turkish studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/d03262/2017_2/2017_2_aydinza.pdf · 2019. 11....

18
Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 12/2, p. 39-56 DOI Number: http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.10039 ISSN: 1308-2140, ANKARA-TURKEY Article Info/Makale Bilgisi Received/Geliş: 21.10.2016 Accepted/Kabul: 10.03.2017 Referees/Hakemler: Doç. Dr. Mevlüt ERTEN Yrd. Doç. Dr. Mehmet ALTUNTAŞ This article was checked by iThenticate. SİYÂK-SİBÂK MERKEZLİ BİR ANALİZ TEFSİRLERDE AHZÂB SURESİ (36-40) ÂYETLERİ Zeynel Abidin AYDIN * ÖZET Kur'ân-ı Kerim’in doğru anlaşılabilmesi için, nâzil olduğu tarihsel ortamın bilinmesi gerektiği kadar, hangi ayetlerin birbiriyle bağlantılı olarak ve aynı zamanda hangi amaca yönelik olarak inzal edildiklerinin de bilinmesi gerekmektedir. Tefsîr literatüründe buna siyâk-sibâk denilmektedir. Bu açıdan bakıldığında Kur'ân-ı Kerim’in üzerinde çok ciddi çalışmaların yapılması gerektiği ortadadır. Bu makale bu bağlamda Ahzâb Suresi (36-40) ayetlerini analiz etmektedir. Her şeyden önce bu makalede, Kur'ân ayetlerinin Hz. Peygamber’in tarihe mal olmuş kişiliği ile uyum içerisinde anlaşılması gerektiği ve buna aykırı yorumların gerçekle ilgisinin bulunmadığı ortaya konulmaktadır. Bu prensipten hareket edildiğinde Ahzâb Suresi’nin 37. âyetinin anlaşılmasına yönelik olarak öne sürülen Hz. Peygamber’in âzâd etmiş olduğu kölesinin eşine göz dikmesi ve boşanmasını sağlayıp onunla evlenmesi şeklindeki yorumların ilmi değerlerinin olmadıkları anlaşılmaktadır. Makalemizin konusu olan Ahzab Suresi (36-40) ayetleri, aslında cahiliyye dönemi Arap toplumunda yaygın olan birtakım yanlış uygulamaların düzeltilmesine yönelik olarak inzal edilmiş ayetlerdir. Bu uygulamalar köle ya da köle menşeli bir fert ile özgür bir ferdin, evlatlığın boşamış olduğu eş ile de babalığın evlenemeyeceği şeklindeki yanlış kabullerdir. İlgili bölümde bu yanlış kabuller, içinde Hz. Peygamber ve yakınlarının da bulunduğu kişiler vasıtasıyla düzeltilmekte ve bu evliliklerin Allah’ın emri doğrultusunda yapıldığı hatırlatılarak Hz. Peygamber’e diktatör muamelesi yapılmaması gerektiği ortaya konulmaktadır. Ayetlerin siyâkı (inzal ediliş maksadı) göz ardı edildiğinde doğru anlaşılmaları da mümkün olmamaktadır. Bu açıdan bakıldığında 40. âyete verilen “Muhammed erkeklerinizden birinin babası değildir.şeklindeki yaygın mananın, konuyla ilgili olmadığı görülmektedir. Aslında 40. âyet, Hz. Peygamber’in birilerinin babası olup olmadığının tespitinden ziyade, evlatlığı olan Zeyd b. Hârise’nin boşamış olduğu eş ile * Yrd. Doç. Dr. AİBÜ İlahiyat Fakültesi Temel İslam Bilimleri (Tefsir), El -mek: [email protected]

Upload: others

Post on 19-Jan-2021

1 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2017_2/2017_2_AYDINZA.pdf · 2019. 11. 26. · of siyaq-sibaq has also been reviewed in terms of contribution of the study

Turkish Studies

International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 12/2, p. 39-56

DOI Number: http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.10039

ISSN: 1308-2140, ANKARA-TURKEY

Article Info/Makale Bilgisi

Received/Geliş: 21.10.2016 Accepted/Kabul: 10.03.2017

Referees/Hakemler: Doç. Dr. Mevlüt ERTEN – Yrd. Doç. Dr.

Mehmet ALTUNTAŞ

This article was checked by iThenticate.

SİYÂK-SİBÂK MERKEZLİ BİR ANALİZ

TEFSİRLERDE AHZÂB SURESİ (36-40) ÂYETLERİ

Zeynel Abidin AYDIN*

ÖZET

Kur'ân-ı Kerim’in doğru anlaşılabilmesi için, nâzil olduğu tarihsel

ortamın bilinmesi gerektiği kadar, hangi ayetlerin birbiriyle bağlantılı olarak ve aynı zamanda hangi amaca yönelik olarak inzal edildiklerinin

de bilinmesi gerekmektedir. Tefsîr literatüründe buna siyâk-sibâk

denilmektedir. Bu açıdan bakıldığında Kur'ân-ı Kerim’in üzerinde çok

ciddi çalışmaların yapılması gerektiği ortadadır. Bu makale bu bağlamda

Ahzâb Suresi (36-40) ayetlerini analiz etmektedir.

Her şeyden önce bu makalede, Kur'ân ayetlerinin Hz. Peygamber’in

tarihe mal olmuş kişiliği ile uyum içerisinde anlaşılması gerektiği ve buna

aykırı yorumların gerçekle ilgisinin bulunmadığı ortaya konulmaktadır.

Bu prensipten hareket edildiğinde Ahzâb Suresi’nin 37. âyetinin

anlaşılmasına yönelik olarak öne sürülen Hz. Peygamber’in âzâd etmiş

olduğu kölesinin eşine göz dikmesi ve boşanmasını sağlayıp onunla evlenmesi şeklindeki yorumların ilmi değerlerinin olmadıkları

anlaşılmaktadır. Makalemizin konusu olan Ahzab Suresi (36-40) ayetleri,

aslında cahiliyye dönemi Arap toplumunda yaygın olan birtakım yanlış

uygulamaların düzeltilmesine yönelik olarak inzal edilmiş ayetlerdir. Bu

uygulamalar köle ya da köle menşeli bir fert ile özgür bir ferdin, evlatlığın boşamış olduğu eş ile de babalığın evlenemeyeceği şeklindeki yanlış

kabullerdir. İlgili bölümde bu yanlış kabuller, içinde Hz. Peygamber ve

yakınlarının da bulunduğu kişiler vasıtasıyla düzeltilmekte ve bu

evliliklerin Allah’ın emri doğrultusunda yapıldığı hatırlatılarak Hz.

Peygamber’e diktatör muamelesi yapılmaması gerektiği ortaya

konulmaktadır.

Ayetlerin siyâkı (inzal ediliş maksadı) göz ardı edildiğinde doğru

anlaşılmaları da mümkün olmamaktadır. Bu açıdan bakıldığında 40. âyete verilen “Muhammed erkeklerinizden birinin babası değildir.”

şeklindeki yaygın mananın, konuyla ilgili olmadığı görülmektedir.

Aslında 40. âyet, Hz. Peygamber’in birilerinin babası olup olmadığının

tespitinden ziyade, evlatlığı olan Zeyd b. Hârise’nin boşamış olduğu eş ile

* Yrd. Doç. Dr. AİBÜ İlahiyat Fakültesi Temel İslam Bilimleri (Tefsir), El-mek: [email protected]

Page 2: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2017_2/2017_2_AYDINZA.pdf · 2019. 11. 26. · of siyaq-sibaq has also been reviewed in terms of contribution of the study

40 Zeynel Abidin AYDIN

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 12/2

yapmış olduğu evliliğin kimin kararı ile gerçekleştiğini ortaya koymak için inzal edilmiş bir ayettir. Bu durum göz önüne alındığında âyet içerisinde geçen “ما كان محمد أبا أحد من رجالكم” ifadesi ile de neyin kastedildiği kendiliğinden

ortaya çıkmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Kur'ân, Siyâk-Sibâk, Zeyd b. Hârise, Zeyneb

b. Cahş, Hz. Muhammed, Evlatlık, Evlilik, Köle, Hür, Diktatör.

AN ANALYSIS BASED ON SIYAQ-SIBAQ THE VERSES (36-40) OF THE CHAPTER OF AL-AHZAB IN TAFSIR BOOKS

ABSTRACT

In order to understand the Quran corretly, as well as the historical

conditions where it has been revealed is supposed to be known, it also should be known which verses have been related to each other and as for

what the purpose. This method is called siyaq-sibaq in the exegesis

(tafsir) literature. From this viewpoint, it is obvious that many critical

studies should be done on the Quran. This article, in this context, is to

analyze Al-Ahzab (36-40) verses.

First of all, in this article, it is to be put forward that the Quranic verses should be understood in harmony with the historical personality

of the Messenger of Allah, and interpretations which are contrary to these

have nothing to bound up with reality. Approached from this method, it

is understood that interpretations which are proposed for Ahzab 37th

verse such as the Messenger of Allah coveted his freedman’s wife, encouraged him to divorce her, and then married her are nothing more

than nonsencial comments put forth in the name of academic. In fact, Al-

Ahzab (36-40) verses which are subject of the article have been revealed

in accordance with correction of some widespread improper traditions in

the Arap society in the Jahiliyyah era. These traditions had incorrect

perceptions that a slave or freedman was not able to marry a free woman or vice versa and an adoptive father was not able to marry a wife divorced

by an adopted child. In the regarded chapter, these incorrect perceptions

were corrected through some individuals including the Messenger of

Allah and his relatives, and it is to be reminded by put forward that this

kind of marriages had been arranged by Allah himself; therefore, the Messenger of Allah should not be treated such as a dictator.

Ignored the siyaq of verses (purposes of revealed), it is impossible

to understand the verses correctly. From this viewpoint, it is clear that

the widespread perception about verse 40th is not related to the context.

In fact, the related verse (40th) had been revealed in order to put forward

who made the decision of marriage that the Messenger of Allah did with a divorced wife by Zaid b. Haritha an adopted child by him than

identifying whether the Messenger of Allah was the father of somebody or

not. Considered from this concept, what the inferred from the statement which is mentioned in the regarded verse is to come ”ما كان محمد أبا أحد من رجالكم“

forward spontaneously.

Page 3: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2017_2/2017_2_AYDINZA.pdf · 2019. 11. 26. · of siyaq-sibaq has also been reviewed in terms of contribution of the study

Siyâk-Sibâk Merkezli Bir Analiz Tefisrlerde Ahzâb Suresi (36-40) Âyetleri 41

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 12/2

STRUCTURED ABSTRACT

In order to better understand The Holy Quran, it is of great

importance to recognize the historical conditions during which it was

revealed. In addition it is also of equally great importance to know in

which context and to what purpose the each verses of Quran were

revealed. This is called siyaq-sibaq in the literature of Tafsir. In this context, this article aims to analyse the verses (36-40) of the Chapter of

Al-Ahzab in The Quran. These verses were revealed to correct some wrong

practices about marriage which were common in the Arab community in

the period of Jahiliyyah, pre-Islamic ignorance age. In this chapter, the

wrong practices were corrected through some individuals including the Messenger of Allah and his reletives reminding that the matrimonies were

realized in line with the orders of Allah. The chapter also emphasizes that

Muhammad should not be unfairly treated as a dictator. From this point

of view, it is clear that the translation of the 40th verse in the related chapter as ‘’Muhammad is not the father of any of your men’’ seen in the

majority of translations is not a proper interpretation.

