stephen king - kara kule cilt4 büyücü ve cam küre stephen king - … · 2010. 9. 19. ·...

366
Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - Büyücü ve Cam Küre KĐTABIN ORĐJĐNAL ADI YAYĐN HAKLARI © © WIZARD AND GLASS 1997 STEPHEN KING KESĐM Telif Hakları Ajansı ALTIN KĐTAPLAR YAYINEVĐ ve TĐCARET A.Ş. Bu kitabın her türlü yayın hakları Fikir ve Sanat Eserleri Yasası gereğince ALTIN KĐTAPLAR YAYINEVĐ ve TĐCARET A,Ş.'ye aittir. BASKI 1. BASIM/MART 1999 AKDENĐZ YAYINCILIK A.Ş. Matbaacılar Sitesi No: 83 Bağcılar - ĐSTANBUL ISBN 975 - 405 - 876 – 8 99-34-y-0131-677 ALTIN KĐTAPLAR YAYINEVĐ Celâl Ferdi Gökçay Sok. Nebioğlu Đşhanı Cağaloğlu - Đstanbul Tel: (0212) 522 40 45 - 526 80 12 511 51 00-511 32 26 Faks:(0212)526 80 11 www.altinkitaplar.com [email protected]. STEPHEN KING BÜYÜCÜ VE CAM KÜRE TÜRKÇESĐ GÖNÜL SUVEREN Yazarın Yayınevimizden Çıkan Kitapları: HAYVAN MEZARLIĞI GÖZ KUJO KORKU AĞI KUŞKU MEVSĐMĐ ÇAĞRI CHRISTINE MAHŞER «O» SĐS TEPKĐ

Upload: others

Post on 17-Mar-2021

9 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - Büyücü ve Cam Küre KĐTABIN ORĐJĐNAL ADI YAYĐN HAKLARI © © WIZARD AND GLASS 1997 STEPHEN KING KES ĐM Telif Hakları Ajansı ALTIN K ĐTAPLAR YAYINEVĐ ve T ĐCARET A. Ş. Bu kitabın her türlü yayın hakları Fikir ve Sanat Eserleri Yasası gere ğince ALTIN K ĐTAPLAR YAYINEVĐ ve T ĐCARET A, Ş.'ye aittir. BASKI 1. BASIM/MART 1999 AKDENĐZ YAYINCILIK A. Ş. Matbaacılar Sitesi No: 83 Ba ğcılar - ĐSTANBUL ISBN 975 - 405 - 876 – 8 99-34-y-0131-677 ALTIN K ĐTAPLAR YAYINEVĐ Celâl Ferdi Gökçay Sok. Nebio ğlu Đşhanı Cağalo ğlu - Đstanbul Tel: (0212) 522 40 45 - 526 80 12 511 51 00-511 32 26 Faks:(0212)526 80 11 www.altinkitaplar.com [email protected]. STEPHEN KING BÜYÜCÜ VE CAM KÜRE TÜRKÇESĐ GÖNÜL SUVEREN Yazarın Yayınevimizden Çıkan Kitapları: HAYVAN MEZARLIĞI GÖZ KUJO KORKU AĞI KUŞKU MEVSĐMĐ ÇAĞRI CHRISTINE MAHŞER «O» SĐS TEPKĐ

Page 2: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

MEDYUM SADĐST ŞEFFAF CESET AZRAĐL KOŞUYOR HAYALETĐN GARĐP HUYLARI KARA KULE HAYATI EMEN KARANLIK GECE YARISINI 2 GEÇE GECE YARISINI 4 GEÇE RUHLAR DÜKKÂNI HAYALETLER BELDESĐ ÇORAK TOPRAKLAR OYUN ÇILGINLI ĞIN ÖTES Đ YEŞĐL YOL D ĐZĐSĐ ROMEO: Oradaki, şu tüm meyve a ğaçlarının tepelerini yaldızlayan Kutsal ayın üzerine yemin ediyorum. JULIET: Ayın üzerine yemin etme. Her ay, yuvarlak dairesinde de ği şen vefasız ayın üzerine. Yoksa senin a şkın da onun gibi de ği şken olabilir. ROMEO: O halde neyin üzerine yemin edeyim? JULIET: Hiç yemin etme. Ya da istiyorsan, o zarif benli ğinin üzerine yemin et. O, benim putperestli ğimin tanrısı. Ve o zaman sana inanırım. Romeo and Juliet William Shakespeare Dördüncü gün Dorothy'yi çok sevindiren bir şey oldu. Oz onu ça ğırttı. Kız taht salonuna girdi ği zaman adam onu nazikçe selamladı. "Otur, yavrum. Seni bu ülkeden göndermenin bir yolu nu buldu ğumu sanıyorum." Kız heyecanla, "Ve Kansas'a dönmemin yolunu da, öyl e mi?" diye sordu. Oz, " Şey," dedi. "Kansas bakımından pek de emin de ğilim. Açıkçası onun ne tarafta oldu ğu konusunda en ufak bir fikrim bile yok." The Wizard of Oz (Oz Sihirbazı) L. Frank Baum Rolümü uygun biçimde yapabilmeyi ummadan önce daha evvelki, daha mutlu görüntülerden bir yudum istedim. Önce dü şün, sonra sava ş askerin sanatı bu: Eski zamanların tadını alırsan her şey düzelir. Childe Roland to the Dark Tower Came (Childe Roland Kara Kule'ye Geldi.) Robert Browning ÖNCESĐ... Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe Roland Kara Kule'ye Geldi" adlı şiiri olan uzun öykü dizisinin dördüncü cildi. Kara Kule (The Gunslinger) adlı birinci ciltte Gile ad'lı Roland'ın siyah giysili Walter'ı izlemesi ve sonunda onu yakalaması anlatıl ıyordu. Walter, Roland'ın babasına dostmu ş gibi davranırken aslında büyük bir büyücü olan Mar ten'e hizmet ediyordu. Roland'ın amacı yarı-insan Walter'ı yakal amak de ğil, hedefine ula şmak

Page 3: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

için ba şvurdu ğu bir yoldu. Roland asıl Kara Kule'ye gitmek istiyo rdu. Orada, Orta-Dünya'nın hızlanan mahvolu şunu durdurabilece ğini, hatta belki de bu süreci tersine döndürebilece ğini umuyordu. Roland bir bakıma bir şövalye sayılır. Kendi türünün sonuncusu Kule onda b ir saplantıdır. Roland'la ilk kar şıla ştı ğımız zaman ya şamasının tek nedeninin bu oldu ğunu anlıyoruz. Marten'in onu daha önce bir erkeklik sınavından geçmeye zorladı ğını ö ğreniyoruz. Büyücünün Roland'ın annesini ba ştan çıkardı ğını da. Marten, Roland'ın sınavı geçemeyece ğini ve onun "batıya gönderilece ğini" umuyormuş. Delikanlı o zaman sonsuza dek babasının silahları na sahip olamayacakmı ş. Ancak Roland, Marten'in planlarını altüst ederek sınavı geçmi ş... Bunun ba ş nedeni silahları zekice seçmi ş olmasıymı ş. Silah şorun dünyasının bizimkiyle temelde, korkunç bir biç imde bir ili şkisi oldu ğunu da ö ğreniyoruz. Bu ili şki Roland terkedilmi ş bir konaklama yerinde 1977'nin New York'undan gelmi ş Jake adlı çocukla kar şıla ştı ğı zaman ilk kez ortaya çıkıyor. Roland'ın dünyasıyla bizimkinin ara sında kapılar var. Bunlardan biri de ölüm. Jake de Orta-Dünya'ya ilk kez böyle u la şıyor. Kırk Üçüncü Sokak'ta arkasından itilen Jake'i bir araba çi ğniyor. Onu iten adamın adı Jack Mort... Ancak bu olay sırasında Mort'un kafasında gizlenen ve onun katil ellerini yönlendiren Roland'ın eski dü şmanı Walter. Jake'le Roland, Walter'a eri şemeden çocuk tekrar ölüyor. Bu seferki neden farklı. Silah şor bu sembolik o ğluyla Kara Kule arasında acı verici bir seçim yapmak zorunda kalıyor. Ve Kule'yi seçiyor. Jake'in uçuruma yuvarlanmadan önceki son sözleri, "O halde git!" oluyor. "Bunlardan ba şka dünyalar da var!" Roland'la Walter son defa Batı Denizi'nin yakınında kar şıla şıyorlar. Konuşmalarla geçen uzun bir gece sırasında kara giysili adam acayip bir Tarot destesinin yardımıyla Roland'ın gelece ğini okuyor. Silah şorun dikkatini özellikle üç karta çekiyor: Mahkûm, Gölgelerin Hanı mı ve Ölüm. ("Ama bunun seninle bir ilgisi yok, silah şor!") Üçün Çizgileri (The Drawing of the Three) adlı ikin ci cilt Batı Denizi'nin kıyısında Roland'ın eski dü şmanıyla kar şıla şmasından ve Walter'ın çoktan ölmü ş oldu ğunu anlamasından kısa bir süre sonra ba şlıyor. Kemiklerle dolu yerde artık daha fazla kemik var. Bitkin haldeki silah şora etobur "ıstanavarlar" sürüsü saldırıyor. Roland onlardan kaçamadan ciddi bir biç imde yaralanıyor. Sa ğ elinin i şaret ve orta parmaklarını kaybediyor. Yaratıkların ısırıkları yüzünden zehirleniyor da. Batı Denizi'nin kıyısından kuzeye doğru çıkarken hastalanıyor... Belki de ölmek üzere. Roland yürürken kumsalda tek ba şlarına duran üç kapıya rastlıyor. Bu kapılar deği şik zamanlarda bizim New York'umuza açılıyorlar. Rol and 1987'den eroin tutsa ğı Eddie Dean'i çekiyor. 1964'ten de Odetta Susannah Holmes adlı kadını... Odetta bir metro kazasında bacaklarının dizlerinden a şağısını kaybetmi ş... Ama aslında u ğradı ğı bir kaza de ğil. Odetta gerçekten de gölgelerin kadını. Dostlarının tanıdı ğı, toplumsal konularla ilgilenen bu genç siyah kadı nın içinde ikinci, kötü bir ki şilik gizli. Bu gizli kadın, bu şiddet dü şkünü kurnaz Detta Walker, silah şor onu Orta-Dünya'ya çekti ği zaman, hem Roland'ı, hem.de Eddie'yi öldürmeye karar veriyor. Bu iki zaman arasında ve yine 1977'de Roland, Jack Mort'un cehennemden farksız olan kafasının içine giriyor. Mort, Odetta/Detta'ya bir de ğil, iki kez zarar vermi ş. Siyahlı adamın Roland'a, "Ölüm ama seninki de ğil," dedi ğini biliyoruz. Zaten Mort da, Walter'ın önceden haber verdi ği o üçüncü ki şi de ğil. Roland, Mort'un Jake Chambers'ı öldürmesini engelliyor. Mor t çok geçmeden 1959'da Odetta'nın bacaklarını koparan metro treninin altın da can veriyor. Roland da bu yüzden manya ğı Orta-Dünya'ya çekmeyi ba şaramıyor... Ama, zaten öyle bir yaratı ğı kim ister, diye dü şünüyor. Bununla birlikte önceden belirlenen bir gelece ğe kar şı isyan etmenin de bir bedeli var. Her zaman öyle de ğil mi? Roland'ın eski ö ğretmeni Cort herhalde bu konuda, " Đşte ka, kurtçuk," derdi. "Bu büyük tekerlek böyledir . Ve her zaman döner. Dönerken sakın önüne çıkma. Yoksa tekerin al tında ezilirsin. Ve o budala beynin, i şe yaramayan bir torba ba ğırsak ve suyun da sonu gelir." Roland sadece Eddie ve Odetta'yı çekmekle üç ki şiyi tamamlamı ş olabilece ğini düşünüyor. Çünkü Odetta çift ki şilikli. Ama Odetta ve Detta daha çok Eddie Dean'in a şkı ve cesareti sayesinde birle şerek Susannah halini aldı ğı zaman

Page 4: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

silah şor bu dü şüncesinin do ğru olmadı ğını anlıyor. Bildi ği bir şey daha var: ölürken ba şka dünyalardan söz eden Jake adlı çocukla ilgili dü şünceleri yüzünden azapla kıvrandı ğı. Silah şor kafasının yarısıyla aslında öyle bir çocuk olmadı ğına inanıyor. Roland, Jack Mort'un Jake'i onu öldür ecek arabanın önüne itmesine engel oldu ğu için zamanda bir paradoks yaratmı ş. Bu da silah şoru kahrediyor. Ve bizim dünyamızda Jake Chambers da ay nı durumda. Dizinin üçüncü cildi olan Hayaletler Beldesi; Çorak Topraklar (The Wastelands) bu paradoksla ba şlıyor. Roland, Eddie ve Susannah dev bir ayıyı öldü rdükten sonra hayvanın izlerinden gidiyor ve I şının Yolu'nu ke şfediyorlar. (Ayıdan korkan insanlar onu Mir diye biliyorlar. Onu yapmı ş olan Ulu Eskiler ise Shardik diye tanımlıyorlar. Ayı aslında bir Cyborg.) Orta-D ünya'nın sınırını belirleyen on iki kapının arasında böyle altı ı şın var. I şınlar Roland'ın dünyasının tam ortasında kesi şiyorlar. Belki de bütün dünyaların ortasında. Silah şor bu noktada sonunda Kara Kule'yi bulaca ğına inanıyor. Eddie'yle Susannah artık Roland'ın dünyasında hapis de ğiller. Birbirlerine âşıklar ve onlar da birer silah şor olmak üzereler. Bu sefere onlar da katılıyorlar. I şının Yolu'nda Roland'ı isteyerek izliyorlar. Ayının Kapısı'ndan fazla uzakta olmayan bir Konu şan Daire'de zaman onarılıyor ve paradoks sona eriyor. Ve sonunda üçüncü gerçek ki şi de çekiliyor. Jake, Eddie, Susannah ve Roland'ın katıldıkları tehlikeli bir tö ren sona erdi ği zaman çocuk tekrar Orta-Dünya'ya giriyor. Dörtlü babalarının yü zlerini hatırlıyor ve görevlerini onurla yerine getiriyorlar. Bundan kısa bir süre sonra dörtlü grup beşliye dönü şüyor. Bunun nedeni Jake'in Hantal Billy'yle dost ol ması. Porsuk, rakun ve köpek karı şımını andıran bu hayvanların kısıtlı bir konu şma yetenekleri de var. Jake yeni arkada şına Oy adını veriyor. Hacıların yolları onları Lud'a do ğru götürüyor. Lud harap olmu ş bir kent. Burada eski iki grubun yozla şmış torunları, yani Griler'le Bulu ğlar dü şmanlı ğı sürdürmeye çalı şıyorlar. Yolcular kente varmadan önce Nehir Geçidi adlı küçük bir köye geliyorlar. Burada eski sakinlerden birkaç ı hâlâ ya şıyor. Roland'ı tanıyor ve onun eski günlerden kaldı ğını dü şünüyorlar. Dünya ilerleyip gitmeden önceki günlerden kalmı ş oldu ğunu. Ona ve dostlarına özen gösteriyorlar, ihtiyarlar daha sonra onlara monorail, yani tek ray lı bir trenden söz ediyorlar. Hâlâ i şliyor olması ihtimali bulunan bu tren Lud'dan I şının Yolu'nu izleyerek çorak topraklara, Kara Kule'ye do ğru gidiyormu ş. Bu haber Jake'i korkutuyor ama şaşırtmıyor. Çünkü New York'tan çekilmeden önce bir kitapçıdan iki eser almı ş bulunuyor. Dükkânın sahibinin insanda bazı düşünceler uyandıran bir adı var: Calvin Tower (Calvin Kulesi). Kitaplardan biri bilmecelerle ilgili. Ama yanıtların açıklandı ğı bölüm yırtılmı ş. Di ğerinin adı ise Çuf Çuf Charlie. Ku şkusuz, trenle ilgili bir çocuk kitabı. Birçok ki şi bunun sevimli bir öykü oldu ğunu söyleyebilir... Ama Jake'e göre Charlie'de hiç de sevimli olmayan bir şeyler var. Ürkütücü bir şeyler. Roland ise bir şeyi daha biliyor: Onun dünyasında char sözcü ğü ölüm anlamına geliyor. Nehir Geçidi köyünün en saygıde ğer sakini Talitha Teyze, Roland'a takması için gümüş bir haç veriyor. Ve arkada şlar yollarına devam ediyorlar. Lud'a eri şmeden önce bizim dünyamızdan gelen ve kazayla dü şen bir uça ğı buluyorlar. Bu 1930'lardan kalma bir Alman uça ğı. Kokpite bir devin mumyalanmı ş cesedi sıkı şıp kalmı ş. Bunun yarı efsanele şmiş haydut David Quick olması hemen hemen kesin gibi. Send Nehri'ni a şan eski köprüden geçerlerken Jake'le Oy'un ölmesine ramak kalıyor. Roland, Eddie ve Susannah bu kazaya daldık ları sırada onları ölmek üzere olan, son derecede tehlikeli haydut Bıçakçı t uza ğa dü şürüyor. Haydut Jake'i kaçırıyor ve çocu ğu Grilerin son lideri olan Tik Tak Adam'ın yeraltın daki inine götürüyor. Tik Tak'ın asıl adı Andrew Quick. Ve o ba şka dünyadan gelen bir uça ğı indirmeye çalı şırken ölmü ş olan adamın torununun o ğlu. Roland, (Oy'un yardımıyla) Jake'i kurtarmaya giderk en Eddie'yle Susannah da Lud'un Be şi ği'ni buluyorlar. Ve Mono Blaine orada uyanıyor. Tre n Blaine, Lud kentinin altındaki çok geni ş bir bilgisayar sisteminin yüzeydeki tek aracı. Mono'yu artık bir tek konu ilgilendiriyor: bilmecel er. Blaine soraca ğı bilmeceye yolcular do ğru yanıt verebilirlerse onları mono demiryolunun so n istasyonuna götürece ğine söz veriyor. Buna kar şılık bilmeceyi çözemezlerse onları yolun sona erdi ği açıklı ğa götürecek... yani ölüme. Bu durumda yolcuların so nunu payla şacak

Page 5: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

çok ki şi de olacak. Çünkü Blaine depolanmı ş olan sinir gazlarını kullanmayı düşünüyor. Böylece Lud'da kalmı ş olan herkes ölecek. Griler de, Bulu ğlar ve silah şorlar da. Roland, Jake'i kurtarıyor ve Tik Tak Adam'ın ölmek üzere oldu ğunu sanarak oradan ayrılıyor. Oysa Andrew Quick ölmüyor. Yüzünden kork unç bir biçimde yaralanan ve gözleri yarı kör olan adamı, isminin Richard Fannin oldu ğunu söyleyen biri kurtarıyor. Fannin ayrıca kendini "Ya şı Olmayan Yabancı" diye de tanıtıyor. Ama aslında o Walter'ın sözünü ederek Roland'ı uyardı ğı bir iblis. Roland'la Jake, Lud'un Be şi ği'nde Eddie'yle Susannah'ya tekrar kavu şuyorlar. Susannah biraz da -o kurnaz kancık- Detta Walker'in yardımıyla Blaine'in bilmecesini çözüyor. Grup böylece trene biniyor. Bl aine'in aklı ba şında ama ölümcül biçimde zayıf dü şmüş "bilinçaltının" uyarılarına da ister istemez kulaklarını tıkamak zorunda kalıyorlar. (Eddie bu s esi "Küçük Blaine" diye tanımlıyor.) Grup daha sonra Blaine'in onlar trende yken intihar etmek niyetinde oldu ğunu anlıyor. Aslında treni yöneten temel beyin gitg ide gerilerde kalan bilgisayarın içinde. Bilgisayar artık bir mezbahaya dönen kentin altında çalı şıyor. Ama bu önemli de ğil. Pembe bir kur şuna benzeyen tren saatte sekiz yüz mil hızla giderken yoldan çıkacak. Gruptakilerin ya şamaları için sadece bir tek çare var: Blaine'in bil mece merakı. Gilead'lı Roland onunla çaresizce bir anla şma yapıyor. Đşte Hayaletler Beldesi; Çorak Topraklar bölümü bu anla şmayla sona eriyor. Ve yine bu anla şmayla Büyücü ve Cam Küre kitabı ba şlıyor. GĐRĐŞ BLAINE Blaine, "BANA B ĐR BĐLMECE SORUN," diye önerdi. Roland, "Canın cehenneme," dedi. Sesini yükseltmemi şti. "NE DEDĐN?" Duydu ğuna inanamadı ğı açıkça anla şılan Büyük Blaine'in sesi kuşkulanılmayan ikizininkine çok benzemi şti. Roland sakin sakin, "Canın cehenneme, dedim," diye yineledi. "Ama bu seni şaşırtıyorsa, daha açık konu şabilirim, Blaine. Hayır! Cevap: Hayır!" Blaine uzun, çok uzun bir süre sesini çıkarmadı. So nra cevap verdi ama sözlerle değil. Onun yerine duvarlar, zemin ve tavan yine renkl erini kaybetmeye ba şladı. Katı cisim olmaktan da çıktılar. On saniyelik bir s ürede Baronluk Vagonu varolmaktan çıktı. Şimdi ufukta gördükleri sırada ğlardan uçarak geçiyorlardı. Demir grisi tepeler intihar sayılacak bir hızla onl ara do ğru geliyor, sonra da uzakla şıyordu. Dev kınkanatlı böceklerin topra ğa mahkûm kaplumba ğalar gibi dola ştıkları kısır vadiler ortaya çıkıyordu. Roland yıla na benzeyen çöreklenmi ş bir şeyin, bir ma ğaranın a ğzından uzandı ğını gördü. Yaratık böceklerden birini yakaladı ğı gibi inine çekti. Roland ya şamı boyunca hiç böyle hayvanlar ya da kırlar görmemi şti. Bu görünüm yüzünden diken diken olan derisi etl erinin üzerinden sıyrılacak gibiydi. Sanki Blaine onları b aşka bir dünyaya ta şımı ştı. Blaine, "BELK Đ DE B ĐZĐ BURADA RAYDAN ÇIKARMAM ĐYĐ OLUR," dedi. Sesi düşünceliydi. Ama silah şor bunun derin, kaynayan bir öfkeyi gizledi ğini sezdi. Kayıtsızca, "Evet, belki iyi olur," dedi. Eddie'nin yüzünde endi şeli bir ifade belirmi şti. Dudaklarını oynatarak usulca, "Sen ne YAPIYORSUN," dedi. Roland ona aldırmadı. Bl aine'le u ğra şıyor, onun ne yaptı ğını çok iyi biliyordu. Blaine, "SEN KABA VE K ĐBĐRLĐSĐN," dedi. "BUNLAR SANA ĐLGĐNÇ ÖZELLĐKLER GĐBĐ GELEBĐLĐR. AMA BANA GELMĐYOR." "Ah, ben bundan daha da kaba davranabilirim." Kollarını kavu şturmu ş olan Gilead'lı Roland ellerini açarak a ğır a ğır aya ğa kalktı. Bacaklarını açmı ş sanki bo şlukta duruyordu. Sa ğ elini beline dayamı ş, soluyla tabancasının sandal a ğacından yapılmı ş kabzasını kavramı ştı. Daha önce pek çok defa yaptı ğı gibi duruyordu. Unutulmu ş yüz kasabanın tozlu sokaklarında, yirmi kadar kayalık dar vadideki öldürme bölgelerin de, acı bira ve bayat kızarmı ş yemek kokan sayısız karanlık meyhanede durdu ğu gibi. Bu da yine bo ş bir sokaktaki ba şka bir kar şıla şmaydı. Hepsi bu kadar. Ama bu kadarı da yeterliydi. Bu khef, ka ve ka-tet'di. Her zaman bir kar şıla şma vardı. Ya şamının temel

Page 6: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

gerçe ğiydi bu. Kendi ka'sının üzerinde döndü ğü eksen. Bu kez düellonun silahlarla de ğil de sözlerle yapılacak olması durumu de ği ştirmezdi. Yine de ölümüne bir sava ş olacaktı. Havadaki ölüm kokusu belirgin ve kesindi . Bir bataklıkta şi şip patlayan le şlerin kokusu gibi. Sonra Roland her zamanki gibi o sava ş öfkesini duydu... O anda kendini artık oradaymı ş gibi hissetmiyordu. "Senin saçma sapan şeyler söyleyen, bo ş kafalı, aptal bir makine oldu ğundan söz edebilirim. Senin bo ş bir a ğaç kovu ğundaki kı ş rüzgârının sesi kadar aklı olan budala bir yaratık oldu ğunu söyleyebilirim." "SUS!" Roland, Blaine'e hiç aldırmadan yine o sakin sesle sözlerini sürdürdü. "Sen Eddie'nin 'zamazingo' dedi ği nesnesin. Daha fazlası olsaydın, ben de daha kabala şırdım." "BEN B ĐR ALETTEN ÇOK DAHA ĐLERĐ B ĐR ŞEY..." "Senin için 'bilmem ne yalayıcı' diyebilirim örne ğin. Ama a ğzın ve dilin yok. Senin dünyanın en adi soka ğında sürünen en i ğrenç bir dilenciden daha tiksindirici oldu ğundan söz edebilirim. Ama öyle bir yaratık bile sen den daha üstün sayılır. Üzerinde sürünebilece ğin dizlerin yok. Olsaydı da zaten diz çökmezdin. Çünkü sende 'merhamet' denilen o insanca kusur da bulunmuyor." Roland soluk almak için sustu. Di ğer üçü de nefeslerini tutmu şlardı. Etraflarını Mono Blaine'in o şaşkın sessizli ği sarmı ştı. Onları bo ğuyordu. "Senin, tek dostunun kendini öldürmesine izin veren vefasız bir yaratık oldu ğunu söyleyebilirim. Aptallara i şkence edilmesinden ve masumların öldürülmesinden zevk alan bir korkak oldu ğunu. Sen kaybolmu ş, vızıldayan bir makine-umacısın..." "SANA EMREDĐYORUM! SUS ARTIK! YOKSA HEP ĐNĐZĐ HEMEN BURADA ÖLDÜRÜRÜM!" Roland'ın gözlerinde öyle delice mavi bir ı şıltı belirdi ki, Eddie ondan uzakla ştı. Jake'le Susannah'nın inlediklerini hayal meyal duyabildi. Silah şor kükredi. " Đstiyorsan öldür! Ama bana emir verme! Seni yaratanl arın suratlarını unutmu şsun! Şimdi ya bizi öldür ya da sesini kesip beni dinle! B en, Gilead'lı Roland'ım. Steven'in o ğlu, eski toprakların efendisi ve silah şor! Bunca yıl boyunca kilometrelerce yolu senin çocukça gevezeliklerini dinlemek için a şmadım! Anlıyor musun? Şimdi sen BEN Đ dinle." Hayret dolu bir sessizlik daha oldu. Kimse soluk al mıyordu. Roland eli tabancasının kabzasında, ba şını kaldırmı ş, ha şin bir tavırla ileriye do ğru bakıyordu. Susannah Dean hafifçe gülümsedi ğinden emin olmak için elini a ğzına götürdü. Bir kadın yeni bir giysinin üzerinde iyi durup durmadı ğını anlamak için böyle yapardı. Belki de bir şapkanın. Genç kadın ya şamının sona ermek üzere oldu ğundan korkuyordu. Ama o anda kalbine hakim olan duygu kor ku de ğil, gururdu. Sola do ğru baktı. Eddie'nin şaşkın bir gülümseyi şle Roland'ı süzdü ğünü gördü. Jake'in yüzündeki ifade daha da basitti. Salt sevgiydi bu. Jake, "Söyle, söyle," diye soludu. "Poposuna tekmey i indir! Tamam!" Eddie de aynı fikirde oldu ğunu açıkladı. "Roland'ı dinlemelisin. O pek bir şeye aldırmaz, Blaine. Ona 'Gilead'lı Kuduz Köpek' adını bo şuna takmamı şlar." Blaine uzun, çok uzun bir an sonra sordu. "STEVEN' ĐN OĞLU ROLAND, SENĐ BÖYLE MĐ ÇAĞIRIYORLARDI?" Roland çorak tepelerin yamacında oksijeni az havada sakin sakin duruyordu. "Belki öyle yapıyorlardı," diye cevap verdi. Blaine ö ğrenmek istedi. "BANA B ĐLMECE SORMAYACAKSANIZ BENĐM NE ĐŞĐME YARARSINIZ?" Şimdi sesi yatma zamanından daha sonraya kalmasına i zin verilmeyen somurtkan bir çocu ğunki gibi çıkıyordu. Roland, "Sana bilmece sormayaca ğız demedim ki," diye mırıldandı. "ÖYLE MĐ?" Blaine'in sesinde şaşkınlık vardı. "ANLAYAMIYORUM. AMA SES ANAL ĐZĐ MANTIKLI B ĐR KONUŞMA OLDUĞUNU AÇIKLIYOR. LÜTFEN ĐZAH ET." Silah şor, "Sana hemen şimdi bilmece sormamızı istedin," diye kar şılık verdi. "Benim reddetti ğim de buydu. Bu hevesin çirkin davranmana neden olu yordu." "ANLAYAMIYORUM." "Bu yüzden kabala ştın. Bunu anlıyor musun?" Blaine uzun, dü şünceli bir sessizli ğe büründü. Bilgisayar cehalet, ihmal ve batıl inanca ba ğlı itaat dı şında insanca tepkilerle kar şıla şmayalı yüzyıllar olmu ştu. Basit insanca cesaretle kar şıla şmayalı da çok uzun bir süre geçmi şti. Blaine sonunda, "SÖZLER ĐM SANA KABA GELDĐYSE, ÖZÜR D ĐLERĐM," dedi.

Page 7: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

"Özürünü kabul ediyorum, Blaine. Ama daha önemli bi r sorun var." "AÇIKLA." "Vagonu tekrar kapatırsan, açıklama yaparım." Rolan d artık daha fazla tartı şma -ve hemen ölmeleri ihtimali- aklın almayaca ğı bir şeymi ş gibi oturdu. Blaine istenileni yaptı. Duvarlar renklerle doldu v e o a şağıdaki kâbuslara yakı şacak manzara da kayboldu. Yol haritasındaki ı şık Candleton diye tanımlanan noktanın yakınında çakıp duruyordu. Roland, "Pekâlâ," dedi. "Kabalık affedilebilir, Bla ine. Bana gençli ğimde böyle öğrettiler. Ama bana ö ğrettikleri ba şka bir şey daha var: Aptallık affedilemez." "BEN NASIL APTALCA DAVRANDIM, GILEAD'LI ROLAND?" Bl aine'in sesi yumu şak ve tehlikeliydi. Susannah bir fare deli ğinin önüne sinmi ş, bekleyen bir kediyi düşündü. Kedinin ye şil gözleri kötü kötü parlıyor, hayvan kuyru ğunu sa ğa sola sallıyordu. Roland, "Bizde istedi ğin bir şey var," dedi. "Ama önerdi ğin tek ödül de ölüm. Đşte bu çok aptalca bir şey." Blaine bu sözleri dü şünürken uzun bir sessizlik oldu. Bilgisayar sonra, "SÖYLEDĐĞĐN DOĞRU, GILEAD'LI ROLAND," diye açıkladı. "AMA B ĐLMECELERĐNĐZĐN KALĐTESĐ HENÜZ KANITLANMADI. KÖTÜ B ĐLMECELER ĐÇĐN HAYATLARINIZI BAĞI ŞLAMAYACAĞIM." Roland ba şını salladı. "Anlıyorum, Blaine. Şimdi beni dinle. Ve benden biraz anlayı ş ö ğren. Bunun bir bölümünü arkada şlarıma anlattım bile. Çocuklu ğumda, Gilead Baronlu ğu'nda her yıl yedi Güzel-Gün kutlanırdı. Kı ş, Geni ş Topraklar, Ekme, Yaz Ortası, Zengin Topraklar, Hasat ve Yılın Sonu. Bilmece sormak, her Güzel-Gün'ün önemli bir parçasıydı. Özellikle Geni ş Topraklar ve Zengin Topraklar bayramının en önemli olayıydı bu. Çünkü s orulan bilmecelerin elde edilecek ürünün iyi mi, yoksa kötü mü olaca ğını açıkladı ğına inanırlardı." Blaine, "BU H ĐÇBĐR TEMELE DAYANMAYAN BĐR BATIL ĐNANÇ," dedi. "BENCE KIZILACAK VE YERĐLECEK BĐR ŞEY." Roland ba şını salladı. "Tabii batıl inanç. Ama bilmecelerde h asatla ilgili bilgiler açıklanır ve bunlar şaşılacak kadar da do ğru çıkardı. Örne ğin, şimdi şu bilmeceyi çöz, Blaine: Bir nineyle ninni arasında n e fark vardır?" Blaine, "BU ÇOK ESK Đ B ĐR BĐLMECE," dedi. "VE H ĐÇ DE ĐLGĐNÇ DEĞĐL" Ama çözülecek bir bilmece oldu ğu için sevinmi şti. "B ĐRĐ ĐNSANIN DOĞUŞTAN AKRABASI. D ĐĞERĐYSE ÇOCUKLARI UYUTMAK ĐÇĐN SÖYLENEN BĐR TÜR ŞARKI. FONET ĐK BENZERLĐĞE DAYANAN BĐR BĐLMECE. BEN BU TUR B ĐR BĐLMECE DAHA BĐLĐYORUM. BUNU NEW YORK BARONLUĞU'NUN BULUNDUĞU YERDE SÖYLÜYORLARDI. BĐLMECE ŞÖYLE: B ĐR KEDĐNĐN KUYRUĞUYLA KÖPEĞĐNKĐ ARASINDA NE FARK VARDIR?" Jake atıldı. "Ben cevabı biliyorum. Kedi kızdı ğı zaman kuyru ğunu sallar, köpekse sevindi ği zaman." Blaine bu cevabı kabul etti. "EVET. PEK GÜLÜNÇ. ESK Đ B ĐR BĐLMECE. ĐÇĐNDE SADECE BĐRAZCIK B ĐLGĐ KIRINTISI VAR." Eddie, "Bu sefer ben de seninle aynı fikirdeyim, ah bap," dedi. "BEN SENĐN AHBABIN DEĞĐLĐM, NEW YOKLU EDDIE." "Amaaan sende! Canın isterse. Popomu öp ve cennete git." "CENNET DĐYE BĐR YER YOK." " Eddie buna verecek cevap bulamadı. "STEVEN' ĐN OĞLU ROLAND, GILEAD'DA BAYRAMLARDA SORULAN BAŞKA BĐLMECELERĐ DE ÖĞRENMEK ĐSTĐYORUM." "Geni ş Topraklar ve Zengin Topraklar günlerinde on altıyl a otuz arasında bilmece ustası Dedeler Salonu'nda toplanırlardı. Bayram böy le ba şlardı. Yılın sadece o günlerinde sıradan insanların -tüccarların, çiftçil erin ve bu tip kimselerin- Dedeler Salonu'na girmelerine izin verilirdi. Ve on lar da içeri dolu şurlardı." Silah şor gözlerini çok uzaklarda bir yere dikmi ş gibiydi, bakı şları dalgındı. Jake o sisli di ğer hayatta Roland'ın yüzünde bu ifadenin belirdi ğini görmü ştü. Silah şor çocu ğa bir keresinde arkada şları Cuthbert ve Jamie'yle bir baloyu seyretmek için salondaki balkona usulca çıktıkların ı anlatırken olmu ştu bu. Jake ve Roland o sırada, yakında olan Walter'ın izinden gidiyor ve da ğlara tırmanıyorlardı. Roland, "Marten annemle babamın yanında oturuyordu, " demi şti. "O kadar yüksekten bile onları tanıdım. Bir keresinde annemle Marten d ans da ettiler. Yava şça döne

Page 8: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

döne. Di ğerleri yanlara çekilerek pisti onlara bıraktılar. D ans sona erdi ği zaman da alkı şladılar. Ama silah şorlar öyle bir şey yapmadı..." Jake merakla Roland'a baktı. Yine bu garip adamın n ereden geldi ğini düşünüyordu... Niçin geldi ğini de. Roland konu şmasını sürdürdü. "Bayramda ortaya büyük bir fıçı ko nurdu. Her bilmece ustası fıçıya bir avuç a ğaç kabu ğu atardı. Bilmeceler onların üzerinde yazılıydı. Bilmecelerin ço ğu eski zamandan kalmaydı. Ustalar bunları ihtiyarlardan ö ğrenirlerdi. Hatta bazen kitaplardan. Ama yeni bilme celer de olurdu. O bayram için hazırlanmı ş şeyler. Üç hakem bu bilmeceler yüksek sesle okundu ğu zaman onları dinlerlerdi. Hakemlerden biri her za man silah şorların arasından seçilirdi. Bilmeceler, hakemler onları ad ilce bulurlarsa kabul edilirdi. Blaine de aynı fikirdeydi. "EVET. B ĐLMECELER ADĐL OLMALIDIR." Silah şor, "Böylece bilmeceler sorulurdu," dedi. O günleri dü şünürken dudaklarında hafif bir tebessüm uçu ştu. Kuca ğında Hantal Billy'nin bir benzeriyle oturdu ğu, yara bere içindeki çocuk ya şlarında oldu ğu o günleri. "Saatlerce bilmece sorarlardı. Dedeler Salonu'nun o rtasında bir sıra olu şturulur, adayların bu sıradaki yeri kurayla belirle nirdi. Sıranın sonunda olmak ba şa geçmekten daha iyi oldu ğu için her aday yüksek bir numara çıkaca ğını umardı. Ama tabii kazanan da en a şağı bir bilmecenin cevabını bilmek zorundaydı." "TABĐĐ." "Her erkek ya da kadın -Gilead'ın bilmece ustaların ın en iyilerinden bazıları kadındı- fıçıya yakla şarak bir bilmece çekerdi. Yarı şmacı üç dakikalık saatteki kumlar bo şalıncaya kadar cevabı bulamazsa sıradan çıkmak zoru nda kalırdı." "AYNI B ĐLMECEYĐ ONDAN SONRAKĐ ADAYA DA SORARLAR MIYDI?" "Evet." "O HALDE BU ADAYIN DÜ ŞÜNMEK ĐÇĐN DAHA FAZLA ZAMANI OLURDU." "Evet." "ANLIYORUM. BU ÇOK KIYAK B ĐR ŞEYMĐŞ." Roland ka şlarını çattı. "Kıyak mı?" Susannah yava şça açıkladı. "E ğlenceli bir şeye benziyor, demek istedi." Silah şor omzunu silkti. "Herhalde seyirciler için e ğlenceliydi. Ama adaylar bu yarı şmayı çok ciddiye alırlardı. Yarı şma sona erdikten ve ödül verildikten sonra çoğu zaman tartı şmalar çıkar, i ş yumrukla şmaya kadar varırdı." "NE TÜR B ĐR ÖDÜLDÜ BU, STEVEN'IN O ĞLU ROLAND?" "Baronluktaki en iri kaz. Ö ğretmenim Cort hemen her yıl kazı kazanıp evine götürürdü." Blaine saygıyla, "KE ŞKE O DA ŞĐMDĐ BURADA OLSAYDI," dedi. "HERHALDE ÇOK BÜYÜK BĐR BĐLMECE USTASIYDI." Roland, "Gerçekten de öyleydi," dedi. "Önerimi dinl emeye hazır mısın, Blaine?" "TABĐĐ. SEN Đ BÜYÜK BĐR ĐLGĐYLE DĐNLEYECEĞĐM, G ĐLEAD'LI ROLAND." "Önümüzdeki birkaç saati bizim Güzel-Gün'ümüz sayal ım. Sen bize bilmece sormayacaksın. Çünkü yeni bilmeceler duymayı istiyo rsun. Bildi ğin milyonlarca bilmeceyi sormayı de ğil..." "DOĞRU." Roland konu şmasını sürdürdü. "Zaten ço ğunu bilemeyece ğiz. Senin Cort'u bile şaşırtacak bilmeceler bildi ğinden eminim. Yani onlar fıçıdan çıksalardı..." Bundan hiç de emin de ğildi ama yumruklarını kullanma zamanı geçmi şti. Şimdi kuştüyü kullanmanın sırasıydı. Blaine de aynı fikirdeydi. "TAB ĐĐ YA." Roland, "Ödül de kaz de ğil, bizim hayatımız," dedi. "Yola devam ederken san a bilmeceler soraca ğız, Blaine. Topeka'ya vardı ğımız sırada sordu ğumuz bütün bilmeceleri bilmi ş olursan, ilk planını uygular ve bizi öldürürsün. Đşte senin besili kazın bu. Ama seni yenersek, yani Jake'in ki tabında ya da kafalarımızın içinde bilmedi ğin ve cevaplayamadı ğın bir bilmece olursa, o zaman bizi Topeka'ya götürürsün. Ve yolumuza devam etmemiz için bizi ser best bırakırsın. Đşte bu da bizim kazımız." Bir sessizlik oldu. "Anlıyor musun?" "EVET."

Page 9: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

"Önerimi kabul ediyor musun?" Mono Blaine yine sesini çıkarmadı. Eddie kolunu Sus annah'nın omzuna atmı ş, kaskatı oturuyordu. Gözlerini Baronluk Vagonu'nun t avanına dikmi şti. Susannah'nın sol eli karnına kaydı. Orada saklı ola bilecek sırrı ok şadı. Jake'se, Oy'un tüylerini hafifçe ok şuyor, hayvanın bıçak yaralarına.dokunmamaya çalı şıyordu. Bütün sakinlerini öldürdü ğü kentin altında sözde bir ya şamı süren gerçek Blaine şimdi çok gerilerde kalmı şken, Mono Blaine, Roland'ın önerisini düşünüyordu. Sonunda, "EVET," dedi. "KABUL ED ĐYORUM. SORACAĞINIZ BÜTÜN B ĐLMECELERĐN CEVABINI BULURSAM, SĐZĐ YOLUN BĐR AÇIKLIKTA SONA ERD ĐĞĐ YERE GÖTÜRECEĞĐM. VE BEN ĐMLE BĐRLĐKTE ÖLECEKSĐNĐZ. BUNA KAR ŞILIK ĐÇĐNĐZDEN BĐRĐ ÇÖZEMEDĐĞĐM BĐR BĐLMECE SORACAK OLURSA, HAYATINIZI BA ĞI ŞLAYACAĞIM. S ĐZĐ TOPEKA'DA BIRAKACAĞIM. ĐSTĐYORSANIZ ORADAN YOLUNUZA DEVAM EDER VE KARA KULE'YĐ ARARSINIZ. STEVEN' ĐN OĞLU ROLAND, ÖNERĐNĐZĐN ŞARTLARINI VE SINIRLARINI DO ĞRU ANLAMIŞ MIYIM?" "Evet." "ANLAŞTIK, GILEAD'LI ROLAND. "ANLAŞTIK, NEW YORK'LU EDDIE. "ANLAŞTIK, NEW YORK'LU SUSANNAH. "ANLAŞTIK, NEW YORK'LU JAKE. "ANLAŞTIK, ORTA-DÜNYALI OY." Adını duyan Oy bir an ba şını kaldırıp baktı. "S ĐZ ACAĐPSĐNĐZ. ÇOK ŞEYDEN OLUŞMUŞ TEK ŞEY. BEN DE ÖYLE. ARTIK HANG ĐMĐZĐN KA-TET' ĐNĐN DAHA GÜÇLÜ OLDUĞUNU KANITLAMANIN ZAMANI GELDĐ." Uzun bir sessizlik oldu. Şimdi sadece onları çorak topraklara götüren slo-tra ns türbinlerinin düzenli, sert, kalp atı şlarını andıran u ğultusu duyuluyordu. Tren onları I şının Yolu boyunca Orta-Dünya'nın sona erdi ği ve Uç-Dünya'nın ba şladı ğı Topeka'ya do ğru götürüyordu. Blaine'in sesi çınladı. "TAMAM! A ĞLARINIZI ATIN, YOLCULAR! BEN Đ SORULARINIZLA SINAYIN! ARTIK YARI ŞMA BAŞLASIN!" BĐRĐNCĐ BÖLÜM BĐLMECELER 1. Şeytan Ayı'nın Altında Candleton radyasyondan zarar görmü ş, zehirlenmi ş bir kentti, ama ölmü ş de değildi. Bütün o yüzyıllardan sonra hâlâ kapkara bir c anlılıkla titriyordu. Kaplumba ğa büyüklü ğünde kınkanatlı böcekler hantalca dola şıyor, biçimsiz ejderhacıklara benzeyen ku şlar uçu şuyordu. Çelikten yapılmı ş, ya şayan-ölülere benzeyen sarsak birkaç robot harap binalara girip ç ıkıyorlardı. Eklemleri gıcırdıyor, nükleer gözleri çakıp sönüyordu. Candleton Yolcu Oteli'nin lobisinin bir kö şesine sıkı şıp kalan ve son iki yüz otuz dört yıl boyunca orada bekleyen bir robot, " Đzin belgeni göster, ahbap," diye ba ğırdı. Baklava biçimi paslı kafasında altı kö şeli kabartma bir yıldız vardı. Bütün o yıllar boyunca yolunu kapatan çelik duvarda fazla derin olmayan bir çukur açmayı ba şarmı ştı ama i şte o kadar. " Đzin belgeni göster, ahbap! Kentin güneyinde ve do ğusunda yüksek derecede radyasyon olabilir! Đzin belgeni göster, ahbap! Kentin güneyinde ve do ğusunda yüksek derecede radyasyon olabilir!" Bağırsaklarını, çürümü ş plasentaya benzeyen bir torbanın içinde pe şinden sürükleyen şi ş gövdeli, kör bir fare bekçi robotun aya ğının üzerinden geçmeye çalı ştı. Robot ona aldırmadı bile. Çelik kafasını çelik duvara vurmayı sürdürdü. " Đzin belgeni göster, ahbap! Radyasyon derecesi yükse lmi ş olabilir! Canınız cehenneme!" Robotun gerisindeki otelin barında fela ket onları yakalamadan son bir içki içmek isteyen adamlarla kadınların kurukaf aları sanki güle güle ölmü şler gibi sırıtıyorlardı. Belki de içlerinden bazıla rı öyle ölmü ştü. Mono Blaine bir tabancanın namlusunda hızla ilerley en kur şun gibi karanlık gecede yukardan geçerken camlar kırıldı, tozlar uçu ştu ve kurukafalardan birkaçı eski zamanlardan kalma toprak vazolar gibi parampar ça oldu. Dı şarda radyoaktif tozlar kısa bir an bir hortum olu şturdular. Sı ğır ve domuz lokantasının önündeki

Page 10: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

atların ba ğlandı ğı direk duman gibi yükselen hortuma kapıldı. Kent a lanında Candleton Havuzu ikiye ayrıldı. Etrafa su de ğil, tozlar, yılanlar, de ği şim geçirmi ş akrepler ve kör gibi yürüyen kaplumba ğa-böcekler yayıldı. Sonra Candleton, kentin yukarsından hızla giden bir siluet oradan hiç geçmemi ş gibi, son iki buçuk yüzyıl boyunca hayatın yerine g eçirdi ği o çürütme faaliyetine devam etti... Ardından treni izleyen se s patlaması kenti yakaladı. Yeni yıldan beri ilk defa kentin üzerinde gökgürült üsü gibi gümbürdedi. Havuzun di ğer tarafındaki dükkânı yıkacak kadar titre şime neden oldu. Bekçi robot son bir uyanda bulunmaya çalı ştı. "Yüksek rad..." Sonra tümüyle sustu. Yaramazlık etmi ş bir çocuk gibi yüzü duvara dönük, öylece kaldı. I şının Yolu boyunca Candleton'un iki yüz, üç yüz teke rlek dı şına çıkıldıkça radyasyon ve topraktaki DEP3 derecesi hızla azalıyo rdu. Burada Mono Blaine'in izledi ği yol topra ğın ancak üç metre yukarsından geçiyordu. Hemen heme n normale benzeyen bir ceylan güzel güzel çam korusundan çıka rak çaydan su içmeye gitti. Su kendi kendine dörtte üç oranında temizlenmi şti. Ceylan aslında normal de ğildi. Küt bir be şinci bacak, karnının gerisinden bir meme gibi sarkmı ştı. Hayvan yürürken kemiksizmi ş gibi ileri geri sallanıyordu. Ceylanın burnunun sol yanında bembeyaz üçüncü bir g özü vardı. Ama hayvan yine de kısır de ğildi. De ği şim geçirmi ş on ikinci batın bir hayvan için DNA'sı oldukça bozulmamı ş sayılırdı. Ceylan altı yıllık ömrü boyunca üç canl ı yavru do ğurmuştu. Bu yavrulardan ikisi sadece canlı de ğil, normaldiler de. Nehir Geçidi'nden Talitha Teyze onlardan, "Sa ğlam hayvanlar," diye söz ederdi. Üçüncü yavruysa avaz avaz haykıran, derisi olmayan, korkunç bir şeydi. Ve onu da babası çabucak öldürmü ştü. Dünya -hiç olmazsa bu bölümü- kendi kendini onarmay a, iyile ştirmeye ba şlamı ştı. Ceylan a ğzını suya sokarak içmeye ba şladı. Sonra ba şını kaldırdı. Gözleri irile şmişti, burnundan sular damlıyordu. Uzaklardan gelen mı rıltıya benzeyen sesi duyuyordu. Bir dakika sonra buna hafit bir ı şık katıldı. Ceylanın sinirleri korkuyla gerildi. Hayvanın refleksleri hızlıydı ve ilk gördü ğü an ı şık kasvetli topraklarda tekerleklerce ötedeydi. Ama yine de cey lanın kaçma şansı yoktu. Hayvan daha kaslarını kullanamadan uzaklardaki kıvı lcım büyüyerek yakıcı bir kurt gözüne dönü ştü. Parlak ı şık çayı ve açıklı ğı aydınlattı. I şıkla birlikte Blaine'in tam kapasite çalı şan slo-trans makinelerinin çıldırtıcı homurtusu duyuldu. Rayların bulundu ğu beton şeridin yukarsında pembe bir leke belirdi. Daha sonra bunu horoz kuyru ğuna benzeyen toz bulutları, ta şlar, parçalanmı ş küçük hayvanlar izledi. Ceylan Blaine'in geçi şinin neden oldu ğu sarsıntı yüzünden hemen öldü. Trenin pe şinden sürüklenemeyecek kadar büyüktü. Ama burnundan ve toynaklarından sular akan ceylan yine de hemen hemen yetmi ş metre kadar sürüklendi. Derisinin büyük bir bölümüyle kem iksiz be şinci baca ğı vücudundan sıyrıldı. Ve çıkarılmı ş bir giysi gibi Blaine'in pe şinden uçtu. Kısa bir sessizlik oldu. Yeni olu şan bir deri ya da bir gölcü ğün üzerinde kı şın hemen ba şlarında beliren ince buz tabakası gibi kırılgan bir sessizlik. Sonra bunu o müthi ş gümbürtü izledi. Trenin sesi dü ğün yeme ğine geç kalmı ş gürültücü bir yaratık gibi etrafta yankılandı. Sessizli ği yardı. Havada uçan bir tek ku şu yakaladı. De ği şim geçirmi ş bu ku ş bir karga olabilirdi. Hayvan havada uçarken öldü ve bir ta ş gibi dü şerek çayın sularını şapırdattı. Şimdi uzaklarda kırmızı bir göz görülüyordu. Blaine' in stop lambasıydı bu. Yukarda dolunay ince bir bulutun arkasından sıyrıld ı. Açıklı ğı ve çayı rehincide görülen mücevherler gibi baya ğı renklere boyadı. Ayın yüzeyinde bir çehre vardı. Ama âşıkların bakmayı istemeyecekleri bir surattı bu. Can dleton Yolcular Oteli'ndekiler gibi bir kurukafanın sıska yüzüne be nziyordu. A şağıdaki hâlâ yaşayan ve sava şan birkaç canlıya bakarak bir deliye özgü ne şeyle olanları seyrediyordu. Gilead'da dünya ilerleyip uzakla şmadan önce Yılın Sonu'ndaki dolunaya bir ad verilmi şti. Şeytan Ayı. Ve buna do ğrudan do ğruya bakmanın uğursuzluk getirece ğine inanılırdı. Ancak şimdi böyle şeyler önemli de ğildi. Çünkü şimdi her yerde iblisler vardı. Susannah yol haritasına baktı. Bulundukları yeri gö steren ye şil nokta şimdi Candleton'la Rilea arasındaki yolu yarılamı ştı. Rilea, Blaine'in bir sonraki istasyonuydu. Genç kadın, ama orada kim duracak ki, diye dü şündü.

