turkish studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/d03262/2016_5/2016_5_savuth.pdfsurah yasin speaks...

20
Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 11/5 Winter 2016, p. 461-480 DOI Number: http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.9287 ISSN: 1308-2140, ANKARA-TURKEY Article Info/Makale Bilgisi Received/Geliş: 14.02.2016 Accepted/Kabul: 24.03.2016 Referees/Hakemler: Doç. Dr. Osman KABAKÇILI This article was checked by iThenticate. YASİN SURESİNDE BAHSİ GEÇEN RESUL KAVRAMININ RİVAYETLER BAĞLAMINDA ANALİZİ Harun SAVUT * ÖZET Yasin suresinde bir şehre gönderildikleri bildirilen, üç resulün peygamber olup olmadığı hususunda tefsirlerde ihtilaflı görüşler nakledilmiştir. Müfessirlerin bir grubu elçilerin peygamberliğini savunurken diğer bir grup onların Hz. İsa’nın havarileri olduklarını iddia etmişlerdir. Bu kanaatlerden resulleri havariler sayan görüş, özellikle üçüncü asırdan sonra yaşamış müfessirlerinin çoğunluğu tarafından asıl görüş olarak algılanmıştır. Bu müfessirler tüm yorumlarını resulleri havari saydıkları temel algıya göre şekillendirmişlerdir. Fakat ayetleri havariler üzerinden yorumlamak bazı çelişkileri de beraberinde getirmiştir. Ortaya çıkan bu çelişkilerin giderilebilmesi için, resul kelimesinin anlamının ayetler ve rivayetler ışığında tespiti gerekmektedir. Bu makalede söz konusu görüşler analiz edilmiş, farklı görüşlerin neden olduğu problemlere değinilmiştir. Bu yapılırken öncelikle Kur’an’da konunun nasıl anlatıldığına bakılmıştır. Sahabe ve tabiinin konu hakkındaki görüşlerinden hareketle selefin kıssadaki resul kavramına verdikleri mana anlaşılmaya çalışılmıştır. Bunun yanı sıra, görüş ayrılığının nerede başladığının tespiti de hedeflenmiştir. Ayetlerdeki ifadelerden resul kelimesinin havari manasına işaret edip etmediği değerlendirilmiştir. Bu amaçla resullerle müşrikler arasındaki konuşmalarda tarafların sözleri, benzer ifadelerin başka surelerde ne için kullanıldıkları ve surenin siyakı analiz edilmiştir. Rivayetlerin ve bunlara dayalı yorumların tarihi veriler ve vakıalarla uyuşup uyuşmadığı üzerinde de durulmuştur. Resullerin gönderildikleri şehrin Antakya olduğu düşüncesinden hareketle, bu şehirde faaliyet gösteren havarilerle ayetlerde anlatılan resullerin aynı kişiler olup olamayacakları değerlendirilmiştir. Benzerlikler ve farklılıklara dikkat çekilmiş, bunun için Hıristiyanlık tarihine müracaat edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Resul, Antakya, Havari, Yâsîn, Habib-i Neccar * Yrd. Doç. Dr. Bülent Ecevit Ü. İlahiyat F. Temel İslam Bilimleri, El -mek: [email protected]

Upload: others

Post on 16-Sep-2019

4 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_5/2016_5_SAVUTH.pdfSurah Yasin speaks of the three messengers whom were sent to a city to invite its people to Islam

Turkish Studies

International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 11/5 Winter 2016, p. 461-480

DOI Number: http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.9287

ISSN: 1308-2140, ANKARA-TURKEY

Article Info/Makale Bilgisi

Received/Geliş: 14.02.2016 Accepted/Kabul: 24.03.2016

Referees/Hakemler: Doç. Dr. Osman KABAKÇILI

This article was checked by iThenticate.

YASİN SURESİNDE BAHSİ GEÇEN RESUL KAVRAMININ RİVAYETLER BAĞLAMINDA ANALİZİ

Harun SAVUT*

ÖZET

Yasin suresinde bir şehre gönderildikleri bildirilen, üç resulün

peygamber olup olmadığı hususunda tefsirlerde ihtilaflı görüşler nakledilmiştir. Müfessirlerin bir grubu elçilerin peygamberliğini

savunurken diğer bir grup onların Hz. İsa’nın havarileri olduklarını iddia

etmişlerdir. Bu kanaatlerden resulleri havariler sayan görüş, özellikle

üçüncü asırdan sonra yaşamış müfessirlerinin çoğunluğu tarafından asıl

görüş olarak algılanmıştır. Bu müfessirler tüm yorumlarını resulleri havari saydıkları temel algıya göre şekillendirmişlerdir. Fakat ayetleri

havariler üzerinden yorumlamak bazı çelişkileri de beraberinde

getirmiştir. Ortaya çıkan bu çelişkilerin giderilebilmesi için, resul

kelimesinin anlamının ayetler ve rivayetler ışığında tespiti gerekmektedir.

Bu makalede söz konusu görüşler analiz edilmiş, farklı görüşlerin neden

olduğu problemlere değinilmiştir. Bu yapılırken öncelikle Kur’an’da konunun nasıl anlatıldığına bakılmıştır. Sahabe ve tabiinin konu

hakkındaki görüşlerinden hareketle selefin kıssadaki resul kavramına

verdikleri mana anlaşılmaya çalışılmıştır. Bunun yanı sıra, görüş

ayrılığının nerede başladığının tespiti de hedeflenmiştir. Ayetlerdeki

ifadelerden resul kelimesinin havari manasına işaret edip etmediği değerlendirilmiştir. Bu amaçla resullerle müşrikler arasındaki

konuşmalarda tarafların sözleri, benzer ifadelerin başka surelerde ne için

kullanıldıkları ve surenin siyakı analiz edilmiştir. Rivayetlerin ve bunlara

dayalı yorumların tarihi veriler ve vakıalarla uyuşup uyuşmadığı

üzerinde de durulmuştur. Resullerin gönderildikleri şehrin Antakya

olduğu düşüncesinden hareketle, bu şehirde faaliyet gösteren havarilerle ayetlerde anlatılan resullerin aynı kişiler olup olamayacakları

değerlendirilmiştir. Benzerlikler ve farklılıklara dikkat çekilmiş, bunun

için Hıristiyanlık tarihine müracaat edilmiştir.

Anahtar Kelimeler: Resul, Antakya, Havari, Yâsîn, Habib-i Neccar

* Yrd. Doç. Dr. Bülent Ecevit Ü. İlahiyat F. Temel İslam Bilimleri, El-mek: [email protected]

Page 2: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_5/2016_5_SAVUTH.pdfSurah Yasin speaks of the three messengers whom were sent to a city to invite its people to Islam

462 Harun SAVUT

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/5 Winter 2016

THE ANALYSIS OF THE RESUL CONCEPT IN THE SURAH OF YASIN WITHIN THE CONTEXT OF NARRATIONS

ABSTRACT

There are controversial opinions in regard of the three messengers

whom sent to a city, whether they were prophets or not. While a group of

Mufassirs argues that they were prophets, the others claimed that they

were Jesus' disciples. The opinion counts on the messengers as the disciples of Jesus were perceived as the main opinion among the majority

of the Mufassirs, especially after the third century. These commentators’

comments were shaped by perceptions of the messengers as the apostles

of Jesus. But interpreting the verses as apostles brought some

contradictions. In order to resolve these contradictions the meaning of “rasul” needs to be determined in the light of verses and narrations. In

this article, the opinions on the topic were analyzed and the problems

caused by different opinions were addressed. In order to do that, firstly it

is focused on the ways the issue is examined in the Qur'an. The study

attempted to determine the understanding of Rasul by the early

generations of scholars in the contexts of the Companions (Sahabah) and their predecessors’ views on the subject. Besides this, it is also aimed to

determine that where the disagreements begin. Further, it is evaluated

from the verses whether the word – Rasul means the apostle or not. Thus,

the conversations between prophets and pagans (mushriks) were

analyzed with the references made in the contexts of other surahs and Yasin itself. Moreover, it is discussed that whether such narrations and

interpretations are aligned with the historical records and facts or not. It

is also discussed that the messengers who sent to the city and the

apostles whom were residing in the city are the same people or not with

the prominent idea of that the messengers were sent to the city of

Antakya. In addition, the study drove attention to the similarities and differences with references to the history of Christianity.

STRUCTURED ABSTRACT

Surah Yasin speaks of the three messengers whom were sent to a city to invite its people to Islam. In the verses, denial of the sent

messengers’ divine invitation by the city people, the threats the

messengers received, the self-defense of the messengers, a righteous

man’s release of his hidden faith, his efforts to support the messengers,

his martyr by the deniers and the destruction of the city are presented as an admonishment.

In the Surah, some points of the narration are left vague. And there

is no authentic hadith of the Messenger (PBUH) to explain this story that

presented to the pagans of Makkah. Moreover, there is little in order to

explain the story by the companions of the prophet. In this regard, it

suggests that the lack of the Hadith on the topic indicates the understanding of the verses were simple and clear in the mind of the

messenger. Also the lack of reports by the companions over the story

suggests that there was no problem in their minds about the story.

Page 3: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_5/2016_5_SAVUTH.pdfSurah Yasin speaks of the three messengers whom were sent to a city to invite its people to Islam

Yasin Suresinde Bahsi Geçen Resul Kavramının Rivayetler Bağlamında Analizi 463

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/5 Winter 2016

However, the lack of narratives leaded the commentators (Mufassirs) to include the available information about the story in their works.

Therefore, this paved the way on the views are conflicted. The discussions

began with the curiosity of the commentators, and then it is extended to

the points that the commentators to argue the topics that can be clearly

understood by simple reading of the verses. At the end, the commentators

attempted to address the question on the messengers whom were sent by Allah from the point of their prophet status.

Two opinions over the discussion came forward. According to the

first opinion they are the messengers of Allah but the second opinion

suggests that they were the apostles of Jesus. There are differences in

acceptance of the opinions according to the periods. This is more interesting than the conflict itself. Information from the companions of

the prophet was based on their being the messengers of God. There is no

statement recorded from the companions to support that they were

Jesus’s apostles. However, just Qatade from Taabion (successors)

suggested that they were the apostles of Jesus and his opinion became a

prominent among the commentators. All the commentators describe the messengers as apostles of Jesus based their opinions on Qatada’s view.

According to the scholars who suggested that they were the apostles of

Jesus argued the messengers were sent by Jesus with a command of

Allah but not with his personal preference. He (Jesus) assigned them by

the order of Allah. That ‘s why they were aforementioned as the messengers of God in the Surah.

Some commentators consider that the aforementioned messengers

were Jesus’s apostles with prophetic mission. They based their claims on

a report from Abdullah b. Abbas. The narrator of that report is

Muhammad b. Saib Kelbi. He grounded his claim on Abdullah b. Abbas

with a narration chain belongs to Ebu Saalih. But all his narrations from that chain are problematic. Because Abu Salih had never seen Abdullah

b. Abbas in order to report a narration from him. The views of

Muhaddiths on him are negative. They accused Kelbî as incompetent and

even lying. In addition, this contrasts with a narration (hadith) of Abu

Hurayrah "there is no prophet between me and Jesus."

The popularity of such views on the Apostles became an influential

in the later periods but not in the periods of the companion and the

successor. This brings the possibility of such source of information was

obtained from the Christian resources. Because, the number of

messengers in the verse is mentioned as three. The predecessor

commentators agreed on that they were sent to Antioch. In the Christian scriptures it is also mentioned three disciples traveled to Antioch.

Moreover, the Qur'an and Christian source both report that a third

messenger was sent after the two messengers were sent initially. This

similarity might lead some commentators with out depth examining to

judge that they were the disciples of Jesus. It is also worth to mention that the prophetic mission Christians charge the apostles and their

activities in Antioch both recorded in the chapter of “Prophets missions”

in the sacred texts. This might have a role in their view to see the apostles

as messengers.

