yÜksek lĐsans tezĐdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · 2018-07-26 · tahlil...
TRANSCRIPT
HAZĐNE-Đ FÜNÛN DERGĐSĐ
( 3. Yıl, 27-52. Sayılar )
( Đnceleme ve Seçilmiş Metinler )
Derviş ERDAL
CUMHURĐYET ÜNĐVERSĐTESĐ
SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ
Lisansüstü Eğitim Öğretim ve Sınav Yönetmeliğinin Türk Dili ve Edebiyatı
Anabilim Dalı, Yeni Türk Edebiyatı Bilim Dalı için öngördüğü
YÜKSEK LĐSANS TEZĐ
olarak hazırlanmıştır.
TEZ DANIŞMANI
Yrd. Doç. Dr. Süheyla YÜKSEL
SĐVAS
Haziran – 2008
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü’ne
Derviş ERDAL’ın hazırlamış olduğu bu çalışma, jürimiz tarafından Türk Dili
ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı / Yeni Türk Edebiyatı Bilim Dalı’nda YÜKSEK
LĐSANS TEZĐ olarak kabul edilmiştir.
Başkan: Yrd. Doç. Dr. Süheyla YÜKSEL (Danışman)
Üye: Doç. Dr. H. Đbrahim DELĐCE
Üye: Yrd. Doç. Dr. Yunus AYATA
Onay
Yukarıdaki imzaların, adı geçen öğretim üyelerine ait olduğunu onaylarım.
……/ …. / 2008
Prof. Dr. Zafer CĐRHĐNLĐOĞLU
Enstitü Müdürü
I
ÖZET
Kültür hayatımızın bir parçası olan gazeteler ve dergiler, gerek
yayımlandıkları dönemin sosyal, siyasal ve kültürel durumlarını yansıtması gerekse
geçmiş kültürümüzle bağlarımızı koparmamamızı sağlaması bakımından önemli
kaynaklardır. Bu önemli kaynakların incelenmesi, araştırmacılara ilk elden doğru
bilgiler vermesi açısından anlamlıdır. Hazine-i Fünûn’un incelemeye tabi tutulan
1895-1896 tarihleri arasında yayımlanmış sayıları üzerinde yaptığımız çalışma da bu
açıdan değerlendirilmelidir.
Bu çalışmada, Hazine-i Fünûn dergisinin 10 Receb l3l3 / 14 Kanûnuevvel
1311 (26 Aralık 1895 Perşembe) ile 18 Zilkade 1313 / 18 Nisan 1312 (30 Nisan 1896
Perşembe) tarihleri arasında 27 - 52. sayılarını kapsayan 26 sayı ele alınmıştır ve
çalışmaya konu olan sayılar, Đstanbul Beyazıt Kütüphanesi’nden temin edilmiştir.
Çalışma; “GĐRĐŞ”, “ĐNCELEME” ve “SEÇĐLMĐŞ METĐNLER” adı altında
üç ana bölümden oluşturulmuştur.
Giriş bölümünde devrin siyasî, edebî ve sosyal hayatı hakkında bilgiler
verilmiştir.
Đnceleme bölümünden önce derginin şekil ve muhteva özellikleri ele alınmış;
yazar kadrosu hakkında bilgi verilmiştir. Daha sonra dergideki yazılar, yazar adına
ve konularına göre tek tek fişlenerek tasnif edilmiştir.
Dergide yer alan bazı yazılar, “SEÇĐLMĐŞ METĐNLER” başlığı altında Latin
harflerine aktarılmıştır. Bu yazılar, dönemin edebî anlayışını yansıtır niteliktedir.
Derginin incelenen sayılarının başyazarlığını 29 Şaban 1313 / 14 Şubat
1896’ya kadar Faik Reşat, bu tarihten sonra da Andelib yapmıştır.
Hazine-i Fünûn dergisi, başlık altı yazısında da belirtildiği gibi “fennî ve
edebî bir gazete (dergi)” olarak istibdat yıllarında genellikle haftalık olarak
yayımlanmış bir dergidir.
Sultan II. Abdülhamit döneminde eski ile yeniyi içerisinde barındıran bu
dergi, dönemin baskıcı anlayışı nedeniyle siyasî konulara yer verilmeden toplumun
eğitilmesi amacıyla çıkartılmış bir kültür dergisidir.
II
ABSTRACT
Magazines and journals, which are a part of our cultural life, are not only
reflect the social, political and life of its age, but also good resources for us to not to
tear of the ties between our former cultural life. It’s meaningful to study on these
important resources is important for they give first-hand and accurate information to
researcher.
The study of us on issues of Hazine-i Fünun, on which our research based,
published between 1895 and 1896, must be evaluated from this aspect.
This study deals with the issues dated 26-12-1895 to 30-04-1896, issues
between 27th and 52th covering 26 issues total, and research is held via the CD
obtained from Đstanbul Beyazıt Kütüphanesi.
Research consists of three main chapters: Introduction, Analysis and Selected
Texts. On Introduction chapter, information about political, social and literary life of
period is given. On Analysis chapter, first, lay-out and subjects are discussed and
information about the writers is given. Later, articles within the magazine are card
indexed and assorted one by one according to the names of writers’ names and
subjects. Some articles within the magazine are rewritten with Latin alphabet under
the title of “Selected Texts” These articles have a quality of reflecting literary
concept of the period.
Editorial writer of issues analyzed was Faik Reşat until 14/02/1896, then
Andelibin. Hazine-i Fünun, as mentioned in subtitle, was a science and literature
magazine which published weekly during the period of autocracy.
During the rule of Sultan Abdülhamit II, the magazine, which combined old
and new without involving political issues because of the suppression of the period,
was a cultural magazine aiming to educate the society.
III
ĐÇĐNDEKĐLER
ÖZET……………………………………………………………………………….…I
ABSTRACT……………………………………………………………………….…II
ĐÇĐNDEKĐLER……………………………………………………………………...III
FOTOKOPĐ LĐSTESĐ………………………………………………………………VII
KISALTMALAR………………………………………………………………….VIII
ÖN SÖZ……………………………………………………………………………..IX
Hazine-i Fünûn’un Kimlik Bilgileri……………………………………………....XVI
Hazine-i Fünûn’un 27-52. Sayıları Arasındaki Đntişâr Tarihini Gösteren
Cetvel…………………………………………………………………………..…XVII
GĐRĐŞ
1. Devrin Siyasî ve Sosyal Hayatı………………………………………………...1
2. Devrin Edebî Özellikleri (Servet-i Fünûn’a Kadar)………………………...…8
3. Devrin Basın Hayatı (Servet-i Fünûn’a Kadar)………………………………21
3.1. Birinci Meşrutiyet Öncesi Osmanlı Basını…………………….…………21
3.2. Birinci Meşrutiyet Dönemi Osmanlı Basını………………….…………..25
BĐRĐNCĐ BÖLÜM
ĐNCELEME
1. HAZĐNE-Đ FÜNÛN’UN KÜLTÜR HAYATIMIZDAKĐ YERĐ…………………34
1.1. Derginin Şekil Özellikleri………………………….…………..……………….34
1.2. Derginin Muhteva Özellikleri…………………….………………………...39
1.2.1. Dergide Yer Alan Sütunlar……………..…….………………………...42
1.2.1.1. Edebiyat………………………..……….………………………...43
1.2.1.2. Fıkra ……………………………..….……………………………43
1.2.1.3. Đhyâ-yı Asâr……………………..….…………………………….43
1.2.1.4. Kısm-ı Edebî……………………...………………………………43
1.2.1.5. Kısm-ı Fennî……………………..…….…………………………44
1.2.1.6. Makale-i Mahsûsa………………..………………………………45
1.2.1.7. Maraz-ı Sühan……………………...…………………………..…45
IV
1.2.1.8. Musâhabe……………...…………………………………….……46
1.2.1.9. Mütenevvia……………...…………………………………..……46
1.2.1.10. Terâcim…………………...…………………………………..…46
1.2.1.11. Terâcim-i Ahvâl…………...………………………………….…47
1.2.2. Dergide Yer Alan Türler…………..……………………………………48
1.2.2.1. Edebiyat ……………………...……………………………….……48
1.2.2.1.1. Biyografi…………………………………………………...…48
1.2.2.1.2. Hikâye ve Roman…………………………......………………50
1.2.2.1.3. Şiir……………………………………………………….……53
1.2.2.1.4. Çeviri…………………………………..……………………...56
1.2.2.1.5. Mektup………………………………………………..………58
1.2.2.1.6. Deneme-Makale-Sohbet…………………………………...…59
1.2.2.1.7. Dil ve Üslûp……………………………………………..……61
1.2.2.2. Fen ve Sağlık………………………………...…………………...…62
1.2.2.3. Reklam ve Đlanlar……………………...……………………………63
1.3. Yazar Kadrosu……………………………….………………………...…64
2. TAHLĐLÎ FĐHRĐST…………………………………………………….…………93
2.1. Yazar Adına Göre………………………………………………………...……93
2.2. Konu ve Türlerine Göre…………………………………………………….…121
2.2.1. Aile-Kadın-Çocuk ………………………………….…………….…..…121
2.2.2. Bilim ve Teknoloji …………………………………………………...…121
2.2.3. Coğrafya……………………………….………..……………….………121
2.2.4. Derginin Yayın Politikası-Teşekkür ve Cevaplar……………..………...122
2.2.5. Edebiyat-Dil ve Edebî Türler…………………….…………………...…123
2.2.5.1. Biyografi……………………………………..………………....…123
2.2.5.2. Çeviri……………………………………………...……….………123
2.2.5.3. Dil - Đmlâ……………………………………….……..……...……124
2.2.5.4. Deneme……………………………………………..……………..124
2.2.5.5. Edebiyat Teorisi ve Tenkidi…………………..…………………...125
2.2.5.6. Hatıra……………………………………………………...….……125
2.2.5.7. Hikâye …………………………………………….................……125
2.2.5.8. Makale……………………………………………….…...…..……126
V
2.2.5.9. Mektup………………………………………………..….…..……126
2.2.5.10. Sohbet……………………………………………………...……..127
2.2.5.11. Şiir…………………………………………………...…….…......127
2.2.6. Faydalı Bilgiler…………………………………………..................…...133
2.2.7. Đlim-Din…………………………………………………………...……..134
2.2.8. Kimya -Biyoloji-Fen…….………………………………........................134
2.2.9. Müzik……………………….…………………………………...………135
2.2.10. Psikoloji…………………….………………………….………………135
2.2.11. Sağlık………………….……………………………………….……....135
2.2.12. Tarih………………..…………………………….…………………….135
2.2.13. Tabiat………………………….………………...……………………..136
2.2.14. Tebrik ve Övgüler…………………………………...…………………136
2.2.15. Toplum ve Ahlâk………………………………………………………137
2.2.16. Yayımlanan Yazılarla Đlgili Düzeltmeler,Açıklamalar,Uyarılar ve Öneriler
……………………………………………………………………………………...137
2.3. Sayılarına Göre………………………………….………………………….…138
2.4. Reklam ve Đlanlar………………………………………..………………….…153
2.5. Resim ve Çizimler……………………………………………………….…….162
ĐKĐNCĐ BÖLÜM
SEÇĐLMĐŞ METĐNLER
1. Edebiyat-Dil ve Edebî Türler Đle Đlgili Metinler………………………………...165
[Đmzasız]; “Madam Akkerman”, (Biyografi)…………………………………..166
Muallim Naci; “Evzân-ı Meşhûre’den”, (Dil ve Đmlâ)……………………..…169
Muallim Naci; “Taktî”, (Dil ve Đmlâ)…………………………………………183
A.(ع) Seniy; “Sehv-i Tab”, (Dil ve Đmlâ)…………………………………...…184
Şeyh Vasfi; “Vasf-ı Terkîbi”, (Dil ve Đmlâ)……………………………………187
Abdürrahim Fehmi Efendi; “Şiir-Şâir”, (Edebiyat Teorisi ve Tenkidi)……….198
Mehmet Tevfik; “Hâl-i Hazînim”, (Hatıra)………………………………...….199
Ali Rıza; “Hatıra-i Mektep Yahut Bir Manzara-i Rûhaniye”, (Hatıra)……..…201
[Đmzasız]; “Musâhabe”, (Sohbet)………………………………………………203
VI
Cenap Sahabettin; “Meçhûller”, (Şiir)…………………………………………206
2. Tarih Đle Đlgili Metin…………………………………………………………….207
Ahmet Rasim; “Bir Mülâhaza-i Tarihiye”…...……….………………………..208
3. Derginin Yayın Politikası Teşekkür ve Cevapları Đle Đlgili Metinler…………...211
Kirkor; “Asır Kütüphânesi”……...………………….………………………....212
Andelib; “Đfâde-i Mahsûsa”……….…………………………………………...213
SONUÇ…………………………………………………………………………….218
KAYNAKÇA…………………………………………………………………...….222
DĐZĐN………………………………………………………………………………231
VII
FOTOKOPĐ LĐSTESĐ
Hazine-i Fünûn’un 3. Sene, 27. Sayısının Đlk Sayfası………………...……….….XVI
Osmanlı Arması ve Bayram Tebrik Mesajı………………………………………....32
Osmanlı Arması ve Bayram Tebrik Mesajı……………………………………..…163
Hazine-i Fünûn’un 3. Sene, 51-52. Ortak Sayısının Sonunda Yer Alan Fihrist...…216
VIII
KISALTMALAR
bk. : Bakınız
c. : Cilt
çev. : Çeviren
Yrd. Doç. : Yardımcı Doçent
Dr. : Doktor
H. : Hicrî
hzl. : Hazırlayan
MEB : Milli Eğitim Bakanlığı
Ör. : Örneğin
R. : Rumî
s. : Sayfa
TTK : Türk Tarih Kurumu
TDK : Türk Dil Kurumu
Ü. : Üniversite
vb. : Ve benzeri
vs. : Vesaire
Yay. : Yayınevi
IX
ÖN SÖZ
Bir milleti sosyo-kültürel açıdan tanıma ve onun geçmişle bağlarını
çözümlemenin yollarından biri, edebiyat tarihinin en önemli materyalini oluşturan
gazete ve dergileri tahlil etmektir. Dergi ve gazeteler üzerinde yapılan incelemeler
topluma, dönemin edebî atmosferi hakkında ilk elden doğru bilgiler vermesi
açısından birer rehber olmuştur. Ayrıca, dergi ve gazeteler, dönemin kültürel
zenginliğinin doğru ve daha iyi tahlil edilmesinde verdiği bilgilerle edebiyat
tarihçilerine önemli katkılar sağlamıştır. Özellikle Tanzimat’la birlikte edebiyat
alanında yeni bir açılım başlatan gazete ve dergiler, yazılı edebî ürünlerin
Anadolu’nun farklı coğrafyalarında yaşayan insanlara ulaştırılmasında da önemli
görevler üstlenmiştir.
Günümüzde süreli yayınlar bu özelliklerini devam ettirmenin yanı sıra dünya
ve ülkemizde geçmişte olduğundan daha fazla önem arz etmektedir. Çünkü,
günümüzde çıkartılan gazete ve dergiler, ülke içinde ve dışında meydana gelen haber
niteliği taşıyan günlük olayları aktarmada bir iletişim vazifesinin yanı sıra aynı
zamanda insanların aydınlatılması, bilgi düzeylerinin arttırılması, ortak doğruda
birleştirilmesi ve yönlendirilmesinde de bir rehber vazifesi görmektedir.
Gazete ve dergilerin dünyada -özelikle, Avrupa’da- toplum hayatına yön
vermede ne derece etkin bir güç olduğu uzun yıllardır bilinen bir gerçek olmasına
karşın Osmanlı toplumunda ancak Tanzimat döneminde fark edilebilmiştir. Bizde
yayımlanan ilk gazete ve dergilerin yabancı kaynaklı olması bu alanda ne kadar geri
kalmış olduğumuzun somut bir göstergesidir. Bu geri kalmışlığa rağmen Tanzimat’la
birlikte özellikle edebî sahada gazete ve dergiler çoğalmış; Batı’da olduğu gibi bizde
de toplum hayatına ve edebiyatına yön vermeye başlamıştır.
Edebiyatımızın birçok şair ve yazarını tanımak, onların eserlerine ilk elden
ulaşabilmek ve eserlerinin vücut bulduğu dönemin edebî, fikrî ve sosyal yapısını
tahlil etmek için en önemli yol, hiç şüphesiz ki döneminin birer tarihi vesika
niteliğini taşıyan gazete ve dergilerin incelenmesidir. Hazine-i Fünûn üzerine
yaptığımız bu çalışmanın amacı da budur.
X
Bu çalışmada, 1895-1896 yılları arasında neşredilen Hazine-i Fünûn
dergisinin 10 Receb l3l3 / 14 Kanûnuevvel 1311 (26 Aralık 1895 Perşembe) ile 18
Zilkade 1313 / 18 Nisan 1312 (30 Nisan 1896 Perşembe) tarihleri arasında 27 - 52.
sayılarını kapsayan 26 sayı ele alınmıştır. Derginin bu sayıları, Đstanbul Beyazıt
Kütüphanesi’nden temin edilmiştir.
Hazine-i Fünûn’un kimlik bilgilerinin ardından incelenen sayıların yayım
tarihi, çıkarılış periyodu, sayfa sayısı, çıkarıldığı matbaanın sorumlu müdürü ve
derginin baş yazarının yazıldığı bir cetvel hazırlanmıştır. Bu cetvelin düşünceler
sütununda -varsa- her sayı ile ilgili değişiknotlara da yer verilmiştir.
Dergi, Hicrî ve Rumî takvime göre tarihlendirilmiştir. Dergide Miladî
takvime göre tarih verilmemiştir. Çalışmada, günümüzde Miladî takvimin
kullanıldığı göz önüne alınarak bu tarihlerin Miladî karşılıkları Gazi Ahmet Muhtar
Paşa’nın Takvimü’s-Sinîn adlı eserinden tespit edilerek verilmiştir. Rumî tarihin
Hicrî tarihe denk gelmediği durumlarda Miladî tarihin belirlenmesinde Rumî tarihin
karşılığı olan Miladî tarih esas alınmıştır.
Bu çalışma “GĐRĐŞ”, “ĐNCELEME” ve “SEÇĐLMĐŞ METĐNLER” olmak
üzere üç ana bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde okuyucuların derginin
çıkartıldığı yılları daha iyi anlayabilme ve doğru değerlendirebilmeleri için dönemin
siyasî, sosyal ve edebî hayatı genel hatlarıyla ele alınmıştır.
Bu bölüm, “Devrin Siyasî ve Sosyal Hayatı”, “Devrin Edebî Özellikleri
(Servet-i Fünûn’a Kadar)”, “Devrin Basın Hayatı (Servet-i Fünûn’a Kadar)” olmak
üzere üç alt başlık altında ele alınmıştır. “Devrin Siyasî ve Sosyal Hayatı” başlığı
altında Osmanlı Beyliği’nin kuruluşundan itibaren -kronolojik sıraya da uyularak- II.
Abdülhamit dönemine kadar, dönemin siyasî ve sosyal alanlarında yaşanılan
gelişmeler yüzeysel verilirken II. Abdülhamit döneminde yaşanan siyasî ve sosyal
hadiseler daha ayrıntılı verilmiştir. Bunun nedeni de Hazine-i Fünûn’un sayılarının
II. Abdülhamit döneminde çıkartılmış olmasıdır. “Devrin Edebî Özellikleri (Servet-i
Fünûn’a Kadar)” başlığı altında Tanzimat’tan Servet-i Fünûn topluluğuna kadar
dönemin edebî özellikleri tür merkezli olarak ele alınmıştır.
XI
Osmanlı Devleti’nin basın hayatı panoramasının daha iyi anlaşılabilmesi için
“Devrin Basın Hayatı (Servet-i Fünûn’a Kadar)” başlığı altındaki bölüm “Birinci
Meşrutiyet Öncesi Osmanlı Basını” ve “Birinci Meşrutiyet Dönemi Osmanlı Basını”
başlıkları altında ayrı ayrı ele alınmıştır. Bunun sebebi, derginin Birinci Meşrutiyet
yıllarında yayımlanması, bu dönemin belirgin karakterlerinden birinin basın üzerinde
sansür olması ve bu sansürün Hazine-i Fünûn’u da etkilemesidir.
Çalışmada basın hayatının ve edebî ortamın “Servet-i Fünûn” ile
sınırlandırılması, onun edebiyatımız ve basınımız açısından bir dönüm noktası
olmasındandır.
Çalışmanın ana bölümlerinden ikincisi olan “ĐNCELEME” bölümü, iki alt
başlıkta ele alınmıştır. “HAZĐNE-Đ FÜNÛN’UN KÜLTÜR HAYATIMIZDAKĐ
YERĐ” adlı ilk başlık, kendi içinde “Derginin Şekil Özellikleri”, “Derginin Muhteva
Özellikleri” ve “Yazar Kadrosu” olmak üzere üç alt başlık altında incelenmiştir.
“Derginin Şekil Özellikleri” alt başlığında, derginin 27. sayısından 52. sayısına kadar
bütün sayılarda yer alan klişe sözleri ve çıkış tarihleri, basım yerleri, ücretleri, sayfa
sayıları, özel sayı olarak çıkarılıp çıkarılmadıkları hakkında pek çok ayrıntılı bilgiye
yer verilmiştir. “Derginin Muhteva Özellikleri” alt başlığı altında dergide yer alan
sütun ve türler ele alınmıştır. Dergideki her yazı ve şiir, yer aldıkları sütunlar ve
edebî türler içinde yeniden ayrı ayrı ele alınıp değerlendirilmiştir. “Yazar Kadrosu”
alt başlığı altında ise derginin incelenen sayılarında yazı ve şiirleri bulunan kişiler
hakkında bilgiler verilmiştir. Dergide az sayıda şiir veya yazısı bulunan ve
kaynaklarda hakkında herhangi bir bilgiye ulaşılamayan kalem sahipleri üzerine bir
bilgi verilmemiştir. Bunlardan bazıları -muhtemelen- dergiyi takip eden edebiyat
meraklısı gençler idi. Mesela, Galip (Talebe-i Ulumdan Kayserili Đbni Seyit Galip),
Mehmet Rasih (Eskişehirli), Hayri (Nevşehirli Đbni Rüştü), Emin (Revandizli).
Bazıları da -devrin tanınmış bir siması olma ihtimalinin büyüklüğüne rağmen-
biyografi kitaplarında yer almamış veya bizim ulaşamadığımız isimlerdir. Mesela,
Mahmut Celalettin Paşa’nın gazeline nazire yazan Nezih Paşa ve “Yeni Ceriha”
isimli bir yazı, bir gazel ve bir naziresi bulunan Mehmet Ali gibi.
XII
Edebî kaynaklarda, hakkında bilgiye ulaşılan kişilerin dergide yer alan
yazıları ve bu yazıların içerikleri biyografileri ile verilmiştir.
“ĐNCELEME” bölümünün ikinci kısmını oluşturan “TAHLĐLÎ FĐHRĐST” ise
“Yazar Adına Göre”, “Konu ve Türlerine Göre”, “Sayılarına Göre”, “Reklamlar ve
Đlanlar”, “Resim ve Çizimler” alt başlıkları altında ele alınmıştır.
“Yazar Adına Göre” yapılan tasnifte hareket noktası asıl isimdir. Fakat
dergide bu kural sadece Andelib’te bozulmuştur. Çünkü yazarın ismi bazı
kaynaklarda Faik Esat (Akyüz, Kenan: Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri)
bazılarında ise Mehmet Esat (Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi c. I) olarak
geçmektedir. Çalışmada bu nedenle en çok bilinen “Andelib” ismi madde başı olarak
alınmıştır. Bazı isimlerde söz konusu isim için belirleyici olacak “Zâdeler” madde
başı olarak alınmamıştır. Onun yerine söz konusu unvandan asıl ismine gönderme
yapılmıştır. Mesela Bahizâde Mehmet Subhi olarak verilen yazar ismi, “bk. Mehmet
Subhi” şeklinde gönderme yapılmıştır.
“Yazar Adına Göre” yapılan tasnifte yazı sahibinin soyadı esas alınmıştır.
Kaynaklarda soyadları tespit edilenler köşeli parantez için ve isimlerinden önce
verilmiştir. Mesela, Abdülgani Seniy isimli edip, tespit edilen soyadı, isminin önünde
“[YURDMAN], Abdülgani Seniy” olarak verilip, Abdülgani Seniy’den soyadına
gönderme yapılmıştır.
Yazarın ismiyle birlikte nereli olduğu belirtilmişse bu yer ismi yazar
isminden hemen sonra parantez içerisinde verilmiştir. Mesela, “Revandizli Emin”
olarak verilen edibin ismi, çalışmada “Emin (Revandizli)” olarak verilmiştir.
Babasının ismiyle verilen ediplerin asıl isimlerine gönderme yapılmış ve babasının
ismi parantez içerisinde verilmiştir. Mesela Đbni Rüştü Osman Rahmi ismiyle verilen
kalem sahibinin ismi, “bk. Osman Rahmi (Đbni Rüştü)” olarak asıl isme gönderme
yapılmıştır.
Yazarın ismi ailesiyle veya mesleğiyle ilgili bir açıklamayla verilmişse asıl
isme gönderme yapılmış ve bu bilgiler ismin sonunda parantez içerisinde verilmiştir.
XIII
Mesela, Esbak Đstanbul Kadısı Arapzâde Hafidi Mehmet Efendi “bk. Mehmet Efendi
(Esbak Đstanbul Kadısı Arapzâde Hafidi Mehmet Efendi )” olarak verilmiştir.
Dergide ilk isimleri kısaltılarak verilen yazarların kısaltma isimlerinden
karışıklığa yol açabilecek olanlar -A.(ع) Tevfik’te, V.(و) Reşit’te olduğu gibi- Latin
harflerine aktarılırken kısaltmasından hemen sonra parantez içerisinde orijinal
harfiyle verilmiştir. Đlk isimleri veya ikinci isimleri verilmeyen ancak bizim tespit
edebildiklerimiz ise isimlerinden hemen önce veya ilk isimlerinden hemen sonra
-[Ahmet] Tevfik Lâmih ile Agâh [Osman] Paşa’da olduğu gibi- köşeli parantez
içinde verilmiştir. Dergide yer alan imzasız yazılar gerek yazının içeriğinden gerekse
dergi başında yer alan “mündericât”tan tespit edilenler asıl isimleriyle, tespit
edilemeyenler ise imzasız olarak fişlenmiştir. Ancak derginin incelenen sayılarında
derginin yayın politikası, yayımlanan yazılarla ilgili tashih, derginin abonelerine
yönelik yapılan ihtar, teşekkür, bayram kutlaması, padişaha övgü vb. bir imza altında
yazılmamış olan yazılar ise Hazine-i Fünûn ismi ile fişlenmiştir. Dergide iki kişi
tarafından müşterek olarak kaleme alınan yazılar, her iki yazar adına göre ayrı ayrı
yeniden fişlenmiştir.
TAHLĐLÎ FĐHRĐST” ana başlığının altındaki “Konu ve Türlerine Göre”
yapılan fihristte ise yazıların konuları ve türleri, yazılarının içeriğine uygun başlıklar
altında alfabetik sıralamaya uyularak 27. sayıdan 52. sayıya doğru tasnif edilerek
verilmiştir. Çalışmada konu veya tür olarak değerlendirilmeyen ancak dönemin
sosyal ve kültürel atmosferi hakkında bilgiler içeren çevriler de bu başlık altında ele
alınmıştır. Bu yazılar uygun bölümlerde ayrıca değerlendirilmiştir.
Derginin incelenen sayılarında yer alan bazı yazıların çeviri olduğu
belirtilmemesine rağmen gerek yazıda yer alan şahısların isimlerinin yabancı oluşu
gerek verilen bilgilerin içeriği doğrultusunda çeviri olduğu belirlenmiş ve o şekilde
tasnif edilmiştir. Bu tür yazılar, “Derginin Muhteva Özellikleri” başlığı altında yer
alan “Terâcim” sütununda ve “Dergide Yer Alan Türler” başlığı altında
değerlendirilmiş; “Konu ve Türlerine Göre” alt başlığı altında açılan “Edebiyat-Dil
ve Edebî Türler” başlığı altında da fişlenmiştir. Hazine-i Fünûn’da yer alan ve yazarı
tespit edilemeyen çeviriler, çevirmenin adıyla fişlenmiştir.
XIV
“Reklam ve Đlanlar” başlığı altında dergide yer alan reklam ve ilanların
tamamı Latin harflerine aktarılmıştır. “Yeni Kitaplar” başlığı altında verilen kitap
reklamlarında yazar ismi verilmeyen eserlerin yazarları, Bağış Kitapları
Kataloğu’ndan (Özege, Seyfeddin cilt I-V, hzl.: Ali Bayram - M. Sabit Çöğenli,
Atatürk Ü. Basım Evi, Erzurum, 1973) yararlanılarak tespit edilmiştir. Ayrıca,
reklam ve ilanlar kısmında “Hazinemizin dördüncü senesine iştirâk edenlere
hediyeten takdîm olunacak kitaplar” başlığı altında verilen eserlerden yazarları tespit
edilenler parantez içerisinde verilirken ilanda tam ismi verilmeyen kitap isimleri yine
aynı kaynaktan tespit edilerek köşeli parantez içerisinde verilmiştir. Derginin
okuyuculara hediye edeceğini ilan ettiği bu kitap listesinin tamamı “Reklam ve
Đlanlar” bölümünde Latin harflerine aktarılmıştır.
“Resim ve Çizimler” alt başlığı içerisinde sadece iki tane Osmanlı arması yer
almaktadır. Bunlardan biri padişahın doğum günü münasebetiyle yazılan şiir ve
tebriknamenin içinde, diğeri padişahın bayramını kutlamak üzere yazılan bayram
tebriki mesajının içinde verilmiştir.
Çalışmamızın ikinci bölümünü oluşturan “SEÇĐLMĐŞ METĐNLER”de, edebî
ve sosyal açıdan dönemin özelliklerini yansıtan ve devrin üslûbu hakkında önemli
bilgiler içeren yazılar Latin harflerine aktarılmıştır.
Latin harflerine aktarılan metinler, “TAHLĐLÎ FĐHRĐST”in “Yazar Adına
Göre” alt başlığı altında yazar isimlerinden hemen önce “+” işaretiyle belirtilmiştir.
Yine aynı bölümde yer alan tırnak işaretleri, yazının dergide bulunduğu yeri
göstermektedir. Metinle ilgili yapılan özet ve eklemeler ise parantez içerisinde
verilmiştir.
Seçilmiş metinlerde orijinal metne bağlı kalınmıştır; ancak diğer bölümlerde
2005 tarihli TDK’nin Đmlâ Kılavuzu esas alınmıştır. Đmlâ Kılavuzu’nda karşılığı
bulunmayan kelimelerin yazımında ise Ferit Devellioğlu’nun “Osmanlıca-Türkçe
Ansiklopedik Lûgat”ı esas alınmıştır.
Latin harflerine aktarılan yazılarda bulunan yabancı özel isimler, orijinal
yazımıyla verilmiştir; ancak, orijinal yazılışları bulunamayan isimler okuduğumuz
XV
şekliyle verilmiştir. Okunuşunda emin olunmayan kimi kelimeler veya isimler ise
parantez içerisinde Osmanlı harfleriyle birlikte verilmiştir. Mesela, “Paris’te
sokağında” olduğu gibi. Latin harflerine aktarılan metinler içerisinde imlâ
açısından önem arz eden ekler, Latin harfli yazımından hemen sonra parantez
içerisinde verilmiştir. Mesela Muallim Naci’nin vezinler hakkında bilgi içeren
yazısında örnek beyitler verildikten hemen sonra o beyit üzerinde yapılan
açıklamalarda verilen ekler ve harfler hem Latin harfleriyle hem de orijinal
harfleriyle tırnak içinde veya parantez içerisinde gösterilmiştir:
“SEÇĐLMĐŞ METĐNLER” bölümünde Latin harflerine aktarılan yazıların
konuları metinden önce verilmiştir. Ayrıca, Latin harflerine aktarılan bu yazıların
hemen alt sağ köşesinde derginin adedi ve sayfası; sol alt köşede ise yazı sahibinin
adı dergideki aslına uygun olarak verilmiştir. Ayrıca, bu bölümde çevirisi yapılan
metinlerin dergide yer aldığı sayfa numaraları “[450]” örneğinde olduğu gibi metin
içerisinde ve sayfanın bitimini gösteren yerde köşeli parantez içerisinde verilmiştir.
Çalışmada yer alan bazı terim ve isimlerde yapılan kısaltmalar, çalışmanın
başında yer alan “KISALTMALAR” bölümünde gösterilmiştir. Çalışmanın en
sonuna ise yazar, kurum, kuruluş, kişi, eser, fikir akımı, millet, dil, mekan vb. özel
isimlerin ve terimlerin geçtiği sayfaları gösteren “DĐZĐN” bölümü eklenmiştir.
Dergide yer alan ancak kendisine özgü bir ismi olmayan şiir parçaları ve tür isimleri
dizin çalışmasına dahil edilmemiştir.
Tezimin şekillenmesinde bilgi ve tecrübeleriyle bana yol gösteren, çalışmamı
büyük bir titizlik ve sabırla yöneten, hata ve eksiklerimi düzelten, saygıdeğer hocam
Yrd. Doç. Dr. Süheyla YÜKSEL’e; tezimin hazırlanması sırasında her zaman
yanımda bulunan ve desteğini esirgemeyen sevgili eşim Senem ERDAL’a; tezimden
zaman bulup bir türlü sevemediğim hâlde beni seven, gülücükleriyle bana yaşam
kaynağı veren ve her fırsatta kitaplarımı yırtmak veya çizmek yerine koşarak bana
getiren 14 aylık sevgili kızım Öykü ERDAL’a teşekkür ederim.
Sivas, Haziran 2008 Derviş ERDAL
XVI
HAZĐNE-Đ FÜNÛN’UN KĐMLĐK BĐLGĐLERĐ
(Yıl 3, 27 - 52. Sayıları)
Hazine-i Fünûn
Sahib-i Đmtiyaz :Doktor Cerrahyan
Müdîr-i Mesûl :Asır Kütüphanesi Sahibi Kirkor Faik
Sermuharriri :Faik Reşat / Andelib
Basıldığı Yer :Kasbâr Matbaası Babıâlî Caddesi’nde Numara 25
Fiyatı :10 paradır.
Abone Şartı :“Đstanbul için seneliği 10, Vilayet için 23 kuruştur.”
Mahal-i Đdare Tevzi’î :Babıâli Caddesi’nde 44 numaralı Asır Kütüphanesi’dir.
XVII
HAZĐNE-Đ FÜNÛN DERGĐSĐNĐN 27-52. SAYILAR ARASINDAKĐ
ĐNTĐŞAR TARĐHĐNĐ GÖSTEREN CETVEL
Sayı
Hicrî Tarih Rumî Tarih Miladî Tarih Süre Sayfa Matbaa Sahib-i Đmtiyaz Müdür-i Mesul Düşünceler
27 10 Receb 1313
14Kanûnuevvel1311
26 Aralık 1985
Haftalık 113-320 Kasbâr Matbaası
Doktor Cerrahzâde
Asır Kütüphanesi Sahibi Kirkor Faik
Kapaklar sayfa sayısına dahildir
28 17 Receb 1313
21Kanûnuevvel1311
2 Ocak 1896
Haftalık 321-328 " " "
29 24 Receb 1313
28Kanûnuevvel1311
9 Ocak 1896
Haftalık 329-336 " " "
30 1 Şaban 1313
4 Kanûnuevvel 1311
16 Ocak 1896
Haftalık 327-344 " " "
31 8 Şaban 1313
11Kanûnuevvel1311
23 Ocak 1896
Haftalık 345-352 " " "
32-33 16 Şaban 1313
19Kanûnuevvel1311
23 Ocak 1896
8 günlük 353-364 " " " Ortak sayı olarak basıl.
34 22 Şaban 1313
25Kanûnuevvel1311
6 Şubat 1896
Haftalık 365-372 " " "
35 29 Şaban 1313
1 Şubat 1311
1 Şubat 1896
Haftalık 373-380 " " "
36 6 Ramazan 1313
8 Şubat 1311
20 Şubat 1896
Haftalık 381-388 " " "
37 13 Ramazan 1313
15 Şubat 1311
27 Şubat 1896
Haftalık 389-396 " " "
38 10 Ramazan 1313
22 Şubat 1311
5 Mart 1896
Haftalık 397-404 " " "
39-40 Bayram özel sayısı
Bayram özel sayısı
Bayram özel sayısı
405-416 " " " Ortak sayı olarak basıl.
41 4 Zilkade 1313
7 Mart 312
19 Mart 1896
Haftalık 417-424 " " "
42 11 Zilkade 1313
14 Mart 312
26 Mart 1896
Haftalık 425-432 " " "
43-44 18 Şevval 1313
21 Mart 312
2 Nisan 1896
Haftalık 433-448 " " " Ortak sayı olarak basıl.
45-46 25 Şevval 1313
28 Mart 312
9 Nisan 1896
Haftalık 449-464 " " " Ortak sayı olarak basıl.
47-48 11 Zilkade 1313
4 Nisan 312
16 Nisan 1896
6 günlük 465-480 " " " Ortak sayı olarak basıl.
49-50 9 Zilkade 1313
11 Nisan 312
23 Nisan 1896
Haftalık 481-496 " " " Ortak sayı olarak basıl.
51-52 18ü Zilkade 1313
18 Nisan 312
30 Nisan 1896
8 günlük 497-510 " " " Ortak sayı olarak basıl.
1
GĐRĐŞ
1. Devrin Siyasî ve Sosyal Hayatı
1299’da Bilecik’in Söğüt ilçesinde Osman Bey tarafından küçük bir beylik
olarak kurulan Osmanlı Beyliği, Orhan Bey zamanında devlet haline gelmiştir.
Osmanlı Devleti’nin XV. asırda Fatih’in Đstanbul’u fethiyle başlayan yükselme devri,
Kanuni Sultan Süleyman’ın 46 yıllık iktidarlığı döneminde hat safhaya ulaşmıştır.
XVI. asırda Sokullu Mehmet Paşa'nın ölümüyle duraklama, Avusturya ile yapılan
Karlofça Antlaşması’yla da gerileme devri başlamıştır. Bu gerileme dönemi XVIII.
asırda Ruslarla yapılan Küçük Kaynarca Antlaşması ile daha da hızlanmıştır. XVIII.
asrın son çeyreğinde Ruslarla yapılan Yaş Antlaşması’yla birlikte -ne yazık ki-
Osmanlı Devleti dağılma sürecine girmiştir.
XIX. asra gelindiğinde ise Osmanlı Đmparatorluğu’nda bu gerileme ve
dağılma sürecinin nedenlerinin sorgulanmaya -hatta, bulunulan durumdan dersler
çıkarılmaya- başlanıldığı görülmektedir. Özellikle II. Mahmut’la birlikte askerî,
idarî, kültürel ve ekonomik pek çok alanda çağdaşlaşma hareketinin o zamana kadar
görülmemiş bir genişlik ve hız kazandığı kolaylıkla söylenebilir. II. Mahmut bir
taraftan eğitim alanında sübyan mektepleri ile rüştüye ve mülkiye gibi orta derecede
okulları açarken, diğer taraftan da bu okulların daha ileriki aşamaları olan tıbbiye ve
harbiye gibi yüksek öğretim kurumlarını açmıştır.
II. Mahmut, sadece eğitim alanında değil, askeri alanda da kendini
hissettirmiştir. O da III. Selim gibi yeni ordu oluşturma düşüncesinden hareketle bir
yandan Yeniçeri Ocağı’nı kaldırıp yerine Asakir-i Muhammediye isimli bir piyade
ordusu kurdururken, diğer taraftan da Batı’dan uzman subaylar getirtmiştir.
Osmanlı Devleti içerisinde her alanda yenileşmeye ve modernleşmeye hız
veren II. Mahmut, Batı’yı daha iyi anlamak ve Batı’daki gelişmeleri takip etmek için
Tercüme Odası kurdurmuştur. Ayrıca bu dönemde bunlara ilave olarak Meclis-i
Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye ile Dâr-ı Şûrâ-yı Askerî gibi çeşitli alanlarda görev yapacak
birimler oluşturmuştur (Lewis 1984: 99).
2
II. Mahmut gerek ilk resmî gazete olan Takvim-i Vekâyi’yi çıkartmasıyla
gerekse 1826’da yaptığı kıyafet reformlarıyla sosyal ve kültürel hayata büyük katkı
sağlamıştır.
II. Mahmut’un sosyal alandaki bu başarılarını ne yazık ki siyasî alanda
yaşanılan olumsuzluklar gölgelemiştir. Bu dönemde bir taraftan Sırp, Yunan ve
Kavalalı Mehmet Ali Paşa isyanları, diğer taraftan da devam edegelen Osmanlı-Rus
savaşı vahim sonuçlar doğurmuştur.
II. Mahmut’un 1839’da vefat etmesiyle yerine geçen Sultan Abdülmecit,
babasının yarıda bıraktığı yenilik ve ıslahat hareketlerini devam ettirmiştir.
Sultan Abdülmecit, 3 Kasım 1839’da Tanzimat Fermanı’nı, 28 Şubat 1856’da
da Islahat Fermanı’nı kabul ederek imparatorluğun siyasî, sosyal ve hatta ekonomik
hayatı adına çok önemli iki adım atmıştır. Ancak kabul edilen bu iki fermandan ilki
kendi tebaasına karşı keyfilikten uzaklaşan ve idari yapısını düzenlemek amacıyla
Sultan’ın isteğiyle ilan edilirken (Türköne 1996: 93), ikincisi Batılı devletlerden
gelen bir dayatmanın sonucu ilan edilmiştir (Akyüz 1995: 15). Tanzimat
Fermanı’ndan farklı olarak Islahat Fermanı’nda, gayrimüslimlere devlet memuru
olmanın yanı sıra kendi dillerinde öğretim yapmaya kadar pek çok haklar verilmiştir.
Bu dönemde de tıpkı II. Mahmut döneminde olduğu gibi pek çok yeniliklere
imza atılmıştır. Sultan Abdülmecit döneminde, eğitim alanında rüştüye, idadi,
muallim, ebe ve ziraat okulları ile mülkiye mektepleri açılmıştır. Ayrıca bu dönemde
ilk ceza yasası hazırlatıldığı gibi, ticaret meclisi de kurulmuştur. Bunların yanı sıra
yaşam boyu askerlik yerine süreli askerlik getirilmiştir.
Bu dönemde bunlara ilave olarak Darülfünûn’da okutulmak üzere telif ve
yabancı dillerden yazılmış eserleri halkın anlayabileceği sade bir üslûpla tercüme
etmek amacıyla Encümen-i Daniş kurulmuştur (Kayaoğlu 1998: 64).
Osmanlı’yı içinde bulunduğu bu çöküntüden ve kötü gidişattan kurtarmak
için çözüm gibi görülen bütün bu gelişmeler, Osmanlı’yı içinden daha da çıkılmaz
kötü bir gidişata sevk etmiştir.
3
Sultan Abdülmecit’ten sonra 1861’de tahta geçen Sultan Abdülaziz’in on altı
yıllık saltanatında Osmanlı, gerek ülke içinde gerekse ülke dışında daha da zor
duruma düşmüştür.
Avrupa devletleri ve özellikle Rusya'nın kışkırttığı azınlıklar,
bağımsızlıklarını ilân etmek için harekete geçmiş, 1866'da Girit’in Yunanistan'a
bağlanması amacıyla başlatılan Girit Đsyanı’nın bastırılmasına rağmen, Avrupa
devletleri araya girerek Sultan’ın Girit'e yeni bir statü vermesini sağlamıştır (1868).
Rusya tarafından oluşturulan komitalar vasıtasıyla Bulgarlar ayaklandırılmış ve
bunun sonucunda onlara da geniş haklar verilmiştir (1870). Fakat bununla
yetinmeyen Bulgarlar, Bosna ve Hersek'teki karışıklıkların ardından yeniden
ayaklanmışlardır (1875-76). Bulgar isyanı sert biçimde bastırılmış; bunu fırsat bilen
Genç Osmanlılar da Sultan Abdülaziz'e başlattıkları muhalefeti, mücadeleye
dönüştürmüşlerdir. Bunun sonucunda ise Mithat Paşa'nın öncülüğündeki yenilikçi
idareciler, Sultan Abdülaziz'i tahttan indirerek yerine yeğeni V. Murat'ı
geçirmişlerdir (30 Mayıs 1876). Ancak hastalığı sebebiyle üç ay sonra V. Murat da
tahttan indirilmiş, yerine Kanûn-ı Esâsi’yi ilân edeceğini beyan eden kardeşi Sultan
II. Abdülhamit Osmanlı tahtına çıkarılmıştır.
Sultan II. Abdülhamit tahta çıktığında Osmanlı en kötü günlerini
yaşamaktadır. Bir taraftan Rusya’nın etkisiyle Bulgaristan ve Sırbistan isyan etmiş,
diğer taraftan Sadrazam Nedim Paşa’nın dış borçları ödemesiyle ilgili karar, Batılı
devletlerce kabul edilmemiştir. Bu arada Rusya'nın Osmanlı Devleti'ne baskı
kurmasını kendi menfaatine aykırı gören Đngiltere, Balkanlardaki durumu görüşmek
için Đstanbul'da uluslararası bir konferansın toplanmasını sağlamıştır. Đngiltere bu
çalışmalarını sürdürürken II. Abdülhamit 23 Aralık 1876’da I. Meşrutiyet'i ilân
etmiştir.
Sadrazam Mithat Paşa’nın başkanlığında, Ziya Paşa ile Namık Kemal’in de
katıldığı bir heyet tarafından hazırlanan Kanûn-ı Esâsi’nin kabulü ile açılan Genel
Meclis, padişah tarafından seçilen Ayan Meclisi ve halk tarafından seçilen Mebusan
Meclisi’nden oluşmaktadır.
4
Kanûn-ı Esâsi’nin özü din, mezhep ve ırk farkı gözetmeksizin bütün halkı
devlet yönetiminde söz sahibi etmek, idarede mümkün olduğu ölçüde halk
denetimini tesis etmek ve bu sayede devletten ayrılma eğiliminde bulunan tebaayı
menfaat bağlarıyla bağlayıp imparatorluğun kaderine ortak etmektir (Karpat 2002:
897). Kanûn-ı Esâsi’nin bir maddesi, padişaha, siyasî bakımdan gerekli gördüğü bir
şahsı sürme hakkını tanırken, bir başka maddesi de gerekli gördüğünde meclisi
kapatıp anayasayı askıya alma yetkisi tanımaktadır. Bunlardan ilki, Sadrazam Mithat
Paşa başta olmak üzere pek çok aydının ülkeden sürülmesine, ikincisi de Meclis’in
kapatılmasına neden olmuştur (Öztuna 1978: 136) .
I. Meşrutiyet devri, daha sonraki olaylara öncülük etmesi nedeniyle
Osmanlı’nın parlamenter yapısında ve demokrasi anlayışında büyük önem arz
etmektedir. I. Meşrutiyet devri, Eroğlu’nun dediği gibi mutlakıyet ve istibdadın
yıkılmasını mümkün kılmış, memleketimize 1325 Anayasası’nı vererek milletin
haklarını daha fazla genişletmiş ve onları önemli bir güvenceye bağlayan yeni bir
sistemin yaratılmasına olanak sağlamıştır (Eroğlu 1982: 56).
I. Meşrutiyet ilanını takiben, ülke içinde ve dışında imparatorluğun geleceği
açısından önemli olan birçok olay da iyiden iyiye kendini hissettirmeye başlamıştır.
Đngiltere’nin ısrarı ve desteğiyle 23 Aralık 1876’da Tersâne Konferansı toplanmıştır.
Konferansa katılan devletler, Osmanlı’yı Tuna ve Bosna-Hersek eyaletlerinde ıslahat
yapmaya zorlamıştır.
Osmanlı Devleti'nin çağrılmadığı Londra'da toplanan bir başka konferansta da
büyük devletler isteklerini tekrarlamış; Rusya ise Osmanlı Devleti'ne alınan kararları
kabul ettirmek için savaş ilân etmiştir (Nisan 1877). Tarihte “93 Harbi” diye bilinen
1877-1878 Osmanlı Rus Harbi, askerî ve siyasî bakımdan önemli sonuçlar
doğurmuştur.
Londra Konferansı'ndan önce çalışmaya başlayan Osmanlı meclisi, hükümet
tarafından sunulan teklif ve kanun tasarılarını karara bağlayarak ilk dönem
çalışmalarını tamamlamıştır. Ancak 93 Harbi'nin sürdüğü sıkıntılı zamanlarda
meclisteki azınlık mebusların çalışmalarını sekteye uğrattığı gibi, bunalımların
artmasına da neden olmuştur. Nitekim, Gazi Osman Paşa'nın büyük bir kahramanlık
5
göstererek beş ay savunduğu Plevne'yi aşan Ruslar, Yeşilköy'e kadar ilerlemişlerdir.
Doğu'da ise Ruslar ancak Erzurum önlerinde durdurulabilmiştir. Dönemin meclisi ise
savaşın gidişatından hükümeti ve padişahı sorumlu tutarak, siyasî tansiyonu
yükseltmiştir. II. Abdülhamit, devletin ileri gelenleri ve bazı mebuslarla yaptığı
toplantıdan bir sonuç alamayınca, Kanûn-ı Esâsi’nin kendisine verdiği yetkiyi
kullanarak, etnik yapısının karışıklığı sebebiyle çalışmaları aksayan meclisi
kapatmıştır (13 Şubat 1878). Ancak kendisi tarafından seçilip sesini çıkarmayan
senatoyu kapatmadığı gibi, savaş sona erdiği halde, Millet Meclisi’ni de bir daha
açmamıştır. Böylece ülke otuz yıl, Millet Meclisi olmayan; ama senatosu bulunan ve
padişahın mutlak ve keyfi tutumuna dayanan bir yönetim tarzı ile yönetilmiştir
(Akyüz 1995: 33).
Padişahın mutlak ve keyfi tutumuyla meclisin kapatılması olayına farklı bakış
açıları da getirilmiştir. Mesela Öztuna meclisin kapatılmasını şu şekilde
yorumlamaktadır:
“Siyasî fikirlerin baskısından uzak bir tarihçi için, I. Meclis-i Mebusan’ın
süresiz tatilini, II. Abdülhamit’in büyük hizmetlerinden biri olarak telakki etmemek,
tamamen imkansızdır. Zira Türkiye imparatorluğunu, Avrupa’da kızgın ve saldırgan
bir emperyalizmin hüküm sürdüğü 1878’de tasfiye edilmekten kurtarmıştır. Bu
tasfiye bu tarihte olsaydı, 1922’de Đstanbul’u ve Đzmir’i değil, ancak Konya ve
Sivas’ı savunmak mevkiinde kalabilirdik. Nitekim 30 yıl sonra, 1908 Meşrutiyet’i,
imparatorluğu ancak 10 yıl muhafaza edebîlmiştir.” (Öztuna 1978: 161).
II. Abdülhamit’in ne meclisi kapatması ne de ülke içinden gelen farklı seslere
kulaklarını tıkaması, ülkenin kötü gidişatını engelleyememiştir. Berlin Kongresi ve
Balkanlardaki gelişmeler, Osmanlı’yı Đstanbul önlerine kadar gelmiş olan Rusya ile
Yeşilköy (Ayastefanos) Antlaşması (3 Mart 1878) imzalamak zorunda bırakmıştır.
Bu anlaşmayla Osmanlı'ya bağlı Dobruca, Doğu Makedonya ve Trakya'yı içine alan
Büyük Bulgaristan Prensliği kurulması; Romanya’nın, Sırbistan’ın ve Karadağ’ın
bağımsızlıklarına kavuşturulmaları amaçlanıyordu. Ancak, Rusya'nın
genişlemesinden rahatsızlık duyan Batılı devletlerin araya girmesiyle bu anlaşma
hükümleri yürürlüğe girmemiştir.
6
Rusya’nın Osmanlı Devleti üzerindeki emellerini engellemeye çalışan Batılı
devletlerin başını çeken Đngiltere ise Osmanlı Devleti ile yaptığı bir anlaşmayla
donanmasını harekete geçirerek Kıbrıs'a yerleştirmiştir (4 Haziran 1878). Bismark da
aynı tarihlerde ülkesinde bir konferansa ev sahipliği yaparak hem muhtemel bir
savaşı önlemek hem de Almanya'nın menfaatlerini korumak istemiştir. Nitekim
Osmanlı Devleti, Đngiltere, Fransa, Avusturya, Almanya, Đtalya ve Rusya'nın da
katıldığı Berlin Kongresi, 13 Temmuz 1878'de imzalanan bir anlaşmayla son
bulmuştur. Bu anlaşma, artık Rusya'nın yanı sıra, diğer devletlerin de parçalamaya
çalıştıkları Osmanlı'dan, kendi paylarını alma anlaşmasıdır. Berlin ve Ayestafanos
antlaşmalarında öngörüldüğü gibi, Sırbistan, Karadağ ve Romanya'nın
bağımsızlıkları da onaylanmıştır. Bulgaristan üç bölüme ayrılmış, Bulgaristan
Prensliği haricinde müstakil bir Doğu Rumeli eyaleti oluşturulmuştur. Girit'in
statüsüne benzer bir statüyle Makedonya, Osmanlı Devleti'nin elinde kalmıştır.
Yunanistan, Tesalya ve Epir'in bir bölümünü almış; Bosna-Hersek ise Avusturya
tarafından işgal edilmiş; Rusya ise Kars, Ardahan ve Batum'a sahip olmuştur. Berlin
Kongresi, büyük devletlerin Osmanlı Devleti'ni paylaşma ve ortadan kaldırma
arzularının bir neticesidir. Balkanlarda büyük devletlerin inisiyatifiyle ortaya çıkan
küçük devletçikler, bölgede o dönemden günümüze kadar ulaşan siyasî ve etnik
çatışmaların piyonları olmaktan öteye gidememişlerdir. Nitekim, Avusturya'nın ve
Rusya'nın Balkanlarda nüfuzlarını artırmaları, Balkan Savaşları ve I. Dünya
Savaşı'nın çıkmasına yol açacaktır.
Berlin Kongresi'nin sonuçları kısa zamanda ortaya çıkmaya başlamıştır.
Balkanlardan bir pay alamayan Fransa ise önceden nüfuz sahasına dahil ettiği
Cezayir ile Tunus arasındaki sınır problemini bahane ederek, Tunus'u işgal etmiştir
(1881).
Fransa ile Đngiltere arasında çekişmeye sahne olan Mısır'da, Hidiv Đsmail
Paşa'ya karşı başlatılan bir askerî ayaklanma ile ortaya çıkan durum Đstanbul'da
görüşülürken, Đngilizler Đskenderiye'yi topa tutmuş, sonuçta ise Osmanlıların karşı
çıkmalarına rağmen Đngilizler Mısır'ı ele geçirmişlerdir (1882). Bulgaristan Prensliği,
Doğu Rumeli'de çıkan isyanı değerlendirerek (1885), bölgeyi kontrolü altına almış,
Osmanlı Devleti, Rusya'nın baskısı sonucunda, Kırcaali ve Rodop dışındaki Doğu
7
Rumeli Valiliği'nin Bulgar Prensliği'nin idaresine geçmesini kabul etmek zorunda
kalmıştır (1886). Bulgar, Yunan ve Arnavutların hak iddia ettiği Makedonya'da çıkan
olaylar Osmanlı kuvvetleri tarafından bastırılmıştır. Fakat Rusya ve Avusturya
devreye girerek Osmanlı hâkimiyetindeki Makedonya'da, ülkelerinden iki
gözlemcinin görev yapmasını sağlamışlardır (1893). Megalo Đdea adını verdiği
Bizans'ı diriltme çabasındaki küçük Yunanistan ise 1896'da çıkan isyanı bahane
ederek Girit'i ilhaka yeltenmişse de (1896) Dömeke Meydan Savaşı ile Yunanlılar
büyük bir bozguna uğratılmışlardır (1897). Fakat Rusya ve Avrupa devletlerinin
müdahalesi ile Đstanbul'da toplanan konferans sonucunda Girit Valiliği’ne Yunan
kralının oğlunun getirilmesi, özerk bir yönetim kurulması, adanın fiilen Yunanistan'a
bırakılması anlamına gelmektedir.
93 Harbi'nden sonra ayrıca sunî bir Ermeni meselesi ortaya çıkarılmıştır.
Osmanlı Devleti'ne bağlılıkları sebebiyle “millet-i sadıka” olarak adlandırılan
Ermeniler, önceleri Doğu Anadolu'yu ele geçirmek isteyen Rusya ve ardından
Đngiltere tarafından kullanılmaya başlanmıştır. Hınçak ve Taşnak tedhiş örgütlerini
kurarak, Đstanbul ve taşrada terör yaratan bazı Ermeniler özellikle Đngilizler
tarafından desteklenmişlerdir. Doğu'da hiçbir zaman çoğunluk olamayan Ermenilere
kurdurulacak bir devlet ile Rusya Akdeniz ve Orta Doğu'ya sızabilecek, Đngiliz
himayesindeki bir Ermeni devleti ise aksine bunu önleyecektir. Her iki tarafın da
kullandığı Ermeniler, 1889'dan itibaren tedhişe başlamış, Ermenilerin Van, Erzurum
ve Bitlis'te çıkarttıkları olaylar bastırılmış, ancak Ermeniler, başkentte Osmanlı
Bankası'na kanlı bir baskın yaparak bankayı işgal etmiş ve II. Abdülhamit'e yönelik
bir suikast teşebbüsünde bulunmuşlardır.
II. Abdülhamit, bir taraftan ülke dışındaki siyasî çekişmelerle uğraşırken,
diğer taraftan da II. Mahmut’la birlikte hız verilen modernleşme alanındaki
çalışmaları da devam ettirmiştir.
II. Abdülhamit döneminde başta eğitim müesseseleri başta olmak üzere
topluma yararlı pek çok yeni kurum açılmıştır. Mülkiye Mektebi, Hukuk Mektebi,
Fen ve Edebiyat kısımlarıyla üniversite düzeyinde eğitim veren Güzel Sanatlar
Akademisi, Yüksek Mühendis Mektebi, Yüksek Öğretmen Okulu, Maliye Mektebi,
Ticaret Mektebi, Halkalı Ziraat Yüksek Okulu, Kız Sanayi Mektebi, Orman ve
8
Maden Okulu, Lisan Okulu (Karpat 2002: 883) gibi eğitim tarihimiz için önemli olan
birçok okul da bu dönemde faaliyet göstermeye başlamıştır. Bunlardan başka
1879’da ülkede çıkartılan kitap, gazete ve dergileri denetlemek için Telif ve Tercüme
Dairesi, Encümen-i Teftiş ve Muayene Heyeti gibi birimler de oluşturulmuştur.
Ancak eğitim alanındaki bütün bu olumlu gelişmelere rağmen bu dönemde çıkartılan
tarih kitapları, öykü ve bilim kitapları şöyle dursun, dini kitaplara varıncaya dek
bütün kitaplar sansüre uğramıştır. Dini kitaplardan bazıları sansür görevlilerinin
ellerinden kurtulabilmişse de, büyük bir bölümü kitapçılardan, kütüphanelerden,
evlerden karşılığında bir yazılı belge dahi verilmeksizin toplanıp ya sandıklar içinde
çürütülmüş ya da yakılmıştır (Özakıncı 2002: 39).
Beyazıt Devlet Kütüphanesi, Yıldız Kütüphanesi, Askerî Müze, Şişli Etfal
Hastanesi, Dârülaceze gibi kuruluşların kurulması, demiryolları çalışmalarının
başlatılması bu dönemin önemli gelişmelerindendir (Lewis 1984: 66).
2. Devrin Edebî Özellikleri (Servet-i Fünûn’a Kadar)
Türk edebiyatında edebî alanda Batılılaşmayı XIX. yüzyılda Tanzimat
döneminde başlatmak genel bir kanı olarak kabul edilmektedir. Bunda, II. Mahmut
döneminde Avrupa’ya tahsil için gönderilen gençlerin büyük etkisi olmuştur.
Yeni Türk edebiyatında sosyal faydanın amaç edinilmesi halka ulaşmayı
gerekli kılmıştır. Gerek bu amaç, gerek Batı’nın toplumumuza tanıtılma amacı
aydınları gazeteye yöneltmiştir. Bu nedenle yeni edebiyatın oluşmasında en etkili
unsurlardan biri gazetedir, demek yanlış bir yaklaşım değildir.
Dönemin aydınları, yenilik yolundaki fikirlerini gazeteler aracılığıyla halka
ulaştırmışlardır. Bu nedenle Tanpınar’ın dediği gibi “…yeniliğin memleket içinde
yerleşmesinde ve gelişmesinde âmil olan şeyler arasında yeni yeni filiz süren
gazeteciliği de saymak lazım gelir.” (Tanpınar 1997: 146).
Türk edebiyatına makale, roman, oyun, deneme gibi pek çok edebî tür,
gazeteler aracılığıyla girmiştir. “Türk basını uzun yıllar, Batı dillerinden özellikle
Fransız gazetelerinden yapılan çevirilerle yaşar. Bu dönemin dergi ve gazeteleri
9
sadece kamuoyu oluşturmak amacını taşımaz, bir çeşit yaygın eğitim organı gibi
çalışır.” (Enginün 2006: 32). Gazeteler, bu yeni edebî türleri edebiyatımıza
kazandırmasının yanı sıra, ilk edebiyatçıların yetişmesinde ve özellikle de sosyal
sorunların dile getirilmesinde de önemli bir araç olmuştur (Tuncer 1994: 16).
Kenan Akyüz, basının dolayısıyla gazetelerin dönemin edebiyatına hizmetini
şu cümlelerle ifade eder:
“Tanzimat devrinde Türk basınının hizmeti, siyasî ve sosyal alanlardaki
çağdaşlaşmaya yaptığı katkılarla bitmez. Bu genel çağdaşlaşma hareketinin dışında
kalamayacak olan Türk edebiyatının doğulu yapıdan sıyrılarak batılı bir yapıya
sahip olmasına da büyük yardımları dokunur. “ (Akyüz 1995: 28).
Gazeteler yerini daha sonra büyük ölçüde dergilere bırakmış ve dergiler de
edebiyatın Batılılaşması yolunda gazetenin üstlendiği göreve benzer ve hatta daha
etkili görevler üstlenmiştir.
XIX. asırda üzerinde en fazla düşünülen tür şiirdir. Çünkü edebiyatımızda
geçmişten süregelen sağlam bir şiir geleneği vardır ve yeni şiirin kurulması için
bunun yıkılması gerekmektedir. Kaynağını Doğu’dan alan Türk şirinin, bu devirde
gerek şekil gerekse içerik olarak değiştiği görülmektedir. Bu değişim, Şinasi’yle
birlikte ve öncelikle içerikte başlamıştır.
Batı şiiriyle ilk temas, diğer edebî türlerde olduğu gibi tercümelerle
başlamıştır. Şinasi’nin Tercüme-i Manzumesi’ndeki şiirleriyle başlayan bu temas,
Fransız şairlerinden La Fontaine ve Lamartine’den yaptığı çevirilerle daha da
zenginleşerek devam etmiştir. Şinasi, Fransız şairlerinden yaptığı bu çevirilerle hem
yeni şiirin kapısını açmış hem de Münâcât, Đlahi, Arz-ı Muhabbet manzumeleri ile
birlikte Eşek ile Tilki hikâyelerinde kullandığı sade dille Türk şiirini dil bakımından
eski şiirden ayırmıştır (Tuncer1994: 16).
Şinasi, sade Türkçeyi tercih edişini ve sade dil hususundaki hassasiyetini
Tercümân-ı Ahvâl’in ilk sayısında şu cümlelerle ifade etmiştir:
“Kelam, Đfâde-i merâm etmeğe mahsûs bir mevhibe-i kudret olduğu misillû
en güzel îcâd-ı akl-ı insânî olan kitâbet dahî, kalemle tasvîr-i kelâm eylemek
fenninden ibârettir. Bu itibâr-ı Hakikate mebnî giderek, umûm hakkın kolaylıkla
10
anlayabileceği mertebede iş bu gazeteyi kalem almak mültezem olduğu dahî makam
münâsebetiyle Đhtar olunur.” (Banarlı 1998: 862).
Şinasi’nin Türk şiirinde sade dil çalışması Fransa’dan dönüşü ile başlar.
Fransa’ya gitmeden önce Reşit Paşa’ya yazdığı kaside ile dönüşten sonra aynı kişi
için yazdığı diğer kasideler dil açısından birtakım farklılıklar gösterdiği gibi, üslûp
ve tema bakımından da bariz farklılıklar göstermektedir (Akyüz 1995: 43). Bu
kasidelerinde klasik kaside bölümlerini dikkate almayan Şinasi’nin hak, adalet,
kanun, medeniyet, devlet, akıl gibi kelime ve kavramları da sık sık vurguladığı
görülür (Kaplan 1976: 272).
Batılılaşma sürecindeki Türk şiirinin dikkate değer bir başka önemli şahsiyeti
Ziya Paşa ise önce Şiir ve Đnşâ makalesinde Divan şiirine ve nesrine olumsuz bir
gözle bakmış, Osmanlı yazı dilinin ağırlığından ve öğretimin zorluğundan şikayet
etmiş, dilin sadeleşmesi, edebiyatın halka inmesi gerektiği ve gerçek şiirimizin halk
şiiri olduğu konusunda önemli görüşler bildirmiştir (Okay 2006: 61). Bu yönüyle Şiir
ve Đnşâ makalesi, Şinasi’nin sade dille şiir ve nesir yazma görüşünü destekler
niteliktedir. Ancak Ziya Paşa’nın edebiyat hakkındaki bu görüşleri zamanla
değişmiş, Ziya Paşa şiirlerinde hep Divan şiirinin zevkini aramıştır. Harabat Ziya
Paşa’nın bu görüşünü yansıtan bir antolojidir.
Şinasi’yle başlayan, dilde ve muhtevada yenilik anlayışı Namık Kemal’le
daha da hız kazanmıştır. II. Abdülhamit’in saltanatının ilk yıllarında Ziya Paşa ile
birlikte Kanûn-ı Esâsi Encümeni’nde çalışan Namık Kemal’in eserlerinde değişim,
dil alanında olmasa da muhteva alanında Şinasi ile benzerlik gösterir. Şinasi’nin
Münâcât’ından etkilenen Namık Kemal, edebiyatımızın yenileşmesi konusunda
kararlıdır ve Ziya Paşa’nın Harabat’ına tepkisi büyük olmuştur.
Namık Kemal’in bu yeni düşüncelerini Vatan Yahut Silistre piyesi başta
olmak üzere Hürriyet Kasidesi, Vatan Şarkısı, Hilâl-i Osmanî, Vâveylâ gibi
manzumelerde vatan, millet, hürriyet ve meşrutiyet kavramlarıyla görmek
mümkündür.
II. Abdülhamit’in saltanat yıllarında idari baskı sebebiyle sosyal ve siyasî
meselelerden uzaklaşarak kendi içine kapanan, buna mukabil muhteva ve özellikle
11
estetik bakımından gelişme gösteren edebiyatımızda daha çok şiirin hakimiyeti
görülmektedir.
Edebiyatımız zamanla sosyal meselelerden uzaklaşmış; fakat edebiyatımızda
şiirin hakimiyeti devam etmiştir. Nitekim, Ekrem’i ve Hamit’i de yine şiirleri meşhur
etmiştir.
Recaizâde Ekrem, şiirde şekil meselesine Namık Kemal’in bıraktığı yerden
devam eder: “Bir taraftan Divan şiirinin nazım şekillerini kullanırken, diğer taraftan
da şiirine dönem için orijinal sayılabilecek yeni adlar, yeni başlıklar koyar.
Gazellerinin bazıları ‘Yine Ne Hoştu’, ‘Teessüf', ‘Tagazzülden Geçemem’ gibi
başlıklar taşır.” (Okay 2006: 62).
Ekrem’le birlikte konusu genişleyen şiirde, sosyal hayatın geri plana atıldığı
ve sanatın bireyselleştiği görülür. Bu durumun nedeni en çarpıcı şekilde Kenan
Akyüz’ün ifadelerinde kendini bulur:
“Eski şiirin ferdiyetçiliğine bu yeniden dönüşteki sebepleri, 1880’den sonra
gittikçe ağır basmaya başlayan romantizmin koyu ferdiyetçiliğinde ve II Abdülhamit
devrinin sosyal konularla uğraşmaya şiddetle karşı koyan siyasî şartlarda bulmak
mümkündür.” (Akyüz 1995: 49).
Recaizade M. Ekrem’in “nesr-i muhayyel” terimiyle karşıladığı, daha sonra
da “mensur şiir” olarak adlandırılan ve Batı’dan çeviri yoluyla Türk edebiyatına
giren mensur şiir, Ara Nesil’in ilgi gösterdiği bir edebî tür olarak karşımıza
çıkmaktadır (Babacan 2003: 81).
Türk şiirinde asıl büyük değişmeler ise Abdülhak Hamit ile gerçekleşir.
Hamit, “Namık Kemal’in bayraktarlığını yaptığı ilk neslin sosyal ve siyasî konuları
edebiyatın temel malzemesi yapmasına karşılık o, Ekrem’in şiir dünyasını genişleten
görüşünü benimsemiştir.” (Enginün 2006: 499). Türk şiirinde olmayan her özelliği
Divan edebiyatı taraftarlarının karşı çıkmalarına rağmen tereddütsüz olarak
uygulamaya koyan Hamit, Türk şiirini Batılılaştırma bahsinde, Ekrem’den farklı
olarak düşünenden çok, yapan adamdır (Akyüz 1995: 52).
Şinasi’yle başlayan, Namık Kemal, Ekrem ve Hamit’le farklılaşan Türk şiiri,
Muallim Naci ile birlikte yeniden geçmişini sorgulamaya başlar ve eskiden yana tavır
12
sergiler. Onun bu tavrı, etrafında eski edebiyat taraftarı bir grubun oluşmasını
sağlayacak ve bu oluşum da zamanla eski-yeni tartışmasına zemin hazırlayacaktır.
Zemzeme III Mukaddimesi’yle su yüzüne çıkan Ekrem-Naci anlaşmazlığı
dönemin ediplerinin kutuplaşmasına neden olmuştur. Bu kutuplaşma, “abes-
muktebes” tartışmasının ardından Ekrem’in Servet-i Fünûn dergisini yeni edebiyat
taraftarlarının kalesi yapmasıyla dergilere de yansımıştır.
Hazine-i Fünûn’un incelediğimiz sayılarında da, dönemin özelliklerini
görmek mümkündür. Bir taraftan II. Abdülhamit istibdadı nedeniyle dönemin siyasî
ve sosyal konularına değinilememiş, diğer taraftan Batı’yı tanıtmak adına şiir, roman
ve hikâye türlerinden tercümeler yapılmıştır. Eski-yeni tartışmalarının süregeldiği,
fakat yeninin henüz kesin bir zafer kazanamadığı bu yıllarda, dergi yönünü eskiye
doğru çevirmiştir. Çünkü, derginin daha önceki sayılarında Cenap Şahabettin ve
Tevfik Fikret’in imzalarına daha fazla rastlanılırken, incelediğimiz sayılarda (3. sene,
sayı 27-52) bu ediplerin şiirlerine daha az yer verilmiştir (bk. Yazar Kadrosu, s.64).
Tanzimat’tan sonra edebiyatımıza giren diğer bir edebî tür de tiyatrodur.
Osmanlı’da Batılı anlamıyla tiyatro, Tanzimat döneminde görülür. Prof. Dr. Ahmet
Hamdi Tanpınar bu edebiyat türünün bize Tanzimat’la geldiğini 19’uncu Asır Türk
Edebiyatı Tarihi adlı eserinde şu cümlelerle ifade etmektedir:
“Tiyatro nev’i, Müslüman-Şark edebiyatlarının en az tanıdığı sanat nev’idi.
Denilebilir ki, Tanzimat’la memleketimize girmiş tek nev’i odur. Çünkü aradaki
estetik farkına, iç nizamların ayrılığına rağmen şiir ve muhtelif nev’ileri bizde de
vardı. Şark hikâyesi, garplı romanla arasındaki farkın büyüklüğüne rağmen daima
mevcuttu. Hatta felsefe ve teeloji mekteplerinin zaruri olarak birbirini tenkitle işe
başlamaları düşünülürse, tenkit dahi edebiyatımızda tabiatıyla vardı.Yalnız
tiyatrodur ki, nev’inin dışına çıkmamak şartıyla, gerek bizde gerek başka Đslam
edebiyatlarında benzeri bulunduğu iddia edilemez.” (Tanpınar 1997: 278)
Türk tiyatrosu alanında önemli bir araştırmacı kimliğine sahip Metin And da
Batılı anlamda Türk tiyatrosunun Tanzimat’la birlikte başladığını ifade eder (And
1983: 147). Ayrıca Kenan Akyüz de “Tanzimat’a kadar dramatik nevi Karagöz ve
13
onun canlı şekli olan orta oyunu ile tanıyan Türk seyircisi, Tanzimat’tan sonra da bu
nevin Avrupai şekillerini de tanımağa başladığını” (Akyüz 1995: 55) ifade eder.
Tanzimat devrinin ilk tiyatro eseri, vakasını Kanûnî devrinden alan, dört
perdeden ve on bir tablodan oluşan Hayrullah Efendi’nin Hikâye-yi Đbrahim Paşa be
Đbrahim-i Gülşenî adlı küçük piyesidir. Bunu, Şinasi’nin Tercümân-ı Ahvâl’de
tefrika olarak yayımlanan Şair Evlenmesi adlı tiyaro eseri izler (Akyüz 1995: 58-59).
Alemdar Yalçın, II. Meşrutiyette Tiyatro Edebiyatı Tarihi adlı eserinde
Tanzimat Fermanı’ndan sonra gelişen tiyatro faaliyetleri hususunda şunları
söylemektedir:
“1839’dan sonra hızla gelişmeye başlayan tiyatro faaliyetlerinin bir sonucu
olarak, tiyatro binalarının yapılmaya başlandığını ve buralarda, önce dışardan
getirilen yabancı toplulukların gösteriler yaptığını görmekteyiz. Azınlıklar arasında
oynanan tiyatro eserlerinin ilk zamanlar, memlekette ve bilhassa Müslüman tabaka
arasında belli bir etkisinin olmadığını söyleyemeyiz.” (Yalçın 2002: 15).
Edebiyatımızda tiyatro alanında önemli bir isim olan Namık Kemal
eserlerinde özellikle onur ve vatan sevgisi gibi sosyal konuları başlıca tema olarak
alır (Çalışlar 1995: 451). Tiyatrolarında genel olarak toplumsal faydayı ve tarihsel
olayları ön plana çıkarır. Namık Kemal, Celalettin Harzemşah’ın ön sözünde de
tiyatronun neden faydalı bir eğlence olduğuna açıklık getirir:
“Tiyatro, cihanın aynıdır. Đnsanı doya doya güldürür, fakat hatıra getirdiği
tuhaflıklar bile - tabiatın aczini gösterdiği için - ashâb-ı intibahta gülerken ağlamak
için hâhişler tevlîd eder. Başka bir yerde demiştim: Tiyatro eğlencedir, fakat
eğlencelerin en faidelisidir. Çünkü tebliğ-i merâmda havas-ı zâhirenin şiddet-i infial
ve kuvvet-i intikalde cümlesine faik olan nazarı Samiaya teşrik ettiği için fikir ve
vicdana iki vasıta ile tesirini icrâ eder.”
Bu dönemde tiyatro faaliyetlerinin asıl etkili olduğu yıllar 1870-1880
yıllarıdır (Akyüz 1995: 60). Namık Kemal, Ali Bey, Nuri Bey, Halet Bey, Ahmet
Mithat, Abdülhak Hamit, Recaizade Mahmut Ekrem, Ebuzziya Tevfik, Şemsettin
Sami, Teodor Kasap ve Ahmet Vefik Paşa önde gelen tiyatro yazarlarıdır.
