yÛnus emre’nİn eserlerİnde dİn ve deĞerler eĞİtİmİ · yûnus emre’nin ortaya çıkıı...
TRANSCRIPT
-
YÛNUS EMRE’NİN ESERLERİNDE
DİN VE DEĞERLER EĞİTİMİRıdvan DEMİR
-
YÛNUS EMRE’NİN ESERLERİNDE
DİN VE DEĞERLER
EĞİTİMİ
Rıdvan DEMİR
GENİŞLETİLMİŞ İKİNCİ BASKI
-
Copyright © 2020 by iksad publishing house
All rights reserved. No part of this publication may be reproduced,
distributed or transmitted in any form or by
any means, including photocopying, recording or other electronic or
mechanical methods, without the prior written permission of the
publisher, except in the case of
brief quotations embodied in critical reviews and certain other
noncommercial uses permitted by copyright law. Institution of
Economic Development and Social
Researches Publications®
(The Licence Number of Publicator: 2014/31220)
TURKEY TR: +90 342 606 06 75
USA: +1 631 685 0 853
E mail: [email protected]
www.iksadyayinevi.com
It is responsibility of the author to abide by the publishing ethics rules.
Iksad Publications – 2020©
ISBN: 978-625-7279-09-3
Cover Design: İbrahim KAYA
October / 2020
Ankara / Turkey
Size = 16 x 24 cm
-
i
İÇİNDEKİLER
İÇİNDEKİLER.................................................................................... i ÖNSÖZ ................................................................................................ v
KISALTMALAR ............................................................................... vi Giriş ............................................................................................ 7 Çalışmanın Amacı ve Önemi ...................................................... 8 Yöntem ...................................................................................... 10
BÖLÜM I: YÛNUS EMRE’NİN HAYATI VE ESERLERİ.........12
1.1. Doğum Tarihi, Yaşadığı Devir ve Çevresi ........................ 12
1.2. Adı ve Mahlası ................................................................... 12
1.3. Ailesi ve Çocukları ............................................................ 13 1.4. Tahsili ................................................................................ 13
1.5. Mürşidi ............................................................................... 14 1.6. Vefat Tarihi ve Mezarı ....................................................... 14 1.7. Sanat’ı ve Şiiri ................................................................... 14
1.8. Eserleri ............................................................................... 15
BÖLÜM II: YÛNUS EMRE’NİN ŞİİRLERİNDE İMAN
ESASLARINA DAİR MOTİFLER ................................................ 18 2. Yûnus Emre’nin Şiirlerinde İman Esasları ........................... 19
2.1. Allah’a İman ...................................................................... 19 2.2. Meleklere İman .................................................................. 27
2.2.1. Dört Büyük Melek .......................................................... 30 2.2.2. Diğer Melekler ............................................................... 33
2.3. Kitaplara İman ................................................................... 36
2.4. Peygamberlere İman .......................................................... 39 2.5. Ahiret Gününe İman .......................................................... 45 2.6. Kadere, Hayır ve Şerrin Allah’tan Geldiğine İman ........... 54
BÖLÜM III: YÛNUS EMRE’NİN ŞİİRLERİNDE İBADETLERE
DAİR MOTİFLER ........................................................................... 61 3.1. Terk-i Dünya ...................................................................... 62
3.2. Tâ’at ................................................................................... 66 3.3. Amel ................................................................................... 68 3.4. Kelime-i Şehâdet ................................................................ 71 3.5. Namaz ve İlgili Kavramlar ................................................ 72
3.5.1. Abdest ............................................................................. 82 3.5.2. Kıyam, Rükû ve Secde ................................................... 83 3.5.3. Mescit, Mihrap, Minber, Minare .................................... 85
3.5.4. İmam, Müezzin ............................................................... 87
-
ii YÛNUS EMRE’NİN ESERLERİNDE DİN VE DEĞERLER EĞİTİMİ
3.5.5. Ezan, Kamet ve Kıble ..................................................... 88 3.5.6. Seccade, Tesbîh .............................................................. 89 3.5.7. Dua ve Salavat ................................................................ 90
3.6. Oruç ve İlgili Mefhumlar ................................................... 92 3.6.1. Oruç ................................................................................ 92
3.6.2. İftar ................................................................................. 93 3.7. Hac ve İlgili Mefhumlar .................................................... 94
3.7.1. Kâbe ............................................................................... 95 3.8. Zekât- Sadaka .................................................................... 97
3.9. Kur’an Okumak ve Dinlemek ............................................ 99
3.10. Kurban ........................................................................... 100
BÖLÜM IV: YÛNUS EMRE’NİN ESERLERİNDE DEĞERLER EĞİTİMİ ……………………………………………………………....102
4.1. Yûnus Emre’nin Yapılmasını Öğütlediği Değerler ......... 104
4.1.1 Sevgi ve Hoşgörü ........................................................... 104 4.1.2. Saygı ve İnsana Verilen Değer ..................................... 106
4.1.3. Doğruluk ve Dürüstlük ................................................. 108 4.1.4. Yardımseverlik / Cömertlik .......................................... 110 4.1.5. İyi Ahlak Sahibi Olma / İyilik Severlik ........................ 111
4.1.6. Adalet ............................................................................ 112
4.1.7. Vatanseverlik ................................................................ 113 4.1.8. Sabır .............................................................................. 115 4.1.9. Sorumluluk .................................................................... 117
4.1.10. Öz Denetim (Kendini Kontrol) ................................... 118 4.1.11. Ana Baba ve Komşu Hakkı Gözetmek ....................... 119
4.2. Yûnus Emre’nin Sakınılmasını Öğütlediği Davranışlar ... 120 4.2.1. Kibir .............................................................................. 121 4.2.2. Kin Tutmak ................................................................... 122 4.2.3. Cimrilik (Buhl) ............................................................. 123
4.2.4. Yalancılık ...................................................................... 124
4.2.5. Dedikodu, Gıybet, Kovuculuk ...................................... 125
4.2.6. Hırs, Tama’ (Açgözlülük), Heva .................................. 127
4.2.7. Haramlar ....................................................................... 128 4.2.8. Kötü Söz Söylemek ...................................................... 129 4.2.9. Ayıpları Araştırmak ...................................................... 130 4.2.10. Hor Görmek, Alay Etmek ........................................... 131 4.2.11. Kötülük Yapmak ......................................................... 132 4.2.12. Düşmanlık Etmek ....................................................... 132
SONUÇ ............................................................................................ 134
-
iii
EK 1- İMAN ESASLARIYLA İLGİLİ MATERYALLER........ 138 EK 2- İBADETLER İLE İLGİLİ MATERYALLER ................. 145 EK 3- AHLAK VE DEĞERLER EĞİTİMİ İLGİLİ
MATERYALLER .......................................................................... 153
KAYNAKÇA .................................................................................. 162 SÖZLÜK………………………………………………………..............170
ÖZGEÇMİŞ .................................................................................... 175
-
iv YÛNUS EMRE’NİN ESERLERİNDE DİN VE DEĞERLER EĞİTİMİ
-
v
ÖNSÖZ
XIII. yüzyıl Anadolu Türk toplumunda tasavvufi ideallerin en üst düzeyde
benimsendiği ve tarikat faaliyetlerinin büyük ivme kazanmaya başladığı bir
dönemdir. Sözü edilen dönemde Moğol istila ve saldırıları neticesinde
meydana gelen siyasi otorite boşluğu ve çeşitli sosyal bunalımlar karşısında
insanlar huzur ve mutluluğu tarikatların manevi huzur dağıtan çatısı altında
bulmaya çalışmışlardır. Bu manevi çatının temel direklerini oluşturan
şahsiyetlerden birisi de büyük mutasavvıf Yûnus Emre’dir.
Yûnus Emre’nin ortaya çıkışı kendiliğinden değil, XIII. asrın Anadolu’sunda
yaşayan tasavvufi hayattan kaynaklanmıştır. O, farklı bölgelerden gelerek
Anadolu kavşağında birleşen tasavvufi temayüllerin hepsinden nasibini
almış bir Türk mutasavvıftır.
Onun en büyük özelliği bütün varlığıyla teslim olduğu ve gönül verdiği
tasavvufi öğretileri muazzam bir ustalıkla son derece tabi ve sade bir Türkçe
ile şiirleştirebilmiş olmasıdır. Yûnus, kendi döneminin en önde gelen bilgi
aktarma yolu olan şiiri, Hakk’ı halka anlatmada bir amaç olarak değil, bir
araç olarak kullanmıştır. Onun temel hedefi büyük bir şair olmak değil Hz.
Peygamberden örnek aldığı tebliğ ve irşad görevini, Hakk gerçeğini kendi
döneminin büyük çoğunluğu okuma yazma bilmeyen halkına öğretmek ve
onları aydınlatmaktır.
Yûnus’un ustalıkla söylediği bu şiirler bulunduğu zamanı aşmış ve
günümüze kadar ulaşmıştır. Bununla birlikte bu öğretici şiirler etkileyici-
liğinden şimdi bile hiç bir şey kaybetmemiştir.
Bu çalışmada Yûnus’un şiirlerinden hareketle onun inanç ve ibadet anlayışla,
dini, insani ve toplumsal değerlere ilişkin fikirlerinin tespit edilmesi ve din
eğitiminde bir öğretim materyali olarak onun şiirlerinden yararlanılması
hedeflenmiştir. Daha önce Nobel Yayınları tarafından neşredilen bu çalışma,
gelen öneriler çerçevesinde tekrar gözden geçirilerek ve Yûnus’un şiirlerinin
de içerisinde yer aldığı materyaller ile desteklenerek yeniden yayınlanmıştır.
Rıdvan DEMİR
Hatay / 2020
-
vi YÛNUS EMRE’NİN ESERLERİNDE DİN VE DEĞERLER EĞİTİMİ
KISALTMALAR
A.s :Aleyhi Selam
Bkz :Bakınız
C. :Cilt
Çev. :Çeviren
D. :Divan
DKAB :Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi
Ed. :Editör
H. :Hicri
Hz. :Hazreti
İ.A. :İslam Ansiklopedisi
M. :Miladi
MEB :Milli Eğitim Bakanlığı
R.N :Risaletü’n-Nushiyye
S.a.v. :Sallallâhu aleyhi ve sellem
TDV :Türkiye Diyanet Vakfı
Vb. :Ve bunun gibi
Vd. :Ve devamı ve diğerleri
Vs. :Ve sair
-
7
Giriş
Din insanlık tarihinin başlangıcından bu yana var olan bir olgu olarak her
toplumda varlığını sürdürmüş bir gerçekliktir. Ruh ve bedenden oluşmuş
olan insan da toplumun bir üyesi olarak dinden ve dinin ortaya koymuş
olduğu her türlü mefhumdan etkilenmektedir. Bu nedenle insan bedeni
ihtiyaçlarını fiziki âlemden sağlarken ruhi gereksinimleri için de birçok yola
başvurur. Bunlardan biri de şüphesiz dindir (Acuner ve Güneş, 2013: 84).
İnsanın doğumundan itibaren içinde yetiştiği ailenin ve toplumun dinini,
ahlaki kurallarını ve toplumsal değerlerini öğrenip benimsemesi ve
davranışlarında uygulaması eğitim sonucu oluşmaktadır. Günümüzde eğitim,
modern eğitim kurumları dediğimiz okullarda sürdürülmektedir. Bireyin dini
davranışlarında kendi yaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak istenilen değişimleri
meydana getirme süreci olarak (Tosun, 2001: 25) ifade edilen din eğitimi de
okullarda eğitimin bir parçası olarak verilmektedir. Din eğitiminin genel
amacı, bireyin dinî eğitilmişlik düzeyini, yani dinin sosyal yönünü içinde
gerekli davranışları kazanmış ve bunları davranışa dönüştürmüş (Keyifli,
2013: 122) iyi ahlaklı ve erdemli insanlar yetiştirmektir (Tavukçuoğlu ve
Erdem, 2005: 49). Din eğitiminin gerçekleştirmek istediği nihai amaç ise
“iyi insan”dır. Bu iyi insan, İslam inancının teorik temeli içinde ifadesini
bulan “Kur’an Ahlakı ile Ahlaklanmış” insan ya da “İnsan-ı Kâmil”’dir
(Keyifli, 2013). Din eğitimi bu noktada tasavvuf ile buluşmaktadır. Zira her
ikisinin de esas gayesi insanın “insanı kâmil” olarak yetişmesini sağlamaktır.