Page 4: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_5/2016_5_SAVUTH.pdfSurah Yasin speaks of the three messengers whom were sent to a city to invite its people to Islam

464 Harun SAVUT

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/5 Winter 2016

It is not appropriate to associate the messengers in Surah Yasin with the apostles who had mission activities in Antioch. Although there

are some similarities between the two events from the Koran and the

sacred books, the stories do not coincide in many ways. The messengers

in Surah Yasin were sent to a city ruled by a cruel king and harsh people

with the God's command. But the disciples went to Antioch to escape

from the pressure and persecution they faced in Jerusalem. Antioch people were more tolerant people than the people of Jerusalem. Antioch

is habitable for different cultures; Jews, Arabs, Persians, Greeks and

other nations could express their beliefs. Therefore Antioch was a safe

place for all Christians in particular for the apostles for refuging and

preaching missions. This information does not comply with the messengers whom were denied by the town’s people in the verse.

Contrary to the assertions, the disciples were not received an order

from Jesus to go to Antioch. Therefore the sender the disciples to Antioch

was not God and Jesus. Because their going to Antioch was an event

came up after Jesus. If we take the Barnabas’s report as a base, the

Jerusalem congregation and their leader Jacob were the sender of the apostles to Antioch. There is also a need to identify that it is a

contradiction to accept St. Paul was one of the three messengers and

appointed by Jesus with the command of God to preach the Antioch

community. Since St. Paul has never met with Hazrat Jesus but he

embraced Christianity after Jesus period.

The townspeople were destroyed as a result of their denying of the

messengers and killing the righteous believer. However, the historical

data over Antakya does not support that. Because, Antioch was one of

the first place to accept Christianity and one of the most important

centers of Christianity. It had a central role in the spread of Christianity

to other regions. Antakya is a place where the Hellenistic Christianity had shaped and the believers of Prophet Jesus (pbuh) were mentioned as

Christians for the first time. Also Antioch church is one of the four basic

churches. The collective destruction of Antioch after Jesus was not a

historical case either. Therefore it is more accurate to look at for the event

before Jesus but not after him. It is understood from the remains that many different kingdoms were founded and disappeared in periods of

time in Antioch region. These data referred support that possibly the

story occurred in the ancient history of Antioch before Christ.

The context of Surah Yasin also supports the view that the

messengers were prophets. Because if the messengers were the apostles

of Jesus, the people of the city whom were pagan society should not have told the messengers "you are a human like us but nothing else". They

were denying the prophethood and constantly emphasizing their being

human. Thus, they wanted to stress that they are not able to receive

revelations from God. Faced with this challenge, their respond of "Our

Lord knows, that we are messengers sent to you" in our opinion suggests that it is more accurate opinion to accept as they are messengers of God.

Keywords: Rasul, Apostle, Ya Sin, Habib-i Najjar

Page 5: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_5/2016_5_SAVUTH.pdfSurah Yasin speaks of the three messengers whom were sent to a city to invite its people to Islam

Yasin Suresinde Bahsi Geçen Resul Kavramının Rivayetler Bağlamında Analizi 465

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/5 Winter 2016

Giriş

Yasin suresinde üç resulün gönderildiği şehrin halkı Mekke müşriklerine misal olarak

sunulmuştur. Ayetlerde, resullerin risaletlerini açıklamaya dönük çabaları, şehir halkı ile aralarında

geçen mücadele anlatılmış; resulleri tehdit eden inkarcılara karşı, bir müminin resulleri cansiperane

savunması, sonrasında ise hemşerileri tarafından şehit edilmesinden bahsedilmiştir. Bununla birlikte

resullerin, şehrin ve resullere iman edip onları savunan kişinin isimleri zikredilmemiştir. Böylece

bazı noktalar mübhem bırakılmıştır. Ayetlerde mübhem olan hususlar hadislerde de açıklanmamıştır.

Sahabenin de söz konusu ayetler hakkındaki beyanları azdır. Müfessirler konuyu izah için, sahabeden

kendilerine ulaşan pek az bilginin yanına tabiin ve mütekaddimun dönemi müfessirlerin görüşlerini

de ekleyerek ayetleri tefsire çalışmışlardır. Müfessirler kendilerine ulaşan bu bilgilerin yanı sıra,

meseleyi açıklayacağını düşündükleri farklı rivayetlerden de istifade etmişlerdir. Bunun sonucunda

ise birbiriyle çelişen teviller yapılmıştır.

Darbı mesel olarak sunulan bu kıssadaki yorum farklılıklarının temelinde, resullerin kim

tarafından görevlendirilip şehre gönderildikleri sorusu bulunmaktadır. Bu konuda tefsirlere alınan

rivayetlerde iki görüş öne çıkmaktadır. Birinci görüşe göre resuller/elçiler Allah tarafından şehir

halkına tebliğ için gönderilmiş peygamberlerdir. İkinci görüşe göre ise resuller/elçiler Hz. İsa’nın

(as) elçileri yani havarileridir. Hz. İsa onları Allah’ın emriyle bahsi geçen şehre göndermiştir. İlk

dönemde telif edilen tefsirlerde genellikle iki görüş de kendine yer bulurken, sonraki dönemlerde

telif edilen tefsirlerde Resullerden kastedilenin Hz. İsa’nın havarileri olduğu şeklindeki düşünce öne

geçirilmiş ve tüm tefsir bu temel ön kabule göre şekillendirilmiştir.

Bahsi geçen rivayetlerden, resullerin Hz. İsa’nın (as) havarileri oldukları yönündeki haberi

diğer rivayetlerin önüne geçirecek delilin bulunup bulunmadığı konusu tartışmanın cereyan ettiği bir

alandır. Ayetlerin siyak sibakının gözetilip gözetilmediği, ayetlere yüklenen anlamların diğer

surelerdeki benzer ayetlerle mutabık olup olmadığı konusu da problemlidir. Bir diğer problem ise,

nakledilen bilgi ve yapılan yorumların tarihi verilerle uyuşup uyuşmadığıdır. Tercih edilen rivayet

üzerindeki söz konusu problemler, müfessirleri ayetlere zahiri anlamın dışında manevi ve işari yorum

getirme durumu ile karşı karşıya bırakmıştır.

Bazı müfessirler ise yukarıda bahsi geçen iki rivayeti birleştiren üçüncü bir görüşü tercih

etmişlerdir. Onlar resullerin/elçilerin, kendilerine Allah tarafından nübüvvet verilmiş, Hz. İsa’nın

şeriatı ile memur üç peygamber olduğu kanaatindedirler (Bilmen, ts.: VI/2925). Buna göre Hz.

İsa’nın havarilerinden üçüne nübüvvet verilmiştir. Bu tercihin dillendirilmesi, Hz. İsa ile Hz.

Muhammed (sas) arasında başka peygamberlerin gönderildiğinin kabulü anlamına gelmektedir ki bu,

nübüvvet konusunda kelâmî bir tartışmanın da yolunu açmıştır. Ortaya çıkan problemlerin

giderilmesi ve yanlış yorumların önüne geçmek için, ayetlerin tefsirine konu olan rivayetleri de göz

önünde bulundurarak, Yasin suresindeki resul kelimesin hangi anlamda kullanıldığının tespiti

gerekmektedir.

1. Şehir Halkına Gönderilen Resulleri/Elçileri Konu Eden Ayetler

Kur’an-ı Kerim’de Mekke müşriklerini uyarmak için zaman zaman önceki ümmetlerden

misaller verilmiş, böylelikle muhatapların düşünüp ibret almaları ve Hz. Peygamber karşısındaki

tavırlarını düzeltmeleri hedeflenmiştir (Şengül, 1994: 277-280). Bu misallerden birisi de Yasin

suresinin ikinci sayfasında geçmektedir. Surede bir şehrin halkını İslam’a davet için üç

resulün/elçinin gönderilişi konu edilmiştir. İlgili ayetlerde, ilahi dine davet için gönderilen resulleri

şehir halkının inkarı, onları tehdit etmeleri, resullerin kendilerini müdafaaları, davete icabet edip

iman eden salih kimsenin imanını açıklaması, resulleri desteklemek için gösterdiği çabalar, şehit

edilişi, ardından şehrin helaki ders alınması gereken bir mesel olarak sunulmuştur. Resullerin tebliği,

bu tebliğ karşısında muhatapların direniş ve itirazları ayetlerde şöyle anlatılmıştır:

Page 6: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_5/2016_5_SAVUTH.pdfSurah Yasin speaks of the three messengers whom were sent to a city to invite its people to Islam

466 Harun SAVUT

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/5 Winter 2016

“Onlara, elçilerin geldiği şehir halkını misal getir. Onlara iki resul/elçi gönderdik de onları

yalanladılar. Biz de (o iki resulü/elçiyi) bir üçüncü ile destekledik. Dediler ki: ‘Gerçekten biz, size

gönderilmiş elçileriz.’ (Şehirliler:) ‘Siz de bizim gibi insandan başka bir şey değilsiniz. Rahman

hiçbir şey indirmemiştir. Siz, sadece yalan söylüyorsunuz.’ dediler. (Resuller/elçiler) dediler ki:

‘Rabbimiz bilir ki biz, size gönderilmiş resulleriz/elçileriz. Bize düşen, apaçık tebliğden başkası

değildir.’ (Şehirliler) dediler ki: ‘Doğrusu, sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Vazgeçmezseniz,

sizi taşlayarak öldürürüz ve bizden size elem dolu bir azap dokunur.’ (Elçiler de:) ‘Uğursuzluğunuz

kendinizdedir. Size öğüt verildiği için mi (uğursuzluğa uğruyorsunuz)? Hayır! Siz haddi aşmış bir

kavimsiniz.’ dediler” (Yâsîn, 36/13-19).

Resullerin/elçilerin tebliğ ettikleri dine iman edip kavmini de resullere ittibaya çağıran salih

kulun çabaları ise şu ifadelerle sunulmuştur:

“Şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi ve şöyle dedi: ‘Ey kavmim! Resullere/elçilere

uyun; sizden hiçbir ücret istemeyen bu zatlara uyun. Onlar doğru yoldadır. Niçin beni yaratana

kulluk etmeyeyim? Oysaki siz O’na döndürüleceksiniz. Hiç ben, O’ndan başka ilâhlar edinir miyim?

Rahman bana bir zarar vermek dilese, onların şefaati bana hiçbir fayda sağlamaz, beni

kurtaramazlar da. (Buna rağmen O’ndan başka ilâhlar edinirsem) Şüphesiz apaçık bir sapıklık

içinde olurum. Rabbinize iman ettim, beni duyun” (Yâsîn, 36/20-25).

Yukarıdaki sözlerle resullere/elçilere imana çağıran bu salih kişi kavmi tarafından şehit

edilmiştir. Onun ve onu şehit edenlerin durumları Allah tarafından müminlere şöyle haber verilir:

“Ona: ‘Gir cennete’ denildi. O: ‘Keşke kavmim, Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikram

edilenlerden kıldığını bilselerdi!’ dedi. Ondan sonra, kavminin üzerine (helak için) gökten bir ordu

indirmedik, indirecek de değildik. (Onların cezası) sadece bir tek çığlık oldu, (o çığlık ile) hemen

sönüverdiler. Yazık şu kullara! Kendilerine ne zaman bir peygamber gelse, onunla mutlaka alay

ederlerdi. Görmediler mi, kendilerinden önce nice nesilleri yok ettik de onlar bir daha dönüp

kendilerine gelmezler?” (Yâsîn, 36/26-31).

2. Resuller/Elçiler Hakkındaki Rivayetler

2.1. İlk Üç Asır Müfessirlerinin Resuller/Elçiler Hakkındaki Beyanları

Allah’ın Mekke müşriklerine bir mesel olarak sunduğu bu olayı açıklayabilecek, sahih isnad

ile Resulullah’a (sas) ulaşan merfu bir hadis bulunmamaktadır.1 Sahabenin de kıssa hakkındaki

açıklamaları pek azdır. Bu konuda Allah Resulünden gelen bir beyanın olmayışı, ayetlerin Hazreti

Peygamber döneminde yalın şekliyle anlaşıldığını, sahabeden sonraki nesle aktarılan malumatın

azlığı ise, sahabenin zihninde bu kıssa hakkında bir sorunun bulunmadığını işaret etmektedir. Buna

rağmen tefsirlerde resulleri kimin görevlendirdiği sorusuna cevap aranmıştır. Allah’ın إذ أرسلنا إليهم

,Onlara iki resul/elçi gönderdiğimizde” diyerek resulleri kendine izafe ettiği bir konuda“ اثنين

resullerin/elçilerin kimin elçisi olduğu suali sorulmuş, hatta bu sual tefsirlerdeki ihtilafın temelini

teşkil etmiştir.

