sustainable economy turkey dergisi

108

Upload: sustainable-economy-turkey

Post on 08-Mar-2016

303 views

Category:

Documents


17 download

DESCRIPTION

Sustainable Economy Turkey Dergisi 2. Sayı

TRANSCRIPT

Page 1: Sustainable Economy Turkey Dergisi
Page 2: Sustainable Economy Turkey Dergisi

ARKA KAPAK İÇİÖN KAPAK İÇİ

JOIN in when a wide range of experts, business leaders and policy makers address global challenges together. EXPLORE sustainable solutions through plenary presentations and 15 cross-disciplinary sessions.SIGN UP now at www.sustainability.ku.dk/iarucongress2014

INtERNatIONaL CONGRESS22 – 24 OctOber 2014 in cOpenhagen, Denmark

the world society is facing global CHaLLENGES with respect to resources, climate, biodiversity and the economy. SOLUtIONS need to support a sustainable development of human societies. the complex global challenges can only be addressed through integrated cross-disciplinary efforts and knowledge transfer.

The congress is organised by the International Alliance of Research Universities (IARU): Australian National University · ETH, Zürich · National University of Singapore · Peking University · University of California, Berkeley

University of Cambridge · University of Copenhagen · University of Oxford · The University of Tokyo · Yale Universityand hosted by the University of Copenhagen in Denmark

Main sponsor:

keY-nOte SpeakerS incLUDe

adil Najam | Vice Chancellor of Lahore University of Management Sciences

Connie Hedegaard | EU-Commissioner for Climate Action

Jane Lubchenco | Former head of the National Oceanic and Atmospheric Administration (NOAA)

Johan Rockström | Director of Stockholm Resilience Centre

José J. Campos arce | Director General of Tropical Agricultural Research and Higher Education Centre (CATIE)

Julian agyeman | Urban + Environmental Policy + Planning (UEP), Tufts University

Nina Fedoroff | King Abdullah University of Science and Technology and Penn State University

Shiyi Chen | China Center for Economic Studies, Fudan University

tOpicSenergy · biomass · economy · education · biodiversity · governance · Urbanisation · Social equity Food security · Water access · geoengineering · human-earth relationship · From knowledge to action From climate to sustainability · Sustainability-health interactions.

D S D S 2 0 1 4

Attaining Energy, Water, and Food Security For All

14th DELHI SUSTAINABLE DEVELOPMENT SUMMIT6-8 February 2014 I New Delhi, India

Page 3: Sustainable Economy Turkey Dergisi

< Sustainable Economy DergisiKasım 2013 Sayı:2Sahibi ve Sorumlu Yazıişleri MüdürüFatih ÇİLYayın DanışmanıDursun Ali YazYayın TasarımGrafikart

< Baskı:İkizler Kırt. ve Sar. San.Tic. Ltd.Şti. MatbaacılıkEski Toptaşı Cad. No:91/ATel:0216 343 17 44Üsküdar /İST.

< Yönetim Yeri:Sürdürülebilir Ekonomi YayıncılıkİMES Sanayi Sitesi A Blok 108 Sk. No:55Dudullu-Ümraniye / İST.Tel: 0 216 505 87 [email protected]

İçindekiler< Yeni Jenerasyon Bankacılığın Mucidi Aktif Bank’ta Yenilikler Bitmiyor ........................................ 4< Geleceğin Sürdürülebilir Şehirleri ................................................................................ 8

Erdoğan Bayraktar Çevre ve Şehircilik Bakanı< Yalova’nın Sürdürülebilir Kalkınması İçin Hep Beraber Çalışıyoruz ..........................................10

Esengül Civelek Yalova Valisi< Tüm İş Süreçlerimizi ve Hedeflerimizi Sürdürülebilirlik İlkeleriyle Bütünleştiriyoruz ......................16

Levent Çakıroğlu Arçelik Genel Müdürü< TPAO’yu Türkiye’yi Uçuracak Bir Şirket Yapacağız .............................................................24

Besim Şişman Türkiye Petrolleri A.O. Genel Müdür Vekili< Negawatt, Bize Göre En İyi Watt’tır ............................................................................32

Bora Tuncer Schneider Electric Türkiye Genel Müdürü< Her Yönüyle Sürdürülebilirliğe Katkı Sağlayan Yatırımlar Gerçekleştirmeyi Hedefliyoruz ..................36

Sinan Ak Zorlu Enerji Genel Müdürü< YPGD, Araç Sahiplerine ve Sektör Firmalarının Sürdürülebilir Başarısına Katkı Sağlıyor ...................44

Mesut Urgancılar Yenileme Pazarı Geliştirme Derneği Başkanı< “Sugözü Enerji Santralı” Sürdürülebilir Enerji Üretim Modeli ................................................48

Dr. Sırrı Uyanık İSKEN İskenderun Enerji Üretim Genel Müdürü< Sürdürülebilir Ekonomi İçin Sürdürülebilir Enerji .............................................................52

Batu Aksoy Enerji Ticareti Derneği Başkanı< Nitelikli ve Sağlam Yapılar Ancak Nitelikli İşgücü ile İnşa Edilebilir… ......................................56

M.Şükrü Koçoğlu Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası (İntes) Ykb.< İnşaat, Sürdürülebilir Kalkınma Hedefindeki En Etkili Sektörlerden Birisidir ...............................62

Dündar Yetişener İmsad Başkanı< Sürdürülebilir Kalkınma İçin İstikrar, İstikrar İçin Hukukun Üstünlüğü ......................................68

Metin Feyzioğlu Türkiye Barolar Birliği Başkanı< “10. Büyük Ekonomi, Sürdürülebilir Gelecek Hedefimizde TSE’nin Yeri” .....................................72

Hulusi Şentürk TSE Başkanı < Depreme Dayanıklı Yapı Üretimi İçin Hangi Şartlar Hayati Önem Taşıyor? ..................................76

Yavuz Işık Tükiye Hazır Beton Birliği Başkanı< Sürdürülebilirlik ve Oluklu Mukavva ...........................................................................80

M.Fikret Özveren Oluklu Mukavva Sanayicileri Derneği Başkanı< Türkiye Tohumculuk Sanayisi ve Bitki Genetik Kaynaklarının Korunması ...................................82

Yıldıray Gençer Türkiye Tohumcular Birliği ve TSÜAB Başkanı< Yönetim Danışmanlığının Kurumların Sürdürülebilir Başarısındaki Önemi .................................86

Tülin Seçen Yönetim Danışmanları Derneği Başkanı< Döküm İmalat Sanayinin Olmazsa Olmazıdır .................................................................90

Mehmet Niyazi Akdaş TÜDOKSAD Başkanı< Doğru Düşünme, Sürdürülebilir Başarı ve Koçluk İlişkisi .....................................................96

Psikolog Dr. Nur Velidedeoğlu Kavuncu Uluslararası Profesyonel Koçluk Derneği Başkanı< 2050’de % 60 Daha Fazla Gıda Üretilmesi Gerekiyor ........................................................102

Murat Yörük Setbir Başkanı< Süzer Grubu’nun Yenilenebilir Enerjide Ciddi Yatırım Planları Var .........................................104

Serhan Süzer Süzer Holding< De-Amerikanize Dünya ve Çin’in Uzun Yürüyüşü ............................................................106

Page 4: Sustainable Economy Turkey Dergisi

2 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Röpörtaj | Fatih ÇİL

Page 5: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 3

Editör

Merhabalar

E tkileri itibari ile 2008 ekonomik krizinden daha vahim sonuçlara yol açabilecek Amerikan borç tava-

nı meselesinin dünya ekonomisini sarstığı şu günlerde daha yaşanılabilir ve sürdürülebilir bir şekilde kalkınan Türkiye perspektifi ile ha-zırladığımız dergimizin yeni sayısıyla bir kez daha karşınızdayız. Milyonlarca insanın hayatını bir anda mah-vedebilecek Tom ve Jerry misali hiç ölmeyen kahramanlara benzeyen kişilerin oynadığı ve tüm dünyada gişede olan “Çizgi Film Eko-nomisinden” kurtulmak üzere ciddi adımlar atılmasını düşündüğümüz bu zaman aralığın-da yeni sayımıza katkıda bulunan tüm konuk-larımıza teşekkür ederim. Bu noktada sözümü, John F. Kennedy’nin Kanada Parlamentosunda 1961’de söylediği ancak bugün tüm dünya için geçerli olabilece-ğini düşündüğüm şu veciz ifadesi ile bitirmek isterim. “Coğrafya bizi komşu yaptı. Tarih bizi ar-kadaş yaptı. Ekonomi bizi ortak yaptı. İhti-yaçlar bizi müttefik yaptı.O halde doğanın birleştirdiğini insanoğlu ayırmasın” Hepinize içten selam ve saygılarımı sunarım.

Hello

While U.S. debt ceiling issue which may lead to more serious consequences than 2008 crisis is shaking the world economy, we are in your presence once again by our magazine that we prepare with more livable and sustainable Turkey perspective.

I would like to thank all our guest to contrib-ute our new issue in a time of taking steps in order to to get rid of so-called “Cartoon Economy” starred by Tom and Jerry like im-mortal men which is in box office globally that may devastate the lives of millions in a flash .

At this point, I would like to end my words with John F. Kennedy’s terse statement ad-dressed in Canadian Parliament that I think it is valid for today’s world generally.

Geography has made us neighbors. History has made us friends. Economics has made us partners. And necessity has made us allies. Those whom nature hath so joined together, let no man put asunder.

I extend my cordial greetings and regards to all of you.

Fatih Çil

Page 6: Sustainable Economy Turkey Dergisi

4 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Başarı Öyküsü| Aktif Bank

Yeni Jenerasyon Bankacılığın Mucidi Aktif Bank’ta

Yenilikler Bitmiyor

Y eni Jenerasyon Bankacılığın Tür-kiye’deki mucidi Aktif Bank 2013 yılında da hız kesmeden başarı-

larına yenilerini eklemeye devam ediyor. Yeniden yapılandığı 2007’den bu yana or-ganik olarak 75 kat büyüyen Banka 2013 yılında da önceki yıllarda olduğu gibi ino-vatif ürün yelpazesine yenilerini katarken, başarıları farklı alanlarda pek çok ulusla-rarası ödül ile taçlandı.

Aktif Bank yola çıktığında ilk hedefi kaliteli insan kaynağıyla, sektörde yapılmayan işleri yaparak, benzersiz ürünler çıkartarak yaygın dağıtım ağı ile bunları satmaktı. Banka bu ana stratejiyi, “Doğrudan Bankacılık” ile perakende, “Şehir Bankacılığı” ile kurum-sal, “Bölgesel Bankacılık” ile yurtdışındaki müşterilere ulaştırmak için sektöre hızlı bir giriş yapmıştı.

Aktif Bank, 2010 yılında hayata geçirdiği Türkiye’nin ilk ve tek yerel para transferi markası Ucuz Para Transferi® (UPT®) ile PTT işyerlerini Türk bankacılık sektörüne entegre etmiş, 2012 yılında ürünün Univer-sal Payment Transfer markasıyla yurt dışı yabancı işlemlerine başlamış, kısa sürede yurt dışı hizmet ağını onbinlerin üzerine çıkarmıştı. Banka, önümüzdeki dönemde aynı ürünün elektronik versiyonu da devreye alacak ve bu alanda da iddiasını ortaya ko-yacak. Aktif Bank, yine 2013 yılında hayata geçirilen, dükkan içinde dükkan konseptiyle müşterilerin hayatlarının kolaylaşmasını ve zamandan tasarruf etmelerini sağlayacak,

fatura ödeme, GSM TL yükleme, sigorta satın alımı, otobüs ve uçak bileti satışı, şehir içi ulaşım kartı dolumu gibi pek çok hizmet sunulacak yeni platformu Aktif Nokta ile yıl sonunda bu dağıtım ağını iki katına çı-karmayı hedefliyor.

Aktif Bank’ın geliştirdiği bilgi ve iş biriki-mini yansıttığı bir diğer alan ise sigortacılık sektörü oldu. Banka, bu alandaki yeni mar-kası “Sigortayeri” ile milyonlarca kişinin yenilikçi sigorta ürünleri ile buluşmasını sağlamayı hedefliyor. Bu sayede, müşterile-rini ister online dünyadan bir tıkla, ister bir telefonla, isterlerse yaygın fiziksel noktala-rından birine giderek sigortacılık hizmet-lerinden yararlanmaya davet ediyor. Aktif Bank, Sigortayeri platformunu ilk olarak halihazırda kredi işlemleri gerçekleştirdiği bayi ağı olan iş ortaklarında hayata geçirdi.

Aktif Bank, hiç bir şube açma-dan büyüklük sıralamasında 20’li sıralara yükseldi, karlılık-da ilk 10 bankadan biri oldu ve bugün yılda 300 bin kredi veren, 500 binin üzerinde para transferi gerçekleştiren bir Banka haline geldi.

Page 7: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 5

Yeni Jenerasyon Bankacılığın Mucidi Aktif Bank’ta Yenilikler Bitmiyor

Dağıtım ağının yaygınlaşmasında bir son-raki aşama ise PTT ile imzaladığı anlaş-ma oldu. Önümüzdeki 5 yıllık süreçte tüm PTT Merkezlerinden yapılacak sigortacılık işlemlerine Sigortayeri aracılık ediyor ola-cak. Böylelikle Sigortayeri Türkiye genelin-de 5.500 PTT noktasında hizmet veriyor olacak. Banka, Sigortayeri platformunu aynı zamanda Aktif Nokta platformu ile de en-tegre ederek dağıtım ağını katlamış bulun-makta. Böylelikle Aktif Bank, devamlı sayısı artan kanalları sayesinde tüm ülke genelin-de müşterilerinin sigorta ihtiyaçlarına hızlı bir şekilde yanıt verebilecek.

Aktif Bank, stratejisini belirlerken her şehrin ayrı bir dokusu olduğu gerçeği-nin farkındalığından yola çıkarak Şehir Bankacılığı’na da ayrı bir önem vermekte ve özellikle metropolleşen şehirlerde değişen ihtiyaçlara cevap verebilmek için ‘sadece o şehre konsantre olacak’ kendi deyimleriyle “şehir bankaları” açmış bulunmakta. Yine bu yolda 2008 yılında şehirlerin toplu ula-şım otomasyonlarını yapmaya başlayan Ak-tif Bank, bugün 22 ayrı şehirde bu hizmeti veriyor. Banka’nın hizmet verdiği şehirlerde yaşayanlar ulaşımda nakit yerine kartlarını kullanıyor ve diğer pekçok alanda ulaşım kartları ile başka ürün ve hizmetleri de ala-biliyorlar.

Doğrudan Bankacılık anlayışı doğrultu-sunda kurmuş olduğu bütün alt yapılarla birlikte Aktif Bank, hiç bir şube açmadan büyüklük sıralamasında 20’li sıralara yük-seldi, karlılıkda ilk 10 bankadan biri oldu ve bugün yılda 300 bin kredi veren, 500 binin üzerinde para transferi gerçekleştiren bir Banka haline geldi.

Bu süreçte, Aktif Bank sadece perakende alanında değil, Sermaye Piyasalarında da

akıllı işler yaptı, Türkiye’nin lider yatırım bankası oldu. Bunlardan en dikkat çekici olanlarından biri verdikleri kredileri menkul kıymetleştirerek BİST’te satmaları oldu.

Banka, bugüne kadar toplam 4,5 milyar dolarlık menkul kıymetleştirme yaptı, bu sayede yeni bir piyasa oluşturdu ve şu anda bu alanda sektördeki tek oyuncu konumun-da. 2009’da ilk banka bonosunu, 2011’de Türkiye’nin ilk varlığa dayalı menkul kıy-meti (VDMK) ihraç etti ve bugüne kadar 700 milyon dolarlık VDMK ihracı ger-çekleştirdi. 2012’de Türkiye’nin ilk İslami Katılım sertifikasını çıkarttı. İslami Banka-cılık alanındaki faaliyetlerini önümüzdeki dönemde de artarak devam ettirecek Ak-tif Bank’ın bu yöndeki çalışmalarının ilki 2013 yılında İstanbul Uluslararası Finans Merkezi’nin proje finansmanı amaçlı ihraç ettiği kira sertifikası oldu. Banka’nın şu ana kadar gerçekleştirdiği tüm ihraçlar yoğun ilgi görerek kısa sürelerde tükendi. Burada altını çizmek gerekir ki Banka, tüm bu başa-rılarını halka açılmadan, mevduat toplama-dan, şubeleşmeye gitmeden ve yabancı ortak almadan gerçekleştirdi.

Bölgesel bankacılıkta ise Aktif Bank, Türkiye’nin ve yakın coğrafyanın etkin fi-nans grubu olmak, geliştirdiği ürün ve hizmetleri, yönetim yapısını ve tüm iş akışlarını küresel bir vizyonda ele alma; farklı coğrafyalardaki fırsat ve riskleri ku-caklayacak derecede de yerelleşmiş bir iş ortamı oluşturma vizyonuna sahip, yeni-likçilik, dinamizm ve müteşebbislik ile yol alan bir Banka.

Özetle Aktif Bank, neredeyse her ay hem kendisi hem de ülkesi için gurur verici ge-lişmeler kaydeden bir kuruluş olarak ön plana çıkıyor. Banka’nın çalışmaları başarılı

Page 8: Sustainable Economy Turkey Dergisi

6 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Başarı Öyküsü| Aktif Bank

finansal sonuçların yanısıra farklı alanlar-da uluslararası pek çok ödülle taçlandırılı-yor. 2012 yılını ödeme sistemleri, teknoloji, kalite, inovasyon, yatırım ürünleri, dağıtım kanalı ve iletişim konularında 23 uluslarara-sı ödülle kapatan Aktif Bank, 2013 yılında da şu ana kadar ödeme sistemleri ve ileti-şim çalışmalarıyla 16 uluslararası ödül almış durumda, finale kaldığı ve henüz sonuçları açıklanmayan yarışmalardan da olumlu ne-ticeler elde ederek yeni bir rekor kırmayı he-defliyor. Bunların arasında Banka’nın 2011 yılında Dünyanın En Yenilikçi Bankası ödülünü aldığı, geçen sene de UPT (Ucuz Para Transferi)  ürünü ile “En Etkili Altyapı” kategorisinde 1.lik, “Dolandırıcılık Önleme Platformu” ile de jüri özel ödülüne değer gö-rüldüğü finans sektörünün en prestijli ulus-lararası yarışmalarından biri olan Financial World Innovation Ödülleriyle, Accenture ile Paris merkezli EFMA (Avrupa Finansal Yönetim ve Pazarlama Birliği)’nin ortak bir oluşumu olan Avrupa’nın önde gelen yarış-malarından The Efma Ödüllerinde dünya devleri ile finale kalmak Banka için ayrı bir önem taşıyor. Aktif Bank’ın Dünyanın En Yenilikçi Bankası ödülüne layık görül-

mesi Amerika’da bu yıl içinde yayımlanan “Financial Services Marketing” kitabında case study olarak yer almıştır. Aktif Bankın çalışmaları başarılı finansal sonuçların yanısıra farklı alanlarda uluslara-rası pek çok ödülle taçlandırılıyor. 2012 yı-lını ödeme sistemleri, teknoloji, kalite, ino-vasyon, yatırım ürünleri, dağıtım kanalı ve iletişim konularında 23 uluslararası ödülle kapatan Aktif Bank, 2013 yılında da şu ana kadar ödeme sistemleri ve iletişim çalışma-larıyla 16 uluslararası ödül almış durumda, finale kaldığı ve henüz sonuçları açıklanma-yan yarışmalardan da olumlu neticeler elde ederek yeni bir rekor kırmayı hedefliyor.

Success Story: Aktif BankAlong with  succesfull financial results Aktif Bank’s works crowned with many interna-tional awards in different areas. The bank closed 2012 with 23 international awards in the categories of  payment systems, technol-ogy, quality, innovation, investment prod-ucts, distribution channels and communica-tion. And in 2013 Aktif Bank aims to break a new record by achieving positive results.

Page 9: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 7

Yeni Jenerasyon Bankacılığın Mucidi Aktif Bank’ta Yenilikler Bitmiyor

Page 10: Sustainable Economy Turkey Dergisi

8 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Görüş| Fatih ÇİL

Erdoğan Bayraktar, Çevre ve Şehircilik Bakanı

Anayasamızın 56 ncı madde-sinde; herkesin, sağlıklı ve den-geli bir çevrede yaşama hakkı-na sahip olduğu, bu anlamda da çevreyi geliştirmenin, çevre sağlığını korumanın ve çevre kirliliğini önlemenin devletin ve vatandaşların ödevi olduğu, hüküm altına alınmıştır.

Erdoğan Bayraktar

Çevre ve Şehircilik Bakanı

Geleceğin Sürdürülebilir Şehirleri

G ünümüz dünyasında teknolojik atılımlarla birlikte hizmet kalite-si yükseltilerek pek çok disiplin

tarafından, hızla artan nüfus gereksinim-lerini karşılamak üzere yüksek konforlu yaşam alanları oluşturulmaktadır.

Artan nüfus ve teknolojik gelişmelere bağlı olarak kaynakların sorumsuzca tüketilmesi sonucunda gerçekleştirilen söz konusu ya-şam alanları, iklim değişikliği ve çevre so-runlarını oluşturan etkenlerin başında yer almaktadır. Bununla birlikte, küreselleşme-nin etkisiyle dünyanın bir ucunda yaşanan herhangi bir sorun, rahatlıkla başka ucuna tesir etmekte, olumlu olanaklar kadar olum-suzluklar da başka coğrafyalardaki yaşamları etkilemektedir. Bu nedenle, çevre sorunları yerel olmaktan çıkarak dünya gündeminin ilk sıralarındaki yerini almıştır. Bunun neti-cesinde de, tahribata uğrayan doğal denge-deki ciddi risk ve tehdit unsurlarıyla müca-dele amaçlı bir takım politika ve stratejilerin belirlenmesi zorunlu hale gelmiştir.

“Sürdürülebilir” kelimesi ilk olarak Birleş-miş Milletlerin, Brundtland Raporu olarak da bilinen, Çevre ve Kalkınma Komisyonu raporunda ifade edilmiş olup; ekonomi ile çevrenin uyumlu biçimde bütünleşmesi, sürdürülebilir kalkınma ise; “günümüz ih-tiyaçlarının, gelecek kuşakların ihtiyaçlarını karşılama olanaklarından fedakarlık yapıl-maksızın, karşılanabilmesi süreci” olarak ta-nımlanmaktadır.

Page 11: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 9

Geleceğin Sürdürülebilir Şehirleri

“Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi’nde ( Johannesburg Uygulama Planı) sürdürülebilirliğin üç temelini oluşturan bazların; ekonomi, sosyal ve çevre olduğu ifade edilmiştir. Bu temellerden en önemli-si çevredir. Yani çevrenin pozitif bir gidişatı olmadıkça ne ekonomi ne de sosyal bazlar pozitif bir trend yakalayamazlar. Bu ne-denden dolayı çevrenin korunması oldukça önemlidir. Oluşan küresel ısınma ise en çok çevreyi tehdit etmekte, sera gazı salımları azaltılmadıkça veya en azından sabitleştiri-lemedikçe çevrede var olan bozulma tehdidi gitgide güçlenecektir.” (Kaynak: Garip M., Koç Y. M. Türkiye ve Avrupa’da Sürdürülebilir Enerji ve Çevre İlişkisi VII. Ulusal Temiz Enerji Sempozyumu, 17-19 Aralık 2008, İs-tanbul)

Bu bağlamda, küresel ısınma, iklim deği-şikliği ve doğal kaynakların hızla tükenme-sinin önüne geçilmesi açısından yapının; plan, tasarım, uygulama, işletim, yıkım ve yapı kabuğu bileşenlerinin geri dönüştürü-lerek yeniden kullanımı evrelerini kapsayan yaşam ömrü boyunca mevcut doğal kaynak-larımızın, bugünün koşulları ve gelecek ku-şakların hakkı eşgüdümlü değerlendirilerek kullanılması gerekmektedir.

Bilindiği üzere Anayasamızın 56 ncı mad-desinde; herkesin, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu, bu anlamda da çevreyi geliştirmenin, çevre sağlığını korumanın ve çevre kirliliğini ön-lemenin devletin ve vatandaşların ödevi ol-duğu, hüküm altına alınmıştır. Bu hüküm-den hareketle, çevre sağlığını korumanın ve sağlıklı bir çevrede yaşamanın, insanın en bariz ödev ve hakkı kapsamında yer aldığı anlaşılmaktadır.

Bu amaçla planlama ve yapılaşmanın her

aşamasında, ilgili tüm paydaşlarca eşzaman-lı ve eşgüdüm içerisinde yürütülerek, bu-günkü ve gelecekteki nüfusun sağlıklı çevre-de yaşama hakkını sağlam zemine oturtmak üzere, sorumluluk bilinciyle hareket ederek akılcı kaynak yönetimine dayalı, sağlıklı, gü-venli, nitelikli, sürdürülebilir kentleşme mo-dellerinin yurt çapında uygulanmasına baş-lanarak yaygınlaştırılmasına yönelik önemli adımlar atılmalıdır.

Sustainable Cities of FutureErdoğan Bayraktar, Minister of Environ-ment and Urban Planning

As is known, in Article 56 of the Consti-tution, everyone has the right to live in a healthy and balanced environment; in this respect to improve the environment and pre-vent environmental pollution are duty of cit-izens also state made certain. Acording to this provision, environmental protection and live in a healthy environment are basic right and the duty of people, is understood obviously.

For this reason, at every stage of planning and structuring, executed with all relevant stakeholders coordinately and simultaneous-ly, in order to fit the living right of present and future generations in a healthy environ-ment to the the solid ground, with conscious-ness of responsibility important steps must be taken for implementing to disseminate healthy, safe, quality sustainable urbaniza-tion models across the country based on ra-tional resource management.

Page 12: Sustainable Economy Turkey Dergisi

10 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Röpörtaj | Fatih ÇİL

Gebze-Orhangazi-İzmir Oto-yolu ve İzmit Körfez Geçişi Asma Köprüsü Projesi hayata geçtiğinde Yalova İli İstanbul ve bölge ile bütünleşecektir. Körfez Geçişi Projesi ile kara ulaşımının yanı sıra bölge li-manlarındaki ticaretin etkinli-ği de önemli ölçüde artacaktır.

V alimiz Sayın Esengül Civelek ile tarihi coğrafyası doğal güzellik-leri ve nitelikli insan gücüyle her

geçen gün daha da gelişen Yalova’nın sür-dürülebilir kalkınma çabalarını ve gelecek vizyonunu konuştuk. Yalova’nın sana-yi, turizm,tarım kenti ve bir eğitim kenti olarak geleceğinin planlanması ve gelişim stratejilerinin oluşturulmasında kamu ku-rum ve kuruluşları, yerel yönetimler, özel sektör, üniversite, meslek örgütleri ve si-vil toplum kuruluşları olarak işbirliği güç birliği içerisinde önemli çalışmalar ger-çekleştirdiklerini söyleyen Vali Civelek sorularımızı cevapladı; önemli açıklama-larda bulundu.

Efendim öncelikle, Devletimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün “Be-nim Kentim” dediği Yalova’yı kısaca tanıtır mısınız ?Yalova, ülkemizin kuzeybatısında, İzmit Körfezi’nin girişinde yer alan şirin, turistik bir ilimizdir. Yalova, yüzölçümü itibariyle Türkiye’nin en küçük ilidir ve 123,7 km. ile de denize en uzun kıyısı olan turistik illerin-den birisidir. Marmara Denizi’nin serin su-ları ile uçsuz bucaksız ormanların birbiriyle kucaklaştığı yani yeşille mavinin buluştuğu, eşsiz doğal güzellikleri, sahilleri, termal kay-nakları ile her mevsim turizm faaliyetlerinin yaşanabildiği bir kenttir. Termal turizm ve

Esengül Civelek

Yalova Valisi

Yalova’nın Sürdürülebilir Kalkınması İçin Hep Beraber Çalışıyoruz

Esengül Civelek, Yalova Valisi

Page 13: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 11

Yalova’nın Sürdürülebilir Kalkınması İçin Hep Beraber Çalışıyoruz

sağlık turizmi için çok önemli bir potansi-yele sahiptir. Yalova’nın kuzeyden güney-batısına kadar sınırları Marmara Denizi ile, doğuda Kocaeli, güneyde ise Bursa ile çevri-lidir. Samanlı Dağları ili doğu-batı doğrul-tusunda kaplamaktadır. İlin batı ve güney kesimleri yüksek dağlık alanla kaplıdır ve en yüksek nokta Beşpınar Tepesi ile 926 met-reyi bulmaktadır. Bu alanlar tümüyle gür bir orman örtüsüyle kaplıdır. Yalova, verimli ve bereketli ovalara sahiptir. Çınarcık, Gökçe-dere, Kirazlı, Kılıçköy ve Taşköprü ile deniz arasında birbirinden alçak tepeciklerle ayrı-lan büyüklü küçüklü ovalar oluşmuştur. Bu ovalar, akarsular boyunca uzanmakta olup, çevrelerinde meyvecilik ve sebzecilik yapıl-maktadır.

Bilinen tarihi M.Ö. 8.000 yıllarına kadar uzanan Yalova’da sırasıyla Hititlerle aynı soydan gelen Anadolu Kavimleri, Frigler, Bithynler, Romalılar ve Bizanslılar egemen olmuşlardır. 1326 yılında ise Türkler tara-fından alınarak ebedi bir Türk yurdu hali-ne getirilmiştir. Yalova, 1867 yılında Bur-sa Merkez Sancağı’na bağlı bir kaza iken, 1901’de bağımsız İzmit Sancağı›na bağ-lanmıştır. Kurtuluş Savaşı sırasında Yunan askeri birliklerince işgal edilen Yalova, ver-diği büyük mücadele ile 19 Temmuz 1921 tarihinde düşman işgalinden kurtulmuştur.

Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, yaşamının son dö-nemlerinde Yalova’yı ziyaret etmiş ve Yürü-yen Köşk’te dinlenmiştir. Bir konuşmasında “Yalova benim kentimdir.” şeklinde şehire olan sevgisini dile getirmiştir. Ulu Önderin Yalova’da iki çiftliği ve üç adet köşkü bu-lunmaktadır. Mustafa Kemal Atatürk’ün büyük önem verdiği ve önemli kararları-nın birçoğunu aldığı Yalova, 1929 yılında

ilçe, 1995 yılında ise il haline getirilmiştir. Yalova’da, merkez ilçe dışında Altınova, Armutlu, Çiftlikköy, Çınarcık ve Termal olmak üzere toplam 5 ilçe mevcuttur. İli-mizde toplam 15 Belediye ve 43 Köy bu-lunmaktadır.

İl nüfusu 2012 yılında 211.799’dır. Nüfus yoğunluğu km²’ye 250 kişi olup, bu yoğun-luk 97 kişi olan Türkiye ortalamasının yak-laşık 2,5 katına denk gelmektedir.

Yalova”da; Kurtuluş Savaşı döneminde Kafkasya ve Balkanlar, Cumhuriyet döne-minde ise Türkiye’nin her bölgesinden göç-lerin olması ve son yıllarda da Güneydoğu Anadolu Bölgemizden gelen yoğun göçler, nüfusun oldukça farklı sosyo-ekonomik-kültürel düzeye sahip vatandaşlardan oluş-masına neden olmuştur. Yalova’ya göç eden toplulukların hemen hemen hepsi, kendi kültürel özelliklerini sürdürmekte ve oluşan bu kültür mozaiği kaynaşmanın en güzel örneğini teşkil etmektedir.

İlimizin eğitim seviyesi yüksektir. Okurya-zarlık oranı ve okullaşma oranı, derslik ba-şına düşen öğrenci sayısı, öğretmen başına düşen öğrenci sayısı olarak Türkiye geneli-ne göre oldukça iyi durumdadır. Üniversite sınavlarında Türkiye genelinde sürekli ola-rak üst sıralarda yer alan Yalova İli, 2011 yılı YGS genel sıralamasında Türkiye birincisi, 2012 yılı YGS’de 9. ve 2013 yılı YGS’de ise 13. olmuştur. İlimiz Yüksek Lisans mezunu nüfus oranında Türkiye genelinde 5. sırada bulunmaktadır. Yalova Üniversitesi 2008 yılında kurulmuş-tur. 5 Fakültesi, (Mühendislik Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Hu-kuk Fakültesi, İlahiyat Fakültesi ve Sanat

Page 14: Sustainable Economy Turkey Dergisi

12 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Röpörtaj | Fatih ÇİL

ve Tasarım Fakültesi) 4 Meslek Yükseko-kulu (Yalova, Armutlu, Çınarcık ve Ter-mal Meslek Yüksekokulları) ve 2 Enstitü (Sosyal Bilimler Enstitüsü ve Fen Bilimleri Enstitüsü) ile Yalova Üniversitesi ilimizin sosyo-kültürel gelişimine büyük katkı sağ-lamaktadır. Yalova, gerek coğrafi konumu, gerek tarihi ve arkeolojik zenginlikleri ve gerekse doğal güzellikleri bakımından bir turizm kenti olarak adlandırılabilir. Özellikle Termal, Çınarcık ve Armutlu ilçelerinde ekonomi büyük ölçüde turizme dayalıdır.

Yalova İli’nde bulunan önemli tarihi ve turis-tik değerler;

1. Yürüyen Köşk2. Termal Atatürk Köşkü3. Karaca Arboretum4. TİGEM Atatürk Köşkü5. Rüstempaşa Camii6. Hersekzâde Ahmet Paşa Camii 7. Hacı Ali Paşa Camii8. Kurşunlu Hamamı9. Valide Hamamı10. Kara Kilise11. Yalova Kâğıthanesi12. Yalova Açık Hava Müzesi13. Çınarlı Yol (Çınarlı Hıyaban) 14. Kent Ormanı

sayılabilir. YALOVA MARİNA (SETUR); Marina Yalova İli‘nin merkezinde konuş-lanmıştır. Marmara Denizi’nde İstanbul Marinaları haricinde tek marinadır. Maksi-mum 30 metre boyunda toplam 240 deniz, 80 karapark yat bağlama kapasitesine sahip Marina, İstanbullu yat sahiplerinin güzel bir haftasonu geçirmek için rotasını belir-leyeceği en güzel noktadır. Konumu itibari

ile Karadeniz ve Ege Denizi arasında seyir eden yatların transit duraklama noktasıdır.Yalova’ya gidince mutlaka yapılması gere-kenler şöylece özetlenebilir:

- Erikli ve Delmece Yaylaları’nı gezmek,- Sudüşen ve Erikli Şelaleleri’ni görmek,- Termal Kaplıcaları’nı gezmek,- Atatürk Köşklerini ziyaret etmek,- Karaca Arboretumu ziyaret etmek. Yalova’dan Bursa ve Kocaeli illerine kara-yolu, İstanbul’a ise kara ve deniz yolu ile ulaşım sağlanmaktadır. Kente karayolu ve denizyolu ile yoğun yolcu giriş çıkışı olmak-tadır. Yalova, Avrupa ve İstanbul’un Ege ve Akdeniz’e geçiş yolu üzerinde önemli bir konuma sahiptir. Yalova-İstanbul ara-sında şehir hatları yolcu vapurları ve de-niz otobüsleri ile sadece yolcu taşımacılığı gerçekleştirilirken, arabalı vapurlarla araç ve yolcu taşımacılığı, feribot seferleriyle ise yük, yolcu ve araç taşımacılığı yapılmakta-dır. Yalova’dan İstanbul ve Kartal’a düzenli ekspres ve deniz otobüsleri, Armutlu’dan İstanbul’a deniz otobüsü seferleri yapıl-maktadır. Ayrıca Yalova’dan Yenikapı’ya ve Pendik’e feribot seferleri ile Topçular İskelesi’nden Eskihisar’a arabalı vapur se-ferleri yapılmaktadır. Yalova İli’nin ekonomisi temel olarak tarım sektöründe çiçekçilik ve seracılık, sanayi sektöründe ulaşım araçları imalatı, gemi inşa sanayi, tekstil, kimya ve kâğıt gibi alan-lar ile hizmet sektöründe toptan-perakende ticaret, sosyal hizmetler ve turizm sektörüne dayanmaktadır. İlimizde gemi inşa, hazır beton, plastik, tekstil, elyaf, mermer, kimya, dondurulmuş gıda, kâğıt ürünleri, ambalaj ve otomotiv ye-

Page 15: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 13

Yalova’nın Sürdürülebilir Kalkınması İçin Hep Beraber Çalışıyoruz

dek parçası konusunda üretim yapan sanayi kuruluşları faaliyetlerini sürdürmektedir Seracılık ve süs bitkileri üretimi; kapsadığı alan bakımından küçük paya sahip olmakla birlikte; tarımsal üretimde sağladığı eko-nomik girdi bakımından yüksek bir paya sahiptir. Ülke kesme çiçek üretiminin yak-laşık %25’lik bölümü Yalova tarafından ger-çekleştirilmektedir. Yapılan üretim sadece yurt içi pazarlarda tüketilmemekte, aynı zamanda ihracat yapılmaktadır. İhracat ya-pılan başlıca ülkeler, Türkmenistan, Azer-baycan, Kazakistan ve Irak’tır. Son rakamlara göre, Yalova genelinde yak-laşık 2.000 aile yılda 18.987 ton civarında kivi üretmektedir. Bu miktar, Türkiye ge-nelinde yaklaşık 37.000 ton olan kivi üreti-minin %50’sini oluşturmaktadır. Ayrıca ili-miz kivi meyvesinin muhafazası konusunda 50.000 ton soğuk hava depolama kapasite-sine sahiptir ve bu konuda Türkiye’de lojis-tik bir merkez konumunda bulunmaktadır. Gemi Tersane Yapımı Projesi; Altınova İlçesi Tersane bölgesinde 26 tersane faa-liyette bulunmaktadır. Tersanelerimizde yaklaşık 7.000 kişi istihdam edilmektedir. 2013 Yılı ilk 6 ayında 172,1 milyon dolarlık ihracat yapılmıştır. Yalova’da TÜİK verilerine göre işsizlik oranı %10,2‘dir. İlimiz, Kalkınma Bakanlığı’nca açıkla-nan “İllerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması”nda 2011 yılı itibariyle Türkiye genelinde 13. sırada yer almıştır.

Eşsiz konumu, tarihi, coğrafyası ve yaşam kültürü ile “Yalova” sürdürülebilir kalkınma

ilkeleriyle birlikte gelişen, yaşam kalitesi de-vamlı artan bir kent olma yolunda çok önem-li adımlar atıyor. Atatürk’ün kentinin Cum-huriyetimizin 100. Yılı için ne gibi planları var ? Günümüzde ülkelerden daha çok şehir-ler ön plana çıkarken “Yalova” kendine nasıl bir vizyon çiziyor ? Gebze-Orhangazi-İzmir Otoyolu ve İzmit Körfez Geçişi Asma Köprüsü Projesi ha-yata geçtiğinde Yalova İli İstanbul ve bölge ile bütünleşecektir. Körfez Geçişi Projesi ile kara ulaşımının yanı sıra bölge limanla-rındaki ticaretin etkinliği de önemli ölçüde artacaktır. Bu nedenle Yalova, İstanbul, Kocaeli ve Bursa illerinin ortak planlama içerisinde olması son derece önem arz et-mektedir. Proje sayesinde, Yalova İli’nin İstanbul, İzmir ve Bursa gibi büyük metro-pollere ulaşımı kolaylaşacak, ulaşılabilirliğin artmasıyla da ekonomik hayatta canlanma ve özellikle sanayi üretiminin artması nede-niyle çevre illerden Yalova İli’ne doğru olan iç göçün hızlanması ve dolayısıyla da nüfu-sun artması hızlanacaktır.

Yalova nüfusunun 2023 yılında 241.000’e ulaşması beklenmektedir. İlimizin yıllık ortalama nüfus artış hızı ‰11,8 olacak ve ‰9,8 olan Türkiye ortalamasından daha yüksek bir düzeyde gerçekleşecektir.

Cumhuriyetimizin 100. yılında 2023 yılın-da ülke vizyonu olarak 2 Trilyon $ GSYİH, kişi başına 25.000 $ GSYİH ve 500 Milyar $ ihracat hedefi belirlenmiştir.

Yalova’nın; doğal ve kültürel değerlerin korunduğu ve geliştirildiği, eğitim düze-yi yüksek bireylerden oluşan, katılımcı ve şeffaf bir anlayışla kamu hizmetlerinde et-kinliğin ve verimliliğin sağlandığı, yüksek katma değer yaratan ve ekolojik dengeyi

Page 16: Sustainable Economy Turkey Dergisi

14 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Röpörtaj | Fatih ÇİL

koruyan sektörlerin desteklendiği, altyapı sorunlarını çözmüş ve teknolojik bakımdan gelişmiş, sağlıklı ve güvenli çağdaş bir kent olma hedefine ulaşma sürecinde her yönden gelişime değişime açık İlimizin bir sanayi kenti, bir turizm kenti, bir tarım kenti ve bir eğitim kenti olarak geleceğinin planlanması ve kentin gelişim stratejilerinin oluşturul-masında tüm taraflar olarak (kamu kurum ve kuruluşları, yerel yönetimler, özel sektör, üniversite, meslek örgütleri ve sivil toplum kuruluşları) işbirliği güç birliği içerisinde önemli çalışmalar gerçekleştiriyoruz.

Valilik olarak, bu hedeflere ulaşmak için ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz ?Yalova, tarım, turizm, kaplıca, üniversite ve endüstri avantajlarına sahip nitelikli sa-nayinin, nitelikli alt yapı ve nitelikli işgücü ile geliştirildiği İstanbul-Kocaeli-Bursa gibi sanayi ve ticaretin fevkalade gelişmiş olduğu üç büyük kentin arasındadır.

Yalova’da kurulacak kentin sosyo-ekono-mik gelişmesine katkı sağlayacak, istihdam yaratacak Gemi İhtisas OSB, Taşıt Araçları Yan Sanayi İhtisas OSB, Kalıp Üretim İh-tisas OSB, Taşıma Dayalı Çiçekçilik İhtisas OSB ve Kompozit Ürünler İhtisas OSB’nin faaliyete geçmesine yönelik çalışmalar de-vam etmektedir.