Bu noktada tasavvuf ve din eğitimi insanın bireysel ve manevi olarak
gelişimini sağlamayı amaçlamaktadır. Dolayısıyla iki alanın da ortak konusu
insan ve insanın eğitimidir (Göktaş, 2011: 138).
Ülkemizde din ve ahlak eğitimi anayasanın 24. maddesi gereği devletin
gözetim ve denetimi altında yapılmakta ve Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi
dersi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer
almaktadır. Ayrıca Din, Ahlak ve Değerler adı altında seçmeli dersler ile
isteyen öğrencilere seçmeli olarak din eğitimi verilmektedir. Din eğitimi ile
ilgili derslerin programlarına bakıldığında dini ve ahlaki bilgilerin yanında
birçok tutum, alışkanlık ve değerlerle ilgili davranışların da kazandırılmasına
yönelik duyuşsal alanla ilgili amaçlar bulunduğu görülmektedir. Diğer
taraftan din eğitiminde öğrencilere içerisinde yoğun duyuşsal alana ait
-
8 YÛNUS EMRE’NİN ESERLERİNDE DİN VE DEĞERLER EĞİTİMİ
davranışlar bulunan konuların kazandırılmasında eğitimcilerden veya
öğretim yöntemlerinden kaynaklanan çeşitli güçlükler yaşandığı yapılan
çalışmalardan anlaşılmaktadır (Aydın, 2003: 1-5; Kaya ve Taşkın, 2016:
153; Demir, 2018a: 326). Bu durum öğrencilere din eğitiminde verilen
bilgilerin salt bilgi olarak kaldığı ve davranışa tam anlamıyla dönüşemediği
(Göktaş, 2011: 413) hususunu gündeme getirmektedir. Bu tıkanıklığın
aşılmasında bilgiden çok yaşayışa (kaâlden ziyade hâle) önem veren
tasavvuf ve tasavvufi eğitimden istifade edilebilir. Zira tasavvufi eğitimin
temelini oluşturan tasavvufî bilgi; amel ve ibadetlere dayanmaktadır
(Çakmak İgalçi, 2018: 53). Yani bilgilerin bilişsel düzeyden duyuşsal
seviyeye taşınması konusunda tasavvufi eğitimin etkisi göz ardı
edilmemelidir. Ayrıca din eğitiminde tasavvufun sevgiye dayalı öğreti ve
görüşlerinden istifade edilmesi duyuşsal alandaki öğrenmelerin kalıcılığına
ve davranışa dönüşmesine katkı sunması açısından da önemlidir. Bu manada
din eğitiminde tasavvufun vereceği mesajlar tamamlayıcı rol oynayacaktır.
Bu yönüyle tasavvuf literatürü, günümüzde lise ve üniversite çağındaki
gençlere; iç dünyalarındaki sevgi ile aşkı büyütmeleri, daha iyi bir insan
olmaları hususunda ilham verebilecek örnek şahsiyet ve materyallerle
doludur (Göktaş, 2011: 152). Bu örnek şahsiyetlerden birisi de Mutasavvıf
Yûnus Emre’dir.
Yûnus Emre’nin yedi yüzyılı aşarak zamanımıza ulaşmış ve daha nice
yüzyıllara seslenebilecek güçte büyük bir mutasavvıf şair olduğu
kaynaklarda üzerinde söz birliğine varılan bir husustur (Karaalioğlu, 1980:
422). Asırlar boyunca insanların dillerinde ilahileri, gönüllerinde de onda
tecessüm etmiş aşk anlayışı dolaşıp durmuştur. O, kavga ve kötülüğe karşı
muhabbet dersi vermiş kardeşliği, sevgiyi ve insanlığı öğretmiştir. Yûnus,
milletin birliği, beraberliği, kaynaşması ve barışı için gayret sarf ederek
kendisini hep bu çizgide tutmuş ve diğer insanları da dünya ve ahiret
mutluluğunu yakalama noktasında bu yola davet etmiştir.
Çalışmanın Amacı ve Önemi
Şiir, duygu, hayal ve düşüncelerin bir düzene bağlı olarak, çekici/etkileyici
bir dil ve ahenkli mısralar içinde aktarılmasıdır (Web, 2020a). Şiir sadece
insanın duygusal yönüne hitap etmez, bir öğretim materyali olarak
kullanıldığında şiir, öğrencilerin sosyal ve kültürel yönlerinin de gelişmesine
-
9
katkı sağlar. Güneş’in de (2017: 173) belirttiği gibi öğrenciler bütün gelişim
dönemlerinde şiire karşı özel bir ilgi duyarlar. Şiir okumakatan, dinlemekten
ve ezberlemekten zevk alırlar. Bu nedenle din öğretiminde şiilerin
kullanımına özel bir önem verilmesi gerekmektedir. Zira “din ve ahlak
eğitimindeşiirle (nazım) anlatım öğrenenin hayal etme, kendini özlü ve
duygulu ifade etme, dini duyguyu açığa çıkarma ve açıklamaya müspet katkı
sağlar” (Polat ve Tosun, 2013: 373). Diğer taraftan bu olumlu yönlerine
karşın “bir öğretim materyali olarak şiirlerin, sınıf ortamında yeterince
kullanıldığı söylenemez. Oysa alan ve konuları itibarıyla din öğretimi şiir
kullanıma oldukça uygundur. Dini duyguları harekete geçirmede ve
öğrencilerin şiirde işlenen konula, yaşamı arasında bir bağ kurabilmesinde
şiirler etkili olabilmektedir” (Güneş: 2017: 173). “Din Kültürü ve Ahlak
Bilgisi” (DKAB) dersilerinin başında veya sonunda bir ilahinin, bir duanın
ya da konu ile ilgili bir şiirin, etkili bir biçimde okunması, öğrencileri derse
hazırlamaya veya dersin ağırlığını gidermeye yardım edebilir (Bilgin ve
Selçuk, 1997: 164). Bu nedenle din ve ahlak öğretiminde şiirler, ders
esnasında veya ders dışı etkinliklere yeteri kadar dâhil edilmelidir.
Bu çalışmada Yûnus Emre’nin düşüncelerinden izler taşıyan “Divan” ve
“Risaletün Nüshiyye” adlı eserlerindeki şiirlerinden hareketle onun inanç ve
ibadet anlayışla, dini, insani ve toplumsal değerlere ilişkin fikirlerinin tespit
edilmesi ve din eğitiminde bir öğretim materyali olarak onun şiirlerinden
yararlanılması amaçlanmıştır. Bu amaçla onun eserlerinde verdiği öğretici
bilgilerden yola çıkarak şiirlerinde yer alan iman, ibadet ve değerler eğitimi
konularının din eğitimi açısından değerlendirmesine gayret edilmiştir.
Ayrıca çalışma sonucunda DKAB dersi öğretim programı çerçevesinde sınıf
düzeylerine göre ünite ve kazanımlar göz önünde bulundurularak çeşitli
materyaller oluşturulmuştur.
Günümüzde maddeciliğin katı ve duyarsız ortamından bunalan insan yeni
arayışlara girmek mecburiyetini hissetmiş ve bu durumdan ruhunu
doyuracak, ferahlatıp mutlu olmasını sağlayacak şeylerin peşine düşmüştür.
Bunun sonucunda da özellikle manevi yönü ağır basan mesajlara kulak verir
hale gelmiştir. Bu kapsamda Yûnus’ un yukarıda ifade edildiği üzere
insanlar arası ilişkilere yönelik mesajlarının yanında, insanların ebedi
mutluluğu kazanmalarına yönelik, iyi bir insan olmaya, uyumlu ve düzenli
bir yaşam sürmeye, ibadetlerini gerektiği gibi yapmaya yönelik fikir ve
-
10 YÛNUS EMRE’NİN ESERLERİNDE DİN VE DEĞERLER EĞİTİMİ
düşüncelerinin tahlil edilerek konu ile ilgili yaklaşımlarının belirlenmesi
önem arz etmektedir. Çünkü Yûnus Emre’nin şiirlerinde dini inanç, ibadetler
ve toplumsal değerler belirgin bir şekilde işlenmektedir. Diğer taraftan o’nun
şiirlerindeki dinî inanç ve değerlere ait motiflerin ortaya konularak
anlaşılmasının onun yaşadığı dönem bağlamında Türklerin dînî-itikadî
anlayışını öğrenmemizi sağlaması açısından da önemli olduğu belirtilebilir.
Zira Yûnus göçebe halinde yaşayan Türk toplulukları arasında Türk kültürü
ve inançlarının benimsenip yaygınlaşmasına başla bir deyişle Anadolu Türk-
İslâm kültür ve medeniyetinin oluşumuna büyük katkı sağlayan önemli bir
şahsiyettir (Oral, 2016: 71).
Yûnus Emre’nin eserleri Müslümanlığı benimsemiş Türklerin sosyal
hayatından, kültüründen, ahlakından izler taşıyan başka bir ifadeyle Milli ve
dini değerleri başarılı bir şekilde kaynaştıran bir yapıda olup bu eserlerdeki
öğretilerden istifade edilmesi şüphesiz bu konuda çalışanlara katkı
sağlayacaktır. Bu çerçevede Milli Eğitim Bakanlığınca son güncellenen
öğretim programlarında derslerin öğretiminde, eğitimcilerden “ünite
konularının özelliklerine göre başta ayet ve hadisler olmak üzere
edebiyatımızdan atasözü, vecize, beyit, ilahi, nefes ve deyişlerden
yararlanılması istenmektedir” (MEB, 2018: 10). Bu noktada Yûnus
Emre’nin kendine has üslubu ile söylediği ve kendi zamanını aşarak bugüne
ulaşan iman, ibadet, ahlak ve değerler eğitimine dair kuşatıcı ve etkileyici
beyitleri günümüze ışık tutmakta olup din öğretiminde onun öğretici
şiirlerinden yararlanılmasının alana katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
Yöntem
Çalışmada konunun kuramsal temellerinin oluşturulması aşamasında
literatür taraması yapılmıştır. Yûnus Emre’nin eserlerinde iman, ibadet ve
değerler eğitimine yönelik düşünce ve deyişlerinin tespit edilmesini din
eğitimi açısından değerlendirmeyi amaçlayan betimsel nitelikli bu çalışma,
nitel bir desenle hazırlanmış ve doküman incelemesi yönteminden
yararlanılmıştır. Eserlerin incelenmesinde içerik analizi tekniği kullanılmıştır.
Doküman analizi sonucu elde edilen bulgular din eğitimi açısından ele
alınarak genel bir değerlendirmeye gidilmiştir. Çalışmada şu sorulara cevap
aranmıştır. 1- Yûnus Emre’nin şiirlerinde iman, ibadet ve değerler eğitimine
yönelik öğretici bilgiler var mıdır? 2- Yûnus Emre’nin şiirlerinde iman,
-
11
ibadet ve değerler eğitimine yönelik öğretici bilgiler bir öğretim materyali
olarak din eğitiminde kullanılabilir mi?
Çalışmada Mustafa Tatçı’nın (2008) “Yûnus Emre Divanı” ve “Risaletün
Nüshiyye” adlı eserleri (2005) temel kaynak olarak kabul edilmiştir. Bunun
yanında farklı kaynaklarda yer alan konular ile ilgili beyitler de ilgili kaynak
belirtilerek çalışmaya dâhil edilmiştir. Beyitlerin sağında yer alan numaralar
o beytin kitap içerisindeki yerini ve sırasını işaret etmektedir.
Bu çalışmada öncelikle Yûnus’ un hayatı ve eserleri hakkında kısaca bilgi
verilmiştir. Bir sonraki bölümünde, Yûnus’ un İslam’ın inanç esaslarına dair
düşüncelerine değinilmiştir. Üçüncü bölümde Yûnus’un ibadet düşüncesi,
terk-i dünya, tâ’at, amel ve İslam’ın beş temel buyruğunu nasıl anladığı
üzerinde durulmuştur. Dördüncü bölümde ise birey ve toplum eğitiminde
çok önemli bir yeri olan değerler eğitimine dair Yûnus’un öğretilerine
değinilmiştir. Çalışmanın sonunda Yûnus’un şiirlerin de içerisinde yer aldığı
iman, ibadet ve değerler/ahlak ile ilgili çeşitli materyallare yer verilmiştir.