Taberi tefsirlerdeki söz konusu tartışmaya dikkat çekerek, resullerin kim tarafından

gönderildiklerinin ihtilaflı bir mesele olduğunu söylemiştir. O, bu konuda iki farklı görüşe yer

vermiştir. Temelde sahabeye dayanan birinci kanaate göre resuller, Allah tarafından tebliğle

görevlendirilmiş peygamberlerdir. Taberi bu konuda, İbn İshak’ın Abdullah b. Abbas, Kabu’l-Ahbar

1 Hadis musannafatında, bu kıssa ile ilgisi kurulabilecek merfu hadis olarak sadece şu rivayet yer almaktadır. “Urve b.

Mesud es-Sekafî kendi kavmini İslam’a davet için gittiğinde, İslam’a davete icabet etmeyen kabilesi onu şehit etmişti.

Urve’nin şehadet haberi Resulullah’a (sas) ulaşınca Allah Resulü (sas): “Onun durumu Yasin sahibinin örneği gibidir.”

demişti.” Bk. (el-Hâkim, 1990: III/713, hadis no: 6579; İbn Ebî Şeybe, 1409: V/420, hadis no: 27604; et-Taberânî, 1994:

XVII/147, hadis no: 374).

Page 7: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_5/2016_5_SAVUTH.pdfSurah Yasin speaks of the three messengers whom were sent to a city to invite its people to Islam

Yasin Suresinde Bahsi Geçen Resul Kavramının Rivayetler Bağlamında Analizi 467

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/5 Winter 2016

ve Vehb b. Münebbih’ten naklettiği haberi verir. Buna göre; müşrik bir halkın yaşadığı Antakya’da

firavunlardan bir firavun hüküm sürmekteydi. Allah şehir halkını ikaz için Sâdık, Sadûk ve Şelûm

isimli üç peygamberi gönderdi. Şehre önce, resullerden/peygamberlerden ikisi girdi. Şehir halkı

onları yalanlayınca Allah üçüncü peygamberi de göndererek önceki iki resulü destekledi. Resuller

Allah’ın dinini tebliğ edip, insanları Allah’ın emirlerine uymaya çağırınca, halk onları eziyet ederek

ve taşlayarak öldürmekle tehdit etti (et-Taberî, 2000: XX/500).

Hakim’in tahric ettiği şu mevkuf hadis, Abdullah b. Mesud’un da resuller konusunda

Abdullah b. Abbas ile hemfikir olduğunu işaret etmektedir. O da resullerin Allah tarafından

görevlendirilmiş birer peygamber olduklarını düşünmektedir:

Ebu Vâil Şakik b. Seleme Abdullah b. Mesud’un şöyle söylediğini rivayet etmiştir: “Yâsîn

sahibi ‘Ey kavmim resullere uyun” dediğinde kavmi onu boğarak öldürürken o, nebilere dönerek:

‘Rabbinize iman ettim, beni duyun’ (Yâsîn, 36/25) yani ‘bana şahit olun’ dedi” (el-Hâkim, 1990:

II/466, hadis no: 3605).2

Tabiin müfessirlerinin çoğunluğunun resuller hakkındaki düşünceleri de sahabenin beyanları

ile paralellik gösterir. Onlar da selefleri gibi resullerin Allah’ın peygamberleri oldukları

kanaatindedirler.

Yahya b. Sellam’ın Mücahid’den naklettiği rivayette, kavmini resullere imana çağıran kişi

Yunus’un (as) kavmine mensuptu. Bu adam, ilk iki nebi şehit edildikten sonra üçüncü nebiye ittiba

etmişti (İbn Sellam, 2004: II/805). İbn Ebî Zemeneyn de Mücahid tefsirinden şu bilgiyi aktarır; “O

şehre önce iki nebi gönderilmişti. Onlar iki nebiyi şehit ettikten sonra Allah üçüncüsünü gönderdi”

(İbn Ebî Zemenyn, 2002: IV/42). Bu bilgiler Mücahid’in de resulleri peygamber olarak kabul ettiğini

göstermektedir.

İbn Sellam, Hasanu’l-Basrî’nin “Ondan sonra, kavminin üzerine gökten bir ordu indirmedik,

indirecek de değildik.” Ayetindeki جند kelimesini “peygamberlere vahiy için gelen melekler” olarak

tefsir ettiğini kaydetmiştir. Buna göre Hasanu’l-Basrî, ilgili ayete, “O kavimden vahiy kesilmiş, onlar

bu sebeple azabı hak etmişlerdir.” anlamı yüklemiştir (İbn Sellam, 2004: II/806). Peygamberlerin

ardından başka peygamberlerin gönderilmemesi şeklinde anlaşın bu yorum, Hasanu’l-Basrî’nin de

resulleri peygamber olarak algıladığını ispatlamaktadır. Yahya b. Sellam, tabiin müfessirlerinden

Süddi’nin de resulleri nebi olarak takdim ettiğini bildirmiştir (İbn Sellam, 2004: II/803).

Tabiinden sadece Katade yukarıda verdiğimiz genel kanaatin dışına çıkmıştır. Taberi’nin

verdiği bilgiye göre, resulleri Hz. İsa’nın (as) elçileri olarak tanımlayan, onların Hz. İsa (as)

tarafından görevlendirilerek Antakya’ya gönderildiğini söyleyen müfessirler bu iddialarını

Katade’ye dayandırmaktadırlar (et-Taberî, 2000: XX/500). Yani resullerin havari oldukları iddiasını

ilk kez Katade ortaya atmıştır. Katade’nin resuller hakkındaki sözleri ise şöyledir: “Bana ulaştığına

göre; Meryem oğlu İsa Antakya halkına havarilerinden iki adamı, sonrasında peşleri sıra üçüncüsünü

gönderdi” (İbn Hemmâm, 1419: III/77; İbn Ebî Hâtim, 1419: X/3191).

Tefsirlerde istihdam edilen rivayetlerde resuller için kullanılan isimler de birbirinden

farklıdır. Mukatil b. Süleyman, havari olduklarını söylediği resullerin isimlerini Tûman, Yunus,

Şemûn diye açıklarken (Mukatil, 1423: III/575, 576), resulleri havari olarak tanıtan diğer müfessirler

Şemun, Yuhanna, Bulis (İbn Ebî Hâtim, 1419: X/3192; Mukatil, 1423: III/576) adlarını öne

çıkarmışlardır. Resullerin peygamberliklerini savunanlar ise, onların isimlerinin Sâdık, Sadûk,

Şelûm olduğunu söylemişlerdir (et-Taberî, 2000: XX/500).

2 El-Hâkim bu rivayetin Buhari ve Müslim’in şartına uyduğu bilgisini vermiştir. Böylece o, alıntıladığı hadisi

kuvvetlendirmiştir.

Page 8: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_5/2016_5_SAVUTH.pdfSurah Yasin speaks of the three messengers whom were sent to a city to invite its people to Islam

468 Harun SAVUT

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/5 Winter 2016

Resullerin gönderildikleri şehrin neresi olduğu sorusuna, hemen hemen tüm müfessirler

Antakya cevabını vermiştir (Mukatil, 1423: III/575; es-Sevrî, 1983: 49; İbn Vehb, 2003: 15; İbn

Sellam, 2004: II/803; İbn Hemmâm, 1419: III/77; et-Taberî, 2000: XX/500, 504, 511; ez-Zeccâc,

1988: IV/282; İbn Ebî Hâtim, 1419: X/3191, 3192; es-Semerkandî, ts.: VIII/118). Böylece ayette

geçen karye/şehir lafzının neyi ifade ettiği hususunda görüş birliğine varmışlardır. Müfessirler

resullere iman edip kavmini onlara uymaya çağıran salih kişinin kimliği konusunda da benzer

açıklamalarda bulunmuşlardır. et-Taberi onu Habib b. Mürriy diye takdim ederken (et-Taberî, 2000:

XX/504), İbn Ebî Hatim’in naklettiğine göre Abdullah b. Abbas, şehrin ucundan koşarak gelen

adamın Habib-i Neccar olduğunu söylemiştir (İbn Ebî Hâtim, 1419: X/3192). Müfessirlerin

ekseriyetinin kanaati de bu doğrultudadır (Mukatil, 1423: III/575-576; İbn Sellam, 2004: II/804; ez-

Zeccâc, 1988: IV/282; es-Semerkandî, ts.: VIII/121; İbn Ebî Zemeneyn, 2002: IV/42).

Ayetteki “‘Gir cennete” (Yâsîn, 36/26) hitabından Habib-i Neccar’ın kavmi tarafından şehit

edildiği, bunun ardından cennete konulduğu anlaşılmaktadır. Ama ayetlerde tebliğ görevini ifa eden

resullerin akıbetinden bahsetmemiştir. Resullerin sonlarının ne olduğu sorusuna ilk dönem

müfessirleri, “şehit edilmişlerdir” cevabını vermişlerdir. Resullerin peygamber olduğunu söyleyenler

de, onların Hz. İsa’nın elçileri olduğunu savunanlar da resullerin şehadeti noktasında ittifak

etmişlerdir (İbn Sellam, 2004: II/803; et-Taberî, 2000: XX/504). Örneğin; Mukatil b. Süleyman’a

göre hem Hz. İsa’nın (as) elçileri olan resuller hem de Habib-i Neccar Antakya halkı tarafından feci

şekilde öldürülmüştür (Mukatil, 1423: III/575-578). Resullerin havari olduklarını savunan Ebu’l-

Leys es-Semerkandî de onların recmedilerek öldürüldüklerini kaydetmiştir (es-Semerkandî, ts.:

VIII/119). Buna mukabil müteahhirun müfessirlerden resullerin havari olduğunu savunanlar onların

öldürüldükleri bilgisine yer vermezler. Bunun yerine kralın resullerin tebliği ve gösterdikleri

mucizelerden etkilenerek iman ettiğini söylerler. Bu durum ise okuyucuyu resullerin öldürülmediği

düşüncesine sevk eder (el-Beğavî, 1420: IV/9-10; el-Kurtubî, 1964: XV/15-16).

Yukarıda alıntıladığımız rivayetlerden Abdullah b. Mesud (ra) ve Abdullah b. Abbas’ın (ra)

resulleri peygamber olarak kabul ettikleri anlaşılmaktadır. Tabiin dönemindeki genel algıya göre de

resuller peygamberdir. İlk dönemde oluşan bu genel kanaate sadece Katade muhalefet etmiştir.

2.2. Üçüncü Asır Sonrası Müfessirlerin Görüşleri

İlk üç asırda telif edilen tefsirlerde resullerin nebi oldukları düşüncesi tercih edilen görüş

iken, sonraki dönemlerde Katade’nin resuller hakkındaki kanaati müfessirler arasında ağırlık

kazanmıştır. Asırlar geçtikçe bu kanaat diğer tercihleri unutturacak ölçüde rağbet görmüştür. Örneğin

dördüncü asırda yazılan tefsir eserlerinde her iki kanaati ve bu kanaatlerin yansımalarını bulmak

mümkünken (el-Mâverdî, ts.: V/11), sonraki dönemlerde resuller, müfessirlerin çoğunluğu

tarafından Hz. İsa’nın Antakya halkına tebliğle görevlendirdiği havariler şeklinde tanıtılmıştır. Bu

müfessirler yaptıkları açıklamalarla ayetler arasında ortaya çıkabilecek tenakuzu da önlemeye

çalışmışlardır. Örneğin kıssanın anlatıldığı ayetlerde Allah إذ أرسلنا إليهم اثنين “Onlara iki resul/elçi

gönderdiğimizde” buyurarak resulleri kendine izafe etmiştir. Resulleri Hz. İsa’nın (as)

görevlendirdiğini savunan alimler ise, söylemlerinin ayetle çelişmesinin önüne geçmek için bu ayeti

şöyle yorumlamışlardır: “Hz. İsa (as) havarileri Allah’ın emri ile Antakya’ya göndermişti. Onun

havarileri gönderişi kişisel bir tasarruf sonucu değildi. Bunun bir tezahürü olarak Allah havarileri

kendi resulü/elçisi diye tanımlamıştır” (es-Salebî, 2002: VIII/125; el-Beğavî, 1420: IV/10; en-

Numânî, 1998: XVI/185).