Page 11: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Susannah haritadan Eddie'ye döndü. Genç adam hâlâ B aronluk Vagonu'nun tavanına bakıyordu. Kadın onun bakı şlarını izledi. Tavanda dörtkö şe bir şey vardı. Bu bir kapaktan ba şka bir şey olamazdı. (Ama tabii konu şan bir tren gibi fütüristik bir saçmalık sözkonusuydu. Onun için herhalde buna daha zarif bir ad veriliyordu.) Kapağın üzerine şablonla kırmızı basit bir şekil çizilmi şti. Açıklıktan çıkan bir adamın resmiydi. Susannah ima edilen bu talimat ı yerine getirdi ğini ve tren saatte sekiz yüz milden daha hızla giderken delikte n çıktı ğını hayal etmeye çalı ştı. Gözlerinin önünde hemen çok belirgin bir sahne canlandı. Kafası kopan bir kadın. Sapından koparılan bir çiçek gibi kafa, Baronluk Vagonu boyunca geriye do ğru uçuyordu. Belki bir defa sekiyor, gözleri camla şmış, saçları uçarak karanlıklarda kayboluyordu. Susannah bu hayali kafasından mümkün oldu ğu kadar çabuk kovdu. Herhalde kapak da kilitliydi zaten. Mono Blaine'in onları bırakmaya h iç niyeti yoktu. Evet, sonunda gitme hakkını kazanabilirlerdi. Ama genç ka dın bunun da kesin olmadı ğını biliyordu. Blaine'i yenseler bile... Kafasında Detta Walker'inkine pek benzemeyen bir se s çınladı. Bu sözleri söyleyece ğim için üzgünüm. Sen de yine o ukala beyazlar gibi düşünmeye ba şladın. Şu senin makine-merkebe hiç güvenmiyorum. Bu makinel er ödül kazandıkları zaman değil, yenildiklerinde daha tehlikeli olurlar. Jake yırtık pırtık bilmece kitabını, onu ta şımak sorumlulu ğundan kurtulmak istiyormu ş gibi silah şora uzatıyordu. Susannah çocu ğun neler hissetti ğini çok iyi anlıyordu. Belki de ya şamları o fazla çevrilmi ş kirli sayfaların arasında saklıydı. Kadın kitabı ta şıma sorumlulu ğunu yüklenmek isteyece ğinden pek de emin değildi. Jake, "Roland!" diye fısıldadı. "Bunu istiyor musun ?" Oy tehdit dolu bir tavırla silah şora bakarak, "Al," dedi. "Hemen..." Hayvan di şlerini kitaba geçirerek onu Jake'in elinden aldı. V ücuduna hiç uymayan upuzun boynuyla döndü. Bilmece-D Đ-Dum. Herkes Đçin Akıl Karı ştıran Bilmeceler-Bulmacalar'ı Roland'a uzattı. Silah şor bir an kitaba baktı. Yüzünde dalgın bir ifade va rdı. Sonra ba şını salladı. "Hemen olmaz." Dönerek yol haritasına bakt ı. Blaine'in suratı yoktu. Bu nedenle harita onlar için belirleme noktası olacakt ı. Çakıp sönen ye şil nokta şimdi Rilea'ya daha yakındı. Susannah bir an geçtikl eri yerlerin neye benzedi ğini dü şündü. Ama sonra bunu bilmeyi hiç istemedi ğine karar verdi. Lud kentinden ayrılırken gördüklerinden sonra böyle bir şeyi istemeyecekti elbette. Roland, "Blaine!" diye seslendi. "EVET?" "Odadan ayrılabilir misin? Bizim aramızda konu şmamız gerekiyor." Susannah kendi kendine, bunu yapaca ğını sanıyorsan iyice kaçırmı şsın demektir, diye söylendi. Ama Blaine çabucak, heyecanla cevap verdi. "TAMAM, S ĐLAHŞOR. BARONLUK VAGONU'NDAKĐ BÜTÜN ALICILARIMI KAPATACA ĞIM. KONUŞMANIZ SONA ERDĐĞĐ VE B ĐLMECE SORMAYA HAZIR OLDUĞUNUZ ZAMAN GERĐ DÖNECEĞĐM." Eddie, "Evet, sen ve General MacArthur," diye homur dandı. "NE DEDĐN, NEW YORK'LU EDDIE?" "Hiç. Ben sadece kendi kendime konu şuyorum." Blaine, "BEN Đ ÇAĞIRMAK ĐÇĐN SADECE YOL HARĐTASINA DOKUNMAN YETERLĐ," dedi. "HARĐTADA KIRMIZI I ŞIK YANDI ĞI SÜRECE ALICILARIM ÇALI ŞMIYOR DEMEKTĐR. HAYDĐ HOŞÇAKAL, BEBEK! KART YOLLAMAYI UNUTMA." Bir an durdu. "AMA ELVEDA DED ĐĞĐMĐ DE SANMA." Vagonun ön tarafındaki yol haritası birdenbire parl ak bir kırmızıya büründü. Susannah ona ancak gözlerini kısarak bakabildi. Jake, "O saçma sapan sözler ne anlama geliyordu?" d iye sordu. Roland, "Önemli de ğil," dedi. "Fazla zamanımız yok. Blaine bizimle ber aber olsun olmasın, tren yine de aynı hızla son noktaya do ğru gidiyor." Eddie sordu. "Onun alıcılarını kapattı ğına gerçekten inanmıyorsun de ğil mi? Onun gibi bir uyanık bunu yapar mı? Haydi, haydi, biraz gerçekçi ol. Burayı sinsice dinledi ğinden eminim." Roland, "Hiç sanmıyorum," dedi. Susannah da onunla aynı fikirde oldu ğuna karar verdi. Hiç olmazsa şimdilik. Silah şor ekledi. "Blaine'in bunca yıl sonra bilmece sorulaca ğı için çok heyecanlandı ğı belliydi..."

Page 12: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Susannah, "Ve o kendine çok güveniyor," dedi. "Bizi m gibilerle fazla u ğra şmasına gerek kalmayaca ğına inanıyor." Jake silah şora baktı. "U ğra şacak mı? Gerçekten bizimle u ğra şmak zorunda mı kalacak?" Roland, "Bilmiyorum..." dedi. "Üzerimde gizli alıcı lar-vericiler yok. Tabii sordu ğun buysa. Bu dürüst bir oyun olacak. En azından ben im vaktiyle oynadı ğım bir oyun. Hepimiz daha önce bu oyunu oynadık. Hiç o lmazsa biraz. Sonra şu da var." Ba şıyla Jake'in Oy'dan geri aldı ğı kitabı i şaret etti. "Burada bazı güçlerin etkisindeyiz. Büyük güçlerin. Ama hepsi de bizim Kule'ye gitmemize engel olmaya çalı şmıyor." Susannah silah şorun sözlerini duyduysa da aklı, vagonla ili şkisini keserek onları yalnız bırakan Blaine'le me şguldü. Ebe oldu ğu için arkada şları saklanırken gözlerini yuman bir çocu ğa benziyordu. Onlar da zaten Blaine'in oyun arkada şları de ğiller miydi? Bu dü şünce imdat kapa ğından kaçmaya çalı şırken kafasının kopması hayalinden nedense daha da kötüyd ü. Eddie ö ğrenmek istedi. "O halde ne yapaca ğız? Bir planın olmalı. Yoksa ondan alıcılarını kapatmasını istemezdin." "Blaine'in o müthi ş zekâsı ve çalı şamadı ğı için uzun süre yalnız kalması onun sandı ğından daha insanla şmasına yol açmı ş. En azından ben öyle umuyorum, önce onun bir tur şemasını çıkarmalıyız. Mümkünse zayıf ve güçlü yanla rını öğrenmeliyiz. Oyun sırasında kendine nerelerde güvend i ğini, nerelerde güvenemedi ğini de. Bilmeceler sadece bunu soran ki şinin zekâsıyla ilgili değildir. Hiçbir zaman böyle dü şünmeyin. Bu aynı zamanda bilmece sorulan ki şinin kör noktalarıyla da ilgilidir." Eddie, "Blaine'in kör noktaları var mı?" diye sordu . Roland sakin bir tavırla açıkladı. "E ğer yoksa biz de bu trende ölürüz." Eddie sıkıntıyla hafifçe gülümsedi. 'Kötü şeyleri bize alı ştıra alı ştıra söylemene bayılıyorum. Bu senin o çok sevimli özell iklerinden biri." Silah şor, "Ba şlangıçta ona dört bilmece soraca ğız," dedi. "Kolay, fazla kolay değil, oldukça zor ve çok zor. Blaine bu dördünü de ce vaplayacak. Bundan eminim. Ama biz onun cevapları nasıl verdi ğine dikkat edece ğiz." Eddie ba şını sallıyordu. Susannah adeta istemeye istemeye ha fif bir umuda kapıldı. Bu uygun bir yakla şıma benziyordu. Roland ekledi. "Ondan sonra alıcılarını tekrar kapa ttıraca ğız ve aramızda konu şaca ğız. Belki o zaman hangi yönde ilerlememiz gerekti ği konusunda bir fikir edinebiliriz. Đlk bilmecelerin kayna ğı her şey olabilir ama..." Ba şını ciddi bir tavırla bilmece kitabına do ğru salladı, "...Jake'in kitapçı konusunda anlattıklarını unutmayın. Bizim için gerekli olan o cevabın kitapta olması gerekiyor. Benim Güzel-Günler'de sorulan bilmeceler le ilgili anılarımda de ğil. Cevap orada olmalı." Susannah düzeltti. "Soru." Roland ona baktı. Açık renkli, tehlikeli bakı şlı gözlerini gölgeleyen ka şlarını kaldırmı ştı. Genç kadın açıkladı. "Bize gereken bir soru. Cevap değil. Bu sefer cevaplar ölümümüze neden olabilir." Silah şor ba şını salladı. Şaşırmı ş, hatta dü şkırıklı ğına u ğramı ş gibi bir hali vardı. Yüzündeki bu ifade Susannah'nın hiç ho şuna gitmedi. Ama Jake kitabı tekrar uzattı ğı zaman silah şor bu kez onu aldı ve bir an elinde tuttu. (Kitabın solmu ş ama yine de ho ş kırmızı kapa ğı silah şorun güne şten yanmı ş iri ellerinde çok garip duruyordu... Özellikle iki parma ğı eksik olan sa ğ elinde.) Sonra kitabı Eddie'ye verdi. Susannah'ya döndü. "Sen kolayı seçeceksin." Kadın hafifçe gülümseyerek, "Belki," diye cevap ver di. "Ama bu yine de bir hanımefendiye söylenecek bir şey de ğil, Roland." Silah şor Jake'e baktı. "Sen ikincisin. Biraz daha zor ola nı soracaksın. Ben üçüncüyüm. Sen sonuncusun, Eddie. Kitaptan zora ben zeyen bir bilmece seç..." Jake, "Zor bilmeceler sonlarda," diye açıkladı. "...ama delice şeyler yapmaya kalkı şma. Bu bir ölüm kalım meselesi. Zevzeklik etmenin zamanı geçti." Eddie, Roland'a, uzun boylu, çirkin ve kendisinden yaşça büyük olan adama baktı. Silah şorun Kule'sine eri şmek için ne çok çirkin şey yaptı ğını sadece Tanrı

Page 13: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

biliyordu. Kendi kendine, acaba Roland bu sözlerini n beni ne kadar kırdı ğının farkında mı, diye sordu. Bir çocuk gibi davranmamam , gülüp şakalar yapmamam için beni uyarması. Çünkü hayatımız tehlikede... Genç adam bir şey söylemek için a ğzını açtı. Yine Eddie Dean'e özgü bir şey. Hem komik, hem de i ğneli bir söz. A ğabeysi Henry'yi her zaman çıldırtan türde bir şey. Ama sonra a ğzını kapattı. Bu upuzun ve çirkin adam haklı olabil irdi. Belki artık i ğneli nüktelerden ve bayat şakalardan vazgeçmenin zamanı gelmi şti. Belki de olgunla şma zamanı gelip çatmı ştı sonunda. Üç dakika daha aralarında fısılda ştılar. Eddie'yle Susannah bilmece kitabını çabucak karı ştırdılar. (Jake, Blaine'i hangi bilmeceyle sınayaca ğına çoktan karar verdi ğini söyledi.) Sonunda Roland, Baronluk Vagonu'nun ö n tarafına giderek elini kırmızı ı şıkla parlayan dikdörtgene dayadı. Yol haritası heme n tekrar belirdi. Vagonun etrafı artık kapalı oldu ğu için ilerlediklerini hissetmiyorlardı. Ama ye şil nokta Rilea'ya her zamankinden daha da yakla şmıştı. Blaine, "E, STEVE' ĐN OĞLU ROLAND," dedi. Eddie'ye makine daha da ne şeliymi ş gibi geldi. Neredeyse katıla katıla gülecekti Blaine. "S ENĐN KA-TET BA ŞLAMAYA HAZIR MI?" "Evet. Đlk bilmeceyi New York'lu Susannah soracak." Silah şor genç kadına dönerek sesini biraz alçalttı. (Susannah, tabii Blaine konu şmalarımızı dinlemek istiyorsa bunun hiçbir yararı olmayacak, diye dü şündü. "Bizim gibi öne çıkman gerekmiyor," dedi Roland. "Bacakların yüzünden. Ama anla şılır bir biçimde konu şmalı ve her seferinde ona adıyla hitap etmelisin. B ilmecenin yanıtını do ğru bildi ği takdirde ona şöyle söylemelisin: Te şekkür ederim, Blaine. Do ğru cevabı buldun.' Sonra Jake aradaki açıklı ğa çıkar ve seçti ği bilmeceyi sorar. Tamam mı?" "Ya cevap yanlı şsa? Ya da makine cevabı bilemezse?" Roland ha şince güldü. "Henüz bunu dü şünüp endi şelenmemizin zamanı de ğil." Sesini tekrar yükseltti. "Blaine?" "EVET, S ĐLAHŞOR?" Roland derin bir soluk aldı. "Ba şlıyoruz." "HARĐKA!" Roland, Susannah'ya bakarak ba şını salladı. Eddie kadının elini sıktı. Jake de di ğer elini ok şadı. Oy altın çerçeveli gözleriyle Susannah'ya dikk atle baktı. Genç kadın onlara endi şeyle gülümsedi. Sonra da yol haritasına baktı. "Mer haba, Blaine." "MERHABA, NEW YORK'LU SUSANNAH." Genç kadının kalbi hızla çarpıyordu, koltukaltları ıslanmı ştı. Tâ ilkokul sıralarında ke şfetti ği bir şeyle yine kar şı kar şıyaydı i şte. Bir şeye ba şlamak çok zordu. Herkesten önce sınıftaki bütün ö ğrencilerin kar şısında durarak şarkı söylemek, nükte yapmak, yaz tatilini nasıl geçirdi ğini anlatmak... Ya da bilmece sormak. Genç kadın Jake Chambers'ın o çılgınca Đngilizce ödevinden bir şeyi seçmi şti. Nehir Geçidi'ndeki ihtiyarlardan ayrıldıktan so nra yaptıkları uzun konu şma sırasında Jake'in hemen hemen tamamını ezberden tekrarladı ğı "Gerçe ği Nasıl Anlıyorum" adlı deneme yazısında iki bilmece vardı. Eddie onlardan birini Blaine'e sormu ştu bile. "SUSANNAH, ORADA MISIN, KÜÇÜK KOVBOY KIZ?" Blaine yine ona takılıyordu. Ama bu sefer ne şe ve uysallıkla. Keyifle. Blaine istedi ğini elde etti ği zaman sevimli tavırlar takınabiliyordu. Susannah' nın bildi ği bazı şımarık çocuklar gibi. "Evet, buradayım, Blaine. Ve bilmecemi soruyorum: D ört tekerlekli ve sinekleri olan şey nedir?" Acayip bir şıkırtı duyuldu. Sanki Blaine dilini şaklatan bir adamı taklit ediyordu. Bunu kısa bir sessizlik izledi. Blaine ce vap verdi ği zaman sesindeki o neşe kaybolmu ştu. "KENT ĐN ÇÖP ARABASI TAB ĐĐ. ÇOCUKÇA BĐR BĐLMECE BU. E ĞER GERĐ KALAN BĐLMECELERĐNĐZ DE BÖYLEYSE YAŞAMANIZA ĐZĐN VERDĐĞĐM ĐÇĐN PĐŞMAN OLACAĞIM. KISA B ĐR SÜRE ĐÇĐN OLSA B ĐLE." Yol haritası yine aydınlandı. Ama ı şık kırmızı de ğil, pembeydi. Küçük Blaine'in sesi duyuldu. "Onu öfkelendirmeyin," diye yalvarıyo rdu. Onun her konu şması sırasında Susannah'nın kar şısında ürkek davranan kabak kafalı, ter içinde ufak tefek bir adamın hayali beliriyordu. Büyük Blaine'i n sesi her yandan geliyordu.

Page 14: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

(Susannah, Cecil B. De-Mille'in filmlerinden birind eki tanrı gibi, diye düşündü.) Ama Küçük Blaine'in sesi sadece tepelerindek i hoparlörden yükseliyordu. "Lütfen onu öfkelendirmeyin, çocuklar . Hız monoyu tehlikeli bir duruma soktu zaten. Ray dengeleyicileri bu durumla zorla ba şa çıkabiliyorlar. Bu yöne son geli şimizden beri ray korkunç bir biçimde harap olmu ş." Eskiden sarsıla sarsıla ilerleyen troleybüs ve metr o trenlerine çok binmi ş olan Susannah hiçbir şey hissetmiyordu. Đlerlemeleri Lud'dan ilk hareket ettikleri zamanki kadar düzgündü. Ama genç kadın yine de Küçü k Blaine'e inandı. Tahminine göre hissedecekleri ilk sarsıntı onların sonu olaca ktı. Roland, Susannah'yı dürterek şimdiye dönmesini sa ğladı. Genç kadın, "Te şekkür ederim," dedi. Sonra da aklına geldi ği için sa ğ elinin parmaklarını hızla üç defa boynuna vurdu. Talitha T eyze'yle ilk konu ştu ğu zaman Roland da böyle yapmı ştı. Blaine, "NEZAKET ĐN ĐÇĐN TEŞEKKÜR EDERĐM," dedi. Yine keyiflenmi ş gibiydi. Susannah, bu iyi, diye dü şündü, benimle alay ediyor olsa bile. "AMA BEN D ĐŞĐ DEĞĐLĐM. C ĐNSĐYETĐMĐ AÇIKLAMAM GEREKĐYORSA... BEN ERKE ĞĐM." Susannah şaşkın şaşkın Roland'a baktı. Silah şor, "Erkeklerle konu şulurken sol el kullanılır," diye açıkladı. "Parmaklarını gö ğüs kemi ğine vurursun." Hareketi gösterdi. "Ya?.." Roland, Jake'e döndü. Çocuk aya ğa kalkarak Oy'u bir iskemleye bıraktı. (Ama bu bir i şe yaramadı. Hayvan hemen yere atladı ve aradaki açı klıktan yol haritasına doğru giden Jake'i izledi.) Çocuk bütün dikkatini Blai ne'e verdi. "Merhaba, Blaine. Ben Jake'im. Biliyorsun... Elmer' in o ğlu." "B ĐLMECENĐ SOR." "Yata ğı olan ama uyumayan, a ğzı olan ama konu şmayan, hızla ilerleyen ama yürüyemeyen şey nedir?" "HĐÇ DE,FENA DE ĞĐL. SUSANNAH'NIN SEN ĐN BU ÖRNEĞĐNDEN DERS ALACAĞINI UMARIM, ELMER'ĐN OĞLU JAKE. ZEKÂSI OLAN HER ŞEY CEVABI HEMEN BULUR. AMA BU Y ĐNE DE ĐYĐ BĐR ÇABA. CEVAP: NEH ĐR." "Te şekkür ederim, Blaine. Do ğru cevabı buldun." Jake sol elinin parmaklarını üç defa gö ğüs kemi ğine vurdu, sonra da yerine oturdu. Susannah kolunu onun omzuna atarak çocu ğu bir an kendine çekti. Jake kadına minnetle baktı. Roland aya ğa kalktı. "Heil, Blaine." "HEIL, S ĐLAHŞOR." Blaine'in sesi yine ne şeliydi. Herhalde ona böyle hitap edilmesi ho şuna gitmi şti. Susannah, Heil... ne, diye dü şünürken aklına Hitler geldi. Bu yüzden de Lud'un dı şında buldukları uçak enkazını anımsadı. Jake onun bir Focke-Wulf oldu ğunu iddia etmi şti. Susannah böyle şeyleri bilmiyordu. Ama enkazın içinde gerçekten bir ölü oldu ğunu unutmamı ştı. Bu ceset artık kokmayacak kadar eskiydi. "B ĐLMECENĐ SOR, ROLAND. GÜZEL B ĐR ŞEY OLMALI." "Güzellik bakı ş açına ba ğlıdır, Blaine. Her neyse... Đşte bilmecem: Sabahları dört ayaklı, ö ğle zamanı iki ayaklı ve gece de üç ayaklı olan şey nedir?" Blaine, " ĐŞTE BU GERÇEKTEN GÜZEL BĐR BĐLMECE," demek lütfunda bulundu. "BAS ĐT AMA YĐNE DE GÜZEL. CEVAP ŞU: ĐNSAN. ĐNSAN BEBEKLĐĞĐNDE ELLERĐ VE D ĐZLERĐNĐN ÜZERĐNDE EMEKLER. ERGĐNLĐK ÇAĞINDA ĐKĐ AYAĞININ ÜZER ĐNDE YÜRÜR. ĐHTĐYARLIĞINDA DA BĐR BASTONA DAYANMAK ZORUNDA KALIR." Blaine kendini pek be ğeniyormu ş gibi konu şmuştu. Susannah birdenbire ilginç bir gerçe ği ke şfetti. Bu kendini be ğenmi ş, cani makineden nefret ediyordu. Bu budalaca bilmece yarı şması yüzünden hayatımızı ortaya koymak zorunda kalm asaydık bile ondan yine de nefret ederdim, diye dü şündü. Ama Roland hiç de so ğukkanlılı ğını kaybetmemi şti. "Te şekkür ederim, Blaine. Doğru cevabı buldun." Parmaklarını gö ğsüne vurmadan yerine oturdu ve Eddie'ye baktı. Genç adam aya ğa kalkarak aradaki geçide çıktı. "E, Blaine, adamım, neler oluyor bakayım?" diye sor du. Roland yüzünü buru şturarak ba şını salladı. Bir an parmakları eksik elini gözlerin e götürdü. Blaine sesini çıkarmadı. "Blaine? Orada mısın? "EVET, BURADAYIM. AMA SAÇMA SAPAN SÖZLERĐ D ĐNLEYECEK DURUMDA DEĞĐLĐM, NEW YORK'LU EDDIE! BUDALACA TAVIRLARINA RA ĞMEN BĐLMECENĐN ZOR OLACAĞINI B ĐLĐYORUM VE ONU SABIRSIZLIKLA BEKL ĐYORUM."

Page 15: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Eddie, Roland'a bir göz attı. Silah şor, "Devam et," der gibi elini salladı. "Babanın adına, devam et!" Eddie dönerek tekrar yol haritasına baktı. Ye şil ı şık Rilea'yı belirten noktayı geçiyordu. Susannah, Eddi e'nin kendisinin de sezdi ği gerçekten ku şkulandı ğını anladı. Blaine onların bir dizi bilmeceyle yeteneklerini sınadıklarını anlamı ştı. Bunu anlamı ş... ve bu durum ho şuna gitmi şti. Bu felaketten bir an önce ve kolaylıkla kurtulmalar ı umudu sönerken genç kadının yüre ğine iner gibi oldu. Eddie, "Eh," dedi. "Bilmecemi nasıl bulaca ğını bilmiyorum. Ama bana zor gibi geldi." Genç adam bilmecenin cevabını da bilmiyordu zaten. Bilmeceler-Di-Dam'ın o bölümü kopmu ştu. Ama bunun önemli oldu ğunu sanmıyordu. Kararla ştırılan koşullarda onların cevapları bilmeleri şartı yoktu. "SENĐ D ĐNLEYECEK VE CEVAP DA VERECEĞĐM." "Konu şulur konu şulmaz bozulan şey nedir?" "SESSĐZLĐK! BU SEN ĐN PEK B ĐLMEDĐĞĐN BĐR ŞEY, NEW YORK'LU EDDIE." Blaine hiç duraksamadan cevap vermi şti. Eddie'nin morali biraz bozuldu. Di ğerlerinin fikrini almasına hiç gerek yoktu. Cevabın do ğru oldu ğu belliydi. Blaine'in yanıtı hemen söylemesi çok kötü olmu ştu. Eddie hiçbir zaman açık açık söylemeyecekti ama Blaine'i bir tek bilmeceyle alte deceklerini ummu ştu. Hatta gizli gizli buna inanmı ştı. Blaine bir tek darbeyle mahvolacaktı. Güüüüm! M ono ondan sonra kendini toparlayamayacaktı. Genç adam, bu gizli inanç, diye dü şündü. Uyanık birinin arkadaki yatak odasında ba şlattı ğı barbut sırasında zarları her elime alı şımda aynı şeyi hissediyordum. On yediyi bulaca ğımı söyledi ğim zaman. Her şeyin yolunda oldu ğuna inanıyordum. Çünkü ben bendim. Đnsanların en üstünü. Eşi olmayan biri. Eddie, "Evet," dedi içini çekerek. "Sessizlikten pe k anlamıyorum. Te şekkür ederim, Blaine. Do ğru cevabı buldun." Blaine, "S ĐZE YARARLI OLACAK BAZI ŞEYLERĐ ÖĞRENDĐĞĐNĐZĐ UMARIM," dedi. Eddie, seni lanet olasıca yalancı makine, diye dü şündü. Blaine'in sesinden yine pek memnun oldu ğu anla şılıyordu. Makinenin türlü duyguları böyle yansıtabi lmesi bir an genç adamın ilgisini çekti. Bunu makineye o Ulu Eskiler mi katmı şlardı? Yoksa bir an gelmi ş ve Blaine kendisi için duygulardan olu şan bir gökku şağı mı yaratmı ştı? O uzun yılları ve yüzyılları geçirmek için ikiz kutuplu bir oyuncak? "ARANIZDA KONUŞMAK ĐÇĐN ALICILARIMI TEKRAR KAPATMAMI ĐSTER MĐSĐNĐZ?" Roland, "Evet," dedi. Yol haritası parlak bir kırmızıya büründü. Eddie si lah şora döndü. Roland'ın yüzündeki ifade çabucak de ği şti. Ama Eddie bundan hemen önce suratındaki o müthi ş umutsuzlu ğu farketti. Daha önce silah şorun yüzünde böyle bir ifade görmemi şti. Roland ıstanavarların ısırıkları yüzünden ölümü n e şi ğine geldi ği zaman ya da Eddie silah şorun tabancalarını ona do ğru çevirdi ği an bile. Hatta o i ğrenç Bıçakçı, Jake'i yakalayıp onunla birlikte Lud' da ortadan kayboldu ğu zaman bile. Jake, " Şimdi ne yapaca ğız?" diye sordu. "Yine dördümüz bilmeceler mi sorac ağız?" Roland, "Bunun fazla bir yararı olaca ğını sanmıyorum," dedi. "Blaine herhalde binlerce bilmece biliyor. Hatta belki de milyonlarc a. Daha da kötüsü, en kötüsü bilmece tekni ğini ö ğrenmi ş olması. Kafanın bilmece yaratmak ve onları çözmek için ba şvuraca ğı kayna ğın farkında." Kollarını yine birbirlerine dolayarak oturan Susann ah'yla Eddie'ye dönüp onlara sordu. "Bu konuda yanılmıyorum sanırım. Benimle ayn ı fikirdesiniz, de ğil mi?" Susannah, "Evet," diye cevap verirken Eddie de iste meye istemeye ba şıyla onayladı. Bu dü şünceyi kabul etmek istemiyordu, ama kabul etmek zor undaydı. Jake ö ğrenmek istedi. "E? O halde şimdi ne yapaca ğız, Roland?.. Yani bu dertten kurtulmanın bir yolu olmalı. Öyle de ğil mi?" Eddie öfkeyle, "Çocu ğa bir yalan uydur, alçak herif," der gibi baktı. Belki de Roland bunu sezmi şti, elinden geleni yaptı. Sakat elini Jake'in ba şına koyarak çocu ğun saçlarını karı ştırdı. "Bence her zaman bir yol vardır, Jake. Ama şimdi en önemli soru şu: uygun bilmeceyi bulacak kadar zamanımız olup olm adı ğı. Blaine yolculu ğunun dokuz saat kadar sürdü ğünü söylemi şti..." Jake açıkladı. "Sekiz saat kırk be ş dakika." "...ve bu öyle uzun bir süre sayılmaz. Hemen hemen bir saatten beri yoldayız."

Page 16: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Susannah sinirli sinirli, "E ğer bu harita do ğruysa," dedi. "Topeka'ya giden yolu hemen hemen yarıladık sayılır. Belki de makine dost umuz yolun uzunlu ğu konusunda bize yalan söyledi. Biraz kendine yontmaya çalı şıyor belki de." Roland ba şını salladı. "Olabilir." Jake, "O halde şimdi ne yapaca ğız?" diye yineledi. Silah şor derin bir soluk aldı. Nefesini bir an tutup sonr a verdi. " Şimdilik izin verin de ona sadece ben bilmece sorayım. Gençli ğimdeki Güzel Günler'den aklımda kalan en zor bilmeceleri seçerim. Ve Jake, e ğer biz... e ğer biz aynı hızla Topeka'ya yakla şırsak ve Blaine'i de daha yenmemi ş olursak, o zaman senin kitaptaki son birkaç bilmeceyi sorman gerekir sanır ım. En zor olanlarını." Yüzünün yanını dalgın dalgın ovu şturarak buzdan heykele baktı. Kendisine benzeyen o so ğuk heykel şimdi biraz eriyerek tanınmayacak bir yı ğına dönü şmüştü. "Ben hâlâ cevabın o kitapta oldu ğuna inanıyorum. Yoksa bu dünyaya dönmeden önce o kitap seni öylesine çekmezdi." Susannah, "Ya biz?" diye sordu. "Eddie'yle ben ne y apaca ğız?" Roland, "Dü şünün!.." dedi. "Babalarınızın hatırı için dü şünün!" Eddie, '"Ben elimle ate ş etmem,'" diye mırıldandı. Birdenbire kendini bir t uhaf hissetmi şti. Sanki uzaklardaydı. Sapanı ve sonra da yontarak anahtarı çıkaraca ğı tahta parçasını ilk kez gördü ğü zaman da böyle hissetmi şti... Ama aynı zamanda bu duygu o an hissettikleri gibi de ğildi. Roland garip bir tavırla ona bakıyordu. "Evet, söyl edi ğin do ğru, Eddie. Bir silah şor kafasıyla ate ş eder. Aklına ne geldi?" "Hiç..." Eddie ba şka şeyler de söyleyebilirdi ama birdenbire acayip bir h ayal -garip bir anı- onu susturdu. Lud'a gelirlerken mola verdikleri yerlerden birinde Roland, Jake'in yanında çömelmi şti. Yakmadıkları kamp ate şinin önünde. Roland yine o sonsuz derslerden birine ba şlamı ştı. Bu sefer sıra Jake'deydi. Çocuk ate ş yakmak için çakmak ta şı ve çelikle u ğra şıp duruyordu. Arka arkaya kıvılcımlar fı şkırıyor, sonra karanlıkta sönüyordu. Roland, onun.. . şey... gülünç davrandı ğını söylemi şti. Eddie, hayır, dedi içinden. Hiç de öyle söylemedi. Hiç olmazsa çocu ğa... Öyle bir şey demedi. "Eddie?" Susannah'nın sesinde endi şe vardı. Hatta biraz korku. Öyleyse neden ona ne söyledi ğini sormuyorsun, karde şim? Henry'nin sesiydi bu. Ulu Bilge ve Büyük Esrarke şin sesi. Uzun bir zamandan beri ilk kez duyuluyordu . Ona sorsana. Adam hemen hemen yanında oturuyor. Hay di, ona ne söyledi ğini sor. Altına etmi ş bir bebek gibi kıvranıp durma. Ama aslında bu hiç de iyi bir fikir de ğildi. Çünkü Roland'ın dünyasında olaylar böyle geli şmiyordu. Roland'ın dünyasında her şey bir bilmeceydi. Bu dünyada elinle de ğil, kafanla ate ş ediyordun. O lanet olasıca kafanla! Ve çıraları tutu şturamayan birine ne söylerdin? Ah, tabii ya! Çakmak ta şını daha yakla ştır! Đşte Roland da böyle söylemi şti. Çakmak ta şını daha yakla ştır ve sıkıca tut ki titremesin. Ama aslında bütün bunların o olayla bir ilgisi yokt u. Evet, buna yakın bir şeydi. Ama Henry Dean'in Ulu Bilge ve Büyük Esrarke ş olmadan önce söyledi ği gibi, "Yakınlık sadece at yarı şlarında" önemliydi. Eddie'nin hafızası biraz bulanıkla şmıştı. Çünkü Roland onu utandırmı ştı... Sıkmı ştı... Onunla alay etmi şti. Herhalde bunu bilerek yapmamı ştı ama... ama bir şey vardı yine de. Eddie'nin bir şeyler hissetmesine neden olmu ştu. Henry'nin her zaman yaptı ğı gibi. Yoksa o kadar uzun bir süre sonra Henry buraya neden gelece kti? Hepsi de şimdi Eddie'ye bakıyorlardı. Oy bile. Genç adam Roland'a, "Devam et," dedi. Sesi biraz öf keliydi. "Bizden dü şünmemizi istedin. Biz de dü şünüyoruz." Kendisi de kafa patlatıyordu. (Kafamla ate ş ederim.) Bu yüzden lanet olasıca beyni nerdeyse tutu şacaktı. Ama bunu şu ya şını ba şını almı ş, uzun boylu ve çirkin adama söyleyecek de ğildi. "Haydi, Blaine'e bilmeceler sor. Üzerine dü şeni yap." "Sen de bunu yapacaksın, Eddie." Roland yerinden ka lkarak vagonun ön tarafına gitti ve elini yine kırmızı dikdörtgen levhaya daya dı. Yol haritası hemen belirdi. Ye şil nokta Rilea'dan oldukça uzakla şmıştı. Ama Eddie trenin iyice

Page 17: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

yava şlamı ş oldu ğunu farketti. Ya içine yerle ştirilmi ş bir programa uyuyordu ya da Blaine çok e ğlendi ği için acele etmek istemiyordu. "KA-TET' ĐN BĐZĐM GÜZEL-GÜN BĐLMECE YARIŞMASINI SÜRDÜRMEYE HAZIR MI, STEVEN' ĐN OĞLU ROLAND?" Silah şor, "Evet, Blaine," dedi. Eddie'ye sesi çok sıkıntı lıymı ş gibi geldi. "Bir süre sana bilmeceleri sadece ben soraca ğım. Tabii bir itirazın yoksa." "KA-TET' ĐN REĐSĐ VE BABASI OLDU ĞUN ĐÇĐN BU SENĐN HAKKIN. GÜZEL GÜN'LE ĐLGĐLĐ BĐLMECELER MĐ SORACAKSIN?" "Evet." " ĐYĐ." Blaine'in sesinde yine o i ğrenç memnunluk vardı. "O B ĐLMECELERĐN BĐRAZINI DAHA ÖĞRENMEK HOŞUMA GĐDECEK." "Pekâlâ." Roland derin bir soluk aldıktan sonra bil mecelere ba şladı. "Beni beslersen ya şarım. Bana su verirsen ölürüm." "ATEŞ!" Blaine hiç duraksamamı ştı. Sesinde yine o dayanılamayacak kendini beğenmi şlik vardı. Ses tonuyla, bu bilmece senin büyükannen sa ğken benim için eskimi şti, diyordu. Ama yeniden dene. Yüzyıllardan beri bu kadar e ğlenmedim. Onun için yeniden denemelisin! "Ben güne şin önünden geçerim, Blaine. Ama yine de yere gölgem dü şmez. Ben neyim?" "RÜZGÂR." Hiç duraksama yoktu. "Cevabı buldun, Blaine. Bir tane daha. Tüy kadar ha fiftir, yine de kimse onu fazla tutamaz." " ĐNSANIN SOLUĞU!" dedi Blaine hiç duraksamadan. Ama Eddie birdenbire, ancak... diye dü şündü, yine de duraksadı. Jake'le Susannah ıstırap verici bir dikkatle Roland'ı izliyorlardı. Yumruklarını sıkmı ş, silah şoru Blaine'i şaşırtacak olan do ğru bilmeceyi sorması için zorluyorlardı. Đçinde hapishaneden çıkma izni olan o bilmeceyi. Edd ie onlara bakamıyordu. Özellikle Suze'a. Yoksa dikkati da ğılacaktı. Genç adam gözlerini kendi ellerine dikti. O da yumruklarını sıkmı ştı. Eddie kendini zorlayarak kuca ğına bıraktı ğı ellerine açtı. Ama bu ona şaşılacak kadar zor geldi. Roland geçitte durmu ş hâlâ gençli ğine özgü o bilmeceleri soruyordu. "Bu bilmecenin cevabını bul, Blaine: Beni kırarsan yine de çalı şmamı sürdürürüm. Bana dokunursan dururum. Ben neyim?" Susannah bir an solu ğunu tuttu. Eddie ba şını e ğmiş olmasına ra ğmen onun da kendisiyle aynı şeyi dü şündüğünü anladı. Güzel bir bilmece bu. Ola ğanüstü. Belki de... Blaine, " ĐNSAN KALBĐ," dedi. Yine hiç duraksamadan, "BU B ĐLMECENĐN TEMELĐNDE DAHA ÇOK ĐNSANLARIN ŞAĐRANE DÜŞÜNCELERĐ VAR. ÖRNE ĞĐN, JOHN AVERY, SIRONIA HUNTZ, ONDOLA, WILLIAM BLAKE, JAMES TATE, VERONICA MAYS' ĐN ESERLERĐNE BAKABĐLĐRSĐN. DĐĞERLERĐNE DE. ĐNSANLARIN AKILLARININ F ĐKĐRLERĐNĐN AŞKTA OLMASI ŞAŞILACAK B ĐR ŞEY. VE BU YOZLA ŞMIŞ GÜNLERDE BĐLE BU DURUM DEĞĐŞMĐYOR. DEVAM ET, GILEAD'LI ROLAND." Susannah tekrar soluk aldı. Eddie yumruklarını sıkm ak istediyse de kendine engel oldu. Çakmak ta şını daha yakla ştır. Roland'ın sesi kafasının içinde yankılanıyordu. Babanın hatırı için çakmak ta şını yakla ştır. Ve Mono Blaine, Şeytan Ayı'nın ı şıkları altında güneydo ğuya do ğru ilerledi. 2. Köpekler Ça ğlayanı Jake, Blaine'in kitaptaki son on bilmeceyi kolay ya da zor bulup bulmayaca ğını bilmiyordu. Ama bu bilmeceler ona baya ğı zormu ş gibi geliyordu. "Ama tabii," diye kendi kendine hatırlattı. "Ben bir kent büyükl üğünde, bilgi alabilece ği bilgisayarları olan, dü şünen bir makine de ğilim. Ben sadece çabalayabilirim. Eddie'nin de bazen dedi ği gibi, Tanrı korkaklardan nefret eder.' Son on bil mece de i şe yaramazsa o zaman Aaron Deepnau'nun Samson bulmac asını denerim. Yiyenden et çıktı vb. E ğer bu da ba şarılı olamazsa... Kahretsin!" Çocuk ne yapaca ğını bilmiyordu. Hatta neler hissedece ğini de. " Đşin do ğrusu ben mahvoldum." Ama bu da do ğaldı. Son sekiz saat içersinde çe şitli duygular hissetmi şti. Önce dehşet. Oy'la birlikte köprüden yuvarlanacaklarına ve S end Nehri'nde öleceklerine kesinlikle inanmı ştı. Sonra Bıçakçı, Lud denilen o çılgınca labirentte onu sürüklemi şti. Tik Tak Adam'ın o korkunç ye şil gözlerine bakmı ş ve

Page 18: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

onun zaman, Naziler ve transitif devrelerle ilgili yanıtlanamayacak sorularına cevap vermeye çalı şmıştı. Tik Tak tarafından sorguya çekilmek cehennemde son sınava girmeye benziyordu. Sonra Roland tarafından kurtarıldı ğı için müthi ş bir sevinç duymu ştu. (Roland ve Oy tarafından. Oy olmasaydı kavrulup gidecekti.) So nra... kentin altında gördü ğü o şaşırtıcı şeyler. Susannah'nın, Blaine'in kapıyla ilgili bilme cesini çözmesi kar şısında .duydu ğu hayranlık. Ve Blaine, Lud'un altında depolanmı ş olan sinir-gazını salıvermeden önce müthi ş bir tela şla monoya binmeleri. Bütün bunlardan sa ğ çıktıkları için çocuk mutlu bir güven duymaya ba şlamı ştı. Roland tabii ki Blaine'i yenecekti. Mono o zaman sö zünü tutacak ve onları sağsalim son istasyonda indirecekti. (Bu dünyada Topek a'nın adı her neyse.) Ondan sonra Kara Kule'yi bulacak ve orada yapmaları gereken şeyi yerine getireceklerdi. Düzelmesi gerekenleri düzeltecek, o narılması gerekenleri onaracaklardı. Ya ondan sonra? Sonsuza dek mutlu bi r ya şam süreceklerdi tabii. Peri masallarındaki insanlar gibi. Yalnız... Roland, birbirlerinin dü şüncelerini payla ştıklarını söylemi şti. Khef'i payla şmak Ka-tet'in anlamının bir parçasıydı. Ve Roland geçid e çıkarak Blaine'e gençlik günlerinden kalma bilmeceleri sorarken Jake'in dü şüncelerine bir felaket duygusu sızmaya ba şladı. Bunun kayna ğı sadece silah şor de ğildi. Susannah'dan da aynı dehşet verici titre şimler yayılıyordu. Yalnızca Eddie'nin dü şünceleri dı şarıya sızmıyordu. Çünkü genç adam sanki ba şka bir yerdeydi Kendi dü şüncelerine dalmı ştı. Bu iyi bir şey olabilirdi. Ama yine de bir.garanti yoktu ve... ...ve Jake yine korkmaya ba şladı. Daha da kötüsü umutsuzlu ğa kapıldı. Tıpkı amansız bir dü şmanın son kö şeye iyice sıkı ştırdı ğı bir yaratık gibi. Çocuk huzursuzca Oy'un tüylerini karı ştırıyordu. Ba şını e ğerek eline baktı ğı zaman şaşırdı. Oy'un köprüden dü şmemek için di şlerini geçirdi ği eli artık sancımıyordu. Jake, Beceriksizin di şlerinin bıraktı ğı delikleri görebiliyordu. Avucu ve bile ğinde hâlâ kanlı kabuklar vardı. Ama eli hiç sızlamı yordu artık. Çocuk ihtiyatla parmaklarını açıp kapattı. Bir sızı duydu. Ama hafifti. Sanki uzaklarda bir şeymi ş gibi. "Blaine, şunun cevabını ver: Ben giderim, o gider, üzerimde g ölge eder." Blaine, Jake'in de tiksinmeye ba şladı ğı o kendinden ho şnut, ne şeli ses tonuyla cevap verdi. " ŞEMSĐYE." "Te şekkür ederim, Blaine. Yine do ğru cevabı buldun. Şimdi..." "Roland?" Silah şor dönerek Jake'e baktı. Yüzündeki fazla dikkatli, sıkıntılı ifade biraz deği şir gibi oldu. Gülümsemedi ama neredeyse tebessüm ed ecekti. Jake buna sevindi. "Ne var, Jake?" "Elim. Canım çok yanıyordu. Ama artık sancımıyor." Blaine, John Wayne'i taklit ederek kelimeleri uzata uzata konu şmaya ba şladı. "BOŞVER, EVLAT! BEN ÖN AYA ĞI ÖYLE EZ ĐLMĐŞ B ĐR KÖPEĞĐN BĐLE ACI ÇEKMESĐNE SEYĐRCĐ KALAMAM. HELE SENĐN GĐBĐ KÜÇÜK BĐR KOVBOYUN ACISINA HĐÇ. ONUN ĐÇĐN ELĐNĐ TEDAVĐ ETTĐM." Jake, "Nasıl?" diye sordu. "KOLTUĞUNUN DĐRSEK DAYANILAN YERĐNE BAK." Çocuk istenileni yaptı. Dirsek dayanılacak yerde bi r ızgaranınkini andıran hafif çizgiler vardı. Bu biraz da yedi ya da sekiz ya şındayken Jake'e verilen transistorlu radyonun hoparlörüne benziyordu. Blaine kendini çok be ğendi ğini yansıtan o sesle konu şmasını sürdürdü. "BARONLUK KLASINDA YOLCULUK YAPMANIN AYRICALIKLARINDAN BĐRĐ DAHA." Çocuk mononun Piper Okuluna çok uyaca ğını dü şündü. "EL Đ ĐNCELEYEREK GÖRÜNTÜYÜ BÜYÜTEN ALET AYNI ZAMANDA BĐR TEŞHĐS ARACĐ. AYRICA ÖNEMSĐZ ĐLK TEDAVĐLERĐ DE YAPABĐLĐYOR. SENĐN ELĐNE YAPTI ĞIM G ĐBĐ ŞEYLERĐ. AYRICA O BES ĐN ĐLETME ARACI DA. BEY ĐN DALGALARINI DA KAYDEDĐYOR. STRESĐ ANALĐZ EDĐYOR. DUYGULARI DAHA YOĞUNLAŞTIRABĐLĐYOR. BU DOĞAL B ĐR BĐÇĐMDE ENDORFĐN ÜRETĐMĐNĐ ARTIRIYOR. BUNDAN BA ŞKA ĐNANILACAK HAYALLER VE HALÜSĐNASYONLAR DA YARATABĐLĐYOR. NEW YORK'LU JAKE. ĐLK SEKS DENEYĐMĐNĐ KULE'NĐN SENĐN DÜZEYĐNDEN OLAN BĐR CĐNSELLĐK TANRIÇASIYLA DENEMEYĐ ĐSTER MĐSĐN? BELKĐ MARILYN MONROE, RAQUEL WELCH YA DA EDITH BUNKER'LA?"

Page 19: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Jake güldü. Blaine'e gülmenin tehlikeli bir şey olabilece ğinin farkındaydı. Ama bu sefer dayanamamı ştı. "Edith Bunker diye biri yok ki," dedi. "O bir t elevizyon dizisinin kahramanlarından biri. Aktrisin adı... şey... Jean Stapieton. Ayrıca kendisi Bayan Shaw'a benziyor. Bayan Shaw bizim kâh yamız. Đyi bir kadın ama... şey... bir 'bebek' de de ğil." Blaine uzun süre hiçbir şey söylemedi. Sonra tekrar konu şmaya ba şladı ğı zaman sesindeki ne-de-e ğleniyoruz tonlamasının yerini so ğuk bir ifade almı ştı. "SENDEN ÖZÜR DĐLĐYORUM, NEW YORK'LU JAKE. AYRICA SEKS DENEY ĐMĐNLE ĐLGĐLĐ ÖNERĐMĐ DE GERĐ ALIYORUM." Jake, i şte bana bir ders, diye dü şündü ve güldü ğünün görülmemesi için elini ağzına götürdü. Sonra uygun, alçakgönüllüce oldu ğunu umdu ğu bir sesle, "Önemli değil, Blaine," dedi. "Zaten böyle şeyler için ya şım henüz küçük sanırım." Susannah'yla Roland birbirlerine bakıyorlardı. Genç kadının Edith Bunker'ın kim oldu ğundan haberi yoktu. Çünkü onun zamanında televizyon da Hepsi de Ailenin Đçinde dizisi oynamıyordu. Ama yine de durumu kavram ı ştı. Jake onun dolgun dudaklarıyla sessizce bir kelimeyi söyledi ğini ve onu bir sabun köpü ğüne gizlenmi ş bir mesaj gibi silah şora yolladı ğını gördü. "Hata!" Evet, Blaine bir hata yapmı ştı. Dahası Jake Chambers gibi on bir ya şında bir çocuk bu hatayı yakalamı ştı. Blaine yanılabildi ğine göre, ba şka hatalar da yapabilirdi. Belki yine de bir umut vardı. Jake bu olasılı ğı Nehir Geçidi'nde graf konusunda oldu ğu gibi kar şılamaya karar verdi. Birazcık umutlanacaktı. Roland, Susannah'ya belli belirsizce ba şını salladı. Sonra da bilmece sormayı sürdürmek için vagonun ön tarafına do ğru döndü. Ama daha a ğzını açamadan Jake vücudunun ileriye do ğru itildi ğini hissetti. Garip bir şeydi bu. Mono hızla ilerlerken hiçbir şey hissetmiyordun. Ama tren yava şlamaya ba şladı ğı an bunu farkediyordun. Blaine, " ĐŞTE GERÇEKTEN GÖRMENĐZ GEREKEN BĐR ŞEY," dedi. Yine ne şelenmi şti. Ama Jake bu ses tonuna hiç güvenemiyordu. Babasının baz en telefonda konu şmaya bu ses tonuyla ba şladı ğını duymu ştu. (Genellikle büyük bir hata yapan adamlarından biriyle konu şurken.) Elmer Chambers görü şmenin sonuna do ğru aya ğa kalkar, midesi sancıyormu ş gibi yazı masasının üzerine do ğru e ğilirdi. Ve olanca sesiyle bağırırdı. Yanakları turp kadar kırmızı, gözlerinin al tındaki torbacıklar da patlıcanlar gibi mosmor olurdu. "ZATEN BURADA DURMAM GEREKĐYORDU. ÇÜNKÜ BU NOKTADA AKÜMÜLATÖRLERE GEÇMEM ŞART. BU DA ŞARJ DEMEK." Mono belli belirsiz bir sarsıntıyla durdu. Yolcular ın etraflarındaki duvarlar yine renksizle şti, sonra da saydamla ştı. Susannah korku ve hayretle inledi. Roland sola giderek ba şını çarpmamak için vagonun o yanını yokladı. Sonra da ellerini dizlerine koyarak öne do ğru e ğildi. Gözlerini kısmı ştı. Oy tekrar havlamaya ba şladı. Sadece Eddie Baronluk Vagonu'nun görü ş aygıtlarının sa ğladı ğı soluk kesici manzaradan etkilenmemi ş gibiydi. Genç adam şöyle bir etrafına bakındı. Kafası me şgul oldu ğu için yüzünde dalgın bir ifade vardı. Gözlerini yeniden ellerine dikti. Jake onu hafif bir merakla süzdü. Sonra tekrar dı şarıya bakmayı sürdürdü. Tren geni ş bir uçurumun ortasındaydı. Sanki ayın tozlarının u çuştu ğu havada duruyorlardı. Daha ötede hızla akan geni ş bir nehir vardı. Send de ğildi bu ırmak, ama tabii Roland'ın dünyasında nehirler yata klarındaki de ği şik noktalardan ba şka ba şka yönlere do ğru akmıyorlarsa... Jake'in Orta-Dünya konusunda bu ihtimali kesinlikle reddedecek kadar b ilgisi yoktu. Ayrıca bu nehir öyle sakin sakin akmıyor, kaynıyordu sanki. Da ğlardan azgın seller halinde akıyordu. Öfkelenen ve kavga çıkarmak isteyen biri gibi. Jake bir an nehrin iki yanındaki dik yamaçları süsl eyen a ğaçlara baktı. Onların normal bitkiler olduklarını farkederek rahatladı. B unlar örne ğin, Colorado ya da Wyoming da ğlarında görebilece ğiniz karaçamlar gibi a ğaçlardı. Sonra çocu ğun bakı şları uçurumun a ğzına geri kaydı. Burada sel ayrılıyor ve bir ça ğlayan halinde dökülüyordu. Öyle geni ş ve yüksekti ki, Niagara şelalesi onun yanında üçüncü sınıf bir gösteri parkındaki ça ğlayanlar gibi kalırdı. Jake, Niagara'ya babası ve annesiyle gitmi şti. (Çocu ğun hatırlayabildi ği ve ailece çıkılan üç tatilden biriydi bu. Đki tatil babasının televizyon kanalından gelen acil

Page 20: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

çağrılar yüzünden yarıda kesilmi şti.) Ça ğlayanın olu şturdu ğu yarım dairenin etrafını saran hava a şağıdan hızla yükselen sis yüzünden iyice bulanıkla şmıştı. Sis, buhara benziyor ve ayın halelerini andıran ı şıklar birbirlerine ba ğlı, fazla parlak rüya-mücevherlerini andırıyordu. Jake onları olimpiyatları simgeleyen birbirine ba ğlı halkalara benzetti. Çağlayanların ortasından, nehrin a şağıya aktı ğı yerin altmı ş metre kadar aşağısından dev gibi iki ta ş uzanıyordu. Jake bir heykeltıra şın ya da öyle bir grup sanatçının oraya kadar inmeyi nasıl ba şardı ğını bilemiyordu. Ama suyun ta şları oyarak biçim verdi ğine inanması da imkânsızdı. Ta şlar di şlerini gösteren dev köpek kafalarına benziyordu. Çocuk, Köpekler Ça ğlayanı, diye dü şündü. Bundan sonra bir istasyon vardı. Dasherville. Sonra da Topeka. Son durak. Herkes dı şarı! Blaine, "B ĐR DAKĐKA," dedi. "ÇA ĞLAYANLARIN ZEVKĐNĐ ĐYĐCE ÇIKARMANIZ ĐÇĐN SESĐ AYARLAMAM GEREKĐYOR." Bir an hafif, fısıltımsı, düdü ğe benzer bir ses duyuldu. Sanki bir makine öksürerek bo ğazını temizliyordu. Sonra yolcular müthi ş bir kükremenin saldırısına u ğradılar. Suyun gümbürtüsüydü bu. Belki de dakikada milyarlarca litre su uçurumun kenarından altı yüz metre kadar a şağıdaki derin ta ş oyu ğa düşüyordu. Đleriye uzanan köpeklerin küt burunlarının önünde si s bulutları uçu şuyordu. Sanki cehennemdeki deliklerden fı şkıran buharlardı bunlar. Ses gitgide yükseliyordu. Şimdi Jake'in kafası bu sesin etkisiyle titre şiyordu. Çocuk ellerini kulaklarına bastırırken Roland, Eddi e'yle Susannah'nın da aynı şeyi yaptıklarını gördü. Oy da havlıyordu ama çocuk onun sesini duyamıyordu. Susannah tekrar tekrar dudaklarını oynatıyordu. Jak e yine onun ne dedi ğini anladı. "Kes şunu, Blaine! Kes şunu!" Ama çocuk Oy'un havlamaları gibi kadını da duyamıyordu. Oysa Susannah'nın olanca sesiyle ba ğırdı ğından emindi. Blaine hâlâ ça ğlayanın sesini yükseltiyordu. Sonunda Jake gözlerin in çukurlarında titre ştiklerini hissetti. Kulaklarının fazla yüklenmi ş stereo hoparlörleri gibi patlayaca ğından emindi. Sonra ses kesildi. Hâlâ ayın aydınlattı ğı sislerin yukarsındaydılar. Ayı şı ğının yarattı ğı gökku şakları durmadan akan suyun olu şturdu ğu perdenin önünde dönüyor, köpek-nöbetçilerin ıslak ve vah şi ta ş suratları ça ğlayanın arasından uzanıyordu. Ama o dünyayı sona erdirecek gümbürtü kesilmi şti. Jake bir an korktu ğunun ba şına geldi ğini sandı. Yani sa ğır oldu ğunu dü şündü. Sonra hâlâ havlayan Oy'un sesini ve Susannah'nın fe ryatlarını duyabildi ğini farketti. Önce bu sesler bo ğuktu ve uzaklardan geliyordu. Jake'in kula ğına bisküvi kırıntıları doldurduklarını sanırdınız. Ama sonra durum düzelmeye başladı. Eddie kolunu Susannah'nın omzuna atarak yol haritas ına do ğru baktı. " Şu Blaine çok iyi biri." Blaine, "ÇA ĞLAYANIN SESĐNĐ OLDUĞU GĐBĐ DUYMAKTAN HOŞLANACAĞINIZI DÜ ŞÜNDÜM SADECE," dedi. Gümbürtülü sesinde hem ne şe, hem de kırgınlık vardı. "BUNUN, EDITH BUNKER KONUSUNDA YAPTIĞIM HAYIFLANACAK HATAMI UNUTTURACAĞINI SANDIM." Jake, suç bende, diye dü şündü. Blaine belki sadece bir makine. Đntihara karar vermi ş bir makine hem de. Ama yine de kendisiyle alay edi lmesinden hiç hoşlanmıyor. Çocuk Susannah'nın öbür yanına geçerek kolunu onun omzuna doladı. Köpekler Çağlayanı'nın u ğultusunu hâlâ duyuyordu ama artık ses çok uzaklarda n geliyormu ş gibiydi. Roland, "Burada ne oluyor?" diye sordu. "Akümülatör lerini nasıl dolduruyorsun?" "BUNU BĐRAZ SONRA GÖRECEKSĐN, S ĐLAHŞOR. O ARADA BENĐ B ĐR BĐLMECE SORARAK SINA." "Pekâlâ, Blaine. Dinle. Bu Cort'un kendisinin olu şturdu ğu bir bilmece. Ve vaktiyle çok kez soruldu." "BUNU BÜYÜK BĐR MERAKLA BEKLĐYORUM." Roland belki de kafasını toplamak için bir an durup vagonun tavanının olması gereken yere do ğru baktı. Ama şimdi oradan sadece kapkara gökyüzünde uzanan yıldızlı bir çizgi gözüküyordu. (Jake, Aton ve Lydi a'yı seçebildi. Eski Yıldız ve Ya şlı Anne'yi. Her zamanki yerlerinden birbirine bakan bu iki yıldız garip bir biçimde çocu ğun içinin rahatlamasına neden oldu.) Sonra silah şor Blaine'in suratı görevini yapan dikdörtgene döndü.

