzel ahlaka ulaştırmak, kamil bir insan modeli inşa etmektir.

351

Page 26: ULUSLARARASI İNANÇ TURİZMİ VE ESHAB-1 HF ...isamveri.org/pdfdrg/D222993/2013/2013_ERTURHANS.pdfand then the relation between qissa and shar'u men qablana (the shari'a of preceding

20-22EYLÜL2012KAHRAMANMARAŞ--------------------------­

Fıkıh ve ahlak bizim davramşlanmızı tanzim eden davramş iliınleridir. Fık­hın somut dünyev1 yaptırımlan olmakla birlikte ahlaki yaptınınlar daha çok uhrev1 ve vicdamdir. Şu kadar var ki İslam' da fıkıblhukuk ve ahlak son dere-ce içiçedir. Her fıkhl hükmün vaz'ında meselenin ahlaki ciheti mutlaka gö­zetilmiştir. Çünkü İslam hukukunun hükümleri sadece bu dünyaya münhasır olmayıp uhrev1 boyutu da bulunmaktadır. Bu itibarla kesin hatlarla fıkıh-ah­lak ayınını da bir yerde pek isabetli değildir. Çünkü bu hükümlerin kaynağı yani vazıı birdir. O nedenle İslam' da fıkıh ahiakın tecessüm etmiş şekli olarak görülmüştür. Öyle olunca kıssalardan çıkanlan ahlaki hükümler de bir yerde fıkh1 hüküm demektir. Bir başka ifadeyle Kur'an'da insan davramşlarıyla il­gili değer yargısı taşıyan her ifade, maddl/lıukukl müeyyidesi olsun olmasın normatif bir özellik arz eder. Maddi yaptınınlan bakımından bu hükümle-rin bir kısmı hukukla/ahkamla ilgili hükümlerdense de geniş anlamda hepsi ahlaki hükümlerdir ve bu anlamda hukuk-ahlak arasında bir kapsam ilişkisi vardu; (Ünal, ty: 13. İslam'da hukuk-ahlak ilişkisi hakkında geniş bilgi için bkz.K__ılıç, 1992: 85-125; Yaman, 2006: 41-49; Köse, 2011: 15-50).

Biz, bu sınırlı ve mütevazı çalışmamızda Aslıab-ı Kehf kıssasının konu edildiği ayetlerden fıkıh ve fıkıh usUlü kapsamına giren yirmi hüküm tespit ettik. Bu hükümlerin derin ve kapsamlı bir araştırma ile daha da artın­labilmesi mümkündür. O itibarla kıssalann fıkhl açıdan incelenmesine daha fazla ağırlık verilmesi kanaatindeyiz.

Fıkhın yerleşik kuralları arasında "Keldmın i 'mali ihmdlinden evladır" (Mecelle, md. 60) şeklinde formüle edilen bir prensip bulunmakta­dır (Bu kaide hakkında geniş bilgi için bkz. Hermüş, 1 987). Bu kurala göre bir Kur' an veya hadis nassına şer '1 bir hükmün bağlanması esastır. Çünkü bu nasslar amel için gönderilmiş olup mührnel bırakılması gayesine aykındır. O itibarla genelde Kur'an ayetleri, özelde kıssaların geçtiği ayetler her asırda yeni baştan çok yönlü olarak incelenmeli, her ayette, her kelimede yüzlerce manamn fışkırdığı gerçeğinden hareketle Kur'an'ın asra yönelik hitaplarının ortaya çıkanlması gerekir. Bu bağlamda kıssalara da sadece kıssa olmalan açısından bakılmamalı, onlardan kelarni, ahlaki vb. hükümler yanında hangi fıkhl hükümlerin de çıkanlabileceğinin çabası içerisinde olunmalıdır.