Hicri beşinci asırdan sonraki dönemde resullerin Hz. İsa’nın elçileri olduğunu söyleyen bazı

müfessirler, konuyu açıklamak ve tercihlerini temellendirmek için bir hikayeye müracaat etmişlerdir

(bk. el-Beğavî, 1420: IV/9-10; ez-Zemahşerî, 1407: IV/8; el-Kurtubî, 1964: XV/15-16; en-Nesefî,

1998: III/98-99; el-Hâzin, 1415: IV/5; Ebu’s-Suûd, ts.: VII/162; Bursevî, ts.: VII/378-379; İbn Acîbe,

Page 9: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_5/2016_5_SAVUTH.pdfSurah Yasin speaks of the three messengers whom were sent to a city to invite its people to Islam

Yasin Suresinde Bahsi Geçen Resul Kavramının Rivayetler Bağlamında Analizi 469

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/5 Winter 2016

1419: IV/561-562; Vehbi, 1968: XI/4616). El-Kurtubî’nin verdiği bilgiye göre, ilk olarak es-Salebî

(ö. 427) tarafından nakledilen bu hikaye (el-Kurtubî, 1964: XV/15-16) özetle şöyledir:

“Antakya halkını imana davet için Hz. İsa’nın (as) görevlendirdiği iki resul/elçi şehrin

yakınlarına vardıklarında koyun güden Habib-i Neccar ile tanışıp konuşurlar. Ona Hz. İsa’nın (as)

kendilerini tebliğ için Antakya’ya gönderdiğini söylerler. Habib onlardan iddialarını destekleyecek

bir işaret isteyince elçiler, Habib-i Neccar’ın yatalak hasta olan oğlunu iyileştirirler. Bu mucizenin

ardından Habib-i Neccar iman eder. Elçilerin gösterdikleri mucizeler halk arasında yayılır ve elçiler

halkın teveccühünü kazanırlar. Hükümdar elçilerden ve yaptıklarından haberdar olunca onları

huzuruna getirtir. Elçiler hükümdarı imana çağırınca da onları hapsettirir.

Elçilerinin Antakya meliki tarafından hapsedildiğini öğrenen Hz. İsa (as), iki elçisinin

ardından havarilerin başı olan Şemun’u gönderir. Şemun Antakya’ya girdiğinde kendisinin resul

olduğunu gizler. Önce hükümdarın yakınları ile sonra da hükümdarla dost olur. hükümdarla dostluğu

ilerleyince hapisteki resulleri mevzu ederek onların delillerini dinleyip dinlemediğini sorar.

Hükümdar Şemun’un teklifi üzere resulleri çağırıp onları dinler. Resuller Allah’ın sıfatlarını, tebliğ

ettikleri dinin özelliklerinden bahsederler. Sonrasında Allah’ın her şeye gücünün yeteceğini ispat için

yedi gün önce ölen birisini dualarıyla diriltirler. Bu olay karşısında hükümdar iman eder.

Hükümdarın ardından toplumun bir kısmı da resullerin tebliğ ettikleri dine inanır” (es-Salebî, 2002:

VIII/124-125).

es-Salebî tefsirine alıntıladığı yukarıdaki hikayeyi “alimler peygamberlerin haberleri

hakkında şöyle söylediler” girişiyle vermiştir (es-Salebî, 2002: VIII/124). Onun bu ifadesinden söz

konusu naklin ilk kaynağını tespit kolay görünmemektedir. Bu haber hadis eserlerinde veya es-Salebî

öncesinde tasnif edilmiş tefsirlerde geçmemektedir. Ayrıca bu hikayede Habib-i Neccar’ın akıbeti

ile ilgili herhangi bir bilgi yoktur. Bir diğer problem ise Habib-i Neccar’ı şehit eden toplumun kralı

ve toplumun bir kısmı iman etmiştir. Ayetlerde haber verilen şehadetin, ayetin açıklaması sadedinde

zikredilen hikayede yer almaması, inkarları ve Allah’a çağıran salih kulları şehit etmeleri sebebiyle

yer yüzünden silinen toplumun -krallarının ve bir grubunun- iman etmiş gösterilmesi, es-Salebî’nin

hikayesinin sıhhatini tartışmaya açmaktadır. Söz konusu hikayenin Ehl-i Kitaptan nakledilmiş

israiliyyat kapsamındaki bir bilgi olması kuvvetle muhtemeldir.

2.3. Resuller Hz. İsa’ya (as) Yardım İçin Gönderilen Nebiler Midir?

Yâsîn suresinde bahsi geçen üç resulün kimlikleri konusunda nakledilen rivayetlerden

hareketle ortaya çıkan bir tartışma da Hz. İsa (as) ile Rasulullah (sas) arasındaki peygamber

gönderilip gönderilmediği konusudur. Bazı müfessirler bu kıssada anlatılan resullerin peygamberlik

görevi ile vazifelendirilmiş havariler oldukları kanaatindedirler. Ömer Nasuhi Bilmen bu konuda

şunları kaydeder: “Bu gönderilen elçilerden murat ecille-i ulemaya göre Hazret-i İsa’ya birer muin

mesabesinde olmak üzere taraf-ı ilahiden kendilerine nübüvvet verilmiş ve İsa Aleyhisselam’ın

şeriatıyla memur bulunmuş üç peygamberdir” (Bilmen, ts.: VI/2925). Bu kanaatteki alimler resul

kelimesine yükledikleri bu anlamdan hareketle Hz. İsa (as) ile Hz. Muhammed (sas) arasında üç

peygamberin gönderildiğini savunmuşlardır.3 Onların söz konusu iddiaları İbn Sa’d’ın Tabakât isimli

eserinde naklettiği ve Abdullah b. Abbas’a ait olduğunu söylediği habere dayandırılmaktadır.

Muhammed b. Saib Kelbî’nin Ebû Salih tarikiyle İbn Abbas’a isnad ettiği söz şöyledir:

“Musa b. İmran (as) ile İsa b. Meryem (as) arasında 1900 sene vardır. Bu ikisi arasında fetret

yoktur. Bu ikisi arasında, diğer milletlerden gönderilen peygamberler hariç, sadece İsrail

oğullarından bin peygamber gönderilmiştir. İsa’nın (as) doğumu ile Nebi sallallahu aleyhi vesellem

3 Bazı alimler Halid b. Sinan’ın da Hz. İsa (as) ile Rasulullah (sas) arasındaki dönemde nübüvvetle görevlendirildiğini

savunmuşlardır. Bu da sahih hadislerle çelişen bir durumdur (bk. el-Atîbî, 1989: 26).

Page 10: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_5/2016_5_SAVUTH.pdfSurah Yasin speaks of the three messengers whom were sent to a city to invite its people to Islam

470 Harun SAVUT

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/5 Winter 2016

arasında 569 yıl vardır. Bu dönemin başında üç peygamber gönderilmiştir. Allah’ın, ‘Onlara iki elçi

gönderdik de onları yalanladılar. Biz de (o iki elçiyi) bir üçüncü ile destekledik.’ kavlinde kendisi ile

desteklendiği bildirilen kişi Şemûn’dur. O havarilerdendir. Peygamber gönderilmeyen fetret dönemi

ise 434 senedir” (İbn Sad, 1990: I/45).

Bu haberin ravisi Muhammed b. Saib Kelbî özellikle tefsir ilminde şöhret bulmuştur

(Cerrahoğlu, 2002: 205). O, Ebû Salih tarikiyle Abdullah b. Abbas’dan rivayet etmiştir. Onun bu

isnadla rivayet ettiği haberler pek çok müfessir tarafından alıntılanmıştır. Fakat bu rivayetlerin

tamamı sorunludur. Çünkü İbn Hibbân’ın verdiği bilgiye göre Ebû Salih Abdullah b. Abbas’ı

görmemiş ve ondan hiçbir şey işitmemiştir (İbn Hibbân, 1396: II/255). İbn Ebî Hatim, Ebû Salih’in

yemin ederek Kelbî’ye tefsirden hiçbir şey okumadığını kaydetmiştir. Süfyan es-Sevrî ise Kelbî’nin

söz konusu rivayetler hakkında şöyle söylediğini iddia etmiştir: “Ebu Salih tarikiyle Abdullah b.

Abbas’tan rivayet ettiklerim yalandır, onları rivayet etmeyin” (İbn Ebî Hatim, 1952: VII/271).

Muhaddislerin Muhammed b. Saib Kelbî hakkındaki görüşleri olumsuzdur. Muhaddisler onu

cerh etmişler, ondan hadis alınamayacağını söylemişlerdir. O, hadis otoriteleri tarafından zayıflık,

hatta kizb ile itham edilmiş, Mürcie ve Sebeiyye gibi fırkalara müntesip olmakla suçlanmıştır (İbn

Hibbân, 1396: II/253). Bazı hadisçiler ise onun küfrüne hükmetmiştir (el-Mizzî, 1980: XXV/248-

251). Bu sebeple Ebû Hatim Kelbî için “İnsanlar onun hadisini terk hususunda birleşmişlerdir.”

Demiştir (el-Askalanî, 1326: IX/180). Nesâî ise onu metruku’l-hadis olarak nitelemiş (en-Nesâî,

1396: 90), sika olmaması sebebiyle onun hadisinin yazılamayacağı hükmüne varmıştır (el-Mizzî,

1980: XXV/251).

Bu bilgiler söz konusu rivayetin istidlal edilmesini imkansız kılmaktadır. Üstelik Katade,

Yâsîn suresinde geçen resullerin Hz. İsa’nın (as) havarileri olduğunu söylerken onların birer

peygamber olduklarını kastetmemiştir. O resul kelimesine elçi anlamı yüklemiştir (el-Aynî, ts.:

IV/194). Ayrıca resullerin Hz. İsa (as) ile Hazreti Peygamber arasında gönderilmiş nebi oldukları

iddiası, hadis alimlerinin sahih isnad ile tahric ettikleri “Benimle İsa arasında peygamber yoktur.”

(el-Buhârî, 1422: Ehâdîsu’l-Enbiya, 48; Müslim, ts.: Fadâil, 40; Ebû Davud, ts.: IV/117, hadis no:

4324; İbn Hanbel, 2001: XV/153, hadis no: 9270; İbn Hibbân, 1988: XV/233, hadis no: 6821; et-

Taberânî, 1985: II/30, hadis no: 725) şeklideki Ebu Hureyre hadisiyle de çelişmektedir. Bu sebeple

Kelbî’nin naklettiği rivayete güvenerek, resulleri peygamberlik ile vazifelendirilmiş havariler veya

Allah tarafından nübüvvet verilmiş aynı zamanda Hz. İsa’ya da yardımla görevlendirilmiş kişiler

olarak algılamak doğru değildir.

3. Rivayetlerin Değerlendirilmesi

3.1. Ayetlerin Siyakının Resul Kelimesine Yüklediği Anlam

Yâsîn suresinin ilgili ayetleri, resullerin havari oldukları yönündeki beyanları

desteklememektedir. Ayetler rivayetler itibara alınmaksızın, yalın bir yaklaşımla okunduğunda,

ayetlerden resullerin havari olduğunu çıkarabilmek neredeyse mümkün değildir. Zira kıssada Hz.

İsa’ya da havarilere de hiç bir atıf yapılmamıştır. Ne resullerin, ne onları inkar edenlerin, ne de şehrin

ucundan resulleri savunmak için koşarak gelen adamın sözlerinde Hz. İsa (as) ve havarilere

bağlanabilecek bir beyan yoktur. Aksine, söylenenler onların nübüvvetine işaret eden karineler

niteliğindedir.