Diğer yandan; tarım sektöründe;iç ve dış mekan süs bitkiciliği, seracılık, sebze ve meyve yetiştiriciliği, ekolojik tarım ile tu-rizm sektöründe İlimizin sahip olduğu doğal güzellikler ve termal kaynakları ne-deniyle sağlık, doğa, kıyı, spor ve kongre turizminin yanı sıra yayla turizmin geliştir-meye yönelik Yalova’nın farklılıkları ve far-kındalıklarını ortaya çıkaracak çalışmalara önem veriyoruz.

Bu noktada, Yalova’nın bugününe ve gele-ceğine yatırım yapmak isteyen yatırımcılara mesajlarınız neler olur ?Ulaşılabilirliğin yüksekliği, Körfez Geçişi ve Bağlantılı Otoyol Projesi, pazarlara ya-kınlığı ile stratejik konumu itibariyle, iyi yetişmiş ve eğitimli insan kaynağıyla, yük-sek yaşam standartlarıyla, planlı kentleşmesi elverişli toprak ve iklim koşullarıyla Doğu Marmara Bölgesinin cazibe merkezi olarak ön plana çıkan geleceği parlak Yalovamıza katma değeri ve rekabet edebilirliği yüksek yatırımları beklemekteyiz.

Son olarak, sizi bulmuşken sormadan geç-mek istemiyoruz. Sürdürülebilir bir toplum ve gelecek için olmazsa olmaz şart, kadının topluma katılması ve konumunun güçlendi-rilmesi. Bu konuda neler söylemek istersiniz?Ülkemizde kadının toplumsal yaşama ka-tılması ve konumunun güçlendirilmesine yönelik çalışmalar her geçen gün artmakta-dır.Başta Anayasamız olmak üzere yasaları-mızda kadın erkek eşitliğinin sağlanmasına yönelik çok önemli düzenlemeler gerçek-leştirilmiştir.

Yapılan yasal düzenlemelerle birlikte kız çocuklarının eğitime erişimleri, kadın okur yazarlığı, kadınların istihdama katılımla-rın artırılması, kadınların istihdama katılı-mı için çalışan kadınların çocuklarına kreş desteği, kadınlara doğum öncesi ve sonrası izinler ile esnek çalışma modellerinin geliş-tirilmesi, kadın girişimciliğinin teşvik edil-mesi, konumlarının güçlendirilmesi, kadına yönelik şiddet konularında kamu kurum ve kuruluşları ve sivil toplum kuruluşları işbir-liği içinde önemli çalışmalar yürütülmekte-dir.

Şiddete uğrayan kadınlara destek olmak ve

Page 17: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 15

Yalova’nın Sürdürülebilir Kalkınması İçin Hep Beraber Çalışıyoruz

güçlenmelerini sağlamak amacıyla kadın konukevlerinin sayısının her geçen gün art-tırılması ve nitelikli bir hizmet anlayışı için kuruluşların sürekli kendisini güncellemesi, 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun ile kadının şiddetten korunması ve aile içi şiddetle mücadele için bilinç ve duyarlılığı arttırmak üzere ilgili tüm taraflara eğitim çalışmalarının yapılması büyük önem arz etmektedir.

Kadınların güçlenmesi ve sürdürülebilir bir toplum konusunda ilerleme sağlayabilmek, kadınların erkeklerle birlikte eşit hak, fırsat ve imkanlara ulaşabilmesi ile mümkündür. Kadının konumunun güçlendirilmesi ve ilerlemesine yönelik gerçekleştirilen tüm çalışmalar kadınlarımızın toplumsal yaşa-mın her alanında önemli rollerde bulunma-sını sağlamaktadır.

We work together for the sustainable de-velopment of YalovaEsengül Civelek, Governor of Yolova

In the process of attaining to the aim of being the city that preserve and develop its natural and cultural values , consisting of individu-als  with  higher levels  of  education, provide effectiveness and efficiency in public services by participatory and transparent manner, support high value-added sectors which pro-tect the ecological balance, technologically advanced and has problem-free infrastruc-ture; also safe, healthy, contemporary and open to change and development; we carry out important studies as all the parties in co-operation and alliance (public agencies, local governments, private sector, universities, pro-fessional associations and non-governmental organizations) to create development strate-gies and plan the future of Yalova as indus-try, tourism, agriculture and university city.

Page 18: Sustainable Economy Turkey Dergisi

16 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Röpörtaj | Fatih ÇİL

Stratejik hedeflerimiz doğ-rultusunda; global varlığımızı, yaygınlığımızı ve başarılarımı-zı artırmayı amaçlarken; kay-nakların sürdürülebilirliği ko-nusundaki hassasiyetimizin ve sorumluluğumuzun da en üst seviyede bilincindeyiz.

Levent Çakıroğlu

Arçelik Genel Müdürü

Tüm İş Süreçlerimizi ve Hedeflerimizi Sürdürülebilirlik İlkeleriyle

Bütünleştiriyoruz

Arçelik Genel Müdürü Levent Çakıroğ-lu ile geniş bir röportaj yaptık. 10. Büyük ekonomi hedefinden sanayi stratejisine, sürdürülebilir kalkınmadan markalaş-manın önemine kadar tüm sorularımızı cevaplayan Çakıroğlu sanayi devi hakkın-da da bilgiler verdi. Arçelik Genel Mü-dürü Levent Çakıroğlu “Dünyaya Saygılı, Dünya’da Saygın” vizyonumuz ile sürdürü-lebilirlik konusunda Türkiye’de lider, dünyada söz sahibiyiz. Bundan sonrası için de; gelecek nesillere daha yaşanabilir bir dünya bırakmak için biz şirketlere düşen sorumluluğun farkında olarak, şirketimizin ve dünyamızın sürdürüle-bilirliği için çalışmaya devam edeceğiz” dedi

Dilerseniz şuradan başlayalım. Zira, bilme-yenler de olabilir. Arçelik’i, bize biraz tanıtır mısınız?Türkiye’nin ilk buzdolabı, ilk çamaşır ma-kinesi, ilk bulaşık makinesi ve ilk kurutucu-sunu üreten Arçelik A.Ş.; Türk sanayileşme tarihine yön veren 58 yıllık bir geçmişe sa-hiptir.

Bugün geldiğimiz noktada; dünya çapın-da yaklaşık 25.000 çalışanımız, Türkiye, Romanya, Rusya ve Güney Afrika’da ol-mak üzere 14 üretim tesisimiz ile faaliyet gösteriyoruz. 23 ülkede satış ve pazarlama ofislerimiz ve kendimize ait 10 markamız (Arçelik, Beko, Grundig, Blomberg, Elekt-

Levent Çakıroğlu, Arçelik Genel Müdürü

Page 19: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 17

Tüm İş Süreçlerimizi ve Hedeflerimizi Sürdürülebilirlik İlkeleriyle Bütünleştiriyoruz

rabregenz, Arctic, Leisure, Flavel, Defy ve Altus) ile 100’den fazla ülkede ürün ve hiz-met sunuyoruz.

Türkiye’de beyaz eşya, ankastre, klima ve LCD TV’de pazar lideriyiz. Uluslarara-sı platformda ise, beyaz eşya sektöründe Avrupa’nın en büyük üçüncü şirketi konu-mundayız. Romanya’da Arctic ve Güney Afrika’da Defy markalarımız ile açık ara pazar lideriyiz.

En büyük pazarımız olan Avrupa’da, mar-kalı büyüme hedefimize uygun olarak Beko markamız, son 5 yılda pazar payını en çok artıran marka oldu. Ayrıca, 2013 yılı ilk yedi aylık dönem itibariyle Beko, Batı Avrupa beyaz eşya pazarında 2. sıraya yükseldi. İn-giltere ve Litvanya’da Beko ile pazar lider-liğimizi sürdürürken, Polonya’da da lider marka haline geldik.

Arçelik A.Ş. bugün; geliştirdiği yenilikçi teknolojiler, akıllı ürünler ve katma değer yaratan çözümler ile sektöründe dünyanın önde gelen ve fark yaratan oyuncularından biridir.

Şirketimizin başarısının ardındaki en önem-li unsurlardan biri hiç şüphesiz ki; 22 yıllık Ar-Ge birikimimiz ile beraberinde getirdi-ği teknolojik yetkinlik ve inovasyon kabi-liyetidir. Türkiye’den Dünya Fikri Haklar Örgütü’ne yapılan uluslararası patent baş-vurularının üçte birinden fazlasını gerçek-leştiren Arçelik A.Ş., yıllardır Türkiye’nin tartışmasız patent şampiyonudur.

Başarı ve saygınlığın kısa vadeli hesaplarla, insana; topluma hizmet etmeden, paydaş tat-mini sağlamadan ya da etik değerlere bağlı

kalmadan realize edilmesi ve sürdürülebi-lir kılınması mümkün değil. Bu noktada, Arçelik’in sürdürülebilirlik anlayışını ve bu çerçevede yaptığı çalışma ve projelerini  öğ-renmek isteriz.Bugün küresel bir organizasyon olarak faa-liyet göstermenin, çok sayıda ülkede üretim merkezi, istihdam, tedarik, satış ve servis ağı oluşturmanın ve ekonomik katma değer ya-ratmanın ötesinde bir bakış açısı barındır-dığına inanıyoruz. Bu doğrultuda, ‘Global Arçelik’ vizyonumuzu, “Dünyada Saygılı, Dünya’da Saygın” şeklinde ifade ettik. Viz-yonumuz paralelinde, tüm süreçlerimizde “sürdürülebilir gelişim” odağımızın yanı sıra çevresel ve sosyal sorumluluklarımızın far-kında olarak hareket etmekteyiz.

Tüm iş süreçlerimizi ve hedeflerimizi sür-dürülebilirlik ilkeleriyle bütünleştiriyoruz. Stratejik hedeflerimiz doğrultusunda; glo-bal varlığımızı, yaygınlığımızı ve başarıla-rımızı artırmayı amaçlarken; kaynakların sürdürülebilirliği konusundaki hassasiyeti-mizin ve sorumluluğumuzun da en üst se-viyede bilincindeyiz. Bu kapsamda, ürünle-rimizin yanı sıra, tedarikten dağıtıma kadar tüm süreçlerimizde enerji ve malzeme ve-rimliliğinin artırılması ve kaynakların en verimli şekilde kullanılması için duyarlılıkla hareket ediyoruz.

İklim değişikliği ile mücadele konusunda; karbon salınımının azaltılmasında en et-kili yöntemin, enerji verimliliğinin artırıl-ması olduğu belirtiliyor. Biz de, ürünleri-mizin yaşam döngüsü içerisinde oluşan sera gazı emisyonunun %95’lik kısmının ürün-lerimizin kullanımı esnasında oluştuğunu dikkate alarak; Ar-Ge çalışmalarımız içe-risinde çevresel etkileri düşürülmüş ürün

Page 20: Sustainable Economy Turkey Dergisi

18 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Röpörtaj | Fatih ÇİL

geliştirme uygulamalarına öncelik veriyo-ruz. Yenilikçi teknolojileri hayata geçirerek, tüketicilerimizin yaşam kalitelerini artıran, yüksek enerji ve su verimliliğine sahip; hatta bu alanda dünyada öncü ürünler tasarlıyor ve üretiyoruz. Ürünlerimizin yaşam dön-güsü boyunca karbon ayak izini azaltarak, sürdürülebilir bir geleceğin oluşturulmasına katkı sağlamayı amaçlıyoruz.

Kaynakların sürdürülebilirliği kapsamında, üretim süreçlerindeki çevresel etkilerimizi en aza indirgemek için çalışıyoruz. İşlet-melerimizde oluşan atıkların kaynağında azaltılması, geri kazanılması ve sera gazı emisyonlarının düşürülmesi yönünde proje-ler yürütüyoruz. Sera gazı emisyonu envan-terimizi, ISO 14064-1 Sera Gazı Emisyonu Standardına uygun olarak hesaplayıp, ulus-lararası bağımsız denetim kuruluşuna tescil ettirmekteyiz. Türkiye›deki faaliyetlerimi-zi, ISO 50001 Enerji Yönetim Sistemi ile yönetmekteyiz. Üretimde enerji verimliliği çalışmalarımız sonucunda, yetkilendirilmiş bağımsız kuruluş tarafından gerçekleştirilen “Energy Efficient Green Factories” derece-lendirmesinde; dünya beyaz eşya sektörün-de bir ilk olarak, Türkiye’de 6 ve yurt dışında 2 olmak üzere toplam 8 işletmemiz en üst seviye olan “Platin” sertifika, 2 işletmemiz ise “Altın” sertifika sahibidir. Ayrıca, şirket-lerin sera gazı salınımları ve iklim değişik-liğine yönelik stratejilerini uluslararası ku-rumsal yatırımcılarla paylaşmaları yönünde önemli bir adım olan “Karbon Saydamlık Projesi”nde yer almamız ve “Türkiye Kar-bon Saydamlık Lideri” ödülüne layık gö-rülmemiz de, bu alandaki hassasiyetimizin önemli bir göstergesidir.

İklim değişikliği ile mücadelede, Türkiye’de

ve uluslararası platformda yürütülen pro-jelere ve girişimlere destek veriyoruz. Bu kapsamda, düşük karbon ekonomisine geçiş sürecinde ulusal ve uluslararası politikaların hayata geçirilmesine öncülük etmek üzere kurulan “Kurumsal Liderler Ağı Türkiye İklim Platformu”nda yer alıyoruz. Ayrıca, Türkiye İklim Platformu dönem sözcüsü olarak, Durban ve Doha’daki Dünya İklim Değişikliği Zirvesi’nde de Türkiye’yi temsil ettik.

Sürdürülebilirlik anlayışımız çerçevesinde; elde ettiğimiz başarılarımızda ve küresel yolculuğumuzda, en önemli unsur olarak gördüğümüz donanımlı ve yaratıcı insan kaynağımızın sürekli gelişimine de yatırım yapıyoruz. Çalışanlarımızın süreçlere aktif katılımını ve yetkinliklerini artırıcı farklı gelişim temalarına odaklanmalarını teş-vik ediyoruz; belirli programlar dahilinde eğitim olanakları sunuyoruz. Güvenli ve huzurlu bir iş ortamı sağlama hedefiyle çalışıyoruz; iş güvenliği ve iş sağlığı sis-temlerimizi geliştiriyor; uygulamada iyi-leştirmeler sağlıyoruz.

Sürdürülebilirlik performansımızın artırıl-masına yönelik çalışmalarımızda satın alma süreçlerimize önemle eğiliyoruz. Bu amaç-la sadece yüksek nitelikte iş etiği, çevre ve kalite standartlarıyla faaliyet gösteren kuru-luşları tedarikçi havuzumuza dahil ediyor; çalışma süreci boyunca tedarikçilerimizin performansını artırmaya yönelik eğitim ve işbirliği faaliyetleri yürütüyoruz.

Şirket olarak, sürdürülebilir toplumsal geli-şime önem veriyoruz. Faaliyet gösterdiğimiz coğrafyalarda sürdürülebilir kalkınma için; istihdam, vergi, büyüme ve katma değer

Page 21: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 19

Tüm İş Süreçlerimizi ve Hedeflerimizi Sürdürülebilirlik İlkeleriyle Bütünleştiriyoruz

oluşturma gibi ekonomik alanların yanında, sosyal ve kültürel gelişime katkı sağlamaya çalışıyoruz. Gönüllük esasıyla yürüttüğü-müz; çalışanlarımız, yetkili satıcılarımız ve servislerimizin de yer aldığı, sosyal sorum-luluk projeleri ile topluma değer katmayı hedefliyoruz. Türkiye’de, toplumsal gelişi-min desteklenmesi amacıyla planladığımız sosyal faaliyetlerimizi eğitim, çevre, kültür-sanat ve spor alanlarında yoğunlaştırıyoruz.

Ülkemizde yaklaşık 300 Yatılı İlköğretim Bölge Okulu’nda öğrenim gören ve maddi olanakları kısıtlı ailelerden gelen 200 bin çocuğumuzun, eğitim ve gelişim standart-larını yükseltmek, örnek bireyler olarak topluma kazandırılmalarına destek olmak hedefiyle Milli Eğitim Bakanlığı ile bir-likte yürüttüğümüz “Arçelik A.Ş. ile Eği-timde Gönül Birliği Programı”nı 2012 yı-lında tamamladık. Gençlerin gelişiminde önemli rolü olan basketbol sporunu uzun yıllardır desteklemekten gurur duyuyo-ruz.  Koç Holding’in toplumsal sorunlara katılımcı bir yaklaşım ile çözüm bulmayı amaçlayan 2012-2013 yıllarındaki “Ül-kem İçin Engel Tanımıyorum” projesine katkımızı en üst düzeyde sürdürüyoruz. Yine Koç Holding’in 2006 yılında Milli Eğitim Bakanlığı işbirliğiyle hayata geçir-diği «Meslek Lisesi Memleket Meselesi» Projesi’ni, Arçelik Elektrikli Ev Aletleri Laboratuvarları Projemiz ile desteklemeye devam ediyoruz.

Özetle; sürdürülebilir, sorumlu ve hesap verebilir bir iş modelinin oluşturulması, kurumsal vizyonumuz ve iş stratejilerimiz içerisinde önemli bir yer tutuyor. Sürdürülebilirlik stratejimiz kapsamında; faaliyetlerimizin sosyal, ekonomik, çevre-

sel ve etik boyutlarını kurumsal iş hedefleri doğrultusunda takip ediyor, oluşturduğu-muz kurumsal politikalarla yönetiyor, pay-daş beklentileri ve performans gerçekleşme-leri doğrultusunda iyileştirme çalışmaları yürütüyor ve bu alanda gerçekleştirdiğimiz faaliyetleri şeffaf olarak kamuoyu ile payla-şıyoruz.

Şirketimiz kurumsal şeffaflığının en somut göstergelerinden biri olarak da Sürdürüle-bilirlik Raporumuzu yayımlıyoruz. Sürdü-rülebilirlik önceliklerine ilişkin performan-sımızı ve uygulamalarımızı aktardığımız bu raporu, sürdürülebilirlik alanındaki ka-rarlılığımızın bir göstergesi olarak; Küresel Raporlama Girişimi (GRI) ilkelerine uygun olarak “B+” uygulama seviyesinde hazırlıyor ve dış denetim uygulamasından geçiriyoruz. “Dünyaya Saygılı, Dünya’da Saygın” viz-yonumuz ile sürdürülebilirlik konusunda Türkiye’de lider, dünyada söz sahibiyiz. Bundan sonrası için de; gelecek nesillere daha yaşanabilir bir dünya bırakmak için biz şirketlere düşen sorumluluğun farkında olarak, şirketimizin ve dünyamızın sürdürü-lebilirliği için çalışmaya devam edeceğiz.

Biraz makro bakacak olursak; Türkiye’nin 10. Büyük ekonomi olması ve sürdürülebilir kalkınması için öncelikle orta gelir tuzağı dediğimiz ve önümüzdeki en büyük zor-luklardan biri olarak tanımlayabileceğimiz bu engelden kurtulabilmesi gerekiyor. Bu-nun için de, yeni normal dünyanın akım ve trendleri ile sürdürülebilirlik anlayışının tetiklediği üretim ve tüketim süreçlerine da-yalı bir sanayi yapılanmasına, ihtiyaç var. Bazılarının, 3. sanayi devrimi de dediği bu dönüşüm sürecine uyum için, hükumetimiz de bir sanayi stratejisi açıkladı. Aynı za-

Page 22: Sustainable Economy Turkey Dergisi

20 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Röpörtaj | Fatih ÇİL

manda, Türkiye’nin en büyük ve inovatif sanayi kuruluşlarından biri olan Arçelik’in genel müdürü olarak Siz, bu konuyu nasıl değerlendirirsiniz? Sanayi Strateji Belgesi; Türk Sanayisininin daha yüksek rekabet gücü ve verimliliğe sa-hip, dünya ihracatından daha fazla pay alan, daha yüksek katma değerli ve ileri teknolo-jiye dayalı ürünler üreten, nitelikli iş gücüne sahip ve aynı zamanda çevreye ve topluma daha duyarlı bir yapıya dönüşümünü hızlan-dırmak amacıyla hazırlanmıştır. Bu itibariy-le, sektörlerin durum analizlerini yaparak, vizyon, genel amaç, hedefler ve eylemleri tanımlamış ve Türk Sanayinin yol haritasını ortaya koymuş; Türk sanayisi için son derece önemli bir rehber olduğunu düşünüyorum.

Faaliyet gösterdiğimiz sektör açısından de-ğerlendirmek gerekirse; elektronik sektörü, diğer pek çok sektöre girdi sağlayarak, tek-nolojik ve rekabetçi üstünlük sağlama po-tansiyeline sahiptir. Ayrıca, özellikle yazılım boyutu da birleşince katma değerli ürünle-rin geliştirilmesi ve üretilmesine imkan sağ-layarak, ülke ekonomisine yüksek katkıda bulunacak sektörlerin başında gelmektedir.

Diğer yandan, katma değeri yüksek ve ihra-cat fazlası veren beyaz eşya sektörü istikrarlı büyümesini sürdürüyor. Türk üreticilerin yanı sıra yabancı sermayeli şirketlerin de yatırımıyla ülkemiz beyaz eşya sektöründe Avrupa’nın en büyük üretim merkezi haline gelmiş durumda. Beyaz eşya sektörü oluş-turduğu ekosistemi, istihdam ve ihracat ka-pasitesi, bunlara ilave olarak teknoloji geliş-tirme yetkinliği sebebiyle sanayimiz için çok kritik öneme ve daha da büyük potansiyele sahiptir.Nitekim, strateji belgesinde; bölgede Ar-

Ge ve üretim üssü haline gelerek dünya pa-zarında söz sahibi olma vizyonu da ortaya konmuştur. Yine bu belgede belirtilen he-defler arasında yer alan “Ar-Ge, inovasyon ve markalaşma becerisini geliştirmek”, şir-ketimizin stratejisine de paralel hedeflerdir.

Arçelik A.Ş., son yıllarda dünya dayanıklı tüketim sektöründe en iyi performans gös-teren, pazar payını en çok artıran ve dünya pazarlarında dikkatle izlenen şirketlerden biri olmuştur. Arçelik A.Ş.’nin bugünkü ko-numunun ve başarısının ardındaki en önem-li faktör, Türkiye Sanayi Strateji Belgesi’nde de işaret edilen yenilikçi yaklaşım ve tekno-lojik yetkinliktir.

22 yıllık Ar-Ge birikimimiz, teknoloji yarı-şında öncü bir seviyeye ulaşmamıza büyük katkı sağlamaktadır. Arçelik A.Ş., bugün Türkiye’nin en fazla Ar-Ge merkezine sa-hip olan şirketidir ve 850’den fazla kişinin çalıştığı Ar-Ge organizasyonuna sahiptir.

Sürdürülebilir rekabet gücümüzü destek-leyen Ar-Ge ve inovasyon çalışmalarımızı patentler ile korumak konusunda da ön-cüyüz. Türkiye’nin yıllardır tartışmasız pa-tent şampiyonuyuz. Şirketimiz, sekiz yıldır Dünya Fikri Haklar Örgütü’nde, en çok Uluslararası Patent başvurusuna sahip ilk 500 şirket arasındaki ilk ve tek Türk şirke-ti olarak yerini alıyor. Ayrıca, 2012 yılında, Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin “En İno-vatif Şirket” ödülü de bu alandaki çalışma-larımızı taçlandırdı.

İnovasyon ürünlerimiz ile sınırlı değil. Sü-reçlerimizde de sürekli inovasyon hedefliyo-ruz. Satın alma, üretim, tedarik, lojistik, pa-zarlama gibi tüm süreçlerimizde verimliliği

Page 23: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 21

Tüm İş Süreçlerimizi ve Hedeflerimizi Sürdürülebilirlik İlkeleriyle Bütünleştiriyoruz

artırmak üzere yenilikçi çalışmalar yürütü-yor; bunun ötesinde kendimize zorlayıcı he-defler koyuyoruz. Tüm bunların sonucunda; geliştirdiğimiz yenilikçi çözümler ile ürün-lerimizi farklılaştırarak, dünya pazarlarında rekabetçi üstünlük kazanırken; süreçleri-mizde yenilikçi çalışmalar ile sağladığımız enerji verimliliği artışıyla daha rekabetçi bir iş modeli oluşturabiliyoruz.

Bu noktada; ürün ve hizmetlerin daha kat-ma değerli hale gelmesi, ülkemizin kalkın-ması ve dünyada öncü ekonomiler arasında yer alması için; tüm paydaşlarla inovasyonun kültürümüzün bir parçası haline getirilmesi, inovasyon alanında yapılacak çalışmaların desteklenmesi ve yatırımların artırılarak sürdürülmesi hepimiz için önemli bir so-rumluluk.

Son olarak, Türkiye’nin en büyük şirketle-rinden biri olan Arçelik, ülkemizi 10. Büyük ekonomik skalaya ve sürdürülebilir bir ge-leceğe taşıma noktasında en güçlü ve ilham verici şirketlerden birisi Ancak, Türkiye’nin marka değerini yükselterek global anlamda rekabet edebilecek, daha bir çok şirket yarat-maya ihtiyacımız var. İsterseniz, bu konuda düşünce ve tavsiyelerinizle bitirelim.Günümüzde şirketlerin global pazarlar-da rekabet edebilmesinde, sahip oldukları teknolojik yetkinlik ve inovasyon kabiliyeti en önemli unsur olarak karşımıza çıkıyor. Arçelik’in de başarı yolculuğunun ardında, Ar-Ge ve teknoloji yatırımlarının kilit rolü vardır. Özgün teknolojimizle ürün geliştir-me ve üretim yapabilme imkanımız, kendi markalarımız ile uluslararası pazarlara açılı-mın ve global pazarlarda büyümenin anah-tarlarından biri olmuştur. Güçlü finansal yapımız, hızlı karar alma

becerimiz, esnek yönetim anlayışımız, güç-lü insan kaynağımız ve 20 yılı aşkın Ar-Ge birikimimizin getirdiği teknolojik yetkinlik ile tüketici ihtiyaç ve beklentilerini iyi ana-liz edebilme yeteneğimiz, bize farklı coğraf-yalarda, bu pazarlara uygun ve fark yaratan ürün sunabilme imkânı sağlamaktadır.

Ar-Ge faaliyetlerimiz ve yatırımlarımız sonucu geliştirdiğimiz; teknolojisiyle, ta-sarımıyla, kalitesiyle ve fiyatıyla rekabetçi ürünlerin yanı sıra, sınıfında dünyanın en az enerji ve su harcayan, en hızlı yıkayan, en sessiz çalışan ürünlerini tüketicilerimizle buluşturuyoruz.

Tüm bunların yanı sıra, dünyada yaşanan hızlı ve köklü değişimin beraberinde far-kındalığı ve duyarlılığı yüksek, ihtiyaçları, beklentileri gittikçe artan ve çeşitlenen, tek-nolojiyi yakından takip eden, interaktif bir tüketici kitlesi oluştuğunun farkındayız. Bu doğrultuda; süreçlerimizi ve iş yapış şekil-lerimizi daha müşteri-odaklı bir yaklaşımla şekillendirmeye, müşterilerimizi daha iyi tanıyarak, onların ihtiyaçlarını önceden his-setmeye ve çözümler sunmaya, pazarlama yöntemlerimizi ve hizmet anlayışımızı ge-liştirmeye çalışıyoruz.

Günümüz dünyasında, artan enerji ihtiya-cı ile iklim ve çevre koşullarındaki değişi-min farkında olan tüketiciler artık; yalnızca kendi karlılıklarını düşünen markalar yeri-ne, toplumsal ve çevresel sürdürülebilirli-ği olan markaları, ürünleri satın almak ve kullanmak istiyor. Bu durum, şirketlerin marka ve marka değerlerini yeniden tanım-lamasını gerektiriyor. Sürdürülebilir bü-yüme, karlı ve aynı zamanda sorumlu olan sürdürülebilir marka yaratmaktan geçiyor.

Page 24: Sustainable Economy Turkey Dergisi

22 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Röpörtaj | Fatih ÇİL

Biz de bu bilinçle, “marka”yı odağımıza aldık. Türkiye’de rekabetçi avantajımızın en önemli unsurlarından biri olan marka gücümüzü uluslararası pazarlara taşıma, markalarımızın katma değerlerini artırma ve dünyanın önde gelen marka portföyüne sahip olma hedefiyle markalarımıza yatırım yapıyoruz.

Özetle; Türk şirketlerinin, bugün ulaşmış oldukları rekabetçi konumlarını daha ile-riye taşımak ve sürdürülebilir kılmak için; inovasyona daha büyük kaynaklar ayrılma-sı ve gerekli insan kaynağının yetiştirilmesi büyük önem taşımaktadır. Bunun yanında, faaliyette bulunulan pazarlarda müşteri ve marka odaklı büyüme stratejilerinin hayata geçirilmesini çok önemli buluyorum.

We are integrating all of our business pro-cesses and objectives with sustainability principlesLevent Çakıroğlu: General Manager, Arçelik

As a company, we give importance to the sustainable development of society. For sus-tainable development in regions in which we operate; we trying to contribute economic areas such as employment, taxes, growth, and creating added value and as well as the so-cial and cultural development. Through social responsibility projects conducted on a volun-tary basis including our employees, services and authorized dealers we aim to add value to society. In Turkey, we intensify our social activities in education, environment, cul-ture, arts and sports in order to support social development.

Page 25: Sustainable Economy Turkey Dergisi

23 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Röpörtaj | Fatih ÇİL

Resource efficiency

United Nations Environment Programme

Page 26: Sustainable Economy Turkey Dergisi

24 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Röpörtaj | Fatih ÇİL

TPAO bir anlamda glo-bal şirkettir. Kolombiya’dan Kazakistan’a faaliyet yapıyo-ruz. Yapmamız gereken daha karlı olabileceğimiz faaliyetler içine girmek. TPAO’nun re-kabetten kaçmaması lazımdır. Zaten TPAO olarak hiç kim-seden korkmuyoruz.

Besim Şişman

Türkiye Petrolleri A.O. Genel Müdür Vekili

TPAO’yu Türkiye’yi Uçuracak Bir Şirket Yapacağız

Y eni petrol kanunu ile taşlar ye-rinden oynayıp kartlar yeniden dağıtılırken Türkiye’de petro-

lün merkez üssü Türkiye Petrolleri A.O. “TPAO”yu ziyaret ettik. Yeni döneme hazırlık heyecanının her kademede his-sedildiği bir ortamda ziyaret ettiğimiz Türkiye Petrolleri A.O. Genel Müdür Vekili Besim Şişman önemli açıklamalar-da bulundu. Peak Oil’den, Shale Gaz’a; çevre yatırımlarından stratejik dönüşü-me kadar uzanan bir çerçevede Türkiye Petrolleri’nin vizyon ve çalışmalarını an-lattı.

Sözlerine, Türkiye Petrolleri’nin kısa tarih-çesini anlatarak başlayan Türkiye Petrolleri A.O. Genel Müdür Vekili Besim Şişman yeni petrol kanununa olan ihtiyacı ve getirecekle-rini şöyle değerlendirdi:“6326 Sayılı Petrol Kanunu yürürlüğe gir-dikten hemen sonra, 6327 sayılı kanunla TPAO kuruldu. O zamana kadar petrol arama işlerini Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü “MTA” başarı ile yürütüyordu. Petrol arama ve üretim faaliyetlerinin dün-yadaki örnekleri gibi yürütülmesi gerekti-ğinin görülmesi üzerine şahsına münhasır, birinci sınıf bir şirket kurulmuştur. Arama, üretim, rafinaj, taşıma vb. gibi petrol ope-rasyonlarını bünyesinde barındıran tam en-tegre bir yapı tesis edilmiştir. TPAO başta Petkim, Tüpraş, Petrol Ofisi, Botaş gibi sektörlerinin lideri ve öncüsü olan şirketleri kurmuş ve Türkiye ye hediye etmiştir. Yani tartışmasız öncü bir bir şirkettir TPAO. Sı-

Besim Şişman Türkiye Petrolleri A.O. Genel Müdür Vekili

Page 27: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 25

TPAO’yu Türkiye’yi Uçuracak Bir Şirket Yapacağız

fırdan vücuda getirilmiş ve çok muhteşem işlere imza atmış bir şirkete can verilmiştir. O günkü Türkiye şartlarında çok zor olan şeyler başarılmıştır. 1980 yılına gelindiğinde Devlet yeni bir karar vermiş; kamu serma-yeli tüm şirketler “KİT ler” yeniden “tek tip” yapılandırılmış ve TPAO nun enteğre yapı-sı bozulmuştur. TPAO kanunu yürürlükten kaldırılmış ve bir kanun hükmünde karar-name ile farklı nitelik ve özellikteki onlarca kamu sermayeli şirket yönetilmeye başla-nılmıştır.Tabi bu kararı o günkü şartlarda değerlendirmek gerekir ama benim ufak bir eleştirim var; bu noktada. 1954 de, dünya çapında bir bakış açısı yakalamış Türkiye, 1980 sonrası bu bakışın tersine olarak hare-ket ederken, neden dünyadaki diğer entegre şirketlere bakmadı? Neden diğerleri entegre yapısını bozmadı da biz bozduk? Denilebilir ki petrol çok ucuzdu. Ama, petrol fiyatları artarken neden hızlı davranılıp, entegre bir yapıya doğru adım atılmadı? Bana göre biz buralarda hatalar yaptık. Trendi kaçırdık. Ama bütün bunlara rağmen Özal’lı yıllarda; Sayın Mehmet Keçeciler’in devlet bakanı olduğu dönemde, bizim de bir hamlemiz oldu. Sayın Keçeciler devamlı bizleri ziya-ret eder, bize moral ve motivasyon verir ve bizlerle temas halinde olurdu. Fakat ondan sonra TPAO yaklaşık 10 yıl sürecek bir uyu-ma periyotuna girdi. Bu periyotta yatırımlar azaldı; çalışmalar yavaşladı. Fakat biz, o arada şunu fark ettik. “Kanun hükmünde kararname ile bu iş yürümez.” Yürümedi de zaten. Büyük sıkıntılar çekildi. Netice itiba-ri ile Türkiye Petrolleri bu sıkıntıları atlattı ise genlerinden, geleneklerinden ve kurum-sal kültüründen gelen cesareti ile ,belki bir kamu şirketi refleksi ile yapmaması gereken işleri yaparak atlattı ve bu günlere geldik. Abilerimiz tırnak içinde “deliler” taşıdı bizi bu günlere.Tabi “memleket delisi” insanlar bunlar.

Zira normal akılla bu iş yürümez; bunu her-kes bilir. Bu memleket sevdalısı, azimli ve inançlı insanların çalışmaları ile ulaştık bu günlere.”

<Yeni Petrol Yasası Türkiye’nin İhtiyaç-larından DoğduTPAO Genel Müdür Vekili Besim Şişman şöyle devam etti: “Hal böyle iken, bu gün geldiğimiz noktada ise değişen zaman pet-rol yasasını, çok yetersizleştirdi. Bir öz eleş-tiri yaparsak, ruhsatların 2/3 bizim elimizde ve biz bunların hepsine yetişemiyoruz. Bizim bunu dışarıya açmamız lazım. Karaların %15’inin arandığı bir ülkeden konuşuyoruz. Denizlerde bu rakam %5 bile değil. Neden? Derin denizde bir kuyu açmanın maliyeti 250-300 milyon dolar. Kaç tane böyle kuyu açabilirsiniz? Kuzey Denizi 30-35 kuyudan sonra Kuzey Denizi oldu. Karadeniz daha büyük bir alan. Diyelim ki burada 50 tane kuyu kazdık. Bu, 15 milyar dolarlık bir raka-ma tekabül ediyor. Kim harcayacak bu para-yı? Dolayısıyla ortak bulmak zorundasınız. Bir benzetme yapacak olursak biz, önümüz-deki günlerde Afganistan ile bir sözleşme imzalayacağız. Mezar-ı Şerif ve Sandıklı’da iki bloğa ortak olacağız. İhaleye girdik ve aldık.”Peki niye gidiyoruz biz bu ülkeye? Af-ganistan bunu kendi imkanları ile yapabilir mi? Yapamaz. Aynı durum bizim için de ge-çerli.Aynı olan bir şey daha var. Afganistan’da imza atacak olan üst düzey yetkili dedi ki “Arkadaşlar acele etmeyin. Beni burada va-tan hainliği ile suçluyorlar.” Bugün ülkemizde biz de aynı şeyleri yaşıyoruz. Bu bakış doğru değil. Biz iyi bir şey yapacaksak, yaşanan ge-lişmelerle uyum içinde olma mecburiyetimiz var. Eğer biz buna direnirsek, petrolü bir gün bulabiliriz ama iş işten geçer. Bu petrol bize şimdi lazım. Tam şimdi. O yüzden ortaklık-lar oluşturmak zorundayız.Size çarpıcı bir bilgi daha vermek isterim. Bakın Meksika

Page 28: Sustainable Economy Turkey Dergisi

26 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Röpörtaj | Fatih ÇİL

Devleti artık diyor ki: “ Biz hata ettik. Bre-zilya gelişen dünyaya uydu, ortaklıklar tesis etti. Mevcut sitemini çok daha büyük seviyelere getirdi. Biz de artık devletçi yapıdan vaz ge-çiyoruz. Herkese kapılarımızı açıp sistemimizi geliştirmek istiyoruz. Sizler de buyurun gelin.” Dünyadaki durum kısaca bu, doğrusu da bu. Biz de bu yolu takip ediyoruz ve etmeliyiz.Bakarsanız Amerika’nın shale gazını 40-50 senede geliştirdiğini görürsünüz. Dünden bugüne hiçbir şey olamaz ve bu bilgi payla-şımı ile oluyor. Her şirket bir iş de çalışıyor. Sonunda bilgileri paylaşıp harmanlıyorlar ve bir sonuca ulaşıyorlar. Biz TPAO olarak bilgimizi paylaşmazsak, diğer özel sektörde yatırım yapacak güçte olmadığı için bu işi yürütemeyiz. Dolayısıyla sadece bu payla-şım ortamını açmak için olsa bile böyle bir kanuna ihtiyaç vardı. Ayrıca bu topraklarda çalışmak isteyen başka şirketlerde var. Biz ruhsatlara yetişme zorluğu yaşarken niçin bunlara engel olalım. Bu insanlar da gelsin ve bizim potansiyelimizi ortaya çıkarmak için çalışsınlar. Biz bu düşüncelerden hare-ketle ve samimiyetle bunları paylaştık.Tabi çekincelerimizi de ortaya koyduk. Çekin-celerimiz ise şunlardı: “Bizim elimizde olan sahaların hiçbir suretle müzakere edilmemesi gerekir çünkü biz devletiz ve millet adına iş yapıyoruz. Özel şirketlerin işlettiği alanla-rın süresi dolup müzayede çıkıldığında önce bize sorulsun.” Evet bizim çekincelerimiz bunlardı ve mecliste bu düzeltmeler yapıl-dı. Ayrıca vergiler bir diğer konu idi. Bence vergilerin daha aşağıya çekilmezi lazımdı. Ülkemiz başta vergilendirme olmak üze-re yerli ve yabancı yatırımcılar için çekici hale getirilmelidir. Petrol operasyonlarının maliyetleri nazara alınarak ayrı bir vergi rejimi tatbik edilmelidir yaklaşık %40 olan vergi yükü daha aşağı sevilere çekilmelidir. Sektör geliştikten sonra yeniden bir gözden geçirilme yapılabilir. Yeterki öncelikle tüm

ülkemizi arayıp üretimi geliştirelim. Petrol öyle sihirli bir şey ki mesela 200.000 varil petrol üretirken yüzde 50 vergi vermen seni sarsmaz. Çünkü çok kazanırsınız. Bu siste-min güzelliği de burada zaten. Dolayısıyla teşvik etmek ve potansiyeli ortaya çıkarmak için cazip olmak durumundayız. Ondan sonra kuralları koyabilirsiniz. Biz TPAO olarak nasıl Afganistan, Azerbaycan, Ka-zakistan ve bunlar gibi dünyanın çeşitli ülkelerinde yatırım için gerekli şartla-rı arıyorsak; buraya gelecekler içinde bu durum geçerli. Almanya’da cami yapalım ama Adıyaman’da Ermeniler kiliselerine gitmesinler demek olmaz. Dürüst, açık ve samimi olmalıyız. Dolayısıyla bu kanun gerçek bir ihtiyaçtan doğmuştur dersek, konuyu en güzel şekilde ifade etmiş olu-ruz.”Bana göre çok güzel düzenlemeler yapıl-mıştır. Ruhsatlar bazında eskisi gibi böl-gelere ayrılma kalkmıştır. Mesela eskiden TPAO’nun kısıtları vardı. TPAO 12 ruh-satın üstünde ruhsat alamaz ama özel şir-ketler yan şirketler aracılığıyla istediği kadar ruhsat alabilirdi. Biz bunu yapamıyorduk. Artık şimdi herkes eşit şartlara geldi. Daha da hayırlısı , önceden birileri geliyor; ruhsatı kapatıyor; sonrada çantacılık yapıyordu. Bu da kalktı. Artık ciddi seviyelere ulaşan temi-natları yatırmayan kişiler, bu işe soyunama-yacak. Biz de TPAO olarak “Falanca böl-gede ruhsatım düşüyor. Süreyi uzatmak için bir kuyu deleyim” demeyeceğiz; ve bunu iç dinamiklerimizle yapacağız. Benim o bölge ile ilgili olarak bir çalışmam yok ise ruhsatı portföyümde tutmam doğru değil. Çünkü bu ülkemiz için bir kayıptır. Gelsin bu ko-nuda bir hazırlığı olan, buralarda çalışsın.”