By analyzing a certain chapter of the Quran within the

understanding of siyaq-sibaq notion, the present article aims to underline

the importance of the notion of context in terms of providing a better

insight into the text of The Holy Quran. Previous research on the notion

of siyaq-sibaq has also been reviewed in terms of contribution of the study

to the literature. Besides, attention was paid to select a chapter which was not subjected to an analysis before. While previous research

especially focused on the semantic analysis of the notion of siyaq-sibaq

and its role in understanding the Quran, the present study analyzes this

role in respect of a certain passage and aims to bring forth a correct

interpretation of the related passage.

The article analyzes the interpretations of the verses in question in

diverse translations based on the historical-critical method. In this way,

an attempt is made to show how various interpretations of the verse were

influenced from each other. However, also taking into account the great

number of translations available, only certain translations were selected

thereby taking care to highlight the texts of the interpreters who provided different interpretations.

The dominating interpretations in the available translations

concerning the verses (36-40) of the Chapter of Al-Ahzab fail, in essence,

to provide an image of Muhammad, the Holy Prophet, that is compatible

with his historically acknowledged personality and duty of being a messenger assigned to him by Allah. Because they describe a person as

if he were not a prophet, but one who falls in love with a beautiful girl he

sees and has eyes on the legally married wife of some other person. The

exegete Muhammed Izzet Derveze, especially suggests that the books of

Ibn Hisham and Ibn Sad, which are the oldest resources concerning the

life of Muhammad that have survived until today, do not contain such narratives based on hearsay. He further states that such narratives were

fabricated in later periods. Mevlana Shibli, on the other hand, underlines

that such narratives go back to the accounts of Vaqidi who fabricated

them to serve the purposes of the Abbasid Dynasty, and states that

critical hadith scholars consider them as not being worthy of interest at

Page 4: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2017_2/2017_2_AYDINZA.pdf · 2019. 11. 26. · of siyaq-sibaq has also been reviewed in terms of contribution of the study

42 Zeynel Abidin AYDIN

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 12/2

all. As a matter of fact, it is easy to understand that such interpretations have been included in Tafsir Books beginning from early periods based

on the narratives fabricated by evil-disposed individuals and transmitted

by interpreters who did not pay much attention to the matter. At this

point, we should especially remember some exegetes, such as Maturidi

and Ibn Kesir, who said that such approaches and inhumane and

unethical tendencies can never be attributed to the personality and prophetic characteristic of someone like Muhammad, the Holy Prophet.

The verses (36-40) of the Chapter of Ahzab address two matters of

revolutionary character introduced by Allah, the Almighty. It concerns

two taboos that were widely observed during the Jahilliyyah era, namely

taboos which forbade the marriage of a slave with a free person and that of an adoptive father with a woman divorced by his adopted son. By

eliminating these taboos by the Prophet and his relatives, Allah wanted

to end the discrimination between a slave and a free person that was

profoundly embedded in the Arab community in that period showing that

all human beings were equal in respect of creation. The verses also aim

to show that a marriage between an adoptive father and a woman divorced by his adopted child was religiously permitted. In this sense,

Allah accordingly ordered to marry Zaid b. Haritha, a person who was a

slave, but later adopted, freed and raised by Muhammad, and Zaynab, a

woman who had the status of a free person. In the beginning, Zaynab

and her family were against this marriage on the grounds of social status difference, but later accepted it when they understood that it was so

ordered by Allah. This marriage lasted about one year and then ended in

divorce as a result of differences and conflicts which sometimes normally

occur in marital life. Even though this event was perceived as normal by

the community, the rule later introduced by Allah, the Almighty, ordering

that an adoptive father could marry a woman divorced by his adopted son was not so perceived and widely criticized. Muhammad, the Holy

Prophet, to whom a task was assigned in the application of this order,

had to go through a difficult time because of social criticism. As the

psychological state of Muhammad is expressed in an encoded manner in

this verse, the majority of the scholars failed to understand these statements and became, although unintentionally, an instrument of the

evil-minded persons who fabricated narratives to dishonour Muhammad

and the religion revealed by him. In this context, the feelings of

Muhammad which he expressed to Zaid b. Haritha when he came to ask

him, as his adoptive father and supporter in every sense, for an advice

about his intention of divorce with his wife and Muhammad’s advice ‘’Protect your wife and be faithful to your marriage act!’’ were interpreted

by some scholars out of context and in a manner that is not in accordance

with the personality of Muhammad, the Holy Prophet. It is stated in one

of these interpretations that Muhammad liked Zaynab and said to himself ‘’If only Zaid divorced Zaynab so that I could get married with her’’. According to another interpretation, “Allah revealed Muhammad that Zaid would divorce Zaynab and he would marry her”. As far as the first

interpretation is concerned, it would be fatal to think something like this

for Muhammad, the Holy Prophet, let alone expressing it for his

personality. We are of the opinion that the second interpretation can only

be unerring when it is properly understood. Putting it in other words,

Zaid and Zaynab were not yet divorced in that stage. It would be more to

Page 5: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2017_2/2017_2_AYDINZA.pdf · 2019. 11. 26. · of siyaq-sibaq has also been reviewed in terms of contribution of the study

Siyâk-Sibâk Merkezli Bir Analiz Tefisrlerde Ahzâb Suresi (36-40) Âyetleri 43

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 12/2

the point to say, in such a stage, that Muhammad could have imagined it instead of saying that Allah revealed him that they would divorce. In

other words, Muhammad, the Holy Prophet, felt, in case of a divorce that

he would be chosen to correct a taboo, namely the taboo prohibiting the

marriage of an adoptive father with a woman divorced by his adopted son

and began to think about probable reactions of people and reflect on how

he would shoulder such reactions.

In order to better understand the 40th verse, it must be interpreted

in connection with the previous verses, especially with the previous two

verses. We are of the opinion that the interpretations of the 40th verse

made in the historical process have failed to bring forth a satisfactory

translation. The erroneous interpretations mainly arise from the false translation of the word “من رجالكم” mentioned in the verse. The word “رجال”

mentioned in this verse normally means ‘’men’’; but apart from this

meaning, it can also refer to “الباغون’’ namely those who conduct unlawfully

and extravagantly going beyond their limits. The verse can accordingly be

interpreted as follows: O Believers! Muhammad is not a dictator. He is

only a prophet of Allah and the last of the prophets. Namely his decision to marry the woman divorced by his adopted son is not dictatorial decision taken by him. So you can not accuse him for this decision. Allah took the

decision in this matter!. In other words, this meaning of the noun phrase reflects the meaning embedded in the verse in the best way ”أبا أحد من رجالكم“

in terms of the notion of siyaq-sibaq. Because this verse was revealed to explain the background of the decision taken on the marriage of an

adoptive father with a woman divorced by his adopted son, rather than

to determine whether Muhammad, the Holy Prophet, is the father of this

or that person.

Keywords: Qur’ân, Siyaq-sibaq, Zaid b. Haritha, Zaynab bnt.

Jahsh, Muhammed the Messenger of Allah, Adopted Child, Marriage, Slave, Free, Dicdator.

Giriş

Kur'ân’ın anlaşılmasına yardımcı olan yorumlama araçlarından biri siyâk-sibâk bilgisidir. S-

v-k kökünden türemiş olan siyâk kelimesi; sürmek, sevk etmek, salmak gibi anlamlara gelir. İlk

bakışta sözün akışı, devamı gibi algılansa da aslında siyâk-sibâk terkibi içerisindeki anlamı bu

değildir. Siyâk-sibâk terkibi içerisinde siyâk kelimesi ile anlatılmak istenen, sözün vaz’ ediliş

maksadıdır. Bir başka ifade ile siyâk, sözün bizzat söyleniş gayesi ve hedefidir (Bakkal, 2009, s.4).

Nitekim usûlcüler sözü; manasının açıklığı itibariyle zahir, nass, mufesser, muhkem gibi kısımlara

ayırırken nassı zahirden ayıran durumun, nassın manasının "mesûkun leh” olması, yani “sözün

maksat ve gayesine delalet etmesi" şeklinde ifade etmişlerdir (Bakkal, 2009, s. 5). Bu şu anlama

gelmektedir: Zahirin delalet ettiği manada ihtimal söz konusu iken nassın delalet ettiği manada

ihtimal söz konusu değildir (Ebû Zehra, 1994, s. 107).

Sibâk ise fi’âl vezninde bir mastar olup sözlükte önce gelen, tekaddüm eden gibi anlamlarda

kullanılmaktadır. Istılahî olarak ise bir sözün geçmişi, öncesi ya da başlangıcı ile irtibatının kurulması

manasını ifade etmektedir. “Sibâku’l-kelam” denildiğinde de anlatılmak istenen budur. Siyâk-sibâk

şeklindeki terkipsel kullanım ise bir ayetin vaz’ ediliş maksadını ve kendinden önceki ayetlerle

arasında kurulan bağlantıyı ifade etmektedir. Siyâk-sibâkın bu şekildeki kullanımı daha çok

Ebussuûd (ö.1574m.) ve Âlûsî (ö.1854m.) gibi Osmanlı dönemi müfessirlerinde görülen bir olgudur.

Page 6: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2017_2/2017_2_AYDINZA.pdf · 2019. 11. 26. · of siyaq-sibaq has also been reviewed in terms of contribution of the study

44 Zeynel Abidin AYDIN

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 12/2

Taberî (ö. 310), İbn Atıyye (ö. 546) ve İbn Kesir (ö. 774) gibi ilk dönem mufessirleri ise sözün hem

öncesi hem sonrası için yalnızca siyâk tabirini kullanmışlardır. Ayrıca klasik literatürde siyâk

kavramı sadece siyâk ve sibâk terimleriyle de anlatılmamıştır. Bağlam kavramını ifade etmek için

“karine, nazm, nesk, tertib telif, isti’mal, makam hal ve mukteza’l-hal” gibi başka terimler de

kullanılmıştır. İlave olarak Taberî “siyâk mine'l-kelam, siyâku'l-âye, siyâku'l-âyât, fî siyâki kavlihî,

fî siyâkin vâhidin, enne'l-habera minellâhi kablehâ ve ba'dehâ, el-âyâtu kablehâ li'ttisâlihî bimâ

kablehû mine'l-kelâm, mâ kable'l-ay(e)âti ve mâ ba'dehâ ve fîmâ medâ kablu" gibi deyişlerle bu

kullanımını zenginleştirmiştir (Ünver, 2010, s. 59).

Kur'ân-ı Kerim’in mesajının doğru anlaşılabilmesi için siyâk-sibâk tahlili oldukça önemlidir

(Bulut, 2014, s. 454). Zira Kur'ân’ın nâzil olduğu topluma ve o toplum vasıtasıyla insanlığa iletmek

istediği mesajların net ve doğru bir biçimde ortaya konulabilmesi için âyetlerin bu anlamda

birbirleriyle olan irtibatlarının kurulması gerekmektedir. Bu bağlamda nâzil olduğu toplumun

Kur'ân’ın mesajını anlamasında ve algılamasında fazla bir problem söz konusu değilken, sonraki

nesiller açısından bu tür problemlerin zuhur etmesi kaçınılmazdır. Bunun en önemli sebeplerinden

biri, sosyal bir varlık olan insanın, söylediklerini bir arka plan üzerine bina etmesidir. Kur'ân’da yer

alan her bir cümlenin bu anlamda bir arka planının olduğu unutulmamalıdır. İlk nesil (sahâbe) bu

arka planın içerisinde bulunduğu için onlar açısından Kur'ân’ın söylediklerini anlama ve algılama

noktasında fazla bir problem oluşmamıştır. Oluştuğunda da Hz. Peygamber’e veya aynı toplumun

diğer üyelerine sormak suretiyle çözüme ulaşmışlardır. Ancak sonraki nesiller açısından çözüme

ulaşmak bu kadar kolay olmamıştır. Zira onlar Kur'ân’ın hangi pasajlarının bir seferde nâzil olduğunu

ya da hangilerinin birbirleriyle bağlantılı bir şekilde inzâl edildiğini direkt olarak bilme imkânına

sahip değillerdir. Ayrıca elimizdeki Kur'ân’ın nuzûl sırasına göre değil de farklı bir tertibe göre

düzenlenmiş olması da sonraki nesiller açısından problem oluşturan bir başka husus olarak

karşımızdadır. Bu durumda önceki nesillerden sonraki nesillere, Kur’an’ın tertibi ve pasajları

hakkında bilgiler intikal etmesi gerekmektedir.