3.1.1. Tekid İçerikli İfadeler

Ayetlerde üç resulün aynı şehre peşi sıra gönderilmesinde öne çıkarılan husus onların

yalanlanmasıdır. زنا بثالث Onlara iki resul/elçi gönderdik de onları“ إذ أرسلنا إليهم اثنين فكذبوهما فعز

yalanladılar. Biz de (o iki resulü/elçiyi) bir üçüncü ile destekledik” (Yâsîn, 36/14). Bu ayetten

anlaşıldığı üzere şehre gönderilen ilk iki resul şehir halkı tarafından yalanlanmış, bunun ardından

Page 11: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_5/2016_5_SAVUTH.pdfSurah Yasin speaks of the three messengers whom were sent to a city to invite its people to Islam

Yasin Suresinde Bahsi Geçen Resul Kavramının Rivayetler Bağlamında Analizi 471

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/5 Winter 2016

üçüncü bir resul gönderilmiştir. Bu ilk yalanlama üzerine resuller, kendilerinin risalet/peygamberlik

ile görevlendirildiklerini إن ile tekit ederek şöyle ifade etmişlerdi; مرسلون إنا إليكم “Gerçekten biz size

gönderilen resulleriz” (Yâsîn, 36/14). Şehir halkı ise, “Siz de bizim gibi insandan başka bir şey

değilsiniz. Rahman hiçbir şey indirmemiştir. Siz, sadece yalan söylüyorsunuz.” diyerek

peygamberlerin bu sözlerine de karşı çıkmışlardı. Bu itiraz ve yalanlama karşısında resuller,

risalet/peygamberlik görevlerini daha kuvvetli bir vurgu ile savunmak istemişler ve قالوا ربنا يعلم إنا

.Rabbimiz bilir ki biz, gerçekten size gönderilmiş resulleriz” (Yâsîn, 36/16) demişlerdi“ إليكم لمرسلون

Dil bilimcilerin beyanına göre ayette Allah’ın şahit tutulması, إن ve Lâm-ı Tekidin kullanılması,

peygamberlik vurgusunun yapıldığı cümlenin isim cümlesi gelmesi risalet/peygamberlik iddialarının

doğruluğunu tekit (Cebenneke, 1996: I/182) ve müşriklerin peygamberlik hakkındaki sözlerini inkar

içindir (Avnî, ts.: II/14).

3.1.2. Nübüvveti İnkar Eden Toplum Karşısında Savunma

İnsandan peygamber gönderilmez algısı, tarih boyunca insanların imanlarının önündeki en

büyük engel olmuştur. Bu durum el-İsrâ suresinde şöyle bildirilmiştir: “Kendilerine hidayet geldiği

zaman, insanların iman etmelerine ancak: ‘Allah bir insanı mı peygamber gönderdi?’ demeleri mânî

oldu” (el-İsrâ, 17/94). Kur’an’ın haber verdiğine göre bu düşüncedeki müşrikler peygamberler

hakkında, “Bir insan mı bizi doğru yola iletecek?” (et-Teğâbun, 64/6) demişler, peygamberlere

uyanları ise “Sizin gibi bir insana itaat ederseniz, o takdirde hüsrana uğrayan kimselersiniz

demektir.” (el-Mü’minûn, 23/34) diyerek suçlamışlardır. “Siz de bizim gibi insandan başka bir şey

değilsiniz. Bizi atalarımızın taptıklarından çevirmek istiyorsunuz. Öyleyse bize açık bir delil getirin.”

(İbrahim, 14/10) sözleriyle de Allah’tan vahiy aldıklarını ispatlayacak mucizeler göstermelerini

peygamberlerden istemişlerdir (eş-Şuarâ, 26/154). Mekke müşrikleri de Resulullah’a (sas) aynı

gerekçelerle karşı çıkmışlardı. Ondan peygamberliğini ispatlayacak mucizeler istemişlerdi.

Müşrikler öylesine akıl almaz taleplerde bulunmuşlardı ki, onların talepleri arasında Allah’ın ve

meleklerin gelip Resulullah’ın (sas) peygamberliğine kefalet etmesi de vardı (el-İsrâ, 17/90-93). Bu

talep “Allah bir insanı mı peygamber gönderdi?” şeklindeki düşüncenin bir yansımasıydı.

Yâsîn suresinde misal verilen resullerin sözlerinin temel mihveri kendilerinin risaletleri

etrafında dönmektedir. Onlar ilk olarak kendirlerinin risaletlerini ilan etmiş ve bu risaleti Allah ile

ilişkilendirmişlerdir. Onlara karşı çıkanlar da onların Allah ile irtibatlarını sorgulamışlardır. Bu

bağlamda Allah tarafından gönderilmelerinin imkansızlığını ispata çalışmışlardır. Bu gayeyle şehir

halkı itiraz ettikleri resullere “Siz de sadece bizim gibi insansınız.” diyerek onların

peygamberliklerini inkara kalkmışlardı. Çünkü onlar putlara tapmaktaydılar ve Allah’ın insandan

peygamber göndermeyeceğine inanıyorlardı. İddialarını kuvvetlendirmek için “Rahman hiçbir şey

indirmemiştir” cümlesini söylemişlerdir. Onlar bu söz ile kendilerine gönderilen resullere de, başka

insanlara da Allah’ın vahiy indirilemeyeceğini kastetmişlerdir. Yani onlar “Siz de biz de insanız.

Niçin size vahiy geliyor da bize gelmiyor? Sizin bizden farkınız nedir? Sizin peygamber olabilmeniz

için melek olmanız gerekirdi.” gibi düşüncelerle resulleri yalancılıkla suçlamışlardır (İbn Kesîr,

1999: VI/569). Ebû Hayyan’a göre, sadece resullerle şehir halkı arasında cereyan eden bu konuşma

bile, resullerin nübüvvetini ispatlamaya yeterlidir. Çünkü resuller nübüvveti inkar eden bir millete

karşı savunma yapmışlardı (Ebû Hayyân, 1420: IX/53).

3.1.3. Peygamberler İçin Kullanılan Ortak İfadeler

Müşriklerle resuller arasında geçen konuşmada kullanılan ifadeler Kur’an’ın farklı

surelerinde anlatılan peygamber kıssalarındaki ifadelerle benzerlikler göstermektedir. Kur’an’ın

muhtelif ayetlerinde peygamberlerin özelliği gibi akseden nitelikler, müşriklerin peygamberlere

yönelik kullandıkları ortak dil bu kıssada da karşımıza çıkmaktadır.

Page 12: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_5/2016_5_SAVUTH.pdfSurah Yasin speaks of the three messengers whom were sent to a city to invite its people to Islam

472 Harun SAVUT

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/5 Winter 2016

Bize düşen, apaçık tebliğden başkası değildir.” (Yâsîn, 36/17)“ وما علينا إال البالغ المبين

ayetindeki البالغ المبين ifadesi Yâsîn suresinin dışında altı yerde daha geçmektedir. En-Nahl suresinde

سل إال البالغ المبين ,Peygamberlere düşen yalnızca apaçık tebliğ değil midir?” (en-Nahl“ فهل على الر

16/35) buyrularak peygamberlerin tebliğ görevine dikkat çekilmiştir. Diğer beş ayet ise Resulullah

(sas) hakkındadır (el-Mâide, 5/92; en-Nahl, 16/82; en-Nûr, 24/54; el-Ankebût, 29/18; et-Teğâbun,

64/12). Bu ayetlerde tüm peygamberler gibi Hazreti Peygamberin de görevinin البالغ المبين apaçık

tebliğ olduğu vurgulanmıştır.

Şehrin ucundan koşarak gelen adam/Habib-i Neccar, resuller hakkında yaptığı konuşmada,

onların dünyalık bir ücret/karşılık beklemediklerini söylemiştir. Allah’ın emirlerini tebliğ

karşılığında ücret beklememek peygamberlerin niteliklerindendir (Pişgin, 2002: 29). Ayetlerde Hz.

Nuh’dan (as) (Yunus, 10/72; Hûd, 11/29; eş-Şuarâ, 26/109), Hz. Hûd (as) (Hûd, 11/51; eş-Şuarâ,

26/127), Hz. Salih (as) (eş-Şuarâ, 26/145), Hz. Lût (as) (eş-Şuarâ, 26/164), Hz. Şuayb (as) (eş-Şuarâ,

26/180) peygamberler bu niteliklerine özellikle vurgu yapmışlardır. Allah, Hazreti Peygamberden de

müşriklere “Tebliğime karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. O sizin olsun. Benim mükafatım

sadece Allah’a aittir.” (Sebe, 34/47. Bk. el-Enâm, 6/90; el-Müminûn, 23/72; Sâd, 38/86; eş-Şûrâ,

42/23) demesini istemiştir.

Şehir halkı, resulleri uğursuzlukla suçlamışlardı. Benzer ithamların diğer peygamberlere de

yöneltildiği Kur’an’da bildirilmiştir. Firavun ve kavmi başlarına bir kötülük geldiğinde bunu Hz.

Musa (as) ve ona inananlardan bilmişlerdi (el-Arâf, 7/131). Semud kavmi de Hz. Salih’e (as) “Sen

ve seninle beraber olanlardan dolayı uğursuzluğa uğradık.” Demişlerdi (en-Neml, 27/47). Münafıklar

da karşılaştıkları olumsuzluklardan Resulullah’ı (sas) sorumlu tutarak (İbn Kesîr, 1999: II/362),

başlarına gelen sıkıntılı durumlarda Allah Resulüne “Bu senin yüzündendir” (en-Nîsâ, 4/78) derlerdi.

Kıssada resuller tebliğden vaz geçmezlerse taşlanarak öldürülmekle tehdit edilmişlerdi.

Taşlanarak öldürülme diğer peygamberlere de yöneltilen bir tehditti. Örneğin Hz. Nuh’a (as) kavmi

tebliğine son vermezse recmedileceğini söylemişti (eş-Şuarâ, 26/116). Hz. İbrahim ise bizzat babası

tarafından recmedilmekle tehdit edilmişti (Meryem, 19/46). Şu ayet Hz. Musa’nın da aynı tehditle

karşı karşıya kaldığını işaret etmektedir: “Ben, beni recmetmenizden benim de Rabbim, sizin de

Rabbiniz olan (Allah)’a sığındım” (Duhân, 44/20).

3.1.4. Surenin İlk Ayetlerinin İşaret Ettiği Anlam

Yâsîn Suresi’nin başında Kur’an’a yemin edildikten sonra إنك لمن المرسلين “Muhakkak ki sen,

mürselîndensin/gönderilmiş peygamberlerdensin.” (Yâsîn, 36/3) Buyrularak Resulullah’ın Allah

tarafından görevlendirilmiş resullerden birisi olduğu tekitle vurgulanmıştır. Ardında onun, babaları

uyarılmamış bir toplumu irşad için gönderildiği bildirilmiş, inkarda ısrar edip ona iman etmeyenlerin

ebedi azaba uğrayacakları haber verilmiştir (Yâsîn, 36/4-12). Bu ayetlerin ardından Resulullah’ı

yalanlayan, onun peygamberliğini kabul etmemekte direnen Mekke müşriklerine üç resul ve

gönderildikleri şehir halkı misal verilmiştir. Örneklik yönüyle konu değerlendirildiğinde de ayetlerde

zikredilen mürselînin havariler olması uzak bir ihtimaldir. Çünkü risaleti inkar edip mürselînden olan

bir peygambere ve müminlere eziyet eden, bu sebeple de azaba sürüklenen bir topluma, tarihin bir

döneminde yaşamış ve kendilerine gönderilen resulleri/mürselîn yalanlayıp, resulleri/mürselîn ve

onlara iman edenleri türlü eziyetlerle şehit eden başka bir toplum misal verilmiştir. Yapılan yanlışın

neden olduğu vahim sonuçlardan ders alınması hedeflenmiştir. Bu veçheden bakıldığında bu

meseldeki mürselînin, surenin başında zikredilen mürselîn ile aynı özellikleri taşıması, yani Allah

tarafından nübüvvetle görevlendirilmiş olması gerekir. Yukarıda da değindiğimiz üzere her

dönemdeki inkarcıların Allah’ın varlığına, birliğine çağıran resullere karşı tutumu aynı olmuştur.