<TPAO Olarak Hazırız Kimseden KorkmuyoruzBesim Şişman konuşmasını şöyle sürdürdü:

Page 29: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 27

TPAO’yu Türkiye’yi Uçuracak Bir Şirket Yapacağız

“Karadeniz’deki derin deniz alanlarında ça-lışırken genellikle yüzde elli yüzde elli çalı-şıyoruz. Benim payım zaten devletin. Karşı taraftan ise vergiler düşünce yaklaşık %25 kalıyor. Bu da gayet normal çünkü benim ispatlanmış bir rezervim henüz yok. Bir an-lamda olmayan petrol üzerinden pay kavgası yapıyoruz ve deniliyor ki bunlar “Memleketi satıyor.” Keşke olsa; biz de satmaya kalk-sak da vatan hainliğinden, bizi içeri atsalar. Memleket de kurtulsa. Ama yok ki… Biz po-tansiyelimizi bulana kadar teşvik etmek zo-rundayız. Bizim sondaja ayıracak 10 milyar-larca dolarımız var mı? Hayır yok. Gerçekçi olmalıyız, ki biz son 10 yılda yatırımımızı devletimizin desteğiyle 10 katına çıkmış şirketiz. Olaya, birazda bu tarafından bak-mak zorundayız. Hulasa, bir iki ufak tefek rötuşları olabilir ama bu kanun ayakları yere basan bir kanundur ve hiçbir sıkıntı yoktur. Tamamen rekabetçi bir kanundur. TPAO’nun da rekabetten kaçmaması la-zımdır. Zaten TPAO olarak hiç kimseden korkmuyoruz. Ama bizim sıkıntımız ne-dir? Bizim yapısal sıkıntılarımızın çözül-mesi gerekiyor. Bunun için de ciddi adım-lar atarak dönüşüm programını başlatmış bulunuyoruz. Belki bunun arkasından, küçük bir halka arzla ya da başka bir deği-şiklikle altını doldurabiliriz ki bununla ilgili olarak da Sn Bakanımız gerekli mesajları veriyorlar. Bu noktada biz bir şeyler yapma-lıyız ki, Bakanlığa, Başbakanlığa, Hazine’ye gidip bir şeyler isteyecek yüzümüz olsun. Biz kendi üstümüze düşeni bitirdik, artık top sizde, diyebilmeliyiz.”

<Büyüyen Türkiye’ye Yakışan Dönüşü-mü GerçekletireceğizTürkiye’nin son 10 yılda dünyanın çok üstünde büyüdüğünü hatırlatan Şişman “ TPAO olarak bizim yatırımlarımız da bu büyümeye paralel arttı, ama üretim hala düz

bir trendde gidiyor. Burada ciddi bir makas açılığı var. Bunu sorgulamamız lazım. Biz nerede hata yapıyoruz; anlamalıyız. Dönü-şüm, işte tam bu zamanda olmalı. Zira artık virajın köşesine yaklaştık. Eğer biz, bu virajı sağlıklı, dengeli, yüksek bir ivme ile dönemez-sek; savrulacağız ve bir daha da sahaya dönme şansımız olmayacak. Düzlüğe yeni çıkmış olan TPAO kabuk değiştirmeyi doğru yapabilirse, Türkiye’ye çok şey katar. Arkadaşlarımızın güzel bir sloganı var. “THY dünyayı uçuru-yor. TPAO inşallah Türkiyeyi uçuracak” diye. Uçurabilir mi peki? Evet, uçurur. Ama önce buna inanmak, cesur olmak, risk almak ve çok çalışmak lazım. İşte bu açıdan bu kanun bizi destekleyen bir kanundur. Bilinmesi gere-kir ki TPAO devlettir. Devlet adına üretir. Bu yüzden ben kelimelere takılmayı doğru bulmu-yorum.” dedi.

<Doğruları Tekrar Edip Yanlışlardan Ders Alarak Dünya’nın Her Tarafında OlacağızDünya ekonomisi ve siyasetinin enerjinin üstünde dönmeye devam edeceğini vur-gulayan TPAO Genel Müdür Vekili Be-sim Şisman şunları kaydetti: “Ben öğrenci iken petrol bitecek deniyordu. Sene 1985. O zamanlar dünyanın 800-900 trilyon va-ril petrol rezervi vardı. 30 senelik tüketim-den sonra bugün 1.6 trilyon varil petrol var dünyada. Dolayısıyla bitme diye bir şey söz konusu değil. 50 yıl, 100 yıl, belki de daha fazla dünyadaki sistem petrol, doğal gaz ve kömürün etrafında dönecek. Sadece ekono-mi değil siyaset de enerjinin üstüne kurulu ve dünyada inanılmaz enerji yatırımları var. Son dönemlerde konvansiyonel olmayan, shale gaz başta olmak üzere derin deniz sondajları gündeme çıkıyor ve esas yeni re-zervler oralardan geliyor. Bizim bu büyük yatırımlar yapılırken seyretmememiz lazım. Özal’ı bir kere daha rahmetle anmak isti-

Page 30: Sustainable Economy Turkey Dergisi

28 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Röpörtaj | Fatih ÇİL

yorum. Müthiş bir kafa ve düşünceye sahip bir liderdi ama ona ayak uyduramayan bir bürokrasi vardı. Bugün biraz daha hazır bir bürokrasi ve tepede yine müthiş bir beyin var. Buna paralel hareket etmek için eli-mizde fırsatlar var. Turki Cumhuriyetlerde yakalayamadığımızı Ortadoğu’da, Afrika’da gerekirse Güney Amerika’da yakalamak zorundayız. Bizim, bu dönüşümdeki temel amacımız budur. Arkadaşlarımız harıl ha-rıl dünyayı çalışıyor. “Nerede hangi fırsat var? Nerelere gidebiliriz? Hangi şirketler-le, ne tür ortaklıklar yapabiliriz?” Bu bile başlı başına ciddi bir stratejidir. Ben şuna inanırım. “Bir insan dünyada bir şeyi ba-şarabiliyorsa, ben de onu başarırım.” Biz inançlı insanlarız. Allah adildir ve herke-se verir. Milletimiz emin olsun ki bizim bu potansiyelimiz var ve bu amaç için TPAO olarak hakikatten çok çalışıyoruz. Ayrıca geçmişimizden gelen birikimiz ve buralardan çıkardığımız dersler var. Bize Şahdeniz’i kazandıran insanlardan olumlu dersler çıkarıyoruz. Türki Cumhuriyetlerde yaptığımız hatalardan, gene kendi payımı-za yarına dönük olumlu dersler çıkarıyoruz. Yani doğruları tekrar ederken; hatalardan ders alıyoruz.”

<TPAO’nun Stratejisi HazırBesim Şişman Türkiye Petrolleri’nin yeni stratejisi hakkında da bilgi verdi:”Bir ringe çıkarken sıkletinizi bilmek zorundasınız. Şu hatayı yaparsak çok büyük bir gaflet olur. Major şirketlerle masaya oturduğunuz-da major şirket gibi oturamazsınız.Yerinizi ve haddinizi bilirseniz gelişmeniz daha ko-lay; kendinizi olduğunuzdan yukarılarda gö-rürseniz işiniz çok zor olur. Stratejik olarak hareket edebileceğiniz denk şirketler; kültü-ründen, bilgisinden faydalanacağınız, birlikte yatırımlara katılacağınız üst klas şirketler ya da sizin bir şeyler katacağınız sizden küçük

şirketler vardır. TPAO bir anlamda global şirkettir. Kolombiya’dan Kazakistan’a faali-yet yapıyoruz. Yapmamız gereken daha karlı olabileceğimiz faaliyetler içine girmek. Ener-jiye 60-63 milyar dolar veren, neredeyse büt-çesindeki açık enerjiden kaynaklanan bir ülke-den bahsediyoruz. Bu açığı kapatmak demek, bu ülkeyi hakikatten uçurmak demektir. Bu çerçevede biz eksiğimizin strateji olduğuna karar verdik. Önemli olan da karar vermek zaten. TPAO tarihinde hiçbir satın alma yapmamış; bir tek saha satın almamış. Bir şirket ortaklığı kurmamışız. Bu cesareti gös-termemişiz. Kendi ayaklarımızın üstünde durmuşuz o kadar. Biz şimdi bütün bunları yapabilmek için uğraşıyoruz. Tabi haddi-mizi bilerek. Operatör olabileceğimiz yerde operatör, ortaklık yapacağımız yerde ortak olarak. Şahdeniz’de operatör olamazsınız ama orada iş birliği yaparsınız, kendinizi geliştirirsiniz. Hiç daha önce aklımızdan geçmiyordu. Karadeniz’deki bir kuyuda biz operatör olabilir miyiz? Bundan üç yıl önce bunu tartıştık .Yanlış yerden başlamayalım, hata yapmayalım, diye. Sonra, sondaj daire başkanımızı çağırdık, sorduk. “Biz bu işi ya-pabilir miyiz? ” “Yaparız” dedi ve biz başla-dık. Hakikatten genç arkadaşlarımız bu işi başarıyla becerdiler. Şimdi bünyemizde bir servis şirketi kurduk. Off-shore da çalışan arkadaşları bu çatının altına almaya çalışıyo-ruz. Bir adım sonrasında, aldığımız sismik gemiyi de buraya alacağız. Bunlar TPAO’da yıllardan beri konuşulan şeyler. Daha önce TPIC ile denenmiş fakat başarısız olmuş-tu. Bu sefer Bakanlığımızın desteğiyle ko-nuya daha profesyonelce yaklaştık ve şunu amaçladık. Dedik ki, TPAO beyin şirket-tir. Operasyonel beyin takımının çalıştığı, kalabalığın çok olmadığı ama işi götürecek temel yapılar yani arama ve üretim burada olmalı. Servis yapan şirketi bünyemizden ayırmalıyız ve bunun içinde kendimize

Page 31: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 29

TPAO’yu Türkiye’yi Uçuracak Bir Şirket Yapacağız

2018 yılını hedef koyduk. Zira bunu kade-me kademe; adım adım yapmalıyız. Önce off-shore da bir adım atacağız. Bir adım sonra, muhtemelen sismik gemiyi bu şirke-tin altına alacağız. Sismik gemi başlı başına bir şirket. Bunu çekip çevirmek bir kültür. Petrol bulmakla görevli insanlar, servis işleri ile kendilerini yormamalılar. Bizim yapma-mız gereken arama, üretim işi. Beyin takı-mı dediğimiz bu takım kafasını tamamen petrol arama işine verecek ve servisle alakalı işlerle uğraşmayacak ve bize petrol bulacak. Bu insanların görevi bu.”

<Kurumsal Kültürümüz En Büyük RezervimizKurumsal kültürün TPAO’nun en bü-yük rezervi olduğuna işaret eden Besim Şişman:“Bu şirketin çok güzel bir tarafı var. Eski genel müdürlerimizle biz bir araya gelip konuştuğumuzda bize inanılmaz motivasyon veriyorlar. “Biz bazı şeyleri yapamadık,bizim düşüncelerimiz farklıydı ama siz bunları ya-pabilirsiniz.” Bunu herkes demez. Bunlar çok önemli şeylerdir. Dolayısıyla arkadan gelenlere, doğru miras bırakmalıyız. TPAO bu mirasını koruduysa, ilk dönem özeleş-tirmeden gelen insanlara kapısını kapadığı için bunu başardı. Dönemin yönetim kurulu presip kararı aldı, bana göre de çok doğru bir karar ile oralardan insan transfer etme-di. Eğer yapsaydık buradaki yapı inanılmaz dejenere olurdu.TPAO gibi şirketlere dışa-rıdan insan lazım değil mi? Evet lazım ama farklı düşünen, kaliteli insanlar lazım. Ça-lışacağınız insanı seçecekseniz sıkıntı yok ama “hadi size kapanan şu kurumdan 50 kişi verelim” derlerse bu şirketi batırırsınız.” dedi

<İnsan ve Çevre Petrol’den Daha DeğerliBesim Şişman TPAO’nun sürdürülebilir-

lik ve çevre değerlerini şu şözlerle açıkladı: “TPAO olarak 10-15 sene önce Batman ve Adıyaman’da Türkiye›de belkide ilk çevre hassasiyeti olan sistemi kurduk. Eğer do-ğaya veya bir kişinin tarlasına bir zarar ve-rildiyse tazminat verelim mantığıyla değil, orayı nasıl geri kazanırız mantığıyla hareket ederek çok başarılı işler yaptık. Bugün dur-duğumuz nokta da budur. Zaten Çevre Ba-kanlığımız ile çok yakın temas halindeyiz. Ayrıca Su Yönetimi Genel Müdürümüz de bizim yönetim kurulu üyemizdir. Bu anlamda çok güzel ilişkilerimiz var. Bizim hiçbir zaman devasa sorunlara sebebiyet veren sorunlarımız olmamıştır. Esas dikkat etmemiz gereken budur. Ama shale gazına gelince; dünyada gelişen son trendden sonra Avrupa’da bir çok yerde shale gaz çalışma-sına müsaade etmiyorlar. Orada bir bilgi kirliliği oluşuyor. Bu gazı çıkarmak için özellikle yüzeye yakın yerlerde çok yüksek basınç ve debilerle milyonlarca galon mal-zemeyi rezervuara basıyorsunuz. Eğer yüzey sularına ulaşma durumu var ise buralarda kirliliğe sebebiyet verebilirsiniz, hatta bu kirlilik yüzeye de ulaşabilir. Ayrıca tuzlu su olarak geri aldığınız milyonlarca galon malzemenin rehabilitasyonu çok önemli. Biz bu konuda da Çevre Bakanlığımız ile hemen temasa geçerek hukuki alt yapıyı na-sıl oluşturacağımız konusunda da çalışıyo-ruz. Şayet shale gazında üretime başlarsanız arka arkaya seri sondajlar yapmak zorunda-sınız. Faaliyet inanılmaz büyük. Dolayısıyla bunun çevre alt yapısı nasıl olmalı, nasıl bir hukuki düzenleme yapmalıyız; noktalarını araştırıyor arkadaşlarımız. Ama bizim şanslı bir tarafımız var. Bizim potansiyelimiz olan yerler hep şehirlerin dışında, merkezlerden uzak. Fakat bu isteğiniz her şeyi yapabilir-siniz demek değildir. Çünkü toprağımız en kıymetli varlığımızdır. Petrolü kullanırsınız ama yüzey sizin karnınızı doyuran taraftır.

Page 32: Sustainable Economy Turkey Dergisi

30 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Röpörtaj | Fatih ÇİL

Havamızı, suyumuzu, toprağımızı birin-ci derecede korumak zorundayız. İlgili daire başkanlıklarımız bu konuda çok ciddi bir şe-kilde çalışıyor. Biz insanımıza saygısızlık ya-pamayız. İşin sonunda zaten hep insan yok mu? Allah-ü Teala kainatın merkezine insanı koymuş. Sonuçta insan var. Daha başından insanı kırdınız mı yaptığınız işin bir anlamı yok ki? Amacınız insana fayda sağlamakken, başta insana zarar verdiniz mi gerçekten de bir anlamı yok. İlk adımınızda buna dikkat etmek zorundasınız. Ama bunu göstermelik olarak değil gerçekten yapmalısınız. Üzü-lerek söylüyorum; Türkiye’de koskoca fir-malar göstermelik çevrecilik yapıyorlar. Bir taraftan kağıtla, böcekle uğraşırken diğer taraftan ormanları katletmemeliyiz. Samimi olmalıyız.”

<Petrolü Hak Ettiğimiz Zaman Bulacak Aksi takdirde Faturasını ÖdeyeceğizTürkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı Genel Müdür Vekili Besim Şişman Sözlerini şöyle noktaladı: “Büyüyen ve global oyuncu olmak isteyen Türkiye’nin global oyuncu olan bir şirkete ihtiyacı var ve bu şirket TPAO’dur. Çünkü dünya enerjinin etrafında dönmek-tedir. Hepimiz biliyoruz ki bu sınırlar çizi-lerken birtakım şeylere dikkat edilerek çizil-miş. Geriye dönüp suçlamalar yapmak bize bir şey kazandırmaz. O günkü şartları biz bilmiyoruz ve yaşamadığımız şartlar üzerine yorum yapmak da doğru değildir. Ama bu demek değildir ki o günkü imkanlarla, bil-dikleri her şey doğru idi. Bana bazen diyorlar ki “Biz ne zaman petrol bulacağız.” Cevabım şu “ Ne zaman hak edersek o zaman bulaca-ğız.” Bu yüzden öncelikli olarak niyetiniz sağlam olacak, halis olacak, samimi olacak. Diyeceğiz ki biz bu millete hizmet etmek istiyoruz. İkinci olarak, çok çalışacağız. Üçüncü olarak da sonuçta başarılı olursak şükredecek, başarısız olursak dua edeceğiz

ve çalışmaya devam edeceğiz. Büyüklerimiz böyle söylemişler. Bizim de prensibimiz bu ve bununla yola çıktık. Bu millet ayağa kal-kacaksa, bütün taşların yerine oturmuş ol-duğu işte tam bu zamanda kalkacak ve bizde buna yapacağımız keşiflerle destek vereceğiz inşallah. Dünyada petrolü olmayan ülkele-rin dev petrol şirketleri var. Bunların hası-latları, kendi ülke gayri safi hasılalarının %7 si civarında. 750 milyar dolar GSMH’nin %7si 50 milyar dolar ediyor. Bizim de 50 milyar dolarlık bir şirket olmamız gerekir-di. Oysa biz bunun yüzde 10’nu bile değiliz. Amacımız bu hedefe doğru cesaretle yürü-mek. Azimli ve inançlıyız. Ben Batman’da 3 sene ve Adıyaman’da 18 sene kaldım ve her kademede çalıştım. Mühendis, şef, başmü-hendis, müdür, bölge müdürü yardımcısı, bölge müdürü ve sonunda genel müdür yar-dımcısı olarak merkeze geldim. O zaman-dan bugünde ekip çalışmasına çok inanırım ve benim prensibim şudur. Başarılı olursak ekibimize, başarısız olursak aynaya bakacağız. Başarısız olursak sorumlusu kendimiziz ve fa-turasını ödeyeceğiz. Başarılı olursak diyeceğiz ki bu ekip bu işi başardı.” We will make TPAO a company to fly TurkeyBesim Şişman: Acting General Manager, TPAO As TPAO if we do not share the knowledge we have, we can not play this oil game as Turkey since the other players in the private sector are not strong enough to invest. Therefore, even only create this sharing back-round it was needed for such a law.Furthermore, there are also other foreign companies want to work in this land. Why we hamper these investors while we are ex-periencing difficulties to develop our licences. Let’s these people come in and try to bring our potential to out.

Page 33: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 31

TPAO’yu Türkiye’yi Uçuracak Bir Şirket Yapacağız

Climate change

United Nations Environment Programme

Page 34: Sustainable Economy Turkey Dergisi

32 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Röpörtaj | Fatih ÇİL

Bora Tuncer

Schneider Electric Türkiye Genel Müdürü

Negawatt, Bize Göre En İyi Watt’tır

Schneider Electric Türkiye Genel Müdürü Bora Tuncer ile yeni enerji geleceği ve ekono-misinde Schneider Electric’in yeri; enerji ve değişim yönetimindeki katkıları üzerine bir röportaj gerçekleştirdik.“Enerji konu-sunda geleceği şekillendirecek, verimliliğe ve enerji tasarrufuna dikkat çekecek 5 önemli trend yer almaktadır” diyen Tuncer sorularımızı şöyle cevaplandırdı.

Schneider Electric tarafından yayınlanan “White Paper” çalışmasında enerji geleceğini şekillendirecek 5 global trendden bahsedili-yor. Bu öngörüleri bizimle paylaşır mısınız?Schneider Electric olarak, gelecek ne-sillere, kaynakları tükenmemiş, canlı bir dünya bırakma hedefiyle ‘yeşil ürünler’ geliştirirken; aynı zamanda bu anlayışın şekillenmesine ve yaygınlaşmasına yardımcı olmak adına öngörülerde bulunuyoruz. Enerji konusunda geleceği şekillendirecek, verimliliğe ve enerji tasarrufuna dikkat çekecek 5 önemli trend yer almaktadır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:• Her yerde verimliliğe ve enerji tasarrufuna odaklanılacak.• Bireyler ve şirketler, kendi kendine yet-erli üretici/tüketici haline gelecek ve net sıfır veya net üretici vizyonuyla daha iyi bir yaşam ve daha temiz bir çevreye katkıda bulunacak.• Herkes ve her tüketim noktası birbirine bağlanacak, kontrol edilerek yönetilecek, böylece tüketim azalacak, geri ödeme süresi kısalacak, paylaşım ve optimizasyon gelişecek.

Dünya için sürdürülebilir bir gelecek sağlamaya hizmet et-mek ve enerji konusundaki bilinci geliştirmek adına dün-yada ve Türkiye’de elektrik ve aydınlatma alanlarında etkin çözümler sunmaya devam edi-yoruz.

Bora Tuncer, Schneider Electric Türkiye Genel Müdürü

Page 35: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 33

Negawatt, Bize Göre En İyi Watt’tır

• Gerçek zamanlı arz-talep dengelemeyi mümkün kılan talep reaksiyonuyla talep düşüşü ve kapasite paylaşımı yaşanacak.• Tüm enerji sistemlerinin şehir şebekesine entegrasyonu, elektrikli araçların entegre, çok modlu bir sistem içinde hızlı bir şekilde kullanıma alınmasıyla kirlilik, seyahat süreleri ve trafik sorunu azaltılacak.

Bu trendler bireyleri, organizasyonları, şirketleri, şehirleri ve ülkeleri etkileyecek ve bu gelişmelere bağlı olarak yeni bir enerji ekonomisi ortaya çıkacak. Dolaysıyla enerji yönetiminin ve yeni teknolojilerin önemi kritik. Bu çerçevede geleceğin sürdürülebilir kılınması adına “Global Enerji Yönetimi” uzmanı olarak Schneider ne gibi çözüm önerileri ve ürünler sunuyor? Schneider Electric olarak, enerji yöneti-minde dünya çapında uzman bir şirket kimliğiyle enerjiyi güvenli, güvenilir, ver-imli, üretken ve çevreci hale getirmek üzere çalışıyoruz. Enerji ve altyapı, endüstri, ko-nut ve bina pazarlarında uyguladığımız teknolojik ve yenilikçi enerji verimliliği yöntemleriyle %30’a varan oranlarda tasar-ruf imkânı sağlıyoruz. Ayrıca, enerjinin verimli kullanılması için yenilikçi entegre çözümler sunarken, aynı zamanda insanları hem kendi bütçeleri hem de ülke ekonomisi için tasarruf etmeye yön-lendiriyoruz. Kurumların ne kadar ve nerelerde enerji tükettiklerini anlamalarını, pasif gelişim alanlarını tanımlamalarını ve ardından otomasyon, düzenleme ve izleme yoluyla tesisatlarını geliştirerek optimum düzeye getirmelerini sağlayan aktif enerji verimliliği üzerinde odaklanıyoruz. Enerji verimliliği danışmanlık şirketi olarak enerji etütleri yapıyoruz. Schneider Electric Enerji Üniversitesi online sitemiz sayesinde enerji tasarrufu çözümlerini anlatan eğitim

modüllerini isteyen herkes, siteye kayıt olarak takip edebilir.Schneider Electric olarak faaliyet gösterdiğimiz bu pazarda kendimizi en-erji yönetiminde global bir uzman olarak konumlandırıyoruz çünkü kişi ve ku-rumlara enerjilerinden en iyi biçimde faydalanmalarına ve enerji tasarruf hede-flerini yakalamalarına yardımcı olmak için gereken insan gücüne, teknolojiye ve bilgi-ye sahibiz. Dünya için sürdürülebilir bir gelecek sağlamaya hizmet etmek ve enerji konusundaki bilinci geliştirmek adına dün-yada ve Türkiye’de elektrik ve aydınlatma alanlarında etkin çözümler sunmaya devam ediyoruz.

Sürdürülebilir enerji için şehirlerin ve akıllı şebekelerin önemi çokça dile getiriliyor. An-cak Shcneider herhalde konuyu daha da ileri götürdü. Bu noktada “EcoStruxure” çok dik-katimizi çekti. Konuyu biraz açar mısınız?Bir ‘akıllı bina’ çözümü olarak geliştirdiğimiz EcoStruxure, bir binanın yönetiminde kullanılan tüm sistemlerin birbiriyle ilişki kurduğu, iletişimin ve desteğin hiç kesilmediği, tek bir muhatap firma ve tek bir programla yürütülen bir sistemdir. EcoS-truxure mimarisi dâhilinde yapılan düzenle-melerle işletmeler, binada tüketilen enerjiyi izleyerek ne kadar ve nerelerde enerji tüket-tiklerini anlıyor; ardından, enerjiyi doğru kullanmaya, ölçümlemeye ve yönetmeye imkân tanıyan düzenlemelerle, tesisatlarını geliştirerek uygun düzeye getiriyor. Bu mimari sistem, güç sistemleri, veri merkezleri, proses ve makineler, bina kon-trolü ve güvenlik sistemlerinin arasında garantili bir uyumluluk sağlayarak zaman kaybını azaltıyor; sistematik enerji izle-menin ve tüm enerji tüketiminin eşzamanlı kontrolünü sağlayarak enerji maliyetlerini %30’lara kadar düşürüyor. Enerji tüketi-

Page 36: Sustainable Economy Turkey Dergisi

34 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Röpörtaj | Fatih ÇİL

minin kontrolünü sağlayan Ecostruxu-reware sistemini, izleme, kontrol, enerji yönetimi, aydınlatma, yangın algılama, güvenlik ve HVAC sistemleri için bir ente-grasyon platformu olarak sunduk ve çok iyi dönüşler alıyoruz.

Gerek ülkemiz gerekse diğer ülkeler kalkınmalarını devam ettirebilmek adına enerji yatırımlarına devam edecek. Yani MW’lar önemli. Ancak siz Negawatt teri-mi gündeme getirdiniz. Bu terim ve önemi hakkında ne söylenebilir?Negawatt, bize göre en iyi watt’tır. Bu kavram sadece bir kelime oyunu olmanın ötesinde önemi bir anlam taşıyor. Negawatt ile tasar-ruf ettiğimiz veya kullanmadığımız enerjiye işaret ediyoruz. Enerji talebini azaltmamız ya da stabil hale getirmemiz, tüketici olarak enerji tedarikçileriyle etkileşime girmemiz ve sahip olduğumuz enerjiyi paylaşmamız gereken yeni bir dönemdeyiz. Bu yüzden, aktif verimlilik zihniyetiyle hareket et-memiz, enerji tüketimi ve ilgili süreçlerden her türlü israfı kaldırmamız gerekiyor. Bu yüzden bu konudaki düşünme biçiminin acilen değiştirmesi gerektiğine inanıyoruz.

Son olarak ülkemiz enerjiyi verim-li kullandığında ya da daha az enerji kullandığında nasıl bir kazanç içinde ola-bilir?Şu anda sektörümüzün gündeminde enerji verimliliği konusu var. Enerji ihtiyacının gi-derek arttığı, buna karşılık karbon emisyo-nunun azaltılması konusunda baskıların yoğunlaştığı bir dönemde aynı enerjiyle daha fazla iş yapabilmek yani enerji verimliliği sağlamak büyük önem taşıyor. Enerji ihtiyacı ve tüketimi konusunda her geçen gün ağırlaşan bir tabloyla karşı karşıyayız. Bir taraftan kaynaklarımız azalırken, diğer taraftan da kullanım alışkanlıklarımız ve

kullandığımız teknolojiler değişiyor. Her yıl enerjiye ödediğimiz milyarlarca dolarlık faturayla net bir ithalatçı konumundayız. Bu, enerjinin verimli kullanılması gerektiğinin en önemli göstergesidir. Son dönemde ülkemizde artan en-erji bilinciyle birlikte, enerji verimliliği kavramının da yükselişe geçtiğini gözlem-liyoruz. Her en kadar gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında yolun başında olsak da, yukarıda belirttiğim 5 öngörüyü göz önünde bulundurarak verimlilik konusunda önemli adımlar atacağımıza inanıyorum. Verimlilik bize öncelikle daha iyi bir yaşam ve daha temiz bir çevre sağlayacak ve çevre-sel sürdürülebilirliğe hizmet etmiş olacağız. Böylece, kaynaklarımızın korunduğu ve gelecek nesillere daha temiz bir dünya bırakmanın mutluluğunu yaşayacağız.Schneider Electric olarak, bir yandan ürün ve sistemlerimizle enerji verimliliğini sağlamaya çalışırken, diğer yandan toplum-da, elektrikçi, mühendis gibi teknik karar vericilerde bu konuda farkındalık ve bilinç yaratmak üzere sorumluluk üstleniyoruz. bu konuda üzerimize düşen görevi yerine get-irmeye hazırız.

In our opinion Negawatt is the best wattBora Tuncer: General Manager, Schneider Electric TurkeyWe are positioning ourselves as a global spe-cialist in energy management because we have the technology, manpower and knowl-edge in order to make people and institutions benefit best from their energy and help them to reach their own energy saving targets.To ensure a sustainable future for the world and enhance energy awareness; we continue to provide effective solutions in the fields of electricity and lighting both in Turkey and in the world too.

Page 37: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 35

Negawatt, Bize Göre En İyi Watt’tır

Environmental governance

United Nations Environment Programme

Page 38: Sustainable Economy Turkey Dergisi

36 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Röpörtaj | Fatih ÇİL

Sürdürülebilirlik yaklaşımı; tüm ekonomik ve sosyal poli-tikalarının, çevre politikası ve stratejileri ile bütünleştirilme-sini gerektiriyor. Enerji kay-naklarını çeşitlendirmeye, sera gazı emisyonlarını azaltmaya ve ülkemizin ekonomik bü-yümesine katkıda bulunmaya odaklanmalıyız.

Sinan Ak

Zorlu Enerji Genel Müdürü

Her Yönüyle Sürdürülebilirliğe Katkı Sağlayan Yatırımlar Gerçekleştirmeyi

Hedefliyoruz

Zorlu Enerji Genel Müdürü Sinan Ak ile geniş bir röportaj yaptık. “ Yerli ve ye-nilenebilir enerji kaynaklarına odaklanarak, katma değer yaratan, istihdamı destekleyen ve her yönüyle sürdürülebilirliğe katkı sağlayan yatırımlar gerçekleştirmeyi hedefliyoruz” di-yen Sinan Ak paydaş katılımından, Ekva-tor Prensiplerine uzanan bir perspektifte sorularımızı yanıtladı. Sinan Ak, Zorlu Enerji’nin sürdürülebilirlik vizyonunu ve yatırım projeksiyonlarını da anlattı.

Sizinle “paydaş katılım planından” başla-mak bizce en doğru nokta olacaktır. Biraz bize Türkiye’de ilk olduğunu duyduğumuz bu plandan bahsedebilir misiniz? Planın Ekvator Prensipleri ile paralellik arz eden tarafları var mıdır?İşletmelerimizin bulunduğu yöreler ya da yeni yatırım bölgelerimizde yaşayan halkın faaliyetlerimizin çevresel ve sosyal etkileri-ni değerlendirebilmeleri, bu konudaki fikir ve önerilerini paylaşabilmeleri için “paydaş katılım çalışmaları” yürütüyoruz.. Bu çalış-malardan en kapsamlısını ise 2011 yılında Rize İkizdere’de gerçekleştirdik.

Özellikle doğal kaynakları kullanan ener-ji yatırımlarında paydaş katılımının çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Paydaş ka-tılımını, yatırım kararının alınmasında ve proje yönetiminde önemli bir yol gösterici olarak görüyoruz.

Sinan Ak, Zorlu Enerji Genel Müdürü

Page 39: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 37

Her Yönüyle Sürdürülebilirliğe Katkı Sağlayan Yatırımlar Gerçekleştirmeyi Hedefliyoruz

Bu nedenle de 1961 yılından beri faaliyette bulunan ve 2008’de 30 yıllık işletme hakkını devraldığımız İkizdere Hidroelektrik Sant-ralimizin kapasitesini lisansımızın gerektir-diği şekilde 18,6 MWm’den 78 MWm’ye yükseltmek üzere yatırım kararını almadan önce bu çalışmayı gerçekleştirdik. Yöre hal-kından başlayarak, yerel yönetimler, sivil toplum örgütleri ve bilim insanlarıyla görüş alışverişinde bulunduk. Çalışmayı bağımsız uzmanlardan oluşan bir ekibin gerçekleştir-mesini, sürecin tarafsız yürütülebilmesi için özellikle tercihe ettik.

Dört aylık bir çalışma sürecinin ardından, enerji sektörüne örnek olacak, İkizdere Hidroelektrik Santrali Rehabilitasyon Pro-jesi Paydaş Katılım Stratejisi ve Uygulama Planı’nı hazırladık. Bu çalışma ile İkizdere Hidroelektrik Santrali’nin kapasite geliş-tirme yatırımının fizibilitesini, paydaşların istekleri ve tercihleri çerçevesinde değerlen-dirdik ve yine Türkiye’de bir ilki gerçekleş-tirerek çalışmanın sonuçları doğrultusunda kapasite artırım yatırımından vazgeçtik.

Sürdürülebilirlik stratejimiz doğrultusunda, yatırımlarımızda olduğu gibi paydaş katılı-mında da Ekvator Prensipleri ile uyumlu bir çalışma gerçekleştirdik.

Bu ilkelerden özellikle “sosyal ve çevre-sel değerlendirme,” “biyolojik çeşitlilik,” “kültürel miras,” “bölge halkı,” “danışma ve bilgilendirme mekanizması” ilkelerine odaklandık.

Paydaş katılım çalışmasının tamamlanması-nın ardından iletişim sürecini başlattık. Ra-poru web sitemizde yayınladık, görüşülen tüm paydaşlara ve yerel basına e-posta ile gönderdik. Hatta basın mensupları ve sivil kuruluşlardan aldığımız geri bildirimlerle

birlikte yerel basına yönelik iki adet basın bülteni hazırladık.

Paydaş katılım planının başından sonuna dek katılımcı ve şeffaf bir süreçte gerçek-leşmesi, çalışmanın önemli hedeflerinden biriydi ve paydaşlar tarafından da takdirle karşılandı.

Ekvator Prensipleri ve Uluslararası Finans Kurumu IFC’nin Çevresel Sosyal Sürdürü-lebilirlik Performans Standartları’nı da dik-kate alarak hazırladığımız ve 2012’de GRI A seviyesindeki 24 enerji şirketi raporundan biri olan II.Sürdürülebilirlik Raporumuz’da da örnek olay olarak İkizdere Paydaş Katılı-mı Çalışması’nı irdeledik.

Ekvator Prensipleri’ni her iki çalışmada da kılavuz olarak kullandık.

Bu çerçevede; sürdürülebilir kalkınmanın olmazsa olması katılımken, Zorlu Enerji’nin sürdürülebilirlik yaklaşımı konusunda biraz bilgi almak isteriz.Sürdürülebilirlik yaklaşımı; tüm ekonomik ve sosyal politikalarının, çevre politikası ve stratejileri ile bütünleştirilmesini gerekti-riyor. Enerji kaynaklarını çeşitlendirmeye, sera gazı emisyonlarını azaltmaya ve ülke-mizin ekonomik büyümesine katkıda bu-lunmaya odaklanmalıyız.

Zorlu Enerji Grubu olarak, sürdürülebilir gelişmeye dayalı güçlü ve karlı büyüme he-defimizin arkasında da bu bakış açısı yatıyor. Çevrenin korunması, paydaş katılımının sağlanması, sorumlu iş yapış biçimi, top-lumsal ve kültürel hayata katkı, iyi işleyen kurumsal yönetim ve kalifiye insan kayna-ğı olarak sıralayabileceğimiz unsurlar; sür-dürülebilirlik konusundaki önceliklerimizi oluşturuyor. Bu önceliklerinin gerçek bir

Page 40: Sustainable Economy Turkey Dergisi

38 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Röpörtaj | Fatih ÇİL

sürdürülebilirlik anlayışının yerleşebilmesi için tüm sektöre ışık tutacağına inanıyoruz. Tüm yönetim süreçlerimize ve faaliyetle-rimizin tüm aşamalarına entegre ettiğimiz sürdürülebilirlik anlayışını da “uzun vadeli değer yaratmak amacıyla ekonomik, çevresel ve sosyal faktörler ile bu alanlardaki riskleri yönetmek konusunda yol gösterici” olarak ta-nımlıyoruz. Bir yandan emniyetli ve güve-nilir enerji tedariki sağlarken, diğer yandan da doğal kaynakların ve kültürel değerlerin geleceğe aktarılması için çalışıyoruz.

Düzenli olarak hazırladığımız Sürdürü-lebilirlik Raporlarımızla, sürdürülebilir iş anlayışımız kapsamında gösterdiğimiz eko-nomik, sosyal ve çevresel performansımız ile bu alanlardaki hedeflerimizi paydaşları-mıza aktarıyoruz. Birincisini 2011 yılında yayımladığımız sektörümüzün ilk Sürdü-rülebilirlik Raporunun ardından az önce de bahsettiğim ikinci Sürdürülebilirlik Rapo-rumuzu da bu yıl paydaşlarımıza sunduk. GRI A seviyesinde hazırladığımız rapor ile dünyadaki 24 enerji şirketi arasına girerek, Türkiye’de bu seviyede rapor hazırlayan ilk üç şirketten biri ve enerji sektörünün ilk şir-keti olduk.

Sürdürülebilirlik anlayışımızın temelin-de “Doğru Enerji” üretmek var. 2012 yılı itibariyle yerli ve yenilenebilir enerji proje-lerimizin üretim portföyümüzdeki oranı-nı yüzde 35’e yükselterek “Doğru Enerji” anlayışımızı bir kez daha kanıtlamış olduk. Bugüne dek yenilenebilir enerji alanında 1 milyar dolar tutarında yatırım yaptık ve 3 yıl içinde de jeotermal, hidroelektrik, rüzgar ve güneş enerjisi projeleri için 1 milyar dolar daha yatırım yapmayı hedefliyoruz. Yatırımlarımızın yanı sıra, çevre ve sürdü-rülebilirlik alanındaki uluslararası çalışma-lara da aktif olarak katılıyoruz. Yaptığımız

iklim koruma çalışmaları kapsamında, 2012 yılından itibaren gerçekleştirdiğimiz tüm etkinliklerde ölçümlediğimiz karbon ayak izi karşılığında, Türkiye’nin dört bir yanında yeni ormanlar kurmaya başladık. Bu uygu-lamamız ile 2012 yılında 15 bin fidanı top-rakla buluşturduk. Bu yıl da çalışanlarımı-zın seyahatleri sonucu ortaya çıkan karbon emisyonuna karşılık yeni ormanlar oluştur-maya devam edeceğiz. Zorlu Enerji Grubu çatısı altındaki halka açık tek şirket olan Zorlu Enerji ise; ülkemizde ISO 14064-1 Sera Gazı Emisyon Doğrulama Standardı belgesini alan ilk enerji şirketidir. Zorlu Enerji olarak Uluslararası Karbon Saydamlık Projesi’ne (CDP) 2010 yılında Türkiye’den katılan ilk ve tek enerji şirke-ti olarak 2011 yılında “Türkiye Karbon Saydamlık Liderliği Ödülü”ne layık gö-rüldük. 2012 yılında ise Karbon Saydamlık Projesi’ne karbon performanslarıyla katılan şirketlerimizden Zorlu Enerji Türkiye sıra-lamasında 4. olurken; Zorlu Doğal Elektrik ise 6. oldu.

Yaptığımız kurumsal sorumluluk çalışma-larında da öncelik çevre ve eğitim konula-rına ait. Yatırım öncesinde geliştirdiğimiz biyolojik çeşitlilik araştırmalarımız ve sos-yal etki analizlerimiz ile doğal ve kültürel çevreye duyarlı projeler geliştirmeye dikkat ediyoruz. Habitat restorasyonu uygulamala-rımızla da santrallerimizin inşaat etkilerini azaltıyoruz. Eğitim alanında ise, çevresine ve yaşadığı dünyaya duyarlı nesillerin yetişmesine kat-kıda bulunmak için 3 yıl önce, “Enerjimiz Çocuklar İçin Projesi”ne başladık. Proje kapsamında bugüne kadar, 6 – 12 yaş arası 115 bin çocuğa eriştik. Türkiye’de bir enerji şirketi tarafından yürütülen ulusal ölçekteki ilk enerji konulu eğitim projesi olan “Ener-jimiz Çocuklar İçin” ile çocukların eğlen-

Page 41: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 39

Her Yönüyle Sürdürülebilirliğe Katkı Sağlayan Yatırımlar Gerçekleştirmeyi Hedefliyoruz

celi deneyimler yaşayabileceği bir öğrenme ortamı ile çocuklarımıza dünyamızın ge-leceği için önemli olan yenilenebilir enerji kaynaklarını ve bu kaynakları koruyabilmek için gerekli enerji tasarruf yöntemlerini an-latıyoruz.

2012 yılının son aylarında da TOÇEV ile birlikte Türkiye’nin ilk “enerji draması”nı hazırladık. İnteraktif olarak kurgulanan oyunumuzda adını doğal yaşamın renklerin-den alan “Mavi” ve “Yeşil” isimli iki karak-ter yer alıyor. Karakterlerimiz, 2012 yılının Ekim ayında Türkiye turnesine çıktı. Bu yıl, Mart ayına kadar yatırımlarımızın bulun-duğu 15 ilde, 15 bin çocuğa bu oyunumuzla ulaşarak onlara temiz enerjinin gerekliliği-ni anlattık. Son olarak enerji dramamız ile Avrupa Komisyonu tarafından düzenlenen Avrupa Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ödü-lü Türkiye Yarışması’nın “Liderlik” katego-risinde, üçüncülük ödülünün sahibi olduk.

Grubumuza bağlı olarak doğal gaz dağıtım hizmeti veren GAZDAŞ şirketinin çalı-şanları, “Enerjimiz Çocuklar İçin Projesi” kapsamında yürüttükleri gönüllülük proje-siyle 4. Türkiye Enerji Zirvesi kapsamın-da, düzenlenen Altın Vana&Altın Voltaj Ödülleri’nin “Sosyal Sorumluluk” katego-risinde Altın Vana Ödülü’nü aldılar.

2012 yılında başlayan ve 2013 yılını boyun-ca sürdüreceğimiz bir diğer projemiz ise, Şişli Bilim Merkezi ile geliştirdiğimiz “Ge-lecek Sizin, Enerjiniz Tükenmesin” projesi. Bu proje ile çocuklarımızın enerji kavramını farklı boyutlarıyla anlamaları için görsel bir dünya yaratmak istedik. Bu doğrultuda Şişli Bilim Merkezi’nde, 140x210cm boyutunda topografik yapıya sahip Türkiye’nin ilk “te-miz enerji maketi”ni tasarlayarak çocukların ziyaretine sunduk.