14
Ara Nesil1 döneminde ise tiyatro -tıpkı Tanzimat döneminde olduğu gibi-
toplumun ilerlemesinde faydalı ve yararlı bir eğlence olarak görülmektedir. Ayrıca
bu dönemde tiyatro, insanın başından geçebilecek olayları, çeşitli karakterleri
yansıtma yoluyla izleyenlerin “ders-ibret” almalarını canlı ve somut bir şekilde temin
etmede bir araç olarak da görülmüştür (Babacan 2003: 82).
Edebiyatımıza Batılı anlamda hikâye ve romanlar da Tanzimat’la birlikte
girmiştir. Bunda Âlim Kahraman’ın ifadesiyle Tanzimat dönemindeki Batılılaşma
hareketinin büyük etkisi olmuştur:
“Tanzimat döneminde devletin birçok kademesinde başlatılan Batılılaşma
hareketi, fert toplum düzeyinde dünyaya bakışta ve hayatı yaşayışta önemli bazı
değişikliklere yol açmış; Batı dilleri ve özellikle Fransızca öğreniminin
yaygınlaşması, aydınların Batılı anlamda roman ve hikâye örnekleriyle tanışmasına
vesile olmuştur.” (Kahraman 1998: 494).
Devrin Batılı tarzda ilk yerli hikâyeleri Ahmet Mithat’ın kaleme aldığı
Kıssadan Hisse ve Letâif-i Rivâyât adlı hikâyeleridir. Bunları Emin Nihat Bey’ in
Müsameretnâme’si takip eder. Ahmet Mithat’ın hikâyeleri çoğunlukla Fransız hikâye
ve fıkralarından veya işittiği birtakım gerçek olaylardan meydana gelmiştir (Akyüz
1995: 71). Emin Nihat Bey’in Müsameretnâme’si ise uzun kış gecelerinde bir araya
gelen birkaç dosttan her birinin, her gece bir hikâye anlatmasından oluşmuştur. Bu
hikaye tarzında hem Binbir Gece Masalları’ndan hem de Đtalyan yazar Boccacio’nun
Decameron öykülerinden izler bulmak mümkündür (Okay 2006: 71).
Türk okuyucusu Batı romanıyla 1860 tarihinden sonra tanışır. Devrin ilk
romanlarını, Batı edebiyatından yapılan çeviriler oluşturur. Bunlardan ilki François
Fenelon’ un Yusuf Kamil Paşa tarafından Telemak adı ile çevrilen Telemachos’ un
Maceraları isimli eseridir. Bunları Victor Hugo’nun Sefiller’i (1862), Daniel
Defoe’nin Robinson Crusoe’su (1864), Alexandre Dumas Pere’in Monte Kristo’su 1 Đlk kez Prof. Dr. Mehmet Kaplan’ın dikkat çektiği ve isim verdiği Ara Nesil, yaklaşık 25-30
kişilik edebiyatla uğraşan kişilerin oluşturduğu bir topluluk ve dönemin adıdır. Hece’nin Eleştiri
Özel Sayısı’nda Mahmut Babacan “Ara Nesil’de Eleştiri” başlığı altında “Ara Nesil”i şu şekilde
tanımlamaktadır: “Yenileşme devri Türk edebiyatı içerisinde Tanzimat sonrası edebiyatının ikinci
nesli ile Servet-i Fünûn topluluğu arasında yer alan topluluktur.” (Babacan 2003:71).
15
(1871), Chateaubriand’ın Atala’sı (1872) ve Bernardin de Saint-Pierre’in Pol ve
Virjini’si (1873) gibi dünyaca tanınan romanların çevrileri izler (Akyüz 1995: 67).
Hikâye ve roman tarzını ilk deneyen Şemsettin Sami’dir (Akyüz 1995: 75)
Onun Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat’ı, çeviri romanlar dışında edebiyatımızda ilk yerli
roman olarak kabul edilir (Enginün 2006: 188). Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat’ta kız
çocuklarının tahsili, görücü usulü evlilik, evlilikte kadının da fikrinin alınması gibi o
dönemin yaygın konuları ele alınmıştır (Okay 2006: 71).
Türk okuyucusunu Batılı hikâye ve romana alıştırma iki yoldan olmuştur:
Birinci yol, Batılı hikâye ve romanla Türk halk hikâyelerini uzlaştırmaya çalışan
yoldur. Ahmet Mithat Efendi, bu yolun öncüsüdür. Tanzimat döneminin önemli
romancılarından olan Namık Kemal’in öncülüğünü yaptığı ikinci yolda ise yerli
hikâye ve roman örnekleri dikkate alınmadan, doğrudan Batılı hikâye ve roman
tekniği tatbike çalışılmıştır (Akyüz 1995: 68).
Türk okuyucusunu Batılı hikâye ve romana alıştırmada birinci yolu tercih
eden Ahmet Mithat’ın “hikâye ve romanlarında ulaşmaya çalıştığı hedef ise Türk
halkında çağdaş medeniyete uymayan düşünüş ve yaşayış tarzını değiştirmektir.”
(Akyüz 1995: 72). Onun hikâye ve romanlarında sosyal meseleler ağırlıkta kendi
hissettirir. Sosyal meseleler içerisinde ferdin hürriyeti, sosyal adalet, medeni haklar
ve Batılılaşma konuları önde gelir.
Esaret, Firkat, Hasan Mellâh, Dünyaya Đkinci Geliş adlı eserlerinde sosyal
meseleler arasında ferdin hürriyeti, esarete karşı çıkış; Felsefe-i Zenân, Diplomalı
Kız hikâyelerinde medeni haklar bahsinde ele alınabilecek erkekle kadın arasındaki
eşitsizlik; Bekarlık Sultanlık mı Dedin?, Bir Tevbekâr, Felatun Bey’le Rakım Efendi,
Karnaval, Vâh adlı hikâye ve romalarında ise Batılılaşma konuları ele alınmıştır
(Akyüz 1995: 73-74).
Türk okuyucusunu Batılı hikâye ve romana alıştırmada ikinci yolun
öncülüğünü yapan Namık Kemal ise Đntibah ve Cezmi romanlarıyla doğrudan Batılı
hikâye ve roman tekniğini tatbike çalışmıştır. Bunlardan Đntibah, konusunu kötü
kadınların ihtiras ve entrikalarına kapılarak hem kendilerini hem de başkalarını
mahveden gençlerin aile dramlarından alırken (Banarlı 1998: 908), Türk edebiyatının
16
ilk tarihi romanı olan Cezmi ise konusunu XVI. asırdaki Türk-Đran savaşlarından alır
(Akyüz 1995: 77).
Namık Kemal, romanlarını tıpkı tiyatrolarında olduğu gibi faydalı bir eğlence
olarak değerlendirir. Bunu Son Pişmanlık Mukaddimesi’ndeki ifadelerinde görmek
mümkündür:
“Đtikad-ı acizâneme kalırsa hikâye hakikaten insanlar arasında nail olduğu
itibara lâyıktır. Đnsan eğlencesinde de fayda görecek birtakım nesayih bulursa zarar
mı etmiş olur? Bundan başka, hikâye yazmakta bir vazife daha vardır. O da
muhatabını ıslâh etmek veya eğlendirmek için münasebetli münasebetsiz, akla ağza
ne gelirse söylemek tarz-ı kudemâ-pesendânesini terk ile tabiat-ı beşeriyenin
Tahlilîne çalışmaktır. Çünkü gerek o kavaid-i külliye, gerek o tarz-ı taklit Avrupa’nın
evham-ı heveskârânesinden çıkma birtakım hayalât değil, sırf hakikat ve tamamiyle
sevk-i tabiattır.” (Enginün 2006: 230).
Bu dönemde ayrıca Küçük Şeyler adlı hikâyesiyle küçük hikâye türünü
başlatan Samipaşazade Sezai ise vakasını bir paşanın oğlu ile bir cariyenin aşk
macerasından alan Sergüzeşt romanında, “Doğu medeniyetinden Batı medeniyetine
geçiş döneminin ikili düşünüş ve yaşayış tarzını, bir konağın günlük hayatını realist
bir şekilde verir.” (Akyüz 1995: 79).
Recaizade Mahmut Ekrem’in Araba Sevdası realist bir anlayışla kaleme
alınmıştır. Ekrem bu romanında Batılılaşmanın yanlış algılanması sonucu gençlerin
karşılaşabilecekleri durumları gerçekçi ve alaycı bir tarzda anlatmıştır.
Romanımızda romantizmden sonra kendini göstermeğe başlayan, realist ve
natüralist eğilimin temsilcilerinden biri de Nabizade Nazım’dır. Onun Karabibik adlı
eserinin ön sözü, realizm ve natüralizmin beyannamesi niteliğindedir. Aslında bu
hikâye, realist sayılabilecek ilk Türk hikâyesidir. Ayrıca bu eser, aynı zamanda
Anadolu köyü ve köylüsünden bahseden ilk örnek olması bakımından
edebiyatımızda da ayrı bir yere sahiptir. Yazarın Zehra adlı romanı ise yapılan
psikolojik tahliller, kıskançlık psikolojisi ve içinde bulunan sosyal çevrenin
tanıtılması bakımından psikolojik roman özellikleri gösterirken, işlenilen soyaçekim
teması sebebiyle de ilk natüralist romanımız olarak değerlendirilmektedir.
17
Ara Nesil dönemine gelindiğinde ise roman yazmanın asıl amacının insanın
duygu, düşünce ve hayallerinin gözleme dayalı tasvirlerle ortay koymak olduğu
görülmektedir. Aynı zamanda bu dönem, çeviri romanların yayımının arttığı bir
dönem olmuştur. Bu dönemde yayınlanan gazete ve dergilerin tefrika romanlarıyla
dolu olduğu görülmektedir. Ancak bu romanların çoğu Batı’nın büyük
romancılarının tanınmış romanları değil, çoktan devrini kapatmış, boş hayallerle dolu
üçüncü sınıf veya popüler romanlardır. Örneğin, Ahmet Đhsan bu yanlış çeviri
seçimini romanın bizde henüz yeni tanınmasına ve emekleme döneminde oluşuna
bağlar (Babacan 2003: 82).
Birçok tür gibi Türk edebiyatında edebî tenkit de Tanzimat’la birlikte Batı’ya
yönelişle başlar (Akyüz 1995: 84). Tanzimat sonrası tenkitte belli başlı iki yol dikkati
çekmektedir. Bunlardan ilki Türk edebiyatının yenileşmesi ve değişmesi süreci
içinde Divan edebiyatı adı verilen eski edebiyatın bütünüyle reddi veya eleştirilmesi
üzerine inşa edilirken, ikincisi Batılı edebî örneklere benzer yeni bir edebiyat
kurulması üzerine inşa edilmiştir (Uçman 2003: 48).
1860-1880 yılları arasında ilk dönemde Şinasi, Namık Kemal, Ziya Paşa ile
Recaizade Mahmut Ekrem ve Muallim Naci’den oluşan Tanzimat sonrası
yazarlarının sistemli olmaktan çok değişik vesilelerle ortaya koydukları eleştiri
örnekleri vardır. 1885 yılından sonra ise özellikle Beşir Fuat ile Ahmet Mithat
Efendi’nin edebiyatta realizmi savunan daha sistemli eleştiri örnekleri verdikleri
dikkati çekmektedir.
Eski-yeni tartışması genel itibariyle başlangıçta Ziya Paşa ile Namık Kemal
ekseninde gerçekleşir. Ziya Paşa Şiir ve Đnşâ makalesinde Divan edebiyatına şiddetle
hücum ederek onu, “gayr-i millî ve sunî” olmakla suçlar ve asıl Türk edebiyatının
Halk edebiyatı olduğunu iddia eder. Fakat daha sonra Harabat’ın ön sözünde bu
düşünlerinin tam tersini ifade etmiştir.
Özellikle Şinasi, Namık Kemal ve Ziya Paşa’nın temsil ettiği Tanzimat
sonrası edebî tenkit, estetik bir amaca yönelmekten çok “sosyal fayda” sağlanması
anlayışına bağlı kalmıştır. Şinasi’nin Tercümân-ı Ahvâl gazetesinin yayımlanışı
dolayısıyla kaleme aldığı mukaddimesindeki dil bahsinde bu sosyal faydayı görmek
18
münkündür. Şinasi bu mukaddimesinde Türkler arasında sürekli bir gazete çıkarmayı
kimsenin akıl etmemiş olduğunu belirttikten sonra yazılarda halkın anlayabileceği
sade bir dilin kullanılması gerektiği düşüncesini savunmuştur. Ayrıca Şinasi’nin bu
mukaddimesinde yazıların özellikle “umum halkın” kolayca anlayabileceği bir dille
kaleme alınacağını belirttiği ve böylece “sosyal fayda” ilkesini öne çıkarttığı
görülmektedir (Uçman 2003: 48-49).
Daha sonraki yıllarda gazate, dergi sütunlarında sık sık görülecek olan dil-
edebiyat tartışmalarının ilki, dil meselesi nedeniyle Rûznâme-i Ceride-i Havâdis
gazetesi yazarlarından Sait Paşa ile Şinasi arasında Mesele-i Mebhûsetün Anhâ diye
bilinen tartışmadır (Tuncer 1994: 31).
Tanzimat sonrası edebiyatçıları arasında Şinasi’den sonra gerçek anlamda
eleştiri örneklerini ortaya koyan kişi Namık Kemal’dir. “Onun, bu konudaki
düşüncelerini ‘Lisân-ı Osmanî’nin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülâhazâtı Şâmildir’
adlı hacimli makalesinden başlayarak ‘Bahar-ı Dâniş Mukaddimesi’, ‘Đntibah
Mukaddimesi’, ‘Tahrîb-i Harâbât’ ve ‘Takip’ risaleleri ile Đrfan Paşa’ya Mektup,
Mes Prisons Muâhezesi, Talim-i Edebiyat Üzerine Bir Risâle ve Celâl
Mukaddimesi’nde bulabiliriz.” (Uçman 2003: 50).
Namık Kemal, bu mukaddime ve risalelerde bir yandan zihniyet ve ortaya
konulan örnekler açısından Divan edebiyatını eleştirirken, bir yandan da yeni
edebiyatın ve yeni edebî türlerin programını yapar.
Gariper’e (Gariper 2004: 71) göre Namık Kemal’in kurmak için çaba
harcadığı yeni edebiyat, sosyal fayda fikri ile edebiyatın hakikate, tabiata ve akla
uygunluğu olmak üzere iki düşünceye dayanmaktadır.
Tanzimat sonrası yazarları arasında eski anlayışa daha yakın olan Ziya Paşa
ise Namık Kemal’e göre yenileşmeden çok eskinin içindedir. Şiir ve Đnşâ
makalesinde Divan edebiyatına karşı çıkan; Necati, Baki, Nef’i, Nedim ve Vasıf gibi
Divan şairlerinin şiirlerinin bizim asıl şiirimiz olamayacağını savunan Ziya Paşa,
Harâbât’ın ön sözünde bu düşüncelerinin aksini savunur. Harâbât’ın ön sözünde
ayrıca Halk edebiyatını küçümser ve onun karşısında klasik edebiyatı yüceltir.
19
Ziya Paşa’nın Harâbât’ın ön sözünde savunduğu bu düşünceleri Namık
Kemal, Tahrîb-i Harâbât ve Takip adlı eserleriyle tenkit eder.
Batılılaşma yolundaki edebiyatımızın ilk aşamasında eski-yeni tartışması
genel itibariyle Namık Kemal -Ziya Paşa ekseninde, ikinci aşamasında ise Recaizade
Mahmut Ekrem- Muallim Naci ekseninde gerçekleşir. Ekrem’in şiir ve şiirdeki
güzelliğin ele alındığı Zemzeme III Mukaddimesi, 1879 yılında Mekteb-i Mülki’de
okuttuğu ders notlarının yer aldığı Talim-i Edebiyat’ı, Menemenlizâde Mehmet
Tahir’in Elhan adlı şiir kitabının eleştirildiği Takdir-i Elhân’ı ile genç sanatçılara ait
eserlerle onlar hakkında yazılardan oluşan Takrizât isimli eseri dönemin tenkit
tarzında kaleme alınmış önemli çalışmalarıdır.
Tanzimat döneminde Recaizade Mahmut Ekrem ile Muallim Naci arasındaki
edebiyat merkezli eski-yeni tartışması önemli bir boyut kazanır. Muallim Naci,
Ekrem’in Zemzeme’deki görüşüne karşı Saadet gazetesinde çıkan cevaplarını
Demdeme adıyla yayımlar. Muallim Naci’nin tenkide dair eserleri arasında Yazmış
Bulundum, Muallim, Islahat-ı Edebiyye adlı eserleri sayılabilir.
Ekrem ile Naci arasındaki tartışmalarının büyük ilgiyle izlendiği dönemde
Beşir Fuat ise Tanzimat’tan sonraki eleştiri anlayışına yeni bir yön vermeye ve yeni
edebiyatın realizm ve natüralizm karşısındaki durumunu belirlemeye çalışır.
Edebiyatımızda Emile Zola, Alphonse Daudet, Charles Dickens, Gustave Flaubert
gibi Batılı ediplerden ilk defa bahseden Beşir Fuat, aynı zamanda ilk tenkitli
biyografileri yazmıştır. Beşir Fuat’ın E. Zola ile diğer natüralist ve realistlere olumlu
yaklaşımlarına karşı Ahmet Mithat Efendi natüralist ve realistlerin, romancının önce
geniş bir hazırlık yapma düşüncesini, bu sürecin insan hayatında önemli bir zaman
dilimini kapsamasından dolayı tenkit eder ve Batı romanlarının Türkçeye aynen
çevrilmesine karşı çıkar. Ayrıca Ahmet Mithat, E. Zola’nın romanlarında güzellikleri
bir tarafa bırakıp sadece kötülük ve çirkinliklerden bahsetmesini sakıncalı ve ahlâk
dışı bir davranış olarak görür ve bunu eleştirir (Uçman 2003: 56-58).
Ara Nesil’e gelindiğinde ise Şinasi’den itibaren Namık Kemal ve Mizancı
Murat’ın da aynı fikri ileri süreceği “edebiyat-ı ahlâkiye” ilkesine dayandırılan bir
edebî eleştiri anlayışının edebiyatımızda hüküm sürdüğü görülmektedir. Abdülhak
20
Hamit ve Recaizade Mahmut Ekrem ise edebiyatı sırf bir ilham, muhayyile ve duygu
eseri olarak görmüşlerdir. Bununla birlikte Beşir Fuat ise pozitif bilimlerin objektif
verileri dışında hiçbir şiir ve edebiyat olgusunu kabul etmemiştir. Ara Nesil de bazen
bunlara benzer bazen de değişik edebiyat ve eleştiri anlayışını ortaya koymuştur. Bu
bakımından Tanzimat nesli ile Servet-i Fünûncular arasındaki köprüyü onlar
kurmuşlardır (Babacan 2003: 73).
Beşir Fuat ve Ahmet Mithat’tan sonra devrin edebî tenkit alanında önde gelen
şahsiyetlerinden biri de Mizancı Murat’tır. Mizancı Murat, edebiyat ve edebî eleştiri
üzerine olan görüşlerini 1888 yılından itibaren Mîzan gazetesinde yayımladığı ve on
sekiz makaleden meydana gelen Üdebâmızın Numûne-i Đmtisalleri başlıklı bir seri
yazı ile Musâhabe-i Edebîye sütununda ve Turfanda mı Yoksa Turfa mı? adlı
romanının ön sözünde ortaya koymuştur.
Servet-i Fünûn topluluğunun kurulmasına da yine bir tartışma zemin
hazırlamıştır. Malumat dergisi etrafında gelişen “abes-muktebes” tartışması
Recaizade Ekrem’in yeni edebiyat taraftarlarını bir dergi etrafında toplama düşüncesi
için bir kıvılcım olmuştur.
“Sevet-i Fünûn hareketinin kurulduğu günlerde dikkati çeken önemli bir
edebiyat münakaşası ‘Klasikler Tartışması’dır. ‘Edebiyat açısından Avrupa’da
olduğu gibi bizim de bir klasik devrimiz var mıdır?, Avrupa klasiklerini asıllarına
uygun olarak dilimize nakli gerekli midir, değil midir?, Avrupa klasiklerini asıllarına
uygun olarak dilimize çevirebilecek mütercimlerimiz var mıdır, yok mudur?’
soruları etrafında geçen münakaşayı ‘Đkrâm-ı Aklâm’ adıyla ‘Tercümân-ı Hakikat’te
yazdığı bir yazıyla Ahmet Mithat Efendi başlatmış, ‘Đkdam’ gazetesi sahibi Ahmet
Cevdet , Cenap Şahbettin, Necip Asım, Ahmet Rasim, Kemalpşazâde Sait, Hüseyin
Dâniş, Hüseyin Sabri ve Đsmail Avnî gibi yazarların katılmasıyla tartışma aylarca
devam etmiştir.” (Uçman 2003: 60). Servet-i Fünûn topluluğunda başka türlerle
uğraşmayarak, edebî çalışmalarını sadece tenkit alanında toplayan tek şahsiyet ise
Ahmet Şuayib’dir (Akyüz 1995: 128).
21
Servet-i Fünûncuların eleştiri konusunda teorik görüşlerini ortaya koydukları
yazılarında sırayla estetik ve sanat meseleleri, edebî eser ve edebiyat, dil ve üslûp,
şiir, hikâye-roman ve Batılı edebî akımlar gibi konular üzerinde durdukları görülür.
Sonuç olarak Ercilasun’un ifadesiyle Tanzimat devri tenkiti “dağınık ve
sistemsiz bir şekilde ele alınmış; tenkide bir edebî tür gözüyle bakılmadığı için
tenkidi faaliyetlerde fazla derinleşememiştir. Tenkidin bir edebî tür ciddiyetiyle ele
alınması ve tenkit meselelerinin sistematik bir şekilde işlenmesi, Servet-i Fünûncuları
beklemektedir.” (Ercilasun 1994: 69).
3. Devrin Basın Hayatı (Servet-i Fünûn’a Kadar)
Dönemin basın hayatının “Birinci Meşrutiyet Öncesi Osmanlı Basını” ve
“Birinci Meşrutiyet Dönemi Osmanlı Basını” başlıkları altında ayrı ayrı ele alınması,
Osmanlı Devleti’nin basın hayatının panoramasının daha iyi anlaşılmasında bizlere
yardımcı olacaktır:
3.1. Birinci Meşrutiyet Öncesi Osmanlı Basını
Basının özellikle de gazetelerin toplumları yönlendirmede, bilgilendirmede
büyük bir güç olduğu bilenen bir gerçektir. Osmanlının bu gücü fark etmesi ise ne
yazık ki Batı’ya kıyasla daha geç olmuştur. Batı’da XIX. asırda dünya basını büyük
bir gelişme gösterirken, Osmanlı basını için ise bunu söylemek biraz güçtür.
Osmanlıda ilk çıkan gazete, 1795 yılında Fransız elçiliği tarafından büyük
Fransız Devrimi’nin heyecanını tüm dünyaya yansıtmak amacıyla Fransızca olarak
çıkartılan “Bulletin des Nouvelles” isimli gazetedir. Bunu, Fransızca çıkartılan
“Gazette Française de Costantinople”, Alexandre Blacque tarafından Đzmir’de
çıkartılan “Spactateur Oriental” (1821), “Le Smyrneen” (1824), “Le Courrier de
Smyrne” (1828) gazeteleri takip etmiştir (Đnuğur 2002: 166-169).
Fransızca olarak neşredilen bu gazeteler, II. Mahmut’un dikkatini çekmiş ve
II. Mahmut, Đzmir’de 1821’de “Spactateur Orfiental”ı çıkartmış olan Alexandre
22
Blacque’yi Đstanbul’a çağırarak ondan “Le Moniteur Ottoman”ı (1831) çıkarmasını
istemiştir (Đnuğur 2002: 169-170). Bu gazete, 1850’lere kadar yayımlanmıştır.
Bunların dışında Fransızca olarak on altı gazete daha çıkartılmıştır. Ayrıca
Fransızca dışında Osmanlı topraklarında Rumca, Ermenice, Arapça, Bulgarca,
Farsça, Sırpça, Arnavutça, Đngilizce, Almanca gazeteler de çıkartılmıştır.
Osmanlı basınında yabancı dille yayımlanan gazetelerin sayıca çokluğu
yabancıların bu işe ne kadar önem verdiğinin bir kanıtıdır.
Osmanlı Devleti tarafından çıkartılan ilk gazete ise II. Mahmut emriyle 1
Kasım 1831’de çıkartılan “Takvim-i Vekâyi”dir. Bu gazetenin çıkış nedeni gazetenin
“Mukaddime-i Takvim-i Vekayi” başlığı altında şu şekilde özetlenmektedir:
“Eskiden Vak’anüvis denilen resmî tarih yazarları vardı. Bunlar yaşadık1arı
dönemin önemli olaylarını yazarlardı. Ancak yazılar yirmi otuz yıl sonra
bastırılabildiğinden halk gerçekleri zamanında öğrenemiyor, çoğu kez olaylar yanlış
yorumlanıyordu. Đşte bu mahzurları önlemek, iç dış olayları halka zamanında
duyurabilmek için Takvim-i Vekayi çıkmaktadır.” (Đnuğur 2002: 175).
Buradan da anlaşılacağı üzere devlet açısından önem arz eden günün önemli
olaylarını o güne kadar özel bir deftere yazan yazıcılardan artık bu tür olay ve
haberleri gazetelere yazmaları istenilmektedir. “Takvim-i Vekayi incelendiğinde de
padişahın resmî bildirileri, iç ve dış haberler, askeri konular ve resmî konulardaki
açıklamaların yer aldığı görülür.” (Enginün 2006: 34).
Gazetenin yazarları arasında ilk vakanüvislerden Ahmet Lütfi’nin, Sarım
Efendi’nin Sait Bey’in yanı sıra daha sonra gazetenin de baş muharrirliğini ve
müdürlüğünü yapan Eslâf yazarı Faik Reşat da vardır (Enginün 2006 34-35).
Haftada bir perşembe günleri neşredilen 40 x 27 boyutlarındaki bu gazete,
başlangıçta sadece devlet büyüklerine, ulemaya, yüksek rütbeli memurlara, taşradaki
eşrafa ve elçiliklere gönderilmiştir. Bu gazetede resmî devlet haberlerinden başka
ülke içi ve ülke dışı haberlere de yer verilmiştir (Đnuğur 2002: 175).
Takvim-i Vekayi’yi dokuz sene sonra William Churchill tarafından yarı resmî
olarak çıkartılan “Ceride-i Havadis” (3 Temmuz 1840) gazetesi takip etmiştir. Bu
23
gazeteyi ilkinden ayıran en büyük özellik ise, özel çaba ve sermaye ile çıkarılan ilk
gazete olmasıdır (Đnuğur 2002: 181). Gazetede tiyatro özetleri, Avrupa
gazetelerinden alıntı yapılan magazin türü haberler ile ahlâk ve vatan sevgisiyle ilgili
makaleler neşredilmiştir (Enginün 2006: 35). Bu gazete, daha sonraları William
Churchill’in oğlu Alfred Churchill tarafından yeni bir süs vererilerek 1864’te
“Ruznâme-i Ceride-i Havâdis” adıyla çıkartılmıştır (Şapolyo1969: 111).
Ceride-i Havâdis’in yayımı devam ederken 1860’ta Agah Efendi ile Şinasi
tarafından ilk özel Türk gazetesi olan “Tercüman-ı Ahvâl” çıkartılmıştır. Önceleri
haftalık, daha sonraları haftada iki kere çıkartılan bu gazetede, “Şinasi, ilk önce kendi
Şair Evlenmesi’ni, sonra da Kostaki Efendi’nin Heyet-i Sabıka-i Kostantaniye’sini
tefrika eder.” (Tanpınar 1997: 211). Daha sonraları bu gazetede, dönemin iç ve dış
olaylarından seçme haberlere, eğitici yazılardan halkı eğitecek günlük yazılara kadar
pek çok konu halkın anlayacağı sade bir dille verilmiştir.
Tercüman-ı Ahvâl’in 25. sayısından sonra gazeteden ayrılan Şinasi, 28
Haziran 1862’de tek başına “Tasvir-i Efkâr”ı çıkartır. Şinasi, gazetenin
mukaddimesinde “her devletin idaresini üstlendiği ‘heyet-i mecmua-i milliyenin’
devamını, çıkarlarını korumakla mükellef olduğunu belirterek ‘ bu hall-i medeniyette
bulunan halkı’ nda ‘ kendi manâfiinnin husulü hakkına ne suretle sarf-ı zihn eylediği,
terceman-ı efkârı olan gazeteleri lisanından malum olur.’ diyerek gazetesini, halka
karşı sorumluluğunu bilen bir sözcü olarak takdim ed(er).” (Enginün 2006: 46).
Đlk edebî münakaşaların başladığı bu gazete (Şapolyo 1969: 121), içerik
yönünden Tercüman-ı Ahvâl’e göre daha zengin ve düzenlidir. Şinasi’nin Paris’e
gitmesiyle gazetenin yönetimi Namık Kemal’e geçmiştir.
1861’de Sultan Abdülaziz döneminde ise Türkiye’de basın üzerinde baskı ve
sansür devri başlamıştır. Basında sansür ve baskı denildiğinde akla hemen Sultan
Abdülhamit devri gelse de basın üzerindeki baskı ve sansürin temelleri kanunlarla
Sultan Abdülaziz döneminde atılmıştır.
Türkiye’de basınla ilgili ilk tüzük, 1864’te Sultan Abdülaziz döneminde
yayımlanmıştır. Fransa’da III. Napoleon zamanında hazırlanan (1852) basın
24
kanunundan çevirisi yapılan bu tüzük, II. Meşrutiyet devrinde çıkartılan Matbuat
Kanunu’na kadar yürürlükte kalmıştır.
Tüzükte, sürekli yayın yapmak isteyenlerin nereden izin alacaklarından
devletin iç güvenliğini ve asayişini bozucu yayınlara, devletin dostu ve müttefiki
olan hükümdarlardan padişah hakkında uygunsuz sözler kullananlara kadar uygunsuz
yayın yapan pek çok gazetenin geçici veya kesin olarak kapatılacağı hükümleri yer
almaktadır (Kudret 1977: 6). Birçok gazetenin kapatılmasının yolunu açan bu tüzük,
bir süre sonra yeterli görülmemiş; Muhbir, Tasvir-i Efkâr gibi gazetelerde Girit
sorunu ve Belgrat Kalesi’nin verilmesi gibi konularının ele alınması üzerine dönemin
sadrazamı Ali Paşa, “Kararname-i Ali” diye anılan yeni bir tüzük daha
yayımlanmıştır:
“Đstanbul’da çeşitli dillerde basılan gazetelerin bir kısmının bir süreden beri
memleketin genel çıkarlarına aykırı birtakım zararlı düşünceler ve yalan haberler
yayınlamakta…, birçok uydurma ve yalanlarla zihinleri karıştırma, bunun sonucu
olarak da halk arasında çatışmaya yol açmakta” gerekçesiyle çıkarılan bu
kararname ile: “Asayişi ve düzeni korumak gerektiğinden, bu türlü gazete ve
dergilerin bütün devlete ve bütün millete dokunan zararlarının önlenmesi için, Basın
Nizamnamesi’nin hükümleri dışında olarak hükümetçe cezalandırma işlemine ve
önleyici tedbirler alınmasına karar verilmiştir.” (Kudret 1977: 7).
Ali Paşa’nın “Kararname-i Ali”sindeki “memleketin genel çıkarlarına aykırı
davranmak” maddesinden hareketle dönemin önde gelen Muhbir, Vatan, Đbret,
Hadîka, Sirâc, Diyojen gibi pek çok gazetesi süreli ya da süresiz olarak kapatılmıştır
(Kudret 1977: 7).
Mahmut Nedim Paşa, sadrazamlığı döneminde Bosna, Bulgar ve Selanik
olaylarının çıkması üzerine gazetelere ve dergilere sansür koymuş; ancak Đstanbul’da
büyük öğrenci gösterilerinin çıkması üzerine bu adımından hemen vazgeçmiştir
(Kudret 1977:8).
30 Mayıs 1876’da Abdülaziz’in tahttan indirilmesiyle V. Murat padişah
olmuştur. V. Murat’ın üç aylık gibi kısa süreli iktidarından ve özgürlüğünden
yararlanan aydınların Đstanbul’a dönmeleriyle gazetecilikte kısa da olsa bir özgürlük
25
dönemi yaşanmıştır (Đnuğur 2002: 254); ancak üç ay sonra V. Murat tahttan
indirilerek, 31 Ağustos 1876 tarihinde anayasalı sistemi kabul edeceğini vaat eden
Sultan II. Abdülhamit tahta geçirilmiştir.
3.2. Birinci Meşrutiyet Dönemi Osmanlı Basını
II. Abdülhamit döneminin en belirgin özelliği, basının halk kitleleri ve
hükümet çevrelerinde etkisini arttırmasıdır. Bu etki, Sultan Abdülaziz’in padişahlığı
yıllarında da-birçok aydının sürgüne gönderilmesine rağmen- kendisini gösteriyordu.
Đktidarını güçlendirmek isteyen II. Abdülhamit, öncelikle milletin parlamento
hayatı için henüz hazır olmadığını ileri sürerek Kanûn-ı Esâsi’nin “olağanüstü
durumlarda kendisine meclisleri dağıtma yetkisinin tanınması” maddesine dayanarak
parlamentoyu kapatmış, sonra da Kanûn-ı Esâsi’nin babası sayılan Mithat Paşa ile
birçok milletvekili ve gazetecileri sürgüne göndermiştir. Bu madde, aynı zamanda
padişaha gerekli gördüğünde gazete kapatma yetkisini de vermektedir. O dönemde
yürürlükte olan kanun ise 1864’ün basın kanunuydu. Mebuslar Meclisi’nin ele aldığı
ilk tasarılardan biri de yeni bir basın kanunu tasarısı hazırlamak olmuştur.
23 Aralık 1876 tarihinde kabul edilen Kanûn-ı Esâsi’nin 12. maddesinde
“matbuat kanun dairesinde serbesttir.” ifadesi yer alıyordu (Kudret 1977: 16); ancak
maddenin devamında yer alan hükümler ise dönemin basınını içten içe kısıtlar
nitelikteydi. Gazetelerin bir kısmının övgüyle karşıladığı bu durumu Teodor Kasap,
“Đstikbâl” adlı gazetesinde “halka hak verilmez, hak alınır.” cümlesiyle eleştirmiştir.
Ayrıca Teodor Kasap, hem Kanûn-ı Esâsi’nin 12. maddesinde yer alan “matbuat
kanun dairesinde serbesttir. “ ifadesini hem de yeni matbuat kanununun tasarısını
“Hayal” adındaki mizah gazetesinde şu şekilde eleştirmiştir:
“Biliniyor ki, Kanûn-ı Esâsi’nin on ikinci maddesinde ‘Matbuat kanun
dairesinde serbesttir.’ denilmiş. Nitekim, dokuzuncu maddesinde de ‘Osmanlıların
hepsi kişi özgürlüğüne sahip ve başkasının özgürlük hakkına saldırmamakla
yükümlüdür.’ denilmiş. Đşte, ‘matbuat serbesttir.’ demek, ‘Osmanlı özgürdür.’ demek
gibidir. Osmanlılar özgür olduğu halde onlara özgürlüklerini yasaklamak ve baskı
26
yapmak için nasıl kanun yapılmazsa, ‘Matbuat kanun dairesinde serbesttir.’
demekle, onun kanunu da baskı hükümleri getirmemek gerekir… Madem ki Kanûn-ı
Esâsi’nin buyurduğu üzre, matbuat kanun dairesinde serbesttir; bu halde yeniden
kanun koymağa uğraşmaktansa, eski Matbuat Kanunu’nu görüşüp inceleyerek onun
hükümleri arasında Kanûn-ı Esâsi’de vaat edilen serbestliğe aykırı olan yerleri
atılarak adalet ve serbestliğe uydurulsun.” (Kudret 1977: 17-18).
Söz konusu tasarının birinci bölümünde basımevlerinin kuruluşu ve
işleyişiyle ilgili hükümler, ikinci bölümünde gazeteler ve süreli yayınlarla ilgili
hükümler, üçüncü bölümünde basın yoluyla işlenecek suçlar ve bunlara verilecek
cezalarla ilgili hükümler, dördüncü bölümünde ise davalara bakacak mahkemeler ve
duruşma usulleriyle ilgili hükümler belirleniyordu (Đnuğur 2002: 257).
Bu kanun tasarısının önemli özellikleri şunlardır:
• Gazete çıkarmak için hükümetten izin istenecek, on beş gün içerisinde cevabı
bildirilecek.
• Yayımlanan her nüsha başkentte Matbuat Dairesi’ne, taşrada valiliklere verilecek
ve yöneticilerden bir belge alınacaktır.
• Milletvekilleri yazı işleri müdürü olamayacaktır.
• Hükümete ve ilgililere cevap ve düzeltme hakkı tanınmıştır. Gazeteler düzeltme
yazısını yayımlamak zorundadırlar.
• Mebusan Meclisi’ndeki tartışmaların yanlış anlam ve yorumlara yol açacak biçimde
yayımlanması yasaktır.
• Devletin güvenliğini sarsacak bir suçun işlenmesini kışkırtacak yazı yayımlayan
gazeteler süresiz olarak kapatılır.
• Padişaha dokunacak yazı yayımlayan gazeteler kapatılır. Sorumlulara 1-3 yıla
kadar hapis cezası verilir.
• Anayasa ile kurulmuş düzene karşı yazı yayımlamanın cezası bir aydan bir yıla
kadar hapistir (Đnuğur 2002: 257-258).
27
Bunlardan başka bu kanun tasarısında gazete çıkartmak isteyenlerden kefalet
akçası alınması ve mizah gazetelerinin yasak edilmesiyle ilgili hükümler de yer
alıyordu. Ancak yeni basın kanunu bu şekliyle meclise geldiğinde vekillerden tepki
görmüş, vekiller özellikle matbaa açılmasını güçleştiren maddelere, tasarının matbuat
suçları için gösterdiği cezalara ve mizah gazetelerinin yasak edilmesine karşı
çıkmışlardır. Bu maddeler değiştirildikten sonra yeni basın kanunu mecliste kabul
edilmiş; ancak bu şekliyle de Sultan II. Abdülhamit yürürlüğe koymamıştır (Đnuğur
2002: 258).
Sultan II. Abdülhamit döneminde basın özgürlüğünü kısıtlayan tebliğler de
yayımlanmıştır. Bu tebliğlerde, herkesin gazetelerde yazılanları gerçek gibi kabul
ettiği, bu nedenle yayımlanan yazılardaki yanlışların önemli olduğu ifade ediliyor ve
eğer halkın şikayeti varsa bu şikayetlerin gazetelere değil, açılan meclise yapılması
isteniyordu. Bunların yanı sıra hükümetin icraatının aleyhinde yazanların fesatçı
kabul edilerek gereken kanuni tedbirlerin alınacağı ifade edilmektedir.
Sultan II. Abdülhamit dönemindeki sansürle birlikte Osmanlı basınında
devrin meşhur ilim, fikir ve sanat adamları yazı ve kitap yazmaktan men edilmiş,
şiddetlenen sansür nedeniyle gazete ve mecmualar basılmadan önce gözden
geçirilmiş, en ufak matbu hatalardan gazeteler kapatılmış, devletin resmî gazetesi
Takvim-i Vekayi’i dahi bu uygulamadan nasibini almış ve kapatılmıştır (Turhan
1969: 265-266).
Sultan II. Abdülhamit döneminde sansür sadece gazetelerde, dergilerde değil,
kitaplarda da uygulanmıştır. 1857 tarihli “Basmahâne Nizamnâmesi”ne göre,
kitapların “Meclis-i Maarifçe” incelenip “memlekete ve devlete zararlı olmadığı”
saptandıktan sonra verilecek ruhsat ile basılabileceği görevi Meclis-i Maarif’ten
alınıp, Maarif Nezâreti’ne bağlı “Encümen-i Teftiş ve Muayene” adlı bir kurula
verilmiştir. Bu kurulun görevi ise şu şekilde belirtilmiştir:
“Türkiye’de basılacak bütün dinî kitaplar, risâleler (broşürler), fennî ve
edebî her çeşit basılı şeyler, siyasetle ilgili olmayan süreli risaleler; resim, levha,
madalya ve armalar; Türkiye’ye girecek yabancı basının içeriğinin sakıncalı olup
28
olmadığının gümrük ve postahanelerdeki özel memurlar tarafından kestirilemeyen
kitap ve sâirenin incelenmesi…” (Kudret 1977: 20).
Sultan II. Abdülhamit’in basın üzerinde uyguladığı sansür ve baskılara
rağmen bu dönemde basın tarihimiz için önemli birçok gazete ve dergi
yayımlanmıştır. I. Meşrutiyet ile II. Meşrutiyet yılları arasında çıkan belli başlı
gazete ve dergiler şunlardır:
Osmanlı (1877), Tercüman-ı Şark (1878), Tercüman-ı Hakikat (1878),
Karagöz (1878), Bahçe (1878), Vasıta-i Servet (1879), Ziraat (1880), Mecmua-i
Ebüzziya (1881), Mizan (1885), Gayret (1886), Muhit (1888), Mektep (1891),
Servet-i Fünûn (1892), Malûmat (1895), Meşveret (1895), Resimli Gazete (1899),
Şûrâ-yı Ümmet (1899), Musavver Terakki (1900), Musavver Muhit (1908). Bu
gazetelerden başka kadınlara ve çocuklara yönelik yayınlar da vardır.
I. Meşrutiyet döneminde normal olarak 12-15 bin günlük tiraj yapan,
olağanüstü durumlarda otuz bine kadar çıkan gazeteler de vardı. Basın tarihimiz
açısından önem arz edenlerden bazıları şunlardır:
Tercüman-ı Hakikat: 1878’de Ahmet Mithat tarafından çıkarılan bu
gazetede halkın diliyle halka bol bol havadisler verilmiştir. Gazetede sadece aydın
kişilere değil, geniş halk kitlelerine de hitap edilmiştir (Đnuğur 2002: 279).
Tercüman-ı Hakikat gazetesi, birçok gazetecinin de yetiştiği bir okul görevi
üstlenmiştir. Ahmet Rasim, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Nigar Hanım, Halide Edip
Adıvar, Hüseyin Cahit Yalçın gibi isimler uzun süre bu gazetede çalışmışlardır. Bu
gazete 1908’den sonra başlayan II. Meşrutiyet döneminden önce bağımsız görünmüş,
sonra Đttihat ve Terakki Partisi’ne yönelik muhalefet yapmıştır (Şapolyo 1969: 147).
Ahmet Mithat Efendi’nin ölümünden sonra da yayımlanmaya devam eden
Tercüman-ı Hakikat, Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar yayımını sürdürmüştür.
Sabah: Đlk olarak 1875’te yayımlanan Sabah, 1882’de Mihran Efendi’nin
idari yönetiminde ve Şemsettin Sami’nin baş yazarlığında yayın hayatını etkili olarak
devam ettirmiştir. Gazetenin yazar kadrosunda Ahmet Rasim, Mahmut Sadık, Diran
Kelekyon, Hüseyin Cahit Yalçın, Adnan Adıvar, Ahmet Emin Yalman gibi basın
tarihimizde isim yapmış birçok edip yer almıştır (Đnuğur 2002: 275). Sabah gazetesi
29
daha sonra Ali Kemal’in “Peyam” gazetesiyle birleşmiş ve “Peyam-ı Sabah” adıyla
yayım hayatına devam etmiş ve 1922’de kapanmıştır.
Đkdam: Sultan II. Abdülhamit’in istibdat döneminde 1894’te yayın hayatına
giren Đkdam gazetesi, Ahmet Cevdet tarafından çıkarılmıştır. Millî konulardaki
duyarlılığıyla dikkati çeken Đkdam (Enginün 2006: 82) gazetesinin çalışanları
arasında Hüseyin Cahit Yalçın, Mahmut Ata, Adnan Adıvar, Yakup Kadri
Karaosmanoğlu, Falih Rıfkı Atay gibi isimler yer almaktadır. Türkçülüğe ait
eserlerin başlıca yayın aracı haline gelen bu gazetenin başlığı altında “Siyasî Türk
Gazetesi” ibaresi yer almıştır. II. Meşrutiyet döneminde Đttihat ve Terakki’ye yönelik
muhalefet yapan ve 1926’ya kadar yayın hayatını sürdüren bu gazete Kurtuluş
Savaşı’nı desteklemiştir (Đnuğur 2002:285-286).
Servet-i Fünûn: Servet-i Fünûn 27 Mart 1891 tarihinde Recaizâde’nin
Galatasaray Sultanisi’nden öğrencisi Ahmet Đhsan (Tokgöz) tarafından
yayımlanmaya başlanan 26 Mayıs 1944’e kadar Đstanbul’da faaliyet göstermiş bir
dergidir. Güzel, resimli ve iyi bir kağıda basılan Servet-i Fünûn, görünüş bakımından
devrinin diğer dergi ve gazetelerinden farklılık göstermiş ve okuyucuların ilgisini
çekmiştir.
Başlangıçta gerek şekil gerekse muhteva bakımından yenilikler arz eden
Servet-i Fünûn, edebiyat dışında popüler fen ve sağlık bilgileri, Avrupa’da yapılan
ilmî keşiflerle ilgili pek çok bilgiler içermektedir (Ercilasun 1992: 425-432).
Servet-i Fünûn asıl şöhretini Edebiyat-ı Cedide topluluğunun teşekkülüyle
kazanmıştır. 1895’in sonlarında Malûmât gazetesinde derginin baş yazarı Mehmet
Tahir Efendi ile Recaizâde Ekrem arasında başlayan “kafiye” konusundaki tartışma
Ekrem’in Şemsâ adlı hikâyesinin yazarının izni alınmadan bu dergide
yayımlanmasıyla iyice alevlenir. Konuyla ilgili bir mektubu Servet-i Fünûn’a
gönderen Ekrem, kısa bir süre sonra 1896’da Tevfik Fikret ile dergi kadrosuna dahil
olmuştur.
Tevfik Fikret’in Servet-i Fünûn’da yazmaya başlamasıyla dergi tam bir edebî
çehreye kavuşmuş ve Cenap Şehabettin, Hüseyin Siret, Mehmet Rauf, Hüseyin
30
Cahit, Ali Ekrem, Süleyman Nazif gibi isimlerin dergiye katılmasıyla Edebiyat-ı
Cedide topluluğu şekillenmeye ve en önemli eserlerini vermeye başlamıştır.
Ahmet Đhsan’ın 1922’de Avrupa’ya gitmesiyle yayım hayatına bir süre ara
veren dergi, 1924’te tekrar yayımlanmaya başlamıştır. 2
Malumat (1895-1903): Haftalık, resimli mecmua olarak çıkartılan
Malumat’ın, 19. cilt, 423 sayısı çıkmıştır. Sahibi Mehmet Tahir Bey’dir. Her sayının
kapağı resimli, büyük boy olarak çıkartılmıştır. Devrin en fazla dikkat çeken resim
ve fotoğraflarının yayımlandığı bu gazete Musavver Malumat olarak da
bilinmektedir.
Đlk nüshasında yapılacak neşriyatın ana hatları şöyle özetlenmektedir:
Tıp, ahlâk, edebiyat, hukuk, iktisat, tarih, coğrafya, biyoloji, askerlik, maarif,
ziraat, ticaret vb. gibi çok geniş sahada Şark’ın ve Garp’ın bütün kültür ve medeniyet
unsurlarından okuyucular haberdar edilecek. Edebî sahada yerli ve yabancı
yazarların eserleri verilecek. Dünya ahvâline dair haberler yayımlanacak. Yeni
keşifler, siyasî olaylar değerlendirilecek. Đcmâl-i edebî sütununda bir hafta boyunca
Osmanlı ve Avrupa basın ve edebiyat çevrelerinde olup bitenler dile getirilecek.
Mecmuanın yayımlandığı devirde canlı bir neşriyat hayatı vardır. Özellikle
Servet-i Fünûn dergisi Malumat’ın görüş ve düşüncelerinin karşısında yer
almaktadır.
Mecmuanın belli başlı yazarları arasında Ahmet Rasim, Ahmet Muhtar, Ali
Rifat, Müstecabizâde Đsmet, Hasan Asaf, Ali Rıza Seyfi, Halide Edip, Ali Kemal,
Halit Eyyup, Üsküdarlı Safi, Isak Ferera, Mithat Bahari, Avram Naum, Mustafa
Sabri, Đsmail Safa, Mehmet Celâl, Mehmet Ziya Rıza Tevfik, Şeyh Vasfi Efendi,
Muallim Feyzi gibi pek çok edip yer almaktadır. 3
Sultan II. Abdülhamit’in basın ve demokrasi üzerindeki katı tutumuna Jön
Türkler başta olmak üzere, Avrupa’da yaşayan aydınların çoğu Türkçe, Fransızca,
2 Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi C. 7, 1977: s. 527-528 3 Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi C. 6, 1977: s. 128
31
Arapça, Almanca, Đngilizce ve Đbranice olarak çıkartılan gazetelerle muhalefet
yapmışlardır.
Jön Türkler’in çıkardığı gazeteler şunlardır: Muhbir, Đttihat, Đttihat-i Osmani,
Kanûn-i Esasi, Kıbrıs, Kürdistan, Meşrutiyet, Meşveret, Mirat-Abdülhamit, Ahâli,
Anadolu, Arnavutluk, Basiretü’l-şark, Beberuhi, Curcuna, Cüret, Doğru Söz, Dolap,
Emel, Enini, Mazlum, Ezân, Feryat, Gencine-i Hayal, Girit, Hak, Hakikat, Havâtir,
Hayal, Hilal, Hürriyet, Islah, Islahat, Đçtihat, Đncili Çavuş, Đstikbâl, Đntibah, Đntikâm,
Đstirdât-ı Zaman, Mîzan, Monitör Ottoman, Muvakkaten, Muvâzene, Nasihat,
Osmanlı, Pinti, Rumeli, Sadakat, Sada-yı Millet, Sancak, Selâmet, Seyf-i Hakikat,
Şark, Şark ve Garp, Şura-yi Osmani, Şura-yi Ümmet, Đstikbâl, Terakki, Teessüf,
Tokmak, Tuna, Türk, Ulûm, Ümit, Vatan, Yeni Fikir, Yıldırım, Yıldız, Zuhuri;
Arapça olanlar Cüneyne, El-Hilafe, Es-Sadaka; Fransızca olanlar Le Constitionnel,
Le Courrier des Balkans, Daul La Foudre, Le Liberal, Ottoman, Mechveret, Le
Moniteur Ottoman, Le Turquie Contemparaine, La Turquie Libre ve Le Yıldız isimli
gazeteler takip etmiştir (Gerçek : 145-146).
1831’den 1881’e kadar geçen ilk elli yıl içerisinde Đstanbul’da pek çok gazete
ve dergi yayımlandığı halde daha sonraları bu gazetelerin sayısı git gide azalmış ve
Sultan II. Abdülhamit’in baskısı ve sansürü daha da belirginleşmiştir. Gün geçtikçe
sertleşen sansür, koyulaşan istibdat gazetelerin revaç bulmaması muharrirlerin de
gazetelerinden uzaklaşmasına sebebiyet vermiş, gazeteler zamanla ehliyetsiz ellerde
yayın hayatlarını sürdürmüştür (Selim Nüzhet 1931: 77). Haftada bir perşembe
günleri çıkarılan Hazine-i Fünûn dergisinde de siyasete ilişkin yazılara yer
verilmemesi ve bazı nüshalarında padişaha yapılan övgülerin yer alması dönemin
basınının karakterini yansıtır niteliktedir.
32
Padişahın bayramını kutlamak üzere derginin 39-40. ortak sayısında
yayımlanan bayram tebrik mesajı ve bu mesaj içerisinde yer alan Osmanlı Arması
33
BĐRĐNCĐ BÖLÜM
I. ĐNCELEME
34
1. HAZĐNE-Đ FÜNÛN’UN KÜLTÜR HAYATIMIZDAKĐ YERĐ
1.1. Derginin Şekil Özellikleri
Üzerinde çalıştığımız Hazine-i Fünûn’un 27 - 52. sayıları, 10 Receb l3l3 4 /
14 Kanûnuevvel 1311 (26 Aralık 1895 Perşembe) ile 18 Zilkade 1313 / 18 Nisan
1312 (30 Nisan 1896 Perşembe) tarihleri arasında, çoğunlukla haftalık olmakla
beraber bazı sayıları 8 günlük (32-33. , 51-52.), bazı sayıları ise 6 günlük (34., 47-
48.) olarak yayımlanmıştır.
Derginin ilk sayfalarının üst kısmında kimlik bilgileri ve derginin klişesi yer
almıştır. Klişenin sağ tarafında ise şu bilgilere yer verilmiştir:
“Pahası 10 paradır.
Bedel-i Đştirak: Đstanbul için seneliği 10, vilayet için 23 kuruştur. Bedeline
posta veya damga pulu dahi kabul olunur.” ifadesine ve bu ifadenin altında da
Hazine-i Fünûn’a müracaat edeceklere yönelik olarak dergideki müdür-i mesûlün
adına ve günün Hicrî tarihine yer verilmiştir.
Klişesinin sol tarafında ise:
“Mahall-i idare ve tevzii: Bab-ı â1i Caddesinde 44 numaralı Asır
Kütüphanesidir.” ifadesine ve bu ifadenin altında da okuyucuya yönelik bir duyuru
ile günün Rumî tarihine yer verilmiştir.
Hazine-i Fünûn’un üçüncü yılında çıkartılan 27-52. sayılarının başlık altı
yazılarında ise “Edebiyat ve Fünûn’a muteallik makalât maa-l-mennûniyye derc
edilir. Derc olunmayan evrak iâde edilmez.” ifadesine yer verilmiştir.
4 Dergide Miladî takvim verilmemiştir. Yukarıdaki tarihlerin Miladî karşılıkları Takvimü’s-
Sinin’den hareketle tespit edilmiştir. (Gazi Ahmet Muhtar Paşa Takvimü’s-Sinîn, Hazırlayan:
Yücel DAĞLI, Dr. Hamit PEHLĐVANLI, Ankara, Genel Kurmay Basımevi, 1993)
Dergide Hicrî 10 Receb 1313, Rumî 14 Kanûnuevvel 1311 tarihi verilmektedir. Dergideki bu
günler sözü edilen kaynakta birbiriyle örtüşmemektedir. Bu sebeple çeviri yapılırken dergideki
Rumî tarihin karşılığı olan Miladî tarih tercih edilmiştir.
35
Bu bilgilerin altında derginin “adet”i, “Edebiyat ve fünûndan bahis ve
menâfi-i mülk ve devlete hâdim haftalık Osmanlı ceridesidir.” cümlesi ve bunun
devamında da derginin yayımlanış süresini ifade eden “üçüncü sene” bilgisi yer
almaktadır. Bu klişe cümle 32-33. ortak sayıdan itibaren “Edebiyat ve fünûndan
bahis ve menâfi-i mülk ve devlete hâdim olarak haftada bir defa neşrolunur.”
şeklinde değiştirilmiştir. Fakat bu farklılıkta cümlenin içeriğine yönelik herhangi bir
değişiklik yoktur.
Hazine-i Fünûn’un üçüncü yılına ait incelenen sayıları arasında 32-33., 39-
40., 43-44., 45-46., 47-48., 49-50., 51-52. sayılarının ortak sayı olarak basıldığı
görülür. Ortak sayı olmayan yani tek sayı olarak basılan Hazine-i Fünûn sayıları 7
sayfadan ibaretken, ortak olarak basılan sayılar ise 11 (32-33., 39-40.), 13 (51-52.)
veya 15 (43-44., 45-46., 47-48., 49-50.) sayfadan ibarettir. Ortak olarak basılan bu
sayılarda derginin ücreti tek sayı ücreti olan 10 para değil, iki sayı ücretine karşılık
gelen 20 paradır.
Đncelenen sayılar içerisinde ortak sayılar, zamanında çıkartılamayan sayıların
diğer sayıyla aynı nüsha içerisinden birlikte basılmasının bir sonucudur. Bu ortak
sayıların gecikme nedeni dergide belirtilmemekle beraber, 39-40. ortak sayısının
gecikme nedeninin sayının çıkacağı tarihe denk gelen Ramazan Bayramı olduğu
düşünülebilir. Ancak ortak sayılardaki bu gecikmenin sebebi geneli için
düşünüldüğünde maddi sıkıntılar dışında yazı işleri müdürünün değişmesine ve
basımdan kaynaklanan çeşitli sebeplere bağlanabilir. Dergideki bazı sayıların ortak
nüsha olarak basılma nedeni maddi sıkıntılardan kaynaklanmış olsaydı, bu ortak
nüshalardaki sayfa sayılarının da tek nüsha sayılarda olduğu gibi yedişer sayfadan
ibaret olması gerekirdi. Halbuki 32-33. ile 39-40. dışında diğer ortak sayıların çoğu
iki nüsha sayfa sayısına sahiptir.
Hazine-i Fünûn dergisindeki ilk sayfa, kapak görevi yapmaktadır. Kapaklar
sayfa sayısına dahildir. Sayfaların numaralandırılışı sıralıdır. Buna göre 213. sayfa
numarasıyla başlayan 27. sayı, derginin 51-52. ortak sayısının 510 numaralı
sayfasıyla bitmiştir. Ancak, bu ortak sayıya -üçüncü senenin son sayısı olması
münasebetiyle- “Hazine-i Fünûn Üçüncü Sene Fihristi” başlığı altında iki sayfa daha
ilave edilmiştir ve bunlara sayfa numarası verilmemiştir.
36
Derginin arka sayfasının sol alt kısmında derginin sahib-i imtiyazının Doktor
Cerrahzâde, müdir-i mesûlünün de Asır Kütüphanesi sahibi K(irkor) Faik5 olduğu
belirtilmiştir. Bu ibarenin altında da köşeli parantez içerisinde “Matbaası Bâb-ı âli
Caddesinde Numara 25” ifadesine yer verilmiştir.
Đncelenilen sayılarda matbaa ismi verilmemiş sadece “Matbaası Bâb-ı âli
Caddesinde Numara 25” açıklamasıyla adres verilmiştir. Hazine-i Fünûn’la ilgili
olarak daha önce yapılan çalışmalardan ismi verilmeyen bu matbaanın “Âlem
Matbaası Ahmet Đhsan ve Şürekası” ve “Kasbâr Matbaası” olduğu sonucuna
ulaşılabilir (Sel 2004: 67, Şimşek 2007: 46).
Derginin sermuharriri Faik Reşat’tır. Bu görev 29 Şaban 1313’ten itibaren
(adet 35) Andelib [Mehmet Esat, Faik Esat] tarafından yürütülmüştür. Bunu dergide
Andelib tarafından kaleme alınan “Đfade-i Mahsûsa” (adet 35) başlıklı yazıdan
öğrenmek mümkündür:
“Hazine-i Fünûn ilk nüshasında tayin ettiği meslek dairesinden mümkün
mertebe ayrılmamağa ihtimâm ile neşr-i âsâr-ı müfîde de devam edegeldiği hâlde
sermuhariri edîb-i şehir Faik Reşat Bey Efendi Hazretlerinin ahiren keff-i yed etmesi
üzerine bir müddet bu mesleğinde devama muvaffak olamamış idi.
Hazine-i Fünûn’un bu hâlini gördükçe cidden müteessir ve dil-hûn
oluyordum. Manastır’da avdetim üzerine sermuharrirliği bu abd-i âcize teklif edildi,
bittabi kemâl-i memnuniyetle kabul ettim. Diğer bir cerideye intisâbım bulunması
bunun terakkîsine çalışmama mâni olamaz. Kalemiyle temîn-i maişet fikrinde
bulunan bir sâhib-i gayret için iki değil, on iki risâleye bile yazı yazmak mümkündür.
Mektep ve Maârif risâlelerini çıkardığım zaman içlerinde benim âsârım nâdiren
mesâdif-i enzâr olmakla beraber matbûât âleminin ahvâlinden haberdâr olan ihvân-ı
5 Kirkor Faik Kayseryan: Kitapçı Kasbâr’ın küçük ve Ohanes Ferd’in büyük kardeşidir. Kirkor
Faik, önce gazete satıcılığı yapmış, bir müddet para biriktirdikten sonra Asır Kütüphanesi’ni
açmıştır. Daha sonra “Asır” adlı bir matbaa kurmuştur. Bu suretle hem kitap ve dergi çıkarmış
hem de kitapçılık yapmıştır. Musavver Terakki ve Mecmua-i Lisan ve daha başka dergiler
çıkarmıştır. Bir ara O. Aznavur’un baş muharrirliği ile Ermenice Zagik gazetesini çıkarmıştır.
(Server R. Đskit, Türkiye’de Neşriyat Hareketlerine bir Bakış MEB, Ankara 2000)
37
sebât ve gayretimden dolayı bendenize takdîr hân olundu.” (Andelib, adet 35, s. 34-
375.
Derginin 32-33. ile 39-40. ortak sayılarının ilk sayfaları tek sütun, diğer
sayılardaki sayfaların tamamı ise üç sütun halinde düzenlenmiştir. Sayfalardaki
sütunlar belirgin çizgilerle birbirlerinden ayrılmıştır. Dergideki bu sayıların ilk
sayfalarının tek sütundan oluşmasının sebebi ise bu sayfalarda padişahın bayramının
veya doğum gününün tebrik edilmesidir.
Đncelenilen sayılar içerisinde 32-33. ile 39-40. ortak sayılarının ilk sayfaları
dışında dergide herhangi bir çizime veya resme yer verilmemiştir. Bu sayılar dışında
derginin diğer sayılarında yer alan sütun adları koyu yazılmıştır. Sütunlar arasında
düz çizgi kullanılmış, aynı sütunda yer alan yazıların arasında ise değişik desenlere
yer verilmiştir.
Dergide “Edebiyat ve fünûndan bahis ve menâfi-i mülk ve devlete hâdim
olarak haftada bir defa neşrolunur.” klişesinin altında 32-33. ile 39-40. tek sütunlu
ortak sayıların dışında 38. sayıya kadar diğer sayıların ilk sayfalarının sağ taraftaki
ilk sütununun hemen altında “Mündericât” başlığı altında sadece dergi içerisindeki
yazı isimlerine yer verilirken, 38. sayıdan itibaren yazı isimlerinin yanı sıra parantez
içerisinde yazı sahiplerinin isimlerine de yer verilmiştir. Ancak her iki uygulamada
yazıların sayfaları belirtilmemiş, bunun yerine yazılar yayımlanış sırasıyla
verilmiştir. Ayrıca dergi içerisinde yapılan açıklama, ilan ve reklamlar “mündericât”
başlığı altında gösterilmemiştir.
Dergideki yazıların, belirli sütunlar altında neşrine dikkat edilmiştir.
Đncelediğimiz sayılar içerisinde “Edebiyat, Fıkra, Kısm-ı Edebî, Kısm-ı Fennî, Đhyâ-
yı Âsâr, Makale-i Mahsûsa, Maraz-ı Sühan, Musâhabe, Mütenevvia, Terâcim,
Terâcim-i Ahvâl” isimlerini taşıyan on bir sütun ismi kullanılmıştır.6
Bu sütunlar içerisinde “Edebiyat, Fıkra, Musâhabe, Makale-i Mahsûsa,
Maraz-ı Sühan, Terâcim” sütunları büyük puntoyla ve koyu renkle yazılırken, “Đhyâ-
yı Âsâr, Kısm-ı Edebî, Kısm-ı Fennî, Mütenevvia, Terâcim-i Âhvâl” sütunları ise
daha küçük puntoyla açık renkle yazılmıştır. Bu durum okuyucuda, dergide koyu ve
6 Bu sütunlar, çalışmanın “Muhteva Özellikleri” (sayfa 42) bölümünde değerlendirilecektir.
38
büyük puntoyla yazılanların ana sütun, diğerlerinin ise ara sütun olarak düşünüldüğü
izlenimini uyandırmaktadır. Dergide yer alan sütunlardan gerek ana sütunların,
gerekse ara sütunların sıralanmasında belirli bir düzenin takip edilmediği
görülmektedir.
Dergide yer alan bazı yazılar “mabâdı var” ifadesiyle diğer sayılarda devam
ettirilmiştir. Mabatlı olan bu tefrikalardan en uzunu 37. sayıdan başlayıp bazı
değişikliklerle 51-52. ortak sayıya kadar devam eden “Đhyâ-yı Âsâr” sütununda yer
alan Azri Çelebi’nin “Nakş-ı Hayal” adlı manzumesidir. 7
Hazine-i Fünûn, resimler, fotoğraflar ve desenlerle süslenmiş bir dergi
değildir. Bu durum, dergiciliğimizin o yıllarda henüz bu noktaya gelmemiş olmasıyla
yorumlanabilir. Dergide “Osmanlı Arması” dışında herhangi bir ambleme veya
resme yer verilmemiştir. Đncelenen sayılar içerisinde 32-33. ile 39-40. ortak sayılarda
Osmanlı Arması’na yer verilmiştir. Dergide kullanılan Osmanlı Arması’ndan ilki
padişahın doğum günü münasebetiyle yazılan şiir ve tebriknâme içerisinde, ikincisi
ise padişahın bayramını kutlamak üzere yazılan bayram tebriki mesajının içerisinde
kullanılmıştır.
Dergi içerisinde kitap, takvim, gazete ve mecmua ilanlarına da yer verilmiştir.
Bunlar, derginin son sayfasının sol alt köşesine veya orta sütununa yerleştirilmiştir.
Đncelenen sayılar içerisinde dergide 15’i kitap, 2’si mecmua, 1’i takvim ilanı
olmak üzere toplam 19 reklam ve ilana8 yer verilmiştir.
Bu ilanlar içerisinde kitap ilanları “Yeni Kitap” başlığı altında verilmiştir.
Dergide yer alan reklam ve ilanların ağırlıklı olarak edebiyata yönelik olması
Hazine-i Fünûn dergisinin “edebî kimliğiyle” yorumlanabilir. 9
7 “Đhyâ-yı Âsâr” sütunu, çalışmanın “Muhteva Özellikleri” (s.39,43) bölümünde
değerlendirilecektir. 8 Dergide yer alan reklam ve ilanlar tespit edilirken, farklı sayı ve sayfalarda yer alan ve dergi
tarafından okuyucuya hediye edileceği duyrulan “Hediye Kitap Listesi” (adet 47-48, 49-50, 51-
52) çalışmamızda tek bir ilan olarak değerlendirilmiştir. 9 Dergide yer alan reklam ve ilanların tamamı “Reklam ve Đlanlar” (s.153) bölümünde Latin
harflerine aktarılmıştır.
39
Hazine-i Fünün dergisinde noktalama işaretlerine çok fazla dikkat edilmediği
görülür. Zira pek çok yazıda tırnak işaretinin açılıp yazının bittiği halde tırnağın
kapatılmamış olduğu, nokta konulup bitirilmesi gereken cümlenin virgülle devam
ettirildiği görülmektedir.
Hazine-i Fünûn, resimlerin, fotoğrafların yer almadığı, şekil olarak albenisi
olmayan, fakat yazım kurallarına riayet edilen, klasik bir dergi görünümündedir.
1.2. Derginin Muhteva Özellikleri
Hazine-i Fünûn, edebî ve fennî bir dergi olarak yayımlanmaya başlanmış ve
yayım hayatı boyunca da bu politikasını sürdürmüştür; ancak dergide yer alan
yazıların büyük kısmı edebiyatla ilgilidir. Bu nedenle derginin edebî yönü fennî
yönüne oranla daha fazla öne çıkarılmıştır, diyebiliriz. Bununla birlikte dergideki
fennî yazıların da azımsanamayacak bir yere sahip olduğu bir gerçektir. Dergi
içerisinde “bilim-sağlık-fen” alanlarını içeren yazıların çok oluşu bunun en somut
göstergesidir.
Đncelenen sayılarda 114 yazı bulunmaktadır, bunların 55’i edebiyatla 59’u ise
diğer alanlarla ilgili yazılardır. Edebiyat / edebî yazı açısından bakıldığında ise
Hazine-i Fünûn’da şiirin daha fazla yer aldığı görülmektedir. Dergide 139 şiir
bulunmakta ve bunların çoğunluğunu da eski tarz şiirler oluşturmaktadır.
Derginin incelenen sayılarında üzerinde durulan konuların sosyal hayattan
bireysel hayata doğru yöneldiği görülmektedir. Sosyal hayat dergide “aile-kadın-
çocuk” merkezlidir. Devrin siyasî yapısının dergiyi çıkaranları bu konuda
yönlendirmiş olduğunu düşünebiliriz. Diğer taraftan, zaten I. Meşrutiyet yılları
“kadın”ın ve özellikle “çocukların yetiştirilmesinde kadının rolü”nün ön plana
çıkarıldığı yıllardır. Dergideki bu yazılardan ilki [YURDMAN] Abdülgani Seniy’in
“Bir Kâide-i Tasarrufun Tetkiki” (adet 34), ikincisi Zeki’nin “Terbiye-i Etfâl
Hakkında Bir Đki Söz” (adet 36), üçüncüsü ise Kâzım (Tahirzâde)’ın “Ne Saadet”
(adet 41) başlıklı yazılarıdır.
40
Bunlardan ilki bir çeviridir. Yazının içeriğinde bir baba, oğlunun bir
yaramazlığı ardından ona öğütler vermekte ve konuyu ekonomik boyuta taşıyarak
basit bir yaramazlığın bile toplum ekonomisi açısından önemli olduğuna dikkat
çekmektedir. Đkinci yazı, çocuk terbiyesi konusunda teorik bilgiler vermektedir.
Üçüncü yazıda ise sosyal meseleye yaklaşım “evlilik”, “görücü usulüyle evlilik”
merkezli olarak ele alınmıştır.
Kâzım (Tahirzâde)’ın kaleme aldığı “Ne Saadet” başlıklı hikâyede “dönemin
görücü usulüyle evlilik meselesine bakışı” irdelenmiştir. Hikâyede ailesinin görücü
usulüyle A. Bey’le evlendirmek istediği bir genç kızın, çocukluk aşkı Suat ile olan
duygusal ilişkisi ve kızın ailesinin bu ilişkiye olumsuz bakışı ele alınmıştır (adet 41,
s. 421-423). Bu yazıdaki tema ve vaka benzerliğini Şinasi’nin Şair Evlenmesi’nden
Namık Kemal’in “Zavallı Çocuk”una, Recaizâde’nin “Vuslat”ından Abdülhak
Hamit’in “Đçli Kız”ına kadar bütün piyeslerde görmek mümkündür. Bu piyeslerin
asıl konusunu 19. asrın en moda mevzularından biri olan ana babanın çocuklarını
kendi çıkarlarını düşünerek evlendirmelerinin felaketle sonuçlandığı davası oluşturur
(Tanpınar 1997: 382).
Hazine-i Fünûn’da az da olsa sosyal hayatın başka alanlarına ve bu alanlarda
yaşayan insanların değişik; ama her an karşılaşabileceğimiz hikâyelerine yer
verilmiştir. Buna Abdülgani Seniy’in “Âkibet-i Tevekkül” (adet 35, 36, 39-40) isimli
hikâyesi örnek gösterilebilir. Bu hikâyede, maddi olanaklardan yoksun ihtiyar bir
kadının çektiği ıstıraplar ve acılar sosyal hayatın gerçeği içerisinde gözler önüne
serilmiştir. Yazar, hikâyenin kahramanı yaşlı kadının şahsında dönemin aile
yaşantısına ve maddi sıkıntılarına gönderme yapmıştır.10
Hazine-i Fünûn’un çıktığı Sultan II. Abdülhamit dönemi, basına uygulanan
sansür nedeniyle pek çok gazete ve derginin kapatıldığı bir dönemdir (Đnuğur 2002:
260). Böyle bir ortamda yayım hayatını devam ettiren Hazine-i Fünûn da o yıllardaki
10 Söz konusu hikâye, çalışmanın “Dergide Yer Alan Türler” ana başlığının “Hikaye ve Roman”
(s.50) alt başlığı altında değerlendirilmiştir.
41
pek çok süreli yayım gibi siyasî konulardan ziyade sosyal ve kültürel konulara ağırlık
vermiştir.
Dergideki yazılarda fikirden ziyade duygunun öne çıkışı ve bunlara ek olarak
dergide padişahın doğum gününü ve bayramını kutlamak üzere yazılan tebrik
mesajları, dönemi ve dolayısıyla da dönemin basınının karakterini yansıtır
niteliktedir.
Derginin muhteva özelliklerini değerlendirirken dönemin edebiyat ortamını
da göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Hazine-i Fünûn’un çıktığı 1890’lı yıllar,
edebiyatta eski-yeni taraftarlığının henüz dergiler açısından kutuplaşmadığı yıllardır.
“Mâlûmat” dergisinde Hasan Asaf’ın bir şiiriyle başlayan “abes-muktebes”
tartışmasında eleştirilerin yöneltildiği isim sonunda Recaizâde Mahmut Ekrem
olmuştur; ancak Mâlûmat’ın nüshalarını toplattırılmasıyla son bulan bu tartışma,
Recaizâde Mahmut Ekrem’de kendisi gibi yeni edebiyatı savunan edebiyatçıları bir
dergi etrafında toplama düşüncesini uyandırmıştır (Banarlı 1998: 1015-1016).
Hazine-i Fünûn’un incelenen bu sayıları (üçüncü sene, 27-52. sayılar),
Recaizâde Mahmut Ekrem’in bu düşüncelerini gerçekleştiremediği yani Servet-i
Fünûn’un henüz edebî bir dergi olmadığı; fakat eski-yeni çatışmalarının zaman
zaman hızlanarak yaşandığı bir ortamda yayımlanmıştır.
Hazine-i Fünûn dergisinin, edebiyat tarihlerinde çoğunlukla eski edebiyat
taraftarları olarak değerlendirildiği, hatta eski-yeni taraftarlığı konusunda eski
edebiyattan yana bir eğilim sergilediği yaygın kanıdır (Akyüz 1995: 90). Ancak
Hazine-i Fünûn’da eski edebiyat taraftarı Muallim Naci’nin yazılarının, şiirlerinin
(adet 29, 30, 35, 37, 38, 39-40, 41) yayımlanmasının yanı sıra Ekrem’in şiirlerinin
yayımlanması (adet 38, 47-48, 49-50) ve Ekrem’in “Pejmürde” (adet 47-48) isimli
eserinin okuyuculara müjdelenmesi o dönemde en azından Hazine-i Fünûn
dergisinde eski-yeni taraftarlığı konusunda herhangi bir kutuplaşmanın henüz mevcut
olmadığının bir kanıtıdır. Ayrıca derginin incelenen sayılarında gerek Cenap’ın (adet
27) gerekse Fikret’in (adet 45-46) birer şiirine yer verilmesi de bu görüşümüzü
destekler niteliktedir. Ancak şu da bir gerçektir ki dergide Tevfik Fikret’in ve Cenap
42
Şahabettin’in şiirlerine derginin ilk senelerine oranla daha az yer verildiği görülür
(Sel 2004:117).
Hazine-i Fünûn dergisinin muhtevasını “Dergide Yer Alan Sütunlar” ve
“Dergide Yer Alan Türler” başlıkları altında ayrı ayrı ele almak derginin
muhtevasının daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır:
1.2.1. Dergide Yer Alan Sütunlar
Hazine-i Fünûn dergisinde yer alan yazıların belirli sütunlar altında neşrine
dikkat edilmiştir. Đncelediğimiz sayılar içerisinde “Edebiyat, Fıkra, Đhyâ-yı Âsâr,
Kısm-ı Edebî, Kısm-ı Fennî, Makale-i Mahsûsa, Maraz-ı Sühan, Musâhabe,
Mütenevvia, Terâcim, Terâcim-i Ahvâl” isimlerini taşıyan on bir sütuna yer
verilmiştir.
