bİtlİs Şehrİ -...
TRANSCRIPT
BİTLİS ŞEHRİ(Tarihî Coğrafya Açısından Yaklaşım)
(The City o f Bitlis)
Prof. Dr. METİN TUNCEL*
ABSTRACT
The city o f Bitlis, which is one o f the important historical centres o f Eastern Anatolia, is located in a deep and narrow valley caused by the Bitlis river in the South-Eastern Taurus mountains. The significance o f Bitlis throughout history is closely related to its geographical location. Indeed, The South- Eastern Taurus, separating the Eastern and South-Eastern Anatolia forms a mountain barrier which is fairly difficult to pass. The city o f Bitlis is located in a deeply cut valley traversing the Taurus range in its narrowest section and thus forming a natural gap between the two geographical regions. This gap has been used since the immemorial times as a natural and shortest road, connecting Mesopotamian low lands to the East-Anatolian Plateaux Caucasus and Iran.
Şehir, çeşitli bilim dallarını ilgilendiren ve onlara araştırma konusu olan beşeri bir olgudur. Şehirler, mimar, şehirci, iktisatçı, sosyolog, tarihçi, sanat tarihçisi hatta edebiyatçının1 ilgi alanına girdiği gibi, coğrafyacıyı da yakından ilgilendirmektedir. Yukarıda saydığımız bilim dallarından her birinin şehirlere bakış açısı birbirinden farklıdır. Coğrafyanın şehirleri ele alış ve onlara bakış tarzı da hepsinden farklı ve kendine özgüdür: Coğrafyacı araştırdığı şe- hirin neden bugünkü yerinde kurulmuş olduğunu, bu noktada kurulmuş olan şehirin günümüze kadar nasıl yaşamış bulunduğunu, günümüzde nasıl yaşamakta olduğunu ele alır2
* İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Coğrafya Bölümü, İstanbul1 Şehirlerin edebiyatçıya da konu oluşunun en çarpıcı örneği, ünlü yazar ve şair Ahmet Hamdi Tanpı-
nar’ ın “ Beş Şehir” adlı yapıtıdır. İlk baskısı 1946 da, son baskısı 1987 de yapılan bu eserde Bursa, İstanbul, Ankara, Erzurum ve Konya şehirlerine ait çok canlı tasvirler vardır.
2 Ülkemizde coğrafyacının şehirlere bakış açısına örnek olarak şu eserlere bakılabilir: Tanoğlu, A li.: “ Samsun Şehri” Dördüncü Samsun üniversite Haftası Kitabı. İstanbul, 1944, s. 43-71. Ve Darkot, Besim.: “ Edirne.” Edirne armağan kitabı. Ankara 1954, s. 1-12. Bunların dışında Bir Türk ilim heyeti tarafından 1941 den itibaren çıkarılan İslam Ansiklopedisinde Ord. Prof. Dr. Besim Darkot tarafından yazılan Türkiye şehirleri ile ilgili makaleler (ilk yazılan Adana, son yazılan Vezirköprü), Türkiye şehirlerinin tarihî coğrafyası üzerinde çalışanlar için klasik kaynaklar mahiyetini almıştır (Bu konu için bakınız: Tuncal, Metin, “ Ord. Prof. Dr. Besim Darkot: Hayatı ve Türkiye Coğrafyasına Katkıları” Coğrafya Araştırmaları Sayı 3, Ankara 1991, s. 1-13).
102 METİN TUNCEL
Biz de aşağıdaki satırlarda 1971 yılındanberi muhtelif vesilelerle uğramak fırsatını bulduğumuz Bitlis şehrine ait gözlemlerimize3 tarihî araştırmalardan elde edilen sonuçları da katarak, şehrin kuruluşundan günümüze kadar gelen zaman dilimi içindeki coğrafyasını ortaya koymak istiyoruz4.