Bunun için kıssanın sonunda, “Yazık şu kullara! Kendilerine ne zaman bir peygamber gelse, onunla

Page 13: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_5/2016_5_SAVUTH.pdfSurah Yasin speaks of the three messengers whom were sent to a city to invite its people to Islam

Yasin Suresinde Bahsi Geçen Resul Kavramının Rivayetler Bağlamında Analizi 473

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/5 Winter 2016

mutlaka alay ederlerdi.”4 (Yâsîn, 36/30) denilmiştir. Kıssanın sonundaki bu ayet, şehre gönderilen

resullerin alaya alınan diğer peygamberler gibi bir peygamber olduklarını, bu sebeple de diğer

peygamberlere yapılanların onlara da yapıldığını işaret etmektedir.

3.2. Rivayetlerin Tarihi Verilerle Uyumu Sorunu

Rivayetlerin ve bunlara dayalı yorumların tarihi veriler ve vakıalarla uyuşmaması rivayet

kaynaklı ilimlerde görülen bir sorundur (Savut, 2012: 198). Bundan dolayı muhaddisler hadislerin

sıhhatini tespit ederken rivayetleri hem senet hem de metin yönüyle analiz etmişlerdir. Onlara göre

metin yönüyle analiz, rivayetlerin Kur’an ve sünnetin yanı sıra tarihi verilere de arzını gerektirir

(Arslan, 2013: 52). Birbiri ile çelişen rivayetlerden akla, sahih bilgiye uygun olanlar alınır (el-

Bağdadî, 2009: 466), tarihi vakıalara aykırı olan nakiller ise reddedilir. Bu kuralın tefsir rivayetlerine

de uygulanması Kur’an tefsirinde yanlış tevilleri engelleyecektir.

Yukarıda da değindiğimiz üzere müfessirlerin tamamı resullerin gönderildikleri şehrin

Antakya olduğu konusunda mutabıktırlar. Fakat Antakya isminin müfessirlerin tamamı tarafından

verilmesi, resullerin Hz. İsa’nın (as) havarileri oldukları görüşünü ispata yeterli değildir. Ayetler ve

tarihi veriler birlikte değerlendirildiklerinde, “Resuller Hz. İsa’nın (as) havarileridir. Hz. İsa (as)

onları Allah’ın emri ile Antakya’ya tebliğ için göndermiştir.” Şeklindeki söylem bir takım çelişkileri

barındırmaktadır.

Ayetlerde; “Onlara iki resul/elçi gönderdik de onları yalanladılar.” denilerek, şehir halkıyla

resullerin mücadelesi konu edilmektedir. Sonuçta ise şehir halkının inkarları ve kendilerini hakka

davet edenleri şehit etmeleri sebebiyle tüm şehrin bir sayha/çığlık ile yok edilmesinden

bahsedilmektedir. Yani ayetlerdeki şehir halkı resullere inanmamıştır. Halbuki Hıristiyan

kaynaklarda bildirildiğine göre Antakya, Hz. İsa (as) sonrası dönemde Kudüs’te baş gösteren

zulümlerden kaçanların yöneldiği yerlerden birisiydi (Madrigal, 2014: 3). Antakya’ya gidenler Hz.

İsa’nın mesajlarını muhataplarına rahatlıkla ulaştırabilmişlerdi (Pamir, 1992: 2). Bu özelliği

sebebiyle burası Kudüs’ün ardından Hıristiyanlığın ikinci önemli şehriydi ve Hıristiyanlığın diğer

coğrafyalara yayılmasında merkezi bir role sahipti (Aydın, 2003: 6). Asya’ya, Roma’ya ve

Mezopotamya’ya Hıristiyanlığın ulaştırılmasında ana üs görevini üstlenmiştir (Ulutürk, 2005: 211).

Bazı dinler tarihçilerine göre ise Antakya Helenistik Hıristiyanlığın şekillendiği merkezdi (Gündüz,

2013: 34). Bunun için dört temel kiliseden birisi Antakya kilisesidir (Michel, 1992: 98; Hıristiyan

mezheplerinin Antakya hakkındaki düşünceleri için bk. Özalp, 2015: 718). Hz. İsa’ya (as) inananlar

için Hıristiyan ifadesinin ilk kez kullanıldığı yer de Antakya’dır (Malik, 2012: 61; Aydın, 2002: 130).

Bu bilgiler ışığında Antakya halkının kendilerine gelen elçilere karşı durduklarını, onlarla mücadele

ettiklerini, onların canlarına kastettiklerini söylemek mümkün değildir. Çünkü Kitab-ı Mukaddesteki

anlatımlarda Üç havarinin Antakya yöneticileri ile mücadelesi mevzu bahis değildir. Ayrıca Ahd-i

Cedid’de Habib-i Neccar hakkında bir bilgi yoktur.

Havarilerin Antakya’ya gidişi konusundaki eldeki veriler yukarıdaki kanaatimizi

desteklemektedir. Hz. İsa’nın ardından Kudüs cemaatinin başına Yakup geçmiştir (Akkurt, 2006:

293). Resullerin İşleri’nde bildirildiğine göre, Hz. İsa’dan sonraki süreçte İstefan’ın taşlanarak

öldürülmesiyle başlayan baskılar sonucu Hz. İsa’ya inananlar Kudüs dışında Fenike, Kıbrıs ya da

Antakya’ya gitmek zorunda kalmışlardı, buralarda önceleri dini yalnızca Yahudilere anlatmışlardı.

Fakat içlerinden bir grup Antakya’ya gittiklerinde, yeni dini Greklere de tebliğ etmişlerdi (Aydın,

2003: 6-8). Antakya’daki bu çalışmalardan pek çok insan etkilenmişti. Bunun sonucu olarak şehirde

Grek ve Yahudi olmayanların çoğunluğunu teşkil ettiği bir cemaat ortaya çıkmıştır (Bahadır, 2013:

210). Bu yeni durum Kudüs’teki/Yeruşalim cemaate ulaşınca, Kudüs cemaati Barnaba’yı

ياحسرة على العباد ما يأتيهم من رسول إال كانوا به يستهزئون 4

Page 14: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_5/2016_5_SAVUTH.pdfSurah Yasin speaks of the three messengers whom were sent to a city to invite its people to Islam

474 Harun SAVUT

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/5 Winter 2016

Antakya’ya göndermiştir (Resullerin İşleri, 11/19-22). Bu durumda Barnaba’yı Antakya halkına

tebliğ etmesi için görevlendiren Hz. İsa değil, Hz. İsa sonrasında Kudüs cemaatinin reisi yapılan

Yakup olmuştur.

Antakya’ya giden diğer tebliğciler için de İsa’nın doğrudan görevlendirmesinden söz etmek

zordur. Çünkü Barnaba, Antakya’ya ulaştıktan sonra Pavlus’u bulup Antakya’ya getirmek için

Tarsus’a gitmiş (Resullerin İşleri, 11/25), onu ikna edip faaliyetlere desteğini sağlamıştır. Bundan

sonra Barnaba ve Pavlus uzun süre birlikte çalışmışlardır (Aydın, 2005: 36). Bu ikilinin gayretleri

sonucunda Antakya’da putperestliği bırakıp Hz. İsa’nın öğretisini kabul eden büyük bir topluluk

oluşmuştur (Ulutürk, 2005: 209). Kudüs’te Kral Hirodes İsevilere baskıları arttırmış onların lideri

olan Yakup’u öldürmüş, Petrus’u ise tutuklamıştı (Resullerin İşleri, 12/1-3). Bir müddet sonra Petrus

mucizevi bir şekilde zindandan kurtulmuştur (Resullerin İşleri, 12/5-11). Muhtemelen bunun

ardından da Antakya’ya Barnaba ve Pavlus’un yanına gelerek (Galatyalılar, 2/7-10) inandığı dinin

tebliğ faaliyetlerini yürütmüştür (Aydın, 2003: 10).

Hıristiyan kaynaklardaki bu bilgilerle ayetteki resullerin Allah tarafından gönderildiği bilgisi

uyumlu değildir. Havarilerin gönderilmesini Allah’a isnad edebilecek bir görevlendirme de

Hıristiyan kutsal metinlerinde yoktur. Yani Havariler Antakya’ya gitme emrini Hz. İsa’dan

almamışlardır. Çünkü Antakya’ya gidiş Hz. İsa’dan sonra gündeme gelen bir olaydır. Ayrıca

Antakya’da misyon faaliyeti içindeki havariler arasında sayılan Pavlus’un Hz. İsa ile hiç

karşılaşmadığı, ancak Hz. İsa’dan sonra onun dinini benimsediği tarihi bir gerçekliktir. Onun

havariler arasında sayılması da tartışmalıdır (Ulutürk, 2005: 143-166). Bu durumda Pavlus’un

ayetlerdeki üç resulden birisi olduğunu Hz. İsa tarafından Allah’ın emri ile Antakya halkını tebliğ

için görevlendirildiğini savunmak çelişkili bir durumdur.

Antakya’da Hıristiyanlığın kısa sürede kabul görmesinin sebepleri arasında, havarilerin

gayretlerinin yanı sıra, Antakya’da farklı dinlerin bir arada yaşayabildiği toleranslı bir ortam

bulunması da vardır (Aydın, 2005: 36). Zira o dönemde Antakya Roma imparatorluğunun üç büyük

kentinden birisiydi ve Roma ticaretinin önemli merkezlerindendi. Bu sebeple şehirde farklı

kültürlerin barınabildiğinden, Yahudi, Arap, Pers, Grek ve diğer milletlerin kendini ifade

edebildikleri kozmopolit bir ortamın varlığından bahsetmek gerekir (Aydın, 2003: 7). Bu bilgiler,

Antakya’nın Havariler başta olmak üzere tüm İseviler için güvenli bir propaganda ve sığınma yeri

olduğuna işaret eder (Ulutürk, 2005: 211). Bu ise ayetlerdeki elçilerin şehir halkı tarafından

yalanlandığı bilgisi ile uyuşmamaktadır. Eldeki bilgiler resullerden kastedilenin havariler olduğu

tezini doğrulamamaktadır. Yine bu verilere dayanarak, havarilerin muhatapları ile Yâsîn suresindeki

resullerin muhataplarının birbirinden farklı toplumlar olduklarını belirtmek gerekir.

Kıssanın sonunda şehir halkının cezalandırılarak helak edildiğinden bahsedilmektedir.

Ayette, “(Onların cezası) sadece bir tek sayha/çığlık oldu, (o çığlık ile) hemen sönüverdiler.”

(Yâsîn, 36/29) buyrulmaktadır. Ayetteki خامدون sönüverdiler kelimesi müfessirlere göre, ateşin sönüp

külünün kalması gibi, geride hayat sahibi kimse kalmayacak şekilde yok olmayı ifade etmektedir

(Mukatil, 1423: III/578; İbn Sellam, 2004: II/806; et-Taberî, 2000: XX/511; İbn Kesîr, 1999:

VI/573). Sayha/çığlık, resullerin gönderildiği inkarcı toplumu tamamen helak ederek, geride kimse

kalmayacak şekilde tarih sahnesinden silmiştir. Fakat tarihi kayıtlar Hz. İsa’dan sonra vuku bulan

ve Antakya’yı yok eden bir felaketten bahsetmemektedir. Havarilerin davetine direnmeleri sebebiyle

Antakya şehrini ve halkını tarih sahnesinden silen bir afetin gerçeklemesi durumunda böyle bir

vakıayı Hıristiyan kaynakların bildirmemesi de düşünülemez. Kıssanın bu yönüne dikkat çeken bazı

alimler, bahsi geçen helakin Hz. İsa’dan önceki kadim dönemlere ait bir olay olduğunu

söylemişlerdir (İbn Teymiyye, 1999: II/251).

Page 15: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_5/2016_5_SAVUTH.pdfSurah Yasin speaks of the three messengers whom were sent to a city to invite its people to Islam

Yasin Suresinde Bahsi Geçen Resul Kavramının Rivayetler Bağlamında Analizi 475

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/5 Winter 2016

Bu durumda helaki Antakya’nın Hz. İsa’dan önceki geçmişinde aramak yerinde olacaktır.

Kaynaklarda Antakya şehrinin kuruluşu hakkında değişik rivayetler bulunmakla birlikte, şehrin M.Ö.