Bu sütunlar içerisinde “Edebiyat, Fıkra, Musâhabe, Makale-i Mahsûsa,
Maraz-ı Sühan, Terâcim” sütunları büyük puntoyla koyu renkle yazılırken , “Đhyâ-yı
Âsâr, Kısm-ı Edebî, Kısm-ı Fennî, Mütenevvia, Terâcim-i Âhvâl” sütunları ise daha
küçük puntoyla açık renkle yazılmıştır. Bu durum okuyucuda, dergide koyu ve büyük
puntoyla yazılanları ana sütun, diğerlerini ise ara sütun olarak düşünüldüğü izlemini
uyandırmaktadır.
Đncelenen sayılar arasında ana sütunlar içerisinde “Terâcim” ile “Fıkra”, ara
sütunlar içerisinde de “Kısm-ı Edebî” ile “Kısm-ı Fennî” sütunlarının dergide önemli
bir yere sahip olduğu görülmektedir. Dergide yer alan ana sütunlar içerisinde en az
“Maraz-ı Sühan”, ara sütunlar içerisinde de “Đhyâ-yı Âsâr” sütunu kullanılmıştır.
Derginin önceki sayılarında Faik Reşat’ın kaleme aldığı “Eslâf” sütunu ise
incelenen bu sayılarda Terâcim-i Âhvâl ismiyle devam etmiştir.
Dergide yer alan sütunlardan gerek ana sütunların, gerekse ara sütunların
sıralanmasında belirli bir düzenin takip edilmediği görülmektedir.
Đncelenen sayılar içerisinde yer alan sütunlar alfabetik sıra dahilinde şu
şekilde değerlendirilebilir:
43
1.2.1.1. Edebiyat
Dergide “Maraz-ı Sühan” ve “Muhâsebe” sütunlarından sonra en az
kullanılan ana sütunlardan biri “Edebiyat” sütunudur. Đncelenen sayılar içerisinde
sadece iki yerde bu sütun kullanılmıştır. Derginin sadece 27. sayısında yer alan bu
sütun içerisinde Cenap Şahabettin’in “Meçhûller” başlıklı manzumesi ile Muhittin’in
Fuzûlî’nin “beni” redifli gazeline yazdığı nazireye yer verilmiştir.
1.2.1.2. Fıkra
Bu sütun dergide “Terâcim” ile birlikte en çok kullanılan ana sütunlardan
biridir. Bu sütun içerisinde Ali Muzaffer’in (Mahir Aşçı, adet 32-33, 34), Abdülgani
Seniy’in (Âkibet-i Tevekkül, adet 35, 39-40) ve Sabri’nin (Zavallı Kız, adet 27)
hikâyeleri ile Ahmet Rasim’in (Ela Gözler, adet 36), Mehmet Ali’nin (Yeni Bir
Cerîha, adet 28) hatıra türünde yazılarına yer verilmiştir.
1.2.1.3. Đhyâ-yı Asâr
Đncelenen sayılar içerisinde bu sütun, dergide en az kullanılan ara sütundur.
Bu sütun içerisinde sadece Azri Çelebi’nin “Nakş-ı Hayal” (adet 37, 39-40, 41, 43-
44, 47-48, 49-50, 51-52) manzumesi ile Fuzûlî’nin “Farisî Divânı’nın Dîbâcesi”
(adet 42, 43-44, 45-46) yayımlanmıştır.
1.2.1.4. Kısm-ı Edebî
Hazine-i Fünûn dergisinin incelenen 27-52. sayıları içerisinde en çok
kullanılan ara sütunlardan biridir. 32-33., 35., 39. ve 47-48. sayılarının orta
sayfalarında, diğer sayıların ise ilk sayfalarında yer alan bu sütuna yalnızca 27.
sayıda yer verilmemiştir.
44
“Kısm-ı Edebî” sütununda Muallim Naci’nin 65 beyitten oluşan kasidesi
(adet 29) dışında yer alan manzumelerin tamamı gazeldir.
Bu sütunda en çok şiiri yayımlanan edip ise Hersekli Arif Hikmet’tir.
Hersekli Arif Hikmet’in çoğunluğu 7 beyitten oluşan “-dan” (adet 35), “şehvet” (adet
36), “-den” (adet 42), “âyîneyi” (adet 45-66), “pîçâpîç” (adet 47-48), “hudûs” redifli
(adet 51-52) gazelleri bu sütun içerisinde yayımlanmıştır.
Hersekli Arif Hikmet dışında bu sütunda yer alan yazarlar ve yazarların
eserleri ise şunlardır: Mithat Bahari’nin 5 beyitten oluşan “beni” redifli gazeli (adet
28), Muallim Naci’nin 65 beyitten oluşan Tevhit’i (adet 29, 30), Nurettin Ramih’in 5
beyitten oluşan “-sin” redifli gazeli (adet 31), Selanikli A. (ع) Tevfik ’in 7 beyitten
oluşan “Tahattur-Tesir” başlıklı gazeli (adet 32-33), Edremitli Đhsan Necmi’nin 5
beyitten oluşan “-ımı” redifli gazeli (adet 32-33), Mehmet Ali’nin “Nâzire” başlıklı 5
beyitlik gazeli (adet 34), Andelib’in 7 beyitten oluşan “Kuşlar” başlıklı gazeli ile
“tuyûr” redifli gazeli (adet 37), Mahmut Celalettin Paşa’nın 6 beyitten oluşan “-ider”
redifli gazeli (adet 39-40), Faik Reşat'ın Mahmut Celalettin Paşa’nın Hazine-i
Fünûn’da yayımlanan gazeline nazire olarak kaleme aldığı 7 beyitten oluşan “-ider”
redifli gazeli (adet 41), Celal Paşa (Ali Tevfik Paşazâde)’nın 6 beyitten oluşan “olur”
redifli gazeli (adet 49-50).
1.2.1.5. Kısm-ı Fennî
Đncelediğimiz sayılar içerisinde “Kısm-ı Fennî” ara sütunu, 27., 32., 33., 35.,
36., 37., 38. ve 41. sayılar dışında derginin bütün sayılarında kullanılmıştır. Bu sütun
altında yer alan yazıların birçoğu mabatlı yazılardır. Mabadı verilen her yazının
başında “Kısm-ı Fennî” ismi yeniden verilmiştir. Đncelenen sayılar içerisinde “Kısm-ı
Fennî” sütunu başlığı altında verilen en uzun soluklu yazı Osman Rahmi (Đbni
Rüştü)’nin “Mübâreze-i Hayat-ı Hayvaniye” (adet 42, 43-44, 45-46, 47-48, 49-50,
51-52) başlıklı yazısıdır.
45
Osman Rahmi’nin yazısından başka bu sütunda M.H (خ)’nin “Şişmanlık” (adet
28, 29), M.T (f)’nin “Madenler ve Madenli Yerler” (adet 39-40) yazıları ile imzasız
olarak kaleme alınan “Telhîs-i Đlm-i Nebâtât” (adet 30, 31, 34) isimli yazı bu sütun
içerisinde yayımlanmıştır.
“Kısm-ı Fennî” sütununda yer alan yazıların sağlık, coğrafya, zooloji ve
botanik ilimleriyle sınırlı olduğu ve bu sütunun 42. sayıdan 51-52. ortak sayıya kadar
her sayıda düzenli olarak yer aldığı görülür. Bunun temel nedeni, farklı sayılarda
düzenli veya düzensiz olarak verilen mabatlı yazılardır.
1.2.1.6. Makale-i Mahsûsa
Adından da anlaşılacağı üzere “Makale-i Mahsûsa” sütunu, bilgi vermek
maksadıyla kaleme alınan yazıların bulunduğu bir sütundur. Bu sütun içerisinde
tarih, din, terbiye ve dilbilgisi konularını içeren yazıların yer aldığı görülmektedir.
Hazine-i Fünûn’un incelenen sayılarında bu ana sütuna sadece 30., 36. ve 37.
sayılarda yer verildiği görülür. Makale-i Mahsûsa sütununun 30. sayıda iki defa
kullanılması dikkat çekicidir.
Bu sütunda yer alan yazarlar ve yazarların eserleri ise şunlardır: Ahmet
Rasim’in “Bir Mülâhaza-i Tarihiye” (adet 30), Abdülgani Seniy’in “Sehv-i Tab”
(adet 30), Zeki’nin “Terbiye-i Etfâl Hakkında Bir Đki Söz” (adet 36), Vahdetizâde
Safvet’in “Ramazân-ı Şerîf” (adet 37).
1.2.1.7. Maraz-ı Sühan
Đncelenen sayılar içerisinde bu ana sütun sadece 34. sayıda Hayret Efendi’nin
80 beyitten oluşan “Mesnevi-i Hayret Efendi” (s. 366-368) başlıklı mesnevisinin yer
aldığı ilk sayfada kullanılmıştır.
46
1.2.1.8. Musahâbe
Musahâbe ana sütunu, sadece 27. sayıda yazarlık konusunda düşünceler ile
yazarların yazıları hakkındaki yorumların ele alındığı imzasız bir sohbet (s. 313-314)
yazısında kullanılmıştır.
1.2.1.9. Mütenevvia
Mütenevvia sütunu Hazine-i Fünûn’da en çok kullanılan ara sütunlardan
biridir. Bu sütun altında 27. sayıda Abdülgani Seniy’in “Pompei Şehri”, 28. sayıda
Revandizli Emin ’in “Mebâhis-i Askeriye”, 31. sayıda Đbnürrıfat Samih’in “Öteberi”,
34. sayıda Mithat Bahari’nin “Ağlarım”, 35. sayıda Hazine-i Fünûn imzalı “Öteberi”,
39-40. ortak sayıda Faik Reşat’ın “Öteberi”, 43-44. ortak sayıda Mustafa Sezai’nin
“Đtiyât”, 51-52. ortak sayıda Zeki Meğamiz’in “Tarih-i Medeniyete Bir Nazar”
başlıklı yazılarına yer verilmiştir.
1.2.1.10. Terâcim
Tercümelerin yer aldığı Terâcim sütununa sadece yedi sayıda yer verilmiştir.
Mehmet Kemalettin Efendi’nin “Kaside-i Tantarâniyeden Mâbad” 11 (adet 29, 30,
31), Esbak Đstanbul Kadısı Arapzâde Hafidi Mehmet Efendi’nin “Kaside-i
Münfericenin Tahmis-i Cedîdiyle Beraber Tercümesi” (adet 34) ve Abdülgani
Seniy’in “Divân-ı Đbnü’l-Fariz’ den Bedâyü’l Arab” (28, 29, 31, 32-33, 35, 42, 43-
44, 47-48, 49-50) yazıları bu sütun içerisinde yayımlanmıştır.
11 Bu kaside Terâcim sütununda olmamakla birlikte aynı ifadelerle (Kaside-i Tantarâniyeden Mâbad) 28.
sayıda da yer almıştır, fakat 27. sayıda Kaside-i Tantarâniye adı altında herhangi bir manzume
bulunmamaktadır. Muhtemelen 27’den önceki sayıların birinde kasidenin yayımına başlanmıştır.
Tahlilî Fihrist’te manzumenin yayın periyodu verilmiştir.
47
1.2.1.11. Terâcim-i Âhvâl
Hazine-i Fünûn’un üçüncü senesinin sadece 29 Haziran 1313- 11 Kasım 1311
tarihleri arasında yer alan Terâcim-i Âhvâl sütunu, Faik Reşat’ın kaleme aldığı Eslâf
sütununun devamıdır. Bu ismin Terâcim-i Âhvâl olarak değiştirilmesine sebep olarak
yazar, Eslâf kelimesinin belirli bir kesimle sınırlandırılmış olmasını gösterir. Đsim
değişikliğiyle yazar, sütunun kapsamını genişletmeyi hedeflemiştir (Yüksel 1997:
148).
Bu sütunda imzasız yazıların yanı sıra Faik Reşat’ın, Şehidi’nin, Derviş
Ali’nin, Mehmet Tahir’in, Muallim Naci’nin, Osman Şükrü’nün ve Abdülgani
Seniy’in yazıları da vardır. Faik Reşat’ın yazıları daha sonra kitap olarak basılmıştır. 12 Fakat incelediğimiz sayılarda Faik Reşat’a ait olan sadece bir biyografi (Necati
Bey) yazısı bu kitapta yer almıştır.
Derginin incelenen sayılarındaki Terâcim-i Âhvâl sütununda Faik Reşat
tarafından kaleme alınan “Necati Bey” (adet 30) biyografisi dışında “Hızırağazâde
Sait Bey”in (Şehidi adet 29), “Đshak Hoca”nın (Đmzasız, adet 31) “Ebû’l- Hâşimi’l-
Sûfî”nin (Đmzasız, adet 43-44), “Zünnûn-ı Mısrî”nin (Derviş Ali, adet 43-44),
“Mevlâna Şeyh Abdullah Salâhi-i Uşşakî”nin (Mehmet Tâhir, adet 36), “Şeyhü’l
Đslâm Abdullah Vassaf Efendi”nin (Muallim Naci, adet 38), “Fenn-i Teşrîh
Ulemâsından Doktor Sâpey”in (Osman Şükrü, adet 43-44), “Đbnü’l-Fariz”in
(Abdülgani Seniy, adet 29) biyografik bilgilerine de yer verilmiştir.
12 Faik Reşat, 1313 “Terâcim-i Âhvâl”, Đstanbul: Kaspar Matbaası,
48
1.2.2. Dergide Yer Alan Türler
1.2.2.1. Edebiyat
1.2.2.1.1. Biyografi
Çeşitli mesleklerde ve uğraş alanlarında ileri gelen kişilerle ilgili önemli pek
çok bilginin verildiği biyografiler, “başlangıçta tarih içinde yer alırken, zamanla
bağımsız bilim dalı haline gelmiştir.” (Đsen 2006:107). Eski edebiyatımızdaki
tezkireler, biyografi türünün ilk şeklidir. Türk edebiyatında ilk kez XV. yüzyılda
görülen tezkirecilik13, XX. yüzyıla kadar devam etmiştir (Yavuz 1988:11). Tezkireler
XVI. yüzyıldan XX. yüzyıla kadar belli bir meslekte tanınmış kişilerle, özellikle
şairlerin hayat hikâyelerinden söz edip onların eserlerinden örnekler veren çalışmalar
olarak kullanılmıştır. XX. yüzyılın ortalarına gelindiğinde ise tezkireler, maddi ve
manevi kültürü meydana getiren her meslekten yaratıcı kişinin biyografik künye
yazıcılığını temel alan bir yazı türü yerine kullanılmaya başlanmıştır (Özön 1941:
347). Batılı tarzda tezkirecilikten biyografiye geçiş ise tam anlamıyla Tanzimat
döneminde olmuştur.
Hazine-i Fünûn’un incelenen sayıları içerisinde on bir biyografik yazıya yer
verildiği görülür. Bu yazılardan ikisi hariç diğerleri “Terâcim-i Ahvâl” sütununda yer
almıştır. Bu sütun içerisinde Arap, Acem, Osmanlı, Batılı şair ve âlimlerin
biyografilerine yer verilmiştir.
Derginin incelenen sayıları içerisinde “Terâcim-i Âhvâl” sütununda yer
almayan biyografi yazılarından biri Ahmet Bahattin tarafından kaleme alınmış
“Zekayizâde Şeyh Đbrahim Şükrullah Efendinin Tarih-i Đrtihâli” (adet 29, s. 331)
başlıklı yazı, diğeri de imzasız olarak kaleme alınan “Madam Akkerman” (adet 39-
40, s. 409-410) başlıklı yazıdır.
Derginin Terâcim-i Âhvâl sütununda ise Derviş Ali “Zünnûn-ı Mısrî”nin,
Faik Reşat “Necati Bey”in, Mehmet Tâhir “Mevlâna Şeyh Abdullah Salâhi-i Uşşakî 13 Đlk Türk tezkiresi, Ali Şîr Nevâyî'nin 1491'de hazırladığı Mecalisü'n-Nefâis'tir. Anadolu
sahasında ise türün ilk örneğini Sehî Bey kaleme almıştır (Yavuz 1988: 11).
49
”nin, Muallim Naci “Şeyhü’l Đslâm Abdullah Vassaf Efendi”nin, Osman Şükrü
“Fenn-i Teşrîh Ulemâsından Doktor Sâpey”in, Şehidi “Hızırağazâde Sait Bey”in,
Abdülgani Seniy “Đbnü’l-Fariz”in biyografilerini yazmıştır. Bu sütunda yer alan
“Ebû’l- Hâşimi’l- Sûfî”nin ve “Đshak Hoca”nın biyografileri ise imzasızdır.
Derginin incelenen sayılarında her şahsın biyografisinin aynı ölçüde
verilmediği görülür. Biyografileri verilen kişilerin ağırlıklı olarak doğum, ölüm
tarihleri, asıl isimleri, nereli oldukları, soyadları, baba adları, tahsil durumları, varsa
destek aldıkları dönemin ileri gelen kişileri ve bu kişilerin eserleri hakkında çeşitli
bilgilerin verildiği görülür. Ancak içerik olarak biyografilerin verilişi çeşitli
farklılıklar arz etmektedir.
Dergide bazı kişilerin biyografisinin asıl isimleriyle bazılarının ise asıl
isimleriyle birlikte unvanlarıyla verildiği görülmektedir. Örneğin, Necati Bey’in,
Đshak Hoca’nın, Madam Akkerman’ın asıl isimleriyle; Đbrahim Şükrullah Efendi’nin
(Zekayizâde Şeyh), Ebû’l- Hâşim’in (Sûfî), Abdullah Salâhi-i Uşşakî’nin (Mevlâna
Şeyh), Abdullah Vassaf Efendi’nin (Şeyhü’l Đslâm), Doktor Sâpey’in (Fenn-i Teşrîh
Ulemâsı), Sait Bey’in (Hızırağazâde) ise asıl isimleriyle birlikte unvanlarının da
verildiği görülür.
Dergide verilen biyografilerin aynı hacimde olmadığı da görülür. Örneğin,
Zekayizâde Şeyh Đbrahim Şükrullah Efendi’nin, Zünnûn-ı Mısrî’nin, Ebû’l-
Hâşimi’l- Sûfî’nin, Đbnü’l-Fariz’in biyografik bilgileri yaklaşık bir sütun içerisinde
çok kısa olarak verilirken, diğerlerinin birden çok sütun içerisinde çok daha ayrıntılı
olarak verildiği görülmektedir. Bunun nedeni, bu kişilerin şair değil, bilgin ve
tanınmış kişiler olmasıdır.
Biyografileri verilen şair ve âlimlerden Necati Bey’in, Đshak Hoca’nın,
Mevlâna Şeyh Abdullah Salâhi-i Uşşakî’nin, Şeyhü’l Đslâm Abdullah Vassaf
Efendi’nin, Hızırağazâde Sait Bey’in Osmanlı şairleri olmaları münasebetiyle;
Zekayizâde Şeyh Đbrahim Şükrullah Efendi’nin, Zünnûn-ı Mısrî’nin, Ebû’l-Hâşimi’l-
Sûfî’nin, Đbnü’l-Fariz’in Osmanlı ulemasından olmaları münasebetiyle
biyografilerinin verildiği görülür. Ayrıca biyografileri verilen bu Osmanlı şair ve
50
âlimleri dışında, Batılı şair Madam Akkerman ile Batılı bilim adamı Fenn-i Teşrîh
Ulemâsından Doktor Sâpey’in de biyografik bilgilerine yer verilmiştir.
Terâcim-i Âhvâl sütununun, Faik Reşat’ın kaleme aldığı Eslâf’ın devamı
olduğunu, bu ismin Terâcim-i Âhvâl olarak değiştirilmesine sebep olarak yazarın
Eslâf kelimesinin belirli bir kesimle sınırlandırılmış olmasını gösterdiğini, isim
değişikliğiyle yazarın, sütunun kapsamını genişletmeyi hedeflediğini çalışmamızın
Terâcim-i Âhvâl kısmında belirtmiştik (s.47). Biyografisi verilen on bir kişiden
beşinin edip olmaması, ayrıca biyografileri verilen kişiler arasında Batılı şair ve
bilim adamlarının olması dikkat çekicidir. Bu durum Hazine-i Fünûn’da biyografi
sütununun sorumluluğunu aldığı düşünülen Faik Reşat’ın tercihi doğrultusunda
biyografisi verilen kişilerin belirli kesimle sınırlı kalmadığını ve alanının
genişlediğini göstermektedir. Ayrıca buradan biyografik yazılarda halen tezkirecilik
geleneğinin devam ettiği hususunda bir sonuç da çıkarılabilir.
Derginin incelenen sayılarında kişilerin doğum ve ölüm tarihlerinin
verilişinde de çeşitli farklılıklar vardır. Örneğin, Mevlâna Şeyh Abdullah Salâhi-i
Uşşakî’nin, Fenn-i Teşrîh Ulemâsından Doktor Sâpey’in, Đbnü’l-Fariz’in
biyografilerinde kişilerin hem doğum hem de ölüm tarihleri verilirken; Madam
Akkerman’ın, Hızırağazâde Sait Bey’in biyografilerinde sadece doğum tarihleri;
Zekayizâde Şeyh Đbrahim Şükrullah Efendi’nin, Necati Bey’in, Đshak Hoca’nın
biyografilerinde ise sadece ölüm tarihlerinin verildiği görülür.
Dergide biyografileri verilen şairler hakkında fikir yürütüldükten sonra, bu
şahısların bazılarının eserlerinin isimleri ve eserlerinden örnekler de zikredilmiştir.
1.2.2.1.2. Hikâye ve Roman
Edebiyatımıza Batılı anlamda hikâye ve roman türlerinin girmesi Tanzimat
döneminde yapılan tercümelerle olmuştur. Bu sahada ilk tercüme roman, Yusuf
Kamil Paşa’nın 1859’da Fenolen’den çevirdiği “Tercüme-i Telemak”tır. Bunu Victor
Hugo’nun “Sefiller” (1862), Daniel Defo’nun “Robinson Crusoe” (1864), Alexandre
Dumas Pere’in “Monte Kristo” (1871), Chateaubriand’ın “Atala”sı (1872) izler.
Ahmet Mithat Efendi’nin “Kıssadan Hisse (1869) ve Letaif-i Rivâyet” (1870-1895)
51
adlı hikâyeleri ile Şemsettin Sami’nin “Taaşşuk-ı Ta1at ve Fitnat” (1872) adlı romanı
bizde Batılı tarzda kaleme alınan türünün ilk örnekleridir. Bu eserleri, Ahmet
Mithat’ın “Felatun Bey ile Rakım Efendi” (1875), Namık Kemal’in “Đntibah”(1876)
romanı takip etmiştir (Akyüz 1995: 67-68). Ayrıca roman ve hikâyemiz için önemli
bir adım kabul edilen “Sergüzeşt” (1888) ve “Karabibik” (1891) de bu dönemde
yayımlanmıştır.
Đncelemeye tabi tuttuğumuz Hazine-i Fünûn’un üçüncü yılında (1895-1896)
ise Ahmet Mithat’ın “Letaif-i Rivâyet” (1870-1895), “Ana-Kız” (1895) adlı
hikâyeleri ile “Taaffüf” (1896) ve “Gönüllü” (1896) adlı romanları yayımlanmıştır.
Ayrıca Hazine-i Fünûn dergisinin çıkartıldığı bu yıllarda Recaizâde Mahmut
Ekrem’in “Şemsâ” adlı hikâyesi yayımlanmış, Nabizâde Nazım’ın “Zehra” adlı
romanı ise Servet-i Fünûn’da tefrika edilmiştir (Birinci 1987: 17). Recaizâde
Mahmut Ekrem’in romanımız için önemli bir kilometre taşı olan “Araba Sevdası”
adlı romanı ise henüz tefrika edilmemiştir.
Hazine-i Fünûn’un çıkarıldığı yıllarda sanatçılar, eserlerine -devrin siyasî
ortamından dolayı- konu seçmede tam olarak özgür davranamamışlar, sosyal
meselelere daha çok kadın, aile ve çocuk merkezli yaklaşmışlardır. Kadın ve çocuk
eğitiminin toplumsal yaşantıya olan etkisi de bu dönem eserlerinin üzerinde durduğu
önemli konulardan biri olmuştur.
Devrin sosyal meseleleri çerçevesinde kadın ve çocuk eğitiminin konu
alındığı hikâyeler içerisinde Zeki’nin “Terbiye-i Etfâl Hakkında Bir Đki Söz” (adet
36) başlıklı hikâyesinde çocuk terbiyesi konusunda çeşitli bilgiler ele alınırken,
Kâzım’ın “Ne Saâdet” (adet 41) başlıklı hikâyesinde ise ailesinin A. Bey’le
evlendirmek istediği bir genç kızın, çocukluk aşkı Suat’la olan duygusal ilişkisi ve
ailenin bu ilişkiye olumsuz bakışı ele alınmıştır.
“Terbiye-i Etfâl Hakkında Bir Đki Söz” ile “Ne Saâdet” hikâyelerde aynı bu
yıllarda yayımlanan (1895-1896) “Zehra”, “Taaffüf”, “Gönüllü” romanlarında ve
“Letaif-i Rivâyet”, “Şemsâ”, “Ana-Kız” hikâyelerinde olduğu gibi sosyal meselelerin
-devrin siyasî atmosferinden dolayı- kadın, aile ve çocuk merkezinde ele alındığı
görülür.
52
Hazine-i Fünûn incelenen sayılarında yer alan hikâyelerde, tabiatın insan
psikolojisine yansımaları, aşk, ıstırap ve bunların sosyal hayata tezahürleri
anlatılmıştır. Dergide yer alan Mehmet Celal’in “Çiçekler Đçinde” (adet 31)
hikâyesinde, çiçekler içinde geçirilen bir baharın, genç kızın yaşamında ve
duygularında meydana getirdiği değişikler; Ziyaettin’in “Bir Hikâye” (adet 43-44)
başlıklı eserinde ise ormanda doğayla baş başa olan bir gencin doğanın büyüleyici
atmosferinden etkilenişi ve tabiatın insan psikolojisine yansımaları ele alınmıştır.
Kâzım (Tâhirzâde)’ın “Ne Saâdet” (adet 41), Mahmut Kenan’ın “O” (adet 47-48),
Sabri’nin “Zavallı Kız” (adet 27) hikâyelerinde ise sonu hazin bir şekilde biten aşk
öyküleri ele alınmıştır. Ahmet Rasim’in “Ak Saç” (adet 47-48) hikâyesinde saçlarına
ak düşen bir adamın, hayat karşısında duyduğu ıstırap ve yaşlanışını fark edişi; Ali
Muzaffer’in “Mahir Aşçı” (adet 32-33, 34, 35) adlı çevirisinde ise Paris’te eşiyle
lokantacılıkla uğraşan Jaleynu ve eşinin hayallerindeki yıkıntıları hikâye edilmiştir.
Đncelenen sayılar içerisinde toplumsal konuyu ele alan tek ve en uzun hikâye
ise Abdülgani Seniy’in “Âkibet-i Tevekkül” (adet 35, 36, 39-40) başlıklı hikâyesidir.
Abdülgani Seniy’in “Âkibet-i Tevekkül” başlıklı hikâyesi, çiftliği şehirden iki
saat uzakta olan bir gencin evine dönerken yolda tipiye yakalanması ve donmamak
için ihtiyar bir kadın evine sığınmasıyla başlar. Đhtiyar kadının iki oğlu vardır; ama
bunlardan biri yılar önce askere gitmiş ve dönmemiş, diğeri ise gezici ticaretle
uğraşmasından dolayı uzaklardadır. Đhtiyar kadının ticaretle uğraşan oğlu, her ay
düzenli olarak annesine para göndermekte, o da bu parayla kirasını ödemektedir.
Aradan geçen üç aya rağmen oğlu para göndermez ve ihtiyar kadın da kirasını
ödeyemez. Sabah kalktığında misafirinin erkenden gittiğini, masanın üzerine de bir
kese altın koyduğunu gören ihtiyar kadın, keseyi açtığında kesenin içinde on altın
olduğunu görür ve Allah’a şükreder. Misafiri de onun gönderdiğini düşünür. Ev
sahibi kirasını istemeye geldiğinde yaşlı kadın ona kirasını öder. Đhtiyar kadından
evinin kirasını alan ev sahibi, oradan da diğer kiracısı olan çobanın yanına gider
ondan da kirasını alır ve gece şehre doğru yola koyulur. Hikâye ev sahibinin ihtiyar
kadından ve çobandan aldığı paraları yolda karşısına çıkan atlı bir gence
kaptırmasıyla son bulur (adet 35, s. 378-379;36, s. 387-388;39-40, s. 414-415).
53
Abdülgani Seniy’in bu hikâyesinde maddi olanaklardan yoksun ihtiyar bir
kadının çektiği ıstırap ve acılar sosyal hayatın gerçeği içerisinde gözler önüne
serilmiş, yaşlı kadının şahsında dönemin aile yaşantısına ve maddi sıkıntılara
gönderme yapılmıştır. Bu hikâyede karşımıza çıkan “asker ve savaş” o dönem
toplumunun bir gerçeğidir. Bu gerçek bazen bu hikâyede olduğu gibi insanın
yaşantısındaki olumsuzluklarla karşımıza çıkarken, bazen de Ahmet Mithat
Efendi’nin “Gönüllü” romanında olduğu gibi daha çok hamasi duygularla karşımıza
çıkmaktadır. Ahmet Mithat Efendi’nin “Gönüllü” romanında 1897 Yunan
savaşsından esinlenilerek roman kahramanı Recep Koso’nun savaşa gönüllü olarak
katılması konu edilir (Özön 1985: 219-220).
1.2.2.1.3. Şiir
Tanzimat’la birlikte Batılılaşma sürecine giren edebiyatımızda şiir, üzerinde
en fazla düşünülen tür olmuştur. Şiirde yenilik anlayışını benimsenmiş ve yeni türde
şiirler yazılmıştır. Tanzimat şiirinin muhtevasını “medeniyet, vatan, aile, hürriyet,
hak, adalet” gibi konularla zenginleştirdiği, şekil bakımından ise sanatçıların büyük
ölçüde eskiye bağlılığını sürdürdüğü bilinen bir gerçektir. Ancak 1895’e gelindiğinde
Türk şiirinde şekil bakımından önemli yenilikler olmuş, hatta şiirimizin muhtevası
sosyal temadan tekrar ferdi konulara yönelmiştir. Buna sebep olarak daha çok devrin
siyasî ortamı, sanatçıların psikolojileri ve özel yaşantıları gösterilmektedir.
Đşte Hazine-i Fünûn’daki şiirlerde devrin bu özelliğini yansıtan bireysel
konular işlenmiştir. Şairler, aşk, tabiat sevgi, ölüm, üzüntü gibi konuları ve duyguları
dile getirirken, Divan şiirinin benzetmelerini kullanmışlardır.
Derginin incelenen sayılarında yer alan şiirler, Divan şiirinin nazım
şekilleriyle kaleme alınmış şiirlerdir. Bunlardan bazılarına gazel, kaside, nat, kıta,
nazire, mersiye gibi tür isimleriyle verilirken, bazıları başlıksız, bazıları da
“Tahattur- Tesir” (A. (ع) Tevfik, adet 32-33. ), “Kuşlar” (Andelib adet 37), “Rüyâ”
(Mehmet Đhsan, adet 38) adlı şiirlerde olduğu gibi konularına göre isimlendirilmiştir.
54
Derginin incelenen sayılarında yer alan 139 şiirden 85’i gazel, 10’u kaside,
10’u kıta, 6’sı nat, 5’i mesnevi, 3’ü methiye, 2’si tevhit, 2’si tahmis, 1’i mersiye, 1’i
şarkı, 1’i tesdis, 13’ü ise Batılı veya yeni nazım şekleriyle kaleme alınmış şiirlerdir.
Batı kaynaklı veya yeni tarz nazım şekilleri kullanılarak yazılan 13 şiirin
nazım şekilleri şunlardır:
Đbnürrıfat Samih’in “Tazmîn” başlıklı şiiri dörder mısralı bendlerden
meydana gelen nazım şekliyle; Nurettin Ramih’in “Bir Güzele”, Tevfik Fikret Bey’in
“Ey Yâr-ı Nağmekâr” başlıklı şiirleriyle imzasız olarak verilen “Sabah-ı ıyd” başlıklı
şiir beşer mısralı bendlerden meydana gelen nazım şekliyle; Abdülgani Seniy’in
“Nevha-i Hazînâne”, Mahmut Ekrem’in “Tefekkür”, Osman Faiz’in “Tesdîs” başlıklı
şiirleriyle Nuri Şeyda’nın isimsiz gazeli altışar mısralı bendlerden meydana gelen
nazım şekliyle; Muallim Naci’nin “Bir Hâtıra” başlıklı şiiri sekizer mısralı
bendlerden meydana gelen nazım şekliyle; Recaizâde Mahmut Ekrem’in
“Mahşerü’n- Nefâis” ile “Pejmürde’den Şeb-i Muzlim” başlıklı şiirleri ise dokuzar
mısralı bendlerden meydana gelen nazım şekliyle yazılmıştır.14
Takdîs (Đmzasız), “Tavsîf-i Cânân” (Osman Faiz), “Meçhûller” (Cenap
Şahabettin) başlıklı şiirler ise bu tasniflerin dışında kalan şiirlerdir.
Derginin incelenen sayılarında Divan şiirlerinin ağırlıkta olduğu görülür.
Ancak bu eski şiirlerden birçoğunun nazire oluşu dikkat çekicidir. Dergide, 20’si
gazele, 3’ü kasideye olmak üzere toplam 23 nazire şiire yer verilmiştir. Bu
nazirelerden birçoğu Divan şairlerinin şiirlerine özellikle de Fuzûlî’nin şiirlerine
yazılmıştır. Derginin 27. ve 30. sayılarında Muhittin’in Fuzûlî’nin “beni” redifli
gazeli ile “su” kasidesine yaptığı nazireler, 29. sayıda Ahmet Remzi’nin Fuzûlî’nin
“gördüm” redifli gazelindeki her beytin başına üçer mısra ekleyerek yedi bendden
oluşturduğu “Tahmîs-i Gazel-i Cenâb-ı Fuzûlî” başlıklı manzumesi, 47-48. ortak
sayıda Ali Rıza’nın Fuzûlî’nin “su” kasidesine yaptığı nazire ile 39-40. ortak sayıda
Enver’in kaleme aldığı “Cenâb-ı Fuzûlî’ye Taklît” başlıklı nazire, Fuzûli’ye olan
ilginin de göstergesidir.
14 Bu değerlendirme ve tasnif, M. Fatih Andı’nın “Servet-i Fünûn’a Kadar Yeni Türk Şiirinde Şekil
Değişmeleri” isimli eserinden hareketle yapılmıştır.
55
Dergide Fuzûlî’den başka Ali Tevfik Paşa’nın “izdiyât” redifli gazeline
(Muallim Naci, adet 41), Mahmut Celalettin Paşa’nın “-ider” redifli gazeline (Nezih
Paşa, adet 42), Avnî Bey’in “söz” kasidesine (Nuri Şeyda, adet 45-46), Yıldırım
Beyazıt’ın “sandım” redifli gazeline (Nazif Surûrî Bey, adet 45-46) de nazireler
yazılmıştır.
Ayrıca dergide Şeyh Vasfi’nin ve Hersekli Arif Hikmet Bey’in şiirlerine de
yer verilmesi, ilk bakışta derginin eski şiire olan bağlılığının bir göstergesi olarak
algılanabilir; ancak bu durumun, eski-yeni çatışması olarak düşünülmemelidir. Fakat
şu da bir gerçektir ki Hazine-i Fünûn, eski-yeni karşısındaki tavrını eski lehine
değiştirme eğilimindedir. Çünkü incelenen sayılarda Fikret ve Cenap’ın şiirlerinin
sayısı daha önceki yıllara oranla oldukça azdır. Bu hususu Faik Reşat’ın “Eslâf
Hakkında Mukaddime Yollu Birkaç Söz” başlıklı yazısında belirttiği gibi gençlerin
bu eski tarz şiirleri ve bunların şairlerini tanıması ve onları kendilerine örnek
almalarıyla da açıklamak mümkündür (Sel 2004: 165).
Đncelenen sayılarda devrin şairlerinin birçoğunun isimleriyle birlikte edebî
sıfatlarıyla verildiği görülmektedir. Bunlar içerisinde Tevfik Fikret’in “Güzide-i
Sühan”, Nuri Şeyda ile Mehmet Celal’in “Şair-i Şiirin” gibi edebî unvanlarıyla
birlikte verilmeleri dikkat çekicidir. Bu da devrin bir özelliğidir.
Hazine-i Fünûn’un incelenen sayıları içerisinde şiirleri yer alan şairler
şunlardır: Agâh [Osman] Paşa, Tevfik Lâmih, Ahmet Remzi, Ahmet Tahir (Çallı
Ömer Efendizâde), Ali Raci Efendi, Ali Rıza, Ali Rûhî Bey, A.(ع) Tevfik (Selanikli),
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat), Arif Hikmet Bey (Hersekli), Asım Vecihi, Avnî
Bey, Azri Çelebi, Besim Efendi, Celal Paşa (Ali Tevfik Paşazâde), Cenap Şahabettin,
Cemili, Ç. Sami, Enver, Faik Reşat, Fuzûlî, Galip (Talebe-i ulumdan Kayserili Đbni
Seyit Galip), Hayri (Nevşehirli Đbni Rüştü), Hayret Efendi, Hoca Tahsin, Đbnü’l
Şevket, Đhsan Necmi (Edremitli), Kâzım (Tâhirzâde), Kemâl-i Hocendi (Şeyh),
Mahmut Celalettin Paşa, Recaizâde Mahmut Ekrem Mehmet Ali, Memduh Bey,
Mehmet Đhsan Mehmet Kemalettin Efendi (Harputi, Kemali), Mehmet Râsih,
Mehmet Subhi, Mehmet Tarık, Mehmet Sadi (Mekteb-i Mülkiye-i Şahane 2. sene
talebesinden Aksaraylı), Midhat Bahari, Muallim Feyzi, Muallim Naci, Muhittin,
Muhlis Bey, Đbnürrıfat Samih, Nâili (Manastırlı Hoca Nâili), Nazif Surûrî Bey, Nezih
56
Paşa, Niyazi Efendi, Nurettin Ramih, Nuri Şeyda, Osman Faiz, [ Pedram ] Hüseyin
Dâniş, Sadi Bey, Sadettin, Şeyh Osman Şems (Üsküdarlı), Tevfik Fikret Bey, Vasfi
Efendi, Vecîhi, Yıldırım Beyazıt Han, Abdülgani Seniy, Zühtü (Đzmit’ten).
1.2.2.1.4. Çeviri
II. Mahmut devrinde eğitim için Avrupa’ya gönderilen pek çok genç
1839’dan sonra yavaş yavaş ülkeye dönmeye başlamış ve dönen bu eğitimli gençler,
yabancı dil öğrenmeleri konusunda çevrelerindeki insanları etkilemişlerdir (Tanpınar
1997:143). Yine Tanzimat nesliyle birlikte Batı’dan ülkeye girmeye başlayan
yabancı dergi ve gazeteler, yabancı dil bilme zorunluluğunu da beraberinde
getirmiştir. Ayrıca Tanzimat’la birlikte başlayan Batılılaşma fikri yabancı dil
öğrenimi zorunlu kılmıştır.
Türk edebiyatının Batılılaşma sürecinin başlangıcında da çeviriler önemli rol
oynamıştır. Edebiyatımıza pek çok yeni tür, çeviriler yoluyla girmiştir. Bu yolda ilk
olarak roman tercümeleri dikkati çeker. Bu alanda ilk çalışmalar Yusuf Kamil
Paşa’nın “Telemak Tercümesi, Ahmet Vefik Paşa’nın Voltaire’den çevirdiği
“Hikâye-i Feylosefıyye-i Mikromegas”tur (Tanpınar 1997:285). Bunları diğerleri
takip eder.
Bu çevirilerde takip edilen yol, Tanzimat’tan Meşrutiyet’e doğru değişiklik
göstermiştir. Önceleri “… batılı eserlerin yalnız muhtevasına dikkat ve önem
veriyordu. Bundan dolayı mısra ve cümlelerinin içinde mana değiştiği halde, ifade
vasıtaları umumiyetle eski çeşnide kalıyordu. Onların üslûbu, eski üslûbun bir nevi
yeniden düzenlenmesinden ibarettir. Yeni nesil ise, batılı eserlerin muhtevasından
başka yazılış tarzına da dikkate etmiş ve tercümelerinde içle beraber üslûbu da
aktarmağa veya taklide çalışmıştır.” (Kaplan 1971: 11)
Tercümeler, sadece roman veya hikâyeyle sınırlı kalmamış; yabancı dil
öğrenen gençler, yazarlar Batı’da yayımlanan gazete veya dergilerde ilgilerini çeken
yazıları, haberleri de çevirerek yayımlamışlardır.
57
Hazine-i Fünûn’daki tercüme faaliyetleri genel olarak “Terâcim” sütununda
devam etmiştir. Bunlar, sadece Batı’dan yapılan tercümeler değildir. Bu sütunda yer
alan tek mensur tercüme Ahmet Rasim’in Fransızcadan aktardığı, okuyucunun
muhayyilesini harekete geçiren “Bir Mektûp” (adet 35) başlıklı yazıdır.
Terâcim sütununda Doğu’dan yapılan tercümeler ise kaside türü ağırlıklı
olmak üzere manzum metinlerdir.
Dergideki tercüme yazılar isimsiz sütunlarda da karşımıza çıkar. Bu
sütunlarda yer alan yazılar, kime ait olduğu okuyucuya verilmeyen Batı’dan yapılan
tercümelerdir. Muhtemelen bunlar, gazete veya dergilerden çevrilmiştir.
Terâcim sütunu içerisinde verilmeyen yazılara ve eserlere de
rastlanılmaktadır. Abdülgani Seney, Ali Muzaffer, V.(و) Reşit, M.H (خ) ve Osman
Rahmi gibi yazarların bazı yazıları içerikleri ve bilgilerin verilişleri itibariyle çeviri
yazıları olduğu düşünülebilir.
Örneğin, Abdülgani Seniy’in Đtalya’nın Pompei kentinde, yüzyıllar önce
yaşanılan felaketleri anlattığı “Pompei Şehri” (adet 27); mağaraların oluşumları ile
Đngiltere’nin Derbyshire civarında bulunan Devil's Hole mağarası hakkında çeşitli
bilgiler verdiği “Mağaralar”(adet 28) başlıklı yazıları ile Jack adında bir babanın evin
camını kıran oğluna göstermiş olduğu tepki ve üzüntü üzerine kaleme aldığı “Bir
Kâide-i Tasarrufun Tedkiki” (adet 34) başlıklı yazısı çeviri yazısı olarak
düşünülmelidir. Abdülgani Seniy tarafından kaleme alınan gerek “Pompei Şehri” ile
“Mağaralar” yazılarında verilen ansiklopedik bilgiler gerekse “Bir Kâide-i
Tasarrufun Tedkiki” başlıklı yazısında kahramanın Jack adında yabancı bir isimli
oluşu bu yazıların çeviri yazısı olabilceği tezimizi doğrulamaktadır.
Aynı şekilde Ali Muzaffer’in “Mahir Aşçı” (adet 32-33, 34, 35) adlı
çevirisinde Paris’te eşiyle lokantacılıkla uğraşan Jaleynu ve eşinin hayallerindeki
yıkıntılar hikâye edilmiştir. Dergide bu hikâyenin çeviri olduğu yönünde herhangi bir
ibare bulunmamakla birlikte, hikaye kahramanın ismi ve olayın geçtiği yer bu
hikâyenin de çeviri olduğunu düşündürmektedir.
Sağlık alanında yazılar kaleme alan V.(و) Reşit (“Hazm” adet 43-44;
“Hâsılât-ı Hazmiyenin Dâhil-i Devrân Olması” adet 49-50; “Devrân” adet 51-52);
58
M.H (خ) (“Şişmanlık” adet 28, 29) ile fen alanında yazılar kaleme alan Osman Rahmi
(“Mübâreze-i Hayat-ı Hayvaniye” adet 42, 43-44, 45-46, 47-48, 49-50, 51-52) ile
imzasız (“Telhîs-i Đlm-i Nebâtâb” adet 30, 31, 34) ediplerin yazılarının her ne kadar
dergide çeviri olduğu ifade edilmemişse de bu yazıların da çeviri yazısı olduğu
düşünülebilir. Ancak bu hususta kesin olarak bir yargıya varmak mümkün değildir.
Çünkü elimizde içerikleri itibariyle alanlarında uzmanlık isteyen bu yazıların
yazarlarından hangilerinin mesleğinin sağlık ve fen bilimleriyle ilgili olduğu ile ilgili
herhangi bir bilgi mevcut değildir.
Dergide ağırlıkta Şark’tan olmakla beraber Garp’tan da çeviriler yapılmıştır.
Şark’tan yapılan çevirilerin tanınmış şairlerin divanlarından yapılan manzum
parçalar olduğu, Batı’dan yapılanların ise bilimsel gelişmelerle kültürel bilgilerin
verildiği mensur yazılar olduğu görülür. Buradan hareketle Hazine-i Fünûn’un çıktığı
yıllarda Osmanlı ediplerinin bir taraftan Şark kültürünü devam ettirirlerken, diğer
taraftan da Batı’da yaşanılan bilimsel gelişmelerden uzak kalmayarak Doğu ve Batı
arasında kültürel bir köprü görevi gördükleri rahatlıkla söylenebilir.
1.2.2.1.5. Mektup
Hazine-i Fünûn’un incelediğimiz sayılarında mektup türünde yazılmış dört
yazı mevcuttur. Bunlardan Ahmet Rasim’in Fransızcadan tercüme ettiği mektup (Bir
Mektûp, adet 35) ile aşığın, sevgiliye derdini beyitler halinde anlattığı imzasız
manzum mektupta (Bir Mektûbum, adet 43-44) bireysel konular ele alınırken,
Đzzet’in Fuzûlî’nin yazma divanı hakkında okuyuculara çeşitli bilgiler verdiği
mektup (Şam’dan Mektûp, adet 39-40) ile Nevi’nin Vezir-i Âzam Sinan Paşa’nın
“şairin âlim olamayacağı” hususundaki ifadesi üzerine Paşa’ya cevaben yazdığı
mektupta (Mektûp, adet 36) ise edebî konular ele alınmıştır.
Dergide ismi verilmeyen bir yazar tarafından kaleme alınan “Bir Mektûbum”
(adet 43-44) başlıklı yazıda aşığın, sevgilisine derdini beyitler halinde manzum
olarak anlatması Türk edebiyatına yeni giren bu edebî türün ne kadar geliştiğinin bir
göstergesi olarak algılanmalıdır.
59
Dergide bunlar dışında okuyucular tarafından dergiye başka mektupların da
gönderildiği belirtilmiş, fakat okuyucuların gönderdikleri bu mektuplar
yayımlanmamıştır. Okuyucular tarafından dergiye mektupların gönderilmesi,
derginin sevilen ve okunan bir dergi olduğunu, gönderilen bu mektupların dergi
yöneticileri tarafından ciddiyetle cevaplandırılması da Hazine-i Fünûn dergisinin ne
kadar ciddi bir dergi olduğunun somut bir kanıtıdır.
1.2.2.1.6. Deneme - Makale - Sohbet
Hazine-i Fünûn’da yukarıdaki edebî türler dışında deneme, makale ve sohbet
gibi edebî türlere de yer verilmiştir.
Edebî türler içerisinde deneme türünün sınırlarını günümüzde bile kesin
olarak belirlemek mümkün değildir. Dergide “Musahâbe” başlığı altında verilmediği
için sohbet içine alamadığımız, hikâye özelliğini taşımakla birlikte tam anlamıyla
hikâye olarak da isimlendiremediğimiz, içeriksel olarak da makale diyemeyeceğimiz
ve bu sebeple deneme olarak kabul ettiğimiz birtakım yazılar mevcuttur. Bu yazılar
şunlardır: “Đstiğrâk” (Abdulvahâp, adet 27), “Hakikat ve Hayal” (Ahmet Rasim, adet
45-46), “Leyâl-i Teemmül” (Ali Rıza, adet 42), “Deniz Kıvılcımları” (Abdülgani
Seniy, adet 45-46), “Gece Rûy-ı Deryâda” (Yusuf Ziya, adet 47-48).
Hazine-i Fünûn’un incelenen sayılarında deneme ve sohbet türlerine göre
makale türüne daha çok yer verildiği görülür. Dergide içeriksel olarak makale
türünde değerlendirilebilecek dokuz yazı mevcuttur. Bu yazılar şunlardır: “Şiir-Şâir”
(Abdulrahim Fehmi, adet 47-48), “Bir Mülâhaza-i Tarihiye” (Ahmet Rasim, adet
30), “Öteberi” (Faik Reşat, adet 39-40), “Fuzûlî Farisi Divânı’nın Dîbâcesi” (Fuzûlî,
adet 42, 43-44, 45-46), “Ramazân-ı Şerîf” (Safvet Vahdetizâde, adet 37), “Sehv-i
Tab” (Abdülgani Seniy , adet 30) , “Bir Kâide-i Tasarrufun Tedkiki” (Abdülgani
Seniy, adet 34) , “Terbiye-i Etfâl Hakkında Bir Đki Söz” (Zeki, adet 36) , “Tarih-i
Medeniyete Bir Nazar” (Zeki Meğamiz, adet 51-52).
Makale türü içerisinde değerlendirilebilecek bu yazılardan Ahmet Rasim’in
“Bir Mülâhaza-i Tarihiye”, Abdülgani Seniy’in “Sehv-i Tab”, Zeki’nin “Terbiye-i
Etfâl Hakkında Bir Đki Söz”, Safvet (Vahdetizâde)’in “Ramazân-ı Şerîf” başlıklı
60
yazıları “Makale-i Mahsûsa” sütunu içerisinde verilirken; Zeki Meğamiz’in “Tarih-i
Medeniyete Bir Nazar” ile Faik Reşat’ın “Öteberi” başlıklı yazıları “Mütenevvia”
sütunu içerisinde verilmiştir. Dergide makale türü içerisinde değerlendirilen diğer
yazılar ise isimsiz sütunlar içerisinde verilmiştir.
Dergide yer alan makale yazılarında Abdulrahim Fehmi’in “Şiir-Şâir”, Faik
Reşat’ın “Öteberi”, Fuzûlî’nin “Fuzûlî Farisi Divânı’nın Dîbâcesi”, Abdülgani
Seniy‘in “Sehv-i Tab” yazıları edebiyat; Ahmet Rasim’in “Bir Mülâhaza-i Tarihiye”,
Zeki Meğamiz’in “Tarih-i Medeniyete Bir Nazar” yazıları tarih; Safvet
(Vahdetizâde)’in “Ramazân-ı Şerîf” yazısı din; Abdülgani Seniy’in “Bir Kâide-i
Tasarrufun Tedkiki” ile Zeki’nin “Terbiye-i Etfâl Hakkında Bir Đki Söz” yazıları ise
çocuk eğitimini konu alan yazılardır.
Dergide çok fazla yer tutmamasına rağmen karşılaştığımız edebî türlerden
birisi de sohbet yazılarıdır. Derginin incelenen sayılarında Ahmet Rasim’in ay
ışığında doğanın görünüşündeki değişim ve gündüzle gecenin birbirine karıştığı
gurub vaktindeki manzaranın büyüleyici atmosferini anlattığı “Hakikat ve Hayal”
(adet 45-46), Ali Rıza‘nın yaşamaktan zevk almayan, hayatın olumsuz ve mutsuz
tarafını gören bir kişinin karamsar duygularını ele aldığı “Meraret-i Hayât” (adet 45-
46), Muhittin’in sonbahar mevsiminin büyüleyici atmosferini konu aldığı “Hazân”
(adet 28) ile eser sahibinin isminin verilmediği yazarlık konusunda çeşitli
düşüncelerin değerlendirildiği “Muhasebe” (adet 27) başlıklı yazılar sohbet türünde
kaleme alınmış yazılardır.
Hazine-i Fünûn dergisinin önceki sayılarında sohbet türündeki yazıların daha
çok “Musahâbe” sütunu içerisinde verilmesine rağmen, incelemeye tabi tuttuğumuz
sayılar içerisinde sadece 27. sayıda yazarlık konusunda düşünceler ile yazarların
yazıları hakkındaki yorumların ele alındığı imzasız bir sohbet (s. 313-314) yazısının
bu sütun içerisinde verildiği görülmektedir. Sohbet türünde kaleme alınan diğer
yazılar ise çoğunlukla “Mütenevvia” sütunu içerisinde verilmiştir.
61
1.2.2.1.7. Dil ve Üslûp
Hazine-i Fünûn dergisinde dil konusunda oldukça hassas davranılmıştır.
Dergideki bu hassasiyeti 30. sayıdan itibaren Osmanlı lisanı hakkında yazılan
yazılarda da görmek mümkündür.
Muallim Naci’nin “Evzân-ı Meşhûre” (adet 35, 37, 39-40, 42) ile “Taktî”
(adet 35) başlıklı yazılarında aruz vezinlerinin beyitler üzerinde gösterilmesi ve
beyitlere uygulanışı esnasında uyulması gereken kurallar üzerinde durulması, Vasfi
Efendi’nin “Vasf-ı Terkîbi” (adet 37, 39-40, 41) başlıklı yazısında ise örnekler
eşliğinde birleşik sıfatların yazımı ve kullanimları hakkında çeşitli bilgilerin
verilmesi derginin imlâ ve yazım hususunda ne kadar hassas olduğunun birer
kanıtıdır.
Abdülgani Seniy “Sehv-i Tab” (adet 30) başlıklı yazısında Avrupa ve Şark
matbaasına nazaran bizde matbu hataların daha çok olduğu ve yapılan bu matbu
hataların sonradan düzeltilmediğini vurgularken, Faik Reşat Efendi yerine Hazine-i
Fünûn’un sermuharrirliğine getirilen Andelib tarafından kaleme alınan “Đfade-i
Mahsûsa” (adet 35) başlıklı yazıda da dergide yer alacak yazıların tahsisi hususunda
izlenilen yöntemler, dergiye gönderilen yazıların incelenmesi ve düzeltilmesi
konusunda gösterilen titizlik vurgulanmıştır.
Ayrıca Hazine-i Fünûn’a değişik yerlerden gönderilen mektuplarda dergiye
yöneltilen sorular ve bu sorulara verilen cevaplar da dil ve üslûp husussunda
gösterilen hassasiyeti gözler önüne serer. Örneğin, derginin 35. sayısında “Öteberi”
başlığı altında dergiye yazı gönderen eser sahibine yönelik bir yazıda, eser sahibine
yazısı içerisinde kullandığı “kaza-i mezkûr” kelimesindeki terkibin yerine “kazâ-yı
mezkûr” terkibini kullanmasının daha doğru olacağı ifade edilirken, 32-33. ortak
sayıda da “Bir Levha-i Hazîn” başlıklı makaleden dolayı kalem sahibine teşekkür
edildikten sonra, eserin on sekiz yaşından daha olgun bir edayla yazıldığını ve eser
içerisinde kalıplaşmış tasvirlerin çokça kullanıldığı, bunun yerine eserde duyguları
daha çok öne çıkaran cümlelere yer verilmesinin daha iyi olacağı hususunda çeşitli
tavsiyelerde bulunulmuştur.
62
1.2.2.2. Fen ve Sağlık
Hazine-i Fünûn, edebî faaliyetlerin dışında fen ve sağlık konularına da ağırlık
veren bir dergidir. Dergide yer alan fen ve sağlık yazılarının büyük bir kısmı “Kısm-ı
Fennî” sütunu içerisinde yer almıştır.
Dergide Osman Rahmi’nin fen, M.H (خ)’nin sağlık, V.(و) Reşit ile ismi
verilmeyen bir yazarın ise hem sağlık hem de fen konularındaki yazılarına yer
verilmiştir.
V.(و) Reşit’in “Hazm” (adet 43-44) başlıklı yazısında midenin hazmı
konusunda dikkat edilmesi gereken hususlardan, “Hâsılât-ı Hazmiyenin Dâhil-i
Devrân Olması” (adet 49-50) başlıklı yazısında insan vücudunda yer alan kemikler
hakkında çeşitli bilgilerden, “Devrân” (adet 51-52) başlıklı yazısında da insan
vücudundaki kanın dolaşım sistemleri, kalbin vücuttaki fonksiyonları ve çalışma
şeklini konu alan bilgilerden bahsedilmiştir. M.H (خ)’in ise “Şişmanlık” (adet 28, 29)
başlıklı yazısında halk arasında şişmanlığın yanlış bilindiğine ve şişmanlıktan
kurtulmak isteyenlerin yapmaları gereken hususlara dikkat çekilmiştir. Dergide
ayrıca Osman Rahmi’nin “Mübâreze-i Hayat-ı Hayvaniye” (adet 42, 43-44, 45-46,
47-48, 49-50, 51-52) başlıklı yazısında hayvanların doğada var olabilmek için vermiş
oldukları yaşam mücadelelerinden bahsedilirken, imzasız olarak kaleme alınan
“Telhîs-i Đlm-i Nebâtâb” (adet 30, 31, 34) başlıklı yazıda ise beş madde başlığı
altında botanik ilminin gayesi ve amacı hakkında çeşitli bilgilerden bahsedilmiştir.
Hazine-i Fünûn’un çeviri olduğunu tam olarak tespit edememekle birlikte
tahmin ettiğimiz bu yazıların ya halkı bilgilendirmek için ya da -devrin özgür
olmayan basın ortamı düşünüldüğünde- boş kalan sütunları doldurmak için
yayımladığı düşünülebilir.
63
1.2.2.3. Reklam ve Đlanlar
Hazine-i Fünûn’da ilan ve reklamlara yer verilmiştir. Mecmuadaki ilanların
tamamı yeni çıkan mecmua, takvim, gazete ve çeşitli kitaplar üzerinedir.
Hazine-i Fünûn’un 28., 29., 30., 31., 34., 35., 37., 41. sayılar ile 32-33., 39-
40., 47-48., 49-50., 51-52. ortak sayılarında sözü edilen on sekiz tane reklam ve ilana
rastlıyoruz. Bunlardan 29., 49-50., 51-52. sayılarında ikişer, 47-48. ortak sayısında
ise üçer tane reklam ve ilana yer verilmiştir.
Dergide Necmettin Sami’nin “Sevda Çiçekleri” (adet 28, 30), Eminzâde
Ahmet Tevfik Beyefendi’nin “Hakikat-i Minhâc”ı (adet 29), Abdülgani Seniy’in
“Edebiyat hakkında bazı mütâlaât-ı sâibeyi hâvî bir makalesinden müteşekkil
risâlesi” (adet 29), Süleyman Beyefendi’nin “Muhafâza-i Sıhhat”ı (adet 31), Faik
Reşat’ın “Numûne-i Kitâbet”i (adet 32-33) ile “Eslâf”ı (adet 51-52), Đsmail
Efendi’nin “Müntahap -Yeni Şarkılar” ı (adet 34), Refik Bey’in “Takvim-i Marifet” i
(adet 47-48), Recaizâde Mahmut Ekrem’in “Pejmürde”si (adet 47-48), Ziver
Beyefendi’nin “Güzel Sözler” i (adet 47-48), Andelib’in “Gül Demetleri” (adet 49-
50) ile “Sabah-ı Hayatım” (adet 49-50) adlı eserleri reklam ve ilanlar kısmında
verilmiştir.
Dergide reklamı yapılan eser sahipleri içerisinde Abdülgani Seniy, Andelib,
Faik Reşat ve Necmettin Sami gibi ediplerin yazıları bulunurken, Eminzâde Ahmet
Tevfik Beyefendi, Süleyman Beyefendi, Đsmail Efendi, Refik Bey, Recaizâde
Mahmut Ekrem gibi eser sahiplerinin ise yazıları bulunmamaktadır.
Bunların dışında derginin kendi tefrikası olarak yazar ismi vermeden reklam
ve ilanlarla okuyuculara tanıtılan eserler de vardır. Bunlar; “Asır Gazetesi” (adet 35)
“Mücellet Hazine-i Fünûn Tefrikası” (adet 37), “Tatbikât-ı Fenniye” (adet 39-40),
“Bir Bîçârenin Tarih-i Hayatı” (adet 41), “Terâcim-i Ahvâl” (adet 51-52) isimli
reklamlardır.
64
1.3. Yazar Kadrosu
Hazine-i Fünûn’un incelenen sayılarında yazıları bulunan kişilere
baktığımızda, Türk edebiyatının pek çok ünlü simalarının yanı sıra pek tanınmayan
isimlerine de rastlıyoruz. Yazar kadrosu oldukça geniş olan bu mecmuanın,
okuyuculardan gelen yazılarla da zenginleştirildiği görülmektedir.
Dergideki bazı yazılar yazarların rumuzlarıyla yayımlanmıştır. Bu rumuzun
kime ait olduğu tespit edildiyse yazı tespit edilen bu isimle fişlenmiştir. Tespit
edilemeyen rumuzlar ise aynen bırakılmıştır.
Dergideki bazı yazılar imzasızdır. Fakat bazılarının yazarı derginin ilk
sayfasındaki “mündericât”ta belirtilmiştir. Dolayısıyla yazı, bu bilgi ışığında
fişlenmiştir.
Bu bölümde dergide yazısı bulunan şahsiyetler hakkında kaynaklardan
hareketle bilgi verilmiş, aynı zamanda dergide yer alan yazılar da değerlendirilmiştir.
Kaynaklarda hakkında sıkça bilgi bulunan yazarlar hakkında ayrıntılı bilgi
verilmemiştir. Hakkında herhangi bir bilgiye ulaşılamayan yazarların yalnızca
dergideki yazıları değerlendirilmiştir. Bunların dışında dergide tek bir yazısı veya
şiiri bulunan ya da okuyucu olduğu anlaşılan şahıslar hakkında herhangi bir
değerlendirme yapılmamıştır.
Dergide yazıları ve şiirleri bulunan kişiler şunlardır:
Abdulvahâp, Abdulrahim Fehmi Efendi, Agâh Paşa, [Ahmet] Tevfik Lâmih, Ahmet
Bahattin (Mektûbî-i Maliye Ketebesinden), Ahmet Hikmet, Ahmet Rasim, Ahmet
Remzi, Ahmet Tahir (Çallı Ömer Efendizâde), Ali Enver, Ali Muzaffer, Ali Raci
Efendi, Ali Rıza, Ali Rûhî Bey , A. (ع)Tevfik (Selanikli), Andelib (Mehmet Esat,
Faik Esat), Arif Hikmet Bey (Hersekli), Asım Vecihi, Avnî Bey, Azri Çelebi, Besim
Efendi, Bir Nev-heves, Celal Paşa (Ali Tevfik Paşazâde), Cenap Şahabettin, Cemili,
Ç. Sami Derviş Ali, Emin (Revandizli), Enver, Faik Reşat, Fuzûlî, Galip (Talebe-i
ulumdan Kayserili Đbni Seyit Galip), Hayri (Nevşehirli Đbni Rüştü), Hayret Efendi,
Hoca Tahsin, Đhsan Necmi (Edremitli), Đsmail Hakkı, Đzzet, Đbnü’l Şevket, Kâzım
(Tâhirzâde), Kemâl-i Hocendi (Şeyh), Kirkor (Faik), Mahmut Celalettin Paşa,
65
Mahmut Kenan , Recaizâde Mahmut Ekrem, Mehmet Ali, Memduh Bey, Mehmet
Celal, Mehmet Efendi (Esbak Đstanbul kadısı Arapzâde Hafidi), Mehmet Đhsan,
Mehmet Kemalettin Efendi (Harputi, Kemali), Mehmet Nurettin, Mehmet Râsih,
Mehmet Rasih (Eskişehirli), Mehmet Subhi , Mehmet Tahir (Bursalı), Mehmet
Tarık, Mehmet Tevfik, Mehmet Sadi (Mekteb-i Mülkiye-i şahane 2. sene
talebesinden Aksaraylı), Mehmet Vasıf Efendi (Manastırlı), Mithat Bahari, Muallim
Feyzi, Muallim Naci, Muhittin, Muhlis Bey, [Mustafa] Đbnürrıfat Samih, Mustafa
Sezai, M. H(خ), M. T(f), Nâili (Manastırlı Hoca Nâili), Nazif Surûrî Bey, Necmettin
Sami Nevî, Nezih Paşa, Niyazi Efendi, Nurettin Ramih, Nuri Şeyda , Osman Faiz,
Osman Rahmi (Đbni Rüştü), Osman Şükrü, [Pedram] Hüseyin Dâniş, Sabri, Sadi Bey
(Memurin-i askeriyeden Sadi), Sadettin, Safvet (Vahdetizâde), Şehidi, Şeyhi, Osman
Şems (Üsküdarlı), Tevfik Fikret Bey, V.(و) Reşit, Vasfi Efendi, Vecîhi, Yıldırım
Beyazıt Han, [YURDMAN] Abdülgani Seniy, Yusuf Ziya, Zeki , Zeki Meğamiz,
Ziyaettin, Zühtü (Đzmit’ten)
Derginin incelenen sayılarında yazıları ve şiirleri bulunan bu kişiler dışında
Hazine-i Fünûn imzasıyla veya imzasız olarak yayımlanan yazılar da mevcuttur.
Kime ait olduğunu tespit edemediğimiz “Musahâbe” (adet 27), “Đshak Hoca”
(adet 31), “Telhîs-i Đlm-i Nebâtât” (adet 30, 31, 34), “Kıta” (adet 31), “Takdîs” (adet
32-33), “Mecmuatü’l-Bedâi” (adet 38), “Madam Akkerman” (adet 39-40), “Mersiye”
(adet 43-44), “Sabah-ı ıyd” (adet 42), “Ebû’l-Hâşimi’l-Sûfî “ (adet 43-44), “Bir
Mektûbum” (adet 43-44), (Gazel) (adet 49-50) imzasız yazılar ve şiirler dışında,
derginin okuyucularına yönelik Hazine-i Fünûn imzasıyla yayımlanan teşekkür, ihtar
ve düzeltme yazılarından oluşmaktadır.
Agâh [Osman] Paşa (1831-1906)
1831’de Trabzon’da dünyaya gelen Agâh Paşa, Trabzon Valisi
Hazinedarzâde Osman Paşa’nın Kavasbaşısı Mustafa Ağa’nın oğludur.
Đbtidai tahsili bitirdikten sonra 1846’da kitabet meslekine girdi. Gönüllü
olarak deniz askerliğine katılarak Đstanbul’a geldi. Gemi hocalığı ve kalyon katipliği
hizmetlerinde bulundu.
66
1852 Rus Savaşı’nda gümüş madalya aldı. Sakız’a gitti. Kâtiplik ve hesap
vazifelerinden terfi edilerek Midilli’ye gönderildi. Kalyon Katipliği rütbesiyle
tersanede Fabrikalar Kâtibi oldu.
Midilli’de bulunduğu sırada Cezayir Bahri Sefit Valisi olan Hüsnü Paşa’nın
yardımlarıyla ve binbaşı rütbesiyle Fırka-i Zabtiye Azalığı’na, daha sonra
Hüdavendigâr, Hicaz, Pürzerin vilayetleri Alay Beyliği’ne terfi etti.
1876’da Đstanbul’da Meclis-i Fırka Azalığı’nda; Van, Bitlis, Erzurum,
Diyarbakır, Kosova, Halep, Selanik, Manastır, Ankara vilayetleri Alay Beyliği’nde
ve kumandanlığında bulundu.
Tekaüdü icra edildikten sonra Ankara’da ihtiyarı ikamet etti. Orada yerli
hükmüne geçtiğinden yedi sene Meclis-i Đdare Azalığı’nda bulundu. 1906’da vefat
etti (Đnal 1988: 48).
Osmanlı Müellifleri’nde şiir tarzı “Avnî ve Hakkı Beyler tarzındadır… Şiirleri
mutasavvıfane ve hakimanedir. ‘Parasız’ redifli uzun manzumesi meşhurdur.”
denilmektedir. (Bursalı Tahir Efendi 1972: 9)
Derginin incelenen sayılarında Agâh Paşa’nın 7 beyitten oluşan “böyledir”
(adet 41), “-ımdadır” redifli gazelleri ile 12 beyitten oluşan “idi” redifli bir gazeline
yer verilmiştir.
Ahmet Rasim (1865-1932)
Đstanbul’da doğmuştur. Fakir bir ailenin çocuğudur. 1883’te Dârüşşafaka’dan
mezun olduktan sonra Posta-Telgraf Nezâreti’nde memur oldu. Aynı tarihte,
gazetelerde de yazı yazmaya başlayan yazar, 1884’te, memurluktan ayrılmış ve
hayatını yazılarıyla kazanmaya başlamıştır.
Ahmet Rasim şiir, roman, hatıra, makale, sohbet, gezi yazısı, tarih, okul
kitapları, farklı alanlarda öğretici eserler kaleme almıştır. Onun çalışma tarzı, bir
ansiklopedici tarzındadır. Ancak onda öne çıkan hakim karakter ise gazetecilik ve
gazeteye bağlı edebî türlere aittir. Şerif Aktaş, edebiyatın çeşitli türlerinde yazılar
yazmış olan Ahmet Rasim’in hikâye ve roman denemelerinde başarılı olmadığını,
67
bunun sebebini de model yokluğu, yetişme tarzından kaynaklanan sanat eseriyle ilgili
bilgi ve tecrübe eksikliği ve işçilik olarak vasıflandırılabilecek sanat eseri üzerinde
çalışma disiplininin bulunmaması olarak ifade etmektedir (Aktaş 1987: 44, 71).
Ahmet Rasim, yazı hayatına öğrencilik yıllarından beri beğendiği ve örnek
aldığı Mithat Efendi tarzında kaleme aldığı yazılarla başlar. Onun yazılarında hareket
noktası hayatın kendisidir. O, birlikte yaşadığı geniş halk kitlesinin içinden biri
olarak gördüklerini, öğrendiklerini ve düşündüklerini anlatır. Halk hikâyesine özgü
anlatma geleneğini yaşanılan olaylara uyarlamıştır (Aktaş 1987: 70).
Ahmet Rasim çeşitli konulardaki yazılarını çoğunlukla Tercümân-ı Hakikat,
Đkdam, Sabah, Malûmât, Vakit, Zaman, Yeni Gün, Akşam, Eski Gün, Cumhuriyet
gazeteleri ile Hazine-i Fünûn, Servet-i Fünûn, Gülşen, Musavver Malûmat, Đrtika,
Musavver Fen ve Edeb, Güneş, Sebat, Hamiyet, Şafak ve Say dergilerinde
yayımlamıştır.
Ahmet Rasim’in Hikâye ve roman türündeki eserleri şunlardır: Đlk Sevgi
(1891), Güzel Eleni (1891), Bir Sefilenin Evrâk-ı Metrûkesi (1891), Meşâk-ı Hayat
(1892), Leyâl-i Iztırap (1892), Mehâlik-i Hayat (1892), Meyl-i Dil (1892), Endişe-i
Hayat (1892), Tecârib-i Hayat (1892), Afife (1892), Numune-i Hayal (1895),
Tecrübesi Aşk (1895), O Çehre (1895), Mektep Arkadaşım (1895), Biçâre Genç
(1896), Sevda-yı Sermedî (1897), Gam-ı Hicran (1898), Kitâbe-i Gam (1899),
Nâkâm, Askeroğlu (1899), Ülfet (1899), Belki Ben (1909), Aldanıyorum (1922), Đki
Güzel Günahkâr (1922) , Đki Günahsız Sevda (Akyüz 1995: 143-144).
Ahmet Rasim’in Hazine-i Fünûn’un incelenen sayılarında, saçlarına ak düşen
bir adamın, hayat karşısında duyduğu ıstırap ve yaşlanışını fark edişini konu alan
“Ak Saç” (adet 47-48) başlıklı hikâyesine; askerde olan bir gencin annesine ve eşine
yazdığı Fransızcadan tercüme edilen “Bir Mektûp” (adet 35) başlıklı mektubuna;
sevdiği kızın ela gözlerine aşık olan bir gencin, gördüğü büyüleyici gözleri
unutamamasının ele alındığı “Ela Gözler” (adet 36) başlıklı hatıra yazısına; karlı bir
kış mevsiminde başından geçen olaylar ile kar yağışının kendisinde uyandırdığı
duyguların el alındığı “Karlı Bir Gün” (adet 41) başlıklı anı yazısına; ay ışığında
doğanın görünüşündeki değişim ve gündüzle gecenin birbirine karıştığı gurub
68
vaktindeki büyüleyici manzaranın anlatıldığı “Hakikat ve Hayal” (adet 45-46)
başlıklı deneme yazısına; tarih hakkındaki düşüncelerin ifade edildiği “Bir
Mülâhaza-i Tarihiye” (adet 30) başlıklı makalesi ile psikolojik buhranların anlatıldığı
sekiz bölümlük “Garbın Eşâr-ı Rengîninden” (adet 31) başlıklı psikoloji yazısına yer
verilmiştir.
Ali Rıza (?-1903)
Ali Rıza Efendi, Đstanbul’da doğmuştur. Mülkiye mektebinde tahsili
tamamlayan yazar, Manastır Vilâyeti Maiyet Memurluğu’nda, Yahya Vilâyeti
Dahili’nde, Đskpar-Gostençka, Premedi, Marğliç, Meçuve ve Đskeçe kazaları
kaymakamlıklarında bulunmuştur. Hastalığından dolayı Đstanbul’a gelen Ali Rıza
Efendi, 1903’de vefat etmiştir (Çankaya 1968-1969: 139-142).
Şiirleri, sofiyane olmasından dolayı “Şair-i ilâh-i neva” namıyla anılmaktadır.
Sinan Paşa tarzındaki mensur eserleri onun nesirde de yetenekli olduğunu
göstermektedir (Đnal 1988: 1496).
Ali Rıza’nın derginin incelenen sayılarında 56 beyitten oluşan “Tevhîd-i Bârî” si
(adet 38); Fuzûlî’nin “su” kasidesine yazdığı 6 beyitlik naziresi (adet 47-48); gecenin
insanda uyandırdığı düşüncelerin anlatıldığı “Leyâl-i Teemmül” (adet 42) başlıklı
denemesi; yaşamaktan zevk almayan, hayatın olumsuz ve mutsuz tarafını gören bir
kişinin karamsar duygularının ele alındığı “Meraret-i Hayât” (adet 45-46) başlıklı
sohbet yazısı; okul yıllarındaki oynadığı oyunları, arkadaşlarıyla olan ilişkilerini, o
dönemde kendisini mutlu eden şeyleri kaleme aldığı “Hatıra-i Mektep Yahut Bir
Manzara-i Rûhaniye” (adet 47-48) başlıklı hatıra yazısı yayımlanmıştır.
Ali Muzaffer (?-1912)
Đzmirli olan Ali Muzaffer, II. Abdülhamit döneminde bir süre Đzmir
gazetelerinde yazılar yazmış, daha sonra Đstanbul’a gitmiş ve yazı hayatına orada
devam etmiştir.
69
1891-1911 yılları arasında önemli bir kısmının Fransızcadan çeviri 42 eseri
yayımlanan yazarın önemli eserlerinden bazıları şunlardır:
Bir Sergüzeşt, Letâif-i Nâdîde, Japonya’da Seyahat, Çin, Balonla Seyahat, Terâcim-i
Ahvâl-i Meşâhir, Abdülezel Paşa, Đspanya- Amerika Muharebesi, Habeşistan
Hakkında Mâlûmât-ı Mücmele, Küre-i Arz’ın Sûret-i Teşekkülü, Zelzele Hakkında
Malumât (Huyugüzel 2000:57; Birinci 1977: 72).
Ali Muzaffer’in Hazine-i Fünûn’un incelenen sayılarında sadece “Fıkra”
sütunu altında “Mahir Aşçı” (adet 32-33, 34, 35) adlı bir hikâyesi yayımlanmıştır.
Müşahit bakış açısıyla kaleme alınan bu hikaye muhtemelen Batı’dan tercümedir.
Hikâyede, Paris’te eşiyle birlikte lokantacılıkla uğraşan Jaleynu ve eşi hikâye edilir.
