author's accepted manuscript - dusunenadamdergisi.com fileobjective: according to icd-10, the...

13
Author's Accepted Manuscript Tanımlanmamış duygudurum bozukluğunun tanısal sürekliliğinin değerlendirilmesi Halil İbrahim Taş, Özlem Özusta To appear in: Dusunen Adam The Journal of Psychiatry and Neurological Sciences DOI: 10.14744/DAJPNS.2019.00015 Cite this article as: Taş H, Özusta Ö. Tanımlanmamış duygudurum bozukluğunun tanısal sürekliliğinin değerlendirilmesi, Dusunen Adam The Journal of Psychiatry and Neurological Sciences, DOI: 10.14744/DAJPNS.2019.00015 This is a PDF file of an unedited manuscript that has been accepted by the Dusunen Adam The Journal of Psychiatry and Neurological Sciences editor for publication. As a service to our researchers we are providing this early version of the manuscript. The manuscript will undergo copyediting, typesetting, and review of the resulting galley proof before it is published in its final citable version. Please note that during the production process, typos or errors may be discovered which could affect the content, and all legal disclaimers pertaining to the manuscript.

Upload: hatu

Post on 26-May-2019

226 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Author's Accepted Manuscript

Tanımlanmamış duygudurum bozukluğunun tanısal sürekliliğinin değerlendirilmesi

Halil İbrahim Taş, Özlem Özusta

To appear in: Dusunen Adam The Journal of Psychiatry and Neurological Sciences

DOI: 10.14744/DAJPNS.2019.00015

Cite this article as: Taş H, Özusta Ö. Tanımlanmamış duygudurum bozukluğunun tanısal sürekliliğinin değerlendirilmesi, Dusunen Adam The Journal of Psychiatry and Neurological Sciences, DOI: 10.14744/DAJPNS.2019.00015

This is a PDF file of an unedited manuscript that has been accepted by the Dusunen Adam The

Journal of Psychiatry and Neurological Sciences editor for publication. As a service to our

researchers we are providing this early version of the manuscript. The manuscript will

undergo copyediting, typesetting, and review of the resulting galley proof before it is

published in its final citable version. Please note that during the production process, typos or

errors may be discovered which could affect the content, and all legal disclaimers pertaining

to the manuscript.

ACCEPTED MANUSCRIPT 2019 Evaluation of the diagnostic continuity of unspecified mood disorder

Tanımlanmamış duygudurum bozukluğunun tanısal sürekliliğinin değerlendirilmesi

Halil İbrahim Taş1, Özlem Özusta2

1. Halil İbrahim Taş, Dr. Öğr. Üyesi, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Çanakkale/Türkiye

Orcid: 0000-0001-5849-9068

2. Özlem Özusta, Arş. Gör. Dr., Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Çanakkale/Türkiye

Orcid: 0000-0003-0189-7537

Sorumlu Yazar

Halil İbrahim Taş, [email protected],

Tel: 286 2180018-2060

GSM: 5058692424

ACCEPTED MANUSCRIPT 2019 Tanımlanmamış duygudurum bozukluğunun tanısal sürekliliğinin değerlendirilmesi

Özet

Amaç: ICD-10'a göre 'F39' olarak kodlanan tanımlanmamış duygudurum bozukluğu tanısı, hasta ile ilgili alınan bilginin yetersiz ve çelişkili olduğu durumlar ile duygudurum bozukluğu belirtilerinin özgül duygudurum bozuklukları tanısı koymak için yeterli olmadığı durumlarda son çare olarak uygulanmaktadır. Bu tanının topumdaki sıklığı, tanısal geçerliliği ve sürekliliği hakkında bilgiler yetersizdir. Bu nedenle polikliniğimize tanımlanmamış duygudurum bozukluğu tanısı alan bireylerde bu tanının yaygınlığını ve tanısal sürekliliğini değerlendirmeyi amaçladık.

Yöntem: Ocak 2011 ile Aralık 2017 tarihleri arasında, ilk defa psikiyatri polikliniğine başvuran, ilk başvuruda ICD-10'a göre 'F39' kodlu tanımlanmamış duygudurum bozukluğu tanısı konulan ve en az üç kez farklı zamanlarda başvurusu olan hastalar (n=48) çalışmaya dahil edilmiştir. Poliklinik kayıtları geriye dönük olarak değerlendirildi ve veriler SPSS 19.0 sürümü ile analiz edildi.