Bu ve benzeri faktörlerden dolayıdır ki Kur'ân’ın anlaşılmasında siyâk-sibâk irtibatı göz ardı

edilmemesi gereken hususlardandır. Biz bu makalemizde Kur'ân’ın bir suresinden muayyen bir

bölümü siyâk-sibâk bağlamında analiz etmek suretiyle Kur'ân’ın anlaşılmasında bağlam olgusunun

ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaya çalıştık. Bunu yaparken seçtiğimiz pasajın daha önce

analiz edilmeyen bir bölüm olmasına özen gösterdik. Çalışmamızın alana katkısı açısından, siyâk-

sibâk ile ilgili önceden yapılmış olan çalışmalara da müracaat etmeyi ihmal etmedik. Bu çalışmaların

kemiyet açısından az olmasının dikkatimizden kaçmayan bir husus olduğunu vurgulamak isteriz. Bu

çalışmalarda siyâk-sibâkın semantik analizi ve Kur'ân’ın anlaşılmasındaki rolü ön plandadır. Bizim

çalışmamız ise Kur'ân’ın bir suresinden sadece bir pasajın doğru olarak anlaşılması çabasının ürünü

olarak ortaya çıkmıştır. Kur'ân’ın 114 sureden ve 6 bin küsur ayetten oluşan devasa bir eser olduğunu

düşündüğümüzde bu tür çalışmaların sayısının artması gerektiği de kendiliğinden ortaya

çıkmaktadır.

Bu anlamda ilgili bölüme dair analizlere geçmeden önce söz konusu pasajın Arapça metnini

ve yaygın meâlini paylaşmanın faydalı olacağını düşünüyoruz. Makalemizin konusunu oluşturan

pasajın Arapça metni şöyledir:

ورسوله امرا ان يكون لهم الخيرة من امر وما كان لمؤمن ول مؤمنة اذا قضى اللهينا هم ومن يعص الله ورسوله قدد ل ض لالل مبن

﴿٦٣ عليه وانعمت عليه امسك عليك زوجك واتضق الله ي انعم الله ذن مبديه وتخشى الناس ﴾ واذ تدول للضـ و وتخفي في نفسك ما الله الله

ي ازو احق ا ين حرج قن جناكها لكي ل يكون على المؤمنن ى زيد منها وطرا زوض ا قضه يه قلمض ن تخشهعياهم اذا قضوا منهنض وطرا اج ا

مفعول ﴿ ﴾ ما كان على النضبي من حر ٦٣وكان امر الله قدرا مددورا ين خلوا من قب وكان امر الله قي الضذن له سنضة الله يما قرض الله ج قن

Page 7: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2017_2/2017_2_AYDINZA.pdf · 2019. 11. 26. · of siyaq-sibaq has also been reviewed in terms of contribution of the study

Siyâk-Sibâk Merkezli Bir Analiz Tefisrlerde Ahzâb Suresi (36-40) Âyetleri 45

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 12/2

يب٦٣﴿ حسن ى بالله وكفه ويخشونه ول يخشون احدا الض الله ين يبلغون رسالت الله د ابا احد من رجالكم ﴾ ٦٣﴿ا ﴾ الضذن كن ما كان محم وله

يما ﴿ بك شيء علن ن وكان الله وخاتم النضبين ﴾٠٤رسول الله

Beş âyetten oluşan bu bölümdeki bazı ifadelerin koyulaştırılması, makalemizin ana noktasını

onların oluşturduğuna dikkatleri çekmek içindir. Makalemizde söz konusu pasajın bütününü

değerlendirmekle birlikte daha çok koyulaştırılmış ifadelerin yorumları üzerinde duracağımızı

belirtmek isteriz. Zira bu ifadelerle ilgili yorumların bağlama uygun düşmediği kanaatindeyiz.

Söz konusu pasajın yaygın meâli de şu şekildedir:

(36) Bir mümin erkek veya bir mümin kadının, Allah ve resulü bir emir ve hüküm

verdiklerinde artık işlerinde bundan başkasını seçme hakları olamaz. Allah’ın ve resulünün emrine

itaat etmeyenler doğru yoldan açıkça sapmışlardır.

(37) Bir zaman, Allah’ın kendisine lutufta bulunduğu, senin de lutufkâr davrandığın kişiye,

"Eşinle evlilik bağını koru, Allah’tan kork" demiştin. Bunu derken Allah’ın ileride açıklayacağı bir

şeyi içinde saklıyordun, kendisinden çekinme hususunda Allah’ın önceliği bulunduğu halde sen

halktan çekiniyordun. Zeyd onunla beraber olduktan sonra müminlere, evlâtlıklarının -kendileriyle

beraber olup ayrıldıkları- eşleriyle evlenmeleri hususunda bir sıkıntı gelmesin diye seni o kadınla

evlendirdik. Allah’ın emri elbet yerine getirilecektir.

(38) Allah’ın, kendisi için takdir ve emrettiği bir şeyi yerine getirme hususunda peygamber

için bir sıkıntı ve sakınca olamaz. Daha önce gelip geçen peygamberler hakkında da Allah’ın kanunu

böyledir. Allah’ın hükmü değişmez kaderdir.

(39) Daha önce gelip geçen peygamberler, Allah’ın vahyini insanlara ulaştıran, O’ndan

çekinen, Allah’tan başka hiçbir kimseden çekinmeyen kimselerdir. Hesap sorucu olarak Allah

kâfidir.

(40) Muhammed içinizden hiçbir erkeğin babası değildir, fakat o Allah’ın elçisidir ve

peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilmektedir. (Karaman, Çağrıcı, Dönmez ve Gümüş,

2016, s. 422)

Şimdi, söz konusu pasajla ilgili önce tefsirlerde yer alan yorumları paylaşalım; ardından da

onlara yönelik değerlendirmelerimizi ortaya koyalım.

A. Ahzâb Suresi (36-40) Âyetleriyle İlgili Tefsirlerde Yer Alan Yorumlar

Ahzâb Suresi (36-40) âyetleriyle ile ilgili tefsirlerde yer alan yorumları Hz. Pegyamber’den

günümüze kadar olan süreci kapsayacak şekilde vermeyi düşünüyoruz. Böylece ayetin manasıyla

ilgili yorumların birbirinden nasıl etkilendiği de analiz etmeyi hedefliyoruz. Ancak bunu yaparken,

-elimizdeki tefsîr müktesebatının hacmini de dikkate alarak- tefsirlerin tamamına değil, içlerinden

seçmiş olduklarımıza müracaat edeceğimizi, ayrıca âyetin manasıyla ilgili farklı yorumların

bulunduğu mufessirlerin paylaşımlarına dikkat çekeceğimizi belirtmek isteriz.

Öncelikle genel anlamda Ahzâb Suresi’nde, özel anlamda da surenin 36-40. âyetlerinde

işlenen konuyu ana hatlarıyla ortaya koyalım. Ahzâb Suresi, Medine’ye hicretten birkaç yıl sonra

nâzil olmuştur. İsminden de anlaşılacağı üzere surenin ana konusu, İslam tarihinin dönüm

noktalarından birini teşkil eden Hendek Savaşı’dır. ‘Ahzâb’, ‘hizb’ kelimesinin çoğulu olup,

Müslümanlar’ı yok etmek üzere Mekke ve civarından toplanıp gelen ve Hendek Savaşı’nda

Medine’yi kuşatan Kureyş kabilesinin kolları ve bunlara bağlı diğer grupları, yani müttefik güçleri

ifade etmektedir. Surede, bu ana konu etrafında ayrıca Hz. Peygamber’in aile hayatı, evlilikleri,

eşlerinin hayat algıları, mü'min kadınların kılık-kıyafetleri, müminlerin Hz. Peygamber’in eşleriyle

Page 8: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2017_2/2017_2_AYDINZA.pdf · 2019. 11. 26. · of siyaq-sibaq has also been reviewed in terms of contribution of the study

46 Zeynel Abidin AYDIN

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 12/2

olan münasebetleri, boşanma, o dönem Cahiliyye Arap toplumunda yaygın olan kölelik, soyluluk,

evlat edinme ve bu uygulamalara dair yanlışlıkların düzeltilmesi gibi konular işlenmekte; Hz.

Pegyamber’e ve onun şahsında ümmetine Allah’ın emir ve yasakları konusunda duyarlı ve bilinçli

olmaları tavsiye edilmektedir (Karaman, Çağrıcı, Dönmez ve Gümüş, 2014, 4/362-363).

Surenin, bizim üzerinde değerlendirme yapmayı düşündüğümüz (36-40) âyetlerinde ise

evlilikte uygulanan hür-köle ayrımı ve evlatlıkların evlenip daha sonra -boşama ya da ölüm gibi

sebeplerden dolayı- ilişkilerini sonlandırdıkları eşleriyle evlenilmesi konusu ele alınmaktadır. Şöyle

ki o dönem Arap toplumunda bir kişi evlatlık edindiğinde onu öz çocuğu gibi görür ve kendisine

mirasçı yapardı. Ayrıca evlatlığının ilişkisini kestiği eşiyle hiçbir şekilde evlenemezdi. Diğer taraftan

hür ve soylu olan bir fert, âzâd edilmiş dahi olsa kesinlikle bir köle ile evlenemezdi. Bunlar ve fıtrata

aykırı daha pekçok husus, o dönem Arap toplumunun bünyesine sirayet etmiş olan yanlışlıklardı.

Yüce Allah Kur'ân’ın nüzul sürecinde bu yanlışlıkları ıslah etmek suretiyle olması gereken toplumsal

yapıyı ortaya çıkarmayı hedeflemiştir. Bunun için öncelikle surenin ilk ayetlerinde, evlatlıkların öz

çocuk gibi kabul edilmelerinin ve mirasçı yapılmalarının yanlışlığı dile getirilmiş ve bir kişinin

vücudunda iki tane değil de bir tane kalp bulunması nasıl bir fıtrat (yaratılış, tabiat) kanunu ise bir

başkasının çocuğunun da evlat edinme yoluyla kendi çocuğumuz olamayacağı aynı şekilde bir fıtrat

kanunudur vurgusu yapılmıştır (33/Ahzâb, 4). Ardından evlatlıkların babalıklarına değil öz

babalarına nispet edilmeleri, şayet öz babaları bilinmiyorsa din kardeşi muamelesine tâbî tutulmaları

emredilmiştir (33/Ahzâb, 5). Bu vurgudan sonradır ki, Hz. Muhammed’in evlat edindiği ve evlat

edindikten sonra da toplumu tarafından kendisine Muhammed’in çocuğu (Zeyd b. Muhammed)

şeklinde hitap edilen Zeyd’e, artık Zeyd b. Muhammed (Mukâtil, 1979, 3/491) değil, babası bilindiği

için Zeyd b. Hârise şeklinde hitap edilmeye başlanmıştır. Bu şekilde evlatlıkların babalarına nispet

edilmeleri gerektiği algısı topluma yerleştirildikten bir müddet sonra, bu defa da evlatlıkların öz

çocuklar gibi mirasçı kabul edilemeyecekleri gerçeği ortaya konulmuş (33/Ahzâb, 5) ve kısa süre

içerisinde bu yanlış uygulamalar bütün boyutlarıyla sonlandırılmaya çalışılmıştır. Ancak diğer

taraftan “Dostlarınıza iyilikte bulunmaya da devam etmelisiniz!” (33/Ahzâb, 6) ilahi emri mucibince,

gerek Ensâr-Muhâcir arasında gerçekleştirilmiş olan muâhât antlaşması yoluyla edinilen dostlar,

gerekse evlatlık edinmek suretiyle sahip olunan dostlara da mirastan pay verilmesi tavsiye edilmiştir

(33/Ahzâb, 6).