Bu ailenin asıl amacı, 6 bin frank para biriktirmek ve biriktirdikleri bu parayla
yeşillikler içinde bağı, bahçesi, havuzu olan bir ev satın almak ve burada yaşamaktır.
Đstekleri ancak yirmi beş yıllık birikimlerinden sonra gerçek olur; ama aile zamanla
bu yaşantılarından sıkılmaya başlar. Evlerinde bir ziyafet vermeye karar verirler.
Ziyafetin hazırlıkları için Mahir Aşçı, önlüğünü giyer ve mutfağa girer yemekler
hazırlamaya başlar ve hikâye son bulur.
Andelib Bey (Mehmet Esat, Faik Esat) - (1290-1320)
1290’da Đstanbul’da doğan Mehmet Esat Bey, Edirne’de kadı esbakı
Paşmakçı Zühdü Molla Efendi’nin oğludur. Eserlerinde daha çok “Faik” ve
“Andelib” mahlaslarını kullanan Mehmet Esat Bey, Arap ve Fars edebiyatında tahsil
görmüştür. “Mektep”, “Hazine-i Fünûn”, “Đrtika” mecmualarının baş
muharrirliklerinde bulunmuştur.
Gençlik yıllarında yazdığı manzum ve mensur eserleri ile Arap ve Acem
eserlerinden tercüme ettiği edebî fıkralar, “Sabah-ı Hayatım”, edebî, felsefî
makaleler ve tercümeler olarak değerlendirilebilecek “Gül Demetleri”, “Bir Demet
Çiçek” ve “Arapların Hikayâtı Şairanesi” namındaki eserleri yayımlanmıştır. Kardeşi
Eşref Bey’in rivayetine göre bir ansiklopedinin tertibine başlamıştır.
70
“Eşhas-ı muzırreden addedilerek” Malatya Tahrirat Müdürlüğü'ne tayin
edilmek suretiyle Đstanbul’dan uzaklaştırılmıştır. 1320’de orada vefat etmiştir (Đnal
1988: 108-119).
Hazine-i Fünûn’un incelenen sayılarında (3. yıl, 27-52) Andelib’in ismini ilk
olarak 35. sayıdaki “Đfade-i Mahsûsa” (adet 35) başlıklı yazıda görüyoruz. Bu yazı,
Faik Reşat Efendi’nin yerine derginin sermuharrirliğine Andelib’in geçtiğini ifade
eden bir yazıdır. Bu sayıdan itibaren Andelib’in hemen her sayıda yazılarına veya
manzumelerine rastlanılmaktadır. Dergi içerisinde Andelib’in 8’i gazel, 3’ü kaside,
4’ü kıta olmak üzere toplam 15 manzumesiyle birlikte 2’si makale, 4’ü okuyucuya
yönelik dergiyle ilgi haber olmak üzere toplam 6 mensur yazısı yer almaktadır.
Derginin incelenen sayılarında Andelib’in “Berk-i Hazân” (adet 51-52),
“Nevha” (adet 43-44), “Enîn-i Đhtizâr “ (adet 47-48), “Kuşlar” (adet 37) başlıklı
gazellerinin yanı sıra 5 beyitten oluşan “-imiz” (adet 38), 8 beyitten oluşan “bahar”
(adet 35), 6 beyitten oluşan “-ımdan” (adet 39-40), 5 beyitten oluşan “ateş” (adet 49-
50) redifli gazellerine; “Nâkûs-ı Đstiğfâl” (adet 37) , “Tahassür” (adet 38) , “Şûrîde-i
Sevdâ” (adet 45-46) başlıklı kasidelerine; “Beyân-ı Mazeret” (adet 51-52),
“Teevvüh” (adet 38) başlıklı kıtaları ile “-ını” redifli başlıksız bir kıtasına (adet 41)
yer verilmiştir.
Bu manzum eserleri dışında Andelib’in, Faik Reşat Efendi yerine Hazine-i
Fünûn’un sermuharrirliğine getirilmesi üzerine dergiye gönderilen yazıların tahsisi
konusunda izlediği yöntemleri ve dergiye gönderilen yazıların incelenmesi,
düzeltilmesi konusunda gösterilen titizliğin anlatıldığı “Đfade-i Mahsûsa” (adet 35)
başlıklı yazısına; insanın aczini anlatan “Lealle Leha Uzre ve Ente Nelûme”(adet 38)
Arapça başlıklı makalesine; yazılarının Hazine-i Fünûn’da yayımlanmamasından
dolayı dergiye gücenen eser sahiplerine yönelik yapılan “Bir Đhtar-ı Mühim” (adet
42) başlıklı açıklama yazısına; dergiye yazı göndermek isteyenlerden, eserlerini
doğrudan doğruya ya dergiye ya da sermuharrire göndermeleri gerektiğini haber
veren rica yazısına (adet 49-50) yer verilmiştir. Ayrıca dergide yazarın, vergi katibi
Ahmet Bedrettin Efendi’ye, Harput ulemasından Kemalettin Efendi’ye, Rıza Tevfik
Bey Efendi’ye, Ali Şadi imzalı gazel sahibi ile Suat bin Necip imzalı varaka sahibine
dergiye göndermiş oldukları yazılarının akıbeti hakkında çeşitli bilginin verildiği
71
“Muhaberât-ı Aleniye” (adet 49-50) başlıklı açıklama yazısı ile Recaizâde Mahmut
Ekrem’in “Pejmürde” isimli yeni bir eserinin basıldığını okuyuculara müjdeleyen
“Kâriîne Bir Büyük Tebşîrimiz” (adet 47-48) başlıklı haber içerikli bir yazısına yer
verilmiştir.
Arif Hikmet (Hersekli) (1839-1903)
Arif Hikmet [Bey], Hersek Valisi Đstolçalı Ali Paşazâde Zülfikar Nafiz
Paşa’nın oğludur. 1839’da Mostar’da doğdu.
Babasının ve dedesinin vefatı üzerine aile Bosna’ya, 1854’te de Đstanbul’a
taşındı, şair tahsiline burada devam etti.
1854’te Sadaret Mektubî Kalemi’ne memur tayin edildi, yedi sekiz sene sonra
oradan ayrıldı.
Bir ara Hersek ve Bosna’ya gitti. Beş altı ay seyahat ettikten sonra Đstanbul’a
döndü. 1868’de Cevdet Paşa’nın yardımıyla Divanı Ahkamı Adliye Muhakâmatı
Cezaiye Zabıt Kitabeti’ne tayin olunarak adliye mesleğine intisap etti.
Adliye Devairi Mümeyyizliklerinde ve Hudavendigâr, Manastır, Kastamonu,
Adana, Cezairi Bahrisefit Vilayetleri Bidayet Mahkemesi Hukuk Dairesi
riyasetlerinde bulundu.
1897’de Adliye Nazırı Abdürrahman Paşa’nın yardımlarıyla Đstanbul Đstinaf
Mahkemesi Azalığı’na, 1900’de Đstinaf Hukuk Riyaseti’ne ve 1901’de Mahkeme-i
Temyiz Azalığı’na tayin olundu. 1903’te ise Şehzadebaşı’ndaki evinde vefat etti.
(Đnal 1988:639-640) Divan şiirinin son temsilcilerinden sayılır, Nâilî-i Kadim tarzını
takip etmiştir.Encümen-i Şuarâ şairlerindendir. Felsefeyle de meşgul olmuş, bu
sahada verdiği eserlerinin bazıları çeşitli dergilerde yayımlanmışsa da kitap halinde
basılmamıştır. 15
Derginin incelenen sayılarında Hersekli Arif Hikmet’in ilk kısmı “didâr”
redifli, ikinci kısmı ise “-un” tam kafiyeli 86 beyitten oluşan tebriknamesinden (adet
15 Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, C. 4, s. 208-209
72
38) başka 7 beyitten oluşan “şehvet” (adet 36), “âyîneyi” (adet 45-46), “pîçâpîç”
(adet 47-48), “-eder murât” (adet 49-50) redifli gazelleriyle birlikte 6 beyitten oluşan
“-den” (adet 42), 8 beyitten oluşan “-dan” redifli (adet 35) gazellerine yer verilmiştir.
A. (ع)Tevfik (Selanikli) (1860-1910)
Đstanbul’da Mahrec-i Aklâm’da okudu. Fransızca öğrendi. Gazete ve
dergilerde makaleleri, tefrika ve tercümeleri yayımlandı. Çeşitli okullarda uzun süre
tarih öğretmenliği yaptı.
Eserleri: Musavver Hindistan Seyahatnâmesi (1900), Islahat-ı Osmaniye
Tarih, Mir’ât-ı Vukuât-ı Harbiye (1897), Prusya’da Askerlik Âlemi, Nevsal-i Askerî
(1. sene, 1889), Çanta 16
Hazine-i Fünûn’un incelenen sayılarında şairin sadece ölmüş kız kardeşi için
kaleme aldığı 7 beyitten oluşan “Tahattur-Tesir” (adet 32-33, s. 354-355) başlıklı
gazeline yer verilmiştir.
Avnî Bey
Yenişehir Feneri esnafından Bekir Paşa’nın oğludur. 1243’te doğmuştur.
Mevlevi tarikatına mensup olduğundan Mesnevi’nin en güzel örneklerini onda
görmek mümkündür (Naci 1986:142)
Sır Kâtibi Mustafa Nuri Paşa’nın 1276’da Bağdat Valiliği’ne ve Irak
Müşirliği’ne tayininde Divan Kâtibi olarak onunla birlikte gitmiştir (Đnal 1988: 130).
Đstanbul’a döndükten sonra hangi memuriyetlerde bulunduğu tam olarak
bilinmemektedir. 1301’de vefat etmiştir.
Derginin incelenen sayılarında Hersekli Arif Hikmet’in “âyîneyi” redifli
gazeline nazire olarak kaleme aldığı 9 beyitten ve 7 beyitten oluşan iki gazelinden
16 Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi C. 8, 1977: s. 330
73
(49-50 adet) başka 5 beyitten oluşan “-ımdır” redifli bir gazeli ile 50 beyitten oluşan
“söz” kasidesi (adet 45-46) yayımlanmıştır.
Celal Paşa (Ali Tevfik Paşazâde) - (1263-1321)
Selanikli Vali Siruzlu Đbrahim Paşazâde Ali Tevfik Paşa’nın oğludur. 1263’te
Siruz’da doğmuştur. 1279’da Hariciye Mektubu Kalemi’ne girmiş, 18 yaşında ise
Mahmut Nedim Paşa’nın valiliği sırasında Trablusgarp Meclisi Tahkik Risâleti’ne
tayin olunmuştur. 1288’de Meclis-i Bahriye’ye baş kâtip olmuştur.
Halep, Girit, Trablusgarp, vilayetlerinde mektupçuluk; Humus, Urfa, Ergani,
Kütahya, Muş, Yozgat, Şam gibi vilayetlerde de Hama mutasarrıflıklarında
bulunmuştur. Birinci rütbe Osmanî, ikinci rütbe Mecidî nişanlarına ve daha sonra da
Rumeli Beylerbeyi rütbesine yükselmiştir.
Hastalığından dolayı Hama Mutasarrıflığı’ndan istifa ederek Đstanbul’a gelen
Celal Paşa, 1321’de Đstanbul’da vefat etmiştir (Đnal 1988: 210-211).
Divan tarzındaki şiirleri genellikle mutasavvıfanedir. Şiirleri toplu olarak
basılmamıştır. Taşrada olduğu yıllarda dostlarına edibane mektuplar göndermiştir.
Derginin incelenen sayılarında Celal Paşa’nın 1’i nat, 2’si nazire, 8’i gazel
olmak üzere toplam 11 manzumesi yayımlanmıştır. Bunlar dışında dergide edibin 4
beyitten oluşan “izdiyât” (adet 41); 5 beyitten oluşan “-de hep” (adet 36); 6 beyitten
oluşan “-ımız” (adet 45-46), “it-” (adet 43-44), “senin” (adet 47-48), “olur” (adet 49-
50), “-ider” redifli (adet 39-40;41) gazelleri ile 6 beyitten oluşan “Mahşerü’n-Nefâis
Nat-ı Şerîf” (adet 39-40) başlıklı manzumeleri yayımlanmıştır.
Enver Bey
Enver Bey, Mülga Hademe kolağalarından Hakkı Bey’in oğludur. 1293’te
Đstanbul’da doğmuştur.
Đdadi tahsilini tamamladıktan sonra eğitime özel olarak devam etmiş, maliye
nezaretinde görev almıştır. Bir ara Nezaret Mühürdarlığı’nda bulunmuş daha sonra
74
Küçük Pazar Tahsil Şubesi memuru olmuştur. Beykoz’da kundura fabrikası
muhasebe kaleminde görev almıştır. Şiirleri bazı dergilerde yayımlanmış, iki defa
tertip ettiği şiir kitabı ise yanmıştır (Đnal 1988: 319).
Dergide Enver Bey’in 11 beyitten oluşan “Bir Sahife-i Aşk” (adet 30) ve
Fuzûlî’nin gazeli taklit edilerek kaleme alınan “Cenâb-ı Fuzûlî’ye Taklit” (adet 39-
40) başlıklı gazellerinin yanı sıra “Gözümden gitmiyor ama hayalin” nakaratlı
“Şarkı”sına (adet 43-44) yer verilmiştir.
Faik Reşat (1851 - 1914)
Yazar, şair, edebiyat tarihçisi. Asıl adı Ahmet Reşat olan Faik Reşât’ın babası
Đzmirli Hacı Tahir Efendi, annesi Đhya Efendi’nin kızı Şerife Saliha Bedriye
Hanım’dır. Bab-ı Seraskeri Muhasebe Kalemi’ne girdi. 1865’te büyük babası Divân-ı
Hümayun, iki sene sonra Hariciye Mektubî kalemlerine kaydettirdi. Divan Kalemi’ne
devamı esnasında Tahvil Kalemi ketebesinden Cemî Efendi’den Farsça, Ayasofya
medresesi talebesinden Ali Efendi’den Arapça dersler aldı.
Faik Reşat; Trablusgarp’ta Humus Tahrirat Müdürlüğü, Diyarbakır, Van,
Yanya Maarif Müdürlüğü, Matbuat-ı Dahiliye Mümeyyizliği ve müdür yardımcılığı,
Đnas Sultanisi’nde ve Kadastro Mektebi’nde edebiyat öğretmenliği, Dârülfünûn’da
Edebiyat Tarihi Müderrisliği, Tarih-i Osmân-i Encümen’inde muhabir üyeliği
yapmıştır. Ayrıca değişik gazete ve mecmualar çıkaran Faik Reşat, Takvim-i
Vakayi’de (1880), Hazine-i Fünûn’da başyazarlık yapmıştır. Hazine-i Fünûn,
Resimli Gazete, Mektep, Mürüvvet, Musavver Terakki, Şark, Zeka, Đntika, Amît,
Musavver Devr-i Cedîd, Medeniyet, Servet gibi gazete ve dergilerde yazılar
yazmıştır.
6 Haziran 1914'te Göztepe’de vefat eden Faik Reşat, Sarâ-yı Cedît
mezarlığına defnedilmiştir.
Faik Reşat matbuat âleminde ismini ilk defa 9 Eylül 1873 (17 Recep 1290)
tarihli 66 numaralı Hakâyiku’l-Vakâyî gazetesinde çıkan bir yazısıyla duyurmuştur.
Bu yazısında Hakâyiku’l-Vakâyî’nin daha çok gazellere yer veren muhtevasını
75
eleştirmiş ve Batı’dan yapılan hikmet ve sanata dair tercümeleri gazetelerde görmek
istediğini ifade etmiştir. Bu yazıları dolayısıyla Abdi Efendi’yle aralarında başlayan
tartışmadan o yıllarda Magosa’da sürgün bulunan Namık Kemal haberdar olmuş ve
“Son Pişmanlık Mukaddimesi”ni bu tartışama üzerine bina etmiştir. Daha sonraki
yıllarda Muallim Naci’nin tesiri ile eski tarza yönelecek olan edebiyat zevki bu
yıllarda Đbret’teki yazılarında tesiri ile daha çok Batı’ya yöneliktir.
Tarihi Edebiyat-ı Osmaniye yazarı olarak bilinen Faik Reşat’ın biyografi,
monografi, antoloji, kitabet ve roman türünde pek çok eserinin yanı sıra “Güldeste”
isimli bir şiir kitabı ve Ali Nazima ile birlikte hazırladıkları “Mükemmel Osmanlı
Lügati” isimli bir sözlük çalışması vardır (Yüksel 1997: 15).
Faik Reşat’ın derginin incelenen sayılarında Necati Bey’in hayatı ve eserleri
hakkında çeşitli bilgilerin verildiği “Necati Bey” (adet 30) başlıklı biyografi yazısına;
yazarın evde kitaplarını karıştırırken Galip’in “Sûret-i Mukaddime” başlığı altında
her beytin kendi arasında kafiyeli olduğu 17 beyitten oluşan manzumesine (adet 39-
40); Hazine-i Fünûn’un 32. ve 33. nüshasına Hızırağazade Sayıt Bey tarafından
gönderilmiş bir varaka hakkında okuyucuya çeşitli bilgilerin verildiği “Đzâh” başlıklı
(adet 37) yazısı ile Mahmut Celalettin Paşa Hazretlerinin Hazine-i Fünûn’da
yayımlanan “-ider” redifli gazeline nazire olarak kaleme alınmış 7 beyitten oluşan bir
manzumesine yer verilmiştir.
Hayret Efendi (1848-1913)
Şair, dilci ve eğitimcidir. Mehmet Bahattin Hayret Efendi, erbabı ziraattan
Hacı Hüseyin Ağa’nın oğludur. 1848’de Adana’da doğdu. Adana’da Arapça ve
Farsça öğrendi. Đstanbul’a gelerek Süleyman Subaşı Medresesi’ne girdi.
1870’te Adana Rüştî Mektebi ikinci muallimliğine, 1873’te Süğüt Rüştî
Mektebi birinci muallimliğine tayin olundu; ancak bir müddet sonra bu
görevlerinden istifa etti ve Đstanbul’a geldi. Prens Mustafa Fazıl Paşa’nın konağında
hocalık etti.
76
1876’da Üsküdar’da Paşakapısı, 1878’de Gülhane Askeri Rüştîyesi’nde
Türkçe sarf muallimliğine geçti, 1879’da Mektebi Sultani’de Türk edebiyatı
öğretmeni oldu.
1881’de Kütüphaneler Müfettişliği’ne, 1882’de Kütüphaneler Tahrir Müdür
Muavinliği’ne, 1886’da Maarif Nezareti Encümeni Teftiş ve Muayene Azalığı’na
tayin edildi.
Bir ara meslekten uzaklaştırıldı ve daha sonra Kandiye Đdadî Mektebi
Edebiyat Muallimliği’ne seçildi. 1892’de bu vazifesinden istifa etti. 1899’da tekrar
Encümen i Teftiş ve Muayene Azalığı’na geçti. 1908’de Dârülfünûn Ulûmı Diniye
ve Edebîye Şubeleri müdüriyetine tayin oldu.
1909’da “Đslâm” gazetesindeki makalesinden dolayı örfî idare kararnamesi ile
beş yıl Rados’a sürüldü.
Şiar Eşref, Hayret Efendi’nin affı için zamanın mabeyn başkatipi Halit
Ziya’ya başvurmuş ve Hayret Efendi’nin suçlu olamayacağını ifade etmiştir. 1913’te
Vefat etti.
Ali Kemal “Ömrüm” isimli hatıratında Hoca Hayret Efendi’nin Saadet
gazetesinde Talim-i Edebiyat’ı biraz insafsızca tenkit ettiğini fakat bu tenkitlerinde
bile onun Türkçe, Arapça ve Farsçaya ne denli hakimiyetinin belli olduğunu ifade
etmiştir. Ayrıca Hoca Hayret Efendi’yi “zarafet-i tabîatiyle, nüktedanlığı ile
hürriyet-i fikriyye’ye vü ahlâkkıyyesiyle müştehir idi. O idâre-i müstebideyi kalen,
kalemen her fırsatta şiddetle hırpalayanlardan idi.” (Ali Kemal 2004: 81) ifadesiyle
tanıtır.
Ölümünden sonra şiirleri sevenleri tarafından “Eşar-ı Hayret” adıyla bir
defterde toplanmıştır; “Sûk-ı Ukâz” adlı mensur ve “Şehrâyin ve Sihr-i Beyân” adlı
manzum iki risalesi basılmıştır. 17
Hazine-i Fünûn’un incelenen sayılarında Hayret Efendi’nin sadece şairlik
hakkında bilgilerin verildiği 80 beyitten oluşan “Mesnevi-i Hayret Efendi” (adet 34)
başlıklı bir mesnevisi yayımlanmıştır.
17 Türk Ansiklopedisi , Cilt XIX, 1971: s. 125-126
77
Recaizâde Mahmut Ekrem
1847’de Đstanbul’da doğdu. Đlk önce Beyazıt Rüştüyesi’nde sonra Mekteb-i
Đrfâni’de okudu. 1858’de Harbiye Đdadisi’ne girdiyse de buradaki tahsiline devem
edemedi. 1862’de Hâriciye Mektubî Kalemi’ne girdi. Burada Namık Kemal ile
tanıştı. Daha sonraları devrin diğer şöhretli şairleriyle tanışarak Encümen-i Şuarâ’ya
girdi.Encümen-i Şuarâ’dan sonra Vergi Dairesi Esham Muhasebesi Mühimme Odası,
Şûrâ-yı Devlet Aza Muavinliği, Tanzimat Dairesi Azalığı gibi pek çok görevde
bulunmuştur.
1871-76 seneleri Ekrem Bey’in edebiyata kendisini en çok verdiği senelerdir.
“Mes Prisons” tercümesi hemen hemen Namık Kemal’in Magosa nefyini protesto
etmek için seçilmiş bir esere benzer. Ve bu yüzden bir nevi siyasî hareket sayılabilir.
“Atala”nın tercümesi (1288) ve piyes haline konuşu da bu devirlerin mahsulüdür.
Đkinci büyük çalışma devri ilk “Zemzeme”yle beraber “Talim-i Edebiyat”ın
çıkışı ile başlar ve küçük teliflerle kendisini hikâyeye verir.
1895’te Servet-i Fünûn’un edebî bir dergi olarak çıkmasını o temin eder ve
birçoğu talebesi ve tanıdığı olan gençleri etrafına toplar. Fakat “Araba Sevdası”nın
tefrikasından sonra belki de yeni bir edebiyatın başladığım anladığı için telif hızı
yine durur. “Nejad-Ekrem”de onun buluşu kadar giden fotoğraf zevkini gösteren
birçok sahifeler ve anekdotlar vardır. Yine Ali Ekrem Bey, yakından tanıdığı
Recaiazâde’nin mûsikî ve resimle meşgul olduğunu söyler. Ekrem Bey’in 1877-1880
senelerinde Galatasaray Sultanisi’nde ve Mülkiye’de edebiyat hocalığı vardır. Daima
çok yakını gibi bahsettiği Fikret, Galatasaray’da talebesiydi. Naci ile aralarında çıkan
münakaşa bu mektepten ayrılmasına sebep olmuştur. Sıhhi sebepler yüzünden
1874’te Viyana’ya kadar küçük bir seyahat yapmıştır. Ekrem Bey’in şiirlerinde o
kadar mühim yer tutan Bülbül manzumelerinin ilki olan “Hasbıhal” bu seyahatte
yazılır.
Eserleri:
Nağme-i Seher(1891), Yadigâr-ı Şebâb (1873), Zemzeme I, II, III (1885),
Nâçiz (1886), Tefekkür (1888), Pejmürde (1894), Nejat Ekrem (1900-1901), Afife
Anjelik (1870), Atala Tercümesi (1872-1873), Vuslat (1874), Muhsin Bey (1889),
78
Şemsâ (1896), Araba Sevdası (1896), Talim-i Edebiyat (1882), Takdir-i Elhan
(1886), Takrizat (1888), Nefrin (1914) (Tanpınar 1997: 475-478)
Recaizâde Mahmut Ekrem’in Hazine-i Fünûn’un incelenen sayılarında 9
mısralık 6 bendden oluşan “Mahşerü’n- Nefâis” (adet 38); 6 mısralık 7 bendden
oluşan “Tefekkür -Mahşerü’n Nefâis” (adet 47-48) ile 9 ve 8 mısralık 4 bendden
oluşan “Pejmürde’den Şeb-i Muzlim - Mahşerü’n Nefâis” (adet 49-50) başlıklı
manzumeleri yayımlanmıştır.
Mehmet Celal (1867-?)
Şair, yazar. 1867’de Đstanbul’da doğdu. Jandarma Dairesi Reisi Esbakı Ferit
Đsmail Hakkı Paşa’nın oğludur. Çok iyi bir bir tahsil görmedi. Babasının Jandarma
Dairesi Reisliği sırasında Tahrirat Kalemi’ne girdi, mümeyyiz oldu; ancak içki ve
eğlence düşkünlüğü yüzünden vazifesine devam edemedi.18
Yazı hayatına 1884 yılında Tercüman-ı Hakikât’te Muallim Naci’nin
yönettiği edebiyat sütununa gönderdiği şiirlerle başlayan Mehmet Celal, Mürüvvet,
Mektep, Musavver, Şafak, Saadet, Gayret, Maarif, Muktebes, Hazine-i Fünûn,
Mektep, Musavver Terakki, Sürûd, Servet Sabah, Malumat, Marifet, Đrtika,
Ceridetü’l-Hakâyık, Gülşen gibi gazete ve dergilerde yazılar yazmıştır (Andı 1995:
19-27).
Gazellerinin yanında yeni tarzda şiirler, romanlar yazmış olan Mehmet Celal,
“Anna” adlı birine olan aşkı neticesinde söyledikleri “Ada’da Söylediklerim”, onun
“Ada Şairi” olarak tanınmasına yol açmıştır (Đnal 1988: 212).
Mehmet Celal şiir, hikâye ve romanlarının yanı sıra çok sayıda makale,
musâhebe ve tenkit yazıları da yazmıştır. Onun makale ve tenkitlerinde ortaya
koyduğu tablo, bize onun, devrinin edebiyat ve kültür meseleleriyle ilgilenen, bu
konularda az çok birtakım düşünceler ve yorumlar ileri süren bir edebî kimliğe sahip
olduğunu göstermektedir. Mehmet Celal’in bu yazılarının genel karakterini ,
edebiyat, şiir, roman, divan şiiri ve şairleri, Tanzimat sonrası edebiyatı, Servet-i
18 Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi C. 6, 1977: s. 201
79
Fünûn edebiyatı, tercüme ve tenkit, tarihi ve mûsikî gibi konuları oluşturmaktadır
(Andı 1995: 43).
Bazı eserleri:
Şiir: Terâcim-i Ahâvel-i Selâtin, Ada’da Söylediklerim, Gazellerim, Elvah-ı
Şâirane, Zade-i Celal
Hikâye ve Roman: Cemile, Venüs, Zehra, Dehşet yahut Üç Mezar, Bir
Kadının Hayatı, Elvâh-ı Sevda , Halâ Seviyor Yahut Đftirak, Karlar Altında, Bî-vefâ,
Ak Saçlar, Dâmen Âlude, Aşk-ı Masumane, Đki Kız, Küçük Gelin, Kuşdilinde,
Mükafât, Mavi Sümbül, Oyun, Margirit, Vicadan Azabları, Teverrüm, Rene, Đki
Kanarya, Aşina-yı Nikâh
Diğer eserleri: Osmanlı Edebiyatı Numuneleri, Đstiğrak Yahut Nesirlerim,
Ahmet Rasim Bey, Hüdavendigâr Gazi yahut Fetihler ve Kosova Sahrası, Fatih
Sultan Mehmet-i Sani Yahut Đstanbul’un Fethi, Çelebi Sultan Mehmet Yahut
Müceddid-i Devlet, Sevda Lügati, Şi’r-i Gaza (Banarlı 1998:1020; Andı 1995:15-
39).
Mehmet Celal’in Hazine-i Fünûn’un incelenen sayılarında sadece çiçekler
içinde geçirilen bir baharın, genç kızın yaşamında ve duygularında meydana getirdiği
değişiklerin hikâye edildiği “Çiçekler Đçinde” (adet 31) başlıklı bir yazısı
yayımlanmıştır.
Mehmet Kemalettin (1866-1936)
Mehmet Kemallettin, 1866’da Harput’ta doğmuştur. Harput’ta Kâmil Paşa
medresesi müdürü Abdülhamit Hamdi Efendi’nin oğludur. Ailesi Harput’ta
“Efendigiller” ailesi olarak anılmaktadır.
Harput’ta Cevheriye medresesi mektebinde okuduktan sonra 1877’de hem
babasından ders almış hem de medresede ders vermiştir.
1902’de babasının ölümü üzerine müderrisliğe tayin oldu. Babasının başlayıp
da ölümü nedeniyle bitiremediği ilmi fıkıhtan “Hidaye” yi tamamlamıştır.
80
Büyük ceddi Müftü Ahmet Efendi’nin yaptırdığı Sare Hatun Camii vaizliği
yapan ve çeşitli komisyonlarda bulunan Mehmet Kemalettin Efendi, 1916’da
Mamuretü’l Aziz Vilayeti Merkez Müftülüğü’ne tayin olmuştur.
Oğullarından birinin bir mektupta bedi sanatıyla ilgili olarak şaka yolu
yazdığı bir cümlenin sansür tarafından yanlış yorumlanması üzerine Samsun’a
sürüldü. Mehmet Kemalettin Efendi gazel tarzında şiirler yazmış, Naziler yapmıştır.
Onun gazellerindeki aşk daha çok ilahi aşktır (Sungurluoğlu 1959:169-175). Bir
müddet sonra Harput’a döndü, görevlerine başkaları atanmıştı bunun üzerine emekli
edildi. 2 Şubat 1936’da vefat etti.
Neşredilen eserleri :
“Kaside-i Tantaraniye Şerhi”, “Hamriye-i Đbni Farız şerhi olan Levami-i Cami
Şerhi”, “Kaside-i Ferde Tercümesi”, “Makamat-ı Sofiye Tercümesi”, “Mertebe-i
Hakanî Tercümesi”, “Ulviyet-i Đslâmiye”, “Makale-i Edebîye”, “Hayrı Ümmet”,
“Mülâhaza-i Edebîye” (Đnal 1988: 853-854)
Derginin incelenen sayılarında Mehmet Kemalettin’in manzum olarak,
“Kaside-i Tantarâniye”sine (daha önceki sayılardan mabad) (adet 28, 29, 30, 31);
Sırrı Paşa’nın ölümünden duyulan üzüntü üzerine kaleme alınan 10 beyitten oluşan
“Sırrı Paşa Merhûmun Vefatına Tarîhtir.” (adet 37) başlıklı gazeline; “Safir-i
Andelib” isimli mecmuada çıkan gazele nazire olarak kalem alınmış 7 beyitten
oluşan “-ini” redifli (adet 49-50) gazeli ile tek bir “Matla” (adet 49-50) beytine yer
verilirken, mensur olarak ise Mısır’ın Araplar tarafından fethinin ve istilasının
anlatıldığı “Mısır’da Müessesât-ı Arabiyye” (adet 27, 28) başlıklı bir tarih yazısına
yer verilmiştir.
Memduh Bey (1868-1905)
Abdülhalim Memduh [Bey]’in hayat hikâyesine dair bilgiler Süleyman
Nazif’in verdiği bilgilerle sınırlıdır.
1868’de doğan Memduh’un babası Hakkari sancağına bağlı Kaymakam Ali
Ragıp Bey’dir.
81
Đyi bir eğitim alan Memduh Bey, Hukuk Mektebi’ne girmiştir. Daha sonraları
Hariciye Nezareti Hukuku Muhtelite Kalemi’nde maaşlı katip olarak çalışan
Memduh Bey, Đstanbul’da “Mizan” gazetesinde maaşlı muharrirlik de yapmış, Muhit
dergisinin yazı işlerini yürütmüştür.
Mizan gazetesindeki yazıları yüzünden Konya’ya sürgüne gönderilen
Memduh Bey, burada Konya’ya giden Memduh Bey, Konya Valisi Hacı Hasan
Bey’in dostluğu kazanmış ve orada yüksek maaşla çalışmaya başlamıştır. Daha sonra
Trablusgarp ve Bitlis’ sürülmüş, Đzmir’de ikamete mecbur edilmiştir. Đzmir’de de
bulunan Memduh Bey, daha sonraları Jötürklere katılmak üzere Avrupa’ya da
gitmiştir. 1905’te Đngiltere’nin “Folkeston” şehrinde vefat etmiştir. Cenazesi Tunus’a
götürülmüş ve vasiyet ettiği tepeye gömülmüştür.
Hem aruz hem hece ölçüsüyle şiirler yazmıştır. Şiirlerinde alaycı bir tarz
hakimdir. Çağdaşı Muallim Naci’nin fikirlerine şiddetle karşı çıkmıştır. “Edebiyat
Tarihi” adını taşıyan ilk kitap “Tarih-i Edebiyat-ı Osmaniye” Memduh Bey
tarafından kaleme alınmıştır. Fransızca ilk Türk şiiri antolojisini de Endmond Fazy
ile birlikte Memduh Bey hazırlamıştır. 19
Süleyman Nazif’in dostluğunu kazanan Memduh Bey, Recaizade Mahmut
Ekrem’in bazı şiirlerine nazireler de yazmıştır.
Neşredilen Eserleri:
1. “Tasviri vicdan” (eşar mecmuası)
2. “Tasviri hissiyyât” (eşar mecmuası)
3. “Bürhan” (manzume)
4. “Reşit Paşa” (Sadrıesbak Mustafa Reşit Paşa’nın tercüme-i hali)
5. “Tarihi Edebiyatı Osmaniye”
6. “Bedriye” (hece vezniyle kaleme alınmış tiyatro)
19 Tanzimat’tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi, C.1,2001
82
7. “Türk Eşarı Garamı” (Fransa üdebasından Edmon Fazi ile Fransızca olarak
müşterek yazdıkları edebiyat tarihimize dair bir eserdir) (Đnal 1988: 928-937)
Derginin incelenen sayılarında Memduh Bey’in “seni” (45-46) redifli bir
kıtasına, 5 beyitten oluşan “var” (adet 415) redifli bir naziresi ile Đbnül Şevket ile
müşterek olarak kaleme aldığı 9 beyitten oluşan “sor” redifli bir gazeline yer
verilmiştir.
Mithat Bahari (1877-?)
Ahmet Mithat Bahari Bey, Kısmeti Askeriye Baş Kâtibi Kütahyalı Emirzade
Mehmet Nuri Efendi’nin oğludur. 1877’de Đstanbul’da doğdu. Çocukluğu babasının
ölümünden sora anne tarafından büyük babası Meşayihi Sâdiyeden Süleyman
Efendi’nin yayında geçti. Đlk tahsilini Darülfeyzi Hamid’i mektebinde tamamladı.
Bir ara büyük abisi, Ankara Defterdarı Esbakı Đsmail Zihni Efendi ile birlikte
Bitlis’e gitti ve oranın mekteb-i idadisinde okudu. Arap edebiyatını tahsil etti.
Medreselerde okunan ilimlerden 1898’de diplomayla beraber gümüş liyakat
madalyası aldı.
1893’te Maliye Muhasebe Kalemi’ne girdi. Bir sene sonra Maadın
Müdüriyeti Umumiyesi’ne geçti. 1916 Nisan’ında Maadın Mümeyyizi oldu.
Muahharen Beyoğlu Tali Mübadele Komisyonu Azalığı’na, daha sonra
Akşehir Hatip Mektebi edebiyat ve Türkçe öğretmenliğine tayin oldu.
Mithat Bahari, Hazine-i Fünûn, Mektep risalelerinde şiirleri ve yazıları
yayımlandı.
Derginin incelenen sayılarında Mithat Bahari’nin 5’er beyitten oluşan
“benim” (adet 28) redifli gazeli ile “-sına” (adet 47-48) redifli naziresinin yanı sıra
ilkbaharda dahi sonbaharını yaşan, kendisini mutsuz hisseden, doğadan etkilenen
üzgün bir gencin mutsuzluğu karşındaki ağlayışını konu alan “Ağlarım” (adet 34)
başlıklı psikoloji yazısına yer verilmiştir.
83
Eserleri:
1. Ravza : Edebiyat ve ahlâka ait küçük bir eserdir.
2. Beyanülvücut isimli esrin tercümesi: Đbni Kemal merhumun Beyanülvücut
namındaki eserinin tercümesi
3. Sünbülistan Şerhi: Kavait, lügat ve lisan nokta-i nazarından ve malûmatı
müfide ilâvesiyle yazılmıştır.
4. Küşvar: Çocuklar için ahlâk-ı Đslâmiye’ye dair yazılmış kıraat kitabıdır.
5. Risale-i Sipehsalar Tercümesi: Hazreti Mevlâna Celalettin’in hayat ve
menakıbına dairdir
5. Ruhi Kur’an’dan Bir sahife-i Nûr: Kur’an’ı Kerim’in rumuzuna ait bazı
âyet-i Celile’nin tercümesidir.
6. Deste Gül: Hazreti Mevlâna’nın Divan-ı Kebir’inden ve mesnevisinden
toplanılan eşar-ı latife ile tercümelerinden müteşekkildir (Đnal 1988: 170-
171).
Muallim Feyzi (1842-1910)
Uzun süre öğretmenlik yaptığı için “Muallim” unvanıyla tanınan Muallim
Feyzi’nin asıl ismi Ahmet’tir. Amasya Tahrirat Katipliği, Đstanbul Şehremâneti
Mektûbi Kalemi’nde memurluk; Emirgan Rüştüyesi ve Robert Koleji’nde
öğretmenlik; Galatasaray Lisesi’nde idarecilik ve öğretmenlik yapan Muallim
Feyzi’nin Hazine-i Fünûn’un incelenen sayılarında 6 beyitten oluşan “niyetine” (adet
45-46) redifli bir gazeli ile Sırrı Paşa’nın vefatı hakkında çeşitli bilgilerin verildiği 12
beyitten oluşan bir manzumesi (adet 51-52) yayımlanmıştır.
Başlıca eserleri: Usûl-i Fârisi, Kâmûs, Vâveylâ, Divân-ı Eş’âr, Sûzügadâz,
Rübâiyyât-ı Hayâm, Ceb Lûgatı 20
20 Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi. C.3, 1977
84
Muallim Naci (1850-1893)
Asıl adı Ömer’dir. 1850’de Đstanbul’da doğmuştur. Aziz Efendi’nin
Muhayyelât’ındaki “Kıssa-ı Naci”den duygulanarak şiirlerinde Naci adını
kullanmıştır. Muallim sıfatını ise Tercümân-ı Hakikat gazetesinin edebî ilavesini
yönettiği sırada, gençlerin gazeteye gönderdikleri yazıları bu adla düzetmesinden
çıkmıştır. Sait Paşa’nın mahiyetinde imparatorluğun birçok yerinde uzun süre görev
yaptıktan sonra Đstanbul’a dönen şair, burada yazı hayatına atılmıştır. Mekteb-i
Hukuk ve Galatasaray Sultânîsi edebiyat öğretmenliği yapan şair, II. Abdülhamit’in
vakanüvisliğinde de bulunmuştur. Şair, 1893’te Đstanbul’da ölmüştür (Akyüz 1995:
54)
Muallim Naci’nin, Hazine-i Fünûn’un incelenen sayılarında 5 bölümden 65
beyitten oluşan “Tevhit” (adet 29, 30); sekizer mısralık 6 benden oluşan “Bir Hâtıra”
(adet 29); Ali Tevfik Paşa’nın “izdiyât” redifli (adet 41) 4 beyitten oluşan
manzûmesine nazire olarak kaleme alınmış manzumelerinin yanı sıra dört bölüm
halinde aruz vezinlerinin beyit üzerinde buluşu ve beyte uygulanışı hakkında
bilgilerin verildiği “Evzân-ı Meşhûre” (adet 35, 37, 39-40, 42); Taktî’nin ne olduğu,
şiirlerde nasıl anlaşılacağı ve nasıl bulanacağı konusunda örnekler üzerinde bilgilerin
verildiği “Taktî” (adet 35); “Osmanlı Şairleri” isimli esrinden hareketle hayatı ve
edebî kişiliği eserlerinden örneklerlerin verildiği “Şeyhü’l Đslâm Abdullah Vassaf
Efendi” (adet 38) başlıklı mensur eserlerine yer verilmiştir.
Muhittin (1874-1936)
Kaynaklar taranırken “Son Asır Türk Şairleri”nde Mehmet Muhittin Mekkî
(Çağpar) ve Muhittin Raif (Yengin) isimlerine rastlanılmıştır. Her iki isminde
Hazine-i Fünûn’un yayımlandığı 1895’te şiirler yazdığı anlaşılmaktadır. Muhittin’in
bu iki isim dışında başka birisine ait olma ihtimali de göz ardı edilemez. Fakat
dergideki şiirler sadece bir heves sonucu kaleme alınmış izlenimi
uyandırmamaktadır. Yanılma payları da göz önünde bulundurularak her iki edip
hakkında bilgi verilmiştir.
85
“Son Asır Türk Şairleri”nde Muhittin Mekkî’nin 1874’te Mekke’de doğduğu,
künyesinin “Arapgiloğlu”, soyadının “Çağpar” olduğu ve 1936’da Şişli’de vefat
ettiği bilgisi verildikten sonra hakkında şu bilgiler verilmektedir: “…Asıl üstadı,
erkânıharbiye miralayı Recep Vahyi ilk defa onunla müşaare etti..Sonraları
Abdülhak Hamit'le ve çok sevdiği Cenap Şehabettin ile, Ali Ekrem, Süleyman Nazif
ve zamanının diğer şairler ile mektuplaşır ve birbirlerine eserlerini gönderirlerdi. Đlk
eseri ‘Yeşil Yaprak’tır. ‘Mevlidi Nebevi’ ile ‘Anize’ ve ‘Nahid’ namında manzum
Bunların, “Güzel Vatan” , “Güzel Rumeli” isimli mensur piyesleri vardır. ‘Filiz’ de
en son eseridir. hepsi matbudur.” (Đnal 1988: 990)
Aynı kaynakta Muhittin Raif (Yengin) hakkında ise 1880’de Đstanbul’da
doğduğu, Meşrutiyet’in ilanından sonra yüzbaşılığa ve tersanede fabrikalar
komisyonuna terfi ettiği bilgisinden sonra şu bilgilere de yer verilmiştir: “Eski yolda
gazelleri, iki yüz rübaisi, yeni tarzda manzumeleri ve hece vezniyle şiirleri, divan
teşkil edebîlecek derecededir. Arabî, Farisî ve Đngilizceden mütercem bazı eserleri de
vardır. Şiirlerinin bir kısmı Servet-i Fünûn, Resimli Gazete, Tercüman-ı Hakikat,
Maarif, Aşiyan, Malumât, Terakki, Mahfil gazete ve risaleleriyle neşredilmiştir.”
(Đnal 1988: 994)
Dergide iki gazeli, bir kıtası bulunan Muhittin'in, Muhittin Raif olma ihtimali
çok yüksektir. Fakat elimizdeki bilgiler bunu ispatlamaya yeterli değildir.
Derginin incelenen sayılarında Muhittin’in 6 beyitten oluşan “ ى ” (-i) redifli
bir gazeline (adet 31), “olalı” redifli bir kıtasına (adet 45-46), Fuzûlî’nin “beni”
redifli gazeli (adet 27) ile “su” kasidesine (adet 30) yapılan nazirelerle beraber Şeyh
Vasfi Efendi’nin gazeline yapılan naziresine (adet 30) yer verilmiştir. Bu manzum
parçalar dışında ayıca dergi içerisinde sonbahar mevsiminin büyüleyici atmosferinin
anlatıldığı “Hazân” (adet 28) başlıklı bir sohbet yazısına da dergide yer verilmiştir.
[Mustafa] Đbnürrıfat Samih (1874-1932)
Şair ve yazar. 1874’te Đstanbul’da doğdu. Babası, askeri kaymakamlardan
Rıfat Bey’dir. Kocamustafa Paşa Rüştüye Mektebi’nde ve Darüttedris’te okuduktan
sonra özel olarak tahsiline devam etmiştir. 1892’de Kantar Đdaresi Rüsum-ı
86
Munzama Kâtibi Refakatine memurluk yapan edip, muhtelif tarihlerde Şehremanet-i
Aklâmı’nda da çalışmıştır. 1899’da Matbuat-ı Dahiliye Kalemi Hulefalığı’na ve
geçici olarak da Matbuat-ı Dahiliye Kontrol Memurluğu’na geçmiş, 1905’te Dahiliye
Nezareti’nde Tesri-i Muamelât Komisyonu Kalemi Mümeyyizliği’ne geçmiştir.
1932’de Ankara’da vefat etmiştir (Đnal 1988: 1673-1674).
Muallim Naci, Yenişehirli Avnî gibi şairlerin etkisiyle eski tarz şiirler yazan
Đbnürrıfat Samih, bir süre Ekrem ve Hamit’in tesirine girmiştir.
Đkdam, Malumat ve Sabah gazetelerinde muharrirlik yapan Đbnürrıfat Samih,
Meşrutiyet’in ilanından sonra Đttifak isimli bir gazete çıkarmıştır.
Đkdam gazetesinde Servet-i Fünûnculara karşı yazılar yazmıştır. 1918’de
Celal Nuri’nin çıkardığı Âti gazetesinde ve Edebiyat-ı Umûmiye dergisinde
Süleyman Nazif ile ırkçılık konusunda tartışmalara girmiştir. Yeni Gün ve
Hakimiyet-i Milliye gazetelerinde Türk dili ve müziği gibi çeşitli konularda
makaleleri yer almıştır. 21
Đbnürrıfat Samih’in, derginin incelenen sayılarında 5 beyitten oluşan “-sı çok”
redifli gazeli (adet 49-50) ile dörder mısralık 4 benden oluşan “Tazmîn” (adet 29)
başlıklı manzumesinin yanı sıra bir yaz gecesi ay ışı altında Marmara’nın
dalgalarının geçmişte kendisine yaşattığı güzel günleri konu alan bir hatıra yazısına
(adet 3) yer verilmiştir.
Nazif Surûri (?-?)
Sivas, Trabzon ve Konya Valiliklerinde bulunan ve Mithat Paşa
Mahkemesi’nde hakimlik yapan Vezir Surûri Paşa’nın oğludur.
Şurâ-yı Devlet Azası olan, çeşitli gazete ve dergilere edebî yazılar ve şiirler
yazan Nazif Sarûri, 1908 Đnkılâbı’ndan sonra zararlı yazılar yazdığı gerekçesiyle
memleketi olan Đbradı’ya sürülmüştür (Gövsa: 362).
21 Tanzimat’tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi, C.1, 2001: s.716
87
Hazine-i Fünûn’un incelenen sayılarında Nazif Sarûri’nin sadece Yıldırım
Beyazıt’ın “sandım” redifli gazeline nazire olarak kaleme aldığı 5 beyitlik bir gazeli
(adet 45-46) yayımlanmıştır.
Nuri Şeyda (1866-1901)
Mehmet Nuri Şeyda [Bey], Uzunçarşı esnafı Đğci Hafız [Efendi]’nin oğludur.
1866’da Đstanbul’da doğdu. Bir müddet Soğukçeşme Askeri Rüştüyesi’nde okudu.
Hariciye ve Adliye nezaretleri kalemlerinde, Ticaret Đcra Dairesi Muavinliği’nde
bulundu.
Mûsikî üstatlarından Medeni Aziz ve Yeniköylü Hasan Sırrı Efendi’den
mûsikî dersleri aldı. 1901’de vefat etti.
Gazete ve dergilerde çeşitli makaleleri ve manzumeleri vardır. “Tarihi
Enbiya” ile Đngilizceden çeviri yapılan “Barnomun Milyonları” ile Fransızcadan
çeviri yapılan “Manon Lesko”, “Refael”, “Terane”, Şekisperin “Hamlet”i, “Đhsası
Kalp”, “Ayine-i Dil”, “Kızlar Mektebi” namındaki romanları ile “Mukabele” ve
“Mükemmel Sarfı Fransavî” adlı eserleri basılmıştır.
“Kafile-i Mûsikîşinasını Osmani” isimli bir eser yazmaya başlamışsa da
bitirememiştir. Mûsikî üstatlarına dair gazetelere yazdığı makaleleri de vardır (Đnal
1988: 1249)
Hazine-i Fünûn’un incelenen sayılarında Nuri Şeyda’nın, Avnî Bey’in 50
beyitten oluşan “söz” kasidesine nazire olarak kaleme aldığı gazeli (adet 45-46) ile
altışar mısralık 6 benden oluşan bir manzumesi yayımlanmıştır.
Osman Faiz (1873- ?)
Dava vekili Ferizcizâde Salih Efendi’nin oğlu olan Osman Faiz, 1873’te
doğmuştur. Bursa Askeri Rüştüyesi’ni bitirerek Askeri Đdadisi’ne girmiş; Bursa’da
idadi sınıflarının bitirdikten sonra Harbiyeye geçmiştir. O sırada Erkanı Harbiye’de
88
kendisi gibi tahsil yapan Kandiyeli Recep Vahyi ve Muallim Gelibolulu Recep Ferdi
Bey’in teşvikleriyle şiirler yazmıştır.
Osman Faiz’in, amcası Feraizcizâde Mehmet Şakir Efendi’nin Bursa’da
yayımladığı “Nilüfer” risalesinde manzum, mensur yazıları çıkmıştır.
Daha sonraları Đstanbul’da Malumat, Hazine-i Fünûn, Mektep, Maarif, Resimli
Gazete, Hanimlara ve Çocuklara Mahsus Gazete gibi gazete ve dergilerde şiirleri
yayımlanan Osman Faiz’in, bazı şiirlerinin yer aldığı “Beytülhazen” isimli küçük bir
risalesi de basılmıştır (Đnal 1988:1300-1302).
Derginin incelenen sayılarında Osman Faiz’in 5 beyitten oluşan “-en” tam
kafiyeli (adet 41), 6 beyitten oluşan “seni” redifli (adet 43-44), 9 beyitten oluşan
“-den” redifli gazellerine (adet 49-50); “-ir” tam kafiyeli bir kıtasına (adet 41) ve
“Tavsîf-i Cânân” (adet 45-46) ile “Tesdîs” (adet 49-50) başlıklı iki manzumesine yer
verilmiştir.
[Pedram] Hüseyin Dâniş (1870-?)
1870’de Đstanbul’da doğdu. Đsmi Hüseyin, şiirlerdeki mahlası ise Dâniş’tir.
Đsfehan ahalisinden Mehmet Haşim Đbni Abdülmecit’in oğludur.
Beyoğlu’nda “Enstitüsyon Fransez” mekteptebinde iki sene fünûn ve Fransız
edebiyatı eğimi almıştır. Farsça ve Arapça öğrenebilmek için bir süreliğine Đran’a
gitmiştir. Orada Haci Rizakuli Horasani ve “Ahter” gazetesinin muharriri Hacı Mirza
Mehdi Tebrizi’nin idaresinde bazen şakirtlik, bazen muallimlik sıfatıyla birkaç yıl
kalmıştır.
Bir müddet de “Sahib Kalem” ismiyle tanınan Mirza Akayi Erumie’den hat-ı
nestaliki öğrenmiştir. O sıralarda Farsça olarak “Coğrafya-yı Đran” isminde bir kitap
da yazmıştır.
Daha sonra Đran’dan ayrılan ve Đstanbul’a geri dönen Hüseyin Dâniş, 1894’te
“Đkdam” gazetesinin yazı işlerinde görev almıştır. Aynı zamanda her hafta düzenli
Servet-i Fünûn’a da şiirler yazmıştır.
89
Nevayi Sarir ile Lamartin’in eserlerinden “Rafael”in tercümelerini
neşretmiştir. Bir süre Avrupa’ya da giden şair, 1909’da Đstanbul Dârülfünûn’da
“Tarih-i Edebiyat-ı Đran” hocalığında bulunmuştur.
Đstanbul Dârülfünûn’da görev yaptığı yıllarda ise “Ser Amedani Sühan”,
“Talim-i Lisan-i Farisî”, “Hediye-i Sâl”, “Terceme ve Şerhi Hali Ömer Hayam”
isimli eserleri kalem almıştır.
Hüseyin Dâniş’in Türkçe şiirleri ise 1926’da “Kârvanı Ömr” ismiyle
yayımlanmıştır. (Đnal 1988: 261-263).
Hüseyin Dâniş’in Hazine-i Fünûn’un incelenen sayılarında bahara dair
duyguların dile getirildiği 12 beyitten oluşan kasidesi (adet 45-46); 10 beyitten
oluşan “ân” tam kafiyeli gazeli ile “Bir Bahar Sabahı” (adet 51-52) başlıklı bir
manzumesi yayımlanmıştır.
Vasfi Efendi (1851-1910)
Asıl adı Şeyh Ali Vasfi [Efendi]’dir. Şeyh Ali Vasfi [Efendi], Drağman
civarında Kefevi Tekkesi Şeyhi Mahmut Raşit Efendi’nin oğludur. 1851’de doğdu.
Babasından Arapça ve Farsça öğrendi; Vehbi ve Şahidi tuhfeleri ve
Pendname-i Attar ile Gülistan okudu. Daha sonra Fatih camiinde Hoca Mustafa
Efendi’nin derslerine devam etti. Gelibolulu Hoca Tahir Efendi’den de Mesnevi ile
Cami ve Hafız divanlarını okudu.
1866’da vefat eden babasının yerine tekkenin şeyhliğine tayin edildi. Muallim
Naci ile Tercüman-ı Hakikat, Saadet ve Mürüvvet gazetelerinde bulunarak bu
gazetelerde manzumeler ve edebî makaleler yazdı. Aynı zamanda Fatih merkez
Rüştüyesinde Kavaid-i Osmaniye ve Mekteb-i Kuzat’ta kitabet-i resmîyede derslerini
verdi. Meclis-i Meşayih Azalığı’nda bulundu. 1910’da vefat etti.
Neşredilen Eserleri:
90
“Cezebat”, “Şöyle böyle - Muallim Naci ile müşterektir”, “Levami”, “Bedayi”,
“Sevati”, “Metali”, “Münşeatı Şeyh Vasfi”, “Muharreratı Şeyh Vasfi”, “Barika”,
“Feyzâbat”, “Riyahin” “Külliyat-ı Đslâmiye”, “Muhadarat”, “Nahvi Osmanî”
Đnal 1988: 1948).
Derginin incelenen sayılarında Vasfi Efendi’nin 4 beyitten oluşan “nev”
redifli (adet 35) ve “Gönlüme Nasihat” (adet 39-40) isimli gazelleri yayımlanmış.
Ayrıca birincisinin “ -dır cemâl-i hâlveti” redifli, ikincisinin ise Baki’nin şiirinden
tazmîn edilerek oluşturulan iki kıtasına (adet 41) yer verilmiştir. Bunlardan başka
dergide edibin örnekler eşliğinde birleşik sıfatların oluşumu hakkında çeşitli bilgiler
verdiği “Vasf-ı Terkîbi” (adet 37, 39-40, 41) başlıklı mensur bir yazısı da dergide
yayımlanmıştır.
[YURDMAN], Abdülgani Seniy (1871-1951)
Dergide hem yazısı hem de şiirleri bulunan Abdülgani Seniy, Osman Nuri
Bey’in oğludur. Akka’da Rüştüye tahsili görmüş, bazı memuriyetlerde bulunmuştur.
1890'da Đstanbul’da Mülkiye’nin idadî kısmını, 1898’de de yüksek kısmındaki
öğrenimini tamlamıştır.
1904'te Karaferye Kaymakamlığı, 1908’de Selanik Hukuk Mektebi’nde
müdür vekilliği; Yemen, Adana, Bayburt vilâyetleri mektupçuluğu görevlerinde
bulunmuştur. Bayburt’ta Vali Vekilliği ve Belediye Başkan Vekilliğinde, 1918’de
Hariciyede Şifre Kalem Müdürlüğü ve Müsteşar Vekilliği görevlerini yürüten
Abdülgani Seniy, 1935’te yaş haddinden Hariciye’den ayrılmıştır. 1940-1947
yıllarında ise Polis Enstitüsü’nde Arapça hocalığı görevinde bulunan Abdülgani
Seniy, 1951’de ise vefat etmiştir .
Abdülgani Seniy’in çeşitli konularda kaleme aldığı makaleleri “Hazine-i
Fünûn”, “Mecmua-i Ebuzziya”, “Mîzan”, “Đleri” gibi pek çok dergi ve gazetede
yayımlanmıştır.
Bazı eserleri: Aksiyyat (1891), Eshâb-ı Tabakât-ı Seb’a (1895), Edebiyat
(1896), Âkibet-i Tevekkül (1897), Hikemiyât-ı Đslâmiye ve Şarkiye (1900), Yemen
91
Yolunda: Azimet (1909), Yemen Yolunda: Avdet (1915), Beyrut Bombardımanı
(1916), Maarri Divanından Seçmeler (1942) (Çankaya 1968-1969:774-779)
Derginin incelenen sayılarında Abdülgani Seniy’in 2’si coğrafya, 2’si faydalı
bilgi, 1’i dil ve imlâ, 1’i biyografi, 1’i çeviri, 1’i şiir, 1’i deneme, 1’i de hikâye olmak
üzere toplam 9 yazısına yer verilmiştir. Bu yazılar içerisinde Đtalya’nın Pompei
kentinde, yüzyıllar önce yaşanılan felaketlerin ve felaketler sonrasında şehrin içine
düştüğü hazin öykünün anlatıldığı “Pompei Şehri” (adet 27) yazısı ile mağaraların
oluşumları hakkındaki bilgilerle beraber Đngiltere’nin Derbyshire civarında bulunan
Devil's Hole mağarası hakkındaki bilgilerin verildiği “Mağaralar” (adet 28) başlıklı
yazıları coğrafya içeriklidir. Jack adında bir babanın, evin camını kıran oğluna
göstermiş olduğu tepki ve üzüntü üzerine kaleme alınan makalesinde ise dikkatsizce
ve bilinçsizce harcanan paraların toplumun parasından gittiğini bu nedenle de
insanların daha dikkatli olması gerektiğini ifade eden “Bir Kâide-i Tasarrufun
Tedkiki” (adet 34) başlıklı yazısı ile pârenin ne olduğunun örneklerle açıklandığı ve
pâre konusunda okuyucuya çeşitli bilgilerin verildiği “Pâre Nedir”(adet 49-50)
başlıklı yazısı ile toplumu tutumlu olmaya ve bilgilendirmeye yönelik kalem alınmış
makalelerdir. Bunlar dışında Abdülgani Seniy’in dergide 6’şar mısralık 5 bendden
oluşan “Nevha-i Hazînâne” (adet 27) başlıklı şiiri; “Divân-ı Đbnü’l-Fariz”den yapılan
“Bedâyü’l Arab”ın çevirisi (adet 28, 29, 31, 32-33, 35, 43-44, 47-48, 49-50); “Đbnü’l-
Fariz’in Tercüme-i Hâli” (adet 29); Avrupa ve Şark matbaalarına oranla bizde
matbaa hatalarının daha çok olduğunun ve yapılan bu hataların sonradan
düzeltilmediğinin anlatıldığı, aynı zamanda dil ve imlâ üzerinde edebiyat teori ve
tenkitinin yapıldığı “Sehv-i Tab” (adet 30) başlıklı makalesi ile deniz ve okyanuslar
üzerinde geceleyin oluşan kıvılcimların oluşturduğu yakamozları ve bu manzaranın
insanda uyandırdığı duyguları konu alan “Deniz Kıvılcimları” (adet 45-46) başlıklı
deneme yazısı vardır.
Bu yazılar içerisinde çeviri yazısı olarak sadece “Divân-ı Đbnü’l-Fariz”den
yapılan “Bedâyü’l Arab”ın başlıklı yazı “Terâcim” sütununda verilmiştir; ancak
“Pompei Şehri”, “Mağaralar” ve “Bir Kâide-i Tasarrufun Tedkiki” başlıklı
yazılarının “Terâcim” sütunda verilmemesine rağmen bunların da çeviri yazısı
olduğu düşünülmelidir. Çünkü, gerek “Pompei Şehri” ile “Mağaralar” yazılarında
92
verilen ansiklopedik bilgiler gerekse “Bir Kâide-i Tasarrufun Tedkiki” başlıklı
yazıdaki “Jack” adındaki yabancı kahraman varlığı bu yazıların Batı’dan çeviri
olduğu tezini doğrulamaktadır.
Zeki Megamiz (1871-1932)
Saadet-i Đkdam, Sabah gazetelerinde yazdı. Mısır’da yayımlanan
“Elmüeyyed”, “Elliva” gazetelerinde muhabirlik yaptı (Yüksel 1990: 1006) Corci
Zeydan’ın “Medeniyet-i Đslamiye Tarihi” isimli eserini çevirdi (Özege 1994: 42)
Derginin incelenen sayılarında edibin çocuk terbiyesi konusunda çeşitli
bilgler verdiği “Terbiye-i Etfâl Hakkında Bir Đki Söz” (adet 36, s. 383-384) başlıklı
makalesi dışında Şark ve Garp medeniyetlerinin kıyaslandığı, Avrupa’nın
gelişmesinde temel etkenlerin neler olduğu, medeniyet bağlarının nerelere
dayandığını, bilimle uğraşmalarının gelişmelerinde ne ölçüde etkili olduğunun
anlatıldığı “Tarih-i Medeniyete Bir Nazar” (adet 51-52) başlıklı makalesi
yayımlanmıştır.
Bu isimlerden başka dergide az sayıda şiir veya yazısı bulunan başka kalem
sahipleri de vardır. Bunlardan bazıları muhtemelen dergiyi takip eden edebiyat
meraklısı gençlerdir. Mesela Galip (Talebe-i ulumdan Kayserili Đbni Seyit Galip),
Mehmet Rasih (Eskişehirli) Hayri (Nevşehirli Đbni Rüştü), Emin (Revandizli)Bazıları
da devrinde tanınmış bir sima olması ihtimalinin büyüklüğüne rağmen biyografi
kitaplarında yer almamış/veya bizim ulaşamadığımız isimlerdir. Mahmut Celalettin
Paşa’nın gazeline nazire yazan Nezih Paşa; “Yeni Ceriha” isimli bir yazısı, bir gazeli
ve bir naziresi bulunan Mehmet Ali gibi.
93
2. TAHLĐLĐ FĐHRĐST
2.1.Yazar Adına Göre
Abdülgani Seniy: bk. [YURDMAN], Abdülgani Seniy
Abdulvahâp: “Đstiğrâk”, adet 27, s. 317-318 (Köy yaşantısının şehir yaşantısına
kıyasla daha huzurlu olduğunun mübalağlı bir şekilde anlatıldığı bir yazı.)
+ Abdulrahim Fehmi Efendi: “Şiir-Şâir”, adet 47-48, s. 478-479 (Đki ayrı başlık
altında şairin ve şiirin ne olduğunun, şairin kime denildiğinin anlatıldığı
bir yazı.)
Agâh [Osman] Paşa: (Gazel), adet 41, s. 418 (7 beyitten oluşan “böyledir” redifli
bir gazel.)
Agâh [Osman] Paşa: “Gazel”, adet 42, s. 425 (7 beyitten oluşan “-ımdadır” redifli
bir gazel.)
Agâh [Osman] Paşa: (Gazel), adet 43-44, s. 434 (12 beyitten oluşan “idi” redifli bir
gazel.)
[Ahmet] Tevfik Lâmih: “Tebrik-i Velâdet-i Hümâyûn Hazret-i Padişahı”, adet 32-
33, s. 354 (Padişahın doğum günü münasebetiyle kaleme alınan 16
kıtadan oluşan “olur” redifli methiye.)
Ahmet Bahattin (Mektûbî-i Maliye Ketebesinden): “Zekayizâde Şeyh Đbrahim
Şükrullah Efendinin Tarih-i Đrtihâlidir.”, adet 29, s. 331
Ahmet Hikmet: “Mahşerü’n-Nefâ’is”, “Muammâ-yı Dil”, adet 45-46, s. 460-463,
(Talukâtını ziyaret için Üsküdar’daki Karaca Ahmet Mezarlığı’na ziyarete
giden yazar, orada sır halinde gördüğü mezar taşlarını bir cemaate
benzetir ve bu mezar taşlarını okumaya başlar. Sonra kadın
arkadaşlarından Celîl’i ağlarken görür ve onunla konuşmaya başlar. Daha
sonra da kabristanın kendisinde düşündürdükleri ve orada yaşanların
ölmeden önce yaptıklarını düşünmeye başlar.)
94
Ahmet Rasim: “Ak Saç”, adet 47-48, s. 470-471 (Saçlarına ak düşen bir adamın,
hayat karşısında duyduğu ıstırap ve yaşlanışını fark edişini konu alan bir
hikâye yazısı.)
+ Ahmet Rasim: “Bir Mülâhaza-i Tarihiye”, adet 30, s. 340-341, “Makale-i
Mahsûsa”, (Yazarın okuduğu mükemmel bir tarih fıkrasından hareketle
tarih hakkındaki düşüncelerinin ifade edildiği bir yazı.)
Ahmet Rasim: “Garbın Eşâr-ı Rengîninden”, adet 31, s. 349-350 (Batı’nın etkisiyle
yazarın içine düştüğü psikolojik buhranların anlatıldığı sekiz bölümlük bir
yazı.)
Ahmet Rasim: “Bir Mektûp”, “Fransızcadan Mütercem”, adet 35, s. 376-377,
(Askerde olan bir gencin annesine ve eşine yazdığı bir mektuptur. Bu
mektup, “Sevgili Anneciğim” ve “Sevgili Zevceciğim” hitaplarıyla iki
kısım altında verilmiştir. Mektubun her iki kısımda da mektubu yazan
kişinin onları ne kar özlediğini, bütün günün onları düşünmekle geçtiğini,
asker ailesinin metanetli olması gerektiği anlatılmaktadır.)
Ahmet Rasim: “Ela Gözler”, adet 36, s. 386-387, “Fıkra” (Sevdiği kızın ela
gözlerine aşık olan bir gencin, gördüğü o büyüleyici gözleri
unutamamasının ele alındığı bir hatıra yazısı.)
Ahmet Rasim: “Karlı Bir Gün”, adet 41, s. 420-421 (Karlı bir kış mevsiminde
başından geçen olayların ve kar yağışının kendisinde uyandırdığı
duyguların anlatıldığı bir anı yazısı.)
Ahmet Rasim: “Hakikat ve Hayal”, adet 45-46, s 454-456, “Âsâr-ı Mensûre”(Ay
ışığında doğanın görünüşündeki değişim ve gündüzle gecenin bir birine
karıştığı gurup vaktindeki manzaranın büyüleyici atmosferinin anlatıldığı
bir yazı.)
Ahmet Remzi: “Tahmîs-i Gazel-i Cenâb-ı Fuzûlî”, adet 29, s. 331
(Fuzûlî’nin”gördüm”redifli gazelindeki her beytinin başına üçer mısra
eklenerek yedi bendden meydana getirilmiş bir manzume.)
95
Ahmet Tahir (Çallı Ömer Efendizâde): “Gazel”, adet 31, s. 345, (Uşak’tan Çallı
Ömer Efendizâde Ahmet Tahir”imzasıyla gönderilen “olalım” redifli 15
beyitten oluşan bir manzume. )
Ali Enver: “El-vüsûk Fî Tercümeti’l-Furûk”, “Fâide”, adet 49-50, s. 491- 493; adet
51-52, s. 502-504 (Tercümesini Ali Enver’in yaptığı Đsmail Hakkı’nın bu
eseri, önce Mekteb Ceridesi’nde basılırken, sonraları yazar kadrosunun
mesleklerine uygun gelmediği ve eserin devamına yer verilmediği için
eserin en önemeli kısmı olan “Furûk” bahsine birkaç sayfa kalındığından
eserin devamının Hazine-i Fünûn’da yayımlanmasının uygun görüldüğü
bir yazı.)
Ali Muzaffer: “Mahir Aşçı”, adet 32, 33, s. 362-364; adet 34, s. 372; adet 3 , s. 379-
380, “Fıkra”(Jaleynu ve eşi Paris’te eşiyle lokantacılıkla uğraşan bir
ailedir. Bu aileni asıl amacı 6 bin frank para biriktirmek ve biriktirdikleri
bu parayla yeşillikler içine bağı bahçesi olan, havuzu olan bir ev satın
almak ve burada yaşamlarını sürdürmektir. Bu ailenin isteği 25 yıllık
birikimlerinde sonra gerçek olur; ama aile zamanla sıkılmaya başlar.
Evlerinde bir ziyafet vermeye karar verirler. Ziyafetin hazırlıkları için
Mahir Aşçı, önlüğünü giyer ve mutfağa girer yemekler hazırlamaya
başlar. Hikaye Müşahit bakış açısıyla kaleme alınmıştır.)
Ali Raci Efendi: (Gazel) , adet 45-46, s 453 (5 beyitten oluşan “-sı” redifli manzume
, Fî 14 Mart sene 312 tarihli.)
Ali Rıza: “Tevhîd-i Bârî”, adet 38, s. 399-400 (Allah’ın birliğinin ve ululuğunun
anlatıldığı 56 beyitten oluşan bir tevhîd. )
Ali Rıza: “Leyâl-i Teemmül”, adet 42, s. 429-430 (Gecenin insanda uyandırdığı
düşünceleri anlatan bir yazı.)
Ali Rıza: “Meraret-i Hayât”, adet 45-46, s 456 (Yaşamaktan zevk almayan, hayatın
olumsuz ve mutsuz tarafını gören bir kişinin karamsar duygularının ele
alındığı bir sohbet yazısı.)
+ Ali Rıza: “Hatıra-i Mektep Yahut Bir Manzara-i Rûhaniye”, adet 47-48, s. 473-
474 (Yazarın, okul yıllarındaki oynadığı oyunları, arkadaşlarıyla olan
96
ilişkilerini, o dönemde kendisini mutlu eden şeyleri kaleme aldığı bir
hatıra yazısı.)
Ali Rıza: “Nazîre”, adet 47-48, s. 468 (Fuzûlî’nin”su”redifli kasidesine nazire olarak
yazılan 6 beyitten oluşan bir manzume.)
Ali Rûhî Bey: “Gazel”, adet 42, s. 429 (5 beyitten oluşan”-misin”redifli bir gazel.)
Ali Tevfik Paşazâde Celal Paşa: bk. Celal Paşa (Ali Tevfik Paşazâde)
A.(ع) Tevfik (Selanikli): “Tahattur, Tesir”, adet 32-33, s. 354-355, “Kısm-ı Edebî”
(Ölmüş kız kardeşi için kaleme alınmış 7 beyitten oluşan “didelerim”
redifli bir gazel.)
+ Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): “Đfade-i Mahsûsa”, adet 35 , s. 373-374 (Faik
Reşat Efendi yerine Hazine-i Fünûn’a getirilen Andelib’in , dergiye
gönderilen yazıların tahsisi konusunda izlediği yöntemleri, dergiye
gönderilen yazıların incelenmesi, düzeltilmesi konusunda gösterilen
titizlik anlatıldığı bir yazı.)
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): “Gazel”adet 35, 375, (8 beyitten
oluşan”bahar”redifli gazel, 28 Teşrîn-i Evvel sene 411 . )
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): “Kuşlar”, adet 37, s. 389, “Kısm-ı Edebî”(7
beyitten oluşan “tuyûr”redifli bir manzume, 9 Teşrîn-i Evvel sene
311.tarihli. )
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): “Nâkûs-ı Đstiğfâl”, adet 37, s. 389-39
(Manastır’dan dönüşten hemen sonra yazılmış olan 75 beyitten yalnızca
48 beytinin verildiği bir kaside, “Manastır 1 Kânûn-ı Evvel sene 311”
tarihli.)
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): “Lealle Leha Uzre ve Ente Nelûme”, adet 38, s.
397-398 (Đnsanın aczini anlatan bir yazı.)
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): “Teevvüh”, adet 38, s. 401 (2 beyitten oluşan
“Dilistânımı” redifli bir kıta. )
97
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): “Tahassür”, adet 38, s. 401 (Daha önce Asır
Ceridesi’nde 18 Teşrîn-i Sâni 1311 tarihinde yayımlanmış olan bir
kaside).
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): “Gazel”, adet 38, s. 402 (5 beyitten oluşan
“-imiz”redifli bir gazel.)
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): “Gazel”, adet 39, 40 s. 407 (6 beyitten oluşan
“-ımdan” redifli bir gazel, 26 Haziran sene 311 tarihli.)
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): “Kıta” adet 41, s. 419 (“-ını” redifli bir kıta, Fî
28 Şubat sene 311.tarihli.)
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): “Bir Đhtar-ı Mühim”, adet 42, s. 432
(Yazılarının Hazine-i Fünûn’da yayımlanmamasından dolayı dergiye
gücenen eser sahiplerine yönelik yapılan bir açıklama. )
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): “Nevha”, adet 43-44, s. 436-437 (5 beyitten
oluşan”-mim”redifli bir manzume. Dipnotta şiirin tamamının 8 veya 9
beyit olduğu, şairin sadece aklında kalan bu 5 beyti verdiği ifade
edilmektedir.)
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): “Şûrîde-i Sevdâ”adet 45-46, s 453-454 (Her
beytin kendi arasında kafiyeli olduğu 25 beyitten oluşan bir manzume. )
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): “Kâriîne Bir Büyük Tebşîrimiz”, adet 47-48, s.
465-466 (Recaizâde Mahmut Ekrem’in”Pejmürde”ismiyle yeni bir
eserinin basıldığını okuyuculara müjdeleyen bir yazı.)
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): “Enîn-i Đhtizâr”adet 47-48, s. 469 (5 beyitten
oluşan”imiz”redifli bir manzume.)
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): “Gazel” 49-50 adet, s. 484-485 (5 beyitten
oluşan”ateş”redifli bir gazel, 5 Temmuz sene 311. tarihli.)
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): (Rica), 49-50 adet, s. 495 (Dergiye yazı
göndermek isteyenlerden, eserlerini doğrudan doğruya ya dergiye ya da
sermuharrire göndermeleri gerektiğini haber veren bir yazı.)
98
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): “Muhaberât-ı Aleniye”adet 49-50, s. 495-496
(Vergi katibi Ahmet Bedrettin Efendiye, Harput ulamasından Kemalettin
Efendiye, Rıza Tevfik Bey Efendiye, Ali Şadi imzalı gazel sahibine,
Su’ad Bin Necib imzalı varaka sahibine dergiye göndermiş oldukları
yazılarının akıbeti hakkında çeşitli bilginin verildiği bir yazı.)
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): “Berk-i Hazân” 51-52 adet, s. 498 (4 beyitten
oluşan”titrer”redifli bir gazel.)
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): “Beyân-ı Mazeret”51-52 adet, s. 498 (2
beyitten oluşan “bas” redifli bir manzume.)
Arapzâde Hafidi Mahmut Efendi: bk. Mahmut Efendi (Esbuk Đstanbul kadısı
Arapzâde Hafidi Mahmut Efendi)
Arif Hikmet Bey (Hersekli): “Şair-i Sütûde Meâsir Hersekli Arif Hikmet Beyefendi
Hazretlerinindir.”, adet 35, s. 374 “Kısm-ı Edebî” (8 beyitten oluşan
“-dan”redifli bir gazel.)
Arif Hikmet Bey (Hersekli): “Gazel”, adet 36, s. 381, “Kısm-ı Edebî”(7 beyitten
oluşan “şehvet” redifli bir gazel.)
Arif Hikmet Bey (Hersekli): “Gazel”, adet 38, s.398-399, “Âsâr-ı Manzûme”
(Manzume iki kısım halinde yayımlanmıştır. Đlk kısım gazel başlığı
altında”didâr”redifli 7 beyitten oluşan bir gazelden, ikinci kısım ise “-un”
tam kafiyeli 86 beyitten oluşan bir tebriknâmeden oluşmaktadır.)
Arif Hikmet Bey (Hersekli): “Âsâr-ı Manzûme”, adet 42, s. 425, “Kısm-ı Edebî”(6
beyitten oluşan”-den”redifli bir gazel.)