352

Page 27: ULUSLARARASI İNANÇ TURİZMİ VE ESHAB-1 HF ...isamveri.org/pdfdrg/D222993/2013/2013_ERTURHANS.pdfand then the relation between qissa and shar'u men qablana (the shari'a of preceding

KAYNAKÇA Ab dülaziz Bıihari (730/1330), Keşfu '/-esrar ala Usuli 'l-Pezdevf (nşr.Mu­hammed el-Mu'tasım bilHih el-Bağdad1) Daru'l-kitabi'l-Arab!, I-IY, Beyrut, 1417/1997. Acar, Abdullah, Bir İ etihad Kaynağı Olarak Kur 'an Kıssalarz (Basılmamış Doktıra Tezi), Konya, 2005. Ahmed b. Hanbel (24 1/855), Kitabü 'z-zühd (Thk. Muhammed Sa! d Zağlül), Daru'l-kitabi'l-arab!, Beyrut, 1409/1988. Ali Haydar Efendi (Büyük) (1321/1903), Usul-i Fıkıh Dersleri, Meral Ya­yınlan, İstanbul, ty. Ali Haydar Efendi (Küçük) (13341191 5), Dürerü 'l-hukkam şerh i Mecelleti 'l­ahkam, Dersaadet, I-IY, İstanbul, 1330 (Dürerü'l-hukkam). Alparslan, Yaşar, Eshab-ı Kehf, Ukde Kitaplığı: 79/Öncü Basımevi, Kahra­manmaraş, 2010. Aıusi, Ebu'l-Fadl (1270/1854), Ruhu 'l-meanf, Daru'l-fikr, I-XVI, Beyrut, 1414/1994. Amidi, Ebü'l-Hasan Seyfüddm Ali b. Muhammed (63111233), el-İhkam.fi Usuli'l-ahkam (thk. İbrahim el-Acfız), Daru'l-kütübi'l-ilmiyye, I-IV, Beyrut, ty Apaydın, H. Yunus, "Cuale ", İnanç İbadet ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi (Ed. İ. Kafi Dönmez), MÜİFVYayınlan, İstanbul, 1997, I, 353-354. Aydın, Hakkı, "İslam ve Türk Hukukunda İkrah", Atatürk ÜİFD, Erzurum, 1993,S~ 11,s.299-325 Bad, Ebu'I-Velid Süleyman b. Halef(474/1081), İhkamu'l-fusul.fi ahkami'l­usUl (Tahkik: Abdülmec1d Türki), Beyrut, 1986 (İhkamu'l-fusul). Baktır, Mustafa, İslam Hukukunda Zaruret Hali, Akçağ Yayınlan, Ankara, 1981. Beğavi, Ebu Muhammed el-Huseyn b. Mes'ud (516/1122), Tefsfru'l-Beğavf (Mealimü't-tenzll), Daru Tıybe, Riyad, 1414/1993. Beyhakl, Ahmed b. Hüseyin b. Ali ( 458/1 066), Şuabü 'l-İyman (thk. Muham­med Said Zağlftl), Dfuu'l-kütübi'l-ilmiyye, Beyrut, 1410/1990. Bilmen, Ömer Nasuhi (1971), Hukukz İslamiyye ve Istzlahatz Fıkhzyye Kamusu, Bilmen Yayınevi, I-VIII, İstanbul, 1967. Cessas, Ebu Bekr Ahmed b. Ali er-Razi (370/981), Ahkô.mu'l-Kur'an, Dfuu'l­fikr, I-ID, Beyrut, 1414/1993. Çalış, Halit, İslam Hukukunda Ehliyet Teorisi, Adal Ofset, Konya, 2004. Çalış, Halit, İslam 'da Kolayiaştırma İlkesi, Yediveren, Konya, 2004. Demir, Şehmus, Mitoloji, Kur 'an Kısalan ve Tarihi Gerçeklik, Beyan Yayınları,

353

Page 28: ULUSLARARASI İNANÇ TURİZMİ VE ESHAB-1 HF ...isamveri.org/pdfdrg/D222993/2013/2013_ERTURHANS.pdfand then the relation between qissa and shar'u men qablana (the shari'a of preceding