Çocuklarımıza her kanaldan ulaşarak “ener-jiyi” doğru biçimde aktarmak için dijital medyayı da kullanıyoruz. Web sitemiz www.enerjisitemiz.com aracılığıyla çocuklar, enerji kaynaklarımızı ve enerji konusunda önemli buluşlara imza atan mucitlerin ça-lışmalarını anlatan videoları izleyebiliyorlar. Web sitemizin, çocuklarımızın enerji konu-sundaki ödevlerine ve projelerine de destek olacağını düşünüyoruz. Sitemizde yer alan “Enerji Avcıları” oyunu ile çocuklar, enerji tasarrufunu eğlenerek ve birbirleriyle reka-bet ederek öğreniyor. Öte yandan eğitimle-rimizin maskotu Yeşil Ejderha da Facebook sayfasından çocuklarla buluşmaya devam ediyor.

Çocuklara, temiz enerji kaynaklarını ve enerjinin doğru kullanımını anlatmak için özel kitaplar tasarlıyoruz. Zorlu ile Rüzgar Enerjisi, Zorlu ile Doğal Gaz, Zorlu ile Jeotermal Enerji, Zorlu ile Su Enerjisi ki-taplarımızın arasında son olarak “Zorlu ile Karbon Ayak İzi” kitabını da ekledik. Ki-tabımız çocuklara, karbon ayak izinin nasıl oluştuğunu ve azaltmak için neler yapabile-ceklerini illüstrasyonlarla ve eğlenceli bir dille anlatıyor. Çocukları olduğu kadar gençleri de destek-liyoruz. İşletmelerimizin bulunduğu bazı bölgelerdeki ilçe ve köylerden üniversiteyi kazanan gençlerimize de 4 yıldır burs veri-yoruz.

Grubumuz bünyesindeki enerji santralle-rinde enerji verimliliği konusunda yürüt-tüğümüz projeler de sürdürülebilirlik anla-yışımızın bir parçası niteliğinde. Özellikle Lüleburgaz Doğal Gaz Santrali Geliştir-me Projesi kapsamında verimlilik artırıcı yatırımların ve kapasite yükseltme proje-sinin ardından konfigürasyon portföyüne kombine çevrim teknolojisini de ekledik.

Page 42: Sustainable Economy Turkey Dergisi

40 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Röpörtaj | Fatih ÇİL

Santralde buhar ve elektrik enerjisi üretim esnekliğini sağladık. Bu sayede Lüleburgaz santrali, enerji piyasalarındaki arz-talep dengesine daha yüksek oranda uyum sağla-yarak, doğrudan müşterilerimizin buhar ve elektrik taleplerine eksiksiz yanıt vermeye başladı. Talebin düştüğü dönemlerde oluşan artık buharı da elektrik üretiminde değer-lendiriliyoruz.

Bu proje sayesinde, üretimde elde ettiği-miz verimlilik artışıyla kaynak tüketimi ve üretim sonucu oluşan emisyon miktarlarını da önemli ölçüde azalttık. Santralin su ih-tiyacını, devreye alınan geri dönüşüm tesisi sayesinde civardaki tesislerin atık suların-dan sağlıyoruz. Böylece, yer altı su rezervi kullanımında 950 bin 400 ton/yıl tasarruf ederek, yılda yaklaşık 500 bin ton suyu geri kazanıyoruz.

2010 yılından 2011 yılına kadar gerçekleştir-diğimiz sürdürülebilirlik çalışmaları ile elde ettiğimiz sonuçlardan bazılarını şöyle sırala-yabiliriz:

• Doğrudan CO2 emisyonlarında %11, dolaylı CO2 emisyonlarında ise %3 oranında azaltım sağladık.

• Toplam su tüketimini %9 oranında azalttık.

• Atıkların %39’unu geri dönüştürdük.• Tesislerimizin bulunduğu yörelerdeki

yerel istihdam oranının %75’e ulaşma-sını sağladık.

• Grubumuzdaki kadın istihdam oranı %17’ye ulaştı.

• Çalışanlarımıza 16.500 saat İSG ve bi-reysel gelişim eğitimi sağladık.

Yerli ve yenilenebilir kaynaklar ülkemizin sürdürülebilir enerji geleceği açısından çok önemli. Sizin enerji karmanız, bu konuya

ciddi oranda odaklandığınızı gösteriyor der-sek yanılır mıyız?Zorlu Enerji Grubu olarak, enerji sektö-ründe 20 yıldır faaliyet gösteriyoruz. Yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarıyla elektrik üretimi, emniyetli ve güvenilir enerji tedari-ği sağlarken, doğal kaynakların ve kültürel değerlerin geleceğe aktarılması konularında da önemli çalışmalara imza atıyoruz.

Yurt içinde Ankara, Yalova, Bursa, Lüle-burgaz ve Kayseri’de bulunan 5 doğal gaz santrali, 7 hidroelektrik santrali (Tokat, Es-kişehir, Kars, Rize, Erzurum, Tunceli, Er-zincan), 1 rüzgar santrali (Osmaniye-Gök-çedağ) ve 1 jeotermal (Denizli-Kızıldere) santralinden oluşan tesislerimizde toplam 756 MW’lık kurulu güce sahibiz.

Yenilenebilir ve yerli enerji kaynakları, “sür-dürülebilir” ve “yaşanabilir” bir dünya bı-rakmaktaki gayretimiz ve vizyonumuzdan hareketle üretim portföyümüzde önemli bir yer tutuyor. Bu anlamda, toplam kurulu gü-cümüz içinde yenilenebilir enerji üretim ka-pasitemiz 2012 yılı itibarıyla 262,6 MW’a ulaştı. Kurulu gücümüzün yüzde 35’ini ye-nilenebilir kaynaklar oluşturuyor. Yurt içindeki yenilenebilir enerji projeleri-mizle ilkleri gerçekleştirdik. Osmaniye’de-ki 135 MW kurulu gücündeki Gökçedağ Rüzgar Santralimiz devreye alındığı 2010 yılında ülkemizin “en büyük” rüzgar santra-liydi. Halen Türkiye’nin en büyük üç rüz-gar santralinden biridir. Bu bölgede toplam kurulu güçleri 110 MW olan Sarıtepe (50 MW) ve Demirciler’de (60 MW) iki rüzgar santrali lisansımız bulunuyor. Bu iki bölge-de çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

Rüzgar enerjisi alanında yürüttüğümüz çalışmalarımızın yanı sıra jeotermal ve hidroelektrikalanındaki yatırımlarımız da

Page 43: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 41

Her Yönüyle Sürdürülebilirliğe Katkı Sağlayan Yatırımlar Gerçekleştirmeyi Hedefliyoruz

sürüyor. Bu yıl hidroelektrik yatırım strate-jimiz kapsamında, çalışmalarımızı Dalaman Çayı üzerindeki 124 MW’lık Sami Soydam Hidroelektrik Santrali Projesi ve Harşit Çayı üzerinde planlanan 30 MW gücünde-ki Tirebolu Hidroelektrik Santrali Projesine yoğunlaştırdık.

Sinan Bey Jeotermal’i özellikle sormak isti-yorum. Herkesin içinde ukte idi; moralleri-miz bozuluyordu. Teşekkür ederiz morali-mizi düzelttiniz. Jeotermalde Türkiye neler yapabilir; sizin katkılarınız neler olacak?Çok önemli bir jeotermal kuşak üzerinde olan ülkemiz, 1.300’ün üzerinde kaynak barındırmasına ve sahip olduğu potansiyel-le dünyada ilk 10 ülke arasında yer alma-sına rağmen jeotermal enerjiden yeterince faydalanamamaktadır. Jeotermal enerjinin yenilenebilir enerji kaynaklarımıza dahil edilmesine yönelik çalışmalarla 2002 yılı sonu itibarıyla sadece 15 MW olan ülkemi-zin jeotermal kurulu gücü, 2012 itibarıyla yaklaşık 162,2 MW’a ulaşmıştır. Haziran sonu itibari ile kurulu gücü yaklaşık 60 bin MW’a ulaşan ülkemizde doğrudan kulla-nılabilecek jeotermal potansiyeli ise, 31 bin 500 MWt’tır ve mevcut kaynaklarla yakın gelecekte yaklaşık 2 bin MWe değerlerinde elektrik üretileceği hesaplanmaktadır. Bu da Türkiye’nin yıllık elektrik tüketiminin yüz-de 1’ine karşılık gelmektedir. Ancak bu po-tansiyelin gerektiği gibi değerlendirildiğini söylememiz oldukça güç.

Ülkemizde bugün elektrik üretiminin sa-dece binde 3’ünü jeotermalden sağlıyoruz. Yakın gelecekte hizmete girecek enerji tesisi yatırımları için 5 milyar; ısıtma, seracılık ve termal amaçlı diğer kullanımlar için ise 1 milyar dolar olmak üzere toplamda 6 milyar dolarlık yatırım potansiyeli önümüzdeki 10 yıl içinde gerçekleşecektir.

Buna karşın, Türkiye’de jeotermal yatırımlar gerek ısıtma gerekse elektrik üretimi konu-sunda son 10 yılda oldukça hız kazandı. Şu sıralar Batı Anadolu’da 10’dan fazla yeni je-otermal enerji santrali kurulması için çalış-malar devam ediyor. Yüksek kapasiteli jeo-termal sahaların yer aldığı Büyük Menderes Grabeni boyunca Aydın, Denizli, Manisa ve Kütahya bölgelerinin bulunduğu Batı Anadolu’da hızla devam eden yatırım çalış-maları nedeniyle kapasitenin 2015 yılında 300 MW’ye yükselmesi beklenmektedir.

Önümüzdeki yıllarda know-how ve tekno-lojinin gelişmesiyle birlikte düşük enerjiye sahip sahalarda da jeotermal kaynağın kul-lanımının yaygınlaşacağı öngörülmektedir.

Jeotermal kaynaklarımızın konut ısıtmasın-da da yaygınlaştırılması halinde ciddi oran-da tasarruf yapılması mümkün olabilecektir. Özellikle ithal edilen doğal gazın yaklaşık dörtte birinin konutlarda tüketildiği düşü-nüldüğünde önemli bir tasarruf söz konusu olabilecektir. Dolayısıyla, ülkemiz jeotermal potansiyelini en iyi şekilde değerlendire-bildiği ölçüde, dışa bağımlılığını azaltmaya katkı sağlayacak ve bu durum doğrudan cari açığa da etki edecektir…

Zorlu Enerji Grubu olarak, yenilenebi-lir kaynaklar arasında jeotermal bizim için ayrı bir önem teşkil ediyor. Bu alanda, Türkiye’nin jeotermal kaynaklarının yüzde 87’sine sahip Ege Bölgesi’nin potansiyel olarak en verimli sahalarında çalışmaları-mızı sürdürüyoruz. Denizli’de devreye alma çalışmalarında son aşamaya geldiğimiz Kı-zıldere Jeotermal Santralimiz tamamlandı-ğında, 95 MW güce sahip, Türkiye’nin en büyük jeotermal santrali olacak. Dünyanın da sayılı büyük jeotermal santralleri ara-sına girecek. Santralin yılda üreteceği 600

Page 44: Sustainable Economy Turkey Dergisi

42 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Röpörtaj | Fatih ÇİL

milyon kWh elektrik ile 79 milyon ton/yıl fuel-oil ve bunun karşılığında yılda 86 mil-yon ABD doları dış kaynaklı enerji giderini ikame edebileceğini hesaplıyoruz.

Kızıldere’nin yanı sıra, 2040 yılına kadar üretim lisansımızın bulunduğu Manisa-Alaşehir jeotermal sahamızda da sondaj çalışmalarını sürdürüyoruz. 45 MW kuru-lu güce sahip olacak tesisin inşaatına, yatı-rım öncesi çalışmaları ve proje finansmanı tamamlandıktan sonra bu yıl içerisinde başlamayı hedefliyoruz. Ayrıca, Simav’da da jeotermal çalışmalarımız bulunuyor. Geçtiğimiz günlerde de yine Denizli Sa-rayköy’deki Karataş mevkiinde yaptığımız çalışmaların olumlu seyretmesi sonucu 100 MW’lık bir jeotermal tesis kurmak üzere EDPK’ya lisans başvurusunda bulunduk. Bitlis ve çevresindeki jeotermal kaynakların enerji üretiminde değerlendirilmesi konu-sunda da araştırmalar yapıyoruz.

Ülkemizin 2023 jeotermal hedefinin yarı-sını 2015 yılına kadar Zorlu Enerji Grunu olarak tek başımıza üretmeyi planlıyoruz.

Zorlu Enerji’nin diğer enerji yatırımları ve faaliyetleri hakkında bilgi verir misiniz?Yurt içinde olduğu gibi yurt dışında da pro-jelerimiz bulunuyor. İsrail’de ortağı oldu-ğumuz 800 MW kapasiteli Dorad Doğal Gaz Çevrim Santrali’nde üretim için son hazırlıklarımızı tamamladık. Santrali’in 400 KV şalt merkezi iletim şebekesine bağlandı. Ocak ayından Yine İsrail’de bulunan ve or-tağı olduğumuz toplam kurulu güçleri 175 MW olacak Ashdod ve Ramat Negev Do-ğal Gaz Çevrim santrallerinin inşaat çalış-malarına da geçtiğimiz yıl içerisinde başla-dık. Solad projesinin finansman çalışmaları ise devam ediyor. Pakistan’ın Jhimpir bölge-sinde de toplam 56,4 MW kurulu güce sa-

hip olacak olan ülkenin ilk rüzgar santralini kurduk. Kurulumu tamamlanan Pakistan Rüzgar Santralimizde geçtiğimiz hafta baş-latılan güvenilirlik testleri başarıyla tamam-landı ve Temmuz ayında Pakistan Ulusal İletim ve Dağıtım Şirketi’ne (NTDC) ti-cari elektrik satışına başlandı. Toplam 28 türbinden oluşan ve 56,4 MW kurulu güce sahip rüzgar santralimizle 159 bin MW/saat elektrik üretilecek. Pakistan Jhimpir’de bulunan rüzgar santralimiz, 20 yıl boyunca 350 bin hane halkını aydınlatacak.

10. büyük ekonomiye ulaşmak ve bunu sür-dürülebilir kılmak için enerji alt ve üst ya-pısını ve bunun için de enerji piyasalarını sürdürülebilir temellere oturtmak gerekiyor. Sizce bu konuda neler yapılmalı; öncelikleri-miz ne olmalı?Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik enerjisi üretimi içindeki payını 2023 yılına kadar yüzde 30’lara çıkarma hedefi, sektöre yön vermesi açısından oldukça önemli. An-cak, yenilenebilir enerji özellikle de güneş ve rüzgar enerjisi konusunda verilen teş-vikler, Avrupa ülkelerine kıyasla son dere-ce düşük. Yenilenebilir enerji teşvikleri için petrol fiyatlarındaki artış öngörüsü ışığında ekonomik analizler güncellenmeli, sera gazı emisyonları hesaba katılarak yeni çalışmalar yapılmalı diye düşünüyorum.

Yenilenebilir enerji potansiyelinin etkin kullanımı için daha güçlü ve cesaretlendi-rici yasal düzenlemeler hayata geçirilmeli. Mevcut yasa, izin verilen azami kurulu güç potansiyelini limitlendiriyor. Türkiye’nin güneş ve rüzgâr enerjisi potansiyeli de ye-niden değerlendirilerek mevcut hedefler ar-tırılmalıdır.Enerjide dışa bağımlılığın azaltılmasında kaynak çeşitliliğinin artırılmasının önem-

Page 45: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 43

Her Yönüyle Sürdürülebilirliğe Katkı Sağlayan Yatırımlar Gerçekleştirmeyi Hedefliyoruz

li bir rol oynuyor. Bu bakış açısıyla, Zorlu Enerji Grubu olarak yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarına odaklanarak, katma de-ğer yaratan, istihdamı destekleyen ve her yönüyle sürdürülebilirliğe katkı sağlayan yatırımlar gerçekleştirmeyi hedefliyoruz.

Sürdürülebilir enerji kaynakları ile üretimin büyük ölçekte gerçekleşebilmesi için ilk ola-rak sağlam bir finansal alt yapı ve sınırları belirlenmiş düzenleyici bir uygulama or-tamı gerekiyor. Bu anlamda bu yatırımları konu alan teşvik ve özel sektörün yatırım kararı almasını kolaylaştıracak ve uzun va-deli öngörüde bulunmasını sağlayacak libe-ral bir piyasa yapısının oluşturulması konu-ları büyük önem arz ediyor.

We aim to realize investments to contrib-ute sustainability by all aspectsSinan Ak: General Manager; Zorlu Energy Producing “True Energy” is on the basis of our sustainability understanding. As of 2012, we have proven once again our un-derstanding of “True Energy” by increasing our domestic and renewable energy projects share to the 35 percent of our generation portfolio. So far, we have invested 1 billion dollars in renewable energy and in the next 3 years we aim to invest $ 1 billion dollars in the geothermal, hydroelectric, wind and solar energy projects.

Page 46: Sustainable Economy Turkey Dergisi

44 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Röpörtaj | Fatih ÇİL

Yenileme pazarındaki garanti süreci çok önemlidir. Bir mar-kanın sürdürülebilir başarıyı yakalaması ve sonrasında po-zisyonunu muhafaza edebil-mesi için garanti sürecini çok doğru yönetmesi gerekmekte-dir.

Mesut Urgancılar

Yenileme Pazarı Geliştirme Derneği Başkanı

YPGD, Araç Sahiplerine ve Sektör Firmalarının Sürdürülebilir

Başarısına Katkı Sağlıyor

T üm araç sahiplerini ilgilendiren fakat öneminin pek farkında olunmayan çok önemli bir sek-

tör olan “Yenileme Pazarını” YPGD Başka-nı Mesut Urgancılar ile konuştuk. Dernek Başkanı Urgancılar; ulaşımın yaşamımı-zın tam merkezinde yer aldığı çağımızda hayati olan hizmetler sunan bu sektörü ve geliştirilmesi için yaptıkları çalışmaları Sustainable Economy’e anlattı.

Yenileme pazarını anlayabilmek için önce-likle aracın üretim ve yaşam döngüsü içinde yedek parça üreticilerinin  yerini anlamakta fayda var. Bu pek bilinmeyen bir konu. Di-lerseniz buradan başlayalım?Bir aracın başarılı olabilmesi ve istenen satış rakkamlarına ulaşılabilmesi için üretiminde kullanılan parçaların önemi üst seviyede-dir. Araç sahibi herhangi bir üründe oluşan problemin hangi yedek parça üreticisinden kaynaklandığını çoğu zaman bilmez, onun için önemli olan araç üreticisinin problemi çözmesidir. Arka planda ise araç üreticile-riyle yedek parça üreticileri arasında çok de-taylı bir süreç yönetilmektedir. Yedek parça üreticisi için en önemli nokta üretilen araçta bulunabilmek ve bu sayede yüksek adetli üretim yapıp satış sonrasında uzun süreli kazanç sağlayabilmektir. Araçların ortalama

Mesut UrgancılarYenileme Pazarı Geliştirme Derneği Başkanı

Page 47: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 45

YPGD, Araç Sahiplerine ve Sektör Firmalarının Sürdürülebilir Başarısına Katkı Sağlıyor

3 sene gibi garanti kapsamında olduğunu varsayarsak, alternatiflerine karşı rekabetçi olduğu sürece, araç sahibi aracındaki ürü-nü yedek parça olarak da kullanmayı tercih edecektir.

Aracın yaşam döngüsünde yedek parça üreti-cilerinden başka oyuncular da mevcut. Bütün bu yapıya yenileme pazarı deniyor. Biraz bu pazarı anlatabilir misiniz?Yenileme pazarı tüm dağıtım kanalını kap-sıyor. Mevcut dağıtım kanalını yedek par-ça üreticileri, toptancılar, perakendeciler ve servisler olarak tanımlayabiliriz. Zincirin her halkasının ayrı bir rolü var. Toptancıla-rın doğru ürün karmasını, yüksek bulunur-luk oranıyla ve rekabetçi fiyat stratejisiyle sunmaları gerekiyor. Perakendecilerin de bulundukları bölgede benzer görevi yeri-ne getirmeleri, ürünlere ihtiyaç olduğunda kolay ulaşılmasını doğru fiyatla sağlamaları gerekiyor ve son olarak da servislerin araçta-ki arızayı/hasarı giderecek değişikliği yapıp araç sahibinin güvenli bir şekilde yoluna de-vam etmesini sağlamaları gerekiyor. Avrupa’daki yenileme pazarı bugün ülke-mizdeki dağıtım kanalında göre daha ya-lın. Ürünler toptancılar tarafından direkt olarak servislere satılıyor. Zincirdeki bir halka ortadan kalktığından son kullanı-cıya daha avantajlı fiyatlar sunulabiliyor.

Peki YPG Derneği hangi ihtiyaçtan doğdu?YPG Derneği sektörümüzdeki oyuncuları biraraya getirmek, ortak sıkıntıları ve sek-törü ileri götürecek konuların tartışılacağı bir platform olması amacıyla kuruldu. Her sektörün, içinde bulunan firmaları temsil edecek, ortak çıkarlarını her alanda savuna-

cak ve geleceğini dizayn edecek bir Derneği olması gerektiğini düşünüyorum. Bu ne-denle YPG Derneği’nin yenileme pazarının bugünü ve yarını için önemi üst seviyededir.

Tamamen araç sahiplerinin yararına, reka-betçi bir piyasa oluşturmaya çalışan bir yapı diyebilir miyiz YPG Derneği için?Sadece araç sahiplerinin yararına der-sek eksik söylemiş oluruz. YPG’nin temel amacı yenileme pazarının düzenli, adil ve doğru olmasına katkı sağlamaktır. Bu sa-yede hem sektördeki firmalar sürdürülebi-lir bir başarı sağlayacak hem de bu sayede araç sahiplerine doğru ürün, olması gere-ken fiyatla ve iyi bir hizmetle ulaşacaktır.

Tabi burada, araç sahiplerinin bir takım kaygıları mevcut. Yenileme pazarında su-nulan yedek parçaların kalitesi noktasında bir kaygı herhalde bu?Mevcut algıda yanlışlıklar olduğunu düşü-nüyorum. Orijinal parçanın tanımı aracın üretiminde bulunan ve araç üreticisinin ku-tusunda satılan parçadır. Logosuz orijinal parça ise orijinal parça ile aynı firma tara-fından, aynı fabrikada üretilmiş olan sade-ce araç üreticisinin logosu yerine markanın logosunun bulunduğu parçadır. Dolayısıyla kalite veya herhangi bir açıdan orijinalin-den farkı yoktur. Birçok ülkede orijinal ve logosuz orijinal aynı fiyat seviyesinden satıl-maktadır, Türkiye’de de kısa vadede gerçek-leşeceğine inanıyorum. Diğer bir segment ise alternatif parçalardır. Bunlar da firmalar tarafından sadece aftermarket için üretilen muadil parçalardır. Araca montajı müm-kün olan, çoğunlukla kalite seviyesi daha düşük ve daha ucuz parçalardır. Son olarak

Page 48: Sustainable Economy Turkey Dergisi

46 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Röpörtaj | Fatih ÇİL

da kopya parçalar vardır. Tanımından da anlaşılacağı gibi kalite unsuru gözetilmeden üretilen çok ucuz parçaları bu gruba dahil edebiliriz. Araç sahiplerinin servisler tara-fından dört grupla ilgili bilgilendirilmesi ve seçim yapmaları sağlanmalıdır.

Garanti önemli bir konu. Özellikle güvenlik ve servis noktasında. Yenileme pazarı zinci-rinde hizmet kalitesi açısından neler söylene-bilir?Yenileme pazarındaki garanti süreci çok önemlidir. Bir markanın sürdürülebilir başarıyı yakalaması ve sonrasında pozis-yonunu muhafaza edebilmesi için garanti sürecini çok doğru yönetmesi gerekmek-tedir. Süreci doğru yönetmek her arızanın kabul edilmesi olarak algılanmamalıdır. Hedef hızlı bir şekilde garanti sürecinin yürütülmesi ve araç sahibinin arızanın kay-nağı konusunda bilgilendirilmesidir. Eğer ürün kaynaklı bir sorun varsa derhal de-ğişim yapılmalı, kullanım hatası sonucun-da arıza oluşmuşsa araç sahibine detaylı şekilde bilgilendirilmesi gerekmektedir.

Yani sürücüler rahat olsun, orjinaline eşde-ğer bir mal ve hizmet sunumu var mı diye-ceğiz?Bir önceki tanımlara bağlı kalarak, sektö-rümüzdeki tabirle logolu orijinal ile aynı fabrikada üretilen logosuz orijinal olan bir mal için araç sahiplerinin içleri çok rahat olabilir. Parça üreticilerinin faaliyetlerini sürdürebilmesi için yenileme pazarına ih-tiyaçları vardır. Doğru yönetimi göstermek adına aynı kalitedeki malı ve en azından aynı seviyede hatta daha ist düzeyde hiz-meti araç sahiplerini vermek zorundalar.

Peki bu sektör istenilen yerde mi, geliştiril-mesinin önünde engeller var mı? Büyük he-defleri olan ülkemizin, ekonomik büyümesi noktasında sektör nasıl bir değer üretiyor/üretebilir? Bu noktada kime ne gibi görevler düşüyor?Sektör hızlı bir şekilde büyüyor. Hem araç parkının büyümesine bağlı olarak hem de ürün gruplarının gelişmesine bağlı olarak büyüme devam edecektir. Sektörün potan-siyelinin en önemli göstergesi ülkemizde kişi başına düşen araç sayısıdır. Türkiye’de nüfusa göre oran 1/5 iken Avrupa’da 2/3, Amerika’da ise 1/1’dir. Dolayısıyla, Türkiye’nin hedef yıl olarak seçtiği 2023 yılına kadar büyüme hızla devam edecektir. YPG Derneği üyelerinin çoğunluğu ithalat bazlı firmalar olsa da, dağıtımını yaptıkla-rı markaların üst düzey kalitesinden dolayı tüketicilere artı değer kazandırmaktadırlar. Sağlanan değerin artması ve devamlı olabil-mesi için herkesin üzerine düşeni yapması gerekiyor. Devlet’in mali disiplini sağlaması ve artı değer yaratacak regülasyonları hayata geçirmesi, dağıtım kanalına dahil olan fir-maların da uzun vadeli düşünüp sektörü ge-liştirmek için gereken yatırımları yapmaları gerekiyor. Önemli noktalardan biri de Der-neğimizin gibi sivil kuruluşlara dahil olarak ortak çıkarların beraberce savunulması ve doğru vizyonun oluşturulması sağlanmalıdır.

Son olarak, yenileme pazarı ulaşımın sür-dürülebilir kılınması açısından önemli katkı sağlıyor, dersek yanılır mıyız?Yenileme pazarının önemli görevlerinden biri de ticaretin devamlılığını sağlamaktır. Araç sahiplerinin hizmet alması sağlanırken diğer taraftan karayoluyla yük taşıyan araç-

Page 49: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 47

YPGD, Araç Sahiplerine ve Sektör Firmalarının Sürdürülebilir Başarısına Katkı Sağlıyor

lar herhangi bir arıza yaşadığında hızlı bir şekilde çözüm bulabilmeleri için yenileme pazarının doğru yapılanmış olması önem-lidir. Hem parçaların bulunurluğu hem de servis organizasyonun yetkinliği ve dağılımı ticaretin durmaması adına kritiktir.

YPGD, contributes both vehicle owners and sustainable success of sectoral com-panies

Mesut Urgancılar: Chairman, Independ-ent Aftermarket Development Association of Turkey

Owner of the vehicle generally does not know the problem occurs in any part of

whicle orginated from which replacement parts manufacturer, so it is important that the vehicle manufacturer shall solve the problem. In the background very detailed process is managed between the vehicle manufacturers and spare parts manufac-turers. The most important point for the replacement parts manufacturer is to be found in the produced vehicle, whereby make high volume production to provide long-term gain after saling their prod-ucts. If assuming that the vehicle is under 3-year warranty averagely , as long as to be competitive against alternatives, the vehicle owner also will prefer to use the replacement parts.

Page 50: Sustainable Economy Turkey Dergisi

48 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Görüş| Fatih ÇİL

İSKEN olarak; bir yandan ül-kemizin ekonomik büyümesi-ne paralel olarak artan elektrik enerjisi ihtiyacını karşılan-masına destek olurken diğer yandan da hem doğal hem de sosyal çevremizin korunması ve geliştirilmesine katkı sağ-lıyoruz.

Dr. Sırrı UyanıkİSKEN İskenderun Enerji Üretim Genel Müdürü

Dr. Sırrı Uyanık

İSKEN İskenderun Enerji Üretim Genel Müdürü

“Sugözü Enerji Santralı” Sürdürülebilir Enerji Üretim Modeli

E konomik ve sosyal hayatın temel girdisi olan elektrik enerjisinin, toplumsal kalkınma ve gelişmeyi

destekleyecek şekilde; zamanında, yeterli miktarda ve sürekli bir şekilde üretilmesi gerekmektedir. Bu yazıda her açıdan (teknolojik, enerji üretimi, çevre koruma, sosyal sorumluluk) ÖRNEK bir kömürlü elektrik üretim sant-ralının sürdürülebilirlik modeline yaptığı katkılara değineceğiz.

Bu ana alanlardaki sayısız proje ve yatırım arasından aşağıda sunulan örnekler sür-dürülebilirli yaklaşımı çerçevesinde hem İsken’in yörenin gelişimini ve kalkınma-sı için gösterdiği özgün çabaların hem de projelerin uygulama biçimleriyle şirketin ve tesisin nasıl yörenin bir parçası ve iyi bir komşu olduğunun göstergesidir.

g Benim Okulum Projesi:İSKEN; okul kavramını içinde eğitim – öğretim faaliyeti gerçekleştirilen bir bina olmanın ötesinde öğretmen, öğrenci ve ailelerinin tüm hayatını kapsayan bir olgu olarak tarif etmekte ve toplumsal kalkın-manın temel öğesi olarak gördüğü eğitimin kalitesinin yükseltilmesine büyük önem vermektedir.Bu kapsamda geliştirilen Benim okulum Projesi ile İSKEN, Adana Valiliği ve Mil-li Eğitim Müdürlüğü ile işbirliği içerisinde hareket ederek; başta köy okulları olmak

Page 51: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 49

“Sugözü Enerji Santralı” Sürdürülebilir Enerji Üretim Modeli

üzere bölgede yer alan okul binalarının fizi-ki şartlarının iyileştirilmesine, öğrencilerin soyut ve yaratıcı düşünme yeteneklerinin geliştirilmesine ve öğretmenlerin kişisel ve mesleki gelişimlerine katkıda bulunmakta-dır.

g Temiz Yumurtalık Projesi:Daha yaşanılır bir Yumurtalık ilkesiyle ge-liştirilen Temiz Yumurtalık Projesi kapsa-mında; ilçenin kamusal altyapı sorunlarının giderilmesi, çevresel altyapısının geliştiril-mesi ile mevcut  cadde, sokak ve bina sto-ğunun modern bir yapıya kavuşturulması amaçlanmaktadır.

g Bölgesel Sağlık Altyapısını Geliştirme Projesi:İSKEN; bulunduğu yöredeki sağlık alt ya-pısının gelişmesine katkı sağlamak ve yöre halkına kaliteli sağlık hizmeti sunulması-na destek olmak amacıyla, bölgede faaliyet gösteren sağlık kuruluşlarına ilk günden bu yana destek olmaktadır

g Balıkçılığı Geliştirme Projesi:İSKEN, üç tarafı denizlerle çevrili olan ül-kemizin, yüksek bir su ürünleri potansiye-line sahip olduğuna ve bu potansiyelin ge-liştirilmesi halinde su ürünleri sektörünün ülkemizin önde gelen sektörlerinden biri olacağına inanmaktadır. Bu sebeple İSKEN, bulunduğu bölgedeki balıkçılık faaliyetlerinin geliştirilmesine bü-yük önem vermekte.Proje kapsamında bugüne kadar; 620 yöre balıkçısına toplam 36.600 paket balık ağı dağıtılmıştır. Bununla birlikte kötü durum-daki 33 balıkçı teknesi yenilenmiş ve Yu-murtalık Dalyanı’ndaki kuzuluk sistemleri yenilenmiştir.

g Zeytinciliği Geliştirme Projesi:Yukarıda tanımlanan sosyo – ekonomik problemin yöre halkıyla ve ilgili diğer ta-raflarla birlikte çözümüne katkı sağlamak amacıyla İSKEN tarafından geliştirilen Zeytinciliği Geliştirme Projesi kapsamında 850 yöre çiftçisine zeytin bahçesi tesis et-mek üzere; 85.000 zeytin fidanı, bağlama çubuğu ve ipi ile birlikte 10.200 paket or-ganik gübre ve gerekli miktarda tarım ilacı verilerek zeytin yetiştiriciliği yapmaları teş-vik edilmektedir. Ayrıca proje kapsamında; çiftçilerimize sertifikalı zeytin yetiştiriciliği eğitimleri ile danışmanlık hizmetleri de ve-rilmektedir.

g Esnaf Eğitim Projesi:İSKEN; sahip olduğu tarihi ve doğal gü-zellikleri sayesinde büyük bir turizm potan-siyeli bulunan ve özellikle yaz döneminde nüfusu 4 katına çıkan Yumurtalık’ta faali-yet gösteren küçük işletmelerin varlıklarını sürdürebilmeleri amacıyla konunun tüm ta-rafları ile birlikte sorumluluk alarak onların becerilerini arttıracak çalışmalar yürütmek-tedir.Proje kapsamıda üyeleri ağırlıklı olarak esnaflardan oluşan Yumurtalık Derneği (YUM–DER) ve yerel makamlarla birlikte esnafa; otel–restoran-market işletmeciliği, iş organizasyonu, satış ve iletişim gibi farklı konularda eğitim programları düzenlen-mektedir. Arıca her yıl turizm sezonu ön-cesinde farklı turizm bölgelerine işletmeler için teknik geziler düzenlenmektedir.

g Mikrokredi Projesi: Dar gelirli ailelere, özellikle kadınlara, yük-sek kalitede finansal ve finansal olmayan hizmetler sunularak, onların ekonomik ve sosyal durumlarını yükseltmeyi amaçlayan

Page 52: Sustainable Economy Turkey Dergisi

50 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Görüş | Fatih ÇİL

Türkiye Mikrokredi Programı kapsamın-da TİSVA (Türkiye İsrafı Öneleme Vakfı) ve İSKEN’nin katkılarıyla Yumurtalık’ta kurulan Mikrokredi Şubesi ile Yumurtalık ilçe merkezi ve bağlı köylerdeki dar gelirli girişimci kadınlara mikro finansman desteği sağlanmaktadır.

Ocak 2013’te başlayan uygulama kapsamın-da bugüne kadar 120 iş fikri olan kadına toplam 139.722 TL finans desteği verilmiş-tir.g Sugözü Taşımacılık Kooperatifi:İSKEN Sugözü Enerji Santralı’Nın bulun-duğu Yumurtalık’a bağlı Sugözü’nde köylü-ler tarafından kurulan ve işletilen 41 ortaklı Sugözü Taşımacılık Kooperatifi 45 adet son model minibüs, 62 personeli ile 2003 yılından bu yana İSKEN ve alt işverenlerine personel taşıma hizmeti sunmaktadır. Bu proje sayesinde 103 kişi doğrudan istihdam ve iş olanağına sahip olmuştur.

g Organik Tarım ve Çiftçi Eğitimi Pro-jesi:İSKEN yine yerel paydaşlarla geliştirdiği Organik Tarım projesi ile Çukurova Üni-versitesi Yumurtalık MYO’nun uygulama alanına uygulamalı organik tarım eğitimi yapılması amacıyla 1.000 M2’lik cam sera ile 50 kişi kapasiteli derslik inşa ederek üni-versitenin hizmetine sunmuştur. Bu tesiste açılan kurslarda organik tarım konusunda istekli yöre çiftçisine İŞKUR destekli mesleki eğitimler verilmiştir.

g Endüstriyel Kaynakçılık Kursu:Bölgesel istihdam olanaklarını geliştirme-si amacıyla İSKEN tarafından oluşturulan endüstriyel kaynak atölyesinde Yumurtalık Halk Eğitim Müdürlüğü tarafından kay-

nakçılık kursları düzenlenmektedir. Bugüne kadar düzenlenen kurslarda 100 katılımcı kaynakçı serftifikası almış olup bunlardan 70’i kursun ardından farklı şirketlerde istih-dam imkanı bulmuştur.

İSKEN; Çukurova Devlet Senfoni Orkest-rası, Sirkeli Höyük Arkeolojik Kazısı, Ada-na Engelliler Spor Kulübü, Adana İdman Yurdu Bayan Futbol Takımı, Ceyhan Be-lediyesi Bayan Basketbol Takımı, Yumur-talık Futbol Kulübü, DOHAYKO, YUM–DER, Çukurova Gazeteciler Cemiyeti, Türk–Alman Kültürel İşbirliği Derneği’ne verdiği destekler ile bulunduğu yörenin sos-yo – kültürel hayatını zenginleştirilmesine katkı sağlamaktadır.

Özetle İSKEN olarak; bir yandan ülkemi-zin ekonomik büyümesine paralel olarak artan elektrik enerjisi ihtiyacını karşılanma-sına destek olurken diğer yandan da hem doğal hem de sosyal çevremizin korunması ve geliştirilmesine katkı sağlıyoruz.

Sugözü Power Plant: Sustainable energy production modelSırrı Uyanık: General Manager, İSKEN Energy

Electrical energy as the the basic input of eco-nomic and social life must be generated duly, sufficient and continuously while supporting social development, and progress. As İSKEN, while we are supporting to meet the grow-ing demand for electricity in parallel with the country’s economic growth we contribute protection and development of our social and natural environment

Page 53: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 51

“Sugözü Enerji Santralı” Sürdürülebilir Enerji Üretim Modeli

Ecosystem management

United Nations Environment Programme

Page 54: Sustainable Economy Turkey Dergisi

52 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Görüş| Fatih ÇİL

Türkiye’ nin geleceği, enerji geleceği ile yakından bağlantı-lı ve önemli ölçüde paraleldir. Ülkemizin enerji geleceği için en önemli şart son on yılda gerçekleşen yatırımların en az önümüzdeki on yılda da en az aynı performansla devam et-mesidir.

Batu Aksoy

Enerji Ticareti Derneği Başkanı

Sürdürülebilir Ekonomi İçin Sürdürülebilir Enerji

G ünümüzün en revaçtaki kavramla-rından biri, bütün iş ve faaliyetlerin en önemli değerlendirme ölçütü

olan “sürdürülebilirlik”. Dünyanın hızlı değişim ve gelişim evresinde alışılageldik yaşam döngüsünün kesintiye uğramadan ne kadar sürebileceği her bireyin ortak kaygısı haline geldi.

Dünyanın hızlı gelişim ile bağlantılı artan tüketiminin yansımalarının doğal kurgusu içinde en şeffaf ve somut şekilde görüldüğü yer ise arz ve talep uyarınca bedel ve eder beklentisi doğrultusunda değerin belirlen-diği piyasalar olmuştur. Planlama, üretim, ticaret ve bu süreçlere hizmet aşamalarında ayrı ayrı süreçler piyasalarda değerlenmek-tedir. Bu aşamaların hepsine bakıldığında ise gerek varlıkları, gerekse nitelikleri açı-sından olmazsa olmaz görünen en önemli bileşenlerden biri de yaşamın kaynağı olan enerjidir.

Ekonomik büyüme ile enerji tüketimindeki artışın arasındaki olumlu korelasyonu son 10 yıldaki performansları ile en yüksek mak-roekonomik büyümeyi gösteren Çin Halk Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti’nde görmekteyiz. Bu iki ülkenin enerji tüketi-mindeki artış hızı da aynı sıralamayla başı çekmektedir.

Ülkemizde şu anda 61.000 MW’ın üzerin-de elektrik enerjisi üretmeye amade kurulu güç bulunmaktadır. Bu sene gerçekleşmesi

Batu Aksoy,Enerji Ticareti Derneği Başkanı

Page 55: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 53

Sürdürülebilir Ekonomi İçin Sürdürülebilir Enerji

beklenen toplam elektrik tüketimi ise 255 milyar KWh civarındadır. Bununla birlikte Türkiye’nin 2023 yılında, yani Cumhuriye-tin 100. Yılında ve bu günden tam on yıl sonra, dünyanın on büyük ekonomisi arası-na girme amacı bulunmaktadır. Bu amaca yönelik olarak konulan hedeflere ulaşabil-mek için gerekli, çeşitlendirilmiş portfö-ye dayalı en az 110.000 MW’ın üzerinde kurulu güce ulaşılması gerekmektedir. Zira amaç gerçekleşirse 2023 yılı için beklenen yaklaşık tüketim miktarı 450 milyar KWh olarak hesaplanmaktadır.

Geçtiğimiz on yıllık sürece baktığımızda ise 2002’de yaklaşık 36 milyar Amerikan do-ları olan ihracatımız 2012’de 152,5 milyar Amerikan dolarına, 2002’de yaklaşık 350,5 milyar TL olan GSYH 1.415 milyar TL’ ye ve 2002’ de 3.500 Amerikan doları olan kişi başına gelir 2012’ de 10.500 Amerikan do-larına çıkmıştır. Bu gelişmelere paralel ola-rak ise kurulu gücümüzün yaklaşık 30.000 MW’dan bu noktalara ve elektrik tüketimi-nin ise 132,55 milyar kWh’den 2012 sonu itibarı ile 241,95 milyar kWh seviyesine geldiği görülmektedir.