Bu yeni açılımlar toplumda ma’kes bulduktan sonra sıra evlilikte uygulanan hür-köle ayrımı

ve evlatlıkların ilişkilerini kestikleri eşler ile babalıkların evlenemeyeceği şeklindeki yanlış algının

düzeltilmesine gelmiştir. Bunun için Yüce Allah köle sınıfına mensup bir ekek evlatlık ile soylu

sınıfına mensub bir kadının evlendirilmesini ve bu örnek üzerinden hatalı Cahiliyye

uygulamalarından iki tanesinin aynı anda ıslah edilmesini hedeflemiştir (Cahiliye dönemi evlilikleri

için bkz. Altuntaş, 2016, s. 51-58). Tâbî bu tür yanlış uygulamaların düzeltilebilmesi için seçilecek

aileler de oldukça önemlidir. Zira “Yanlışların düzeltilmesinde işe kendimizden ve çevremizden

başlamalıyız!” prensibi dikkate alınmadığında, arzu edilen hedefin gerçekleşmesi de mümkün

olmamaktadır. Bundan dolayı Hz. Peygamber, bu yanlış uygulamanın kaldırılması için âzâd ederek

hürriyetine kavuşturduğu evlatlığı Zeyd b. Hârise ile halası Umeyme’nin kızı Zeyneb bint Cahş’ı

düşünmüştür (Ferrâ, 1983, 2/343; Zamahşerî, 1998, 3/266). Ardından o, Zeyneb’e giderek kendisini,

evlatlığı Zeyd ile evlendirmek istediğini dile getirmiştir. Ancak bu talep karşısında Hz. Peygamber

Zeyneb’in ve kardeşi Abdullah’ın olumsuz cevabıyla karşılaşmıştır (Ferrâ, 1983, 2/343; Mâturîdî,

2004, 4/119; Mukâtil, 1979, 3/491; Râzî, 1981, 25/212; Taberî, 1999, 10/301; Zamahşerî, 1998,

3/266). Zeyneb Hz. Peygamber’e “Ben halanın kızıyım, Kureyş kadınlarının ileri gelenlerindenim,

soy olarak da ondan üstünüm.” (Ferrâ, 1983, 2/343; Taberî, 1999, 10/301) gibi mevcut geleneğin

genlerine kodlamış olduğu cümlelerle bu evliliğin olmayacağını dillendirmiştir. Ancak Hz.

Peygamber ona, surenin nâzil olan “Allah ve elçisi herhangi bir konuda hüküm vermişse, erkek olsun

kadın olsun bir mü'min için artık o konuda tercih hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Elçisine karşı gelirse

Page 9: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2017_2/2017_2_AYDINZA.pdf · 2019. 11. 26. · of siyaq-sibaq has also been reviewed in terms of contribution of the study

Siyâk-Sibâk Merkezli Bir Analiz Tefisrlerde Ahzâb Suresi (36-40) Âyetleri 47

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 12/2

apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” bilgilerini içeren 36. âyetini okuyunca, Zeyneb bu yanlış cahiliyye

âdetinin kaldırılması için Allah tarafından kendisinin seçildiğini anlamış ve Allah’ın emrine boyun

eğerek “evet” demek suretiyle tam bir itaatkârlık örneği ortaya koyup hem içinde yaşadığı topluma

hem de sonraki nesillere örneklik teşkil edecek müthiş bir fedakârlıkta bulunmuştur.

Bu hadisenin anlatıldığı 36. âyetin nuzûl sebebiyle ilgili olarak tefsirlerde farklı bilgilere de

yer verilmektedir. Örneğin bir rivayete göre bu âyetin, Ukbe b. Ebî Muayt’ın kızı Ümmü Gülsüm -

Hudeybiye Musâlahası’ndan sonra hicret eden ilk kadındır- hakkında nâzil olduğu anlatılmaktadır.

Bu rivâyete göre Ümmü Gülsüm, Ahzâb Suresi’nin 50. âyetindeki “Bir de mü'min bir kadın kendisini

(mehrini) Peygamber’e bağışlar ve Peygamber de onunla evlenmeyi isterse sadece Peygamber’e

mahsus olmak üzere bunu da helal kıldık.” hükmü doğrultusunda kendisini peygambere hibe etmiş,

peygamber ise onu Zeyd b. Hârise ile evlendirmiştir. Bu duruma erkek kardeşi gibi öfkelenen Ümmü

Gülsüm “Ben, Allah’ın rasûlünü istemiştim, o ise beni kölesiyle evlendirdi.” şeklinde tepkisini dile

getirince; “Allah ve elçisi herhangi bir konuda hüküm vermişse, erkek olsun kadın olsun bir mü'min

için artık o konuda tercih hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Elçisine karşı gelirse apaçık bir sapıklığa

düşmüş olur.” âyeti nâzil olmuştur (İbn Kesîr, ts., 6/422; Taberî, 1999, 10/301). Ancak âyetin,

yukarıda anlatıldığı şekilde Zeyneb bint Cahş ile kardeşi Abdullah hakkında nâzil olmuş olması

bağlama daha uygun düşmektedir (Ferrâ, 1983, 2/343; Mâturîdî, 2004, 4/119; Râzî, 1981, 25/212;

Zamahşerî, 1998, 3/266).

Zeyneb bint Cahş ile Zeyd b. Hârise’nin Allah’ın emri doğrultusunda evlenmeleri, asırlardır

devam eden köle-hür ayrımının aslında sanal bir ayrım olduğunu ve Allah nazarında insanlar arasında

bir fark bulunmadığını ortaya koyması bakımından oldukça manidardır. Böylece insanın değerinin

ve evlenmedeki denkliğin soya sopa göre değil, kişilerin şahsî erdemlerine göre olması gerektiği,

ayrıca Cahiliyye Dönemi’nde oluşturulan köle-hür ayırımının fıtrata uygun olmadığı, peygamber

yakınlarının da içinde bulunduğu uygulama örnekleriyle tescil edilmiştir. Tâbî burada gözden

kaçırılmaması gereken bir incelik de vardır. O da hür bir kadın olan Zeyneb bint Cahş’ın direkt olarak

bir köle ile değil de, kölelikten âzâd edilmiş ve özgür hayatın şartlarına intibak sağlamış olan bir fert

ile evlendirilmiş olmasıdır. Zira çok önceleri Hz. Peygamber tarafından âzâd edilmiş olan Zeyd b.

Hârise, o yıllarda Müslüman toplumun özgür bir ferdi olarak hayatını sürdürmekteydi.

Zeyneb bint Cahş ile Zeyd b. Hârise, hür bir fert ile kölelikten âzâd edilmiş bir ferdin

evlenebileceğini ve birlikte yaşayabileceğini örneklendirmiş ve büyük bir takdire mazhar

olmuşlardır. Ancak bir yıl ya da bir yıldan biraz daha fazla sürmüş olan bu evlilik (İbn Kesîr, ts.,

6/424), bir müddet sonra aile hayatının mukadder sonuçlarından olan huzursuzluk ve geçinememe

sürecini yaşamış, ardından da boşanma ile sonuçlanmıştır. Kur'ân-ı Kerim, bu süreci ve bundan sonra

yaşananları surenin 37, 38, 39 ve 40. âyetlerinde ele almaktadır. Şimdi bu âyetlerle ilgili tefsirlerde

yer alan yorumları paylaşalım.

37. âyetteki “Allah’ın kendisine lutufta bulunduğu” ifadesinden, Zeyd’in başına gelen

kaçırılma, köle olarak satılma, elden ele dolaşıp Hz. Hatice’ye gelme, evliliğinden sonra Hz. Hatice

tarafından Hz. Muhammed’e hediye edilme, Hz. Muhamed tarafından âzâd edilip evlat edinilme,

İslam ile şereflenme gibi her türlü nimet akla gelmekle birlikte müfessirler bu ifadeyi genellikle

nimetlerin en büyüğü ve en değerlisi olan “İslam ile şereflenme” şeklinde açıklamışlardır (Mâturîdî,

2004, 4/120; Mukâtil, 1979, 3/494; Râzî, 1981, 25/213; Zamahşerî, 1998, 3/266). “Senin (Ey

Muhammed) kendisine lutufta bulunduğun” ifadesinden ise evlat edinme, sahip çıkma, köleliken âzâd

etme ve evlenme dâhil her türlü konuda destek olma gibi nimetler akla gelse de tefsirlerde özellikle

kölelikten âzâd etme ve hürriyetine kavuşturma nimeti ön plana çıkmaktadır (Mâturîdî, 2004, 4/120;

Mukâtil, 1979, 3/494; Râzî, 1981, 25/213; Zamahşerî, 1998, 3/266).

Page 10: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2017_2/2017_2_AYDINZA.pdf · 2019. 11. 26. · of siyaq-sibaq has also been reviewed in terms of contribution of the study

48 Zeynel Abidin AYDIN

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 12/2

Ayetin bundan sonraki bölümünde ise Zeyd ile Zeyneb’in geçimsizlikleri ve Zeyd’in,

Zeyneb’i boşamak için evliliklerine aracı olan Hz. Peygamber’e giderek bu durumu dile getirmesi,

bu esnada Hz. Peygamber’in içinden geçirdiği duyguları toplumundan çekindiği için ızhar

edememesi ve sonrasında yaşananlar anlatılmaktadır. Rivayete göre bir gün Hz. Peygamber bir

vesileyle Zeyd’in evine gitmiş, o esnada kapı olarak kullanılan perdenin rüzgâr tarafından

açılmasıyla içeride oturan Zeyneb’i görmüş, onun güzelliğine vurulmuş ve Zeyneb’in de duyacağı

şekilde “Ey gönülleri evirip çeviren Allah’ım, Sen her türlü noksanlıktan münezzehsin, kalbimi

kontrol etmeme yardımcı ol!” şeklinde cümleler seslendirmiştir. Muhammed Hamidullah bu

rivâyetin sahîh olduğu varsayımından hareketle Hz. Peygamber’in Zeyneb’i gördüğünde böyle bir

cümle sarf etmesini, Zeyd ile Zeyneb’in geçinememelerine şaşırmasına bağlamıştır. (Hamidullah,

2003, 2/628) Zeyneb daha sonra duyduklarını kocasına haber vermiş, Zeyd de bu sözden, Hz.

Peygamber’in Zeyneb’i beğendiğini ve kendisiyle evlenmek istediği sonucunu çıkarmış; Hz.

Peygamber’e giderek Zeyneb’i boşamak istediğini dile getirmiştir. Hz. Peygamber ise bunu kabul

etmemiş, ancak ardından Zeyd, Zeyneb’i boşayınca da onunla evlenmiştir (Ferrâ, 1983, 2/343;

Semerkandî, ts., 2/351; Taberî, 1999, 10/302).