-
12 YÛNUS EMRE’NİN ESERLERİNDE DİN VE DEĞERLER EĞİTİMİ
BÖLÜM I
YÛNUS EMRE’NİN HAYATI VE ESERLERİ
1.1. Doğum Tarihi, Yaşadığı Devir ve Çevresi
Yûnus Emre’nin yaşamı ve şahsiyeti hakkında çok fazla şey bilinmemektedir.
Tarihi belgelerin yetersiz oluşu Yûnus’un doğum tarihi, tarikatı, yaşadığı
çevre, şiirleri, vefat tarihi ve mezarı konusunda çeşitli fikirlerin ortaya
atılmasına sebep olmuştur (Kabaklı, 209: 13). Hayatı ile ilgili edinilen
bilgiler daha çok “Bektaş-î Velayetnamesi”nde anlatılan ve halk arasında
söylenilenlerin de eklenmesi ile ortaya çıkan menkıbelerden öteye
geçmemektedir (Yılmaz, 1991: 17).
Yûnus' un 13. yüzyılın ortaları ve 14. yüzyılın başları arasında yaşadığı ile
ilgili olan görüşler, belgelerin de desteği ile ağır basmaktadır (Tatçı, 2005:
20). 82 yıl ömür süren Yûnus’un doğum ve ölüm tarihleri tahmini olarak H.
638–720 / M. 1240–1320 şeklinde kabul edilmektedir (Kabaklı, 2009: 14).
Yûnus' un doğum yeri hakkındaki bilgiler yetersiz ve birbirinden farklı
rivayetlere dayanmaktadır. Bu konuda elde edilen bulgulardan birisi olan
“Bektaş-î Velayetnamesinde” o’nun Sivrihisar’ın yakınında bulunan
Sarıköy’de doğduğu yer almakta ve Yûnus' un mezarının da bu köye yakın
bir yerde olduğu ifade edilmektedir (Tatçı, 2005: 23). Köprülü’nün eserinde
ise (1976: 265) Yûnus Emre’nin 13. yüzyılın son yarısında Sivrihisar
civarında yahut Bolu dolaylarında Sakarya suyu etrafındaki köylerden
birisinde yetişmiş bir Türkmen köylüsü olduğuna dikkat çekilmiştir. Yapılan
farklı araştırma ve tahminlere göre ise, Yûnus Emre’nin, Sakarya havzasında
ya da Karaman, Konya çevresinde veya bir müddet birisinde, bir müddet
diğerinde yaşadığı ile sürülmektedir (Kabaklı, 2009: 14).
1.2. Adı ve Mahlası
Yûnus Emre eski kaynaklarda başlayarak günümüze dek bu isim ile
anılmıştır. Şair, şiirlerinde mahlas olarak “Yûnus Emre” ismi dışında “Yûnus,
Âşık Yûnus, Biçare Yûnus, Tapduk Yûnus, Miskin Yûnus ve Derviş Yûnus”
gibi isimler kullanmıştır (Köprülü, 1976: 261).
-
13
1.3. Ailesi ve Çocukları
Yûnus Emre’nin evlenip evlenmediği çocuk sahibi olup olmadığı tam olarak
bilinmemektedir (Rüzgâr, 2013: 6). Bu konuda “Bektaş-i Velayetnamesi”nde
geçen bir rivayette Yûnus Hacı Bektaş-i Veli’nin buğday yerine nefes
vermeyi söylemesi üzerine “Ben nefesi neyleyeyim ehl-i iyalim var” diyerek
nefesi reddetmiştir (Tatçı, 2005: 28). Ayrıca divanında “Bunda dahi virdün
bize oğul u kız çift-ü helal” (234/5) dizesine dayanarak onun evli ve çocuk
sahibi olduğu hükmüne ulaşılabileceği de ifade edilmektedir (Fuad, 1976:
11).
1.4. Tahsili
Yûnus' un tahsili ile ilgili olarak eski kaynaklar O’nun ümmi olduğunu
belirtirler (Tatçı, 2005: 28). Yûnus' un yetiştiği kültür çevresi içerisinde
düşünüldüğünde medrese eğitiminin kitabi olması karşısında tekke eğitimi
şifahi başka bir deyişle sözlü aktarıma dayanıyordu. O dönemdeki birçok
sufi şair yaşadıkları çağın kültürünü şifahen alıyordu. Tüm bu hususlar göz
önünde bulundurulduğunda Yûnus’un tahsilini yetiştiği tekke ve çevresi
içinde düşünmek gerekmektedir (Tatçı, 2005: 35). Başka kaynaklarda ise
muntazam bir tahsil gördüğü, Arapça ve Farsça’yı İslâmi ilimleri iyi bildiği
muhakkak olan Yûnus'un şiirlerinde birçok yeri de gezdiği ifade
edilmektedir (Timurtaş, 1990: 199). Şiirleri içerisinde “Ol dost bana ümmî
dimiş hem adumı Yûnus komış” diyen Yûnus, ümmi olarak nitelendirilmiştir.
Köprülü (1976: 326) Yûnus hakkında kendi döneminde Türkçeyi çok iyi bir
şekilde kullanan ve asla ümmi bir derviş olarak kabul edilemeyeceğini ifade
ederken Kabaklı’ya (2009) göre ise Yûnus’un ümmiyim demekten maksadı
büsbütün başkadır. O, zahiri bilginin değil hakiki ilmin peşindedir. Ona göre
ilim “kendini bilmektir” yani içindeki tanrı cevherini sezmektir. O’nun
ümmiliği tasavvufta özel bir terimdir. Dünya ilimlerinin inkârı ve Allah’ın
son bilgisi karşısında bir katre olmanın idrakidir. Yûnus'un meselesi,
dünyaya ait ve Allah'tan başka her şeyi “terk”tir. Bundan dolayı, O, bilmek
iddiasını da terk etmektedir. Bilgiçlik çiğ bir iddiadır ve Yûnus ondan
sakınmaktadır. Yoksa zamanının hemen bütün ilimlerine, sanatlarına,
menkıbelerine aşina olduğu, “dört kitabı” tanıdığı, Farsça’yı, Arapça’yı
bildiği, birçok ayet ve hadis meallerini şiirleştirdiği, İran ve Arap şairlerinin
eserlerini okuduğu (Gölpınarlı, 1975: 11) divanından anlaşıldığı gibi birçok
-
14 YÛNUS EMRE’NİN ESERLERİNDE DİN VE DEĞERLER EĞİTİMİ
mısralarından da bunları bildiği fakat küçümsediği anlamı çıkmaktadır
(Kabaklı, 2009: 28).
1.5. Mürşidi
Yûnus’un mürşidi şiirlerinde saygı ile andığı Tapduk Emre’dir. Kendi
zamanında Mevlana ve Hacı Bektaş-ı Veli gibi büyük üstatların sohbetlerine
de katıldığı halde esas olarak tarikatta pişip olgunlaştığı yer Tapduk
Emre’nin kapısıdır. Burada kırk yıl hizmet ettiği belirtilmektedir (Gölpınarlı,
1975: 12). Batini mezheplerle hiçbir ilgisi ortaya çıkmamıştır. Köprülü
(1975: 327) bu konuyla ilgili olarak “Yûnus, Muhiddin Arabi ve Celaleddin
Rumi de tesadüf edilen ve ulemayı rüsumun büyük bir kısmı tarafından bile
(isterse tevil yolu ile olsun) şer'i hükümlere aykırı görülmeyen esasların
dışına çıkmadığı için, onu Bâtıniye erbabından saymak tamamıyla yanlıştır”
diyerek bu hususta onun batını mezheplerle bir ilgisinin olmadığını dile
getirmiştir.
1.6. Vefat Tarihi ve Mezarı
Kaynaklarda belirtildiği üzere Yûnus H/720. M/1320–21 yılında vefat
etmiştir. O’nun defnedildiği yerde kesin olarak bilinmemektedir.
Anadolu’nun pek çok yerinde ona ait mezarlar ve makamlar bulunmaktadır
(Rüzgâr, 2013: 5). Bunlardan üç tanesi üzerinde çok durulmuştur. Bunlar;
Sivrihisar (Sarıköy), Karaman ve Ortaköy’deki mezar veya makamlardır
(Tatçı, 2005: 56).
1.7. Sanat’ı ve Şiiri
Yûnus tasavvuf edebiyatımızın en büyük halk şairidir. Orta Asya’da Ahmet
Yesevî ile başlayan halk tasavvuf şiirimizin en ölümsüz mısralarını
Yûnus’un şiirlerinde bulduğunu söylemek yanlış olmaz (Kabaklı, 2009: 52).
Karaalioğlu’na (1980: 422) göre Yûnus’un şiiri sevgiyle mayalanır, insan
ruhunu köklerinden kavrayarak bireyi bereketli bir toprak olarak yarınlara
hazırlar.
Yûnus Emre şiirlerini sade Türkçe ile başka bir deyişle yaşayan, var olan
halk diliyle ve hece vezniyle söylemiştir (Gölpınarlı, 1975: 15). Köprülü bu
konuyu “Yûnus’un sanatı tamamı ile “milli” yani “Türk’tür” bunu tahlil
-
15
edecek olursak başlıca iki unsura tesadüf ederiz. Evvela ona ahlaki sufiyane
esaslarını veren “İslami Nev Eflatuni” unsur, ikinci olarak lisanın edasını,
şeklini, veznini veren milli unsur. Birisi “esası” diğeri “şekli” teşkil eden bu
iki unsur Yûnus' un şahsiyetinde o kadar birbirinde kaynaşmıştır ki onda
vücuda gelen o yeni sanat şekli zevki itibari ile tamamen Türk’tür (Köprülü,
1975: 332) ifadesi ile dile getirmiştir.
Karaalioğlu’na (1980: 420) göre ise, Yûnus’un “şiirlerinin özünde derin bir
insan sevgisi, içli bir tanrı aşkı tasavvufa bağlılık görülür. Halk dilini coşkun
bir lirizmle, özentisiz bir söyleyişle genellikle hece bazen aruz ölçüleri
içerisinde kullanılır. Türk diline dinamik bir anlatım yeteneği, tinsel bir iç
musiki kudreti verenlerin başında gelir. O, ulusal edebiyatımızın en sağlam
temelidir. Onda hoş görü ileri insancı bir dünya görüşü vardır. Sanatı halkın
görevindedir”. Kısaca özetlenecek olursa “Yûnus’un sanatının fikrî yönünü
İslâm kültürü, sanatının sunuş ve şeklî yönünü ise millî unsurlar
oluşturmaktadır. Yûnus, Mevlânâ’nın Şems-i Tebrizî’de gördüğü bir kişilik
olup, ehl-i sünnet bir anlayışa sahiptir ve sanatının gayesi halkı irşat etmek
üzerinedir. Vahdet-i Vücûd felsefesi Yûnus’un sanatındaki en kalın çizgidir”
(Cin ve Babacan, 2013: 67).
1.8. Eserleri
Yûnus Emre’nin Risâletü’n-Nushiyye ve Divan olmak üzere iki eseri
mevcuttur.
Risaletü’n-Nüshiyye: Bu eser H/707, M/1307 yılında kaleme alınmıştır. Bu
eser baştaki mensur bölüm dışında Mesnevi şeklinde yazılmış tasavvufi bir
nasihatnâmedir. Başlangıçla birlikte 563 beyitten oluşan eser, belli bir plana
göre aruz vezni ile yazılmıştır. Diğer taraftan eserin dili, Yûnus’un
ilahilerine oranla daha az şiir özelliği taşımakta ve ilahilerinde ulaştığı
lirizme ulaşamamaktadır. Risaletü'n-Nushiyye ruh, akil, nefis, öfke, sabır,
kanaat, cimrilik vb. gibi konuları tasavvufa göre açıklayan, öğüt veren,
ahlaki- tasavvufi bir eserdir (Tatçı, 2005).