Türkiye, geçtiğimiz on yılda hedeflediği per-formansı gösterme başarısına sahip olmuş-tur ve önümüzdeki on yılda bu performansı tekrarlamayı hedeflemektedir. Sürdürüle-bilirlik hem performansın tekrarı hem de kalitesi çerçevesinde anlam kazanmaktadır.Ekonomik büyümeyi besleyecek enerjinin arz güvenliğinin güvence altına alınması üretim yatırımlarının aynı hızla devamına bağlıdır. Bahsedilen yatırımların toplam tu-tarı üretim kaynağına bağlı olmak kaydıyla yaklaşık 80 ile 100 milyar Amerikan doları arasında bir büyüklüğe denk düşmektedir. Dolayısıyla Türkiye’nin yeni ekonomi ge-leceği için hayati öneme sahip yeni enerji

geleceği, yılda ortalama 8 ile 10 milyar dolar arasında bir yatırımla sürdürülebilir kılına-bilecektir. İşte enerji piyasasının oluşumunun ve ti-caretinin derinliğinin önemi bu noktada ortaya çıkmaktadır. Türkiye’ nin yeni enerji geleceği için gerekliliğinden bahsedilen bu yatırımların yerli finansal kaynaklar ve teş-vikler ile kısmi olarak yerine getirilebilece-ği öngörülmektedir. Ülke dışı kaynakların Türkiye’ye duran varlık yatırımlarına yönel-mesi için ise belirli fizibilite çalışmalarıyla geleceğe dönük öngörüler ve referanslara sahip olması şarttır. Kaldı ki yerli yatırımcı-nın da yatırım yapabilmesi için de fizibilite etütlerine, güvenli göstergelere ve bu gös-tergeler üzerine inşa edebileceği öngörülere ihtiyacı vardır.

Bankalar ve tüm benzer finans sağlayıcılar, ancak sağladıkları finansmanın geri dönü-şü konusunda somut bilgi ve verilere sahip olurlar ve bu bilgi veriler kendileri açısından ticari olarak makul olursa sektöre kaynak aktarımında bulunabilirler.

Bu referans bilgi ve göstergelerin en önem-lisi ise enerji emtialarının kısa, orta ve uzun vadeli fiyatıdır. Zira yapılacak yatırımda birçok maliyet kalemi varken bunun karşı-lığında tek gelir kalemi elektrik satışı geliri olacaktır.

Bu konuda öngörü oluşturabilecek referans fiyat oluşumu ise ancak iyi kurgulanan ve işleyen bir enerji piyasasında gerçekleşe-bilecektir. Bir piyasanın iyi işlediğinin en önemli göstergesi ise o piyasada yapılan iş-lemlerin miktarı ve çeşitliliği yani piyasanın likiditesi ve derinliğidir. Bu likidite ve de-rinlik ise ancak ticaret miktarının çeşitlili-ği ve çokluğuyla sağlanabilecektir. Zira bir ürün üzerine ne kadar çok ticaret yapılıyor,

Page 56: Sustainable Economy Turkey Dergisi

54 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Görüş | Fatih ÇİL

ne kadar fazla fiyat belirleniyorsa, o fiyat o kadar normalize olmuş, sağlam temelde is-tikrar bulmuş ve kalıcı hale gelmiş, gerçek değere en yakın noktaya ulaşmış demektir. Böyle bir fiyat ise ister bir gün isterse bir yıl sonrası için olsun, yeterli referansı verme ve gösterge oluşturma olgunluğuna ulaşmış olarak öngörüde bulunma şansı tanıyabi-lecektir. Kısacası enerji ticareti arttıkça da üzerinde işlem yapılan enerji ürünlerinin fiyatları daha stabil ve ortak kabul gören bir noktada objektif ve herkes için geçerli refe-ranslar ve sinyaller üretebilecektir.

Tabii bu noktada cari fiyatların gösterge ni-teliğine ulaşarak öngörüler için bir referans oluşturabilmesinde diğer önemli husus, ya-pılan ticaret esnasında oluşan fiyatlara daya-nak olan içerik kalemlerinin şeffaf ve doğru şekilde biliniyor olmasıdır. Mevcut durum-da fiyatların belirli bir istikrara kavuşmuş olmasına ek olarak bu fiyatların içerikleri de öngörüde bulunmak için ana öğeler ola-caktır. Zira öngörüler, referans alınabilecek fiyatların bileşenlerinde gerçekleşebilecek değişiklik senaryoları üzerine kurgulanabi-lecektir.

Buraya kadar üzerinde durduğumuz husus-lar enerjinin toptan ticareti ile daha fazla ilgili noktalardı. Biraz da perakende ticare-tin yani serbest tüketicilere enerji satışının enerjinin geleceği ve sürdürülebilirliği açı-sından önemine değinmek isterim.

Serbest tüketicilere yapılan elektrik satışın-da ticarete dahil olan tedarikçi ve tüketici sayısının artması rekabetin gelişmesini sağ-layacaktır. Rekabet ise ülkemizin gelece-ğinin ve büyümesinin mimarı olan sanayi, ticaret ve hizmet sektörlerinde önemli bir maliyet kalemi olan enerjinin yükünü bi-raz da olsa hafifletecek ve Türkiye’ nin yeni

ekonomi ve enerji geleceğine önemli pozitif katkılarda bulunacaktır.Son olarak gerek toptan, gerekse perakende elektrik ticareti ile ilgili yaşanan bazı sorun-ları da vurgulamak yerinde olacaktır. Tür-kiye enerji piyasası da son on yıl içerisinde önemli gelişmelere sahne olmuştur. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK)’ nun kuruluşu başta olmak üzere yapılan mevzuat ve uygulama değişiklikleri, Piyasa Mali Uz-laştırma Merkezi (PMUM)’ un kuruluşu ve mevcut piyasanın aşamalı şekilde faaliyete geçişi, dağıtım özelleştirmeleri ve Avrupa enterkonnekte sistemine bağlantı gibi dev-rim niteliğinde değişikliklere karşın piyasa-nın serbestleşmesi ve ticaret ortamının ge-lişmesine dönük çalışmalar oldukça geride kalmıştır.

Özellikle devletin enerji sektöründeki ha-kim rolünün devamı ve bu rolün fiyat olu-şumlarını etkileyici durumu, şeffaflık konu-sunda adım atılmakta zorlanılması, teknik kapasite yetersizliğinden kaynaklı ve öngö-rülemeyen maliyet yükleri, fiyat oluşumu-nun metodolojisinin belirsizliği ve bundan dolayı fiyatlara karşı oluşan güvensizlik, ikili anlaşmalarda her sözleşme başına yeniden ödenmek durumunda kalınan damga ver-gisi, perakende elektrik ticaretinde rekabeti engelleyici şekilde gerçekleşen piyasa oyun-cuları arasındaki eşitsizlik, mevzuatların uy-gulanmasındaki denetimsizlik ve dikkatsiz-lik, kurumlar arası uygulama çatışmaları ve belirsizlikleri, standart eksikliği gibi başlıca sorunlar elektrik ticaretinin gelişerek enerji geleceğimize yapacağı katkıyı gösterebilme-sine engel olmaktadır.

Oysa Enerji Ticareti derneği olarak 2012 yılında dünyanın en büyük danışmanlık şir-ketlerinden birisine yaptırdığımız çalışma, elektrik piyasasının liberalleşmesinin 2019

Page 57: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 55

Sürdürülebilir Ekonomi İçin Sürdürülebilir Enerji

yılı itibariyle Türkiye ekonomisinde %2.6 ek GSYH artışı sağlayacağını göstermiştir.Sonuç olarak, Türkiye’ nin geleceği, enerji geleceği ile yakından bağlantılı ve önemli ölçüde paraleldir. Ülkemizin enerji geleceği için en önemli şart son on yılda gerçekle-şen yatırımların en az önümüzdeki on yılda da en az aynı performansla devam etmesi-dir. Bu yatırımların devam edebilmesi ise yatırımcı ve finansörlerin, bu yatırımların akıbetine dair öngörülerde bulunabilmeleri ile mümkündür. Geleceğe dair öngörüler ise ancak mevcut durumdan referans alına-rak gerçekleştirilebilir. Bu referansların en önemlisi ise güvenilir bir gösterge niteliği taşıyacak referans fiyatlardır. Referans fi-yat oluşumu için ise etkin bir piyasa ve bu piyasanın likidite ve derinliğini sağlayacak yeterli büyüklükte enerji ticareti en önemli koşuldur. Dolayısıyla Türkiye’ nin yeni ener-ji geleceğinde en kritik konuların başında enerji ticareti gelmektedir.

Enerji Ticareti DerneğiEnerji Ticareti Derneği (ETD), 2010 yı-lında Elektrik Toptan Satış Lisansı sahibi firmalar tarafından kurulmuştur. Şu anda 41 üyesi bulunmaktadır. Üyelerimizin listesi www.etd.org.tr web sitesinde bulunmakta-dır.

ETD, enerji ticaretinin adil ve serbest ya-pılabileceği altyapıların hazırlanması ve yönetilmesi, piyasa fiyat ve bilgilerinin şef-faf ve ulaşılabilir olmasını sağlayacak plat-formların kurulması için gereken faaliyet-lerde bulunmak; bu ticaretin kuralları ve standartlarının evrensel normlarda konu-labilmesi, tereddütsüz kullanabilecek tüm taraflara eşit mesafede standart kontratların hazırlanması ve ticaretin etik kurallarının konması ile ilgili fonksiyonları üstlenmek amacıyla hayata geçirilmiştir.

Bu bağlamda Enerji Borsası, enerji ticare-tinde standardizasyon ve tüm enerji piyasa-larının tüm unsurları arasında eşit rekabet koşulları, şeffaflık ve öngörülebilirlik başlıca konular olarak ön plana çıkmaktadır. Bu amaçlar doğrultusunda gerek bünye-mizde oluşturulmuş olan Çalışma Grupları aracılığıyla gerekse ETD Başkanlığı olarak enerji ticareti piyasasının tüm katılımcıları ve ilgili tüm Devlet Kurum ve Kuruluşla-rı (Başta Enerji Bakanlığı, EPDK, TEİAŞ, Rekabet Kurumu olmak üzere) ile görüşme-ler yapılmakta, gelişmeler ve düzenlemeler ile ilgili görüş ve düşünceler paylaşılmakta, piyasanın tüm unsurlarını kapsayacak top-lantılar, konferanslar ve eğitimler düzenlen-mektedir.

ETD, uluslar arası alanda ise başta EFET (European Energy Traders Federation – Avrupa Enerji Tacirleri Federasyonu) olmak üzere bazı aracı kurumlar ve enerji haber ajansları ile iş birliktelikleri yapmaktadır.

Sustainable energy for sustainable econ-omyBatu Aksoy: Chairman, Energy Traders As-sociation

Turkey’s future is closely linked and substan-tially parallel to the future of energy . The most important requirement for our coun-try’s energy future is the investments made in recent decade to be carried on at least for the next ten years with the same perfor-mance. Therefore investors and financiers must be able to forecast the fate of their in-vestments. At this point the most important thing is reference price and the most impor-tant requisites for the formation of reference price are an active/effective market and such an energy trading volume providing liquid-ity and depth of this market.

Page 58: Sustainable Economy Turkey Dergisi

56 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Görüş | Fatih ÇİL

Bugün Türk müteahhitleri dünyada çapında üstlendikleri işlerle aranan bir marka oldu. Türk işçileri de artan nitelik-leri ile aranan işgücü olsun is-tiyoruz. ‘İnşaat sektöründe ye-tersiz ve belgesiz işçi kalmasın’ amacıyla yola çıktık.

M.Şükrü Koçoğlu

Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası (İntes) Ykb.

Nitelikli ve Sağlam Yapılar Ancak Nitelikli İşgücü ile İnşa Edilebilir…

“İnşaat Sektörde Hedefimiz: Belgesiz Ve Yetersiz İşçi Kalmasın”Devletlerin öncelikli hedefleri vatandaşları-na iş ve aş sağlamaktır. İstihdam bugün tüm dünya ülkelerinin en önemli ve öncelikli sorunudur. İstihdam, sadece işsizlikle açık-lanamayacak kadar karmaşık ve ucu buca-ğı olmayan bir konudur. İşsizlik sorununu büyük ölçüde çözen ülkelerde bile istihdam farklı yönleri ile çözüm bekleyen bir konu olmaya devam etmektedir. Dolayısıyla işsiz-lik sıfırlansa da bu kez de iş güvenliği, işgü-cü kalitesi ve verimlilik gibi can alıcı konu-lar çözüm için sırada beklemektedir. Bugün ülkemizde işsizliğin yüksek olması nede-niyle öncelik iş bulmaktır, ancak insanların işlerinde verimli, sağlıklı ve güvenli, mutlu olması da başka can alıcı konulardır.

İnsanlara istihdam sağlamak… Ama nasıl? Esas olan güvenli, refah düzeyi yüksek iş ve istihdam olanakları sağlamaktır. Ulusla-rarası Çalışma Örgütü ILO, tüm çalışanlar için insan onuruna yakışır iş imkanlarının oluşturulmasını temel amaç edinmiştir. İn-san onuruna yakışır iş sağlama ise insanları becerilerine uygun ve onlara sosyal refah getirecek iş ortamı yaratmak ile mümkün olabilecektir.

Ülkemiz genç nüfus yapısı ile dünyanın pek çok gelişmiş ülkesine göre avantaj sahibidir. Peki, bu genç nüfus avantajımızın ne kada-rını kullanabiliyoruz. ILO’nun verilerine göre; 2013 yılında kü-

M.Şükrü KoçoğluTürkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası (İntes) Yönetim Kurulu Başkanı

Page 59: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 57

Nitelikli ve Sağlam Yapılar Ancak Nitelikli İşgücü ile İnşa Edilebilir…

resel genç işsizlik oranının yüzde 12,6 ile 2009 yılında gerçekleşen kriz zirvesine yak-laşmış olduğu ortaya koymaktadır.Ülkemizde de gençler arasında işsizlik temel istihdam sorunudur. Ancak, 2009’da yüzde 25,3 olan genç işsizliği oranı, 2012 yılında yüzde 17,5’e düşerek olumlu bir seyir izle-miştir. Bununla birlikte yine ILO raporuna göre, 2010 yılında Türkiye’deki 15-29 yaş grubundaki gençlerin yüzde 36,6’sı durum-dadır. Bu sonuca göre Türkiye, 32 OECD ülkesi içinde gençlerin potansiyelini en az kullanan ülkedir.

Genç nüfusumuz ile övünürken bu avantajı-mızı kullanamıyor olmamız da düşündürü-cüdür. Genç potansiyelimizi nasıl daha fazla kullanabiliriz? Bu soru ve soruya verilecek cevaplar çok önemlidir. Gelişmekte olan her ülke gibi Türkiye’nin de uzun vadeli sürdürülebilir bir büyüme di-namiğini yakalayabilmesi iyi eğitilmiş insan gücü ile kalıcı olacaktır. Rekabet gücümüzü arttırabilmemiz de işgücümüze yapacağı-mız yatırımlarla doğru orantılıdır. Bu durum inşaat sektörümüz için de geçer-lidir. Sektörümüzün büyümesi, kaliteli ve sağlam işler ortaya çıkarılmasında çalışan iş gücüne yapılan yatırımlar en önemli bileşe-ni oluşturmaktadır. Çünkü, inşaat sektörü emek yoğun bir sektör demektir. Bir baraj, yol şantiyesinde, bir enerji santrali projesin-de veya bir liman inşaatında binlerce kişi çalışmaktadır. Ancak, ülkemizde özellikle inşaat sektöründe kalifiye olmayan eleman-ların çalışması kalite sorununu gündeme getirmiştir. Zira, nitelikli yapılar ancak ni-telikli işgücü ile inşa edilebilir.

Bundan tam 50 yıl öncesinde sağlam temel-ler üzerine kurulmuş bir işveren sendikası olarak gerçeği ve zorunluluğu çok önceden gördük ve bu hedef için kararlı adımlarla

yola çıktık. Türkiye’de birçok önemli sosyal sorumluluk projesine imza atan ve mesleki sorumluluğunu her zaman yerine getiren İNTES, sektörümüze nitelikli iş gücü ka-zandırılmasını temel görev edinmiştir.Bugün Türkiye’de nitelikli işgücünün öne-mi anlaşılmış ve işgücünün niteliklerinin geliştirilmesi konusunda çok ciddi mesafe alınmıştır. İnşaat sektörünün temsilcisi ola-rak Sendikamız da bu noktada devletimizin gerçekleştirdiği çalışmalar içerisinde yer al-mıştır.

Türkiye’de artık meslek standartları ve mes-leki yeterliliklerin geliştirilmesi konusu, olması gerektiği gibi istihdam konusunun temel dinamikleri haline gelmiştir.

Bu süreci hatırlayacak olursak; Mesleki Yeterlilik Sistemi Meslek Standartları ve Belgelendirme Sistemini kurmak ve çalış-tırmak konusunda devlet, işçi ve işveren kesimini temsil eden kuruluşlar, 17 Eylül 1992 tarihinde ‘Meslek Standartları Milli Protokolü’nü imzalayarak, genel bir uzlaş-maya varmışlardır. Bu kapsamda Meslek Standartları komisyonu oluşturulmuştur.

Dünya Bankası ile Hazine Müsteşarlığı arasında imzalanan kredi anlaşması ile İs-tihdam ve Eğitim projesi start almıştır. İs-tihdam ve eğitim projesi çerçevesinde 250 meslek dalında meslek standartları üretil-miş, sınav ve soru bankaları oluşturulmuştur.İş ve İşçi Bulma Kurumu’nun genel koor-dinatörlüğünde, Meslek Standartları Ko-misyonu (MSK) ve bu Komisyona teknik destek vermek üzere kurulan Araştırma ve Teknik Hizmetler Birimi ( ATHB ) tara-fından yürütülen projede İNTES de yer al-mıştır. Bu gelişmeleri 21 Eylül 2006 tarihli ve 5544 sayılı Kanun ile iş gücü piyasamızın geleceği

Page 60: Sustainable Economy Turkey Dergisi

58 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Görüş| Fatih ÇİL

açısından kilit rol üstlenen Mesleki Yeterli-lik Kurumu’nun kurulması izlemiştir. MYK iş gücümüzün iş piyasasının gereklerine göre yetiştirilip belgelendireceği bir sistemi temin etmeyi amaçlamıştır. MYK Avrupa Birliği ile uyumlu ‘ulusal mesleki yeterlilik sistemini’ kurmak ve işletmeyi de temel gö-rev olarak üstlenmiş ve sektörler temsilcileri ile ortak çalışmalar yürütmüştür. Bu kap-samda Mesleki Yeterlilik Kurumu, inşaat sektöründe meslek standartları ve ulusal yeterliliklerin geliştirilmesi için İNTES’i görevlendirmiştir.

İnşaat sektöründe 9 Temmuz 2008 tarihin-de İNTES ve Mesleki Yeterlilik Kurumu arasında ilk protokol imzalanmıştır. Proto-kol kapsamında ulusal meslek standartlarını belirlenmesi için 29 meslekte çalışma baş-latılmıştır. Ardından Sektörün ihtiyaçlarını karşılamakta 29 mesleğin yeterli olmayacağı görülerek, kapsam genişletilmiş ve 50 mes-lekte standartların belirlenmesi çalışmaları-nın sürdürülmesine karar verilmiştir.

Standart çalışmaları tamamlanan ve bugün-lerde yayımlanması beklenen 42 ulusal mes-lek standardı Resmi Gazete’ de yayımlanmış olup, 8 tane meslek standardının çalışmaları devam etmektedir.

İNTES, standardı hazırlanan mesleklerin ulusal yeterliliklerini de belirlemek üzere MYK tarafından 8 Aralık 2009 tarihin-de görevlendirilmiştir. Bugün 22 mesleğin ulusal yeterliliği MYK Yönetim Kurulu’nca onaylanmıştır.

İNTES, MYK tarafından inşaat sektöründe meslek standartları ve ulusal yeterlilik hazır-lama konularında yetkilendirildikten sonra, kurum tarafından 30 Aralık 2008 tarihinde yayınlanmış Mesleki Yeterlilik, Sınav ve Bel-

gelendirme Yönetmeliği ilgili maddelerinde yer alan esaslara göre sınav ve belgelendirme merkezi olma konusunda etkin çalışmaları-na başlamıştır.

İNTES bu çalışmaların ilk adımı olarak sınav ve belgelendirmeye yönelik çalışma-larını yürütmek üzere Ocak 2010’da bir iktisadi işletme kurmuştur. Kurulan iktisa-di iletmenin adı Mesleki Yeterlilikler ve Belgelendirme Merkezi İktisadi İşletmesi ( İNTES MYM)’dir.

İNTES MYM’nin amacı; inşaat sektö-rünün ihtiyaçları doğrultusunda, sektörde çalışan ve/veya çalışmak isteyenlerin nite-liklerini bağımsız ve tarafsız kurallar çer-çevesinde, belirlenmiş ulusal ve uluslararası standartları temel alarak, ölçmek, değerlen-dirmek ve belgelendirmek; tüm bu faaliyet-ler sırasında bilimsel, teknolojik verilerden, ulusal ve uluslararası yeterlilik ve akredi-tasyon kurallarından yararlanarak faaliyette bulunmaktır.

Mesleki yeterlilik sisteminin diğer bir bile-şeni olan Mesleki Yeterlilik, Sınav ve Belge-lendirme Yönetmeliği’nin ilgili maddelerine uygun olarak eylem planını belirlenmiştir.

Ardından İNTES MYM, ilgili meslekler-de akredite belge verebilmek üzere Türk Akreditasyon Kurumu’na (TÜRKAK), başvurmuştur. TÜRKAK tarafından ger-çekleştirilen denetimler sonunda 6 Ocak 2012 tarihinde İNTES MYM, personel belgelendirmede akreditasyon sertifikasını almaya hak kazanmıştır.

TÜRKAK denetimlerinin ardından gerçek-leştirilen MYK denetimlerinin sonucunda ise İNTES MYM 19 Ocak 2012 tarihinde ulusal yeterliliklere dayalı sınav ve belgelen-

Page 61: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 59

Nitelikli ve Sağlam Yapılar Ancak Nitelikli İşgücü ile İnşa Edilebilir…

dirme yapma ve sektöründe ‘Mesleki Yeter-lilik Belgesi’ verme konusunda yetkilendiril-miştir.

Sonuç olarak, İNTES MYM bugün inşa-at sektöründe 18 farklı meslekte ‘Mesleki Yeterlilik Belgesi’ verme yetkisine sahip ilk kuruluştur.

İNTES MYM, belgelendirme yetkisi al-mış olduğu Ocak 2012 tarihinden bu yana Türkiye’nin farklı illerinde ve yurtdışında 8000’e yakın işçi adayını mesleki yeterlilik sınavlarına almıştır. Bu adaylardan 500’e yakını mesleki yeterlilik belgesi almaya hak kazanmıştır.

Böylelikle İNTES MYM inşaat sektörüne niteliği kanıtlanmış belgeli işçi kazandırma yönünde atılan önemli bir adımın sahibidir.

İNTES MYM, ayrıca belgelendirme yetkisi aldığı mesleklerde sınav ve belgelendirme süreçlerini, ulusal yeterliliklere dayalı, ulus-lararası personel belgelendirme standartla-rına uygun kurmuş olduğu sistemini dokü-mante etmiştir. Bu kapsamda sürece ilişkin prosedürler, prosesler, yönergeler tanımlan-mıştır. Belgelendirme sürecine ilişkin tüm faaliyetler sistemimize özgün hazırlanmış bir yazılım ile takip edilmektedir.

Merkezimize Ankara’dan gelen sınav ta-lepleri Sendikamızın 2003 yılında YOL-İŞ Sendikası ile birlikte kurmuş olduğu Türki-ye Eğitim Şantiyesi’nde (TES) gerçekleştir-mektedir. Ankara dışından gelen başvurular için gerekli koşulların sağlandığı firma şan-tiyeleri kullanılmaktadır. Her mesleğe ait sınavları, yazılı ve uygula-malı olmak üzere iki aşamada gerçekleştir-mekteyiz. Uygulamalı sınavda adaylardan, ‘gerçek’ bir iş yapmalarını beklemekteyiz.

Sınavlar mesleğinde uzman akademisyen/ mühendis/ teknik eğitmen veya tecrübeli saha elemanları tarafından değerlendiril-mektedir. Her aday sınav sonuçlarını www.intesmym.org.tr  adresinden takip edebil-mektedir.

Sınavlarda başarı gösteren adaylar artık belge sahibidirler. Bu adaylar sektörde fark-lılıklarını ispat etmişlerdir. İş gücü piyasa-sında öncelikli olacaklardır. Çünkü ‘Mes-leki Yeterlilik Belgesi’ sahibi olmuşlardır. Üstelik bu belgeler 10 yıl süresince geçerli olacaktır.

Mesleki yeterlilik belgesine sahip işçilerin gerek yurt içinde gerekse yurt dışında istih-dam edilebilirliği artacaktır.

Nitelikleri ispatlanmış işçi ile çalışmak, iş-verenin nitelikli iş üretme konusunu garanti altına alacak böylece Türk inşaat sektörü-nün rekabet gücünü artırmış olacaktır.

İNTES, kurmuş olduğu İNTES MYM ile özerk, bağımsız, akredite edilmiş bir ku-ruluş olarak kalite güvencesi altında etkin, şeffaf, güvenilir bir sınav ve belgelendirme merkezi kimliği ile Türk İnşaat Sektörüne hizmet verme yolunda çarkları döndürmeye başlamıştır.

İNTES olarak bu konuda Türkiye çapın-da bir seferberlik başlattık. Türkiye’nin her bölgesinde güvenilir inşaatlar yapılması amacıyla belgeli işçi çalıştırılmasının yay-gınlaştırılmasını hedefliyoruz. Daha önce Doğu Marmara, Ağrı, Van, Afyon, Mersin gibi illerde başlattığımız çalışmaları tüm Türkiye’ye yaymak istiyoruz Bu amaçla 81 il ve 1000’lerce ilçede, Çevre ve Şehirci-lik Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın ülke genelindeki tüm teşki-

Page 62: Sustainable Economy Turkey Dergisi

60 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Görüş | Fatih ÇİL

latlarında çalışmalarımızı tanıtmak amacıy-la İNTES MYM afişini gönderdik.

Bugün Türk müteahhitleri dünyada çapında üstlendikleri işlerle aranan bir marka oldu. Türk işçileri de artan nitelikleri ile aranan işgücü olsun istiyoruz. ‘İnşaat sektöründe yetersiz ve belgesiz işçi kalmasın’ amacıyla yola çıktık.

Sonuç olarak, inşaat sektörü ile büyüyen, kalkınan Türkiyemizin ehil eller ile inşa edilmesini hedefliyoruz. Bu hedefe doğru kararlı ve emin adımlarla yürüyoruz ve bu yolda ilkleri yapmanın haklı gururunu ya-şıyoruz. Qualified and sound constructions only built by qualified and skilled workforceM.Şükrü Koçoğlu: Chairman, Turkish Con-struction Employers’ Association

As an employers’ union established on a solid foundation exactly 50 years ago we saw the fact and obligation long before and set out with steady steps for this target. İNTES who realized many important social responsibil-ity projects and fulfills its professional re-sponsibility all the time adopted to bring in qualify workforce to our our sector is a basic task.İNTES, after authorized by Vocational Qualifications Authority on preparation of national occupational standards and quali-fications in the construction industry ,started to work effectively for being the certification examimation center in accordance with the relevant articles of the Regulation on Ex-amination and Certification issued in 30th December 2008

Page 63: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 61

Nitelikli ve Sağlam Yapılar Ancak Nitelikli İşgücü ile İnşa Edilebilir…

Page 64: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Röpörtaj | Fatih ÇİL

62 SUSTAINABLE ECONOMY • Ekim 2013

Türkiye’de inşaat malzeme-leri sektörü 2023 yılı için Türkiye’nin toplam 500 milyar dolar ihracat hedefi kapsamın-da kendisine 100 milyar dolar-lık bir ihracat hedefi belirle-miştir.

Dündar Yetişener

İmsad Başkanı

İnşaat, Sürdürülebilir Kalkınma Hedefindeki

En Etkili Sektörlerden Birisidir

İ MSAD Başkanı Dündar Yetişener ile yapı malzemeleri sektörünü ve sürdürülebilirlik çalışmalarını ko-

nuştuk. “İnşaat sektörünün gerek toplam üretimde, dış ticarette ve istihdamdaki payı, gerekse diğer sektörlerle olan yüksek etkileşi-mi bakımından sürdürülebilir kalkınma he-define varabilmek için en etkili sektörlerden birisidir” diyen Yetişener tüm sorularımızı yanıtladı.

Türkiye İMSAD’ın sürdürülebilir ekono-mi içindeki yerini/konumunu anlatabilir misiniz? Türkiye İnşaat Malzemesi Sanayicileri Der-neği (Türkiye İMSAD), kurulduğu 1984 yılından bu yana inşaat sanayisini yurtiçi ve yurtdışında temsil eden bir kuruluştur. Dernek sektörün gerçek gücünü ortaya koyabilmek ve güç birliğini sağlamak ama-cıyla sanayici üyeler yanında, sektör dernekleri ve paydaş üyeleri de üyeliğe ka-bul ederek, Türkiye’de örneği olmayan şekil-de bir çatı kuruluş olarak örgütlenmiştir. 29 sektör derneği, 73 sanayici firma ve paydaş kurum üyeleri ile sektöründe 20.000’den fazla noktaya etkin bir şekilde ulaşan Türki-ye İMSAD, Türk inşaat malzemeleri sana-yisini bir bütün olarak ele almayı, sürdürüle-bilir büyümeyi ve gerek yurtiçinde gerekse yurtdışında işbirliklerinin geliştirilmesini amaçlamaktadır.

Dündar Yetişener, İmsad Başkanı

Page 65: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 63

İnşaat, Sürdürülebilir Kalkınma Hedefindeki En Etkili Sektörlerden Birisidir

Bu doğrultuda bir yandan iç pazardaki ge-lişmeleri yakından izleyen Türkiye İMSAD, diğer taraftan ihracattaki başarının artarak sürdürülebilmesi için hedef dış pazarları yakından takip etmektedir. 2011 yılında Brüksel temsilciliğini kuran, sektörel pro-jeler yürüten, raporlar yayımlayan Türkiye İMSAD, Avrupa Komisyonu’nun fonladığı bir çok projeye de liderlik etmektedir. Türkiye İMSAD tarafından 2009 yılından başlayarak her yıl düzenlenen “Uluslararası İnşaatta Kalite Zirvesi” inşaat sektörünün en etkin bilgi, vizyon ve fikir paylaşım plat-formu olarak sektörün en önemli aktivite-si durumuna gelmiştir. Türkiye İMSAD, ekonomideki gelişmeler ve inşaat sektörü-ne yansımaları ile ilgili olarak aylık düzenli ekonomi raporları da yayınlamakta ve her üç ayda özel gündemli, sektör odaklı ekono-mi toplantıları düzenlemektedir.

Türk inşaat sanayisinin öncü kurumları ta-rafından kurulan Türkiye İMSAD, bugün her biri inşaat sanayisinin çok önemli grup-ları olan 35’ten fazla alt sektörü temsil eden bir yapılanmaya sahiptir. Çimento, demir-çelik, seramik, yalıtım, yapı kimyasalları, cam, doğal taş, sağlık gereçleri, tesisat mal-zemeleri, ısıtma-soğutma elemanları gibi pek çok önemli alt sektörün temsilcisi sa-nayiciler bugün Türkiye İMSAD’ın sanayici üyelerini oluşturmaktadır.

Türkiye İMSAD’ın, üyeleriyle birlikte ülke ekonomisi içindeki büyüklüğünü ne kadardır?Türk inşaat sanayisi, katma değeri yüksek ürünler üreten, cari açığa pozitif katkı koyan ve ihracatta ilk sırada yer alan, bağlı olarak da uluslararası arenada rekabet gücü yüksek, büyüyen bir sektördür. Türkiye İMSAD üyeleri, sektörün gerçekleştirdiği ihracatın yüzde 75’ini sağlamaktadır. Türkiye İM-

SAD üyeleri, asgari 1.5 milyon çalışanı is-tihdam etmektedir. Bu örgütlenmeyle, aile-lerle birlikte toplam nüfusun yüzde 7,5’u ile doğrudan ilgili bir sektörü temsil ediyoruz. İmalat sektöründeki payı yüzde 17’ye yak-laşan Türk inşaat malzemesi sanayisi, aynı oranı sanayi katma değerinde de gerçekleş-tirmektedir. Türkiye İMSAD olarak, 2015 yılındaki ihracat hedefimiz 40, 2023 yılı ih-racat hedefimiz ise 100 milyar dolardır.

İnşaat sektörünün dünya ekonomisi için-deki seyri ve aldığı pay ne kadardır? 7,5 trilyon dolarla inşaat sektörü bugün dünya üretiminin yüzde 13,4’ünü oluştur-maktadır. 2020 yılında yüzde 70 büyüme ile 12,7 trilyon dolara ulaşarak dünya üre-timinin yüzde 14,6’sını oluşturacağı tahmin edilmektedir. Avrupa’da ise inşaat sektörü toplam GSH’nin yüzde 10’unu oluştur-maktadır. Avrupa Birliği ülkelerinde, inşaat sektörünün toplam istihdam içindeki payı yüzde 7, sanayi istihdamı içindeki payı ise yüzde 28’dir. Avrupa ve Asya arasındaki ticareti birbirine bağlayacak alt yapı çalış-malarının da etkisiyle, 2020 yılında Rusya ve Türkiye’nin Doğu Avrupa’da inşaat sek-törünün güç merkezleri haline geleceği dü-şünülmektedir.

Vizyoner bir bakış açısı ile geliştirilecek strateji ve politikalarla, Türkiye’de inşaat sektörünün daha fazla büyümesi müm-kündür. Özellikle, yüksek teknolojilere ya-tırım yapılarak katma değeri yüksek ürün-lerin üretimi, Türkiye’de inşaat sektörünü daha büyük bir hacime ulaştırabilecektir. İMSAD’ın 2023 yılı inşaat sektörüne yöne-lik hedefleri, inşaat malzemeleri ihracatında 100 milyar dolar, yurtdışı müteahhitlik faa-liyetlerinde 100 milyar dolar ve yurt içi pa-zar büyüklüğünde 100 milyar dolar olmak üzere, toplam 300 milyar dolardır.

Page 66: Sustainable Economy Turkey Dergisi

64 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Röpörtaj | Fatih ÇİL

Sürdürülebilir bina ve inşaat malzemele-ri üretiminin ülkemiz ekonomisine yılda ne kadar katkı sağlar? Bu konuda elinizde herhangi bir veri var mıdır?Bilindiği üzere, sürdürülebilir kalkınma, iş dünyasının ve insan yaşamının gereksinim-leri ile doğal kaynakların sürdürülebilirliği arasında bir denge kurularak, ekonomik, çevresel ve toplumsal boyutlarıyla bugün-den geleceğe uyumlu bir planlama yapılma-sını amaçlayan bütünsel bir yaklaşımdır. Bu noktadan hareketle sürdürülebilir kalkın-manın tüm sektörlerin iş yapış süreçlerin-de dikkate alınması gereken temel bir öğe olduğunu belirtmek gerekir. İnşaat sektörü ise gerek toplam üretimde, dış ticarette ve istihdamdaki payı, gerekse diğer sektörlerle olan yüksek etkileşimi bakımından sürdü-rülebilir kalkınma hedefine varabilmek için en etkili sektörlerden birisidir.

Ülkemizde cari açığın en önemli bileşeni enerji harcamalarıdır. İMSAD tarafından hazırlanan ekonomi raporlarına göre, ül-kemizin toplam 55 milyar dolar olan enerji harcamasının 16 milyar dolarlık kısmı ko-nutların ısınması amacıyla kullanılmaktadır. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı önder-liğinde hazırlanmış olan Enerji Verimliliği 2010-2023 Belgesinde, öncelikli stratejik amaçlardan ikisi “sanayi ve hizmetler sektö-ründe enerji yoğunluğunu ve enerji kayıplarını azaltmak” ve “enerji verimliliği yüksek binala-rın enerji taleplerini ve karbon emisyonlarını azaltmak, yenilenebilir enerji kaynakları kul-lanan sürdürülebilir çevre dostu binaları yay-gınlaştırmak” olarak belirlenmiştir.

Binaların özellikle ısınma amaçlı enerji tü-ketimlerinin azaltılabilmesi binalardaki ısı kayıplarının en aza indirilmesi ile mümkün olacaktır. Bu amaçla, öncelikli olarak daha iyi yalıtım malzemeleri geliştirilmesi ve kul-

lanılması, verimli ısıtma, soğutma sistemleri kullanılması, güneş, rüzgar gibi yenilenebi-lir enerji kaynaklarından daha etkin şekilde faydalanılması gerekmektedir.

Türkiye İMSAD’ın sürdürülebilir proje-leri nelerdir? Bu projeler hakkında bilgi verebilir misiniz?Türkiye’nin kalkınmasının sürdürülebilir-liği kuşkusuz birçok farklı sektörü kapsa-yan adımların bir bütün içinde atılmasıy-la mümkündür. Bununla birlikte, üretim süreçlerimizde katma değeri artırmak ve yenilikçi çözümler geliştirmek rekabet gü-cümüzü artırmanın ve ekonomik değere dönüştürmenin temel yolu. İnşaat sektörü ayrıca Türkiye’nin rekabet gücünün artması ve kalkınmanın sürdürülebilir kılınması açı-sından kritik bir öneme sahiptir. Hepimiz biliyoruz ki ancak yeni teknolo-jiler ve bu teknolojilere yapılacak yatırım-lar sayesinde maliyetlerin düşürülmesi ve farklılaşan müşteri taleplerin karşılanması mümkün. Bu açıdan baktığımızda, inşaat sektörünün yeni bir değişimin eşiğindedir ve sektörün geleceğinde rekabet edebilirli-ğin ölçütü, teknolojik gelişmelerde yatmak-tadır. İnovasyon, sektörde farklılaşmanın temel unsurlarından birisi olarak öne çık-maktadır.

Türkiye İMSAD olarak, TÜSİAD ve Ulu-sal Nanoteknoloji Girişimi (UNG) işbirliği ile “İnşaat Sektöründe Sürdürülebilirlik, Yeşil Binalar ve Nanoteknoloji Stratejileri” başlıklı bir rapor hazırladık. Bu rapor, ülkemiz için stratejik bir öneme sahip olan inşaat sektö-rünün sürdürülebilir kalkınma prensiplerini içselleştirmesi ve “yüksek katma değerli ve inovatif çözümler üreten” bir sektöre dönüş-mesi için gerekli olan strateji ve eylem planı önerilerin, iş dünyası perspektifinden ortaya koyulmasını amaçlamıştır.

Page 67: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 65

İnşaat, Sürdürülebilir Kalkınma Hedefindeki En Etkili Sektörlerden Birisidir

Rapor, ülkemiz inşaat sektörünün rekabet gücünün arttırılabilmesi ve inşaat sektörün-de nanoteknolojinin sağlayabileceği olanak-lardan azami ölçüde faydalanılması için bir yol haritası niteliğindedir. AR-GE çalış-maları, stratejik yatırımların hangi alanlara odaklanması gerektiği ve nasıl bir eylem planı izlenmesi gerektiği konularına odak-lanmaktadır.Nanoteknoloji pek çok ülke için, ekonomik kalkınma ve teknolojik gelişim açısından, önemli bir fırsat sunmaktadır. Aralarında gelişmekte olan ülkelerin de olduğu pek çok ülke nanoteknoloji yarışına hızlı bir şekilde girmiştir. Nanoteknolojinin geliştirilmesi hedefine yönelik AR-GE programları Çin, Hindistan, Rusya, Brezilya gibi pek çok ge-lişmekte olan ülkede uygulanmaktadır. Türkiye, üniversitelerde yapılan nanotekno-loji araştırmaları ve yeni kurulan nanotek-noloji altyapıları ile bu alanda özellikle son dönemlerde oldukça önemli adımlar atmış olmakla birlikte, bu adımların farklı sektör-lere yönelik özel politika, strateji ve teşvikler ile desteklenmesi büyük önem taşımaktadır.

Sürdürülebilir inşaat malzemeleri ve bina üretimi ile deprem arasındaki korelasyonu anlatır mısınız?Belirtmek gerekir ki, özellikle 1997 yılın-da yürürlüğe giren Deprem Yönetmeliği ve 1999 yılında yaşanan Marmara depremi sonrasında yaygınlaşmaya başlayan yapı de-netimi çalışmaları öncesinde yapılan bina-larımızın birçoğunda kullanılan inşaat mal-zemesi ve yapım kalitesinin yeterli seviyede olmadığı belirlenmiştir. Öte yandan deprem riski taşıyan binaların tümünü yıkarak, ka-liteli malzeme ve işçilikle yeni baştan ya-pımının maliyeti de oldukça yüksektir. Bu bilgiler ışığında iki konu özellikle önem kazanmaktadır: Mevcut binaların yeni tak-viye malzemeler ve geliştirilen mühendislik

yöntemleri ile deprem güvenliklerinin sağ-lanması ve yeni yapılacak binaların deprem etkilerine karşı koyabilecek, yüksek nitelikli ve ekonomik malzemeler ile üretilmesi.

Sürdürülebilir ileri teknolojik ürünleri kapsayan hangi uygulamalar bugün inşaat sektörünün gündeminde yer almaktadır?Özellikle malzeme alanında devrimsel ge-lişmeler yaşandığını söylemeliyim. Sektörde geleneksel olarak kullanılan çelik, çimento, cam vb. malzemelerin üretiminde önemli ilerlemeler sağlanmıştır ve bu süreç devam etmektedir. Yeni kompozit malzemeler, daha hafif malzemeler ve nano temelli mal-zemelerin üretiminde önemli çalışmalar ya-pılmaktadır. Bu malzemelerin yanı sıra, ah-şap gibi biyo temelli malzemeler de teknik olarak sahip oldukları geleneksel özellikle-rinin ötesinde geliştirilmektedir. Ayrıca, çok sayıda akıllı malzemeler geliştirilmektedir. Örneğin, akıllı malzemelerle bütünleştirilen ultra küçük ölçekte üretilen sensör cihazla-rının, köprülerde meydana gelen çatlamaları görüntülemekte kullanıldığı bilinmektedir.

Malzemenin gücünün artırılması, çürüme olasılığının düşürülmesi, kirletici özellik-lerin azaltılması, yeni yalıtım malzemeleri-nin ve yapıştırıcıların geliştirilebilmesi gibi, malzemeye biyoteknolojik özellikler kazan-dırılmaktadır. İnşaat malzemeleri sektö-ründe nanoteknolojinin kullanımı ile daha güçlü beton malzemeler, enerjinin saklana-bilmesi gibi özellikler kazanılırken, kendi kendini temizleyen cam yüzeyler gibi mev-cut malzemelerin üzerinde farklı yüzey ya-pılarının uygulanabilmektedir.