Doğu Anadolu’ nun tarihî merkezlerinden olan Bitlis şehri, Dicle’ nin kollarından olan Botan suyuna karışan Bitlis Çayı’ nın Güneydoğu Toroslar arasında açtığı dar ve derin bir vadide, deniz seviyesine göre 1400-1500 metre yükseklikte kurulmuştur. Bitlis’ in burada kurulmuş olması ve tarih boyunca eksilmeyen önemi bu yerin coğrafî özellikleri ile yakından ilgilidir. Zira, Doğu Anadolu ile Güneydoğu Anadolu’ yu birbirinden ayıran Güneydoğu Toroslar geçilmesi oldukça güç bir mania halindedir. Halbuki Bitlis şehri bu dağlık ve geçilmesi güç engeli, nisbeten darlaşmış olduğu bir sahada, yararak insanların asırlardanberi kullandıkları yolun geçmesine imkân veren bir vadi üzerinde yer almıştır. Gerçekten Bitlis, Elcezire düzlüklerini Doğu Anadolu’ nun merkezî platolarına ve oradan Iran ve Kafkasya’ ya bağlayan ve Güneydoğu To- rosları aşan bu en kolay ve en kestirme yol üzerinde bulunması yüzünden es- kidenberi ticaret kervanlarının güzergâhı üzerinde bulunmak gibi bir avantaja sahip olmuş, ayrıca sürüleri ile birlikte güney-kuzey doğrultusunda mevsimlik göçler yapan insan kütleleri de, m ecburî olarak, bu doğal koridor üzerinde bulunan Bitlis’ ten geçmek zorunda kalmışlardır. Bu önemli geçiti kontrol altında tutan muazzam ve heybetli Bitlis kalesi de bugünkü şehrin batısında Bitlis çayı ile bu çayın sağdan (batıdan) aldığı bir kolu (Kömüs deresi) arasında kalan ve iki vadiye de dik bir şekilde inerek korunmalı bir alan oluşturan dar bir sırt üzerinde kurulmuştur. (Şehrin ilk nüvesini oluşturan kalenin kuruluş yeri için Bkz. Blokdiyagram5 ve Foto 1)
Bitlis şehrinin nüvesini oluşturan kalenin yerinde ilk defa kimlerin yerleşmiş olduğuna ait bilgi yoktur. Yalnız bütün eski kaynaklarda tekrar edilen adeta klasikleşmiş bir efsaneye göre bu kaleyi Büyük Iskenderin emri üzerine onun komutanlarından Badlis kurmuş ve şehrin bugün kullanılan adı da bu komutanın adından ileri gelmiştir. Kale günümüze gelinceye kadar birkaç kez tamir görmüş, bazı kereler de tamamen tahrip gördüğü için yeniden yapılmış
3 Türkiye şehirleri üzerindeki çalışmalarımız arasında, 1971 Ağustos, 1980 Eylül, 1983 Ekim ve 1990 Haziran aylarında da Birlis’e uğrayarak çalışma imkânını bulduk. Bunlardan 1971 Ağustosuna rastlayanında o günlerdeki Bitlis valisi Sayın Cemal Mirkelam, 1983 ekiminde de o dönemdeki vali Sayın Yılmaz Ergun’ un yakın ilgilerini gördük. Bu vesile ile bu iki saygıdeğer idarecim ize ve Bitlis’ te yardımlarını gördüğüm diğer zevata teşekkürlerimi sunarım.
4 Şehrin belli zaman dilim leri içindeki coğrafyasını ortaya koymak ilk bakışta şehrin tarihi ile ilgili görülür. Bununla beraber, geçmiş asırlarda şehrin tarih olayları karşısındaki durumu coğrafyayı yakından ilgilendirir ve tarihin bazen haşin ve yakıcı olan etkilerine, bu şehrin ne şekilde mukavemet etmiş olduğunu belirtm ek, şehri asırlarca önce burada tesbit etmiş bulunan coğrafî şartların kuvvetini ortaya koyar.