Divan: Yûnus'un ikinci ve en önemli eseridir. Bu eser o hayatta iken
tanınmıştır (Tatçı, 2005: 63). Bunula birlikte Yûnus’un Divanını tanzim
etme gayesi gütmeden ilahiler söylediği (Köprülü, 1975: 290) ve bunları
-
16 YÛNUS EMRE’NİN ESERLERİNDE DİN VE DEĞERLER EĞİTİMİ
toplamaya belki de hiç niyetlenmeden vefat ettiği belirtilmektedir (Kabaklı,
2009: 8). Divan 300–350 kadar şiirden meydana gelmektedir. Fakat ona
isnat edilen şiirlerin sayısı 1000'i geçmektedir. Buna sebep ise kendisinden
sonra birkaç Yûnus'un daha gelmesidir ve bunlara ait olan şiirlerinde esere
sonradan dâhil edilmesidir (Kabaklı, 2009: 8). Dolayısıyla gerek bu
Yûnus’ların şiirleri gerek başkalarının mahlas değiştirilerek alınan şiirleri
Yûnus Emre’ye mal edilmiş ve Divan büyütülmüştür (Tatçı, 2005: 70).
Divan içinde bulunan konular kısaca şunlardan oluşmaktadır:
1- Dinle ilgili konular
a) İtikat (Allah, melekler, kitaplar, peygamberler, ahiret, hayır, şer, kaza,
kader vs.)
b) İbadet (Kelime-i Şehadet, namazla ve ilgili mefhumlar, oruç, hac,
zekât, kurban vs.)
c) Ayet ve hadisler
d) Dinle ilgili diğer kavramlar (Miraç, ölüm, cin-şeytan, şirk, haram-
helal, mübarek geceler vb.)
e) Dinî şahsiyetler (Dört halife, Ehl-i Beyt ve bazı sahabeler vb.)
f) Dinlerle ilgili mefhumlar (Din, diyanet, İslam, Hristiyanlık, mü’min,
kâfir, ruhban vb.)
2- Tasavvufla ilgili konular
a) Vahdet-i Vücud ve Tevhid (Vahdet, kesret, masiva, tecelli, sır, gönül,
aşk, can, nefis, ruh vb.)
b) Bezm-i ezel, âlem-i ma’na, teferrüç, devr, yaratılış vb.
c) Tasavvufi mertebeler ve kavramlar (Seyr-ü sülûk, yakîn, fena, terk,
sıdk, ihsan, zühd vb.)
d) Tarikatla ilgili kavramlar (Şeyh, derviş, pir, baba, irşad, zikir, sema,
icazet vb.)
e) Bazı mutasavvıflar (Şibli, İbrahim Edhem, Mevlana, Tapduk Emre
vb.)
3- Yûnus Emre’ye göre bazı tipler (Evliya, er, eren, miskin, ahi, hoca,
sûfi vb.)
4- Ahlaki unsurlar (kibir, kin, gammazlık, cömertlik, tevâzu, fazl vb.).
-
17
Yûnus, yukarıda zikredilen eserlerinde insanları manevi açıdan eğitmek için
“Düşündürme, Tasvir, Teşbih (Benzetim), Telkin, Kıssalardan istifade ve
Nasihat” yöntemlerini etkili bir şekilde kullanmıştır (Suliman, 2001: 43–53).
-
18 YÛNUS EMRE’NİN ESERLERİNDE DİN VE DEĞERLER EĞİTİMİ
BÖLÜM II
YÛNUS EMRE’NİN ŞİİRLERİNDE İMAN ESASLARINA DAİR
MOTİFLER
Yûnus Emre, tasavvuf edebiyatının en büyük şairlerinden biri olarak kabul
edilmesine rağmen yapılan çalışmalarda çoğunlukla gönül dünyası,
coğrafyası, insan anlayışı, bir halk sûfisi olarak kimliği (Ocak, 2011) halk
kültüründeki yeri (Koz, 2012), şiirlerinin çeşitli açılardan yorum ve tahlili
(Kabahasanoğlu, 1993; Tatçı, 2008), şiirlerinin dilbilim açısından (Tezcan,
2012) değerlendirilmesi gibi farklı hususlar incelenmiştir. Bununla birlikte
onun tasavvufî düşüncesinin belirlenmesinde önemli bir mihenk taşı olarak
görülmesi gereken iman konusu üzerinde bu güne kadar birkaç makale
çalışması (Bars, 2016a; Oral, 2016) haricinde fazlaca durulmamıştır.
Yûnus’un tasavvuf düşüncesinin temelini oluşturan İslam inancı onun daha
doğru ve iyi anlaşılmasını sağlayacak niteliklerden birisi belki de en
önemlisidir (Bars, 2016a: 2019).
İman, sözlükte inanma, tasdik etme, doğrulamak, karşıdakine güven vermek
gibi anlamlara gelmektedir (Kaplan, 2015: 83). Dini terim olarak ise Hz.
Peygamber’i Allah Teâlâ’dan getirdiği kesin olarak bilinen hükümlerde
tasdik etmek ve onun haber verdiği şeyleri doğru olduğunu tereddütsüz
kabul edip, bunların doğru olduğuna gönülden inanmaktır (Kılavuz, 2006:
68). Kendisine imanın ne olduğu konusuyla ilgili bir soruya Hz. Muhammed
“İman: Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe
(öldükten sonra dirileceğine), kadere, hayrına ve şerrine inanmandır”
(Buhari, İman, 37) şeklinde cevap vermiştir. Buradan hareketle iman, kişinin
Allah’ın varlığını, birliğini, sıfatlarını, peygamberlerini, ahiret gününü ve
bunlardan başka iman edilmesi gereken şeyleri kalp ile tasdik edip dil ile
söylemesi olarak ifade edilebilir (MEB, 2009: 167). Kısaca “amentü” olarak
bilinen ve İslam’ın inanç/iman esaslarını oluşturan bu altı öğe Kur’an’ı
Kerimde muhtelif ayetlerde (Bakara, 2/177–285; Nisâ, 4/136) yer almaktadır.
Başta Allah’a iman olmak üzere, Yûnus’un şiirlerinde iman esaslarının
öğretiminin temel niteliklerini içeren iman esasları konusu ile ilgili çok fazla
örnek vardır. O nedenle bu bölümde; Yûnus’un iman esaslarına bakış açısı
ve bu anlayıştan doğan öğretileri ele alınmıştır.
-
19
2. Yûnus Emre’nin Şiirlerinde İman Esasları
2.1. Allah’a İman
Yûnus Emre’nin şiirlerinde en fazla kullanılan kelimelerden birisi Tanrı’dır.
Türklerin İslamlıktan önce kullandıkları bu kelime İslamiyet’in kabulü ile
birlikte de kullanılmaya devam etmiştir. Yûnus Emre, eserlerinde “Tanrı”
kelimesinin yanında Hak, Çalab, Hak Çalab, Allah, Huda, Mevla, ilah vb.
adları da kullanmaktadır (Üşenmez, 2013: 641).
İslam dininde Allah inancının temelini tevhid (Allah’ın birliği) oluşturur. Bu
durum “Kelime-i Tevhid” ile sembolleştirilmiştir. Kelime-i tevhid’in aslı “lâ
ilâhe illallah Muhammedün resûlullah” cümlelerinden ibaret olup
“Allah’tan başka tanrı yoktur. Hz. Muhammed Allah’ın elçisidir” anlamına
gelmektedir. Yûnus bu ilkeyi;
“Ezelîden dilümde uş Tanrı birdür Hak’dur Resûl
“Bunı böyle bilmeziken bir ‘aceb makâmdayıdum” (168/2)
“Uş ben beni cem' eyledüm ol dosta îmân eyledüm
Birligine kıldum kâmet riyâ tâ‘at nemdür benüm” (170/5)
diyerek ifade etmiştir.
Tevhid, Allah’ı yalnızca bir bilmek değil aynı zamanda sadece Allah’a
kulluk etmektir. Bu hususla ilgili olarak Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah;
“Allah'tan başkasına kulluk etmeyin. (Hûd, 11/26) buyurarak kendisinden
başkasına kulluk edilmemesini emretmiştir.
Yûnus’a göre insanın Rabbini tanıyıp sevmesi için tevhid’i bilmesi gereklidir.
Tevhid, mü’min olmanın bir şartıdır ve tevhid’i kabul etmeyerek inkâr eden
kendisine düşmanlık etmektedir.
“Birisen birlige bak ikiyi elden bırak
Bütün ma‘nî bulasın sıdk u îmân içinde (302/12)
“Tevhîd imiş cümle ‘âlem tevhîdi bilendür Âdem
Bu tevhîdi inkâr iden öz cânına düşmânımış” (125/6)
“Bu tevhîd tonını geyen varlıgını yoga sayan
İş bu yola kâyım turan mutlak bilün ol er durur” (61/9)
-
20 YÛNUS EMRE’NİN ESERLERİNDE DİN VE DEĞERLER EĞİTİMİ
Esasen Yûnus Emre’de “tahkîkî iman-ı”1
Allah’ı birlemekle başlar ve
Allah’ı bir bilmeyen ve birliğine vakıf olmayan kişi “imansız” olarak
nitelendirilir. Ayrıca Allah’ı bilmek demek dünya için tasalanmamayı da
beraberinde getirir. Çünkü o varsa her şey var, o yoksa hiçbir şey yoktur.
Varlıklar onunla var olur, değer kazanır (Bars, 2016a: 224). Yani Yûnus’un
dünyasında iman kuru bir tasdikten daha ziyade bireyin yaşam felsefesine de
doğrudan yansıyan bir eylemlilik ifade eder.
“Dünyâ için gussalanan mescid göricek tutınan
Anda îmânsuz bulınan Allâh’ı bir bilmeyendür” (99/4)
Yûnus, bu cihana gelmeden önce Hakla birlikte olduğunu ifade ettiği bir
beyitte Allah Teâlâ’nın bir ve tek olduğuna vurgu yaparak “kul huva’llâh”
ile başlayan ayet (İhlâs, 112/1) lafzını kullanmıştır. Böylece o, şiiri ve nazmı
Kur’an’ın eşsiz üslubu ile birleştirmeyi amaçlamıştır.
“Bu cihâna gelmedin ma‘şûkıla bir idüm
Kul huva’llâh sıfatlu bir bî-nişân nûr idüm” (223/1)
“Oldur âhir oldur ebed hem dillerde küfven ahad
Evliyâ geçdi dünyâdan bir sâ‘at kime kalısar” (63/5)
Tevhid’in zıddı ise şirk’tir. Allaha eş ve ortak koşmak, Allahtan başka
herhangi bir şeye ilahi nitelikler yüklemek gibi anlamlara gelen şirk,
Kur’an’da (Nisa, 4/18) en büyük günahlardan biri olarak görülmektedir
(Kaplan, 2015: 103). Yûnus, Tevhid ilkesinden sapmadan Allah’ın herhangi
bir şeriki (ortağı) olmadığını ifade eder ve Kur’an’da ona ortak koşmayın
denildiği halde ona ortak koşanları eleştirir;
“Şerîkün yok senin i şâh suçlu kimdür ‘azâb nedür (89/2)
“Birligünden öte hîç şerîkün yok” (107/8)
“Lâ-şerîkden okursın sonra şerîk katarsın”
Bire iki dimegi kimden fetvâ dutarsın” (248/1)
1 Tahkiki İman: Kesin delillerle, bilgi ve araştırmaya dayalı olarak oluşan imana
denmektedir (Kaplan, 2015: 87).
-
21
Yûnus, “Vücûd birliği”2ne inanan bir sufi olarak, şiirlerinde Allah’ın varlığı
hakkında derin fikirler beyan etmektedir. “Bu dünyada dosttan artuk nesne
sevemedi” (337/1) diyerek inancını her şeyden evvel “aşk” temeline
oturtmuştur (Tatçı, 2005: 97). Bu durumu aşağıda yer alan ifadelerinden
daha net anlamak mümkündür.
“Fidî bu ‘ışka cânum dînüm olsun
Bana hem dîn ü hem îmân-ı ‘ışkdur” (90/10)
Yûnus’a göre âşık kişi varlığını yokluk ile değiştirmeli, İman kuşağını
sağlam kuşanmalıdır. Ancak Yûnus’un Allah ile birliği karşılıklı rıza esasına
dayanan bir niteliğe sahiptir. Kur’an’da “Allah onlardan razı, onlar da
Allah’tan razıdır. İşte bu, Rabbinden korkan kimseler içindir.” (Beyyine,
98/1-8) ifadesi Yûnus’un dünyasının ilahi temellerini oluşturmuştur. Bu aynı
zamanda dünya hayatının geçiciliğine yapılan vurguyu da ihtiva eder. Bu
durum genel anlamıyla “dünyaya karşı tavır” demek olan tasavvufi hayat ve
mistik düşüncede “bir lokma ve bir hırka” anlayışında hayat bulur.