Arif Hikmet Bey (Hersekli): “Asâr-ı Manzûme”, adet 45-66, s. 449; “Kısm-ı Edebî”
(7 beyitten oluşan “âyîneyi” redifli bir gazel.)
Arif Hikmet Bey (Hersekli): “Gazel”, adet 47-48, “Asâr-ı Manzume”, “Kısm-ı
Edebî”, s. 466 (7 beyitten oluşan “pîçâpîç” redifli bir gazel.)
Arif Hikmet Bey (Hersekli): “Gazel”, adet 49-50, s. 481 (7 beyitten oluşan “eder
murât” redifli bir gazel.)
99
Arif Hikmet Bey (Hersekli): “Gazel”, adet 51-52, s. 497, “Âsâr-ı Manzûme”,
“Kısm-ı Edebî”(7 beyitten oluşan”hudûs”redifli bir gazel.)
Asım Vecihi: (Methiye), adet 32-33, s. 354 (Padişahın doğumundan duyulan
mutluluğun anlatıldığı 2 beyitten oluşan bir methiye.)
Avnî Bey: (Kaside), adet 45-46, s. 450-451 (50 beyitten oluşan “söz” kasidesi.)
Avnî Bey: (Nazire), 49-50 adet, s. 481-482 (Hersekli Arif Hikmet’in “âyîneyi”
redifli gazeline nazire olarak yazılmış 9 beyitlik bir gazel.)
Avnî Bey: “Gazel”, 49-50 adet, s. 482 (Hersekli Arif Hikmet’in”âyîneyi”redifli
gazeline nazire olarak yazılmış 7 beyitlik bir gazel.)
Avnî Bey: “Gazel”, 49-50 adet, s. 482 (5 beyitten oluşan “-ımdır”redifli bir gazel.)
Azri Çelebi: “Nakş-ı Hayal”, adet 37, s. 395-396; 39-40 adet, s. 410-411; adet 41, s.
423-424; adet 43-44, s. 448;adet 45-46, s. 464 adet 47-48, s. 477-478; 49-
50 adet, s. 493-494; adet 51-52, s. 508-509, “Đhyâ-yı Âsâr” (Her beytin
kendi içinde kafiyeli olduğu 58-31-59-32-22-23-34-60 beyitten oluşan bir
manzume.)
Azri Çelebi: “Makale-i Çehârım”, adet 49-50, s. 494-495 (17 beyitten oluşan bir
kaside.)
Bahizâde Mehmet Subhi: bk. Mehmet Subhi (Nevresidegün-i şuaradan Bahizâde
Mehmet Subhi)
Besim Efendi: “Tahmîs-i Nâzîre-i Hazret-i Naci Berâ”, “Gazel-i Cenâb-ı Celal
Paşa”, adet 45-46, s 452-453 (Celal Paşa’nın 5 beyitten oluşan
“izdiyât”redifli gazelindeki her beytin başına üçer mısra ilave edilerek
oluşturulmuş bir tahmis.)
Besim Efendi: “Nat”, adet 47-48, s. 467-468 (Biri 5 beyitten oluşan”gül”redifli;
ikincisi 11 beyitten oluşan”a”yarım kafiyeli olmak üzere toplam iki
bölümden oluşan bir manzume.)
Bir Nev-heves: “Kıta”, adet 47-48, s. 468 (“-(i)me”redifli bir kıta.)
100
Celal Paşa (Ali Tevfik Paşazâde): (Gazel) , adet 36, s. 381 (“Kerkük mutasarrıf-ı
sabıkı şair-i bî-hemâl sadetlü Celal Paşa Hazretlerindir.” açıklamasıyla
verilen 5 beyitten oluşan “-de hep” redifli bir gazel.)
Celal Paşa (Ali Tevfik Paşazâde): (Nazîre), adet 39, 40 , s. 406 (6 beyitten oluşan
“-ider”redifli bir nazire.)
Celal Paşa (Ali Tevfik Paşazâde): “Mahşerü’n-Nefâis”, “Nat-ı Şerîf”, adet 39, 40,
s. 416 (6 beyitten oluşan “hüsnün” redifli bir nat.)
Celal Paşa (Ali Tevfik Paşazâde): “Âsâr-ı Manzûme”, adet 41, s. 417 (Mahmut
Celalettin Paşa’nın Hazine-i Fünûn’da yayımlanan”-ider”redifli gazeline
nazire olarak kaleme alınmış, 6 beyitlik manzûme.)
Celal Paşa (Ali Tevfik Paşazâde): “Gazel”, adet 41, s. 418 (4 beyitten oluşan
“izdiyât” redifli bir manzume.)
Celal Paşa (Ali Tevfik Paşazâde): “Gazel”, adet 43-44, s. 425, “Âsâr-ı Manzûme”,
“Kısm-ı Edebî” (4 beyitten oluşan”it-”redifli bir gazel.)
Celal Paşa (Ali Tevfik Paşazâde): (Gazel), adet 45-46, s. 449 (6 beyitten oluşan
“-ımız”redifli bir gazel.)
Celal Paşa (Ali Tevfik Paşazâde): “Gazel”, adet 47-48, s. 466 (6 beyitten
oluşan”senin”redifli bir gazel.)
Celal Paşa (Ali Tevfik Paşazâde): “Gazel”, adet 49-50, s. 481, “Âsâr-ı Manzûme”,
“Kısm-ı Edebî” (6 beyitten oluşan”olur”redifli bir gazel.)
+ Cenap Şahabettin: “Meçhûller”, adet 27, s. 314, “Edebiyat”(Yaşanılan dünyada
her şeyin izahının ilimle fenle mümkün olamayacağının anlatıldığı 6
kıtadan oluşan bir manzume.)
Cemili: “Gazel”, adet 35 , s. 375 (“sana”redifli 5 beyitten oluşan manzume, 21
Haziran sene 411 tarihli.)
Ç. Sami: “Nâzîre”, adet 45-46, s 452 (6 beyitten oluşan”-dır”redifli bir nazire.)
Çallı Ömer Efendizâde Ahmet Tahir: bk. Ahmet Tahir (Çallı Ömer Efendizâde)
101
Derviş Ali: “Zünnûn-ı Mısrî”, adet 43-44, s. 439;”Terâcim-i Âhvâl” (Zünnûn-ı
Mısrî’nin hayatı ve edebî kişiliği hakkında çeşitli bilgilerin verildiği bir
biyografi.)
Edremitli Đhsan Necmi: bk. Đhsan Necmi (Edremitli)
Emin (Revandizli): “Mebâhis-i Askeriye”, “Melbûsât”, adet 28, s. 323-
324”Mütenevvia”(Avusturya’da az dumanlı barutun icadından sonra
başta Avusturya olmak üzere Fransa, Belçika gibi ülkelerde kullanılan
ateşli silahlara ve askerlerini doğaya uyumlu savaş giysileriyle
donatmalarına (yağmurluklar ve ayakkabılar) kadar Avrupa’da askeri
alanda yaşanılan pek çok bilgilerin verildiği bir çeviri yazısı.)
Enver: “Bir Sahife-i Aşk”, adet 30, s. 338 (11 beyitten oluşan ilk beytin kendi
arasında diğer beytin son dizeleri ilk beyitteki gibi”aşk”redifli”olarak
kaleme alınmış bir gazel.)
Enver: “Cenâb-ı Fuzûlî’ye Taklît”, adet 39, 40, s. 407 (Fuzûlî’nin gazeli taklit
edilerek kaleme alınmış 4 beyitten oluşan “-nım”redifli bir gazel. Gazelin
sonunda Hazine-i Fünûn’un gazel hakkında beğenisi ifade eden bir
açıklamaya yer verilmiştir.)
Enver: “Şarkı”, adet 43-44, s.436 (Her bendin dördüncü dizesinde”Gözümden
gitmiyor ama hayalin”dizesinin tekrar edildiği dörder dizelik iki bend
halinde kaleme alınmış bir manzume, dipnotta bestelendiği belirtilmiştir,
Fî Kanûn-ı Evvel sene 1311 tarihli.)
Esbak Đstanbul kadısı Arapzâde Hafidi Mehmet Efendi: bk. Mehmet Efendi
(Esbak Đstanbul Kadısı Arapzâde Hafidi Mehmet Efendi)
Faik Reşat: “Necati Bey”, adet 30, s. 339-340, “Terâcim-i Ahvâl” (Necati Bey’in
hayatı ve eserleri hakkında çeşitli bilgilerin verildiği bir biyografi yazısı.)
Faik Reşat: “Đzâh”, adet 37, s. 392-393 (Hazine-i Fünûn’un 32. ve 33. nüshasına
Hızırağazade Sayıt Bey tarafından gönderilmiş bir varaka hakkında çeşitli
bilgilerin verildiği bir yazı.)
102
Faik Reşat: “Öteberi”, adet 39, 40, s. 415-416 “Mütenevvia” (Yazarın evde
kitaplarını karıştırırken Galib’in “Sûret-i Mukaddime” başlığı altında her
beytin kendi arasında kafiyeli olduğu 17 beyitten oluşan manzumesine
rastlanıldığının anlatıldığı bir yazı, yazının devamında Faik imzasıyla söz
konusu manzumeye yer verilmiştir.)
Faik Reşat: “Âsâr-ı Manzûme”, adet 41, s. 433, “Kısm-ı Edebî” (Mahmut Celalettin
Paşa Hazretlerinin Hazine-i Fünûn’da yayımlanan”-ider”redifli gazeline
nazire olarak kaleme alınmış, 7 beyitten oluşan bir manzûme.)
Feraizcizâde Osman Faiz: bk. Osman Faiz (Feraizcizâde)
Fuzûlî: “Atîdeki Mesnevide Fuzûlî’nin Gayr-ı Matbû Bir Eserindendir.” adet 45-46,
s. 460 (Her beytin kendi arasında kafiyeli olduğu 10 beyitten oluşan bir
mesnevi.)
Fuzûlî: “Fuzûlî Farisî Divânı’nın Dîbâcesi”, adet 42, s. 428-429; adet 43-44, s. 447;
adet 45-46, s. 459-460 , “Đhyâ-yı Âsâr”(Fuzûlî’nin Farsça Divân’ında yer
alan mukaddimeden ve şiirlerinden örneklerin verildiği bir yazı.)
Galip (Talebe-i ulumdan Kayserili Đbni Seyit Galip): “Nat”, adet 49-50, s. 483 (6
beyitten oluşan “sana” redifli bir nat.)
Galip (Talebe-i ulumdan Kayserili Đbni Seyit Galip): “Mütâlaa”, adet 49-50, s.
483 (4 beyitten oluşan”-a bakın “redifli bir manzume.)
Hafidi Mehmet Efendi: bk. Esbak Đstanbul Kadısı Arapzâde Hafidi Mehmet Efendi
Hayri (Nevşehirli Đbni Rüştü): “Nazîre”, adet 43-44, s. 436 (5 beyitten
oluşan”nâkâfi”redifli bir gazel.)
Hayri (Nevşehirli Đbni Rüştü): “Dağlara”, adet 49-50, s. 484 (6 beyitten oluşan bir
gazel.)
Hayret Efendi: “Mesnevi-i Hayret Efendi”, adet 34, s. 366-368, “Maraz-ı Sühan”
(Şairlik hakkında bilgilerin verildiği 80 beyitten oluşan bir mesnevi.)
103
Hazine-i Fünûn: (Teşekkür) , adet 28, s. 328 (Hazine-i Fünûn için abone tedariki
hususunda Akşehir kazası Ziraat Bankası muhasebe katibi Hamdi
Efendi’ye yardimlarından dolayı teşekkür edildiği bir yazı.)
Hazine-i Fünûn: “Teşekkür”, adet 30, s. 344 (Kosova Gazetesinin bu hafta
postasıyla alınan (901) adetli nüshasında”Tebriklerimiz”unvanlı fıkrada
Hazine-i Fünûn sayfalarına bir sütun daha ilave edilmiş olması
münasebetiyle gazeteye göstermiş oldukları teveccühten dolayı teşekkür
edildiği bir yazı.)
Hazine-i Fünûn: “Hazine-i Fünûn Đçün”, adet 31, 346 (Hazine-i Fünûn’u öven bir
dörtlükten sonra dergiye göstermiş olduğu teveccühten dolayı dörtlük
sahibine teşekkür edildiği bir yazı.)
Hazine-i Fünûn: (Đlân), adet 31 s. 350 (Kemalettin Efendi’nin yazılarının bundan
böyle dergide yayımlanacağını haber veren bir yazı.)
Hazine-i Fünûn: (Tebrik ve Övgü) “Tebrik-i Velâdet-i Hümâyûn Hazreti Padişahı”,
adet 32-33, s. 353 (Abdülhamit Han’ın doğum günü münasebetiyle
kaleme alınan bir tebrik mesajı.)
Hazine-i Fünûn: (Tavsiye), adet 32-33, s. 356 (Okul yıllarında annesine ve abisine
üzülen gencin üzüntüsünü dile getirdiği “Bir Levha-i Hazîn” başlıklı
makaleden dolayı kalem sahibine teşekkür edildikten sonra , eserin 18
yaşında daha olgun bir edayla yazıldığını ve kalıplaşmış tasvirlerin
kullanıldığı, bunu yerine duyguları daha çok öne çıkaran cümlelere yer
verilmesinin önerildiği teşekkür ve tavsiye yazısıdır.)
Hazine-i Fünûn: “Öteberi”, adet 35, s. 380, “Mütenevvia” (“Kaza-i Mezkûr”
kelimesinin yazımında kullanılan terkibin yerine “kazâ-yı mezkûr”un
kullanılmasının daha doğru olacağını ifade eden bir yazı.)
Hazine-i Fünûn: (Teşekkür) , adet 35, s. 374-375, “Kısm-ı Edebî” (Hersekli Ârif
Hikmet Bey’e “-dan” redifli 8 beyitten oluşan bir gazelinden dolayı
teşekkür edildiği bir yazı.)
104
Hazine-i Fünûn: “Đhtar”, adet 37, s. 396 (Dergininin sermuharririnin [Kirkor
Faik]on gündür hasta olduğunu, bu nedenle de 36. nüshasında yazı
yazamadığını 37. nüshasında da yazı yazamayacağını okuyucuya haber
veren bir yazı.)
Hazine-i Fünûn: “Đhtar”, adet 38, s. 404 (Derginin 38. nüshasında yer
kalmadığından dolayı devamı olan eserlerin gelecek nüshada (39.
nüshada) yayımlanacağını okuyucuya haber veren bir yazı.)
Hazine-i Fünûn: (Övgü), adet 38, s. 401 (Đhsan Bey Efendi’nin günden güne
mesleğinde sebât ile gayret ile ilerlediğini, bu şekilde devem ettiği
takdirde edebî alanda daha da ilerleyeceği ifade eden bir yazı.)
Hazine-i Fünûn: (Açıklama), adet 38, s. 404 (Dergiye gönderilen eserlerle ilgili
yapılan bir açıklama yazısı.)
Hazine-i Fünûn: “Tebrik-i Iyd-i Sait”, adet 39, 40 s. 405 (Ramazan Bayramı’ndan
dolayısıyla Padişaha gönderilen tebrik mesajı.)
Hazine-i Fünûn: (Teşekkür), adet 39, 40, s. 406 (Dergiye göstermiş oldukları
teveccühten dolayı Mahmut Celalettin Paşa’ya teşekkür edildiği bir yazı.)
Hazine-i Fünûn: (Övgü) , adet 39, 40, s. 406 (Celal Paşa Hazretlerinin övüldüğü bir
yazı.)
Hazine-i Fünûn: (Övgü), adet 39-40, s. 407 (Enver Bey Efendi’nin gazelinin dergi
yönetimi tarafından pek değerli bulunulduğu hakkında bir yazı.)
Hazine-i Fünûn: (Teşekkür), adet 39-40, s. 412 (Dergiye yazı gönderenlere teşekkür
edildiği bir yazı.)
Hazine-i Fünûn: (Teşekkür), adet 41, s. 424 (Bulunduğu ilde Hazine-i Fünûn için
abone tedariki hususunda göstermiş olduğu ilgiden ve yardimlardan
dolayı Manastır Bidâyet Mahkemesi Hukuk Başkâtibi Mehmet Nazif Bey
Efendiye teşekkür edildiği bir yazı.)
Hazine-i Fünûn: (Açıklama), adet 42, s. 426 (Şeyh Osman Şems’in “gibi” redifli 11
beyitten oluşan gazeliyle ilgili bir açıklama.)
105
Hazine-i Fünûn: “Tashîh”, adet 42, s. 432 (Bayram münasebetiyle geçen nüshanın
tertip ve düzenin bizzat sermuharrir tarafından icrâ edilmediğini, bu
nedenle de tertip eden kişinin dikkatsizliğinden kaynaklanan birtakım
hataların olduğunu, dergide yapılan bu hataların ve düzeltmelerinin
verildiği bir yazı.)
Hazine-i Fünûn: (Müjde), adet 45-46, s. 452( “Mihr-i Dil” ve “Mahcûre [ile
Hikmet ]” isimli eserleriyle tanınan Vecihi Bey’in, Hazine-i Fünûn’un
yazar kadrosuna dahil olduğunu okuyucuya müjdeleyen bir yazı.)
Hazine-i Fünûn: (Tebrik) , adet 45-46, s 453 (“-sı”redifli 5 beyitten oluşan
manzumesinden dolayı Ali Raci Efendi’nin tebrik edildiği bir yazı.)
Hazine-i Fünûn: (Övgü) , adet 47-48, s. 468”(-(i)me”redifli kıtanın”Bir Nev-
Heves”imzalı yazarına bu şekilde yazmaya devam ettiği takdirde ileride
olgun bir yazar olacağının ifade edildiği bir övgü yazısı.)
Hazine-i Fünûn: (Övgü), adet 49-50, s. 482 (“Safir-i Andelib”isimli mecmuada
çıkan bir gazele nazire olarak kalem aldığı”-ini”redifli 7 beyitten oluşan
gazelinden dolayı Kemalettin Bey’in övüldüğü bir yazı.)
Hazine-i Fünûn: “Đhtar”, adet 49-50, s. 496 (Derginin üçüncü nüshasının abonelik
sürenin gelecek hafta sona ereceğini, dördüncü senenin abonelik ücretleri
hakkında bilgilerin verildiği bir yazı.)
Hazine-i Fünûn: “Rica-yı Mahsûs”, adet 51-52, s. 509 (Derginin üçüncü senesinin
bu sayıda son bulmasından dolayı devamı olan eserleri bitirebilmek için
gönderilen eserlerin bazılarının basımının yapılamadığının ifade dildiği
yazıda eser sahiplerine gücenmemeleri konusunda ricada bulunul-
muştur.)
Hazine-i Fünûn: “Muhaberât-ı Aleniye”, adet51-52, s. 509 (Manastır’da abone
tedariki konusunda göstermiş olduğu çabalarından dolayı Zahir Efendi’ye
teşekkür edildiği bir yazı.)
106
Hazine-i Fünûn: “Đhtar”, adet 51-52, s. 510 (Derginin üçüncü nüshasının abone
sürenin gelecek hafta sona ereceğini, dördüncü abone ücretleri hakkında
bilgilerin verildiği bir yazı.)
Hersekli Arif Hikmet Bey: bk. Arif Hikmet Bey (Hersekli)
Hoca Tahsin: “Mahşerü’n- Nefâis”, “Kıta”, adet 42, s. 429 (4 mısradan oluşan”-
ûd”zengin kafiyeli , aaba kafiye şemalı bir kıta.)
Hüseyin Dâniş Bey: bk. Pedram Hüseyin Dâniş
Đbni Seyit Gâlib: bk. Galip (Talebe-i ulumdan Kayserili Đbni Seyit Galip)
Đbni Rüştü Osman Rahmi: bk. Osman Rahmi (Đbni Rüştü)
Đhsan Necmi (Edremitli): “Gazel”, adet 32-33, s. 354, “Kısm-ı Edebî”(Hazine-i
Fünûn’un birinci seneliğinin 17. nüshasında”münderic”gazele nazire
olarak yazılmış 5 beyitten oluşan “-ımı” redifli bir gazel.)
Đsmail Hakkı: “Fâide”, adet 49-50 , s. 491- 493; adet 51-52, s. 502-504
(Tercümesini Ali Enver’in yaptığı Đsmail Hakkı’nın bu eseri, önce
Mekteb Ceridesi’nde basılmış, daha sonraları yazar kadrosunun
mesleklerine uygun gelmediği ve eserin devamına yer verilmediği
gerekçesiyle eserin en önemli kısmı olan Faruk bahsine birkaç sahife
kaldığında eserin devamınının Hazine-i Fünûn’da yayımlanmasına uygun
görülmüş bir yazı.)
Đzzet: “Şam’dan Mektûp”, adet 39-40, s. 411-412 (“Edib-i Maârifperver” girişiyle
başlayan mektupta meşhur şair Fuzûlî’nin basılmış eseri içerisinde
olmayan yazma bir divanında 20 kadar gazelinin bilinmediğini, bunların
Hazine-i Fünûn’da basıldığını ve anlatılan konu hakkında çeşitli
izahatlarda bulunulduğu ve devamında da -”etmez miydim”redifli 7
beyitten oluşan “gazel”; “âla” redifli 2 beyitten oluşan kıt’a; “vardır”
redifli 2 beyitten oluşan rübâi; “-yim” redifli 6 beyitten oluşan “diğer”
başlıklı manzume de mektubun sonunda ilave olarak verilmiştir.)
Đbnü’l Şevket: “Müşterek Gazel” adet 47-48, s. 468 (Memdûh ile müşterek kaleme
alınan 9 beyitten oluşan “sor”redifli bir gazel.)
107
Kâzım (Tâhirzâde): “Bir Levha-i Hazîn”, adet 32-33, s. 355-356 (Yazıda okuldan
eve giden öğrenciler eve gitmenin annelerine kavuşmanın mutluluğunu
yaşarken, babasını kaybeden 18 yaşında gencin yıllar sonra eve gittiğinde
ölüm döşeğindeki 32 yaşındaki abisinin başını bekleyen üzgün annesini
ve ölüm döşeğinde çaresiz ölümü bekleyen abisini düşünmesi ve yıllar
önce annesini ağlarken görmenin kendisinde uyandırdığı üzüntünün konu
edildiği bir yazı.)
Kâzım (Tâhirzâde): “Ne Saâdet”, adet 41, s. 421-423 (Ailesinin A. Bey’le
evlendirmek istediği bir genç kızın, çocukluk aşkı Suat’la olan duygusal
ilişkisi ve kızın ailesini bu ilişkiye bakışının ele alındığı bir aşk hikâyesi.)
Kemalettin: bk. Mehmet Kemalettin Efendi (Harputi, Kemali)
Kemalettin Harputi: bk. Mehmet Kemalettin Efendi (Harputi, Kemali)
Kemâl-i Hocendi (Şeyh): “Gazel”, adet 47-48, s. 466-467 (10 beyitten oluşan
“Efâzıl-ı udebâ-yı asırdan bir zât-ı âliyyül kadrındır”açıklamasıyla
imzasız olarak kaleme alınmış bir gazel. Dipnotta bu şiirin Acem şairi
Şeyh Kemal-i Hocendi’ye ait olduğu belirtilmiştir. )
+ Kirkor (Faik): “Asır Kütüphânesi”, adet 27, s. 320 (Asır Kütüphânesi’nin sahibi
Kirkor tarafından, derginin yayın politikası hakkında okuyucuya bilgilerin
verildiği bir yazı.)
Kirkor (Faik): “Đhtar ve Rica”, adet 47-48, s. 465 (Hazine-i Fünûn’un üçüncü
senesinin 52 nüshada son bulacağını, eski sayıları temin etmek
isteyenlerin otuz üç kuruş karşılığında derginin kütüphanesinden temin
edebîleceklerini haber veren bir yazı.)
Mahmut Celalettin Paşa: “Âsâr-ı Manzûme”, adet 39, 40, s. 433, “Kısm-ı Edebî”(6
beyitten oluşan “-ider” redifli bir gazel.)
Mahmut Kenan: “O”, adet 47-48, s.474-476 (Süreyya adında bir
gencin”Bendler”mevkiinde gezerken yüzü peçeli bir kadını görmesi, ona
aşık olması, bu aşkı yakın arkadaşına anlatması daha sonra bu kadının
108
kendini aldatması ve yıllar sonra dilenciliğe kadar düşmesini konu alan
bir aşk hikâyesi.)
Recaizâde Mahmut Ekrem: “Mahşerü’n- Nefâis”, adet 38, s. 404 (9 mısralık altı
bendden oluşan bir manzume . )
Recaizâde Mahmut Ekrem: “Tefekkür”, “Mahşerü’n Nefâis”, adet 47-48, s. 478 (6
mısralık 7 bendden oluşan bir manzume.)
Recaizâde Mahmut Ekrem: “Pejmürde’den Şeb-i Muzlim”, “Mahşerü’n Nefâis”,
adet 49-50, s. 495 (4 bölümden oluşan manzumenin ilk kısmı ile son
kısmı 9, ikinci ve üçüncü kısimları ise 8 mısradan oluşmaktadır.)
Mehmet Ali: “Yeni Bir Cerîha”, adet 28, s. 326-327, “Fıkra” (Sıcak bir mevsimde
doğayla baş başa olan bir kişinin derelerden, çalılardan etkilenişi, kendini
onlarda buluş ve doğanın büyüleyici atmosferine kendini nasıl
kaptırdığının anlatıldığı bir hatıra yazısı.)
Mehmet Ali: (Gazel) , adet 29, s. 331 (6 beyitten oluşan ارم“ ” harfleriyle kafiyeli bir
gazel.)
Mehmet Ali: “Nâzire”, adet 34, s. 365, “Kısm-ı Edebî” (Mektep risâlesinde yer alan
“Serv-i âzâd imrenir ol kâmet-i hod rûsına / Gül hezâr eyler perestişler
leb-i pürgûsına” matlalı gazele nazire olarak yazılmış 5 beyitlik bir gazel.)
Memduh Bey: “Nazîre”, adet 41, s. 419 (5 beyitten oluşan “var” redifli bir
manzume.)
Memduh Bey: “Kıta”, adet 45-46, s 453 (2 beyitten oluşan “seni” redifli bir
manzume.)
Memduh Bey: “Müşterek Gazel”, adet 47-48, s. 468 (Đbnül Şevket ile müşterek
kaleme alınan 9 beyitten oluşan “sor”redifli bir gazel.)
Mehmet Celal: “Çiçekler Đçinde”, adet 31, s. 346 (Çiçekler içinde geçirilen bir
baharın, genç kızın yaşamında ve duygularında meydana getirdiği
değişiklerin hikâye tarzında ele alındığı bir yazı.)
109
Mehmet Efendi (Esbak Đstanbul kadısı Arapzâde Hafidi): “Kaside-i münfericenin
tahmis-i cedîdiyle beraber tercümesidir.”, adet 34, s. 365, “Terâcim”
(Yazarın babası olan Hoca Hamit Efendinin tahmisinin eseriyle beraber
çevirimi ve açıklamasıdır. Eser içinde ayrıca 5 mısradan oluşan
manzumeye de yer verilmiştir.)
Mehmet Đhsan: “Rüyâ”, adet 38, s. 400-401 (Her beytin kendi arasında kafiyeli
olduğu 38 beyitten oluşan bir manzume.)
Mehmet Đhsan: “Gazel”, adet 39, 40, s. 406-407 (4 beyitten oluşan “-ımdan” redifli
gazel.)
Mehmet Đhsan: “Şâir”, adet 41, s. 419 (5 beyitten oluşan”Şâirin”redifli bir
manzûme.)
Mehmet Kemalettin Efendi (Harputi, Kemali): “Mısır’da Müessesât-ı Arabiyye”,
adet 27, s. 315-317; adet 28, s. 327-328 (Mısır’ın Araplar tarafından
fethinin ve istilasının anlatıldığı bir yazı.)
Mehmet Kemalettin Efendi (Harputi, Kemali): “Kaside-i Tantarâniyeden Mâbad”,
adet 28, 322-323; adet 29, s. 335-336; adet 30, s. 343-344; adet 31, s.
350”Terâcim” (Eser sonunda”mahsûl-i beyit”lerin yer aldığı bir
manzume.)
Mehmet Kemalettin Efendi (Harputi, Kemali): “Sırrı Paşa Merhûmun Vefatına
Tarîhtir”, adet 37, s. 392 (Sırrı Paşa’nın ölümünden duyulan üzüntü
üzerine 1313 yılında kaleme alınan 10 beyitten oluşan gazel.)
Mehmet Kemalettin Efendi (Harputi, Kemali): (Gazel), adet 49-50, s. 482 (“Safir-
i Andelib”isimli mecmuada çıkan gazele nazire olarak kalem alınmış 7
beyitten oluşan”-ini”redifli bir gazel.)
Mehmet Kemalettin Efendi (Harputi, Kemali): “Matla’”, adet 49-50, s. 484
(“Aşık dilhasta halen yâre söyler söylerse / Bulmak içün derdine çare
söyler söylerse”adlı tek bir beyit.)
Mehmet Nurettin: “Mebâhis-i Askeriye”, adet 29, s. 334-335 (Avrupa’da askeri
alandaki gelişmelerinden bir olan barutun icadından sonra geliştirilen dağ
110
topu hakkında bilgilere ve o dönemde Avrupa’da geliştirilen askeri
silahların teknik özelliklerine yer verilmiştir. )
Mehmet Râsih: “Gazel”, adet 42, s. 426 (4 beyitten oluşan “itmede” redifli bir gazel,
22 Şubat sene 311 tarihli.)
Mehmet Râsih (Eskişehirli): “Gazel, “49-50 adet, s. 484 (5 beyitten oluşan
“endişesi” redifli gazel.)
Mehmet Suphi: “Nevresidegân-ı Şuarâdan Bahizâde Mehmet Subhi Beyefendi’nin
bir Kıt’a-i Dilnişînler”, adet 41, s. 419 (“sor” redifli bir kıta. )
Mehmet Tâhir (Bursalı): “Mevlâna Şeyh Abdullah Salâhi-i Uşşakî”, adet 36, s.
384-385, “Terâcim-i Ahvâl”(Mevlâna Şeyh Abdullah Salâhi-i Uşşakî’nın
hayatı ve eserleri hakkında detaylı bilgilerin verildiği biyografi yazısı.)
Mehmet Tarık: “Kıta”, adet 49-50, s. 484 (“-sın” redifli bir kıta.)
Mehmet Tevfik: “Bahar Đçinde Pejmürde Bir Goncanın Hatırası”, adet 32-33, s. 355
(Şairin bahçede nikahı kıyılacağı sırada gördüğü pejmürde bir goncayı
fark etmesi ve ondan etkilenişini konu alan ve bu etkilenişini merhum
Naci’nin 15 beyitlik şiiriyle dile getirilen bir yazı.)
+ Mehmet Tevfik: “Hâl-i Hazînim”, adet 42, s. 430 (Babasını kaybede yazarın,
babasının ölümünü kabullene- memesi, hep onu hayal etmesini ve
düşünmesini konu alan bir yazı.)
Mehmet Sadi (Mekteb-i Mülkiye-i şahane 2. sene talebesinden Aksaraylı):
(Methiye) , adet 32-33, s. 354 (Padişahın doğumunda duyulan mutluluğu
anlatan 8 beyitten oluşan”padişah”redifli bir methiye.)
Mehmet Vasıf Efendi (Manastırlı): “Tebriknâme”, adet 43-44, s. 438, “Âsâr-ı
Mensûre”(Eser sahibi tarafından “Tebriknâme”adlı eserin içeriği
hakkında bilgilerin verildiği bir yazı.)
Mithat Bahari: “Gazel”, adet 28, s. 321, “Kısm-ı Edebî” (5 beyitten
oluşan”benim”redifli bir manzume.)
111
Mithat Bahari: “Ağlarım”, “Mütenevvia”, adet 34, s. 379-371 (Đlkbaharda dahi
sonbaharını yaşan, kendisini mutsuz hisseden , doğadan etkilenen üzgün
bir gencin mutsuzluğu karşındaki ağlayışının konu edinildiği yazı
içerisinde 7 dörtlüğü de yer verilmiştir. Bu dörtlüklerde şairin neden
üzgün oluşuna cevap aradığı görülür.)
Mithat Bahari: “Nazîre”, adet 47-48, s. 468 (5 beyitten oluşan”-sına”redifli bir
gazel.)
Muallim Feyzi: (Gazel), adet 45-46, s. 449-450 (“niyetine”, redifli 6 beyitten oluşan
gazel)
Muallim Feyzi: (Gazel), adet 51-52, s. 497-498 (Merhum Sırrı Paşa’nın vefatı
hakkında yazılan 12 beyitten oluşan tarihtir.)
Muallim Naci: “Tevhit”, adet 29, s. 329 ; adet 30, s. 337-338 , “Kısm-ı Edebî”,
“Naci Efendi merhûmun Âsârgîr-i Matbûsundan” (Allah’ın varlığını ve
birliğin anlatan kaside nazım şekliyle kaleme alınmış 5 bölümden , 65
beyitten oluşan ve her beytin kendi arasında kafiyeli olduğu bir manzume,
6 Ramazan 357-3 Nisan 358 tarihli.)
Muallim Naci: “Bir Hâtıra”, adet 29, s. 330 (Sekizer mısralık altı benden oluşan
manzumenin ilk bendi”abbaccca”, ikinci bendi”çdçdeeçd”, üçüncü bendi
“fgfgğğfğ”, dördüncü bendi”hıhıiihi”, beşinci bendi “jkkjkkkj”, altıncı
bendi”lmmlnnnm”şeklinde kafiye şemasıyla kaleme alınmış manzume.)
+ Muallim Naci: “Evzân-ı Meşhûre”, adet 35, s. 377-378; adet 37, s. 391-392, adet
39-40, s. 407-408, adet 42, s. 427-428 (Dört bölüm halinde “Fâ i lâ tün Fâ
i lâ tün Fâ i lâ tün Fâ i lât / Fâ i lâ tün Fâ i lâ tün Fâ i lâ tün Fâ i lün / Fâ i
lâ tün Fâ i lâ tün Fâ i lât / Fâ i lâ tün Fâ i lâ tün Fâ i lün” Aruz vezinlerinin
beyit üzerinde buluşu ve beyte uygulanışı hakkında bilginin verildiği bir
yazı.)
+ Muallim Naci: “Taktî”, adet 35, s. 377 (Muallim Naci’nin”taktî”hakkında verdiği
bilgileri içeren bir yazıdır. Taktî’nin ne olduğu, şiirlerde nasıl anlaşılacağı
ve nasıl bulanacağı konusunda örnekler üzerinde bilgilerin verildiği bir
yazıdır.)
112
Muallim Naci: “Şeyhü’l Đslâm Abdullah Vassaf Efendi”, adet 38, s. 403-404
“Terâcim-i Ahvâl”(Muallim Naci’nin”Osmanlı Şairleri”isimli esrinden
hareketle Şeyhü’l Đslâm Đbadullah Vasaf Efendi’nin hayatı ve edebî
kişiliği eserlerinden örneklerle verilmiştir. Şiirlerinde Hayal-i behcet
abadından- Sultan Ahmed Han Vasaf’ında, “Nasihat”ve diğer
eserlerinden örnekler verilmiştir.)
Muallim Naci: (Nazire) , adet 41, s. 418 (Ali Tevfik Paşa’nın”izdiyât” redifli 4
beyitten oluşan manzûmesine nazire olarak kaleme alınmış gazel.)
Muhittin: “Nazîre”, adet 27, s. 315, “Edebiyat” (Fuzûlî’nin “beni” redifli gazeline
nazire olarak kaleme alınmış 8 beyitten oluşan bir gazel.)
Muhittin: “Hazân”, adet 28, s. 321 (Sonbahar mevsiminin büyüleyici atmosferinin
anlatıldığı bir sohbet yazısı.)
Muhittin: “Nazîre”, adet 30, s. 338-339, (Fuzûlî’nin “su”redifli kasidesine nazire
olarak kaleme alınmış 6 beyitten oluşan bir manzume.)
Muhittin: “Gazel”, adet 31, s. 345 (6 beyitten oluşan " ى ” (-i) redifli bir gazel.)
Muhittin: “Nazîre”, adet 41, s. 419 (Şeyhi Vasfi Efendi’nin “Hâtifâne sözleri
geldikçe pâk-i yâdıma / Reşk ider cibrîl-i fikrim kalb-i vahy-i âbâdıma”
matlalı gazeline nazire olarak yazılmış bir manzume.)
Muhittin: “Kıta”, adet 45-46, s 453 (4 beyitten oluşan”olalı”redifli bir manzume. )
Muhlis Bey: “Gazel”, adet 41, s. 418 (5 beyitten oluşan “ayrılmaz” redifli bir gazel.)
[Mustafa] Đbnürrıfat Samih: “Tazmîn”, adet 29 , s. 330 (Dörder mısralık dört
benden oluşan manzumenin her bendinin sonunda “ben perişanlıkta
buldum Rıfat’ı kakül gibi” mısraının tekrar edildiği bir manzume.
Manzumenin ilk bendi “gibi” diğer bentlerin ilk üç mısraları kendi
aralarında son mısraı ise ilk bendle kafiyelidir.)
[Mustafa] Đbnürrıfat Samih: “Öteberi”, adet 31, s. 352, “Mütenevvia” (Bir yaz
gecesi ay ışı altında Marmara’nın dalgalarının şairin geçmişte kendisine
yaşattığı güzel günleri konu alan bir yazı. Yazıda ayrıca şairin
duygusunun ifade eden iki dörtlüğe de yer verilmiştir.)
113
[Mustafa] Đbnürrıfat Samih: “Gazel”, adet 49-50, s. 483 (5 beyitten oluşan”-sı
çok”redifli bir gazel.)
Mustafa Sezai: “Đtiyât”, adet 43-44, s. 445-446;”Mütenevvia” (Đhtiyatlı olmanın ne
kadar gerekli ve önemli olduğunun günlük yaşantımızdan çeşitli
örneklerle izah edildiği bir yazı.)
M.H(خ): “Şişmanlık”, adet 28, s. 325-326;adet 29, s. 333-334, “Kısm-ı
Fennî”(Başlangıcı 25. sayıda yer alan şişmanlıkla ilgili bu yazı da halk
arasında şişmanlığın yanlış bilindiğine ve şişmanlıktan kurtulmak
isteyenlerin yapmaları gereken hususlar değinilmiştir.)
M.T(f): “Madenler ve Madenli Yerler”, adet 39-40, s. 412-414, “Kısm-ı
Fennî”(Osmanlı’da ve Avrupa’da bulunan altın, platin, gümüş, bakır,
cıva, kalay, demir gibi daha pek çok madenin çıkarıldığı ülke ve
bölgelerden bahseden yazı.)
Nâili (Manastırlı Hoca Nâili): “Gazel”, adet 39, 40, s. 407 (8 beyitten oluşan
“ağlar” redifli bir gazel.)
Nazif Surûrî Bey: (Nazire) , adet 45-46, s. 450 (Yıldırım Beyazıt’ın”sandım”redifli
gazeline nazire olarak kaleme alınmış 5 beyitlik bir gazel.)
Necmettin Sami: “Ulviyyet”, adet 47-48, s. 471-473 (Doğanın eşiz ahenk içindeki
uyumundan hareketle yaratıcının yüceliğini, büyüklüğünü öne çıkaran bir
yazı.)
Nevî: “Mektûp”, adet 36, s. 381-382 (Meşhur şair Nevî, bir gün Vezir-i Âzam Sinan
Paşa’nın huzurunda bulunduğu esnada Paşa’nın”Şairin âlim
olamayacağı”nı ifade den bir söz söylemesi üzerine, bu söze alınan
Nevî’nin Paşa’ya cevaben yazdığı bir mektup.)
Nezih Paşa: (Nazire) , adet 42, s. 425 (Mahmut Celalettin Paşa’nın gazeline nazire
olarak kaleme alınmış “-ider”redifli 6 beyitten oluşan gazel.)
Nezih Paşa: “Gazel”, adet 47-48, s. 467 (5 beyitten oluşan “-ımdadır” redifli bir
gazel.)
Nezih Paşa: “Nazîre”, adet 51-52, s. 497 (5 beyitten oluşan”olmuş”redifli bir nazire.)
114
Nevşehirli Đbni Rüştü Hayri: bk. Hayri (Nevşehirli Đbni Rüştü Hayri)
Niyazi Efendi: “Âsâr-ı Manzûme”, adet 41, s. 417 (Mahmut Celalettin Paşa
Hazretlerinin Hazine-i Fünûn’da yayımlanan “-ider” redifli gazeline
nazire olarak kaleme alınmış 6 beyitten oluşan bir manzûme.)
Nurettin Ramih: “Nazîre”, adet 29, s. 331 (5 beyitten oluşan “-(ı)mın” redifli bir
manzume.)
Nurettin Ramih: “Gazel”, adet 31, s. 345, “Kısm-ı Edebî” (5 beyitten oluşan “-
sine”redifli bir gazel. )
Nurettin Ramih: “Bir Güzele”, adet 39, 40, s. 407 (“Görmedim sen gibi nâzenda
tarâvatlı güzel”nakaratlı beşer mısradan oluşan beş bentlik manzume.)
Nuri Şeyda: (Nazire) , adet 45-46, s. 451-452 (Avnî Bey’in meşhur 50 beyitten
oluşan”söz”kasidesine nazire olarak kaleme alınmış gazel.)
Nuri Şeyda: (Gazel), adet 47-48, s. 467 (Altışar mısralık altı benden oluşan
manzume. Her bendin ilk dört mısraı kendi arasında son iki mısrasının da
kendi arasında kafiyeli olduğu bir manzume , 16 Mart sene 312, Küçük
Pazar.)
Osman Faiz: “Gazel”, adet 41, s. 418-419 (5 beyitten oluşan “-en” tam kafiyeli bir
gazel.)
Osman Faiz: “Gazel”, adet 43-44, s. 436 (6 beyitten oluşan “seni” redifli bir gazel.)
Osman Faiz: “Tavsîf-i Cânân”, adet 45-46, s. 452 (Her dörtlüğün kendi arasında
aaaa , bbbb, cccc, çççç, dddd, eeeee şeklinde kafiyeli olduğu 6 kıt’dan
oluşan bir manzume.)
Osman Faiz: “Kıta”, adet 47-48, s. 468 ( “-ir” tam kafiyeli bir kıt’a.)
Osman Faiz: “Gazel”, adet 49-50, s. 483 (9 beyitten oluşan”-den”redifli bir gazel,
21 Mart sene 312 tarihli.)
Osman Faiz: “Tesdîs”, adet 49-50, s. 484 (“Bî-hıfz-ı girye meşgûlüm eger beyni
derûnmrâ / Zedil tâ çeşme-i çeşmim dû şâh-ı erguvân beyni” beytine 4
115
mısra eklenmesiyle elde edilen 6 mısralık 4 bendden oluşan bir manzume,
28 Mart 1312 tarihli.)
Osman Rahmi (Đbni Rüştü): “Mübâreze-i Hayat-ı Hayvaniye” (Đbni Rüştü) , adet
42, s. 430-432; adet 43-44, s. 442-443 ; adet 45-46, s 457-458 ;adet 47-48,
s. 476-478 ;adet 49-50, s. 486-489; adet 51-52, s. 498-501 “Âsâr-ı
Mensûre”, “Kısm-ı Fennî” (Hayvanların doğada var olabilmek için
vermiş oldukları yaşam mücadelelerinin ele alındığı bir yazı.)
Osman Şükrü: “Fenn-i Teşrîh Ulemâsından Doktor Sâpey”, adet 43-44, s. 439;
“Terâcim-i Âhvâl” (“Doktor Sâpey”in yaşamı ve eğitim durumu hakkında
çeşitli bilgilerin verildiği bir biyografi yazısı.)
Osman Şükrü: “Mûsîkinin Fen-i Tedavide Đstimâli”, adet 45-46, s. 459, Mütenevvia
(Müziğin insan ruhunu dinlendirdiği ve insan psikolojini iyi ettiği ve
özellikle de ruh hastalarının tedavilerinde kullanımındaki önemine ve
faydalarını anlatan bir yazı.)
[Pedram]Hüseyin Dâniş: (Kaside), adet 45-46, s 453 (Bahara dair duyguların dile
getirildiği 12 beyitten oluşan bir kaside.)
[Pedram]Hüseyin Dâniş: “Bir Bahar Sabahı”, adet 51-52, s. 498 (10 beyitten
oluşan”ân”tam kafiyeli bir gazel, 1 Nisan sene 312 tarihli.)
Recaizâde Mahmut Ekrem: bk. Recaizâde Mahmut Ekrem
Sabri: “Zavallı Kız”, adet 27, s. 318-320, “Fıkra” (Mardinli bir ailenin kızı olan
Safiye’nin Suat’a olan aşkı ve bu aşkın ayrılıkla sonuçlanan hazin
öyküsünün anlatıldığı bir yazı.)
Sadi Bey: “Gazel”, adet 47-48, s. 466 (5 beyitten oluşan “olmuş” redifli bir gazel.)
Sadi Bey: “Gazelden müfrez bir kıta”, adet 47-48, s. 468 (“aşk” redifli bir kıt’a)
Sadi Bey: “Đlk Mülâkât”, adet 49-50 , s. 484 (6 beyitten oluşan “-(i) var” redifli bir
manzume.)
Sadettin: “Nat-ı Şerîf”, adet 31, 346 (Edirne’de idare-i askeriyeye mensup Sadettin
imzalı 5 dörtlükten oluşan bir nat. )
116
Safvet (Vahdetizâde): “Ramazân-ı Şerîf”, adet 37, s. 393-395, “Makale-i Mahsûsa”
(Ramazan ayının kutsallığı, oruçluyken dikkate edilmesi gereken şeyler
hakkında çeşitli bilgilerin verildiği bir yazı.)
Samih: bk. [Mustafa] Đbnürrıfat Samih
Şehidi: “Hızırağazâde Said Bey”, adet 29, s. 332-333 “Tercüme-i Ahvâl” (Yazıda
Ağazâde Said Bey’in saygın kişiliği, mesleği ve şairliği konusunda
verilen bilgilerin yanı sıra, Seyit Bey’in “olan Allah” redifli 6 beyitten
oluşan münâcât’ına da yer verilmiştir. )
Şeyh Osman Şems (Üsküdarlı): (Gazel), adet 42, s. 426 (11 beyitten oluşan “gibi”
redifli bir manzume.)
Talebe-i Ulumden Kayserili Đbni Seyit Galip: bk. Galip (Talebe-i Ulumden
Kayserili Đbni Seyit Galip)
Tâhirzâde Kâzım: bk. Kâzım (Tâhirzâde)
Tevfik Fikret Bey: “Ey Yâr-ı Nağmekâr”, adet 45-46, s. 463-464 (5 mısralık 6
bendden meydana gelen manzumenin ilk bendi ababb, ikinci bendi cdcdd,
üçüncü bendi efeff, dördüncü bendi ghghh, beşinci bendi ijijii, altıncı
bendi klkll kafiye şemasıyla kalem alınmıştır. )
Tevfik Lâmih: bk. (Ahmet) Tevfik Lâmih
V.(و) Reşit: “Hazm”, adet 43-44, s. 443-445 (Midenin hazmı konusunda çeşitli
sağlık bilgilerinin tıbbi terimler eşliğinde anlatıldığı bir yazı.)
V.(و) Reşit: “Hâsılât-ı Hazmiyenin Dâhil-i Devrân Olması”, adet 49-50, s. 489-490
(Đnsan vücudunda yer alan kemikler hakkında çeşitli bilgilerin verildiği
bir yazı.)
V.(و) Reşit: “Devrân”, adet 51-52, s. 501-502 (Đnsan vücudundaki kanın dolaşım
sistemlerinden, kalbin vücuttaki fonksiyonlarından ve çalışma şeklinden
bahseden bir yazı.)
Vahdetizâde Safvet: bk. Safvet (Vahdetizâde)
Vasfi Efendi: (Gazel) , adet 35, s. 375 (4 beyitten oluşan “nev” redifli bir gazel.)
117
+ Vasfi Efendi: “Vasf-ı Terkîbi”, adet 37, s. 390-391; adet 39, 40, s. 408-409; adet
41, s. 419-420 (Bir ismin sonuna Farsça bir emir eklenerek yapılan
birleşik sıfat olan “Vasf-ı Terkîbi” hakkında örnekler eşliğinde bilgilerin
verildiği bir yazı.)
Vasfi Efendi: “Gönlüme Nasihat”, “Gazel”, adet 39, 40, s. 406 (6 beyitten
oluşan”gönül”redifli bir gazel.)
Vasfi Efendi: “Kıta”, adet 41, s. 418 (Manzume iki kısımdan oluşmaktadır.
Bunlardan ilki iki beyitten oluşan “-dır cemâl-i hâlveti” rediflidir. ikincisi
Baki’nin şiirinden tazmîn edilen bir kıt’adır.)
Vecîhi: “Gazel”, adet 45-46, s 452 (5 beyitten oluşan “-indir” redifli bir gazel.)
Yıldırım Beyazıt Han: (Gazel), adet 45-46, s. 450 (5 beyitten oluşan “sandım”
redifli bir gazel.)
[YURDMAN], Abdülgani Seniy: “Nevha-i Hazînâne”, adet 27, s. 315, “Bir
müseddes-i meşhûre takliden nazm olunmuştur.” (6 mısralık 5 bendden
oluşan , ilk ve son kıtanın “ben” redifli, diğer dört kıtanın ikinci ve
dördüncü mısralarının kendi aralarında kafiyeli olduğu müseddes nazım
şekliyle kaleme alınmış bir manzume.)
[YURDMAN], Abdülgani Seniy: “Pompei Şehri”, adet 27, s. 317, “Mütenevvia”
(Đtalya’nın Pompei kentinde, yüzyıllar önce yaşanılan felaketlerin ve
felaketler sonrasında şehrin içine düştüğü hazin öykünün anlatıldığı bir
yazı.)
[YURDMAN], Abdülgani Seniy: “Bedâyü’l Arab”, “Divân-ı Đbnü’l-Fariz”, adet 28,
s. 321-322 ;adet 29, s. 330-331 ;adet 31 s. 348-349 ;adet 32-33 adet , s.
356 adet 35, s. 375-376;adet 42, s. 426-427;adet 43-44, s. 437-438;adet
47-48, s. 469; adet 49-50, s. 475-476, “Terâcim” (Eser daha önceki
nüshalarda yapılan Bedâyü’l Arab’ın 15. ve 16. bölümlerinin ilk
kısımlarındaki manzume ile 24. nüshasındaki aynı başlıkta altında verilen
eserin ilk kısımlarındaki şiir kısmının beyitleri ve bu beyitlerin
açıklamasından ibarettir. Parantez içerisinde şairin bir belde de yaşadığı
hayal dünyası ve ferdi aşkı hakkında bilgilerin verildiği bir yazıdır.)
118
[YURDMAN], Abdülgani Seniy: “Mağaralar”, adet 28, s. 324-325 (Mağaraların
oluşumları hakkındaki coğrafi bilgilerle beraber Đngiltere’nin Derbyshire
civarında bulunan Devil's Hole mağarası hakkındaki bilgilerin verildiği
bir yazı.)
[YURDMAN], Abdülgani Seniy: “Đbnü’l-Fariz’in Tercüme-i Hâli”, adet 29, s. 331-
332, “Terâcim-i Ahvâl” (Eserde Đbnü’l-Fariz’ın doğumuna, hayatını
geçirdiği yerlere, ölümüne, saygın kişiliğine kadar pek çok biyografik
bilgilerin yanı sıra Đbnü’l-Fariz oğlu olan Mehmet Kemalletin’in, babası
hakkındaki düşüncelerine ve babasıyla ilgili anılarına yer verilmiştir.)
+ [YURDMAN], Abdülgani Seniy: “Sehv-i Tab”, adet 30, s. 341-342, “Makale-i
Mahûsusa” (Avrupa ve şark matbaasına nazaran bizde matbu hataların
daha çok olduğuna ve yapılan bu matbu hataların sonradan
düzeltilmediğinin anlatıldığı bir yazı.)
[YURDMAN], Abdülgani Seniy: “Bir Kâide-i Tasarrufun Tedkiki”, 34 adet 371-
372 (“Jack”adında bir babanın evin camını kıran oğluna göstermiş olduğu
tepki ve üzüntü üzerine kaleme alınan makalede, dikkatsizce ve
bilinçsizce harcanan paraların toplumun parasından gittiğini, bu nedenle
de insanların daha dikkatli olması gerektiğini ifade eden bir yazı.)
[YURDMAN], Abdülgani Seniy: “Âkibet-i Tevekkül”, adet 35, s. 378-379;36 s.
387-388; 39-40, s. 414-415, “Fıkra” (Hikâyesi, çiftliği şehirden iki saat
uzakta olan bir gencin evine dönerken yolda tipiye yakalanması,
donmamak için ihtiyar bir kadın evine sığınmasıyla başlar. Đhtiyar kadının
iki oğlu vardır; ama bunlardan biri yılar önce askere gitmiş ve geri
dönmemiş, diğeri ise gezici ticaretle uğraşmasından dolayı uzaklardır.
Đhtiyar kadının ticaretle uğraşan oğlu, her ay düzenli olarak annesine para
göndermekte, o da bu parayla kirasını ödemektedir. Aradan geçen üç aya
rağmen oğlu para göndermez ve ihtiyar kadın da kirasını ödeyemez.
Sabah kalktığında misafirinin erkenden gittiğini, masanın üzerine de bir
kese altın koyduğunu gören ihtiyar kadın, keseyi açtığında kesenin içinde
10 altın olduğunu görür ve Allah’a şükreder. Misafiri de onun
119
gönderdiğini düşünür. Ev sahibi kirasını istemeye geldiğinde kirasını
öder. Đhtiyar kadından evinin kirasını alan ev sahibi, oradan da diğer
kiracısı olan çobanın yanına gider ondan da kirasını alır ve gece şehre
doğru yola koyulur. Ancak ev sahibi, ihtiyar kadından ve çobandan aldığı
paraları yolda karşısına çıkan atlı bir gence kaptırır.)
[YURDMAN], Abdülgani Seniy: “Deniz Kıvılcimları”, adet 45-46, s. 458-459
(Deniz ve okyanuslar üzerinde geceleyin oluşan kıvılcimların
“yakamozlar”ı oluşturduğu manzara ve bu manzaranın insanda
uyandırdığı duyguları konu alan bir yazı.)
[YURDMAN], Abdülgani Seniy: “Pâre Nedir”, adet 49-50, s. 490-491 (“Pâre”nin
ne olduğunun örneklerle açıklandığı ve pâre konusunda okuyucuya çeşitli
bilgilerin verildiği bir yazı.)
Yusuf Ziya: “Gece Rûy-ı Deryâda”, adet 47-48, s. 469-470, “Âsâr-ı Mensûre”
(Geceleri denizin karanlığı karşısında yazarda oluşan duyguların ele
alındığı bir yazı.)
Zeki: bk. Zeki Meğamiz
Zeki Meğamiz: “Terbiye-i Etfâl Hakkında Bir Đki Söz”, adet 36, s. 383-384,
“Makale-i Mahsûsa” (Çocuk terbiyesi konusunda çeşitli bilgilerin
verildiği bir yazı.)
Zeki Meğamiz: “Tarih-i Medeniyete Bir Nazar”, adet 51-52, s. 504-508,
“Mütenevvia” (Şark ve Garp medeniyetlerinin kıyaslandığı, Avrupa’nın
gelişmesinde temel etkenlerin neler olduğu, medeniyet bağlarının nerelere
dayandığını, bilimle uğraşmalarının gelişmelerinde ne ölçüde etkili
olduğunun anlatıldığı bir yazı.)
Ziyaettin: “Bir Hikâye”, adet 43-44, s. 439-442 (Ormanda doğayla baş başa olan bir
gencin, başından geçenler ve doğanın büyüleyici atmosferinden
etkilenişinin ele alındığı bir hikâye yazısı.)
Zühtü (Đzmit’ten): (Kıta), adet 34, s. 365, (“âz” zengin kafiyeli bir kıta.)
120
+ [Đmzasız]: “Musahâbe”, adet 27, s. 313-314 (Yazarlık konusunda düşünceler ile
yazarların yazıları hakkındaki yorumların ele alındığı bir sohbet yazısı.)
[Đmzasız]: “Đshak Hoca”, adet 31 s. 346-347, “Terâcim-i Ahvâl” (Hazine-i Fünûn’da
forma forma”Akse’l-ireb Fî Tercümeti Mukaddimeti’l Edeb” isimli
kitabın tercümesini yapan Đshak Hoca olarak nam salmış Ahmet
Efendi’nin edebî kişiliği ve eseri hakkında bilgilerin verildiği imzasız bir
yazı.Ayrıca yazı sonunda “Vecdi’ye Nazîre”başlığı altında üç beyit
verilmiştir.)
[Đmzasız]: “Telhîs-i Đlm-i Nebâtât”, “Medhal”, adet 30, s. 343;adet 31 s. 350-351;
adet 34 s. 368-369 “Kısm-ı Fennî” (Botanik ilminin gayesi ve amacı
hakkında çeşitli bilgilerin verildiği beş maddelik bir yazı.)
[Đmzasız]: “Kıta”, “Hazine-i Fünûn Đçin”, adet 31, 346 (Hazine-i Fünûn dergisini
öven tek bir dörtlük. Bu dörtlüğün hemen altında Hazine-i Fünûn’a
gösterilen teveccühten dolayı dörtlük sahibine teşekkür edilmiştir.)
[Đmzasız]: “Takdîs”, adet 32-33, s. 354 (Doğum günü münasebetiyle padişahın
övüldüğü ve varlığına şükredildiği 6 kıtadan oluşan bir manzume. )
[Đmzasız]: “Mecmuatü’l-Bedâi”, adet 38, s. 402-403 (Yakûtü’l Esrarü’l Hükemâ
isimli kitabından çeviri.)
+ [Đmzasız]: “Madam Akkerman”, adet 39-40, s. 409-410 (Madam Akkerman’ın
hayatı ve edebî kişiliği hakkında bilgilerin verildiği bir biyografi yazısı.)
[Đmzasız]: “Mersiye”, adet 43-44, s. 425 (11 beyitten oluşan “ayrıldım” redifli bir
mersiye.)
[Đmzasız]: “Sabah-ı ıyd”, adet 42, s. 426 (Her bendin kendi arasında kafiyeli olduğu
beşer mısralık 6 bend.)
[Đmzasız]: “Ebû’l- Hâşimi’l- Sûfî”, adet 43-44, s. 438-439; “Terâcim-i Âhvâl”
(“Ebû’l- Hâşimi’l- Sûfî’nin edebî kişiliğinin ele alındığı yazı.)
[Đmzasız]: “Bir Mektûbum”, adet 43-44, s. 436 (Sevgiliye derdini anlatan beyitler
halinde, her beytin kendi arasında kafiyeli olacak şekilde kaleme alınmış-
manzum bir mektup.)
121
[Đmzasız]: (Gazel), adet 49-50, s. 482-483 (15 beyitten oluşan “Efâzıl-ı udebâ-yı
asırdan bir zât-ı âliyyül kadrındır.” açıklamasıyla kaleme alınan bir
gazel.)
2.2. Konu ve Türlerine Göre
2.2.1 Aile-Kadın-Çocuk
Kâzım (Tâhirzâde): “Ne Saâdet” , adet 41, s. 421-423
Zeki Megamiz: “Terbiye-i Etfâl Hakkında Bir Đki Söz”, adet 36, s. 383-384
2.2.2. Bilim ve Teknoloji
Emin (Revandizli): “Mebâhis-i Askeriye”, “Melbûsât”, adet 28, s. 323-324
Mehmet Nurettin: “Mebâhis-i Askeriye”, adet 29, s. 334-335
2.2.3. Coğrafya
M. T. (f): “Madenler ve Madenli Yerler”, adet 39-40, s. 412- 414
[YURDMAN], Abdülgani Seniy: “Pompei Şehri”, adet 27, s. 317
[YURDMAN], Abdülgani Seniy: “Mağaralar”, adet 28, s. 324-325
122
2.2.4. Derginin Yayın Politikası - Teşekkür ve Cevaplar
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): “Đfade-i Mahsûsa”, adet 35, s. 373-374
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): “Bir Đhtar-ı Mühim”, adet 42, s. 432
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): (Rica), 49-50 adet, s. 495
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): “Kâriîne Bir Büyük Tebşîrimiz”, adet 47-48, s.
465-466
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): “Muhaberât-ı Aleniye” adet 49-50, s. 495-49
Faik Reşat: “Đzâh”, adet 37, s. 392-393
Hazine-i Fünûn: (Teşekkür), adet 28, s. 328
Hazine-i Fünûn: “Teşekkür”, adet 30, s. 344
Hazine-i Fünûn: “Hazine-i Fünûn Đçin” , adet 31, 346
Hazine-i Fünûn: (Teşekkür), adet 35, s. 374-375
Hazine-i Fünûn: (Teşekkür), adet 39, 40, s. 406
Hazine-i Fünûn: (Teşekkür), adet 39-40, s. 412
Hazine-i Fünûn: (Teşekkür), adet 41, s. 424
Hazine-i Fünûn: (Müjde), adet 45-46, s. 452
Hazine-i Fünûn: “Muhâberât-ı Aleniyye” , adet 47-48, s. 479- 480
Hazine-i Fünûn: “Muhaberât-ı Aleniye”, adet 51-52, s. 509
Hazine-i Fünûn: “Rica-yı Mahsûs”, adet 51-52, s. 509
Đmzasız: “Hazine-i Fünûn Đçin”, adet 31, 346
Đsmail Hakkı: “Fâide”, adet 49-50 , s. 491- 493; adet 51-52, s. 502-504
Kirkor (Faik): “Asır Kütüphânesi”, adet 27, s. 320
Kirkor (Faik): “Đhtar ve Rica”, adet 47-48, s. 465
123
2.2.5. Edebiyat - Dil ve Edebî Türler
2.2.5.1. Biyografi
Ahmet Bahattin (Mektûbî-i Maliye Ketebesinden): “Zekayizâde Şeyh Đbrahim
Şükrullah Efendinin Tarih-i Đrtihâlidir.”, adet 29, s. 331
Derviş Ali: “Zünnûn-ı Mısrî”, adet 43-44, s. 439
Faik Reşat: “Necati Bey”, adet 30, s. 339-340
[Đmzasız]: “Đshak Hoca” , adet 31 s. 346-347
[Đmzasız]: “Madam Akkerman”, adet 39, 40, s. 409-410
[Đmzasız]: “Ebû’l- Hâşimi’l- Sûfî “, adet 43-44, s. 438-439
Mehmet Tâhir (Bursalı): “Mevlâna Şeyh Abdullah Salâhi-i Uşşakî”, adet 36, s.
384-385
Muallim Naci: “Şeyhü’l Đslâm Abdullah Vassaf Efendi”, adet 38, s. 403-404
Osman Şükrü: “Fenn-i Teşrîh Ulemâsından Doktor Sâpey”, adet 43-44, s. 439;
Şehidi: “Hızırağazâde Sait Bey” , adet 29, s. 332-333
[YURDMAN], Abdülgani Seniy: “Đbnü’l-Fariz’in Tercüme-i Hâli, adet 29, s. 331-
332
2.2.5.2. Çeviri
Ahmet Rasim: “Bir Mektûp”, “Fransızcadan Mütercem”, adet 35, s. 376-377
Ali Enver: El-vüsûk Fî Tercümeti’l-Furûk”, “Fâide” , adet 49-50, s. 491- 493; adet
51-52, s. 502-504
[Đmzasız]: “Mecmuatü’l-Bedâi” , adet 38, s. 402-403
124
Mehmet Efendi (Esbak Đstanbul Kadısı Arapzâde Hafidi): “Kaside-i
Münfericenin Tahmis-i Cedîdiyle Beraber Tercümesidir.” , adet 34, s. 365
Mehmet Kemalettin Efendi (Harputi, Kemali): “Kaside-i Tantarâniyeden Mâbad”
, adet 28, 322-323; adet 29, s. 335-336; adet 30, s. 343-344; adet 31, s.
350
[YURDMAN], Abdülgani Seniy: “Bedâyü’l Arab”, “Divân-ı Đbnü’l-Fariz”, adet 28,
s. 321-322 ;adet 29, s. 330-331 ;adet 31 s. 348-349 ;adet 32-33 adet , s.
356 adet 35, s. 375-376;adet 42, s. 426-427;adet 43-44, s. 437-438;adet
47-48, s. 469; adet 49-50, s. 475-476
2.2.5.3. Dil - Đmlâ
Muallim Naci: “Evzân-ı Meşhûre”, adet 35, s. 377-378; adet 37, s. 391-392, adet 39-
40, s. 407-408, adet 42, s. 427-428
Muallim Naci: “Taktî”, “Üstad Merhum Muallim Naci Efendinin Âsârındandır”,
adet 35, s. 377
Vasfi Efendi: “Vasf-ı Terkîbi “, adet 37, s. 390-391; adet 39, 40 , s. 408-409; adet
41, s. 419-420
[YURDMAN], Abdülgani Seniy: “Sehv-i Tab” , adet 30, s. 341-342
2.2.5.4. Deneme
Abdulvahâp: “Đstiğrâk” adet 27, s. 317-318
Ahmet Rasim: “Hakikat ve Hayal”, adet 45-46, s 453-454-456 , “Âsâr-ı Mensûre”
Ali Rıza: “Leyâl-i Teemmül” , adet 42, s. 429-430
[YURDMAN], Abdülgani Seniy: “Deniz Kıvılcimları”, adet 45-46, s. 458-459
Yusuf Ziya: “Gece Rûy-ı Deryâda”, adet 47-48, s. 469-470
125
2.2.5.5. Edebiyat Teorisi ve Tenkidi
Abdulrahim Fehmi Efendi: “Şiir-Şâir” , adet 47-48, s. 478-479
[YURDMAN], Abdülgani Seniy: “Sehv-i Tab” , adet 30, s. 341-342
2.2.5.6. Hatıra
Ahmet Rasim: “Ela Gözler”, adet 36, s. 386-387
Ahmet Rasim: “Karlı Bir Gün”, adet 41, s. 420-421
Ali Rıza: “Hatıra-i Mektep Yahut Bir Manzara-i Rûhaniye” , adet 47-48, s. 473-474
Kâzım (Tâhirzâde): “Bir Levha-i Hazîn”, adet 32-33, s. 355-356
[Mustafa] Đbnürrıfat Samih: “Öteberi” , adet 31, s. 352
Mehmet Ali: “Yeni Bir Cerîha”, adet 28, s. 326-327, “Fıkra”
Mehmet Tevfik : “Bahar Đçinde Pejmürde Bir Goncanın Hatırası” , adet 32-33, s.
355
Mehmet Tevfik: “Hâl-i Hazînim”, adet 42, s. 430
2.2.5.7. Hikâye
Ahmet Rasim: “Ak Saç”, adet 47-48, s. 470-471
Ali Muzaffer: “Mahir Aşçı”, adet 32, 33, s. 362-364 ; adet 34, s. 372 ; adet 35 , s.
379-380
Kâzım (Tâhirzâde): “Ne Saâdet” , adet 41, s. 421-423
Mahmut Kenan: “ O ” , adet 47-48, s. 474-476
Mehmet Celal: “Çiçekler Đçinde” , adet 31, s. 346
126
Sabri: “Zavallı Kız”, adet 27, s. 318-320, “Fıkra”
[YURDMAN], Abdülgani Seniy: “Âkibet-i Tevekkül”, adet 35, s. 378-379; adet 36
s. 387-388;adet 39, 40, s. 414-415
Ziyaettin: “Bir Hikâye” , adet 43-44, s. 439-442
2.2.5.8. Makale
Abdulrahim Fehmi: “ Şiir-Şâir “ , adet 47-48, s. 478-479
Ahmet Rasim: “Bir Mülâhaza-i Tarihiye”, adet 30, s. 340-341
Faik Reşat: “Öteberi”, adet 39, 40, s. 415-416
Fuzûlî: “Fuzûlî Farisi Divânı’nın Dîbâcesi”, adet 42, s. 428-429; adet 43-44, s. 447;
adet 45-46, s. 459-460
Safvet (Vahdetizâde): “Ramazân-ı Şerîf”, adet 37, s. 393-395
[YURDMAN], Abdülgani Seniy: “Sehv-i Tab” , adet 30, s. 341-342
[YURDMAN], Abdülgani Seniy: “Bir Kâide-i Tasarrufun Tedkiki”, 34 adet 371-
372
Zeki Megamiz: “Terbiye-i Etfâl Hakkında Bir Đki Söz”, adet 36, s. 383-384
Zeki Megamiz: “Tarih-i Medeniyete Bir Nazar”, adet 51-52, s. 504-508
2.2.5.9. Mektup
Ahmet Rasim: “Bir Mektûp”, “Fransızcadan Mütercem”, adet 35, s. 376-377
[Đmzasız]: “Bir Mektûbum” , adet 43-44, s. 436
Đzzet: “Şam’dan Mektûp”, adet 39-40, s. 411-412
Nevî: “Mektûp”, adet 36, s. 381-382
127
2.2.5.10. Sohbet
Ahmet Rasim: “Hakikat ve Hayal”, adet 45-46, s 454-456 , “Âsâr-ı Mensûre”
Ali Rıza: “Meraret-i Hayât” , adet 45-46, s 456
[Đmzasız]: “Musahâbe”, adet 27, s. 313-314
Muhittin: “Hazân”, adet 28, s. 321
2.2.5.11. Şiir
Agâh [Osman] Paşa: (Gazel) , adet 41, s. 418
Agâh [Osman] Paşa: “Gazel” , adet 42, s. 425
Agâh [Osman] Paşa: (Gazel), adet 43-44, s. 434
[Ahmet] Tevfik Lâmih: “Tebrik-i Velâdet-i Hümâyûn Hazret- i Padişahı” , adet 32-
33, s. 354
Ahmet Remzi: “Tahmîs-i Gazel-i Cenâb-ı Fuzûlî”, adet 29, s. 331
Ahmet Tahir (Çallı Ömer Efendizâde): “Gazel” , adet 31, s. 345,
Ali Raci Efendi: (Gazel) , adet 45-46, s 453
Ali Rıza: “Tevhîd-i Bârî”, adet 38, s. 399-400
Ali Rıza: “Nazîre”, adet 47-48, s. 468
Ali Rûhî Bey: “Gazel”, adet 42, s. 429
A.(ع)Tevfik (Selanikli): “Tahattur, Tesir”, adet 32-33, s. 354-355
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): “Gazel” adet 35 , 375,
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): “Kuşlar”, adet 37, s. 389
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): “Nâkûs-ı Đstiğfâl”, adet 37, s. 389-390
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): “Teevvüh”, adet 38, s. 401
128
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): “Tahassür”, adet 38, s. 401
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): “Gazel” , adet 38, s. 402
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): “Gazel”, adet 39, 40 s. 407
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): “Kıta” adet 41, s. 419
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): “Nevha”, adet 43-44, s. 436-437
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): “Şûrîde-i Sevdâ”, adet 45-46, s 453-454
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): “Enîn-i Đhtizâr”, adet 47-48, s. 469
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): “Berk-i Hazân”, adet 51-52, s. 498
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): “Beyân-ı Mazeret”, adet, s. 498
Arif Hikmet Bey (Hersekli): “Şair-i Sütûde Meâsir Hersekli Arif Hikmet Beyefendi
Hazretlerinindir.” , adet 35, s. 374
Arif Hikmet Bey (Hersekli): “Gazel”, adet 36, s. 381
Arif Hikmet Bey (Hersekli): “Gazel”, adet 38, s. 398-399
Arif Hikmet Bey (Hersekli): “Âsâr-ı Manzûme”, adet 42, s. 425
Arif Hikmet Bey (Hersekli): “Asâr-ı Manzûme”, adet 45-66, s. 449; “
Arif Hikmet Bey (Hersekli): “Gazel”, adet 47-48
s. 466
Arif Hikmet Bey (Hersekli): “Gazel”, adet 49-50, s. 481
Arif Hikmet Bey (Hersekli): “Gazel”, adet 51-52, s. 497
Asım Vecihi: (Methiye), adet 32-33, s. 354
Avnî Bey: (Kaside), adet 45-46, s. 450-451
Avnî Bey: (Nazire), adet 49-50, s. 481-482
Avnî Bey: “Gazel”, adet 49-50, s. 482
Avnî Bey: “Gazel”, 49-50 adet, s. 482
129
Azri Çelebi: “Nakş-ı Hayal” , adet 37, s. 395-396; 39-40 adet, s. 410-411; adet 41, s.
423-424; adet 43-44, s. 448; adet 45-46, s. 464 adet 47-48, s. 477-478;
adet 49-50, s. 493-494; adet 51-52, s. 508-509
Azri Çelebi: “Makale-i Çehârım” , adet 49-50 , s. 494-49
Besim Efendi: “Tahmîs-i Nâzîre-i Hazret-i Naci Berây” “Gazel–i Cenâb-ı Celal
Paşa”, adet 45-46, s 452-453
Besim Efendi: “Nat” , adet 47-48, s. 467-468
Bir Nev-heves: “Kıta”, adet 47-48, s. 468
Celal Paşa (Ali Tevfik Paşazâde): (Gazel), adet 36, s. 381
Celal Paşa (Ali Tevfik Paşazâde): (Nazîre), adet 39, 40 , s. 406
Celal Paşa (Ali Tevfik Paşazâde): “Mahşerü’n-Nefâis” , “Nat-ı Şerîf”, adet 39, 40,
s. 416
Celal Paşa (Ali Tevfik Paşazâde): “Âsâr-ı Manzûme”, adet 41, s. 417
Celal Paşa (Ali Tevfik Paşazâde): “Gazel”, adet 41, s. 418
Celal Paşa (Ali Tevfik Paşazâde): “Gazel”, adet 43-44, s. 425
Celal Paşa (Ali Tevfik Paşazâde): (Gazel), adet 45-46, s. 449
Celal Paşa (Ali Tevfik Paşazâde): “Gazel”, adet 47-48, s. 466
Celal Paşa (Ali Tevfik Paşazâde): “Gazel”, adet 49-50, s. 481
Cenap Şahabettin: “Meçhûller”, adet 27, s. 314
Cemili: “Gazel”, adet 35 , s. 375
Ç. Sami: “Nâzîre” , adet 45-46, s 452
Enver: “Bir Sahife-i Aşk”, adet 30, s. 338
Enver: “Cenâb-ı Fuzûlî’ye Taklît”, adet 39, 40, s. 407
Enver: “Şarkı”, adet 43-44, s. 436
Faik Reşat: “Âsâr-ı Manzûme”, adet 41, s. 433
130
Fuzûlî: “Atîdeki Mesnevide Fuzûlî’nin Gayr-ı Matbû Bir Eserindendir.”, adet 45-46,
s. 460
Galip (Talebe-i ulumdan Kayserili Đbni Seyit Galip): “Nat”, adet 49-50, s. 483
Galip (Talebe-i ulumdan Kayserili Đbni Seyit Galip): “Mütâlaa”, adet 49-50, s.