Bu çerçevede âyette geçen “Oysa bu sırada halktan çekinerek Allah’ın açıklayacağı şeyi

içinde gizliyordun!” ifadesi, bu konuda Hz. Peygamber’den bir bilgi gelmemesine rağmen (Mâturîdî,

2004, 4/121) “Allah tarafından peygambere bildirilmiş olan Zeyd’in Zeyneb’i boşayacağı ve

kendisinin onunla evleneceği bilgisi” (Karaman, Çağrıcı, Dönmez ve Gümüş, 2014, 4/387) şeklinde

yorumlandığı gibi; Peygamber’e ve onun misyonuna hiç yakışmayacak şekilde Hz. Muhammed’in

“Keşke Zeyd, Zeyneb’i boşasa da onunla ben evlensem!” (Kuşeyrî, 1981, 3/163; Mukâtil, 1979,

3/495; Râzî, 1981, 25/213) tarzındaki beklentisi olarak da yorumlanabilmiştir. Sonuçta Zeyd, Zeyneb

ile olan evliliğini sonlandırmış, ardından da Hz. Peygamber onunla evlenmiştir.

Bundan sonra sıra toplumda oluşan tepkilerin yatıştırılmasına gelmiştir. Zira Hz.

Muahmmed, Cahili Arap toplumunda hiç de hoş karşılanmayan ve çiğnenmesi pek de mümkün

olmayan bir adeti çiğnemiştir. Ancak o dönem Arap toplumun burada gözden kaçırdığı bir incelik

vardır. O da bu izdivacın Hz. Muhammed’in isteğiyle değil, Allah’ın emri ile gerçekleşmiş olmasıdır.

Bundan dolayıdır ki Yüce Allah devamındaki üç ayette peygamberini himaye eden cümleleri

vahyetmiş ve yapmış olduğu bu evlilikten dolayı peygamberinin kınanamayacağını, zira önceki

toplumlarda da uygulamaların bu şekilde olduğunu etkili bir dille ifade etmiştir. En son âyette de “ ما

ول اللكان محمد أبا أحد من رجالكم ولكن رس ” buyurmak suretiyle yapılan dedikoduların yersiz olduğuna dikkat

çekmek suretiyle konuyu kapatmıştır.

Müfessirlerin büyük çoğunluğu, “ما كان محمد أبا أحد من رجالكم ولكن رسول الل” ibaresini,

“Muhammed içinizden hiçbir erkeğin babası değildir.” şeklinde anladıkları için, ayeti anlamlandırma

konusunda zorluklar yaşamışlardır. Zira herkesin malumudur ki Hz. Muhammed içlerindeki

erkeklerden Kasım, Abdullah ve İbrahim’in babasıdır (Taberî, 1999, 10/305; Tûsî, ts., 8/113). Buna

binâendir ki bazı mufessirler ayeti anlamlandırırken, ayetin Zeyd b. Hârise hakkında nâzil olduğu

gerçeğini hatırlatarak (Mukâtil, 1979, 3/498; Nahhâs, ts., 5/187; Taberî, 1999, 10/305; Tûsî, ts.,

8/113) Hz. Muhammed’in sadece Hz. Hatice ve Mâriye’den olma çocuklarının babası olduğunu,

ancak ayetin nâzil olduğu dönemde bu çocuklarından hiçbirinin hayatta bulunmadığını ifade edip

manayı kurtarmaya çalışmışlardır (Semerkandî, ts., 2/352; Tûsî, ts., 8/113). Diğer taraftan âyette Hz.

Muhammed’in Zeyd b. Hârise’nin -her ne kadar babalığı olsa da- öz babası olmadığının

(Semerkandî, ts., 2/352), dolayısıyla da Zeyd’in boşamış olduğu kadının peygambere haram

olamayacağının ifade edilmek istendiğini dile getirenler de olmuştur (Mâturîdî, 2004, 4/124; Taberî,

1999, 10/305; Zamahşerî, 1998, 3/267). Zira Kur'ân’a göre kişiye, sadece kendi sulbünden olan

çocuklarının eşleri haramdır (4/Nisâ, 23). Bir kısım mufessirler de ayettin Zeyd b. Hârise hakkında

nâzil olmasını, Hz. Peygamber’in onun boşamış olduğu kadın ile evlenip evlenmemesi bağlamında

Page 11: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2017_2/2017_2_AYDINZA.pdf · 2019. 11. 26. · of siyaq-sibaq has also been reviewed in terms of contribution of the study

Siyâk-Sibâk Merkezli Bir Analiz Tefisrlerde Ahzâb Suresi (36-40) Âyetleri 49

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 12/2

değil, “خاتم النبيين / peygamberlerin sonuncusu olması” bağlamında yorumlamış ve Zeyd’in, Hz.

Muhammed’in öz çocuğu olması durumunda peygamberliğe hak kazanacağını, ancak evlatlığı

olduğu için bunun mümkün olmadığını dile getirmişlerdir (Mukâtil, 1979, 3/498-499; Semerkandî,

ts., 2/352). Çağdaş mufessirlerden Muhammed Esed (ö.1992) de aynı yorumu yapmış ve bu âyet ile

Hz. Peygamber’in belli bir kişinin veya kişilerin değil, bütün toplumun manevi babası olduğunun

vurgulanmak istendiğini; sonuçta da bu âyet ile peygamberin neslinden gelmiş olmanın kişiye tek

başına bir erdem kazandıracağı anlayışının reddedildiğini vurgulamıştır.

Ahzâb Suresi (36-40) âyetleriyle ilgili olarak mufessirlerin yaklaşımlarını bu şekilde özetledikten

sonra şimdi konuyla ilgili değerlendirmelerimize geçebiliriz.

B. Ahzâb Suresi (36-40) Âyetlerinin Bağlama Uygun Yorumu

Ahzâb Suresi (36-40) âyetleriyle ilgili olarak tefsirlerde yer alan hâkim yorumlara baktığımız

zaman, bunların büyük çoğunluğunun öz itibarıyla ne Hz. Muhammed’in tarihe mal olmuş kişiliği

ile ne de Allah tarafından kendisine yüklenmiş olan peygamberlik görevi ile örtüştüğünü görürüz.

Zira karşımıza sanki peygamber olan örnek bir şahsiyet değil de adeta gördüğü güzel kızlara âşık

olan ve başkasının nikâhlı eşine göz diken sıra dışı bir birey çıkmaktadır. Aslında bu tür yorumların

ilk dönemlerden itibaren tefsirlere art niyetli kişilerin uydurma rivâyetleri kanalıyla girdiğini ve

dikkatsiz mufessirler tarafından aktarıldığını anlamak zor olmasa gerektir. Mufessir Muhammed

İzzet Derveze (2000), bu tür rivâyetlerin Siyer-i Nebî ile ilgili olarak elimize ulaşan en eski

kaynaklardan İbn Hişâm ve İbn Sa’d’ın kitaplarında yer almadığını, bunların daha sonra

uydurulduğunu özellikle ifade etmektedir (7/388). Mevlana Şiblî (1977) ise bu rivâyetlerin

kayanğının Vâkidî (ö.207) olduğuna dikkatleri çekmekte, Vâkidî’nin de Abbasilerin emellerine

hizmet etmek için bu rivâyetleri uydurduğunu ifade ettikten sonra uzman hadisçilerin bu rivâyetleri

tenkide bile layık görmediklerini dile getirmektedir (s. 303). Bu rivâyetlerin erken dönem ilim

ehlinden olan Mukâtil b. Suleyman (ö.150), Ferrâ (ö.207) ve Taberî (ö.310) gibi mufessirlerin

eserlerinde yer almış olması, elbette söz konusu mufessirlerin bu yaklaşımları benimsediği anlamına

gelmemelidir. Bilakis onlar, kendi dönemlerinde ilmi çevrelerce mevzubahis edilen bu bilgileri

eserlerine yansıtmak ve sonraki nesillere taşımak gibi ulvi bir görevi ifâ etmişlerdir. Ancak taşınan

bilgilerin muhteva itibariyle sağlıklı olmaması, dahası ismet sıfatını haiz peygamberin şahsiyetini

zedeleyici bir mahiyet arz etmesi, Hz. Muhamed düşmanlığının ilk dönemlerden itibaren ne denli

güçlü olduğunu ortaya koyması bakımından câlib-i dikkattir. Diğer taraftan Mâturîdî (ö.333) ve İbn

Kesir (ö.710) gibi bu tür yaklaşımların Hz. Muhammed için muhal olduğuna, ahlak ve insanlık dışı

eğilimlerin onun şahsiyetine ve peygamberliğine yakışmayacağına dikkat çeken mufessirler de yok

değildir (İbn Kesîr, ts.,6/424-425; Mâturîdî, 2004, 4/121).

Bizim burada özellikle üzerinde durmak istediğimiz iki nokta bulunmaktadır. Birincisi Zeyd

b. Hârise’nin, eşini boşama düşüncesini paylaşmak üzere Hz. Peygamber’e gittiğinde, Hz.

Muhammed’in ona nasihat ederken içinde sakladığı ve toplumundan çekindiği için açıklamak

istemediği düşüncesinin ne olduğu; ikincisi de 40. âyetteki “ما كان محمد أبا أحد من رجالكم” ifadesinin ne

anlama geldiğidir. Ancak bunlara geçmeden önce Ahzâb Suresi (36-40) âyetlerinde ele alınan

konunun ana hatlarıyla bağlamına uygun bir biçimde ortaya konulmasının faydalı olacağını

düşünüyoruz.

Ahzâb Suresi (36-40) âyetlerinde, Zeyneb bint Cahş’ın evlilikleri konu edinilmekte ve bu

evlilikler üzerinden topluma ve insanlığa mesajlar verilmek istenmektedir. Aslında Zeyneb’in

evliliklerini konu edinen âyetler, sadece 36 ve 37. âyetlerdir. 38, 39 ve 40. âyetler ise bu sürecin bir

devamı ve tamamlayıcısı olduğundan konuyla ilgili âyetler kapsamına alınmışlardır. Birinci âyetin

(36. âyet), Rasûlullah’ın Zeyneb’i Zeyd ile evlendirmek istemesi, buna mukabil Zeyneb’in soyluluk

ve güzelliğini ileri sürerek reddetmesi üzerine nazil olduğu kabul edilmektedir. İkinci âyet (37.âyet),

Page 12: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2017_2/2017_2_AYDINZA.pdf · 2019. 11. 26. · of siyaq-sibaq has also been reviewed in terms of contribution of the study

50 Zeynel Abidin AYDIN

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 12/2

Zeyd’in Zeyneb ile devam eden mutsuz evliliğini sona erdirme isteğini Rasûlullah’a iletmesinden,

Rasûlullah’ın Zeyneb ile evlenmesine kadar geçen süreci konu edinmektedir. Üçüncü âyet (38.âyet)

ve devamındaki âyetler ise tüm bu uygulamaların Allah’ın emri ve iradesi doğrultusunda

gerçekleştiğine vurgu yapmakta, yapmış olduğu bu evlilikten dolayı da Hz. Muhammed’in

kınanamayacağına dikkatleri çekmekte ve yapılan dedikodulara cevap vermektedir.