Bulgular: Çalışmaya dahil edilen 48 olgunun ortalama takip süresi 14.4±13.9 aydır. Hastaların takip sonrası son tanıları; tanımlanmamış duygudurum bozukluğu (%42), depresif bozukluk (%25), bipolar bozukluk (%17), anksiyete bozukluğu (%10) tanıları olduğu saptandı. Son tanısı tanımlanmamış duygudurum bozukluğu olan bireylerin, olmayanlara göre anlamlı oranda daha kısa süre izlem süresinin olduğu saptanmıştır. Sonlanım tanıları arasında yaş, cinsiyet, eğitim durumu ve medeni durum açısından anlamlı fark saptanmamıştır.

Sonuç: Tanımlanmamış duygudurum bozukluğu tanısının diğer duygudurum bozukluklarına oranla tanısal sürekliliği daha azdır. Bu nedenle tanımlanmamış duygudurum bozukluğu tanısı alan hastalarda daha uzun takip sürelerine ihtiyaç duyulmaktadır ve izlem sırasında tanıyı tekrar gözden geçirmek gerekmektedir. Tanımlanmamış duygudurum bozukluğu tanısının sürekliliğindeki düşüklüğü aydınlatmak için daha geniş örneklemli izlem çalışmalarına ihtiyaç duyulmaktadır.

Anahtar kelimeler: Tanısal süreklilik, duygudurum bozukluğu, tanımlanmamış duygudurum bozukluğu, bipolar bozukluk

ACCEPTED MANUSCRIPT 2019 Evaluation of the diagnostic continuity of unspecified mood disorder

Abstract

Objective: According to ICD-10, the diagnosis of unspecified mood disorder, coded as 'F39', is performed when there is insufficient or contradictory information about the patient and the symptoms of mood disorder are not sufficient to diagnose a specific mood disorder. Information about the frequency, diagnostic validity and continuity of this diagnosis is unsatisfactory. Therefore, we aimed to evaluate the prevalence and diagnostic continuity of this diagnosis among individuals diagnosed with unspecified mood disorder in our outpatient clinic.

Methods: Patients who applied to the psychiatry outpatient unit for the first time between January 2011 and December 2017 who were diagnosed with 'F39' code of mood disorder at the first admission and applied at least three times at different times (n=48) were included in the study. The outpatient unit records were evaluated retrospectively and the data were analyzed with SPSS version 19.0.

Results: The mean follow-up period of 48 patients included in the study was 14.4 ± 13.9 months. The final diagnosis of the patients after follow-up were unspecified mood disorder (42%), depressive disorder (25%), bipolar disorder (17%), and anxiety disorder (10%). It was found that the follow up duration of the individuals with unspecified mood disorder who had no final diagnosis as unspecified mood disorder were significantly shorter than those without. No significant difference was found between final diagnoses in terms of age, gender, educational status and marital status.

Conclusion: Unspecified mood disorder has less diagnostic stability than the other mood disorders. Therefore, longer follow-up durations are needed in patients with unspecified mood disorder and it is crucial to reconsider the diagnosis during follow-up. Further studies with larger samples are needed to elucidate the stability of unspecified mood disorder.

Keywords: diagnostic continuity, mood disorder, unspecified mood disorder, bipolar disorder

ACCEPTED MANUSCRIPT 2019 Giriş

Tanı tutarlılığı, tekrarlayan değerlendirmelerde bir tanının teyit edilme derecesi olarak tanımlanabilir (1). Ruhsal bozuklukların modern sınıflandırmaları klinisyenler ve araştırmacılar arasında iletişim kolaylığı sağlamakla birlikte, tanı geçerliliği ve tanı grupları arasındaki sınırlar ile ilgili endişeler de doğurmaktadır (2). Amerikan Psikiyatri Birliği’nin Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal el kitabı (Diagnostic and Statistical Manual for Mental Disorders- DSM) ve Dünya Sağlık Örgütü’nün Hastalıkların Uluslararası Sınıflandırılmasına (International Classification of Disease- ICD) göre konulan tanıların tutarlılığı ve sürekliliğinin yetersizliği ile ilgili birçok çalışma yapılmıştır (3-9). Tutarlılık ve süreklilikteki bu yetersizliğin nedeni ise, eşik altı belirtilerin değerlendirmede kullanılamaması, uzunlamasına değerlendirmenin yapılamaması, madde kötüye kullanım eştanısının olması, başlangıç yaşı ve farklı bozukluklarda benzer belirti kümelerinin olması olarak sayılabilir (8,10). DSM IV’te Başka türlü adlandırılamayan (BTA) duygudurum bozukluğu tanısı, duygudurum belirtileri bulunan, ancak özgül bir duygudurum bozukluğu tanısı için kriterleri karşılamayan durumlarda ve depresif bozukluklar ile bipolar bozukluklar arasında seçim yapmanın zor olduğu durumlarda kullanılmaktadır (11). ICD 10’da ise tanımlanmamış duygudurum bozukluğu (TDB) olarak tanımlanan, 'F39' kodu ile duygudurum bozukluğunun düşünüldüğü, başka bir tanım kullanılamadığı olgularda ve son çare olarak tercih edilebileceği belirtilmiştir (12). ICD-10 ve DSM-IV’te şizofreni ve bipolar bozukluğun dört yıllık izlem sonucunda tanı tutarlılığının %80–100 arasında değiştiği belirtilmiştir (13–17). Duygudurum bozukluklarının tanı tutarlılığına baktığımızda, ayaktan takip edilen 10016 hastanın izlendiği bir çalışmada (9) ileriye dönük tanı tutarlılığının; duygudurum bozuklukları için %55.6 olduğu saptanmıştır.