20-22EYLÜL2012KAHRAMANMARAŞ-------------------------­

İstanbul, 2003. Derveze, Muhammed İzzet, et-Teftfrn'l-hadfs, Daru ihyai'l-kütübi'l­arabiyye, yy, 1381/1926. Döndüren, Hamdi, Delilleriyle Ticaret ve İktisat İlmihali, Altınoluk Yayınla­n, İstanbul, 1414/1993. Dönmez, İ. Kafi, "Şer'u Men Kablena", DİA, İstanbul, 2010, 39, 15-19. Ebu Zehra, Muhammed (1394/1974), UsUlü '1-fikh, Daru'l-fikri'l-Arab1, Ka­hire, ty. Ebu Zehra; Muhammed (1394/1974), el-Cerfme, Daru'l-:fikri'l-Arab!, Ka­hire, ty. Ebu Nuaym, Ahmed b. Abdullah el-İsfehan! (430/1038), Hilyetü '1-evliyd, Daru'l-kütübi'l-ilmiyye, Beyrut, ty. Emir Pa diş ah, Muhammed Eınln(987 /1579), Teysfrn 't-Tahrfr, Daru'l-fikr, I-IV, yy, ty. Ersö~, İsmet, "Ashab-ı Kehf', DİA, İstanbul1991, III, 465-467. Ertu~han, "Fıkh!AçıdanAtEti", CÜİFD, 2007, XI/2, 143-160.

, "İslam Ticaret Hukukuna Vücut Veren Ahlaki Esaslar", İslam Huku­ku Araştırmalarz Dergisi, Sayı: 16, s. 213-246. Gazali, Ebu Hamid Muhammed b. Muhammed (505/1111), İhydu uliimi'd­dfn, Daru'l-ma'rife, I-IV, Beyrut, 1403/1982. Görgün, Tahsin, "Kur'an Kı~salannın Neliğ (Mahiyeti) Üzerine", Kur'an Kıssalarınzn Anlam ve Değeri (IV. Kur'an Haftası Kur'an Sempozyumu, 17-18 Ocak 1988), Fecr Yayınevi, Ankara, 1988, s. 19-40. Hadimi, Ebu Said Muhammed b. Mustafa b. Osman (1176/1762), Mecdmiu '1-hakdik, yy, 1303. Halefullah, Muhammed Ahmed, el-Fennü'l-kasas1 (tre. Şaban Karataş,

Kur 'an 'da Anlatım Sanatı), Ankara Okulu Yayınlan, Ankara, 2002. Harman, Ö. Faruk "Ashab-ı Kehf', İİİGYA/İsldm 'da İnanç İbadet ve Gün­lük Yaşayış Ansiklopedisi (Ed. İ. Kafi Dönmez), MÜİFV Yayınlan, İstanbul, 1997, I, 167-169. Hermuş, Malımüd Mustafa Abfıd, el-Kdidetü '1-külliiye: İ 'mdlü 'l-keldm evld min ihmdlihf ve esernhd fi 'l-usiil, el-Müessesetü'l-camiiyye, Beyrut, 1406/1987. İbnü'l-Arabi, Ebu Bekir Muhammed b. Abdullah, (54311148),. Alıkamu'I­Kur 'an (thk.Muhammed Abdulkadir Ata), Daru'l-fikr, I-IV, Beyrut, 1408/1998. İbn Ferhun, Burhanüddm İbrahim b. Ali b. Muhammed (799/1397), Tebsıratü 'l-hukkdm fi usiili 'l-akdiyye ve mendhici'l-ahkdm (nşr. Cemal Mar'aşll), Daru'l-kütübi'l-ilmiyye, I-II, Beyrut, 1416/1995.

354

Page 29: ULUSLARARASI İNANÇ TURİZMİ VE ESHAB-1 HF ...isamveri.org/pdfdrg/D222993/2013/2013_ERTURHANS.pdfand then the relation between qissa and shar'u men qablana (the shari'a of preceding