483
Hayri (Nevşehirli Đbni Rüştü): “Nazîre”, adet 43-44, s. 436
Hayri (Nevşehirli Đbni Rüştü): “Dağlara”, adet 49-50, s. 484
Hayret Efendi: “Mesnevi-i Hayret Efendi”, adet 34, s. 366-368
Hoca Tahsin: “Mahşerü’n- Nefâis”, “Kıta”, adet 42, s. 429
Đbnü’l Şevket: “Müşterek Gazel” adet 47-48, s. 468
Đhsan Necmi (Edremitli): “Gazel”, adet 32-33, s. 354
[Đmzasız]: “Kıta”, “Hazine-i Fünûn Đçin”, adet 31, 346
[Đmzasız]: “Takdîs”, adet 32-33, s. 354
[Đmzasız]: “Mersiye”, adet 43-44, s. 425
[Đmzasız]: “Sabah-ı ‘Iyd” , adet 42, s. 426
[Đmzasız]: (Gazel), adet 49-50, s. 482-483
Kemâl-i Hocendi (Şeyh): “Gazel”, adet 47-48, s. 466-467
Mahmut Celalettin Paşa: “Âsâr-ı Manzûme”, adet 39, 40, s. 433
Recaizâde Mahmut Ekrem: “Mahşerü’n- Nefâis” , adet 38, s. 404
Recaizâde Mahmut Ekrem: “Tefekkür”, “Mahşerü’n Nefâis” , adet 47-48, s. 478
Recaizâde Mahmut Ekrem: “Pejmürde’den Şeb-i Muzlim”, “Mahşerü’n Nefâis”,
adet 49-50, s. 495
Mehmet Ali: (Gazel) , adet 29, s. 331
Mehmet Ali: “Nâzire”, adet 34, s. 365
Memduh Bey: “Nazîre” , adet 41, s. 419
131
Memduh Bey: “Kıta”, adet 45-46, s 453
Memduh Bey: “Müşterek Gazel”, adet 47-48, s. 468
Mehmet Đhsan: “Rüyâ”, adet 38, s. 400-401
Mehmet Đhsan: “Gazel”, adet 39, 40, s. 406-407
Mehmet Đhsan: “Şâir”, adet 41, s. 419
Mehmet Kemalettin Efendi (Harputi, Kemali): “Sırrı Paşa Merhûmun Vefatına
Tarîhtir”, adet 37, s. 392
Mehmet Kemalettin Efendi (Harputi, Kemali): (Gazel), adet 49-50, s. 482
Mehmet Kemalettin Efendi (Harputi, Kemali): “Matla’”, adet 49-50, s. 484
Mehmet Râsih: “Gazel”, adet 42, s. 426
Mehmet Rasih (Eskişehirli): “Gazel”, adet 49-50, s. 484
Mehmet Subhi: “Nevresidegân-ı Şuarâdan Bahizâde Mehmet Subhi Beyefendi’nin
Bir Kıta-i Dilnişînler”, adet 41, s. 419
Mehmet Tarık: “Kıta”, adet 49-50, s. 484
Mehmet Sadi (Mekteb-i Mülkiye-i şahane 2. sene talebesinden Aksaraylı):
(Methiye) , adet 32-33, s. 354
Midhat Bahari: “Gazel”, adet 28, s. 321
Midhat Bahari: “Nazîre”, adet 47-48, s. 468
Muallim Feyzi: (Gazel), adet 45-46, s. 449-450
Muallim Feyzi: (Gazel), adet 51-52, s. 497-498
Muallim Naci: “Tevhît” , adet 29, s. 329 ; adet 30, s. 337-338
Muallim Naci: “Bir Hâtıra”, adet 29, s. 330
Muallim Naci: (Nazire), adet 41, s. 418
Muhittin: “Nazîre”, adet 27, s. 315
Muhittin: “Nazîre”, adet 30, s. 338-339
132
Muhittin: “Gazel”, adet 31, s. 345
Muhittin: “Nazîre”, adet 41, s. 419
Muhittin: “Kıta”, adet 45-46, s 453
Muhlis Bey: “Gazel”, adet 41, s. 418
[Mustafa] Đbnürrıfat Samih: “Tazmîn”, adet 29 , s. 330
[Mustafa] Đbnürrıfat Samih: “Gazel”, adet 49-50, s. 483
Nâili (Manastırlı Hoca Nâili): “Gazel”, adet 39, 40, s. 407
Nazif Surûrî Bey: (Nazire), adet 45-46, s. 450
Nezih Paşa: (Nazire), adet 42, s. 425
Nezih Paşa: “Gazel”, adet 47-48, s. 467
Nezih Paşa: “Nazîre”, adet 51-52, s. 497
Niyazi Efendi: “Âsâr-ı Manzûme”, adet 41, s. 417
Nurettin Ramih: “Nazîre”, adet 29, s. 331
Nurettin Ramih: “Gazel”, adet 31, s. 345
Nurettin Ramih: “Bir Güzele”, adet 39, 40, s. 407
Nuri Şeyda: (Nazire) , adet 45-46, s. 451-452
Nuri Şeyda: (Gazel), adet 47-48, s. 467
Osman Faiz: “Gazel”, adet 41, s. 418-419
Osman Faiz: “Gazel”, adet 43-44, s. 436
Osman Faiz: “Tavsîf-i Cânân” , adet 45-46, s. 452
Osman Faiz: “Kıta” , adet 47-48, s. 468
Osman Faiz: “Gazel”, adet 49-50, s. 483
Osman Faiz: “Tesdîs”, adet 49-50, s. 484
[Pedram] Hüseyin Dâniş: (Kaside), adet 45-46, s 453
[Pedram] Hüseyin Dâniş: “Bir Bahar Sabahı”, adet 51-52, s. 498
133
Sadi Bey: “Gazel”, adet 47-48, s. 466
Sadi Bey: “Gazelden müfrez bir kıta” , adet 47-48, s. 468
Sadi Bey: “Đlk Mülâkât” , adet 49-50 , s. 484
Sadettin: “Nat-ı Şerîf”, adet 31, 346
Şeyh Osman Şems (Üsküdarlı): (Gazel), adet 42, s. 426
Tevfik Fikret Bey: “Ey yâr-ı Nağmekâr”, adet 45-46, s. 463-464
Vasfi Efendi: (Gazel), adet 35, s. 375
Vasfi Efendi: “Gönlüme Nasihat”, “Gazel”, adet 39, 40, s. 406
Vasfi Efendi: “Kıta”, adet 41, s. 418
Vecîhi: “Gazel”, adet 45-46, s 452
Yıldırım Beyazıt Han: (Gazel), adet 45-46, s. 450
[YURDMAN], Abdülgani Seniy: “Nevha-i Hazînâne”, adet 27, s. 315
Zühtü (Đzmit’ten): (Kıta), adet 34, s. 365
2.2.6. Faydalı Bilgiler
Mustafa Sezai: “Đtiyâd”, adet 43-44, s. 445-446; “Mütenevvia”
Osman Şükrü: “Mûsîkinin Fen-i Tedavide Đstimâli”, adet 45-46, s. 459
“Mütenevvia”
[YURDMAN], Abdülgani Seniy: “Bir Kâide-i Tasarrufun Tedkiki”, 34 adet 371-
372
[YURDMAN], Abdülgani Seniy: “Pâre Nedir”, adet 49-50, s. 490-491
134
2.2.7. Đlim - Din
Ahmet Hikmet: “Mahşerü’n-Nefâis”, “Muammâ-yı Dil”, adet 45-46, s. 460-463
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): “Lealle leha uzre ve ente nelûme”, adet 38, s.
397-398
Necmettin Sami: “Ulviyyet”, adet 47-48, s. 471-473
Safvet (Vahdetizâde): “Ramazân-ı Şerîf”, adet 37, s. 393-395,
[YURDMAN], Abdülgani Seniy: “Âkibet-i Tevekkül”, adet 35, s. 378-379; adet 36
s. 387-388;adet 39, 40, s. 414-415
[Đmzasız]: “Telhîs –i Đlm-i Nebâtât”, “Medhal”, adet 30, s. 343;adet 31 s. 350-351;
adet 34 s. 368-369
Osman Rahmi (Đbni Rüştü): “Mübâreze-i Hayat-ı Hayvaniye”(Đbni Rüştü) , adet
42, s. 430-432; adet 43-44, s. 442-443; adet 45-46, s 457-458 ;adet 47-48,
s. 476-478 ;adet 49-50, s. 486-489; adet 51-52, s. 498-501
V.(و) Reşit: “Hâsılât-ı Hazmiyenin Dâhil-i Devrân Olması”, adet 49-50, s. 489-490
V.(و) Reşit: “Devrân”, adet 51-52, s. 501-502
2.2.8. Kimya-Biyoloji-Fen
[Đmzasız]: “Telhîs-i Đlm-i Nebâtât”, “Medhal”, adet 30, s. 343; adet 31 s. 350-351;
adet 34 s. 368-369
Osman Rahmi (Đbni Rüştü ): “Mübâreze-i Hayat-ı Hayvaniye” (Đbni Rüştü), adet
42, s. 430-432; adet 43-44, s. 442-443 ; adet 45-46, s 457-458 ; adet 47-
48, s. 476-478 ;adet 49-50, s. 486-489; adet 51-52, s. 498-501
V.(و ) Reşit: “Hâsılât-ı Hazmiyenin Dâhil-i Devrân Olması”, adet 49-50, s. 489-490
V.(و ) Reşit: “Devrân”, adet 51-52, s. 501-502
135
2.2.9. Müzik
Osman Şükrü: “Mûsîkinin Fen-i Tedavide Đstimâli”, adet 45-46, s. 459
2.2.10. Psikoloji
Ahmet Rasim: “Garbın Eşâr-ı Rengîninden”, adet 31, s. 349-350
Ahmet Rasim: “Ak Saç”, adet 47-48, s. 470-471
Ali Rıza: “Meraret-i Hayât”, adet 45-46, s 456
Mithat Bahari: “Ağlarım”, “Mütenevvia”, adet 34, s.379-371
Yusuf Ziya: “Gece Rûy-ı Deryâda”, adet 47-48, s. 469-470
2.2.11. Sağlık
M. H(خ): “Şişmanlık”, adet 28, s. 325-326; adet 29, s. 333-334
V.(و) Reşit: “Hazm”, adet 43-44, s. 443-445
V.(و) Reşit: “Hâsılât-ı Hazmiyenin Dâhil-i Devrân Olması”, adet 49-50, s. 489-490
V.(و) Reşit: “Devrân”, adet 51-52, s. 501-502
2.2.12. Tarih
Ahmet Bahattin (Mektûbî-i Maliye Ketebesinden): “Zekayizâde Şeyh Đbrahim
Şükrullah Efendinin Tarih-i Đrtihâlidir.”, adet 29, s. 331
Ahmet Rasim: “Bir Mülâhaza-i Tarihiye”, adet 30, s. 340-341
136
Mehmet Kemalettin Efendi(Harputi, Kemali): “Mısır’da Müessesât-ı Arabiyye”,
adet 27, s. 315-317; adet 28, s. 327-328
2.2.13. Tabiat
Abdulvahâp: “Đstiğrâk” adet 27, s. 317-318
Ahmet Rasim: “Hakikat ve Hayal”, adet 45-46, s 453-454-456
Ali Rıza: “Leyâl-i Teemmül “ , adet 42, s. 429-430
Mehmet Ali: “Yeni Bir Cerîha”, adet 28, s. 326-327
Mehmet Celal: “Çiçekler Đçinde” , adet 31, s. 346
Mehmet Tevfik: “Bahar Đçinde Pejmürde Bir Goncanın Hatırası” , adet 32-33, s. 355
Mithat Bahari: “Ağlarım”, “Mütenevvia”, adet 34, s. 379-371
[YURDMAN], Abdülgani Seniy: “Deniz Kıvılcimları”, adet 45-46, s. 458-459
Ziyaettin: “Bir Hikâye”, adet 43-44, s. 439-442
2.2.14. Tebrik ve Övgüler
Hazine-i Fünûn : (Tebrik ve Övgü) “Tebrik-i Velâdet-i Hümâyûn Hazreti Padişahı”,
adet 32-33, s. 353
Hazine-i Fünûn: (Övgü), adet 38, s. 401
Hazine-i Fünûn: “Tebrik-i Iyd-i Sait” , adet 39, 40 s. 405
Hazine-i Fünûn: (Đltifat), adet 39, 40, s. 406
Hazine-i Fünûn: (Đltifat), adet 39-40, s. 407
Hazine-i Fünûn: (Tebrik) , adet 45-46, s 453
Hazine-i Fünûn: (Övgü), adet 47-48, s. 468
137
Hazine-i Fünûn: (Đltifat), adet 49-50, s. 482
[Đmzasız]: “Takdîs”, adet 32-33, s. 354
Mehmet Vasıf Efendi (Manastırlı): “Tebriknâme”, adet 43-44, s. 438
2.2.15. Toplum ve Ahlâk
Ahmet Rasim: “Garbın Eşâr-ı Rengîninden”, adet 31, s. 349-350
[YURDMAN], Abdülgani Seniy: “Bir Kâide-i Tasarrufun Tedkiki”, 34 adet 371-
372
2.2.16. Yayımlanan Yazılarla Đlgili Düzeltmeler-Açıklamalar-
Uyarılar- Öneriler
Hazine-i Fünûn: (Đlân), adet 31 s. 350
Hazine-i Fünûn: (Tavsiye), adet 32-33, s. 356
Hazine-i Fünûn: “Öteberi”, adet 35, s. 380
Hazine-i Fünûn: “Đhtar”, adet 37, s. 396
Hazine-i Fünûn: “Đhtar”, adet 38, s. 404
Hazine-i Fünûn: (Açıklama), adet 38, s. 404
Hazine-i Fünûn: (Açıklama), adet 42, s. 426
Hazine-i Fünûn: “Đhtar”, adet 49-50, s. 496
Hazine-i Fünûn: “Đhtar”, adet 51-52, s. 510
Đsmail Hakkı: “Fâide” , adet 49-50 , s. 491- 493; adet 51-52, s. 502-504
138
2.3. Sayılarına Göre
27. Sayı
[Đmzasız]: “Musahâbe”, s. 313-314
Cenap Şahabettin: Meçhûller”, s. 314
[YURDMAN], Abdülgani Seniy: “Nevha-i Hazînâne”, s. 315
Muhittin: “Nazîre”, s. 315,
Mehmet Kemalettin Efendi (Harputi, Kemali ): “Mısır’da Müessesât-ı Arabiyye”,
s. 315-317;
[YURDMAN], Abdülgani Seniy: “Pompei Şehri”, s. 317
Abdulvahâp: “Đstiğrâk”, s. 317-318
Sabri: “Zavallı Kız”, s. 318-320
28. Sayı
Muhittin: “Hazân”, s. 321
Midhat Bahari: “Gazel”, s. 321 ,
[YURDMAN], Abdülgani Seniy: “Bedâyü’l Arab”, “Terâcime-i Đbnü’l-Fariz”, s.
321-322
Mehmet Kemalettin Efendi (Harputi, Kemali ): “Kaside-i Tantarâniyeden
Mâbad”, 322-323
Emin (Revandizli ): “Mebâhis-i Askeriye”, “Melbûsât”, s. 323-324
[YURDMAN], Abdülgani Seniy: “Mağaralar”, s. 324-325
M.H(خ): “Şişmanlık”, s. 325-326
139
Mehmet Ali: “Yeni Bir Cerîha”, s. 326-327
Mehmet Kemalettin Efendi (Harputi, Kemali ): Mısır’da Müessesât-ı Arabiyye”,
s. 327-328
Hazine-i Fünûn: (Teşekkür), s. 328
29. Sayı
Muallim Naci: “Tevhît”, s. 329
Muallim Naci: “Bir Hâtıra”, s. 330
[Mustafa] Đbnürrıfat Samih: “Tazmîn”, s. 330
[YURDMAN], Abdülgani Seniy: “Bedâyü’l Arab”, “Terâcime-i Đbnü’l-Fariz”, s.
330-331
Ahmet Bahattin (Mektûbî-i Maliye Ketebesinden): “Zekayizâde Şeyh Đbrahim
Şükrullah Efendinin Tarih-i Đrtihâlidir. “ s. 331
Ahmet Remzi: “Tahmîs-i Gazel-i Cenâb-ı Fuzûlî”, s. 331
Mehmet Ali: (Gazel), s. 331
Nurettin Ramih: “Nazîre”, s. 331
[YURDMAN], Abdülgani Seniy: “Đbnü’l-Fariz’in Tercüme-i Hâli”, s. 331-332
Şehidi: “Hızırağazâde Sait Bey”, s. 332-333
M.H (خ): “Şişmanlık”, s. 333-334
Mehmet Nurettin: “Mebâhis-i Askeriye”, s. 334-335
Mehmet Kemalettin Efendi (Harputi, Kemali): “Kaside-i Tantarâniyeden Mâbad”,
s. 335-336
140
30. Sayı
Muallim Naci: “Tevhît” , adet 29, s. 329 ; s. 337-338
Enver: “Bir Sahife-i Aşk”, s. 338
Muhittin: “Nazîre”, s. 338-339
Faik Reşat: “Necati Bey”, s. 339-340
Ahmet Rasim: “Bir Mülâhaza-i Tarihiye”, s. 340-341
[YURDMAN], Abdülgani Seniy: “Sehv-i Tab”, s. 341-342
[Đmzasız]: “Telhîs-i Đlm-i Nebâtât”, “Medhal”, s. 343
Mehmet Kemalettin Efendi (Harputi, Kemali): “Kaside-i Tantarâniyeden Mâbad”,
s. 343-344
Hazine-i Fünûn: “Teşekkür”, s. 344
31. Sayı
Ahmet Rasim: “Garbın Eşâr-ı Rengîninden”, s. 349-350
Ahmet Tahir (Çallı Ömer Efendizâde): “Gazel” , s. 345
Muhittin: “Gazel”, s. 345
Nurettin Ramih: “Gazel”, s. 345,
Hazine-i Fünûn: “Hazine-i Fünûn Đçün”, 346
[ Đmzasız]: “Kıta”, “Hazine-i Fünûn Đçin”, 346
Sadettin: “Nat-ı Şerîf”, 346
Mehmet Celal: “Çiçekler Đçinde”, s. 346
[Đmzasız]: “Đshak Hoca”, s. 346-347
141
[YURDMAN], Abdülgani Seniy: Bedâyü’l Arab”, “Terâcime-i Đbni Fariz”, s. 348-
349
Hazine-i Fünûn: (Đlân ), s. 350
Mehmet Kemalettin Efendi (Harputi, Kemali): “Kaside-i Tantarâniyeden Mâbad”,
s. 350
[Đmzasız]: “Telhîs –i Đlm-i Nebâtâb”, “Medhal”, s. 350-351
[Mustafa] Đbnürrıfat Samih: “Öteberi”, s. 352
32-33. (Ortak) Sayılar
Hazine-i Fünûn: “Tebrik-i Velâdet-i Hümâyûn Hazreti Padişahı”, s. 353
[ Ahmet] Tevfik Lâmih: “Tebrik-i Velâdet-i Hümâyûn Hazret- i Padişahı”, s. 354
Asım Vecihi: (Methiye), s. 354
Đhsan Necmi (Edremitli): “Gazel”, s. 354
[Đmzasız]: “Takdîs”, s. 354
Mehmet Sadi: (Methiye), s. 354
A.(ع)Tevfik (Selanikli): “Tahattur, Tesir”, s. 354-355
Mehmet Tevfik: “Bahar Đçinde Pejmürde Bir Goncanın Hatırası”, s. 355
Kâzım (Tâhirzâde ): “ Bir Levha-i Hazîn”, s. 355-356
Hazine-i Fünûn: (Tavsiye ), s. 356
[YURDMAN], Abdülgani Seniy: Bedâyü’l Arab”, “Terâcime-i Đbni Fariz”, s. 356
Ali Muzaffer: “Mahir Aşçı”, s. 362-364
142
34. Sayı
Mehmet Ali: “Nâzire”, s. 365
Mehmet Efendi (Esbak Đstanbul kadısı Arapzâde Hafidi): “Kaside-i münfericenin
tahmis-i cedîdiyle beraber tercümesidir.”, s. 365
Zühtü (Đzmit’ten ): (Kıta ), s. 365
Hayret Efendi: “Mesnevi-i Hayret Efendi”, s. 366-368
[Đmzasız]: “Telhîs-i Đlm-i Nebâtâb”, “Medhal”, s. 368-369
Midhat Bahari: “Ağlarım”, s. 369-371
[YURDMAN], Abdülgani Seniy: “Bir Kâide-i Tasarrufun Tedkiki”, s. 371-372
Ali Muzaffer: “Mahir Aşçı”, s. 372
35. Sayı
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat ): “Đfade-i Mahsûsa”, s. 373-374
Arif Hikmet Bey (Hersekli): “Şair-i Sütûde Meâsir Hersekli Arif Hikmet Beyefendi
Hazretlerinindir.”, s. 374
Hazine-i Fünûn: (Teşekkür), s. 374-375
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): “Gazel” , 375
Cemili: “Gazel”, s. 375
Vasfi Efendi: (Gazel), s. 375
[YURDMAN], Abdülgani Seniy: “Bedâyü’l Arab”, “Terâcime-i Đbni Fariz” s. 375-
376
Ahmet Rasim: “Bir Mektûp”, “Fransızcadan Mütercem”, s. 376-377
Muallim Naci: “Taktî”, “Üstad Merhum Muallim Naci Efendinin Âsârındandır”, s.
377
143
Muallim Naci: “Evzân-ı Meşhûre”, s. 377-378;
[YURDMAN], Abdülgani Seniy: “Âkibet-i Tevekkül”, s. 378-379
Ali Muzaffer: “Mahir Aşçı, s. 379-380
Hazine-i Fünûn: “Öteberi”, s. 380
36. Sayı
Arif Hikmet Bey (Hersekli ): “Gazel”, s. 381
Celal Paşa (Ali Tevfik Paşazâde): (Gazel), s. 381
Nevî: “Mektûp”, s. 381-382
Zeki Megamiz: “Terbiye-i Etfâl Hakkında Bir Đki Söz”, s. 383-384
Mehmet Tâhir (Bursalı: “Mevlâna Şeyh Abdullah Salâhi-i Uşşakî”, s. 384-385
Ahmet Rasim: “Ela Gözler”, s. 386-387
[YURDMAN], Abdülgani Seniy: “Âkibet-i Tevekkül”, s. 387-388
37. Sayı
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat: “Kuşlar”, s. 389
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat: “Nâkûs-ı Đstiğfâl”, s. 389-390
Vasfi Efendi: “Vasf-ı Terkîbi”, s. 390-391
Muallim Naci: “Evzân-ı Meşhûre”, s. 391-392
Mehmet Kemalettin Efendi (Harputi, Kemali): “Sırrı Paşa Merhûmun Vefatına
Tarîhtir.”, s. 392
Faik Reşat: “Đzâh”, s. 392-393
Safvet (Vahdetizâde): “Ramazân-ı Şerîf”, s. 393-395
144
Azri Çelebi: “Nakş-ı Hayal”, s. 395-396
Hazine-i Fünûn: “Đhtar”, s. 396
38. Sayı
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): “Lealle leha uzre ve ente nelûme”, s. 397-398
Arif Hikmet Bey (Hersekli): “Gazel”, s. 398-399
Ali Rıza: “Tevhît-i Bârî”, s. 399-400
Mehmet Đhsan: “Rüyâ”, s. 400-401
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): “Teevvüh”, s. 401
Hazine-i Fünûn: (Övgü ), s. 401
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): “Tahassür”, s. 401
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): “Gazel”, s. 402
[Đmzasız]: “Mecmuatü’l-Bedâi”, s. 402-403
Muallim Naci: “Şeyhü’l Đslâm Abdullah Vassaf Efendi”, s. 403-404
Hazine-i Fünûn: “Đhtar”, s. 404
Hazine-i Fünûn: (Açıklama), s. 404
Recaizâde Mahmut Ekrem: “Mahşerü’n- Nefâis”, s. 404
39-40. (Ortak) Sayılar
Hazine-i Fünûn: “Tebrik-i Iyd-i Sait”, s. 405
Celal Paşa (Ali Tevfik Paşazâde ): (Nazîre), s. 406
Hazine-i Fünûn: (Teşekkür), s. 406
145
Hazine-i Fünûn: (Övgü), s. 406
Vasfi Efendi: “Gönlüme Nasihat”, “Gazel”, s. 406
Hazine-i Fünûn: (Övgü), s. 407
Nâili (Manastırlı Hoca Nâili): “Gazel”, s. 407
Nurettin Ramih: “Bir Güzele”, s. 407
Mehmet Đhsan: “Gazel”, s. 406-407
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): “Gazel”, s. 407
Enver: Cenâb-ı Fuzûlî’ye Taklit”, s. 407
Muallim Naci: “Evzân-ı Meşhûre”, s. 407-408
Vasfi Efendi: “Vasf-ı Terkîbi”, s. 408-409
[Đmzasız]: “Madam Akkerman”, s. 409-410
Azri Çelebi: “Nakş-ı Hayal” , s. 410-411
Đzzet: “Şam’dan Mektûp”, s. 411-412
Hazine-i Fünûn: (Teşekkür), s. 412
M.T(f): “Madenler ve Madenli Yerler”, s. 412-414
[YURDMAN], Abdülgani Seniy: “Âkibet-i Tevekkül”, s. 414-415
Faik Reşat: “Öteberi”, s. 415-416
Celal Paşa (Ali Tevfik Paşazâde): “Mahşerü’n-Nefâis”, “Nat-ı Şerîf”, s. 416
Mahmut Celalettin Paşa: “Âsâr-ı Manzûme”, s. 433
41. Sayı
Celal Paşa (Ali Tevfik Paşazâde): “Âsâr-ı Manzûme”, s. 417
Niyazi Efendi: “Âsâr-ı Manzûme”, s. 417
Agâh [Osman] Paşa: (Gazel), s. 418
146
Celal Paşa (Ali Tevfik Paşazâde): “Gazel”, s. 418
Vasfi Efendi: “Kıta”, s. 418
Muallim Naci: (Nazire), s. 418
Muhlis Bey: “Gazel”, s. 418
Osman Faiz: “Gazel”, s. 418-419
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): “Kıta” s. 419
Memduh Bey: “Nazîre”, s. 419
Mehmet Đhsan: “Şâir”, s. 419
Mehmet Subhi: “Nevresidegân-ı Şuarâdan Bahizâde Mehmet Subhi Beyefendi’nin
bir Kıt’a-i Dilnişînler”, s. 419
Muhittin: “Nazîre”, s. 419
Vasfi Efendi: “Vasf-ı Terkîbi”, s. 419-420
Ahmet Rasim: “Karlı Bir Gün”, s. 420-421
Kâzım (Tâhirzâde): “Ne Saâdet”, s. 421-423
Azri Çelebi: “Nakş-ı Hayal”, s. 423-424
Hazine-i Fünûn: (Teşekkür), s. 424
Faik Reşat: “Âsâr-ı Manzûme”, s. 433
42. Sayı
Agâh [Osman] Paşa: “Gazel”, s. 425
Arif Hikmet Bey (Hersekli): “Âsâr-ı Manzûme”, s. 425
Nezih Paşa: (Nazire), s. 425
Hazine-i Fünûn: (Açıklama), s. 426
[Đmzasız]: “Sabah-ı ıyd”, s. 426
147
Mehmet Râsih: “Gazel”, s. 426
Şeyh Osman Şems (Üsküdarlı): (Gazel), s. 426
[YURDMAN], Abdülgani Seniy: “Bedâyü’l Arab”, “Terâcime-i Đbni Fariz” s. 426-
427
Muallim Naci: “Evzân-ı Meşhûre”, s. 427-428
Fuzûlî: “Fuzûlî Farisi Divânı’nın Dîbâcesi”, s. 428-429
Ali Rıza: “Leyâl-i Teemmül “, s. 429-430
Ali Rûhî Bey: “Gazel”, s. 429
Hoca Tahsin: “Mahşerü’n- Nefâis”, “Kıta”, s. 429
Mehmet Tevfik: “Hâl-i Hazînim”, s. 430
Osman Rahmi (Đbni Rüştü): “Mübâreze-i Hayat-ı Hayvaniye” (Đbni Rüştü), s. 430-
432
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): “Bir Đhtar-ı Mühim”, s. 432
Hazine-i Fünûn: “Tashîh”, s. 432
43-44. (Ortak) Sayılar
Agâh [Osman] Paşa: (Gazel ), s. 434
Celal Paşa (Ali Tevfik Paşazâde): “Gazel”, s. 425
[Đmzasız]: “Mersiye”, s. 425
Enver: “Şarkı”, s. 436
Hayri (Nevşehirli Đbni Rüştü): “Nazîre”, s. 436
[Đmzasız]: “Bir Mektûbum”, s. 436
Osman Faiz: “Gazel”, s. 436
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): “Nevha”, s. 436-437
148
[YURDMAN], Abdülgani Seniy: “Bedâyü’l Arab”, “Terâcime-i Đbni Fariz” , s.
437-438
Mehmet Vasıf Efendi (Manastırlı): “Tebriknâme”, s. 438
[Đmzasız]: “Ebû’l- Hâşimi’l- Sûfî “, s. 438-439
Derviş Ali: “Zünnûn-ı Mısrî”, s. 439
Osman Şükrü: Fenn-i Teşrîh Ulemâsından Doktor Sâpey”, s. 439
Ziyaettin: “Bir Hikâye”, s. 439-442
Osman Rahmi (Đbni Rüştü): “Mübâreze-i Hayat-ı Hayvaniye” (Đbni Rüştü), s. 442-
443
V.(و) Reşit: “Hazm”, s. 443-445
Mustafa Sezai: “Đtiyât”, s. 445-446;
Fuzûlî: “Fuzûlî Farisî Divânı’nın Dîbâcesi”, s. 447
Azri Çelebi: “Nakş-ı Hayal” , s. 448
45-46. (Ortak) Sayılar
Celal Paşa (Ali Tevfik Paşazâde): (Gazel), s. 449
Ç. Sami: “Nâzîre”, s 452
Ahmet Hikmet: “Mahşerü’n-Nefâ’is”, “Muammâ-yı Dil”, s. 460-463
Ahmet Rasim: “Hakikat ve Hayal”, s 453-454-456
Ali Raci Efendi: (Gazel), s 453
Ali Rıza: “Meraret-i Hayât”, s 456
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): “Şûrîde-i Sevdâ” s 453-454
Arif Hikmet Bey (Hersekli ): “Asâr-ı Manzûme” s. 449
Azri Çelebi: “Nakş-ı Hayal”, s. 464
149
Besim Efendi: “Tahmîs-i Nâzîre-i Hazret-i Naci Berâ”, “Gazel-i Cenâb-ı Celal
Paşa”, s 452-453
Fuzûlî: “Atîdeki Mesnevide Fuzûlî’nin Gayr-ı Matbû Bir Eserindendir.”, s. 460
Hazine-i Fünûn: (Müjde), s. 452
Hazine-i Fünûn: (Tebrik), s 453
Memduh Bey: “Kıta”, s 453
Muallim Feyzi: (Gazel), s. 449-450
Muhittin: “Kıta”, s 453
Nazif Surûrî Bey: (Nazire), s. 450
Nuri Şeyda: (Nazire), s. 451-452
Osman Faiz: “Tavsîf-i Cânân”, s. 452
Osman Rahmi (Đbni Rüştü): “Mübâreze-i Hayat-ı Hayvaniye” (Đbni Rüştü), s 457-
458
Osman Şükrü: “Mûsîkinin Fen-i Tedavide Đstimâli”, s. 459
[Pedram] Hüseyin Dâniş: (Kaside), s 453
Tevfik Fikret Bey: “Ey Yâr-ı Nağmekâr”, s. 463-464
Vecîhi: “Gazel”, s 452
Avnî Bey: (Kaside), s. 450-451
Yıldırım Beyazıt Han: (Gazel), s. 450
[YURDMAN], Abdülgani Seniy: “Deniz Kıvılcimlar”, s. 458-459
Fuzûlî: “Fuzûlî Farisi Divânı’nın Dîbâcesi”, s. 459-460
47-48. (Ortak) Sayılar
Kirkor (Faik ): “Đhtar ve Rica”, s. 465
150
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): “Kâriîne Bir Büyük Tebşîrimiz”, s. 465-466
Celal Paşa (Ali Tevfik Paşazâde): “Gazel”, s. 466
Arif Hikmet Bey (Hersekli): “Gazel”, s. 466
Sadi Bey: “Gazel”, s. 466
Kemâl-i Hocendi (Şeyh): “Gazel”, s. 466-467
Nezih Paşa: “Gazel”, s. 467
Nuri Şeyda: (Gazel), s. 467
Besim Efendi: “Nat”, s. 467-468
Ali Rıza: “Nazîre”, s. 468
Bir Nev-heves: “Kıta”, s. 468
Hazine-i Fünûn: (Övgü), s. 468
Đbnü’l Şevket: “Müşterek Gazel” s. 468
Midhat Bahari: “Nazîre” , s. 468
Memduh Bey: “Müşterek Gazel”, s. 468
Osman Faiz: “Kıta”, s. 468
Sadi Bey: “Gazelden müfrez bir kıta”, s. 468
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): “Enîn-i Đhtizâr”, s. 469
[YURDMAN], Abdülgani Seniy: “Bedâyü’l Arab”, “Terâcime-i Đbni Fariz” s. 469;
Yusuf Ziya: “Gece Rûy-ı Deryâda”, s. 469-470
Ahmet Rasim: “Ak Saç”, s. 470-471
Necmettin Sami: “Ulviyyet”, s. 471-473
Ali Rıza: “Hatıra-i Mektep Yahut Bir Manzara-i Rûhaniye”, s. 473-474
Mahmut Kenan: “O”, s. 474-476
Osman Rahmi (Đbni Rüştü ): “Mübâreze-i Hayat-ı Hayvaniye” (Đbni Rüştü ), s.
476-478
151
Azri Çelebi: “Nakş-ı Hayal”, s. 477-478
Recaizâde Mahmut Ekrem : “Tefekkür”, “Mahşerü’n Nefâis”, s. 478
Abdulrahim Fehmi Efendi: “Şiir-Şâir”, s. 478-479
49-50. (Ortak) Sayılar
Celal Paşa (Ali Tevfik Paşazâde): “Gazel”, s. 481
Ali Enver: “El-vüsûk Fî Tercümeti’l-Furûk”, “Fâide” , s. 491- 493
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): “Gazel” , s. 484-485
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): (Rica ), s. 495
Andelib (Mehmet Esat, Faik Esat): “Muhaberât-ı Aleniye” , s. 495-496
Arif Hikmet Bey (Hersekli): “Gazel”, s. 481
Avnî Bey: (Gazel ), s. 481-482
Avnî Bey: “Gazel”, s. 482
Avnî Bey: “Gazel”, s. 482
Azri Çelebi: “Nakş-ı Hayal”, s. 493-494
Azri Çelebi: “Makale-i Çehârım”, s. 494-495
Galip (Talebe-i ulumdan Kayserili Đbni Seyit Galip): “Nat”, s. 483
Galip (Talebe-i ulumdan Kayserili Đbni Seyit Galip): “Mütâlaa”, s. 483
Hazine-i Fünûn: (Övgü), s. 482
Hazine-i Fünûn: “Đhtar”, s. 496
Đsmail Hakkı: “Fâide”, s. 491- 493
Mehmet Kemalettin Efendi (Harputi, Kemali): (Gazel), s. 482
Mehmet Kemalettin Efendi (Harputi, Kemali): “Matla”, s. 484
Mehmet Rasih (Eskişehirli): “Gazel, s. 484
152
Mehmet Tarık: “Kıta”, s. 484
[ Mustafa] Đbnürrıfat Samih: “Gazel”, s. 483
Osman Faiz: “Gazel”, s. 483
Osman Faiz: “Tesdîs”, s. 484
Osman Rahmi (Đbni Rüştü): “Mübâreze-i Hayat-ı Hayvaniye” (Đbni Rüştü)s. 486-
489
Sadi Bey: “Đlk Mülâkât”, s. 484
V.(و) Reşit: “Hâsılât-ı Hazmiyenin Dâhil-i Devrân Olması”, s. 489-490
[YURDMAN], Abdülgani Seniy: “Bedâyü’l Arab”, “Terâcime-i Đbni Fariz” s. 475-
476,
[YURDMAN], Abdülgani Seniy: “Pâre Nedir”, s. 490-491
[ Đmzasız]: (Gazel ), s. 482-483
51. 52. (Ortak) Sayılar
Ali Enver: “El-vüsûk Fî Tercümeti’l-Furûk”, “Fâide”, s. 502-504
Andelib(Mehmet Esat, Faik Esat): “Berk-i Hazân”, s. 498
Andelib(Mehmet Esat, Faik Esat): “Beyân-ı Mazeret” , s. 498
Arif Hikmet Bey (Hersekli): “Gazel”, s. 497
Azri Çelebi: “Nakş-ı Hayal”, s. 508-509
Hazine-i Fünûn: “Rica-yı Mahsûs”, s. 509
Hazine-i Fünûn: “Muhaberât-ı Aleniye”, s. 509
Hazine-i Fünûn: “Đhtar”, s. 510
Đsmail Hakkı: “Fâide”, s. 502-504
Nezih Paşa: “Nazîre”, s. 497
153
Osman Rahmi (Đbni Rüştü ): “Mübâreze-i Hayat-ı Hayvaniye” (Đbni Rüştü), s. 498-
501
[ Pedram] Hüseyin Dâniş: “Bir Bahar Sabahı”, s. 498
V.(و) Reşit: “Devrân”, s. 501-502
Zeki Meğamiz: “Tarih-i Medeniyete Bir Nazar”, s. 504-508
2.4. Reklam ve Đlanlar
Sevda Çiçekleri: Adet 28, s. 328, Hazine-i Fünûn tefrikası olan “Sevda Çiçekleri”
[Necmettin Sami]’nin son üç forması tab olunup 30 pâre bahâ ile
kütüphânemizde ve gazete mevzilerinde satılmaktadır.
Hakikat-i Minhâc: Adet 29, s. 336, “Yeni Kitaplar”, Erbâb-ı iktidardan Eminzâde
Ahmet Tevfik Beyefendi’nin mizâb-ı hâme-i belâğat-ı ulâmalarından câri
bir eser-i nefis olup tahdîs-i nimet, kıymet-i sıhhat fezâil-i kanâat, menâfi-
i sükût, hikmet-i ahlâk , servet, saâdet gibi nice nice mesâil-i mühimme ve
mebâhis-i hikemiye kemâl-ı belâgat ve selasetle hakîmâne bir sûrette
tasvîr edilmiş olduğu gibi daha sâir mebâhis-i gâmıza üzerine dahi birçok
kemâlât-ı amîka ve mütâlaât-ı dakika derc ve beyân kılınmış ve bu cihetle
herkesin bu kitaptan birer nüsha edinmelerini tavsiyeye lüzûm
görülmüştür. Matbuât-ı Osmaniye miyânında hakikate hâiz-i ehemmiyet
olan şöyle bir minhâc-ı müstakîmin kuşâdına bedel-i himmet
eylediğinden dolayı müellifi cidden şâyân-ı tebriktir. 1 kuruş bahâ ile
kütüphânemizde satılmaktadır.
Edebiyat: Adet 29, s. 336, “Yeni Kitaplar”, “Hazine-i Fünûn”, gazetesi
muharrirlerinden Abdülgani Seniy Efendi’nin edebiyat hakkında bazı
mütâlaât-ı sâibeyi hâvî bir makalesinden müteşekkil risâledir ki
154
edebiyatın tarifi ve mevzûuyla gâye ve fâidesini bir bir sûret-i
muvazzahada şerh ve tafsîl eylediğinden mütâlaası mûcib-i muhassenâttır.
Asır Kütüphânesi külliyâtı-ı miyânında neşr edilerek güzel bir kıta vücuda
getirilmiştir. Bahâsı 1 kuruştur.
Sevda Çiçekleri Cildi: Adet 30, s. 344, Bundan evvel Hazine-i Fünûn’umuza tefrika
edilmiş olan Sevda Çiçekleri nâm roman takım yapılmış olmakla eczâsı 3
buçuk orta ciltlisi 5 ve alâ ciltlisi 6 kuruşa satılmaktadır. Sevda
Çiçeklerini cüz cüz almış olanlar eczâsını iâde ettikleri halde orta
ciltlisine 60 pâre ve alâ ciltlisine 2 kuruş cilt parası alınıp mücelleti
verilir.
Muhafâza-i Sıhhat: Adet 31, s. 352, “Yeni Kitaplar”, Muharrirler miyânında âsâr-ı
cedidiyesiyle kesb-i taârif eden avânzâde Süleyman Beyefendi muhâfaza-
i sıhhat unvânıyla bi’t-tahrîr “Mekteb-i Asır” miyânına idhâl eylemiş
olduğu bu eserinde sıhhatin vücuda derece-i lüzûmunu pek güzel bir
sûrette, vâzıhâne, selisâne bir tarz-ı mükemmelede göstermiştir. Eserin
meziyet-i fevkâlaâdeyi hâiz olduğu bâlâdaki nâmıyla da bir kat daha tayin
eder. Evlâtlarını mükemmel sûrette nevâkısdan beri olarak büyütmek
isteyen evliyâ-yı etfâle ve bâhusûs kitabın aslı olan Fransızcasının Fransız
mekâtibinde kırâat tarzında okundurulmakta olması cihetiyle mekâtib-i
umûmiyemizde de Türkçesinin ol sûretle tedrîsi fevâid-i azîmeyi intâc
edeceğinden mekteb-i mualliminine bilhassa tavsiyeyi vazîfeden
addederiz. 60 pâre pahâyla kütüphânemizde satılmaktadır.
Numûne-i Kitâbet: Adet 32-33, s. 364, “Yeni kitaplar”, Edebiyat-ı Osmaniyedeki
iktidarı müsellem ve bâhusûs fen-i inşâdaki behresi birçok âsâr-ı
münşiyânesiyle müberhen olan Reşat Faik Beyefendi tarafından kaleme
alınmış resmî ve gayri resmî, umûmî ve husûsî muharrerâtı câmi ve
muhtasır olduğu kadar müfîd bir eser-i mergûbdur. Esasen iki kısma
155
taksîm olunup birinci kısım her vakit tahrîrine lüzûm görülen
Tebriknâmeler, tavsiyenâmeler, usûl ve âdâb-ı mekâtibe, aile mektupları,
davetnâme, mekatib-i ticariye , mektup adresleri, mektup ve arzuhâllerin
arasında ve nihâ- yetinde zikir ve dercî lâzım gelen ibârât ve elfâz-ı
münâsebe , mektup zarfları envâi senedât ve sâire gibi muharrirâtın tarz-ı
nevîn üzre pek çok nûmunelerini ve kavâid-i mahsûsalarını ikinci kısım
dahi erbâb-ı iktidardan bazılarının Taklite şâyân birkaç muharrerât ve
makâlât-ı müntehabelerini havîdir. Mekâtib-i adâdiyede tedrîse elverişli
sûrette tertip edilmiş olduğu cihetle umûm-ı mukâtib-i idâdiye-i
askeriyede tedrîs olunmak üzre meclis-i maârif-i askeri tarafından intihâb
ve kabûl olunmuş ve bundan başka Müslim ve gayrimüslim birçok husûsi
mekteblerde okutulmağa başlan mıştır. Yüz sahifeye karîb olduğu halde
bahâsı yalnız 2 kuruştur. Mekteb ve çokça alanlar için tenzilât icrâ edilir
ve taşra mekâtibinden görmek isteyenlere yirmi pâre posta ücreti
gönderildiğinde bir nüsha meccânen gönderilir.
Müntahap, Yeni Şarkılar: Adet 34, s. 372, “Yeni Kitaplar”, Meşâhîr-i şuarâmızın
âsâr-ı ber güzîdelerinden müntahaben fen-i mûsîkîde mahâret ve hüsn-i
tabiatları müsellem olan erbâb-ı iktidârdan bazılarının suzinâk , uşşâk,
karcığar, râst, hicâz ve sabâ mâkamlarından besteledikleri en fasîh en
müesser şarkıları Đsmail Efendi tarafından intihâb ve cem edilerek
“Müntahab Yeni Şarkılar” nâmıyla mevki-i intişâra vaz olunmuştur.
Şimdiye kadar tab edilen şarkı mecmûalarının hemen cümlesine fâik olan
bu eser en sonra çıkan birçok şarkılarla eskilerinden bazılarını hâvi
bulunmuş ve mücerred ve herkese elverişli olmak üzere mesârif-i tabiyesi
bahâsına olarak bir kuruşa satılmağa başlanmıştır.
Asır Gazetesi: Adet 35, s. 380 , “Yeni Kitaplar”, Erbâb-ı liyâkat ve iktidardan
Selanikli Fazlı Necib Bey’in müdür-i muharrirliği tahtında olarak
156
Selanik’te neşr olunmakta bulunan “Asır” gazetesi kütüphânemizde beher
nüshası otuz pâreye satılmaktadır.
Mücellet Hazine-i Fünûn Tefrikası: Adet 37, s. 396, Hazine-i Fünûn’umuz ikinci
senesine tefrika edilmiş olan Jan Gurdon, Hüd’a-kâr Kız, Diş Istırâbı,
Bîkes Kız, Sırma Şerit, Çocuk, Kazak Masalı, Juraj Đnsalis, Otuz Beş
Dakika, Yel Değirmeni, Đki Damla Göz Yaşı, Viyolet ve Kabus,
hikâyeleriyle Leyla ile Mecnûn yüz sekiz sahifesine kadar olan mecmuası
bir yerde mücellet olduğu halde kütüphânemizde yedi kuruş bahâ ile
satılmaktadır. Bu hikâyeleri iâde edip mücelletini almak isteyenlerin
ayrıca iki kuruş cilt parası vermeleri iktiza eder.
Tatbikât-ı Fenniye: Adet 39 - 40, s. 416, “Yeni Kitaplar”, Fenin-i idâre-i beytiye ve
sanâyi-i basîteye tatbîken yazılmış muteber, müfît bir eserdir. Đdâre-i
beytiyece her gün ihtiyâcı mes ettiğimiz birçok husûsâtın tesviyesini
teshîle hâdım olan bu kitap nefis hakikaten şâyân-ı tavsiyedir. Eserin
mâhiyetini teşrîh için mevâdı münderecesinden bazılarını zikr ile iktifâ
ederiz: Çilleri izâle etmek, rengi zâil olan altının renk-i aslîsine ircâi, saç
ve sakal gibi kıl çıkmağa istidâdı bulunan mahallerde kılların husûlünü
tesrîh, güzel bir siyah mürekkeb imâli, elleri yumuşatmak, bakır
mamûlâtının sûret-i tathîri, bez ve tahtanın yanmayacak bir hâle ercâı ,
yanıkların sûret-i tedavisi, kolonya suyu imâli, dişlerin nezâfet ve sıhhati,
çatlakları tedavi, altın ve gümüşün muayenesi, sertleşmiş kavucuğu
yumuşatmak, ayak nasırlarının mahvı, çelik pasını çıkarmak usûlü,
kırılmış mermerlerin yapıştırılması, soğuktan hâsıl olan şişlerin tedavisi,
kabarıkların sûret-i defi, sislerin sûret-i mahvı, süt ve zeytin yağının
bozulmaması, esvâbın tedavisi, madenin kaffesini parlatıcı bir toz terkîbi,
karıncaların yağlıklarını çıkarmak, yumurtanın taze ve bayat olduğunu
anlamak, kundura boyası imâli, baş kehlelerini dâfi pomadı tahtaya
mahsûs kırmızı bir cila tertibi, tırnakları beyazlatmak, güzellik suyu ,
157
elvân-ı muhtelifede mühür mumu imâli, ağız kokusunu def etmek, saçları
uzatmak, gümüş edevâtının sûret-i tathîri, envâi mehtablar, suyu
berraklandırmak, sirke imâli, fil dişisini beyazlatmak, burundan silân eden
kanı kesmek, ıslak kunduraların çekilmeden meni, saçların
dökülmemesine çâre, kopya mürekkebi, yumurtaların hıfzı, siyah bir
boya, limon muhâfazası, eşyâ-yı haşbiye kurtlarının surûb mahvı,
lohumun muhafâzası, zaferânı iğtişâşâtı, sunni kıl dişi , kağıdın
yağlıklarını çıkarmak, bakırı yaldızlamak, kırık camların yapıştırılması ve
hokkabazlığa âit daha pek çok tecrübeleri hâvîdir. Bahâsı 5 kuruştur.
Bir Bîçârenin Tarih-i Hayatı: Adet 41, s. 424 , “Yeni Kitaplar”, Bu unvân ile hazîn
bir hikâye neşr edilmiştir. Hikâye esasen güzel olduğu gibi tarz-ı tahrîr de
şâyân-ı takdîrdir. Nefâset-i tabıyla meşhûr olan âlem matbaasında tab
edilmiş olduğunu söylemek tabının da ne derecelerde nefis olduğunu
ispata kâfidir zannederiz. Bahâsı 5 kuruştur.
Takvim-i Marifet: Adet 47-48 , s. 480 , “Yeni Kitaplar”, Refik Bey tarafından tahrîr
ve her sene tab ve neşr olunmakta bulunan bu takvimin 1312 sene-i
maliyesine mahsûs olanı dahi mevki-i intişâra vaz edilmiştir. Takvime ait
bilcümle mevâddan mâada mütâlaaya şâyân birçok makâlâtı ve mülâhazât
hânelerini hâvîdir.
Pejmürde: Adet 47 - 48, s. 480, “Yeni Kitâplar”, Edîb-i muhterem - Recaizâde -
utûfetlü Mahmut Ekrem Beyefendi Hazretlerinin bu unvân altında neşr
edilen eser-i âlîlerinden Hazine-i Fünûn’da bir nüsha ihdâ buyrulmuş
olduğundan âciz Hazine-i Fünûn’da vazîfe-i ilânı îfâ eder.
Güzel Sözler: Adet 47 - 48, s. 480 , “Yeni Kitâplar”, “Hikmet-i Edebîye” ve
“Mütâlaât Edebîye” unvânlı iki eser-i mergûbun muharrir-i muktediri,
158
Rodos maarif müdürü, Ziver Beyefendi’nin elsine-i ecnebiyeden intihâb
ve tercüme ettiği birçok âsâr-ı latîfeden müretteb bir mecmûa-ı nefisedir.
Muharrir âlîkadrin elsine-i garbiyeye vukûf-ı tamı olmakla beraber
edebiyat-ı Osmaniyede müsellem olan iktidarı ve mahâret-i kalemiyesi
tercüme ettiği parçalardaki letâfeti gaybetmek veya tarz-ı şive-i
osmaniyemize mutâbık sûrette ifâde eylemeğe kâfi olduğu cihetle bu
kitâp hakikaten güzel sözlerle mâlî istifâdeye elverişli ve gençlerimiz için
temeşukka şâyân bir eserdir. Bahâsı 2 buçuk kuruştur.
Gül Demetleri: Adet 49-50, s. 496 , “Yeni Kitaplar”, Hazine-i Fünûn’umuzun
sermuharriri Andelib Beyefendi’nin nevheveslik zamanında yazdığı bazı
âsâr-ı manzûme ve mensûre ile Arab’ın ve Acem’in en muteber
eserlerinden tercüme ettiği eşâr, hikemiyât, fıkrât-ı edebîye, letâif,
makâlât-ı fenniyye ve tarihiyeyi hâvîdir. Bu Mecmûa-ı nefise âla, kâğıt
üzerine tab edilmiş ve yüz yirmi sekiz büyük sahifeden ibâret olduğu
halde 6 kuruşa kütüphânemizde satılmaktadır.
Sabah-ı Hayatım: Adet 49-50, s. 496 , “Yeni Kitaplar”, Bu da Andelib Bey
Efendi’nin ilk eseridir. Edebî ve hikemi birçok makâlât-ı müfîdeyi
muhtevidir. Her parçası seve seve okunur, tatlı tatlı istifade edilir. Arabi,
Farisi makâlâtın terâcim-i mütekâbilleri aslı kadar selîs yazılmış ve tarz-ı
tahrîrinde fevkâlâde bir usûl ittihâz edilmiştir. Bahası 3 kuruştur.
Terâcim-i Ahvâl: Adet 51-52, s. 510 , “Yeni Kitaplar”, Bu da “Eslâf” unvânlı
bâlâdaki eser-i kıymettârın üçüncü cildidir ki “Eslâf” kelimesinin
mahdûdiyetine mebenni muahharen “Terâcim-i Ahvâl”a tahvîl olmuş ve
başkaca bir cilt sûretinde ve meşâhîrden bazılarının tesâvîrini dahi hâvi
olduğu halde meydan-ı intişâra konulmuştur. Bunun da bahâsı yalnız 2
buçuk kuruştur.
159
Eslâf: Adet 51-52, s. 510, “Yeni Kitaplar”, Eâzım-ı ümemin ve bilhassa Osmanlı
ulamâ, hukemâ, üdebâ ve şuarâsının terâcim-i ahvâliyle âsârı hakkında
malumât ve mutâlaâtı hâvi ve şuarâdan olanların fazla olarak müntahab
bazı eşârlarını muhtevîdir. Edebîyât-ı Osmaniyedeki selikâsı malûm olan
ve birçok âsâr-ı münteşire-i müfidesi zînet-bahş eydi-i ihtirâm bulunan
Đhya Efendi hafîdi Fâik Reşat Beyefendi’nin birçok tarih ve terâcim-i
ahvâl ve tezâkir-i şuarâ ile mecâmi-i mahsûsa ve devrâyin-i eşâr tetetbu
ederek yazmış olduğu bu eser, gerek malûmât ve tahkîkâtçe gerek mûmâ-
ileyn mahsûsâtından olan “sehl-i mümteni “ tarzındaki ifâde-i belâgasıyla
elhak şâyân-ı mütâlaa ve istifade-i âsâr-ı kıymetdârdandır. Şimdiye kadar
seksen kadar zevâtın tercüme-i hâli yazılmış ve dört yüz sahifeden ibâret
olan yirmi beş forması ikisi bir kabda olmak üzre iki cilt teşkîl etmiştir.
Eczâsı 10 orta ciltlisi 15 ve alî ciltlisi 17 buçuk kuruştur.
160
HEDĐYE KĐTAP LĐSTESĐ 22: Hazinemizin dördüncü senesine iştirâk edenlere
hediyeten takdîm olunacak kitaplar (adet 47-48, s. 480; adet 49-50s. 496;
adet 51-52 s. 510):
Ahlâk Müderrisi: (Mehmet Hayri, Mustafa Hayrullah)
Hülâsetü’l Đtibâr: (Giridi Ahmet Resmî)
Bir Türk Diplomatı [Evrâk-ı Siyaseti]: (Mehmet Selahattin)
Mirabo ve Sofî: (Hayrettin)
Semâhâne-i Edeb: (Ali Enver)
Yadigar-ı Hayatım: (Hobart Paşa, çev.Mehmet Aziz-Giridi)
En-neşri’z-zühri fî Resâil en-nesri’d-dehri (Arapça)
Oku Yaz [ve Nisabü’s-Sibyan Nam Kitabın Tercümesi]: (Ebu Nasr Ferahi)
Dekaik-i Lisan-ı Fransevi: (Mehmet Aziz Giridi)
Almanca Istılahat-ı Resmîye
Zeyl-i Lûgatca-i Istılahat-ı Resmîye
Cimnastik Talimi
Fransızca Numune-i Đnşa
Telhisü’l Kimya
Mebadi-i Usul-i Fotoğrafya: (Ali Sami)
Tercümân-ı Şemsiye: (Ömer b. Ali el-Kazvini)
Rehber-i Tahsil (Fransızca-Türkçe)
22 Hediye Kitap Listesi Latin harflere aktarılırken Seyfettin Özege’nin hazırlamış olduğu “Bağış
Kitapları Kataloğu”na müracaat edilmiştir. Đlanda tam ismi verilmemiş kitap isimleri köşeli
parantez içinde gösterilmiştir. Ayrıca ilanda hiçbir kitabın yazarı verilmemiştir; ancak “Bağış
Kitapları Kataloğu”ndan hareketle yazarları tespit edilenler kitap isimlerinden hemen sonra
parantez içerisinde belirtilmiştir.
161
Sual ve Cevab-ı Kavaid
Tertib-i Cedid Belâgât-ı Osmaniye: (Mehmet Abdurrahman)
Elifbay-ı Lisan-ı Ermeni: (Artin Kayseryan)
Mükemmel Kavaid-i Lisan-i Osmani (Sarf Kısım): (Ömer Sıtkı)
Mükemmel Kavaid-i Lisan-i Osmani (Nahv Kısım)
Muallim-i Kıraat
Muharrerat-ı Nâdire
Tek Göz [Yahut Felaketzede Đki Öksüzün Mes’ûdiyeti]: (A-M. V.)
Gölgesini Satan Adam
Kaptan Kabl: (Marty, çev.Necib)
Hazine-i Fünûn Tefrikası (Hikâye Mecmuasındır)
Kont Dönerin: (Ludovic Halevy, çev.Fahrettin Reşat)
Arzuy-ı Hayat: (Adoplhe Wilbrant)
Jenovefa: (Çev.Resmolu Đbnü’l - Ahmet Mithat)
Mebahis-i Mütenevvia (Risale-i Mevkutedir)
Malumat-ı Mütenevvia (Risale-i Mevkutedir)
Arslan Avcıları
Sefir ve Şehbenderler Hukuk ve Vezalifi
Mizanü’s-Sâa: (Đbrahim Şevket)
Kulak ve Gırtlak [Yahut Mûsikînin Đnsan ve Hayvanata Tatbiki]: (Muzaffer
Hasan)
Mukaddime-i Tahlil
Malumat-ı Muhtasara-i Kolera: (Mustafa Münif)
Eser-i Kamil Paşa
Mütevveffiye Octava Feuillet: (Çev.Mamut Sadık)
162
Mahzen-i Esrar: (Leoport Stablo , çev.Mehmet Rüştü)
Eshâb-ı Tabakât-ı Seb’a: (Abdülgani Seniy)
Durub-ı Emsâl-i Türkiye [Yahut Atalar Sözü]: (Tekezâde M. Sait)
Muhabbet-i Đzdivaç ve Kadınlar: (Adolphe Richard, Çev.Dr. A.Münif )
2.5. Resim ve Çizimler
Osmanlı Arması: Adet 32-33, s. 353, (Padişahın doğum günü münasebetiyle yazılan
şiir ve tebriknâmenin içinde basılan Osmanlı Arması.)
Osmanlı Arması: Adet 39-40, s. 405, (Padişahın bayramını kutlamak üzere yazılan
bayram tebriki mesajının içinde basılan Osmanlı Arması.)
163
Padişahın doğum günü münasebetiyle yazılan şiir ve tebriknâmenin içinde
basılan Osmanlı Arması
164
ĐKĐNCĐ BÖLÜM
SEÇĐLMĐŞ METĐNLER
165
1. EDEBĐYAT - DĐL VE EDEBÎ TÜRLER ĐLE
ĐLGĐLĐ METĐNLER
166
MADAM AKKERMAN
Akkerman (Luiz-Viktorin Şukedam) 1813 sene-i Miladîyesi teşrîn-i evvelinin
30’unda Paris’te tevellüt ve 1890 senesi Ağustosunun 3’ünde Nis şehrinde vefat
etmiştir.
Pederi mahkeme-i ticaret avukatlarından iken bir müddet-i kalîle sonra terk-i
umur ederek zevcesi ve üç küçük kerimesi ile beraber köy âlemine çekilmişlerdir.En
büyük kerimesi ki bilâhare madam “Akkerman” nâmıyla benâm olmuştur.Pederinden
mevrûs meslek-i uzlet-i perveriye bilâ-muttasâl mutâlaât ve tetbiât ile imrâr-ı hayat
eylemiştir.
Pederi vefât edince 1838’de Berlin’e azîmetle bir sene kadar muhibb bir aile
nezdinde kalmış, validesinin vefâtından birkaç sene sonra dahi yine o âşiyân-ı
muhabâne avdet etmiştir.Đşte orada “Paul Akkerman” nâmında genç bir âlim ile akd-i
râbıta-i samimiyet ederek 1844’te dâhil dâire-i izdivâcı olmuş ve o zaman ,
gibi zevât-ı fâzılanın mecâlis-i irfân ve musâhabetinde
bulunmuştur.Fakat 1846’da dul kalarak Nis şehri kurubunda iştirâ ettiği
tarikine mensûp bir zâviye-i itîkaya çekilmiştir.Orada tam yirmi dört sene bir uzlet-i
mütemâdiye içinde yaşayıp ara sıra Paris’e gelmeye başlamış ve Paris’te
sokağında bulunan ikâmetgâh vaziyetinde bilhassa hava, ve
karu gibi hem-bezm-i musahâbet olmuştur ki Ernest Have Revu Düdömont
nâmındaki risâleye yazdığı bir makale ile madamın marifet ve irfânını teşhîr
eylemiştir.Madam Akkerman Hikâyât-ı Manzûme (1855), Hikâyât ve Eşâr (1863),
Eşâr-ı Hakîmâne (1872) eser-i güzîni ile kendi tarafından kaleme alınmış bir
terceme-i hâli hâvi olan “Bir Münâviyenin Efkârı” (1882) nâmındaki eserleri
neşretmiş ve bu terceme-i hâl için de efkâr-ı mahsûsanın sûret-i husûl ve tesisini ber-
veci- âti bildirmiştir:
“Güzerân-ı hayatım birkaç kelime ile icmâl edilebilir: Uyuşuk, hazîn bir
sabâvet, bir iki kıssa. Fakat neşve-i bahtiyârâne ile münevver sâl-i izdivaç gösteren
167
bir gençlik.Yirmi dört sene bir uzlet-i ihtiyariyye. Fîlvâki bu yaşayış “yaşamak”
kelimesinden maksût olan şâdi-i kalp ve vicdânı musavver değildir; fakat şikâyât ve
telyinâtımı haklı gösterecek hiçbir şeye tesâdüf [410] edilemez. Elhâsıl, maîşetim
halîmâne kolay bî-tekellüf ve ahrârâne idi.Tâli-i ferâgat ve âzâdeki gibi her şeyden ol
tâlibi olduğum iki nimet-i uzamâyı bana ihsân eyledi. Netâhyic cedide-i ilmiyeye
gelince, bunlar beni şahsen asla tağîrâta uğratmadı. Ben zaten buna evvelden
hazırlanmış idim.Bundan mâdâ mevcudiyetin tahrîkât-ı mütevâliyesi arasında hayât-ı
fâniyyeye mazhariyyet-i mecburiyetini bir nevi meserret-i mübheme ile kabul
ederdim.Fakat mukadderât-ı ferdiyyem nokta-i nazarından takip ettiğim maksadı pek
ziyâde kolaylıkla derpîş-i ihtimâm ederek nevimden bahs edilir edilmez bambaşka
hissiyât içinde kalırdım.Nesvânın sefâletleri, elemleri, âmâl-i beyhûdesi beni bir
merhamet-i amîka ile teessüryâb ederdi. Tamîkât-ı vahdet-i perestânem arasında
uzaktan uzağa nazar-ı tetkîke aldıkça nevi-i beşer bana kavânîn-i mazlûma ve gâibe
mukteziyâttından olarak neticesi adem olmak üzere lâkayt bir tabiat huzurunda,
cihânın bir köşe-i sefilinde uyuyan acıklı bir fâcianın eşhâsından imiş gibi gelirdi.”
Madam Akkerman ceht-i şâiriyyet nazar-ı itibâra alınca teheyyücât-ı âliye ve
beyânât-ı meyûsâne ile mâli bir şiddet-i nâdire ile tanzîm-i eşâr eylemiştir.
“Bîçârgân” nâmındaki eserinden bilâ-intihâb terceme edilen şu nazm-ı âtî kuvve-i
şâiriyesi hakkında bir fikir verebilir:
“Dem-i şebâb ne şâdires-i vicdân olacak dem-i sürûr, ne hâtır-ı rencîdeyi
sevindirecek bir tebessüm göstermeksizin yanımızdan geçti gitti. Aşk ve muhabbetin
o menâbı sâf ve neşve- bahşâsı güyâ bir âb-ı revân hafiü’l-ceriyân imiş gibi teşne-i
visâl olan dudaklarımızın altında fasl-ı rebîde kurudu bitti.
Yanık, harâbe-nümâ güzergâhlarımızda bir çiçek açılmadı. Rehtenhâi-i
peresitide bazen sevgili birkaç istinâtgâh yâveri pâ-yı teşebbüs için mesâdüf olduysa
bile daha temas eder etmez onlarında cümlesi kuruyor, murg-i dil âvâre her nereye
konduysa birer saz oluyordu.Kaderin mahzâ bizim için kazdığı girdâba bir yed-i hafî
kemâl-i şiddetle sürükleniyordu, vücûdumuzun mütehassıs olan her mahallinde bir
yaramız var idi. Fakat kör tesatüf bizi neremizden vuracağını biliyordu.
168
***
Madam Akkerman’ın mutâlaât-ı husûsiyesi tetkîk edilecek olursa kendisinin
mutekit olmadığı tezâhür eder. Efkâr-ı hakîmânesi en şiddetli beyânât-ı
bedbînâneden ve vücudun adem-i nefi, mukadderâtın bir ummâ-yı ebediye tutularak
hayata musallat olduğundan mürekkiptir. Bu bâbda izâh-ı maksada bir vesile olmak
için birkaç fıkrasını tercüme eyliyoruz:
“Ahlâk için ne kati, ne de mukarrer bir şey yoktur. Ahlâk bir vakt-i
muayyende beşerin ahvâl-i vicdâniyesini ve onun derece-i terbiyet ve marifetini ifâde
eder.O dahi kanûn-ı umûmî-i terakkîden asla kurtulamayacaktır.”
Hevesât ve ihtiyâcatımız bizim hakiki sitemkârımızdır. Binâenaleyh istiklâl-i
herekât için daima sade ve fazîlet-perver olmaklığımızı icâb eder.
***
Nesren yazmak için sûret-i mutlakada olarak diyecek bir şey olmalı. Nazmen
tahrîr için bunun lüzûmu yoktur.
***
Musîkiyi amak-ı kalbiyeme kadar nüfûz ederek beni tehyîç eder. Akıl ve
zamanın himmet-i âdesiyle tabakât-ı sakine hâlinde orada birikip kalmış olan
kederler, tesüfler, emeller kımıldanarak yüze çıkar.Bu zarf-ı kıymetdâr bir kere
kalbimin kâffe-i enkâzını ayân görürüm.
***
Đtikadât-ı dîniyye eski dişlere benzer sallanır ama çıkamaz.
(Adet 39-40, s. 409-410) (Đmzasız)
169
EVZÂN - I MEŞHÛRE’DEN
“Remel”den:
1
[ Fâ i lâ tün - Fâ i lâ tün - Fâ i lâ tün - Fâ i lât]
Âteşîn rû - yekdan olmuş - bak süveyda - gark-ı nûr
Tavrı güyâ - eylemiş berk-i neclâ - gark-ı nûr
Ahmet Hamdi Bey
Arabî, Farasî kelimâtta vâki olan elif “ n ” iki harf makâmına kâim olur.
“Âteşîn” deki ya (ٻ) mektûb olduğu halde melfûz olmadığından taktîde hesaba dahil
olmaz. “berk” muzafının imâle-i kesresinden hâsıl olan ya (ٻ) ise bilakis mektûb
olmadığı halde melfûz olduğundan taktîde hesaba dahil edilir.
“Olmuş”un hemzesi vasıl olduğundan mektûb gayri melfûz kabîlinden olan
bundaki vav (و) gibi “bak” daki elif “ n ” ile “tavrın”daki ya (ٻ) dahi o kabîldendir.
2
[ Fâ i lâ tün - Fâ i lâ tün - Fâ i lâ tün - Fâ i lün]
Âyet-i nû - r - ı rehk ol - dem ki - tertî - l eylerim
Rûh-ı Dâvu - dî menâkıb - hân-ı tebcî -l eylerim
“ki” nin “ha” sıyla “hân”ın vavı resmî olduğundan hükümsüzdür. Halbuki
“Dâvut”un vavı iki harf hükmümdedir. “Ya”sı ise harf-i med demektir.
170
Beyitlerdeki fark birincinin cüz-i âhiri “fâ i lât” ikincinin cüz-i âhiri bir
sakinin ıskatıyla (fâ i lün) olmaktan ibaret bulunan bu iki vezin bir beyitte ictimâ
edilebilir. Gerek mısrâ-ı evvelin, gerek mısrâ-ı saninin birinci veya ikinci vezne
tatbîki câizdir.
Gülistanda - bağdâzın ol - mim-i harîf-i - andelîb
[ Fâ i lâ tün - Fâ i lâ tün - Fâ i lâ tün - Fâ i lât]
Nevbahârı ömrümün geç-di hazânım-söylüyor
[ Fâ i lâ tün - Fâ i lâ tün - Fâ i lâ tün - Fâ i lün]
Şeyh Vasfi
“Gülistanda” ki “ha” “dal” ın imâle-i fethası sayesinde bir harf melfûz hükmünü
alır.
Đsterim bir- dem-i cemâl - yârdan dû - r olmasun
[ Fâ i lâ tün - Fâ i lâ tün - Fâ i lâ tün - Fâ i lün]
Gizlesün di - dârını âğ - yârdan her - an nikâb
[ Fâ i lâ tün - Fâ i lâ tün - Fâ i lâ tün - Fâ i lât]
“yârdan dûr” - “yârdan her” cüzleri [378 esnâ-yı taktîde “re” lerin kesriyle telaffuz
olunur.
3
[Fâ i lâ tün - Fâ i lâ tün - Fâ i lât]
Feyz-i hikmet - den olunca - böyledür
Kendimi ey - lermiyim ar - z-ı huzûr
Mahmut Kemalettin Efendi
171
4
[Fâ i lâ tün - Fâ i lâ tün - Fâ i lün]
Bir garîb âczi şâ - d eyledin
Bir yıkılmış - kalbi âbâ - d eyledin
Bu iki vezin bir beyitte ictimâ edilebilir. Mısrâlardan her birinin birinci veya
ikinci vezne tatbiki câizdir.
Eğilmem Lok - mana arz-ı ihtiyaç
[Fâ i lâ tün - Fâ i lâ tün - Fâ i lât]
Terk-i cândır - derd - i aşkın - çaresi
Muallim Feyzi
“cân” daki “elif” mazûldur. “si”deki “ya” bir harf melfûz yerini tutar bu halde
müstehlif olmuş olur.
Bî niyâz ol - sam ne vardu - r ana ben
[Fâ i lâ tün - Fâ i lâ tün - Fâ i lün]
Sâye-i vasl - ında oldum - kâmkâr
[Fâ i lâ tün - Fâ i lâ tün - Fâ i lât]
Ekrem Bey
“Sâye” gibi muzafelerin imâle-i kesresinde hâsıl olan “ya” dahi bir harf
melfûz sayılır.
[Mâbad, Adet 37, s. 391]
172
5
[Fâ i lâ tün - Fâ i lâ tün - Fâ i lâ tün - Fâ i lât]
Âferin ey - zafer-i ârâ - sta haka - n - dilir
Haydar du - r zaman pa - dişa ar - ş - serir
Hakkı Bey
6
[Fâ i lâ tün - Fâ i lâ tün - Fâ i lâ tün - Fâ i lât]
Feyz-i ihsâ - nı eğer ey - lemese ebre - tesîr
Haşra dek katre-i - bâra - nın ider mer - vârîd
Kâzım Paşa
7
[ Fâ i lâ tün - Fâ i lâ tün - Fâ i lâ tün - Fâ i lât]
Leb-i cânân - da nühüfte - dem-i enfâs -ı Mesîh
Mey-i nâmında ayân dur - ur hüdâ ven - d-i vahîd
Đmzasız
8
[ Fâ i lâ tün - Fâ i lâ tün - Fâ i lâ tün - Fâ i lât]
Harem-i hâ - sına dâhil - olamazlar - eclâf
Ulemânın - ider âmâ - lini dâim - esâf
Đmzasız
173
9
[Fâ i lâ tün - Fâ i lâ tün - Fâ i lâ tün - Fâ i lün]
Her dem rû - h gibi nez - dime cânâ - na gelir
Cân-ı temâşâ - sı içün tâ - ser-i müjgâ - na gelir
Ekrem Bey
10
[Fâ i lâ tün - Fâ i lâ tün - Fâ i lâ tün - Fâ i lün]
Âlemin unsur-ı eczâ - sı perişâ - n olsa
Gark-ı tûfâ - n-ı kazâ lat - ma-i - nîrâ - n olsa
Đmzasız
Huruf - i imladan olan “he (o) ” ahir-i mısrada vaki olunca bir harf - i melfûz
yerini tutar. Ha-i resmiyyede böyledir.
11
[Fâ i lâ tün - Fâ i lâ tün - Fâ i lâ tün - Fâ i lün]
Bakıyor mu - diye dilhas- ta -i hicrân - gözüme
Bakıyor cân alıcı göz - leri yan yan -gözüme
Ali Ruhi Bey
[392]
174
12
[Fâ i lâ tün - Fâ i lâ tün - Fâ i lâ tün - Fâ i lün]
Ne saba-i sa - ika dirsem - yaraşır süratte
Ki seyr ider - ken ana sa - yesi olmaz hempâ
Đmzasız
“Ana” daki “elif” müstahlif olduğundan bir harf-i melfûz yerini tutar. Bu
sekiz suretten her biri dahi diğeriyle bir beyitte içtimâ edilebilir. Misâl-i iradına
lüzûm görmüyoruz.
13
[Fâ i lâ tün - Fâ i lâ tün - Fâ i lât]
Ey behîn nüsha - i mecmû - a - i zât
Nakş-ı zîben - de-i mirâ- t-ı sıfat
Nâbî
14
[Fâ i lâ tün - Fâ i lâ tün - Fâ i lât]
Enbiyâ sad- r - ı serîr - i izâz
Her biri bed - r - i münî - i îcâz
Đmzasız
175
15
[Fâ i lâ tün - Fâ i lâ tün - Fâ i lün]
Öyle melhud - da kerâmet - mi olur
Evliyâ eh - l -i dalalet - mi olur
Sünbnülzâde Vehbî
16
[Fâ i lâ tün - Fâ i lâ tün - Fâ i lün]
Islâh üz - re tekellüm - eyler
Bakup etra - fa tebessüm - eyler
17
[ Fâ i lâ tün - Fâ i lâ tün - Fâ i lât]
Meğer ölmüş - dü o simâ - yı besîm
Sadef -i ma - rifettedür - dürriyyetim
Hakani
Harf-i meşedid iki harf hükmündedir.
18
[Fâ i lâ tün - Fâ i lâ tün - Fâ i lât]
Tağıdır hal - ka müzeyyif-i tarih
Olarak la - yık levm ü - tevbîh
Sünbnülzâde Vehbî
176
Vav-ı mevsûle mâkabilinin zammesini imâle ediyorsa hesaba dahil
edilir.Zammesi imâle edilen vav-ı mefsûle de böyledir.
19
[ Fâ i lâ tün - Fâ i lâ tün - Fâ i lün]
Sana izzet - verecek yer - de fenâ
Sen edersin - anı alâ - t-ı hevâ
Nâbî
20
[ Fâ i lâ tün - Fâ i lâ tün - Fâ i lün]
Koparır has - mı ile da - vâyı
O nurdur â - hiret ü dün - yayı
21
[ Fâ i lât - Fâ i lâ tün - Fâ i lât - Fâ i lâ tün]
Yine zevra - k - ı derûnum - kırılıp ke - nara düşdü
Dayanır mı - şişededir bu - reh-i seng - sâre düşdü
Şeyh Galip
[Mâbad, Adet 39 -40, s. 407]
177
Hezec
1
[Me fâ î lün - Me fâ î lün - Me fâ î lün - Me fâ î lün]
Bu derd-i ser nedir her derde dâr ü bâdedir sözde
Esîr-i bâde olmuş rindimiz âzâdedür sözde
Bunun ikinci ve dördüncü cüzlerinde yahut yalnız ikinci veya dördüncü
cüzinde bir harf-i sâkin ziyâde edilebilir.O halde [me fâ î lün], [fe û lün fâ] olur.Fakat
bu suretlerden birincisi az kullanılır.
Mesela: “Uzakdan seyr edüb de ehl-i sayi itme istisgâr” mısrâı [Me fâ î lün -
Me fâ î lün - Me fâ î lün - fe û lün fâ] veznindedir.Bu dört veznin ictimâı câizdir.
2
[Me fâ î lün - Me fâ î lün]
Senin içün ey gül-i ranâ
Neler çekdim neler çekdim
[408] Bunun dahi ikinci cüzinde bir sâkin ziyâde edilebilir. O halde yine [Me
fâ î lün], [fe û lün fâ] olur.