5 Bu blokdiyagramı çizerek bana yardımcı olan meslektaşım Dr. Ahmet Ertek’e teşekkür ederim.
BİTLİS ŞEHRİ 103
tır. İskender döneminden sonra Selefkilere geçen Bitlis, daha sonra Sasani- lerle Romalılar arasında sık sık el değiştirmiştir. Roma imparatorluğunun 395 yılında ikiye bölünüşünden sonra da Doğu Roma sınırları içerisinde kalmıştır.
Halife Ömer zamanında Elcezire Fatihi lyaz b. Canm, 641 yılında Bitlis’ i fethederek İslâm topraklarına kattı6. Fakat bu Bitlis’ in Isl&m topraklarına kesin olarak katılışı değildir. Bundan sonra da Bitlis, Bizans ile Müslüman araplar arasında birkaç kez el değiştirmiştir. Bu şehir, İslâm-Bizans mücadelesi esnasında, bu mücadelelerin devam ettiği “ sugur” ve “ avasım” bölgeleri arasında sayılıyordu7. Emevi halifesi Abdülmelik b. Mervan zamanında kardeşi Mu- hammed b. Mervan tarafından Elcezire valiliği topraklarına dahil edilen ve valiliğin Diyarbekir âmilliğine8 bağlı olan Bitlis daha sonra Abbasilerin eline geçti ve bu dönemde Diyarbekir’e hâkim olan Namdaniler M erkanîler’e bağlı olarak idare edildi.9
Onuncu yüzyılda Bitlis, Bizans ile Mervanî devletleri arasında bir sınır şehri oldu. On birinci yüzyılda Türkmen akmları bu yöreye de ulaştı.10 1047 yılında Bitlis Selçuklu hâkimiyetine girdi, fakat yine Mervanilerin elinde bırakıldı. Bu Türk taarruzundan bir yıl önce buradan geçmiş olan Iranlı seyyah ve şair Nasır-ı Hüsrev Bitlis’ te çok bal üretildiğini söyler. Bitlis’ in kesin olarak Büyük Selçuklu Imparatorhığu’ na katılması 1085 yılında (bazı kaynaklara göre 1084’ te) Melikşah zamanında gerçekleşti. Şehir, Fahrüddevle Mu- hammede b. Cehîr kumandasındaki Selçuklu ordusu tarafından Mervanilerden alınarak, Alpaslan’ ın yanında Malazgirt savaşma katılmış olan Dilmaç- oğlu Mehmed Bey’e ıkta11 edildi. Bu suretle Büyük Selçuklu İmparatorluğuna bağlı olarak kurulmuş bulunan Dilmaçoğlu Beyliğinin Merkezi Bitlis oldu. Togan Arslan döneminde bir ara bu beylik Anadolu Selçuklu Sultanı I.Kılı- çaslan’a ondan sonrada Ahlatşahlar’ ın kurucusu Sökmen el-Kutbî’ye (1100-1111)
6 Belâzurî, Fütuhu'l-Bülten (Mustafa Fayda çevirisi) Ankara 1987, s. 252.7 “ Sugur” ve “ Avasım” Arap coğrafyacı ve tarihçilerinin, Bizans-Arap sınırı alanları için çok kullan
dıkları iki terimdir. Sugur (arapça uçlar anlamına gelmekte), bu bölgelerdeki ileri uçlar için, arapça koruyucu anlamına gelen “ avasım” ise bunların gerisindeki yerler için kullanılıyordu. Bitlis’ in hem “ sugur” hem de “ avasım” dan sayılması, Ortaçağda bu kesimdeki Bizans-Müslüman Arap sınırının ne kadar oynak olduğunu da gösteriyor.
8 Günümüzde Güneydoğu Anadolu bölgemize aşağı yukarı tekabül eden Elcezire vilayeti, Diyar-ı mu- der, Diyar-ı Rebea ve Diyar-ı Bekr adlı daha alt üç idari birime (Am irlik) ayrılıyordu.