İbn Hazm, Ebu Muhammed Ali b. Ahmed b. Said (456/1064), el-İhklimfi usitli 'l-ahkam, Dam'l-kütübi '1-ilıniyye, Beyrut, ty. İbn Kesir, İsmail b. Ömer (774/1373), Muhtasam Tejsfr İbn Kesfr (İhtisar ve thk. Muhammed All es-Sabun!), Daru'l-Kur'ani'l-Kerfm, I-III, Beyrut, 1402/1981. İbn Kudame, Muvaffakuddm Abdullah b. Ahmed (620/1223), el-Muğnf, Dam'l-fikr, I-XII, Mekke, 1412/1992. İbn Nüceym, Zeynüdd1n b.İbrahim (970/1562), el-Bahru'r-raik şerhu kenzi'd-dekaik, Dam'l-ma'rife, I-VII, Beyrut, 1413/1993 (el-Babru'r-raik). İbn Teymiyye, Takiyyüddm b. Ahmed Abdüllıallm (728/1327), Mecmuu fe tava, I-XXXVII, yy, ty. İbnü'l-Hümam, Kemalüddm Muhammed b. Abdilvahid (86111456), Fethu 'l­kadfr, Daru'l-fikr, I-X, Beymt, ty. "İstisna", el-Mevsitatü 'l-fikhiyye, Vezaretü '1-evkaf ve' ş-şüuni '1-İslamiyye, Kuveyt, 1404/1983, III, 195-196. Kahraman, Abdullah, İslam Borçlar Hukukunda Kefalet Sözleşmesi, İFAV, istanbul, 2008. Kahraman, Abdullah, Fıkıh Usulü, Rağbet Yayınlan, İstanbul, 201 O. Kahraman, Öncelikler Fıkhı (Karadav1'nin Fıkhu'l-evleviyyat adlı eserinin te~cümesi) İz Yayıncılık, İstanbul, 2007. Karati, Ebu'I-Abbas ŞihabüddmAhmed b. İdris (684/1285), ez-Zahfra (thk. Muhammed Haccı), Dam'l-ğarbi'l-İslaınl, I-XIV, Beyrut, 1994. Karaman, Hayreddin-Çağrıcı, Mustafa-Dönmez, i. Kafi-Gümüş, Sadrettin, Kur'an Yolu, DİB Yayınlan, Ankara, 2007. Karaman, H. Mukayeseli İslam Hulatku, Nesil Yayınlan, İstanbul, 1991. Karaman, H, İslam Hukukunda İctihad, İFAV Yayınlan, İstanbul, 1996. Karaman, H, İslam 'ın Işığında Günün Meseleleri, İz Yayıncılık, İstanbul, 2003. Kasani, Alaüddm Ebu Bekir b. Mes'ud (587/1191), Bedaiü's-sanai' fi tertfbi 'ş-şerai ', Dam'l-kütübi'l-ilmiyye, I-VII, Beyrut, ty. Kasımi, Muhammed Cemalüddm, Mehasinii 't-te 'vf! (thk. M. FuadAbülbakl), Dam ihyai'l-kütübi'l-Arabiyye, Kahire, ty. Kılıç, Recep, Ahialan Dinf Temeli, TDV. Yayınlan, Ankara, 1992. Koca, Ferhat, İslam Hukuk Metoda/ojisinde Tahsis (Daraltıcı Yorum), İSAM Yayınlan, İstanbul, 1996. Köse, Saffet, "Hukuk mu Ahlak mı?" İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, Sy, 17, 2011, s. 15-50. Kurtubi, Ebu AbdiHalı Muhammed b. Ahmed (67111273), el-Cami' li ahkami'l-Kur'an, Dam ihyai't-türasi'l-Arab1, I-XX, Beyrut, 1985. Mahmasani, Subhl, en-Nazariyyetü '!-amme· li 'l-mitcebat ve 'l-ukitd fi 'ş­şerfati'l-İslamiyye, Dam'l-ilın, Beyrut, 1972.

355

Page 30: ULUSLARARASI İNANÇ TURİZMİ VE ESHAB-1 HF ...isamveri.org/pdfdrg/D222993/2013/2013_ERTURHANS.pdfand then the relation between qissa and shar'u men qablana (the shari'a of preceding

20-22EYLÜL2012KAHRAMANMARAŞ---------------------------­

Maverdi, Ebu'I-Hasan Ali b. Muhammed (450/1058), el-Hdvi'l-kebfr (thk. Ali Muhammed Muavvad-Adil Ahmed Abdülınevcfıd), Daru'l-kütübi'l­ilıniyye, I-XVIII+Fihrist, Beyrut, 1414/1994. , el-Ahkamu s-sultaniyye ve 'l-vildyatü 'd-dfniyye (nşr. Halid Abdullat!f), Daru'l-kitabi'l-arab1, Beyrut, 1410/1990.

, A 'lamü 'n-nübüvve (thk. Halid Abdurrahman el-Ilk), Daru 'n-nefais, Beyrut, 141411994.