300 yıllarında I. Selevkos tarafından inşa edildiği noktasında genel kanaat oluşmuştur (Sahillioğlu,

1991: 228; Kara, 2005: 2). Günümüz Antakya’sının kuruluşu için her ne kadar bu tarih verilse de,

Arkeolojik bulgular değerlendirildiğinde Antakya’da yerleşimin paleolitik çağa (yontma taş devri)

kadar uzandığı ortaya çıkmaktadır (Erek, 2008: 82-83). Arkeolojik bulgular, Antakya kent

merkezinin kurulduğu coğrafyada paleolitik çağda var olan yerleşim merkezlerine işaret etmektedir

(Erek, 2008: 93). Ayrıca Antakya yöresinde ve amik ovasında insanlık tarihinin ilk dönemlerinden

başlayıp Helenistik çağa kadar uzanan ve tarihin bilinen her evresine ait pek çok yerleşim merkezinin

kalıntıları tespit edilmiştir (Erek, 2008: 79-84). Bulunan kalıntılardan bölgede farklı dönemlerde

eyalet merkezlerinin hatta krallıkların kurulduğu anlaşılmıştır

(www.mku.edu.tr/getfile.php?keyid=4608). Bu veriler ışığında Antakya coğrafyasında tarihin

karanlık kalan dönemlerinde afetlerin yaşanmış olabileceği ihtimalini düşünmek mümkündür. Çünkü

kadim dönemlerde yerleşim alanı olarak kullanıldığı anlaşılan bir yerin kuruluş tarihi kaynaklarda

M.Ö. 300’lü yıllar şeklinde gösterilmiştir. Bu durumda, öncesinde medeniyetin var olduğu, şehirlerin

kurulduğu bir yörede uzunca bir süre insanların yerleşmediği, bölgeyi medenileştirecek bir şehrin

var olmadığı anlaşılmaktadır. Adeta bazı nesillerin izleri kalmayacak şekilde tarih sahnesinden

silindiği, yaşadıkları toprakların uzunca bir süre boş kaldığı akla gelmektedir.

Resullerin peygamber olduğunu savunan alimlerin kanaatleri yukarıda verdiğimiz bilgilerle

çatışmamaktadır. Örneğin İbn Hacer el-Askalani’ye göre, İbn İshak ve Vehb’in verdiği bilgiler temel

alındığında şehrin Antakya olduğu sonucuna varılmaktadır. Fakat kastedilenin günümüzdeki

Antakya olması mümkün değildir. Zira Allah şehrin halkının helak edildiğini bize haber vermektedir.

Ama günümüzdeki Antakya’nın helakine dair bir bilgi veya haber yoktur. O halde kastedilen helak

şehrin ilk dönemlerinde vuku bulmuş olmalıdır (el-Askalânî, 1379: VI/467).

Resullerin nübüvvetini savunan alimlere göre resuller, Hz. Musa’dan önceki dönemde

Antakya’nın kurulduğu yöreye gönderilmiştir (İbn Kesîr, 1999: VI/573). Onlar bu görüşlerini Ebû

Said el-Hudrî’nin rivayet ettiği, “Andolsun biz, ilk devir nesillerini helak ettikten sonra Musa’ya,

insanların kalplerini aydınlatacak, hidayet ve rahmet olarak, Kitabı (Tevrat’ı) verdik.” (el-Kasas,

28/43) Ayetini tefsir eden şu merfu hadise dayandırmışlardır: “Hz. Musa’ya Tevrat’ın nüzulünden

sonra, maymuna çevrilen şehir hariç, hiçbir şehir ve hiçbir nesil topluca helak olmamıştır.” (el-

Hâkim, 1990: II/242, hadis no: 3534). Bu hadis ışığında ayetler ve rivayetler birlikte

değerlendirildiğinde, üç resulün insanlık tarihinin kadim dönemi olarak nitelenebilecek ve bilgileri

günümüze ulaşmaması sebebiyle karanlık sayılabilecek bir çağda gönderilmiş olmaları mümkündür.

Sonuç

Yâsîn suresinde örnek verilen kıssanın anlatımında bazı noktalar mübhem bırakılmıştır.

Konuyu beyan eden ve sahih isnad ile Resulullah’a (sas) ulaşan bir hadis de bulunmamaktadır.

Konuyla ilgili rivayetlerin azlığı, müfessirleri söz konusu kıssa hakkında ulaşabildikleri malumatı

eserlerine almaya yöneltmiştir. Bu ise birbiri ile çelişen yorumların yolunu açmıştır. Merak

duygusuyla başlayan arayışlar müfessirleri, ayetlerin yalın okunuşu ile anlaşılabilecek temel bilgi

niteliğindeki noktaları bile sorgulamaya itmiştir. Bunun sonucunda müfessirler, ayette bizzat Allah

tarafından gönderildiği vurgulanan resullerin, kimin resulü/elçisi olduğu sorusuna cevap

arayabilmişlerdir.

Tartışmaların temelindeki bu soruya verilen iki cevap öne çıkmıştır. Bu cevaplardan birincisi

resullerin Allah’ın peygamberi olduğu yönünde iken ikinci cevap resullerin Hz. İsa’nın elçileri

olduğunu söylemektedir. Cevapların sahiplenilip kabul görmesinde dönemlere göre farklılıklar

bulunmaktadır. Bu durumun ortaya çıkan ihtilaftan daha ilginç olduğunu kaydetmek gerekir.

Page 16: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_5/2016_5_SAVUTH.pdfSurah Yasin speaks of the three messengers whom were sent to a city to invite its people to Islam

476 Harun SAVUT

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/5 Winter 2016

Sahabeden gelen bilgiler resullerin nübüvveti üzerine bina edilmiştir. Onlardan resullerin havari

oldukları yönündeki kanaati destekleyecek hiç bir beyan nakledilmemiştir. Tabiinden ise sadece

Katade resulleri havari olarak nitelemişken müteahhirun müfessirler arasında Katade’nin görüşü

hakim kanaat olarak zemin bulmuştur.

Havariler hakkındaki görüşün sahabe ve tabiin arasında değil de sonraki dönemlerde rağbet

görmesi bu bilgilerin Hıristiyan kaynaklardan edinilmiş olma ihtimalini gündeme getirmektedir.

Çünkü ayette resullerin sayısı üç olarak verilmiştir. Onların Antakya’ya gönderildiği hususunda ise

selef müfessirlerin mutabakatı vardır. Hıristiyan kutsal metinlerinde de Antakya’ya giden üç

havariden bahsedilmektedir. Üstelik Kur’an’da da Hıristiyanların kutsal metinlerinde de şehre önce

iki sonrasında ise üçüncü kişinin gittiği bildirilir. Bazı müfessirler konuyu derinlemesine

incelemeden bu benzerlikten hareketle üç resulün Hz. İsa’nın havarileri olduğu hükmüne varmış

olabilirler. Hıristiyanların havarilere yükledikleri peygamberlik misyonunun ve Antakya’daki

havarilerin faaliyetlerinin kutsal metinlerin Resullerin İşleri isimli bölümünde geçmesinin,

müfessirlerin resulleri havariler olarak tanımlamalarında etkisinin bulunabileceğini göz ardı

etmemek gerekir.

Yasin Suresinde bahsi geçen resullerin Antakya’da misyon faaliyeti yürüten havariler ile

ilişkilendirilmesi isabetli değildir. Çünkü Kur’an’daki kıssa ile kitabı mukaddesteki anlatımlar

arasında benzerlikler bulunsa da iki olay birçok yönden örtüşmemektedir. Resuller zalim bir kralın

hüküm sürdüğü, halkı cebbar bir şehre Allah’ın emri ile gitmişlerdir. Havarilerin Antakya’ya

gidişlerinde ise Kudüs’te gördükleri baskılar temel etkendir ve Antakya halkı Kudüs halkından daha

hoşgörülüdür. Havarileri Antakya’ya gönderen Allah veya Hz. İsa değil Kudüs’teki havari cemaati

ve onların lideri Yakup idi. Resullerin gönderildikleri şehrin halkı inkar edip resulleri ve iman eden

salih kişiyi şehit etmeleri sebebiyle helak olmuştur. Halbuki Antakya Hıristiyanlığı ilk kabul eden

yerlerdendir ve Hıristiyanlığın en önemli merkezlerindendir. Antakya halkının Hz. İsa’dan sonra

topluca helaki de söz konusu değildir. O halde bu olayın vuku bulduğu tarih için Hz. İsa sonrasına

değil öncesine bakmak daha doğru olacaktır. Antakya yöresindeki kadim dönemlere ait arkeolojik

bulgular, şehrin m.ö. 300’lü yıllardaki kuruluşundan önce, bahsi geçen kıssanın bu bölgede yaşanmış

olabileceği ihtimalini desteklemektedir.

Yâsîn suresinin siyakı da resullerin birer peygamber oldukları yönündeki görüşü

desteklemektedir. Zira resuller Hz. İsa’nın elçileri olsalardı şehir halkının onlara, “siz de bizim gibi

insandan başka bir şey değilsiniz” dememeleri gerekirdi. Halbuki resuller nübüvveti inkar eden

müşrik bir topluma gönderildikleri için şehir halkı sürekli onların insan olmalarına vurgu

yapmışlardı. Böylelikle onların Allah’tan vahiy alamayacaklarını söylemek istemişlerdi. Bu itiraz

karşısında “‘Rabbimiz bilir ki biz, size gönderilmiş resulleriz” şeklinde cevap veren kişilerin

peygamber olduklarına hükmetmek kanaatimize göre daha doğru bir tespittir.

KAYNAKÇA

Akkurt, İlhan. (2006). Hz. İsa Hıristiyan mıydı? Hıristiyanlığın Temelleri. İstanbul: Anfora

Yayınları.

Arslan, Ali. (2013). Hadiste Metin Tenkidi Prensibi Olarak Tarihe-Vakıaya Aykırılık. Kastamonu:

Töre Basım.

el-Askalanî, Ebul Fadl Ahmed b. Ali İbn Hacer. (1326). Tehzîbu’t-Tehzîb. Hindistan: Matbaatu

Dâiretu’l-Meârifi’n-Nizâmiyye.

Page 17: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_5/2016_5_SAVUTH.pdfSurah Yasin speaks of the three messengers whom were sent to a city to invite its people to Islam

Yasin Suresinde Bahsi Geçen Resul Kavramının Rivayetler Bağlamında Analizi 477

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/5 Winter 2016

el-Askalânî, Ahmed b. Ali b. Hacer. (1379). Fethu’l-Bârî Şerhu Sahîhi’l-Buhârî. Beyrut: Dâru’l-

Marife.

el-Atîbî, Ömer b. Süleyman. (1989). er-Rusul ve’r-Risâlât. Kuveyt: Mektebetü’l-Fellâh li’n-Neşri

ve’t-Tevzî.

Avnî, Hamid. (ts.). el-Menâhicu’l-Vadıha li’l-Belâğa. By: el-Mektebetü’l-Ezheriyyetu li’t-Turâs.

Aydın, Mahmut. (2002). Tarihsel İsa İmanın Mesih’inden Tarihin İsa’sına, Ankara: Ankara Okulu

Yayınları.

Aydın, Mehmet. (2003). “Antakya ve Tarsus Eksenli İlk Dönem Hıristiyanlığına Bir Bakış”. Selçuk

Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi. 15: 5-16.

Aydın, Mehmet. (2005). “Hıristiyan Misyonerliğinin Başlangıcı, Gelişimi ve Hedefleri”. Dinler

Tarihçileri Gözüyle Türkiye’de Misyonerlik. Editör: Asife Ünal. Ankara: Türkiye Dinler

Tarihi Derneği.

el-Aynî, Ebû Muhammed Mahmud b. Ahmed. (ts.). Umdetü’l-Kârî Şerhu Sahîhi’l-Buhârî. Beyrut:

Dâru İhyâi’t-Turasi’l-Arabî.

el-Bağdadî, Ahmed b. Ali Ebû Bekr el-Hatîb. (2009). el-Kifâye fî İlmi’r-Rivâye. Dımeşk:

Müessesetü’r-Risâle.

Bahadır, Gürhan. (2013). “Hıristiyanlığın Antakya’da Şekillenmesi ve Habib-i Neccar”. Mustafa

Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi. 10 (23): 207-214.

el-Beğavî, Hüseyin b. Mesud. (1420). Meâlimu’t-Tenzîl fî Tefsîri’l-Kur’ân. Thk. Abdurrezzak el-

Mehdî. Beyrut: Dâru İhyâi’t-Tutâsi’l-Arabî.