9 Arap idaresi altındaki Bitlis’ ten, yukarıda 6 numaralı notta adı geçen Belâzurî’den başka, Kudame b. Ca’ fer (bkz: el-H arrâc, s. 128, 314), İbnu’ l Ezrak el-fariki (bkz: Tarihu Meyyafarikin, s. 189, 203, 268, 280), Yakut (bkz. M u’cem ü’ l-büldan, I. cilt s. 358-359), İbnü’ l-Esir, (bkz: el-Kâmil, II. cilt s. 535, VIII. cilt s. 198, 693, X. cilt s. 554, XI. cilt s. 66, X II. cilt s. 492).
Arapça olan eserlerden benim yararlanabilmem, ancak iyi Arapça bilen değerli dostum Doç. Dr. Ab- dülkerim Ozaydın’ ın yardımları sayesinde mümkün oldu. Bu vesile ile kendilerine teşekkür ederim.
10 Darkot, Besim-Yınanç, Mükrimin Halil; “ Bitlis” İA II, s. 657-664.11 “ İkta” bir tarih terim idir ve muayyen yerlere ait devlet gelirlerinin hizmetlerine karşılık olarak ba
zı kumandanlara, hanedan mensuplarına veya sivil devlet adamlarına tahsis edilmesi demektir.
104 METİN TUNCEL
bağlanınca Bitlis şehri de bunlara tâbi oldu12. Bir süre bağımsız kalan fakat bu bağımsızlığı kısa süren, Mardin’deki Artuklu Necmeddin Ilgazi’ nin hakimiyetini kasul etti, böylece şehir de Artukluların denetimine girdi. Togan Ars- lan’ ın Artuklulara tabi olmasına rıza göstermeyen Ahlatşahlar’dan Emîr İbrahim, 1124 te Bitlis’ i kuşattı, fakat bu kuşatmadan bir sonuç alamadı. Daha sonra Hısn-ı Keyfa Artuklu Emiri Rüknüddevle Davud (1109-1144) Bitlis üzerine yürüdüyse de başarılı olamadı13. 1134 te Musul Atabeği îmadeddin Zengi Bitlis’e Selahaddin Muhammed’ in idaresinde bir kuvvet gönderdi. Fakat sonra da Dilmaçoğullarından Hüsameddin Kurtî’ nin (1137-1143) teklif ettiği 10.000 altın karşılığında bu harekâtından vazgeçti14. 1192’de Ahlatşahlar’dan Bektemür Bitlis’ i zaptetti15. Bu tarihten sonra da Dilmaço- ğulları beyliğinin Bitlis kolu son bulmuş ve bu beylik sadece Erzen civarında hüküm sürmüştür.
On üçüncü yüzyılın başlarında Bitlis’e Eyyubiler hâkim oldu (1209). Daha sonraki yıllarda Celaleddin Harizmşah’ ın Doğu Anadolu’ya ve bu arada Eyyubiler’ in elinde bulunan şehir ve kalelere hücum etmesi, Eyyûbî’ ler ile Anadolu Selçuklu Hükümdarı I.Alâeddin Keykubad arasında bir ittifakın doğmasına neden oldu. 1. Alâeddin Keykubad Anadolu içinde ilerleyen Celâled- din Harizmşah’ ı 10 Ağustos 1230 tarihinde Erzincan civarında ağır bir yenilgiye uğrattıktan16 sonra Bitlis’ i Eyyubilerden alarak topraklarına kattı. Fakat burada Anadolu Selçukluların hâkimiyeti pek kısa sürdü ve Eyyubiler Bitlis ve çevresine yeniden hâkim oldular. Daha sonra da Alâeddin Harizmşah’ ı izleyen Moğollar 1231 de Bitlis’ i de ele geçirerek tahrip ettiler17. Bunun üzerine I.Alâeddin Keykubad, Kemaleddin Kâmyar komutasındaki bir Selçuklu ordusunu Bitlis yöresine gönderdi. Kemâleddin Kâmyar, kısa bir süre zarfında, çevredeki başka yerlerle (Van, Adilcevaz) birlikte Bitlis’ i de Anadolu Selçuklu Devleti sınırları içine kattı(1232). Ve Moğolların harap etmiş olduğu kaleyi de onardı. Ortaçağ Arap coğrafyacılarından Yakut, 13. yüzyılda Bitlis’ in meyvelerinin bolluğu ve tatlılığı ile darbı mesel olduğunu ve birçok şehre buradan meyve gönderildiğini söyler18.