Duygudurum bozuklukları tekrarlayan ataklarla belirgin olup kronik bir seyir izler. Uzun dönem tedavi ve takip için hastalık süreci boyunca doğru psikiyatrik tanının kullanılması önemlidir (11). Ancak klinik uygulamada, psikiyatrik tanılar çoğunlukla farklı sebepler nedeniyle değişmektedir. Bu sebepler arasında tanısal yöntemlerin güvenilirliği ile ilgili problemler, ilk görüşmede alınan bilgilerin yetersizliği ve hatalı olması ve hastalık süreci boyunca klinik özelliklerdeki değişiklikler bulunmaktadır (14). Depresif bozukluklarda ICD-10 tanı tutarlılığın araştırıldığı bir izlem çalışmasında (18) depresif bozukluk tanısı alan 39741 hastanın %56’sının tanısının değiştiği gözlemlenmiştir. Benzer bir çalışmada ise (7) bipolar bozukluk tanılı hastaların %30’unun izlem sürecinde tanılarının değiştiği belirlenmiştir. Başka türlü adlandırılamayan bipolar bozukluk tanısı ile ilgili ergenlerle yapılan çalışmalarda; 2, 4 ve 5 yıllık izlemler sonucunda bipolar bozukluk tanısına dönüşüm sırasıyla %25, %38 ve %45 olarak saptanmıştır (17-19). Tanı tutarlılığı, psikiyatrik tanıların güvenilirliğini ve geçerliliğini belirleyen önemli bir ölçüttür. Farmakolojik ve psikososyal müdahaleler konulan tanıya bağlı olarak değişkenlik gösterebilmektedir (3,20). ICD’ye göre TDB tanısının tanı geçerliliğinin sağlanması ve tanı tutarsızlıkların ölçülmesi, bozukluğun uzun dönem tedavisinde uygunluk sağlanması açısından önemli görünmektedir. Bu

ACCEPTED MANUSCRIPT 2019 çalışmanın amacı, TDB tanısı alan hastaların izleminde tanı sürekliliğinin değerlendirilmesi ve sonlanım tanılarının demografik verilerle ilişkisinin incelenmesidir.

Yöntem

Örneklem Seçimi

Araştırmada Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Hastanesi Psikiyatri polikliniğine Ocak 2011 ile Aralık 2017 arasında başvuran ve ilk defa TDB tanısı olan hastalar değerlendirilmiştir. Araştırma sadece geriye dönük verilerin taranması ve değerlendirilmesini içerdiği için etik kurul onayı alınmamış olup kurum izni alınmıştır. Değerlendirmeye alma ölçütleri; ilk takip sonrası en az iki kez psikiyatri başvurusu yapmış olmak, bu tanının ilaç temini nedeniyle olmaması, TDB tanısı konmadan önce herhangi bir psikiyatrik başvurusu olmaması olarak değerlendirilmiştir. En az üç kez psikiyatri polikliniği başvurusu olma nedeni, tanı sürekliliğinin değerlendirilmesinde asgari görüşme sayısı olarak düşünülmüştür. Geriye doğru taranan ve ilk tanısı TDB olan toplam 48 farklı olgunun başvurusu değerlendirmeye alındı. Daha önce başka bir kurumda psikiyatri polikliniğine başvuran 4 olgu ile toplam psikiyatri polikliniğine başvuru sayısı üçten az olan 3 olgu değerlendirmeye alınmamıştır.