Gelecek 10 yılda inşaat sektöründe nasıl bir değişim ve dönüşümün hazırlığı yap-maktadır?Önümüzdeki 10 yılın temel toplumsal ihti-

Page 68: Sustainable Economy Turkey Dergisi

66 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Röpörtaj | Fatih ÇİL

yaçları ve gelecekte ihtiyaç duyulacak bina/konut özellikleri dikkate alındığında, inşaat sektöründe radikal inovasyonun gerçekleşe-ceğini öngörmek mümkün. İnşaat sektörüne baktığımızda, en önemli inovasyon alanının inşaat malzemelerinde yapılabileceğini gö-rüyoruz. Daha hafif, daha esnek, daha daya-nıklı, daha uzun ömürlü, hem üretim hem kullanım süreçlerinde çevreye daha az zarar veren, yenilenebilir enerji kaynaklarından daha etkin şekilde faydalanabilen inşaat malzemelerine ve binalara ihtiyacımız var.

Bu özelliklere sahip inşaat malzemelerinin geliştirilmesinde günümüzün en önemli teknoloji alanlarından biri olan nanotek-noloji çok önemli katkı sağlayacaktır. “Yeni endüstri devrimi” olarak da nitelendirilen nanoteknolojinin birçok sektörde radikal inovasyonu beraberinde getireceği ve bu nedenle ekonomiye katkısının çok yüksek olacağı öngörülmektedir.

Sürdürülebilirlik kriterlerini de dikkate alarak Türkiye’de inşaat sektörünün 2023 yılı vizyonu, hedef ve stratejileri konusu-nu değerlendirebilir misiniz?Türkiye’de inşaat malzemeleri sektörü 2023 yılı için Türkiye’nin toplam 500 milyar do-lar ihracat hedefi kapsamında kendisine 100 milyar dolarlık bir ihracat hedefi belir-lemiştir. Çin ve Rusya gibi büyümekte olan ülkelerde olduğu gibi, Türkiye’de de konut talebi, yenilenebilir enerji alanında altyapıyı da kapsayan çalışmalar, kentsel dönüşüm ve Türkiye’den geçen enerji nakil hatları gibi gelişim alanları nedeniyle Türkiye’deki ko-nut, konut dışı ve altyapı inşaatlarında bü-yümenin görülmesi beklenmektedir.

İnşaat malzemeleri sektörünün üretim sü-reçlerinde genel olarak yoğun enerji tüke-timi bulunmaktadır ve tüketim yoğunluğu-

nun azaltılması hem sürdürülebilirlik hem de maliyet azaltımı açısından kritiktir. Bu durumda, enerji konusunda dışa bağımlı olan Türkiye’de enerji tüketiminin azaltıl-ması büyük önem taşımaktadır. Diğer ta-raftan inşaat malzemelerinin kendileri de enerjinin yüzde 40’ının tüketildiği binalar-daki enerji verimliliği adımlarında önemli rol üstleneceklerdir.

Nitelikli işgücü, inşaat malzemeleri sektö-rünün gelişmesinde kritik bir rol oynamak-tadır. Bu aynı zamanda sektörün teknoloji odaklı bir sektöre dönüşümünde de oldukça önemlidir. Yetişmiş AR-GE personeli açı-sından inşaat malzemeleri sektörünün cazip hale getirilmesi, AR-GE personelinin yetiş-tirilmesi ve istihdamı, sektörün teknolojik kapasitesinin ve yeteneklerinin artırılmasına katkı sağlayacaktır.

Nano teknolojinin inşaat sektöründe kul-lanılmasının zorlukları var mıdır?Nanoteknoloji çok geniş bir alanda ve çeşitte uygulamalara temel oluşturan, başka tekno-lojiler, yeni ürün ve süreçlerin hayata geçiri-lebilmesini mümkün kılan bir teknolojidir. İnşaat sektörü, 1990’lı yıllarda nanotekno-lojinin uygulanabileceği birkaç önemli sek-törden biri olarak işaret edilmesine rağmen, yıllar içinde nanoteknoloji uygulamaları konusunda diğer sektörlerin biraz gerisinde kalmıştır. Bunun nedeni, inşaat sektörünün daha geleneksel, maliyet odaklı bir sektör olması söylenebilir. Öte yandan, özellikle son dönemde öne çıkan ekolojik bina tasa-rımları, bu binalara ilişkin başta AB olmak üzere pek çok ülkede yeni düzenlemelerin yapılması, strateji ve hedeflerin belirlenme-si inşaat sektöründe nanoteknoloji temelli inovasyonun hayata geçirilmesi için itici bir güç olabilir.

Page 69: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 67

İnşaat, Sürdürülebilir Kalkınma Hedefindeki En Etkili Sektörlerden Birisidir

Bugün Türkiye İMSAD ve TÜSİAD’ın, nanoteknolojiye ilişkin oluşturduğu çalışma gruplarında ve Ulusal Nanoteknoloji Girişi-mi (UİG) bünyesinde yürüttüğü projelerde, nanoteknolojinin uygulanabileceği stratejik alanlara odaklanmak yerine, nano teknolo-jinin kendisini bir stratejik alan olarak gör-menin daha uygun bir yaklaşım olacağı ön plana çıkmıştır.

İnşaat sektöründe nanoteknoloji uygula-yan başarılı ülkeler ve uygulamaları hak-kında bilgi verebilir misiniz?Japonya hükümetinin 2006-2010 dönemi-ni kapsayan 3. Bilim ve Teknoloji Planı’nda nanomalzemeler öncelikli alanlardan biri olarak belirlenmiş ve özellikle çevre dos-tu, çevreye zararlı etkileri olmayan, enerji verimliliğini artıran malzemelerin üretimi öncelikli AR-GE konuları arasında gös-terilmiştir. ABD’de, 2008 verilerine göre, nanoteknoloji için ayrılan kamu fonlarının % 15’i nanomalzemeler alanındaki AR-GE faaliyetlerini desteklemek amacıyla kullanıl-mıştır.

İngiltere’nin nanoteknoloji stratejisi ince-lendiğinde ise 5 milyon sterlin tutarında fonun güneş enerjisi alanında laboratuvar-larda geliştirilen teknolojik ürünlerin tica-rileştirilmesi için ayrıldığı görülmektedir. Almanya’nın Nanoteknoloji Eylem Planı 2015’te ise çevre ve enerji verimliliğine yöne-lik AR-GE çalışmalarına öncelik verileceği belirtilerek, özellikle inşaat sektörüne yöne-lik olarak nanoteknolojinin enerji-verimli binalar yapımında kullanımının desteklene-ceği vurgulanmıştır. Ayrıca nanokaplamalar ve yeni yalıtım malzemeleri sayesinde bina-larda enerji tasarrufu yapılabileceği, çevreye zararlı bileşenler içeren kimyasalların yerini yeni malzemelerin alacağı belirtilmiştir. AB içerisinde nanoteknoloji uzun zaman-

dır önemli bir yere sahiptir ve üye ülkelerin yanı sıra AB genelinde de nanoteknoloji araştırma ve uygulamalarının yaygınlaştırıl-ması için çeşitli stratejiler ve mekanizmalar bulunmaktadır. Rekabet-öncesi işbirlikleri modelleri Avrupa’da son derece yaygın bir şekilde kullanılmakta olup, inşaat malzeme-leri sektöründe de örnekleri görülmektedir. Bu alanda örnek olarak çimento esaslı mal-zemeler alanında çalışan Nanocem Konsor-siyumu verilebilirAyrıca AB 5. Çerçeve Programı içinde desteklenen projelerden biri olan NANO-CONEX (2002-2003), AB içinde nanotek-noloji ile ilgili atılmış önemli adımlardan biridir. Bu proje kapsamında inşaat sektö-ründe nanoteknoloji kullanımına ilişkin bir yol haritasının oluşturulmasına duyulan ih-tiyaç dile getirilmiş ve arkasından 2003 yı-lında İnşaat Sektöründe Nanoteknoloji için Yol Haritası oluşturulmuş, bu kapsamda 25 yıllık bir süreç içinde nanoteknoloji alanın-da araştırma ve yatırımların nasıl yönlene-ceğine dair öngörüler geliştirilmiştir.

Construction, is one of the most effective sector to attain sustainable development targetDündar Yetişener: Chairman, Associa-tion of Turkish Building Material Producers

The sustainable development of Turkey is possible in order to take the steps including all the sectors as a whole. However, the increase added value in our production processes and develop innovative solutions are the basic ways to improve our competi-tiveness and transform it in to economic value. Moreover, the construction sector has a critical importance to enhance and sustain Turkey’s competitive advantage.

Page 70: Sustainable Economy Turkey Dergisi

68 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Görüş | Fatih ÇİL

Türkiye için hayati önemi haiz “sürdürülebilir kalkınma”, sa-dece istikrar ortamında ger-çekleşebilir; istikrar ise, an-cak hukukun gerçek anlamda üstün olduğu, demokratik ve laik bir hukuk devletinde sağ-lanabilir.

Metin Feyzioğlu Türkiye Barolar Birliği Başkanı

Metin Feyzioğlu

Türkiye Barolar Birliği Başkanı

Sürdürülebilir Kalkınma İçin İstikrar, İstikrar İçin Hukukun Üstünlüğü

H ukuk, düzen demektir. Hak, öz-gürlük ve eşitlik gibi kavramlar, ancak “hukuk” sözcüğü ile bir-

likte düşünüldüğünde bir anlam ifade eder.Haklar, yasal dayanağı olan, hukuk kuralları ile içeriği ve sınırları belirlenmiş, talep edi-lebilen yetkilerdir.Özgürlük, bütün hakların temelidir. Hak ile iç içedir ve ancak haklar ile somut hale gele-bilen bir kavramdır. Özgürlüğün yaşam iksiri, aynı zamanda “di-ğer kişinin özgürlüğünün başladığı yer” ola-rak ifade edilen sınırın da belirleyicisi olan “sorumluluk” tur.

Öte yandan, hukukun amacı olan “adalet”, hukukun özünü teşkil eder. Bu nedenle de “adalet” kavramı, hak, hukuk ve haklılık söz-cükleriyle özdeştir ve “devlet” denilen üstün “otorite” tarafından, bağımsız ve tarafsız bir “yargı gücü” ne dayanarak gerçekleştirilir.Toplumsal barış ve adalet, devletin, “ege-menlik” hakkını kullanarak oluşturduğu hukuk düzeni marifetiyle herkese eşit ve adil yaklaşımı ile sağlanabilir.Bu nedenledir ki, yargısal faaliyet sonucu ortaya çıkması umulan adalet devletin te-meli olarak nitelendirilmektedir. Burada kastedilen devlet, demokratik, laik ve sosyal olan bir “hukuk devleti”dir; cum-huriyetimizin kurucusu, büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün işaret ettiği “muasır medeniyetler seviyesine ulaşmanın” yada çağdaş dünyanın eşit hak ve yükümlü-lüklerine sahip bir üyesi olabilmenin yegane yolu da, ülkemizde, hukukun gerçek anlam-

Page 71: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 69

Sürdürülebilir Kalkınma İçin İstikrar, İstikrar İçin Hukukun Üstünlüğü

da üstün olduğu bir düzenin kurulaması ve uygulanmasıdır. Bu noktada, bahse konu hukuk devletinde yargının vazgeçilemez kurucu unsuru olan savunmanın, “adaletin tecellisi süreci”nin de olmazsa olmazı olduğu, ayrıca vurgulan-malıdır. Yargının üç kurucu unsurundan birinin avu-kat olarak nitelendirilmesinin arkasındaki büyük felsefi duruş şudur: Avukatı, hâkim ve savcının karşısında kurucu unsur olarak tanıyan sistem, toplumdaki insanı birey olarak tanıdığını ve birey olarak korumaya kararlı olduğunu ilan etmektedir. Çünkü, avukatın yargının kurucu unsuru olmasıyla bireyin, hâkim ve savcı karşısında eşit hak-larla donatılmış olması sağlanır. Buna bağlı olarak, yargı mekanizmasının çarkları avu-kat sayesinde bireyi ezmez. Avukat sayesin-de, haklı-haksız, suçlu-suçsuz birbirinden ayrılır. Sistemden avukatı çıkarttığınızda aslında çıkarttığınız birey olur. Avukatın yer almadığı bir sistem, bireyin olmadığı toplum anlamına gelir. Bireyin olmadığı toplumlarda vatandaşlık değil kulluk, yani ancak lütfedilenle yetinmek söz konusu-dur. Kendisine lütfedilenle yetinen kişile-rin oluşturduğu bir toplumda insan daima devlet içindir. İnsanın devlet için var olduğu bir toplum yapısında aslında insan, devleti o an itibariyle yöneten iktidarın karşısında kullaştırılır.

“Kamusal yönü ağır basan bir meslek olarak kabul edilen avukatlık kurumunu (Avukatlık Kanunu madde 1-2) yani savunmanın mes-lek örgütü konumundaki Barolar ve Türkiye Barolar Birliği’nin de, yargının asli kurucu unsuru olmalarının yanında genel idare yani yürütme içinde yer almamalarına rağmen, kamu hukuku tüzel kişiliğini haiz meslek kuruluşları oldukları açıktır.Barolar, siyasi parti siyasetine alet olmaksı-

zın, hiçbir kişi, kurum yada kuruluşun arka bahçesi haline gelmeksizin, halkın avukatı olarak ve üstlendikleri bu ağır toplumsal sorumluluk gereği, hukuksuz uygulamalar karşısında sesini ilk yükseltecek, toplumsal refleksi harekete geçirecek en güvenilir ku-rum olmak zorundadır.Modern demokrasilerde hukuk devletinin adeta kutsal addedilen ve dokunulmazlığı kabul edilen bu özünün bir anlam ifade ede-bilmesi için, devlet otoritesinin hukuk çer-çevesinde ve hakkaniyet ölçülerine uygun olarak sınırlandırılması kaçınılmazdır. İşte bu önemli husus, yani devlet otoritesinin temel hak ve özgürlüklere uygulama alanı açmak amacıyla sınırlandırılmasının olmaz-sa olmazı da, hak arama özgürlüğünün sesi ve en önemli teminatı olan avukatlara yani savunmaya bağımsız güçlü bir konum ver-mektir. İddia, savunma ve hüküm ile bir bütün teş-kil eden yargılama faaliyetinin asli ve kurucu unsuru olan avukatlar ile avukatların örgüt-lü gücü barolar ve Türkiye Barolar Birliği, sadece adil yargılanma hakkının değil, aynı zamanda hukuk devletinin de en önemli güvencelerindendir.Bizler hukukun üstünlüğünden yana taraf olmak zorundayız. İnsan hak ve özgürlük-lerinden taviz vermeyen bir konumda olma-lıyız.Bu bağlamda barolar ve Türkiye Barolar Birliği, mesleğin sürdürülebilirliğini güven-ce altına almak, ortak sorunlara çözüm üret-mek, mesleki standartları oluşturmak gibi asli görevlerini ifa etmenin yanında, gene yasalarla kendilerine verilmiş olup, savun-ma mesleğinin varoluş temelini teşkil eden hukuk devleti, hukukun üstünlüğü ve öz-gürlüklerin korunması ve geliştirilmesi gibi demokratik toplumun omurgası olarak nite-lenebilecek konularda da asli ve yasal görevli olarak sorumluluk üstlenmek zorundadırlar.

Page 72: Sustainable Economy Turkey Dergisi

70 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Görüş | Fatih ÇİL

Barolar ve Türkiye Barolar Birliği, sadece birer hukuk kurumu, baskı grubu yada mes-lek örgütü olarak değil, üstelendikleri ağır toplumsal sorumluluk gereği aynı zamanda etkin bir demokratik kitle örgütü olarak da öncü bir görev üstlenmelidir.Türkiye Barolar Birliği olarak, üstlendi-ğimiz toplumsal sorumluluk gereği, “sür-dürülebilir kalkınma yanında, çok önem verdiğimiz toplumsal barışın da çimento-su olarak değerlendirdiğimiz “hukukun üs-tünlüğü ”ne ısrarla sahip çıkıyoruz.Türkiye Barolar Birliği olarak, kalkınma hamlelerinin kalıcı ve sürdürülebilir olabil-melerinin şartlarını önemli ölçüde belirle-yen küresel etkileri ve yaklaşımları da dik-katle değerlendiriyoruz. 02 Eylül 2013 tarihinde başlayan 2013- 2014 Yargı Yılı münasebetiyle yaptığım açılış konuşmamda da belirttiğim gibi, “Türkiye’nin, G-20 zirvesinde dünyanın önemli ekonomilerinden biri sıfatıyla yer alıyor olması, tabii ki çok önemli bir geliş-medir; ancak, bunun kalıcı ve sürdürülebilir olabilmesi için, uygun hukuki zeminin var-lığı yanında, özgür düşüncede, dolayısıyla bilimde ve sanatta çağdaş dünya gerçeğine paralel bir gelişmenin sergilenmesi de kaçı-nılmazdır.

Türkiye Barolar Birliği olarak, “hem eko-nomik hem siyasal istikrarın sağlanabilmesi ve sürdürülebilmesi için demokrasiden, in-san haklarından ve hukukun üstünlüğünden taviz vermememiz gerektiği”; “üstünlerin hukuku’nun geçerli kılındığı bir düzende, is-tikrardan söz edilemeyeceği”, çünkü böyle bir düzende herkesin kaderinin siyasi iktidarla-rın keyfine terk edilmiş olacağı” şeklindeki tespitlerimizi de ifade etmek istiyoruz. Bize göre, Türkiye için hayati önemi haiz “sürdürülebilir kalkınma”, sadece istikrar ortamında gerçekleşebilir; istikrar ise, ancak

hukukun gerçek anlamda üstün olduğu, de-mokratik ve laik bir hukuk devletinde sağ-lanabilir.Bize göre, sürdürülebilir bir kalkınma, do-layısıyla gelecekte söz sahibi olabilmenin ön şartı, bilgi toplumunun odağında bir Türki-ye oluşumuna yönelik çabalar yanında üre-ten, istihdam yaratan ve ürettiğini hakça paylaşmayı gerçekleştirmeyi hedefleyen “rekabetçi bir Türkiye vizyonu” nu hayata geçirmektir. Sonuç olarak, Bize göre, küresel krizden et-kilenmemek dahil, sürdürülebilir kalkınma-nın tek yolu, “en yüksek, yaratıcı teknolojiyi en yüksek kalitede üretebilmek”tir. İnovas-yonun yeşereceği böyle bir üretim ortamını ise, uygulayacakları politikalarla yaratacak olan hükümetlerdir. Bunun için de, huku-kun üstünlüğünün belirleyiciliğinde, yöne-tebilen bir demokrasi yanında adalet dağı-tabilen bir yargının varlığı da kaçınılmazdır.

Stability for sustainable development, the rule of law for stabilityMetin Feyzioğlu: Chairman, Union of Turk-ish Bar Associations 

According to us, “sustainable development” that has vital importance for Turkey, only realizable in stable environment , the sta-bility is enabled only in the democratic and secular state where the law really rules. As a result, according to us , including not to ef-fected by the global financial crisis , the only way of sustainable development is to produce the most advanced and the most innovative technology in the highest quality. Such a pro-duction environment innovation can thrive is created by governments with their policies. For this reason ,in the decisiveness of the su-premacy of law ; beside the ruling democracy a judiciary able to hand out justice is inevi-table.

Page 73: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 71

Sürdürülebilir Kalkınma İçin İstikrar, İstikrar İçin Hukukun Üstünlüğü

Page 74: Sustainable Economy Turkey Dergisi

72 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Görüş | Fatih ÇİL

Amacımız uygunluk değerlen-dirme alanında TSE’nin güçlü teknik altyapısı ve geniş akre-ditasyon ağı ile özel sektörün hız ve motivasyonunu bir ara-ya getirmektir. Bunu sağladığı-mızda, ülkemizin yurtdışından belgelendirme ve gözetim hiz-met geliri elde etmesi müm-kün olacak,

Hulusi Şentürk

TSE Başkanı

“10. Büyük Ekonomi, Sürdürülebilir Gelecek Hedefimizde TSE’nin Yeri”

K üreselleşme kelime olarak özel-likle son 10 yılda literatüre gir-miş bir kavram olmasına karşın,

20’inci yüzyılın başından itibaren ismi ko-nulmasa da bütün dünya devletleri için var-lığını hissettiren, ona göre konum almayı gerektiren bir olgu haline gelmiştir. Özel-likle Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için kalkınma mücadelesi küreselleşmenin getirdiği ağır yük altında gerçekleşmektedir.

Emek ve sermayenin daha akışkan ve daha esnek hale gelmesi, ekonomik örgütlenme-nin milli sınırları aşan boyutlar kazanması ve milli varlığın rekabetçi bir dünya sistemi içinde sürdürülmesi zorunluluklarını geti-ren küreselleşme, neredeyse doğal bir süreç olarak karşımıza çıkmaktadır.

Son 10 yılda dünyanın en ağır ekonomik krizlerinden birini atlatan ve bugün hala devam eden küresel krize karşı güçlü ve et-kin direnç gösteren bir ülke olarak Türkiye, bütün dünyanın ilgi ve takdirle izlediği bir ekonomik performans göstermektedir. Bu süre içinde sadece ekonomide değil, sosyal ve siyasal alanda da önemli atılımlar ger-çekleştiren ülkemizin, önümüzdeki 10 yılda da, 2023 hedeflerine ulaşabilmek için eko-nomide yapısal önlemler almaya, sistemde gerektiğinde iyileştirmeler yapmaya ve bun-ları kararlılıkla uygulamaya devam etmesi gerektiği açıktır.

Dünya Ekonomik Forumu’nun hazırla-dığı 2013-2014 Küresel Rekabet Gücü

Hulusi Şentürk, TSE Başkanı

Page 75: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 73

“10. Büyük Ekonomi, Sürdürülebilir Gelecek Hedefimizde TSE’nin Yeri”

Raporu’na göre Türkiye, 144 ülke arasında Rekabetçilik Endeksi’nde geçen yıla göre bir sıra gerileyerek 44’üncü ülke oldu. Endekste ülkeler üç ayrı kategoride de-ğerlendirilmektedir: Faktör ve doğal kay-nağa dayalı ekonomiler, verimliliğe dayalı ekonomiler ve inovasyona-yeniliğe dayalı ekonomiler. İlk kategoriyle ilgili ülkelerin yapabileceği çok fazla şey yok. Ancak ikinci ve üçüncü kategoriler, sahip olunan kaynak-lardan daha iyi faydalanmayı, iyi organizas-yonu ve insana yatırımı gerektirmektedir.

Ülkemizin ekonomide uzun vadede önünü açacak en önemli mesele daha yüksek katma değerli ürünlerin üretilmesi ve rekabetçili-ğinin artırılmasıdır. Bunun için Ar-Ge ve inovasyon faaliyetlerinin artırılması, giri-şimciliğin desteklenmesi, üniversite-sanayi işbirliğinin yaygınlaştırılması ve markalaş-manın gündemimizin ana maddeleri olması zorunludur.

Türk Standardları Enstitüsü, verdiği hiz-metlerle sanayimizin daha az maliyetle yük-sek kaliteli üretim yapmasının, innovasyon faaliyetlerini etkin bir şekilde sürdürmesi-nin, uluslararası standartlara uygun ürün ve hizmet sağlayarak uluslararası pazarlara girmesinin anahtarı konumundadır. Bu savımızın doğruluğu verdiğimiz hizmet-ler ve üstlendiğimiz görevler sıralandığında görülmektedir. Şöyle ki;

TSE’nin asli görevi Türkiye’de her tür-lü standardı hazırlamak ve hazırlatmaktır. Enstitü bu görevi yerine getirirken, üye-si olduğu uluslararası standart kuruluşla-rı ile paralel hareket etmekte, bu anlamda Türkiye’de üretilen mal ve hizmetlerin uluslararası standartlara sahip olmasını sağ-lamaktadır. Bu görevi yerine getiren ya da benzer bir işleve sahip olan başka bir ku-

ruluşumuz yoktur. Uluslararası ve bölgesel standardizasyon kuruluşlarının karar meka-nizmalarındaki etkinliğini de artıran Ens-titü, bu sayede sanayicimizin, tüm dünyada geçerli olacak standartların hazırlanması sürecine katılımına imkan vermektedir. TSE, uygunluk değerlendirme hizmetleri adını verdiğimiz deney, belgelendirme ve muayene/gözetim hizmetlerinde de ülke-mizin ve İslam ülkelerinin en büyük kuru-luşudur.

Küresel pazarlarda etkin olabilmek için standartlara uygun üretim ve bu üretimin belgelendirilmesi yeterli değildir. Özellikle ithalat - ihracat işlemleri hızla 3. taraf göze-tim kuruluşları nezaretinde gerçekleştirilme sürecine girmiştir. Bu süreç, uygunluk de-ğerlendirme ve gözetim faaliyetlerinde bü-yük pazarların doğmasına yol açmıştır. Bu-gün uluslararası gözetim hizmeti veren en büyük ilk 7 kuruluşun yıllık faaliyet gelirleri 20 milyar doları aşmıştır. Benzer biçimde nitelikli yapı ve ekipmanlar muayene ve gözetimi de her biri milyar dolara yaklaşan cirolara sahip çok sayıda kuruluşun oluşu-munu sağlamıştır.

Amacımız uygunluk değerlendirme alanın-da TSE’nin güçlü teknik altyapısı ve geniş akreditasyon ağı ile özel sektörün hız ve motivasyonunu bir araya getirmektir. Bunu sağladığımızda, ülkemizin yurtdışından belgelendirme ve gözetim hizmet geliri elde etmesi mümkün olacak, istihdama katkı sağlanacak ve aynı zamanda ihracatçımızın, sanayicimizin küresel pazarlara ulaşımının kolaylaştırılması mümkün olacaktır.

TSE olarak, bu düşünceyle, yurtdışı açı-lımlarımızı özel sektör belgelendirme ku-ruluşları ile yaptığımız işbirliği anlaşmaları çerçevesinde yürütmekteyiz. Bu, arzu edilen

Page 76: Sustainable Economy Turkey Dergisi

74 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Görüş | Fatih ÇİL

işbirliği için atılmış ilk adımdır ve bu adımı daha güçlü adımlar takip etmelidir.

Özellikle son 2 yıldaki çalışmalarımız ile TSE’nin hizmetlerinin daha geniş kitlelere ulaştırılması, sadece ulusal düzeyde değil, uluslararası pazarlarda da aranan, tercih ve itibar edilen bir “marka” değerine kavuşması doğrultusunda çalışmalar yapmaktayız.Enstitü, bugün itibarıyla uygunluk de-ğerlendirme alanında sadece ülke sınırları içinde değil, başta komşu ve çevre ülkeler olmak üzere tüm dünyada aranan bir bel-gelendirme kuruluşu olma yolunda önemli mesafeler katetmiştir. Yurtdışında menşein-de hizmet vererek küresel belgelendirme ve gözetim pazar payının arttırılmasını sağla-mak üzere 22 ülkede 31 Çözüm Ortaklığı Ofisi açan Enstitü, bir yandan da yurtiçinde yaptığı işbirlikleri ile ülkemizdeki etkinliği-ni arttırmayı amaçlamaktadır.

TSE, son dönemde yaptığı çalışmalarla sa-nayici ve KOBİ’lerimizin ihtiyaç ve taleple-rine her zaman olduğundan daha çok yanıt verecek adımlar atmaktadır. İş dünyamızın ihtiyaç duyduğu tüm standardizasyon, ser-tifikasyon ve test hizmetleri ile gözetim hizmetlerini, onlara en uygun maliyetlerle sunabilmeyi temel düstur edinen Enstitü, bu amaçla 300 milyon dolar tutarındaki ya-tırım planlarını da peyderpey uygulamaya koymaktadır.

Öte yandan 2012 yılında, Enstitü’nün fa-aliyetlerinin ulusal ve uluslararası alanda arttırılmasına yönelik bu çalışmalar nede-niyle artan talepleri karşılayabilmek için “Dış İnceleme Uzmanları Havuzu” oluştu-rulması yönünde adım atılmıştır. Bugüne kadar yaklaşık 1.500 dış inceleme uzmanı ile sözleşme imzalanmış olup, proje kapsa-mında birkaç yıllık süre içinde 81 ilde 10

bin dış inceleme uzmanı istihdam edilmesi planlanmaktadır. Bu sayede, kimyadan inşa-ata, elektrik -elektronikten makineye kadar çok geniş bir yelpazede mühendislerimiz istihdam edilmiş olacaktır. Dış İnceleme Uzmanları, aynı zamanda TSE’den hizmet alan firmaların, hem yurtiçi, hem de yurt-dışında Enstitü merkezinden yönlendirilen personel için yaptıkları konaklama, ulaşım ve benzeri harcamalarını da ortadan kaldır-mış, dolayısıyla firma maliyetlerinin yüzde 50 oranlarında azalmasını sağlamıştır.

Tüm bu faaliyet ve çalışmaların amacı, TSE’nin sunduğu hizmetlerde; ulusal, böl-gesel ve uluslararası alanda tercih edilen, yönlendirici ve lider bir kuruluş olmasıdır. TSE’nin bu amaç doğrultusunda güçlene-rek yoluna devam etmesi, ülkemiz sanayisi-nin de aynı paralelde güçlenmesine imkân verecektir.

The position of TSE in our 10th largest economy and sustainable future objectivesHulusi Şentürk: Chairman, Turkish Stand-ards Institution

To be effective in the global markets meet the standards of production and certifica-tion of production are not enough. Especially import - export operations quickly enter in to process of being made in the care of third party supervision organizations. This process has led to the emergence of large markets in conformity assessment and surveillance ac-tivities. Today, the first seven of the largest international surveillance service organiza-tion’s annual operating income exceeded $ 20 billion. Similarly, the qualified structures and equipment inspection operations enabled the formation of large number organizations with turnovers close to billion dollars.

Page 77: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 75

“10. Büyük Ekonomi, Sürdürülebilir Gelecek Hedefimizde TSE’nin Yeri”

Page 78: Sustainable Economy Turkey Dergisi

76 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Görüş | Fatih ÇİL

THBB İstanbul’da çevresel sür-dürülebilirliğin artırılmasını ve doğal kaynakların korunması-nı sağlamak amacıyla “Kentsel Dönüşüm Projeleri Kapsamında Oluşan İnşaat ve Yıkıntı Atık-larının Hazır Beton Sektöründe Yeniden Kullanım Potansiyelinin Araştırılması Ar-Ge Projesi”ni hayata geçirdi.

Yavuz Işık

Tükiye Hazır Beton Birliği Başkanı

Depreme Dayanıklı Yapı Üretimi İçin Hangi Şartlar

Hayati Önem Taşıyor?

D eprem kuşağında olan ülke-mizde başta Marmara depremi olmak üzere birçok depremde

çok sayıda insanımızı kaybettik. Bu neden-le Türkiye Hazır Beton Birliği, ‘deprem’ ile yaşamayı öğretmek, kaliteli yapılaşma bilin-cini aşılamak ve hayat kurtarmak için çalış-malarına devam ediyor.

Bugüne kadar, birçok kurum ve sivil toplum kuruluşu deprem konusunda uyarılarda ve çözüm önerilerinde bulundu, deprem şura-ları toplandı, sözler verildi, kararlar alındı. Ancak, hala birçok binanın depreme ve dış etkilere karşı dayanıklı olarak inşa edilme-sinden çok, fay hatları ve depremler sonrası yapılacak acil kurtarma çalışmaları üzerinde duruluyor. Peki, depreme hazırlığın ilk ve asıl hayati adımını oluşturan depreme karşı dayanıklı yapılaşmada Türkiye ne durumda?

Türkiye’de güvenli yapıların inşa edilme-si misyonu ile hareket eden THBB olarak depremden korkmak yerine depremden korunmak için dayanıklı binalar yapılması gerektiği gerçeğini bir kez daha hatırlatı-yoruz. Depreme dayanıklı yapıları inşa et-menin yolu, Deprem Yönetmeliğine uygun projelerin, doğru malzemeler ile standartlar doğrultusunda uygulanmasından geçiyor. Ancak, Marmara depreminin ardından

Yavuz Işık Tükiye Hazır Beton Birliği Başkanı

Page 79: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 77

Depreme Dayanıklı Yapı Üretimi İçin Hangi Şartlar Hayati Önem Taşıyor?

Düzce ve Van depremlerinde hasar gören yapılardan elde edilen sonuçlar; kullanı-lan malzemelerin başta beton olmak üzere standardlarına uygun olarak üretilmediği-ni gösteriyor. Bu tabloyu değiştirmek üze-re yola çıkan THBB ile sağlam ve sağlıklı kentleşme adım adım gelişiyor ve ileriye taşınıyor.

Depreme dayanıklı yapılar için, tüm mal-zemelerde olduğu gibi hazır betonun da üretim sürecinin tamamını kapsayacak şe-kilde denetlenmesi gerekiyor. Zira Türkiye nüfusunun %95’i deprem bölgelerinde yaşı-yor. Deprem yaşamımızın bir parçası. Dep-remin nerede ne zaman kaç büyüklüğünde olacağını bilemeyiz ama depreme dayanıklı sağlam yapılar üretebiliriz. Bu nedenle dep-remin nerede kaç büyüklüğünde olacağı ile ilgili tartışmaların yerine depreme dayanıklı yapıların üretimi ile ilgili çaba sarf etmeli-yiz. Türkiye, kentsel dönüşüm ile depreme karşı güvenli ve sağlıklı yapılaşmada önemli bir adım atıyor. Türkiye Hazır Beton Birliği üyelerinin ürettiği, Kalite Güvence Sistemi Belgeli hazır betonlarla inşa edilen yapıları-mız ile depreme her geçen gün daha hazır hale geliyoruz.

Avrupa standartlarında üretimin sembolü olan KGS belgeli betonlar ile inşa edilen her yapı, depreme ve dış etkilere karşı dayanıklı ve güvenilir oluyor. Bu sebeple THBB dep-reme dayanıklı sağlam yapı üretimi için eği-timler başta olmak üzere çok sayıda çalışma yapıyor ve 2013 yılında bilinçlendirme ve eğitim çalışmalarına başlayacağız.

Kalite Güvence Sistemi-Kalite Uygunluk Belgesi dışındaki belgelere sahip hazır be-

ton üreticileri, KGS’nin ciddi şekilde uygu-ladığı gibi, yılda 1 sistem denetimi ve yılda 3 habersiz ürün denetiminden geçmiyor. Bu nedenle THBB üyesi beton kullanmayanlar mağdur olabilir. Bununla birlikte tüketici, kapsamlı ve ciddi bir denetimden geçmiş olan betonla, diğer kalitesiz, denetlenmemiş beton arasındaki farkı anlama imkanı olma-yacağından yanılabilir.

THBB’nin, Marmara ve Van depremi ar-dından bölgelerde yaptığı karot inceleme-lerinde, yapılarda C8 gibi (santimetrekarede en az 80 kg basınca dayanıklı beton) dayanım sınıfı betonlar kullanıldığını tespit ettik. Ancak ‘Afet Bölgeleri’nde Yapılacak Yapı-lar Hakkında Yönetmelik’e göre en düşük beton sınıfının ‘C20’ (santimetrekarede en az 200 kg basınca dayanıklı beton) olması gerekiyor. Depremlerin ardından gündeme gelen Kentsel Dönüşüm ile yenilenmesi planlanan yapılar arasında kalitesiz beton ile üretilen yapılar da yer alıyor. Kentsel Dönü-şüm ile 8 milyon konutun yenileneceği ve bunun için de 600 milyar gerekeceği tahmin ediliyor. Yani yeni yapılarda KGS belgeli beton kullanımının Türkiye yapı stoğunun uzun ömürlü, ekonomik ve depreme daya-nıklı olmasına katkı sağlayacaktır.

Türkiye’de kayıtsız şartsız tüm hazır beton firmalarının kaliteli beton üretmesinin sağ-lanmasını sosyal sorumluluk bilinci ile üst-leniyor ve bu bilinç çerçevesinde de beton üretimi yapan firmaların tamamını çatısı altında buluşmaya davet ediyoruz.

Ayrıca THBB İstanbul’da çevresel sürdü-rülebilirliğin artırılmasını ve doğal kay-nakların korunmasını sağlamak amacıyla

Page 80: Sustainable Economy Turkey Dergisi

78 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Görüş | Fatih ÇİL

“Kentsel Dönüşüm Projeleri Kapsamın-da Oluşan İnşaat ve Yıkıntı Atıklarının Hazır Beton Sektöründe Yeniden Kulla-nım Potansiyelinin Araştırılması Ar-Ge Projesi”ni hayata geçirdi. İstanbul Kalkın-ma Ajansı tarafından da desteklenen Proje, binaların yıkılması sonucu ortaya çıkacak inşaat yıkıntı atıklarının hazır beton üreti-minde hammadde olarak yeniden kullanı-mının teşvik edilmesine odaklanıyor.

2012 yılı itibari ile uygulanmaya başlayan kentsel dönüşüm çalışmalarını kapsayan AR-GE Projesi’yle, dönüşümden elde edi-len tüm çıktılar çevreye zarar veren atıklar olmak yerine, başka projelerde kullanılacak yapı malzemesine dönüştürülecek. Böylece, milyonlarca ton ağırlığındaki atık yine ken-di içinde eritilecek ve yeniden kazanılacak.

Biz kurulduğumuz günden bu yana çevreye duyarlı üretim için hazır beton tesislerinde özel uygulamalar gerçekleştiriyoruz. Kentsel dönüşüm atıklarının geri dönüşümü üzerin-de çalışmalara İstanbul’un 4 farklı bölgesin-de bulunan yıkılmış binalardan aldığımız numuneler ile başladık. Eski yapılarda kul-lanılan malzemelerin kalitesinin maalesef düşük olduğunu gördük. Bu nedenle beton üretiminde malzeme seçiminde özen gös-termek hayati önem taşıyor. Numuneleri öğüterek tane büyüklüğüne getirip, uygun-luk analizlerini yaptık ve bu atıklardan be-ton ürettik. Doğal kalker agregası(kırmataş) ile üretilen beton ile sonuçları mukayese et-tik. Doğal agrega yerine %10 ve %25 oran-larda iri ve ince kalker agregası azaltılmış ve yerine geri kazanılmış agrega kullandık. Geri kazanılmış agregaların kullanım kri-terleri ve betonda kullanıma uygunluğunu

değerlendirerek elde edilen bulguları ra-porladık. Sonuçları, sektör temsilcilerinin davet edildiği THBB tarafından organize edilen bir seminer ile sunduk. Proje ile il-gili olarak belirtmek istediğim diğer önemli noktalar ise şöyle: Yıkılan binalardan elde edilecek atıklar yeni binaların inşasının yanı sıra dolgu malzemesi olarak da kullanıla-bilir. Kentsel dönüşüm atıklarının geri dö-nüştürülmesi hem inşaatlarda kullanılacak mevcut agregalara alternatif olacak hem de çıkan atıkların çevreye getireceği yük hafif-letilecek. Böylece ülke ekonomisine de katkı sağlanacağı gibi çevre de korunmuş olacak.

Projemizin deneysel çalışmaları bu yılsonu-na kadar devam edecek ve önümüzdeki yıl sektörden gelen talep ile hayata geçecektir. Agregaların geri kazanımı konusundaki ça-lışmalarımıza da farklı uygulamaları değer-lendirerek devam edeceğiz.

Which requirements bear vital importan-ce for earthquake-resistant structure pro-duction?Yavuz Işık: Chairman, Turkish Ready Mixed Concrete Association

For earthquake-resistant structures, all the materials as well as entire process of the pro-duction of ready mixed concrete needs to be supervised too. Because 95% of Turkey’s po-pulation live in the earthquake zones. Eart-hquake is a part of our life. We do not know the area ,time and the size of the earthquake but are able to produce sound earthquake-re-sistant structures,. For this reason, we should make an effort to produce earthquake-resis-tant structures instead of to debate the size of the earthquake.

Promoting Policies and Practices for Sustainability

Sustainable Buildings and Climate Initiative

Join the Global Platform for Sustainable Buildings

UNEP-SBCI

U n i t e d N a t i o n s E n v i r o n m e n t P r o g r a m m e

Page 81: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 79

Depreme Dayanıklı Yapı Üretimi İçin Hangi Şartlar Hayati Önem Taşıyor?

Promoting Policies and Practices for Sustainability

Sustainable Buildings and Climate Initiative

Join the Global Platform for Sustainable Buildings

UNEP-SBCI

U n i t e d N a t i o n s E n v i r o n m e n t P r o g r a m m e

Page 82: Sustainable Economy Turkey Dergisi

80 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Görüş | Fatih ÇİL

Oluklu mukavvanın sürdürü-lebilirliğinin sağlanabilmesi için kâğıdın diğer atıklarla ka-rışmadan, elyaf özelliğini yitir-meden toplanması çok önemli. Kâğıdı ve oluklu mukavvayı bir “çöp” olarak değil, sanayimizin temel hammaddelerinden biri olarak görmemiz gerekiyor.

M.Fikret Özveren

Oluklu Mukavva Sanayicileri Derneği Başkanı

Sürdürülebilirlik ve Oluklu Mukavva

Ç evre duyarlılığının giderek önem kazandığı günümüzde “sürdürü-lebilirlik” bu bilincin en önemli gerekliliği olarak ortaya çıkıyor.

Hayatımızın pek çok alanında sürdürülebi-lirliği olan ürün gruplarına yöneliyor, hızla tükenen doğal kaynakları koruyabilmek adına bireysel olarak dahi güçlü adımlar atıyoruz. Sektörlerin çevre duyarlılığı da bu bağlamda giderek önem kazanıyor. Çevre bilinci ve sorumluluğu yükselen sektörler, ürünlerinde sürdürülebilirliği sağlamak adı-na hem teknolojik araştırmalara yöneliyor, hem de geçmişle kıyaslandığında daha çev-reci politikalar izliyor.

Ambalajlama konusunda sürdürülebilir-likten bahsedildiğinde ise bu konuda şam-piyonluğu tartışmasız olarak oluklu mu-kavvanın taşıdığını söylemek hiç de yanlış olmaz. Gelişmiş ülkelerdeki geri dönüşüm oranlarına bakıldığında oluklu mukavvanın % 80 oranında yeniden dönüştürüldüğünü görmekteyiz. Yine bu ülkelerdeki sürdürü-lebilirlik hedeflerine bakıldığında oluklu mukavvanın bu amaçlar dahilinde önemli bir rolü olduğunu görüyoruz.