Page 21: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

"Dinle. Bizler çok küçücük yaratıklarız. Ama hepimi zin de ayrı özellikleri var. Birimiz cama yerle ştirildi. Đkinciyi evde bulabilirsin. Bir di ğeri inciye dizildi. Dördüncü ormanda bekliyor. 'U ğurlu' dedi ğin zaman be şinciden yararlanırsın. Söyle... biz neyiz?" Blaine, "A, E, Đ, O ve U," dedi. "YÜKSEK D ĐLDEKĐ SESLĐ HARFLER." Yine hiç duraksamamı ştı. Bir an bile. Ama sesi alay doluydu. Neredeyse k ahkahalarla gülece ği belliydi. Bu hali zalim bir çocu ğun kızgın bir sobanın üzerinde ko şuşan böcekleri seyretmesine benziyordu. "AMA BU B ĐLMECEYĐ ÖĞRETMENĐN YARATMADI, GILEAD'U ROLAND. BU B ĐLMECE LONDRA'LI JONATHAN SWIFT' ĐN. LONDRA DOSTLARININ GELDĐKLERĐ DÜNYADAKĐ B ĐR KENT," Roland, "Te şekkür ederim, Blaine," dedi; Blaine'in adını içini çekercesine söylemi şti. "Do ğru cevabı buldun. Herhalde bilmecenin kayna ğı konusundaki düşüncen de do ğru. Cort'un di ğer dünyalar hakkında bilgisi oldu ğundan uzun süre şüphelenmi ştim. Galiba o kentin dı şında ya şayan Manni'yle konu şmuştu." "MANNI BENĐ H ĐÇ ĐLGĐLENDĐRMĐYOR, GILEAD'LI ROLAND. ONLARINK Đ HER ZAMAN GÜLÜNÇ BĐR MEZHEPTĐ. ŞĐMDĐ BENĐ BA ŞKA BĐR BĐLMECEYLE SINA." "Pekâlâ. Şimdi..." "DUR, DUR, DUR, DUR! I ŞININ GÜCÜ ARTIYOR. DO ĞRUDAN DOĞRUYA KÖPEKLERE BAKMAYIN, BENĐM ĐLGĐNÇ YENĐ DOSTLARIM! GÖZLERĐNĐZĐ KORUYUN..." Jake bakı şlarını ça ğlayandan uzanan dev ta ş heykellerden çevirdi. Ama ellerini tam zamanında kaldıramadı. Gözucuyla o hatları fazl a belirgin olmayan kafaların gözlerinin birdenbire çok parlak bir maviye dönü ştü ğünü gördü. Bu gözlerden sert açılı yıldırımlar monoya do ğru fı şkırdı. Sonra Jake kendini Baronluk Vagonu'nun halı kaplı zemininde buldu. Avuçlarını kapalı gözle rine bastırmı ştı. Oy'un iniltileri hafifçe çınlayan kula ğında yankılanıyordu. Çocuk Oy'un gerisinden gelen çatırtıyı da duyuyordu. Mononun etrafını hızl a saran elektri ğin sesiydi bu. Jake gözlerini tekrar açtı ğı zaman Köpekler Ça ğlayanı ortadan kaybolmu ştu, Blaine duvarları tekrar görünür hale getirmi şti. Ama Jake hâlâ sesleri duyuyordu. Elektrik ça ğlayanının gürültüsünü. I şından çekilen bu güç ta ş kafaların gözlerinden fı şkırtılıyordu. Blaine de bir yoldan kendini bununla besliyordu. Çocuk, yolumuza devam etti ğimiz zaman, diye dü şündü. Blaine akümülatörle çalı şacak. Demek ki, Lud artık gerçekten gerilerde kalac ak. Temelli. Roland, "Blaine, ı şının gücü oraya nasıl toplanıyor?" diye sordu. "Bun un oradaki ta ş tapınak köpeklerinin gözlerinden fı şkırmasını ne sa ğlıyor? Sen bu gücü nasıl kullanıyorsun?" Blaine sesini çıkarmadı. Eddie de atıldı. "O heykelleri kim yonttu? Bu o Ulu Eskiler'in i şi mi? De ğil sanırım. Yanılmıyorum de ğil mi? Onlardan önce de insanlar vardı. Ya da... on lar gerçekten insan mıydılar?" Blaine yine bir şey söylemedi. Belki de böylesi daha iyiydi. Jake Kö pekler Çağlayanı konusunda ayrıntılı bilgi edinmek istedi ğinden pek de emin de ğildi. Ya da onların altında neler oldu ğunu ö ğrenmek istedi ğinden. Daha önce de Roland'ın dünyasının karanlıklarına dalmı ştı. Oradakilerin iyi ve güvenilir olmadıklarına inanacak kadar çok şey görmü ştü. Yukardan Küçük Blaine'in sesi geldi. "Bunu ona sorm amanız daha iyi olur. Daha güvenli." Eddie, "Saçma sorular sormazsan, saçma oyunlar da o ynamaz," dedi. Yüzünde yine sanki uzaklarda bir yerdeymi ş izlenimini veren o dalgın ifade belirmi şti..Susannah adını söyledi ği zaman onu duymadı. Roland, Jake'in kar şısına oturarak elini a ğır a ğır sa ğ yana ğına sürdü. Sakalları çıkmı ştı. Bu silah şorun yorgun ya da ku şkulu oldu ğu zaman yaptı ğı bir hareketti. "Bildi ğim bilmeceler tükenmek üzere," dedi. Jake hayretle ona baktı. Silah şor bilgisayara elli ya da daha çok bilmece sormu ştu. Jake insanın hazırlık yapmadan bu kadar çok bil mece sormasını takdirle kar şılamı ştı. Ama bilmecelerin Roland'ın büyüdü ğü yerde ne kadar önemli oldukları dü şünüldü ğü zaman... Roland bu dü şüncelerin birazını Jake'in yüzünden anlamı ştı. Çünkü dudaklarının kenarında limon kadar ek şi, hafif bir gülümseme uçu ştu. Silah şor çocuk yüksek

Page 22: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

sesle konu şmuş gibi ba şını salladı. "Ben de anlayamıyorum. Bana dün ya da önceki gün sorsaydın sana kafamın gerisindeki pılı pırtı ç ıkınında en a şağı bin bilmece oldu ğunu söylerdim. Hatta belki de iki bin... Ama..." Tek omzunu kaldırdı. Ba şını sallayarak omzunu silkti. Elini yine yana ğına sürdü. "Bu unutmaya da benzemiyor. Sanki kafamda o bilmece ler hiç yoktu. Dünyanın geri kalan kısmında olanlar benim ba şıma da geliyor sanırım." "Sen de ilerliyorsun." Susannah, Roland'a merhametl e baktı. Silah şor genç kadına ancak bir iki saniye bakabildi. Sanki Susannah'nın bakı şları onu yakmı ştı. Kadın ekledi. "Her şey gibi..." "Korkarım öyle." Silah şor Jake'e döndü. Dudakları gerilmi ş, gözlerinde sert bir ifade belirmi şti. "Sana söyledi ğim zaman kitabındaki bilmeceleri sormak için hazır olur musun?" "Evet." " Đyi. Ve cesaretin kırılmasın. Henüz bu i şin sonuna gelmedik." Dı şarda elektri ğin o hafif çıtırtısı kesildi. Blaine, "AKÜMÜLATÖRLER ĐMĐ DOYURDUM," diye açıkladı. "VE HER ŞEY YOLUNDA." Susannah alayla, "Harika," dedi. Oy tekrarladı. "Rika..." Susannah'nın alaycı sesini ustalıkla taklit etmi şti. "BAZI MAKASLARLA ĐLGĐLENMEM GEREKĐYOR. BU ĐŞ KIRK DAK ĐKA KADAR SÜRECEK. ÇÜNKÜ ÇOĞU OTOMATĐK. MAKASLAR AÇILIR VE BUNUNLA ĐLGĐLĐ KONTROL LĐSTESĐ HAZIRLANIRKEN, YARIŞMAMIZI SÜRDÜRECEĞĐZ. BU YARI ŞMA BANA BÜYÜK ZEVK VERĐYOR." Eddie, "Bu i ş Boston'a giden trende elektrikten dizele geçilmesi ne benziyor," diye mırıldandı; hâlâ uzaklardaymı ş gibi konu şmuştu. "Aklı ba şında insanların oturmaya yana şmayacağı lanet olasıca Hartford ya da New Haven gibi yerle rde." Susannah sordu. "Eddie? Sen ne..." Ama Roland onun omzuna dokunarak ba şını iki yana salladı. Blaine o ne şeli sesiyle, "BO ŞVER, NEW YORK'LU EDDIE," dedi. Yine, ah -ne-kadar- eğleniyorum havasında konu şmuştu. Eddie homurdandı. "Do ğru. Sen New York'lu Eddie'ye aldırma." "EDDIE GÜZEL B ĐLMECELER BĐLMĐYOR. AMA GILEAD'LI ROLAND... SEN PEK ÇOK B ĐLMECE ÖĞRENMĐŞSĐN. BEN Đ YENĐ B ĐR BĐLMECEYLE SINA." Roland bilmece sorarken, Jake son deneme yazısını d üşündü. Blaine bir bela, diye yazmı ştı. Blaine bir bela ve gerçek olan da bu. Evet, ger çek buydu. Kesin gerçek. Mono Blaine aradan bir saat geçmeden tekrar hareket etti. Susannah büyülenmi ş gibi çakıp sönen ı şı ğın Dasherville'e yakla şmasını, onu geçmesini ve son yolda ilerlemesini korkuyla izliyo rdu. Ye şil noktanın hareketinden akümülatörle çalı şmaya ba şlayan Blaine'in, biraz daha yava ş ilerledi ği anla şılıyordu. Baronluk Vagonu'nun ı şıkları da biraz sönükle şmiş gibiydi. Ama Susannah bunun sonu de ği ştirece ğini sanmıyordu. Blaine saatte sekiz yüz yerine altı yüz mil hızla giderek Topeka'ya eri şebilirdi. Ama ne olursa olsun son yolcuları yine de di ş macununa dönü şeceklerdi. Roland da yava şlamaya ba şlamı ştı. Bilmece bulabilmek için o pılı pırtı dolu çıkının giderek daha derinlerini karı ştırıyordu. Ama yine de bilmece bulmayı başarıyordu. Mücadeleden vazgeçmek niyetinde de ğildi. Her zamanki gibi. Susannah onun kendisine ate ş etmeyi ö ğretmeye ba şlamasından beri Gilead'lı Roland'a istemeye istemeye sevgi duymaya ba şlamı ştı. Hayranlık, korku ve acımanın bir karı şımıydı bu duygu. Roland'dan hiçbir zaman ho şlanmayaca ğını sanıyordu. (Ve kadının Detta Walker yanı onu çılgın gibi yakalayıp güne şe çıkardı ğı için silah şordan her zaman nefret edecekti.) Ama Roland'a olan sevgisi yine de güçlüydü. Sonuçta o Eddie Dean'in hem hayatını, hem de ruhunu kurtarmı ştı. Sadece bu yüzden silah şoru sevmesi gerekirdi. Ama genç kadın Roland'ın hiç bir zaman -asla- sava şmaktan vazgeçmemesi yüzünden onu daha da fazla sevd i ğini seziyordu. Silah şorun sözlü ğünde "gerilemek" sözcü ğünün olmadı ğı besbelliydi. Hatta cesareti kırıldı ğı zaman bile gerilemiyordu... Şimdi oldu ğu gibi. "Blaine arabasız yolları, a ğaçsız ormanları ve evsiz kentleri nerede bulabilirsin?" "B ĐR HARĐTADA."

Page 23: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

"Doğru cevabı buldun. Şimdi: Yüz baca ğım var ama yürüyemem. Uzun bir boynum var ama ba şım yok. Bir kadının hayatını karartabilirim. Ben ne yim?" "SÜPÜRGE. SĐLAHŞOR, BUNUN BĐR BAŞKA TÜRLÜSÜ DE VAR. BUNDA: 'B ĐR KADININ HAYATINI KOLAYLAŞTIRIRIM,' DEN ĐLĐYOR. AMA SENĐNKĐNĐ DAHA BEĞENDĐM." Roland bu sözlere aldırmadı. "Görülemez, hissedilem ez, tadılamaz, koklanamaz. Yıldızların gerisinde ve tepelerin altında yatar. Y aşamı sona erdirir ve kahkahayı öldürür. Bu nedir, Blaine?" "KARANLIK!"' "Te şekkür ederim, Blaine. Do ğru cevabı buldun." Roland parmakları eksik olan elini sa ğ yana ğına sürdü. Nasırlı parmak uçları çok hafif bir hı şırtı duyulmasına neden oldu. Susannah bu yüzden ürp erdi. Jake yere bağdaş kurarak oturmu ştu. Müthi ş yo ğun bir dikkatle silah şora bakıyordu. "Hareket eder ama ko şamaz. Bazen şarkı söyler ama konu şamaz/ Kolları yoktur ama elleri vardır. Ba şı yoktur ama suratı vardır. Bu nedir, Blaine?" "SAAT." Jake, "Kahretsin," diye fısıldayarak dudaklarını bi rbirine bastırdı. Susannah, Eddie'ye bakınca bir an öfkelendi. Genç a dam bütün bu olanlarla hiç ilgilenmiyormu ş gibiydi. 1980'lerin argo deyi şiyle, "silinmi şti." Genç kadın onu dirse ğiyle dürtüp biraz uyandırmayı istedi. Ama Roland'ın kendisine bakarak başını salladı ğını hatırlayınca vazgeçti. Eddie'nin hatları gev şemi ş suratındaki ifadeden onun dü şündüğüne pek inanamazdınız. Ama belki de gerçekten dü şünüyordu. Susannah, e ğer öyleyse, acele etmen iyi olur, hayatım, diye dü şündü. Yol haritasındaki ye şil nokta hâlâ Topeka'dan çok Dasherville'e yakındı. Ama ondan sonraki on be ş dakika içersinde yolun yarısına ula şacaktı. Yarı şma hâlâ devam ediyordu. Roland soru soruyor, Blaine anında kar şılık veriyordu. Tenis maçındaymı şlar gibi. Mono topu filenin üzerinden alçaktan yolluyordu ve ona eri şilmesi de imkânsızdı. " Şatoları ne yapar, da ğları ne yıkar, bazı insanları ne kör eder?" "KUM." "Te şekkürler." "Kı şın ya şayan, yazın ölen, kökü yukarda olan şey nedir?" "SAÇAKLARDAN SARKAN BUZLAR." "Te şekkürler." " Đnsan onun üzerinden de geçer, altında da. Sava ş zamanı onu yakar." "KÖPRÜ." "Te şekkürler." Bilmecelerden olu şan sonsuz bir sıra Susannah'nın önünden geçiyordu. Tek tek bilmeceler. Sonunda onlardan hiç zevk almaz oldu. N eşeli, muzip yanları kaybolmu ştu. Susannah, acaba Roland'ın gençli ğinde Geni ş ve Verimli Topraklar bayramları sırasında yapılan bilmece yarı şmalarında da böyle miydi, diye merak etti. Silah şor ve dostları Güzel-Gün ödülü olan kazı ele geçirm ek için yarı ştıkları zaman? Ho ş, hepsinin de Roland'ın dostu oldu ğunu sanmıyorum ya. Evet, o bayram günlerinde de durum böyleydi sanırım . Herhalde yarı şı daha uzun zaman dayanabilen biri kazanıyordu. Zavallı zorlana n beynini biraz daha kullanabilen biri. Đşin öldürücü yanı Blaine'in kahrolasıca cevabı her s eferinde çabucak vermesiydi. Bilmece ne kadar zormu ş gibi gözükürse gözüksün mono topu onların tarafına hızla atıveriyordu. "Gözü olan ama görmeyen şey nedir?" Blaine, "BUNUN DÖRT YANITI VAR," diye cevap verdi. "DĐKĐŞ ĐĞNESĐ, GERÇEK B ĐR ÂŞIK, ÖKÜZ GÖZÜ DEN ĐLEN ÇĐÇEK, YAZI MASASINDAK Đ GÖZ." "Te şekkür ederim, Blaine. Do ğru..." "BENĐ D ĐNLE, GILEAD'LI ROLAND. BEN Đ D ĐNLEYĐN, KA-TET." Roland hemen sustu. Gözleri kısıldı, ba şını hafifçe yana do ğru e ğdi. Blaine, "B ĐRAZ SONRA MAKĐNELERĐMĐN HIZLANDI ĞINI DUYACAKSINIZ," dedi. " ŞU ANDA TOPEKA'YA ERĐŞMEMĐZE TAMI TAMINA B ĐR SAAT VAR. BU NOKTADA..." Jake, "E ğer yedi saat ya da daha uzun bir süre yolculuk yapt ıysak ne olayım," diye mırıldandı. Susannah endi şeyle etrafına baktı. Jake'in alayı yüzünden yeniden ufak bir zalimlik ya da terör havası esmesini bekliyordu. Am a Blaine sâdece kıkır kıkır güldü. Tekrar konu şmaya ba şladı ğında Humphrey Bogart'ın taklidini yapıyordu.

Page 24: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

"BURADA ZAMAN FARKLIDIR, BEBEK! BUNU ŞĐMDĐYE KADAR ANLAMIŞ OLMAN GEREKĐR. AMA ENDĐŞELENME. ZAMAN GEÇERKEN TEMEL ŞEYLER DEĞĐŞMEZ. SANA H ĐÇ YALAN SÖYLER MĐYĐM?" Jake, "Evet, söylersin," diye cevap verdi. Anla şılan bu da Blaine'e pek komik geldi, tekrar gülmeye ba şladı. Bu çılgınca, mekanik gülme Susannah'nın aklına sala ş lunaparklardaki korku tünellerini ve karnavalları getirdi. I şıklar kahkahalarla aynı zamanda yanıp sönerken genç kadın gözlerini kapatıp kulaklarını tıkadı. "Kes sunu, Blaine! Kes şunu!" Mono bu kez James Stewart'ın o mahcup delikanlı ses iyle, "AH, ÖZÜR D ĐLERĐM, HANIMEFENDĐ," dedi. "GÜLÜ ŞÜMLE KULAKLARINIZI MAHVETTĐYSEM ÇOK ÜZÜLÜRÜM." Jake, " Şunu da mahvet," diyerek elini yol haritasına do ğru uzattı ve orta parmağını havaya kaldırdı. Susannah, Eddie'nin gülece ğini sandı. Ne zaman olsa baya ğılık onu e ğlendirirdi. Ama Eddie hâlâ ellerine bakıyordu. Alnı kırı şmıştı; a ğzı hafifçe açık, gözleri ifadesizdi. Susan onun insanı rahatsız edecek kadar "köyün delisi"ne benzedi ğini düşündü. Eddie'nin suratındaki o ahmakça ifadeyi sileb ilmek için dirse ğiyle onu dürtmeyi istediyse de, yine kendini tuttu. Ama aslı nda daha fazla dayanamayacaktı. Blaine'le yaptıkları yolculu ğun sonunda öleceklerse olay sırasında Eddie'nin kolları ona dolanmı ş olmalıydı. Eddie ona bakmalıydı. Eddie'nin kafası onunkiyle birle şmeliydi. Ama şu ara onu zorlamaması daha iyi olacaktı. Blaine normal sesiyle konu şmasını sürdürdü. "BU NOKTADA 'KAM ĐKAZE YOLCULUĞUM' DĐYE DÜŞÜNMEKTEN HOŞLANDIĞIM ŞEYE BAŞLAYACAĞIM. BÖYLE YAPMAK AKÜMÜLATÖRLERĐMĐN ÇOK ÇABUK BOŞALMASINA NEDEN OLACAK. AMA BENCE ARTIK TASARRUF ETMENĐN ZAMANI GEÇTĐ. S ĐZ DE ÖYLE DÜ ŞÜNMÜYOR MUSUNUZ? YOLUN SONUNDAKĐ ÇELĐK ENGELLERE ÇARPTIĞIM SIRADA SAATTE DOKUZ YÜZ MĐLDEN DAHA HIZLI G ĐDĐYOR OLACAĞIM. YAN Đ TEKERLEK HESABIYLA BEŞ YÜZ OTUZ. ONDAN SONRA, 'HO ŞÇAKAL BEBEK! MEKTUP YAZMAYI UNUTMA!' SĐZE BUNU ADĐL DAVRANMAK ĐSTEDĐĞĐM ĐÇĐN AÇIKLIYORUM, BEN ĐM ĐLGĐNÇ YENĐ DOSTLARIM. EĞER EN GÜZEL B ĐLMECELERĐNĐZĐ SONA SAKLADIYSANIZ ARTIK ONLARI BANA ŞĐMDĐ SORMANIZ ĐYĐ OLUR." Blaine'in sesindeki ku şku götürmeyecek açgözlülük, onları öldürmeden önce en güzel bilmeceleri ö ğrenmek ve çözmek hırsı Susannah'nın kendini yorgun ve ya şlı hissetmesine neden oldu. Roland ola ğan bir tavırla, "Sana en güzel bilmecelerimi soraca k zaman bulamayabilirim," dedi. "Çok yazık olur, de ğil mi?" Kısa bir sessizlik oldu, ama yine de bilgisayarın R oland'ın bilmecelerini cevaplarken geçen süreden daha uzun sayılırdı. Blai ne duraklamı ştı. Sonra güldü. Susannah onun çılgınca kahkahalarından nefret ediyo rdu. Ama makinenin şimdi gülü şündeki alaycı bıkkınlık genç kadını iliklerine kada r dondurdu. Belki de bunun nedeni neredeyse aklı ba şında bir gülü ş olmasıydı. "AFERĐN, S ĐLAHŞOR. BU CESURCA BĐR ÇABAYDI. AMA SEN ŞEHRAZAT DEĞĐLSĐN. KONUŞMAK ĐÇĐN ÖNÜMÜZDE BĐNBĐR GECE YOK." "Ne demek istedi ğini anlayamadım. Şehrazat'ı tanımıyorum." "BU ÖNEMLĐ DEĞĐL. E ĞER GERÇEKTEN ÖĞRENMEK ĐSTĐYORSAN SUSANNAH SANA BĐLGĐ VERĐR. ÖNEMLĐ OLAN ŞU, ROLAND: BA ŞKA BĐLMECELER SORMAYI VAAT EDEREK BENĐ KANDIRAMAZSIN. SENĐNLE O KAZ ĐÇĐN YARI ŞIYORUZ. TOPEKA'YA ER ĐŞTĐĞĐMĐZ ZAMAN BU ÖDÜL ŞU YA DA BU ŞEKĐLDE VERĐLECEK. BUNU ANLIYOR MUSUN?" Roland yine sakat elini yüzüne götürdü. Susannah on un parmaklarını sakalına sürerken çıkan çok hafif hı şırtıyı duydu. "Sonuna kadar yarı şaca ğız. Kimse vazgeçmeyecek." "DOĞRU. K ĐMSE VAZGEÇMEYECEK." "Pekâlâ, Blaine. Sonuna kadar yarı şaca ğız ve kimse vazgeçmeyecek. Đşte yeni bilmece." "HER ZAMANKĐ GĐBĐ BUNU ZEVK VE HEYECANLA BEKLĐYORUM." Roland ba şını e ğerek Jake'e baktı. "Bilmecelerini sormaya hazırlan, Jake. Benimkilerin hemen hemen sonuna geldik." Çocuk ba şını salladı. Ayaklarının altında mononun slo-trans motorları çal ı şıyordu. Susannah bu bum-bum-bum sesini duymaktan çok çene eklemlerinde, şakak çukurlarında, bileklerindeki nabız yerlerinde hissediyordu.

Page 25: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Genç kadın, kazanamayaca ğız, diye dü şündü. Tabii Jake'in kitabında çok zor bir bilmece varsa o ba şka. Roland'ın, Blaine'i yenmesi imkânsız. Bunu o da biliyor sanırım. Hatta bence bunu bir saat önce anladı. "Blaine, ben bir dakikada bir defa olurum. Her daki ka da iki kez. Ama yüz bin yılda bir defa bile olmam. Ben neyim?" Susannah yarı şmanın böylece devam edece ğini anladı. Roland soracak, Blaine gitgide daha çabuk cevap verecekti. Korkunç bir şeydi bu. Sanki Blaine her şeyi gören, her şeyi bilen bir tanrıydı. Susannah buz gibi olan elle rini kuca ğında birbirine kenetlemi ş öyle oturuyordu. I şıklı noktanın tren seferlerinin sona erdi ği Topeka'ya yakla şmasını seyrediyordu. Ka-tet'lerinin yolu oradaki açıklıkta sona erecekti. Genç kadın Köpekler Ça ğlayanı'nı, heykellerin karanlık yıldızlı gök kubbenin altında gümbürdeyen beyaz köp üklerin arasından nasıl çıktıklarını dü şündü. Köpeklerin gözlerini de. Onların elektrik mavisi gözlerini. 3. Güzel-Gün Kazı Eddie Dean söylenenleri hem duydu, hem duymadı. Her şeyi gördü ve hiçbir şeyi görmedi. Bilmece sınavı ciddi bir biçimde ba şladıktan sonra onu sadece bir tek şey etkiledi. Köpeklerin ta ş gözlerinden fı şkıran alevler. Birbirini izleyen yıldırımlardan gözlerini korumak için elini kaldırı rken Ayı Açıklı ğındaki I şın Kapısı'nı dü şündü. Kula ğını kapıya dayamı ş ve makinelerin uzaktan gelen hafif, rüya gibi u ğultularını duymu ştu. Köpeklerin gözlerinin ı şık saçmasını seyreder, Blaine'in Orta-Dünya'daki so n yolculu ğu için akımı akümülatörlerine çekmesini dinlerken, ölüler koridorunda ve mahvolmu ş odalarda tam bir sessizlik yoktu, diye dü şünmüştü. Eskiler'in geride bıraktıkları şeylerin bazıları şimdi bile çalı şıyor. Sence i şin en deh şet verici yanı da bu de ğil mi? Evet. Deh şet veren şey kesinlikle bu. Eddie bundan sonra kısa bir süre arkada şlarına katılmı ştı. Hem maddi, hem de manevi bakımdan. Ama sonra tekrar dü şüncelere dalmı ştı. Henry bundan, "Eddie silindi," diye söz ederdi. "Onu rahatsız etmeyin." Eddie'nin gözlerini önünde sık sık Jake'in çakmak t aşını çeli ğe sürtmesi beliriyordu. Genç adam kafasının bir iki saniye bun un üzerinde durmasına izin veriyordu. Bir arının tatlı bir çiçe ğe konması gibi. Ondan sonra bu konuyu bir kenara bırakıyordu. Çünkü onun istedi ği bu anı de ğildi. Bu sadece istedi ğine giden bir yoldu. Batı Denizi'nin kıyısındaki kapıla r gibi ba şka bir kapı. Ancak bu kapı Eddie'nin kafasındaydı. Genç adam bu kapını n arkasındaki şeyi istiyordu. O şimdi.... şey... kilidi usulca açmaya çalı şıyordu. Henry deyi şiyle, "Maymuncukluyordu." Ağabeysi zamanının ço ğunu Eddie'yi a şağılayarak geçirmi şti. Çünkü karde şini hem kıskanıyor, hem de ondan korkuyordu. Eddie sonunda bunu anlamı ştı. Ama Henry'nin güzel bir şey söyleyerek onu iyice şaşırttı ğı günü hatırlıyordu. Güzelden de öteydi. Đnsanı sarsan bir şey. Grup halinde Dahlie'nin arkasındaki yerde oturuyorl ardı. Kimisi dondurma yiyordu, kimisi şeker. Bazılarıysa Jimmie Polio'nun annesinin tuvale t masasının çekmesinden çaldı ğı sigaraları içiyorlardı. Hepsi de çocu ğu böyle çağırıyorlardı, çünkü Jimmie'nin bir aya ğı yumru halindeydi. Tabii Henry de sigara içenlerdendi. Henry'nin katıldı ğı çetenin kendince bir dili vardı. (Eddie de Henry' nin karde şi oldu ğu için gruptan sayılıyordu.) O küçük a şağılık ka-tet'in kendi argosu. Henry'nin çetesinde birini dövmezdin. Onu lanet ola sıca karnını patlatarak evine yollardın. Bir kızla flört etmezdin. Onunla kız a ğlayıncaya kadar sevi şirdin. Hiçbir zaman kafayı bulmazdın. Kahrolasıca bir bomb a feneri yapardın. Ba şka bir çeteyle dövü şmezdin. Lanet olasıca bir sava şı ba şlatırdın. O gün de, "Lanet olasıca bir sava şı ba şlataca ğın zaman yanında kimin olmasını isterdin?" sorusunu yanıtlıyordu. Jimmie, Kaptan Br annigan'ı seçti. ( Đlk konu şan o oldu. Çünkü sigaraları o getirmi şti. Henry'nin ana kuzularının deyi şiyle kahrolasıca kanser çubuklarını.) Jimmie, "Çünkü kap tan hiçbir şeyden korkmuyor," dedi. "Kaptan bir keresinde ö ğretmenin birine öfkelendi. Bu cuma gecesi verilen partide oldu. Ve kaptan adamı gebertinceye kadar dö vdü. Ö ğrencilerin ba şında

Page 26: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

bekleyen o kahrolasıca herifin lanet olasıca karnın ı patlattı. Buna inanabiliyor musunuz? Evet, ben Kaptan Brannigan'ı isterim." Herkes bu sözleri ciddi ciddi dinledi. Dondurmaları nı yer, şekerlerini emer ya da sigaralarını içerken ba şlarını salladılar. Herkes Kaptan Brannigan'ın lanet olasıca bir köpek oldu ğunu biliyordu. Jimmie de saçmalıyordu zaten. Ama ki mse bir şey söylemedi. Ne münasebet! Jimmie Polio'nun inanıl mayacak yalanlarını kabul etmi ş gibi davranmaları gerekiyordu. Yoksa kimse onların uydurduklarına inanmı ş gibi: davranmazdı. Tommy Fredericks, John Parelli'ni seçti. Georgie Pr att da mahallede Lanet Olasıca Deli Macar diye de tanınan Csaba Drabnik'i. Frank Duganelli'nin adayı Larry McCain'di. Larry o sırada ıslahanedeydi o da başka. Frank, "Kahrolasıca Larry herkesi yönetebiliyor," dedi. Artık sıra Henry Dean'e gelmi şti. Çocuk soruyu gerekti ği gibi uzun uzun dü şündü. Sonra da kolunu şaşkın şaşkın oturan karde şinin omzuna attı. Ve, "Eddie," dedi. "Küçük karde şim. Đşte o benim adamım." Di ğerleri sersemlemi ş gibi ona baktılar. Ama içlerinde en sersemlemi ş olanı Eddie'ydi. A ğzı açık kalmı ştı, çenesi neredeyse kemerinin tokasına de ğecekti. Sonra Jimmie Polio, "Haydi, Henry," dedi. "Sululu ğu bırak. Bu ciddi bir soru. Başın belaya girdi ği zaman arkasını kimin korumasını istersin?" Henry, "Ben çok ciddiyim," diye cevap verdi. Georgie Pratt, Eddie'nin kafasında yankılanan soruy u sordu. "Neden Eddie? O kendi çabasıyla bir keseka ğıdının içinden bile çıkmayı beceremez. Sümüklünün teki. Kahretsin! O halde Eddie'yi neden seçtin?" Henry biraz daha dü şündü. Ama Eddie onun bunu nedenini bilmedi ği için yapmadı ğından emindi. A ğabeysi fikrini nasıl açıklayaca ğını dü şünüyordu. Henry sonra, "Çünkü Eddie gerekti ği zaman kahrolasıca şeytanı bile kendisini yakması için kandırabilir," dedi. Eddie'nin gözlerinin önünde yine Jake'in hayali bel irdi. Bir anı di ğerini izledi. Jake çeli ği çakmak ta şına sürtüyor, kıvılcımlar çıralara do ğru uçu şuyordu. Ama onlara eri şemiyor ve karanlıkta sönüyorlardı! Eddie şeytanı bile kendisini yakması için kandırabilir. Roland, "Çakmak ta şını daha yakla ştır," demi şti. Şimdi üçüncü bir hatıra canlanıyordu. Roland'la ilgiliydi bu. Silah şor kumsalın sonunda rastladıkları kapının önündeydi. Ate şi yükseldi ği için sanki alev alev yanıyordu. Ölmek üzereydi. Bir maraca gibi, sallanıyordu. Öksürüyord u. Dü şmanı bombalayan bir pilotunkine benzeyen mavi gözlerini Eddie'ye dikmi şti. "Biraz daha yakla ş, Eddie," diyordu. "Babanın hatırı için biraz daha ya kla ş." Eddie kendi kendine, çünkü beni yakalamak istiyordu , dedi. Blaine'in onlara son oyunun ba şladı ğını söyledi ğini hayal meyal duyuyordu. Sanki ba şka dünyaya açılan o sihirli kapıların birinden geçiyorlardı. Mono, "E n iyi bilmecelerinizi sona sakladıysanız," gibi bir şeyler söylüyordu. "Artık onları sormanızın zamanı geldi. Bir saatiniz var." Bir saat! Sadece bir saat! Eddie'nin kafası bu dü şünceye sarılmak istedi. Ama genç adam bunu kovdu. Đçinde bir şeyler oluyordu. (Ya da hiç olmazsa Eddie öyle olmas ı için dua ediyordu.) Đçinde çaresizce bir ça ğrı şım oyunu sürüyordu. Onun için zihninin zaman sınırı ve sonuç gibi saçmalıklarla karı şmasına izin veremezdi. Buna razı olursa fırsatı kaçıracaktı. E ğer böyle bir şansı vardıysa. Bu bir bakıma bir tahta parçasının içinde bir şeyi görmeye benziyordu. Yontarak ortaya çıkaraca ğın bir şeyi. Bir yay, bir sapan, belki de hayal edilemeyecek bir kap ıyı açacak bir anahtar. Ama uzun süre bakman da imkânsızdı. Hiç olmazsa ba şlangıçta. Böyle yaparsan her şeyi kaybederdin. Sanki tahtayı ona bakmadan yontman ger ekiyordu. Eddie, Blaine'in motorlarının ayaklarının altında g üç kazandı ğını hissetti. Gözlerinin önünde çeli ğe çarpan çakmak ta şı ı şıldadı. Roland'ın, Jake'e çakmak ta şını daha yakla ştırmasını söyledi ğini duyar gibi oldu. "Ta şa, çelikle vurma, Jake. Onu sürt!" Ben neden buradayım? Đstedi ğim bu de ğilse neden kafam dönüp dola şıp bu noktaya geliyor? Çünkü acı sınırına en fazla bu kadar yakla şabiliyorum. Sınırı a şmadan... Aslında fazla yaralanmayaca ğım. Ama bu nedense Henry'yi dü şünmeme yol açıyor. Henry'nin beni a şağılamasını.

Page 27: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Henry senin şeytanı kendisini yakması için ikna edebilece ğini söylemi şti. Evet, bu yüzden ona her zaman sevgi duydum. Harika bir şeydi bu. Eddie şimdi Roland'ın, Jake'in ellerini çekti ğini görüyordu. Çocu ğun bir elinde çelik, di ğerinde de çakmak ta şı vardı. Silah şor, Jake'in ellerini çıraya yakla ştırıyordu. Çocuk sinirliydi. Eddie bunu görebiliyor du. Roland da farketmi şti bunu. Çocu ğu rahatlatmak, ona ate ş yakmak sorumlulu ğunu unutturmak için bir şey söylemi şti... Çocuğa bir bilmece sormu ştu. Eddie hafızasının kilidine üfledi. Ve bu sefer kili t açıldı. Yeşil nokta Topeka'ya yakla şıyordu. Jake ilk defa titre şimi hissediyordu... Sanki altlarındaki ray Blaine'in denge aygıtlarının sorunu çözemeyecekleri kadar harap olmu ştu. Titre şimle birlikte hız da hissediliyordu. Baronluk Vagon u'nun duvarları ve tavanı hâlâ gözle görülebiliyordu; say dam de ğillerdi. Ama Jake'in hızı farketmesi için kırların yanlarından akıp gitt i ğini görmesine gerek yoktu. Blaine olanca hızıyla ilerliyordu artık. Gümbürdeye rek çorak topraklarda Orta-Dünya'nın sona erdi ği yere do ğru gidiyordu. Jake mono rayın sonundaki çelik engelleri de hayal edebiliyordu. Üzerlerinde çapraz lamasına sarı ve siyah çizgiler vardı. Çocuk bunu nasıl anladı ğını bilmiyordu. Ama onları görebiliyordu. Blaine memnun memnun, "Y ĐRMĐ BE Ş DAKĐKA," dedi. "BEN Đ TEKRAR SINAR MISIN, SĐLAHŞOR?" "Sanmıyorum, Blaine." Roland'ın sesi bitkindi. "Sen inle yarı şmam sona erdi. Beni yendin, Jake?" Çocuk aya ğa kalkarak yol haritasına do ğru döndü. Kalbi gö ğsünün içinde a ğır a ğır ama şiddetle çarpıyordu. Her atı ş bir davula indirilen bir yumruk gibiydi. Oy çocu ğun ayaklarının arasına büzülerek endi şeyle yüzüne baktı. Jake, "Merhaba, Blaine," diyerek dudaklarını yaladı . "MERHABA, NEW YORK'LU JAKE." Blaine'in sesi sevecen di. Arada sırada çocukları ağaçların arasına götürüp onları taciz eden ya şlı, sevimli bir adamınki gibi. "K ĐTABINDAKĐ B ĐLMECELERĐ SORARAK BENĐ SINAR MISIN? B ĐRLĐKTE GEÇĐRECEĞĐMĐZ ZAMAN KISALIYOR." Jake, "Evet," dedi. "Seni bu bilmecelerle sınayaca ğım. Bana her birindeki gerçe ği nasıl anladı ğını açıkla." "GÜZEL KONUŞTUN, NEW YORK'LU JAKE. ĐSTEDĐĞĐNĐ YAPACAĞIM." Çocuk parma ğını kitabın sayfalarının arasına sokmu ştu. Seçti ği o yeri açtı. On bilmece. Samson'inki de sayılırsa on. Blaine hepsin in cevabını bulursa Jake de Roland'ın yanına oturup Oy'u kuca ğına alacak ve sonu bekleyecekti. (Çocuk mononun cevapları bulaca ğına inanıyordu artık.) "Dinle, Blaine, karanlık bir tünelde demirden bir h ayvan bekliyor. Ancak geri çekildi ği zaman saldırabiliyor. Nedir bu?" "B ĐR KURŞUN." Blaine hiç duraksamamı ştı. "Canlılarının üzerinde yürürsen sesleri bile çıkmaz . Ama ölülerin üzerinde yürürsen söylenip yakınırlar. Nedir bunlar?" "YERE DÜŞMÜŞ OLAN KURU YAPRAKLAR." Blaine yine hiç beklemeden c evap vermi şti. Jake için için oyunu kaybettiklerini bilmesine ra ğmen neden böyle umutsuzluk, acı duygular ve öfke hissediyordu? Çünkü Blaine bir ba ş belası. GERÇEK bir bela. Hiç olmazsa bir kerecik o nu yenmek isterdim. Đstek listemdeki ikinci şeyse onu durdurabilmek. Jake sayfayı çevirdi. Artık bilmece kitabının cevap bölümüne çok yakındı. Parmaklarının ucuyla bunu hissediyordu. Orada biçim siz bir yumru vardı. Kitabın sonuna iyice yakla şmıştı. Çocuk Manhattan Zihin Lokantası'nı, Aaron Deepn eau'yu düşündü. Aaron Deepneau ona, " Đstedi ğin zaman gel," demi şti. "Seninle biraz satranç oynarız. Ah, evet, bizim ihtiyar şi şkonun kahvesi güzel." Jake müthi ş bir özlem duydu. Bu tıpkı ölüme benziyordu. New Yor k'u bir defa olsun görebilmek için ruhunu satabilece ğini dü şündü. Kahretsin! Ruhunu kalabalık saatte Kırk Đkinci Sokak'ın havasını içine çekmek için verebilir di. Jake bu duyguyu yenmeye çalı şarak ondan sonraki bilmeceye geçti. "Yapan kendi için yapmaz. Alan kendi için almaz. Bunu kullananın bu durumdan haberi bile olmaz. Bu nedir?" "TABUT." Blaine hâlâ amansızdı. Hâlâ hiç tereddüt etmiyordu.

Page 28: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Yeşil nokta Topeka'ya yakla şıyor, yol haritasındaki son bölümü de a şıyordu. Jake birbiri ardından bilmecelerini sordu. Blaine de hep sini yanıtladı. Çocuk son sayfayı çevirdi ği zaman yazar veya editörün ya da böyle kitapları k im hazırlıyorsa onun bir kutu içindeki mesajını gördü: "B ĐLMECE gibi e şsiz bir hayal gücü ve mantık ürününün zevkini çıkardı ğınızı umarız." Jake, zevkini hiç çıkarmadım, diye dü şündü. Dilerim geberip gidersin... O anda mesajın üstündeki soruyu görünce bir parçacık umuda kapıldı. Anla şılan bu konuda en iyi bilmeceyi en sona saklamı şlardı. Yol haritasında artık ye şil noktayla Topeka arasında sadece biri parmak enin de bir uzaklık vardı. Susannah, "Çabuk ol, Jake," diye fısıldadı. "Blaine?" "EVET, NEW YORK'LU JAKE?" "Kanatlarım yok ama uçarım. Gözlerim yok ama görürü m. Kollarım yok ama yükseklere eri şebilirim. Ben her hayvandan daha korkutucu, her dü şmandan daha güçlüyüm. Zekiyim, amansızım ve kuvvetliyim. Her şeyi ben yönetirim. Ben neyim?" Silah şor ba şını kaldırmı ştı. Mavi gözleri ı şıl ı şıldı. Susannah, Jake'e bakmaktan vazgeçerek yüzünde bekleyi ş dolu bir ifadeyle yol haritasına do ğru döndü. Ama Blaine her zamanki gibi çabucak cevap ve rdi. "KADINLARIN VE ERKEKLERĐN HAYAL GÜCÜ." Jake bir an monoyla tartı şmak istedi. Ama sonra, zamanımızı neden bo şuna harcayalım, diye dü şündü. Cevap her zamanki gibi açıklandı ğı zaman insanın, "Ama bu çok belli bir şey," demesine neden oluyordu. "Te şekkür ederim, Blaine. Do ğru cevabı buldun." "BAYRAM KAZI ARTIK HEMEN HEMEN BENĐM SAYILIR SANIRIM. SONA ON DOKUZ DAK ĐKA ELL Đ SANĐYE KALDI. B ĐR BĐLMECE DAHA SÖYLER MĐSĐN, NEW YORK'LU JAKE? GÖRÜNTÜ ALICILARIM K ĐTABIN SONUNA GELDĐĞĐNĐ GÖSTERĐYOR. AÇIKÇASI O K ĐTAP UMDUĞUM KADAR GÜZEL DEĞĐLMĐŞ." Susannah alçak sesle, "Herkes lanet olasıca bir ele ştirmen," dedi gözünün ucundaki ya şı silerek. Silah şor ona bakmadan elini tuttu. O da Roland'ın parmaklarını sıkıca kavradı. Jake, "Evet, Blaine," dedi. "Bir bilmecem daha var. " "HARĐKA!" "Yiyenden et çıktı. Güçlüden de tatlılık." "BU B ĐLMECE AHDĐ AT ĐK DENEN KUTSAL KĐTAPTAN. KRAL JAMES ĐNCĐLĐ'NDEN." Blaine'in sesi sevinçliydi. Jake son umudunun da söndü ğünü hissetti. Galiba a ğlayacaktı. Ama korku de ğil, dü şkırıklı ğı yüzünden. "BU B ĐLMECEYĐ GÜÇLÜ SAMSON SORDU. YĐYEN BĐR ASLAN. TATLILIK BAL. BU BALI ASLANIN KAFATASINDA KOVANLARI OLAN ARILAR YAPTI... E... BA ŞKA? DAHA ON SEKĐZ DAKĐKADAN BĐRAZ UZUN ZAMANIN VAR. JAKE." Jake, "Hayır," der gibi ba şını salladı. Bilmece kitabını elinden bıraktı. Oy bunu di şleriyle ustalıkla yakaladı, uzun boynuyla Jake'e do ğru kalktı. Kitabı ona vermeye çalı şırken çocuk gülümsedi. "Bütün bilmecelerimi sordum, " dedi. "Ba şka yok." "AH. ÇOK YAZIK, KÜÇÜK KOVBOY. ÇOK ÇOK YAZIK." Jake bu durumda mononun John Wayne gibi a ğır a ğır konu şmasına dayanamayaca ğını dü şündü. "ANLA ŞILAN ŞU KAZI BEN KAZANDIM. TABĐĐ B ĐR BAŞKASI KONUŞMAK ĐSTEYEBĐLĐR. NE DERS ĐN, ORTA-DÜNYALI OY? SEN BĐLMECE NEDĐR BĐLĐYOR MUSUN, BENĐM KÜÇÜK AHMAK ARKADAŞIM?" Hantal Billy, "Oy," diye kar şılık verdi. Sesi a ğzındaki kitap yüzünden boğukla şmıştı. Jake yine gülümseyerek kitabı aldı ve Roland'ın yanına oturdu. Silah şor kolunu çocu ğun omzuna attı. "NEW YORK'LU SUSANNAH?" Kadın ba şını kaldırmadan kafasını, "Hayır," der gibi salladı . Roland'ın elini avucunda döndürmü ştü. Usulca adamın ilk iki parma ğının kesik yerine dokunuyordu. "STEVEN' ĐN OĞLU ROLAND? GILEAD'DA BAYRAM GÜNLERĐNDE SORULAN BĐLMECELERDEN BAŞKA HATIRLADIĞIN VAR MI?" Roland da ba şını salladı... Sonra Jake, Eddie Dean'in kafasını k aldırdı ğını gördü. Eddie garip bir tavırla gülümsüyordu. Gözler inde yine acayip bir pırıltı vardı. Jake umudunun hâlâ kırılmamı ş oldu ğunu farketti. Umut kafasında yeniden canlandı. Bu kırmızı, sıcak ve canlıydı. Yazının en sıcak günlerini geçiren bir güle benziyordu.

Page 29: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Eddie alçak sesle, "Blaine?" dedi. Jake onun sesini n garip bir biçimde boğukla şmış oldu ğunu farketti. "EVET, NEW YORK'LU EDDIE?" Blaine'in sesinde genç a damı a şağı gördü ğünü belirten bir ifade vardı. Eddie, "Sana iki bilmece soraca ğım," dedi. "Bu noktadan Topeka'ya varıncaya kadar vakit öldürmek için." Jake, Eddie'nin neden b oğuluyormu ş gibi sesler çıkardı ğını anladı. Genç adam gülmemek için kendini zor tut uyordu. "KONUŞ, NEW YORK'LU EDDIE." Eddie oturmu ş Jake'in son bilmecelerini sormasını dinlerken, Rol and'ın Güzel-Gün kazıyla ilgili hikâyesini dü şünmüştü. Kafası oradan Henry'ye geri dönmü ştü. Çağrı şım denilen sihir sayesinde A noktasından B noktasın a geçmi şti. Ya da Zen açısından söylemek istiyorsanız Trans-Ku ş Havayollarıyla kazdan hindiye geçmi şti. Eddie'yle Henry, bir keresinde eroini bırakma k onusunu konu şmuşlardı. Henry uyu şturucuyu birdenbire tamamiyle bırakmanın tek yol ol madığını söylemi şti. Tümüyle kesme yöntemine halk arasında "So ğuk Hindi" adı verilirdi. Henry, "Bir de 'Serin Hindi' usulü var," demi şti. Eddie o zaman a ğabeysine kendisine yüksek dozda uyu şturucu şırınga eden budala birine ne ad verece ğini sormu ştu. Henry beklememi şti bile. "Ona 'Kızarmı ş Hindi' denir." Đki karde ş nasıl da gülmü şlerdi... Ama aradan bunca zaman geçtikten sonra şimdi küçük Dean karde ş gülünecek duruma, dü şmüştü. Küçük Dean karde şin yeni dostları da. Galiba çok geçmeden onlar da 'Kızarmı ş Hindi'ye dönü şeceklerdi. Tabii onları kurtarabilirsen o ba şka. Evet. O halde bunu yap, Eddie. Genç adam yine Henry'nin s esini duyuyordu. Zihnindeki o garip kiracı geri dönmü ştü. Ama şimdi Henry dalgada de ğildi. Kafası berraktı. Ağabeysi artık onun dü şmanı de ğil de dostuymu ş gibi konu şuyordu. Sanki anla şmazlıklar sonunda halledilmi ş, dü şmanlık unutulmu ştu. Bunu yap. Şeytanın kendini yakmasını sa ğla. Belki canın biraz yanacak. Ama sen bundan daha kötüsüyle kar şıla ştın. Kahretsin! Ben sana çok daha kötüsünü yaptım a ma sen buna dayandın. Ayakta kalmayı iyi ba şardın. Ve nereye bakman gerekti ğini de biliyorsun. Tabii ya. Jake sonunda çırayı bir kıvılcımla tutu şturmayı ba şarmı ştı. Sonra ate şin etrafında oturarak konu şmuşlardı. Konu şmuş ve birbirlerine bilmece sormu şlardı. Eddie ba şka bir şeyi daha biliyordu. I şı ğın Yolu'nda güneydo ğuya do ğru giderlerken Blaine yüzlerce bilmecenin cevabını söy lemi şti. Di ğerleri her bilmeceyi hiç tereddüt etmeden cevapladı ğına inanıyorlardı. Eddie de hemen hemen öyle dü şünmüştü... Ama şimdi geçmi şi, yarı şmayı dü şünürken ilginç bir şeyi keşfetmi şti. Blaine duraksamı ştı. Bir kere. Ve kızmı ştı da. Roland gibi. Silah şor sık sık Eddie'ye sinirleniyordu. Ama bir keresin de gerçekten öfkelenmi şti. Anahtarın yontulmasından sonra. Eddie'nin bo ğulmasına ramak kalmı ştı. Roland öfkesinin yo ğunlu ğunu, yakıcılı ğını saklamaya çalı şmış, yine her zamanki gibi bıkkın bir tavır takınmı ştı. Ama Eddie bunun altında gizli olan şeyi sezmi şti. Çünkü uzun süre a ğabeyi Henry'yle birlikte ya şamıştı ve hâlâ olumsuz duyguları hemen farkediyordu. O olay genç a damı yaralamı ştı. Roland'ın öfkesi de ğil de buna karı şan o horgörü. Horgörü her zaman Henry'nin en sevdi ği silahlarından biri olmu ştu. Eddie, "Ölü bebek neden yolun kar şı tarafına geçti?' diye sormu ştu. "Çünkü onu bir hindinin sırtına ba ğlamı şlardı. Ho ho hi hi!" Eddie daha sonra sordu ğu bilmeceyi savunmaya çalı şmıştı. "Bilmece belki zevksiz ama anlamsız de ğil." Ve Roland ona garip bir biçimde Blaine'inkine benzeyen bir cevap vermi şti. "Zevksiz olup olmadı ğı beni ilgilendirmiyor. Bu saçma ve cevabının bulunması da imkânsız. Đşte o yüzden gülünç. Güzel bir bilmece hiç de böyle de ğildir." Ama Jake, Blaine'e son bilmecelerini sordu ğu sırada Eddie onu ba ğımsız kılan harika bir şeyi ke şfetmi şti. Bunu kullanan adam bin ya şında olsa ve Buffalo Bill gibi ate ş etse yine de durum de ği şmeyecekti. Roland kendisi bilmece konusunda hiçbir zaman usta olmadı ğını itiraf etmi şti. Ö ğretmeni onun fazla derin

Page 30: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

düşündüğünü söylemi şti. Babasıysa o ğlunun hayal gücü olmadı ğına inanıyordu. Sebep ne olursa olsun Gilead'lı Roland bayramlarda yapılan bilmece yarı şmalarını hiçbir zaman kazanamamı ştı. Ya şıtlarından daha fazla ya şamıştı. Bu da tabii bir tür ödüldü, Ama evine hiçbir zaman o ödül kazı götü rememi şti. "Silahı arkada şlarımdan daha hızlı çekerdim. Ama hiçbir zaman ince dü şünmek konusunda başarılı olamadım." Eddie, Roland'a esprilerin ço ğu zaman o ihmal edilen yetene ği geli ştirmek için söylenen bilmeceler oldu ğunu anlatmaya çalı şmıştı. Ama silah şor ona aldırmamı ştı. Eddie renk körü birinin gökku şağının tarifine aldırmamasına benzetiyordu bunu. Eddie, Blaine'in de öyle ince dü şünmeyi ba şaramaması ihtimali oldu ğuna inanıyordu. Genç adam mononun di ğerlerine ba şka bilmeceleri olup olmadı ğını sordu ğunu farketti. Blaine bunu Oy'a bile soruyordu. Eddie mo nonun sesindeki alayı farkedebiliyordu, hem de çok iyi. Tabii ya. Çünkü şimdi o efsanevi yerden geriye dönüyordu. Şeytanı kendini yakması için ikna edip edemeyece ğini anlamaya çalı şacaktı. Bu kez hiçbir silahın yardımı olamayacaktı. Ama bu da önemli değildi. Hatta belki de bu daha iyiydi, çünkü... Çünkü ben kafamla ate ş ederim. Zihnimle. O kendini be ğenmi şi hesap makinesini vurmam için Tanrı bana yardım etsin. Onu incelikle vurmam için. Eddie, "Blaine," dedi. Mono cevap verdikten sonra d a ekledi. "Sana iki bilmece soraca ğım." "KONUŞ, NEWYORK'LU EDDIE!" Eddie'nin di ğerlerine tetikte beklemelerini söyleyecek zamanı yo ktu. Her şey olabilirdi. Ama arkada şlarının durumuna bakılırsa onları uyarmaya gerek yo k gibiydi. Eddie arkada şlarını unutarak bütün dikkatini Blaine'e verdi. "Dört tekerle ği ve sinekleri olan şey nedir?" "KENTĐN ÇÖP ARABASI! BUNU DAHA ÖNCE DE SÖYLEDĐM!" Blaine'in sesinde ho şnutsuzluk mu vardı? Horgörü? Evet, herhalde. Bunlar neredeyse mononun sesinden sızacaktı. "BUNU HATIRLAYAMAYACAK KADAR APTAL YA DA DĐKKATSĐZ MĐSĐN? BANA ĐLK SORDUĞUNUZ BĐLMECE BUYDU!" Eddie, evet, diye dü şündü. Ama biz bir şeyi gözden kaçırdık. Çünkü aklımız Roland'ın geçmi şinden ya da Jake'in kitabından beyinleri sarsacak b ir şey bulup seni yenmeye takılmı ştı. Yarı şmanın hemen hemen o anda sona erdi ğini farkedemedik. "O bilmece ho şuna gitmedi, de ğil mi, Blaine?" Mono, "EVET," diye cevap verdi. "BENCE ÇOK BUDALACA B ĐR ŞEYDĐ. BELK Đ DE BĐLMECEYĐ BU YÜZDEN TEKRAR SORDUN. TABĐĐ BUDALALAR BUDALACA ŞEYLERDEN HOŞLANIRLAR. ÖYLE DE ĞĐL MĐ, NEW YORK'LU EDDIE?" Eddie gülümseyerek parma ğını yol haritasına do ğru salladı. "Bo ş sözler beni hiçbir zaman yaralamaz. Ya da eski mahallemizde söy ledi ğimiz gibi: 'Bana kahrolasıca a ğzına geleni söyleyebilirsin, ahbap. Ama seni karnın ı patlatıncaya kadar dövdü ğümü kimseye unutturamazsın.'" Jake ona, "Çabuk ol," diye fısıldadı. "Bir şey yapabileceksen hemen yap." Eddie, "O saçma sapan sorulardan ho şlanmıyor," dedi. "Gülünç oyunlardan da. Ve biz bunu biliyorduk. Gerçe ği Çuf Çuf Charlie'den ö ğrenmi ştik. Ne kadar da aptalmı şız! Kahretsin! Cevaplar o kitaptaydı. Bilmece kitab ında de ğil. Ama biz bunu hiçbir zaman anlayamadık." Eddie, Jake'in son deneme yazısındaki bilmeceyi ara yıp buldu ve bunu sordu. "Blaine, bir kapı ne zaman kapı sayılmaz?" Susannah, Blaine'e dört tekerlekli ve sinekli şeyin ne oldu ğunu sordu ğundan beri ilk kez o acayip şıkırtı duyuldu. Bir adamın dilini şaklatması gibi bir şeydi bu. Duraksama, Susannah'nın açılı ş bilmecesini sordu ğu zamankinden daha kısaydı. Ama Blaine yine de duraksadı. Eddie de bunu farkett i. Mono, "TAB ĐĐ YERĐNDEN ÇIKARILDI ĞI ZAMAN," dedi. Öfkeli ve mutsuzmu ş gibiydi. "SONA ON ÜÇ DAKĐKA BEŞ SANĐYE KALDI; NEW YORK'LU EDDIE. BÖYLE AHMAKÇA B ĐLMECELER SORARKEN ÖLMEYĐ MĐ ĐSTĐYORSUN?" Eddie dimdik oturdu. Yol haritasına bakıyordu. Sırt ından sıcak terlerin aktı ğını hissediyordu ama yüzündeki gülümseme iyice yayıldı.