Zeyd b. Hârise, Zeynep bint Cahş ile devam eden mutsuz evliliğini sonlandırmak üzere -

evliliklerine aracı olan ve aynı zamanda kendisini evlat edinmek suretiyle yetiştirip büyüten babalığı-

Hz. Muhammed’e geldiğinde, Hz. Muhammed ona nasihat etmiş ve eşine sahip çıkmasını telkin

etmiştir. Ancak bunu yaparken Hz. Muhammed, içinden birtakım duygular geçirmiş, fakat toplumun

tepkisinden çekindiği için bu duyguları dile getirememiştir. Bir önceki bölümde bu duyguların neler

olabileceğine dair tefsirlerimize yansımış olan hâkim kanaatleri paylaşmıştık. Bu kanaatlerden bir

tanesine göre Hz. Muhammed, Zeyneb’ten hoşlandığı ve ona meyli olduğu için kalbinden “Keşke

Zeyd, Zeyneb’i boşasa da onunla ben evlensem!” şeklinde bir düşünce geçirmiştir. Bir başkasına göre

ise “Allah, Zeyd’in Zeyneb’i boşayacağını ve onunla kendisinin evleneceği bilgisini” peygamberine

vahiy yoluyla bildirmiştir.

Yorumlardan birincisine baktığımız zaman böyle bir hususun Hz. Peygamber hakkında -

söylenilmesi bir tarafa- düşünülmesi bile büyük bir vehamettir. Bir taraftan Kur'ân-ı Kerim açık seçik

bir şekilde Hz. Peygamber’in Zeyd’e ‘eşine sahip çık!’ şeklindeki nasihatinden bahsedecek; diğer

taraftan da bir kısım ilim ehli bu bilginin tam tersi istikamette yorumlar geliştirerek Hz.

Muhammed’in Zeyneb’ten hoşlandığını ifade edecek. Bu, kabul edilebilir bir durum değildir. Zira

Hz. Muhammed’in, Zeyd’e eşine sahip çıkması noktasında nasihat ederken, içinden “Keşke Zeyd,

Zeyneb’i boşasa da onunla ben evlensem!” şeklinde bir düşünce geçirmesinin akılla, mantıkla izah

edilir bir tarafı yoktur. Letâifu’l-İşârât sahibi Kuşeyrî (ö.465) de böyle bir yaklaşımı peygamberimize

yakıştıramadığı içindir ki “و تخفي قي نفسك” ifadesini, “Peygamber’in Zeyneb’e meşru yoldan olan

meyli ve sevgisi” (Kuşeyrî, 1981, 3/163) şeklinde yorumlamaya ve biraz daha makul hale getirmeye

çalışmıştır. Yani Zeyd, Zeyneb ile anlaşamayıp boşanırsa, ancak ondan sonra Hz. Peygamber Zeyneb

ile evliliği düşünebilecek ve bunun da yadırganacak bir taraf olmayacaktır. Kanaatimizce bu tür bir

yaklaşım bile, Allah tarafından örnek bir şahsiyet olarak görevlendirilmiş olan Hz. Muhammed’i,

inkârcıların ve İslam’a ısındırılmaya çalışılan kitlelerin nezdinde temize çıkarmaya yetmeyecektir.

İkincisine, yani “Allah’ın, Zeyd’in Zeyneb’i boşayacağını ve onunla kendisinin evleneceğini

peygamberine vahiy yoluyla bildirdiği” şeklindeki yoruma gelince; kanaatimizce bu yorum da ancak

doğru anlaşıldığı takdirde isabetli hale gelecektir. Şöyle ki, henüz Zeyd ile Zeyneb’in boşanmaları

gerçekleşmemiştir. Böyle bir aşamada Allah’ın önceden onların boşanacağını Hz. Peygamber’e

haber verdiğini söylemek yerine, Hz. Peygamber’in iç dünyasında bu durumu hayal ettiğini söylemek

daha isabetli olsa gerektir. Yani Hz. Peygamber olası bir boşanma durumunda, ikinci yanlış

geleneğin -evlatlığın boşamış olduğu eş ile babalığın evlenememesi geleneğinin- düzeltilmesi için

kendisinin aday seçileceğini hissetmiş ve böyle bir durumda toplumundan gelecek tepkileri nasıl

omuzlayacağını ve yaşayacağı sıkıntılı süreçleri nasıl atlatacağını hayal etmeye başlamıştır. Zira

Yüce Allah, bir köle ile bir hürün evlendirilmesini emrederken birtakım yanlış gelenekleri ıslah

etmeyi planlamaktaydı. Bu gelenekler, köle ya da köle menşeli bir fert ile soylu bir ferdin; evlatlığın

boşamış olduğu eş ile de babalığının evlenememesi gelenekleriydi. Hz. Peygamber birincisini

gerçekleştirirken ikincisinin ne zaman, nasıl ve kimler üzerinde cereyan edeceğini bilmiyordu. O, ilk

evlilik için Allah’ın emri doğrultusunda Zeyd ile Zeyneb’i düşünmüş ve her ne kadar Zeyneb

istemese de bu emri uygulamaya koymuştur. Ancak Zeyd ile Zeyneb’in evlilikleri boşanma

aşamasına gelince, bu evlilik için halasının kızı Zeyneb’i aday seçen Hz. Peygamber, bu defa ikinci

evlilik için istemese de kendisinin aday seçileceğini anlamıştır. Evet, Allah, önemli bir inkılabın

yerleşmesinde fedakârca rol alan Zeyneb’i çaresiz ve umutsuz bir şekilde bırakmayacak ve köle

Page 13: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2017_2/2017_2_AYDINZA.pdf · 2019. 11. 26. · of siyaq-sibaq has also been reviewed in terms of contribution of the study

Siyâk-Sibâk Merkezli Bir Analiz Tefisrlerde Ahzâb Suresi (36-40) Âyetleri 51

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 12/2

menşeli bir fert olan Zeyd b. Hârise ile evliliğinde Allah’ın emrini tereddütsüz bir şekilde yerine

getirdiği için Hz. Peygamber ile evlendirmek suretiyle onurlandıracaktı. Böyle bir yapı içerisinde

Hz. Peygamber’in o esnada içinden geçirmiş olduğu düşünceyi anlamak zor olmasa gerektir. Zira o,

Allah’ın bu emrini yerine getirdiğinde, evlatlıkla ilgili geleneklerin çok güçlü olduğu toplumunun

ciddi eleştirilerine maruz kalacağını biliyordu (Derveze, 2000, 7/389) ve içinden geçirdiği düşünce

de bu tepkilerin üstesinden nasıl geleceğiydi. Zaten surenin başında Yüce Allah, hem peygamberini

hem de mü'minleri, munafıkların yapacakları dedikodulara ve çevirecekleri dolaplara karşı uyarmış,

adeta bu günlere hazırlamıştı (Karaman, Çağrıcı, Dönmez ve Gümüş, 2014, 4/388). Bundan dolayı

bir sonraki âyetin son cümlesinde ifade edildiği gibi “Allah’ın emri tartışamaya açık değildir!”

(33/Ahzâb, 28) prensibi gereğince Allah bu emrini uygulamaya koymuş ve böylece saygı duyulması

gereken tek varlığın kendisi olması gerektiğini peygamberi vasıtasıyla tüm mü'minlere ve insanlığa

öğretmiştir.

40. âyetin manasının doğru anlaşılabilmesi için bu âyetin önceki ayetlerle, özellikle de

önceki iki âyetle irtibatının iyi kurulması gerekmektedir. Aslında 40. ayet, Rasûlüllah’ın bahse konu

olayla ilgili olarak tenkit edildiği noktayı aydınlatmaktadır. Şöyle ki; Rasûlüllah, evlatlığının

boşadığı kadınla evlendiği için bir bakıma kendi gelini ile evlenmekle suçlanmaya başlanmıştı. Zira

cahiliye geleneklerine göre evlatlığın öz oğuldan farkı yoktu ve eşi de ebedi olarak haram kabul

edilirdi. Böyle bir durumda, Hz. Muhammed’in korktuğu başına gelmişti. Başta munafıklar olmak

üzere davasına karşı olanların tamamı, toplumda İslam karşıtı rüzgârlar estirmek için geleneğe

sarılmak gibi güçlü bir silaha kavuşmuşlardı. Bu yolla Peygamber’i ve onun davasını baltalamak için

ellerine yeni bir koz daha geçmişti ve hiç tereddüt etmeden bu kozu kullanmaya başlamışlardı.

Bundan sonradır ki Yüce Allah, peygamberini koruyucu âyetleri inzâl etmiş ve bu anlayışın çarpık

ve yanlış olduğunu ortaya koyarak söz konusu dedikodulara cevap vermiştir.

38. âyet, yapmış olduğu bu evlilikten dolayı Hz. Peygamber’in hiçbir şekilde

kınanamayacağına vurgu yapmakta ve önceki peygamberler dönemlerinde de Allah’ın cari olan

kanunun bu şekilde olduğuna dikkatleri çekmektedir. 39. âyet ise, “Geçmişteki peygamberler de

tıpkı bu son peygamber gibi Allah’ın ayetlerini insanlara tebliğ eden, O’ndan başka hiçbir

varlıktan çekinmeyen kimseler idiler. Hiç şüphesiz, hesap verilecek tek merci Allah’tır.” demek

suretiyle bütün bu yaşananları vahyin bir parçası olarak toplumuna sunmasının, Hz. Peygamber’in

kendi kararıyla değil, Allah’ın iradesiyle gerçekleştiğini ortaya koymaktadır.

Bu ifadelerin ardından gelen 40. âyetten, yani “ما كان محمد أبا أحد من رجالكم” âyetinden, önceki

âyetlerde işlenen konuyu pekiştirmekten başka bir şey beklenemezdi! Nitekim öyle de oldu. Ancak

tarihi süreç içerisinde 40. âyetin anlamıyla ilgili olarak ortaya konulan yorumlar ikna edici

olamamıştır. Şöyle ki, her şeyden önce çoğunluk tarafından ayetteki “من رجالكم” kelimesi

“erkeklerinizden” şeklinde anlaşılmış ve âyet “Muhammed erkeklerinizden hiç birinizin babası

değildir!” tarzında anlamlandırılmıştır. Kanaatimizce bu bir algı yanılsamasıdır (Aydın, 2014, ss. 95-

121). Çünkü Hz. Peygamber’in, eşi Hz. Hatice’den iki, Mısırlı eşi Mariye’den de bir olmak üzere

toplamda üç erkek çocuğunun olduğu tarihen sabittir. Ancak bu âyetin nâzil olduğu dönemde

(Hendek Savaşı sonrası, 627-628’li yıllar) Hz. Peygamber henüz Mariye ile evlenmemiştir. Ayrıca

rivayetlere göre Hz. Hatice’den olan erkek çocukları da daha önceki yıllarda vefat etmiştir (İbn Kesîr,

ts., 6/428). Dolayısıyla âyeti, “Muhammed erkeklerinizden hiç birinizin babası değildir!” şekilde

anlamlandıranlar, Hz. Peygamber’in erkek çocuklarının hayatta olmamasını, yorumlarına dayanak

yapmışlardır. Bazı mufessirler de âyetteki “رجال” kelimesini tahlile yönelmişler ve ricâl kelimesinin

kapsamına baliğ olanlar ile yetişkin olanların girdiğini, çocukların hayatta olsalar bile bu kapsama

dâhil olmadığını ifade ederek işin içinden çıkmaya çalışmışlardır (Râzî, 1981, 25/215).

Diğer taraftan âyetteki kastın bu olmadığını, âyet ile Zeyd b. Hârise’nin kastedildiğini

düşünenler de olmuştur. Bunlar konuya başka bir perspektiften bakmışlar ve bu ibare ile Hz.