“İy Yûnus sen ‘âşıkısan îmân biligin berk kuşan
Varlıgun degşür yokluga cümle eksüklük sendedür” (44/8)
M. Efdal Emre’ye (2013: 204) göre “Aşk yolu, yokluk yolu, tevhid yoludur.
Tevhid ehli olmayan aşkı, yokluğu ne bilir. ‘Varlığun degşür yokluga’
ifâdesinden kasıt; variyeti terk et, variyetin Hakk’ın variyeti olduğunu idrak
edip, fenâ-fillâh3 ol demektir. İmanın üç mertebesi vardır, İlme’l yakîn,
ayne’l yakîn, hakka’l yakîn. İman; ilme’l yakîn de olur. Ayne’l yakîne geçtin
mi iman kalkar. Zîrâ görene iman olmaz. Hakka’l yakîn oldun mu, iman
edilen ve iman eden olursun ki, bundan öte makam yoktur. Eğer sen bunları
tahsil etmedi isen, tüm eksiklik sendedir. Dışarıda arama. İman kuşağı tevhid
2
Vahdet-i Vücûd: Arapça, varlığın birliği demektir. Allah'tan başka varlık olmadığının idrak ve şuuruna sahip olmak, bilmek anlamına gelmektedir
(Cebecioğlu, 2005). Varlıkta birliği, âlemde var olan her şeyin Allah’ın isim ve
niteliklerinin bir yansımasından ibaret olduğunu iddia eden ve bu çerçevede
yaratanla yaratılan birliği üzerinde duran doktrin (Gündüz, 1998: 380). 3 Fena Fi'llah: Arapça, Allah'ta fani olmak demektir. Kulun zât ve sıfatının, Allah'ın
zât ve sıfatında fani olmasıdır. Dünya ilgilerini tam anlamıyla ortadan kaldırarak,
Allah'a yönelmek demektir (Cebecioğlu, 2005).
-
22 YÛNUS EMRE’NİN ESERLERİNDE DİN VE DEĞERLER EĞİTİMİ
kuşağıdır. Tevhid’de varlık Hak’kın varlığıdır. Bu sırrı idrak eden Hak’ta
fani olur. Hak onda baki olur” (Emre, 2013: 204).
Yûnus’a göre imanlı olmak çok önemlidir. Çünkü kişi vefat edip mezara
konulduğunda imanı ona yoldaş olacak ve imanı olan kişi ahirette korkusuz
olacaktır. Beden, canlı olmak için ruha nasıl ihtiyaç duyuyorsa cennete
gidebilmek içinde imanlı olmak gerekmektedir.
“İy Yûnus sen ölicek sinün nûrla tolıcak
Îmân yoldaş olıcak âhirete şîr gider” (35/7)
“Evvel bize vâcib budur hoş hulkıla ‘amel gerek
İslâm adı okınıcak yoldaşumuz îmân gerek” (138/1)
“Bana bu ten gerekmez cân gerektir
Ol bakî Cennet'e imân gerektir” (Toprak, 2006:133)
Diğer taraftan Yûnus, Allah aşkı olan kişilerin iki dünyada da huzur içinde
yaşayacağını, Allah’ın inayetinin bu kişilerin üzerinde olacağını ve bu
kişilerin gam, keder yaşamayacağını belirtmektedir.
“İki cihân zindânısa gerek bana bostân ola
Ayruk bana ne gam gussa çün ‘inâyet dostdan ola” (4/1)
Yûnus, hakiki imana Allah aşkıyla ulaşılacağını hatırlatır. Allah sevgisi,
Allah aşkı olmayanın yaptığı ibadetlerin faydası olmadığını, ibadetleri huşu
içinde yapmanın yegâne yolunun Allah sevgisi ve beraberinde gelen hakiki
iman olduğunu belirtmektedir.
“Miskîn Yûnus zehr-i kâtil ‘ışk elinden tiryâk olur
‘İlm ü ‘amel zühd ü tâ’at pes ‘ışksuz helâl olmaya” (5/7)
Yûnus, kişinin gönlündeki kederi, sıkıntıyı gidermenin yolu olarak çokça
Allah’ı zikretmek olduğunu ve Allah’ı anmanın dünyadaki sıkıntıların bir
çeşit panzehri olduğunu hatırlatmakta, yani “Allah var gam yok” sözünü
anımsatmaktadır. Bütün bunların imanla mümkün olduğunu da aşağıdaki
dizelerinde belirtmektedir.
“Ayruk bize yas eylemez gönlümüzi pas eylemez
Hak’dan gelen görklü âvâz andan gelen ündür bana” (7/2)
-
23
Yûnus’un gönlü Allah aşkı, sevgisi ile doludur. Yûnus’a göre Allah’ı
anmadan, varlığını hissetmeden yaşamak imkânsızdır. Zira çevremizde
gördüğümüz her şey Allah’ın varlığının delillerindendir. Esasen Kur’an’ı
Kerim’de her şeyin kendi lisanı hali ile Allah’ı tesbih ve zikrettiği ama
insanların bunun farkında olmadıkları belirtilmektedir (İsra, 17/44; Hadid,
57/1).
“Senden sana varur yolum senden seni söyler dilüm
Allah sana irmez elüm bu hikmete kaldum tana” (7/4)
Yûnus, Allah'ı idrak etmiş olanların mertebesine ulaşanların ne cennete ne de
cennetin nimetlerine ihtiyaç duymayacağını ifade eder. Burada bir
küçümseme ve hakir görmeden ziyade Allah’ın rızasına meftun olmuş bir
güven duyma söz konusudur.
Gerçek âşık Allah aşkı ve içindeki ona kavuşma arzusu ile Allah için hiç bir
nimeti değişmemektedir (Kurt, 2013: 278). Yûnus, Allah karşı duyulan
sevgisinin her şeyden üstün tutulması gerektiğini aşağıdaki beyitleriyle
öğütlemektedir;
“Ne Tamu'da yir eyledüm, Ne Uçmak'da köşk bagladum
Senün içün çok agladum, Bana seni gerek seni” (381/7)
“Cennet Cennet didükleri, Bir ev ile bir kaç Hûrî
“İsteyene virgil anı, Bana seni gerek seni” (381/8)
O, aşağıdaki beytinde inancı olmayan kimselerin bir çeşit uykuda olduklarını
belirterek onları ikaz etmektedir.
“Sagır işitmez sözi gice sanur gündüzi
Kördür münkirün gözi âlem münevver ise” (299/4)
diyerek onları kulakları işitmeyen, gözleri görmeyen insanlara benzetir.
Yûnus'a göre inançsızlar dünyadaki birçok güzellikten mahrum kalmışlardır
(Pür, 2008: 12). Bu nedenle kişinin imanını koruması ve gözetmesi de
önemlidir. Yûnus, insanın sahip olduğu imanı, hayatının sonuna kadar
sürdürmesini istemektedir. Bu nedenle kişinin imanla çelişen ve onu inkâra
sürükleyecek söz ve davranışlardan kaçınması gerekir. Zira böyle bir tutum
kişiyi cehenneme götürebilir.
-
24 YÛNUS EMRE’NİN ESERLERİNDE DİN VE DEĞERLER EĞİTİMİ
“Küfrini atar iken îmânun urma sakın” (163/4)
“Ol Cehennem'de yananlar münkirün inkârıdur” (81/6)
Yukarıdaki bilgilerin haricinde Yûnus’un şiirlerinde Allah’a iman konusu ile
ilgili olarak Allah’ın zatı ve sıfatları için kullanılan pek çok kavram vardır.
Bunların bazıları mecaz, teşbih ve istiare yoluyla işlenmekle birlikte
çoğunluğu Esmâ-i Hüsnâ’ya (Allah’ın güzel isimleri) atfen kullanılmaktadır
(Tatçı, 2005: 98).
Yûnus Emre’ye göre Allah, tek kudret ve hüküm sahibidir. Yeri ve göğü
yaratan o’dur. Onun emriyle gökyüzü hareket eder, ay ve güneş belirli bir
yörüngede döner. O, Heybet (azamet) sahibidir.
“Senündür pâdişâhlık kudretün var
Yaratdun yiri gögi heybetün var” (48/1)
“Ne dünyâ âhiret ne Kâf u ne Kâf
Bular katre deryâ melekûtun var” (48/7)
“Senündür ‘Arş u Kürsî Levh ü Kalem
Döner çarh yer tutur hoş hikmetün var” (48/1)
“Senün emrün ile döner felekler
Hem ayun güneşün devrânı sensin” (282/2)
Yüce Allah’ın zatını insanlar akıllarıyla idrak edemezler, bütün yaptıkları
işlerde akıl sahipleri için ibretler vardır. O’ Rahimdir, rahmeti ve
bağışlaması çoktur. Bütün insanlar ve cinler onun rahmetine sığınır. Bu
düşüncelerini şöyle dile getirir;
“Akıllar mât olur niteligünden
Ki bir zerrede bin bin ‘ibretün var” (48/9)
“Degül Yûnus'a bes yâ Rahmeti çok
Kamu günâhlulara rahmetün var” (48/10)
“Bu cümle ins ü cinne rahmetünden
‘İnâyet vechile hoş himmetün var” (48/6)
“Rahîm durur senün adun Rahîm'lıgun bize didün” (89/4)
Yûnus’a göre Allah, insana kendisinden daha yakındır ve onun ne yaptığını
bilmektedir. Yûnus, bu husustaki düşüncelerini şöyle dile getirir;
-
25
“Hîç ırak isteme anı cânından içerü cânı
Senünle biledür anı görmemek bî-basar durur” (61/3)
“Sensin bize bizden yakın görünmezsin hicâb nedür” (89/1)
“Sen kim didün yâ Rab bana ben yakınam senden sana
Çün yakınsın benden bana görklü yüzün göster bana” (14/3)
Yûnus, bu beyitlerinde adeta “And olsun ki insanı biz yarattık; nefsinin
kendisine fısıldadıklarını biliriz. Biz ona şah damarından daha yakınız (Kaf,
50/16) ayetini adeta düşüncelerine dayanak yapmaktadır. Yûnus, yukarıda
geçen beyitlerde Allah’ın yüzünü dünyada iken görmek istemektedir. Ancak,
“O, Allah'ı bu dünyada göremeyeceğini de ima ederek görünememe
hikmetini de sorgular. Cennette ayın on dördü gecesi gökteki ayın net ve
zahmetsiz görüldüğü gibi Allah’u Teâlâ’nın da görülebileceğini dile getirir”
(Oral, 2016: 76). Zira bu hususla ilgili bir hadiste Hz. Peygamber “Ayın on
dördüncü gecesi, parlayan dolunaya bakıp; Gökteki şu Ay'ı nasıl net
görüyorsanız, [Cennette] Rabbinizi, böyle açıkça göreceksiniz” buyurmuştur
(Müslim, İman, 302). Yûnus bu konuyu aşağıdaki beyitlerinde şöyle dile
getirmiştir;
“Çün aybı yok görklü yüzün üzerinde nikâb nedür” (14/3)
“Görse yüzün nûrınun balkıdugını gelüp
“Ayun on dördi gicesi senden sebak itmeye” (3/4)
Yûnus’a göre Allah, “Kün” (ol) emriyle bütün her şeyi yaratmış ve
yaratmaya devam etmektedir. Bu durum Kur’an’da “O, bir işe hükmetti mi
ona sadece “ol” der, o da hemen oluverir” (Bakara 2/117) ayetinden
iktibasta4 bulunduğuna işaret etmektedir. Allah her şeyi bilen, dilediğine
veren, dilediğinden alan dilediğini yapandır. İnsanları ve hayvanları yaratan,
ezeli, ebedi ve her an diri olandır. Yûnus Emre’nin özellikle “benem”
redifiyle biten şiirlerinde “abd” ile “ma’bud”un birlik halini anlatan “vahdet-
i vücud” anlayışının en yüksek noktada olduğu görülmektedir (Tatçı,
2005:109).