Page 31: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

"Sızlanmayı bırak, ahbap. Parçalarımızı etrafa saçm a ayrıcalı ğını istiyorsan o zaman senin mantık derecene eri şmeyen birkaç bilmeceye de katlanırsın." "BENĐMLE BÖYLE KONUŞAMAZSIN!" "Yoksa ne yaparsın? Beni öldürür müsün? Güldürme be ni! Oyuna devam et. Bizimle oynamaya razı oldun. Şimdi oynamalısın!" Yol haritasında hafif bir pembe ı şık belirip kayboldu. Küçük Blaine, "Onu kızdırıyorsunuz," diye hayıflandı. "Ah, onu çok öfk elendiriyorsunuz." Eddie pek de sert olmayan bir tavırla, "Toz ol, ufa klık," dedi. Pembe ı şık kayboldu. Onun yerinde çakıp sönen ye şil nokta belirdi. Hemen hemen Topeka'nın üzerindeydi. Eddie, " Şuna cevap ver, Blaine," dedi. "Büyük ahmakla küçük ahmak Sen Nehri'nin üzerindeki köprüde duruyorlardı. Büyü k ahmak a şağıya yuvarlandı. Küçük ahmak neden dü şmedi?" "BU YARI ŞMAMIZA YAKIŞMAYAN BĐR BĐLMECE. SANA CEVAP VERMEYECEĞĐM." Blaine bu son sözü söylerken sesi hafifledi. Şimdi sesi yeniyetme bir çocu ğunkine benziyordu. Roland'ın gözleri artık ı şıldamıyor, sanki alevler saçıyordu. "Ne diyorsun, Blaine? Seni iyice anlamam gerekiyor. Oyundan vazge çti ğini mi söylüyorsun?" "HAYIR! NE MÜNASEBET! AMA..." "O halde cevabı söyle. Tabii bunu ba şarabileceksen. Bilmecenin yanıtını bul." "BU B ĐR BĐLMECE DEĞĐL K Đ!" Blaine'in sesi neredeyse koyun melemesine dönüşecekti. "B ĐR ŞAKA BU! GER ĐZEKÂLI ÇOCUKLARIN OYUN YERĐNDE SÖYLEYĐP GIDAKLAR GĐBĐ GÜLECEKLERĐ B ĐR ŞEY!" Roland, "Hemen cevap ver. Yoksa yarı şmanın sona erdi ğini ve Ka-tet'imizin kazandı ğını ilan ederim!" dedi. Sesinde Eddie'nin ilk kez N ehir Geçidi'nde tanık oldu ğu o otoriter hava vardı. "Cevap vermelisin. Çünkü s en aptallıktan şikâyet ediyorsun, kurallara kar şı gelindi ğinden de ğil. Đkimiz de kar şılıklı bu şartları kabul etmi ştik." Yine o şıkırtı duyuldu. Ama bu sefer ses daha yüksekti. Hat ta öyle yüksekti ki, Eddie yüzünü buru şturdu. Oy'un kulakları kafasına yapı ştı! Bunu her zamankinden daha uzun bir sessizlik izledi ; en a şağı üç saniye sürdü. Sonra Blaine, "KÜÇÜK AHMAK SUYA DÜ ŞMEDĐ. ÇÜNKÜ ONU ANNESĐ TUTUYORDU," dedi. "BÖYLE BUDALACA BĐR BĐLMECEYE CEVAP VERDĐĞĐM ĐÇĐN KENDĐMĐ K ĐRLENMĐŞ HĐSSEDĐYORUM." Eddie sa ğ elini havaya kaldırarak ba ş ve i şaret parmaklarını birbirine sürdü. "O ĐŞARETĐN ANLAMI NEDĐR, GERĐZEKÂLI YARATIK?" Eddie, "Dünyanın en küçük kemanı 'Kalbim Senin için Mor Đdrar Akıtıyor'u çalıyor," diye açıkladı. Jake kendini tutamayarak k ahkahalarla gülmeye ba şladı. "Ama bu ucuz New York esprilerini bo şver. Biz şimdi yarı şmamıza dönelim. Komiserler neden kemer takar?" Baronluk Vagonu'ndaki ı şıklar titre şmeye ba şladı. Duvarlara da garip bir şeyler oluyor, kâh kaybolup, kâh beliriyorlardı. Belki say damla şmaya çalı şıyorlardı ama sonra bu i şlem yarıda kesiliyordu. Eddie bu durumu gözucuyla g örünce neredeyse sevincinden ba ğıracaktı. "Blaine? Cevap ver." Bir şey Eddie'nin dirse ğine dokundu. Genç adam ba şını e ğerek baktı ve Susannah'nın küçük, biçimli elini gördü. Kadının el ini tutup sıktı, ona gülümsedi. Tebessümünün hissetti ğinden daha güven dolu oldu ğunu unutuyordu. Bu yarı şmayı kazanacaklardı. Eddie bundan hemen hemen emind i. Ama kazandıkları takdirde Blaine'in ne yapaca ğını bilemiyordu. "PAN... PANTOLONLARININ DÜ ŞMEMESĐ ĐÇĐN MĐ?" Blaine sesi kendinden emindi. Sorunun yerini kesin bir açıklama aldı. "PANTOLONLA RININ DÜ ŞMEMESĐ ĐÇĐN. BU FAZLA BASĐT B ĐLMECENĐN TEMELĐNDE..." "Tamam. Bu güzel bir bilmeceydi, Blaine. Ama bu söz lerle zaman geçirmeye kalkı şma. Bir i şe yaramaz. Şimdi..." "BU SAÇMA SAPAN BĐLMECELERĐ SORMA! BUNDA ISRAR " Eddie, "O halde treni durdur," dedi. "Bu seni bu ka dar sarsıyorsa hemen burada dur. Ben de o zaman bilmece sormaktan vazgeçerim." "OLMAZ!" " Đyi ya. O halde devam ederiz. Saçının sakalının a ğarmı ş olmasına ra ğmen ille de kırmızı giysilerle dola şmakta ısrar eden kimdir?" Yine o şıkırtı duyuldu. Ama bu kez ses iyice yüksekti. Eddi e'ye kulak zarını küt bir şi şle deliyorlarmı ş gibi geldi. Be ş saniye süren bir sessizlik oldu. Şimdi

Page 32: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

yol haritasındaki ye şil ı şık Topeka'ya o kadar yakındı ki, her çakı şında sözcü ğü neon gibi aydınlatıyordu. Sonra Blaine, "NOEL BABA, " dedi. Eddie bu esprili bilmecenin do ğru cevabını ilk kez Dahpne'nın arkasındaki geçitte duymu ştu. Ya da bunun gibi çetenin toplandı ğı bir yerde Ama Blaine bilmeceyi çözmek için kafasını belirli bir kanala s okmanın bedelini de ödemi şti anla şılan. Baronluk Vagonu'nun ı şıkları şimdi daha da çılgınca yanıp sönüyordu. Eddie duvarların içinden mırıltıya benzeyen bir ses in geldi ğini duyuyordu. Stereo amplifikatörünün kısa devre yapmadan önce çı kardı ğı sese benziyordu. Yol haritasında pembe ı şık çakıp çakıp sönüyordu. Küçük Blaine, "Sus'" diye bağırdı. Sesi çok titrekti. Warner Bros'un eski çizgi filmlerindeki bir kahramanın sesine benziyordu. "Sus! Onu öldürüyorsu n!" Eddie onun bize ne yaptı ğını sanıyorsun, bücür, diye dü şündü. Blaine o gece kamp ate şinin etrafında otururken Jake'in söyledi ği bir bilmeceyi sormayı dü şündü. "Yüz ton a ğırlı ğında olan ve okyanusun dibinde ya şayan ye şil şey nedir?" "Moby Sümük!" Ama genç adam sonra bundan vazgeçti. Daha mantıklı bir şey bulmak istiyordu Ve bunu ba şarabilirdi. Blaine'i güzelce ve kesinlikle mat etme k için daha fazla gerçekdı şı şeyler sormasına gerek yoktu. Böyle şakalara meraklı bir üçüncü sınıf ö ğrencisinin sorabilece ği bilmeceler yeterliydi Blaine'in ikiz kutuplu karma şık devreleri onun türlü duyguları taklit etmesini s ağlayabilirdi. Ama o yine de bir nesneydi. Bir bilgisayar. Eddie'n in pe şinden Bilmece Alacakaranlık Ku şağı'na girmesi bile Blaine'in beynini sarsmı ştı. "Blaine insanlar uyumak için neden yatak odasına gi derler? "ÇÜNKÜÜ... ÇÜNKÜ... KAHRETSĐN, ÇÜNKÜ..." Yolcuların ayaklarının altından hafif bir çı ğlık yükseldi. Vagon sa ğdan sola şiddetle sallandı. Susannah haykırdı. Jake onun kuca ğına yuvarlandı. Silah şor ikisini birden yakaladı. "ÇÜNKÜ YATAK ODASI ONLARA GĐDEMEZ! KAHRETSĐN! DOKUZ DAKĐKA ELL Đ SANĐYE!" Eddie, "Vazgeç, Blaine," dedi. "Ben kafanı büsbütün uçurmak zorunda kalmadan bu i şten vazgeç. Bu i şten vazgeçmezsen bu felaket olacak. Bunu ikimiz de biliyoruz." "OLMAZ!" "Ben böyle milyonlarca şaka-bilmece biliyorum. Bütün ya şamım boyunca bunları dinledim. Bu bilmeceler kafama takılıp kalıyor. Sin eklerin o tutkallı kâ ğıda yapı şmaları gibi. Ah, bazıları yemek tarifi toplar ya. B u da öyle bir şey. E, ne diyorsun? Vazgeçecek misin?" "HAYIR! DOKUZ DAK ĐKA OTUZ SANĐYE!" "Pekâlâ, Blaine. Bunu sen istedin. Đşte en güzeli: Ölü bebek neden yolun kar şı tarafına geçti?" Tren yine şiddetle sarsıldı. Eddie mononun bundan sonra raydan çıkmamasına şaştı. Ama tren rayda kalmayı ba şardı. Alttan gelen çı ğlık sesleri yükseldi. Vagonun zemini, tavanı ve duvarları bir saydamla şıyor, bir bulanıkla şıyordu. Bir an yolcuların etrafında duvarlar normal gözüküyordu . Hemen sonra hiçbir özelli ği olmayan kur şuni.gün ı şı ğında, dünyanın bir ucunda dümdüz uzanan ufka do ğru hızla gidiyorlardı. Şimdi hoparlörlerden pani ğe kapılmı ş bir çocu ğun sesi yükseliyordu. "B ĐR DAKĐKA! CEVABI B ĐLĐYORUM! BĐLĐYORUM! HATIRLAMA ĐŞLEMĐ ĐLERLĐYOR! BÜTÜN MANTIK DEVRELERĐ KULLANILIYOR..." Roland, "Cevap ver," dedi. "DAHA FAZLA ZAMANA ĐHTĐYACIM VAR! BANA ZAMAN VERMELĐSĐNĐZ!" Blaine'in çatlak sesinde kaybedilmek üzere olan zafere benzer bir şey vardı. "GILEAD'LI ROLAND, CEVAP VERMEK ĐÇĐN BELĐRLĐ B ĐR SÜRE KARARLAŞTIRILMAMI ŞTI. GEÇM ĐŞTEN GELEN AŞAĞILIK S ĐLAHŞOR, SEN ÖLÜ KALMALIYDIN!" Roland, "Öyle," dedi ba şını sallayarak. "Süre konusunda belirli bir kısıtla ma yoktu. Bunda haklısın. Ama bir bilmece cevaplanmada n bizi öldüremezsin, Blaine. Ve Topeka'ya yakla şıyoruz. Cevap ver!" Baronluk Vagonu'nun duvarları tekrar saydamla ştı. Eddie yüksek ve paslı bir silonun yanından hızla geçtiklerini farketti. Onun ne oldu ğunu kavrayıncaya kadar bina geride kaldı. Şimdi manyakça bir hızla gittiklerini anlıyordu. Bel ki bir yolcu jetinin normal hızından üç yüz mil daha s üratli gidiyorlardı. Küçük Blaine'in sesi duyuldu yine. "Onun yakasını b ırakın," diye inliyordu. "Onu öldürüyorsunuz. Öldürüyorsunuz!"

Page 33: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Susannah, Detta Walker'ın sesiyle sordu. "Onun iste di ği de bu de ğil miydi? Ölmek yani. O böyle söyledi. Bizim buna bir itirazımız yo k. Sen o kadar kötü de ğilsin, Küçük Blaine. Ama bu berbat dünya bile a ğabeyin ortadan kalktı ğı için daha iyi olacak. Biz ba şından beri Blaine'in bizi birlikte götürmesine kar şı çıkıyorduk." Roland, "Son şans," dedi. "Cevap ver, Blaine. Ya da kazdan vazgeç ." "BEN... BEN... SEN... ON ALTI LOGAR ĐTMA OTUZ ÜÇ... BÜTÜN KOS ĐNÜSLER... ANT Đ... ANTĐ... BÜTÜN BU YILLAR BOYUNCA... I ŞIN... SEL Đ... P ĐSAGOR... KARTEZYEN MANTIĞI... YAPAB ĐLĐR MĐYĐM?.. BUNA CESARET EDEB ĐLĐR MĐYĐM?.. B ĐR ŞEFTALĐ... B ĐR ŞEFTALĐ YE... BÜTÜN ĐNSANLAR KARDEŞTĐR... PATRICIA... T ĐMSAH... SERT TEBESSÜM... KADRANLI SAAT... T ĐK TAK. SAAT ON B ĐR... ADAM AYDA VE DANSA HAZIR... INCASSEMENT... INCASSEMENT, MON CHER... AH. BA ŞIM... BLA ĐNE... BLA ĐNE CESARET EDECEK... BLA ĐNE CEVAP VERECEK... BEN..." Blaine şimdi bir bebe ğin sesiyle haykırıyordu. Sonra ba şka bir dilden şarkı söylemeye ba şladı. Eddie onun Fransızca konu ştu ğunu dü şündü. Sözlerin hiçbirini bilmiyordu. Ama bateriler ba şlayınca parçayı tanıdı. Z.Z. Top'un Velcro Fly'ıydı bu. Yol haritasının üzerindeki cam patladı. Bir dakika sonra haritada da yerinden fırladı, arkasındaki çakan ı şıklar ve devre levhaları ortaya çıktı. I şıklar baterilerin temposuna göre çakıyordu. Birdenbire de likten mavi bir alev fı şkırdı. Haritanın bulundu ğu duvardaki açıklı ğın etrafını yakarak kararttı. O duvarın derinliklerinden Blaine'in kur şun biçimi küt burnuna do ğru bo ğuk bir gıcırtı yankılandı. Eddie, "Seni sersem yaratık!" diye ba ğırdı. "Çünkü bebe ği bir hindinin sırtına bağlamı şlardı!" Aya ğa kalkarak yol haritasının gerisindeki dumanlar fı şkıran deli ğe do ğru gidecek oldu. Susannah onu gömle ğinin arkasından yakaladı. Ama Eddie bunu hayal meyal farketti. Aslında nerede old uğunun bile pek farkında değildi. Sava ş ate şi onu sarmı ş, haklı çıkma kızgınlı ğıyla her tarafını yakıyordu. Kutsal alevleriyle gözlerini cızırdatıyo r, kalbini kızartıyor ve sinir hücrelerini kaynatıyordu. Blaine'e ni şan almı ştı. Sesin gerisindeki şey ölümcül yara almı ştı ama Eddie teti ği çekmekten vazgeçemiyordu. Ben kafamla ate ş ederim. Eddie deli gibi ba ğırdı. "Bir kamyon dolusu bowling topuyla ölü da ğ sıçanları arasında ne fark vardır? Evet! Bir kamyon dolusu bo wling topunu kürekle alıp atamazsın!" Yol haritasının eski yerindeki delikten öfke ve acı dolu bir çı ğlık yükseldi. Bunu mavi alevler izledi. Sanki Baronluk Vagonu'nun burnunda bir yerde elektrikli bir ejderha şiddetle soluk vermi şti. Jake ba ğırarak onu uyardı ama Eddie'nin buna ihtiyacı yoktu. Reflekslerinin yerin i jiletler almı ş gibiydi. Eğildi ve elektrik akımı sa ğ omzunun üzerinden geçti. Boynunun o tarafındaki tüyler dimdik oldu. Genç adam ta şıdı ğı tabancayı çekti. Sandal a ğacından yapılmı ş kabzası eskimi ş a ğır .45'li ği. Roland bunu mahvolan Orta-Dünya'dan getirmi şti. Eddie vagonun ön tarafına do ğru yürümesini sürdürdü. Ve tabii konu şmasını da. Roland'ın da dedi ği gibi, "Eddie konu şarak ölecek"ti. Eski dostu Cuthbert gibi. Eddie bundan daha kötü ölümleri haya l edebiliyordu. Bundan iyi sadece bir tek ölüm vardı. "Hey, Blaine! Gidi çirkin, sadist yaratık! Madem bi lmecelerden söz ediyoruz... Doğu'nun en büyük bilmecesi hangisidir? Çok kimse siga ra içer. Fu Manchu dı şında. O çiklet çi ğner. Anladın mı? Hayır mı? Ah, çok üzüldüm, ahbap. Ya şuna ne dersin? Bir kadın o ğluna 'Yedi Buçuk' adını verdi. Neden? Çünkü bu adı bir şapkadan çekti." Eddie ı şıkların çaktı ğı deli ğe eri şmişti. Roland'ın tabancasını kaldırdı ve Baronluk Vagonu birdenbire gökgürültüsüyle doldu. E ddie deli ğe altı kur şunu da sıktı. Horoza Roland'ın onlara ö ğretti ği gibi avucuyla vuruyordu. Sadece bunun doğru, bunun uygun oldu ğunu biliyordu. Kahretsin, bu ka'ydı. Lanet olasıca ka. Bir silah şorsan olaylara böyle son verirdin. O da Roland'ın t üründendi. Herhalde ruhu lanetlenmi şti ve cehennemin en dibini boylayacaktı. Ama bunu A sya'daki bütün eroin için bile de ği ştirmezdi. Blaine o çocuksu sesiyle, "SENDEN NEFRET ED ĐYORUM!" diye ba ğırdı. Artık sesi çatal çatal de ğildi, iyice yumu şamaya ba şlamı ş, iç bayıltıcı bir hal almı ştı. "SENDEN SONSUZA KADAR NEFRET EDECEĞĐM!"

Page 34: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Eddie, "Senin canını sıkan ölmek de ğil sanırım," dedi. "Öyle de ğil mi?" Yol haritasının arkasındaki delikten çıkan ı şıklar sönükle şmeye ba şlıyordu. Yine mavi kıvılcımlar çıktı ama Eddie'nin onlardan kaçın mak için gerilemesine gerek kalmadı. Alevler küçük ve hafifti. Blaine de çok ge çmeden Lud'dakiler gibi ölmü ş olacaktı. "Seni sıkan kaybetmi ş olman." "SENDEN... NEFRET... SONNN..." Kelimeler bozularak bir mırıltıya dönü ştü. Sonra kesik, vurmayı andıran bir sese. Sonunda bu da kesildi. Eddie etrafına bakındı. Roland oradaydı, bir kolunu Susannah'nın kalçasına dolamı ştı. Bir çocu ğu kuca ğınıza aldı ğınız zaman yaptı ğınız gibi. Kadın da bacaklarını onun beline sarmı ştı. Jake silah şorun di ğer yanında duruyordu. Oy da aya ğının dibindeydi. Yol haritasının arkasındaki delikten yanı ğımsı garip bir koku yükseliyordu. Ama bu öyle kötü bir koku de ğildi. Eddie bunu ekimde yakılan kuru yaprakların kokusuna benzetti. Bunun dı şında delik bir cesedin gözü kadar ölü ve karaydı. Đçerdeki ı şıkların hepsi sönmü ştü. Eddie, kavruldun, Blaine, diye dü şündü. Fırında fazla kalmı ş bir hindi gibi yandın. Lanet olasıca Şükran Günü'nü kutlarım. Mononun altından yükselen çı ğlı ğa benzeyen ses kesilmi şti. Ön taraftan son defa gıcırtılı bir gürültü geldi. Sonra o sesler de kesi ldi. Roland bacaklarıyla kalçalarının hafifçe öne do ğru sallandı ğını hissetti. Dü şmemek için di ğer eliyle tutundu. Vücudu kafasından önce durumu kavradı: Bla ine'in motorları durmu ştu. Şimdi sadece rayda kayıyorlardı. Ama... Silah şor, "Geriye," dedi. "En dibe kadar. Rayda kayıyoruz . Blaine'in son noktasına yakın olursak, engellere çarpabiliriz." Grubu Blaine'in kar şılama için yaptı ğı buzdan heykelden geri kalan su birikintilerinin yanından geçirerek arkaya götürdü. Bir piyanoyla klavsen arası bir şeye benzeyen aleti i şaret etti. "Ondan da uzak durun." Alet küçük bir platformun üzerinde duruyordu. "O da yerinden kayab ilir. Tanrım, ke şke nerede oldu ğumuzu görebilseydik! Yere yatın. Kollarınızı ba şlarınıza dolayın." ' Di ğerleri onun söylediklerini yaptılar. Roland da onla rı izledi. Çenesini koyu mavi halıya dayayarak öylece yattı. Gözlerini yummu ş olanları dü şünüyordu. Sonra, "Senden özür diliyorum, Eddie," dedi. "Ka'nı n çemberi nasıl da dönüyor! Bir keresinde de arkada şım Cuthbert'den özür dilemek zorunda kalmı ştım... Aynı nedenle. Benim kör bir yanım var. Azametli bir körl ük bu." Eddie, "Özür dilemen için bir neden göremiyorum," d iye cevap verdi. Sesinden sıkıldı ğı anla şılıyordu. "Buna gerek yok." "Pekâlâ var. Senin şakalarını a şağı gördüm. Ve şimdi onlar hayatımızı kurtardı. Senden özür diliyorum. Babamın yüzünü unutmu ştum." Eddie, "Özür dilemene gerek yok," diye yineledi. "K imsenin yüzünü de unutmu ş değilsin. Karakterin böyle senin. Elinde olmayan bir şey." Silah şor bu sözleri dikkatle dü şündü. Hem harika, hem de korkunç olan bu dü şünce hiçbir zaman aklına gelmemi şti. Bütün ya şamı boyunca bir defa bile. Ka'nın esiriydi. Bunu çocuklu ğundan beri biliyordu. Ama karakteri... Kendi karakt eri... "Te şekkür ederim, Eddie. Bence..." Roland sözünü tamamlayamadan Mono Blaine son defa ç arparak durdu. Dördü de Baronluk Vagonu'nun ortasındaki geçide şiddetle fırladılar. Oy, Jake'in kuca ğında havlayıp duruyordu. Vagonun ön duvarı yıkıldı ve Roland'ın omzu oraya çarptı. Bölmenin üzerine halı geçirilmi şti, altında da süngerimsi bir şey vardı. Ama darbe Roland'ın omzunu uyu şturacak kadar sertti. Avize öne do ğru sallandı, sonra yerinden çıktı. Yolcuların üzerine cam sarkaç lar ya ğdı. Jake yana yuvarlanarak tam zamanında avizenin dü şece ği yerden uzakla ştı. Klavsen-piyano podyumdan uçtu. Kanepelerden birine çarparak ahenks iz "nııng" gibi bir ses çıkararak durdu. Mono sa ğa do ğru e ğildi. Silah şor Jake'le Susannah'yı vücuduyla örtmeye hazırlandı. Vagonun tersine dönece ğini sanıyordu. Ama vagon yan yatmı ş biçimde öylece kaldı. Yolculuk sona ermi şti. Silah şor yerden kalktı. Omzu hâlâ uyu şuktu. Ama eliyle kolu a ğırlı ğını ta şıyabiliyordu. Bu da iyiye i şaretti. Solunda Jake do ğrulup oturmu ş, kuca ğındaki cam boncukları temizliyordu. Yüzünde serseml emi ş gibi bir ifade

Page 35: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

vardı. Sa ğında Susannah, Eddie'nin sol gözünün altındaki bir kesi ği siliyordu. Silah şor, "Pekâlâ," dedi. "Yaralanan..." Yukarda bir patlama oldu. Roland'a büyük havai fi şeklerini hatırlatan bo ğukça bir "paaat!" sesi. O ve Cuthbert'le Alain bazen fi şekleri tutu şturur, onları şaka yapmak için boruların içine ya da bula şık yerinin arkasındaki tuvaletlere atarlardı. Cuthbert bir keresinde sapanıyla fi şekleri vurmu ştu. Ama bu bir şaka, çocukça bir muzurluk de ğildi. Bu... Susannah küçük bir çı ğlık attı. Roland bunun korkudan çok şaşkınlıktan ileri geldi ğini dü şündü. Sonra puslu bir gün ı şı ğı yüzünü aydınlattı. Bu ho şuna gitti. Parçalanmı ş olan acil çıkı ş deli ğinden içeri giren havanın tadı daha da güzeldi... ya ğmur ve ıslak topra ğın tatlı kokusu. Birbirine çarpan kemiklerin çıkardı ğına benzeyen bir ses duyuldu ve tavandaki delikten bir merdiven uzandı. Merdivenin basamaklar ı bükülmü ş çelik tellerden olu şmuştu. Eddie, "Önce ba şına avizeyi atıyorlar," dedi. "Sonra da kapıyı göst eriyorlar." Çabalayarak aya ğa kalktı. Sonra da Susannah'nın kalkmasına yardım e tti. "Pekâlâ. Đstenmedi ğimi hemen anlarım. Arıları taklit edelim ve vızılda yarak uçalım." "Bunu be ğendim." Susannah yine Eddie'nin yüzündeki kesi ğe do ğru uzandı. Genç adam onun parmaklarını tutup öptü, sonra da ona sat ılık malları mıncıklamamasını söyledi. Silah şor, "Jake?" diye sordu. " Đyi misin?" Jake, "Evet, iyiyim," dedi. "Ya sen, Oy?" "Oy!" "Galiba iyi." Çocuk yaralı elini kaldırarak ona üzü ntüyle baktı. Roland ö ğrenmek istedi. "Yine sancıyor mu?" "Evet. Blaine ne yaptıysa etkisi geçmeye ba şlıyor. Ama buna aldırdı ğım yok. Hâlâ hayatta oldu ğum için seviniyorum." "Evet. Hayat güzel. Astin de öyle. Daha birkaç tane kalmı ş." "Aspirin demek istiyorsun?" Silah şor ba şıyla do ğruladı. Aspirin sihirli bir ilaçtı. Ama bu ad Jake' in dünyasından gelen ve Roland'ın hiçbir zaman do ğru dürüst söyleyemeyece ği bir sözcüktü. Susannah söze karı ştı. "Doktorların onda dokuzu Anasin'i öneriyor haya tım," dedi. Jake ona merakla baktı. Kadın da ekledi. "Her halde senin ça ğında artık bunu kullanmıyorlar, öyle de ğil mi? Neyse, önemli de ğil. Biz buradayız ya, şekerim. Đyiyiz. Önemli olan da bu." Jake'i kendine çekerek ç ocu ğun gözlerinin arasına, burnunun ucuna, sonra da dudaklarına bir ö pücük kondurdu. Jake güldü ve kıpkırmızı kesildi. "Önemli olan bu. Ve şu anda dünyada bir tek bunun önemi var." Eddie, " Đlkyardım bekleyebilir," diyerek kolunu Jake'in omzu na attı, onu merdivene do ğru götürdü. "Merdivene tırmanmak için o elini kulla nabilecek misin?" "Evet. Ama Oy'u ta şıyamam. Onu sen alır mısın, Roland?" "Olur." Silah şor Oy'u alıp gömle ğinin içine soktu. Jake'le Bıçakçı'nın pe şinden kentin altındaki kuyuya inerken yaptı ğı gibi. Oy altın çerçeveli parlak gözleriyle Jake'e baktı. "Çık bakalım." Jake merdivene tırmandı. Roland hemen onu izledi. Ç ocu ğa çok yakındı. Oy boynunu uzatarak Jake'in topuklarını kokladı. Eddie, "Suze?" diye sordu. "Yardım etmemi ister mis in?" "Yaa, biçimli popomu çimdikleyesin diye de ğil mi? Olmaz, beyaz çocuk." Sonra genç adama göz kırptı. Kaslı kollarıyla kendini çek ip bacaklarının üzerinde dengesini bularak kolaylıkla yukarı çıktı. Hızla yü kseliyordu. Ama yeteri kadar değil. Eddie onu yine de çimdikledi. Susannah gülerek gözlerini devirdi. "Ah saflı ğım elden gitti!" Sonra o da delikten çıktı. Geride sadece Eddie kalmı ştı. Bir ara ka-tet'lerinin tabutu olaca ğını dü şündüğü lüks vagonda etrafına bakındı. Henry, bu i şi basardın, evlat, dedi. Onun kendini tutu şturmasını sa ğladın. Bunu başaraca ğını biliyordum. Dahlie'nin arkasında o kahrolasıca çocuklara ne söyledi ğimi hatırlıyor musun? Jimmie Polio'yla di ğerlerine? Nasıl da gülmü şlerdi. Ama sen bunu basardın. O iblisin karnını pat latarak evine yolladın.

Page 36: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Eddie, ne olursa olsun, diye dü şündü. Đşe yaradı. Farkına varmadan Roland'ın tabancasının kabzasına dokundu. Bir kere daha kurtu lmamızı sa ğlayacak kadar i şe yaradı. Đki basama ğı çıktı, sonra dönüp arkasına baktı. Baronluk Vagon u artık ölmü ş gibiydi. Hatta çoktan ölmü ş gibi. Bu da yine ilerleyip giden dünyaya ait bir eşyaydı. Eddie, "Adios, Blaine," dedi. "Ho şçakal, ahbap." Ve arkada şlarının pe şinden tavandaki acil durum kapa ğından dı şarı çıktı. 4. Topeka Jake, Mono Blaine'in hafifçe e ğilmi ş olan tepesinde duruyor, I şının Yolu üzerinden güneydo ğuya do ğru bakıyordu. Rüzgâr Piper Okulu'na yakı şmayacak kadar uzamı ş olan saçlarını dalga dalga alnından ve şakaklarından geriye do ğru uçuruyordu. Gözleri hayretle irile şmişti. Çocuk ne görmeyi bekledi ğini bilmiyordu. Belki de Lud'un daha küçük, daha ta şralı bir kopyasını dü şünmüştü. Ama yakındaki parkın gerisinden yükselen ağaçların üzerinden görülen şeyi beklememi şti. Bu ye şil bir yol tabelasıydı (donuk gri sonbahar gök kubbesinin altında bu renk dikkati çekiyordu). Tabelanın üzerinde armaya benzeyen mavi bir şekil ve 1-70 sayısı vardı. Roland çocu ğun yanına giderek Oy'u usulca gömle ğinin içinden çıkardı. Hayvanı yere bıraktı. Hantal Billy, Blaine'in tepesinin pem be yüzeyini kokladı, sonra da mononun ön tarafına do ğru baktı. Trenin kur şun biçimi düzgün burnu ezilip yırtılmı ş, maden kenarları sivri sivri kanatlara dönü şmüştü. Đki koyu renk yarık vagonun tepesini paralel çizgiler halinde kesiyordu . Bunlar mononun ucundan başlıyor ve Jake'le Roland'ın durdu ğu yerin on metre kadar ötesinde sona eriyordu. Đkisinin ucunda da üzerlerine boyayla sarı-siyah çiz giler yapılmı ş, geni ş, yassı direkler vardı. Susannah, "Çarpaca ğını söyledi ği engeller bunlar," diye mırıldandı. Roland ba şını salladı. " Şansımız vardı da kurtulduk, koca çocuk. Bunun farkı nda mısın? E ğer bu tren daha hızlı gitseydi..." Eddie arkalarından, "Ka," dedi. Galiba gülümsüyordu . Silah şor yine ba şını salladı. "Öyle. Ka." Jake engellere bakmaktan vazgeçerek yol tabelasına doğru döndü. Onun ortadan kaybolaca ğına ya da üzerinde ba şka bir i şaret belirece ğine neredeyse inanmı ştı. Belki üzerinde "Orta-Dünya Turnikesi" ya da "iblisl erden Sakının" diye bir yazı olacaktı. Ama tabela hâlâ oradaydı, üzerinde de ayn ı i şaret vardı. "Eddie? Susannah? Şunu görüyor musunuz?" Çocuğun parma ğıyla gösterdi ği yere do ğru baktılar. Bir an ne Eddie bir şey söyledi, ne de Susannah. Jake de bu yüzden hayal gö rdü ğünden korktu. Sonra Eddie hafif bir sesle, "Tanrım," dedi. "Vatanımıza mı dön dük? E ğer öyleyse bütün o insanlar nerede? Sonra... Blaine gibi bir şey Topeka'da duruyorduysa ben bunu neden Altmı ş Dakika adlı programda görmedim? Bizim Topeka'mızda ? Kansas eyaletindeki Topeka'da?" Susannah, "Altmı ş Dakika da nesi?" diye sordu. Eliyle gözlerini güne şten koruyarak güneybatıya, o tabelaya do ğru bakıyordu. Eddie, "O bir televizyon şovu," dedi. "Onu, be ş ya da on yıl arayla kaçırdın. Frank giymi ş ya şlı adamlar çıkardı programa. Neyse, bu önemli de ğil. Şu tabela..." Susannah ba şını salladı. "Burası gerçekten Kansas. Bizim Kansas 'ımız. "Senin dünyanda da bir Kansas var mı, Roland? Silah şor tabelaya bakıyordu. "Hayır," diye cevap verdi. " Biz, tanıdı ğım dünyanın sınırlarından çok uzaktayız. Siz üçünüzle kar şıla şmadan önce tanıdı ğım dünyanın büyük bölümünden uzakla şmıştım. Burası..." Susarak ba şını yana e ğdi. Sanki hemen hemen duyulamayacak kadar uzaklarda olan bir sesi dinliyordu. Ve yüzündeki ifade... Jake'in pek ho şuna gitmedi: Eddie ne şeyle, "Hey, çocuklar," dedi. "Bugün Orta-Dünya'nın çılgın co ğrafyasını inceleyece ğiz. Şimdi... Orta-Dünya'da yola New York'tan çıkarsınız. Güneydo ğuya, Kansas'a inersiniz. Sonra I şının Yolu'nu izleyerek Kara Kule'ye eri şirsiniz, çocuklar... Kule her şeyin tam ortasındadır. Önce dev ıstakozlarla bo ğuşursunuz.

Page 37: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Arkasından psikopat bir trene binersiniz. Sonra büf emize gelerek bir iki sandviç yersiniz..." Roland onun sözünü kesti. "Bir şey duyuyor musunuz? Đçinizden herhangi biri?" Jake etrafı dinledi. Rüzgârın yakındaki parkın a ğaçlarının içinden geçti ğini duyuyordu. Yapraklar yeni sararmaya ba şlamı ştı. Çocuk sonra dikkatle Baronluk Vagonu'nun tepesinden onlara do ğru gelen Oy'un tırnaklarının çıtırtısını duydu. Oy durdu. Böylece bu ses bile... Biri çocu ğun kolunu tuttu. Jake irkildi. Susannah'ydı bu. Ba şını yana e ğmiş, gözleri irile şmişti. Eddie yine etrafı dinliyordu. Oy da öyle. Hayva n kulaklarını dikmi şti, bo ğazının derinliklerinden iniltiye benzeyen bir ses yükseliyordu. Jake tüylerinin diken diken oldu ğunu hissetti. Aynı anda yüzünü buru ştururken dudakları gerildi. Ses hafifti ama insan sanki bir limonu ısırmı ş gibi bir etki yapıyordu. Ve çocuk daha önce de buna benzeyen bir ses duymu ştu. Be ş altı yaşlarındayken Central Park'ta kendini müzisyen sanan bir deli vardı... Ho ş Central Park'ta kendilerini müzisyen sanan pek çok kimse dola şıyordu. Ama Jake'in gördü ğü marangoz aletini çalan tek adam oydu. Delinin ter sine çevirerek yere koydu ğu şapkasının yanında bir levha da vardı. Üzerinde, "Dü nyanın en ünlü testere virtüözü," yazılıydı. "Hawaii müzi ğine benzemiyor mu? Lütfen geçimime katkıda bulunun." Jake testere virtüözüyle ilk kar şıla ştı ğı sırada Greta Shaw da yanındaydı. Çocuk kadının dilencinin önünden hızla geçti ğini hatırlıyordu. Deli bir senfoni orkestrasında viyolonsel çalarmı ş gibi oturmu ş, açtı ğı bacaklarının üzerine pas lekeli bir testere koymu ştu. Jake, Bayan Shaw'un suratındaki komik deh şet ifadesini anımsıyordu. Birbirine bastırdı ğı dudaklarının nasıl titredi ğini de. Kadın sanki... evet, sanki bir limonu ısırmı ştı. Evet, bu ses de o gün duydu ğuna benziyordu. Tamı tamına! (HAWAII MÜZ ĐĞĐNE BENZEMĐYOR MU?) Parktaki adam testereyi titreterek ses çıkmasını sa ğlıyordu. Bu ses de ona yakındı. Dalga dalga, titrek, madeni bir ses. Đnsan bu yüzden sinüslerinin doldu ğunu ve çok geçmeden gözlerinden ya şlar akaca ğını sanıyordu. Ses ilerde bir yerden mi geliyordu? Jake onu bilemiyordu. Ses sank i her yerden geliyordu. Ya da hiçbir yerden gelmiyordu. Aynı zamanda çok da hafif ti. Bu nedenle Jake bütün bunların hayal ürünü oldu ğuna inanacaktı. Ama tabii di ğerleri de... Eddie, "Dikkat!" diye ba ğırdı. "Hemen bana yardım edin! Galiba bayılacak!" Jake hızla silah şora do ğru döndü. Roland'ın yüzü renksiz, toz tonundaki gömle ğinin yukarsında bembeyaz kesilmi şti. Beyaz peynir gibi. Gözleri irile şmiş, boş bo ş bakıyordu. A ğzının bir yanı se ğiriyordu. Sanki oraya görünmeyen bir balık oltasının çengeli saplanmı ştı. Silah şor, "Jonas ve Reynolds ve Depape," dedi. "Büyük Tab ut Avcıları. Ve o kız. Cöos'lar. Đşte onlardı. Onlar..." Mononun tepesinde eski, tozlu botlarıyla duran Rola nd sendeledi. Yüzünde Jake'in o zamana kadar gördü ğü ıstırap ifadelerinin en yo ğunu vardı. Silah şor, "Ah, Susan," dedi. "Ah, sevgilim." Di ğerleri Roland'ı yakalayarak etrafında koruyucu bir daire olu şturdular. Silah şor suçluluk hissetti ği ve kendinden tiksindi ği için bütün vücudu alev alev yanıyordu. Böyle hevesli koruyucular bulmayı hak ed ecek ne yapmı ştı? Onları bildikleri sıradan ya şamlarından koparıp almaktan ba şka? Bahçesindeki yaban otlarını amansızca koparan biri gibi. Dostlarına kendine geldi ğini, artık çekilebileceklerini söylemek istedi. Ama konu şamadı. O korkunç titrek ses onu bütün o yılların ge risine, Hambr'ın batısındaki derin vadiye götürmü ştü. Depape, Reynolds ve ihtiyar topal Jonas. Ama Roland en çok tepeden gelen kadından nefret edi yordu. Ancak çok genç bir adamın eri şebilece ği kapkaranlık bir duygu kuyusunun derinlerinden gel en bir şiddetle. Ah, ama onlardan nefret etmekten ba şka ne yapabilirdi? Kalbi kırılmı ştı. Ve şimdi, bunca yıl sonra insan ya şamının en korkunç gerçe ğinin kırık kalplerinin onarılması oldu ğunu anlıyordu. Đlk dü şüncem, her sözüyle yalan söyledi ği oldu. O kötü bakı şlı, aç ak saçlı sakat... Bu sözler de neyin nesiydi? Kimindi bu şiir?

Page 38: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Roland bunu bilmiyordu. Ama kadınların da yalan söy leyebileceklerini ö ğrenmi şti. Sıçrayıp sırıtan, sulanan ya şlı gözlerinin ucuyla çok şey gören kadınlar. O satırları kimin yazdı ğı önemli de ğildi. Sözler gerçekti. Önemli olan buydu. Habislik konusunda Eldred Jonas da, tepedeki ihtiya r cadı da Marten kadar güçlü değillerdi. Walter kadar bile. Ama yine de yeterince k ötüydüler. Daha sonra... kentin batısındaki o derin vadide... o ses... O ses ve yaralanmı ş insanlarla atların çı ğlıkları... her zaman pek geveze olan Cuthbert bile yaşamında ilk kez sessizle şmişti. Ama bütün bunlar uzun zaman önce olmu ştu. Ba şka bir ça ğda. Fakat şimdi bu anda ve burada o titrek ses kesilmi şti. Ya da insan kula ğının duyamayaca ğı kadar hafiflemi şti. Ancak o sesi tekrar duyacaklardı. Roland bunu b iliyordu. Lanetlenmeye giden bir yolda ilerledi ğini bildi ği gibi. Silah şor ba şını kaldırarak di ğerlerine baktı ve gülümsemeyi ba şardı. Dudak kenarının titremesi geçmi şti. Bu da bir şey sayılırdı. Roland, "Ben iyiyim," dedi. "Orta-Dünya'nın sona er di ği yer çok yakın. Uç-Dünya'nın ba şladı ğı yer de. Yolculu ğumuzun en önemli ilk bölümü sona erdi. Başarılı olduk. Babalarımızın yüzlerini hatırladık. Bi r arada dayandık. Birbirimize sadık kaldık. Ama artık bir inceci ğe geldik. Çok dikkatli olmalıyız." Jake endi şeyle etrafına bakınarak, "Bir incecik mi?" diye sor du. "Ya şam dokusunun iyice a şındı ğı ve delinmek üzere oldu ğu yerler. Kara Kule'nin gücü kesilmeye ba şladı ğından beri böyle yerler arttı. Lud'dan ayrılırken a şağıda gördüklerimizi hatırlıyor musunuz?" Di ğerleri ciddi ciddi ba şlarını sallayarak anımsadıklarını belirttiler. Topr ak eriyerek siyah cama dönü şmüştü. Eski borular turkuvaz bir cadı-ı şı ğıyla parlıyordu. Biçimsiz acayip ku şlar büyük deri yelkenlere benzeyen kanatlarıyla uçu şuyorlardı. Roland birdenbire arkada şlarının etrafına böyle toplanmı ş olmalarına dayanamayaca ğını anladı. Ona meyhanede çıkan bir kavga sonucu ye re yuvarlanmı ş bir serseriymi ş gibi bakıyorlardı. Ellerini dostlarına uzattı. Yeni dostlarına. Eddie onun ellerini kavrayarak aya ğa kalkmasına yardım etti. Silah şor sendelememek ve dimdik durmak için o müthi ş irade gücünden yararlandı. Susannah, "Susan kimdi?" diye sordu. Alnının ortası ndaki kırı şıktan endi şelendi ği anla şılıyordu. Belki adların benzemesi de onu sarsmı ştı. Roland ona baktı. Sonra Eddie'ye ve nihayet Oy'un k ulaklarının arkasını ka şımak için tek dizinin üzerine çökmü ş olan Jake'e. "Bunu size anlataca ğım. Ama şimdi ne yeri, ne de zamanı." Susannah, "Böyle söyleyip duruyorsun," dedi. "Yine bizi oyalamıyorsun ya?" Roland ba şını salladı. "Hayır. Hikâyemi dinleyeceksiniz. Hiç olmazsa bu bölümünü. Ama herhalde bu maden cesedin tepesinde d eğil." Jake, "Evet," dedi. "Burada durmak ölü bir dinozoru n üzerinde oynamaya benziyor. Blaine'in dirilip yine kafalarımızı altüst etmeye ç alı şaca ğını dü şünmeden edemiyorum." Eddie, "O ses kesildi. Sanki orgun pedalına basılmı ş gibiydi..." dedi. . Jake atıldı. "Bu bana Central Park'ta gördü ğüm o ya şlı adamı hatırlattı." Susannah, "Testereli adamı mı?" diye sordu. Jake ba şını kaldırıp ona baktı, gözleri hayretle irile şmişti. Genç kadın ba şıyla do ğruladı. "Ama benim onu gördü ğüm günlerde öyle ya şlı biri de ğildi. Burada çılgınca olan sadece co ğrafya değil. Zaman da bir tuhaf." Eddie kolunu onun omzuna atarak onu bir an kendine çekti. "Çok do ğru." Susannah, Roland'a döndü. Silah şoru bakı şlarıyla suçlamıyordu ama onu dikkatle tartıyordu. Roland ona saygı duydu. "Verdi ğin sözü tutmalısın, Roland. Ada şım olan o kızı ö ğrenmeliyim." Roland, "Hikâyemi dinleyeceksin. Ama şimdi bu canavarın sırtından inmeliyiz." Bunu söylemek kolaydı. Blaine, Lud Be şi ği'nin açık havaya kurulmu ş bir e şine benzeyen yerde hafifçe çarpık duruyordu. Bir yanınd a Blaine'in son yolculu ğundan kalan kopuk pembe maden parçaları vardı. Mononun te pesiyle beton yer arası en aşağı yedi buçuk metreydi. Belki tam zamanında kaçı ş deli ğinden uzanaca ğa benzeyen bir ini ş merdiveni vardı. Ama öyle bir şey vardıysa bile tren çarparak durdu ğu zaman herhalde bu da sıkı şmıştı.

Page 39: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Roland sırtından çantasını indirip içini karı ştırdı. Susannah'yı tekerlekli sandalyenin geçemeyece ği yerlerde ta şıdıkları geyik derisinden yapılmı ş askıyı çıkardı. Artık iskemle ba şımıza dert olmayacak, diye dü şündü. Deli gibi Biaine'e binmeye çalı şırken sandalyeyi geride bırakmı şlardı. Susannah aksi bir tavırla, "Onu neden çıkardın?" di ye sordu. Askıyı her görü şünde sinirleniyordu. Bir keresinde Eddie'ye, Detta Walker'ın sesiyle, "Missisipi yöresinde ya şayan o beyaz köpeklerden bu askıdan daha fazla nefr et ediyorum," diye açıklamı ştı. "Ama bazen bu ikisi hemen hemen birbirine e şit oluyor, tatlım." Silah şor hafifçe gülümsedi. "Aksile şme, Susannah Dean, aksile şme." Askıyı olu şturan deri örgüleri açtı. Oturma yerini bir kenara koyup şeritleri tekrar ördü. Sonra bunu elinde kalan son ip parçasına ba ğlayarak eski tarz bir dü ğüm yaptı. Çalı şırken incecik'lerin şarkısını dinliyordu... Dördünün tanrı-davullarını dinlemi ş oldukları gibi. Her gece Eddie'nin dalgaların aras ından yuvarlanarak çıkan ıstakozların avukatça sorularını dinledi ği gibi. "Dad-a-çam? Did-a-çi? Dum-a-çam?" Roland, ka bir çember, diye dü şündü. Ya da Eddie'nin dedi ği gibi; "dönen bir şey geri gelir." Đp tamamlandı ğı zaman silah şor örgülü kısmın ucuna bir ilmek yaptı. Jake aya ğını tam bir güvenle buna soktu. Đpi bir eliyle yakaladı. Oy'u da di ğer kolunun içine aldı. Hayvan endi şeyle etrafına bakınarak inledi. Boynunu uzatıp çocu ğun yüzünü yaladı. Jake ona, "Korkmuyorsun de ğil mi?" diye sordu. Oy, "Korku," diye cevap verdi. Ama Roland'la Eddie, Jake'i Baronluk Vagonu'nun yanından indirirken sesini çıkarmadı. Đp yere kadar gelmiyordu. Ama Jake aya ğını ilmekten çekerek yüz yirmi santim a şağıya atlamayı ba şardı. Oy'u yere bıraktı. Hantal Billy etrafı koklayarak ko ştu. Terminal binasının duvarına yakla şıp baca ğını kaldırdı. Bu bina Lud Be şi ği kadar görkemli de ğildi. Ama Roland'ın hoşuna giden bir eski zaman havası vardı. Beyaz tahta kaplama, a şağıya meyilli saçaklar, yüksek, dik pencereler. Kaygan ta şa benzeyen bir malzemeyle kaplı dam. Vahşi Batı'ya uygun bir binaydı bu. Terminalin kapıları nın yukarsındaki tabelaya altın yaldızla üç ad yazılmı ştı. ATCHISON, TOPEKA VE SANTA FE. Roland bunların kent adı oldu ğunu dü şündü. Sonuncu isim ona tanıdık gelmi şti. Mejis Baronlu ğu'nda Santa Fe diye bir yer yok muydu? Bu ona Susan 'ı anımsatmı ştı. Örgülerini açıp saçlarını sırtına bırakan ve pe nceresinin önünde oturan güzel Susan'ı. Kokusu yasemin, gül, hanımeli ve kuru tatlı samanlarınkine benziyordu. Da ğlardaki kâhin bu kokunun pek hafifini yaratabilmi şti. Susan... Başını kaldırıp ona ciddi ciddi bakmı ştı. Sonra gülümseyerek ellerini ba şının arkasında birle ştirmi şti. Bu hareketiyle gö ğsü daha belirginle şmişti. "Roland, beni seviyorsan benimle sevi ş... ku ş ve ayı ve tav şan ve balık..." Silah şor dönerek Eddie'ye baktı. Susan Delgado'nun zamanı ndan geri dönebilmek için bütün irade gücünü kullandı. Topeka'da gerçekt en 'incecikler' vardı. Hem de türlüsü. "Dalmı ştım, Eddie. Özür dilerim." "Bundan sonra Susannah mı inecek, diye sordum." Roland ba şını salladı. "Sen ineceksin. Sonra da Susannah. Ben en son." "Bunu ba şarabilecek misin? Ne de olsa elin filan..." "Ba şaraca ğım." Eddie ba şını sallayarak aya ğını ilme ğe soktu. Eddie Orta-Dünya'ya ilk geldi ği günlerde Roland onu tek ba şına a şağıya kolaylıkla sarkıtabilirdi. Đki parma ğı eksik olsun olmasın. Ama Eddie aylardan beri uyu şturucu kullanmıyordu. Ve dört beş kilo almı ştı. Roland, Susannah'nın yardımını memnunlukla kabu llendi, ikisi genç adamı yere indirdiler. Roland, " Şimdi sıra sende, hanımefendi," diyerek Susannah'ya gülümsedi. Son günlerde gülümsemek ona daha normal geliyordu. "Evet." Ama genç kadın bir an orada durdu. Alt duda ğını ısırıyordu. "Ne var?" Susannah elini uzatarak bir derdi ya da sancısı var mış gibi karnını ovu şturdu. Silah şor onun bir şey söyleyece ğini sandı. Ama genç kadın ba şını salladı. "Hiç..."