İstatistiksel analiz

Çalışmanın verileri istatistik paket programı SPSS 19.0 sürümü ile analiz edildi. Verilerin sunumunda sayı, yüzde, ortalama, standart sapma, ortanca, minimum ve maksimum değerleri kullanıldı. Normal dağılıma uygunluğu Shapiro Wilk testi ile değerlendirildi. TDB ve diğer ruhsal hastalıklar grupları arasında normal dağılıma uymayan yaş ve izlem süresi ortalamalarının karşılaştırmasında Mann Whitney U Testi kullanıldı. TDB ve diğer ruhsal hastalıklar grupları arasında cinsiyet, eğitim durumu ve medeni durum dağılımlarının karşılaştırmasında Ki-kare Testi kullanıldı. Sonlanım tanısını etkileyen faktörlerin analizinde Lojistik regresyon analizi enter modeli kullanıldı. Bağımlı değişken olarak tanı sürekliliği olan ve olmayan; bağımsız değişkenler olarak antidepresan, antipsikotik ve duygudurum düzenleyici kullanımı, izlem süresi, yaş ve tedavi değişimi alındı. İstatiksel anlamlılık için p<0.05 kabul edildi.

Bulgular

Örneklemin sosyodemografik klinik özellikleri

Çalışmaya alınan 48 hastanın yaş ortalaması 38.4±14.5 (Min: 17, Maks: 67) idi. Çalışmaya katılanların yaklaşık üçte ikisi kadın bireylerden oluşuyordu. Katılımcıların %33.3’ü (n=14) bekar, %54.8'i (n=23) evliydi. Eğitim durumu olarak yarıya yakını lise mezunuydu (Tablo 1). Çalışmaya dahil edilen hastaların %10.4 ’ü muayene için üç kez polikliniğe başvurmuştur.

ACCEPTED MANUSCRIPT 2019 Başvuru sayısı üç ile on arasında olanların oranı %58.4 olup, on ve üzeri sayıda muayene başvurusu olanların oranı ise %31.2 idi.

Tanısal sürekliliğin ve demografik değişkenlerle ilişkisinin incelenmesi

Hastaların son başvurularındaki tanılarına bakıldığında; 20'sinin (%41.7) TDB, 12'sinin (%25) depresif bozukluk, 8’inin (%16.7) bipolar bozukluk, 5’inin (%10.3) anksiyete bozukluğu, 1'inin (%2.1) psikoz tanısı almış olduğu, 2’sinde ise (%4.2) aktif psikopatoloji saptanmadığı görüldü (Tablo 2). Sonlanım tanısı TDB olan hastaların yaş ortalaması 36.3±15.3 yıl, diğer psikiyatrik hastalıklar olan hastaların yaş ortalaması 40.0±13.9’du ve gruplar arasında yaş ortalamaları açısından istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p=0.391). Sonlanım tanıları TDB ve diğer psikiyatrik hastalıklar olan gruplar arasında cinsiyet, eğitim durumu ve medeni durumu açısından anlamlı fark saptanmadı (sırasıyla p=0.461, p=0.560, p=0.235). Sonlanım tanısı TDB olan hastaların izlem süresi ortalaması 8.5±10.7 ay, diğer ruhsal hastalık tanısı alan hastaların ortalama izlem süresi 18.2±14.8 aydır ve gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmıştır (p=0.007).

TDB tanılı bireylerde en sık başlangıç tedavisinin antidepresan (%54.2) olduğu, ikinci sırada ise antipsikotik (%18.8) tedavisi olduğu görülmektedir. Sonlanım tedavilerinde antidepresan tedavi alan bireylerin %47.9 olduğu ve kombine tedavi kullanımının arttığı göze çarpmaktadır (Tablo 3). Ayrıca katılımcıların %60.4’ünde başlangıç ve sonlanım tedavilerinin değişmediği saptanmıştır.

Tanısal değişimi etkileyen risk faktörleri Lojistik Regresyon Analizi ile değerlendirildi. Bağımlı değişken olarak sonlanım tanısı TDB olup olmaması alındı. Bağımsız değişkenler olarak ilk tedavilerinde başlanan antidepresan, antipsikotik ve duygudurum düzenleyici kullanımı, başlangıç ve sonlanım tedavilerinin değişimi ile izlem süresi (ay) alındı. Analiz sonucunda izlem süresi arttıkça TDB tanısı azalmaktaydı (OR: 0.904; (%95 GA 0.832-0.982) (Tablo 4).