4 İktibas, konuyu ve anlamı pekiştirmek için sözde ayet veya hadise yer vermektir.
İktibasta şart, sözün ayet ya da hadis olduğu belirtilmeden aynen ya da kısmen
getirilmesidir (Kotan, 2017: 247).
-
26 YÛNUS EMRE’NİN ESERLERİNDE DİN VE DEĞERLER EĞİTİMİ
“Kün'i bir kezin söyledün her nesneyi var eyledün” (89/7)
“Bu işleri sen bilürsin sen virürsin sen alursın” (89/5)
“Ne kim dilersen kılursın yâ bu soru hisâb nedür” (89/5)
“Ol Kâdir-i Kün feyekûn lutf idici Sübhân benem
Kesmedin rızkını viren cümlelere sultân benem” (211/1)
“Nutfeden Âdem yaradan yumurdadan kuş düreden (211/2)
Bir kulına atlar virüp ‘avret ü mâl çoklar virüp
Hem birinün yok bir pûlı rahm idici Rahmân benem (211/4)
“Benem ebed benem bekâ ol Kâdir ü Hay mutlaka” (211/5)
Yûnus’un beyitlerinde Allah’ın zatı ve sıfatları ile ilgili beyitler bunlarla
sınırlı değildir. Bu konu şiirlerinde genişçe yer almaktadır. O’na göre
Allah’ın keremi, ikramı boldur çünkü o kerimdir. Maddi ve manevi bütün
ihtiyaçları gideren, rızıkları veren “Rezzâk”tır. Bu yüzden insan ihtiyaçlarını
ona arz etmeli ve ondan istemelidir.
“Sensin Kerîm sensin Rahîm, Allâh sana sundum elüm” (184/1)
“Yûnus eksükligüni Allah'una ‘arz eyle
Anun keremi çokdur sen itdügün ol itmez” (117/10)
“Dün ü gün kaygular yirsin n'ideyin yohsulın dirsin
Ol cömerddür rızkun virür kaygu yimek nendür senün” (148/5)
“Dile rızkını Hak'dan nahnu kesemnâ pinhân”
Yûnus’un burada “Rabbinin rahmetini onlar mı taksim ediyorlar? Onların
dünya hayatındaki geçimliklerini biz taksim ettik” “nahnu kesemnâ” (Zuhruf,
43/32) ayetini şiirine taşıdığı anlaşılmaktadır.
Yûnus’a göre Allah’ın yerde ve gökte hikmetleri sonsuzdur. Kullarını,
kendisini bildirmek için var etmiştir. Bu nedenle varlığı “kulları” ile bilinir
(Tatçı, 2005: 101).
“Yirde gökde ol dostun hikmetleri bî-pâyân” (369/2)
“Kul pâdişâhsuz olmaz pâdişâh kulsuz degül
Pâdişâhı kim bileydi kul itmese yort savul” (151/1)
Yûnus Emre, Allah’ın ezeli olduğunu, varlığı için bir başlangıç
düşünülemeyeceğini ve Allah’ın zatı ve sıfatlarıyla baki olduğunu, yok
olmaktan başka bir ifadeyle fani olmaktan münezzeh oluğunu ve Allah’ın
-
27
dengi bulunmadığını ifade eder. Allah’ın ezelî ve ebedî olduğunu “Evvel” ve
“Âhir” isimleri ile anlatan Yûnus, dünyada Allah dışında hiçbir şey
kalmayacağını her şeyin geçici olduğunu vurgulamaktadır (Kotan, 2017:
251). Yûnus dünyadaki geçiciliği dile getirirken “Küllü men aleyhâ fân”
yani “Yer üzerinde bulunan her canlı yok olacaktır” (Rahman, 55/26) ayeti
kerimesini iktibas ettiği aşağıdaki beyitlerinde görülmektedir.
“Evveli Hû âhiri Hû yâ Hû illâ Hû olam
Evvel âhir ol kala vü men aleyhâ fân olam” (201/45)
O, Allah Teâlâ’nın öncesinin ve sonrasının olmadığını anlatırken Allah’ın
esmalarından yararlanmış; Allah’ın dengi bulunmadığını ifade ederken ise
“küfüven ahad” ayetinin (İhlâs, 112/4) iktibasını tercih etmiştir (Kotan,
2017: 254–255).
“Oldur âhir oldur ebed hem dillerde küfven ahad
Evliyâ geçdi dünyâdan bir sâ‘at kime kalısar” (63/5)
Allah'a iman, inanç esaslarının temeli olduğundan Allah'a imanın Yûnus'un
şiirlerinde önemli bir yere sahip olduğu görülmektedir. O, Allah'a imanı
tevhid anlayışı içerisinde ele almaktadır. Ona göre âlemdeki her şeyde bu
“bir’lik” idrak edilmektedir (Oral, 2016: 77).
Dini eğitimin en önemli konularından biri olan Allah’a iman mevzusu
Yûnus’un şiirlerinde edebi bir üslupla incelenmiştir. Yazılanların hem
kafiyeli hem de ahenkli olması ezberlenmelerini kolaylaştırmaktadır. Ayrıca
akılda kalıcılık açısından şiirin gücü özellikle eğitimde önemli bir yer
tutmaktadır. Bu itibarla din eğitimi sahasında hem öğrencilerin edebî
zevklerini geliştirmek hem de öğrenmeyi daha eğlenceli ve kalıcı hala
getirmek Yûnus’un kelimelere yüklediği manaların anlaşılması ile mümkün
olabilir.
2.2. Meleklere İman
Melek inancı İslam’ın temel inanç esaslarından biridir. “Haberci, elçi,
kuvvet ve iktidar sahibi” anlamlarına gelen melek, gözle görülmeyen,
Allah’ın emriyle verilen görevleri yerine getiren, güçlü, hızlı ve zor işlere
gücü yeten ruhâni ve nurâni varlıkları ifade eder. Kur’an-ı Kerim’de 92
-
28 YÛNUS EMRE’NİN ESERLERİNDE DİN VE DEĞERLER EĞİTİMİ
ayette meleklerden bahsedilmiştir (Kaplan, 2015:119). Bu ayetlerde
meleklerin bazıları özel isimleriyle “Cebrâil, Mîkâil ” şeklinde (Bakara,
2/98) bazıları da görevleriyle “Kirâmen Kâtibin ve Koruyucu Melekler”
şeklinde (En’am, 6/61; Zümer, 39/69) anılmış ve meleklere imanın farz
olduğu (Bakara, 2/285) belirtilmiştir. Ayrıca bir ayette “Her kim Allah’a,
meleklerine, peygamberlerine, Cebrâil’e ve Mîkâil ’e düşman olursa bilsin ki,
Allah da inkâr edenlerin düşmanıdır” (Bakara, 2/98) buyrularak meleklere
düşmanlığın Allah’a düşmanlık etmek anlamına geleceğine dikkat
çekilmiştir.
Yûnus’un şiirleri içerisinde meleklere iman hakkında pek çok bilgi
mevcuttur. Yûnus dizelerinde melekler ve görevleri, dört büyük melek vb.
hakkında birçok örnek vermiştir. Melekler için beyitlerde melek kelimesinin
yanında Arapça çoğulu olan “melâik” kelimesini kullandığı gibi Farsça’da
melek anlamına “ferişteh” veya “firişteh” kelimelerini de kullanmıştır (Tatçı,
2005: 111).
Nurdan yaratılan melekler, beyitlerde iki ayrı açıdan ele alınmışlardır.
Birincisi, melekler Âdem’e secde etmiş Yûnus’un ifadesi ile baş
indirmişlerdir. Bu açıdan âdem (İnsân-ı Kâmil)5 meleklerden üstündür. Yüce
Allah, Hz. âdemi yaratıp meleklere ona secde etmelerini istediğinde iblis
hariç hepsi secde etmişlerdir. Yûnus, iblis için “azâzil” kelimesini kullandığı
beyitlerinde bu durumu şöyle ifade eder:
“Ben ol kimseyem ki fertişteh baş indürür
Allâh ile ‘ahdüm var ol ‘ahdümi güderem” (220/2)
“Secde geldi Âdem'e eydür inün kademe
Cümle firişte indi ‘Azâzîl dura kaldı” (367/9)
5İnsan-ı Kamil: Arapça olgun insan demektir. Tasavvufta insân-ı kâmil, Allah'a
gerçek manada halife olmuştur, Hakk'ın tam olarak zuhur ettiği yerdir. İnsan-ı
Kâmilden murad, Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) ve O'nun manevî mirasına sahip
olanlardır (Cebecioğlu, 2005). İslam dini bireyin nefsen eğitilip belli bir mertebeye
ulaşmasını, sözlerinde ve eylemlerinde imâni ve ahlaki saiklere dikkat etmesi
gerektiğine dikkat çeker. Bu özelliklere sahip olmasıyla insan dünyadaki varlıkların
en üstünü haline gelebilir. Beşer seviyesinden olgun insan mertebesine geçiş de
Allah’ı ve yarattıklarını bilmekle/marifetle gerçekleşebilir (Okşar, 2018: 171 vd.).
-
29
Bu olay Kur’an-ı Kerîm’de “Ve o zaman meleklere: Âdem’e secde edin!
Dedik, iblis hariç hepsi hemen secde ettiler. O, kibrine yediremedi,
inkârcılardan oldu. (Bakara süresi 2/34) ayetini hatırlatmaktadır.
Yûnus’a göre Melekler ile ilgili ikinci husus ise melekler, insan ile Allah
arasında –özellikle seyr-ü sülûk6 esnasında- vasıta olan nurâni güçler olarak
ele alınmaktadır. Daha çok tasavvufi bakış açısının ağırlıkta olduğu bu
durumda derviş seyri âfâki’ye girip göklerde bulunan meleklerden dileklerde
bulunabilir. Hatta bu esnada ademîlikten yani varlık elbisesinden soyunup
melekler âlemine geçip melekleşebilir. (Tatçı, 2005: 111). Bir başka ifadeye
göre insan, Allah’a itaat ve sâlih amellerle “âlây-ı illiyyîn” denilen meleklik
seviyesine çıkabileceği gibi Allah’a isyan ile de “esfel-i safilin” denilen
şeytanlık seviyesine de inebilir (Oral, 2016: 80). Bu hususu şöyle ifade eder
Yûnus;
“Geh feleklerde meleklerden dilekler eyleyem
Gâhı ‘Arş' u şems ile gerdün olam gerdân olam” (201/2)
“Gâh inem esfellere şeytânıla şerler düzem
Geh çıkam ‘Arş üstine seyrân olam cevlân olam” (201/7)
“Âdemîlikden çıkam uçam melekler mülkine
Levn olam bî-levn olam geh kevn olam bî-kân olam” (201/31)
Yûnus’a göre meleklerin her biri bir işle meşguldür ve daima Allah’ı
zikrederler. Aslında Yûnus, aşağıda geçen ifadelerinden de anlaşılacağı
üzere Kur’an’da melekler ile ilgili olarak “Gece ve gündüz durmadan
(yorulmadan) O'nu tesbih (ve takdis) ederler” (Enbiyâ Suresi, 21- 20)
ayetinden alıntıda bulunmaktadır.
“Gördüm göğün meleklerin her biri bir cünbişdedür
Hak Çalab'un zikrin ider İncîl ü hem Kur'ân benem” (177/5)
Yûnus, bir yerde Hz. Âdem'in topraktan yaratılması konusunda meleklerin
görevlerinden bahseder. Dört büyük melek için, ''dört ferişte'' terkibini
kullanır. Bu dört büyük melek; Azrâil, Cebrâil, Mîkâil ve İsrâfil’dir. Bu
6 Seyr-ü Sülûk: Arapça, gitmek ve girmek demektir. Tasavvufta tarikata giren
dervişin bir şeyhin nezaretinde, Allah'a vuslat için çıktığı manevî yolculuk
anlamında kullanılmaktadır (Cebecioğlu, 2005).
-
30 YÛNUS EMRE’NİN ESERLERİNDE DİN VE DEĞERLER EĞİTİMİ
melekler Hz. Âdem'in vücudunu Allah’ın izniyle topraktan oluşturmuşlardır
(Oral, 2016: 78).