Page 40: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

"Buna inanmıyorum. Neden karnını tuttun? Yaralandın mı? Tren durdu ğu zaman bir yerini mi incittin?" Susannah göbek çukurunun hemen a şağısındaki etlerini hemen çekti. "Hayır, hayır. Đyiyim." "Gerçekten mi?" Susannah bu sözleri büyük bir dikkatle dü şünüyormu ş göründü. Sonunda, "Seninle konu şuruz," dedi. "Bu deyim ho şuna gidiyorsa... 'çene çalarız.' Ama daha önce haklıydın, Roland. Şimdi bunun ne yeri, ne de zamanı." "Dördümüz birarada mı konu şaca ğız? Yoksa sen, ben ve Eddie^ mi?" "Sadece sen ve ben, Roland." Susannah baca ğını ilme ğe soktu. "Sadece bir horoz ve bir tavuk. Hiç olmazsa ba şlangıçta. Şimdi lütfen beni a şağıya indir." Silah şor ka şlarını çatmı ş kadına bakıyordu. Susannah'nın karnını huzursuzca ovdu ğunu gördü ğü zaman aklına ilk gelen şeyin do ğru olmamasını bütün kalbiyle diliyordu. Çünkü Jake dünyadan dünyaya geçmeye çalı şırken, genç kadın Konu şan Daire'de oraya yuvalanmı ş olan iblisin saldırısına u ğramı ştı. Bazen -ço ğu zaman- bir iblisle ili şki her şeyi de ği ştirirdi. Ve hiçbir zaman iyiye do ğru da de ğil. Roland bunu ö ğrenmi şti. Silah şor, Eddie, Susannah'yı belinden yakalayarak perona indirdikten sonra ipi yukarı çekti. Đleriye, trenin kur şun biçimi burnunu yaran engellerden birine doğru gitti. O arada ipin ucuna sarsıldı ğı zaman açılan bir ilmek yaptı, ilme ği dire ğe fırlatarak ucunu çekti. Ama sola do ğru çekmemeye özellikle dikkat etti. Sonra da perona do ğru indi, öne do ğru biraz e ğilmi şti, Blaine'in pembe yanında ayak izleri bırakıyordu. Roland yanlarına gelince Eddie, " Đple askıdan yoksun kalmamız çok kötü," dedi. Susan, "O askı için hiç üzülmüyorum," diye söylendi . "Çikletler dirseklerime kadar kollarıma yapı şıncaya dek kaldırımda sürünmeyi tercih ederim." Roland, "Hiçbir şeyden yoksun kalmadık," diyerek elini deri şeritten olu şan ilme ğe soktu ve hızla sola do ğru çekti. Đp direkten kaydı. Roland ip a şağı inerken aynı hızla onu topladı. Jake, "Güzel bir numara," dedi. Oy da aynı fikirdeydi. "Zel mara." Eddie, "Bunu Cort'tan mı ö ğrendin?" diye sordu. Roland gülümsedi. "Evet, Cort'tan." "O cehennemden çıkma ö ğretmen," dedi. " Đyi ki, senin yerinde de ğildim, Roland. Đyi ki, de ğildim." Đstasyona açılan kapılara do ğru giderken yine o hafif, müzi ğimsi ses duyuldu. Üç yol arkada şının aynı anda burunlarını kırı ştırmaları ve dudaklarını sarkıtmaları Roland'ı e ğlendirdi. Yalnız ka-tet de ğil, aralarında kanba ğı olan akrabalara benziyorlardı. Bir aileye. Susannah parkı i şaret etti. A ğaçların tepesinden gözüken tabela hafifçe titriyordu. Sıca ğın havayı titre ştirmesi gibi. Jake, "Buna incecikler mi neden oluyor?" diye sordu . Roland, "Evet," der gibi ba şını salladı. "Onun etrafından dola şabilecek miyiz?" "Evet. Đncecikler de salig'ler ve ıslak kum dolu bataklıkla r kadar tehlikelidir. Bunların ne oldu ğunu biliyor musun?" Jake, "Kumlu bataklı ğı biliyorum," dedi. "E ğer salig'ler iri di şli, uzun ye şil şeylerse, onları da biliyoruz demektir." "Evet, salig'ler onlar i şte." Susannah son kez dönüp Blaine'e baktı. "Ne gülünç s orular, ne de gülünç oyunlar. Kitap bu konuda do ğruyu açıklamı ş." Bakı şlarını trenden Roland'a kaydırdı. "Ya Çuf Çuf Charlie'yi yazan o kadın? Beryl Evans? Onun da bu i şte bir rolü var mı? Onunla kar şıla şabilir miyiz? Ona te şekkür etmek istiyorum. Eddie cevabı buldu ama..." Roland, "Sanırım bu mümkün," dedi. "Ama pek ihtimal vermiyorum. Benim dünyam kıyının çok yakınında battı ğı için parçalarının ço ğu kumsala vuran dev bir gemiye benziyor. Bulduklarımızın ço ğu ilginç. Bazıları i şe yarayabilir. Tabii ka izin verdi ği takdirde. Ama bunların hepsi yine de enkaz. Bir a nlam çıkmayan enkaz!" Etrafına bakındı. "Burası gibi sanırım." Eddie ba şını salladı. "Bence burası pek de enkaza benzemiyor . Đstasyonun boyasına bak. Saçakların altında ya ğmur olukları yüzünden biraz pas var. Ama

Page 41: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

görebildi ğim kadarıyla boya hiç dökülmemi ş." Kapıların önünde durup parmaklarını camlardan birine sürdü. Geride dört belirgin parmak izi kaldı. "Tozlu, hem de iyice tozlu. Ama hiç çatlak yok. Bana kalırsa bu bi naya eh fazla... yazın başından beri bakımsız kalmı ş." Roland'a baktı. Silah şor omzunu silkerek, "Evet," der gibi ba şını salladı. Eddie'yi sadece yarı kula ğıyla dinliyor, onun sözlerini beyninin yarısıyla algılıyordu. Aslında bütün dikkatini ve gücünü iki şeye vermi şti: incecik'in şarkısına ve bir de onu bo ğmaya çalı şan hatıralar selinden kurtulmaya. Susannah, "Ama Lud yüzyıllar önce mahvolmaya ba şlamı ş," diye hatırlattı. "Burası... Topeka olabilir. Olmayabilir de. Ama ben ce Alacakaranlık Ku şağı'nda gördü ğümüz o ürkütücü küçük kentlere benziyor. Belki siz çocuklar o diziyi hatırlamıyorsunuzdur..." Eddie'yle Jake aynı anda, "Pekâlâ hatırlıyoruz," de diler. Sonra biri birlerine bakarak güldüler. Eddie elini uzattı, Jake de avucu na vurdu. Sonra çocuk, "O diziyi hâlâ tekrar tekrar gösteriyo rlar," diye açıkladı. Eddie de ekledi. "Evet, durmadan. Sponsorlar genell ikle iflas davalarına bakan avukatlar. Adamlar kısa tüylü teriyelere benziyorla r. Ve sen haklısın, Susannah. Burası Lud'a benzemiyor. Bilmiyorum, buraya nereden geçtik ama..." 'Eyaletler Arası 70' yazan tabelayı i şaret etti. Sanki bu, iddiasını kesinlikle kanıtlıyordu. Susannah, "Burası Topeka'ysa insanlar nerede?" diye sordu. Eddie omzunu silkerek ellerini kaldırdı. "Kim bilir ?" Jake alnını ortadaki kapının camına dayadı. Đki elini de yüzünün yanlarına. Đçeri baktı. Birkaç saniye. Sonra gördü ğü bir şey hızla gerilemesine neden oldu. "Vay vay vay... Bo şuna kent bu kadar sessiz de ğil." Roland, Jake'in arkasına geçerek çocu ğun ba şının üzerinden içeriye baktı. O da yansımayı azaltmak için ellerini yüzünün iki yanına götürmü ştü. Aslında Jake'in neler gördü ğünü anlamak için içeriye bakmadan önce bile bazı so nuçlara varmı ştı. Birincisi, burası kesinlikle bir tren istasyonuydu. Ama Blaine'e göre bir istasyon de ğildi... Be şik sayılmazdı burası. Đkincisi, bu istasyon gerçekten de Eddie'nin Jake'in ve Susannah'nın dünyasına aitti. Silah şor, bu bir incecik, diye dü şündü. Dikkatli olmalıyız. Đçerde iki ceset, salonun önemli bir yerini dolduran bankların birinde birbirlerine dayanmı ştı. Buru şmuş suratlarını ve kararmı ş ellerini görmeseydiniz onların çılgınca bir partiden sonra istasyonda uyuy akalan ve eve gitmek için son treni de kaçıran iki sarho ş oldu ğunu sanırdınız. Arkalarındaki duvara üzerinde, "Kalkacak Trenler" yazılı bir tabela asılmı ştı. Bunun altındaysa kentler, kasabalar ve baronlukların adları vardı. Birinci De nver'di. Đkinci Wichita, üçüncü Omaha. Roland bir keresinde Omaha adlı tek g özlü bir kumarbaz tanımı ştı. Adam bir "Beni Đzle" masasında gırtla ğına saplanan bıçak yüzünden ölmü ştü. Omaha geçidin sonundaki açıklı ğa çıkmı ştı. Ba şını arkaya atmı ş ve son nefesini verirken kanlar tâ tavana kadar sıçramı ştı. Silah şorun şimdi gördü ğü salonun tavanından dört yanlı güzel bir saat sarkıyordu. (R oland'ın hantal ve akılsız kafası burasının arabaların mola verdikleri bir yer oldu ğunda ısrar etmi şti. Onu Tull'a getiren yarı unutulmu ş yoldaki yer gibi.) Saatin akrebiyle yelkovanı 4.14'de durmu ştu. Roland onların bir daha hareket etmeyece ğini tahmin etmi şti. Hüzün verici bir dü şünceydi bu. Ama sonuçta burası da hüzün verici bir dünyaydı. Roland ba şka ölü göremedi. Ama deneyimleri ona iki ölü buluna n yerde gözükmeyen dört ceset daha olabilece ğini söylüyordu. Ya da dört düzine. Eddie, " Đçeri girelim mi?" diye sordu. Silah şor da yine bir soruyla cevap verdi. "Neden? Burada bir i şimiz yok ki. Burası I şının Yolu üzerinde de ğil." Eddie aksi bir tavırla, "Sen harika bir tur rehberi olurdun," diye söylendi. "'Lütfen kimse geride kalmasın! Ve lütfen ba şka yönlere sapmayın...'" Jake onun sözünü Roland'ın anlayamadı ğı bir istekle kesti, "Birinizden birinde bir yirmi be ş sent var mı?" Çocuk dörtkö şe madeni bir kutunun yanında durmu ş, Eddie'yle Susannah'ya bakıyordu. Kutunun üzerine ma vi harflerle bir şeyler yazılmı ştı. "Topeka Capital-Journal'da Kansas'la ilgili di ğer gazetelerde olmayan pek çok haber var. Bu sizin kentinizin gazetesi! Onu her gü n okuyun!"

Page 42: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Bu durum Eddie'yi e ğlendirmi şti. "Bütün bozuk paramı bir yerde kaybettim. Belki de sen bize katılmadan önce a ğaca tırmanırken. Robot bir ayıya yem olmamak için bütün gücümle kaçıyordum o sırada." "Bir dakika... Bir dakika..." Susannah çantasını aç mış, içini Roland'ın bütün dertlerine ra ğmen gülmesine neden olan bir biçimde karı ştırıyordu. Nedense bu son derecede kadınca bir davranı ştı. Susannah buru şuk kâ ğıt mendilleri çıkarıp içlerinde bir şey olup olmadı ğını anlamak için silkeledi. Bir pudriyeri alıp şöyle bir baktıktan sonra tekrar çantasına attı. Bir tarak buldu. Onu da geri koydu... Silah şor yanından geçerken ba şını kaldırıp bakamayacak kadar bu i şe dalmı ştı. Roland silahı kadın için yaptı ğı mahfazadan aldı. Ve bir tek el ate ş etti. Susannah hafifçe ba ğırarak çantasını dü şürdü. Elini sol gö ğsünün altındaki mahfazaya vurdu. "Beyaz çocuk, ödümü patlattın!" "Silahını daha iyi koru, Susannah. Bir daha sefere biri silahını kaptı ğı zaman belki de ka şlarının arasına ate ş eder. Ben... ne var, Jake? Bu bir tür haber açıklayan alet mi? Ya da içinde gazete mi var?" " Đkisi de." Jake'in şaşırmı ş gibi bir hali vardı. Oy peronun ortasına do ğru gitmi ş, ku şkuyla silah şora bakıyordu. Jake parma ğını gazete kutusunun kilidinin ortasındaki kur şun deli ğine soktu. Oradan hafif bir duman yükseliyordu. Roland, "Haydi," dedi. "Kutuyu aç." Jake tokma ğı çekti. Kapak bir an açılmadı. Sonra içerde madeni bir şey a şağıya yuvarlandı ve kapak açıldı. Kutu bo ştu. Arkaya yapı ştırılmı ş levhada, "Gazetelerin hepsi tükendi ği zaman lütfen te şhir için konulanı alın," yazılıydı. Jake gazeteyi tellerin tuttu ğu yerinden çıkardı. Di ğerleri onun etrafını sardılar. "Tanrı a şkına ne?.." Susannah'nın fısıltısında hem deh şet vardı, hem de suçlama. "Ne anlama geliyor bu? Tanrı adına! Ne olmu ş?" Gazetenin logosunun altındaki man şet ba şsayfanın yarısını kaplıyordu. Kapkara yazılar sanki haykırıyorlardı. "KAPTAN TRĐPS SÜPER-GRĐBĐ" YAYILIYOR. DURDURULMASI ĐMKÂNSIZ. Hükümetin Đleri Gelenleri Ülkeden Kaçmı ş Olabilirler. Topeka Hastaneleri Hastalar ve Can Çeki şenlerle Dolu Milyonlar Tedavi Yöntemi Bulunması Đçin Dua Ediyor. Roland, "Haberi yüksek sesle oku," dedi. "Bu senin dilinde yazılmı ş. Bütün harfleri sökemiyorum. Oysa bu hikâyeyi iyice ö ğrenmek istiyorum." Jake, Eddie'ye bir göz attı. Genç adam ba şını sabırsızca salladı. Çocuk gazeteyi açınca nokta nokta bir resim ortaya çıktı. (Roland bu tür resimleri görmü ştü. Bunlara "fottergraf" deniyordu.) Resim hepsinde şok etkisi yaptı. Foto ğrafta gölün kıyısındaki bir kent alev alev yanıyord u. Alttaki yazıda, "Cleveland'daki Yangınlar Söndürülemiyor," deniliyordu. Eddie, Jake'e, "Haydi oku, çocuk," dedi. Susannah s esini çıkarmadı. O hikâyeyi Jake'nin omzunun üzerinden okumaya ba şlamı ştı bile. Sadece ba şsayfadakini tabii. Jake bo ğazı birdenbire kurumu ş gibi öksürdü ve okumaya ba şladı. "Altında 'John Circoran ve AP muhabirleri' yazılı. Yani bu konu üzerinde sürüyle insan çalı şmış, Roland. Tamam mı? Okuyorum. 'Amerika'nın -ve belk i de bütün dünyanın- en büyük krizi kısa sürede giderek ciddil eşiyor; Orta-Batı'da Boru-boyun ve California'da Kaptan Trips diye bilinen sü per-grip hızla yayılıyor. "'Ölü sayısının yalnızca tahminlere dayanmasına ra ğmen tıp uzmanları bu noktada toplamın aklın almayaca ğı kadar korkunç oldu ğunu söylüyorlar. Topeka St. Francis Hastanesi ve Tıp Merkezi'nden Dr. Morris Hackford'a göre, ABD'nin kıta bölümünde ölü sayısı yirmiyle otuz milyon arasında. Cesetler California'dan Los Angeles'a Massachusettes'den Boston'a kadar cenazeevlerinde, fabrika fırınlarında ve hendeklerde yakılıyor. "'Burada, Topeka'da yakınlarını kaybetmi ş olan hâlâ yeterince sa ğlıklı ve güçlü kimselerin ölülerini şu üç yerden birine götürmeleri ısrarla isteniyor: O akland

Page 43: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Billard Park'ın kuzeyindeki çöp yakma yeri. Heartla nd Park Hipodromu'ndaki çukur alan. Forbes Field'in do ğusundaki güneybatı Altmı ş Birinci Sokak'taki hendek. Hendeklerden yararlanacak ki şiler alana Berry Town yoluyla eri şmeliler. California'ya giri ş parçalanmı ş arabalar yüzünden kapandı. Kaynakların bildirdi ğine göre aralarında en az bir Hava Kuvvetleri nakli ye uça ğı da var.'" Jake ba şını kaldırarak korku dolu gözlerle arkada şlarına baktı. Sonra arkasına, sessiz tren istasyonuna bir göz attı. Sonunda bakı şlarını tekrar gazeteye dikti. "'Stormont-Vail Bölge Tıp Merkezi'nden Dr. April Mo ntoya ölü sayısının korkunç olmakla birlikte, bunun deh şet verici hikâyenin sadece bir bölümünü olu şturdu ğunu söyledi. Montoya, " Şimdiye dek bu yeni tür gripten ölen her insana kar şılık altı ki şi evlerinde hasta yatıyor," diyor. "Hatta belki de on iki ki şi. Ve bu ana kadar ö ğrenebildi ğimiz kadarıyla iyile şme oranı sıfır." Doktor öksürerek muhabirinize şunu da söyledi: "Kendi adıma konu şuyorum... açıkçası bu hafta sonu için hiç bir plan yapmıyorum." "'Di ğer yerel geli şmeler: "'Forbes ve Phillip Billard'dan yapılacak bütün tic ari uçu şlar yasaklandı. '"Bütün Amtrak demiryolu seferleri durduruldu. Sade ce Topeka'da de ğil, bütün Kansas'ta. Gage Bulvarı'ndaki Amtrak Đstasyonu yeni bir bildiriye kadar kapatıldı. "Topeka'daki bütün okullar da yine yeni bir bildiri ye kadar kapatıldı. Bu, 437, 345, 450 (Shawnee Heights) 372 ve 501'nci (Topeka m etrosu) bölgeleri kapsıyor. Topeka Luteryen ve Topeka Teknik Koleji de kapatıld ı. Lawrence'daki Kansas Üniversitesi de öyle. "Topeka'lılar önümüzdeki günlerde ve haftalarda vol taj dü şürülmesi, hatta karartma beklemeliler. Kansas Güç ve I şık Şirketi Wamego'daki Kaw Nehri Nükleer Santrali'ni a ğır a ğır kapatacaklarını' açıkladı. Kaw Nükleer Santrali' ndeki Halkla Đli şkiler Bürosu bu gazetenin telefonlarına cevap verme di. Ancak banda alınmı ş bir açıklamayla santralde acil bir durum olmadı ğı ve bunun sadece bir güvenlik önlemi oldu ğu bildiriliyor. Kriz atlatıldıktan sonra santralin normal kapasiteye dönece ği açıklanıyor. Ne var ki, bu açıklamanın yaratabile ceği rahatlı ğı son sözler siliyor. Bantta, "Güle güle," ya da "A radı ğınız için te şekkür ederiz," denecek yerde, konu şma, "Tanrı bu zor günlerimizde bize yardım edecektir," diye sona eriyor...'" Jake susarak haberin devamını okumak için sonraki s ayfayı çevirdi. Burada ba şka foto ğraflar vardı: Kansas Do ğa Müzesi'nin basamaklarının önünde devrilerek yanmı ş olan bir kamyonet. San Francisco Golden Gate Köprü sü'nde trafik tıkandı ğı için tampon tampona duran arabalar. Times Meydanı'n daki ceset yı ğınları. Susannah ölülerden birinin bir sokak lambası dire ğine asılı oldu ğunu gördü. Bu görüntü kâbusa benzeyen anıların canlanmasına neden oldu. Eddie'yle silah şordan ayrıldıktan sonra Lud Be şi ği'ne gidi şleri. Winston ve Jeeves ve Maud. Maud, "Tanrının davulları bu kez çalmaya ba şladı ğı zaman şapkadan Spanker'ın ta şı çıktı," demi şti. Tabii kastetti ği adamı asmalarıydı. O küçük eski New York'ta da bazı insanları astıkları gibi. Olaylar çı ğrından çıktı ğı zaman birileri daima linç için bir ip bulabiliyordu anla şılan. Yankılar. Şimdi her şey yankılanıyor, bir dünyadan di ğerine zıplıyordu. Normal yankılar gibi alçalıp kesilmiyorlar, tersine daha k orkunçla şıyorlardı. Susannah, tanrının davulları gibi, diye dü şünerek ürperdi. Jake, "'Ülkedeki geli şmelere gelince...'" diye okudu. "'Karantina önlemle rinin etkili olabilece ği ilk günlerde süper-gribin varlı ğını inkâr eden ulusal liderlerimizin nükleer sava ş ihtimali gözönüne alınarak 'beyinler' için hazırlanan yer altındaki sı ğınaklara kaçtıkları inancı gitgide güçleniyor. Başkan Yardımcısı Bush ve Reagen kabinesinin önemli üy eleri son kırk sekiz saat içersinde hiç gözükmediler. Reagan ise pazar sabahı ndan beri. Ba şkan o sabah San Simon'daki Green Valley Metodist Kilisesi'ndeki ayi ne katılmı ştı. "Temsilci Steve Sloan, " Đkinci Dünya Sava şı'nın sonunda Hitler ve Nazi la ğım farelerinin yaptıkları gibi yer altındaki sı ğınaklara kaçtılar," dedi. Kendisine bu sözlerinin adı verilerek yayınlanmasına bir itir azı olup olmadı ğı soruldu ğu zaman Kansas'ın ilk dönem temsilcisi Cumhuriyetçi S loan güldü. "Buna neden itiraz edeyim? Ben de kötü durumdayım. Gelecek haft a bu saatlerde toza dönü şmüş olaca ğım."

Page 44: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

"'Büyük olasılıkla birileri tarafından çıkarılan ya ngınlar Cleveland, Indianapolis ve Terre Haute'u mahvetmeyi sürdürüyor . "'Cincinnati Rover Front Stadyumu'nun yakınındaki p atlamanın ba şlangıçta korkuldu ğu gibi nükleer bir temele dayanmadı ğı anla şılmı ştır. Patlamanın nedeni kontrol edilmeyen do ğalgazın birikmesi...'" Gazete Jake'in parmaklarının arasından kaydı. Rüzgâ r kâ ğıtları yakalayarak peronun diplerine do ğru uçurdu. O sırada gazetenin katlı sayfalarından b azıları ayrıldı. Oy boynunu uzatarak bu kâ ğıtlardan birini yanından geçerken yakalandı. Ağzında gazeteyle Jake'e do ğru ko ştu. Atılan sopayı getiren bir köpek gibi. Jake, "Hayır, Oy," dedi. "Onu istemiyorum." Sesi ha sta küçük bir çocu ğunki gibi çıkmı ştı. Susannah e ğilerek gazeteyi hayvandan aldı. "Hiç olmazsa herkes in nerede oldu ğunu biliyoruz." Oy gazetenin son iki sayfasını kapmı ştı. Buraya genç kadının gördü ğü en küçük yazıyla ölüm ilanları sıkı ştırılmı ştı. Resim, ölüm nedeni ve cenaze töreni açıklamaları yoktu. Sadece şunun şunun sevgili yakını bilmem kim ölmü ştü. Jill'le Joe'nun sevgili yakınları falan filanca da. Yazılar küçücük ve düzensizdi. Harflerin biçimsizli ği Susannah'nın okuduklarının gerçek oldu ğuna inanmasını sa ğladı. Genç kadın, sonunda bile ölülerine saygı göstermek için çabalamı şlar, diye düşündü ve bo ğazına bir şey tıkandı. Ne kadar da çok çaba harcamı şlar. Sayfaları katlayarak arkaya baktı. Capital-Journal' ın son sayfasına. Burada Hazreti Đsa'nın bir resmi vardı. Bakı şları kederliydi, ellerini uzatmı ştı. Alnında dikenden tacın izleri vardı. Altına iri har flerle dört kelime yazılmı ştı. BĐZĐM ĐÇĐN DUA EDĐN Susannah, Eddie'ye suçlarcasına baktı, sonra gazete yi ona uzatarak kahverengi parmağını yukardaki tarihe vurdu. "24 Haziran 1986." Eddi e silah şorun dünyasına bundan bir yıl sonra çekilip alınmı ştı. Eddie gazeteyi uzun süre elinde tuttu. Parma ğını tarihe sürüp duruyordu. Sanki parmağının sürtünü şü bunu de ği ştirecekti. Sonra arkada şlarına bakarak ba şını salladı. "Hayır, bu kenti, bu gazeteyi ya da istasy ondaki o ölüleri izah edemeyece ğim. Ama size bir şeyi kesinlikle söyleyebilirim. New York'tan ayrıldı ğım sırada her şey yolundaydı. Öyle de ğil mi, Roland?" Silah şorun suratında biraz ek şimsi bir ifade belirdi. "Bana senin kentinde hiçbir şey yolundaymı ş gibi gelmedi. Ama kenttekilerde böyle bir salgında n sa ğ çıkmı şlar gibi bir hal de yoktu." Eddie, "Ancak Lejyoner Hastalı ğı denilen bir şey vardı," diye açıkladı. "Ve tabii A ĐDS..." Susannah sordu. " Şu seksle ilgili olan hastalık de ğil mi? Hötöröflerden ve uyu şturucu ba ğımlılarından geçiyor?" Eddie, "Evet, ama," dedi. "Benim zamanımda e şcinsellerden 'hötöröf diye söz edilmesi ho ş kar şılanmazdı." Gülümsemeye çalı ştı ama sanki kasları katıla şmıştı ve tebessümü yapay duruyordu. Bu nedenle gülümsemek ten vazgeçti. Jake usulca gazetenin arka sayfasındaki Đsa'nın yüzüne dokundu. 'Yani... bu hiç olmadı." Roland, "Hayır, oldu," dedi. "Bin dokuz yüz seksen altı yılının haziran-ekimi döneminde. Đşte biz de buradayız. Salgından sonra. Eddie geçen z aman konusunda yanılmıyorsa bu.süper-grip salgını geçen haziran-ek imi döneminde görüldü. Şu anda Kansas'ta, Topeka'dayız. Hasat seksen altı. Đşte zaman bu. Yere gelince... Hepimiz de Eddie'nin dünyasında olmadı ğımızı biliyoruz. Ama bu senin dünyan olabilir, Susannah. Seninki de, Jake!" Gazetenin ta rihine vurarak çocu ğa baktı. "Bir keresinde bana bir şey söyledin. Bunu hatırladı ğını sanmıyorum. Ama ben anımsıyorum. Birinin bana söyledi ği en önemli sözlerden biriydi. 'O halde git. Bundan ba şka dünyalar da var.'" Eddie somurttu. "Al bir bilmece daha." "Jake Chambers bir kere ölmedi mi? Şimdi kar şımızda capcanlı ve sapasa ğlam durmuyor mu? Yoksa onun da ğın altındaki ölümüyle ilgili hikâyeme inanmıyor musunuz? Zaman zaman dürüstlü ğümden ku şkulandı ğınızı biliyorum. Herhalde haklı nedenleriniz vardır."

Page 45: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Eddie bunu dü şündü, sonra da ba şını salladı. "Sen i şine geldi ği zaman yalan söylüyorsun. Ama bize Jake'i anlattı ğın sırada çok sarsılmı ştın. Gerçe ğin dı şında bir şey söyleyecek halde de ğildin sanırım." Roland, Eddie'nin sözlerinin kendisini incitmesine biraz şaşırdı. Sen i şine geldi ği zaman yalan söylüyorsun... Ama sonra sözlerini sü rdürdü. Ne de olsa Eddie'nin söyledi ği temelde do ğruydu. Silah şor, "Zaman gölcü ğüne gittik," dedi. "Ve onu bo ğulmadan çıkardık." Eddie, "Sen çıkardın," diye düzeltti. Roland, "Ama sen de yardım ettin," dedi. "Hiç olmaz sa sa ğ kalmamı sa ğlayarak yardım etmi ş oldun. Ama konumuz bu de ğil. Şimdi... olası pek çok dünya var. Sonsuzlu ğun kapıları onlara açılıyor. Đşte bu dünya onlardan biri. Sesini duydu ğumuz 'incecik' de o kapılardan biri sanırım... Ama o kumsalda buldu ğumuz kapılardan çok daha büyük." Eddie, "Ne kadar büyük?" diye sordu. "Bir deponun k apısı kadar mı? Yoksa bir ambar kadar mı?" Roland ba şını sallayarak ellerini gökyüzüne do ğru, "Kim bilebilir? der gibi kaldırdı. Susannah, " Şu 'incecik'," dedi. "Biz sadece onun yakınında de ğiliz sanırım. Oradan geçtik, öyle de ğil mi? Đşte böylece buraya geldik... Topeka'nın bu türüne." Roland, "Bu olabilir," diye itiraf etti. "Herhangi biriniz bir gariplik hissetti mi? Ba şdönmesi? Geçici bir mide bulantısı?" Di ğerleri, "Hayır," der gibi ba şlarını salladılar. Dikkatle Jake'e bakan Oy da onları taklit etti. Roland bu cevabı bekliyormu ş gibi, "Hayır," dedi. "Ama bütün dikkatimizi bilmec e sormaya vermi ştik..." Eddie homurdandı. "Öldürülmemeye vermi ştik..." "Evet. Onun için de farkına varmadan kapıdan geçmi ş olabiliriz. Her neyse... Birçok durumda incecikler do ğal de ğildir. Hiçbir şey yolunda gitmedi ği için deride açılan yaralar gibidirler. Bütün dünyalarda yanlı ş bir şeyler oldu ğu için..." Eddie, "Kara Kule'de her şey altüst oldu ğu için," dedi. Roland ba şını salladı. "Ve bu yer... bu zaman, bu yer şimdi dünyanızın ka'sı olmasa bile, o ka halini alabilir. Bu bula şıcı hastalık -ya da daha kötüleri- etrafa yayılabilir. Đnceciklerin de yayılacakları gibi. Onlar büyüdükçe büyüyecekler ve sayıları da artacak. Kule'yi aradı ğım yıllarda belki böyle altı tane gördüm. Đlkini... ilkini gördü ğüm sırada çok gençtim. Hambry adlı bir kentin yakınlarında oldu bu." Elini yana ğına sürdü yine. Ve kılların arasında ter tanecikleri birikmi ş olmasına da şaşmadı. Beni sev, Roland. Beni seviyorsan, o halde benimle sevi ş. Jake, "Ba şımıza ne geldiyse, kendi dünyalarımızdan fırlamamız a neden oldu, Roland," dedi. "I şın'dan dü ştük. Bak." Gökyüzünü i şaret etti. Bulutlar yukarda ağır a ğır süzülüyordu, ama artık Blaine'in parçalanmı ş burnunun gösterdi ği yöne doğru de ğil. Güneydo ğu yine güneydo ğuydu ancak izlemeye çok alı ştıkları o I şın kaybolmu ştu. Eddie, "Bu önemli mi?" diye sordu. "Yani... I şın kaybolmu ş olabilir fakat Kule her dünyada da var, öyle de ğil mi?" Roland, "Evet," dedi. "Ama bütün dünyalardan o Kule 'ye girmek mümkün olmayabilir." Eddie eroin ba ğımlısı olmadan bir yıl önce bisikletli bir kurye ol arak çalı şmıştı. Kısa bir süre için. Pek de ba şarılı olamamı ştı. Şimdi paketleri teslim ederken gitti ği i şhanlarını dü şünüyordu. Đçlerinde ço ğunlukla bankalar ve yatırım şirketleri olan o binaları. Bu yerlerde bazı katlard a asansörü durdurup inemiyordunuz. Bunun için numaraların altındaki yar ıktan geçirilmesi gereken özel bir kart kullanılıyordu. Asansör kilitli katla ra geldi ği zaman numara yerine X harfi beliriyordu. Roland, "Bence I şın'ı tekrar bulmamız gerekiyor," diye önerdi. Eddie, "Buna inanıyorum," dedi. "Haydi, gidelim art ık." Bir iki adım attı, sonra tekrar Roland'a döndü. Tek ka şını kaldırmı ştı. "Ne tarafa?"

Page 46: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Roland, "Bu çok belli de ğil mi?" dercesine, "Gitti ğimiz yöne do ğru," diye cevap verdi. Aya ğında eski, tozlu botlarıyla Eddie'nin yanından geçe rek yolun kar şısındaki parka do ğru gitti. 5. Turnike Roland peronun dibine do ğru giderken yoluna çıkan pembe maden parçalarını tekmeliyordu. Merdivene ula şınca durup döndü ve ciddi bir tavırla di ğerlerine baktı. "Yine cesetler var. Hazırlıklı olun." Jake, " Şey... üzerlerinden... bir şeyler... akmıyor ya?" diye sordu. Roland ka şlarını çattı. Sonra çocu ğun ne demek istedi ğini anladı ve tavırları deği şti. "Hayır, hayır, akmıyor. Onlar kurumu ş." Jake, "O halde bir sorun yok," dedi ama elini yine de Eddie'nin o sırada ta şıdı ğı Susannah'ya do ğru uzattı. Genç kadın çocu ğa gülümseyerek parmaklarını onunkilere doladı. Đstasyonun yanındaki araba parkına inen merdivenin a şağısında altı ölü birarada yatıyordu. Mısır koçanları gibi. Đkisi kadın, üçü erkekti. Biri de arabada bir çocuk. Ölmü ş ve bir yaz boyunda güne şin altında ve ya ğmurda kalmı ştı. (Tabii oradan geçen sokak kedileri, rakunlar ya da da ğ sıçanları da unutulmamalı.) Bu etkenler çocu ğun yüzünü ya şlı bir bilgenin gizemli ifadesine bürünmesine neden olmu ştu. Küçük bir Đnka piramidinde bulunan çocuk mumyasına benziyordu. Jake bebeğin arkasındaki mavi giysi yüzünden onun erkek oldu ğunu dü şündü. Ama kesin bir şey söylemek mümkün de ğildi. Gözleri, dudakları yoktu. Cildi tozlu bir grilikteydi. Cinsiyeti nasıl anla şılacaktı? Ölü bebek neden yolun kar şı tarafına geçti? Çünkü onu süper-gribe yapı ştırmı şlardı. Ama yine de çocu ğun Topeka'nın o bombo ş, salgın sonrası aylarını etrafındaki eri şkinlerden daha iyi geçirdi ği anla şılıyordu. Onlar saçları olan birer iskeletten farksızdılar. Adamlardan biri bir zamanl ar parmakları olan deri kaplı kemiklerle bir bavulun sapını kavramı ştı. Valiz Jake'in annesiyle babasının Samsonite bavuluna benziyordu. Bu ölünün de -bebek ve di ğerlerinde oldu ğu gibi gözleri yoktu; kocaman kara göz çukurlarıyla Jake'e bakıyordu. Onların altında bir dizi sarı di şleri do ğru uzanıyor, ceset saldırganca gülümsüyordu. Hâlâ bavulu tutan adam sanki, "Neden bu kadar geciktin, çocuk?" diye soruyordu. "Seni bekliyorduk. Ve bu çok uzun, sıcak bir yaz oldu." Jake, siz nereye eri şmeyi umut ediyordunuz, diye dü şündü. Nerede yeterince güvende olaca ğınızı sanıyordunuz? Des Moines'da mı? Sioux City'de mi? Fargo'da mı? Ayda mı? Merdivenden indiler. Roland en öndeydi, di ğerleri de onun arkasında. Jake hâlâ Susannah'nın elini tutuyordu. Oy da pe şindeydi. Uzun gövdeli Hantal Billy her basamağı iki hareketle a şıyordu. Hızla ilerleyen çifte karavan gibi. Eddie, "Biraz yava şla, Roland," dedi. " Đlerlemeden önce etrafı kolaçan etmem gerekiyor. Belki "Özürlü Yeri" bulabiliriz. Şansımız yardım edebilir." Susannah, "Kolaçan etmek mi?" diye sordu. "O da ne demek?" Jake omzunu silkti. Cevabı bilmiyordu. Roland da öy le. Susannah dikkatini Eddie'ye verdi. " Şundan sordum, tatlım. Bu deyim biraz 'kibarca' bir şeye benziyor. Zencilere 'siyahlar' demek gibi. Homo lara da 'e şcinsel' demek gibi. Biliyorum ben 1964 denilen kara nlık ça ğdan gelmi ş zavallı cahil bir köleyim..." " Đşte." Eddie istasyona en yakın olan park yerindeki b ir dizi tabelayı i şaret ediyordu. Aslında her direkte iki tabela vardı. Her birinin üst kısmı mavi-beyaz, altı ise kırmızı-beyazdı. Biraz daha yakla ştıkları zaman Jake üsttekinin bir tekerlekli iskemle sembolü oldu ğunu gördü. Alt kısımdaysa bir uyarı vardı: "Özürlüler için ayrılmı ş olan bu park yerini gereksiz yere kullananlardan 2 00 dolar ceza alınacaktır. Bu kuralı Topeka Emniyeti k esinlikle uygulamaktadır." Susannah zaferle ba ğırdı. "Bak, görüyor musun? Bunu çok uzun bir zaman önce yapmı ş olmaları gerekirdi! Benim zamanımda lanet olasıca tekerlekli sandalyenle, Shop'n Save ma ğazasınınkinden daha küçük bir kapıdan girebilirsen kendini şanslı sayardın. Kahretsin! Hatta kaldırıma çıkabilirsen! Ya özel park yeri? Unut gitsin, tatlım!"

Page 47: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Park yeri tıka basa doluydu. Dünyanın sonunun gelmi ş olmasına ra ğmen Eddie'nin "Özürlü Yeri" diye tanımladı ğı parkta sırayla dizili arabalardan sadece ikisinin plakasında özürlü sembolü yoktu. Jake, "Özürlü Yeri"ne saygı göstermenin insanları y aşamları boyunca esrarlı bir biçimde etkileyen şeylerden biri oldu ğunu dü şündü. Zarflara posta kodunu yazmak, saçını ayırmak ya da kahvaltıdan önce di şlerini fırçalamak gibi. Eddie, " Đşte, orada!" diye ba ğırdı. "Sıkı tutunun, çocuklar, ama galiba, Tombala' dedik!" Hâlâ Susannah'yı kalçasının üzerinde ta şıyordu. Bir ay önce bunu kısa bir süre bile yapamazdı. Genç adam tela şla bir Lincoln arabaya do ğru gitti. Otomobilin tepesine karma şık görünü şlü bir yarı ş bisikleti ba ğlanmı ştı. Yarı açık bagajdan ise bir tekerlekli sandalye uzanıyordu. Tek sandaly e de bu de ğildi. Jake, "Özürlü Yeri"ni bakı şlarıyla tarayınca en a şağı dört tekerlekli sandalye daha gördü. Bunların ço ğu arabaların tepelerine ba ğlanmı ştı. Birkaçı kamyonetlerin ve stey şınların arkalarına sokulmu ştu. Eski ve büyük bir tanesiyse bir kamyonun arkasına atılmı ştı. Eddie, Susannah'yı yere bıraktı ve sandalyeyi bagaj da tutan ba ğları incelemek için e ğildi. Esnek kordonlar çaprazlama kesi şiyordu. Bir tür kilit de vardı. Eddie, Jake'in babasının yazı masasının çekmesinden aldı ğı Ruger tabancayı çıkardı. Ne şeyle, "Deli ğe ate ş," dedi. Di ğerleri daha kulaklarını tıkamayı bile akıl edemeden teti ği çekti ve kilidi parçaladı. Gürültü yuvarlanarak s essizli ğe yayıldı, sonra da yankılandı. Buna incecik'in mırıl tısı da katılmı ştı. Sanki silah sesi onu uyandırmı ş gibi. Jake, Hawaii müzi ğine benziyor de ğil mi, diye düşünerek tiksintiyle yüzünü buru şturdu. Yarım saat önce bir sesin insanı fiziksel olarak etkileyece ğine inanamazdı bile. Örne ğin... çürümü ş etin kokusu gibi. Ama şimdi buna inanıyordu. Çocuk ba şını kaldırarak turnike i şaretlerine baktı. Bu açıdan onların sadece tepelerini görebili yordu. Ama bu kadarı bile onların ı şıldayıp titre ştiklerini anlaması için yeterliydi. Jake içinden, b ir tür alan olu şturuyor, dedi. Mikser ve elektrikli süpürgelerin ra dyo ya da televizyonda statik elektri ğe neden olması gibi. Bay Kingry sınıfa siklotron aleti getirdi ği gün kollarımdaki tüyler diken diken olmu ştu. Eddie kilidin çubu ğunu bükerek yana çekti. Roland'ın bıça ğıyla esnek kordonları kesti. Sonra tekerlekli sandalyeyi bagajdan çekip ç ıkardı. Onu açtı ve arkada, oturma yerinin hizasındaki deste ği yerle ştirdi. "Voila!" dedi. Susannah bir eline dayanmı ştı. Jake onu Andrew Wyeth'in en çok sevdi ği Christina'nın Dünyası adlı tablosundaki kadını andı rdı ğını dü şündü. Genç kadın biraz da hayretle sandalyeyi inceliyordu. "Ulu Tanrım! Çok küçük ve hafifmi ş gibi gözüküyor!" Eddie, "Modern teknolojinin harika bir ürünü, hayat ım," dedi. " Đşte biz Vietnam'da bunun için sava ştık." Susannah'ya yardım etmek için e ğildi. Kadın ona kar şı koymadı. Ama Eddie kendisini sandalyeye oturturke n ka şları çatıldı ve yüzü gerildi. Jake onun sandalyenin altında çökmesinden korktu ğunu dü şündü. Susannah yeni sandalyesinin kol dayanacak yerlerini elleriyl e yoklarken yüzünün hatları ağır a ğır gev şedi. Jake onlardan biraz uzakla şarak arabaların olu şturdu ğu ba şka bir sıranın önünden ilerledi. Parmaklarını motor kapaklarına sürüyor, t ozda izler bırakıyordu. Oy da onun pe şindeydi. Hayvan bir ara durup aya ğını kaldırdı ve bir tekerle ğe i şedi. Sanki bunu ömrü boyunca yapmı ştı. Susannah, Jake'in arkasından, "Bunlar evini özlemen e mi neden oldu, yavrum?" diye sordu. "Belki de bir daha do ğru dürüst bir Amerikan arabası görmeyece ğini düşünüyordun. Öyle de ğil mi?" Çocuk bu soruyu dü şündü ve kadının haklı olmadı ğına karar verdi. Sonsuza kadar Roland'ın dünyasında kalaca ğı, hiçbir otomobil görmeyece ği aklına bile gelmemi şti. Bunun kendisini üzece ğini sanmıyordu. Ama kaderinde böyle bir şeyin olmadı ğını da dü şünüyordu. Hiç olmazsa şimdilik. New York'tan gelmi ş oldu ğu sıralarda orada, Đkinci Cadde'yle Kırk Altıncı Sokak'ın kö şesinde bo ş bir arsa vardı. Eskiden burası bir mezeci dükkânıydı: Tom ve Gerry. Özellikle Parti Yemekleri Hazırlanır. Ama şimdi orası moloz yı ğını, yaban otları ve cam kırıklarıyla doluydu. Ve de... ...bir gül vardı orada. Sitelerin dikilece ği yerde, bo ş arsada yeti şen bir tek yaban gülü. Ama Jake dünyanın hiçbir yerinde öyle b ir gül daha yeti şmedi ğine

Page 48: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

inanıyordu. Hatta Roland'ın sözünü etti ği di ğer dünyalarda bile. Eddie'ye göre Kara Kule'nin yakınlarında güller vardı. Milyarlarc a gül. Dönüm dönüm gül bahçeleri. Ama Jake kendi gülünün onlardan bile far klı oldu ğunu sanıyordu... Ve bu gülün kaderi belirleninceye kadar arabalar, tele vizyonlar ve kimli ğini, annenle babanın adlarını soran polisler dolu dünyay la ili şkisi kesilmeyecekti. Jake, annemle babam dedim de, diye dü şündü. Belki onlarla da ili şkim henüz kesilmedi. Bu fikir kalp atı şlarının hem umut, hem de korkuyla hızlanmasına neden oldu. Susannah'yla birlikte arabaların olu şturdu ğu sıranın ortasında durmu şlardı. Jake bütün bunları dü şünüyor ve bo ş gözlerle Gage Bulvarı oldu ğunu sandı ğı geni ş caddeye bakıyordu. Roland'la Eddie de onlara yeti ştiler. Eddie, " Đki aydır o a ğır Demir Kadın'ı itip duruyorduk," dedi gülerek. "B u bebek artık sana pek hafif gelecek. Onu hemen hemen bir ü flemeyle götürebilirsin sanırım." Bunu göstermek için derin bir soluk aldı ve sandalyenin arkasına do ğru üfledi. Jake, Eddie'ye, "Özürlü Yeri'nde motorlu sa ndalyeler de vardır belki, demeyi dü şündü. Sonra genç adamın daha ba şlangıçta bildi ği bir şeyi kavradı. Herhalde bu sandalyelerin pilleri çoktan bozulmu ştu. Susannah o ara Eddie'ye bakmadı. Şu anda Jake'le ilgileniyordu. "Bana cevap vermedin, şekerim. Bütün bu arabalar evini özlemene mi neden o ldu?" "Yok canım. Ama onların bildi ğim modellerden olup olmadıklarını merak ettim... Belki... bu 1986 model benim 1977'mden ba şka bir dünyadan gelmi ştir. Ama bunu anlayamadım. Çünkü her şey çok çabuk de ği şiyor. Dokuz yılda bile..." Omzunu silkti, sonra da Eddie'ye baktı. "Ama belki sen bun u ba şarabilirsin. Yani sen 1986'da ya şamışsın." Eddie, "Evet o yılda ya şadım," diye yanıtladı. "Ama onu pek incelemedim. Ço ğu zaman dalgadaydım. Yine de..." Eddie asfalt dökülmü ş park yerinde Susannah'nın tekerlekli sandalyesini iterek götürmeye ba şladı. Bir yandan da önlerinden geçtikleri arabaları i şaret ediyordu. "Ford Explorer... Chevrolet Caprice... ve şuradaki de eski bir Pontiac. Öyle oldu ğu yarık panjurundan anla şılıyor..." Jake, "Pontiac Bonneville," dedi. Susannah'nın gözl erindeki hayret onu hem eğlendiriyor, hem de içine dokunuyordu. Herhalde bu a rabaların ço ğu genç kadına Buck Rogers'ın uzay devriye gemileri gibi gözüküyor du. Çocuk bu yüzden Roland'ın ta şıtlar konusundaki duygularını merak etti. Dönüp ark asına baktı. Ama silah şor arabalarla ilgilenmiyordu bile. Caddenin ötesine , parka ve turnikeye do ğru bakıyordu... Fakat Jake onun aslında bütün bunla rı gördü ğünü sanmıyordu. Ona göre Roland sadece kendi dü şüncelerini inceliyordu. E ğer öyleyse, silah şorun yüzündeki ifadeden bunların hiç de ho ş şeyler olmadıkları anla şılıyordu. Eddie, "Bu küçük Chrysler K'lardan biri," diyerek i şaret etti. " Şu bir Subaru. Mercedes SEL 450. Şahane. Şampiyonların arabası... Mustang... Chrysler Imperia l. Đyi durumda ama Nuh'tan daha ya şlı olmalı..." Susannah, "Dikkat et, o ğlum," dedi. Sesi biraz öfkeliydi. "Onu tanıdım. Ayr ıca bana yeni gibi göründü." "Özür dilerim, Suze. Gerçekten. Şu bir Cougar... Bir Chevy daha... Bir tane daha... Topeka, General Motors'u çok seviyor. Ah, n e de şaşılacak şey!.. Honda Civic... VW Rabbit... Bir Dodge... Bir Ford... Bir. .." Eddie duraklayarak sıranın hemen hemen sonundaki kı rmızı süslü beyaz, küçük bir arabaya baktı. Daha çok kendi kendiyle konu şuyormu ş gibi, "Takura Spirit," diye mırıldandı. "New York'lu Jake, bu marka ve model bi r araba duydun mu?" Çocuk, "Hayır," der gibi ba şını salladı. Genç adam, "Ben de öyle," dedi. "Kahretsin! Ben de öyle." Susannah'yı Gage Bulvarı'na do ğru itmeye ba şladı. (Roland da yanlarındaydı ama hâlâ kendi dünyasında ya şıyordu. Gruptakiler yürüdükleri zaman yürüyor, durduklarında o da duruyordu.) Eddie park yerinin o tomatik kapısında durdu. ("DURUN! B ĐLET ALIN!") Susannah, "Bu gidi şle," dedi. "O parka girinceye kadar ya şlanaca ğız! Turnikeye eri şmeden önce de ölüp gidece ğiz." Eddie bu sefer özür dilemedi. Hatta onu duymamı ş gibiydi. Eski paslı bir AMC Pacer'ın tamponuna yapı ştırılmı ş olan etikete bakıyordu. Mavi-beyaz etiket "Özürlü Yeri"ni belirten tekerlekli sandalye i şaretlerine benziyordu biraz. Jake

Page 49: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

daha iyi görebilmek için çömeldi. Oy ba şını onun dizine dayayınca dalgınlıkla hayvanı ok şadı. Di ğer elini uzatıp etikete dokundu. Sanki bunun gerçek oldu ğunu kanıtlamak istiyordu. Etikette "KANSAS CITY MONARCH S" yazılıydı. Monarchs sözcü ğündeki O harfi bir beyzbol biçimindeydi. Arkasına t op sanki stadyumdan uçuyormu ş gibi hızı gösteren çizgiler çekilmi şti. Eddie, "Yanılıyorsam söyle, ahbap," dedi. "Ben Yank ee Stadyumu'nun batısındaki beyzbol konusunda kara cahilim. Ama bu Kansas City Royals de ğil mi? Yani George Brett ve di ğerleri filan?" Jake ba şını salladı. Royals takımını biliyordu, Brett'i de. Brett, Jake'in zamanında genç bir oyuncuydu. Eddie'ninkindeyse iyi ce ya şlı olmalıydı. Susannah şaşkın şaşkın, "Kansas City Athletics demek istiyorsunuz sanı rım," dedi. Roland bütün bunlara aldırmadı bile. O hâlâ k endi ki şisel ozon tabakasında dola şıyordu. Eddie şefkatle, "1986'da artık öyle de ğildi, sevgilim," dedi. "1986'da Athletics takımı Oakland'daydı artık." Etiketten ba şını kaldırarak Jake'e baktı. "Belki de ikinci lig takımı bu. Üç A mı?" Jake, "Üçlü A Royals yine de Royals'dır," dedi. "On lar Omaha'da oynuyorlar. Haydi, gidelim artık." Jake di ğerlerini bilmiyordu ama kendisi baya ğı keyifliydi. Budalaca da olsa, öğrendikleri onu rahatlatmı ştı. O korkunç salgının dünyasının gelece ğinde bekledi ğine inanmıyordu. Çünkü onun dünyasında, "Kansas Cit y Monarchs" diye bir takım bulunmuyordu. Belki bu sonuca varması için ye terli bilgi yoktu. Ama bu ona doğruymu ş gibi geliyordu. Annesiyle babası herkesin Kaptan T rips diye tanımladı ğı hastalıktan ölüp bir... hendekte yakılmayaca ğı için müthi ş rahatlamı ştı. Ama bu, Jake'in 1977 dünyasının bir tür 1986 kopyas ı olmasa bile yine de hiçbir şey kesin de ğildi. Çünkü bu korkunç bula şıcı hastalık Takuro Spirit marka arabalar bulunan ve George Brett'in "K.C. Monarch" takımında oynadı ğı bir dünyada ortaya çıkmı ş olsa da, Roland illetin yayıldı ğını söylüyordu... Süper-grip gibi salgınlar varolu şun dokusunu kemiriyorlardı. Asidin bir kuma ş parçasını yakması gibi. Silah şor, ''zamanın gölcü ğü"nden söz etmi şti. Ba şlangıçta bu tanımlama Jake'in kula ğına ho ş ve romantik gelmi şti. Ama ya gölcü ğün suları durgunla şıyor ve bir bataklı ğa dönü şüyorsa? Ve Roland'ın "incecikler" diye tanımladı ğı bu Bermuda Üçgeni türü şeyler bir zamanlar ender görülürken ya şimdi birer istisna de ğil de kural halini alıyorlarsa? Ya... Ah, i şte bu, insanın gece üçlere kadar uyumasını engelleyecek korkunç bir dü şünceydi! Ya Kara Kule'nin yapısı gitgide zayıflarke n bütün gerçek sallanıyorsa? Ya bir çökme olursa?.. B ir tabaka bir alttakinin üzerine dü şerse? Sonra bir alttakinin... bir alttakinin daha. Sonunda... Eddie omzunu tutarak sıktı ğı zaman Jake haykırmamak için dilini ısırdı. Genç adam, "Kendi kendini korkutuyorsun," dedi. Jake, "Sen bu konuda ne biliyorsun ki?" diye sordu. Kaba konu şmuştu ama öfkeliydi. Korktu ğu için mi? Yoksa durumu anla şıldı ğından mı? Bunu bilmiyordu. Aldırdı ğı da yoktu. Eddie, " Đş korkuya geldi mi ben bu konuda çok deneyimliyimdir ," dedi. "Kafandan neler geçti ğini tamı tamına bilmiyorum. Ama her neyse bunu dü şünmekten vazgeçmenin tam zamanı." Çocuk, galiba bu yerinde bir ö ğüt, diye dü şündü. Genç adamla birlikte yolu aşarak Gage Parkı'na do ğru gittiler. Jake'in ya şamındaki en büyük şoklarından birine do ğru. Üzerinde eski tarz, kıvrımlı harflerle Gage Parkı y azılı dövme demir kemerin altından geçtiler ve kendilerini tu ğla dö şeli bir yolda buldular. Burası yarı resmi havalı bir Đngiliz bahçesi, yarı Ekvator ormanı gibi bir yerdi. Orta-Batı'ya özgü o sıcak yaz süresince kimse parka bakm adı ğı için bitkiler karmakarı şık büyümü şlerdi. Sonbaharda da yine bir bahçıvan olmadı ğı için tohuma kaçmı şlardı. Kemerin içindeki bir tabela burasının "Reini sch Gül Bahçesi" oldu ğunu açıklıyordu. Gerçekten de burada her tarafı kap lamı ştı güller. Ço ğu solmu ştu ama yaban güllerinin bazıları hâlâ ya şıyordu. Bu yüzden Jake'in aklına Kırk Altıncı Sokakla Đkinci Cadde'nin kö şesindeki bo ş arsada gördü ğü gül geldi. Ve kalbi özlemle sızladı.