Tartışma

TDB tanısal sürekliliğini inceleyen araştırma sayısı çok kısıtlıdır. Bu nedenle çalışmamız ile karşılaştırma yapılabilecek veriler yeterli değildir. Baca-Garcia ve arkadaşlarının (9) yaptığı çalışmada duygudurum bozukluklarının genel tanı sürekliliği %55.6 olarak saptanmıştır. Çeşitli çalışmalarda bipolar bozukluk tanısının sürekliliği %49-93.5 (5,7,9,13,15) majör depresif bozukluk tanı sürekliliği %44-84.8 (5,9,16,21,22) arasında değişen değerlerde bulunmuştur. En sık görülen psikiyatrik tanıların uzun dönemde değişiminin gözlemlendiği bir çalışmada (13) 485 hastanın tanıları incelenmiştir. İlk başvurudaki en sık tanıların bipolar bozukluk (%48.5) ve majör depresif bozukluk (%18.8) olduğu çalışmada, en kararlı tanının bipolar bozukluk (%71 ileriye dönük, %69.4 geriye dönük tutarlılık) olduğu, kararsızlığın en fazla olduğu tanının ise şizoaffektif bozukluk olduğu bildirilmiştir. DSM IV tanılarının ileriye dönük kararlılığını inceleyen bir çalışmada (14) majör depresif bozukluk, bipolar

ACCEPTED MANUSCRIPT 2019 bozukluk ve şizofreni tanıları bulunan hastaların iki yıllık izlem sonrasında tanılarının sırasıyla %79, %89.3 ve %86.9 oranlarında aynı kaldığı gösterilmiştir. Çalışmamızda, TDB tanılı hastaların %41.7’sinin tanıları aynı kalmıştır; TDB tanı sürekliliği bipolar bozukluk ve depresif bozuklukluk gibi diğer duygudurum bozukluklarından daha düşük bulunmuştur. Bunun nedeni özellikle benzer psikiyatrik belirtilerin çokluğu, kategorik değerlendirme mecburiyeti ve uzunlamasına değerlendirme gerekliliği nedeniyle klinisyenlerin ''başka türlü adlandırılamayan (BTA)'' veya ''tanımlanmamış'' gibi belirsiz olan ''geçici'' ve ''ara'' tanıları tercih etmelerinden kaynaklanıyor olabilir. Bunun yanında klinisyenlerin damgalamadan kaçınma istekleri ve kalıcı tanılardan kaçınma çabası da göz önünde bulundurulmalıdır. Duygudurum bozukluklarının tanı sürekliliklerinin farklı oranları, çalışmalardaki izlem süresi, cinsiyet, yaş ortalamaları, değerlendirme ölçütleri gibi farklı nedenlere bağlı olabilir (8,10). Çalışmamız verileri 6 yıllık izlem süresince farklı psikiyatri hekimleri tarafından değerlendirmesi sonucunda ortaya çıkmıştır. Farklı hekimlerin değerlendiriyor olmasının yanında görüşme sürelerinin de değişkenlik göstermesi, aile tutum ve işbirliklerinin de farklı olması tanısal sürekliliği değiştirebilecek faktörler olarak sayılabilir.

Çalışmamızdaki TDB tanısı olan hastaların %25'i depresif bozukluk, %16.7’si ise bipolar bozukluk olarak değişmiştir. BTA bipolar bozukluk tanısı konulan ergenlerin takip edildiği çalışmada (19) 5 yıllık izlem sonrasında bipolar bozukluk tanısına dönüşüm oranı %45 bulunmuştur. 10 yıllık izlemin yapıldığı başka bir çalışmada (23), psikotik özellikli BPB tanısı alan bireylerin %76'sı 10 yıllık izlem sonunda aynı tanıyı almaktaydı. Başlangıçta şizofreni tanısı almış bireylerin %4'ünde, psikotik özellikli majör depresif bozukluk tanısı olan bireylerin ise %13'ünde 10 yıllık izlem sonucunda bipolar bozukluk tanısına dönüşüm olmuştur. Aynı çalışmada şizofreni ve psikotik özellikli BPB tanısı alan bireylerin MDB tanısına dönüşüm oranları sırası ile %4.5 ve %3.6 olarak bildirilmiştir. Çalışmamızdaki örneklem grubu zaten bipolar bozukluk ve depresif bozukluk spektrumunda olma ihtimalinin yüksek olan bireylerden oluştuğu için tanısal dönüşümün en çok bu iki bozukluğa olması şaşırtıcı değildi.