“Azrâil gökten indi bir avuç toprak aldı,
Dört ferişde yogurdı bir peygamber eyledi” (355/5)
diyerek ilk insan Hz. Âdem’in yaratılış toprağını, dört büyük meleğin
yoğurmasıyla yaratıldığını söyler. Ayrıca Yûnus, meleklerin, insanların ve
tüm bu varlıkların Allah’a hayran olduklarını belirtir.
“Dîv ü perî ins ü melek sever seni her mahlûkât
Hayrân olup ileyünde turmış durur hûr u melek” (144/4)
Yûnus, şiirlerinde meleklerin gökte olduğunu belirtir. Melekler sadece gökte
bulunmazlar. Yeryüzü ve gökyüzü onların bulundukları mekânlar
arasındadır. Eski Türk inanışında gökte bulunan varlıklar kutsal, iyi, yüce
kabul edilirken; yeraltında bulunanlar kötü ruhlar olarak düşünülmüştür.
Yüce varlıkların hep yukarıda veya gökte bulunmalarının tasavvuru
Yûnus’ta da kendisini gösterir (Bars, 2016a: 226). Aşağıda yer alan
beyitlerde göksel varlıklar olarak meleklerin nasıl tasavvur edildiğini ortaya
koymaktadır.
“Yılduzıdum bunca zamân gökde melâik arzûmân” (169/9)
“Halâyık bunda gelmedin gökler melâik tolmadın” (172/2)
2.2.1. Dört Büyük Melek
Yûnus’un şiirlerinde vahiy meleği olarak bilinen Cebrâil meleği çokça geçer.
Dört büyük melekten biri olan Cebrâil, Allah’tan aldığı emirleri meleklere ve
peygamberlere ulaştıran vahiy meleğidir. Kur’an-ı Kerim’de üç yerde asıl
ismi olan Cebrâil kelimesiyle bu melekten bahsedilmektedir (Bakara, 2/97–
98; Tahrim, 66/4). Bunu yanında Kur’an-ı Kerim’de Cebrâil’den “rûhu’l-
emîn” ve “rûhu’l-kudüs” şeklinde de bahsedilmektedir (Aydın, 2015: 92).
Yûnus’un beyitlerinde Cebrâil, “Cibril”, “Cebrâil-i Mürsel”, “Elçi”
isimleriyle geçmektedir. Onun en büyük özelliği Hz. Peygamberin tercümanı,
Allah’ın elçisi oluşudur. Yûnus, Allah âşıkları arasında Cebrâil meleğini de
zikreder.
-
31
“Dünyâda Peygamber'ün başına geldi bu ‘ışk
Tercemânı Cebrâîl ma'şûkası Hâlik'dur” (86/4)
“Işkıla çalındı kalem ‘ışka yesir durur âlem
Âşıklar arasında Cebrâîl dahı hicâb durur” (47/3)
Yûnus’un şiirlerinde Cebrâil meleği genellikle miraç olayının7 işlendiği
beyitlerde zikredilmektedir. Allah, Hz. Peygamberi Miraç’a davet etmesi
için Cebrâil’i Burak’la beraber göndermiştir. Cebrâil, Hz. Peygamber’e
geldiğinde “hocam” diye hitap etmiştir. Bu beyitlerde Cebrâil, gözü gevher;
hil’ati nur, yüzü ise ak olarak tasavvur edilmiştir. Yûnus’un böyle bir
benzetmeyi yapmasında Cebrâil’in insan suretinde görülebilmesi
düşüncesinden kaynaklandığı ifade edilebilir.
“Muhammed'e bir gice Çalap'dan indi Burâk
Cebrâîl eydür hâcem Mi'râc'a kıgurdı Hak” (134/1)
“Cebrâîl da’vet kılınca Mi’râc’a Muhammed’i
Mi’râcında diledügi ümmetinün varıdır” (81/3)
“Gitdi Cibrîl Hazret'i getürdi Burak atı
Nûrdanıdı hil'ati gözi gevher yüzi ak” (134/1)
Yûnus kimi zaman kendisini Cebrâil meleği gibi, Allah’ın emirlerini yayan
bazen de hayran olup kendinden geçen biri olarak ifade eder. Bir başka
ifadeyle insandaki ruh halinin değişkenliğini kendisini örnek vererek
açıklamaya çalışır.
“Bir dem döner Cebrâil’e rahmet saçar her mahfile
Bir dem gelür gümrâh olur miskîn Yûnus hayrân olur” (49/13)
Yûnus Emre dört büyük melekten biri olan İsrâfil’den de şiirlerinde bahseder.
İsrâfil meleği kıyamet günü sura üflemekle görevlendirilmiştir. İsrâfil sura
iki kez üfleyecek; ilkinde kıyamet kopacak olup, ikincisinde ise yeniden
diriliş meydana gelecektir. Bu melek Kur’an’da “sur sahibi” olarak
7 Miraç terim olarak Hz. Peygamber’in göğe yükselişini ve Allah katına çıkışını
ifade eder. Olay, Mescid-i Harâm’dan Mescid-i Aksâ’ya gidiş ve oradan da
yükseklere çıkış şeklinde yorumlandığından kaynaklarda daha çok “isrâ ve mi‘rac”
şeklinde geçerse de Türkçe’de mi‘rac kelimesiyle her ikisi de kastedilir. Bkz:
https://islamansiklopedisi.org.tr/mirac
-
32 YÛNUS EMRE’NİN ESERLERİNDE DİN VE DEĞERLER EĞİTİMİ
belirtilmiş olmasına rağmen, İsrâfil adıyla anılmamıştır. Fakat sura üfleme
hadisesinin anlatıldığı her ayette (Tâhâ, 20/102; Kamer, 54/8), zımnen
“İsrâfil ”den bahsedilmektedir (Kaplan, 2015: 122).
Yûnus, İsrâfil ile ilgili olarak yukarıda verdiğimiz bilgiler
doğrultusunda ifadeler kullanır. Ona göre İsrâfil meleği Allah’ın emrini
beklemektedir. İsrâfil “sûr”unu ilk üflediğinde bütün canlılar ölecek,
yeryüzü birbirine girecek kara ve deniz harap olup göklerin düzeni
bozulacaktır.
“İsrâfîl sûrı ura yir yüzi divşürile
Harâb ola berr ü bahr çarh-ı felek yoyıla” (306/1)
“Sûra” ikinci üflediğinde ise tüm mahlûkat hesap meydanına toplanacaktır.
“Sûr”un sesi o kadar yüksek olacaktır ki kulaklar bu sesten dolayı işitmez
hale gelecektir. Tüm insanlar başları açık, ayakları yalın şekilde mahşer
yerinde toplanacaklardır (Bars, 2016a).
“İsrâfil sûrın urıcak mahlûkât turu gelicek
Senün ününden artuk kulagum işitmeye” (3/8)
“İsrâfil sûrını ura cümle mahlûk turı gele
Dirilüben haşre vara anda kâzî Sübhân ola” (9/2)
“İsrâfil sûrın ura halâyık turı gele
Baş açuk yalın ayak ıssılar ola katı” (385/6)
Yûnus şiirlerinde Azrâil meleğini de işlemiştir. Kur’an’da (Secde, 32/11)
“melekül mevt” (ölüm meleği) olarak isimlendirilen Azrâil dört büyük
melekten biri olup can almakla vazifelidir (Solak, 2014: 32).
Yûnus can almakla görevli olan Azrâil meleğine kimsenin engel
olamayacağını, Azrâil’e direnmenin faydasız olduğunu, onu görenin aklının
başından gideceğini ve canını almaya geldiği kişiye aman vermeyeceğini
ifade eder. Kendisine yönelik bir beytinde ise can boğazına gelip Azrâil ’in
canını almaya başladığında bunun kolay olması için o, Allah’tan yardım
dilemektedir.
“Çün ‘Azrâil ne tuta assı kılmaz ana-ata
Kimse döymez o heybete halkdan meded irmez ola” (6/2)
-
33
“Gele sana cân alıcı dahı cân alur kılıcı
Aklunı başdan alıcı bir dem amân virmez ola” (6/3)
“Cân hulkuma geldükde ‘Azrâîl'i gördükde
Yâ cânumı aldukda âsân ola mı yâ Rab” (15/4)
Yûnus, Azrâil canı almaya gelmeden önce tedbirli olunması gerektiği
konusunda insanları uyarır. Çünkü Azrâil’in gelmesinden sonra yapacak
hiçbir şey kalmayacaktır. Ayrıca insanın ölümlü bir varlık olduğunu ve her
an Azrâil’in pençesinde olduğunu bildiği halde gaflet içerisinde
bulunmaması gerektiğini hatırlatır.
“Ölüm haberi gelmedin ecel yakamuz almadın
Azrâil hamle kılmadın gel dosta gidelüm gönül” (160/9)
“Ölüm hakdur bilürsin niçün gâfil olursın
Azrâil kasd idiser günâhlu tenümüze” (311/6)
Bir beytinde ise dünyayı, Tanrı’nın buyruğuyla dönen bir değirmene,
Azrâil’i ise Allah’ın isteğiyle değirmeni işleten bir değirmenciye
benzetmektedir. Öğütülen taneler ise canlardır/canlılardır.
“Bu dünyânun misâli benzer bir degirmene
Gaflet anun sepedi bu halk ögünen dâne” (313/1)
“Degirmene varursun degirmenci sorarsın
‘Azrâîl dirlerimiş ol unı ögüdene” (313/2)
Yûnus, dört büyük melekten biri olan Mîkâil hakkında çok fazla bilgi verip
ayrıntılı olarak işlemese de beyitlerinde onun da ismine yer vermektedir.
“Bakan benem gören benem alan benem viren benem
Ne Cebrâîl ne Mikâîl İsrâfîl'i kılan benem” (202/2)
2.2.2. Diğer Melekler
Yûnus, şiirlerinde yukarıda bilgileri verilen dört büyük meleğin dışında farklı
görevleri olan meleklere de yer vermiştir. “Kirâmen Kâtibin” olarak bilinen
melekler de bunlar arasında yer alır. “Kirâmen Kâtibin” meleklerinden
Kur’an’da, insanın sağında ve solunda oturarak onların yaptıklarını
kaydeden melekler olarak bahsedilir (Kâf, 50/17–18; Zuhruf, 43/79–80). Biri
insanın sağında, diğeri de solunda olmak üzere görevlendirilen bu iki meleğe
-
34 YÛNUS EMRE’NİN ESERLERİNDE DİN VE DEĞERLER EĞİTİMİ
“Kirâmen Kâtibin” melekleri denir (Aydın, 2015: 95). Yazıcı melekler
olarak da bilinen bu melekler bir an bile olsa insanın yanından ayrılmaz ve
onun yaptığı iyi, kötü, yararlı veya zarar verici bütün söz ve davranışlarını
tek tek kaydederler (Kaplan, 2015: 123). Yûnus, yukarıda verdiğimiz bilgiler
doğrultusunda bu konuyu işlemiştir. Ayrıca bu meleklerin yazmaktan bıkıp
usanmadıklarını, kalemlerinin aşınmadığını ve mürekkeplerinin hiç
bitmediğini de eklemektedir.
“Ol ferişteler adı Kirâmen Kâtibîndür
Yazmakdan usanmazlar armazlar yaz u kışda” (301/9)
“Birisi sag omzunda birisi sol omzunda
Birisi hayrun yazar birisi şer cünbişde” (301/10)
“Kâğıdları dükenmez ne hod mürekkebleri”
“Aşınmaz kalemleri kâimlerdür ol işde” (301/11)
“Hem meyhâneye varur hem büt-hâneye girür
Bunlar saklarlar seni sen gâfilsin bu işde” (301/12)
Yûnus, “Münker ve Nekir” olarak bilinen meleklerden de sık sık söz etmiştir.
“Münker ve Nekir”, kabir azabını kabul edenlere göre, ölümden sonra
kabirde sorgu ile görevli meleklerdir. Bilinmeyen, tanınmayan, yadırganan
anlamındaki “Münker-Nekir” meleklerinin, mezarda ölüye hiç görmediği bir
şekilde görünecekleri için bu ismi aldıkları kabul edilir. Bu melekler
hakkında Kur’an’da bir ayet yer almamakla birlikte eldeki bilgiler daha çok
hadis rivayetlerine dayalıdır (Kaplan, 2015:123).