Page 50: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Bir yanda eski tarz çok güzel bir atlıkarınca vardı . Şaha kalkmı ş küheylanları ve ko şan aygırları hâlâ direklere takılıydı. Atlıkarıncan ın sessizli ği, ı şıklarının yanmaması ve buharlı orgdan yükselen bu ğulu müzi ğin duyulmaması Jake'in buz gibi kesilmesine yol açtı. Bir atın boy nundan bir çocu ğun tabaklanmamı ş deriden şeridi olan beyzbol eldiveni sarkıyordu. Jake buna f azla bakamadı. Atlıkarıncanın gerisinde bitkiler daha sıktı. Bahçe yolunu bo ğuyorlardı sanki. Sonunda gruptakiler peri masallarındaki yollarını k aybetmi ş çocuklar gibi tek sıra halinde ilerlemek zorunda kaldılar. Budanmadık ları için iyice büyüyen gül fidanlarının dikenleri Jake'in giysilerine takılıyo rdu. Çocuk farkına varmadan başa geçmi şti. Belki de bunun nedeni Roland'ın hâlâ kendi dü şüncelerine dalmı ş olmasıydı. Đşte bu nedenle Çuf Çuf Charlie'yi de ilk gören çocuk oldu. Bahçe yolunu kesen ve daha çok oyuncak trenlerinink ine benzeyen dar raylara yakla şırken silah şorun sözlerini dü şünüyordu. "Ka'nın bir tekere benzedi ğini söylemi şti. Her zaman aynı notaya dönüyormu ş. Kar şımıza hep güller ve trenler çıkıyor? Neden? Bilmiyorum. Belki bu da ba şka bir bilmece..." Sonra soluna baktı ve, "Aman ulu Tanrım," sözleri a ğzından bir tek sözcük gibi çıktı. "Aman ulu Tanrım." Bacaklarının gücü kesildi ği için yere çöktü. Sesi hafiflemi ş, sanki uzaklardan geliyordu. Jake bayılmadı ama dü nyanın bütün rengi kayboldu. Sonunda parkın batısındaki o yabani sık y apraklar hemen hemen yukardaki sonbahar seması gibi grile şti. "Jake! Jake! Ne oldu?" Bu soruyu soran Eddie'ydi. Ç ocuk onun sesindeki gerçek endi şeyi duyuyordu. Ama Eddie sanki çok uzaklardaki bozu k bir telefon hattının ucundan konu şuyordu. Örne ğin, Beyrut'tan ya da belki de Uranüs'ten. Ve Roland 'ın kendisini omuzlarından sıkıca kavradı ğını hissediyordu. Ama silah şor da Eddie'nin sesi kadar uzaklardaydı. Susannah, "Jake!" diye ba ğırdı. "Ne var, hayatım? Ne..." Genç kadın treni görünce Jake'le konu şması yarıda kesildi. Eddie de gördü ve o da konu şmaktan vazgeçti. Roland'ın elleri çocu ğun omuzlarından kaydı. Şimdi hepsi de orada durmu ş trene bakıyorlardı. Jake dı şında. O yerde oturmu ş trene bakıyordu. Herhalde sonunda bacakları eski gücüne k avu şacaktı ama şimdi haşlanmı ş birer makarna parçası gibiydiler. Tren on be ş metre yukarda duruyordu. Yolun kar şısındaki istasyonun küçük bir kopyası olan oyuncak bir istasyonda. Đstasyonun saça ğından sarkan tabelada "Topeka" yazılıydı. Bu tren. lokomotif mahmuzu fila nla Çuf Çuf Charlie'ydi. Bir 402 Big Boy Buharlı Lokomotifi. Jake aya ğa kalkıp oraya gidebilecek gücü bulabildi ği takdirde neler görece ğini de biliyordu. Adı kesinlikle Bob Bilmemne olan makinistin vaktiyle oturdu ğu yerde bir fare ailesi bulacaktı. Bacada ise bir ba şka aile olacaktı. Bir kırlangıç yuvası. Jake ve kara, ya ğlı gözya şları, diye dü şünerek küçücük istasyonun önünde bekleyen küçücük trene baktı. Vücudunun her yanı ür periyordu. Hayaları sertle şmiş, midesi sanki dü ğüm olmu ştu. Geceleri o kara, ya ğlı gözya şlarını döküyor. Ve bunlar o güzel Stratham farının paslanm asına neden oluyor. Ama, oğlum Charlie, sen vakti zamanında bir sürü çocu ğu dola ştırdın, öyle de ğil mi? Gage Parkı'nın etrafında dola şıp durdun. Çocuklar güldüler. Ama sadece bazıları aslında gülmüyorlardı. Bazıları. Senin ne oldu ğunu anlayan bazı çocuklar haykırıyorlardı. Gücüm olsaydı ben de şu anda avaz avaz ba ğırırdım." Ama gücü yava ş yava ş yerine geliyordu. Eddie bir elini çocu ğun koltukaltına soktu. Roland da di ğerinin. Jake böylece aya ğa kalkmayı ba şardı. Bir kez sendeledi, sonra da do ğruldu. Eddie, "Anla şılsın diye söylüyorum," dedi. "Sana hak veriyorum." Sesi ha şindi. Yüzündeki ifade de öyle. "Ben de neredeyse yere yı ğılaca ğım. Bu senin kitabındaki tren; Tıpı tıpına ona benziyor." Susannah, "Artık Miss Beryl Evans'ın Çuf Çuf Charli e'yi yazarken nereden esinlendi ğini biliyoruz," dedi. "Yazar ya burada ya şıyordu ya da o lanet olasıca şey basıldı ğı sırada, yani 1942'de Topeka'ya geldi..." Jake ekledi, "...ve Reinisch Gül Bahçesi'nden geçer ek Gage Parkı'nda çocukları dola ştıran o treni gördü." Korkusu yava ş yava ş geçiyordu. Babasıyla annesinin tek evladı olan ve ya şamının önemli bir bölümü boyunca yalnızlık çeken ço cuk arkada şlarına kar şı müthi ş bir sevgi ve minnet duydu. Onlar da Jake'in gördü ğünü görmüş ve korkusunun kayna ğını anlamı şlardı. Tabii... onlar ka-tet'ti.

Page 51: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Roland dü şünceli dü şünceli, "Gülünç soruları cevaplamayacak," dedi. "Gü lünç oyunlar da oynamayacak. Yola devam edebilecek misin , Jake?" "Evet." Eddie, "Emin misin?" diye sordu. Çocuk, "Evet," der gibi ba şını sallayınca da Susannah'yı iterek rayların üzerinden geçirdi. Rola nd onları izledi. Jake bir an durdu. Gördü ğü bir rüyayı hatırlamı ştı. Rüyasında Oy'la bir tren kav şağındaydılar. Hayvan birdenbire rayların üzerine atla yarak yakla şan bir fara doğru deli gibi havlamaya ba şlamı ştı. Jake şimdi e ğilerek Oy'u kuca ğına aldı. Đstasyonunda sessizce duran paslı trene baktı. Sönük farı bir ölünün gözüne benziyordu. Çoc uk alçak sesle, "Korkmuyorum," dedi. "Senden korkmuyorum." Far birdenbire canlandı. Ve bir defa çocu ğa do ğru çaktı. Kısaca. Ama ı şı ğı çok parlaktı. Öyle olmadı ğını biliyorum. Öyle olmadı ğım biliyorum, sevgili küçük cüce. Sonra ı şık söndü. Di ğerleri bu olayı görmemi şlerdi. Jake bir defa daha trene bir göz attı. I şı ğın tekrar çakmasını bekliyordu. Hatta belki de o lanet li şeyin hareket ederek üzerine do ğru gelmesini. Ama hiçbir şey olmadı. Kalbi gö ğsünde deli gibi çarpan Jake hızla arkada şlarının pe şinden gitti. Topeka Hayvanat Bahçesi (tabelaya göre Dünyaca Ünlü Topeka Hayvanat Bahçesi) bo ş kafesler ve ölü hayvanlarla doluydu. Salıverilen ba zı hayvanlar gitmi şlerdi. Ama di ğerleri yakın yerlerde ölmü şlerdi. Đri maymunlar hâlâ "Goril Yeri" denen bölümdeydiler. Ve galiba el ele tutu şarak ölmü şlerdi. Nedense Eddie'nin içinden ağlamak geldi. Eroinin son kalıntıları da vücudundan atılalı beri duyguları sanki her an patlamaya hazırdı. Eski arkada şları onun bu halini görseler kahkahadan kırılırlardı. Goril Yeri'nin gerisinde, yolda ölmü ş bir gri kurt yatıyordu. Oy ona dikkatle yakla şarak le şi kokladı. Sonra da boynunu iyice uzatarak ulumaya başladı. Eddie sert sert, " Şunu sustur, Jake," dedi. "Beni duyuyor musun?" Bird enbire hayvan le şlerinin kokusunu aldı ğını farketmi şti. Koku hafifti. Geçen yazın sıcak günlerinde ısı kokunun ço ğunu uçurmu ştu. Ama geride kalan bile neredeyse kusmasına yetecekti. Tabii aslında en son ne zaman yemek yedi ğini hatırlamıyordu, o da ba şka. "Oy! Bana gel!" Hayvan son bir defa uluduktan sonra Jake'in yanına döndü. Çocu ğun ayaklarının dibinde durarak ba şını kaldırdı. O acayip ni şan yüzüklerine benzeyen halka halka altın gözleriyle çocu ğa baktı. Jake onu kuca ğına aldı ve kurdun yanından dola ştı. Sonra da Oy'u tekrar tu ğla dö şeli yola bıraktı. Yol dik basamaklara ula şıyordu. Yaban otları ta şların arasından çıkmaya başlamı ştı. Roland yukarda durup geriye, parkla hayvanat ba hçesine baktı. Buradan oyuncak trenin raylarının çizdi ği daireyi kolaylıkla görebiliyordu. Charlie'nin yolcuları bütün Gage Parkı'nın çevresin de dola şabiliyorlardı. Daha geride so ğuk rüzgârın uçu şturdu ğu kuru yapraklar hı şırdayarak Gage Bulvarı'na yağıyordu. Roland, "Lord Perth de böyle dü ştü," diye mırıldandı. Jake onun sözlerini tamamladı. "Ve kırlar bu gökgür ültüsüyle sarsıldı..." Silah şor ona hayretle baktı. Derin bir uykudan uyanan bir adam gibi. Sonra gülümseyerek kolunu çocu ğun omzuna doladı. "Ben de zamanında Lort Perth'i oynadım." "Gerçek mi?" "Evet. Artık çok yakında bunu ö ğreneceksin." Basamakların gerisinde ku ş bölümü vardı. Kafesler ölmü ş egzotik ku şlarla doluydu. Kafeslerin arkasında bir büfe TOPEKA'NIN E N ĐYĐ BUFFALO-BURGERĐ'nin orada satıldı ğını ilan ediyordu. (Yere bakılacak olursa belki de biraz acımasızca gelebilirdi.) Büfenin ötesinde yine dövm e demir bir kemer yükseliyordu. Üzerindeki tabelada PEK YAKINDA GAGE PARKI'NA TEKRAR GEL ĐN! yazılıydı. Geride bir karayoluna çıkan meyilli bir rampa vardı. Eddie hemen hemen zorlukla duyulan bir sesle, "Bir turnike daha," diye söylendi. "Kahretsin." Đçini çekti. "Turnike nedir, Eddie?"

Page 52: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Jake genç adamın bu sorusunu yanıtlayaca ğını sanmıyordu. Susannah dönerek parmaklarını yeni tekerlekli sandalyenin kollarına dolamı ş olan Eddie'ye baktıysa da, genç adam gözlerini ondan kaçırdı. Son ra döndü, önce Susannah'ya, sonra da Jake'e bir göz attı. "Bu pek de güzel. Şu Gary Cooper beni çekip Büyük Sınır'dan geçirmeden önce hayatımın sözü edilecek ö yle önemli bir yanı yoktu." "Bize bir şey söylemek zorunda de..." "Önemli bir şey de olmadı ğı gibi. Biz grup halinde toplanırdık. Ben, a ğabeyim Henry, Serseri O'Hara, Sandra Corbitt ve belki de H enry'nin Polio Jimmie diye çağırdı ğımız arkada şı. Ve hepimizin adlarını kâ ğıtlara yazarak bir şapkanın içine atardık. Henry adı çekilen çocu ğa 'yolculuk rehberi' derdi. O çocu ğun ya da adı çekilen Sandi'yse, o kızın kafayı bulması ya saktı. Hemen hemen yani. Di ğerleri iyice dalgaya dü şerdi. Sonra Serseri'nin Chrysler'ına biner ve l-95'den Connecticut'a çıkardık. Ya da Taconic Parkwa y'den New York eyaletinin kuzeyine... Ama o yoldan 'Katatonik' diye söz ederd ik. Banttan Creedence'i ya da Marvin Gaye'i dinlerdik. Hatta bazen 'Elvis'in Grea test Hit'lerini... "Bu yolculuk geceleri daha ho ş olurdu. Hele dolunay zamanı. Köpeklerin arabaya bindiklerinde yaptıkları gibi pencerelerden ba şımızı uzatır ve bazen saatlerce dola şırdık. Aya bakar, kayan yıldızları seyrederdik. Ve bundan 'turnikelemek' diye söz ederdik." Eddie gülümsedi. Ama galiba kend ini zorlayarak. "Bu keyifli bir ya şamdı, dostlar." Jake, "Çok e ğlenceliymi ş," dedi. "Tabii uyu şturucu kısmını kastetmiyorum. Ama arkada şlarınla arabayla dola şmak. Aya bakarak müzik dinlemek... Harika bir şeye benziyor." Eddie "Gerçekten de öyleydi," diye cevap verdi. "Ha tta kafayı iyice buldu ğumuz için çalılıkların arasında ayakkabılarımızın üzerin e i şedi ğimiz zaman bile." Bir an durdu. " Đşin en kötü yanı buydu. Bunu anlamıyor musun?" Silah şor, "Turnikelemek," dedi. "Biz de yapalım bunu." Ga ge Parkı'ndan çıktılar ve yolu a şarak giri ş rampasına do ğru gittiler. Biri meyilli rampayı belirten iki tabelaya da sprey le boya püskürtmü ştü. St. LOUIS 215 yazılı tabelada siyah boyayla çarpık çurp uk yazılmı ş şöyle bir cümle vardı şimdi: YÜRÜYEN ADAMA DĐKKAT EDĐN BUNDAN SONRAKĐ D ĐNLENME YERĐ 15 km yazılı tabelanın üzerindeyse iri kırmızı harfler vardı: HERKES KIZIL KRALI SELAMLASIN! Kırmızı renk bütün o yaz mevsiminden sonra hâlâ göz alacak kadar parlaktı. Her iki tabela da göze benzer sembollerle süslenmi şti... Susannah, "Bütün bu saçma sapan şeylerin ne anlama geldi ğini biliyor musun, Roland?" diye sordu. Roland, "Hayır," der gibi ba şını salladı ama yüzünde endi şeli bir ifade vardı. Dalgınca bakı şları da hiç de ği şmemişti. Arkada şlar yollarına devam ettiler. Rampanın turnikeyle birle şti ği yerde hepsi yeni sandalyesinde oturan Susannah'nın etrafında toplandı. Do ğuya do ğru bakıyordu. Eddie, Topeka'dan çıktıktan sonra trafi ğin ne durumda olaca ğını bilmiyordu. Ama burada hem batıya, hem de do ğuya giden şeritlere arabalarla kamyonlar dolmu ştu. Taşıtların ço ğuna e şyalar yı ğılmı ştı. Mevsim sırasında ya ğan ya ğmurlar yüzünden hepsi de paslanmalardı. Ama orada durarak sessizce do ğuya bakan arkada şların en büyük derdi trafik değildi. Kent iki yanlarında yedi yüz elli metre kadar ilerliyordu. Kilise kulelerini, büfeleri (Arby'nin Yeri, Wendy'nin Büfe si, McD., Pizza Hut ve Eddie'nin adını hiç duymadı ğı Boing Boing Burger), araba galerilerini, Heartlan d Lanes adlı bir bowling salonunun damını görebiliyor lardı. Đlerde turnikeli bir çıkı ş vardı. Bunun yanındaki tabelada TOPEKA EYALET HAST ANESĐ VE 6. G.B. yazılıydı. Çıkı ş rampasının gerisinden kırmızı tu ğladan yapılmı ş eski, dev bir bina yükseliyordu. Küçücük pencereleri duvarı kapla mış olan sarma şıkların arasından çaresizce bakan gözlere benziyordu. Eddie , "Attica'ya çok benzeyen bu yer ancak bir hastane olabilir," diye tahmin yürütt ü. "Herhalde fakirlerin bir doktorun onlara köpek pisli ğiymi şler gibi bakması için saatlerce berbat plastik iskemlelerde oturdukları yoksullara yardım hastanel erinden biri bu." Hastanenin gerisinde kent birdenbire sona eriyor ve incecik ba şlıyordu.

Page 53: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Eddie bunu çok geni ş bir bataklı ğın durgun suyuna benzetti. Đki yanda fıçı gibi kavisli 1-70 yoluna do ğru yayılmı ştı. Gümü şümsü ve ı şıl ısıldı. Tabelaların, korkulukların ve durmu ş arabaların serap gibi titre şmelerine neden oluyordu. Ve incecik'ten etrafa sıvımsı, mırıltılı bir ses yükse liyordu. Bir koku gibi. Ağzının kenarları a şağıya do ğru bükülen Susannah kulaklarını tıkadı. "Buna dayanıp dayanamayaca ğımı bilemiyorum. Gerçekten. Aksilik etmek istemiyor um ama şimdiden içimden kusmak geliyor. Ve üstelik bütün gü n hiçbir şey yemedim." Eddie de aynı şeyleri hissediyordu. Ama midesinin bulanmasına ra ğmen gözlerini incecik'ten alamıyordu. Sanki gerçekdı şı bir şeye bir özellik verilmi şti. Ama ne? Bir surat mı? Hayır. Đlerdeki bu geni ş, mırıltılı gümü ş ı şıltı bir suratla taban tabana zıt bir şeydi aslında. Ama bunun bir gövdesi vardı... bir görünü şü... bir varlı ğı. Evet, bu sonuncusu en iyisiydi. Bunun bir varlı ğı vardı. Jake'i çekmeye çalı ştıkları sırada ta ştan olu şan dairenin içinde beliren iblisin de bir varlı ğı oldu ğu gibi. Roland o sırada çantasının dibini karı ştırıyordu. Đstedi ği bir avuç kur şundu. Silah şor, Susannah'nın sa ğ elini sandalyesinin kol dayanacak yerinden çekti v e avucuna iki kur şun bıraktı. Sonra iki kur şun daha alarak sivri uçlarını kulaklarına soktu. Susannah önce şaşırdı, sonra bu durum onu e ğlendirdi. En sonunda ku şkuyla baktı. Ama o da silah şor gibi yapınca hemen yüzünde memnun ve rahat bir ifade belirdi. Eddie sırtındaki dengi indirdi ve Jake'in Ruger'ini n .44'lük kur şunlarca yarı dolu olan kutuyu çıkardı. Silah şor ba şını iki yana sallayarak elini uzattı. Avucunda hâlâ dört kur şun vardı. Đkisi Eddie, ikisi de Jake için. "Bunların nesi var?" Eddie, Elmer Chambers'ın yazı masasının çekmesindeki dosyaların arkasında buldu ğu kutudan iki kur şun çıkardı. "Onlar senin dünyandan. Sese engel olamazlar. Bunu nereden bildi ğimi bana hiç sorma. Biliyorum i şte. Đstersen onları dene ama i şine yaramayacaklar." Eddie, Roland'ın uzattı ğı kur şunları i şaret etti. "Onlar da bizim dünyamızdan. Yedinci Cadde'yle Kırk Dokuzuncu Sokak'ın kö şesindeki silah dükkânından. Mağazanın adı Clements de ğil miydi?" "Bunlar o dükkândan de ğil. Bu kur şunlar benim, Eddie. Onları sık sık yeniden doldurdum. Ama ba şlangıçta bu kur şunları o ye şil ülkeden getirdim. Gilead'dan." Eddie hayretle, " Şu ıslak kur şunlar mı?" diye sordu. "Kıyıdaki son ıslak kur şunlar? Şu iyice ıslanmı ş olanlar?" Roland, "Evet," dercesine ba şını salladı. "Ama sen onların bir daha ate şlenemeyece ğini söyledin! Ne kadar kururlarsa kurusunlar bir i şe yaramayacaklarından söz ettin. Barutun... ne demi ştin? Barutun 'zayıflamı ş' oldu ğunu açıkladın." Roland yine ba şını salladı. "O halde bu kur şunları neden sakladın? Đşe yaramayan bir avuç kur şunu neden buralara kadar getirdin?" "Sana avdan sonra ne söyledim, Eddie? Dikkatini bir noktaya verebilmen için?" "'Hayvanın hiçbir yerinin ziyan olmaması için eller ime ve kalbime rehberlik et, baba.'" Silah şor üçüncü defa ba şını salladı. Jake iki kur şun alarak onlarla kulaklarını tıkadı. Eddie de sona kalan iki kur şuna uzandı. Ama önce kutudan aldı ğı kur şunları denedi. Bunlar incecik'in sesini bo ğukla ştırdıysa da, ses hâlâ duyuluyor, alnının tam ortasında titre şerek nezle oldu ğu zamanki gibi gözlerini yaşartıyordu. Burun kemi ği sanki patlayacaktı. Genç adam kur şunları çıkararak kulaklarına daha iri olanları yerle ştirdi. Roland'ın o çok eski tabancalarının kur şunlarını. Eddie, kula ğıma kur şunları sokuyorum, diye dü şündü. Annem görseydi yüre ğine inerdi. Ama bu önemli de ğildi, incecik'in sesi kesilmi şti. Ya da hiç olmazsa uzaklarda kalan bir vızıltıya benziyordu. Ö nemli olan da buydu. Genç adam dönerek Roland'la konu şurken sesinin kula ğına bo ğuk gelece ğini sandı. Kulaklık takıldı ğı zaman oldu ğu gibi. Oysa sesini oldukça iyi duydu ğunu farketti. Genç adam silah şora, "Senin bilmedi ğin bir şey var mı?" diye sordu. Roland, "Evet," dedi. "Pek çok şey." Jake atıldı. " Şimdi Oy ne olacak?"

Page 54: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Roland, "Oy'a bir şey olmayaca ğını sanıyorum," dedi. "Haydi. Karanlık basmadan birkaç kilometre ilerlemeliyiz." Oy incecik'in mırıltısından rahatsız olmuyormu ş gibiydi. Ama ak şama kadar Jake Chambers'ın yanından ayrılmadı, l-70'in batıya gide n şeritlerini tıkayan arabalara ku şkuyla bakıyordu. Ancak Susannah bu ta şıtların yolu tamamiyle tıkamadıklarını farketti. Yolcular kentin merkezini geride bırakırlarken sıkı şıklık da azaldı. Ama trafi ğin sıkı şık oldu ğu yerlerde bile stop etmi ş arabalar yolun ya sa ğına ya da soluna do ğru itilmi şlerdi. Bazıları ise yoldan çıkarılarak refüje bırakılmı ştı. Açılan arıza şeridi kentte betondan bir düzlük, şehrin dı şındaysa çimli bir yoldu. Susannah, biri araba parçalayıcısıyla çalı şmış, diye dü şündü. Bu fikir onu mutlu etti. Salgın olanca şiddetiyle sürerken kimse karayolunda bir şerit açmak zahmetine katlanmazdı. E ğer bu i ş daha sonra yapılmı şsa o zaman da salgın herkesi öldürmemi ş demektir Bütün hikâye o sıkı şık ölüm ilanlarından ibaret değildi. Arabaların bazılarında ölüler vardı. Ama onlar da i stasyon merdivenin aşağısındakiler gibi kupkuruydu. Üzerlerinden sıvılar a kmıyordu., Ço ğu emniyet kemeri takmı ş mumyalardı. Arabaların büyük bölümü bo ştu. Susannah, herhalde trafikte sıkı şıp kalan sürücü ve yolcular yürüyerek salgın bölges inden uzakla şmaya çalı ştılar, diye dü şündü, Ama kaçmalarının tek nedeni bu olmasa gerek. Öldürücü bir hastalı ğın belirtisini farketti ğim an arabadan inmemem için beni direksiyona zincirlemeleri gerekir, dedi kendi kend ine. Öleceksem, bunun Tanrı'nın kırlarında olmasını isterim. Bir tepe en iyisi. Biraz yüksekçe bir yer. Ama aslında bir bu ğday tarlası bile olur. Her şeyi, dikiz aynasından sarkan hava temizleyiciden yayılan kokuyu içine çekerken ö ksüre öksüre can vermeye tercih ederim. Daha önce olsaydı, diye tahmin yürüttü. Kaçmaya çal ı şanların cesetlerine rastlardık. Ama şimdi böyle de ğil. Bunun nedeni şu incecik. Adım adım o yere yakla şıyorlardı. Susannah, incecik'e girdikleri anı hemen hissetti. Vücudu sarsılarak karıncalandı. Kısalmı ş bacaklarını yukarı çekti ve tekerlekli sandalye de bir an durdu. Genç kadın dönüp baktı. R oland, Eddie ve Jake yüzlerini buru şturmu ş, ellerini karınlarına bastırmı şlardı. Sanki aynı anda karın a ğrıları ba şlamı ştı. Sonra Eddie'yle Roland do ğruldular. Jake ise e ğilip kendisine endi şeyle bakan Oy'u ok şadı. Susannah, " Đyi misiniz, çocuklar?" diye sordu Detta Walker'ın y arı ne şeli, yarı aksi sesiyle. Böyle konu şmayı dü şünmemişti ama bazen oluveriyordu i şte. Jake, "Evet," dedi. "Ama bana bo ğazımda bir hava kabarcı ğı varmı ş gibi geliyor." Endi şeyle incecik'e bakıyordu. Şimdi gümü şümsü dümdüz şey etraflarında uzanıyordu. Sanki bütün dünya şafak zamanı Norfolk'taki bataklıklara dönü şmüştü. Yakınlarında a ğaçlar incecik'in gümü şümsü yüzeyinden dallarını uzatıyorlardı. Đncecik'e vuran çarpık akisleri hiç hareketsiz kalmı yordu. Çizgileri de hiçbir zaman kesin de ğildi. Susannah biraz ilerdeki bu ğday silosunu gördü. Bu da sanki sularda yüzüyordu. Silonun bir yanına pembe harfler le "Gaddish Yemleri" yazılmı ştı. Herhalde bu harfler normal ko şullarda kırmızıydı. Eddie, "Bana kafamın içinde bir hava kabarcı ğı varmı ş gibi geliyor," dedi. Tanrım şu i ğrenç ı şıltıya bakın!" Susannah sordu. "O sesi hâlâ duyuyor musun?" "Evet. Ama artık hafifledi. Buna dayanabilirim. Ya sen?" "Hı... hı. Haydi gidelim." Susannah bunun kokpiti açık bir uçakla bulut kümele rinin arasından geçmeye benzedi ğine karar verdi. Ona tam olarak sis ya da su denmey ecek bu mırıltı dolu ı şıltılı yerde kilometrelerce ilerlemi şler gibi geliyordu. Bazen şekiller görüyorlardı. Bir ambar, bir traktör, bir Stuckey i lan tahtası. Birdenbire bir heyyüla gibi gözüküyordu. Sonra yol dı şında her şey gözden kayboluyordu. Yol incecik'in parlak ama yine de belirsiz yüzeyinin yu karsında uzayıp gidiyordu. Bazen birdenbire o puslu hava kayboluveriyor, mırıl tı da uzaklardan gelen hafif bir vızıltıya dönü şüyordu. Đnsan kulaklarındaki tıkaçları çıkarabilir ve fazla da rahatsız olmazdı. En azından açıklı ğın di ğer tarafına eri şinceye kadar. Sonra tekrar o acayip görüntüler ba şlıyordu... Büyük açıklıklar.

Page 55: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Hayır, bu fazla abartılıydı. Kansas'da öyle geni ş manzaralı yerler yoktu. Ama tarlalar vardı. Sonbaharın parlak renklerine bürünm üş a ğaçlar da. Bunlar bir kayna ğı ya da ineklerin su içti ği bir gölcü ğü i şaretliyorlardı. Burada Grand Canyon gibi bir yer yoktu. Ya da Portland Headlight gibi dalgaların çarptı ğı bir kıyı. Ama... Tanrım!., hiç olmazsa uzaklardaki ufku görebiliyordun. Ve o zaman o kötü duygudan, kendini mezara gömülmü ş gibi hissetmekten kurtuluyordun. Sonra tekrar o pis sis gibi şeye dalıyordun. Susannah burayı en iyi Jake'in tari f etti ğini dü şünüyordu: "Sonunda sıcak günlerde ço ğu zaman karayolunun üstünde gördü ğün ı şıltılı seraba ula şmaya benziyor." Đncecik ne olursa olsun, onu nasıl tarif edersen et, içinde olmak insanı bunaltıyordu. Klostrofobi gibi bir şeydi bu. Cehenneme dü şmüş gibi oluyordun. Bütün dünya ortadan kaybolmu ştu. Sadece çifte fıçıya benzeyen o turnikeler ve donmuş bir okyanusta terkedilmi ş eski gemilere benzeyen arabaların siluetleri vardı. Susannah artık tam anlamıyla inanmadı ğı Tanrı'ya, "Lütfen buradan çıkmamıza yardım et," diye yalvardı. Ama yine de bir varlı ğa inanıyordu. Ne var ki, Roland'ın dünyasında Batı Denizi'nin kıyısında uyan dı ğından beri görünmeyen dünyayla ilgili fikirleri epey de ği şmişti. "Tanrım lütfen I şın'ı yeniden bulmamızı sa ğla. Lütfen bu sessizlik ve ölüm dünyasından kaçmamı za yardımcı ol!" Di ğerlerinden çok daha büyük olan bir açıklı ğa geldiler. Burada üzerinde, BIG SPRING 3 KM. yazılı bir tabelanın yakınındaydı. Yol cuların arkasında, batıda batmakta olan güne ş yarılan bulutların arasından bir an gözüktü. Đncecik'in üzerine sanki kırmızı cam parçacıkları serpi ştirdi. Duran arabaların camlarını ve stop lambalarını tutu şturdu. Grubun iki yanında bombo ş tarlalar uzanıyordu. Susannah, Tam Topraklar geldi ve gitti, diye dü şündü. Hasat da geldi ve gitti. Roland yılın sonunu böyle tanımlıyor. Bu dü şünce ürpermesine neden oldu. Roland, Big Spring çıkı ş, rampasını geçtikten hemen sonra. "Bu gece için bu rada kamp kuraca ğız," diye açıkladı. Đlerde incecik'in yine karayoluna sokuldu ğunu görüyorlardı. Ama orası kilometrelerce uzaktaydı. S usannah insanın Kansas'da iyice ileriyi görebildi ğini anlamaya ba şlıyordu. "Ate ş yakmak için incecik'e fazla yakla şmadan çalı çırpı bulabiliriz. Ve ses de o kadar köt ü olmayacak. Hatta belki de kulaklarımızı kur şunla tıkamadan uyuyabiliriz de." Eddie'yle Jake korkulu ğu a şarak a şağıya indiler. Kurumu ş bir dere yata ğında çalı çırpı aradılar. Roland'ın tembih etti ği gibi birbirlerinden ayrılmıyorlardı. Geri döndükleri sırada bulutlar güne şi tekrar yutmu ştu. Đlginç olmayan, kül rengi bir alacakaranlık sürünerek dünyayı kaplıyord u. Silah şor çıra gibi kullanmak için dalların kabuklarını so ydu. Sonra da yakıtını her zamanki yöntemiyle onların etrafına dizerek odu ndan bir tür baca olu şturdu. Eddie o sırada refüje giderek orada durdu. Ellerini ceplerine sokmu ş do ğuya doğru bakıyordu. Birkaç dakika sonra Jake'le Oy da ona katıldılar. Roland çelikle çakmak ta şını çıkardı. Onları birbirine sürterek bacanın için i tutu şturdu. Çok geçmeden küçük kamp ate şi güzelce yanmaya ba şladı. Eddie, "Roland!" diye seslendi. "Suze! Buraya gelin ! Şuraya bakın!" Susannah tekerlekli sandalyesiyle ona do ğru gitti. Silah şor kamp ate şini son bir defa kontrol ettikten sonra sandalyenin kollarını y akalayarak kadını itmeye başladı. Susannah, "Nereye bakaca ğız?" diye sordu. Eddie eliyle i şaret etti. Susannah önce hiçbir şey görmedi. Oysa turnike incecik'in yayıldı ğı noktanın gerisinden bile gözüküyordu. Belki dört buçuk kilometre kadar ötedeydi bu. Sonra... evet, Susanna h bir şeyler görüyordu galiba. Belki. Görüntü alanının uzaktaki sınırındak i bir tür şekil. Güne şin ı şıkları sönükle şmeye ba şlamasaydı... Jake, "O bir bina mı?" diye sordu. "Tanrım! Sanki k arayolunun tam ortasına yapılmı ş gibi gözüküyor!" Eddie sordu. "Ne dersin, Roland? Sen evrenin en kes kin gözlü insanısın." Silah şor bir süre bir şey söylemedi. Ba şparmaklarını tabanca kayı şına sokmu ş, refüje bakıyordu. Sonunda, "Orayı yakla ştı ğımız zaman daha iyi görece ğiz," dedi. Eddie, "Haydi, yapma!" diye ba ğırdı. "Yani... Tanrım! Sen bunun ne oldu ğunu biliyor musun, yoksa bilmiyor musun?" Roland tekrarladı. "Orayı yakla ştı ğımız zaman daha iyi görece ğiz..." Tabii bu aslında bir cevap de ğildi. Silah şor kamp ate şini kontrol etmek için do ğuya

Page 56: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

uzanan şeritlerden geçti. Botlarının topukları şıkırdıyordu. Susannah, Jake'le Eddie'ye baktı, sonra da omzunu silkti. Onlar da om uzlarını silkerek ona kar şılık verdiler... Sonra Jake ne şeyle kahkahalar atmaya ba şladı. Susannah, bu çocuk ço ğu zaman on bir de ğil de on sekiz ya şındaymı ş gibi davranıyor, diye düşündü. Ama şimdi gülerken ona basmak üzere olan dokuzundaki bir çocuk gibi. Ve kadının buna hiçbir itirazı yoktu. Susannah ba şını e ğerek Oy'a bir göz attı. Hayvan onlara bakıyor, omzu nu silkmek için kaslarını oynatıp duruyordu. Eddie'nin "Silah şor burrito'su" diye tanımladı ğı yapra ğa sarılı şeyleri yediler. Ate şe yakla şarak karanlık basarken alevlerin üzerine tekrar dal ları attılar. Güneyde bir yerde bir ku ş çı ğlı ğa benzer bir sesle öttü. Eddie bunun ya şamı boyunca duydu ğu en yalnızlık dolu ses oldu ğunu dü şündü. Hiç biri de fazla konu şmuyordu. Genç adam günün bu saatinde pek konu şmadıklarını hatırladı. Sanki dünyanın gündüzü karanlıkla de ği ş toku ş etti ği an çok özeldi. Bu sürede Roland'ın ka-tet diye tanımladı ğı güçlü dostluk onlara yasaklanıyormu ş gibiydi. Jake son burrito'sundan kopardı ğı kurutulmu ş et parçalarını Oy'a yedirdi. Susannah rulo halinde ba ğlanmı ş olan yata ğının üzerinde ba ğdaş kurmu ştu. Deri tuni ği bacaklarını gizliyordu. Genç kadın dalgın dalgın alevlere bakıyordu. Roland arkaüstü uzanarak dirseklerine dayanmı ştı. Bulutların sıyrıldı ğı gökyüzünü, yıldızları seyrediyordu. Eddie de ba şını kaldırdı. Eski Yıldız ve Yaşlı Anne kaybolmu ş, onların yerini Kutup Yıldızı'yla Büyük Ayı almı ştı. Burası onun dünyası olmayabilirdi, Takuro arabalar, Kansas City Monarchs takımı ve Boing Boing Burger diye bilinen bir büfeler zinciri ... bunların hepsi de ba şka bir dünyada olduklarını açıklıyordu. Ama Eddie bura sının kendi dünyasına insanı rahatsız edecek kadar benzedi ğini dü şünüyordu. Belki de burası kom şu bir dünya, diye aklından geçirdi. Kuş uzaklarda tekrar öttü ğü zaman Eddie daldı ğı dü şüncelerden uyanarak Roland'a baktı. "Bize bir şeyi anlatacaktın. Gençli ğinle ilgili heyecanlı bir hikâyeyi sanırım. Susan... kızın adı buydu de ğil mi?" Roland bir dakika kadar daha gökyüzüne bakmayı sürd ürdü. Eddie bu kez de onun takım yıldızların arasında sürüklendi ğini anladı. Silah şor arkada şlarına döndü ğünde garip bir biçimde hem rahatsız olmu ş, hem de özür dilermi ş gibi bir hali vardı. "Bütün bunları dü şünmek için bir gün daha istersem, sizi kandırdı ğımı dü şünmezsiniz de ğil mi? Ya da belki de benim aslında istedi ğim bir tek gece. Onları hayal etmek için. Eski şeyler bunlar. Belki de ölü şeyler. Ama ben..." Dalgın dalgın ellerini kaldırdı. "Ama bazı şeyler öldükten sonra bile rahatça uyumazlar. Kemikleri toprakların içinden ha ykırır." Jake, "Hayaletler var," dedi. Eddie onun gözlerinde Dutch Hill'deki evde hissetti ği deh şetin gölgesini gördü. Kapı nöbetçisi duvardan çıkar ak ona uzandı ğı zaman müthi ş bir korku duymu ş olmalıydı. "Bazen hayaletler vardır... Ve bazen geri gelirler." Roland, "Evet," diye mırıldandı. "Bazen vardır. Ve bazen geri gelirler." Susannah, "Belki de böyle şeylerin üzerinde durmamak daha do ğru olur," dedi. "Bazen... özellikle bir şeyin zor olaca ğını anladı ğın an, atına binip uzakla şman daha iyi olur." Silah şor bu sözleri dikkatle dü şündü. Sonra da ba şını kaldırarak kadına baktı. "Yarın gece ate şin ba şında size Susan'ı anlataca ğım. Babamın adının üzerine yemin ediyorum." Eddie birdenbire, "Bunu dinlememiz gerekiyor mu?" d iye sordu Böyle bir şey söylemi ş olması çok şaşırtıcıydı, çünkü aslına bakılacak olursa hiçbiri silah şorun geçmi şini onun kadar merak etmemi şti... "yani... bu sana gerçekten acı veriyorsa, Roland... Seni çok üzecekse belki de ..." "Sizin dinlemenizin gerekip gerekmedi ğinden emin de ğilim. Ama galiba benim bunu anlatmaya ihtiyacım var. Gelece ğimiz Kule'de Oraya kalplerimiz tam olarak gidebilmemiz için geçmi şi mümkün oldu ğu kadar gömmeliyim. Size hepsini anlatmam imkânsız. Benim dünyamda geçmi ş bile hareket halindedir. Birçok ya şamsal yolla kendini yeniden düzenler. Ama bu bir tek hikâye di ğerlerinin temsilcisi olabilir." Jake birdenbire ö ğrenmek istedi. "Vah şi Batı'yla ilgili bir hikâye mi?" Roland şaşkın şaşkın çocu ğa baktı. "Ne demek istedi ğini anlayamadım, Jake. Evet Gilead Baronlu ğu Batı Dünyası'nda. Ve Mejis'te de. Ama..."

Page 57: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Eddie, "Bu öykü gerçekten de Vah şi Batı'yla ilgili olacak," dedi. "Temeline inersen Roland'ın bütün hikâyeleri Vah şi Batı'yla ilgili." Arkaüstü uzanarak battaniyesini üzerine çekti. Hem do ğudan, hem de batıdan incecik'in hafif mırıltıları geliyordu. Eddie elini cebine sokarak R oland'ın verdi ği kur şunları aradı, onları bulunca memnun memnun ba şını salladı. Bu gece onları kulaklarına sokmadan uyuyabilece ğini sanıyordu. Ama ertesi gün kur şunlara yeniden ihtiyacı olacaktı. Henüz "turnikelemiyorlardı." Susannah genç adamın üzerine e ğilerek burnunun ucunu öptü. "Günün artık sona erdi mi, hayatım?" Eddie, "Evet," diyerek ellerini ba şının arkasında birbirine kenetledi. " Đnsan her gün dünyanın en hızlı treniyle yolculuk yapamaz . Dünyanın en akıllı bilgisayarını mahvedemez. Ve sonra da herkesin grip ten öldü ğünü ö ğrenemez. Hem de ak şam yemeğinden önce. Böyle şeyler insanı yoruyor." Gülümseyerek gözlerini yumdu. Uykuya daldı ğı sırada hâlâ tebessüm ediyordu. Rüyasında hepsi de Đkinci Cadde'yle Kırk Altıncı Sokak'ın kö şesinde durmu ş, alçak tahta perdenin üzerinden gerideki yaban otlar ı kaplı bo ş arsaya bakıyorlardı. Arkalarında Orta-Dünya'ya özgü kılıkl arı vardı. Ço ğu birbirlerine ayakkabı ba ğlarıyla ba ğlanmı ş geyik derisi ve eski gömleklerden olu şan giysiler. Ama Đkinci Cadde'den hızla geçen yayalar bunun farkında değillerdi sanki. Kimse Jake'in kuca ğındaki Hantal Billy'yi ve hiçbirinin silahını görmü yordu.' Eddie, çünkü biz birer hayaletiz, diye dü şünüyordu. Ve rahat duramayız, Tahta perdeye ilanlar yapı ştırılmı ştı. Bunlardan biri Sex Pistols'la ilgiliydi. Đlana göre grup yeniden birle şmelerinin onuruna turneye çıkıyordu. Eddie bunun oldukça gülünç oldu ğunu dü şünüyordu. Hiçbir zaman biraraya gelemeyecek bir gru p varsa o da Pistols'du. Di ğer bir ilansa Eddie'nin hiç duymadı ğı Adam Sandler adlı bir komedyenle ilgiliydi. Üçüncüsüyse yeni yet i şen genç cadılarla ilgili Zenaat adlı bir filmin ilanıydı. Bunun yakınına yaz güllerinin o tatlı pembesine benzeyen harflerle birkaç satır yazılmı ştı. Korkutucu irilikteki AYIYA bak! Bütün DÜNYA onun gözlerinde. Zaman sıskala şıyor, geçmi ş bir bilmece. Ortasında KULE size bekliyor. Jake, " Đşte," diye i şaret ediyordu. "Gül. Bakın arsanın ortasında bizi n asıl da bekliyor." Susannah, "Evet, çok güzel," diyordu. Sonra da gülü n yakınındaki tabelayı gösteriyordu. Tabelanın yüzü Đkinci Cadde'ye do ğruydu. Kadının sesinde de, gözlerinde de endi şe vardı. "Ama ya bu?" Tabelaya göre iki grup -Mills Đnşaat ve Sombra Emlak- birlikte "Turtle Bay Siteleri" diye bir şey yapacaklardı. Bu siteler tam burada in şa edilecekti. Ne zaman? Tabelada bu konuda sadece PEK YAKINDA denili yordu. Jake, "Onun için hiç endi şelenmeyin," diyordu. "O tabela daha önce de buraday dı. Herhalde iyice eski..." Aynı anda hızlanan bir motorun homurtusu havayı yar ıyordu. Kırk Altıncı Sokak tarafındaki tahta perdenin gerisinden pis kahvereng i egzoz dumanları yükseliyordu. Dumanla kötü bir haber gönderiliyormu ş gibi. Birdenbire o taraftaki tahtalar parçalanıyor ve kırmızı dev bir buldozer içeri giriyordu. Bunun bıçak a ğzı bile kırmızıydı. Ama kepçesinin üzerine çok parl ak bir sarıyla KIRMIZI KRALA SELAM! yazılmı ştı. Yüksek yerde Jake'i River Send Nehri'nin üzerindeki köprüden kaçıran adam oturuyor ve çürümü ş suratıyla kontrolların üzerinden onlara sırıtıyordu. Eski dostları Bıçakçı 'ydı bu. Ba şındaki geriye itti ği in şaat i şçilerinin giydi ği türdeki mi ğferin önünde siyah harflerle LAMERK DÖKÜMHANESĐ yazılıydı. Üzerine de dik dik bakan bir tek göz re smi yapılmı ştı. Bıçakçı buldozerin kesicisini indiriyordu. Bıçak ar sada çaprazlamasına ilerleyerek tu ğlaları kırıyor, bira ve gazoz şi şelerini parçalayarak parlak toz yı ğınaklarına dönü ştürüyordu. Ta şlardan kıvılcımlar fı ş. kırıyordu. O hiç de ho şa gitmeyen konuk, " Şimdi de o saçma sapan sorularınızı sorun da görelim," diye ba ğırıyordu. "Sevgili küçük adamlar, istedi ğiniz kadar sorun! Neden olmasın? Eski dostunuz Bıçakçı bilmecelerden çok ho şlanıyor! Yalnız şunu bilin! Ne sorarsanız sorun şu pis bitkiyi ezece ğim. Yamyassı edece ğim. Evet,

Page 58: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

bunu yapaca ğım! Sonra tekrar onun üzerinden geçece ğim. Dalları da ezilecek, kökleri de, sevgili küçük dostlarım! Evet, dalları da kökleri de!" Kırmızı buldozerin bıça ğı güle do ğru uzanırken Susannah bir çı ğlık atıyordu. Eddie tahta perdenin kenarını kavrıyordu. Üzerinden a şacak, gülün üzerine kapanarak onu korumaya çalı şacaktı. Ama çok geçti aslında. Eddie de bunu biliyordu. Başını kaldırarak buldozerin yüksek sürücü yerine bakı yordu. Bıçakçı'nın kaybolmu ş oldu ğunu görüyordu. Şimdi kontrolların ba şında Çuf Çuf Charlie'nin makinisti Bob vardı. Eddie avaz avaz, "Dur!" diye ba ğırıyordu. "Tanrı a şkına dur!" Buldozerin gölgesi gülün üzerine dü şüyordu. Bıçak tabelayı tutan direklerden birini kesiyordu. Eddie tabeladaki PEK YAKINDA sözc üklerinin yerini ŞĐMDĐ kelimesinin almı ş oldu ğunu görüyordu. Eddie birdenbire sürücü yerindeki ad amın makinist Bob olmadı ğını da anlıyordu. Roland'dı bu. Eddie karayolundaki arıza şeridinde do ğrulup oturdu. Soluk solu ğaydı. Nefeslerinin havada buharla ştı ğını görüyordu. Sıcak derisini kaplayan ter buz gibi olmaya ba şlamı ştı. Genç adam haykırdı ğından emindi. Ama Susannah hâlâ uyuyordu. Kadının, payla ştıkları yata ğın kenarından sadece ba şının tepesi çıkmı ştı. Jake sol tarafta hafifçe horluyordu. Battaniyen in altından tek kolunu çıkararak Oy'a sarılmı ştı. Hayvan da uyuyordu. Ama Roland de ğil. Silah şor sönmü ş olan ate şin di ğer yanında sakin sakin oturuyordu. Yıldızların ı şı ğında silahlarını temizliyor ve Eddie'ye bakıyordu. "Kötü rüyalar..." Bu bir soru de ğildi. "Evet." "A ğabeyin seni görmeye mi geldi?" Eddie, "Hayır," der gibi ba şını salladı, "O halde Kule mi? Gül Bahçeleri ve Kule?" Roland'ın yüzü ifadesizdi. Ama Eddie onun sesindeki gizli hevesi farketti. Kara Kule'den söz edildi ği zaman hep böyle oluyordu. Eddie bir keresinde silah şordan, "Kule ba ğımlısı," diye söz etmi şti. Roland bunu inkâra kalkı şmamıştı. "Hayır. Bu sefer de ğil." "O halde ne?" Eddie ürperdi. "So ğuk." "Evet, öyle. Ama hiç olmazsa ya ğmur ya ğmıyor. Sonbahar ya ğmuru olabildi ğince kaçınılması gereken kötü bir şeydir. Rüyanda ne gördün?" Eddie hâlâ duraksıyordu. "Sen bize hiçbir zaman iha net etmeyeceksin, de ğil mi, Roland?" "Hiçbir erkek bunu kesinlikle söyleyemez, Eddie. Ve ben birkaç defa kalle şlik ettim. Utanç duyarak. Ama... bence o günler artık s ona erdi. Biz bir varlı ğız. Bir ka-tet. Đçinizden birine, hatta Jake'in tüylü arkada şına bile, ihanet etti ğim takdirde kendime ihanet etmi ş olurum. Neden sordun?" "Amacından hiçbir zaman vazgeçmeyeceksin de ğil mi?" "Kule'ye gitmekten vazgeçmek mi? Hayır, Eddie. Bunu yapamam. Hiçbir zaman. Bana rüyanı anlat." Eddie onun bu iste ğini yerine getirdi. Hiçbir şeyi de atlamadı Sözleri sona erdi ği zaman Roland ka şlarını çatarak silahlarına baktı Sanki silahın parç aları Eddie konu şurken kendili ğinden biraraya gelivermi şti. "Rüyanın sonunda buldozeri senin kullandı ğını gördüm. Bu ne anlama geliyor? Hâlâ sana güvenemedi ğim anlamına mı? Bilinçaltım..." "Bu, psiko'nun lojisi mi? Susannah'yla senin sözünü etti ğinizi duydu ğum şu kabala?" "Evet, öyle sanırım." Roland bunu önemsemedi ğini açıkladı. "Saçma! Katanın uydurdu ğu şeyler! Rüyaların ya hiç anlamları yoktur ya da derin anlamları vardı r. Derin anlamları olanlar her zaman... şey... Kule'nin di ğer katlarından gelen mesajlardır. Hemen hemen çoğunlukla." Eddie'yi zekice süzdü. "Ve her mesaj da d ostlardan gelmez." "Yani bir şey ya da biri kafamla oynuyor? Bunu mu demek istiyo rsun?" "Bence bu olabilir. Ama sen yine de beni göz hapsin e almalısın. Çok iyi bildi ğin gibi gözetlenmesi gereken biriyim."