On dördüncü yüzyılda Şerefoğulları adlı bir sülalenin hüküm sürdüğü Bitlis, önce Karakoyunlular’a, bu devletin 1467’de Akkoyunlu Hükümdarı uzun Haşan tarafından ortadan kaldırılmasından sonra da Akkoyunlulara tâbi oldu.
12 Merçil, Erdoğan; Müslüman Türk D evletleri Tarihi, İstanbul 1985, s. 262.13 Turan, Osman; Doğu Anadolu Türk D evletleri Tarihi, İstanbul 1973, s. 90-91.14 Darkot, Besim-Yinanç, Mükerimin Halil; adı geçen makale.15 Bpsworth; İslam Devletleri Tarihi, (Çevirenler: E. Merçil - M. İpşirli) İstanbul 1985, s. 271-275.l6Turan, Osman; adı geçen eser, s.179.17 Turan, Osmanİ adı geçen eser, s. 129.18 Yakut; M u’cem ü ’l-büldân, I. cilt, s. 358-359.
BİTLİS ŞEHRİ 105
Ömerî, 14. yüzyılda fakir ve küçük bir şehir olarak gösterdiği Bitlis’ te Şera- feddin Ebû Bekir adlı bir emir bulunduğunu ve önemli hizmetler yaptığını söyler19 Ardından Safeviler şehre hâkim oldular. Yavuz Sultan Selim'in Çaldıran seferi dönüşünde (1514), Idrîs-i Bitlisî’ nin gayretleriyle Bitlis’ teki mahallî beyler, Osmanlı Devletine bağlılıklarını bildirdiler20. Fakat bu bağlılık sürekli olmadı. Bitlis’ i idare eden mahallî idareciler zaman zaman İran’a meylettiler. Meselâ Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlı Devletine bağlı olan Bitlis Emîri Dördüncü Şeref Han, Kanunî döneminde Osmanlı tâbiyetinden ayrılıp yeniden Iran himayesine sığınmıştı. Eskiden İran’ ın Azerbaycan vâlisi iken Yavuz’un ölümünden sonra Osmanlılar’a katılan Ulema Han (Paşa) Bitlis’ in geri alınmasıyla görevlendirilmiş, ilk teşebbüsünde sonuç alamamışsa da sonradan başarı kazanarak Bitlis’ i 1534 yılında kesin olarak Osmanlı topraklarına katmıştır.21 Kanunî döneminde 1 Haziran 1555’ te imzalanan Amasya Antlaşması ile de Bitlis üzerindeki Osmanlı hâkimiyeti Safevilerce tanınmış oldu22
Bitlis, Osmanlı idaresinde önceleri Erzurum Eyaletinin Muş sancağına bağlı bir kaza merkezi idi. On yedinci yüzyılda burayı ziyaret eden Evliya Çe- lebi’ nin verdiği bilgilere göre, Bitlis’ in kale içinde 300 ev yer alıyor ve bu kalenin hemen yarısını da Han Sarayı kaplıyordu23. Surları pek sağlam olmayan aşağı kalede de iki tarafı demir kapılı bir çarşı ile bir bedesten ve pazar, ayrıca birkaç yüz ev bulunuyordu. Kale dışında ise, on yedi mahalle halinde yayılan şehirde toprak örtülü ve bahçeli 5000 ev vardı. Evliya Çelebi Bitlis’ in camilerinden en önemlisinin Şerafeddin Camii olduğunu da yazar. Aynı yüzyılda Bitlis’ i ziyaret eden Fransız Seyyahı Tavernier de Bitlis beyinin oturduğu ve ancak birbirine eklenen müteharrik köprülerle varılabilen saraydan bahseder24.