Oluklu mukavvanın sürdürülebilirliğe kat-kısının sadece geri dönüşümle sınırlı olma-ması da bu ürünü değerli kılıyor. Oluklu mukavvanın gıda israfını önleme özelliği de oluklu mukavvayı sürdürülebilirlik konu-sunda güçlendiriyor. Oluklu mukavva besin maddelerini daha uzun süre taze tutarak is-raflarını engelliyor ve raf ömürlerinin daha uzun olmasını sağlıyor.

M.Fikret ÖzverenOluklu Mukavva Sanayicileri Derneği Başkanı

Page 83: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 81

Sürdürülebilirlik ve Oluklu Mukavva

Türkiye’de de oluklu mukavva son yıllar-da üretimi ve tüketimi hızla artan ambalaj türlerinin başında geliyor. Türkiye’de kağıt tüketimi 2012 yılı verileriyle 5.343.316 ton iken bunun içerisinde oluklu mukavva tüke-timinin 2.114.004 ton olduğu göz önünde bulundurulduğunda sektörün büyüklüğü de daha iyi ortaya çıkmaktadır. Yükselen yaşam standardı, artan şehirleşme, tüke-tim alışkanlıkları ve tüketici beklentilerinin değişmesi son yıllarda dünya piyasalarında olduğu gibi Türkiye’de de kişi başına düşen ambalaj tüketim payını hızla arttırdı ve art-tırmaya da devam edecek. Türkiye’de kağıt tüketiminin % 45’i geri dönüşümden elde edilirken oluklu mukavvada bu oran % 70’i geçmiştir. Bu da oluklu mukavvayı çevreci bir ürün haline getiriyor. Oluklu mukavva, doğası gereği sürdürülebilirlik sağlayan bir üründür. Kâğıt ve nişasta tutkalından olu-şan organik malzemesiyle biyolojik olarak tamamen parçalanma özelliğine sahiptir. Pek çok kez kullanıldıktan sonra bile enerji üretimi için yakılabilir veya kâğıt hamuru olmak üzere ayrıştırılabilirler. Çevre du-yarlılığının hayati önem taşıdığı çağımızın ambalajının oluklu mukavva olduğunu ra-hatlıkla söyleyebiliriz.

Ancak ülkemizde atık kâğıt konusunda ciddi bir bilinçsizlik sorunu söz konusu. Oluklu mukavvanın sürdürülebilirliğinin sağlanabilmesi için kâğıdın diğer atıklar-la karışmadan, elyaf özelliğini yitirmeden toplanması çok önemli. Kâğıdı ve oluklu mukavvayı bir “çöp” olarak değil, sanayi-mizin temel hammaddelerinden biri olarak görmemiz gerekiyor. Dünyanın kaynakları sonsuz değil. Bunları geri dönüştürmek her geçen gün daha çok önem kazanıyor. Geri dönüşümle çevreye ve ekonomiye önemli katkıda bulunduğumuzu herkese anlatma-mız gerekiyor.

Derneğimizin faaliyet alanı da tam olarak bu amaçla kesişiyor. OMÜD “Oluklu Mu-kavva Sanayicileri Derneği” olarak doğayla dost ambalajların başında gelen oluklu mu-kavvayı ve oluklu mukavva sektörünü tanıt-mak üzere çalışmalarını sürdürüyor. Hem oluklu mukavvanın diğer ambalaj türleri ile kıyaslandığında sahip olduğu pozitif özel-liklerini tüketicilere anlatıyor hem de bu çevreci ürünün kullanım alanının daha da genişlemesi için üreticiden son tüketiciye kadar herkese ulaşmaya gayret gösteriyo-ruz. Derneğimiz 30 Eylül 1987 tarihinde ambalaj sektöründe ilk meslek kuruluşu olarak Türkiye oluklu mukavva sanayicile-rini temsil etmek üzere kuruldu. Hem sek-törümüze hem de ülkemize kalıcı katkılar sağlamak üzere faaliyetlerini gün geçtikçe güçlendirdi. FEFCO “The European Fe-deration of Corrugated Board Manufactu-rers” üyesi bir kuruluş olarak Avrupa’daki oluklu mukavva sanayisini yakından takip eden ve bu ülkelerdeki çevreci politikaları da örnek alan OMÜD, Türkiye’deki oluk-lu mukavva sanayisinin gelişimi ve oluklu mukavvanın kullanımının yaygınlaştırıl-ması amacıyla faaliyetlerine devam ediyor. Sustainability and corrugated boardM.Fikret Özveren: Chairman, Corrugat-ed Board Manufacturers Association

Corrugated cardboard, is a sustainable product by its nature. By its organic mate-rial consisting starch adhesive and paper completely biodegradable. Even after using many times it may be burnt for energy pro-duction or to be decomposed in order to ob-tain pulp. We can easily say that corrugated cardboard is the package of our age which awareness about environment is of vital im-portance.

Page 84: Sustainable Economy Turkey Dergisi

82 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Görüş | Fatih ÇİL

Bitki nesil ve genlerinin de-vamlılığının sağlanması için bitki gen kaynaklarının sürdü-rülebilir şekilde kullanılmasına ve bilinçli şekilde korunması-na ihtiyaç vardır.

Yıldıray Gençer

Türkiye Tohumcular Birliği ve TSÜAB Başkanı

Türkiye Tohumculuk Sanayisi ve Bitki Genetik Kaynaklarının

Korunması

T ürkiye tohumculuk sanayisinin temelleri Cumhuriyet döneminde atılmıştır. Bu çerçevede, tohum

ıslah istasyonlarının kurulması ile bu sa-nayinin önce Ar-Ge boyutu (1930’lar) ve daha sonra da Devlet Üretme Çiftliklerinin kurulması üzerine üretim boyutu (1950’ler) ele alınmıştır. Bununla beraber tohumcu-luk sanayisinde, çok uzun süre ağırlıklı ola-rak devlet tarafından ve kamu kuruluşları vasıtasıyla gerçekleştirilen organizasyon, finansman, üretim, işletme ve dağıtım iş-levleri ülke ihtiyaçlarını yeterince karşılaya-mamıştır. 1980’lerin ilk yıllarında gündeme gelen ve tohumculuk sektöründe özel girişimciliği-nin yaygın ve etkili duruma getirilmesini öngören politikaları ve uygulamaları sonucu olarak; izleyen beş on yılda Türkiye özellikle tohumluk üretim, işleme ve pazarlama bağ-lamında önemli ilerlemeler kaydetmiş ve ül-kemizde çağdaş bir tohumculuk sanayisinin oluşum süreci başlamıştır. Süreç içerinde ülkemizde yüzlerce özel tohumculuk şirke-ti kurulmuş olup özel girişimciliğin katkı-larıyla günümüzde Türkiye tohumculuğu çoğu bitki türleri itibarıyla çağdaş, etkili ve verimli bir sanayi konumuna erişmiştir.

1980 yılı öncesinde bir iki yüz milyon do-ları dolayında olduğu tahmin edilen ve o zamanlar ancak sınırlı sayıdaki bitki tür-lerini kapsayan Türkiye toplam tohumluk cirosu şimdilerde bir milyar dolara yaklaş-

Yıldıray GençerTürkiye Tohumcular Birliği ve TSÜAB Başkanı

Page 85: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 83

Türkiye Tohumculuk Sanayisi ve Bitki Genetik Kaynaklarının Korunması

mıştır. Bu artış, ülkesel ve bölgesel olma-nın ötesinde, dünya ölçeğinde bile dikkat çekici sayılır. O tarihte Türkiye’de yalnızca 3 adet özel tohumculuk şirketi faaliyet gös-termekte iken 2013 yılına gelindiğinde bu sayı 600’ün üzerine çıkmıştır. 1980’lerde gerçekleştirilen ve özel şirketlerin tohum-culuk sektöründe yatırım yapmasına imkân tanıyan reformun öncesinde, tüm bitki tür-lerinin toplamı olarak 150 bin ton civarında sertifikalı tohumluk üretimi gerçekleştirilir-ken bu miktar son yıllarda 600 bin tonun üzerine çıkmıştır. Tescilli veya kayıtlı bitki çeşitlerinin sayısı o zaman birkaç yüz dü-zeyinde iken, bu gün itibarıyla, 7 bini aş-mıştır. Tohumluk üretimi gibi tohumluk dağıtımı veya kullanımı da hayli artmış ve ayrıca çeşitlenmiştir. O devirde ancak bir-kaç milyon dolar civarında seyreden yılık dış ticaret hacmi 2012 itibarıyla, yaklaşık 200 milyon dolar kadarı ithalat ve 120 milyon doları ise ihracat olmak üzere, 320 milyon doların üzerine çıkmıştır. Türkiye tohum-culuk sanayisi halen devam etmekte olan aktif bir büyüme, çeşitlenme, kalite artışı ve yaygın sertifikalı tohumluk kullanım süreci-ni yaşamaktadır. Bugün, gerek çeşit tedariki gerekse tohumluk üretim ve hazırlanması alanlarında, pek çok bitki türünde, uluslar arası seviyede rekabetçi bir üretim kapasitesi ve dış satım imkânları söz konusudur.

Türkiye’de bu gün, geniş ölçüde özel sek-tör ve girişimciliğe dayalı olan bir tohumluk üretim, tedarik ve dağıtım sistemi söz konu-sudur. Kamu iktisadi kuruluşları tarafından üretilen tohumluklar, hem bitki türü sayısı hem de miktar olarak, sınırlı seviyededir ve bunlar göreli olarak azalmaktadır. Bir baş-ka ifadeyle, devlet tohumculuğun üretim ve dağıtım aşamasından giderek çekilmekte, eskiden bu alanda ifa ettiği işlevleri ise bu hususta daha etkili, başarılı ve etkin durum-

da olan özel kesime bırakmaktadır. Özel şirketler tarafından tescil veya kayıt ettirilen çeşit sayısı ve üretilen, pazarlanan tohumluk miktarı yıldan yıla önemli artışlar göster-mektedir. Bu bağlamda, Türkiye’de halen mevcut olan tohumculuk gelişim eğiliminin çağdaş ve küresel gidişata uygun cereyan ettiğini söylemek mümkündür. Yalnızca bu açıdan bakıldığı zaman bile Türkiye’de uy-gulanan tohumculuk politikalarının isabet-li, yararlı ve tarım sektörüne girdi sağlama bağlamında sürdürülebilir olduğunu söyle-mek mümkündür.

Ülkemizde faaliyet gösteren tohumculuk şirketleri bitkisel üretimin hemen, hemen tüm alt kollarında etkilidir. Yurdun önem-li tarım bölgelerine yayılmış durumda olan çok sayıda şirket başta endüstri bitkile-ri, sebzeler, hububat, yem bitkileri ve çim bitkileri tohumlukları konusunda uzman-laşmış ve önemli işletme kapasitelerine ulaşmış durumdadır. Bu şirketlerin bazıları yalnızca üretim, dağıtım ve pazarlama aşa-malarında faaliyet gösterirken bazıları ise bunlara ilaveten, araştırma çalışmaları da yapmaktadır. Ülkemizdeki özel tohumcu-luk şirketlerinin 140 tanesi “araştırmacı ku-ruluş” statüsündedir. Özellikle tarla bitkisi türlerinde olmak üzere Türkiye, tohumluk üretimi bakımından uygun iklim ve toprak şartlarına ve nitelikli iş gücüne sahiptir. Bu durum başta mısır, ayçiçeği ve pamuk gibi tohumluklarda sağladığı kalite ve verim üstünlüğü sebebiyle dış pazarlarda rekabet şansını artırmaktadır. Tohumculuk sektöründe iki konu son de-rece önemlidir. Bunlardan birincisi yeni ve üstün özelliklere sahip çeşitlere sahip olma diğeri ise bu çeşitlere ait kaliteli tohumluk-ları üretebilme yeteneğidir. Yeni bitki çe-şitlerinin geliştirilmesi, bir başka ifadeyle, piyasaya sürekli şekilde yeni ürün ve tekno-

Page 86: Sustainable Economy Turkey Dergisi

84 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Görüş | Fatih ÇİL

lojilerin sunulması safhası, Türkiye tohum-culuğunda en zayıf halkayı oluşturmaktadır. Daha yüksek verimli, üstün kaliteli, çiftçi ve son kullanıcı taleplerine daha çok cevap veren yeni bitki çeşitlerinin –yeterli sıklık-ta- piyasaya sunulması tohumculuk sanayisi için en kritik aşamayı oluşturur.Ekonominin diğer sektörlerinde olduğu gibi tohumculuk sektörünün karşı karşıya olduğu en önemli dar boğazın “yeni ürün” ya da “teknoloji” geliştirme sorunu olduğu bir gerçektir. Belirli birkaç bitki türünde sa-hip olunan sınırlı başarı ve performans bir tarafa bırakılırsa, bitki ıslahı ve çeşit geliş-tirme hususunda ülkemizdeki bilimsel bilgi üretme veya teknoloji geliştirme kapasitesi henüz tatmin edici seviyede değildir.

Özel sektör tohumculuk şirketlerinin pek çoğu genç ve sermaye varlığı bakımından yetersiz durumdadır. Ayrıca, ülkemizde bit-ki ıslahı ve çeşit geliştirme alanında iyi eği-tim görmüş eleman bulunması giderek zor-laşmaktadır. Benzer şekilde, bir zamanlar ülke ihtiyaçlarına az çok cevap veren kamu araştırma sistemi ise çoğu türlerde tohum-culuk piyasasında rekabetçi olabilecek çeşit-ler geliştirebilmekten uzak görünmektedir. Dünyanın başka ülkelerinde olduğu gibi yurdumuzdaki üniversite ve yüksek öğre-nim sistemi de kan kaybetmektedir. Bütün bu olumsuzluklar uç uca eklendiği zaman Türkiye tohumculuğunu taşımak zorunda kalan özel tohumculuk şirketleri, özellikle Ar-Ge aşaması ve çeşit geliştirme kapasitesi bağlamında, büyük zorluklar yaşamaktadır. Türkiye’de bir yandan bitki ıslahı ve gene-tik kaynaklara ilişkin yüksek öğrenim prog-ramlarının iyileştirilmesi, güçlendirilmesi diğer yandan kamu araştırma çalışmaları-nın öncelikli alanlara odaklanması ve etki-li kılınması gereklidir. Bu bağlamda, özel sektör çeşit geliştirme faaliyetlerinin özen-

dirilmesi ve Ar-Ge yatırımlarının artırıl-ması amacıyla spesifik kamu finansman ve kredilerinin sağlanması, ıslah ve çeşit geliş-tirme projelerine özel bir önem verilmesine ihtiyaç vardır.Ülkemizde yetiştirilen bitkisel ürünlerin ve-rim ve kalitesini artırmada en önemli fak-tör, farklı bölge ve yörelere uyum gösteren bitki çeşitlerine ait kaliteli tohumlukların kullanılmasıdır. Türkiye’de bitki verimleri-nin ve ürün kalitelerinin daha da artırılması için her yıl çok sayıda yeni bitki çeşidinin ıslah edilmesine ve çiftçi kullanımına sunul-masına gerek vardır. Yeni bitki çeşitlerinin ıslah edilmesi sürecinde ihtiyaç duyulan en önemli üç unsur ise sırasıyla uygun genetik materyal, yetişmiş insan gücü ve yeterli na-kit sermayedir. Gıda ve tarım amaçlı bitki genetik kaynaklarına ulaşılması, eğer ülke içinde mevcut ise bunların toplanması, özel-lik ve niteliklerinin belirlenmesi ve nihayet ıslah çalışmalarında kullanılacak aşamaya getirilmesi amacıyla ön-ıslah işlemlerine tabi tutulması son derece önemlidir. Kısaca, tohumculuk sanayisinin Ar-Ge bağlamında en temel hammaddesi bitki genetik kaynak-larıdır ve bu canlı materyallerin muhafaza ve devamlılığının sağlanması sürdürülebilirlik açısından en birinci şartı oluşturmaktadır.Sürdürülebilirlik kavramını ekonomik ve ekolojik açıdan ele almak ve tanımlamak mümkündür. Bunlardan birincisi üretim ve dağıtım faaliyetlerinde devamlılığın sağ-lanması ikincisi ise özellikle tohumculuk bağlamında olmak üzere, bitki ıslahı ve çe-şit geliştirme faaliyetlerine zemin veya esas teşkil edecek olan, bitki genetik materyal-lerinin temin ve muhafaza edilmesidir. Bu itibarla, ekolojik bakımdan sürdürülebilirlik olgusu tohumculuk açısından hayati önem taşır. Zira bitki ıslahı için en gerekli olan maddi unsur yeni ve farklı genlerin varlığı-dır. Bu genler doğada bulunmaktadır ancak

Page 87: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 85

Türkiye Tohumculuk Sanayisi ve Bitki Genetik Kaynaklarının Korunması

onları taşıyan bitki birey, tip veya topluluk-larının ayırt edilmesi ve korunması gerekir. Mesela belirli bir tarımsal üretim bölgesin-de verim ve ürün kalitesini artıracak ya da belirli bir böceğe karşı o ürün bitkisini ko-ruyacak genleri, çoğu zaman, doğanın ücra bir köşesinde saklanmış veya tecrit edilmiş durumda bulunan yabani bitkilerin bünye-sinde görmek mümkündür. Benzer şekilde, başka ülke veya bölgelerde yetiştirilen çeşit-lerin bünyesinde de pek çok yararlı genin bulunması söz konusudur.

Bitki nesil ve genlerinin devamlılığının sağ-lanması için bitki gen kaynaklarının sürdü-rülebilir şekilde kullanılmasına ve bilinçli şekilde korunmasına ihtiyaç vardır. Doğada kendiliğinden var olan ya da tabii veya suni mutasyonlar veya melezlemeler yoluyla or-taya çıkan yeni gen birleşmelerinin veya ge-netik çeşitliliğin korunması ve kullanılması suretiyle bitki soyları ıslah edilmekte insan amaçları doğrultusunda iyileştirilmektedir. Nesli tükenen bitki topluluklarının sahip olduğu genetik çeşitlilik veya gen komp-leksleri ise sonsuza kadar yok olmakta ve insanlığın kullanımından çıkmaktadır. Türkiye tohumculuk sanayisi açısından ele alındığı zaman gıda ve tarım amaçlı bitki genetik kaynaklarının sürdürülebilirliği iki hususta büyük önem arz etmektedir. Bun-lardan ilki Türkiye’nin tarımsal potansiye-linin büyüklüğü ile ilgilidir. Türkiye farklı ve değişik tarımsal ekolojilere sahiptir ve tarımsal yetiştirme şartlarının başka, başka oluşu bu alanlara uyum sağlayacak bitki çe-şitlerinin –gelecek zamanlarda bile- farklı ve değişik özelliklere sahip olmasını gerek-tirmektedir. Bu itibarla ülkemizde ve hatta dünyanın benzer ekolojilerinde mevcut olan her türlü genetik çeşitliliği toplamak, ulu-sal ıslah programlarında değerlendirmek ve sonraki nesillerin kullanımı için muhafaza

etmek Türkiye için ekonomik bir zorunlu-luktur. Diğer taraftan, gıda ve tarım amaçlı bitki genetik kaynaklarının muhafazası bağla-mında ülkemiz ayrıca özel bir duruma sa-hiptir. Bazı kültür bitkileri için birincil ve ikincil önemde gen merkezi konumunda olan ülkemizdeki bu yabani bitki varlığını tanımlamak ve muhafaza altına almak hem ülkemiz hem de tüm insanlık adına bir so-rumluluk anlamına gelmektedir.Bu günkü ve sonraki nesillerin gıda gü-vencesi ihtiyacını karşılamak için elimizde yeterli ve hatta azami miktarda bitki gen kaynaklarının bulunması şarttır. Tekrar söylemek gerekirse, tohumculuk için sürdü-rülebilirlik yalnızca ekonomik açıdan değil mesleki performans ve teknik değişim açı-sından da bir zarurettir. Ülkemizin bitkisel genetik kaynaklarını muhafaza etmek ve ileriye dönük kullanımlar için hazırlamak hususunda Tarım Bakanlığımıza ve ilgili diğer kurumlarımıza, Türkiye tohumculuk sanayisine ve hatta tüm topluma önemli gö-revler düşmektedir.

Turkish seed industry and protection of plant genetic resourcesYıldıray Gençer: Chairman, Seed Growers Association of Turkey

To meet food security needs of today’s and fu-ture generations we must have adequate and even the maximum amount of plant genetic resources. If it is needed to reiterate, for seed industry sustainability is a necessity that is not only from economical aspect also profes-sional performance and technical change as-pects. Important roles falls upon the Min-istry of Agriculture, related institution; seed industry and even the whole society to protect our country’s plant genetic resources and to prepare them for the future uses.

Page 88: Sustainable Economy Turkey Dergisi

86 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Görüş | Fatih ÇİL

Kurumsal sürdürülebilirlik açısından yetkinlik açıkları-nın giderilmesi, işletme yöne-timi ve çalışanlarının, işletme alt yapılarının bu gereklilikle-ri karşılayacak şekilde dizayn edilmesi ve yönetilmesi esastır.

Tülin Seçen

Yönetim Danışmanları Derneği Başkanı

Yönetim Danışmanlığının Kurumların Sürdürülebilir Başarısındaki Önemi

S ürdürülebilirlik iş dünyası açısın-dan kurumun büyümesi, karlılığının artması ve uzun bir ömre sahip ol-

maktan ibaret bir iş stratejisi gibi görünse de aslında kurumların sürdürülebilirliğinin temelinde dünyadaki gelişim ve değişime açık olması ve rekabet şartlarının gerektir-diği yenilikleri ve iş yönetimi tekniklerini kurumsal yönetim süreçlerine katması yat-maktadır. Günümüzde artık işletmelerin performansı sadece karlılıkları ile ölçüm-lenmiyor, işletmelerin performansını ve de-ğerini oluşturan kavramlar da değişti, artık tedarik zincirinden başlamak üzere tüm paydaşları kapsayacak bir değerler zinciri-nin yönetimi işletmelerin temel sorumlu-lukları arasında. Bu kapsamda iş dünyasının gelişimini ve sürdürülebilirliğini yakından ilgilendiren temel kavramlar;

• Stratejik yönetim• Kurumsal yönetim• Kurumsal risk yönetimi ve • Kurumsal sosyal sorumluluk prensipleri

olarak öne çıkıyor.

Bu suretle; şeffaf, sorumlu ve hesap veren kurumsal bir yönetişim anlayışı, sürdürü-lebilir bir çevre yönetimi uygulaması, işçi sağlığı ve iş güvenliği uygulamaları, sosyal haklar ve fırsat eşitliğinin sağlanması, eği-tim olanaklarının sunulması vb. gibi sosyal

Tülin Seçen,Yönetim Danışmanları Derneği Başkanı

Page 89: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 87

Yönetim Danışmanlığının Kurumların Sürdürülebilir Başarısındaki Önemi

değerler de sürdürülebilirliğin bir parçası olarak işletme yönetişim sürecinin bir par-çası haline geliyor.

Ülkemizde işletmelerin %95’den fazlasının KOBİ statüsünde olması ve bir çok işletme-nin ikinci kuşağa dahi geçmeden ömrünü sonlandırması, ülkemizde gelişmiş, uzun ömürlü, markalaşmış işletmelerin varlığını azaltmakta, bu da ülke ekonomisinin sür-dürülebilirliği ve sürdürülebilir kalkınma üzerine de olumsuz etkide bulunmaktadır. Üstelik kurumsal yapıların gelişmişlik dü-zeylerinin düşüklüğü, işletmelerin gününü kurtarmaya yönelik faaliyetlerle boğuşma-sı işletmelerin temel sorumluluklarında da aksamalara sebep olmakta, işletmelerin ku-rumsal sürdürülebilirliğini tehdit eden; eko-nomik yapı, teknolojik gelişmelerin anlaşıl-ması ve kurum süreçlerine entegrasyonu, istihdam piyasasındaki değişimlerin işletme insan kaynakları yönetimi politikalarına da-hil edilmesi, çevre ve sosyal sürdürülebilirlik açısından ulusal ve uluslararası standart ve yasal mevzuat gerekliliklerinin karşılanması konularındaki yetkinlik açıkları işletmelerin en önemli sorunları arasında yer almaktadır.

Kurumsal sürdürülebilirlik açısından bu yetkinlik açıklarının giderilmesi, işletme yönetimi ve çalışanlarının, işletme alt yapı-larının bu gereklilikleri karşılayacak şekilde dizayn edilmesi ve yönetilmesi esastır.

DuPont başkanı Chad Holliday’in sürdü-rülebilirlik tanımı; “Sürdürülebilirlik öy-lesine muazzam ve soylu bir vizyon ki; ku-rumlar bunu arzuladıklarını ifade etmekle birlikte, bu arzuyu gerçeğe dönüştürmek için

hiçbir adım atmadan gündelik işleyişlerine kaldıkları yerden devam edebilirler. Biz-ler DuPont’ta sürdürülebilirlik vizyonunu gerçek eylemler ve bize doğru yolda ilerleyip ilerlemediğimizi gösteren performans kriter-leriyle somutlaştırdık.” Şeklinde. Ülkemizde işletmelerin çoğunluğu işletme sahiplerinin ve yöneticileri arzuladıklarını hayata geçir-me konusundaki adım atma eksikliklerine sahip, çünkü arzuladıklarını işletme faali-yetlerinin planlanmasında dikkate almıyor-lar, ya da bunu sağlayacak yönetsel sistem ve süreçlere sahip değiller.

Bir sürecin etkili olabilmesi ve arzu edilen geleceğe ulaşılabilmesi için öncelikle işlet-menin ne istediğini bilmesi ve bu doğrul-tuda hedefler belirlemesi gereklidir. Bu he-defler işletmenin stratejik amaçlarını en iyi şekilde yansıtan değişkenlerden oluşmalı ve şirket çalışanları, müşterileri, ticari ortak-ları, yatırımcıları, kamu yetkilileri ve sosyal paydaşları tarafından da eksiksiz biçimde anlaşılmalıdır. Bu hedeflerin oluşturulması aşamasında:

• Ekonomik yapı, sosyal değişimler, tek-nik ve teknolojik değişimler, yasalar, standartlar, kurallar vb. uyum göster-gelerinin iyi anlaşılması,

• Müşteri ihtiyaçlarının derinlemesine anlaşılması, değer kavramını müşteri-nin bakış açısından tanımlayan bir dizi performans değişkeninin tanımlanma-sı,

• İşletme paydaşlarının (hissedarlar, müşteriler, çalışanlar, tedarikçiler, iş-letmeyi çevreleyen toplumsal çevre, kamu yönetimi vb. gibi) isteklerinin

Page 90: Sustainable Economy Turkey Dergisi

88 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Görüş | Fatih ÇİL

ve ihtiyaçlarının derinlemesine anla-şılması, karşılıklı etkileşim ve iletişim mekanizmalarının tanımlanması,

• İşletmenin rekabet gücünün artma-sında önemli bir etken olan verimlilik düzeyinin artmasına yönelik risk ve performans yönetimi süreçlerinin et-kinleştirilmesi, kaynakların optimize edilerek kaynak kullanım maliyetle-rinin düşürülmesi, çevresel etkilerin azaltılması ya da önlenmesi, enerji kul-lanım maliyetlerinin düşürülmesi gibi süreçlerin etkinleştirilmesi ve çalışma kültürünün bu doğrultuda değişiminin sağlanması gereklidir.

İşletmelerin bunu başarabilmesi ancak, ku-rum kültüründe bu değişimi sağlayacak ve yönetecek yetkinliği kazanmaları ile müm-kündür. İşte tam bu noktada Yönetim Da-nışmanları en kritik paydaş olarak devreye girmekte, işletmelerin daha rekabetçi, dina-mik ve değişime duyarlı sistemlere ve süreç-lere sahip olabilmeleri konusunda işletme yönetimi ve çalışanlarına metot aktarımında bulunarak, analiz, strateji geliştirme, sistem ve süreç iyileştirme ya da tasarımı kurumsal risklerin ve performansın izlenmesine ve öl-çümlenmesine yönelik yöntem ve iyileştir-me bilginin aktarılması ve değişimin yöne-timi kültürünün aşılanması konusunda dış bir ajan olarak önemli katkı sağlamaktadır.

Unutmamalıyız ki bir ülkede ekonominin temelini oluşturan işletmelerin bünyesi ne kadar kuvvetli ise o ülkenin sürdürülebilir-liği de o kadar mümkündür. Bu nedenle iş-letmelerin gelişiminin temelinde “Kurumsal sürdürülebilirlik” kavram ve kültürünün yer-

leştirilmesinde en az işletme sahipleri kadar onlara bu süreçte destek veren danışmanlar da önemli rol oynamaktadır. Danışman ne kadar Yetkin ve doğru yönlendirme yapar ise, işletme sahibini doğru temellere daya-lı sistemleri kurma ve yönetme konusunda yönlendirirse o kadar başarılı uygulamalar oluşur. İşletmeler bunu bir defa başardı mı sürdürmeleri de o kadar kolay olacaktır.

İşletmelerin bu süreçte daha yetkin ve ulus-lararası metot ve uygulamaları, iyi örnekleri içeren kıyaslamaları da kapsayacak şekilde gelişmiş danışmanlık uygulamalarını işlet-me bünyesine taşıyan ve aynen mali mü-şavir, hukukçu vb. gibi düzenli destek veren yönetim danışmanlarının varlığına da ihti-yacı bulunmaktadır. Öte yandan işletmeler, genellikle günlük koşuşturma ve operasyo-nel faaliyetlere odaklanma nedeniyle bu sü-reçte oluşan problemleri durup analiz etme ve sürekli iyileştirme prensiplerini işletme genelinde uygulama konusunda vakit te bulamamakta ve sürekli problemlerle uğraş-mak zorunda kalmaktadır. İşletme yapısı-nın ve süreçlerinin analizi ve işletme vizyon ve stratejilerinin geliştirilmesinde ve bunla-rın sistematik bir yapıya kavuşturulmasında alınacak danışmanlık hizmeti ile sistem bir kere oluşturulacak ve işletmeye sonrasında değişimin yönetimi kalacaktır. Danışman, işletme yönetimine işletme performansını ve rekabet gücünü olumsuz yönde etkileyen unsurları ayırt etme fırsatını sunacak ve yö-netim ve karar süreçlerinde işletme sahiple-rini ve çalışanlarını destekleyecektir.

Ancak bu alanda yönetim danışmanlığı mes-leğinin sürdürülebilirliği açısından da tehdit

Page 91: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 89

Yönetim Danışmanlığının Kurumların Sürdürülebilir Başarısındaki Önemi

olan bazı unsurlar ortaya çıkmaktadır, bun-lar;• İşletme sahiplerinin veya yöneticile-

rinin danışma ve danışmanla çalışma kültürünün olmaması, ben her şeyin iyisini bilirim ya da benden daha iyi na-sıl bilebilir yaklaşımı, ki bu çok önemli bir sorundur ve bu nedenle içinde bu-lundukları zafiyetleri anlamayan, riskle-ri öngöremeyen, fırsatları sezinleyeme-yen ve bu nedenle zor duruma düşmüş ve rekabet gücünü kaybetmiş bir çok işletme bulunmaktadır. Zira işletme sahipleri ve yöneticilerinin gündelik fa-aliyetlerle yoğun bir şekilde haşır neşir olmaları çoğu zaman, bu öngörülerin zamanında yapılması ve uygulamaya alınmasını engellemektedir.

• Danışmanlık mesleğinin gelişimi ve bir meslek olarak kabul edilmesi konu-sunda düzenlemelerin yetersiz olması, özellikle yerli danışmanlık sektörünün gelişmesi ve kurumsallaşmasına yönelik devlet desteklerinin zayıflığı da mes-leki sürdürülebilirlik açısından önemli engellerden birisidir. Bu alanda hem mesleğin tanınırlığı ve hem de meslek mensuplarının yetkinlik süreçlerinin geliştirilmesi ve kurumsal yapıların tetiklenmesi konusunda devletin ön açıcı olması büyük önem taşımakta-dır. Bizde devlet kendisi danışmanlık hizmetlerine girerek rekabet etmekte, yerli danışman kullanımında yeter-li ve gerekli inisiyatifi göstermemekte, mesleğin gelişmesine yönelik teşvik ve destekler geliştirilmemekte ve bu ne-denle de mesleğe katılanlar bir müddet sonra ekonomik olarak sürdürülebilir-

liği sağlayamadıklarından danışmanlık mesleğini bırakmaktadır. Danışman-lıkta birleşme ve konsolidasyon yolu açılmalı, birleşik danışmanlık şirketleri desteklenmelidir, Kurumsallaşma teşvik edilmelidir.

• Bireysel danışmanlık, merdiven altı danışmanlık hizmetlerinin kalitesizlik maliyetlerinin sektörün önüne geçmesi engellenmelidir. Danışmanlık mesle-ğinin gelişmesinin önünde engel olan haksız rekabet (üniversite eğitim görev-lilerinin danışmanlık yapması, üniversi-telerin danışmanlık yapması, kamu ku-ruluşlarının danışmanlık yapması, kayıt dışı çalışma, mesleki örgütlere üye olma-yan ve mesleki yetkinliği ve performansı ölçümlenemeyen vb. gibi) unsurları da ortadan kaldırılmalıdır.

The importance of management consult-ing in the sustainable success of corpora-tionsTulin Seçen: Chairman, Management Con-sultants Association Turkey To provide the effectiveness of processes such as activating the level of risk and perfor-mance management process in order to in-creasing the competitiveness of the company , enabling reduce costs of resource usage by optimizing resources, preventing or reduc-ing environmental impacts, reducing the costs of energy usage and to change working culture in this direction are very important. To achieve these goals for companies depends on obtaining ablity to make and manage this changes.At this point, Management Con-sultants are the most critical stakeholders.

Page 92: Sustainable Economy Turkey Dergisi

90 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Görüş | Fatih ÇİL

Türkiye’de ekonomik büyü-menin sadece hizmet, ticaret ve/veya bankacılık faaliyetleri ile sınırlı olduğunu varsayıp imalat sanayini dışlayanlar ve üretimi öncelikli konumda görmeyenler büyük yanılgı içindedir.

Mehmet Niyazi Akdaş TÜDOKSAD Başkanı

Mehmet Niyazi Akdaş

TÜDOKSAD Başkanı

Döküm İmalat Sanayinin Olmazsa Olmazıdır

D ökümcülük; metalleri işlemek ve şekillendirmek konusunda yüz-yıllardır kullanılagelen, en önemli

endüstri dallarından birisidir. Gündelik ha-yatımızın her aşamasında; kuyumculuktan, ağır sanayi tezgâhlarına, tarım makinele-rinden gemi makinelerine kadar çok deği-şik alanlarda döküm yöntemi ile üretilen malzemeler kullanılmaktadır. Birçok sanayi işletmesinde dökümhaneler bulunmaktadır.

Türkiye’de döküm sektörü ve zanaatı köklü tarihsel geçmişi ile beraber sanayileşme dö-neminde özel teşebbüs yatırımları ile gelişe-rek Avrupa’da ve dünyada önemli bir nokta-ya ulaşmıştır. Türkiye döküm üretimi 2012 yılı rakamları itibari ile Almanya, Fransa ve İtalya’yı takiben Avrupa’da 4. sıraya yerleş-miş olup dünyanın önde gelen döküm üre-ticileri arasında yükselmeye devam etmiştir. Sektör, 2011 yılı dünya sıralamasında ise 13. sıradadır.

Demir ve çelik döküm sanayi; endüksiyon, elektrik ark ocakları veya kupol ocaklarında, çeşitli pik demiri, metal hurdaları ve ferro alaşımların ergitilerek, kalıplama tesisle-rinde hazırlanmış kum, seramik veya metal kalıplar içerisinde şekillendirilmesi ve özel ısıl işlemler ile değişik mekanik özellikler kazandırılması sureti ile pik döküm, çelik döküm, sfero döküm ve temper döküm tü-ründeki ürünleri ham döküm, işlenmiş dö-küm ve mamul olarak üreten bir sektördür.Döküm üretim yöntemi sanayi üretiminin temel unsurlarındandır ve bu teknik ile üre-

Page 93: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 91

Döküm İmalat Sanayinin Olmazsa Olmazıdır

tim yapan kuruluşlar ikiye ayrılır. Bunlardan birinci bölüm tamamen müşteri talepleri doğrultusunda döküm mamulleri üreten kuruluşlar, diğerleri ise, bitmiş ürünlerinde kullandıkları malzemeler için döküm pro-sesi ile üretim yapanlardır (örneğin kilit ve fermuar üreticilerinin zamak dökümhaneleri, elektrik motoru üreticilerinin alüminyum dö-kümhaneleri mevcuttur). Bazı tesisler ise dö-küm tekniği ile ürettiklerini son işlemlerden geçirdikten sonra nihai ürün olarak son kul-lanıcıya ulaştırmaktadırlar. Bunlara örnek olarak radyatörler, alaşımlı otomobil jantla-rı, kapı kolları gibi ürünler gösterilebilir.

Dökümhanelerin en önemli özelliklerinden birisi de pazar taleplerine göre üretimleri-ni modifiye edebilmeleridir. Örnek olarak döküm küvet üretip satan bir tesisimiz bu pazarın daralması ile üretim hattını soba ve şömine parçaları dökümüne uyarlayabil-mekte, bu pazarın da daralması durumunda otomotiv parça dökümüne yönelebilmekte-dir.

Döküm ürünleri hemen hemen tüm sana-yi dallarında girdi olarak kullanılmaktadır ve bu nedenle dökümcülük imalat sana-yinde “olmazsa olmaz” bir öneme haizdir. Döküm yöntemi ile üretilen birçok mamul imalat sanayinin her alanında kullanılmak-tadır. Öyle ki, üretilen sanayi mamullerinin %90’ında en az bir adet döküm ürünü bu-lunmaktadır.Türk döküm sektörü, Türk imalat sanayinin temel taşlarından biridir. Dizayndan, pro-totipe, testlere ve nihai ürüne kadar geçen sürede teknik bilgi birikimi ve tesisleri ile başta makine, ulaşım araçları ve savunma sanayi olmak üzere tüm üretim taleplerini karşılayabilecek yetenektedir.Döküm sanayi sektörü, katma değeri yüksek bir üretim alanıdır. Girdilerinin %70’inden

fazlası yurt içi kaynaklı olup yüksek nitelik-li istihdam yaratmaktadır. Bununla beraber çıktıları birçok sanayi üretimi için temel ol-maktadır. Bu durumun en çarpıcı örnekleri pompa ve vana üretimidir.

Sektörün temel müşterisi ana üretim sana-yidir ve sektör ancak ana sanayinin kuvvet-li olduğu ülkelerde pazar bulabilmektedir. Döküm diğer üretim metotlarına göre sahip olduğu üstünlükleri ve gelişen modern tek-nolojiler ile hem dünyada hem de Türkiye’de uzun yıllar önemini koruyacaktır.

Hitap ettikleri pazarlardaki gelişmeler, re-kabet güçlerinin değişimi, yeniliklerin taki-bi ve uygulanması ve mali güçler göz önüne alındığında, Türkiye’de faaliyet gösteren bir-çok döküm fabrikası ve atölyesinin AB ve ABD’deki örnekleri gibi uzun vadede ayak-ta kalması zordur. Takribi 1.5 milyon tonluk yurt içi kapasitenin 1 milyon tondan fazlası büyük ölçekli firmalar tarafından üretildi-ğinden, toplam üretim kapasitesinde önemli bir düşüş olmayacaktır. Bu büyük firmalar da, rekabet güçlerini koruyacak idari, teknik, ticari ve en önemlisi ürün yapısı yönünden atılımlar yapmazlarsa uzun vadede sayıları azalacaktır.

Döküm sektörünün en önemli sıkıntılarının başında yeni yatırım için arazi temini so-runu gelmektedir. Sektörün geniş sahalara olan ihtiyacı ve sanayinin yoğun olduğu bü-yük şehirlerde ve sanayi bölgelerinde sana-yi arazilerinin bedellerinin çok yükselmesi nedeniyle dökümhane yatırımları imkânsız hale gelmektedir.

İstanbul’da yerleşik sanayi tesislerin yeni İstanbul İmar planlarında sanayi alan-larının kaldırılmasından sonra büyüme imkânları kalmamıştır. Yatırım yapamayan,

Page 94: Sustainable Economy Turkey Dergisi

92 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Görüş | Fatih ÇİL

büyüyemeyen sanayi kuruluşu yok olma-ya mahkûmdur. En kısa süre içinde İstan-bul’daki sanayi tesisleri için yakın interland içinde sanayi bölgeleri tahsisi ile teşvik edil-mesi gereklidir.

Yabancı yatırımcılar için birçok ayrım-cı teşvikler uygulanırken yerli yatırımcıya maalesef engeller çıkarılmaktadır. Organi-ze Sanayi Bölgesi dışındaki sanayicilerimiz özellikle belediyelerin kısıtlayıcı engelleyici uygulamalarına maruz kalmaktadırlar. Bu durumun yaşanmadığı Konya ilimizde sa-nayinin gelişimi diğer illerimizde maalesef gözlenmemektedir.

Bölgesel olarak, sanayiciler yeni organize sanayi bölgelerine ihtiyaç duymaktadır. Bu açıdan en güncel örnek İzmir’de yaşan-maktadır. Bölge dökümcüleri, uzun süredir bürokratik işlemlerin tamamlanarak ihtisas organize sanayi bölgesinin hayata geçiril-mesini beklemektedir.

Sektörün diğer önemli sorunu ise nakliye-dir. Gerek hammaddelerin gerek mamulün nakliyesi önemli bir maliyet teşkil etmekte-dir. Demiryolu taşımacılığının geliştirilme-si, etkin ve ucuz hale getirilmesi sektörün beklediği önemli bir atılım olacaktır.

Döküm ürünleri ağırlık/kıymet oranı düşük ürünler olduğundan navlun, dış ticarette önemli bir maliyet kalemi olmaktadır. İhra-catta, ürün değeri yüksek olmayan döküm ürünlerinin üzerine nakliye bedelleri % 15–20 arasında ek maliyet getirmektedir. Bu nedenle, Avrupa’ya demiryolu taşımacılığı mutlaka verimli hale getirilmelidir.Döküm sektörü metal ergitmede yüksek miktarda elektrik enerjisi kullanmaktadır. Serbest piyasa koşullarının hala oluşmadığı enerji piyasasında sektör “büyük kullanıcı”

olmanın avantajını kullanabileceği politika-lar beklemektedir.