Bilmen, Ömer Nasuhi. (ts.). Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri. İstanbul: Bilmen

Yayınevi.

el-Buhârî, İsmail b. İbrahim. (1422). Sahîhu’l-Buhârî. Thk. Muhammed Züheyr ibn Nasır. By: Dâru

Turuku’n-Necat.

Bursevî, İsmail Hakkı. (ts.) Ruhu’l-Beyân, Dâru’l-Fikr, Beyrut .

Cebenneke, Abdurrahman b. Hasan. (1996). el-Belâğatu’l-Arabiyye. Dımeşk: Dâru’l-Kalem.

Cerrahoğlu, İsmail. (2002). “Kelbî, Muhammed b. Sâib”, DİA, İstanbul: cilt 25, s. 205-206.

Ebû Davud, Süleyman b. Eşas. (ts.). Sünen. thk. Muhammed Muhyiddin Abdulhamid. Beyrut:

Mektebetü’l-Asriyye.

Ebû Hayyân, Muhammed b. Yusuf. (1420). el-Bahru’l-Muhît fi’t-Tefsîr. Thk. Sıdkî Muhammed

Cemil. Beyrut: Dâru’l-Fikr.

Ebu’s-Suûd, Muhammed b. Muhammed. (ts.). İrşâdü’l-Akli’s-Selîm ilâ Mezâya’l-Kitâbi’l-Kerîm.

by.: Dâru İhyâi’t-Türasi’l-Arabî.

Erek, Cevdet Merih. (2008). “Antakya’da Paleolitik Alan Çalışmaları Tarihi”, Tarih İncelemeleri

Dergisi, 23 (2): 75-108.

Gündüz, Şinasi, (2013). Hıristiyanlık. İstanbul: İsam Yayınları.

el-Hâkim, Ebû Abdillah Muhammed b. Abdillah, (1990). el-Müstedreku ale’s-Sahihayn. Thk.

Mustafa Abdulkadir Atâ. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye.

Hatay Arkeolojisi. www.mku.edu.tr/getfile.php?keyid=4608.

Page 18: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_5/2016_5_SAVUTH.pdfSurah Yasin speaks of the three messengers whom were sent to a city to invite its people to Islam

478 Harun SAVUT

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/5 Winter 2016

el-Hâzin, Alaaddin Ali b. Muhammed. (1415). Lübâbü’t-Te’vîl fî Meâni’t-Tenzîl. Thk. Muhammed

Ali Şahin. Beyrut: Dâru’l-Kitâbi’l-İlmiyye.

İbn Acîbe, Ebu’l-Abbas Ahmed b. Muhammed. (1419). Bahru’l-Medîd fî Teffsîri’l-Kur’âni’l-Mecîd.

Thk. Ahmed Abdulllah el-Kureşî. Kahire.

İbn Ebî Hâtim, Ebû Muhammed Abdurrahman b. Muhammed. (1419). Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm.

Thk. Esad Muhammed Tîb. Memleketü’l-Arabiyyetü’s-Suûdiyye: Mektebetu Nezzâr

Mustafa el-Baz.

………, Ebû Muhammed Abdurrahman. (1952). el-Cerh ve’t-Ta’dîl. Beyrut: Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-

Arabî.

İbn Ebî Şeybe, Ebû Bekr. ( 1409). el-Kitabu’l-Musannef fi’l-Ehâdîsi ve’l-Âsâr. Thk. Kemal Yusuf

el-Hût. Riyad: Mektebetü’r-Rüşd.

İbn Ebî Zemenyn, Ebû Abdillah Muhammed b. Abdillah. (2002). Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm. Thk. Ebû

Abdillah Hüseyn b. Ükkaşe. Kahire: el-Fâruku’l-Hadîse.

İbn Hanbel, Ahmed eş-Şeybanî. (2001). Müsnedu el-İmâm Ahmed ibn Hanbel. Thk. Şu ayb Arnaût.

By: Müessesetü’r-Risâle.

İbn Hemmâm, Ebû Bekr Abdurrezzak. (1419). Tefsîru Adurrezzak. Thk. Mahmud Muhammed

Abduh. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye.

İbn Hibbân, Muhammed. (1396). el-Mecruhîn mine’l-Muhaddisîn ve’d-Duafâi ve’l-Metrûkîn. Thk.

Mahmud İbrahim Zayid. Haleb: Dâru’l-Va’y.

………, Muhammed. (1988). el-İhsan fî Takrîbi Sahîhi İbn Hibbân. Thk. Şuayb Arnaut. Beyrut:

Müessesetü’r-Risâle.

İbn Kesîr, İsmail b. Ömer. (1999). Tefsîru’l-Kur âni’l-Azîm. Thk. Sami ibn Muhammed Selâme. By:

Dâru Tîbe.

İbn Sad, Ebû Abdullah Muhammed. (1990). Tabakâtu’l-Kübrâ. Thk. Muhammed Abdülkadir Ata.

Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye.

İbn Sellam, Yahya. (2004). Tefsîru Yahya b. Sellam. Beyrut: Dâru Kutubi’l-İlmiyye.

İbn Teymiyye, Takıyyuddin Ebu’l-Abbas. (1999). el-Cevâbu’s-Sahîh li men Beddele Dine’l-Mesîh.

Thk. Ali b. Hasen. Suudiyye: Dâru’l-Âsıme.

İbn Vehb, Ebû Muhammed Abdullah, (2003). Tefsîru’l-Kur’an mine’l-Câmii libni Vehb. Thk.

Mikluş Muranî. By.: Dâru’l-Ğarbi’l-İslamî.

Kara, Adem. (2005) “XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Antakya’da Yerleşme ve Nüfus”. Ankara

Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi. 17: 1-14.

(1997). Kitabı Mukaddes Eski ve Yeni Ahit. İstanbul: Kitabı Mukaddes Şirketi.

el-Kurtubî, Ebû Abdillah Muhammed b. Ahmed. (1964). el-Câmiu li Ahkâmi’l-Kur’ân. Thk. Ahmed

el-Berdûnî. Kahire: Dâru’l-Kutubi’l-Mısriyye.

Madrigal, Marc. (2014). Birici Yüzyıl Anadolu Kiliseleri. By: Kutsal Kitap ve Arkeoloji.

Malik, Gorgis David. (2012). Süryanilerin Tarihi. çev. Vedii İlmen, İstanbul: Yaba Yayınları.

el-Mâverdî, Ebu’l-Hasen Ali b. Muhammed. (ts.). en-Nüketu ve’l-Uyûn. Thk. Es-Seyyid b.

Abdulmaksud b. Abdurrahman. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye.

Page 19: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_5/2016_5_SAVUTH.pdfSurah Yasin speaks of the three messengers whom were sent to a city to invite its people to Islam

Yasin Suresinde Bahsi Geçen Resul Kavramının Rivayetler Bağlamında Analizi 479

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/5 Winter 2016

Michel, Thomas. (1992). Hıristiyan Tanrı Bilimine Giriş. İstanbul: Ohan Basımevi.

el-Mizzî, Yusuf b. Abdurrahman. (1980). Tehzîbu’l-Kemâl fî Esmâi’r-Ricâl. Thk. Beşşar Avvad

Maruf. Beyrut: Müessesetü’r-Risâle.

Mukatil, Ebu’l-Hasen b. Süleyman. (1423). Tefsîru Mukâtil b. Süleyman. Thk. Abdullah Mahmud

Şahata. Beyrut: Dâru İhyâi’t-Turâs.

Müslim, İbn Haccâc Ebû’l-Hasan. (ts.). Sahîhu Müslim. thk. Muhammed Fuad Abdülbaki. Beyrut:

Dâru İhyai’t-turâsi’l-Arabî.

en-Nesâî, Ebû Abdurrahman Ahmed b. Şuayb. (1396) ed-Duafâu ve’l-Metrûkûn. Thk. Mahmud

İbrahim Zayid. Haleb: Dâru’l-Va’y.

en-Nesefî, Ebu’l-Berekat Abdullah b. Ahmed. (1998). Medâriku’t-Tenzîl ve Hakâiku’t-Te’vîl. Thk.

Yusuf Ali Bedevî. Beyrut: Dâru’l-Kelimu’t-Tîb.

en-Numânî, Siracuddin Amr b. Ali. (1998). el-Lübâb fi Ulûmi’l-Kitâb. Thk. Adil Ahmed

Abdulmevcud. Beyrut: Dâru’l-Kitabi’l-İlmiyye.

Özalp, Mürsel. (2015). Ortodoks ve Protestan Kiliselerin ‘Papanın Yanılmazlığı Doktrini’ne Bakışı

ve Bu Kiliselerin Yanılmazlık Anlayışları. Turkish Studies International Periodical For The

Languages, Literature and History of Turkish or Turkic. Volume 10/6 Spring 2015, p. 707-

722 DOI Number: http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.7963 ISSN: 1308-2140,

ANKARA-TURKEY

Pamir, Dominik. (1992). Havarilerin Doktrini. İstanbul: Onan Basımevi.

Pişgin, Yasin. (2002). İnsan ve Peygamber Olarak Hz. Muhammed. Ankara: İlahiyat.

Sahillioğlu, Halil. (1991 ). “Antakya”, DİA, Ankara: cilt 3, s. 228-232.

es-Salebî, Ahmed b. Muhammed. (2002). el-Keşf ve’l-Beyân an Tefsîri’l-Kur’ân. Thk. Ebû

Muhammed b. Âşûr. Beyrut: Dâru İhyâi’t-Tutâsi’l-Arabî.

Savut, Harun. (2012). Tefsir İlminin Rivayet Kaynaklı Sorunlarına Bir Çözüm Arayışı İbn Kesîr’in

Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm’i. Ankara: Yayın Evi.

es-Semerkandî, Ebu’l-Leys. (ts.). Bahru’l-Ulûm. by.

es-Sevrî, Ebû Abdillah Süfyan. (1983). Tefsîru’s-Sevrî. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye.

Şengül, İdris. (1994). Kur’an Kıssaları Üzerine. İzmir: Işık Yayınları.

et-Taberânî, Süleyman b. Ahmed. (1985). el-Mucemu’s-Sağîr. Thk. Muhammed Şekûr. Beyrut: el-

Mektebu’l-İslâmî.

..……, Süleyman b. Ahmed. (1994). el-Mucemu’l-Kebîr. thk. Hamdi b. Abdülmecid. Kahire:

Mektebetü İbn Teymiyye.

et-Taberî, Ebû Cafer Muhammed b. Cerîr. (2000). Câmiu’l-Beyân fî Te’vîli’l-Kur’ân, Thk. Ahmed

Muhammed Şakir. by.: Müessesetü’r-Risâle.

Ulutürk, Muammer, (2005). Hıristiyanlıkta Havarilik. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Konya: Basılmamış Doktora Tezi.

Vehbi, Mehmet. (1968). Hulâsat’ül Beyân fî Tefsîr’il Kur’an. İstanbul: Üçdal Neşriyat.

ez-Zeccâc, İbrahim b. es-Sırrî. (1988). Meâni’l-Kur’ân ve İ’râbuhu. Thk. Abdulcelil Abduh Celebî.

Beyrut: Alemu’l-Kütüb.

Page 20: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_5/2016_5_SAVUTH.pdfSurah Yasin speaks of the three messengers whom were sent to a city to invite its people to Islam

480 Harun SAVUT

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/5 Winter 2016

ez-Zemahşerî, Carullah Ebu’l-Kasım Mahmud b. Ömer. (1407). el-Keşşâf an Hakâiki Ğavâmidi’t-

Tenzîl. Beyrut: Dâru’l-Kutubi’l-Arabî.

Citation Information/Kaynakça Bilgisi

Savut, H. (2016). “Yasin Suresinde Bahsi Geçen Resul Kavramının Rivayetler Bağlamında Analizi

/ The Analysis of the Resul Concept in the Surah of Yasin within the Context of Narrations”,

TURKISH STUDIES -International Periodical for the Languages, Literature and History of

Turkish or Turkic-, ISSN: 1308-2140, Volume 11/5 Winter 2016, ANKARA/TURKEY,

www.turkishstudies.net, DOI Number: http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.9287, p.

461-480.