Page 14: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2017_2/2017_2_AYDINZA.pdf · 2019. 11. 26. · of siyaq-sibaq has also been reviewed in terms of contribution of the study

52 Zeynel Abidin AYDIN

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 12/2

Peygamber’in Zeyd’in babası olmadığının vurgulanmak istendiğini, dolayısıyla da Zeyd’in boşamış

olduğu hanımın Hz. Peygamber’e haram olmadığının anlatılmak istendiğini ifade etmişlerdir

(Mukâtil, 1979, 3/498; Taberî, 1999, 10/305; Tûsî, ts., 8/113; Zamahşerî, 1998, 3/267). Bu bağlamda

âyete verilen manalardan bir tanesi şöyledir: “Ey, elçimiz Muhammed’in Zeyneb ile evlenmesi

sebebiyle dedikodu çıkaran ve ‘Muhammed, oğlunun eski eşiyle evleniyor’ diyen Yahudiler ve

munafıklar! Gayet iyi biliyorsunuz ki Muhammed, Zeyd’in babası değildir. O kendi öz çocukları

dışında kimsenin babası değildir.” (Elik ve Coşkun, 2015, s. 959) Taberî ve Semerkandî de benzer

şekilde âyetteki ifade ile Hz. Peygamber’in evlat edinme yoluyla ne Zeyd’in ne de kendi sulbünden

olmayan bir başka erkeğin babası olduğunun vurgulanmak istendiğini dile getirerek âyeti

anlamlandırmaya çalışmışlardır (Semerkandî, ts., 2/352; Taberî, 1999, 10/305). Ancak âyete böyle

bir mananın verilebilmesi için kanaatimize göre âyetteki ibarenin “ ما كان محمد أبا زيد ول أبا أحد من رجالكم

gibi bir cümleden oluşması gerekirdi. Fakat âyetin kurgusu bu şekilde değildir. Bu ”الذين لم يلده محمد

bakış açısına göre sonuç şudur: Hz. Peygamber içlerinden, eşi kendisine haram olacak birisinin

babası değildir (Mâturîdî, 2004, 4/124) ki, onlardan birinin boşamış olduğu eş ile Hz. Peygamber

arasında, bir baba ile öz çocuğu arasında gerçekleşen sıhriyet ve nikâh haramlığı (4/Nisâ, 23) söz

konusu olabilsin (Zamahşerî, 1998, 3/267). Bu bakış açısının doğru olduğu ortada olmakla birlikte,

âyetin direkt olarak dile getirmek istediği hususun bu olmadığı da anlaşılmaktadır.

Ayrıca ayetteki “من رجالكم” ifadesini, erkeği de kadını da içine alacak şekilde “içinizden”

şeklinde anlayanlar olmuştur (Öztürk, 2011, s. 580; Şener, Sofuoğlu ve Yıldırım, 2014, s. 422).

Kanaatimizce en doğru anlam bu olsa gerektir. Fakat bu bakış açısı da cümlenin anlatmak istediği

mefhumu tam olarak yansıtamamıştır. Zira çok iyi bilinmektedir ki Hz. Muhammed, yukarıda da

ifade ettiğimiz gibi içlerinden dördü kız, üçü de erkek olmak üzere yedi ferdin babasıdır. Bu durumu

göz önüne alanlar, bu defa âyete farklı manalar vermeye yönelmişlerdir. Mesela âyetteki babalık

ifadesi ile Hz. Peygamberin ümmetinin babası olduğunun kastedildiğini dile getirmişler,

düşüncelerini temellendirirken aynı surenin 6. âyetindeki “ألنبي أولى بالمؤمنين من أنفسهم وأزواجه أمهاتهم”

“Peygamber, mü'minlere kendi öz canlarından daha değerlidir; Peygamber’in hanımları da onların

anneleri hükmündedir.” ibaresini kendilerine delil olarak kullanmışlar ve bunu da şu şekilde izah

etmişlerdir: Peygamberlerin, peygamberlik vazifeleri itibariyle ümmetleri için baba hükmünde

olmaları, onlara babalarından daha büyük bir şefkatle ve muhabbetle bakmalarındandır (Mâturîdî,

2004, 4/123). Yoksa bu nesep itibariyle olan babalık değildir. Dolayısıyla peygamberlerin kendi

ümmetlerinden olan hanımlarla evlenmelerinde bir sakınca bulunmamaktadır.

Bütün bu yorumlardan sonra, şimdi âyetin muhtevasına yönelik olarak makul olduğunu

düşündüğümüz manaya geçebiliriz. 40. âyette geçen “ما كان محمد أبا أحد من رجالكم” ibaresindeki “رجال”

kelimesi bu âyette, bildik manadaki ‘erkekler’ anlamında değildir. “رجال” kelimesinin bu âyetteki

anlamı, “الباغون / istediklerini yapanlar, hak hukuk tanımayanlar, haddi aşanlar”dır (Hîrî, 1996, s.

157). Bilinmektedir ki Kur'ân-ı Kerim’deki kelimelerin pek çoğu muhtelif cümlelerde farklı

anlamlarda kullanılmışlardır. Bu anlamların tespitinde en önemli faktör ise kelimelerin bizzat

kendileri değil, içinde bulundukları bağlamlardır (Erten, 2013, s.141). Burada dilbilim kuramcısı

John Lyons tarafından yapılan “Bana bağlamı verin, size sözcüğün anlamını söyleyeyim.” şeklindeki

tespit hatırlanmalıdır (alıntılayan Erten, 2013, ss.133-134). Bu durumda ayetin manası şöyle

olmaktadır: Ey Müminler! Muhammed bir diktatör değildir. O ancak Allah’ın elçisi ve

peygamberlerin sonuncusudur. Yani evlatlığı Zeyd’in boşamış olduğu kadınla evlenme konusundaki

kararı kendisine ait diktatörce bir karar değildir ki bu konuda onu suçluyorsunuz. Bu konudaki karar

Allah tarafından verilmiştir!. Binâen aleyh “أبا أحد من رجالكم” tamlamasının bu anlamı, siyâk-sibâk

açısından ayetin vermek istediği mesajı en doğru şekilde yansıtan anlam olmaktadır. Bu bağlamda

“Kelamda bir kopukluğa ve ahenksizliğe sebep olmamak için kelimelerin, siyâkın gerektirdiği

mânâya hamledilmeleri lazım gelir.” (alıntılayan İkbal, 2014, s. 319) şeklindeki değerlendirme ile

“Lafzın gerçek manasına götüren karinelerin en kıymetlisi, sözün kendinden öncesiyle uyum halinde

Page 15: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2017_2/2017_2_AYDINZA.pdf · 2019. 11. 26. · of siyaq-sibaq has also been reviewed in terms of contribution of the study

Siyâk-Sibâk Merkezli Bir Analiz Tefisrlerde Ahzâb Suresi (36-40) Âyetleri 53

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 12/2

olması, cümlenin manasıyla ittifak içinde bulunması ve sözün tamamının söylenmesine sebep olan

esas maksat ile uyuşmasıdır.” (Abduh ve Rıza, 1947, 1/22) tarzındaki değerlendirme anılmaya

değerdir. Bu açıdan baktığımız zaman Yüce Allah adeta şunu söylemektedir: Muhammed, bütün bu

yaptıklarını bir çete lideri olarak, bir mafya babası olarak, bir diktatör olarak yapmıyor; aksine onun

bu yaptıkları Allah tarafından kendisine emredilen hususların yerine getirilmesinden başka bir şey

değildir. Âyetteki bu mefhumu Mâturîdî’nin “ولكن رسول الل” ifadesiyle ilgili şu tespiti de

desteklemektedir: “Muhammed’e başkalarına davrandığınız gibi davranamazsınız, o Allah’ın

elçisidir. Dolayısıyla yapmış olduğu bu inkılaplar, onun kendi arzularını tatmin için değil, bilakis

Allah’ın emirlerini yerine getirmek ve insanlığı doğru yola kanalize etmek içindir.” Mâturîdî bu

değerlendirmeleri yaparken ayrıca büyük çoğunluğu Medine döneminin sonlarına doğru nâzil olmuş

olan Nûr Sure’nin son üç âyeti ile yine aynı dönemlerde vahyedilmiş olan Hucurât Sure’sinin ilk 5

âyetine de gönderme yapmakta, peygambere nasıl hitap edileceğine ve onunla nasıl konuşulacağına

dair sunulan âdâb-ı muâşeret kurallarına da dikkatlerimizi çekmektedir (Mâturîdî, 2004, 4/124).

Zaten bundan sonraki süreçte nâzil olan surelerde ve âyetlerde bu kurallar sürekli olarak tekrarlanmış

ve peygamberin uygulamaya koymuş olduğu bu değişimlerin Allah’ın iradesiyle hayata geçirildiği

ısrarlı bir şekilde hatırlatılarak peygambere diktatör muamelesi yapılmaması gerektiği dile

getirilmiştir.

Aynı şekilde bu ayetlerden kısa bir müddet sonra surenin 56, 57, ve 58. âyetleri inzâl edilmek

suretiyle Allah’ın, meleklerin ve samimi mü’minlerin Hz. Muhammed’in yanında olduğu

hatırlatılmış; çirkin iddialar ve yakıştırmalarla peygamberi ve mü’minleri üzenlerin ise büyük günah

işledikleri, dolayısıyla dünyada da ahirette de rezil ve zelil edici bir azaba duçar olacakları dile

getirilmiştir. Yine Medine’de asılsız haberleri yaymak suretiyle huzursuzluk çıkarmaya ve bu

hadiseyi dillerine dolamaya devam eden münafıklar bir süre sonra, 60. ve devamındaki ayetlerle

biraz daha sert bir şekilde uyarılmış; ardından da bu asılsız haberlere ve münafıkların dedikodularına

destek verir mahiyetteki tavırlarından dolayı kimi mü’minlere yönelik şu ikazlar yapılmıştır

(Derveze, 2000, 7/392): “Ey Mü'minler! Peygamber’in özel hayatı ve eşleri hakkında ileri geri

konuşup da vakti zamanında Musa’ya olmadık eziyetler eden İsrailoğulları gibi olmayın.

Unutmayın ki Allah Musa’yı onların itham ve iftiralarından aklamıştı. Çünkü Musa, Allah katında

çok değerli biriydi. Ey Mü'minler! Allah’ı ve peygamber’i üzecek söz ve davranışlardan sakının ve

her zaman doğruyu söyleyin ki Allah da sizin işlerinizi, hal ve ahvalinizi düzeltip günahlarınızı

bağışlasın.” Bütün bu süreçleri düşündüğümüzde surenin 40. âyetine verilen bu anlamın, Allah u

a’lem, lafzın manaya delaleti açısından en uygun mana olduğu anlaşılmaktadır. Zira bu âyet, Hz.

Muhammed’in birilerinin babası olup olmadığının tespitinden ziyade, evlatlığının boşamış olduğu

kadınla evlenme konusundaki kararın arka planını ortaya koymak üzere sevk edilmiştir.

Sonuç

Kur'ân’ın doğru bir şekilde anlaşılabilmesi için âyetlerin siyâk-sibâk bağlamında

değerlendirilmesi ve birbirleri ile olan irtibatının doğru bir şekilde kurulması olmazsa

olmazlardandır. Bu çerçevede Ahzâb Suresi (36-40) âyetleri, aynı bağlam içerisinde ele alınması

gereken âyetlerdendir. Ancak ilk dönemlerden itibaren kaleme alınan tefsirlerin çoğunluğunda

konunun bütünlük içerisinde işlenemediği görülmektedir. Özellikle 37. âyet içerisindeki bazı

ifadelerin -az sayıda mufessir hariç- Kur'ân’ın ana muhtevasına ve Hz. Peygamber’in tarihe mal

olmuş şahsiyetine aykırı bir şekilde yorumlanması dikkatlerden kaçmamaktadır.