Döküm sektörünün fabrika atıklarının ber-tarafı da ayrı bir sorun kaynağıdır. Çevre analizleri için akredite laboratuarlar yeter-sizdir. Atıkların analizini yapacak akredite laboratuarlar artırılmalı ve üniversite labo-ratuarlarında yapılan analizler ilgili Bakan-lıklar tarafından kabul edilmelidir.

Ayrıca, döküm sektörünün, tehlikesiz ve inert atık karakterinde olan döküm kumu ve cüruf gibi atıkları için uygun depolama alanları da yetersizdir. Bu nedenle, Avrupa ülkelerinde olduğu gibi tehlikesiz döküm-hane atıklarının orman bölgelerindeki terk edilmiş taş ve kum ocaklarına doldurul-masına ve üstlerinin ağaçlandırılmasına izin verilmeli; tehlikesiz katı atık depolama alanlarının kurulması için yerel yönetimler teşvik edilmelidir. Avrupa’da çimento, ha-zır beton, zemin dolgusu, yol asfalt dolgusu gibi alanlarda birçok uygulama örneği bu-lunan tehlikesiz katı atıkların diğer sanayi sektörlerine hammadde girdisi olarak kul-lanılmasının teşvik edilmesi de değerlendi-rilmelidir.

Bunların yanı sıra, üretim süreçlerinde kar-şılaşılan tehlike ve risklerin sektöre özgü ele alınması büyük önem arz etmektedir. Ancak yeterli sayıda iş güvenliği uzmanı bulunma-maktadır ve ayrıca sektör bazında uzman-lar yetersizdir. Bu alanda yeni iş güvenliği uzmanları ve sektör uzmanlarının yetiştiril-mesi sağlanmalıdır.

Son teşvik uygulamalarında demir çelik kapsam dışında tutulmuş, otomotiv ve oto yan sanayi sektörleri teşvik edilmiştir. Dö-küm olmadan otomobil yan sanayi üretim yapamaz. Döküm sektöründe otomotiv

Page 95: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 93

Döküm İmalat Sanayinin Olmazsa Olmazıdır

ağırlıklı çalışan firmalarımız oto yan sanayi kapsamında değerlendirilerek teşvik kapsa-mına girebilmekte ama birçoğu kapsam dı-şında kalmaktadır.

Alüminyum döküm sektörü, otomobil üretiminin artması ve otomobillerde alü-minyumun payının artması ile çok hızlı gelişme göstermektedir. Türkiye’de sadece Seydişehir’de üretilen birincil alüminyum sektör ihtiyacının sadece %6–7’sini karşı-lamaktadır. Özelleştirmenin koşulu olan kapasite artırımı Seydişehir’de hala gerçek-leşmemiştir. Sektörün ihtiyacı olan ham-maddeler ithal edilmektedir. Türkiye’nin boksit rezervlerinin zenginliği bilinmekte olup bu sektörde yatırımın özellikle teşvik edilmesi stratejik öneme sahiptir.

Demir döküm sektörünün hammaddesi olan pik demiri de yerli üreticiler Kardemir ve İsdemir’den sınırlı miktarda temin edil-mektedir. Çoğunluğu Rusya ve Ukrayna’dan ithal gelmektedir. Yerli tesislerimizin iç pi-yasa ihtiyacı ürünleri istenen kalite ve mik-tarlarda üretmesi dış ticaret dengelerine olumlu yansıyacaktır.

Üretim sürecindeki zorluk ve çevre koşulları nedeniyle döküm sektör üretiminin, AB ül-keleri tarafından terk edilerek Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere kaydığı düşünül-mekte ise de AB’deki döküm tesis yatırım-larına ve tonajlara bakıldığında, durumun böyle olmadığı anlaşılmaktadır. Almanya, verimsiz eski dökümhanelerini kapatmakta ancak açtığı her yeni dökümhane, kapattığı 10 dökümhanenin tonajını üretmekte, ayrı-ca işgücü tecrübe ve eğitimindeki ileri sevi-yeleri ve navlun farkı da eklenince, Alman döküm ürün maliyetleri Türk ürünleriyle başa baş noktasına gelmektedir.Döküm sektörü büyümesini ağırlıklı olarak

yerli otomotiv sanayinin gelişmesine paralel olarak sürdürecektir. Bu büyüme, rekabet şansının daha yüksek olduğu yoğun işçilik gerektiren döküm parça üretiminde daha fazla olacaktır. Üretilen döküm parçalarının yaklaşık % 75’inin ihraç edileceği düşünül-mektedir.

Katma değeri çok yüksek olan bu sektörde en önemli girdiler yerli hammadde, enerji ve işçiliktir. Dolayısıyla, enerji ve işçilik fiyat-larında yapılacak tasarruflar rekabet gücünü olumlu yönde etkileyecektir. Sektörel poli-tikalar belirlenirken enerji, işçilik ve nakliye konularına özel önem verilmesi ve maliyet düşürücü tedbirler alınması faydalı olacak-tır.Hammadde fiyatlarındaki dalgalanmalar, enerji fiyatlarının yüksekliği ve Çin, Hin-distan ve BDT ülkelerinden gelecek rekabet sektördeki büyümeyi etkileyebilecek faktör-lerdir.

Döküm ürünü ihracatının desteklenmesi halinde ülkeye yaratacağı katma değer ve is-tihdam katkısı mevcut durumdan çok daha yüksek olacaktır.

Türkiye’de ekonomik büyümenin sadece hizmet, ticaret ve/veya bankacılık faaliyet-leri ile sınırlı olduğunu varsayıp imalat sa-nayini dışlayanlar ve üretimi öncelikli ko-numda görmeyenler büyük yanılgı içindedir. Nitekim 2010 yılını Türkiye’nin Avrupa’nın en yüksek büyüme oranı ile % 7-8’ler sevi-yesinde bir büyümeyle kapatmış olmasında imalat sanayimizin performansı kilit rol oy-namıştır.

Türk Döküm Sektörü, ulusal ve uluslararası platformlarda Türkiye Döküm Sanayicileri Derneği (TÜDÖKSAD) tarafından en üst düzeyde temsil edilmektedir.

Page 96: Sustainable Economy Turkey Dergisi

94 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Görüş | Fatih ÇİL

1976 yılında Turgut Özal’ın başkanlığında döküm sanayicilerimizin girişimleriyle ku-rulan TÜDÖKSAD’ın asli amacı, üyeleri arasında işbirliği ve etkileşimi artırarak or-tak proje ve çalışmalarla döküm sektörünün büyüyerek daha iyi bir noktaya getirilmesine destek olmaktır.

TÜDÖKSAD başta İSO, ASO, EBSO olmak üzere Sanayi ve Ticaret Odaları, Döküm Meslek Komiteleri ve İhracatçı Birlikleri’nde aktif olarak görev almakta ve sektörü uzun süredir bu kurumlarda temsil etmektedir. TÜDÖKSAD üyeleri TOBB Türkiye Döküm Sanayi Meclisinin de ço-ğunluğunu oluşturmaktadırlar.

Uluslararası arenada ise TÜDÖKSAD, 1989’dan bu yana döküm sektöründe dün-yadaki en büyük kuruluş olan World Fo-undry Organisation (WFO)’da ülkemizi temsil etmektedir. 2007 yılında ise Avrupa Birliği ülkelerinin üye olduğu European Foundry Association (CAEF)’e tam üye olmuştur. TÜDÖKSAD üyeleri her iki ku-rumun komisyonlarında görev almakta olup WFO Yönetim Kuruluna Umur DENİZCİ seçilmiştir.

TÜDÖKSAD’ın yanı sıra bölgesel döküm meslek odaları ve dernekleri de belirli sayıda bölgesel dökümcüyü bünyesinde toplamak-tadır.

Türkiye Döküm Sanayicileri Derneği’nin yönlendirdiği ve gelişimine katkı verdi-ği Ankiros, Annofer ile TurkCast fuarları döküm sektörünün Avrupa’daki en önemli ikinci fuarları haline gelmiştir. 2 yılda bir İstanbul’da yapılmakta olan fuarlar yerli ve yabancı yatırımcılar ile üreticiler ve katılım-cıların ilgi odağı olmaktadır. 2009 yılından itibaren alüminyum sanayinin tüm branş-

larını kapsayan ALUEXPO fuarı organi-ze edilmeye başlanmış olup, 2011 yılında ikincisi gerçekleştirilmiştir ve alüminyum döküm sanayinin hızlı büyüme performansı da fuarlara yansımıştır.

Tüdöksad bünyesindeki komisyonlar sek-törümüzün gündemindeki sorunlara çö-züm üretmek üzere faaliyetleri yürütmekte ve üyelerimiz ile paylaşmaktadırlar. Teknik kapsamda Döküm kongreleri Tüdöksad ta-rafından 2 senede bir organize edilmekte yerli ve yabancı teknoloji üreticilerinin geniş katılımı ile Türk Döküm sanayinin mühen-dis ve teknik ekibinin yeni üretim teknoloji-lerine ulaşımı sağlanmaktadır.

TÜDÖKSAD üyeleri Türk döküm sektörü cirosunun % 78’ini, ihracatının ise % 85’ini sağlamaktadır.

Casting is sine qua non of manufacturing industryMehmet Niyazi Akdaş: Chairman,Turkish Foundry Association

Foundry industry will continue to grow in parallel with the development of mainly domestic automotive industry. This growth, is more likely to be more in labor-intensive cast iron parts where competition chance is higher. Approximately 75% of the produced castings parts are thought to be exported.The most important inputs in this high added value sector are domestic raw materials, en-ergy and labor. Therefore, savings made in energy and labor made a positive impact on competitiveness., Giving special attention to issues of labor, transportation and cost-cut-ting measures will be useful while determin-ing the sector policies

Page 97: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 95

Döküm İmalat Sanayinin Olmazsa Olmazıdır

UNEP also calls it

solar powerUNEP AND CLIMATE CHANGE: INVEST IN THE GREEN ECONOMY

© Is

tock

Pho

tos

Some call it the sun

Page 98: Sustainable Economy Turkey Dergisi

96 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Görüş | Fatih ÇİL

KOÇLUK kişilerin liderlik veya yöneticilik özelliklerini, becerilerini geliştirmeye yöne-lik, belli bir amacı hedefleyerek daha etkili sonuçlara ulaşması-nı sağlamak üzere verilen hiz-mettir.

Psikolog Dr. Nur Velidedeoğlu Kavuncu Uluslararası Profesyonel Koçluk Derneği (ICF Türkiye ) Başkanı

Psikolog Dr. Nur Velidedeoğlu Kavuncu

Uluslararası Profesyonel Koçluk Derneği (ICF Türkiye ) Başkan

Doğru Düşünme, Sürdürülebilir Başarı ve Koçluk İlişkisi

Z ihinsel bir aktivite olan düşünme, insanın en önemli özelliklerinden biridir.

Bilim adamları, beynin bir ilişkilendirme, bağlantı kurma makinası gibi çalıştığını gözlemlemişlerdir; ilişkileri, bağlantıları ku-ran, saklayan, önemli bir araçtır.Beynimiz belleğine aldığı her bilgiyi kendi-ne özgü bir şekilde depolar. Yaşadığımız bir anla ilgili sözel imgeler beynin bir bölümün-de, görsel imgeler başka bölümünde, o anla ilgili duygular ise başka bir yerde depolanır. Beyin hücreleri birbiriyle bağlantı halinde olup bu bağlantılar sürekli değişmektedir.

Yaşadığımız her olayın belleğimize kayde-dilişini tümüyle bilinçli olarak fark ettiği-mizi söyleyemeyiz. Belleğe kaydedilen her yaşadığımız anın veya bilginin bizim için anlamı ve bu anlamla birlikte yarattığı duy-gunun önemi büyüktür.Kaydedilen yaşantı veya bilgi bizde yarattığı olumlu veya olumsuz duyguya göre depo-lanmaktadır. Her yeni kayıt bir öncekiyle etkileşir ve zamanla kayıtlar değişime uğ-rar. Olumsuz duygular olumlu olanlara göre daha önemli yer tutmaktadır. Korku, endişe yaratan anları hatırlar ve onlarla bir daha karşılaşmamak için kendimizi korumak is-teriz. Ancak olumlu duygular da olumsuzlar kadar önemlidir. Olumlu duygularımız, bizi mutlu eden olayların ve sonuçlarının bağ-

Page 99: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 97

Doğru Düşünme, Sürdürülebilir Başarı ve Koçluk İlişkisi

lantılarını kaydederek gelecekteki davranış-larımızı buna göre sergilememizi sağlar. Ör-neğin, başarı ile bitirilen bir işin arkasından gördüğümüz takdir, bizi başarılı olmak için motive edici bir dürtüdür veya bir arkadaşı-mızla geçirdiğimiz keyifli bir söyleşiden al-dığımız hazzı unutmayıp tekrar onunla bir araya gelmek isteriz.

İnsanın tüm davranışları, yaptığı işler önce onun düşüncesinde başlar. Düşünme nes-ne, olay veya onların yerini alan semboller arasında bağ kurma etkinliğidir. Dolayısıyla, düşünmeye başladığımız zaman aklımıza gelen fikirler zihnimizdeki diğer zihinsel tasarımlar, anılar, tutumlar, yeteneklerle bağlantılı ortaya çıkarlar. Bir başka deyişle düşüncelerimiz bir buzdağının suyun al-tındaki kısmıdır. Düşüncelerimizle birlikte duygularımız da suyun altındaki kısmı oluş-tururken düşünce ve duygularımızın tetik-lemesiyle oluşan davranışlarımız gözlemle-nebildiği için, buzdağının suyun üzerindeki kısmını oluşturduğu benzetmesi yapılabil-mektedir.

İnsanoğlu önce doğayı tanımaya çalışarak düşüncelerini bu alanda yoğunlaştırmıştır. Doğadaki nesnelerle ilgili düşünüp kavram-lar geliştirmiş, çevresindeki uyarıcılara ilgi duyup, araştırmış, sorgulamıştır.

Daha sonra düşünceleri kendine yönelmiş, kendini tanımaya çalışmıştır. İnsan düşün-celeri içinde varlığını hisseder, kendi kendi-ne konuşur, iç sesine yanıt verir, yeni fikirler üretir. Böylece düşünme gücü ile doğruyu yanlışı bulmaya çalışır. Doğru düşünmede semboller birbirini düzenli ve planlı bir şe-

kilde izler. Mantıklı düşünme veya düzgün düşünme diye de tanımlanan doğru düşün-me olmadan gerçekliğin bilgisine, yani doğ-ru bilgiye ulaşılamaz.

Bildiği, inandığı, duyduğu her şeyden şüp-he ederek “Şüpheciliğe” farklı bir yaklaşım sergileyen ve “Cogito ergo sum” (Düşünüyo-rum o halde varım) diyen René Descartes‘ın emin olduğu tek şey “düşüncenin varlığı” dır. “De omnibus dubitantum” (Her şeyden şüphelen) onun en önemli sözlerindendir. Eleştirel felsefenin babası olarak kabul edi-len Alman filozof Kant da: “Düşünmek, yargılamaktır” der. Türk Dil Kurumu “düşünme” kelimesini “1. Zihnin bir konuyla ilgili bilgileri karşılaştı-rarak, aralarındaki bağlantıları inceleyerek bir yargıya ya da karara varma etkinliği. 2. Zihinden geçirme ya da zihin yoluyla arayıp bulma”;“düşünce” kelimesini ise, “1. Zihinde tasar-lanan, canlandırılan şey. 2. Bir işin gerçek-leşmesi ya da bir sorunun çözümü için zihince tasarlanan, aranıp bulunan yol. 3. Düşünce sonucu bilincine varılan herhangi bir şey” olarak tanımlanmaktadır. Yani, düşünmek bir eylem, düşünce düşünmenin bir ürünü-dür diyebiliriz.

İnsan, çevresinde kendini etkileyen olum-lu ve olumsuz uyarıcılarla karşılaştığında bunlara karşı tepki göstermek zorundadır. Bu tepki kimi zaman olumlu kimi zaman olumsuz yönde olur. Kişi karşılaştığı olay-ları, durumu önce anlamaya, bilmeye çalışır. Çünkü anlamadan bilmeden tepki göster-mek, o kişinin daha olumsuz olaylar yaşa-

Page 100: Sustainable Economy Turkey Dergisi

98 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Görüş | Fatih ÇİL

masına neden olabilir. O halde nasıl düşün-meliyiz ki düşüncelerimiz doğru olsun? • Hepimizin çoğu zaman farkında olma-

dan yaptığı ve de doğruluğuna inandığı düşünce hataları bulunabilir. Şöyle ki:

• Keyfi sonuca ulaşma: Kişinin herhangi bir kanıt olmaksızın ya da aksine kanıt olmasına karşın belli bir sonuç çıkar-ması. Ör: İşi düşmese benimle gelip konuşmaz, diye düşünme;

• Aşırı genelleme: Kişinin bir veya bir-kaç olaya bağlı olarak tüm durumları kapsayan sonuçlar çıkarması. Ör: İş ar-kadaşıyla tartışan kişinin diğer iş arka-daşları tarafından da sevilmeyeceğini düşünme ;

• Hep ya da hiç biçiminde düşünme: Her olayın siyah-beyaz gibi iki uçta düşü-nülüp aradaki noktaların görülmeme-si. Ör: Hedeflediği satışı hedefe yakın tutturan satış elemanının kendini ba-şarısız görmesi ;

• Kişiselleştirme: Kişinin kendisiyle ilgili olmayan veya çok az ilgili olan bir olayı kendisiyle ilgili olduğunu düşünerek olumsuz sonuçlardan kendini sorumlu tutması. Ör:“…. toplantıya ben oldu-ğum için katılmıyor” gibi düşünme ;

• Felaketleştirme : Olması muhtemel di-ğer sonuçları göz ardı edip durumu hep olumsuz görme “pireyi deve yapma” ;

• Mükemmeliyetçilik: Hep ya da hiç tar-zında düşünmeye benzer. Ör: Kişinin bir şeyi tam yapmadığı zaman hiçbir şey yapmadığını düşünmesi ;

• Etiketleme: Aşırı genellemeye benzer, daha anlamlı sonuçlar olmasına karşın kişinin kendisi ve diğerleri için genel etiketler kullanması. Ör: “Ben hep

başarısızım”, “Hiçbir şey beceremiyor” gibi …

Bu düşünce hatalarına doğruluğu ile ilgi-li kanıt aramadan inanırız. Oysa Descar-tes “kanıtlamak düşünmeyi gerektirir” der. Doğru düşünmeyle ilgili iki önemli kuralı vurgular Descartes,• Gerçekliği kesin kanıtlarla onaylanma-

mış hiçbir şeyi doğru olarak kabullen-meyin

• Bir şeye önyargı ile yaklaşmaktan ve acele karar vermekten kaçının.

“Öne sürülen düşünce ve ilkeleri eleştirmeden, incelemeden, kanıt aramadan, tartışmadan doğru olarak benimseyen ve benimsediği var-sayımlardan katı bir yöntemle önermeler türe-ten anlayış” olarak da tanımlanabilen dog-matizm her zaman ilerlemenin, gelişmenin, başarının karşısında durmuştur.Önyargılar doğru düşünmenin önündeki engellerden biridir. Çünkü önyargılar, Türk Dil Kurumu Sözlüğünde de belirtildiği gibi “Bir şeyi yeterince bilmeden varılmış kanı; önceden verilmiş yargı”dır. Bu yargının doğ-ruluğuna inanan kimse araştırma, sorgula-ma ihtiyacı duymadığı için doğru düşünüp doğru karar veremez.İnsanlar genellikle kendileri gibi düşünen kişilerden oluşan bir çevre içinde bulun-maktan hoşlanmakta, dolayısıyla kendi dü-şüncelerine yaklaşan kişileri sevmektedirler. Bir şeye inanıldığının belirtilmesi, o kişi için gerçeğin o olduğu anlamına gelmektedir. Bu inançlar ister gerçek olsun, ister yanlış olsun, ister dayanaksız olsun, bireyin bir konuda geçmişte öğrendiklerini ve tecrübelerini özetleyerek gelecekteki olayları algılaması-nı, yorumlamasını etkilemektedir.

Page 101: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 99

Doğru Düşünme, Sürdürülebilir Başarı ve Koçluk İlişkisi

Bilişsel Denge Kuramı’na göre, insanlar tutarlılığı tercih etme eğilimindedirler. İn-sanlar için nesnelerin birbiri ile uyumlu, mantıklı, tutarlı olması kadar, kendi inanç, düşünce, davranış, duygu ve tutumlarının da tutarlı olması yönünde güçlü eğilimleri bu-lunmaktadır. Bireylerin bilgiyi işleme süreci ve deneyimleme süreçleri farklıdır. Çünkü nasıl algıladığımız, nasıl düşündüğümüz, sorunlara yaklaşımımız, öğrenme stillerimiz ve insan ilişkilerimiz farklıdır.Varoluşçu Alman filozof Nietzsche “Doğ-rular ve yanlışlar yoktur, sadece yorumlar vardır” der.Yunan filozof Socrates’in ilkeleri günümüz-le çok ilişkilidir. “Üzerinde düşünülmeyen bir hayat, yaşanmaya değer bir hayat değildir” diyen Sokrates’ın yöntemi, gerçekleri kendi bakış açımızla aramanın bir yoludur; sorular sormak, birbirinden öğrenmek, yaratıcı ola-rak düşünmek ve birlikte çalışmak … Her başarının arkasında doğru planlama yatar. Planlama ise doğru programlama, hedefleri doğru belirleme, zamanı doğru kullanma, süreçlerle ilgili doğru karar ver-melerle oluşur. Bir başka deyişle kişinin önce kendini tanıması, yapacakları ve yapa-bilecekleri ile ilgili doğru sorgulamayı ya-pabilmesi önemlidir. Daha çok düşünmek, daha çok çalışmak, sabırlı ve azimli olmak başarıyı yakalamak ve sürdürebilmek için gereklidir. Her deneyim istenilen sonucu ortaya çıkarmasa da denemekten vazgeç-memeli, ancak daha çok düşünüp farklı ne yaparsak farklı sonuçların oluşmasını sağla-rız, hedefimize ulaşırız? sorusunu kendimi-ze sormalıyız.Günümüzde, hedeflerini belirlemek ve bun-lara ulaşmak için yapacağı yolculukta des-

tek alma gereğini duyan, başarılı olabilmek için gerekli temel unsurların geliştirilmesini isteyen, iş-sosyal-özel yaşam dengesini dü-zenlemek, sağlıklı ilişkiler kurmak, kendi ile ilgili farkındalığını artırarak kişisel kay-naklarını geliştirmek isteyen kişilerin baş-vurduğu koçluk hizmetinde de koçlar, müş-terilerinin sorunlarına kendilerinin cevap bulmasını sağlarken Sokratik sorgulamaya dayanan bir teknik kullanırlar. Sokratik sorgulama müşterinin farkındalı-ğını artırır ve rasyonel karar alma sürecini geliştirmesine yardımcı olur. Ör. Daha güvenli, biri olsaydın neyi farklı yapardın?Daha etkili bir lider olsaydın daha farklı ne davranışların olurdu?Kişilerin liderlik veya yöneticilik özellikle-rini, becerilerini geliştirmeye yönelik, belli bir amacı hedefleyerek daha etkili sonuçlara ulaşmasını sağlamak üzere verilen hizmete Koçluk denir.Profesyonel koçluk, hedef belirlemek, sonuç yaratmak ve kişisel değişim yönetimi ile bi-reyin hayatına odaklanan farklı bir hizmet-tir. Koç-müşteri ilişkisinde koçun sorum-luluklarının başında müşterisinin “kendini keşfetmesi” yüreklendirmek, kendi gelişi-mi konusunda müşteriyi sorumlu tutmak, çözüm ve stratejileri kendisinin bulmasına destek olmak ve hedeflerine ulaşmasında müşteri ile uyumlu bir şekilde çalışmak ge-lir. Bu sorumlulukları yerine getirirken de müşteriyi tanımak, aktif dinlemek, gözlem-lemek ve bireysel ihtiyaçlarına göre çalışma düzeneğini oluşturmak önemlidir.Örneğin; uzun süre işsiz olan müşteri kendi-sini kimsenin işe almayacağı görüşünde takıl-mış.

Page 102: Sustainable Economy Turkey Dergisi

100 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Görüş | Fatih ÇİL

Koç: Bir süre işsiz olmak insanın iş haya-tında yetersiz olduğu anlamına mı geliyor? (mantık değerlendirmesi)Müşteri: Aslında öyle değil ama işveren öyle düşünür.Koç: Bunu söyleyen bir işveren biliyor mu-sun? (Kanıt araştırması)Müşteri: Yok hayır, duymadım.Koç: Bir süre işsiz kaldıktan sonra iş bulan birilerini tanıyor musunuz? (Kanıt araştır-ması)Müşteri: Elbette tanıyorumKoç: Düşüncenizi gözden geçirelim; bir süre işsiz kaldığınız için iş bulamayacağınızı düşünüyorsunuz ama böyle bir deneyimi ya-şamış ve iş bulmuş birilerini tanıyorsunuz… (düşüncenin geçerliliğini araştırıyor)1995 de Amerika’da kurulmuş olan Ulusla-rarası Koç Federasyonu ICF, koçluk mesle-ğini ilerletmeye adanmış, 116 ülkede 22.000 den fazla üyesiyle önde gelen küresel bir kuruluştur. ICF, kâr amacı gütmeyen, dün-yanın birçok yerinde iş ve bireysel koçluk yapan profesyonellerden oluşan bir organi-zasyondur.

Türkiye’de 2005 yılında ICF Global’in şu-besi olarak kurulmuş olan ICF, o günden bugüne her geçen gün artan üye sayısı ile koçluk mesleğini doğru tanıtmayı ve uzun geçmişe sahip ICF’in koçluk mesleğinde edindiği saygınlığı ülkemizde de yaymayı hedeflemiştir. Bu amaçla 2009 yılında Ulus-lararası Profesyonel Koçluk Derneği (ICF Türkiye) adıyla varlığını resmileştirmiştir.

Dünyada en hızlı gelişen ikinci sektör ola-rak tanımlanan koçluk, ICF tarafından kar-şılıklı güven ve saygı ilişkisine dayanan koç

ile müşterisi arasındaki bir ortaklık olarak tanımlanır. Bu ortaklık çerçevesinde kişi-yi düşündüren ve yaratıcılığını destekleyen koç, müşterisinin kişisel ve mesleki potan-siyellerini en üst düzeyde kullanmaları için cesaretlendirir. Koç müşterisini bir bütün olarak görüp kendi gerçeğini en iyi bilen kişi olarak kabul eder.

Profesyonel koç ile müşterisi arasındaki iliş-ki önemli ve uyumludur; görüşmeler gizlilik prensibi içinde yapılır. Ayrıca, müşteri ken-di yaşamı ile ilgili değişiklikler yapabilmek için gereken zamanı ve enerjiyi de harcama-yı göze almalıdır ki, hedeflerine ulaşabilsin.

Right thinking, sustainable success and coaching relationshipNur Velidedeoğlu Kavuncu: Chairman, ICF Turkey

Professional coaching is a different service that focuses on an individual’s life by goal set-ting, outcome creation and personal change management. Customers at the beginning of the goal setting, outcome creation and per-sonal change . The main responsibilities of the coach in coach-client relationship are “ encouraging their customers self-discovery, hold the customer responsible of their own personel development, to support to find so-lutions and strategies themselves, to work in harmony with the costomers to make them to reach their objectives.In fulfilling these responsibilities to know the customer, active listening, observing and to set up a working mechanism according to individual needs is important.

Page 103: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 101

Doğru Düşünme, Sürdürülebilir Başarı ve Koçluk İlişkisi

Page 104: Sustainable Economy Turkey Dergisi

102 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Görüş | Fatih ÇİL

Sürdürülebilir gıda güvenliği-nin ön şartları arasında; sağ-lık riski oluşturmayan gıdalar üretmek, açık etiket bilgileri sunarak tüketiciyi uyarmak ve bilgilendirmek, gıda güvenli-ğini tüm üretim zinciri boyun-ca sağlayabilmek sayılabilmek-tedir.

Murat Yörük

Setbir Başkanı

2050’de % 60 Daha Fazla Gıda Üretilmesi Gerekiyor

S ürdürülebilirlik; toplumun düzeni, yaşam koşulları ve iş faaliyetlerinin, doğada kendiliğinden var olan kay-

nakların, gelecek kuşaklar için kullanımını sağlayacak şekilde tanımlanması ve uygu-lanmasıdır. Sürdürülebilirlik, ekonomik, sosyal ve çevre boyutu ile üç boyuta sahip bir kavramdır.

Dünyanın gelecekte mücadele etmesi ge-reken konular iklim değişikliği, çevresel dönüşüm ve nüfus artışıdır. FAO’ya göre 2050’de 9,3 milyar insanın doyurulması için yüzde 60 daha fazla gıda üretilmesi gereke-cektir. Tarımsal üretim 2050’ye kadar yüzde 60 artırılsa bile gıdaya erişim olmaması se-bebiyle birçok insan açlık çekecektir. Bunun önüne geçmek için sürdürülebilir üretim ve gıda güvenliğini sağlamak gerekmektedir.Gıda sanayinin faaliyet alanı ise, tarımsal ham maddelerin işlenerek kaliteli gıda ve içecek ürünlerine dönüştürülmesidir. Bu sürecin odak noktasındaki belli başlı konu-lar, enerji kullanımı, atık ve atık su yönetimi ile ambalajlama sayılabilmektedir. Bu süreç içerisinde sürdürülebilir bir gıda sistemi ya-ratabilmek için devletler, üreticiler ve tüke-ticiler birlikte çabalamalıdırlar.

Gıda güvenliği, tüketime sunulan gıdalarda oluşabilecek fiziksel, kimyasal, biyolojik ve her türlü zararlıların bertaraf edilmesi için

Murat Yörük, Setbir Başkanı

Page 105: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 103

2050’de % 60 Daha Fazla Gıda Üretilmesi Gerekiyor

alınacak önlemlerin tümü olarak tanımlana-bilir. Birincil üretimin başlangıcı çiftlikten sofraya kadar, çevre ve insan sağlığına zarar vermeyen, üretimin her aşamasında gerek-li ve yeterli kontrolleri yapılmış, sağlıklı ve güvenilir ürünlerin temin edilmesini hedef-lemektedir. Üretimi yapılan her gıda ürü-nün güvenliği üreticisine düşmektedir. Bu nedenle, sürdürülebilir gıda güvenliğinin ön şartları arasında; sağlık riski oluşturmayan gıdalar üretmek, açık etiket bilgileri sunarak tüketiciyi uyarmak ve bilgilendirmek, gıda güvenliğini tüm üretim zinciri boyunca sağ-layabilmek sayılabilmektedir.

60% additional food production needed in 2050Murat Yörük: Chairman, Union of Dairy, Beef, Food Industrialists and Producers of Turkey

Operating area of the food industry is pro-cessing of agricultural raw materials and convert them into high-quality food and beverage products. The major issues in the focus of this process are energy use, waste, waste water management and packaging. In order to create a sustainable food system in this process, states, manufacturers and con-sumers must strive together.

Page 106: Sustainable Economy Turkey Dergisi

104 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

Görüş | Fatih ÇİL

EkoRE ve Süzer Grubu olarak yenilenebilir enerji sektörün-de  hem teknik bilgi birikim ve kadro olarak hem de yatırımcı olarak Dünya çapında projeler gerçekleştiren Türkiye’nin sa-yılı firmalarından biri olmayı hedefliyoruz.   

Serhan Süzer

Süzer Holding

Süzer Grubu’nun Yenilenebilir Enerjide Ciddi Yatırım Planları Var

T ürkiye’de özetle yenilenebilir enerji sektörünün yeni başladı-ğını söyleyebiliriz. Almanya’da

sadece güneş enerji santrallerinin kuru-lu kapasitesi 35 GW’a ulaştı. Türkiye’de ise GES’lerini kurulu kapasitesi 15 MW’ı geçmez. Almanya’nın güneş ışıması bizim Karadeniz bölgesinden daha düşük oldu-ğu varsayılırsa memleketimiz henüz güneş enerjisinden faydalanmaya başlamak üze-re diyebiliriz. Lisanslı projelerin ihalesi ilk defa bu sene Haziran ayında başlatıldı. Bu sürecin sonuçlanması zaman alınacak. Aynı şekilde ikinci faz ve sonrası için de en az 1 sene beklememiz gerekecek. Esas hareketi lisanssız tarafta bekliyoruz. Bunun için de yönetmelik resmi gazetede çıktıktan sonra oyunun kuralları belli olacak ve projelerin hızla başlayacak.

Rüzgarda 2.500 MW’lık kurulu kapasiteleri bulduk ama rüzgarda toplam kurulu kapasi-tenin Türkiye’de 45-50 GW olduğu varsayı-lırsa rüzgarda da daha yolun başındayız di-yebiliriz. Aynı durum jeotermal ve biyoyakıt gibi diğer yenilenebilir enerji alanlarında geçerli. Daha katedecek çok yolumuz var.

Eko Yenilenebilir Enerjiler A.Ş. (kısaca EkoRE) yeni kurulmuş bir EPC firması. Mühendislik, tedarik ve inşaat konularında hizmet veriyoruz. Yeni kurulmuş bir firma

Serhan Süzer, Süzer Holding

Page 107: Sustainable Economy Turkey Dergisi

Kasım 2013 • SUSTAINABLE ECONOMY 105

Süzer Grubu’nun Yenilenebilir Enerjide Ciddi Yatırım Planları Var

olmasına rağmen Türkiye’nin Güneş ener-jisi konusundaki en deneyimli kadrosuna sahip. Bizim ekip memleketimizde gerçek-leştirdikleri projeler dahil Bulgaristan, Ro-manya, Kıbrıs, Katar ve Libya gibi ülkelerde 15-20 MW’lık kurulu kapasiteye sahip gü-neş enerjisi santralleri kurdu ve işletti. Rüz-gar Enerjisi konusunda da deneyimli bir ekibimizin olduğunu söyleyebilirim. Finansal paketleme konusunda da müşteri-lerimize yardımcı oluyoruz. Yurtiçinden ve yurtdışından finansman konusunda anlaş-malı olduğumuz banka ve finans kuruluşla-rının paketlerini müşterilerimize sunuyoruz. Süzer Grubu’nun da yenilenebilir enerji ala-nında ciddi yatırım planları var. Bu konuda da EkoRE olarak biz de Holding’in yatırım planlarını yönlendiriyoruz diyebilirim. Eko-RE olarak bizim hedefimiz hem ülkemizde hem de yurtdışında olabildiğince Güneş ve Rüzgar Enerjisi projeleri gerçekleştirmek.

İleride biyoyakıt alanında da hizmet ver-meye başlayacağız. EkoRE ve Süzer Grubu olarak yenilenebilir enerji sektöründe hem teknik bilgi birikim ve kadro olarak hem de yatırımcı olarak Dünya çapında projeler gerçekleştiren Türkiye’nin sayılı firmaların-dan biri olmayı hedefliyoruz.

Süzer Group has serious investment plans in the field of renewable energySerhan Süzer, Süzer Holding Süzer Group has serious plans to invest in the field of renewable energy. I may say, as EkoRE we direct Holding›s investment plans in this regard. Our target is to accom-plish Solar and Wind Energy projects both in Turkey and abroad as much as possible .We will be offering services in the field of biofuels in the future. As EkoRE and Süzer Group by our technical knowledge and staff also our in-vestor identity we aim to be one of the promi-nent company realize worldwide projects.

CENTRE FOR CLIMATE & SUSTAINABLE ENERGY FINANCE

Page 108: Sustainable Economy Turkey Dergisi

106 SUSTAINABLE ECONOMY • Kasım 2013

A merikan Hükümeti, amiyane tabirle kepenk indirince bütün dünyanın yüreği ağzına gel-di. Amerika’nın 2.250 trilyon dolarlık ithalat

pastasından en büyük payı alan başta Çin olmak üzere Kanada, Meksika, Japonya, Almanya, G.Kore, İngilte-re, Fransa, İtalya, Rusya, Hindistan, Brezilya, Tayland ve diğer ülkeler için bu günler ciddi sıkıntı içinde geçti. 2012 de Amerika’ya 425 milyar dolarlık ihracat yapan ve elinde 1.3 trilyon dolarlık Amerikan Hazine Bonosu tutan Çin, buz dağının görünen yüzünden daha ötelerde bir tehdit olarak değerlendirdiği bu durum karşısında diğerlerine göre çok daha sert bir tavır takındı.

Çin resmi haber ajansı Xinhua’da çok sert sözler kulla-nılarak yapılan bir yorumda, dünya ekonomisinin Ame-rikan etkisinden arındırılması gerektiği dile getirilerek, Amerikan Dolar’ının yerine yeni bir rezerv para önerisi yapıldı. Yorumda, diğerlerinin kaderini elinde tutan iki-yüzlü bir ülke olarak tanımlanan Amerika’dan kurtu-lunması gereken günlere vurgu yapılarak büyük küçük; zengin fakir bütün ülkelerin çıkarlarının saygı gördüğü ve eşit hak sahibi olduğu yeni bir dünya düzeni isteği ortaya konuldu; Dünya Bankası ve IMF gibi yapılarda diğer oyunculara daha çok hak tanıyan değişiklikleri de kapsayan büyük finansal reformların yapılması gerekti-ğinin altı çizildi.

IMF Başkanı Christine Lagarde’nin “Eğer anlaşma olmazsa sonuçları itibari 2008 krizinden daha kötü bir gelişmelere yol açar”dediği temelinde borç tavanı olan bu gelişmeye, Çin eksenli bakan bir çok insanın aklına ise şu sorular geldi.

Hükümetin kapanması, Asya Pasifik Ekonomik İşbir-liği zirvesine katılamayan Obama’nın yokluğunda Çin Lideri Xi Jinping’in, bölge ülkelerine ve tüm dünya-ya konuşmadan verdiği, “Biz buradayız, Amerika yok” mesajı ile kendini bir Asya-Pasifik gücü olarak tanım-layan ve bölgede bir eksen kurmaya çalışan Birleşik Devletler’in gerileme devrinin başlangıç sinyali mi yoksa onun demokratik gücünü gösteren basit bir olay olarak mı değerlendirilmeli?

Amerika’nın gücüne ve güvenilirliğine sekte vuran bir durumla mı karşı karşıyayız yoksa kendi içinde yaşadığı vatandaşların vergisini korumaya yönelik demokratik bir hesaplaşma ile mi?

Veya demokrasinin gücü ile mi yoksa demokratik toplu-mun işlevsizliğini, otoriter idarelerin daha iyi olduğunu ortaya çıkaran bir gelişme ile mi?

Önümüzdeki 5 yıl içinde 10 trilyon dolar ithalata ulaş-

ma, 195 milyon üniversite mezunu ile 2020’ye kadar GSMH’nı 24.6 trilyon dolar yapma, 2025’e kadar nü-fusu 1 milyonun üstünde 221 yeni şehir kurma projeksi-yonu olan; Panama Kanalına rakip Nikaragua Kanalını açmaya; Yeni İpekyolu ile Malaka Boğazını by-pas et-meye çalışan Ejderha’nın alev saçan nefesi, yeni bir dün-ya düzenine şekil vermeye yetecek mi? Katma değeri düşük ihracata dayalı, devlet şirketlerinin omuzlarında yürüyen, bütçe açığı giderek artan, iç siyasi ve finansal dengeleri nedeniyle aslında dolara yatırıma mahkum gibi gözüken, serbest piyasa düzeninden uzak, hepsinden önemlisi doğal çevreyi hızla tükettiği göz-lemlenen bir ekonomi modeli olarak tanımlanan Çin; kalkınmasını sürdürülebilir kılıp 21’nci yüzyılda De-Amerikanize olacak bir dünyaya can verebilecek güce erişebilecek mi?

Doğal taşıma kapasitesini bugün itibari %38 aşan Pekin ve diğer bölgelerde yaşanan şehirleşmeye bağlı çevre so-runları, bölgesel gelişmişlik farkları, adaletsiz gelir dağı-lımı, pahalılaşan işçilik maliyetleri karşısında yavaşlayan ekonomiyi kurtaracak tek yol olarak görülen iç talebin artırılması çerçevesinde şehirleşme ve şehirli nüfusun yaşam kalitesini artırmak için baslatılan sosyo-ekono-mik ve hukuki reformlar başarı ile yürütülebilecek mi?

Ufukta Çin hegomanyası tehtidi var mı?Çin’in büyümesinin ve etki alanının sınırlarını Ameri-kan doları mı yoksa kendi “doğası” mı çizecek?

Hülasa, Amerikayı ve dolarını şimdilik bir kenera bı-rakırsak Çin’in yeni “Uzun Yürüyüşünün” güzergahını ve süresini anlama noktasında başka soruları ve acelesi olanlar için bir kıta büyüklüğündeki bu dev ve kadim ülkenin Başbakanı Li Keqiang’ın şu sözleri yol gösterici olacaktır.

“Çin; önümüzdeki uzun vadede sürdürülebilir, sağlıklı gelişimi gerçekleştirmek ve sosyal ilerlemeyi sağlamak için zorluklar ve sorunlar ile mücadele yeteneğine sahip-tir. Çin ekonomiyi canlandırmak için kısa vadeli önlem-ler benimsemek yerine, basiretli, daha bütünsel, reforma dayalı, ekonomik yeniden yapılanma ve piyasa gücü sağlayan tedbirlerle yavaşlayan büyümeyi hızlandıracak-tır. Biz, 1.3 milyar insan ile yılmaz istek ve çaba içinde gemişin acı tecrübelerinden ders alarak, asla hegoman-ya aramayarak, barışçı bir kalkınmaya ve aynı zamanda hükümranlık haklarımıza ve bölgesel bütünlüğümüze sarsılmaz irade ile bağlı olarak milletimizi gençleştirecek “Çin Rüyasını” gerçekleştirmek üzere “modernizasyon” için uzun bir yürüyüşteyiz.”

De-Amerikanize Dünya ve Çin’in Uzun Yürüyüşü

CiL Report