Mesela: “Tehi mi ettiğim feryât” mısrâı [Me fâ î lün - fe û lün fâ]
veznindedir. Bunlarda da ictimâ câizdir.
178
3
[Me fâ î lün - Me fâ î lün - Me fâ îl]
“Niyâz ittikçe ben, sen eyledin nâz”
4
[Me fâ î lün - Me fâ î lün - fe û lün]
“Bana sensiz cihânda cân ne lâzım”
5
[Mef ûl - Me fâ î lün - Fe û lün - Me fâ î lün]
“Koyma kadehi elden söz pîr-i mügânındur”
Bunun dahi ikinci ve dördüncü cüzlerinde, yahut yalnız ikinci veya dördüncü
cüzinde bir sakin ziyâde edilebilir.O halde yine [Me fâ î lün], [Fe û lün fâ] olur.
Mesela: “Ayyuka çıkar feryât, güyâ ki kıyamettir.” mısrâı [Mef ûl - fe û lün
fâ - Mef ûl - Me fâ î lün] veznindedir.
6
[Mef ûl - Me fâ îl - Me fâ îl - Fe û lün]
“Ey kudretine olmayan âgâz u tenâhi”
179
7
[Mef ûl - Me fâ i lün - Me fâ îl]
“Ey akşamı siyah eden mâh”
8
[Mef ûl - Me fâ lün - Fe û lün]
“Nâmen dilzâra vâsıl oldu”
9
[Mef û lün - Fâ i lün - Me fâ îl]
“Der her şeyin lisân-ı hergâh”
10
[Mef û lün - Fâ i lün - Fe û lün]
“Cahil kaldı zarîr olanlar”
Bu vezni [Mef ûl - Me fâ i lünn - Me fâ îl] veya [Mef ûl - Me fâ i lün - Fe û
lün] vezniyle cem etmemelidir.
Yalnız “derya derya dökerdi yaşı” gibi mükerrerâtta tecvîz olunur.
180
11
[Mef û lün - Me fâ i lün]
“Düştüm yine bir derde”
Bunun dahi ikinci cüzinde bir sâkin ziyâde edilebilir.O halde yine [Me
fâ î lün], [Mef û lün fâ] olur. Mesela: “Yoktur bana bir gamhâr” mısrâı [Mef û lün -
Fe û lün fâ] veznindedir. [ictimâı câiz]
[Mâbad, Adet 42, s. 427]
Recez
1
[Müs te fi lün - Müs te fi lün - Müs te fi lün - Müs te fi lün]
“Ol âfıtâ-b-ı saltanat - ol şehsuvâ- r-ı memleket”
2
[Müs te fi lün - Müs te fi lât - Müs te fi lün - Müs te fi lün]
“Leşker-i şîkâ - r kâmkâr - behrâm-ı Ef- rîdûn-ı alem”
3
[Müs te fi lün - Müs te fi lün - Müs te fi lün - Müs te fi lât]
“Behrâm-ı Ef - rîdûn-i alem - leşker-i şîka- r kâmkâr”
181
4
[Müs te fi lün - Müs te fi lât - Müs te fi lün - Müs te fi lât]
“Eblak- süva - r - rüzgâr - âşub ru - m u zengbâr”
Bu dört sûretin ictimâı câizdir.Bir mısradan ibâret görülen bu sûretler
ikiye bölünerek birer beyit şekline konulabilir. O yolda tertîp edilen beyite [murabba-
i meştur] namı verilir.
5
[Müf te i lün - Müf te i lün - Müf te i lün]
“Tâlib-i fe-n edebîz - sâlib-i hav - f-ı tabız”
6
[Me fâ i lün - Me fâ i lün - Me fâ i lün - Me fâ i lün]
“Beyânen ey - ledi ayân - ı serâir - nihânını”
7
[Müf te i lün - Me fâ i lün - Müf te i lün - Me fâ i lün]
“Meşgul imiş - ki dilrübâ - tıfl ola dil - sitân ola”
Bu üç sûrette dahi mısralar ikiye bölünerek birer beyit şekline konulabilir.Bu
üç suretin ictimâi âhengi bozacağı cihetle câiz değildir.
182
Bir bahrin:
[Me fâ i lün - Müf te fi lün - Me fâ i lün - Müf te fi lün]
*
[428]
[Müf te i lün - Me fâ i lün - Me fâ i lün - Müf te i lün]
*
[Müf te i lün - Müf te i lün - Me fâ i lün - Me fâ i lün]
*
[Me fâ i lün - Me fâ i lün - Müf te i lün - Müf te i lün]
Gibi sûretleri bir Osmanlı şâirinin tabiatına pek de muvâfık
gelmez.Binaenaleyh bizce onlar istimâl edilmemek lâzım gelir.
(Adet 35,s.377-378;37,s.391-392;39-40, s.407-408;42,s.427-428) (Muallim Naci)
183
TAKTÎ
“Üstâd merhûm Muallim Naci Efendi’nin âsârındandır.”
Eşârın evzana tatbikte kullanılan “Fâ i lâ tün, Me fâ i lün, Müs tef i lün” gibi
mıkyaslara “efâîl, tefâîl” yahut “icr ” veya “erkân” denilir.
Bir beyti teşkîl eden iki mısradan birincisinin cüz-i evveline “sadr”, cüz-i
âhirine “arûz ”, ikincisinin cüz-i evveline “ibtidâ”, cüz-i âhirine “darb” tabîr olunur,
sadr ile arûzun, ibtidâ ile darbın aralarına “haşv” nâmı verilir. “Taktî” bir beyti hangi
bahrde vâki olmuş ise o bahrin efâîl ve tefâîline müvâzen olmak üzere parça parça
ayrılmaktan ibârettir.
Beytin parçalarından her biri efâîl ve tefâîlden birine müvâzen düşer. Tekâbül
eden mütaharriklerin harekeleri bir cinsten olmak lâzım gelmez. Nıfs-ı harekeye
bakılır; “fetha, zamme, kesre” den ibâret olan ahvâl-i harekeye bakılmaz.
Esnâ-yı taktîde bir fetha bir zamme veya kesreye, bir zamme bir fethaya veya
bir kesreye mukâbil gelebileceği gibi bir kesre de bir fethaya veya zammeye
mukâbil gelebilir.
Mesela: bir beyitte vâki olan “giriftârım” kelimesinin “ Me fâ î lün ” cüziyle
tekâbülü mümkündür.
Bir de taktîde melfûza itibâr olunur, mektuba itibâr olunmaz.Melfûz olan harf
mektup olmasa bile taktîde hesaba dahil olunur.
(Adet 35, s. 377) (Muallim Naci)
184
SEHV-Đ TAB
Bu serlevhayı görenler defaten evvelce derc olunmuş bir şeyin bazı sehviyâtı
tashîh edileceği zannında bulunurlar; fakat maksat o değildir.
Mevkût olarak çıkmakta olan risâle ve gazetelerin herhangisi ele alınacak olsa
her sütununda lâ-akal bir iki sehv-i mürettibe tEsatüf edilir.Acaba bu neden neşet
ediyor?
Bunu hurûf-ı bade-l tertîb-i tashîh hususunda musahihin adem-i itinasına mı
atfedelim, yoksa mürettiplerin icrâ olunan tashîhsâtı huruf üzerinde tatbik
etmediklerine mi verelim?
Bu iki şıktan ikincisinin hakikate daha yakın olduğunu bizzat etmiş olduğum
[342] bir tecrübe üzerine kabul edebîleceğim, zîrâ tab edilen bir risâlenin ilk “tashîh
numuneleri”ni alıp tashîh ettiğim ve ikinci “nümûneler” üzerine de göz gezdirerek
evvelce tashîh etmiş olduğum yanlışlardan düzetilememiş birkaç yeri tekraren işaret
eylediğim halde formasının tabından sonra o hatalardan birkaçının yine bâkî
kaldığını görmüştüm; işte bu tecrübem şık-ı saninin daha kavî olduğunu ifhâm
ediyorsa da musahhîh olanları da bu bâbda büsbütün teberî etmek muvâfık- ı
hakkâniyet olamaz; çünkü câizdirki hin-i tashîhte de birkaç kelime nazar-ı
musahhihten kaçmış buluna! Herhalde şu matbûâtta “sehv ü hata” keyfiyeti pek de
hoşa gidecek hususlardan sayılamaz.
Bu bâbda birkaç yerli matbuâtı mukâyeseye lüzûm gördüğüm için bir iki söz
söylemek isterim:
Evvelâ: En ziyâde mütâlaasıyla iştigâl ettiğimiz Fransızca kitapları gözden
geçirecek olursak bunlarda garip bir eser-i itina müşâhede ederiz. Mesela elimize bir
sarf kitabı alsak bu kitapta bir kere irili ufaklı lâ-akıl on beş, yirmi çeşit huruf
görürüz; kitabı mütâlaa ettiğimizde göreceğimiz en büyük hata - esasen bir şekilde
olup yalnız dizide biri birinin makusı olan - ya baş aşağı gelmiş bir “u” harfi ki “n”
185
olmuş oluyor, yahut bilakis “u” şeklinde dizilmiş bir “n” harfidir;bunun da eser-i
sehv değil netice-i isticâl olduğu ve her halde ne manâyı büsbütün ihlâl edecek bir
hata-yı fahişe mahal vermiş, ne de kelimede mana çıkarılamayacak kadar bir
karışıklığa yol açmış olur.Hülâsa Fransa matbûâtında gördüğümüz bu âsâr-ı dikkat
ve itinâ meydanda olup câ-yı inkâr hakildir. Artık sâir Avrupa matbuatında da bu
hüsn-i dikkatin câri olacağı şüphe götürmese gerektir.
Sâniyen: “Matbuat-ı Arabiyye”nin Mısır’da sıhhat-i tab ve itina-yı tâmıyla
şöhret alan matâbi-ı malûmenin meydana getirdiği kitab-ı matbuadaki intizâm ve
ihtimâm âsârını muayene edelim:
Bu hususta en ileri giden meşhûr “Bulak” matbaasıdır;fakat yalnız da odur
zannolunmasın! Onun eserine iktifâ iden daha beş altı matbaa vardır ki bunlarda
basılan kitap ve resail de bir harf hatası şöyle dursun, belki bir nokta sehvi bile
bulmak nevâdirden addolunur.
Beyrut matbûâtında bu kadar eser- i itina görülemez.
Mısır matbûâtının bir kısmında bâhusus kitab-ı mutebere hakkında tuhaf bir
âdet-i câriye vardır:
Bu gibi kitapların hatimelerinde kitabın hangi zâtın yed-i tashîhinden geçtiği
mestûr olup o zâtın şöhret ve iktidarı nisbetinde o kitabın pahası terakki veya tedenni
eder.
Şimdi yine bize avdet edelim: metâbimiz içinde en doğru ve mutena kitap
çıkaran matbaaları şöyle tertibe dizmek isterim: “Matbaa-yı Amire, Matbaa-yı
Osmaniyye, Mahmut Bey Matbaası, Matbaa-yı Ebuzziyâ” bu dizimin doğru olup
olmadığını muhâkeme ile vakit geçirmek bî-lüzûmdur;zirâ maksat-ı asli matbuâta
tezyîd-i itinâ ile sehv ve hatadan sâlim olması kaziyyesidir. Bu meselenin husûlî
mürur-ı zamana, hulûl-i münasebete veya sâireye muhtâç değildir,elde olan bir
şeydir. Tabîdir ki bir emre ne kadar sarf-ı dikkat edilirse o da o kadar mükemmel ve
186
nekâyisten sâlim olarak meydana gelir; binâenaleyh böyle menût nazar-ı itinâ olan bu
noktanın ihmalinde hiçbir mani göremem.
Matbaalarda mürettib efendiler dizdikleri şeylere biraz atf-ı nazar-ı dikkat
musahhihler de bir parça muşikafâne tetkik ediyorsalar, bâhusûs muharrirler de
yazılarını öyle “ibtidâiye karalama”sı şeklinde olmayacak bir surette tahrîr
buyursalar işte bu iş de olup bitiverir, eshâb-ı mütâlaa da o hatalı kelimâttan mana
çıkaracağım diye beyhûde işgâl-i zihin sarf-ı vakit etmiş olmazlar.
Esasen bu gibi sehviyât hüsn-i tabiata da muvafık mı? Bilmem ama ben
okuduğum bir kitapta mesela bir harfte fazla düşmüş bir noktayı bile görsem hemen
kalemtıraşı alıp o noktayı izale yahut bir nokta noksan olsa kalemi alıp o noktayı vaz
itmedikçe içim bir türlü rahat edemez! ..
Size tuhaf bir misâl getireyim de siz de gülünüz.Hem bu mesrudatımın ne
kadar muhak olduğunun tasdîk ediniz:
Geçen hafta bir risâleye derc ettiğim bir manzûmenin ilk mısrâında olan
“ilahelhüsn” kelimeleri - müşâbehet-i hatt münasebetiyle - “ele almış” diye dizilmiş!
Almadı size bir muğayiret ! “Đlahelhüsn” nerede “ele almış” nerede!..
Şimdi artık şu makaleyle hakk-ı teşvîk kazandım mı, kazanmadım mı?...Her
ne hal ise hepimiz bu nokta-yı mühümmeye hasr-ı ihtimâm edip bir cihetçe tekmilâta
Đkdam etmeliyiz.
(Adet 30, s. 341 - 342 ) (A. (ع) Seniy)
187
VASF-I TERKÎBĐ
Vasf-ı terkîbi - kendisinden sıfat-ı müşebbehe, ism-i mensûp yahut ism-i fâil,
ism-i mefûl manası münfehim olan mürekkibâta denir.
Başlıca yedi vech üzerine teşekkül eder:
1. Sıfat, mevsufuna takdîm edilerek teşkîl olunur:
Mesela:
Temiz etek demek olan [dâmen-i pâk] terkîb-i vasfisindeki [pâk] kelimesi - ki
sıfattır -mevsufu bulunan [dâmen] kelimesine takdîm edilince [pâk dâmen] sûretine
girip temiz etekli manâsını müfît “vasf-i terkîbi” olur.
Birkaç misâl:
Kimde var yara-yı arz müddeâ ey tend-hû
Ah-ı hasretten temennâlar bedi-dâr olmasa
Ragıb Paşa
*
Şehriyâr-ı mülk-i manâdır hayali dîr idi
Şiir-i pür-sözüm göreydi Hüsrev- i Şirin-i Sühan
Hayali
*
[391]
Nûrdur gönlüm anı âguşa almış nâr-ı aşk
Olmayan Rûşen-dil olmaz nûr u narımdan habîr
Muallim Naci
*
188
Rind-i âli meşrebim hem-hâne-i endişede
Kas-ı makûs-ı felek bir cüradan olmaz bana
Bu beyitlerdeki:
[tendhû - şiirin sühan - rûşendil - âli meşreb] vasf -ı terkîbileri: [havi-i tend - sühan-ı
şirin - dil-i rûşen - meşreb-i âli] terkîb-i vasfiyelerinden yapılmışlardır.
- Đhtar -
Her terkîb-i vasfiden bu suretle vasf-ı terkîbi yapılamaz.
Mesela: “Hâleti” nin:
Sen idin külbe-i ahzâna koyan Yakup’u
Ayırıp Hazret-i Yûsuf gibi göz-i nûrundan
Getirip aşk-ı ilahiyi gönül hânesine
Kapıdan baktırayım ey gam-ı dünya seni ben
Kıta-yı garrasındaki [aşk-ı ilâhi] terkîb-i vasfisi [ilâhi aşk] sûretine konacak olsa
vasf-ı terkîbi olmaz, Türkçe terkîb-i vasfi olur; zîrâ [aşk-ı ilâhi] gibi [ilâhi aşk]da
Cenâb-ı Hakk’a müteallık aşk demektir.
Bazen de sıfat, mevsûfuna mücerred-i tahfîf için takdîm olunur. [hoş-âb] ın
aslı [âb-ı hoş] olup sıfat olan [hoş] kelimesi mefsufu bulunan [âb] kelimesine takdim
edilerek tahfîf kılınmıştır.
189
2. Muzâfunileyhi muzâfa takdîm ile teşkîl olunur.
Mesela:
Ay ışığı demek olan [pertev-i mâh] terkib-i izâfisindeki [mâh] kelimesi ki
muzâfunileyhdir. Muzâfı bulunan [pertev] kelimesine takdîm edilince [mâh-ı pertev]
sûretine girip ay ışıklı manâsını müfîd Vasf-ı terkîbi olur.
Birkaç misâl:
Baktığım her yerde ber-vecih-i Hakikat seyreder
Dîde-i haydar nigâhım ol kadar imânlıdır.
Muallim Naci
*
Bârek-Allah’a zîhî tâ cevr-i cem-i mesned
Ki der-i devletidir taht-ı hezârân-ı Behrâm
Cevri
*
Şehriyâr-ı zafer ârâ-yı Ali kevkebe
Kısm eyler dem-i şimşîrine Hallâk-ı Kerîm
Hakkı Bey
*
Meşkil tılsımdır dil-i âhen sirişt-i yâr
Ey ah-ı halledersek eğer aferin sana
Nâbi
Bu beyitlerdeki [Haydar nigâh - cem mesned - Ali kevkebe - âhen sirişt]
Vasf-ı terkîbileri:
190
[nigâh-ı Haydar - mesned-i cem - Kevkebe-i Ali - sirişt-i âhen] terkîb-i
izafîlerinden yapılmıştır.
- Đhtar -
Her terkîb-i izafîden vasf-ı terkîbi yapılamaz.Muzâfunileyh, muzâfa-i
mücerred tahfîf için takdîm kılınır.
Mesela “ Fuzûlî ” nin:
Hakk-ı dergâhın nazardan sürme ey seylâb-ı eşk
Kılma zâyî sürme-i çeşm-i cihân bînim benim
Beytindeki [seyl-âb] kelimesinin aslı [âb-ı seyl] olup muzâfunileyh olan [âb]
kelimesine takdîm edilerek [seylâb] şekline konmuştur. Đkisi de sel suyu
manâsındadır.Bu takdîm ve tehîr-i mücerred tahfîf için icra olunmuştur. [gül-âb] da
bu kabildendir.
[Mâbad, Adet 3 9- 40, s.408]
3. Terkîb-i teşbîhyelerden - kesre-i izâfiyeyi hazf ile - teşkîl olunur.
Mesela: [Serv-i kad] terkîb-i teşbîhyesinden müşebbehünbi olan [serv]
kelimesi kesre-i izâfiyeden tecrîd edilince [serv boylu] mânasını müfîd vasf-ı terkîbi
olur.
Bir iki misâl:
Sâki-i gül-ruh o dem kim destime sagar sunar,
Andelib-i şâh-ı gül güyâ gül-i âhmer sunar.
Đzzet Bey
191
*
Hâli tasvîr eyledim bin kere ây âyine-i rû
Sen de olmazsan kim olsun inkisârımdan habîr
Muallim Naci
Bu beyitlerdeki: [Gülruh-âyine-i rû] vasf-ı terkîbileri de: [gül gibi olan ruh -
âyîne gibi olan yüz] demek olan: [gül-i ruh-âyine-i rû] terkîb-i teşbîhilerinden
yapılmışlardır.
-Đhtar-
Her terkîb-i teşbîhiden bu vecih ile vasf-ı terkîbi teşkîl edilemez.
Mesela:
Perde-i nâmusu yâran bir zaman-ı çâk itmeyin
Cevher-i haysiyeti hempâye-i hâk etmeyin
Matlaında görülen: [cevher-i haysiyet] terkîb-i teşbîhilerinden kesre-i
izâfiyenin hazfıyla vasf-ı terkîbi yapılamaz.
Bu üçüncü sûret ikinci sûrete ircâ olunabilir
4. Mevsûfun kesresinin hazfıyla teşkîl olunur.
Mesela:
Mesrûr gönül demek olan [dil-i şâd] terkîb-i vasfisinden mevsûfun kesresi
hazf edilince [dil-şâd] sûretine girip gönlü meserretli manâsını müfîd Vasf-ı Terkîbi
olur.
Bir iki misâl
192
Ey fezâ dil-teng olurdum bî-tenâhi olmasan
Gönlümün cevelânına hayret penâhı olmasan
Muallim Naci
*
Beyt-i dilini dâniş ile etmeyin âbâd
Mamûr sanır sadrını her hâne-i harâbın
Muallim Naci
Bu beyitteki: [dil-teng-hâneharâb] vasf-ı terkîbîleri [dil-i teng-hâne-i harâb]
terkîb-i vasfilerinden yapılmışlardır.
-Đhtar-
Her terkîb-i vasfisiden mevsûfun [409] kesresinin hazfıyla vasf-ı terkîbî
yapılamaz.
Mesela: Avnî Bey’in
Helâk pençe-i sîmîn kim elimde ne var
Bî-hak kabza-i kudret elindedir cânım
Beytindeki [pençe-i sîmîn] bir terkîb-i vasfi ise de mevsûf olan [pençe]
kelimesinden kesrenin hazfıyla vasf-ı terkîbi teşkîl edilemez.
5. Đsmi mefûlün mamulini kendi üzerine takdîm ile teşkîl olunur:
Ey aşk bildiğin gibi yak yık devranımı
Bir kimsesiz belâ-zedenin hânümânıdır
Muallim Naci
*
193
Yusuf güm-geşteden (çün) almadı peygâm-ı dil
Rehnümâ itdi demâdem çeşm-i giryânı bana,
Nâbî
Bu beyitlerde görülen [belâ-zede - güm-geşte] vasf-ı terkîbileri [zede - güşte] ism-i
mefûllerine [belâ - güm] kelimelerini idhâl ile teşkîl edilmişlerdir.Bu vech ile yapılan
vasf-ı terkîbîlerden ism-i mefûlün âhirindeki hâ-yı resmiyye hazf edilir:
Gül ü mül bezmine meyletme sözüm tut Yahyâ
Ne cefa-ı dide-i hâr ol ne gam-âlûd-ı humâr
Şeyhü’l-Đslam Yahyâ
Đşte bu beyitteki [gam-âlûd] vasf-ı terkîbînin aslı [gam-âlûde] olup âhirindeki
hâ-yı remiye hazf edilmiştir.
6. Edat-ı atfın hazfıyla teşkîl olunur:
Çıkardı meşal âh u derâ-yı nâle ile
Deriçe-i nazarımdan kavâfil-i hun-âb
Nâbî
Bu beyitteki [kanlı su] demek olan [hun-âb] vasf-ı terkîbînin aslı [hûn u âb]
dır. Vav-ı âtıfa hazf edilerek [hûn-âb] şekline konmuştur.Bazı terâkîbden râbıtanın
hazfıyla da vasf-ı terkîbi yapılır.[hâne-i berdûş-dest-i derbağil] bu kabîldendir.
7. Emir-i hâzırın evveline münâsib bir isim ilâve olunarak teşkîl olunur.
Ragıp Paşa’nın:
Cihân âlâyişinden dest-i şûy rahat istersen
Kanâat dâmenin elden bırakma nimet istersen
Matlaındaki [dest-i şûy] vasf-ı terkîbîsi bu vech ile yapılmıştır.
194
[Mâbad, Adet 41, s. 419]
[şûy] yıka manâsına emr-i hâzır olup evveline [el] manâsında olan [dest]
kelimesi ilâve edilerek [dest-i şûy ] sûretine konmuştur. [dest-i şûy] el yıkayıcı
demek olur.
-Đhtar-
Bazıları bu yoldaki vasf-ı terkîbileri mamülüne muzâf ism-i fâillerden [nidâ]
edatı hazf ve mamülü kendi üzerine takdîm edilerek teşkîl eder diyorlar.Bu takdîrce
[dest-i şû] vasf-ı terkîbîsinin aslı [şûyende-i dest] olup ism-i fâil olan [şûyende] den
[nidâ] edatı hazf ve mamülü bulunan [dest] kelimesi kendi üzerine takdîm kılınarak
teşkîl kılınmış olur.
Vaka bu sûret mana cihetiyle evfak olmadığından biz birinci sûreti ihtiyâr
ettik.
Emr-i hâzırın evveline münâsib bir isim ilâve edilerek teşkîl kılınan vasf-ı
terkîbiler Farisinin olduğu gibi Türkçenin de yegane medâr-ı tavsidir. Zirâ lugât-ı
Arabiyye ve Fârisîye de bulunmayan mânâ-yı edâya bu sûret-i kemâliyle kâfidir.
Birkaç Misâl:
Tolaşub kâkül-i anber-şiken cânana
Ne kadar hatır-ı mahzûne tokundu şane
Şeyhü’l-Đslâm Yahya
*
195
Bilmeyendir rûhu yok bir cisme meyl itmek neden
Cân verirdi sûret-i Şîrîn’e ammâ kûh-ken
Hâletî
*
Hor bakma her nemed-pûşe sakın ey Muhteşem
Her gedâyı Hızr gör her şahsa derviş-âne bak
Usûlî
*
[420]
Hudâdan safâ-yı derûn isteriz
Hayat-ı saâdet-nümûn isteriz.
Neccar-zâde Şeyh Rıza
*
Bağ-ı dehr içre biten her gonce-i âteş-nümâ
Hak olan bî-dillerin resm-i dil-sûzânıdır.
Nevî
*
Verir revnak izâr-ı yâre hadd-ı müşk-bâr elbet
Tarâvet-bahş olur gülzâra ebr-i nev-bahar elbet
Fıtnat Hanım
*
Zîhî meşate-i zînet-fezâ-yı tab-ı nazm-ârâ
Arûs-ı beger fikrim reşk-i ribât elhicâl eyler.
Neyli
*
196
Kâbe-i dil güzel bir dâüs-sanem halindedir.
Gayret-i aşk eylemiştir anda bir dil-ber-i nihân
Muallim Naci
-Netice-
Vasf-ı terkibilerin sûret-i imlâsında tutulacak usül şundan ibarettir:
Đki kelimeden mürekkeb olan vasf-ı terkîbîler bir kelime hükmünde
olduğundan bunları teşkîl eden kelimâttan birinci kelimenin âhiri hurûf-ı
muttasıladan ise ikinci kelimenin evvelki harfine - hüsn-i hatta çirkinlik vermediği,
okunuşta da güçlük çekilmediği halde - bitiştirilir.Đşte [Rûşen-dil - ahendil - dil-teng -
gülrûh - reh-nüma - dilber] vasf-ı terkibileri bu vech ile yazılmıştır.Bunların: Ruşen-i
dil - âhen-i dil - dil-i teng - gül-i rûh - râh-ı nümâ - dil-i ber] sûretlerinde yazılmaları
katiyen câiz değildir.Bazı vasf-ı terkibi iki sûretle de yazılabilir:
- Saâdetnümun
- Saâdet-nümûn
Hüsn-i hata çirkinlik verdiği için okunuşta güçlük çekildiği sûrette ayrı
yazılmaları lüzumdandır.
Mesela:
[âlî-meşreb - cem mesned - ali kevkebe - ahen sirişt - dest şûy - ateş nüma -
zînet-fezâ] vasf-ı terkîbîleri yeg diğere bitiştirilerek: âlî-meşreb, cemmesned,
âlikevkebe, âhensirişt, destşûy, ateşnüma, zînetfezâ] sûretinde yazılmaları hoş olmaz.
Çünkü bunların kimisinin hüsn-i hatta çirkinlik verdiği, kimisinin de
okunuşunda güçlük çekildiği yek-nazarda görülüyor.
197
- Hâtime -
Vech-i âhir üzre yapılan vasf-ı terkîbilerden bazıları isim ile emr-i hazır
meyânına nâ-i nafiye idhâl edilerek menfi suretine konur:
- sühan nâşinâs
- pend nâpezîr
“nâ” yı evvele getirerek [nâsühan şinâs - nâpend pezir] demek câiz değildir. “Bostân”
ın üçüncü babında görülen:
Beyti “nâ” nın bu sûretlerde istimâline senet olamaz.Çünkü Cenab-ı Sadi’nin bu
beytinde [ ] demeyip de [ ] demiş olması zaruretten neşet etmiştir.
(Adet 37, s. 390 - 391; 39-40, s. 408-409; 41, s.419-420) (Şeyh Vasfi )
198
ŞĐĐR - ŞÂĐR
Şiir
Eşyaya rûh ve ulviyet vererek meâl-i intifâ olan hissiyât-ı âdiyyeyi hayat ve
hamâset ile canlandıran, nefha-i şâir ve şiir, o sırr-ı Đlâhîyi hâiz bir kuvvettir ki
nebâtın tezahürü, ecrâmın şaşa-i ihtişâmı şafağın ziyâ-yı ibtisâmı, gurubun nasiye-i
hüzn-i âlûdi onunla izhâr-ı kemâl eder.
Sahrâlara, meşcerelere, kâinâta, her şeye esrârı hâki olan o sükûn-ı amîki o
esvât-ı latîfeyi bahşeden şiirdir.
O kuvve-i feyyâzânedir ki vecd ve cezbân ile fezâda mevce-hîz olan tasavvur
ve efkâra cilve-gâhlar, safha-i initâfla halk eder; merâkıbât-ı rûha mâlâ-i âlada hitâp
eyler; havâs ve meşâire alîyinde nûr serper; infiâlât-ı nefsâniyyenin, zevk-ı
masûmânenin, garâm-ı âşıkânenin en nâzik en latif lisânı şiir, sevdâ-yı intikam [479]
ile sâika-i kin ve gazabın en dehşetli, en ateşbâr lisânı yine şiirdir.
Velhâsıl şiir, o nefha-i maneviye, rûh-ı beşerdeki infiâlâtın ve en muhteşem
tahayyülâtın initâf-ı tayin-pezîri, en latîf esvât-ı kalbiye ve teznümât-ı vicdâniyenin
hâricen aks-ı tanîn-fezâsidir.
Şâir
Şâir fezâ içinde tanîn-endâz olan bir vucûd-ı âsumaniye benzer. Maneviyât ve
maddiyâtın kâffesinden müteessîr olur; letâfet ve güzelliği ile rûhu cezbeden veya
kalbe nüfûz eyleyen eşyaya hâssa-i inikâs veren şâirdir.
(Adet 47-48, s. 478 - 479) (Abdürrahim Fehmi Efendi)
199
HÂL-Đ HAZÎNĐM
Ah!...Bende bir hüzn-i dâimi var? Pencerenin önüne çekilir, serbekef ikna
olur; kalbim mahkûm dert ve elem, gözlerim bir noktaya matûf. Boynum bir tarafa
bükülü olmadığı hâlde mahzûn mahzûn düşünürüm ! .
Vaktâ ki hûrşîd-i cihântâb-ı magrîb güzîn-i ihticâb olur, perde-i siyeh-fâm-ı
şâm etrafı garîk-i zılâm eder, işte o zaman hüznüm bir kat daha teseddüd eder.Biraz
sonra yatak koğuşuna çıkarız, arkadaşlarım bester-i istirâhatlarına, ben; Ah! Ben ise
ferâş-ı mahtenime girerim. Dört tarafıma dönerim bir türlü uyuyamam: Muttasıl
düşünürüm, düşündükçe düşüneceğim düşündükçe ağlayacağım gelir, ağlarım, iki
katre sirişk-i tesir yastığımın üzerine düşer kaybolur, ben yine düşünürüm. Nihâyet
gözlerim, o girye-i tahazzünle dâima murattıp bulunan gözlerim bâr-girân-ı hâba
mukavemet-yâp olamayarak bi-lâ-ihtiyâr kapanır. Dalarım. Rüya görürüm. Rüyada
onu görürüm, birden bire bir hıçkırıkla uyanırım, ağlarım, yine düşünürüm!..
Bereket versin bir enîs-i cânım, bir refîk-i vicdânım var! Evet onun bir
nigâhıyla biraz müteselli olur, onun bir lakırdısıyla biraz kesb-i inşirâh ederim;
Pencerenin önüne çekilip tefekkürâtıma meydan verdiğim vakit birden bire hatrıma o
hemdemim gelir, gözlerimi matûf bulunduğu noktadan kaldırır, onu ararım. O da o
aralık beni arar zannederim. Nazarlar tekâbül eder.Onun dudaklarındaki ibtisâmdan,
vechindeki inşirâhtan - sanki o enzâr-ı nâkıl sürûr imiş gibi - benim çehremde de eser
görünür fakat mevkut! Biraz sonra ben yine tefekkürâtıma dalar, yine düşünürüm o
enîsim de olmasa benim için ölüm muhakkaktır!
Nasıl düşünmeyeyim ki daha dün. Evet çok olmadı, daha dün pederimi, o eb-i
şefkatimi, adem-i âbâd-ı mezara, o hacre-i tenhâîye o hufre-i hiçiye terk ettim; nasıl
ağlamayayım ki bir zamanlar enzâr-ı müşfik-ânesi altında âsûdegi tam ile evkât-ı
güzâr olurken şimdi o nazardan mahrûm oldum da serîl sefîl yaşıyorum ! Evet
hakikaten dünyada sâadet, pederle maderden ibâret imiş! ... Bir vakitler:
200
“Gelirim hâne ne meyûs olmuş”
“Gözlerim eşk-i tahassür dolmuş”
“Derd u âlâm ile çehrem solmuş”
Manzûme-i rikkat âverini okurdum da benim şimdiki hâlime tercümân
olacağını hatırıma bile getirmezdim, meğer bu da benim cepheme tâ ezelde kalem-i
kudret ile yazılmışmış! Đşte ben pederimi, o sevgili pederimi düşünürüm onun
hayaliyle meşgûl olurum! Evet ben onu dâima düşünmeliyim dâima yâd etmeli,
dâima tilâvet-i Kurân’la rûhunu şâd eylemeliyim, işte o Hayal yine gözümün önünde
! …
(Adet 42, s. 430) (Mehmet Tevfik)
201
HATIRA-Đ MEKTEP YAHUT BĐR MANZARA-Đ RÛHANĐYE
Henüz mektep nişîn idim.Mektep, o ibretgâh-ı edep, o âşiyân-ı feyz-i
mükessip; ne latîf bir mesiredir. Orada hissettiğim ezvâk-ı rûhâniye ezvâk-ı
behiştîden birer numûnedir. O mekteb-i edepte geçen eyyâm-ı hayat, edvâr-ı
hayatımın en saâdetli günlerini muhtardır: Vakta ki hurşîd-i nevbahar; eşia-i
letâfiyetle mektebimizin bahçesini tezyîn eder; çimenlerden bir tarâvet ağaçlardan bir
hudâret, çiçeklerden bir nezâhat reh-nümâ-yı şetâret olur.
Akşam olur; bir dudun sesi, bizi o mecma-i letâfete sevk eyler. Bahçeye
çıkarız. Hadâyık-ı cennetten bir numûne-i latîf denilmeğe sezâ-ver olan o hadîka-ı
ferah-âverde; o çemen-zâr-ı hoş manzarada henüz sinleri pek küçük iken istikbâlinin
teminine, saâdetine çalışan o mini mini masûmlar birer âvâz-ı meserret çıkararak
koşuşurlar, düşüp kalkarlar. Biraz büyükleri de beş altısı bir yere toplanırlar;
çimenler üzerinde otururlar. Güzel güzel görüşürler. Bazen ayakta piyasa
ederler.Yahut bir yere gelerek top atma, esir almaca gibi oyunlar oynarlar, daha
büyükleri bir araya gelir, âhvâl-i âlemden, mebâhis-i ilmiyyeden bahs ederek
eğlenirler.Bu hâl menâzır-ı ilmiyyedendir. Bir şâir-i vahy-âver, bir edîb-i kemâlât-
perver olmalıdır ki buradaki ezvâk-ı rûhâniyeyi tamamıyla tavsîf; bir ressam-ı
muktedir bulunmalıdır ki bu manzara-i rûhperveri hakkıyla tasvîr edebîlsin. Biz, o
hengâm-ı şetârette, o zaman-ı saâdette iken yine dil-hırâş bir dudun sadâsı o dem
surûra hâtime verir. Bu zaman herkes mahal-i muayyine gelir; kendine bir intizâm-ı
mahsûs verir.Bir emre müntazır bulunur.Memûr vazifesini icrâ eyler. Her sınıf-ı alî-i
merâtibhüm taburla içeriye girer. Gündüzün zevkleri meseretleri yalnız bu kadar
değil.bahçeden içeriye girer girmez doğruca teneffüs-hâneye geliriz.dârü’l-
teneffüssümüzün pencereleri [474] garîbe-i mütevice bulunduğundan zaman olur ki
bir grup levhâsı mesâdif-i enzârımız bulunur; hurşîd; âfâk-ı mağrubi ateşin alevlere
müstağrak edercesine telvîn ederek âheste âheste ihtifâgâhına çekilmeğe başlar.
Kemâl-i azîmet ve saltanatla bir cihân diğeri tenvîre tenezzül eyler. Mecmu-ı elvân
unvânına şâyeste olan sehâib-i âsumân bir hareket-i batîe ile devrân eder. O
münevver, o melevven bulutların bu zamanda aldıkları manzara-i bedia nâkabil-i
tasvîrdir insan bu manzara-i dil-firibe baktıkça Sâni-i Hakîm’in kudretine hayrân
202
olur. Seng-i dilâne bile vecd ve istiğrâka getiren bu menâzır-ı bedia, meşhûd-ı bâsire-
i ibtihâcemiz olurdu. Hayat-ı beşeri güneşin tulûyla gurubuna benzetirdik.Güzel
değil mi? Gündüzlerinin bu bedâyi yalnız guruba münhasır değil idi gurubu gibi
tulûda bir manzara-i dil-nevâz teşkîl ederdi:
Vakta ki minârelerden ilâ-yı kelimetullah için etrafı ihtizâra getiren sadâ-yı
müezzinin salât-ı subhun-ı hulûlünü âleme îlân eder; vakta ki bu peyâm-i dini, teşnîf-
i ezân-ı islâmiyyân eyler namaz kılar; dershânelere çıkarız. Orada temîn-i istikbâl
içün nûr-ı nazarımızı döker muttasıl çalışırız.Vakt-i muayende kalkar, câmiye
gelir.Yatsı nâmazını edâ ederiz. Yatak kovuşuna çıkarız, herkes kendi karyolasının
yanına gelir. Elbisesini çıkarır. Dolaba kor.Yatağına yatar. Đster istemez hâb-ı
istirâhata teslîm-i vücut eyler. O âlem-i menâmda görülen rüyâlar ekseriyetle iştigâlât
-ı yevmiyeye munhasır kalır. Bir zamandaki maâbed-i Đslâmiyyede kudûm-ı siyâmi
mübeşşir olan müezzinlerin terennümât-ı andelibâneleri nesîm-i seherle birlikte
âlem-i Đslâmiyet’e istilâ eder; yine bir dudun sesi cümlemizi o hâb-keram-ı gafletten
bîdâr eyler. Bu hâl pek gariptir:
Gûyâ bir sûr-ı dünyevi nefh edilmiş; hepimiz, kefen-i bedûş-ı kıyâm oldukları
hâlde mekâbirden çıkan emvât misüllü, yataktan kalkar; elbisemizi giyer. Aşağıya
ineriz. Âb-ı pâk-vuzu ile abdest aldıktan sonra câmiye gelir.Orada tekbîr ve tehlîl ile,
salavât ve selâm ile meşgûl bulunuruz. Bu ibâdet-i masûmâne ve bî-kesâne-i sâfît-i
vicdân ile icrâ edildiğinden elbette müstecâb olur. Salât-ı fecrî bade’l-edâ
müzakerehânelere geliriz, mutadımızdır pencerelerin önüne koşar. Gözlerimizi
meşrika atfederiz. Güneş sehâib-i ateşini yararak likâ-yı dilfiribini gösterir. Eminim
ki o anda pîşgâh-ı fikretimizden geçen, azâmet-i ilâhidir bu manzara-i rûhperver her
çehrede bir ibtisâm-ı melekâne gösterir.Her kalp bir türlü mesrûr olur. Garip değil
mi? Bu manzara-i dil-aşup bana bir büyük şâirimizin:
Bak sanatına ne âlem-arâ!
Bak kudretine ne hayret-efzâ!
Beyt-i dil-nişîni vird-i lisân etmeği îtiyât ettirirdi. Ben bu hâtırayı unutamam.
(Adet 47-48, s. 473 - 474) (Ali Rıza)
203
MUSÂHABE
Geçen gece üdebâdan bir zâtı ziyarete gitmiştim. Birçok zaman mesâil-i
tahrîriye üzerine teatî-i efkâr ettik. Mebâhis-i câriyenin netâhic-i mühümmesi, hüsn-i
telfîk edilirse gâyet ciddi bir makale hâsıl olur. Ne çâre ki benim fikir ve iktidârım
buna müsâit değildir. Benân-ı himmetime zînet veren kilk-i midâd-ı âlûdenin vücuda
getirdiği terzîfâtı nazar-ı tesirden geçirdikçe -Hüdâ bilir- cidden mahcup
oluyorum.Đhtimâl ki hiçbir zaman sahâif-i matbûayı türrühât-ı mahsûsamla işgâl
etmek istemezdim.Fakat, devr-i melâlimde bir sükûn-ı dâimiye mağlubiyet beni dil-
hûn bırakıyor. Ne yapayım? Serâir-i kalbiyemi, heyecan-ı dilsüz mü, en nihâyet
meksûbât-ı fikriye mi bi’z-zarûre yazıyorum.Şimden sonra meâsir-i fikriyemin
tezyîdine bütün bütün sarf-ı gayret edeceğim.Şu makalem terzîkât-ı âtiyemin
dibâcesi makamına geçebilir.Adem-i iktidârın lâzime-i kıtası ihtiyar-ı sükût ise lütfen
Đhtar buyrulur. Ben de bizim Hâkî gibi hâmûşâne imrâr-ı zaman ederim.
Musâhabe tarzındaki makâlâtın lezzetle okunduğu söyleniyor.Bunun için
zaman zaman öğrendiğim mebâhis musâhabe sûretinde yazacağım.Rekâket-i
üslûbumu hoş görecek derecede değilim fakat elbet bir gün gelir. Fesâhat-ı ifâdenin
ahengini öğrenirim:
Şu zamanda lisânımın lüknetinden bizar olan bulunursa bir şey demem.
Doğru sözü kabûl etmek mutâdımdır. Bunun bence müstevceb-i mahcûbiyet
olmasıyla dâire-i Hakikatten inhirafı lâzım gelmez. Orasını bilmez miyim? Herkes
vasi dâhilinde hem-nevine hizmet etmek vazifesiyle mükelleftir. Ben şimdilik bu
kadarcık arz-ı hizmet ediyorum.Belki âtî himmetten mahcup olur. Benden feyz-i
iktidârı diriğ etmez.Çalışkan bir muharririm. Hâne-i berduş bir şâirim. Sermâye-i
maîşetin mesâi-i zâtiyemden ibârettir. Gayretime halel gelmek nasıl mümkün
olabilir? Yarın küçük bir ailem bulunacak iki dest-i raşedârın himmetiyle bir ifet-i zî-
hayatın masûmâne hevasâtı nâkabil-i insâf mıdır? Çalışırım; geçinecek değil miyiz?
Meşhûdât-ı yevmiyemi tasvîr etsem her gün böyle birkaç sütûn doldururum. Bedâî-i
tabîatın letâfet-i bâligâsı hayat-ı âşkânemin serâir-i ilmiyesi benim için mevzûât-ı
mühimmeden değil midir? Bazı kere bir mahfil-i edebîde gâyet ciddi lakırdılar
204
söylenir. Bunlar zevk-i belâgatı gösterecek bir şive-i mahsûs ile yazılırsa takdîrât-ı
mahsûsaya nâil olmak tabîidir.
Dedim ya! Arz ettiğim müsâmerede böyle hükmpesandâne musâhabât ile
imrâr edilmişti. Bir aralık söz Sadi-i Şîrâzî’nin âsârına intikâl etti. En evvel
Gülistan’dan bahsetmiştik sert olunan mütâlaât kısmen zihnimden silindi, şimdi
kendi tarafımdan şu esâsa ibtinânen birkaç söz söyleyeceğim.
[314] Bence Sadi Acemlerin en mükemmel şâiridir. Âsârından istifâde
etmeyecek bir kimse tasavvur olunamaz. Öründe yedi sekiz bahar görmüş bir
masûmun Fâtiha-i tedrisâtı Gülistan’dır. Bunu okur; lisân-ı belâgatın hissiyât-ı
kalbiyede gösterdiği tesîrâtı kısmen anlar. Meziyât-ı zâtiyenin netâyic-i âliyesi
üzerine tıflâne bir bilgi duyar. Tabii müstefît olur.
Yüz senelik vekâyeyi şâmil olan bir hayat-ı fersûde sahibinin hâtme-i
tetkikatı Gülistan’dır.Bunu dest-i hürmette bulundurur. Vicdâniyât tabîrinin dâire-i
şumûlüne kesb-i vukûf eder. Eyyâm-ı güzeştenin sînesinde gizlendiği vakâiyi
düşünür. Tecârib-i hayatiye vadisinde kazandığı malûmâtı Gülistan’ın hikâyat-ı
hekimânesine tatbîk eyler. O da fâidemend olur. Ahlâki bir kitap için bundan büyük
bir meziyet tasavvur olunur mu? Kâni “Perişan”ı yazmak için Gülistan’ı taklît etmek
arzusunda bulunmuştu.Sonra buna bir nazîre süsü vermek istemesi tabîat-ı şâirâne
erbâbının mefâhir-i zâtiyeye şiddet-i inhimakından neşet etmiştir.Nazîrenin
sönüklüğü Gülistan’ın en perişan yaprağını hatıralara getirir.Bilmem haklı değil
miyim? Gülistan’ın mehâsini (Câmî) nin de gayretini tahrîk etmiş. Bahâristân o
gayretin mahsûlüdür. Mukâyese olunursa, Gülistan’ın büyüklüğü daha başka daha
parlak bir sûrette anlaşılmak tabiîdir…
Bir de yeni “Hezâristân” zuhûr etmiş. Bunu bahse idhâl etmek teksîr-i sevâd
için, tâmât-ı kalemiye vadisini ihtiyâr etmekle beraberdir.Hezâristân müellifi şerâit-i
şiiriyeden bilkülliye mütegâfil görünüyor. Küttab-ı sâireden iktibâs eylediği hikâyati
Sadi gibi ârifâne ebyât ile tezyîn etmek hevesinde bulunmuş; lisân-ı fesâhattan
mehcûr olan tabîrâta benân himmetini uzatıyor yegân yegân cümlesini o vadi-i
205
mahsûsuna celp ediyor. Bunlar bazen Samiayı tahrîş eden bir nevâ-yı memdûd gibi
urânıyor. Bazı kere bir hasta-i bî-mecâlin zemzeme-i daveti arasında işitilen sözler
gibi kısalıyor. Bu behre-i edebî ile Gülistan’ı tanzîr etmek mümkün müdür?
Biz doğrusu nazîrenin manasını biliyoruz.Bunun mutlak dâiye-i tefavukla
yazıldığı malûm iken bîmuhâbâ dehât-i irfânın âsârını tanzîr etmek hevesine
düşüyoruz. Bir zamandır Fuzûlî’nin sânihatı bazice-i efkar oldu.Herkes onun
mahsusat-ı edîbânesini taklit etmek istiyor.Vaktiyle ben de böyle bir cerait -i şâirâne
göstermiştim. Nevhât-ı kalbiyemi o Kerbelâ bülbülünün âhengine Tevfik ettim; Ne
yapayım? Hissi, hazîn bir gönülle teşrîk-i hissiyâta mecbûr idim. O vadide birkaç
gazel yazmıştım. Neşr olundu.
Belâ-yı muhabbetle. Hiç kim dinlemiyor derdini ben-i dilşadenin söz şimden meğer
ol mâha gidem şekvâya, diye feryât ederken terâne-i dilsüz mü Fuzûlî’de işitiyor
zannederdim; çünkü Fuzûlî’ye en nihâyet şu kadarcık devâ-yı takarrüpte
bulunabilirdim:
Ey Fuzûlî öyle bir şâir yetişti Rumdan
Kim gamı gönlüncedir. Feryâdı efgânınca var.
(Adet 27, s. 313 - 314) (Đmzasız)
206
MEÇHÛLLER
Fezâ-yı nâmütenahîyi vasfa cüret eden
Bilir mi zerreler şart-ı ittihadı nedir?
Bilir mi dava-yı irfân-ı Hakikat eden
Aziz ruhumuzun mebde ü maâdı nedir?
Sorulsa zerreye kuvvet nasıl olur ârız
Cevabı felsefenin bir hayal-i fennîdir;
Sorulsa tıbba nedir fark-ı sâlim ü mârız
Sayar döker bize birçok âraz ki zannîdir.
Mugaletât-ı riyâziyye ile eyliyor ispat
Ki hendeseyle hesabın da gayeti zandır.
Çıkarsa vâdi-i zanna reh-ı bedîhiyyât
Nasıl denir faraziyyât-ı sırfaya “fendir”;
Besâiti sayamaz ilm-i köhne-i kimya;
Kuvâyı fark edemez sâl-hurde hikmetler;
Bilinmiş olsa da farzen hakâyık-ı eşya
Kalır bize yin metbuumuz Hakikatler!
Bilinmiş olsa da hakkıyla ilm-i civv-i heva
Bulur muyuz kopacak girdibâda bir çare?
Bütün mebâhis-i ruhun bilinmesi acaba
Verir mi tesliye bir feylesof-ı gam-hâre?
Zunûn-ı bî-ser ü bünle beni avutturma
Đlâhî, ben kalayım tâ ebed bu zulmette !
Đnâyet ile cehlimi unutturma
Felâh-yâb olurum belki ben bu hikmette!
(Adet 27, s. 314) (Cenap Sahabettin)
207
1. TARĐH ĐLE ĐLGĐLĐ METĐN
208
MAKALE-Đ MAHSÛSA
BĐR MÜLÂHAZA-Đ TARĐHĐYE
[Okuduğum bir fıkra-i mükemmele-i tarihiyeden mütevellit hissiyât-ı husûsiyemden
îbârettir.]
Tarih (gerek umûmi olsun gerek husûsi olsun] nâtık olduğu fevaid-i ciddiye
ve celîle ile âsâr-ı beşeriyenin mümtâzıdır. Bu imtiyâz, bu temâyüz ayîne-i efâl-ı
milel olmasından mütevellit bir saffet-i fâhire olmakla beşeriyetin binlerce seneden
beri husûle getirdiği bilcümle measır onun birer birer gösterdiği suver-i münakeseden
ibârettir.
Bir dâsitân-ı gam hatırda nasıl bir hiss-i teellüm-i îkâz ederse tarihin her
sahifesi de nazar-ı hikmet ve Đntibahta bir vakaa-i mühimmeyi ihyâ ederek tercümân-
ı mâzi ve rehnümâ-yı müstakbel olduğuna bir beyne-i sahîha olan irşâdât ve telmihât-
ı sâbatesiyle fikri ıslâh eyler.O iberistân-ı fesîh bir muarız-ı dâimiymiş gibi akvâm-ı
mâzîye ve hâliyenin kaffesi oraya cem olmuş ve bir mümeyyizin çeşm-i istiknâhı
önünden birer birer geçerek onun vereceği hüküm ve kararı dinlemeğe
hazırlanılmıştır.Đşte o mümeyyiz de müverrihtir.
Fakat o muarız vukûâtı bir mümeyyizin tedkîkâtına havale itmekle matlûp
hâsıl olur mu? Bu meseleyi hâl itmek bizim vazifemizdir. Bunun için tadkîkâtımızda
devam edelim: Đyice düşünmeliyiz ki: [341] Tarih-i kadim cihetiyle hudûs kâinattan
evveldir. Fikr-i beşer tarih-i hilkati düşünür düşünmez yorulur. Bu tab o zılâm-ı
âbâda doğru med-i intizâr etmekten onu men edemez, o muttasıl uğraşır, fakat çi-
sûd? O nazar-ı dûr-bîn koyu,müdhiş karanlıklar içinde hareket eden dalgalı görünen
eşgâlden bir şey anlayamaz. Bu mechûliyet bu temâşâ-yı dâimi tarihin ilk sahifesini
teşkîl ittiğinden hikâyeye birden bire bir rivâyet ve hakkında ihtilâfât-ı adîde mevcût
olmayan bir nazarı ile başlar. Đlk satırlar, o mühimmât-ı kıtaya, henüz halledilemeyen
o muadelât-ı mufassılayı meşkûkiyet-i nazar neticesi olmak üzere telakkî etmek nasıl
câiz olur? Fikir ne derece hakîm, ne derece münevver olursa olsun hadd-ı zâtında
209
münîr olamadığından iktibâsa tâbidir; bu hâlde masdar-ı hakâyık olamaz, fakat
isdârât-ı zâtiyesi makûl olabilir.Kabûl edebîlirsiniz, kâni olamazsınız zanniyât,
faraziyât, delâil-i filkiye, berâhîn-i heyie bizim için birer hüccet-i salime ve müspete
olmadığından keteb-i müktesenin mevcûdât-ı muhtasırası gâvamız-ı tarihiye için pek
müfît, pek âlî bir mukaddime yerine geçer.
Efkâr ve ezhân-ı insaniyenin sabah-ı inşirâhını kim tayîn edebîlir? Bir rivâyet,
rivâyet değil, âdetâ hakikat olan keşfiyât-ı ahîrenin bize insanların hemen hemen
behâyim ile mücadelât-ı maîşete dalarak îsâr-ı sâbıkadan bir kısmının muhârebât-ı
dâime ile geçtiğini anlatmıyor mu? Fransa’da Đsviçre’de bulunan mağaralar nazar-ı
tetkîkî birden bire mâzî ile hâl arasında binlerce senelik mesâfe bıraktığından ilk
temâşâda his edilen hayret-i izâle edilememiştir. Çeşm-i beşer, harîs, mâil-i cüstü cû,
garâbet-perest olduğundan mı nedir? Tâ o zamandan îtibâren geriye avdet edeyim
diyerek dört tarafına ihâle-i nazar etmekte ısrâr ettiğinde oradan da bir tab-ı
tahammül-i ferasâye uğruyor; hâlbuki ricatında câ-be-câ bekâ-yı azâme tesâdüf
ederek bir daha ilerlemek icap ettiğini his ediyor. ilerliyor, bir yere geliyor ki evvelki
nokta-i hareketi ile şimdiki mevkiî arasında yine binlerce senelik bir mesafe daha
hâsıl olmuş. Ne yapmalı? Ne olursa olsun diye daha ilerilere gitmeli mi? Farz edelim
ki mahdûdiyet mevcût olsun, bu yolun sonu yine o zülmet-i âbâda çıkar;bu nâbînâi
yine tarihin taht-ı tasdîkındadır.
Ömrü hatırlayalım! Bahsettiğimiz mesâile göre vakâi-i cedîdeden madût olan
bir hâdise o îmânın tahsîsâtından başka neye istinât ettirilebilir? Halbuki anın bile
vücudunda ihtilâf var, o da meşkuk.Demek ki bu nehr-i azîm-i insaniyenin menbanı
keşif itmek muhâl. O menba keşif edilemez, oraya hiçbir kimse pâ-yı cüretini
uzatamaz o karanlık o zülmet-i ebediye, o heyulâ-yı tarîki, kıyâm-ı fikreti
mahvediyor. Düşünmek bir fayda verebilir mi?Bu hâssa, rivâyet ve idrâk
neticesidir.Đşte saf saf nazarımızdan geçecek olan silsile-i beşer ilk hatları kesîf
dumân arasında kalmış bir ordunun manzarasından başka bir şey değildir. Yalnız bir
levha mevcût; anlaşılmaz sözler, feryâtlar, ahenksiz bir mûsîki kaba saba saçma
sapan bir manzûme, kırık dökük evâni-i terâbiye, çakmak taşından mamûl iki üç
balta, nâ-tamam birkaç kadîd, kemik üzerine yapılmış gayri muntazam geyik
210
resimleri, zamanın nazr-ı ihlâftan saklanmak üzere toprak altına gizlendiği veyahut
hevâ-yı muhîti arasında uçurduğu muhallefât ve metrukât eslâftandır.
Evet; bunlar kimsesiz değildir.Onlar bize ecdâd-ı beşer hakkında bir fikir
verebilir;fakat bir ummân-ı bîpâyân arasında geceleyen giden bir sefinenin direğine
çektiği fener ne derece etrafı ziyâdâr eder ise o malûmât-ı mütehaccere de bizi o
kadar tenevvîr edebîlir.
(Adet 30, s. 340 - 341) (Ahmet Rasim)
211
3. DERGĐNĐN YAYIN POLĐTĐKASI, TEŞEKKÜR
VE CEVAPLAR ĐLE
ĐLGĐLĐ METĐNLER
212
ASIR KÜTÜPHÂNESĐ
On dokuz seneden beri matbûât-ı Osmaniye’de min gayr-i hadd Mâarifin
terakkîsi emrinde hidemât-ı nâcizâne ibrazıyla beş yüz cildi mütecâviz kitap ve risâil
neşrine muvaffık olarak arzûdârân-ı terakkî tarafından istikâk-ı âcizânem fevkinde
neşvîkâta nâil olmuş ve bu sûretle vicdânen hâsıl olan hissiyât-ı müntedârânemin
madden ezhâr-ı âsârı zamanında yevmen kayyumen dâire-i hidmetimi tevsî
çalıştığım gibi bu kere kütüphâne-i âcizânemin esbâb-ı intizâmını ve lütfen mürâcaat
buyuracak zevâtın bilvucûh-ı celb-i memnuniyetleri için lâzım gelen tedâbîri
istikmâle gayret etmekteyim.
Taşradan taleb-i vukûunda dersaâdette neşr olunan bilcümle yevmi ve haftalık
gazetelerin ve her nevi âsâr-ı münteşeranin bedelât-ı mukarresıyla muhallerine îsâlini
taahhüt eylerim.
Kütüphâne-i âcizîce taşradan vukû bulacak her nevi sipariş kabul olunduğu
gibi gönderilecek kitâpların bedeli -taahhütlü mektup derûnunda olmak şartıyla-
posta pulu olarak dahi alınır.
(Adet 27, s. 320) (Asır Kütüphânesi Sahibi Kirkor)
213
ĐFÂDE-Đ MAHSÛSA
Hazine-i Fünûn ilk nüshasında tayin ettiği meslek dairesinden mümkün
mertebe ayrılmamağa ihtimâm ile neşr-i âsâr-ı müfîde de devam edegeldiği hâlde
sermuhariri edîb-i şehir Faik Reşat Bey Efendi Hazretlerinin ahiren keff-i yed etmesi
üzerine bir müddet bu mesleğinde devama muvaffak olamamış idi.
Hazine-i Fünûn’un bu hâlini gördükçe cidden mütesir ve dil-hûn oluyordum.
Manastır’dan avdetim üzerine sermuharrirliği bu abd-i âcize teklif edildi,bittabi
kemâl-i memnuniyetle kabul ettim. Diğer bir cerîdeye intisâbım bulunması bunun
terakkîsine çalışamama mâni olamaz. Kalemiyle temîn- maişet fikrinde bulunan bir
sâhib-i gayret için iki değil, on iki risâleye bile yazı yazmak mümkündür.Mektep ve
Maârif risâlelerini çıkardığım zaman içlerinde benim âsârım nâdiren mesâdif-i enzâr
olmakla beraber matbûât âleminin ahvâlinden haberdâr olan ihvân-ı sebât ve
gayretimden dolayı bendenize takdîr hân olundu.
Arza hâcet olmadığı üzre Mekteb’i Zeki Efendi birâderimizle birlikte
çıkarıyorduk. Zeki Efendi ise meşâgil-i husûsiyenin kesreti hasebiyle kendi
âsârınınbile tertîb-i tashîhâtına bakmıyordu.
Kırk sekiz sahifelik bir eserin tertîb-i tashîhini icrâ ne kadar müşkül bir emr-i
tâkat-fersâ olduğu, tertîb-i tashîhi ne demek olduğunu bilenlerce müsellem ise de
erbâb-ı mütalaa içinde bunu bilmeyenlerin daha çok bulunacağı tabiîdir. Binâenaleyh
bu husûsa dâir bazı izâhatta bulunalım:
Müsveddeler evvelâ sütûn halinde dizilir. Musahhih bunları bir defa tashîh
eder, mürettiphâneye verir.Mürettipler işaret olunan yerleri düzelttikten sonra -eğer
vakit müsâit ise yine sütûn hâlinde- musahhihe verirler. Musahhih bir daha baştan
aşağıya kadar okuyup gerek kendinin, gerek mürettiplerin gözlerinden kaçmış olan
mahalleri bit-tashîh yine mürettiplere verir. Mürettipler bu defa esnâ-yı tashîhte
-kendi tabîrleri üzre- sahife bağlarlar. Musahhi ziyâdece meraklı ise sahifeleri de
214
baştan aşağı okur.Pek o kadar meraklı değilse yalnız işaret ettiği nikâtı tatbîk edip
unutulan yerleri tekrar tashîh eder.
Bundan sonra son tashîh gelir ki yalnız işaret ettiği yerleri karşılaştırıp yine
unutulmuş cihetler varsa birer işaret daha vaz ettikten sonra {basılsın} diye imza edip
bırakmaktan ibârettir. Bu defa ki tashîhatından bir şey unutulacak olursa ondan
sermürettip mesuldür.
Marûzâtıma atf-ı nazar-ı dikkat edenler kırk sekiz sahifelik bir risâlenin
tertîb-i tashîhi nasıl bir emir-i âzîm olduğunu teslîm buyururlar zannederim. Halbuki
tertîb-i tashîhi ikinci derecede kalır. Asıl muharriri yoran, âsâr-ı varideyi mutâala ile
kitâbetçe olan hatalarını tashîh etmektir. [374]
Đdarehâneye külli-yevm on on beş parça eser gelir.Bunların zarfları derûnda
ale-l-ekser muharrir hakkında gayet tazîkârâne elfâz ve tabîrâtı hâvi birer mektûp
bulunur.
Muharrir eserleri mütâlaaya başlar, şayân-ı kabûl ve kâbil tashîh
bulunduklarını bir kere kalemden geçirip derç edilecek âsâr miyânına kor.Diğerlerini
yırtar atar. Şu kadar var ki bunlar kendilerinde terakkî istidâdı görülen nev-heveslerin
âsârından ise yırtıp atmağa kıyamaz;mümkün olduğu kadar tashîh ile derç eder.
On on beş eseri okuyup da içlerinde derci tecvîz edilebilecek hiçbir esere
tesâdüf etmediği de olur! Mamâfîh bazen hilâf-ı âde pek nefis eserlerde dide-i pîrâ-yı
memnuniyeti olur.O zaman muharririn çehresinde parlayan nûr-ı meserreti görmeli!
Fîlvâkı biz iki kişiden ibâret değildik; mektebin ekseri nüshalarında eserleri
görülen bazı arkadaşlarımızda heyet-i tahrîriyeye dâhil idi. Fakat risâlelerimize neler
derç edildiğini anlamak için onların âsârını da birer birer okumağa mecbûr idim. Đşte
husûsât-ı marûza ile saatlerce meşgûl olup bîtâp kalır, âdeta bunalırdım. Kendimi
sokağa fırlatıp biraz teneffüs etmeğe ihtiyaç görürdüm. Bir de muharrir yalnız
yazmak veya risâlenin işlerine bakmakla imrâr-ı vakit ederse bir asır müddetince
215
muammer olsa yine şahrâh-ı terakkîde bir hadve ilerleyemez. Kendisince matlûp olan
terakkîyâtın husûlü için dâima tevsii malûmâta çalışması lâzımdır.Tevsii malûmât da
az yazıp çok okumakla olur.Risâlemizin işleriyle bir taraftan, iştigâl ederken, bir
taraftan da ketebe-i lâzımeyi mütâlaa ile uğraşırdım. Mektebin umûr-i idaresine
bakan da bendeniz idim. Đnsâf buyrulsun. Bîçare muharrir bunca meşâgil-i şeti ve
mütâab-ı takat-fersâ arasında yazı yazamazsa mazûr görülmez mi?
Maârif’e gelince zâten onu bir müddet-i mevkuta için derûhte
etmiştim.Bâhusûs o esnada münharifü’l mizaç idim.Bir cihetten de husûsi bazı
işlerimin tesviyesiyle uğraşıyordum öyle zamanlar olurdu ki yazacağım bazı ufak
tefek âsârı mürettiphânede ayak üzerinde yazar mürettiplere verir bir taraftan da
dizilenleri tashîh eder idim.
Bununla beraber gerek Mektep, gerek Maârif zaman-ı idaresinde yine epeyce
muntazam çıkardı. Bunu mezkûr risâleleri sırasıyla nazar-ı mütâlaadan geçirenler
itirâf ederler.
Đnşallah Hazine-i Fünûn’un onlardan daha muntazam çıkmasına gayret
edeceğim. Teveccühlerine nâiliyetle mebâhi olduğum üdebâ-yı kirâmında mazhar-ı
muâvenetleri olacağından eminim.Ezcümle Faik Beyefendi ara sıra muâvenet-i00
102 kalemiyede bulunacağı gibi şâir hekim Celil Elmasır Hersekli Arif
Hikmet Beyefendi Hazretleriyle Muallim Cudi ve Muallim Feyzi Efendiler
Hazretlerinin, sâir bazı ihvânın ve muâsırımızdan olup vefât etmiş bulunan Avnî Bey
Efendi, Osman Şems Efendi, Hoca Naili gibi bazı şuarâ-yı meşhûrenin eserleriyle de
dâima tezyîn-i sahâif edeceğim.
Hazine-i Fünûn’un tutacağı mesleğe gelince bunu şimdiden tayine hâcet
yoktur.Gelecek nüshadan itibâren kendini göstermeğe başlayacaktır. Herhalde ümit
edilir ki risâlemizin günden güne kat-ı merâhil-i terakkî ettiği görülecektir.
(Adet 35, s. 373-374) (Andelib)
216
Hazine-i Fünûn Dergisinin 3.sene, 51-52. ortak sayısının sonunda yer alan
fihrist
217
Hazine-i Fünûn Dergisinin 3. sene, 51-52. ortak sayısının sonunda yer alan
fihristin devamı
218
SONUÇ
II. Abdülhamit dönemi, basına uygulanan sansür nedeniyle pek çok gazete ve
derginin kapatıldığı bir dönemdir. Böyle bir ortamda yayım hayatını devam ettiren
Hazine-i Fünûn da o yıllardaki pek çok süreli yayım gibi siyasî konulardan ziyade
sosyal ve kültürel konulara ağırlık vermiştir.
Hazine-i Fünûn dergisi edebî ve fennî bir dergi olmakla birlikte dergideki
yazılar daha çok edebî niteliktedir. Hazine-i Fünûn dergisi, yayım hayatı boyunca bu
çizginin dışına çıkmamış, siyasete yer vermemiştir. Hem edebî hem de fennî pek çok
yazının yer aldığı dergide edebî konuların fennî konulara göre daha fazla yer tuttuğu
görülmektedir. Đncelenen sayılarda 114 yazı bulunmaktadır, bunların 55’i edebiyatla
59’u ise diğer alanlarla ilgili yazılardır.
Edebiyat / edebî yazı açısından bakıldığında ise Hazine-i Fünûn’da şiirin daha
fazla yer aldığı görülmektedir. Derginin incelenen sayılarında yer alan 139 şiirden
85’i gazel, 10’u kaside, 10’u kıta, 6’sı nat, 5’i mesnevi, 3’ü methiye, 2’si tevhit, 2’si
tahmis, 1’i mersiye, 1’i şarkı, 1’i tesdis, 13’ü ise Batılı veya yeni nazım şekilleriyle
kaleme alınmış şiirlerdir. Bu şiirlerden bazıları başlıksız, bazıları da “ Tahattur- Tesir
” (A.(ع) Tevfik, adet 32-33.), “Kuşlar” (Andelib adet 37), “Rüyâ” (Mehmet Đhsan,
adet 38) gibi şiirlerde olduğu gibi konularına göre isimlendirilmiştir. Görüldüğü gibi
derginin incelenen sayılarında yayımlanan şiirlerin çoğunluğunu eski tarz şiirler
oluşturmaktadır. Hazine-i Fünûn’da yer alan bu şiirlerde daha çok devrin özelliğini
yansıtan bireysel konular işlenmiştir. Şairler, aşk, tabiat sevgi, ölüm, üzüntü gibi
konuları ve duyguları dile getirirken, Divan şiirinin benzetmelerini de
kullanmışlardır.
Hazine-i Fünûn’un incelenen sayılarında Divan şiirinin ağırlıkta olduğu
görülür. Ancak bu eski şiirlerden birçoğunun nazire oluşu dikkat çekicidir. Dergide,
20’si gazele, 3’ü kasideye olmak üzere toplam 23 nazire şiire yer verilmiştir. Bu
nazirelerden birçoğu Divan şairlerinin şiirlerine özellikle de Fuzûlî’nin şiirlerine
219
yazılmıştır. Divan edebiyatının usta şairlerinin şiirlerinin dergide yer alması, hatta bu
usta şairlere nazireler yazılması, derginin eski edebiyata olan sevgisinin ifadesidir.
Hazine-i Fünûn dergisinde yer alan yazıların belirli sütunlar altında neşrine
dikkat edilmiştir. Đncelenen sayılar içerisinde “Edebiyat, Fıkra, Đhyâ-yı Âsâr, Kısm-ı
Edebî, Kısm-ı Fennî, Makale-i Mahsûsa, Maraz-ı Sühan, Musâhabe, Mütenevvia,
Terâcim, Terâcim-i Ahvâl ” isimlerini taşıyan on bir sütuna yer verilmiştir.
Bu sütunlar içerisinde “Edebiyat, Fıkra, Musâhabe, Makale-i Mahsûsa,
Maraz-ı Sühan, Terâcim ” sütunları büyük puntoyla ve koyu renkle yazılırken,
“Đhyâ-yı Âsâr, Kısm-ı Edebî, Kısm-ı Fennî, Mütenevvia, Terâcim-i Âhvâl” sütunları
ise daha küçük puntoyla açık renkle yazılmıştır. Bu durum okuyucuda, dergide koyu
ve büyük puntoyla yazılanların ana sütun, diğerlerinin ise ara sütun olarak
düşünüldüğü izlenimini uyandırmaktadır.
Đncelenen sayılar arasında ana sütunlar içerisinde “Terâcim” ile “Fıkra”, ara
sütunlar içerisinde de “Kısm-ı Edebî” ile “Kısm-ı Fennî” sütunlarının dergide önemli
bir yere sahip olduğu görülmektedir. Dergide yer alan ana sütunlar içerisinde en az
“Maraz-ı Sühan”, ara sütunlar içerisinde de “Đhyâ-yı Âsâr” sütunu kullanılmıştır.
Derginin daha önceki yıllarında Faik Reşat’ın kaleme aldığı “Eslâf” sütunu,
incelenen bu sayılarda Terâcim-i Âhvâl ismiyle devam etmiştir. Hazine-i Fünûn’un
incelenen sayıları içerisinde on bir biyografi yazısına yer verildiği görülür. Bu
yazılardan ikisi hariç diğerleri “Terâcim-i Ahvâl” sütununda yer almıştır. Bu sütun
içerisinde Arap, Acem, Osmanlı, Batılı şair ve âlimlerin biyografilerine yer
verilmiştir. Biyografisi verilen on bir kişiden beşinin edip olmaması, ayrıca
biyografileri verilen kişiler arasında Osmanlı şair ve düşünürleri dışında Batılı şair ve
bilim adamlarının da olması, biyografisi verilen kişilerin belirli kesimle sınırlı
kalmadığını ve alanının genişlediğini göstermektedir.
Hazine-i Fünûn’da yer alan yazılarda siyasî olaylar dışında, toplumun
eğitilmesi amacıyla güncel konulara ve tabiatın insan psikolojisine yansımaları, aşk,
ıstırap ve bunların sosyal hayata tezahürlerine yer verilmiştir. Derginin çıkarıldığı
220
yıllarda sanatçıların, eserlerine -devrin siyasî ortamından dolayı- konu seçmede tam
olarak özgür davranamadıkları, siyasî meselelerden çok sosyal meselelere yer
verdikleri görülür. Sosyal meseleler de daha çok hikâye türünde yazılarla dergide yer
bulmuştur. Derginin incelenen sayılarında yer alan sosyal içerikli hikâyelerin
temelini daha çok kadın, aile ve çocuk merkezli hikâyeler oluşturmaktadır. Kadın ve
çocuk eğitiminin toplumsal yaşantıya olan etkisi de bu dönem eserlerinin üzerinde
durduğu önemli konulardan biri olmuştur. Devrin siyasî ortamından dolayı
sanatçıların siyasî konulara yönelememeleri, onların edebiyat, eğitim, fen, sağlık,
tarih ve coğrafya konularına yönelmelerine sebep olmuştur. Bu durum ilk bakışta bir
sonuç olarak görülebilir, fakat sanatçıların siyasetin kısır döngüsünden uzaklaşarak
farklı alanlara yönelmesi açısından bakıldığında da olumlu olarak düşünülebilir.
Hazine-i Fünûn’da ağırlıkta Şark’tan olmakla beraber Garp’tan da çeviriler
yapılmıştır. Şark’tan yapılan çeviriler, tanınmış şairlerin divanlarından seçilmiştir.
Batı’dan yapılan çeviriler ise bilimsel gelişmelerle kültürel bilgilerin verildiği
mensur yazılardır. Buradan hareketle Hazine Fünûn’un çıktığı yıllarda Osmanlı
ediplerinin bir taraftan Şark kültürünü devam ettirirlerken, diğer taraftan da Batı’da
yaşanılan bilimsel gelişmelerden uzak kalmayarak Doğu ve Batı arasında kültürel bir
köprü görevi gördükleri rahatlıkla söylenebilir.
Dergide mektup, makale, sohbet ve deneme türünde yazılara da yer
verilmiştir. Dergide yer alan mektuplar bireysel konulu ve bilgi içeriklidir. Hazine-i
Fünûn’un incelenen sayılarında deneme ve sohbet türlerine göre makale türüne daha
çok yer verildiği görülür. Makalelerde yer alan konuların büyük kısmı bilimsellikten
uzak edebî, fennî ve sosyal içeriklidir. Dergide yer alan deneme ve sohbet türleri ise
tabiat ve bireysel içerikli yazılardan oluşmaktadır.
Hazine-i Fünûn’da dil konusunda oldukça hassas davranılmıştır. Dergideki bu
hassasiyeti 30. sayıdan itibaren Osmanlı lisanı hakkında yazılan yazılarda görmek
mümkündür.
221
Hazine-i Fünûn’da edebî faaliyetlerin dışında fen ve sağlık konularına da yer
verilmiştir. Dergide fen ve sağlık konularını içeren 6 tane yazı vardır. Bunların
büyük bir kısmının “Kısm-ı Fennî” sütunu içerisinde yer aldığı görülür. Dergide tam
olarak tespit edememekle birlikte çevri olduklarını tahmin ettiğimiz bu yazıların ya
halkı bilgilendirmek için ya da -devrin özgür olmayan basın ortamı düşünüldüğünde
-boş kalan sütunlarını doldurmak için yayımlandığı düşünülebilir.
Hazine-i Fünûn’da ilan ve reklamlara da yer verilmiştir. Mecmuadaki
ilanların tamamı yeni çıkan mecmua, takvim, gazete ve çeşitli kitaplar üzerinedir.
Özellikle “Yeni Kitaplar” başlığı altında tanıtılan kitaplar, derginin matbaasında
basılıp, dergi kütüphanesinde bulunan ve satışı yapılan kitaplardır.
Hazine-i Fünûn dergisinin, edebiyat tarihlerinde çoğunlukla eski edebiyat
taraftarı olarak değerlendirildiği, hatta eski-yeni taraftarlığı konusunda eski
edebiyattan yana bir eğilim sergilediği yaygın bir kanıdır (Akyüz 1995:90). Bu
yaygın kanıyı dergide yer alan nazirelerin çoğunun Fuzûlî’ye yazılması, şiirlerde eski
nazım şekillerinin çokça kullanılması, Muallim Naci’nin şiirlerine dergide yer
verilmesi desteklemektedir. Ancak Hazine-i Fünûn’da eski edebiyat taraftarı
Muallim Naci’nin yazılarının, şiirlerinin yayımlanmasının yanı sıra Ekrem’in
şiirlerinin yayımlanması, hatta Ekrem’in “Pejmürde” isimli eserinin okuyuculara
müjdelenmesi o dönemde en azından Hazine-i Fünûn dergisinde eski-yeni taraftarlığı
konusunda herhangi bir kutuplaşmanın henüz mevcut olmadığının bir kanıtı olarak
görülmelidir. Fakat Hazine-i Fünûn’un daha önceki yıllarına nazaran yeni tarzda
şiirler yazan şairlerin şiirlerine daha az yer verilmiştir. Bu, derginin ilgisinin eskiye
doğru yöneldiğinin bir kanıtıdır. Mesela Fikret’in ve Cenap’ın birer şiiri vardır.