Bitlis’ in 17. yüzyıl sonlarından 19. yüzyıla gelinceye kadarki tarihi hakkında fazla bilgi yoktur. 19. yüzyılın başlarında, Osmanlı Devleti batıda Sırp isyanı ile meşgulken bunu fırsat bilen İran tekrar bu çevreye hücüm etti. O dönemdeki İran Şahı Feth Ali Şah’ m oğlu ve Azerbaycan vâlisi olan Abbas Mirza, Doğu Anadolu’ ya saldırarak birçok yerle birlikte Bitlis’ i de aldı (Ekim 1821). Fakat, Iran kuvvetleri kışın başlaması üzerine savaşa ara vererek geri çekildi. 1822 yazı başlarında bu savaş yeniden başladıysa da bu sefer kolera
,9İbn Fazluüah el-Ömer; et-Ta’rif‘ Kahire 1312 A894, s. 35.20 Uğur, Ahmet; “ Doğu ve Güneydoğu Anadolu ’da Bazı Yerlerin Osmanlı İmparatorluğuna Katılması
‘ i Erciye s Üniversitesi Ilâhiyat Fakültesi Dergisi, sayı 5, Kayseri 1988, s. 43-57.21 Emecen, Feridun; “ Kanunî Devri” , Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, İstanbul 1989, Onun
cu Cilt, s. 330-331, 341.
22 Şahin, İlhan-Emecen, Feridun, “ Amasya Antlaşması” DİA. Üçüncü Cilt, s. 4-5.23 Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Dördüncü Cilt, s. 91.24 Darkot, B.-Yinanç, M. H .; Adı geçen makale.
106 METİN TUNCEL
salgını nedeniyle Bitlis’ in işgalinden vazgeçildi25 . 28 temmuz 1823’ te de Erzurum’da iki devlet arasında imzalanan anlaşmaya göre savaştan önceki sınırlar geçerli sayıldı.
On dokuzuncu yüzyılın başlarına ait tahminlere göre Bitlis şehrinin nüfusu 20.000den azdı (Yüzyılın ilk çeğreği için Shiel ve Kinneir tarafından 12.000; 1838 de ise Brant tarafından 15.000-18.000 arasında olarak tahmin edilmişti). Yüzyılın ikinci yarısına ait nüfus tahminleri daha yüksektir: 1868 yılında Taylor tarafından verilen aile sayısına (4000 aile) dayanılarak yapılan tahmin 20.000 kadardı. Daha sonraki yıllarda Bitlis’e uğrayıp nüfus tahmininde bulunanlar ise 30.000 rakamının altına düşmeyen sayılar vermişlerdir. Müller Simonis ve Hyvernet’ in 1888 deki tahmini 30.000, 1891 de Nolde’ nin tahmini 36.000, 1898’de Lynch’ in tahmini 30.000 nüfus idi. Gene 19.asrın son on yılına ait yayınlardan Vital Cuinet'nin eseri ilet 1310 (1892/93) tarihli Bitlis Vilayet Salnamesi şehir nüfusunu vermemekte, buna mukabil merkez kaza nüfusu vermektedirler ki, bu kaynaklardan birincisinin verdiği 44.000 nüfus, yukarıda şehir için verilen 30.000 civarındaki nüfus tahminlerinin gerçeğe yakın olduğunu gösterir. Yine aynı yarım yüzyılda Bitlis’ ten geçen seyyahların canlı tasvirleri de Bitlis şehrinde, o döneme göre fazla sayılabilecek ölçüde nüfus toplanmasının mümkün olabileceğini ortaya koymaktadır. Mesela yüzyılın ortalarında Bitlis’e uğrayan Hommaire de Hell, hanlar, köprüler, hamamlar ve şehrin sokaklarına ait tasvirler olduğunu zikreder. 