, en-Nüket ve 'i-uyun, Daru'l-kütübi'l-ilıniyye, Beyrut, ty. Matüridi, Ebfı Mansur Muhammed (333/944), Te 'vflatü ehl-i Sünne (thk. Fatma YusufHaymi), Müessesetü'r-risale, Beyrut, 2004. Meraği, Ahmed Mustafa (1371/1952), Tejsfru 'l-Merfiğf, Darulfikr, yy, ty. Mukatil b. Süleyman, Kitabu tejsfri 'l-hamse mie dye mine 'l-Kur 'an, Daru'l­-meşrik, İsrail, 1980. Nedvi,AliAhıned, el-Kavaidü'l-fikhzyye, Daru'l-kalem, Dımaşk, 1414/1994. N~vevi, Ebfı Zekeriyya Muhyiddin b. Şeref, (676/1277), Riyazu s-salihfn (Tercüme ve Şerh: Yaşar Kandemir, İ. Lütfi Çakan, Raşit Küçük), Erkarn Ya­yınlan, İstanbul, 1418/1998. Öz, Mustafa, "Takıyye", DİA, 2010, XXXIX, 453-454. Özarslan, Selim, "Takiyye Üzerine Bazı Mülahazalar", HRÜİFD,- Xl/7 (Temmuz-Aralık 2003), s. 115-132. Paçacı, İbrahim, "Mezhepler ve Taklit", II. Din Şurasz Tebliğ ve Müzakerele­ri (23-27 Kasım 1988) I, DİB Yayınlan, Ankara, 2003. Pala, Ali İhsan, ''N arnaziann Kazası Meselesine Metodolajik Bir Yaklaşım", İslam Hukuku Araştırmalarz Dergisi (2004), Sayı: 3, s. 231-251. Razi, Ebfı Abdullah Fahrüddm Muhammed b. Ömer ( 606/12 10), Mefatihu 'l­ğayb (et-Tejsfru 'l-kebfr), Daru'l-kütübi'l-ilıniyye, I-XXX, Beyrut, 1411/1990. Sabfi.ni, Muhammed Ali, Ravaiu 'i-beyan tejsfru ayati 'l-ahkam mine 'i­Kur, an, Derseadet, I-II, İstanbul, ty. Said Havva, el-Esasfi't-tejsfr, Darusselam, Kahire, 1414/1993. Sayis, Muhammed Ali, Tejsfru dyati'l-ahkam, Daru İbn Kesrr/Daru'l-Kadirl, I-IV, Dımaşk/Beyrut, 1415/1994. Senhfi.ri, Abdürrezzak Ahmed (1971), Masadiru'l-hakk ji'l-fikhi'l-İslamf, Menşfıratü'l-Haleb1 el-hukfıkiyye, I-VI, Beyrut, 1988. Serahsi,. Şemsü'l-eimme ·Muhammed Ahmed b.Ebfı Sehl (483/1091), Usulü s-Serahsf (thk. Ebu'lvefa el-Efğam), Daru'l-kütübi'l-ilıniyye, I-11, Beyrut, 1414/1993.

, el-Mebsut, Daru'l-fikr, I-XXX, Beyrut, 1989. Seyyid Bey, Medhal, Matha-i Amire, İstanbu, 1333.

356

Page 31: ULUSLARARASI İNANÇ TURİZMİ VE ESHAB-1 HF ...isamveri.org/pdfdrg/D222993/2013/2013_ERTURHANS.pdfand then the relation between qissa and shar'u men qablana (the shari'a of preceding