Çalışmamızın bir diğer bulgusu, sonlanım tanısı TDB olan bireylerin diğer bireylere göre daha kısa süre takip edilmesiydi. Bu süre, sonlanım tanısı TDB olan bireylerde ortalama 8 ay iken TDB olmayan diğer tanı kategorilerinde 18 ay olarak saptanmıştır. İlk tanı olarak tanımlanmamış psikotik bozukluğun konulduğu ve 4 yıl boyunca tanısal kararlılığın değerlendirildiği bir çalışmada (24), sonlanım tanısı tanımlanmamış psikotik bozukluk olan bireyler ortalama 21 ay izlenmişlerdir. Aynı çalışmada sonlanım tanısı şizofreni ve duygudurum bozukluğu olan bireyler, sırası ile ortalama 29 ve 25 ay izlenmişlerdir. Çalışmamızda TDB sonlanım tanısı olan bireylerdeki izlem süresinin literatürden daha kısa olduğu görülmektedir. TDB tanısı için daha uzun süren takiplerin yapılması, klinisyenin daha kararlı tanı koyması için aklındaki soru işaretlerini azalttığını düşündürmektedir. Öte yandan TDB olan bireylerin poliklinik takiplerine devam etmemiş olması da sonlanım tanısı TDB olmayan bireylere göre daha kısa süre izlendiğini açıklayabilir. Duygudurum

ACCEPTED MANUSCRIPT 2019 bozukluklarının terapi süreçlerinin izlendiği bir çalışmada (25) ek tanı olarak kişilik bozukluğu olması ve erken dönemde tedaviye yanıtın olmaması gibi nedenlerle hastaların tedaviyi yarım bıraktığı ve yeterli sürede izlenemediği bildirilmiştir. Çalışmamıza dahil edilen bireylerin eş tanıların değerlendirmeye alınmamış olması ve hastalık seyrinde yeterli gözlemlerin yapılamamış olması TDB olan hastaların daha kısa süre izlenmiş olmasının nedeni olabilir.

Psikiyatrik tanı sürekliliği ile ilgili çalışmalar daha çok sık görülen tanılara odaklandığı için TDB tanısı olan örneklemlere literatürde rastlanmamıştır. Bu nedenle TDB tanısının sürekliliğinin değerlendirildiği çalışmamız bu alanda literatüre katkı sağlamaktadır.

Çalışmamızda TDB tanı sürekliliğinin yaş, cinsiyet, eğitim durumu ve medeni durum ile ilgili olmadığı saptanmıştır. Bu açıdan örneklemimizin yalnızca bir üniversite kliniğinden dahil edilmiş olması ve araştırmamızın geriye dönük deseni gibi kısıtlılıklar ile açıklanabilir.

Araştırmamızın örneklemindeki olgu sayısının az olması en önemli kısıtlılıklardan birisidir. Bunun yanında ölçüm aracı kullanmamamız da bir kısıtlılık gibi görünse de tüm olgular klinisyen tarafından değerlendirilmiştir. Altı yıllık izlem süresince aynı hekimlerin aynı hastaları değerlendirmemesi ve uygulama koşullarının (süre, alınan bilginin yetersizliği) farklı olması çalışmamızın bir kısıtlılığı olabilir. Yeterli bilgi alınamayan ve takipten çıkmış hastaların sosyodemografik bilgilerindeki eksiklik bir başka kısıtlılıktır. Bu sınırlılıklar nedeniyle TDB tanısının sürekliliği ve geçerliliği için daha geniş örneklemli izlem çalışmaları yararlı olacaktır.

Araştırmamızda ilk başvuruda tanımlanmamış duygudurum bozukluğu tanısı alan kişilerin %41.7’sinin tanısının izlem sürecinde değişmediği gözlenmiştir. Tanı değişimine uğrayanların %25’i depresif bozukluk, %16.7’si bipolar bozukluk, %10.3’ü anksiyete bozukluğu, %2.1’i ise izlem sürecinde psikoz tanısı almıştır. TDB tanısına sahip hastaların izlem sürelerinin anlamlı olarak daha kısa olduğu, TDB tanı sürekliliğinin yaş, cinsiyet, tedavi tercihi ve değişimi, eğitim durumu ve medeni durum ile ilgili olmadığı saptanmıştır. TDB tanısı kişi hakkında yetersiz bilgilerin olduğu, tanı kriterlerinin tam karşılanmadığı durumlarda tercih edildiğinden dolayı tanısal süreklilik oranları duygudurum bozukluklarının geneline göre daha düşüktür. Bu nedenle mutlak suretle izlem sırasında tanıyı tekrar gözden geçirmek gerekmektedir. Bu tanı kategorisinde ülkemizde yapılmış ilk araştırmadır. Yine de uzun süreli izlem çalışmaları ile daha geniş örnekleme ve bu tanıyı koymamıza neden olan değişkenlerin dikkate alındığı çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.

ACCEPTED MANUSCRIPT 2019 Kaynaklar

1. Fennig S, Kovasznay B, Rich C, Ram R, Pato C, Miller A, Rubinstein J, Carlson G, Schwartz JE, Phelan J. Sixmonth stability of psychiatric diagnoses in first-admission patients with psychosis. Am J Psychiatry 1994; 151:1200–1208.