Ayrıca dergide Batı şiirlerinden alınma nazım şekilleri de kullanılmıştır.
Hazine-i Fünûn çıkarıldığı I. Meşrutiyet döneminin edebî, siyasî, sosyal
yapısını yansıtan süreli bir yayındır.
222
KAYNAKÇA
Ali Kemal
2004 Ömrüm
(Hazırlayan M. Kayahan Özgül)
Ankara: Hece Yayınları.
AKTAŞ, Şerif
1987 Ahmet Rasim
Ankara: Kültür Bakanlı Yayınları.
AKYÜZ, Kenan
1985 Batı Tesirinde Türk Şiiri Antolojisi
Đstanbul: Đnkılâp Kitabevi.
AKYÜZ, Kenan
1995 Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri 1860-1923
Đstanbul: Đnkılâp Kitabevi.
AND, Metin
1983 Türk Tiyatrosunun Evreleri
Ankara: Turhan Kitabevi.
ANDI, M. Fatih
1995 Ara Nesil Şairi Mehmet Celal, Hayatı, Görüşleri Şiirleri
Đstanbul: Alfa Yayınları.
ANDI, M. Fâtih
1996 Servet-i Fünûn’a Kadar Yeni Türk Şiirinde Şekil
Değişmeleri
Đstanbul: Kitabevi.
223
BABACAN, Mahmut
2003 “Ara Nesil’de Eleştiri”
Hece Aylık Edebiyat Dergisi Yıl 7 sayı: 77 / 78 / 79
Mayıs/
Haziran / Temmuz - Eleştiri Özel sayısı: 6
Ankara: Desen Matbaası.
BANARLI, Nihad Sâmi
1998 Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, C.II
Đstanbul: MEB Yayınları.
BĐRĐNCĐ, Necat
1977 “Đzbudak, Veled Çelebi”
Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, Devirler, Đsimler,
Eserler, Terimler, C. III
Đstanbul: Dergâh Yayınları.
BĐRĐNCĐ, Necat
1987 Nabizade Nazım
Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları
Bursalı Mehmet Tahir Efendi
1972 Osmanlı Müellifleri, C. II
Đstanbul: Meral Yayınları.
ÇALIŞLAR, Aziz
1995 Tiyatro Ansiklopedisi
Ankara: TTK Basımevi.
ÇANKAYA, Ali
1968-1969 Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, C.III
Ankara: Mars Matbaası
224
ENGĐNÜN, Đnci
2006 Yeni Türk Edebiyatı Tanzimat’tan Cumhuriyet’e
(1839-1923)
Đstanbul: Dergâh Yay.
ERCĐLASUN, Bilge
1994 Servet-i Fünûn’da Edebî Tenkit
Đstanbul: Milli Eğitim Basımevi.
ERCĐLASUN, Bilge
1992 “Servet-i Fünûn Edebiyatı Türk Dünyası El Kitabı, C.III
Ankara: Türk Kültür Araştırma Enstitüsü Yay.
EROĞLU, Hamza
1982 Türk Đnkılâp Tarihi
Đstanbul: MEB Yay.
GARĐPER, Cafer
2004 “Yenileşmenin Başlangıcı ve Öncüleri”, R. KORMAZ
Yeni Türk Edebiyatı El Kitabı (1839-2000)
Ankara: Grafiker Yayıncılık.
GERÇEK, Selim Nüzhet
Türk Matbuatı
Ankara: Gezgin Kitapevi.
GÖVSA, Đbrahim Alaaddin
Türk Meşhurları Ansiklopedisi
Đstanbul: Yedigün Neşr
225
HUYUGÜZEL, Ömer Faruk
2000 Đzmir Fikir ve Sanat Adamları (1850-1950)
Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
ĐNUĞUR, M. Nuri
2002 Basın ve Yayın Tarihi
Đstanbul: Der Yay., 5. Basım.
ĐNAL, Đbnülemin Mahmut Kemal
1988 Son Asır Türk Şairleri, Cilt I-IV
Đstanbul: Dergâh Yayınları.
ĐSEN, Mustafa
2006 “Şair Biyografileri: Tezkireler”
Türk Edebiyatı Tarihi, Cilt 2
Đstanbul: T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları.
ĐSKĐT, Server R.
2000 Türkiye’de Neşriyat Hareketlerine Bir Bakış
Ankara: MEB Yay.
KAHRAMAN, Âlim “Hikâye”
1998 TDV Đslâm Ansiklopedisi, c. XVII
Đstanbul: Diyanet Vakfı Yayınları
KAPLAN, Mehmet
1976 “Şinasi’nin Türk Şiirine Yaptığı Yenilik”, “Cenap
Şahabettin’in Şiirlerinde Pitoresk”, Cenap Şahabettin’in
Şiirinde Ses ve Mûsikî”
Türk Edebiyatı Üzerine Araştırmalar I
Đstanbul: Dergah Yayınları.
226
KAPLAN, Mehmet
1971 Tevfik Fikret Devir – Şahsiyet - Eser
Đstanbul: Dergâh Yayınları.
KARPAT, Kemal; ZENS, W.Robert
2002 “ I. Meşrutiyet Dönemi ve II. Abdülhamit’in
Saltanatı”, Türkler Cilt XII, Çev: Nasuh Uslu
Ankara: Yeni Türkiye Yayınları.
KAYAOĞLU, Taceddin
1998 Türkiye’de Tercüme Müesseseleri
Đstanbul: Kitapevi Yayınları.
KUDRET, Cevdet
1977 Abdülhamit Devrinde Sansür
Milliyet Yayınları.
LEWĐS, Bernad
1984 Modern Türkiye’nin Doğuşu
(Çeviren: Metin Kıratlı)
Ankara: TTK
ÖZTUNA, Yılmaz
1978 Büyük Türkiye Tarihi, Cilt VII
Đstanbul: Ötüken Yayınevi.
ÖZAKINCI, Cengiz 2002 Đslâm’da Bilimin Yükselişi ve Çöküşü
Đstanbul: Otopsi Yayınları.
227
OKAY, M. Orhan
2006 “Tanzimatçılar: Yenileşmenin Öncüleri (1860-1896)”
Türk Edebiyatı Tarihi, c. III
Đstanbul: T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları.
ÖZÖN, Mustafa Nihat 1941 Son Asır Türk Edebiyatı Tarihi
Đstanbul: Maarif Matbaası. ÖZÖN, Mustafa Nihat
1985 Türkçede Roman
Đstanbul: Đletişim Yayınları.
ÖZEGE, Seyfettin
1980 Bağış Kitapları Kataloğu
(hzl. Ali Bayram, M. Sadi Çöğenli)
Erzurum: Atatürk Üniversitesi Basımevi.
Selim Nüzhet
1931 Türk Gazeteciliği
Đstanbul: Devlet Matbaası.
SEL, Semra Hazine-i Fünûn Dergisi (2. Yıl, 1-26. Sayılar),
2004 (Đnceleme ve Seçilmiş Metinler),
(Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi)
Sivas: Cumhuriyet Üniversitesi.
SUNGURLUOĞLU, Đshak
1959 Harput Yollarında, C.II
Đstanbul: Elazığ Kültür ve Tanıtma Yayınları.
228
ŞAPOLYO, Enver Behnan
1969 Türk Gazeteciliği Tarihi Her Yönüyle Basın
Ankara: Güven Matbaası.
ŞĐMŞEK, Eyup Hazine-i Fünûn Dergisi (2. Yıl, 1-26. Sayılar),
2007 (Đnceleme ve Seçilmiş Metinler),
(Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi)
Sivas: Cumhuriyet Üniversitesi.
TANPINAR, Ahmet Hamdi
1997 19’uncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi
Đstanbul: Çağlayan Kitapevi.
TUNCER, Hüseyin
1994 Arayışlar Devri Türk Edebiyatı 1-Tanzimat Edebiyatı
Đzmir: Akademi Kitapevi, 2.Baskı.
TURHAN, Mümtaz
1969 Kültür Değişmeleri
(Sosyal Kültür Bakımından Bir Tetkik)
Đstanbul: MEB Yayınları.
TÜRKÖNE, Mümtaz
1996 “Islahat Fermanı, Tanzimat Fermanı”
Osmanlı Ansiklopedisi, Cilt V
Đstanbul: Đz Yay.
YALÇIN, Alemdar
2002 II. Meşrutiyette Tiyatro Edebiyatı Tarihi
Ankara: Akçağ Yay.
229
YAVUZ, Orhan
1988 Tezkiretü’l Evliya
Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları.
YÜKSEL, Süheyla
1990 Đchitad Mecmuası (101-200. sayılar), Đnceleme Seçilmiş
Metinler
(Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi)
Sivas: Cumhuriyet Üniversitesi.
YÜKSEL, Süheyla;
1997 Faik Reşat’ın Hayatı ve Eserleri
(Yayınlanmamış Doktora Tezi)
Ankara: Gazi Üniversitesi.
NACĐ, Muallim
1986 Osmanlı Şairleri
(hzl.: Yrd.Doç.Dr. Cemal Kurnaz)
Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları.
Muhtar Gazi Ahmet Paşa
1993 Takvimü’s-Sinin
(hzl.: Yücel Dağlı, Dr. Hamit PEHLĐVANLI)
Ankara: Genel Kurmay Basımevi.
REŞAT, Faik
1313 Terâcim-i Âhvâl
Đstanbul: Kaspar Matbaası.
230
UÇMAN, Abdullah
2003 “Tanzimat ve Servet-i Fünûn Dönemi Türk Edebiyatında
Eleştiri” Hece Aylık Edebiyat Dergisi Yıl 7 sayı: 77/78/79
Mayıs/ Haziran/Temmuz- Eleştiri Özel sayısı,
Ankara: Desen Matbaası.
231
DĐZĐN
A
A. (ع)Tevfik (Selanikli) · 64, 72 A. Bey · 40, 51, 107 A. (ع) Seniy bk. [YURDMAN], Abdülgânî
Seniy Abdülgânî Seniy bk. [YURDMAN], Abdülgânî Seniy A. (ع) Tevfik XIII, 55, 96, 218 A. Mühif 162 Abdi Efendi 75 Abdullah Salâhi-i Uşşakî 49 Abdullah Uçman bk. UÇMAN, Abdullah Abdullah Vassaf Efendi 49 Abdulrahim Fehmi 59, 60, 64, 93, 125, 126,
151 Abdulvahâp 59, 64, 93, 124, 136, 138 Abdurrahman 161 Abdülaziz 3, 23, 24, 25 Abdülezel Paşa · 69 Abdülhalim Memduh [Bey] · 80 Abdülhamit II, X, 1, 3, 5, 7, 10, 11, 12, 23,
25, 28, 29, 30, 31, 40, 68, 79, 84,103,218, 226
Abdülmecit 2, 3 Abdürrahim Fehmi Efendi V, 198 Abdürrahman Paşa 71 Ada Şairi 78 Ada’da Söylediklerim 78, 79 Adana 71, 75, 90 Adnan Adıvar 28, 29 Adolphe Richard 162 Adoplhe Wilbrant 161 Afife 67, 77 Agâh [Osman] Paşa XIII, 55, 65, 93, 127,
145, 146, 147 Agah Efendi 23 Agâh Paşa 64, 65, 66 Ağlarım 46, 82, 111, 135, 136, 142 Ahâli 31 Ahlâk Müderrisi 160 Ahmet VI, X, XIII, 12, 13, 14, 15, 17, 19, 20,
22, 28, 29, 30, 34, 36, 43, 45, 48, 50, 51, 52, 53, 54, 55, 56, 57, 58, 59, 60, 63, 64, 66, 67, 70, 74, 79, 80, 82, 83, 93, 94, 95, 98, 100, 116, 120, 123, 124, 125, 126, 127, 134, 135, 136, 137, 139, 140, 141, 142, 143, 146, 148, 150, 153, 160, 161, 169, 210, 222, 228, 229
Ahmet Bahattin (Mektûbî-i Maliye Ketebesinden) 64, 93, 123, 135, 139
Ahmet Bedrettin Efendi 70 Ahmet Cevdet 20, 29
Ahmet Emin Yalman 28 Ahmet Đhsan 17, 29, 30, 36 Ahmet Lütfi 22 Ahmet Mithat 13, 14, 15, 17, 19, 20, 28, 50,
51, 53, 82, 161 Ahmet Mithat Efendi 28, 53 Ahmet Muhtar X, 30, 34 Ahmet Rasim VI, 20, 28, 30, 43, 45, 52, 57,
58, 59, 60, 64, 66, 67, 79, 94, 123, 124, 125, 126, 127, 135, 136, 137, 140, 142, 143, 146, 148, 150, 210, 222
Ahmet Remzi 54, 55, 64, 94, 127, 139 Ahmet Reşat 74 Ahmet Şuayib 20 Ahmet Tahir 55, 64, 100 Ahmet Tahir (Çallı Ömer Efendizâde 55, 64,
95, 100, 127, 140 [Ahmet] Tevfik Lâmih XIII, 64, 93, 127 Ahmet Vefik Paşa 13, 56 Ahter 88 Ak Saç 52, 67, 94, 125, 135, 150 Ak Saçlar 79 Akdeniz 7 Âkibet-i Tevekkül 40, 43, 52, 90, 118, 126,
134, 143, 145 Akka 90 Akkerman 166 Akse’l-ireb Fî Tercümeti Mukaddimeti’l Edeb
120 Aksiyyat 90 Akşam 67, 201 Akşehir 82, 103 AKTAŞ, Şerif 67, 222 Akyüz XII, 2, 5, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16,
17, 20, 41, 51, 67, 84, 221 Akyüz, Kenan XII, 222 Alay Beyliği 66 Aldanıyorum 67 Alemdar Yalçın bk. YALÇIN, Alemdar Alexandre Blacque 21, 22 Alexandre Dumas Pere 14, 50 Alfred Churchill 23 Ali Bayram XIV, 227 Ali Bey 13 Ali Efendi 74 Ali Ekrem 77 Ali Enver 64, 95, 106, 123, 151, 152, 160 Ali Kemal 29, 30, 76, 222 Ali Muzaffer 43, 52, 57, 64, 68, 69, 95, 125,
141, 142, 143 Ali Paşa 24
232
Ali Raci Efendi 55, 64, 95, 105, 127, 148 Ali Ragıp Bey bk. Kaymakam Ali Ragıp Bey Ali Rıza V, 30, 54, 55, 59, 60, 64, 68, 95, 96,
124, 125, 127, 135, 136, 144, 147, 148, 150, 202
Ali Rıza Efendi 68 Ali Rıza Seyfi 30 Ali Rifat 30 Ali Ruhi Bey 173 Ali Rûhî Bey 55, 64, 96, 127, 147 Ali Sami 160 Ali Şadi 70, 98 Ali Şîr Nevâyî 48 Ali Tevfik Paşa 55, 73, 84, 112 Ali Tevfik Paşazâde bk. Celal Paşa (Ali
Tevfik Paşazâde) Âlim Kahraman bk. KAHRAMAN, Âlim Allah 52, 95, 111, 116, 118, 189 Almanca 22, 31, 160 Almanya 6 Alphonse Daudet 19 A-M.V 161 Amasya 83 Amerika 69 Amît 74 Anadolu IX, 7, 16, 31, 48 Ana-Kız 51 Andelib I, VI, XII, XVI, 36, 37, 44, 53, 55,
61, 63, 64, 69, 70, 80, 96, 97, 98, 105, 109, 122, 127, 128, 134, 142, 143, 144, 145, 146, 147, 148, 150, 151, 152, 158, 190, 215, 218
AND, Metin 12 ANDI, M. Fâtih 222 Ankara 34, 36, 66, 82, 86, 222, 223, 224, 225,
226, 228, 229, 230 Ara Nesil 11, 14, 17, 19, 222, 223 Araba Sevdası 16, 51, 77, 78 Arabî 85, 169 Arap 48, 69, 82, 219 Arapça ·22, 31, 70, 74, 75, 76, 88, 89, 90, 160 Arapgiloğlu 85 Arapzâde Hafidi Mahmut Efendi 98 Ardahan 6 Arif Hikmet bk. Hersekli Arif Hikmet Arkadaşım 67 Arnavutça 22 Arnavutluk 31 Arslan Avcıları 161 Artin Kayseryan 161 Arz-ı Muhabbet 9 Arzuy-ı Hayat 161 Asakir-i Muhammediye 1 Âsâr-ı Manzûme 98, 99, 100, 102, 107, 114,
128, 129, 130, 132, 145, 146 Âsâr-ı Mensûre 94, 110, 115, 119, 124, 127 Asım Vecihi ·55, 64, 99, 128, 141
Asır VI, XVI, XVII, 12, 34, 36, 63, 84, 85, 97, 107, 122, 154, 155, 212, 225, 227, 228
Asır Kütüphanesi · XVI, XVII, 36, 212 Askerî Müze 8 Askerlik Âlemi 72 Aşina-yı Nikâh 79 Aşk-ı Masumane 79 Atala 15, 50, 77 Atatürk Ü. XIV, 227 Âti 86 Atîdeki Mesnevide Fuzûlî’nin Gayr-ı Matbû
Bir Eserindendir 102, 130, 149 Avdet 91 Avnî Bey 55, 64, 72, 87, 99, 114, 128, 149,
151, 192, 215 Avram Naum 30 Avrupa IX, 3, 5, 7, 8, 16, 20, 23, 29, 30, 56,
61, 81, 89, 91, 92, 101, 109, 113, 118, 119, 185
Avusturya 1, 6, 7, 101 Ayan Meclisi 3 Ayastefanos 5 Ayine-i Dil 87 Aziz 160 Aziz Çalışlar bk. ÇALIŞLAR, Aziz Aziz Efendi 84 Aznavur 36 Azri Çelebi · 38, 43, 55, 64, 99, 129, 144, 145,
146, 148, 151, 152
B
BABACAN, Mahmut 11, 14, 17, 20, 223 Babıâlî Caddesi XVI, 34 Bağdat 72 Bağış Kitapları Kataloğu XIV, 160, 227 Bahar-ı Dâniş Mukaddimesi 18 Bahari Bey 82 Bahçe 28 Bahizâde Mehmet Subhi XII, 55, 65, 99, 110,
131, 146 Balkan 6 Balonla Seyahat 69 BANARLI, Nihad Sâmi 10, 15, 41, 79, 223 Barika 90 Barnomun Milyonları 87 Basın Nizamnamesi 24 Basiretü’l-şark 31 Basmahâne Nizamnâmesi 27 Batı IX, 1, 8, 9, 11, 12, 14, 16, 17, 19, 21, 54,
56, 57, 58, 69, 75, 92, 94, 220, 221, 222 Batum 6 Bayburt 90 Beberuhi 31 Bedayi 90
233
Bedâyü’l Arab 46, 91, 117, 124, 138, 139, 141, 142, 147, 148, 150, 152
Bedriye 74, 81 Bekarlık Sultanlık mı Dedin? 15 Belçika 101 Belgrat Kalesi 24 Belki Ben 67 Berlin Kongresi 5, 6 Bernad Lewis bk. Bernad LEWĐS Bernardin de Saint-Pierre 15 Besim Efendi 55, 64, 99, 129, 149, 150 Beşir Fuat 17, 19, 20 Beyân-ı Mazeret 70, 98, 128, 152 Beyanülvücut 83 Beyazıt I, II, X, 8, 55, 56, 65, 77, 87, 113,
117, 133, 149 Beyrut Bombardımanı 91 Beytülhazen 88 Biçâre Genç 67 Bidayet Mahkemesi · 71 Bîkes Kız 156 Bilecik 1 Bilge Ercilasun bk. ERCĐLASUN, Bilge Binbir Gece Masalları 14 Bir Bahar Sabahı 89, 115, 132, 153 Bir Bîçârenin Tarih-i Hayatı 63, 157 Bir Demet Çiçek 69 Bir Goncanın Hatırası 110, 125, 136, 141 Bir Güzele 54, 114, 132, 145 Bir Hâtıra 54, 84, 111, 131, 139 Bir Hikâye 52, 119, 126, 136, 148 Bir Đhtar-ı Mühim 70, 97, 122, 147 Bir Kadının Hayatı 79 Bir Kâide-i Tasarrufun Tetkiki 39, 57, 59, 60,
91, 118, 126, 133, 137, 142 Bir Levha-i Hazîn 61, 103, 107, 125, 141 Bir Mektûbum 58, 65, 120, 126, 147 Bir Mektûp 57, 58, 67, 94, 123, 126, 142 Bir Mülâhaza-i Tarihiye VI, 45, 59, 60, 68,
94, 126, 135, 140, 208 Bir Nev-heves ·64, 99, 129, 150 Bir Sahife-i Aşk 74, 101, 129, 140 Bir Sefilenin Evrâk-ı Metrûkesi 67 Bir Tevbekâr 15 Bir Türk Diplomatı [Evrâk-ı Siyaseti] 160 Birinci Meşrutiyet III, XI, 21, 25 BĐRĐNCĐ, Necat 51, 69, 223 Bî-vefâ 79 Bizans 7 Boccacio 14 Bosna 3, 4, 6, 24, 71 Bulgar· 3, 7, 24 Bulgarca 22 Bulgaristan 3, 5, 6 Bulgaristan Prensliği 6 Bulletin des Nouvelles 21 Bursa 87, 88
Bursalı Tahir Efendi 66 Bürhan 81
C
Câmî · 204 Cafer Gariper bk. GARĐPER, Cafer Ceb Lûgatı 83 Celâl Mukaddimesi 18 Celal Nuri 86 Celal Paşa (Ali Tevfik Paşazâde) 44, 55, 64,
73, 96, 99, 100, 104, 129, 143, 144, 145, 146, 147, 148, 149, 150, 151
Celîl 93 Celil Elmasır 215 Cemî Efendi 74 Cemile 79 Cemili 55, 64, 100, 129, 142 Cenâb-ı Fuzûlî’ye Taklit 74 Cenâb-ı Fuzûlî’ye Taklît 54 Cenab-ı Sadi 197 Cenap VI, 12, 20, 29, 41, 43, 54, 55, 64, 85,
100, 129, 138, 206, 221, 225 Cenap Şahabettin · 12, 42, 43, 54, 55, 64, 100,
129, 138, 225 Cenap Şahbettin 20 Cengiz Özakıncı bk. ÖZAKINCI, Cengiz Ceride-i Havadis 22 Ceridetü’l-Hakâyık 78 Cevdet Kudret bk. KUDRET, Cevdet Cevdet Paşa 71 Cevri 189 Cezairi 71 Cezaiye Zabıt Kitabeti 71 Cezayir 6, 66 Cezebat 90 Cezmi 15, 16 Charles Dickens 19 Chateaubriand 15, 50 Cimnastik Talimi 160 Curcuna 31 Cüneyne 31 Cüret 31
Ç
Ç. Sami 55, 64, 100, 129, 148 Çağpar 84, 85 ÇALIŞLAR, Aziz 13, 223 Çallı Ömer Efendizâde Ahmet Tahir · 95, 100 Çankaya 68, 91 ÇANKAYA, Ali 223 Çanta 72 Çelebi Sultan Mehmet 79
234
Çelebi Sultan Mehmet Yahut Müceddid-i Devlet · 79
Çiçekler Đçinde 52, 79, 108, 125, 136, 140 Çin 69 Çocuklara Mahsus Gazete 88
D
Dâmen Âlude 79 Daniel Defoe 14 Dâniş 18, 88, 106 Dâr-ı Şûrâ-yı Askerî 1 Dârülaceze 8 Darülfeyzi Hamid 82 Daul La Foudre 31 Decameron 14 Dehşet yahut Üç Mezar 79 Dekaik-i Lisan-ı Fransevi 160 Demdeme 19 Deniz Kıvılcimları 59, 91, 119, 124, 136 Derbyshire 57, 91, 118 Derviş Ali 47, 48, 64, 101, 123, 148 Derviş ERDAL 1 -, XV Deste Gül 83 Devil's Hole 57, 91, 118 Devrân 57, 62, 116, 134, 135, 152, 153 Devr-i Cedîd 74 Dîbâcesi 43, 59, 60, 102, 126, 147, 148, 149 Diplomalı Kız 15 Diran Kelekyon 28 Diş Istırâbı 156 Divan 10, 11, 17, 18, 53, 54, 71, 72, 73, 74,
83, 218 Divanı Ahkamı Adliye Muhakâmatı 71 Divân-ı Eş’âr 83 Divân-ı Đbnü’l-Fariz 46, 91, 117, 124 Diyarbakır 66, 74 Diyojen 24 Doğru Söz 31 Doğu 5, 6, 7, 9, 16, 57, 58, 220 Doktor Cerrahyan XVI Doktor Sâpey 49, 115 Dolap 31 Dömeke Meydan Savaşı 7 Dr. A. Münif bk. A. Mühif Durub-ı Emsâl-i Türkiye [Yahut Atalar Sözü]
162 Dünyaya Đkinci Geliş 15
E
Ebu Nasr Ferahi 160 Ebû’l- Hâşim 49 Ebû’l- Hâşimi’l- Sûfî · 47, 49, 120, 123, 148 Ebuzziya Tevfik 13
Edebiyat-ı Cedide 29, 30 Edib-i Maârifperver 106 Edirne 69, 115 Edmon Fazi 82 Edremitli Đhsan Necmi 44, 101 Efendigiller 79 Ekrem bk. Recaizade Mahmut Ekrem Ela Gözler 43, 67, 94, 125, 143 Eleştiri Özel Sayısı 14 Elhan 19, 78 El-Hilafe 31 Elliva 92 Elmüeyyed 92 Elvâh-ı Sevda 79 Elvah-ı Şâirane 79 El-vüsûk Fî Tercümeti’l-Furûk 95, 123, 151,
152 Emel 31 Emile Zola 19 Emin bk. Emin (Revandizli) Emin (Revandizli) · XI, XII, 14, 28, 64, 92,
101, 121, 138 Emin Nihat Bey 14 Eminzâde Ahmet Tevfik Beyefendi 63, 153 Emirgan 83 Encümen i Teftiş ve Muayene Azalığı 76 Encümen-i Daniş 2 Encümen-i Şuarâ 71, 77 Encümen-i Teftiş ve Muayene 8, 27 Endişe-i Hayat · 67 Enginün · 9, 11, 15, 16, 22, 23, 29 ENGĐNÜN, Đnci · 224 Enîn-i Đhtizâr · 70, 97, 128, 150 En-neşri’z-zühri fî Resâil en-nesri’d-dehri
160 Enver 54, 55, 64, 73, 74, 95, 101, 104, 129,
140, 145, 147, 228 Enver Bey 73, 74, 104 Epir 6 ERCĐLASUN, Bilge 21, 29, 224 Ergani 73 Ermeni 7, 161 Ermenice 22, 36 Ermeniler 7 Eroğlu 4 EROĞLU, Hamza 224 Erzurum XIV, 5, 7, 66, 227 Esaret 15 Esbak Đstanbul Kadısı Arapzâde Hafidi
Mehmet Efendi bk. Mehmet Efendi Eser-i Kamil Paşa 161 Eshâb-ı Tabakât-ı Seb · 90, 162 Esham Muhasebesi 77 Eski Gün 67 Eslâf 22, 42, 47, 50, 55, 63, 158, 159, 219 Eslâf Hakkında Mukaddime Yollu Birkaç Söz
55
235
Es-Sadaka 31 Eşar-ı Hayret 76 Eşek ile Tilki 9 Evzân-ı Meşhûre V, 61, 84, 111, 124, 143,
145, 147, 169 Ey Yâr-ı Nağmekâr 54, 116, 149 Eyup Şimşek bk. ŞĐMŞEK Eyup
F
Fahrettin Reşat 161 Fâide 95, 106, 122, 123, 137, 151, 152 Faik Esat XII, 36, 55, 64, 69, 96, 97, 98, 122,
127, 128, 134, 142, 143, 144, 145, 146, 147, 148, 150, 151, 152
Faik Reşat I, II, XVI, 22, 36, 42, 44, 46, 47, 48, 50, 55, 59, 60, 61, 63, 64, 70, 74, 75, 96, 101, 102, 122, 123, 126, 129, 140, 143, 145, 146, 213, 219, 229
Falih Rıfkı Atay 29 Farisî 43, 85, 89, 102, 148 Fars 69 Farsça 22, 74, 75, 88, 89, 102, 117 Fatih 1, 54, 79, 89, 222 Felatun Bey ile Rakım Efendi 15, 51 Felsefe-i Zenân 15 Fenn-i Teşrîh Ulemâsından Doktor Sâpey 47,
49, 50, 115, 123, 148 Feraizcizâde Mehmet Şakir Efendi 88 Ferit Devellioğlu XIV Ferit Đsmail Hakkı Paşa bk. Jandarma Dairesi
Reisi Esbakı Ferit Đsmail Hakkı Paşa Ferizcizâde Salih Efendi 87 Feyzâbat 90 Feyzi 30, 55, 65, 83, 111, 131, 149, 171 Fıkra III, 37, 42, 43, 69, 94, 95, 108, 115,
118, 125, 126, 219 Fırka-i Zabtiye Azalığı 66 Fıtnat Hanım 195 Fikret 41, 55, 77, 221 Firkat 15 Folkeston 81 François Fenelon 14 Fransa 6, 10, 23, 82, 101, 185, 209 Fransız 8, 9, 14, 21, 88, 154 Fransızca 14, 21, 22, 30, 31, 72, 81, 82, 160,
184 Fransızcadan Mütercem 94, 123, 126, 142 Furûk 95 Fuzûlî 43, 54, 55, 58, 59, 60, 64, 68, 74, 85,
94, 96, 101, 102, 106, 112, 126, 127, 129, 130, 139, 145, 147, 148, 149, 190, 205, 218, 221
G
Galatasaray 29, 77, 83, 84 Galatasaray Sultanisi 29, 77 Galip XI, 55, 64, 75, 92, 102, 106, 116, 130,
151, 176 Galip (Talebe-i ulumdan Kayserili Đbni Seyit
Galip) ·XI, 55, 64, 92, 102, 106, 130 Gam-ı Hicran · 67 Garbın Eşâr-ı Rengîninden 68, 94, 135, 137,
140 Gariper 18 GARĐPER, Cafer 224 Garp 30, 31, 58, 92, 119, 220 Gayret 28, 78, 196 Gazellerim 79 Gazette Française de Costantinople 21 Gazi Ahmet Muhtar Paşa X, 34 Gazi Osman Paşa 4 Gazi Üniversitesi 229 Gece Rûy-ı Deryâda 59, 119, 124, 135, 150 Gelibolulu Hoca Tahir Efendi 89 Gelibolulu Recep Ferdi Bey 88 Genç Osmanlılar 3 Genel Meclis 3 Gerçek 31 Selim Nüzhet Gerçek 224 Girit 3, 6, 7, 24, 31, 73 Girit Đsyanı 3 Gostençka 68 Gölgesini Satan Adam 161 Gönüllü 51, 53, 65 GÖVSA, Đbrahim Alaaddin 224 Göztepe 74 Gustave Flaubert 19 Gül Demetleri 63, 69, 158 Güldeste 75 Gülistan 89, 205, 204 Gülşen 67, 78 Güneş 67, 202 Güzel Eleni 67 Güzide-i Sühan 55
H
Habeşistan 69 Hacı Hasan Bey 81 Hacı Mirza Mehdi Tebrizi 88 Hacı Tahir Efendi 74 Haci Rizakuli Horasani 88 Hadîka 24 Hafız 87, 89 Hafidi Mehmet Efendi 101, 102 Hakani 175 Hakâyiku’l-Vakâyî 74
236
Hakikat 28, 31, 59, 60, 68, 94, 124, 127, 136, 148, 63, 153
Hakimiyet-i Milliye 86 Hakkari 80 Hakkı Bey 73, 172, 189 Halâ Seviyor · 79 Halet Bey 13 Hâleti 188 Hâletî · 195 Hâl-i Hazînim V, 110, 125, 147 Hâl-i Hazînim 199 Halide Edip Adıvar 28, 30 Halit Eyyup 30 Halit Ziya 76 Halkalı Ziraat Yüksek Okulu 7 Hama 73 Hamit 11, 13, 20, 34, 40, 85, 86, 109, 229 Hamiyet 67 Hamlet 87 Harabat 10, 17 Harput 70, 79, 80, 98, 227 Harput ulemasından Kemalettin Efendi 70, 98 Harputi 55, 65, 107, 109, 124, 131, 136, 138,
139, 140, 141, 143, 151 Hasan Asaf 30, 41 Hasan Mellâh 15 Hatıra-i Mektep Yahut Bir Manzara-i
Rûhaniye V, 68, 95, 125, 150, 201 Havâtir 31 Hayal 25, 31 , 59, 60, 68, 94, 112, 124, 127,
136, 148 Hayali 187 Hayam 89 Hoca Hayret Efendi bk. Hoca Hayret Efendi Hayrettin 160 Hayri · XI, 55, 64, 92, 102, 114, 130, 147, 160 Hayrullah Efendi 13 Hazân 60, 70, 85, 98, 112, 127, 128, 138, 152 Hazine-i Fünûn I, III, VII, IX, X, XI, XIII,
XIV XVI, XVII, 12, 31, 34, 35, 36, 38, 39, 40, 41, 42, 43, 44, 45, 46, 47, 48, 50, 51, 52, 53, 55, 57, 58, 59, 60, 61, 62, 63, 64, 65, 67, 69, 70, 72, 74, 75, 76, 78, 79, 82, 83, 84, 87, 88, 89, 90, 95, 96, 97, 100, 101, 102, 103, 104, 105, 106, 107, 114, 120, 122, 130, 136, 137, 139, 140, 141, 142, 143, 144, 145, 146, 147, 149, 150, 151, 152, 153, 154, 156, 157, 158, 160, 161, 213, 215, 216, 217, 218, 219, 220, 221, 227, 228
Hazreti Mevlâna Celalettin 83 Hece 14, 222, 223, 230 Hediye-i Sâl 89 Hersek 3, 4, 6, 71 Hersekli Arif Hikmet 44, 55, 64, 71, 72, 98,
99, 106, 128, 142, 144, 215 Hezâristân · 204
Hezec 177 Hınçak 7 Hızırağazâde 47, 49, 50, 116, 123, 139 Hızırağazade Sayıt Bey 75, 101 Hidiv Đsmail Paşa 6 Hikâye-i Feylosefıyye-i Mikromegas 56 Hikâye-yi Đbrahim Paşa be Đbrahim-i Gülşenî ·
13 Hikmet-i Edebîye 157 Hilal 31 Hilâl-i Osmanî 10 Hindistan Seyahatnâmesi 72 Hobart Paşa 160 Hoca Hayret Efendi 45, 55, 64, 75, 76, 102,
130, 142 Hoca Tahsin 55, 64, 106, 130, 147 Hudavendigâr 71 Humus 73, 74 Huyugüzel 69 HUYUGÜZEL, Ömer Faruk 225 Hüd’a-kâr Kız 156 Hüdavendigâr 66, 79 Hülâsetü’l Đtibâr 160 Hürriyet 10, 31 Hürriyet Kasidesi 10 Hüseyin Cahit 28, 29, 30 Hüseyin Dâniş 20, 56, 65, 88, 89, 106, 115,
132, 149, 153 Hüseyin Rahmi Gürpınar 28 Hüseyin Sabri 20 Hüseyin Siret 29 Hüseyin Tuncer bk. TUNCER, Hüseyin
I
I. Dünya Savaşı 6 I. Meşrutiyet 3, 4, 28, 39, 221, 226 II. Mahmut 1, 2, 7, 8, 21, 22, 56 II. Meşrutiyette · 13, 228 III. Napoleon 23 III. Selim 1 Irak 72 Isak Ferera 30 Islahat Fermanı 2, 228 Islahat-ı Edebiyye 19 Islahat-ı Osmaniye Tarih 72
Đ
Đbadullah Vasaf Efendi 112 Đbni Kemal 83 Đbni Rüştü XI, XII, 44, 55, 64, 102, 106, 114,
115, 130, 134, 147, 148, 149, 150, 152, 153 Đbni Seyit Gâlip 106
237
Đbnülemin Mahmut Kemal Đnal bk. ĐNAL, Đbnülemin Mahmut Kemal Đbnü’l Şevket 55, 64, 106, 130, 150 Đbnü’l-Fariz 47, 49, 50, 91, 118, 123, 138, 139 Đbnül Şevket 82, 108 Đbnürrıfat Samih 46, 54, 55, 65, 85, 86, 112,
113, 116, 125, 132, 139, 141, 152 Đbrahim Alaaddin bk. GÖVSA, Đbrahim Alaaddin Đbrahim Şevket 161 Đbrahim Şükrullah Efendi 49, 50 Đbrahim Şükrullah Efendinin Tarih-i Đrtihâlidir
93, 123, 135, 139 Đbret 24, 75 Đcmâl-i edebî 30 Đçli Kız 40 Đçtihat 31 Đfade-i Mahsûsa 36, 61, 70, 96, 122, 142, 213 Đğci Hafız [Efendi] 87 Đhsan Necmi (Edremitli) 55, 64, 101, 106,
130, 141 Đhsası Kalp 87 Đhtar 70, 97, 104, 105, 106, 107, 122, 137,
144, 147, 149, 151, 152, 188, 190, 191, 192, 194
Đhya Efendi 74, 159 Đhyâ-yı Âsâr 37, 38, 42, 99, 102, 219 Đkdam 20, 29, 67, 86, 88, 92 Đki Damla Göz Yaşı 156 Đki Günahsız Sevda 67 Đki Güzel Günahkâr 67 Đki Kanarya 79 Đki Kız 79 Đkrâm-ı Aklâm 20 Đlahi 9 Đlk Sevgi 67 Đmlâ Kılavuzu XIV ĐNAL, Đbnülemin Mahmut Kemal 66, 68, 70, 71, 72, 73, 74, 78, 80, 82, 83, 85, 86, 87, 88, 89, 90, 225 Đncili Çavuş 31 Đnci Enginün bk. ENGĐNÜN, Đnci Đngilizce 22, 31 Đngilizler 6, 7 Đngiltere 3, 4, 6, 7, 57, 81, 91, 118 Đntibah 15, 18, 31, 51 Đntika 74 Đntikâm 31 ĐNUĞUR, M. Nuri 21, 22, 23, 25, 26, 27, 28,
29, 40 225 Đran 16, 88, 89 Đrfan Paşa 18 Đrtika 67, 69, 78 ĐSEN, Mustafa 48, 225 Đsfehan · 88 Đshak Hoca · 47, 49, 50, 65, 120, 123, 140 Đshak Sungurluoğlu bk. SUNGURLU, Đshak
Đskeçe 68 Đskenderiye 6 ĐSKĐT, Server R 36, 225 Đslâm 76, 112, 194, 225, 226 Đsmail Avnî 20 Đsmail Efendi 63, 155 Đsmail Hakkı 64, 78, 95, 106, 122, 137, 151,
152 Đsmail Zihni Efendi 82 Đspanya 69 Đstanbul I, II, X, XIII, XVI, 1, 3, 5, 6, 7, 22,
24, 29, 31, 34, 46, 47, 65, 66, 68, 69, 70, 71, 72, 73, 75, 77, 78, 79, 81, 82, 83, 84, 85, 87, 88, 89, 90, 98, 101, 102, 109, 124, 142, 222, 223, 224, 225, 226, 227, 228, 229
Đstanbul Beyazıt Kütüphanesi I, II, X Đstiğrâk 59, 93, 124, 136, 138 Đstikbâl 25, 31 Đstinaf Hukuk Riyaseti 71 Đstinaf Mahkemesi 71 Đstirdât-ı Zaman 31 Đstolçalı Ali Paşazâde Zülfikar Nafiz Paşa 71 Đtalya 6, 57, 91, 117 Đtiyât 46, 113, 148 Đttihat 28, 29, 31 Đttihat ve Terakki Partisi · 28 Đttihat-i Osmani 31 Đzâh 75, 101, 122, 143 Đzmir 5, 21, 68, 81, 225, 228 Đzzet 58, 64, 106, 126, 145, 190
J
Jack 57, 91, 92, 118 Jan Gurdon 156 Jandarma Dairesi Reisi Esbakı Ferit Đsmail
Hakkı Paşa 78 Japonya 69 Jenovefa 161 Jön Türkler 30, 31 Juraj Đnsalis 156K Kabus 156 Kafile-i Mûsikîşinasını Osmani 87 KAHRAMAN, Âlim 14, 225 Kâmûs 83 Kandiye 76 Kâni ·204 Kanûn-ı Esâsi 3, 4, 5, 25, 26 Kanûn-ı Esâsi Encümeni 10 Kanuni Sultan Süleyman · 1 Kaplan 10, 14, 56 Kaptan Kabl 161 Karabibik 16, 51 Karaca Ahmet Mezarlığı 93 Karadağ 5, 6 Karaferye 90
238
Karagöz 12, 28 Kararname-i Ali 24 Kâriîne Bir Büyük Tebşîrimiz 71, 97, 122,
150 Karlar Altında 79 Karlı Bir Gün 67, 94, 125, 146 Karlofça Antlaşması 1 Karnaval 15 KARPAT, Kemal 4, 8, 226 Kars 6 Kârvanı Ömr 89 Kasbâr Matbaası XVI, XVII, 36 Kaside-i Ferde Tercümesi 80 Kaside-i Münfericenin Tahmis-i Cedîdiyle
Beraber Tercümesi 46 Kaside-i Tantarâniye 46, 80, 109, 124, 138,
139, 140, 141 Kastamonu 71 Kavaid-i Osmaniye 89 Kavalalı Mehmet Ali Paşa 2 Kayaoğlu 2 KAYAOĞLU, Taceddin 2, 226 Kaymakam Ali Ragıp Bey 80 Kaynakça VI, 222 Kazak Masalı 156 Kâzım 39, 40, 51, 52, 55, 64, 107, 116, 121,
125, 141, 146, 172 Kâzım (Tahirzâde) 39, 40 Kemalettin 70, 98, 103, 105, 107, 170 Kemalettin Efendi bk. Harput ulemasından
Kemalettin Efendi Kemali 55, 65, 107, 109, 124, 131, 136, 138,
139, 140, 141, 143, 151 Kemâl-i Hocendi (Şeyh) 55, 64, 107, 130 Kemal Karpat bk. KARPAT, Kemal Kemalpşazâde Sait 20 Kerbelâ 205 Kerkük 100 Kevkebe-i Ali 190 Kıbrıs 6, 31 Kısm-ı Edebî III, 37, 42, 43, 44, 96, 98, 99,
100, 102, 103, 106, 107, 108, 110, 111, 114, 219
Kısm-ı Fennî· III, 37, 42, 44, 45, 62, 113, 115, 120, 219, 221
Kıssadan Hisse 14, 50 Kız Sanayi Mektebi 7 Kızlar Mektebi 87 Kirkor Faik XVI, XVII, 36, 64, 107, 122,
104 Kitâbe-i Gam 67 Kocamustafa Paşa Rüştüye Mektebi 85 Kont Dönerin 161 Konya 5, 81, 86 Kosova 66, 79, 103 Kudret 24, 25, 26, 28 KUDRET, Cevdet 24, 25, 26, 28, 226
Kulak ve Gırtlak [Yahut Mûsikînin Đnsan ve Hayvanata Tatbiki] 161
Kurtuluş Savaşı 29 Kuşdilinde 79 Kuşlar 44, 53, 70, 96, 127, 143, 218 Küçük Gelin 79 Küçük Kaynarca Antlaşması 1 Küçük Pazar 74, 114 Küçük Şeyler 16 Külliyat-ı Đslâmiye 90 Kürdistan 31 Küre-i Arz’ın Sûret-i Teşekkülü 69 Küşvar 83 Kütahya 73 Kütahyalı Emirzade Mehmet Nuri Efendi 82 Kütüphaneler Müfettişliği 76 Kütüphaneler Tahrir Müdür Muavinliği 76
L
La Fontaine 9 La Turquie Libre 31 Lamartin 89 Lamartine 9 Latin I, II, XIII, XIV, XV, 38, 160 Le Constitionnel 31 Le Courrier de Smyrne 21 Le Courrier des Balkans 31 Le Liberal 31 Le Moniteur Ottoman 22, 31 Le Smyrneen 21 Le Turquie Contemparaine 31 Le Yıldız 31 Lealle leha uzre ve ente nelûme 134, 144 Lealle Leha Uzre ve Ente Nelûme 70, 96 Leoport Stablo 162 Letâif-i Nâdîde 69 Letaif-i Rivâyet 14, 50, 51 Levami 80, 90 LEWĐS, Bernad 1, 8, 226 Leyâl-i Iztırap 67 Leyâl-i Teemmül 59, 68, 95, 124, 136, 147 Leyla ile Mecnûn 156 Lisan Okulu 8 Lisân-ı Osmanî’nin Edebiyatı Hakkında Bazı
Mülâhazâtı Şâmildir 18 Londra 4 Ludovic Halevy 161 Luiz-Viktorin Şukedam 166
M
M. Kayahan Özgül 222 M. Sabit Çöğenli XIV M.H (خ) 139 ,138 ,113 ,62 ,58 ,57 ,45
239
M.T (f) 45, 113, 145 Maarif 27, 74, 76, 78, 85, 88, 227 M. Nuri bk. ĐNUĞUR, M. Nuri M. Orhan bk. OKAY, M. Orhan Maarif Nezâreti 27 Maarif Nezareti Encümeni Teftiş ve Muayene
Azalığı 76 Maarri Divanından Seçmeler 91 Madam Akkerman V, 48, 50, 65, 49, 120,
123, 145, 166, 167, 168 Madenler ve Madenli Yerler 45, 113, 121, 145 Magosa 75, 77 Mağaralar 57, 91, 118, 121, 138 Mahcûre [ile Hikmet ] 105 Mahfil 85 Mahir Aşçı 43, 52, 57, 69, 95, 125, 141, 142,
143 Mahmut Ata 29 Mahmut Babacan bk. BABACAN, Mahmut Mahmut Bey Matbaası 185 Mahmut Celalettin Paşa XI, 44, 55, 64, 75,
92, 100, 102, 104, 107, 113, 114, 130, 145 Mahmut Efendi XIII, 98 Mahmut Kenan 52, 65, 107, 125, 150 Mahmut Nedim Paşa 24, 73 Mahmut Raşit Efendi 89 Mahmut Sadık 28 Mahşerü’n Nefâis 54, 78, 93, 100, 106, 108,
129, 130, 134, 144, 145, 147, 148, 151 Mahşerü’n-Nefâis Nat-ı Şerîf 73 Mahzen-i Esrar 162 Makale-i Çehârım 99, 129, 151 Makale-i Edebîye 80 Makale-i Mahsûsa III, 37, 42, 45, 60, 94, 116,
119, 208, 219 Makamat-ı Sofiye Tercümesi 80 Makedonya 5, 6, 7 Malatya Tahrirat Müdürlüğü 70 Maliye Mektebi 7 Malumat 20, 28, 30, 67, 69, 78, 86, 88, 161 Mâlûmât-ı Mücmele · 69 Mamuretü’l Aziz Vilayeti Merkez Müftülüğü
80 Mamut Sadık 161 Manastır 36, 66, 68, 71, 96, 104, 105, 213 Manon Lesko 87 Maraz-ı Sühan III, 37, 42, 43, 45, 102, 219 Margirit 79 Marğliç 68 Marmara 86, 112 Marty 161 Matbaa-yı Amire, Matbaa-yı Osmaniyye · 185 Matbaa-yı Ebuzziyâ 185 Matbuat Dairesi 26 Matbuat Kanunu 24, 26 Matbuat-ı Arabiyye 185 Matbuat-ı Dahiliye Mümeyyizliği 74
Mavi Sümbül 79 Mazlum 31 Mebadi-i Usul-i Fotoğrafya 160 Mebâhis-i Askeriye 46, 101, 109, 121, 138,
139 Mebusan Meclisi 3, 26 Mecalisü'n-Nefâis 48 Mechveret 31 Meclis-i Bahriye 73 Meclis-i Maarif 27 Meclisi Tahkik Risâleti 73 Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye 1 Mecmua-i Ebüzziya 28, 90 Mecmuatü’l-Bedâi 65, 120, 123, 144 Meçhûller VI, 43, 54, 100, 129, 138, 206 Meçuve 68 Medeniyet 74, 92 Medhal 120, 134, 140, 141, 142 Megalo Đdea 7 Megamiz 92, 121, 126, 143 Mehâlik-i Hayat 67 Mehmet Ali XI, 2, 43, 44, 55, 65, 92, 108,
125, 130, 136, 139, 142 Mehmet Celal 52, 55, 65, 78, 79, 108, 125,
136, 140, 222 Mehmet Efendi XIII, 46, 101, 102 Mehmet Esat XII, 36, 55, 64, 69, 96, 97, 98,
122, 127, 128, 134, 142, 143, 144, 145, 146, 147, 148, 150, 151, 152
Mehmet Esat Bey 69 Mehmet Haşim Đbni Abdülmecit 88 Mehmet Đhsan 53, 55, 65, 109, 131, 144, 145,
146, 218 Mehmet Kemalettin 46, 55, 65, 79, 80, 107,
109, 124, 131, 136, 138, 139, 140, 141, 143, 151
Mehmet Nurettin 65, 109, 121, 139 Mehmet Nuri Efendi bk. Kütahyalı Emirzade Mehmet Nuri Efendi Mehmet Râsih 55, 65, 110, 131, 147 Mehmet Rasih (Eskişehirli) XI, 65, 92, 131 Mehmet Rauf 29 Mehmet Sadi 55, 65, 110, 131, 141 Mehmet Subhi bk Bahizâde Mehmet Subhi Mehmet Tahir 29, 30, 47, 48, 65, 110, 123,
143, 223 Mehmet Tarık 55, 65, 110, 131, 152 Mehmet Tevfik V, 65, 110, 125, 136, 141,
147, 200 Mehmet Vasıf Efendi (Manastırlı) 65, 110,
137, 148 Mekteb Ceridesi 95, 106 Mekteb-i Mülki 19 Mektep V, 28, 36, 67, 68, 69, 74, 78, 82, 88,
95, 108, 150, 201, 213, 215 Mektup IV, V, 18, 58, 126 Mektûp 58, 113, 126, 143
240
Melbûsât 101, 121, 138 Memduh Bey 55, 65, 80, 81, 82, 108, 130,
131, 146, 149, 150 Menemenlizâde Mehmet Tahir 19 Meraret-i Hayât 60, 68, 95, 127, 135, 148 Mertebe-i Hakanî Tercümesi 80 Mes Prisons 18, 77 Mesele-i Mebhûsetün Anhâ 18 Mesnevi-i Hayret Efendi 45, 76, 102, 130, 142 Meşâk-ı Hayat 67 Meşhurları Ansiklopedisi 224 Meşveret 28, 31 Metali 90 Metin And bk. AND, Metin Metin Kıratlı 226 Mevlâna Celalettin bk. Hazreti Mevlâna Celalettin Mevlâna Şeyh 47, 48, 49, 50, 110, 123, 143 Mevlâna Şeyh Abdullah Salâhi-i Uşşakî 47,
48, 49, 50, 110, 123, 143 Mevlevi 72 Meyl-i Dil 67 Mısır 6, 80, 92, 109, 136, 138, 139, 185 Mısır’da Müessesât-ı Arabiyye 80, 109, 136,
138, 139 Midhat Bahari 55, 131, 138, 142, 150 Mihran Efendi 28 Mihr-i Dil 105 Millet Meclisi 5 Millet-i sadıka 7 Mir’ât-ı Vukuât-ı Harbiye 72 Mirabo ve Sofî 160 Mirat 31 Mirza Akayi Erumie 88 Mithat Bahari 30, 44, 46, 65, 82, 110, 111,
135, 136 Mithat Efendi 67 Mithat Paşa 3, 4, 25, 86 Mizan 28, 81 Mîzan 20, 31, 90 Mizancı Murat 19, 20 Mizanü’s-Sâa 161 Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri XII,
222 Modern Türkiye’nin Doğuşu 226 Molla Efendi 69 Monitör Ottoman 31 Monte Kristo 14, 50 Muallim Feyzi 83, 215 Muallim Naci V, XV, 11, 17, 19, 41, 44, 47,
49, 54, 55, 61, 65, 75, 78, 81, 84, 86, 89, 90, 111, 112, 123, 124, 131, 139, 140, 142, 143, 144, 145, 146, 147, 182, 183, 187, 189, 191, 192, 196, 221
Muammâ-yı Dil 93, 134, 148 Muhabbet-i Đzdivaç ve Kadınlar 162
Muhaberât-ı Aleniye 71, 98, 105, 122, 151, 152
Muhâberât-ı Aleniyye 122 Muhadarat 90 Muhafâza-i Sıhhat 63, 154 Muharrerat-ı Nâdire 161 Muharreratı Şeyh Vasfi 90 Muhayyelât 84 Muhbir 24, 31 Muhit 28, 81 Muhittin 43, 54, 55, 60, 65, 84, 85, 112, 127,
131, 132, 138, 140, 146, 149 Muhittin Raif 84, 85 Muhlis Bey 55, 65, 112, 132, 146 Mukabele 87 Mukaddime-i Tahlil 161 Mukaddime-i Takvim-i Vekayi · 22 Muktebes 78 Musâhabe IV, V, 20, 37, 42, 46, 59, 60, 65,
120, 127, 138, 203, 219 Musâhabe-i Edebîye 20 Musavver 28, 30, 36, 67, 72, 74, 78 Musavver Fen ve Edeb 67 Musavver Malumat 30 Musavver Muhit 28 Musavver Terakki 28, 36, 74, 78 Mûsîkinin Fen-i Tedavide Đstimâli 115, 133,
135, 149 Mustafa Đsen bk. ĐSEN, Mustafa Mustafab Nihat Özön bk. ÖZÖN, Mustafa Nihat Mustafa Sabri 30 Mustafa Sezai 46, 65, 113, 133, 148 Muş 73 Muvakkaten 31 Muvâzene 31 Muzaffer Hasan 161 Mübâreze-i Hayat-ı Hayvaniye 44, 58, 62,
115, 134, 147, 148, 149, 150, 152, 153 Müftü Ahmet Efendi 80 Mühimme Odası 77 Mükafât 79 Mükemmel Kavaid-i Lisan-i Osmani 161 Mükemmel Sarfı Fransavî 87 Mülâhaza-i Edebîye 80 Münâcât 9, 10 Müntahap 63, 155 Müntahap -Yeni Şarkılar 63 Mümtaz Turhan bk. TURHAN, Mümtaz Mümtaz Türköne bk. TÜRÖNE, Mümtaz Mürüvvet 74, 78, 89 Müsameretnâme 14 Müşterek Gazel 106, 108, 130, 131, 150 Mütâlaa 102, 130, 151 Mütâlaât Edebîye 157
241
Mütenevvia IV, 37, 42, 46, 60, 101, 102, 103, 111, 112, 113, 115, 117, 119, 133, 135, 136, 161, 219
Mütevveffiye Octava Feuillet 161
N
Nâbî 174, 189, 193 Nabizade Nazım 16, 223 Nabizâde Nazım 51 Naci 12, 19, 72, 77, 84, 99, 110, 111, 112,
124, 129, 142, 149, 221 Nağme-i Seher 77 Nahvi Osmanî 90 Nâili (Manastırlı Hoca Nâili) 55, 65, 113, 132,
145 Nâkâm 67 Nakş-ı Hayal 38, 43, 99, 129, 144, 145, 146,
148, 151, 152 Nâkûs-ı Đstiğfâl 70, 96, 127, 143 Namık Kemal 3, 10, 11, 13, 15, 16, 17, 18,
19, 23, 40, 51, 75, 77 Nasihat 31, 90, 112, 117, 133, 145 Nasuh Uslu 226 Nat-ı Şerîf 100, 115, 129, 133, 140, 145 Nazif Sarûri 86, 87 Nazif Surûrî Bey 55, 65, 113, 132, 149 Ne Saâdet 51, 52, 107, 121, 125, 146 Necati Bey 47, 48, 49, 50, 75, 101, 123, 140 Necat Birinci bk. BĐRĐNCĐ, Necat Neccar-zâde Şeyh Rıza 195 Necib 155, 161 Necip Asım 20 Necmettin Sami 63, 65, 113, 134, 150, 153 Nefrin 78 Nevayi Sarir 89 Nevha 54, 70, 91, 97, 117, 128, 133, 138, 147 Nevha-i Hazînâne 54, 91, 117, 133, 138 Nevî 58, 65, 113, 126, 143, 195 Nevresidegün-i şuaradan Bahizâde Mehmet
Subhi bk. Bahizâde Mehmet Subhi Nevsal-i Askerî 72 Nevşehirli Đbni Rüştü bk. Đbni Rüştü Neyli 195 Nezaret Mühürdarlığı 73 Nezih Paşa XI, 55, 56, 65, 92, 113, 132, 146,
150, 152 Nigar Hanım 28 Nihad Sâmi Banarlı bk. BANARLI, Nihat Sami Nilüfer 88 Niyazi Efendi 56, 65, 114, 132, 145 Numune-i Hayal 67 Numûne-i Kitâbet 63, 154 Nurettin Ramih 44, 54, 56, 65, 114, 132, 139,
140, 145
Nuri Bey 13, 90 Nuri Şeyda 54, 55, 56, 65, 87, 114, 132, 149,
150
O
O Çehre 67 Ohanes Ferd 36 OKAY, M. Orhan 10, 11, 14, 15, 227 Oku Yaz [ve Nisabü’s-Sibyan Nam Kitabın
Tercümesi] 160 Orman ve Maden Okulu 8 Orhan Yavuz bk. YAVUZ, Orhan Orta Doğu 7 Osman Bey 1 Osman Faiz 54, 56, 65, 87, 88, 102, 114, 132,
146, 147, 149, 150, 152 Osman Paşa 65 Osman Rahmi XII, 44, 45, 57, 58, 62, 65, 106,
115, 134, 147, 148, 149, 150, 152, 153 Osman Şems (Üsküdarlı) 65 Osman Şükrü 47, 49, 65, 115, 123, 133, 135,
148, 149 Osmanî 73 Osmanlı III, VII, IX, X, XI, XIV, XV, 1, 2, 3,
4, 5, 6, 7, 10, 12, 21, 22, 25, 27, 28, 30, 31, 32, 35, 38, 48, 49, 58, 61, 66, 75, 79, 84, 112, 113, 159, 162, 163, 182, 219, 220, 223, 228, 229
Osmanlı Arması VII, 32, 38, 162, 163 Osmanlı Bankası 7 Osmanlı Beyliği X, 1 Osmanlı Devleti XI, 1, 3, 4, 6, 7, 21, 22 Osmanlı Đmparatorluğu 1 Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat · XIV Ottoman 31 Otuz Beş Dakika 156 Oyun 79
Ö
Ömer 55, 64, 84, 89, 95, 100, 127, 140, 160, 161, 225
Ömer Faruk bk. HUYUGÜZEL, Ömer Faruk Ömrüm 76, 222 Öteberi 46, 59, 60, 61, 102, 103, 112, 125,
126, 137, 141, 143, 145 Öykü Erdal XV ÖZAKINCI, Cengiz 8, 226 ÖZEGE, Seyfettin XIV, 160, 227 ÖZÖN, Mustafa Nihat 48, 53 ÖZTUNA, Yılmaz 4, 5, 226
242
P
Pâre Nedir 91, 119, 133, 152 Paris XV, 23, 52, 57, 69, 95, 166 Paşmakçı Zühdü 69 Pedram 56, 65, 88, 106, 115, 132, 149, 153 Pejmürde’den Şeb-i Muzlim 54, 78, 108, 130 Pejmürde 41, 54, 63, 71, 77, 78, 97, 108, 110,
125, 130, 136, 141, 157, 221 Pendname-i Attar 89 Perişan 204 Peyam 29 Peyam-ı Sabah 29 Pinti 31 Plevne 5 Pol ve Virjini 15 Pompei Şehri 46, 57, 91, 117, 121, 138 Posta-Telgraf Nezâreti 66 Premedi 68 Prusya 72
R
Rados 76 Rafael 89 Ragıb Paşa 187 Ragıp Paşa 193 Ramazân-ı Şerîf 45, 59, 60, 116, 126, 134, 143 Recaizâde Mahmut Ekrem 11, 12, 13, 16, 17,
19, 20, 29, 30, 41, 51, 54, 55, 63, 65, 71, 77, 78, 81, 85, 86, 97, 108, 115, 130, 144, 151, 157, 171, 173, 221
Recep Vahyi 85, 88 Recep Ferdi Bey bk. Gelibolulu Recep Ferdi Bey Refael 87 Refik Bey 63, 157 Rehber-i Tahsil 160 Remel 169 Rene 79 Resimli Gazete · 28, 74, 85, 88 Reşat, Faik 229 Reşit Paşa 10, 81 Revandizli Emin XII, 46 Rıfat 85, 112 Rıfat Bey 85 Rıza Tevfik Bey Efendi 70 Rıza Tevfik Bey Efendiye 98 Rica-yı Mahsûs 105, 122, 152 Risale-i Sipehsalar Tercümesi 83 Riyahin 90 Robert Koleji 83 Robinson Crusoe 14, 50 Romanya 5, 6 Ruhi Kur’an’dan Bir sahife-i Nûr 83
Rumca 22 Rumeli 6, 31, 73, 85 Rus 2, 4, 66 Rusya 3, 4, 5, 6, 7 Ruznâme-i Ceride-i Havâdis 18, 23 Rübâiyyât-ı Hayâm 83 Rüyâ 53, 109, 131, 144, 218
S
Saadet 19, 39, 40, 76, 78, 89, 92 Sabah 28, 52, 54, 63, 65, 67, 69, 78, 86, 92,
118, 120, 130, 146, 158 Sabri 43, 52, 65, 115, 126, 138 Sadakat 31 Sadaret Mektubî Kalemi 71 Sada-yı Millet 31 Sadettin 56, 65, 115, 133, 140 Sadi Bey 56, 65, 115, 133, 150, 152 Safvet 59, 60, 65, 116, 126, 134, 143 Sait Bey 22, 47, 49, 50, 123, 139 Sait Paşa 18, 84 Sakız 66 Samih 116 Samsun 80 Sancak 31 Sarâ-yı Cedît 74 Sare Hatun Camii 80 Sarım Efendi 22 Say 67 Sebat 67 Sefiller 14, 50 Sefir ve Şehbenderler Hukuk ve Vezalifi 161 Sehî Bey 48 Sehv-i Tab V, 45, 59, 60, 61, 91, 118, 124,
125, 126, 140, 184 SEL, Semra 36, 42, 55 Selâmet 31 Selanikli 44, 55, 64, 72, 73, 96, 127, 141, 155 Selim Nüzhet 31, 227 Senem Erdal XV Semra Sel bk. SEL, Semra Sergüzeşt 16, 51, 69 Server R. Đskit bk. ĐSKĐT, Server R Servet-i Fünûn III, X, XI, 8, 12, 14, 20, 21,
28, 29, 30, 41, 51, 54, 67, 77, 79, 85, 88, 222, 224, 230
Sevati 90 Sevda Çiçekleri 63, 153, 154 Sevda Lügati 79 Sevda-yı Sermedî · 67 Seyahat 69 Seyfettin Özege bk. ÖZEGE, Seyfettin Seyf-i Hakikat 31 Sırbistan 3, 5, 6 Sırma Şerit 156
243
Sırpça 22 Sırrı Paşa 80, 83, 109, 111, 131, 143 Sırrı Paşa Merhûmun Vefatına Tarîhtir · 80,
109, 131, 143 Sıtkı 161 Sirâc 24 Siruz 73 Siruzlu Đbrahim Paşazâde 73 Sivas XV, 5, 86, 227, 228, 229 Sokullu Mehmet Paşa 1 Son Pişmanlık Mukaddimesi 16, 75 Söğüt 1 Spactateur Orfiental 21 Spactateur Oriental 21 Su’ad Bin Necib 98 Sual ve Cevab-ı Kavaid 161 Sûfî 49, 65, 120 Sûk-ı Ukâz 76 Sultan Ahmed Han Vasaf · 112 Sultan Mehmet-i Sani 79 SUNGURLUOĞLU, Đshak 80, 227 Sûret-i Mukaddime 75, 102 Sûzügadâz 83 Süheyla Yüksel bk. YÜKSEL, Süheyla Süleyman Beyefendi 63, 82, 154 Süleyman Nazif 30, 80, 81, 85, 86 Süleyman Subaşı Medresesi 75 Sünbnülzâde Vehbî 175 Sünbülistan Şerhi 83Ş Şafak 67, 78 Şâir V, 59, 60, 93, 109, 125, 126, 131, 146,
151, 198 Şair Evlenmesi 13, 23, 40 Şair-i Şiirin 55 Şam 58, 73, 106, 126, 145 Şam’dan Mektûp 58, 106, 126, 145 ŞAPOLYO, Enver Behnan 23, 28, 228 Şark · 12, 28, 30, 31, 58, 61, 74, 91, 92, 119,
220 Şarkı 74, 101, 129, 147 Şehidi 47, 49, 65, 116, 123, 139 Şehrâyin ve Sihr-i Beyân 76 Şehzadebaşı 71 Şekisperin 87 Şemsâ 29, 51, 78 Şemsettin Sami 13, 15, 28, 51 Şerif Aktaş bk. AKTAŞ, Şerif Şerife Saliha Bedriye Hanım 74 Şeyh Ali Vasfi [Efendi] 89 Şeyh Kemal-i Hocendi 107 Şeyh Osman Şems (Üsküdarlı) 56, 116, 133 Şeyh Vasfi · V, 30, 55, 85, 90, 170, 197 Şeyhi 65, 89, 112 Şeyhü’l Đslâm 47, 49, 84, 112, 123, 144
Şeyhü’l Đslâm Abdullah Vassaf Efendi 47, 49, 84, 112, 123, 144
Şeyhü’l-Đslam Yahyâ 193 Şiar Eşref 76 Şi’r-i Gaza 79 Şiir - Şâir 198 Şiir ve Đnşâ 10, 17, 18 ŞĐMŞEK, Eyup 36, 228 Şinasi 9, 10, 11, 13, 17, 18, 19, 23, 40, 225 Şişli 8, 85 Şişli Etfal Hastanesi 8 Şişmanlık 45, 58, 62, 113, 135, 138, 139 Şöyle Böyle 90 Şûrâ-yı Devlet Aza Muavinliği 77 Şûrâ-yı Ümmet 28 Şura-yi Osmani 31 Şura-yi Ümmet 31 Şûrîde-i Sevdâ 70, 97, 128, 148
T
Taaffüf 51 Taaşşuk-ı Ta1at ve Fitnat 15, 51 Taceddin Kayaoğlu bk. KAYAOĞLU, Taceddin Tagazzülden Geçemem 11 Tahassür 70, 97, 128, 144 Tahattur-Tesir 44, 70, 72, 96, 97, 127, 141 Tahir Efendi bk. Gelibolulu Hoca Tahir Efendi Tahmîs-i Gazel-i Cenâb-ı Fuzûlî 54 Tahrîb-i Harâbât 18, 19 Tahrirat Kalemi 78 Takdir-i Elhân 19 Takdîs 54, 65, 120, 130, 137, 141 Takip 18, 19 Takrizat 19, 78 Taktî V, 61, 84, 111, 124, 142, 157, 183 Takvim-i Marifet 63, 157 Takvim-i Vakayi 2, 22, 27, 74 Takvimü’s-Sinîn X, 34 Talebe-i ulumdan Kayserili Đbni Seyit Galip ·
55, 64, 92, 102, 106, 130, 151 Talim-i Edebiyat 18, 19, 76, 77, 78 Talim-i Edebiyat Üzerine Bir Risâle 18 Tanpınar 8, 12, 23, 40, 56, 78, 228 Tanzimat IX, X, 2, 8, 9, 12, 13, 14, 15, 17,
18, 19, 20, 21, 48, 50, 53, 56, 77, 78, 81, 86, 224, 228, 230
Tanzimat Fermanı 2 Tarih-i Edebiyat-ı Osmaniye 81 Tarihi Enbiya 87 Tarih-i Medeniyete Bir Nazar 46, 59, 60, 92,
119, 126, 153 Tarih-i Osmân-i Encümen 74 Tasvir-i Efkâr 23, 24
244
Tasviri hissiyyât 81 Tasviri vicdan 81 Taşnak 7 Tatbikât-ı Fenniye 63, 156 Tavsîf-i Cânân 54, 88, 114, 132, 149 Tazmîn 54, 86, 112, 132, 139 TDK VIII, XIV Tebrik-i Iyd-i Sait 104, 136, 144 Tebrik-i Velâdet-i Hümâyûn Hazreti Padişahı
93, 103, 127, 136, 141 Tebriknâme 110, 137, 148 Tecârib-i Hayat 67 Tecrübesi Aşk 67 Teessüf 11, 31 Teevvüh 70, 96, 127, 144 Tefekkür 54, 77, 78, 108, 130, 151 Tek Göz [Yahut Felaketzede Đki Öksüzün
Mes’ûdiyeti] 161 Tekezâde M. Sait 162 Telemachos 14 Telemak 14, 50, 56 Telhîs-i Đlm-i Nebâtâb 58, 62, 142 Telhîs-i Đlm-i Nebâtât 45, 65, 120, 134, 140 Telhisü’l Kimya 160 Telif ve Tercüme Dairesi 8 Teodor Kasap 13, 25 Terâcim IV, XIII, 37, 42, 43, 46, 47, 48, 50,
57, 63, 69, 79, 91, 101, 109, 110, 112, 115, 117, 118, 120, 158, 219, 229
Terâcime-i Đbni Fariz 141, 142, 147, 148, 150, 152
Terâcim-i Âhvâl 9, 13, 17, 23, 37, 42, 47, 50, 158, 219
Terakki 28, 29, 31, 85 Terane· 87 Terbiye-i Etfâl Hakkında Bir Đki Söz 39, 45,
51, 59, 60, 92, 119, 121, 126, 143 Tercüman-ı Hakikat 20, 28, 67, 84, 85, 89 Tercümân-ı Şemsiye 160 Tersâne Konferansı 4 Tertib-i Cedid Belâgât-ı Osmaniye 161 Tesalya 6 Tesdîs 54, 88, 114, 132, 152 Teverrüm 79 Tevfik Fikret 12, 29, 41, 54, 55, 56, 65, 116,
133, 149, 226 Tevhîd-i Bârî 68, 95, 127 Tezkiretü’l Evliya 229 Ticaret Mektebi 7 Tiyatro Edebiyatı Tarihi 13, 228 Tokmak 31 Trablusgarp 73, 74, 81 Trabzon 65, 86 Trakya 5 Tuna 4, 31 TUNCER, Hüseyin 9, 18, 228 Tunus 6, 81
Turfanda mı Yoksa Turfa mı? 20 TURHAN, Mümtaz 27, 228 Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi XII, 30,
71, 72, 78, 83, 223 Türkçe XIV, 30, 76, 82, 89, 160, 188 Türkçede Roman 227 Türkiye’de Neşriyat Hareketlerine Bir Bakış ·
225 TÜRKÖNE, Mümtaz 2, 228
U
UÇMAN, Abdullah 17, 18, 19, 20, 230 Ulûm 31 Ulviyet-i Đslâmiye 80 Ulviyyet 113, 134, 150 Urfa 73 Usûlî 195 Usûl-i Fârisi 83 Uşak 95
Ü
Üdebâmızın Numûne-i Đmtisalleri 20 Ülfet 67 Ümit, 31 Üsküdar 76, 93 Üsküdar’da Paşakapısı 76 Üsküdarlı Safi 30
V
V. Murat 3, 24 V. (و) Reşit XIII, 57, 62, 65, 116, 134, 135,
148, 152, 153 V.Murat 3 Vâh 15 Vahdetizâde Safvet 45, 116 Vakit 67 Van 7, 66, 74 Vasf-ı Terkîbi V, 61, 90, 117, 143, 145, 146
124, 187 Vasfi Efendi 56, 61, 65, 89, 90, 112, 116, 117,
124, 133, 142, 143, 145, 146 Vasıta-i Servet 28 Vatan 10, 24, 31, 85 Vatan Şarkısı 10 Vâveylâ 10, 83 Vecdi 120 Vecîhi 56, 65, 105, 117, 133, 149 Venüs 79 Vezir-i Âzam Sinan Paşa 58, 113 Vicadan Azabları 79 Victor Hugo 14, 50
245
Viyana 77 Viyolet 156 Vuslat 40, 77
W
William Churchill 22
Y
Yadigar-ı Hayatım 160 Yadigâr-ı Şebâb 77 Yahya 68, 194 Yakup Kadri Karaosmanoğlu 29 Yakûtü’l Esrarü’l Hükemâ 120 YALÇIN, Alemdar 13, 28, 29, 228 Yanya 74 Yaş Antlaşması 1 YAVUZ, Orhan 48, 229 Yazmış Bulundum 19 Yel Değirmeni 156 Yemen Yolunda 91 Yeni Bir Cerîha 43, 108, 125, 136, 139 Yeni Ceriha XI, 92 Yeni Fikir 31 Yeni Gün 67, 86 Yeni Kitaplar XIV, 153, 154, 155, 156, 157,
158, 159, 221 Yeni Şarkılar 155 Yeniçeri Ocağı 1 Yeniköylü Hasan Sırrı Efendi ·87 Yeşil Yaprak 85 Yeşilköy 5 Yıldırım 31, 55, 56, 65, 87, 113, 117, 133, 149 Yıldız 8, 31 Yıldız Kütüphanesi 8 Yılmaz Öztuna bk. ÖZTUNA, Yılmaz [YURDMAN], Abdülgânî Seniy XII, 39, 40, 43, 45, 46, 47, 49, 52, 53, 54, 56, 57, 59, 60, 61, 63, 65, 90, 91, 93, 117, 118, 119, 121, 123,
124, 125, 126, 133, 134, 136, 137, 138, 139, 140, 141, 142, 143, 145, 147, 148, 149, 150, 152, 153, 162, 186 Yozgat 73 YÜKSEL, Süheyla 47, 75, 92, 229 Yrd. Doç.Dr. Cemal Kurnaz 229 Yunan 2, 7, 53 Yunanistan 3, 6, 7 Yunanlılar 7 Yusuf Kamil Paşa 14, 50, 56 Yusuf Ziya 59, 65, 119, 124, 135, 150 Yücel Dağlı 34, 229 Yüksek Mühendis Mektebi 7 Yüksek Öğretmen Okulu 7
Z
Zade-i Celal 79 Zaman 67 Zavallı Çocuk 40 Zavallı Kız 43, 52, 115, 126, 138 Zehra 16, 51, 79 Zeka 74 Zekayizâde Şeyh 48, 49, 50, 93, 123, 135, 139 Zekayizâde Şeyh Đbrahim Şükrullah Efendinin
Tarih-i Đrtihâli 48 Zeki 39, 45, 46, 51, 59, 60, 65, 92, 119, 121,
126, 143, 153, 213 Zeki Meğamiz 59, 60, 65, 119 Zelzele 69 Zemzeme 12, 19, 77 Zemzeme III Mukaddimesi 12, 19 Zeyl-i Lûgatca-i Istılahat-ı Resmîye 160 Ziraat 7, 28, 103 Ziver Beyefendi 63, 158 Ziya Paşa 3, 10, 17, 18, 19 Ziyaettin 52, 65, 119, 126, 136, 148 Zuhuri 31 Zühtü (Đzmit’ten) 56, 65, 119, 133 Zünnûn-ı Mısrî 47, 48, 49, 101, 123, 148