Yûnus, kabre varınca bu meleklerin geleceğini, kendisini sorgulayacağını
belirtirken Allah’tan işini kolaylaştırması için yardım ister. İnsan dünyadan
ahiret yurduna hiçbir şey götüremeyecektir. Kabre konulduğunda dünya malı
geride kalacak, Münker ile Nekir’in sorgusu başlayacaktır. Onların sorguları
çok sert olacaktır (Bars, 2016a: 239).
“Yûnus kabre vardukda Münker-Nekir geldükde
Bana su’âl sordukda dilüm döne mi yâ Rab” (15/5)
“Mâl u mülkden ayrılup sine varasın turup
Münker ü Nekir gelüp su’âl idiser katı” (385/3)
Kur’an’da (Bakara, 2/102) ismi geçen “Hârut ve Mârut” adlı melekler,
Yûnus’un şiirlerinde, mecâzi aşk ve dünyevi ihtiraslara takılıp kalan kişileri
-
35
sembolize eder. Hârut ve Mârut’un âşık oldukları Zühre mecazî aşk ve
dünya sevgisinin kısacası kesretin istiâresidir. Bu iki melek yeryüzüne
inmeden önce, Allah katında yaşayan iki melektir (Tatçı, 2005: 117).
“Gör Hârût-Mârût neyidi Hazret’de ferişteyidi
Nasîbin ‘ışka aldurup makâmın zühreye vire” (307/3)
“Gökdeki Hârût-Mârût ‘ışk içün indi yire
Zühre yüzin göricek unıtdı Rahmân’ını” (398/6)
Yûnus, cehennemde görevli zebâni8 olarak adlandırılan meleklerden de söz
etmekte ve ölüp kabre konulduğunda zebanilerden Allah’a sığınmaktadır.
“Va‘de yitüp ölicegez ol sinleye varıcagaz
Zebânîler gelicegez sen ‘inâyet eyle Çalap”
“Zebânîler çün geleler beni yalınuz bulalar”
“Bilmedügüm dil soralar sen yardım eylegil Çalap” (16/3-4)
Yûnus’a göre “Zebâniler”, cehennemin kapısında bulunurlar ve günahkârları
cehenneme atarlar ve orada eziyet ederler. Cehennemde yetmiş bin zebani
bulunmaktadır.
“Kimi zâri kılup aglar zebânîler cânın taglar” (207/8)
“Zebânîler çeke tuta götüre Tamu'ya ata
Deri yana sünük düte dün-gün işi efgân ola” (9/3)
“Yitmiş bin zebânî yide, Tamu'yı haşrda ilede
Mücrimlere heybet ide, Ben n'ideyin n'eyleyeyin” (275/4)
Meleklere iman konusunda Yûnus özetle; onların görevlerinden
bahsetmektedir. Daha ziyade ayetlerin vurguladığı anlamlar çerçevesinde
mevzuyu işlemiş ve gerekli yerlerde de hadis rivayetlerinden de
yararlanmayı ihmal etmemiştir. Meleklerin isimleri ve görevleri konusunda
hayli öğretici bilgiler ortaya koyması meleklere iman konusunun din
eğitiminde -şiirler yoluyla öğretimde- kullanılmasına güzel örnekler vermesi
açısından dikkat çekici olduğunu ifade edebiliriz.
8 Alak suresinde cehennem muhafızlarına “zebaniyye” ismi verilmektedir (Alak,
96/18). Ayrıca cehennemde görevli melekler için bakınız (Zümer, 39/71; Mülk,
67/8; Tahrîm, 66/6).
-
36 YÛNUS EMRE’NİN ESERLERİNDE DİN VE DEĞERLER EĞİTİMİ
2.3. Kitaplara İman
Kitap sözlükte, “yazmak ve yazılı belge, kendi içinde tamamlanmış yazı ve
iki kapak arasına alınmış metin” anlamlarına gelir. Dini literatürde kitap
denilince vahiy mahsulü olan, Allah tarafından Cebrâil aracılığı ile bazı
peygamberlere gönderilen ve içinde Allah’ın buyrukları bulunan kutsal
kitaplar akla gelmektedir (Kaplan, 2015: 134). Kitaplara iman, inanılması
zorunlu olan iman esaslarından birisidir. Kur’an’da isimleri yer alan kitaplar
Tevrat, Zebur, İncil ve Kur’an-ı Kerim olmak üzere dört tanedir.
Yûnus Emre’nin şiirlerinde “kalıplaşmış ve derin anlamlar yüklenmiş bir
''dört kitap'' terkibi bulunmaktadır. Dört kitap ile esasında Hz. Davud'a
indirilen ''Zebur'', Hz. Musa'ya indirilen ''Tevrat'', Hz. İsa'ya indirilen ''İncil''
ve Hz. Peygamber'e indirilen ''Kur’an'' söz konusu edilmektedir. Bununla
birlikte bu kitaplardan maksat “ledünni ve manevidir”. Yûnus, tasavvufi bir
anlayış içerisinde dört kitabın kendi varlığında bulunduğunu ifade eder
(Tatçı, 2005, 118). Burada Kur’an’ın isimlerinden biri olan Furkan’ı (hak ile
bâtılı ayıran) kullanmıştır.
“Tevrât'ıla İncîl'i Zebûr'ıla Furkân'ı
B unlardagı beyânı cümle vücûdda bulduk” (133/6)
Yûnus’a göre yukarıda belirtilen dört kitap Allah tarafından gönderilmiştir.
O, dört kutsal kitabın mesajının, amacının aynı olduğunun idrakindedir.
Bununla birlikte bu kitaplar ne kadar okunursa okunsun, Allah dostlarına
(erenlere) gerekli saygıyı gösterilmediği takdirde okunan kutsal kitaplardan
gereği gibi istifade edilemez.
“Gökden inen dört kitâbı günde bin kez okurısan
Erenlere münkirisen dîdâr ırak senden yana” (10/4)
Yûnus, eserlerinde dört kutsal kitabı okuyup öğrendiğini, aşka gelerek iman
gözüyle baktığında ise bu kitaplarda yüce bilgiler bulduğunu ifade eder. Dört
kitabı yüzeysel bir şekilde tefsir ve şerh etmenin bunların özüne inilmediği
ve manasına ulaşılmadığı müddetçe yeterli olmadığını belirtir. Hatta bu
gayrette olmayan kişi âsi’de olabilir.
“Dört kitabın manasın okudum tahsil kıldım
Aşka gelicek gördüm bir ulu heceymiş” (124/9)
-
37
“Dört kitâbı şerh iden ‘âsîdür hakîkatde
Zirâ tefsîr okuyup ma'nîsin bilmediler” (38/5)
Yûnus, tasavvufi açıdan ele aldığı beyitlerde beyler, sultanlar, kadılar ve
müderrislerin dört kitabı anlayamayacağını çünkü bu kitapların gerçek
manada aşk ile anlaşılabileceğini ifade eder. Ona göre âşık dört kitabın
manasını “bir elif”te toplandığına inanmıştır. Bundan dolayı elif yeterlidir
ba’ya gerek dahi yoktur.
“Dört kitâbı şerh iden bulmadı ‘ışka çâre
Ne begler ne sultânlar ne müderris ne kâdî” (371/2)
“Dört kitâbun ma'nîsi tamâmdur bir elifde
Bâ didürmen siz bana bâ diyicek azaram” (171/3)
Bu beyitteki elif harfi vahdeti başka bir deyişle Allah’ın birliğini anlatır.
Kutsal kitaplarda her şeyden evvel Allah’ın varlığı, birliği anlatılır. Ba ve
diğer harflerden kastedilen ise çokluktur (Tatçı, 2005).
Yûnus, diğer kitapların dışında Kur’an-ı Kerim’e farklı bir yer vermiştir.
Birçok beyitte ya doğrudan ya da dolaylı yollardan Kur’an’dan iktibaslarda
bulunmuştur (Kotan, 2017: 266). Aşağıdaki beyitlerde Yûnus’un Kur’an-ı
Kerim’le ilgili olan beyitlerine yer verilmiştir.
Yûnus'a göre Kur'an, Allah'ın kelamıdır ve gökten inmiştir. Kur'an'daki
sözler Allah’ın ayetleri ve buyruklarıdır. Kur’an’ın 6666 ayeti vardır.
Gönüller hakkın evi ve durağıdır.
''Çün Kur'ân gökten indi anı Allah buyurdı (248/3)
“Kur'ân kelâmum didi gönüle evüm didi” (57/3)
“Hak duragı gönülde âyâtı var Kur'ân'da” (378/9)
“Altı bin altı yüz altmışaltı,
Okınur halk üzere âyetün var” (48/15)
-
38 YÛNUS EMRE’NİN ESERLERİNDE DİN VE DEĞERLER EĞİTİMİ
Yûnus, Hak’tan9 geldiğini ve yolunun da Hakk’ın kitabı olduğunu belirtir.
Yûnus’a göre Hak yolunda olanların mürşidi Kur’an’dır. Hak yolunda
olanların dünya emrine amade olur.
“Aslum Hak’dur şek degül mürşiddür Kur’ân bana” (12/2)
Yûnus Emre’ye göre kişi ilmine, ibadetine güvenmemelidir. Çünkü ilmine,
ibadetine güvenen hakikati göremez. Kişi ilmine, ibadetine güvenip cennete
gideceğini düşünmemelidir zira kişiyi cennete götürecek olan Allah’ın
rahmetidir. Bunun için insanın gönlü Allah aşkıyla dolu olmalıdır.
“İlim hod göz hicâbıdur dünyâ âhret hisâbıdur
Kitâb hod ‘ışk kitâbıdur bu okunan varak nedür” (37/4)
Allah, Kur’an’da insanların, Allah’ın hoş görmeyeceği fiillerden
sakınmalarını, ahiret için hazırlık yapmalarını öğütler. İnsanlar gaflet
uykusundan uyanıp yaratıcıya tövbe etmelidirler.
“Kur’ân eydür ki vâttakû gine eydür ki tezra’û
Kâhil olup oturmagıl tîz tevbeye gelmek gerek” (137/8)
Yûnus, okunan Kur’an ve Yasin’e kulak verip dinlenmesi gerektiğine,
böylelikle okunan her Kur’an hecesiyle günahların döküleceğini, seher
vaktinde okunan Kur’an’ın, edilen tövbenin, dağ gibi de olsa günahları silip
yok edeceğini, son nefeste iman ve Kur’an ile Allah’a dönüşün kul için
önemli olduğunu şöyle ifade eder;
“Okına Kur’ân u Yâsîn, kulak urup dinleyesin
Tagca günahun yuyasın, tanla seher vaktinde tur” (88/6)
“Yuya günâhlarunı her bir Kur'ân hecesi” (351/3)
“Anıcaguz şol bir güni ditrer mi Yûnus'un cânı
Îmân-Kur'ân yoldaş ile son menzile yitmiş iken” (273/11)
9 Hak: Arapça bir kelimedir, gerçek anlamına gelir. Allah'ın güzel isimlerinden olan
(el-Hakk) varlığı hiç değişmeden duran, var olan, hakkı ortaya çıkaran anlamına
gelmektedir (Cebecioğlu, 2005).
-
39
Yûnus, kendi zamanından şikâyet ettiği bir şiirinde, insanların Kur’an’ın
emirlerine uymayıp ona kulak vermediğini bu nedenle kötülüklerin arttığını,
bidatlerin çoğaldığını dile getirmektedir;
“Okınan Kur'ân'a kulak tutulmaz
Şeytânlar semirdi kuvvetlü oldı” (387/2)
“Gönül tolu zulmetdür işledügi bid'atdür
Bu niçesi ümmetdür Kur'ân yolına girmez” (115/4)
Görüleceği üzere Yûnus, ilâhî kitaplara içtenlikle inanan bir mutasavvıftır.
Bu dört kitaplara uyanlar, kargaşa, tefrika, kin ve düşmanlık gibi ayrılık ve
gayrılıkları bırakıp vahdet halinde güzelliklere koşmaları gerekir (Oral,
2016: 83). O, ilâhî kitapları ''vahdet'' (birlik) anlayışı içinde ele almaktadır.
Bu bağlamda ilahi kitapların hepsi insanın “insân-ı kâmil” olmasını yani
onun manevi olgunluğ