2. Vieta E, Phillips ML. Deconstructing bipolar disorder: a critical review of its diagnostic validity and a proposal for DSM-V and ICD-11. Schizophr Bull 2007; 33:886–892.

3. Haahr U, Friis S, Larsen TK, Melle I, Johannessen JO, Opjordsmoen S, Simonsen E, Rund BR, Vaglum P, McGlashan T. First-episode psychosis: diagnostic stability over one and two years. Psychopathology 2008; 41:322-329.

4. Kim JS, Baek JH, Choi JS, Lee D, Kwon JS, Hong KS. Diagnostic stability of first-episode psychosis and predictors of diagnostic shift from non-affective psychosis to bipolar disorder: a retrospective evaluation after recurrence. Psychiatry Res 2011; 188:29-33.

5. Pope MA, Joober R, Malla AK. Diagnostic stability of first-episode psychotic disorders and persistence of comorbid psychiatric disorders over 1 year. Can J Psychiatry 2013; 58:588-594.

6. Queirazza F, Semple DM, Lawrie SM. Transition to schizophrenia in acute and transient psychotic disorders. Br J Psychiatry 2014; 204:299-305.

7. Kessing LV. Diagnostic stability in bipolar disorder in clinical practise as according to ICD-10. J Affect Disord 2005; 85:293-299.

8. Chen YR, Swann AC, Johnson BA. Stability of diagnosis in bipolar disorder. J Nerv Ment Dis 1998; 186:17-23.

9. Baca-Garcia E, Perez-Rodriguez MM, Basurte-Villamor I, Fernandez del Moral AL, Jimenez-Arriero MA, Gonzalez de Rİvera JL, Saiz-Ruiz J, Oquendo MA. Diagnostic stability of psychiatric disorders in clinical practice. Br J Psychiatry 2007; 190:210-216.

10. Sorias S. Overcoming the limitations of the descriptive and categorical approaches in psychiatric diagnosis: a proposal based on bayesian networks. Turk Psikiyatri Derg 2014; 26:1-12. (Turkish)

11. American Psychiatric Association. Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders. Fourth ed., Washington, D.C: American Psychiatric Association, 2000.

12. https://www.who.int/classifications/icd/en/bluebook.pdf. Accessed October 15, 2018.

ACCEPTED MANUSCRIPT 2019 13. Alavi F, Nakhaee N, Sabahi A. Diagnostic stability of psychiatric disorders in re-admitted

psychiatric patients in Kerman, Iran. Glob J Health Sci 2014; 6:294–300.

14. Kim W, Woo YS, Chae JH, Bahk WM. The diagnostic stability of DSM-IV diagnoses: an examination of major depressive disorder, bipolar I disorder, and schizophrenia in Korean patients. Clin Psychopharmacol Neurosci 2011; 9:117-121.

15. Baca-Garcia E, Perez-Rodriguez MM, Basurte-Villamor I, López-Castromán J, Fernandez del Moral AL, Jimenez-Arriero MA, Gronzalez de Rivera JL, Saiz-Ruiz J, Leiva-Murillo JM, de Prado-Cumplido M, Santiago-Mozos R, Artés-Rodríguez A, Oquendo MA, de Leon J. Diagnostic stability and evolution of bipolar disorder in clinical ractice: a prospective cohort study. Acta Psychiatr Scand 2007; 115:473-480.

16. Kessing LV. Diagnostic stability in depressive disorder as according to ICD-10 in clinical practice. Psychopathology 2005; 38:32-37.

17. Birmaher B, Axelson D, Goldstein B, Strober M, Gill MK, Hunt J, Houck P, Ha W, Iyengar S, Kim E, Yen S, Hower H, Esposito-Smythers C, Goldstein T, Ryan N, Keller M. Four-year longitudinal course of children and adolescents with bipolar spectrum disorders: the course and outcome of bipolar youth (COBY) study. Am J Psychiatry 2009; 166:795–804.

18. Birmaher B, Axelson D, Strober M, Gill MK, Valeri S, Chiappetta L, Ryan N, Leonard H, Hunt J, Iyengar S, Keller M. Clinical course of children and adolescents with bipolar spectrum disorders. Arch Gen Psychiatry 2006; 63:175–183.

19. Axelson DA, Birmaher B, Strober MA, Goldstein BI, Ha W, Gill MK, Goldstein TR, Yen S, Hower H, Hunt JI, Liao F, Iyengar S, Dickstein D, Kim E, Ryan ND, Frankel E, Keller MB.. Course of subthreshold bipolar disorder in youth: diagnostic progression from bipolar disorder not otherwise specified. J Am Acad Child Adolesc Psychiatry 2011; 50:1001–1006.