Page 59: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Eddie, "Ben sana güveniyorum," dedi. Bu sözleri bec eriksizce söyleyi şinden gerçekten içtenlikle konu ştu ğu anla şılıyordu. Bu durum Roland'a dokundu. Hatta onu sarstı da. Eddie, nasıl oldu da bu adamın duygu suz bir robot oldu ğunu düşünebildim, diye kendi kendine sordu. Belki Roland'ı n dü şgücü fazla de ğildi. Ama yine de duygulu biriydi. "Rüyanla ilgili bir şey beni çok endi şelendiriyor, Eddie." "Buldozer mi?" "Evet, o makine. Gülün tehlikede olması." "Jake gülü gördü, Roland. Bitki sapasa ğlamdı." Silah şor ba şını salladı. "Evet. Jake'in zamanında o belirli gün gül sapasa ğlamdı. Ama bu her zaman böyle olaca ğı anlamına da gelmiyor. Tabelanın belirtti ği in şaat ba şlarsa... e ğer buldozer kullanılırsa.. Eddie, "Bundan ba şka dünyalar da var," dedi. "Hatırlıyor musun?" "Bazı şeyler sadece bir tek dünyada varolabilir. Bir tek z amanda, bir tek yerde." Silah şor yere uzanarak yıldızlara baktı. "O gülü korumalı yız. Ne pahasına olursa olsun bunu yapmalıyız." "Onun da yine bir kapı oldu ğunu dü şünüyorsun, de ğil mi? Kara Kule'ye açılan bir kapı oldu ğunu?" Silah şor yıldızların ı şıldattı ğı gözleriyle Eddie'ye baktı. "Bence o belki de Kule'nin ta kendisi. Ve o ortadan kaldırılırsa..." Gözleri kapandı. Ve Roland ba şka bir şey söylemedi. Eddie uzun saatler uyuyamadan öylece yattı. Yeni gün so ğuk, hava da berrak ve parlaktı. Güçlü sabah güne şinde Eddie'nin bir gece önce farketti ği şey daha iyi gözüküyordu... Ama genç adam hâlâ bunun ne oldu ğunu anlayamıyordu. Bir bilmece daha! Ve Eddie bilme celerden iyice bıkmaya başlıyordu. Ayakta durmu ş, eliyle güne şten korudu ğu gözlerini kısmı ştı. Bir yanında Susannah, di ğer yanında da Jake vardı. Roland geride kamp ate şinin yanındaydı. "Gunna" dedi ği şeyleri topluyordu. Galiba bu, grubun dünyadaki bütü n e şyaları anlamına geliyordu. Silah şor ilerdeki binayla, onun ne oldu ğuyla ilgilenmiyordu. Bina ne kadar uzaktaydı? Kırk be ş kilometre mi? Yetmi ş be ş mi? Bu sorunun cevabı bu dümdüz uzanan topraklarda insanın görü ş alanının geni şli ğine ba ğlıydı. Ve Eddie yanıtı bilmiyordu. Bütün bildi ği Jake'in en a şağı iki konuda haklı oldu ğuydu. Gördükleri bir tür binaydı. Ve bu yapı karayo lunun dört şeridinin üzerine yayılmı ştı. Öyle olmalıydı. Yoksa binayı nasıl görebilirler di? Đncecik'in içinde kaybolup giderdi... Öyle de ğil mi? Belki de bina o açıklıklardan birinde, Suze'un "bul utların arasındaki delik" diye tanımladı ğı yerdeydi. Ya da belki de incecik o binadan önce s ona eriyordu. Ya da bu kahrolasıca bir halüsinasyondu. Her neyse. .. Şu ara onu unutsam daha iyi olur, dedi Eddie içinden. Biraz daha "turnikele me" yapmamız gerekiyor. Ama yine de bina Eddie'yi büyülemi ş gibiydi. Binbir Gece Masalları'na yakı şacak mavili, altın yaldızlı saydam bir saraya benziyordu . Ama aslında bina mavi rengi gökyüzünden, yaldızı da yeni do ğan güne şten çalıyordu. "Roland! Bir dakika buraya gelir misin?" Eddie önce silah şorun yanlarına gelmeyece ğini sandı. Ama Roland sonra Susannah'nın dengenin üzerindeki tabaklanmamı ş deriden şeridi sıkı ştırdı. Aya ğa kalkarken elini sırtının a şağısına dayadı. Sonra gerindi ve onların yanına geldi. "Tanrım!" dedi. "Bu grupta benden ba şka hiç kimsenin e şyaları derleyip toplayacak kadar aklı yok sanırsınız." Eddie, "Üzerimize dü şeni yaparız," diye cevap verdi. "Her zaman yapmıyor muyuz? Ama sen önce şuraya bak." Roland şöyle bir göz attı. Sanki binanın varlı ğını bile kabul etmek istemiyordu. Eddie, "O camdan de ğil mi?" diye sordu. Silah şor binaya yine bir an baktı. Eski dilde, "Öyle sanı yorum ortak," anlamına gelen bir söz söyledi. "Geldi ğim yerde camdan yapılmı ş pek çok bina var. Ama onların ço ğu i şhanı. ilerdeki binaysa daha çok Disney Dünyası'na yakı şacak bir şeye benziyor. Onun ne oldu ğunu biliyor musun?" "Hayır."

Page 60: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Susannah atıldı. "O halde binaya bakmayı neden iste miyorsun ki?" Roland uzaklarda camdan yansıyan ı şıklara tekrar baktı. Ama yine çabucak bir göz atıvermi şti. Sonra, "Çünkü o bela," diye açıkladı. "Ve tam yolum uzun üzerinde. Daha sonra oraya eri şece ğiz. Belayla kar şıla şmadan onunla birlikte ya şamaya gerek yok." Jake ö ğrenmek istedi. "Oraya bugün eri şebilecek miyiz?" Roland omzunu silkti. Yüzü hâlâ ifadesizdi. "Tanrı istiyorsa buluruz." Eddie, "Ah, Tanrım!" diye ba ğırdı. "Çin kurabiyelerinin içinden çıkan niyetleri yazarak bir servet kazanabilirsin." Silah şorun hiç olmazsa gülümseyece ğini umuyordu. Ama öyle olmadı. Roland dönerek geriye gi tti. Tek dizinin üzerine çöküp dengeyle torbasını omzuna vurdu. Ve di ğerlerini bekledi. Herkes hazır olduktan sonra hacılar 1-70 no.lu Eyaletlerarası Ka rayolu'nda do ğuya do ğru gitmeyi sürdürdüler. Silah şor öndeydi. Ba şını e ğmiş, gözlerini botlarının burnuna dikmi şti. Roland bütün gün konu şmadı. Đlerdeki binaya yakla şırlarken (silah şor, "Yolumuzun üzerindeki bela," gibi bir şey söylemi şti), Susannah onun bu durumuna huysuzlu ğun neden olmadı ğını anladı. Neden bu geceden sonra yollarına çıkaca k şeylerle de ilgili de ğildi. Roland onlara anlatmak için söz verdi ği hikâyeyi düşünüyordu. Ve onunki endi şeden de öte bir şeydi. Öğle yeme ği için mola verdikleri sırada artık ilerdeki binayı iyice görebiliyorlardı. Tümü ı şınları yansıtan camdan yapılmı ş, pek çok kulesi olan bir saraydı. Đncecik yapının çevresini ku şatmı ştı, ama saray gökyüzüne eri şmeye çalı şıyormu ş gibi görünen kuleleriyle yerden görkemlice yükseli yordu. Do ğu Kansas'ın dümdüz uzanan topraklarına uymayacak kada r garip bir çılgınlıktı bu. Tabii, öyleydi ya. Ama Susannah bunun ömrü boyunca gördü ğü en güzel bina oldu ğunu dü şünüyordu. Saray, Chrysler binasından bile daha güze ldi. Bu da az buz şey sayılmazdı. Saraya yakla şırlarken Susannah ba şka taraflara bakmakta daha da zorlanır oldu. Pamuk yı ğınları gibi bulutların yansımalarının cam şatonun masmavi gökyüzü gibi gözüken duvarlarından ve damlarından kaydı ğını izlemek ola ğanüstü güzel bir hayal oyununu seyretmeye benziyordu... Ama kar şılarındaki binanın tartı şma götürmez somut bir yanı da vardı. Belki de bunun bi r nedeni sarayın yere dü şen gölgesiydi. Genç kadının bildi ği kadarıyla serapların gölgeleri olmazdı. Ama hepsi bu kadar de ğildi. Saray vardı i şte. Susannah böyle şahane bir şeyin neden Stuckey ve Hardee'nin (ve tabii Boing Boing Burgerl eli'nin) ülkesinde yapılmı ş oldu ğunu bilemiyordu. Ama saray oradaydı. Genç kadın ger isinin zamanla açıklanaca ğını dü şündü. Sessizce kamp kurdular. Roland'ın yakacakları ate ş için baca olu şturmasını sessizce seyrettiler. Sonra da ate şin etrafında oturup batan güne şin kar şılarındaki dev cam binayı alevlerden olu şan bir şatoya dönü ştürmesini sessizce seyrettiler. Sarayın surları ve kuleleri k ıpkırmızı bir ı şıkla pırıldadı. Turuncuya, sonra da sarıya dönü ştü. Yukarlarında Eski Yıldız belirirken sıcaklı ğını kaybederek bezimsi sarıya boyandı... Susannah'nın kafasında Detta'nın sesi yankılandı. H ayır. Yıldız bu de ğil, kızım. Hiç de ğil! Bu Kuzey Yıldızı. Evde babanın kuca ğında otururken gördü ğün yıldız. Ama genç kadın istedi ğinin Eski Yıldız oldu ğunu farketti. Eski Yıldız ve Ya şlı Anne. Susannah, Roland'ın dünyasını özledi ğini farkederek şaşırdı. Sonra da kendi kendine neden bu kadar şaşırdı ğını sordu. Sonuçta bu, kimsenin onu "zenci di şi köpek" diye ça ğırmadı ğı bir dünyaydı. (Hiç olmazsa şimdilik.) Sevecek birini buldu ğu bir dünya... Ayrıca dostlar da edindi ği bir yer. Susannah bu son düşünce yüzünden neredeyse a ğlayacaktı. Jake'i sıkıca kendine çekti. Çocuk gülümseyerek buna izin verdi. Gözleri yarı kapalıyd ı. Đlerde incecik iniltiye benzeyen mırıltılarla şarkısını söylüyordu. Kulaklarındaki kur şunlara ra ğmen yolcular bu sesi duyuyorlardı. Yolun ötesindeki saraydan son sarılıklar da kaybolu rken Roland onları karayolundaki şeritte bırakarak kamp ate şinin ba şına döndü. Yine yapraklara sarılı geyik etinden pi şirip di ğerlerine da ğıttı. Yolcular dolmaları sessizce yediler. Susannah silah şorun hemen hiçbir şey yemedi ğini farketti. Yemek sona erdi ği sırada Samanyolu'nun ilerdeki şatonun duvarlarını yer yer süsledi ğini gördüler. Yansıma noktaları durgun suda beliren kıv ılcımlara benziyordu.

Page 61: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Sonunda sessizli ği Eddie bozdu. "Bunu yapman şart de ğil. Sana izin veriyoruz. Ya da seni affediyoruz. Ya da yüzündeki o ifadenin sil inmesi için gereken lanet olasıca şey neyse onu söylüyoruz." Roland ona aldırmadı. Su tulumunu bir testiden içki içen biri gibi dirse ğine dayadı. Ba şını arkaya atmı ş, gözlerini yıldızlara dikmi şti. Son yudumunu yolun yanına tükürdü. Eddie, "Senin bu ğdaylara iyi gelecek," dedi. Gülümsemiyordu. Roland sesini çıkarmadı ama yanakları bembeyaz kesi ldi. Hortlak görmü ş gibiydi. Ya da sesini duymu ş gibi. Silah şor, Jake'e döndü. Çocuk ona ciddi ciddi bakıyordu. "Ben on dört ya şında erkeklik sınavından geçtim. Ka-tet'imin, yani senin deyi şinle sınıfımın en genciydim. Belki de o zamana kadar ba şvuran adayların en genci. Bunun bir bölümünü sana anlattım, Jake. Hatırlıyor musun?" Susannah, hepimize birazını anlattın, diye dü şündü ama dilini tuttu. Eddie'yi de aynı şeyi yapması için bakı şlarıyla uyardı. Roland bunu anlatmı ş oldu ğu sırada kendinde de ğildi. Kafasının içinde Jake hem sa ğdı, hem de ölüydü. Silah şor o sırada delilikle sava şıyordu. Jake, "Walter'i kovaladı ğımız sırada söylediklerini mi kastediyorsun?" diye sordu. "Mola yerinden sonra. Ben... ben dü şmeden önce." "Evet, öyle." "Biraz hatırlıyorum. Ama hepsi o kadar. Rüyanda gör düklerini hatırlamak gibi bir şey." Roland ba şını salladı. "Öyleyse dinle. Bu sefer sana daha faz lasını anlataca ğım. Çünkü artık daha büyüksün. Galiba hepimiz de öyle." Susannah hikâyeyi ikinci kez de yine büyük bir ilgi yle dinledi. Genç Roland'ın babasının danı şmanı (babasının sihirbazı) Marten'i annesinin daire sinde bir rastlantı sonucu yakalaması. Ama aslında bunların h içbiri rastlantı de ğildi. Marten kapıyı açarak onu içeri ça ğırmasaydı çocuk oraya bir göz atacak ve geçip gidecekti. Marten, Roland'a annesinin onu görmek is tedi ğini söylemi şti. Ama arkalı ğı alçak koltukta oturan Gabrille Deschain'in üzgün tebessümünden ve gözlerini yere dikmesinden o sırada annesinin dünya da görmek istedi ği en son ki şinin o ğlu oldu ğunu anlamı ştı çocuk. Kadının al al olmu ş yanakları ve boynunun yanındaki a şk ısırı ğı çocu ğa her şeyi açıklamı ştı. Roland böylece Marten tarafından erkenden erkeklik sınavından geçmeye zorlanmı ştı. Ve çocuk hocasının beklemedi ği bir silahı, şahini David'i seçmi şti. Cort'u yenip onun asasını almı ştı... Ve ya şamının en büyük dü şmanını da edinmi şti böylece. Marten Broadcloak'u. Fena halde dayak yiyen Cort'un suratı şi şmiş ve çocukların oynadı ğı iblis maskesine dönü şmüştü. Komaya girmek üzereydi. Ama adam baygınlıkla sa vaşmış ve yeni silah şor adayına ö ğüt vermeye çalı şmıştı. "Bir süre daha Marten'e yakla şma." Eddie, Susannah ve Jake'e, "Bana dövü şümüzün bir efsaneye dönü şmesine izin vermememi söyledi," dedi Roland. "Gölgemin yüzünde sakallar belirip Marten'in rüyalarına girinceye kadar." Susannah sordu. "Onun sözünü dinledin mi?" "Bunu yapma fırsatını hiç bulamadım." Silah şor acı ve kederle gülümsedi. "Öğüdünü dü şünmeye karar verdim. Hem de ciddi olarak Ama ben da ha dü şünmeye başlamadan bazı şeyler... de ği şti." Eddie, "Olaylar de ği şiveriyor, öyle de ğil mi?" dedi. "Tanrım, evet." " Şahinimi gömdüm. Kullandı ğım o ilk silahı. Belki de en iyisini. Sonra... sana bu bölümü anlatmadı ğımdan eminim, Jake. Sonra kentin a şağısına gittim. Kavurucu yaz sıca ğını fırtınalar serinletti. Gökgürültüsü, dolu. Ve C ort'un e ğlendi ği o genelevlerden birinin yukarı katındaki bir odada il k defa bir kadınla yattım." Roland bir sopayla ate şi dürttü. Sonra yaptı ğı şeydeki bilinçsizce sembolizmi farkederek sopayı attı. A ğzını çarpıtarak güldü. Dumanlan tüten sopa, terkedilmi ş bir Dodge Aspen'in tekerle ğinin yakınına dü şüp söndü. " Đyiydi bu deneyim. Seks güzeldi. Tabii arkada şlarımızla dü şünüp fısılda ştı ğımız gibi ola ğanüstü bir şey de ğildi..." Susannah, "Bence gençler dükkândan satın alınan sek si gözlerinde büyütüyorlar, tatlım," dedi.

Page 62: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

"A şağıda piyanoya uyarak şarkı söyleyen sarho şların seslerini ve camlara vuran dolu tanelerinin gürültüsünü dinleyerek uykuya dald ım. Ertesi sabah uyandı ğım zaman... Şey... Öyle bir yerde uyanaca ğımı sanmadı ğım bir biçimde kendime geldim." Jake ate şe tekrar çalı çırpı attı. Alevler yükselerek Roland 'ın yanaklarını aydınlattı. Ka şlarının ve ait duda ğının a şağısına gölgeler çizdi. Silah şor konu şurken Susannah çok gerilerde kalan ıslak kaldırım t aşı ve ya ğmurun tatlıla ştırdı ğı yaz havası kokan sabahı hemen hemen görür gibi ol du. Orta-Dünya'nın batı bölgesinde küçük bir ülke olan New C anaan'ın Baronluk Merkezi Ginead'ın a şağı mahallelerinde, bir meyhanenin yukarsındaki bir f ahi şenin odasında olanları da. Bir gün önce dövü ş yüzünden vücudu sızlayan ve seksin gizemini yeni y eni ö ğrenen bir çocuk. Sık uzun kirpikleri yanaklarını gölgeley en, kapaklarının o ola ğanüstü mavi gözlerini örttü ğü, şimdi on dört de ğil, on ikisinde gibi duran bir çocuk. Bir elini fahi şenin gö ğsüne satmı ş, güne şten yanmı ş, şahinin izleri kalmı ş bile ğini örtünün üzerine bırakmı ş. Ya şamının en sonuncu güzel uykusunu uyuyan çocuk. Kısa bir süre sonra harekete geçecek olan, d imdik, ta şlı bir yamaçtan kayan bir çakıl gibi. Bir ba şkasına, sonra da bir di ğerine çarpan bir çakılta şı. Yerinden oynayan ta şlar di ğerlerine vururken kayan yamaç, sa ğıya akan topraklar yüzünden gürültüyle sarsılan dünya. Bir çocuk, yama çta bir çakıl. Gev şek ve kaymaya hazır. Ate şte bir budak patladı. Bu Kansas rüyasında bir yerde bir hayvan tiz bir sesle ba ğırdı. Susannah kıvılcımların Roland'ın inanılmayaca k kadar ya şlı yüzünün önünden dönerek yükselmelerini seyretti. Bu suratta bir yaz sabahı bir fahi şenin yata ğında uyuyan çocu ğun yüzünü gördü. Sonra da kapının hızla açıldı ğını ve Gilead'ın son sıkıntılı rüyasının yarıda kes ildi ğini. Hızla içeri giren adam ince, uzun boyluydu. Soluk b ir kot pantolon ve iki renkli iplikle örülmü ş tozlu bir gömlek giymi şti. Daha Roland gözlerini açamadan odada yata ğa do ğru ilerledi. (Çocu ğun yanındaki kadın daha sesi bile algılayamadan.) Yeni gelenin ba şında yılan derisi bir şeridi olan koyu gri bir şapka vardı, belinin a şağısından iki eski, deri tabanca kılıfı sarkıyordu. S ilahların sedir ağacından yapılmı ş kabzaları kılıflarından uzanmı ştı. Çocu ğun ilerde bir gün, mavi gözleri öfkeyle parlayan, ka şları çatılmı ş adamın hayal bile edemeyece ği topraklara götürece ği silahlar. Roland daha gözlerini açamadan harekete geçti. Sola do ğru yuvarlanarak elini karyolanın altına attı. Çok hızlı hareket ediyordu. Đnsanı korkutacak kadar hızlı. Ama... Susannah bunu da görüyordu... Ama sol uk kot pantolonlu adam çocuktan da daha hızlıydı. Roland'ı omuzlarından ya kaladı ğı gibi çekti. Çıplak çocu ğu yataktan çıkararak yere attı. Roland oraya yayılı p kaldı. Ama tekrar yıldırım hızıyla karyolanın altına elini uzattı. An cak kotlu adam çocuk istedi ğini alamadan onun parmaklarına bastı. Çocuk, "Köpek!" diye inledi. "Ah, seni..." Ama artık gözlerini açmı ştı. Ba şını kaldırdı ve ona saldıran köpe ğin babası oldu ğunu gördü. Fahi şe de yatakta do ğrulup oturmu ştu. Gözleri şi şmiş, yüzünün hatları sarkmı ştı. "Buraya bak!" diye ba ğırdı somurtarak. "Buraya bak! Odama öyle paldır kül dür giremezsin! Giremezsin ya! Bir ba ğırmaya ba şlarsam..." Adam ona aldırmadan karyolanın altına uzandı ve iki tabanca kayı şını çıkardı. Her ikisinin de uçlarında birer silah vardı. Ço ğunlu ğun silahsız oldu ğu bu dünyada şaşılacak büyük silahlardı, ama Roland'ın babasının be lindekiler kadar büyük sayılmazlardı. Tabancaların kabzaları kakmalı tahtadan de ğil, a şınmı ş maden levhalardan olu şmuştu. Fahi şe yeni gelen adamın belinde ve elindeki silahları görünce yüzündeki somurtkan ifade kaybold u. O iki tabancayı genç müşterisinin belinde görmü ştü bir gece önce. Sonra çocu ğu yukarı çıkararak silahlarını almı ştı. O en iyi tanıdı ğı şey dı şında. Şimdi kadının yüzünde türlü vartayı atlatan insanlara özgü o sinsi ifade vardı. Yataktan fırlayarak kapıya koştu ve dı şarı fırladı. Öyle hızlı davrandı ki, sabah güne şi çıplak kabaetlerini ancak bir an aydınlattı. Karyolanın yanında ayakta duran baba da, yerde çıpl ak yatan o ğul da ona bakmadılar bile. Kot pantolonlu adam silah kayı şlarını uzattı. Roland onları bir gün önce çırakların barakalarının altındaki yerden almı ştı. Silah deposunun kapısını Cort'un anahtarıyla açmı ştı. Kot pantolonlu adam kayı şları Roland'ın

Page 63: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

burnuna do ğru salladı. Bir insanın finonun di şleyip çi ğnedi ği yırtık bir giysiyi ona do ğru sallaması gibi. Adam kayı şları öyle şiddetle salladı ki, bunlardan biri fırladı. Roland onu havada yakaladı. Çocuk, "Ben sizin batıda oldu ğunuzu sanıyordum," dedi. "Cressia'da Farson'un peşinde..." Roland'ın babası ona öyle şiddetli bir tokat indirdi ki, çocuk sendeleyerek odanın di ğer bir kö şesine yuvarlandı. A ğzının yanından kanlar akıyordu. Roland korkunç bir an, içinden gelen sese uyarak elindeki silahı kaldırdı. Steven Deschain ellerini beline dayayarak ona baktı . Çocu ğun kafasından geçenleri daha iyice belirginle şmeden okuyuverdi. Dudakları ne şesiz bir tebessümle gerildi. Bütün di şleri ortaya çıktı. Hatta di şetleri bile. "Madem istiyorsun, beni vur. Neden olmasın? Bu i ğrenç olayı tamamla. Ah, tanrılar, ben buna sevinirim!" Roland tabancayı yere bırakarak elinin tersiyle onu itti. Birdenbire parmaklarının silahın teti ğine bile yakla şmasını istemedi ğini farketmi şti. Sanki parmakları tam anlamıyla kontrolü altında de ğildi. Bir gün önce bu saatlerde Cort'un burnunu kırmı ş oldu ğunu anımsadı. "Dün sınavdan geçtim, baba. Cort'un asasını aldım. Yarı şmayı kazandım. Ben artık bir erke ğim." Babası, "Sen bir budalasın," dedi. Artık gülümsemiy ordu. Yorgun ve ya şlanmı ş gibiydi. Fahi şenin yata ğına çöktü. Hâlâ elinde tuttu ğu silah kayı şlarına baktı. Ve onları ayaklarının arasına attı. "Sen on dört ya şında bir ahmaksın! Bu da ahmakların en kötüsü, en çaresizi demektir." Ba şını kaldırdı. Yeniden öfkelenmi şti. Ama Roland buna aldırmadı. Öfke o ya şlı ve yorgun ifadeden çok daha iyiydi. "Yeni emeklemeye ba şladı ğın günlerde bile bir dâhi olmadı ğını biliyordum. Ama düne kadar aptal oldu ğuna inanamazdım. Seni mezbahaya sokulan bir inek gibi sürmesine izin verdin! Tanrılar! Sen babanın yüzünü unuttun! Haydi, söyle bunu!" Bu sözler çocu ğun da öfkelenmesine neden oldu. Bir gün önce bütün o şeyleri yaparken babasının yüzünü kafasında iyice canlandır mıştı. Çocuk haykırdı. "Bu do ğru de ğil!" Çıplak kabaetleriyle fahi şenin odasının kıymık kıymık tahta zemininde oturuyordu. Sırtını duvara d ayamı ştı. Pencereden süzülen güneş biçimli, kusursuz yanaklarındaki tüyleri aydınlatı yordu. "Pekâlâ da do ğru, köpek yavrusu! Akılsız encik! Şimdi pi şman oldu ğunu açıkla, yoksa derini yüzer..." Roland dayanamayarak, "Onlar beraberlerdi!" diye pa tladı. "Karınla danı şman sihirbazın! Adamın dudaklarının izi kadının boynund a kalmı ştı. Bunu gördüm! Annemin boynundaki izi!" Uzanarak tabancayı aldı. A ma o utancı ve öfkesi arasında yine de parmaklarının teti ğe do ğru kaymamalarına dikkat etti. Çıraklara verilen tabancanın sade, süssüz kabzasını kavradı. "Bugün annemi ba ştan çıkaran o alça ğın, o kalle şin ya şamını bununla sona erdirece ğim! E ğer bana yardım edecek kadar erkek de ğilsen o zaman hiç olmazsa yana çekil ve benim..." Steve'in kalçasındaki tabancalardan biri kılıfından çıkarak adamın elinde beliriverdi. Roland babasının elini oynattı ğını bile görmemi şti Steve bir el ate ş etti. Bu küçük odada kulakları sa ğır eden, gökgürültüsü gibi bir sesle yankılandı, Roland ancak bir dakika sonra a şağıdan gelen soruları, gürültüleri duyabildi. O sırada çırak tabancası çoktan ortadan kaybolmu ştu. Çocu ğun elinden uçmuş ve geride sadece bir karıncalanma bırakmı ştı. Silah pencereden fırlamı ş, aşağıya uçup gitmi şti. Kabzası bir maden yumrusuna dönü şmüştü. Tabancanın, silah şorun uzun hikâyesindeki kısa rolü sona ermi şti. Şok geçiren Roland hayretle babasına baktı. Steven d e onu süzüyordu. Uzun bir süre bir şey söylemedi. Ama şimdi suratı çocu ğun tâ ilk günlerinden hatırladı ğı gibiydi: güven dolu ve sakin. Yorgunluk ve o yarı ç ılgınca öfke geceki fırtına gibi kaybolmu ştu. Steve sonunda konu şmaya ba şladı. "Sana haksızca şeyler söyledim. Özür dilerim. Benim yüzümü unutmadın, Roland. Ama yine de bir bud ala gibi davrandın. O adam senin ya şamın boyunca hiçbir zaman olamayaca ğın kadar kurnaz ve sinsi. Ve sen onun seni sürüklemesine izin verdin. Ancak tanrılar ın inayeti ve ka'nın yardımı sayesinde batıya yollanmaktan kurtuldun. Böylece ge rçek bir silah şor daha Marten'in yolunun üzerinden çekilmi ş oldu... John Farson'un yolunun üzerinden...

Page 64: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Ve onları yöneten yaratı ğın yolunun üzerinden de." Do ğrularak kollarını açtı. "Roland, seni kaybetseydim, ölürdüm!" Çocuk aya ğa kalkıp babasına do ğru gitti. Steve onu sertçe kucakladı. Roland'ı önce bir yana ğından, sonra da di ğerinden öperken çocuk a ğlamaya ba şladı. Ardından Steve Deschain, Roland'ın kula ğına altı sözcü ğü fısıldadı. Susannah, "Ne?" diye sordu. "Hangi altı sözcü ğü?" Roland açıkladı. "'Ben bunu iki yıldan beri biliyordum.' Đşte babam bana bunu fısıldadı." Eddie, "Tanrım!" dedi. "Babam bana saraya geri dönemeyece ğimi söyledi. 'Dönersen daha gece olmadan ölürsün,' dedi. 'Marten'in yapabilece ği her şeye ra ğmen kaderin böyle çizilmi ş. Ama o sen büyüyüp onun için bir sorun olmadan önce seni öldürece ğine yemin etti.. Yani sınavı kazanmı ş da olsan Gilead'dan yine de ayrılman gerekiyor. Am a sadece bir süre için. Batı yerine do ğuya gideceksin. Seni yalnız ba şına ya da bir amacın olmaksızın göndermeyece ğim.' Bir an durdu, sonra da aklına yeni gelmi ş gibi ekledi. 'Çıraklara verilen berbat silahlarla da gitmeyeceksin.'" Jake ö ğrenmek istedi. "Nasıl bir amaç?" Hikâyenin onu büyü ledi ği belliydi. Gözleri hemen hemen Oy'unkiler kadar parlıyordu. "V e hangi arkada şlar?" Roland, "Bütün bunları şimdi ö ğreneceksin," dedi. "Ve daha sonra beni yargılayacaksınız." . Silah şor çok zor bir i şi tamamlamı ş bir insan gibi derin derin içini çekti. Sonra ate şe yeniden odun attı. Alevler yükselerek gölgeleri biraz gerilettiler. Roland konu şmaya ba şladı. O garip uzun gece boyunca konu ştu durdu. Susan Delgado'nun hikâyesi ancak güne ş do ğuda belirdi ği ve ilerdeki cam sarayı taze bir günün renklerine, boyadı ğı zaman sona erdi. Sarayın kendi rengiyse acayip bir ye şildi. ĐKĐNCĐ BOLUM SUSAN 1. Öpen Ay'ın Altında Tam Dünya'da Öpen Ay diye tanımlanan kusursuz bir d aire, Hambry'nin yedi buçuk kilometre do ğusunda ve Eyebolt Kanyonu'nun on be ş kilometre güneyindeki sarp tepenin yukarsındaydı. Tepenin ete ğinde yazın sonuna özgü o sıcak, güne şin iki saat önce batmı ş olmasına ra ğmen hâlâ bo ğucuydu. Ama Cöos'un doru ğunda, sert rüzgârlar ve so ğuk hava yüzünden Hasar artık gelmi ş gibiydi. Orada yanında sadece bir yılan ve de ği şim geçirmi ş bir kediyle yalnız ba şına ya şayan kadın için uzun bir gece olacaktı. Ama neyse, aldırma. Aldırma, hayatım. Çalı şan eller mutlu ellerdir. Gerçekten. Kadın ziyaretçilerinin nallarının gürültüsü duyulma z oluncaya kadar bekledi. Kulübenin büyük odasında pencerenin önünde sessizce oturuyordu. (Burada bir oda daha vardı. Bir dolaptan fazla büyük olmayan bir ya tak odası.) Altı ayaklı kedisi Musty kadının omzundaydı. Kuca ğıysa ayı şı ğı doluydu. Üç adamı götüren üç at. Kendilerine Büyük Tabut Avc ıları diyorlardı. Kadın burun kıvırdı. Erkekler gülünçtü. Gerçekten ö yle. En gülünç yanları da fazla bir şey bilmemeleriydi. Kendilerine kabadayıca adlar koy an erkekler. Kaslarıyla, bol içki içebilmeleriyle, tıka basa yem ek yiyebilmeleriyle övünen erkekler. Cinsel organlarıyla daima gururlanan erke kler. Evet, hatta bu zamanda bile! Ço ğunun tohumları kötü ve bozuktu. En yakın kuyuda bo ğulmaya layık çocukların dünyaya gelmesine neden oluyorlardı. Ah, ama suç hiçbir zaman onlarda değildi. Öyle de ğil mi, hayatım? Hayır, suç her zaman kadındaydı. Ka dının suçu, kadının rahmi. Erkekler ne kadar da korkaktı. Sırıt kan korkaklar. Bu üç adam da di ğerlerinden farklı de ğillerdi. O topallayan ya şlı adama dikkat etmeye de ğerdi. O fazla meraklı, berrak gözleriyle kendisini süzmü ştü. Ama kadın o gözlerde zamanı gelince ba şa çıkamayaca ğı hiçbir şey görmemi şti. Erkekler! Kadın pek çok hemcinsinin onlardan neden korktu ğunu anlayamıyordu. Tanrılar onları, ba ğırsaklarının en savunmasız kısmını vücutlarından sa rkacak biçimde yaratmamı ş mıydı? Yerini şaşırmı ş ba ğırsak parçasına benzeyen oraya tekmeyi indirdin mi, sümüklüböcekler gibi iki büklü m olurlardı. Oralarını okşadı ğın anda da beyinleri eriyordu. Bu bilgece dü şüncesine inanmayanların bu geceki i şini bir an izlemeleri yeterliydi. Daha sonra yapaca ktı bu i şi. Thorin!

Page 65: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Hambry Belediye Ba şkanı! Baronlu ğun Ba ş Koruyucusu! Hiçbir ahmak ya şlı bir ahmak kadar aptal olamazdı. Ancak bütün bu dü şüncelerin aslında kadrin üzerinde fazla bir etkisi yoktu. Gerçek bir kin de karı şmıyordu bunlara. Kendilerine Büyük Tabut Avcıları a dını takan üç adam ona şahane bir şey getirmi şlerdi. Şimdi ona bakacaktı. Evet, gözlerine ziyafet çekecekti. Topal Jonas ya şlı kadına bu harika şeyi saklaması için ısrar etmi şti. Ona böyle yerleri oldu ğundan söz ettiklerini söylemi şti. Tabii o yerleri kendisi görmek istemiyordu. Tanrı korusun! Kadının hiçbir gizli ye rini. (Depape'le Reynolds bu şakaya deli gibi gülmü şlerdi.) Kadın da o şeyi saklamı ştı ama rüzgâr artık adamların atlarının nal seslerini yutmu ştu. Şimdi istedi ği gibi davranabilirdi. Göğüsleri Hart Thorin'in pek fazla olmayan aklını ba şından alan kız en a şağı bir saat sonra gelecekti. (Ya şlı kadın kızın kentten yürüyerek gelmesi için ısrar etmi şti. Ayı şı ğında böyle yürümenin insanın ruhunu temizleyece ğinden söz etmi şti. Ama aslında iki randevusu arasında bo ş zamanı olmasını istemi şti. Bu saatte istedi ğini yapabilecekti.) Yaşlı kadın, "Ah, o çok güzel," diye fısıldadı. "Bunda n eminim." Kendisinde bir canlılık mı hissediyordu? Tanrılar! "Evet, içine sakladıkları kutunun üzerinden bile ı şıltısını farkettim. O çok güzel, Musty, tıpkı senin gibi." Kadın omzundaki ke diyi alıp gözlerinin önüne doğru tuttu. Ya şlı erkek kedi mırıldanarak yassı suratını kadına do ğru uzattı. Đhtiyar kadın hayvanın.burnunu öptü. Kedi mutlulukla bulanık, grimsi ye şil gözlerini yumdu. "Senin gibi güzel. Sen gerçekten g üzelsin, güzelsin! Heh heh heh!" Yaşlı kadın kediyi yere bıraktı. Hayvan a ğır a ğır oca ğa do ğru gitti. Orada ate ş cansızca yanıyor, tembel tembel tek bir kütü ğü kemiriyordu. Musty'nin kuyru ğunun ucu ikiye ayrılıyordu. Bu yüzden eski resimlerdeki şeytanın kuyru ğuna benziyordu. Musty odadaki turuncu sönük ı şıkta kuyru ğunu sallıyor, yanlarından sarkan o bir çift fazla baca ğı titriyordu. Yerde onu izleyerek duvara do ğru yükselen korkunç gölgesi örümcekle kedinin birle şmesi sonucu ortaya çıkan bir yaratı ğa benziyordu. Yaşlı kadın aya ğa kalkarak dolaba benzeyen yatak odasına gitti. Jon as'ın ona verdi ği şeyi buraya saklamı ştı. Adam, "Bunu kaybedersen, kafanı da kaybedersin," de mişti. , Đhtiyar kadın da, "Hiç korkma, aziz dostum," diye ce vap vermi ş, omzunun üzerinden Jonas'a bir köle gibi, yaltaklanırcasına bakmı ştı! Erkekler! Kabara kabara dola şan budala yaratıklardı. Kadın yata ğının ayakucuna gidip diz çöktü. Elini karyolanın al tına toprak zemine sürdü. Bunu yaparken pis, verimsiz toprakta çizgile r belirerek bir kare olu şturdu. Kadın parma ğını bu çizgilerden birine soktu. Gizli bir kapa ğı kaldırdı. (Bu öyle ustalıkla gizlenmi şti ki, özel 'dokunma gücü' olmayan hiç kimse kapa ğı açamazdı.) Otuz santim eninde ve altmı ş santim derinli ğinde bir çukur vardı burada, içine demir a ğacından yapılmı ş bir kutu yerle ştirilmi şti. Kutunun üzerine ince, ye şil bir yılan çöreklenmi şti. Kadın yılanın sırtına dokundu ğu zaman hayvan ba şını kaldırdı. Sessiz bir ıslıkla a ğzı açıldı. Dört çift zehir di şi vardı bu a ğızda. Đki çift yukarda, iki de a şağıda. Đhtiyar kadın şarkı söylermi ş gibi mırıldanarak yılanı aldı. Hayvani! yassı suratını kendisininkine yakla ştırırken yılan a ğzını biraz daha açtı ve tıslaması duyulur oldu. Ya şlı kadın da a ğzını açtı. Külrengi kırı şık dudaklarının arasından pis kokulu, sarımsı, paslı dilini uzattı. Ve dilinin üzerine iki damla zehir dü ştü. Bu zehir içkiye karı ştırılırsa bir ziyafetteki bütün konuklan öldürebilirdi. Đhtiyar kadın zehiri yuttu. A ğzı, bo ğazı ve gö ğsü sert bir içki içmi şcesine yandı. Bir an oda gözlerinin önünde bulanıkl aştı. Kulübenin pis havasında birtakım mırıltılar duydu. "Görünmeyen do stlarım" diye tanımladı ğı şeylerin sesleriydi. Kadının gözlerinden yapı şkan ya şlar, zamanın yanaklarında açtı ğı çukurlardan a şağıya aktı. Sonra soluk verdi ve odanın dönmesi durdu . Sesler de kesildi. Đhtiyar kadın Ermot adlı yılanın kapaksız gözlerinin arasını öptü. (E, Öpen Ay zamanı bu, diye dü şündü.) Yılan kadının yata ğının altına kayarak çöreklendi. Cadının avuçlarını demir a ğacından kutunun üzerinde dola ştırmasını seyretti. Yaşlı kadın kolunun dirseklerinin yukarsındaki kasları n titrediklerini

Page 66: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

hissediyordu. Belinin a şağısında da bir canlanma var gibiydi. Yıllardan beri cinsel istek duymamı ştı. Oysa şimdi hissediyordu. Ama bunun nedeni Öpen Ay değildi. Ya da ayın buna fazla katkısı yoktu. Kutu kilitliydi. Jonas ona anahtar vermemi şti. Ama cadı için hiç de önemli değildi. O çok uzun süre ya şamış, türlü şeyi incelemi şti. Birtakım yaratıklarla i ş görmü ştü. Cesurca konu şan ve kabara kabara yürüyen erkekler bunları gözucu yla bile görseler yangın çıkmı ş gibi kaçı şırlardı. Büyücü elini kilide do ğru uzattı. Kilidin üzerinde bir göz resmi ve Yüksek Dil'de bir cümle vardı. (BEN Đ AÇANI GÖRÜYORUM.) Yaşlı kadının burnuna birdenbire normal ko şullarda farketmedi ği koku geldi. Küf, toz, kirli yatak, karyolada otururken y enilen yemek kırıntılarının kokusu. Buna eskiden yakılan buhur ve kül kokusu ka rı şıyordu. Gözleri sulanan, kurumu ş bir kadının kokusu da. Kutuyu burada açıp içindeki harika şeye bakmayacaktı. Dı şarı çıkacaktı. Orada hava temizdi. Etraf sadece ada çayı ve çalı kokuyordu. O harika şeye Öpen Ay'ın ı şıklarında bakacaktı. Cöos Tepesi'nden Rhea homurdanarak kutuyu çukurdan çıkardı. Yine homurdanarak aya ğa kalktı. (Altından gaz da kaçırdı.) Kutuyu koltu ğunun altına sıkı ştırıp odadan çıktı. Kulübe tepenin doru ğunun a şağısındaydı. Doruk, kulübeyi bu yüksek yerlerde Hasat'tan Geni ş Dünya'nın sonuna kadar hemen hemen devamlı esen en sert kı ş rüzgârlarından bile koruyordu. Bir patika tepenin e n yüksek noktasına do ğru çıkıyordu. Bu dar yol dolunayın ı şıklarında gümü ş bir hendek gibi gözüküyordu. Yaşlı kadın oflaya puflaya keçi yolundan çıktı. Beyaz saçları pis yı ğınlar halinde ba şım çevreliyor, siyah giysinin altında ya şlı gö ğüsleri sa ğa sola sallanıyordu. Kedi onun gölgesini izliyor ve hâlâ b oğuk bo ğuk mırıldanıyordu. Dorukta rüzgâr kadının saçlarını uçurarak mahvolmu ş suratından kaldırdı. Etrafı kemirerek Eyebolt Kanyonu'nun di ğer ucuna kadar eri şen incecik'in iniltiyi andıran fısıltısını büyücünün kula ğına kadar getirdi. Cadı bu sesten hemen hiç kimsenin ho şlanmadı ğını biliyordu. Ama kendisi bu mırıltıyı seviyordu. Cöos'lu Rhea'nın kula ğına ninni gibi geliyordu. Ay yukarda süzülüyor, par lak yüzündeki gölgeler öpü şen iki â şı ğın siluetini çiziyordu... Yani a şağıdaki sıradan ahmaklara inanırsanız. A şağıdaki sıradan ahmaklar her dolunayda yeni bir surat ya da suratlar görüyorlardı. Ama cadı orada sadece bir surat oldu ğunu biliyordu, iblisin suratı. Ölümün suratı. Ama ya şlı kadın kendini hiç bu kadar hayat dolu hissetmemi şti. "Ah, benim güzelim," diye fısıldayarak eklemlen çar pılmı ş parmaklarıyla kilide dokundu. Şi ş eklemlerinin arasından hafif kırmızı bir ı şık süzüldü. Bir çıtırtı duyuldu. Kadın bir yarı şta ko şmuş gibi soluk solu ğa kutuyu yere koyarak açtı. Kutudan etrafa gül rengi bir ı şık yayıldı. Öpen Ay'ın ı şıklarından daha sönük ama ondan kat kat güzeldi. I şık kutunun üzerine e ğilmi ş olan, mahvolmu ş suratı aydınlattı. Bir an bu surat genç bir kızın yüzüne d önüştü. Musty etrafı kokladı. Ba şını uzatmı ş, kulakları kafasına yapı şmıştı. Ya şlı gözlerinin etrafını o pembe ı şık aydınlatıyordu. Rhea hemen kıskançlı ğa kapıldı. "Çekil git, ahmak! Bu senin gibilere göre bir şey de ğil!" . Hayvana vurdu. Musty gerileyerek tısladı. Kaynayan bir çaydanlı ğınkini andıran sesler çıkarıyordu. Öfkeyle Cöos Tepesi'nin doru ğunu i şaretleyen toprak yı ğınına gitti. Oraya oturarak bu olay onu hiç ilgilendirmiy ormuş gibi bir tavırla pençesini yaladı. Rüzgâr durmadan tüylerini tarıyor du. Kutunun içindeki kadife bir kesede cam bir küre var dı. O gül rengi ı şıkla dolu olan küre mutlu bir kalbin atı şları gibi usulca çakıyor, sanki etrafa bakıyordu. Büyücü küreyi alarak, "Ah güzelim," diye mırıldandı . Küreyi yukarıya kaldırdı. Çakıp sönen ı şı ğın ya ğmur gibi yüzünden a şağıya akmasını sa ğladı. "Ah, sen canlısın! Gerçekten de!" Kürenin içindeki ı şık birdenbire koyula şarak kırmızıya dönü ştü. Ya şlı kadın kürenin avuçlarının arasında çok güçlü bir motor gi bi sarsıldı ğını hissetti. Ve yine bacaklarının arası çok eski günlerde kaldı ğını sandı ğı bir heyecanla canlandı. Sonra sarsıntı kesildi ve kürenin içindeki ı şık sanki çiçek yapraklarıymı ş gibi büküldü. Şimdi kürenin içinde pembemsi bir gölge vardı... Ve üç atlı gölgelerin arasından çıktı. Büyücü önce onların küreyi getiren adamlar olduklarını sandı. Jonas ve di ğerleri. Ama hayır, bunlar daha gençtiler. Yirmi be şinde olan

Page 67: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Depape'den bile daha genç. Üçlünün sa ğındaki atlının eyer ka şına bir ku şun kafatası geçirilmi şti. Bu garip ama gerçekti. Sonra sa ğdaki ve soldaki iki genç kayboldu. Kürenin gücüyle nasıl olduysa karanlıklara karı ştılar. Geride ortadaki genç kaldı. Cadı onun kot pa ntolon ve bot giymi ş oldu ğunu farketti. Ba şındaki yassı kenarlı şapka yüzünün üst yarısını gizliyordu. Atın üzerinde rahatça oturuyordu. Kadın ın ilk korkulu dü şüncesi, bir silah şor oldu. Đç Baronluklar'dan do ğuya geliyor. Hatta belki de Gilead'dan! Ama atlının çocuk denecek ya şta oldu ğunu anlaması için yüzünün üst yarısını görmesine gerek yoktu. Kalçalarının üzerinde tabanc a olmadı ğını görmesi de. Ama cadı yine de delikanlının silahsız geldi ğini sanmıyordu. Biraz daha iyi görebilseydi... Büyücü küreyi burnunun ucuna do ğru yakla ştırdı, "Daha yakına, hayatım! Daha da yakına!" Ne bekledi ğini kendi de bilmiyordu. Belki de hiçbir şey. Ama cam kürenin içindeki karanlıkta atlı daha yakla ştı. Yüzer gibi. Sanki atla binicisi suyun altındalardı. Ya şlı kadın delikanlının sırtında bir ok kılıfı oldu ğunu gördü. Önündeki eyer ka şındaysa kurukafa de ğil, kısa bir yay vardı. Eyerin sa ğ tarafında, bir silah şorun kılıflı tüfe ğini ta şıyaca ğı yerden bir mızra ğın tüylü ucu gözüküyordu. Bu genç Eskiler'den de ğildi. Suratı onlarınkine hiç benzemiyordu... Ama ya şlı kadın onun Dı ş Kavis'ten oldu ğunu da sanmıyordu. Đhtiyar cadı, "Sen kimsin, çocuk," diye sordu. "Ve b en seni nasıl tanıyaca ğım? Şapkanı iyice a şağıya çekti ğin için o lanet olasıca gözlerini göremiyorum. Evet şapkanı çok a şağıya çekmi şsin! Belki seni atından tanırım... ya da belki de.. . Çekil ba şımdan, Musty! Neden beni bu kadar rahatsız ediyorsu n? Öfff!" Kedi gözetleme yerinden dönmü ş, kadının şi şmiş ayak bileklerinin arasında dola şıp ona sürtünüyordu. Hırıltısından daha da bo ğuk bir sesle miyavlıyordu... Đhtiyar ona tekme atınca Musty çevik bir hareketle k açtı... Sonra tekrar yakla şarak ayın ı şıldattı ğı gözleriyle ona baktı. Ö yumu şak bo ğuk sesiyle bağırdı. Rhea hayvanı yine tekmeledi. Bu dâ ilki kadar etkis iz oldu. Büyücü tekrar cam küreye baktı. At ve o ilginç binicisi gözden kaybol muştu. Pembemsi ı şık da öyle. Şimdi ihtiyarın elindeki ölü bir cam küreydi ve sade ce aydan ödünç aldı ğı ı şı ğı yansıtıyordu. Rüzgâr sertle şerek kadının giysisini harap olmu ş vücuduna yapı ştırdı. Musty hanımının tekmelerine aldırmayarak öne atıldı ve on un bileklerine sarıldı. Durmadan da ona do ğru miyavlıyordu. " Đşte, yaptı ğını gördün mü, hastalık yuvası, pire torbası? Đçindeki ı şık söndü! Tam da ben..." Sonra kulübesine çıkan araba yolundan gelen sesi du ydu. Rhea Musty'nin neden öyle davrandı ğını anladı. Duydu ğu bir şarkıydı. O kızın sesi. Erken gelmi şti kız. Büyücü korkunç bir biçimde yüzünü buru şturarak e ğildi ve cam küreyi tekrar kutusuna koydu. Gafil avlanmaktan hiç ho şlanmazdı. Ve a şağıdaki o küçük hanım da bunun cezasını çekecekti. Kutunun içine kapitone ku maş geçirilmi şti. Küre tam yerine oturdu. Lord hazretlerinin kabına oturtulan bir yumurta gibi. Tepenin aşağısından hâlâ o şarkı söyleyen kızın sesi geliyordu. Daha da yakla şmıştı. (Lanet olasıca rüzgâr ters yönden esiyordu. Yoksa k ızın sesini daha önce duyacaktı.). "A şk, ah, kayıtsız a şk. Kayıtsız a şkın ne yaptı ğını göremiyor musun?" Cadı, "Sana kayıtsız a şkın ne oldu ğunu ö ğretirim, bakire di şi köpek," diye söylendi. Kollarının altından yükselen ek şi ter kokusunu duyabiliyordu. Ama bacaklarının arasındaki o canlılık kaybolmu ştu. "Sana ihtiyar Rhea'ya erkenden gelmenin neye malolaca ğını gösterece ğim! Tabii ya!" Parmaklarını önündeki kutunun kilidine sürdü ama ki lit kapanmadı. Ya şlı kadın kilidi fazla tela şla açtı ğını ve "dokunu ş"tan yararlandı ğı zaman içindeki bir şeyi kırdı ğını dü şündü. O göz ve cümle sanki onunla alay ediyordu. "B ENĐ AÇANI GÖRÜYORUM." Kilidi bir anda onarabilirdi. Ama şu anda bu kadarcık bile zamanı yoktu. Cadı sızlanır gibi, "Ba ş belası yaratık," diye homurdandı. Ba şını bir an yakla şan sese "do ğru kaldırdı. (Tanrılar! Kız gelmi şti bile. Üstelik de söylenenden kırk be ş dakika önce!) Rhea kutunun kapa ğını kalbi sızlayarak

Page 68: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

kapattı. Çünkü cam küre yeniden canlanmaya ba şlıyor, içine yine o gül rengi ı şık doluyordu. Ama artık bakmak ya da hayal kurmak için zamanı yoktu. Bunu belki daha sonra yapabilirdi. Thorin'in o uygunsuz ya şlılık ihtirasının odak noktası gittikten sonra. Büyücü kendi kendini uyardı. Kıza çok kötü bir şey yapmamak için kendini tutmalısın. Unutma, o Thorin yüzünden burada. Hamil e kalan ve evlenme feryatlarına sevgilisinin aldırmadı ğı o deneyimsiz kızlardan de ğil. Bütün bunlar Thorin'in ba şının altından çıktı. O kargaya benzeyen ya şlı karısı uyuduktan sonra kendi kendini tatmin ediyor herhalde! Evet, s uç Thorin'de! Ama eski yasa onu destekliyor ve adamın gücü de var. Bundan ba şka kutudaki şey onunla ilgili. Jonas küreye baktı ğımı... onu kullandı ğımı ö ğrenirse... Evet, ama böyle korkulacak bir ihtimal yoktu. Bir şey sendeyse yüzde doksan onun sahibi de sayılırdın. Öyle de ğil mi? Yaşlı Kadın kutuyu koltu ğunun altına sıkı ştırdı. Di ğer eliyle eteklerini toplayarak keçi yolundan kulübesine do ğru ko ştu. Gerekti ği zaman hâlâ koşabiliyordu. Evet. Ama pek az kimse buna inanırdı. Musty de pe şindeydi. Çatal uçlu kuyru ğunu kaldırmı ş ko şuyor, o fazla iki baca ğı ayı şı ğında kalkıp iniyordu. 2. Dürüstlü ğün Kanıtlanması Rhea kulübesine dalarak sönükle şen ate şin önünden geçti. Küçücük yatak odasının kapısında durdu. Tela şla parmaklarını saçlarının arasına soktu. O di şi köpek onu kulübenin dı şında görmemi şti. Yoksa azgın kedilerinkine benzeyen sesi kesilir di. Ya da hiç olmazsa hafiflerdi. Bu da iyi bir şeydi. Ama o lanet olasıca gizli yeri kendili ğinden kapanmı ştı. Bu da kötüydü. Rhea'nın çukuru açmak için zaman ı yoktu. Kadın yata ğa ko ştu. Yere diz çökerek kutuyu karyolanın altındaki ko yu gölgelerin arasına itti. Evet, bu i şe yarayacaktı. Susy Greengown gidinceye kadar pekâl â da i şe yarayacaktı. Rhea a ğzının sa ğ yanıyla gülümsedi. (Sol yanı genellikle donmu ş gibiydi.) Aya ğa kalkarak üzerini süpürdü ve o geceki ikinci konu ğunu kar şılamak için ilerledi. Geride kutunun kilitlenmemi ş olan kapa ğı açıldı. Aralık iki santim kadar bile değildi. Ama bu çakıp sönen gül rengi ı şı ğın incecik bir ı şınının dı şarı sızması için yeterliydi. Susan Delgado büyücünün kulübesinden kırk metre kad ar ötede durdu. Kolları ve ensesindeki terler buz gibi kesildi. Görmek için ge ldi ği o ya şlı kadının tepeden inen yolun sonunu ko şarak a ştı ğını mı görmü ştü? Öyle sanıyordu. Şarkını yarıda kesme, dedi kendi kendine. Ya şlı bir kadın böyle tela şla ko ştu mu kendisini görmelerini istemiyor demektir. Şarkını kesersen onu farketti ğini anlar. Susan bir an yine de şarkı söylemekten vazgeçmeyi dü şündü. Hafızası şaşkın bir yaratık gibi birdenbire duraklayacak ve tâ çocuklu ğundan beri söyledi ği eski şarkının di ğer dizelerini ona fısıldamayacaktı. Ama sonra sözle ri hatırladı ve şarkısına devam etti. Yürümeye de. "Bir zamanlar hiç derdim yoktu. Evet, bir zamanlar hiç derdim yoktu. Ama şimdi a şkım benden uzakla ştı. Ve ıstırap kalbime yerle şti." Belki böyle bir gece için kötü bir şarkıydı. Ama Susan'ın kalbi aklının düşündüğüne ya da istedi ğine pek aldırmıyor, kendi bildi ğini okuyordu. Her zaman böyleydi bu. Kız ayı şı ğında dola ştı ğı için korkuyordu. Böyle zamanlarda kurt adamların ortalıkta dola ştıkları söylenirdi. Kendisine verilen görev de onu korkutuyordu. Ancak Hambry'den çıkan Büyük Yol'a va rınca kalbi ondan ko şmasını istemi ş, Susan da ko şmuştu. Öpen Ay'ın ı şıkları altında eteklerini dizlerinin üzerine kadar çekerek bir midilli gibi dörtnala git mişti. Gölgesi de onun yanında ko şmuştu. Kız bir buçuk kilometreyi a şmıştı. Belki de daha fazlasını. Vücudundaki her kas titriyor ve ci ğerine çekti ği hava ısıtılmı ş tatlı bir sıvıya benziyordu. Susan bu u ğursuz tepeye çıkan patikaya ula ştı ğında şarkı söylemeye başlamı ştı. Çünkü böyle yapmasını ondan kalbi istemi şti. Susan bunun pek de fena