1859 da Kotschy, “ muhteşem Bitlis” tabirini kullanır ve bu şehri cazip ve romantik bir yer olarak bulur. Bundan on yıl sonra 1869 da buraya gelen Deyrolle de, aynı şekilde şehrin canlılığını anlatır26. Bu yıllarda Bitlis’ te mahallî sanayi de gelişmiştir. Şehir içinden geçen derelerin yanında değirmenler ve özellikle siyah sahtiyan imâl eden debbağhaneler sıralanıyordu. Renkli pamuk bezleri ve halı üretimi de ilerlemişti. 1310 tarihli Bitlis Vilayet Salnamesindeki bilgilerden27, o yıllarda Bitlis'te elli boyahane bulunduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca boya, tütün, mazı, kitre zamkı, ceviz kütüğü, cehri boyası ve bazı hay
25 19.yüzyıl başlarında Bitlis'in İran kuvvetleri tarafından işgal edilişi, ilk defa bu makale ile Bitlis’e ait bir yayında ele alınmış oluyor. Zira bu iki safhalı (1821 ve 1822) işgale, Bitlis'e ait h içbir yayında deği- nilmemiştir. Bitlisi de etkileyen bu Iran seferi hakkında şu eserlere bakılabilir:
H. Busse; “ Abbas M irza", Encylopaedia Iranica. London 1985, I. Cilt, s. 79-84.Uçarol, Rifat; “ 1815-1870 Yılları Arasında Osmanlı İmparatorluğu” Doğuştan Günümüze Büyük İslâm
Tarihi, İstanbul 1989, 11. Cilt, s. 386.Dâ'iretü'l-m a'arif-i Farsî, I. Cilt, s. 337, II. Cilt, s. 1842 vd.(Farsça olan bu eserden yararlanabilmemiz Sayın Prof. Dr. Tahsin Yazıcı'nın yardımları sayesinde mümkün
oldu. Bu vesile ile kendilerine teşekkür ederim.26 19. yüzyılda Bitlis'e uğrayan ve bu şehirde söz eden seyyahlar hakkında şu eserlerden bilgi vardır:Darkot, Besim; Islâm Ansiklopedisi Bitlis maddesi (coğrafya kısmı). Erinç, Sırrı; Doğu Anadolu Coğ
rafyası, İstanbul 1953, s. 56.27 Bitlis Vilayet Salnamesi, 1310 (1892/1893).
BİTLİS ŞEHRİ 107
van ürünlerini çeşitli yerlere gönderen önemli bir ihraç merkezi durumundaydı. Şehrin 1879 da yeni kurulan Bitlis vilayetinin merkezi olması da, yukarıda zikredilen gelişmelerde önemli rol oynamıştır. Vital Cuinet ise Bitlis’ te 8300 ev, 2 han, 907 dükkân, 3 hamam, 200 çeşme, 15 câmi ve 25 mescit bulunduğunu yazmaktadır28.
Yirminci yüzyılda, bir taraftan Birinci Dünya Savaşı sırasındaki Rus işgali (1 mart 1916-8 Ağustos 1916) öte taraftan da Ruslar çekildikten sonra şehirde bazı komitacıların çıkardığı kargaşalar şehrin canlılığını kaybetmesine ve nüfusun azalmasına sebep oldu. 1927 yılında yapılan ilk nüfus sayımında nüfusun 9050’ ye düşmüş olduğu görüldü. Bunun üzerine 1929’da Bitlis bir kaza merkezi haline getirilerek Muş vilâyetine bağlandı. 1936’da Bitlis vilayeti yeniden kurulunca vilayet merkezi oldu. Nüfusu küçük iniş çıkış göstermekle beraber 1950 yılına kadar fazla değişmemiştir (1935’ te 9994; 1940’ ta 12.002; 1945’tel 0.779; de 11.137). Şehrin nüfusu ilk defa 1950’de 15.000 i aşmış (15.007), 1975 te de 25 bini geçerek 25.054 olmuş, 1980’de 36.073’e yükselmiş ve 1990 sayımının sonuçlarına göre de 38.130’ u bulmuştur.