Strothmann, R. "Takiye", İslam Ansikloedisi, MEBasımevi, İstanbul, 1970, XI, 679-681. Şa'ban, Zekiyyüddlrı, Usulü 'l-fikh, el-Mektebetü'l-hanefiyye, yy, ty. Şafii, Muhammed b. İdris (204/820), Ahkamu '!-Kur 'an, Daru ihyai'l-ulüm, Beyrut, 141011990. Şakiru'l-Hanbeli, Usulü 'l-Fıkhi 'l-İslamf, Suriye, 136811948. Şener, Mehmet, "Kabir", DİA, XXIV, 2001, 35-36. Şengül, İdris, "Kıssa", DİA, 25, 498-501. Şevkani, EbuAbdiHalı Muhammed b. Ali (1250/1834), İrşadü 'l-fühUl, Mısır, 1356/1937. Şınkiti (1392/1972), Muhammed el-Emlrı Muhammed b. el-Muhtar, Edvau '!­beyan fi fdahi'l-Kur'ani bi'l-Kur'an, Daru'l-fikr, I-IX, Beyrut, 14ı5/1995 (Edvau'l-beyan). Şınkiti (1392/1972), Def'u iyhami 'l-ıddırab fi ayati 'l-kitab, Dam alemi '1-fevaid, Mekkei 1426/2005. Taftazani, Sa'düddlrı Mes'üd b. Ömer (79211390), et-Telvfh ale't-Tavdfh, Daru'l-Erkam, I-II, Beyrut, ty. "Takıyye", el-Jı.1evsuatü 'l-fikhiyye, Vezaretü '1-evkaf ve' ş-şüüni' 1-İsHimiyye, Kuveyt, 140411983, XIII, 185-200. Useymin, Muhammed b. Salih, "Tefsiru sfueti'l-Kehf', http://madrasato-mo­hammed.com/outaymin/pg_ 024 _ 0006.htın Uysal, Muhittin, "Hadis Kıssaları Üzerine", SÜİFD, Sy: 22 (2006), s. 33-58. Ünal, Halit, "İslam Hukuku Açısından Hukuk-Ahlak ilişkisi", (Yayınlanma­mış Makale), s. 1-52. Vekili, Muhammed, Fıkhu 'l-evleviyyat, el-Ma'hedü'l-aleınlli'l-fikri'l-İslaınl, Virjinya, 14ı6/1997. Yaman, Ahmet, "Kur'an'da Yasamanın Arka Planı Olarak Ahlak", Marife, yıl. 6, sayı, 1, Bahar, Konya, 2006, s. 4 ı -49. Yavuz, Yusuf Şevki, "Cedel", DİA; İstanbul, ı993, VII, 208. Yazır, Elmalılı Muhammed Harndi (1942), Hak Dini Kur 'an Dili, Eser Ya­yınları, I-IX, İstanbul, 1971. Yıldırım, Suat, Kur 'an-ı Kerfm ve Kuran İlimlerine Giriş, Ensar Neşriyat, İstanbul, 1985. Zemahşeri, Ebü'l-Kasım Carullah Mahmud b. Ömer b. Muhammed (538/1144), el-Keşşaf an hakaiki ğavamizi 't-tenzfl ve uyuni 'l-ekiivfl.fi vücuhi 't­te'vfl, Daru'l-fikr, I-II, yy, 1403/1983. Zerka, Mustafa Ahmed, el-Medhalü 'l-fikhıyyü 'l-amm el-Fıkhu 'l-İslamf fi sevbihi'l-cedfd, Daru'l-fikr, I-lll, Dımaşk, 1968. Zerkeşi, Bedrüddrn b. Babadır (79411392), el-Bahru'l-muhft .fi usuli 'l-fikh, Vezaretü '1-evkaf ve' ş-şüüni '1-İslamiyye, I-VI, Kuveyt, ı 413/ı 992.

357

Page 32: ULUSLARARASI İNANÇ TURİZMİ VE ESHAB-1 HF ...isamveri.org/pdfdrg/D222993/2013/2013_ERTURHANS.pdfand then the relation between qissa and shar'u men qablana (the shari'a of preceding

20-22EYLÜL2012KAHRAMANMARAŞ--------------------------

Zeydan, Abdülkerlnı, el-Müstefdd mine'l-kasasi'l-Kur'dn li'da'veti ve'd­dudt, Müessesetü'r-risale, Beyrut, 1419/1998.

, el-Vecfz jf U su/i 'l-fikh, Müessesetü 'r-risale, Bağdat, 140711987 (el­Vec!z).

, el-Medhalli dirdseti'ş-Şerfati'l-İsldmiyye, Bağdat, 1969. Zeylei, Fahruddm Osman b. Ali (743/1343), Tebyfnii 'l-hakdik şerhu Kenzi 'd­dekdik,el-Matbaatül-Kübra el-Emiriyye, Bulak, 1315. Zuhayli, Vehbe, el-Fzkhu 'l-İsldmf ve edilletiihu, Daru'l-:fikr, I-IX, Dırnaşk, 1989. Zuhayli, Vehbe, et-Tejsfru·'Z-münfr (tr. Ahmet Efe, Beşir Eryarsoy, Halil Ars­lan, Halil İbrahim Kutlay, Nurettin Yıldız), Bilirnevi Basım Yayın, İstanbul, 2005.

358