Ahzâb Suresi’nin (36-40) âyetleri, Yüce Allah’ın hayata geçirmiş olduğu iki büyük inkılabı

konu edinmektedir. Bunlar cahilî Arap toplumunun örfüne çok katı bir şekilde yerleşmiş olan kölenin

hür ile babalığın da evlatlığın boşamış olduğu eş ile evlenemeyeceği şeklindeki yasaklardır. Yüce

Allah, bu yasakları içinde peygamber ve yakınlarının da bulunduğu bireyler vasıtasıyla ortadan

kaldırmak suretiyle o dönem Arap toplumunda oluşmuş olan hür-köle ayırımını sonlandırmayı,

Page 16: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2017_2/2017_2_AYDINZA.pdf · 2019. 11. 26. · of siyaq-sibaq has also been reviewed in terms of contribution of the study

54 Zeynel Abidin AYDIN

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 12/2

bunun sanal bir ayırım olduğunu ortaya koymayı ve yaratılış itibariyle insanlar arasında bir fark

bulunmadığını göstermeyi hedeflemiştir. Bunun için Hz. Peygamber, evlat edindiği ve daha sonra da

özgürlüğüne kavuşturup yetişmesine emek verdiği köle menşeli Zeyd b. Hârise ile hürler sınıfına

mensup halasının kızı Zeyneb’in evlenmesi için harekete geçmiştir. Zeyneb ve ailesi başlangıçta bu

evliliğe sınıf farkını öner sürerek karşı çıkmak istemişse de bunun Allah’ın bir emri olduğunu

anlamalarından sonra teslimiyet göstermiş ve bu emrin gereğini yerine getirmişlerdir. Bir yıl kadar

sürmüş olan bu evliliğin, aile hayatının mukadder sonuçlarından olan huzursuzluk ve geçimsizlik

sürecine girmesi ve ardından boşanma ile sonuçlanması toplum tarafından normal olarak algılansa

da ardından Yüce Allah’ın uygulamaya koymuş olduğu evlatlığın boşamış olduğu eş ile babalığının

evlenmesi kararı böyle algılanmamış ve ciddi eleştirilere maruz kalmıştır. Bu kararın

uygulanmasında kendisine Allah tarafından rol biçilmiş olan Hz. Peygamber de toplumsal baskının

ana hedefi haline gelmesi hasebiyle sıkıntılı günler yaşamıştır. Âyet, Hz. Peygamberin bu halet-i

ruhiyesini şifreli bir şekilde ifade ettiği için ilim ehlinin çoğunluğu bu ifadeleri gereği gibi

anlayamamış, dahası farkında olmadan Hz. Peygamber’i ve onun getirmiş olduğu dini karalamak

için uydurmuş oldukları rivâyetleri müslüman toplumun zihnini kirletmede kullanan art niyetli

kişilerin emellerine alet olmuşlardır. Bu bağlamda Zeyd b. Hârise’nin, eşi Zeyneb’i boşama

düşüncesini ifade etmek üzere babalığı ve her konudaki destekçisi Hz. Peygamber’e geldiği esnada

Hz. Peygamber’in ona “Eşine sahip çık, evlilik akdine sadık ol!” türünden cümlelerle nasihat ederken

içinden geçirmiş olduğu duygular, kimi ilim ehli tarafından siyâkından kopartılıp Hz. Peygamber’e

ve onun şahsiyetine yakışmayacak şekilde yorumlanabilmiştir. Bu tür yorumların Hz. Peygamber

hakkında yapılması bir tarafa, düşünülmesi bile esef vericidir. Filhakika Allah’ın elçisi bu tür

düşüncelerden tamamen uzaktır.

Yine 40. âyette geçen “ما كان محمد أبا أحد من رجالكم” ifadesi, siyâk-sibâka uygun bir şekilde

anlamlandırılamamıştır. Genel olarak “Muhammed içinizden hiçbir erkeğin babası değildir.”

şeklinde anlaşılan bu ifade, aslında Muhammed’in, evlatlığı Zeyd’in boşamış olduğu kadınla yapmış

olduğu evliliği kendi kararı ile değil, Allah’ın emri ile yerine getirdiğini; dolayısıyla onun bir mafya

babası, bir çete lideri olmadığını, bu kararı böyle bir yapısal gücün neticesi olarak almadığını

vurgulamak için sevk edilmiştir.

KAYNAKÇA

Kur'ân-ı Kerim.

Abduh, Muhammed ve Rıza, Muhammed Reşit. (1947). Tefsîru’l-Menâr. Kahire.

Akdemir, Salih. (2009). Son Çağrı Kur'ân. Ankara: Ankara Okulu Yayınları.

Altuntaş, Mehmet, Cahiliyye Dönemi Evlilikleri ve Muallaka Şiirlerinde Anlatılan Hayatın Kur'ân

Açısından Değerlendirilmesi, Turkish Studies - International Periodical fort the Languages,

Literature and History of Turkish or Turkic Volume 11/5 Winter 2016, p. 45-68, ISSN: 1308-

2140, www.turkishstudies.net, DOI Number: http:/dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.9354,

ANKARA-TURKEY.

Aydın, Zeynel Abidin. (2014, Eylül-Aralık). Kadının Şahitliğiyle İlgili Ayetlerin Tefsirlerdeki

Yansımalarına Eleştirel Bir Bakış. Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, Cilt: 14, Sayı:

3, ss. 95-121.

Bakkal, Ali. (2009). Kur’an’ı Anlamada Siyak-Sibakın Önemi. Tarihten Günümüze Kur’an İlimleri

ve Tefsir Usûlü, ss. 11-48.

Page 17: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2017_2/2017_2_AYDINZA.pdf · 2019. 11. 26. · of siyaq-sibaq has also been reviewed in terms of contribution of the study

Siyâk-Sibâk Merkezli Bir Analiz Tefisrlerde Ahzâb Suresi (36-40) Âyetleri 55

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 12/2

Bulut, Halil İbrahim. (2014). Bir Kur'ân Meyvesi Olarak İncir ve Türk Kültüründe İncir Yorumları,

Turkish Studies - International Periodical fort the Languages, Literature and History of

Turkish or Turkic Volume 9/5 Spring 2014, p. 453-464, ISSN: 1308-2140,

www.turkishstudies.net, DOI Number: http:/dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.6757,

ANKARA-TURKEY.

Derveze, Muhammed İzzet. (2000). et-Tefsîru’l-Hadîs. Beyrut: Dâru’l-Garbi’l-İslâmî.

Ebû Zehra, Muhammed. (1994). Fıkıh Usûlü İslam Hukuku Metodolojisi (Abdülkadir Şener Çev.)

Ankara: Fecr Yayınevi.

Elik, Hasan ve Coşkun, Muhammed. (2015). Tevhid Mesajı Özlü Kur'ân Tefsîri. İstanbul: MÜİFV

Yayınları.

Erten, Mevlüt. (2013). Nas-Yorum İlişkisi. Ankara: Ankara Okulu Yayınları.

Ferrâ, Ebû Zekeriya Yahya b. Ziyâd. (1983).Meâni’l-Kur'ân. Beyrut: Âlemu’l-Kütüb.

Hamidullah, Muhammed. (2003). İslam Peygamberi. (Salih Tuğ Çev.) İstanbul: İrfan Yayımcılık.

Hîrî, Ebu Abdurrahman İsmail b. Ahmed ed-Darir. (1996).Vucûhu’l-Kur'âni’l-Kerim. Tahk.: Fatıma

Yusuf el-Hıyemî. Dımaşk: Dâru’s-Sekâ.

İbn Kesîr, Ebû’l-Fidâ İsmail. Tefsîru’l-Kur'âni’l-Azîm. Dâru Tayyibe.

İkbal, Muhammed. (2014). Muhtemel Mânâlardan Birisini Âyetin Siyâk (Bağlam)’ına Göre Tercih

Hususunda Müfessire Düşen Görevler. (Abdulkerim Seber Çev.) Cumhuriyet Üniversitesi

İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: XVIII. Sayı: 1. ss. 315-338.

Karaman, Hayrettin; Çağrıcı, Mustafa; Dönmez, İbrahim Kafi ve Gümüş, Sadrettin. (2014). Kur'ân

Yolu Türkçe Meâl ve Tefsîr. Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları.

Karaman, Hayrettin; Çağrıcı, Mustafa; Dönmez, İbrahim Kafi ve Gümüş, Sadrettin. (2016). Kur'ân

Yolu Meâli. Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları.

Kuşeyrî, Abdulkerim. (1981). Letâifu’l-İşârât. Mısır: Merkezu Tahkîki’t-Turâs.

Mâturîdî. Ebû Mansur Muhammed. (2004). Tefsiru’l-Kur'âni’l-Azîm (Te’vîlatu Ehli’s-Sunne).

Beyrut: Muessesetu’r-Risâle

Mukâtil b. Suleyman, Ebû’l-Hasan. (1979). Tefsîr. Tahk. Dr. Abdullah Mahmud Şahhâte. Mısır.

Nahhâs, Ebû Ca’fer. Meâni’l-Kur'ân.

Öztürk, Mustafa. (2011). Kur'ân-ı Kerim Meâli - Anlam ve Yorum Merkezli Çeviri. İstanbul: Düşün

Yayıncılık.

Râzî, Fahruddîn Muhammed. (1981). Mefâtîhu’l-Gayb. Beyrut: Dâru’l-Fikr.

Semerkandî, Ebû’l-Leys. Bahru’l-Ulûm. Mektebetu Mişkâti’l-İslâmiyye.

Şener, Abdülkadir; Sofuoğlu, Cemal ve Yıldırım, Mustafa. (2014). Yüce Kur'ân ve Açıklamalı-

Yorumlu Meâli. İzmir: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.

Şiblî, Mevlana. (1977). Asr-ı Saadet. (Ömer Rıza Doğrul Çev.) İstanbul: Eser Neşriyat ve Dağıtım.

Taberî, Muhammed b. Cerir. (1999). Câmiu’l-Beyân fi Te’vili’l-Kur'ân. Beyrut: Dâru’l-Kutubi’l-

İlmiyye.

Tûsî, Ebû Cafer Muhammed b. Hasen. et-Tibyân fî Tefsiri’l-Kur'ân. Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî.

Page 18: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2017_2/2017_2_AYDINZA.pdf · 2019. 11. 26. · of siyaq-sibaq has also been reviewed in terms of contribution of the study

56 Zeynel Abidin AYDIN

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 12/2

Ünver, Mustafa. (2010). Siyakın Hegemonik Duruşuna Taberi Düzeltmesi. Tefsir Anabilim Dalı VII.

Eşgüdüm Toplantısı Ve Bir Müfessir Olarak Muhammed b. Cerır et-TaberÎ Sempozyumu

(Konya), ss. 57-80.

Zamahşerî, Ebû’l-Kâsım Mahmud b. Ömer. (1998). Keşşâf. Riyad: Mektebetu’l-Abîkân.

Citation Information/Kaynakça Bilgisi

Aydın, Z.A. (2017). “Siyâk-Sibâk Merkezli Bir Analiz Tefisrlerde Ahzâb Suresi (36-40) Âyetleri /

An Analysis Based on Siyaq-Sibaq the Verses (36-40) of the Chapter of Al-Ahzab in Tafsir

Books”, TURKISH STUDIES -International Periodical for the Languages, Literature and

History of Turkish or Turkic-, ISSN: 1308-2140, Volume 12/2, ANKARA/TURKEY,

www.turkishstudies.net, DOI Number: http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.10039, p.

39-56.