Günümüzde Bitlis şehrinin çekirdeğini kalemin hemen eteğindeki dar ve dolambaşlı sokaklar boyunca sıralanmış evlerle çarşıdan meydana gelen sıkışık kesim oluşturur. Şehrin en önemli tarihi eserlerinden olan Ulucami de şehrin bu en alçak kesiminde yer alır. Daha yukarıda bulunan ve daha seyrek planlı olan saha, Nemrut dağından fışkıran buraya kadar akan lavların Bitlis çayı tarafından yarılması sonucunda meydana gelen taraça düzlükleri üzerinde yayılır. Söz konusu iki kesim, dik ve zikzaklı yokuşlarla birbirinden ayrılır. Bitlis’ in vadinin tabanında kurulmuş mahalleleri yeşillikler içinde uzanırken yüksekteki mahalleler çıplak olan tepelerin yamaçlarında biribiri üzerine sıralanır. Çoğunlukla tek katlı, sıkışık ve düzensiz bir yapı gösteren çarşının şehrin en alçak kesimini işgal etmesine karşılık, İdarî merkez kalenin kuzeyindeki Gökmeydan denilen yüksek bir düzlükte yerleşmiştir. Bunun sonucunda da İdarî merkezle ticaret merkezi, Türkiye’ nin başka şehrinde pek rastlanmayan bir şekilde birbirinden ayrı düşmüştür. Sonradan İdarî merkezin çevresinde de daha küçük bir iş merkezi oluşmuştur.
Kurulduğu yerin topoğrafyası Bitlis şehrinin biçimlenmesinde ve gelişme doğrultusunda en önemli rolü oynamıştır. Bitlis için ancak kuzey-güney doğrultusunda gelişme söz konusudur. Doğu ve batıdan ise yerleşime pek imkân vermeyen eğimlerle sınırlanır. On dokuzuncu yüzyıldaki ihtişamını kaybeden Bitlis'te Cumhuriyetin başlarında sadece dört mahalle bulunuyordu (Taş, Zey- dan İnönü ve Hersan mahalleleri). Bu mahalle sayısı, bir önceki yüzyılın sonlarına ait olan ve V.Cuinet tarafından da verilen mahalle sayısına da uyuyordu.
2" Cuinet-V; Turguie d ’Asie, II. Cilt, s. 559-560.
108 METİN TUNCEL
Bu eski mahallelerin sınırlarını şehrin içinden geçen ve taş köprülerle aşılan dereler çizerdi. Bu mahalle düzeni 1968’e kadar devam etti. Bu tarihlerden sonra nüfusun daha da çoğalması üzerine mahalleler bölündü ve mahalle sayısı önce on bire, daha yakın yıllarda da on ikiye çıktı.
Şehrin bu mahalleleri içinde halkın “ çerm ik” adını verdiği sıcak su kaynakları yaygındır. Bunlar arasında Bitlis çayı kenarındaki Köprüaltı kaplıcası, Taş mahallesindeki Küçük ya da Keçur denilen kaplıca (bu isim Evliya Çelebi’de de bir mahalle adı olarak geçmektedir), Zeydan mahallesindeki Yı- landirilten suyu başlıcalarıdır.
Şehirdeki sanayi kuruluşları arasında, 1932 de kurulan bir un fabrikası ile 1978 de kurulan bir başka un fabrikası, 1936 da Tekel tarafından açılan ve 1984 “ Bitlis Entegre Sigara Tesisleri” (BEST) adıyla kurulan modern kuruluş sayılabilir.
BİTLİS ŞEHRİ 109
Blokdiyagram: Bitlis Şehrinin Kuruluş Yerini Gösteren Blokdiyogram.
Foto 1 : Şehrinin İlk Kuruluş Yeri, Bitlis Kalesinden Bir Görünüş.
Foto 2: Bitlis Şehrinden Bir Sokak