20. Baldwin P, Browne D, Scully PJ, Quinn JF, Morgan MG, Kinsella A, Owens JM, Russell V, O’Callaghan E, Waddington JL. Epidemiology of first-episode psychosis: illustrating the challenges across diagnostic boundaries through the Cavan-Monaghan study at 8 years. Schizophr Bull 2005; 31:624-638.

21. Amin S, Singh SP, Brewin J, Jones PB, Medley I, Harrison G. Diagnostic stability of first-episode psychosis. Comparison of ICD-10 and DSM-III-R systems. Br J Psychiatry 1999; 175:537-543.

22. Clayton PJ, Guze SB, Cloninger CR, Martin RL. Unipolar depression: diagnostic inconsistency and its implications. J Affect Disord 1992; 26:111-116.

ACCEPTED MANUSCRIPT 2019 23. Heslin M, Lomas B, Lappin JM, Donoghue K, Reininghaus U, Onyejiaka A, Crudace T,

Jones PB, Murray RM, Fearon P, Dazzan P, Morgan C, Doody GA. Diagnostic change 10 years after a first episode of psychosis. Psychol Med 2015; 45:2757-2769.

24. Taş HI, Çelik M, Altınbaş K. Evaluation of four-year stability of unspecified psychosis. Archives of Neuropsychiatry 2018. doi: 10.29399/npa.22903. (Turkish)

25. Schindler A, Hiller W, Witthöft M. What predicts outcome, response, and drop-out in CBT of depressive adults? a naturalistic study. Behav Cogn Psychother 2013;41:365-370.

Tablolar

Tablo 1. Çalışmaya katılanların sosyo-demografik özellikleri Değişkenler Ortalama±Standart sapma (Min-Maks)

Yaş (n=48) 38.4±14.5 (18-67)

Cinsiyet (n=48) n (%) Kadın 27 (56.2) Erkek 21 (43.8) Medeni durum (n=42) Bekar 14 (33.3) Evli 23 (54.8) Dul, Boşanmış 5 (11.9) Eğitim durumu (n=23) Okur Yazar Değil 1 (4.3) İlköğretim 2 (8.7) Lise 11 (47.8) Üniversite 9 (39.2) Min: minimum, maks: maksimum, n: sayı, %: sütun yüzdesi

Tablo 2. Hastaların son başvurularındaki psikiyatrik tanıları Tanı (n=48) n (%) Tanımlanmamış duygudurum bozukluğu (TPB) 20 (41.7) Depresif Bozukluklar 12 (25.0) Bipolar bozukluk 8 (16.7) Anksiyete bozuklukları 5 (10.3) Diğer 3 (6.3) n: sayı, %: sütun yüzdesi

ACCEPTED MANUSCRIPT 2019 Tablo 3. Başlangıç ve sonlanım tedavileri Başlangıç tedavisi

Sonlanım tedavisi

n (%) n (%) Tedavi yok 6 (12.5) 1(2.1) AD 26 (54.2) 23 (47.9) AP 9 (18.8) 9 (18.8) DDD 1 (2.1) 2 (4.2) AD ve DDD 1 (2.1) 2 (4.2) AD ve AP 3 (6.3) 4 (8.3) AP ve DDD 2 (4.2) 7 (14.6) n: sayı, %: sütun yüzdesi, AD: Antidepresan, AP: Antipsikotik, DDD: Duygudurum düzenleyici

Tablo 4. Tanı sürekliliğini etkileyen faktörler B p OR %95 GA Constant AD kullanımı Ad kullanmıyor (0) AD kullanıyor (1) 0.739 0.445 2.094 0.315 13.926 AP kullanımı AP kullanmıyor (0) AP kullanıyor (1) 1.674 0.090 5.334 0.769 36.985 DDD kullanımı DDD kullanmıyor (0) DDD kullanıyor (1) 1.272 0.408 3.567 0.175 72.610 Yaş -0.032 0.198 0.968 0.922 1.017 Tedavi değişimi 0.631 0.408 1.879 0.422 8.357 İzlem Süresi (ay) -0.101 0.017 0.904 0.832 0.982 P: Lojistik regresyon Analizi Enter modeli. Bağımlı değişken: Tanımlanmamış duygudurum bozukluğu var (1), Tanımlanmamış duygudurum bozukluğu yok (0). AD: Antidepresan, AP: Antipsikotik, DDD: Duygudurum düzenleyici