Page 69: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

bir fikir olmadı ğını dü şünüyordu. Hiç olmazsa böylece o en kötü can sıkıntısından kurtulmu ştu. Şarkı söylemek en azından bu kadar i şe yarıyordu. Kız, "Kaygısız A şk" şarkısının ara namesini söyleyerek yolun sonuna do ğru gitti. Açık kapıdan verandaya dü şen sönük ı şı ğa çıktı ğı zaman gölgelerin arasından sert bir ses yükseldi. "Ulumayı kes, küçük hanım! Sen şarkı söylerken sanki beynime balık oltaları saplanıyor." Susan'a bütün ya şamı boyunca sesinin oldukça güzel oldu ğu söylenmi şti. Büyükannesinden bir arma ğandı bu. Kız utanarak hemen sustu. Ellerini önlü ğünün üzerinde birbirine kenetleyerek verandada durdu. Ön lü ğün altına en güzel ikinci elbisesini giymi şti. (Zaten iki giysisi vardı.) Kuma şın altında kalbi hızla gümbürdeyerek atıyordu. Önce kapıda bir kedi belirdi. Đki yanından fazla bacakları kızartma Çatalı gibi uzanan i ğrenç bir yaratık. Kedi ba şını kaldırarak Susan'a baktı. Sanki onu tartıyordu. Sonra yüzünü buru şturdu ve suratında tuhaf, insanca bir ifade belirdi: horgörü. Kedi Susan'a tısladı, sonra hızla ko şarak karanlıklarda kayboldu. Susan, eh, sana da iyi ak şamlar, diye dü şündü. Onu. görmesi için yolladıkları ya şlı kadın kapıya çıktı. O da yine Susan'ı aşağılarcasına tepeden tırna ğa kadar süzdü. Sonra da geri çekildi. " Đçeri gir. Ve kapıyı sıkıca kapatmayı da unutma. Gördü ğün gibi rüzgâr kapıyı açıyor." Susan kulübeye girdi. Kapıyı kapatıp bu pis kokulu odada ya şlı kadınla kalmak istemiyordu. Ama ba şka seçene ği yoktu. Tereddüt her zaman bir kusur sayılırdı. Babası böyle söylerdi hep. Konu ister toplama-çıkar ma, ister ambardaki danslarda elleri fazla cüretlenen delikanlılarla nasıl ba şa çıkılaca ğı olsun. Susan kapıyı sıkıca kapattı ve kilidin tıkırtısını duydu. Đhtiyar kadın, "Ve i şte buradasın," diyerek pek memnun olmu ş gibi korkunç bir ifadeyle sırıttı. Bu, cesur bir kızın bile küçükken odasında anlatılan hikâyeleri hatırlamasına neden olacak bir sırıtı ştı. Kocakarıların kı ş ak şamları anlattıkları seyrek sivri di şli cadılar ve içlerinde kurba ğa ye şili bir sıvının kaynadı ğı kazanlarla ilgili hikâyeleri. Bu odada ocakta kaz an kaynamıyordu. (Zaten Susan'a göre ate ş de pek cansızdı.) Ama kız bazen ocakta içlerindeki ni aklına bile getirmemesi gereken kazanlar kaynadı ğını tahmin ediyordu. Bu kadının bir cadı oldu ğu kesindi. Susan pe şinde biçimsiz kediyle kulübesine daldı ğı an onun rol yaptı ğını, Rhea'nın ya şlı bir hanımefendi olmadı ğını anlamı ştı. Đnsan bunun kokusunu alıyordu adeta. Ya şlı cadının derisinden yükselen pis kokuya benzeyen bir şeydi bu. Susan, "Evet," dedi gülümseyerek. Ne şeli, korkusuzca bir tavırla gülümsemeye çalı şmıştı. " Đşte buradayım." "Ve erken geldin, tatlım. Evet, erken geldin. Heh!" "Yolun yarısını ko şarak a ştım. Galiba ay kanıma i şledi. Babam olsaydı böyle derdi." Yaşlı kadının i ğrenç gülü şü iyice yayıldı. Susan yılanbalıklarının öldükten sonra ve tencereye atılmadan önce a ğızlarının böyle gülümser gibi gerildi ğini düşündü. Cadı, "Evet," dedi. "Ama o öldü. Öleli be ş yıl oldu. Kırmızı saçlı, sakallı Pat Delgado. Onu kendi atı çi ğneyip öldürdü. Kulaklarında kırılan kemiklerin çatırtısı, yolun sonundaki açıklı ğa sürüklendi. Evet ya!" Susan'ın. ne şeli gülümseyi şi tokat yemi şcesine yüzünden silindi. Gözleri akmayan yaşlarla yandı. Babasının adının her söyleni şinde içinden hemen a ğlamak geliyordu. Ama gözya şlarının akmasına izin vermeyecekti. Bu kalpsiz ya şlı karganın kar şısında bunu yapmayacaktı. Đfadesiz bir sesle, "i şimizi çabucak yapalım," dedi. Her zamanki ne şeli, keyifli sesine benzemiyordu. Onunki genellikle e ğlenceye hazır birinin sesiydi. Ama o Pat Delgado'nun kızıydı. Batı yakasında çalı şan en iyi sürücünün kızı. Babasının yüzünü çok iyi hatırlıyordu. Gerekirse daha güçlü b ir insan gibi davranabilirdi. Yaşlı kadın onu olabildi ğince derinden yaralamaya çalı şmıştı. Cadı çabalarında başarılı oldu ğunu gördükçe daha da ileri gidecekti. Büyücü kurnazlık dolu gözleriyle Susan'ı süzüyordu. Şi ş eklemli ellerini kalçasına dayamı ştı. Kedisi ayak bileklerine sarılıp duruyordu. Đhtiyar cadının gözleri akıyordu. Susan bu gözlerin kedininkiler gi bi grimsi ye şil oldu ğunu farketti. Bunun nasıl i ğrenç bir büyü oldu ğunu kendi kendine sordu. Gözlerini

Page 70: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

yere dikmeyi çok çok istiyor ama yapmıyordu. Đnsanın korkması normaldi. Ama bunu belli etmek her zaman do ğru olmazdı. Rhea sonunda, "Bana küstahça bakıyorsun, küçük hanı m," dedi. Tebessümü kayboluyor, yerini somurtkan bir ifade alıyordu. Ka şları çatılmaya ba şlamı ştı. Susan sakin sakin, "Hayır, ya şlı ana," diye cevap verdi. "Ben sadece sana i şi için gelen ve bunu bitirip gitmek isteyen biri gibi bakıyorum. Buraya Mejis Belediye Ba şkanı ve babamın karde şi Cordelia Hala istedi ği için geldim. Sevgili babamın kızkarde şi istedi ği için. Ve ben sevgili babamın aleyhinde sözler söylenmesine izin veremem." "Ben özü sözü do ğru biriyim." Ya şlı kadın bu konuyu kapatıyormu ş gibi konu şmuştu ama sesinde kölece bir yaltaklanma da vardı. Susan buna önem vermedi. Herhalde bu yaratık ya şamı boyunca bu ses tonuyla konu şmuştu. Böylesi artık onun için soluk almak kadar do ğal olmalıydı. "Ben uzun süre yalnız ya şadım. Kendimden başka hanım yoktu. Ve konu şmaya ba şladı ğım zaman dilimi tutamıyorum." "O halde bazen konu şmaya ba şlamaktan vazgeçmen çok daha iyi olacak." Cadının gözlerinde kötü bir pırıltı belirdi. "Sen d e dilini tut, küçük kız. Yoksa o dil a ğzının içinde ölür. Orada çürür ve Belediye Ba şkanı da kokuyu duydu ğu zaman seni öpmekten kaçınır. Evet, bu ayın altınd a bile." Susan'ın kalbi keder ve hayretle doldu. Buraya bir tek amaçla gelmi şti. Đşi olabildi ğince çabuk bitirmek için. Fazla açıklanmayan bir tö ren acı ve kesinlikle utanç verici bir şey olacaktı. Ve şimdi bu ya şlı kadın ona çok belirgin, çıplak bir nefretle bakıyordu. Neden her şey birdenbire böyle tersine dönmüştü? Yoksa büyücüler her zaman böyle mi davranırlard ı? Susan birdenbire, "Bu i şe kötü ba şladık, hanım," diye mırıldandı. "Yeniden başlayabilir miyiz?" Elini uzattı. Cadı şaşaladı. Ama yine de elini uzatarak kızınkine çabucak dokundu. Parmaklarının kırı şık uçlarını kar şısında duran güzel tenli pırıl pırıl yüzlü, uzun saçlarını örerek arkasına bırakmı ş olan on altı ya şındaki kızın kısa tırnaklı parmaklarına sürdü. Dokunu şu kısa sürdü ama Susan yüzünü buru şturmamak için kendini zor tuttu. Ya şlı kadının parmakları bir ölününkiler kadar so ğuktu. Susan daha önce de buz gibi parmaklara dokunmu ştu. (Cord hâlâ bazen, "So ğuk parmaklar sıcak kalp," derdi.) Asıl i ğrenç olan dokuydu. Cadının so ğuk eti sünger gibiydi ve kemiklerinin üzerinden sarkıyordu . Sanki elin sahibi bo ğulmu ş ve uzun süre bir gölcükte kalmı ştı. Yaşlı kadın, "Hayır," dedi. "Yeniden ba şlamak olmaz. Ama belki ba şladı ğımızdan daha iyi bir biçimde devam ederiz. Belediye Ba şkanı gibi güçlü bir dostun var. Ve ben onun bana dü şman olmasını istemem." . Susan hiç olmazsa dürüst, diye dü şündü, sonra da kendi kendine güldü. Bu cadı ancak çok gerekli oldu ğu zaman dürüst davranır. Ama her şey ona kalırsa, onun isteklerine bırakılırsa o zaman her konuda yalan sö yler. Hatta Hasat zamanı kuşların uçu şu gibi konularında bile. "Bekledi ğim saatten daha önce geldin ve beni kızdırdın. Gerç ekten. Bana bir şey getirdin mi, küçük hanım? Getirdi ğinden eminim!" Gözleri yine parlamaya başlamı ştı ama bu kez neden öfke de ğildi. Susan önlü ğünün altına uzanarak elini cebine soktu. (Bu cehenn emin buca ğındaki ıssız yere gelirken önlük takmak budalaca bir şeydi. Ama töreler bunu emrediyordu.) Kızın cebinde kolayca kaybolmaması iç in sicimle ba ğlanmı ş bir kese vardı. (Örne ğin, ayı şı ğında içinden birdenbire ko şmak gelen genç kızlar keseyi düşürebilirlerdi.) Susan sicimi kopararak keseyi çıkar dı. Cadının uzattı ğı avucuna bıraktı, kadının eli öyle a şınmı ştı ki, avucundaki çizgiler iyice belirsizle şmişti. Susan, Rhea'ya tekrar dokunmamaya dikkat etti.. . Ama ya şlı kadın ona yine dokunacaktı. Hem de biraz sonra. Rhea, "Titremene neden olan rüzgârın u ğultusu mu?" diye sordu. Susan aslında kadının bütün dikkatini keseye verdi ğinin farkındaydı, parmaklarını hızla oynatarak kesenin a ğzındaki dü ğümü çözmeye çalı şıyordu. "Evet, rüzgârın u ğultusu." "Ve öyle olması da gerekir. Rüzgârda duydu ğun ölülerin sesleridir. Çı ğlık atmalarının nedeni de pi şmanlık duymalarıdır. Ah!" Düğüm açılmı ştı. Ya şlı kadın kesenin a ğzını açarak içindeki iki altını avucuna aldı. Bunlar beceriksizce dökülmü ş kaba saba şeylerdi. Ku şaklar boyunca kimse bu i şi yapmamı ştı. Ama altınlar a ğırdı. Üzerlerine oyulmu ş olan kartallar da baya ğı

Page 71: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

etkileyiciydi. Rhea altınlardan birini a ğzına götürdü. Dudakları gerildi ve ağzındaki i ğrenç birkaç di ş ortaya çıktı. Cadı altını ısırdı. Sonra da paranın üzerinde kalan hafif di ş izlerine dikkatle, uzun uzun baktı. Sonra parmakla rını bükerek altınları avucuna sıkıca hapsetti. Rhea dikkatini altınlara verdi ği sırada Susan açık kapıdan sola do ğru baktı. Büyücünün yatak odası oldu ğunu tahmin etti ği yere do ğru. Ve orada garip, şaşırtıcı bir şey gördü: karyolanın altından süzülen bir ı şık. Çakıp sönen pembe ı şık galiba bir tür kutudan çıkıyordu. Tabii Susan pe k emin de ğildi ama... Cadı ba şını kaldırıp ona bakarken Susan da gözlerini tela şla odanın bir kö şesine kaydırdı. Oradaki bir çengelden içinde üç dört acay ip beyaz meyve olan bir a ğ sarkıyordu. Sonra ya şlı kadın kımıldandı ve duvarın o kısmına vuran dev gölgesi ağır a ğır dans eder gibi oradan uzakla ştı. Susan da o zaman a ğdakilerin meyve olmadı ğını anladı. Kurukafalardı onlar. Kızın midesi bulan dı. "Ate şin canlandırılması gerekiyor, küçük hanım. Evin yan tarafına git ve kucak dolusu odun getir. Şöyle kalınca kütükler gerekiyor. Onları ta şıyamayaca ğını söyleyip sızlanma. Boylu boslu, güçlü kuvvete bir k ızsın. Gerçekten." Susan ev i şleri konusunda sızlanmayı altına i şemesi sona erdi ği günlerde bırakmı ştı. Ama sesini çıkarmadı... Ancak Rhea'ya, sana alt ın getiren her insanın odun ta şımasını istiyor musun, diye sormayı dü şünmedi de ğil. Aslında buna aldırdı ğı yoktu. Kulübenin pis kokusundan sonra dı şardaki temiz hava ona şarap gibi gelecekti. Kız kapıya yakla şırken aya ğı sıcak ve yumu şak bir şeye çarptı Kedi ciyak ciyak ba ğırdı. Susan sendeledi, az kalsın dü şüyordu. Ya şlı kadın boğulurmu ş gibi sesler çıkardı. Kız sonunda onun kahkaha attı ğını anladı. "Benim küçük sevgilim Musty'ye dikkat et. Çok kurna zdır o. Đnsanın aya ğına takılır. Gerçekten. Heh heh!" Büyücü tekrar gülmeye ba şladı. Kedi ba şını kaldırarak Susan'a baktı. Kulakları ba şına yapı şmış, grimsi ye şil gözleri irile şmişti. Kıza tısladı. Susan da ona. Kız o ana kadar böy le bir şey yapaca ğının farkında bile de ğildi. Musty'nin suratında beliren hayret, o aşağılama ifadesi korkunç bir biçimde insanlarınkini an dırıyordu. Şaşkınlı ğı gülünçtü de. Kedi dönüp Rhea'nın yatak odasına kaçt ı. Çatal uçlu kuyru ğunu sallayıp duruyordu. Susan odun getirmek için dı şarı çıktı. Daha şimdiden buraya geleli bin yıl geçmi ş gibi bir duyguya kapılmı ştı. Ve eve gitmek için bir bin yıl daha bekleyecekti herhalde. Dı şarda hava Susan'ın umdu ğu gibi taptazeydi. Hatta belki eskisinden de taze. Kız bir an verandada durup havayı içine çekti. Ci ğerlerini temizlemeye çalı şıyordu... Kafasını da. Susan be ş defa derin derin soluk aldıktan sonra evin kö şesini dönerek yana do ğru gitti... Ama yanlı ş tarafa gelmi şti galiba. Çünkü orada odun yı ğını yoktu. Burada duvarda sadece dapdar bir pencere vardı. Hiç de ho ş gözükmeyen sa ğlam bir sarma şı ğın dallarının arasına yarı gömülmü ştü. Pencere evin arkasındaydı. Herhalde ihtiyar kadının yatak odasının penceresiyd i. Oraya bakma. Karyolanın altında ne varsa, bu senin üzerine vazife de ğil. Ve cadı seni yakalarsa... Ama kız kendi kendini uyarmasına ra ğmen yine de pencereye giderek içeriye baktı. Đhtiyar cadı o tarafa do ğru baksa bile domuz-sarma şıklarının arasından Susan'ın yüzünü göremezdi. Rhea da zaten o yana do ğru dönmedi. Büyücü dizüstü çökmü ş, keseyi di şlerinin arasına sıkı ştırmı ştı. Karyolanın altına do ğru uzanıyordu. Yaşlı kadın bir kutuyu çıkarıp aralık olan kapa ğını açtı. Yumu şak pembe bir ı şık suratını aydınlattı. Susan solu ğunu tuttu. Rhea'nın yüzü bir an bir genç kızınkine dönü ştü. Ama bu yüzde gençlikle birlikte zalimlik de var dı. Bütün yanlı ş şeyleri, yanlı ş nedenlerle ö ğrenmek isteyen dikkafalı bir çocu ğun suratıydı bu. Belki de ya şlı cadı gençli ğinde böyleydi. I şık bir tür cam bir toptan yayılıyordu. Đhtiyar kadın bir süre cam küreye baktı. Gözleri iri le şmişti, büyülenmi ş gibiydi. Dudakları cam topla konu şuyormu ş, hatta ona şarkı söylüyormu ş gibi kıpırdıyordu. Sicimini di şlerinin arasına sıkı ştırdı ğı, Susan'ın kentten getirdi ği kese de o konu şurken a şağı yukarı oynuyordu. Sonra büyücü müthi ş bir çaba harcayarak kutuyu kapattı. Ve ı şık da görünmez oldu. Susan rahatladı. Nedense bu ı şı ğın ho şuna gitmeyen bir yanı vardı.

Page 72: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Yaşlı kadın avucunu çukurla ştırarak kapa ğın ortasındaki gümü ş kilidin üzerine kapattı. Parmaklarının arasından bir an kızıl ı şınlar fı şkırdı. O arada kese hâlâ a ğzından sarkıyordu. Büyücü sonra kutuyu karyolanın ü zerine bıraktı. Yine diz çökerek ellerini karyolanın kenarının hemen alt ında, topra ğın üzerinde dola ştırmaya ba şladı. Yere sadece avuçlarını sürmesine ra ğmen toprakta sivri bir şey kullanıyormu ş gibi çizgiler belirdi. Bu çizgiler koyula şarak çukurla ştı. Odun, Susan! O kendine gelip senin dı şarda ne kadar kaldı ğını farketmeden odunları al. Babanın adına! Susan elbisesinin eteklerini beline kadar topladı, içeri girdi ği zaman ya şlı kadının giysilerine toprak ya da yapraklar yapı şmış oldu ğunu görmesini istemiyordu. Bu tür lekelerin do ğuraca ğı soruları cevaplamayı da. Kız pencerenin altından sürünerek uzakla ştı. Uzun paçalı beyaz külotu ayı şı ğında parlıyordu. Susan pencereden uzakla şır uzakla şmaz aya ğa fırladı ve tela şla sessizce kulübenin di ğer tarafına gitti. Odun yı ğınının üzerine küflenmi ş, pis kokulu bir deri örtülmü ştü. Hemen altı tane iri odunu aldı. Kuca ğında onlarla evin ön tarafına do ğru gitti. Kütükleri dü şürmeden kapıdan girebilmek için yan döndü. Ya şlı kadın büyük odaya gelmi şti. Sıkıntılı sıkıntılı oca ğa bakıyordu. Orada sadece korlar kalmı ştı artık. Kese ise ortada yoktu. Rhea, "Bu i ş fazla uzun sürdü, küçük hanım," dedi. Sanki Susan' ı hiç önemsemiyormu ş gibi hâlâ oca ğa bakıyordu... Giysisinin kirli ete ğinin altında tek aya ğını yere vuruyordu, ka şları da çatılmı ştı. Susan odada ilerledi. Kuca ğındaki odunların üzerinden bakmaya çalı şıyordu. Kedinin ona takılması için yakında bir yerde yattı ğını görseydi buna hiç şaşmayacaktı. Susan, "Bir örümcek gördüm," dedi. "Kaçı rmak için önlü ğümü ona doğru salladım. Örümceklerin görünü şünden nefret ediyorum. Gerçekten." Rhea yine a ğzının bir yanıyla acayip acayip güldü. "Yakında dah a da ho şuna gitmeyecek bir şey göreceksin. Thorin'in organından söz ediyorum. H eh heh! Bir dakika, kız. Tanrılar! Bayramda ate ş yakmaya yetecek kadar odun getirmi şsin!" Rhea, Susan'ın kuca ğındaki yı ğından kalın iki kütü ğü alıp kayıtsızca oca ğa attı. Korlar oca ğın homurdanır gibi sesler çıkaran karanlık bacasına do ğru helezonlar çizerek yükseldi. Susan, i şte ate şten geri kalan korları da etrafa saçtın, seni gülünç ihtiyar, diye dü şündü. Şimdi ate şi yeniden yakmak zorunda kalacaksın. Sonra Rhea elini oca ğa uzatarak parmaklarını açtı. Gırtla ğından yükselen bo ğuk bir sesle bir şeyler mırıldandı. Ve kütükler sanki gazya ğına batırılmı ş gibi alev aldı. Büyücü, "Geri kalanları şuraya koy," diyerek odun tenekesini i şaret etti. "Kabukları etrafa saçmamaya dikkat et, küçük hanım. " Susan, ah, dedi kendi kendine. Bu tertemiz, derli t oplu odayı hiç kirletir miyim? Neredeyse gülecekti. Kendini tutmak için yan aklarının içlerini di şledi. Ama galiba Rhea bunu sezmi şti. Susan do ğruldu ğu zaman kadın ona bilgiççe, aksi bir tavırla bakıyordu. "Pekâlâ, kızım. Đşimizi görelim de olsun bitsin. Buraya neden geldi ğini biliyor musun?" Susan, "Buraya Belediye Ba şkanı Thorin istedi ği için geldim," diye cevapladı. Ama aslında bunun gerçek bir cevap olmadı ğını biliyordu. Büyük korkuyordu. Pencereden baktı ğı ve cadının cam küreye şarkı söyledi ğini gördü ğü andakinden daha da fazla korkuyordu. "Ba şkanın karısı kısır. Onun için zamanı geçmeden bir o ğlu olmasını istiyor..." "Haydi ordan! Kes bu palavraları, bu iç bayıltıcı g üzel sözleri. O yanında genç bir kız olmasını istiyor. Bir o ğlu olursa ne âlâ, pek güzel. Onu okul ça ğına gelinceye kadar bakıp büyütmen için sana verecek. A ma ondan sonra da o ğlunu bir daha göremeyeceksin. E ğer kız do ğurursan herhalde Thorin onu alıp yeni adamına verir. Hani şu kız saçlı, topal gence. Ona kızı en yakındaki.hay vanların su içti ği yalakta bo ğmasını söyler." Şok geçiren Susan ihtiyar kadına bakakaldı. Cadı onun bu bakı şlarını farkederek güldü. "Gerçe ği duymak ho şuna gitmedi, de ğil mi? Zaten çok az ki şinin ho şuna gider. Ama neyse... Halan çok kurnaz bir kadın. Her zaman öyleydi ya. Thorin'den ve Thorin'in hazin esinden iyi yararlanıyor. Gördü ğün altınların hiçbiri benim de ğil. E ğer dikkatli davranmazsan senin de olmayacak. Heh heh! Şu giysini çıkar bakalım!"

Page 73: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Kız az kalsın, "Hayır, çıkarmayaca ğım," diyecekti. Ama sonra ne olacaktı? Cadı onu kulübeden kovacaktı. (Hem de geldi ği gibi. Şansı yardım ederse büyücü onu bir kertenkele ya da sıçrayan bir kurba ğaya döndürmeyecekti.) Onu batıya yollarlardı. Buraya getirdi ği iki altını bile olmadan. Ve bu sadece i şin küçük bir bölümüydü. Ama önemli olan şuydu: Söz vermi şti. Önce kar şı koymu ştu. Ama sonra Cord Hala ona babasının adını hatırlatmı ştı. Susan da boyun e ğmişti o zaman. Hep böyle yapıyordu. Zaten bir seçene ği de yoktu. Seçene ğin yoksa tereddüt bir suç sayılırdı. Susan küçük a ğaç kabu ğu parçalarının yapı şmış oldu ğu önlü ğünü süpürdü. Sonra bağlarını çözerek çıkardı. Katlayıp oca ğın yakınındaki küçük, pis bir pufun üzerine koydu. Elbisesinin dü ğmelerini beline kadar açtı. Giysiyi omuzlarından indirdi ve yana do ğru bir adım atarak yere dü şmüş olan giysinin içinden çıktı. Elbiseyi de katlayıp önlü ğün üzerine bıraktı. Cöos'lu Rhea'nın ocaktan yüksel en alevlerin ı şı ğında kendisini dikkatle süzmesine aldırmamaya çalı şıyordu. Kedi salınarak yakla ştı. Fazla iki baca ğı sallanıyordu. Hayvan Rhea'nın ayaklarının dibine oturdu. Dı şarda rüzgâr u ğulduyordu. Oca ğın önü sıcaktı ama Susan.yine de üşüyordu. Sanki o rüzgâr içine girmi şti. "Çabuk ol, kız! Babanın adına!" Susan gömle ğini çıkararak katladı ve onu da yine elbisesinin üz erine yerle ştirdi. Ate ş dizlerinin arkasındaki nazik kıvrımları ve bacakla rının üstlerini sıcak turuncu bir ı şıkla boyadı. Yaşlı cadı, "Hâlâ çıplak de ğilsin," dedi gülerek. "Ne de kibarız de ğil mi? Ah, evet, çok nazi ğiz! O donu da çıkar, kız. Anandan do ğduğun gibi olmalısın! Ama açıkçası Hart Thorin gibilerin ho şuna gidecek fazla bir şeyin de yok. Öyle de ğil mi? Heh Heh!" Kâbus görüyormu ş gibi bir duyguya kapılan Susan büyücünün dedi ğini yaptı. Artık çırılçıplaktı. Kollarını kavu şturması gülünç gözüküyordu. Kız kollarını indirdi. Yaşlı kadın, "Bo şuna Thorin seni istemiyor," dedi. "Çok güzelsin. Ge rçekten. Öyle de ğil mi, Musty?" Kedi miyavladı. Rhea birdenbire, "Dizlerin çamurlanmı ş," diye homurdandı. "Nasıl oldu bu?" Susan bir an müthi ş bir pani ğe kapıldı. Cadının penceresinin altından sürünerek geçmek için eteklerini toplamı ştı... Ve i şte bu yüzden şimdi ba şı beladaydı. Sonra cevap dilinin ucunda beliriverdi ve oldukça s akin bir tavırla konu şmayı başardı. "Kulüben uzaktan gözüktü ğü zaman korkuya kapıldım. Dua etmek için diz çöktüm. Ama elbisemin kirlenmemesi için eteklerimi topladım." "Ah, bu bana çok dokundu! Kim benim gibilerin kar şısına temiz giysilerle çıkmak ister? Ne kadar iyisin! Sen de aynı fikirde de ğil misin, Musty?" Kedi yine miyavladı, sonra da ön pençelerinden biri ni yalamaya ba şladı. Susan, "Haydi i şine bak," dedi. "Sana ücretin verildi. Ben de tem e dece ğim. Ama alayı kes artık." "Ne yapmam gerekti ğini biliyorsun, kız." Susan, "Hayır, bilmiyorum," diye cevap verdi. Yine akmayan ya şlar yüzünden gözleri yanmaya ba şlamı ştı. Ama bu ya şların akmasına izin vermeyecekti. Vermeyecekti! "Bu konuda bir fikrim var. Ama Cord H ala'ya sordu ğum zaman bana, 'Bu konuda e ğitimini Rhea sa ğlayacak' dedi." "Ah, a ğzını o sözlerle kirletmek istemedi, demek? Đyi ya. Bunun bir sakıncası yok. Rhea Teyzen, Cord Hala'nın söylemek istedi ği şeyi açıklamaktan kaçınacak kadar kibar de ğil. Senin hem vücut, hem de ruh bakımından bakire o ldu ğunu anlamalıyım. Bundan emin olmalıyım, kız. Eskiler bu na 'dürüstlü ğün kanıtlanması' derlerdi. Bu bence uygun bir deyi ş. Gerçekten. Bana yakla ş." Susan öne do ğru istemeye istemeye iki adım attı. Çıplak ayakları nın başparmakları neredeyse cadının terliklerine de ğecekti. Gö ğüsleri de kadının giysisine. "Bir iblis ya da cin ruhunu kirletmi ş olabilir. Bu da do ğuraca ğın çocu ğu lekeler. Ama böyle ili şkilerin izleri kalır. Ço ğu zaman bu bir di ş izidir. Başkaları da vardır... A ğzını aç!" Susan bu emri yerine getirdi. Đhtiyar kadın ona do ğru e ğildi. Pis kokusu o kadar keskindi ki, kızın midesi büzüldü. Solu ğunu tutarak bu muayenenin çabuk sona ermesi için dua etti. "Dilini çıkar."

Page 74: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Susan dilini çıkardı. " Şimdi soluklarını yüzüme do ğru üfle." Susan tuttu ğu solu ğunu verdi. Rhea kızın nefesini soludu. Bu arada ney se ki kafasını biraz geriye çekti. Çok yakla ştı ğı için kız onun saçlarının arasında bitlerin dola ştı ğını görmü ştü. Büyücü, "Evet, solu ğun taze sayılır," diye mırıldandı. "Evet, miden de iyi. Şimdi arkanı dön." Susan istenileni yaptı. Cadının parmaklarını sırtın dan a şağıya do ğru indirdi ğini hissetti. Ya şlı kadının parmaklarının uçları çamur kadar so ğuktu. Kız ba ğırmamak için duda ğını ısırdı. Neyse ki bu i ş uzun sürmedi... Ama Susan ba şka bir inceleme daha olmasından korkuyordu. Büyücü kızın gö ğüslerine, göbe ğine baktı. Sonra homurdanarak eteklerini tuttu ve yere diz çöktü. Susan'ın bacaklarının önce önlerin sonra da arkalarını muayene etti. Özellikle tendonların bulundu ğu bileklere yakın olan kısımları inceledi. "Sa ğ aya ğını kaldır, kız." Susan bu emri yerine getirirken korkuyla, çı ğlık atarmı ş gibi ba ğırdı. Rhea tırna ğını ayak tabanının topu ğuna kadar sürmü ştü. Sonra aynı şeyi di ğer aya ğına da yaptı. Ayak parmaklarını ayırarak aralarına bakt ı. " Şimdi sırada neyin oldu ğunu biliyorsun, de ğil mi?" diye sordu. Susan titrek bir sesle çabucak, "Evet," dedi. "Kımıldama, kız. Di ğer bakımlardan kabu ğu soyulmu ş bir sö ğüt dalı kadar temizsin. Şimdi sırada dürüstlü ğün gerçekten kanıtlandı ğı yer var. Onun için hiç kımıldama!" Susan gözlerini yumarak uçurumun kenarından ko şan ataları dü şündü. Aslında Baronluk'un atlarıydı. Onlardan Thorin'in Kâtibi ve Baronluk'un Demirba ş Bakanı Rimer sorumluydu. Ama hayvanlar bütün bunları bilmi yordu. Kendilerini özgür sanıyorlardı. Kafanın içinde özgür oldu ğun zaman ba şka şeylerin ne önemi vardı? Kafamın içinde özgür olmalıyım. Uçurumun yanından k oşan atlar kadar özgür. Bu kadının canımı yakmasına izin vermeyin! Lütfen onun canımı yakmasına izin vermeyin. Bana acı verirse o zaman da bunu uygun bi r sessizlikle kar şılamam için bana yardım edin! Muayene sürüyordu. Sonunda Susan, "Yapman için sana para verdikleri i ş artık bitti sanırım," dedi. Sesi sertti. Rhea'nın suratında korkunç bir ifade belirdi. "Seni küstah, cahil küçük kız! Bana ne yapaca ğımı söyleyemezsin! Muayenenin ne zaman bitti ğini ben bilirim. Ben, Cöos Büyücüsü! Ve..." Yaşlı kadının dudakları bir köpe ğinki gibi gerildi ve a ğzındaki birkaç di ş ortaya çıktı. Susan da büyücüyle ba şladıkları noktaya döndüklerini anladı. Yine birbirlerinin gözlerini oymaya hazırdılar. "Seni küstah di şi encik, o zaman evimden elsiz ayaksız ve kör çıkar sın." Susan, "Bunu yapabilece ğinden eminim," diye homurdandı. "Ama her halde Thor in buna çok kızar!" Ya şamı boyunca ilk kez kendini korumak için bir erke ğin adını söylüyordu. Bundan utandı... Sanki küçülmü ştü. Ama nedenini bilemiyordu. Sonuçta Thorin'le yatmaya ve onun çocu ğunu dünyaya getirmeye razı olmu ştu. Yine de utanmı ştı i şte. Yaşlı kadın kıza bakakaldı. Kırı şık yüzünün hatları titre şti. Sonra suratında sözümona bir gülümseme belirdi. Bu, cadının öfkeli ifadesinden daha kötüydü. Rhea oflaya puflaya aya ğa kalktı. Susan da giyinmeye ba şladı. "Evet, Thorin buna kızar. Belki de sen iyisini bili yorsun, küçük hanım. Ben acayip bir gece geçirdim... Genç ve temizsin. Güzel sin de. Evet, gerçekten güzelsin. Bu ku şku götürmeyecek bir şey. Saçlarını açtı ğın zaman güne ş gibi ı şıldıyorlar de ğil mi? Tabii Thorin için örgünü açacaksın..." Susan cadının tavırlarını de ği ştirmesi için onu zorlamak istemiyordu. Ama ona bu dalkavukça iltifatları sürdürmesi için cesaret de v eremezdi. Özellikle Rhea'nın sulanan gözlerindeki o nefretin farkında oldu ğu için. Üstelik kadının dokunu şlarını hâlâ hissediyor, sanki cildinin üzerinde ham amböcekleri dola şıyordu. Hiç sesini çıkarmadan elbisesini giydi ve ö ndeki dü ğmeleri iliklemeye ba şladı. Belki de Rhea, Susan'ın kafasından geçenleri okumu ştu. Gülümsemekten vazgeçerek ciddi bir tavır takındı. Kız çok rahatladı o zaman.

Page 75: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

"Neyse, neyse... Dürüst oldu ğunu kanıtladın. Artık giyinip gidebilirsin. Ama aramızda olanları sakın Thorin'e söyleme. Kadınları n arasında geçen konu şmaların bir erke ğin kula ğını rahatsız etmesi gereksizdir. Özellikle Thorin g ibi önemli birinin kula ğını." Ama bu sözleri söylerken Rhea'nın suratında y ine bir an kızı aşağılıyormu ş gibi bir ifade belirdi. Ya şlı kadın bunun farkında mıydı, yoksa değil miydi, Susan bunu bilmiyordu. "Anla ştık mı?" Susan, buradan çıkıp uzakla şayım, her şeye razıyım, diye dü şündü. "Dürüstlü ğümü kanıtladı ğımı kabul ediyor musun?" "Evet, Patrick'in kızı Susan. Ediyorum. Ama önemli olan beni söylediklerim değil. Şimdi... dur... Şurada... olacaktı..." Büyücü oca ğın yukarsındaki rafı yokladı. Çatlak fincan tabakla rına dikilip iyice küçülmü ş mumları oraya buraya itti. Önce bir gaz lambasını kaldırdı, sonra da pille çalı şan bir elfenerini. Bir an dik dik bir çocu ğun elle çizilmi ş resmine baktı. Sonra onu da bir kenara bıraktı. "Nerede... nerede... buuu... Hah, i şte!" Cadı kapa ğı i şlenmi ş bir not defterini kaptı. (Defterin kapa ğına eski tip yaldızlı harflerle CITGO yazılmı ştı.) Rhea iyice küçülmü ş bir kalemi aldı. Temiz bir sayfa bulmak için defteri karı ştırdı. Ancak sonlarda istedi ğini buldu. Kâğıdın üzerine bir şeyler karaladı. Sayfayı defterin yukarsındaki helez on biçimi telden kopartarak kâ ğıdı Susan'a uzattı. Kız alıp baktı. Kâ ğıda Susan'ın önce anlayamadı ğı bir sözcük yazılmı ştı: DÖRÜT. Altında da bir sembol vardı. Susan parma ğını küçük şekle vurarak, "Bu nedir?" diye sordu. "Rhea'nın i şareti. Bu yöredeki altı Baronlukla da bu i şareti tanırlar. Bu şekil kopya edilemez. Kâ ğıdı halana göster. Halan kâ ğıdı alıp Thorin'e kendisi göstermek isteyebilir. Ben onu iyi tanırım, ne ukal a oldu ğunu da bilirim. Halan kâğıdı isterse, 'Olmaz,' dersin. 'Rhea bunu istemiyor. Kâ ğıt Cordelia'da kalamaz!' diyor." "Ya kâ ğıdı Thorin isterse?" Rhea önemsemedi ğini belirtmek için omzunu silkti. " Đsterse kâ ğıt onda kalsın. Ya da kâ ğıdı yaksın veya onunla poposunu silsin. Bana vızgel ir. Sen de buna aldırmamalısın. Çünkü ba şından beri dürüst bir kız oldu ğunu biliyordun. Gerçekten. Öyle de ğil mi?" Susan, "Evet," der gibi ba şını salladı. Bir keresinde bir danstan sonra yürüyerek eve giderken bir delikanlının bir iki dak ika için elini bluzunun içine sokmasına izin vermi şti. Ama bu önemli de ğildi. Dürüst bir kızdı o. Hem de bu i ğrenç yaratı ğın kastetti ğinden çok daha fazla konuda. "Ama o kâ ğıdı kaybetme. Tabii beni tekrar görmek ve aynı şeylere ikinci defa katlanmak istiyorsan o ba şka." Susan kendi kendine, bunu dü şünmek bile korkunç, dedi. Ve titrememeyi de başardı. Kâ ğıdı kesenin durdu ğu cebine koydu. " Şimdi kapıya gel, küçük hanım." Cadı bir an Susan'ın kolunu kavrayacaktı ama sonra vazgeçti. Đkisi yan yana kapıya gittiler. Birbirlerine de ğmemeye çalı ştıkları için beceriksizce ilerliyorlardı. Rhea kapı da Susan'ın kolunu yakaladı. Sonra da di ğer eliyle Cöos'un doru ğunun yukarsındaki gümü ş-ayı i şaret etti. "Öpen Ay," dedi. "Yazın tam ortası." "Evet." "Thorin seninle yata ğında ya da bir saman yı ğınında veya bula şıkhanede ya da herhangi bir yerde yatmayacak. Şeytan Ayı gökyüzünde belirip dolunay halini alıncaya kadar." "Yani Hasat'a kadar." Buna daha üç ay vardı. Kıza b ir ömür boyu gibi geldi. Kurtuldu ğuna çok sevindi ğini belli etmemeye çalı ştı. Thorin'in ertesi gece ay doğarken onu ça ğıraca ğını sanmı ştı. Kör de ğildi ve adamın kendisine nasıl baktı ğının farkındaydı, Rhea ise o sırada aya bakıyor ve galiba bir şeyi hesaplıyordu. Elini Susan'ın uzun saç örgüsüne uzatarak ok şadı. Kız buna elinden geldi ğince katlanmaya çalı ştı. Tam artık dayanamayaca ğını dü şündüğü sırada cadı elini çekti. Ba şını sallayarak, "Evet," dedi. "Sadece Hasat de ğil, gerçek 'fin de ano' da. Bayram Gecesi. Bunu Thorin'e söyle. Ona ancak Panayır Ate şi'nden sonra sana yakla şabilece ğini açıkla. Anlıyor musun?" "Gerçek 'fin de ano', evet." Susan neredeyse sevinc inden yerinde duramayacaktı.

Page 76: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Rhea, "Ye şil Kalp'teki ate ş sönükle şti ği ve kızıl elli erkeklerin sonuncusu da küle dönü ştü ğü zaman," dedi. "Ancak o zaman. O güne kadar olamaz . Bunu Thorin'e söylemelisin." "Söylerim." Cadı elini uzatarak tekrar Susan'ın saçını ok şamaya ba şladı. Kız yine buna katlandı. Böyle bir müjdeden sonra ba şka türlü davranmak ayıp olur, diye düşünüyordu. "Bugünden sonra Hasat'a kadar olan süreyi dü şünmeye ve kafanı bu konuya vermeye çalı şarak geçir. Belediye Ba şkanı'nın istedi ği erkek çocu ğu ona verebilmek için bütün gücünü topla... Belki de uçur umun kenarında atla dola şır ve kızlık döneminin son çiçeklerini toplarsın. Anlı yor musun?" "Evet." Susan bir reverans yaptı. "Te şekkür ederim, sai." Rhea bu sözcük bir iltifatmı ş ve bunu önemsemiyormu ş gibi elim salladı. "Ama aramızda geçenlerden kimseye söz etme. Bu sadece bi zi ilgilendiren bir konu." "Söz etmem. Artık hepsi tamam mı?" " Şey... Belki küçük bir şey daha var..." Rhea bunun gerçekten önemsiz bir şey oldu ğunu açıklamak için gülümsedi. Sonra sol elini Susan 'ın gözlerinin hizasına doğru kaldırdı. Üç parma ğını birle ştirmi ş, dördüncüsü açık duruyordu. Parmaklarının arasında gümü ş bir madalyon ı şıldıyordu. Sanki birdenbire ortaya çıkıvermi şti. Kızın gözleri hemen madalyona dikildi. Rhea gır tla ğından çıkan boğuk bir sesle bir tek kelime söyleyinceye kadar. Son ra Susan'ın gözleri kapandı. Rhea ayı şı ğında verandada ayakta uyuyan kıza baktı. Madalyonu yeninin içine sokarken yüzündeki ciddi ifade kayboldu. (Parmaklar ı ya şlı ve bo ğum bo ğumdu ama gerekti ği zaman hızlı hareket edebiliyorlardı. Ah, evet!) G özleri kısılan cadının suratında şimdi müthi ş bir öfke vardı. "Demek beni bir tekmede oca ğa atacaktın, kahpe? Her şeyi Thorin'e anlatacaktın?" Ama en kötüsü Susan'ın tehditleri ve küstahlı ğı de ğildi. En kötüsü Rhea ona dokundu ğu zaman gerilerken yüzünde beliren tiksintiydi. Kendini Rhea'dan üstün buluyordu. Onu kendisine lay ık görmüyordu. Herhalde Thorin'i de kendisine layık bulmuyordu. On altı ya şındaydı. Güzelim sarı saçları yüzünü çevrelemi şti. Herhalde Thorin ellerini kızın saçlarının arası na sokmayı hayal ediyordu. Büyücü kıza zarar veremezdi. Vermeyi çok istese de, kız bunu hak etmi ş olsa da. Thorin hiçbir şey yapmasa bile o cam küreyi Rhea'dan alabilirdi. Đşte kadın buna dayanamazdı. Hiç olmazsa şu ara. Onun için Rhea kıza zarar veremezdi. Ama Thorin'in zevk almasını engelleyebilirdi. En azında n bir süre için. Rhea kıza do ğru e ğilerek arkasından sarkan saç örgüsünü yakaladı. Onu parmaklarının arasından geçirerek bu ipek gibi saçl arın zevkini çıkardı. Susan," diye fısıldadı. "Patrick'in kızı Susan, ben i duyuyor musun?" "Evet." Kız gözlerini açmadı. "O halde dinle." Öpen Ay'ın ı şıkları Rhea'nın yüzünü aydınlatarak onu gümü ş bir kafatasına dönü ştürdü. "Beni iyi dinle ve hatırla. Uyanıkken kafanı n hiçbir zaman gitmedi ği o derin ma ğarada hatırla." Kızın saçlarını avucundan tekrar tekrar kaydırıyord u. Đpek gibiydi bu saçlar. Yumuşak. Verandada duran kız, "Hatırla," dedi. "Evet. Thorin'le geçirdi ğin saatlerden sonra bir şey yapacaksın. Bunu hiç düşünmeden hemen yapacaksın. Şimdi beni dinle, Patrick'in kızı Susan. Sözlerimi iyice duy." Rhea kızın saçlarını ok şamayı sürdürerek buru şuk dudaklarını Susan'ın biçimli kula ğına yakla ştırdı. Ve ayı şı ğında fısıldamaya ba şladı. 3. Yolda Kar şıla şma Susan ya şamı boyunca hiç böyle garip bir gece geçirmemi şti. Arkasından bir atlının yakla ştı ğını onunla neredeyse yan yana gelinceye kadar duyma masına da şaşmamak gerekirdi belki. Kız kente do ğru giderken onu en çok endi şelendiren yaptı ğı anla şmayı yeni yeni kavramaya ba şlatmasıydı. Kendisine bir süre tanınmı ştı, bu iyi bir şeydi. Anla şmaya uyması için daha aylar vardı. Ancak böyle olma sı temel gerçe ği deği ştirmiyordu: Şeytan Ayı tam bir daire oldu ğunda Belediye Ba şkanı Thorin'e

Page 77: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

gitmesi gerekecekti. Thorin sıpsıska, sinirli bir a damdı. Yumu şak beyaz saçları kabak kafasının etrafını bir bulut gibi sarıyordu. Karısı ona yorgun bir kederle bakardı. Đnsanın kalbini sızlatan bir bakı ştı bu. Hart Thorin oyuncular sahnede kafalarını birbirlerine vurdukları, yalandan yumruk la ştıkları ya da çürük meyveler attıkları zaman gürültülü gürültülü gülerd i. Ama hikâye dokunaklı ya da acıklı oldu ğunda şaşkın şaşkın bakınırdı. Sık sık ellerinin eklemlerini çatırdatır, konu şurken yanındakilerin sırtlarına vurur ve yemek sofr asında da geğirirdi. Her iki kelimede bir Rimer'i kızdırmadı ğından emin olmak istiyormu ş gibi kâtibine bakardı. Susan bütün bunları sık sık görmü ştü. Babası yıllarca Baronluk'un atlarına bakmı ş ve i ş için devamlı kıyıya gitmi şti. Ço ğu zaman sevgili kızını da yanına almı ştı. Ah, evet, Susan yıllar boyunca Hart Thorin'i sı k sık görmü ştü. Ve adam da onu. Belki de çok fazla görmü ştü. Şu anda Thorin'le ilgili en önemli şey belki de ona bir erkek çocuk verebilecek kızdan hem en hemen elli ya ş büyük olmasıydı. Susan anla şmayı fazla önemsememi şti... Hayır, bu do ğru de ğildi. Kendine haksızlık etmemeliydi... Ama bu yüzde n uykuları da kaçmamı ştı. Bu kadarı do ğruydu. Cord Hala'sının söylediklerini dinleye dinleye bazı şeyler dü şünür olmu ştu: Bu aslında pek de önemli bir şey sayılmaz. Topraklarınızdan ipotek kaldırılacak. Sonunda uçurumun bir bölümü yalnız törelere göre de ğil, gerçekten de bizim olacak... Bunun bizim oldu ğunu gösteren senetleri evimizde saklayaca ğız. Bir kopyası da Rimer'in dosyalarına konacak. Yeniden at larımız olacak. Evet, sadece üç at. Ama şimdi hiç atımız yok. Peki buna kar şılık ne yapmam gerekiyor? Adamla bir iki defa yatmam ve ona bir çocuk vermem. Benden önce milyonlarca kadın bunu yapmı ş ve bir zarar görmemi şler. Sonuçta beni seçen adam de ği şim geçirmi ş ya da cüzzamlı biri de ğil. Sadece eklemlerini çatırdatan bir ihtiyar. Cord Hala'nın da dedi ği gibi, bu ili şki sonsuza kadar sürecek de ğil. Zaman ve ka uygun oldu ğu takdirde yine de evlenebilirim. Kocasının yata ğına bir anne olarak gelen ilk kadın ben olmayaca ğım ki. Böyle yaparsam bir fahi şe mi sayılırım? Yasalar öyle olmadı ğını söylüyor. Ama yasalara bo şver. Kalbim babamın olan toprakları geri alabileceksem ve orada üç atı ko şturabileceksem o zaman bir fahi şe gibi davranmamda bir sakınca olmadı ğını söylüyor. Bir şey daha vardı. Cord Hala bir çocu ğun saflı ğından acımasızca yararlanmı ştı. Susan şimdi bunu daha iyi anlıyordu. Cord Hala hep bebe ğin üzerinde durmu ştu. Pek sevimli bir bebe ğin olacak. Cord Hala çocuklu ğunda oynadı ğı bebekleri bir tarafa bırakan Susan'ın kendi bebe ği olması fikrinden ho şlanaca ğını biliyordu. Giydirece ği, besleyece ği ve ö ğleden sonraki sıcak saatlerde birlikte uyuyaca ğı küçük canlı bir bebe ği olması fikrinden. Cordelia bir şeyi gözardı etmi şti. Susan, belki de halam bunu dikkate almayacak kadar saf, diye dü şündü. Ama buna pek inanmıyordu! Cadı karısı bu ak şam gerçe ği ona zalimce açıklamı ştı. Thorin bir bebekten daha fazla şeyler istiyordu. "O yanında genç bir kız olmasını istiyor." Bu sözleri dü şünmek bile ay battıktan sonra etrafa basan karanlık ta kente do ğru giden kızın yüzünün zonklamasına neden oldu. (Bu ke z ne şeyle ko şmuyor, şarkı da söylemiyordu.) Koyunların, ineklerin nasıl çiftle ştikleri konusunda belli belirsiz bir fikri olan kız teklifi kabul etmi şti. Bu i ş di şi hamile kalıncaya kadar sürdürülüyor, sonra da hayvanlar birbirlerind en ayrılıyordu. Ama Susan artık şunu anlamı ştı: Thorin kendisini sık sık isteyebilirdi. Herhald e isteyecekti. Đki yüz ku şak gerisine dayanan örf ve âdet yasası demir gibi güçlüydü. Buna göre adam onunla yatmayı sürdürecekt i. Dürüst kadın bu dürüstlü ğünü bir çocukla da kanıtlamalıydı. Çocuk da dürüst olmalıydı... Yani deği şim geçirmi ş bir yaratık olmamalıydı. Susan el altından bazı şeyler sorup öğrenmi şti. Đkinci kanıtlama hamileli ğin dördüncü ayında yapılıyordu... Giysiliyken bile kadının hamile oldu ğu anla şılan günlerde. Kararı Rhea verecekti. Ve cadı Susan'dan ho şlanmıyordu. Susan çok pi şmandı ama artık çok geçti. Kâtibin resmen yaptı ğı anla şma teklifini kabul etmi şti. O acayip cadı karısı onun dürüst oldu ğunu kanıtlamı ştı. Kız şu anda daha çok Thorin'in çıplakken nasıl gözükece ğini dü şünüyordu. Herhalde

Page 78: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

bacakları beyaz ve sıskaydı. Bir leyle ğin bacakları gibi. Susan onun uzun kemiklerinin çatırdadı ğını duyacaktı. Eklemlerinin de. Adamın eklemlerini unutma. Evet, ya şlı bir adamın üzerleri kıllarla kaplı iri eklemleri . Susan bunu düşünürken güldü. Komikti bu. Ama aynı anda sıcak bir damla ya ş farkına varmadan gözünün kuyru ğundan yana ğına do ğru aktı. Susan yine farkında olmadan ya şı sildi. Yolun yumu şak tozlarının üzerinde yakla şan atın nal seslerinin de farkında olmadı ğı gibi. Kafası hâlâ uzaklardaydı. Ya şlı kadının penceresinden gördü ğü acayip şeyi dü şünüyordu. Pembe küreden yayılan yumu şak ama kötü ı şı ğı. Cadının ipnotize olmu ş gibi ona bakmasını. Susan atın yakla ştı ğını duydu ğu zaman önce korktu. Önünden geçti ği koruya girerek a ğaçların arasına saklanmayı dü şündü. Böyle geç saatte dürüst bir insan etrafta dola şmazdı. Özellikle Orta-Dünya'da artık zamanların köt üle şti ği bir sırada. Ama saklanmak için geç kalmı ştı. Susan hende ği hatırladı. Kendini oraya atarak yatabilirdi. Ay b atmı ştı artık. Hiç olmazsa yolcunun onu farketmeden geçip gitmesi olasılı ğı vardı... Ama kız daha o tarafa dönmeden arkasından usulca ya kla şmış olan yolcu ona seslendi. " Đyi ak şamlar, hanımefendi. Dünyadaki günlerinizin uzun olm asını dilerim." Susan döndü. Ya bu Belediye Ba şkanı'nın evinin önünde ya da Yolcuların Dinlenme Yeri'nde aylak aylak bekleyen yeni adamlarından bir iyse? En ya şlı olanı de ğil. Bu yolcunun sesinin onunki gibi titrek olmadı ğı kesin. Ama belki di ğerlerinden biri... Gelen Depape diye ça ğırdıkları adam olabilir. Susan yüksek atın üzerindeki erkek siluetine, " Đyi ak şamlar," diye cevap verdi ğini farketti. "Sizin günleriniz de uzun olsun." Sesi titremiyordu. Aslında sesinin de farkında de ğildi. Kar şısındakinin Depape olmadı ğını sanıyordu. Reynolds adlı adamın da. Yolcu konus unda kesinlikle söyleyebilece ği bir tek şey vardı: ba şında yassı kenarlı bir şapka oldu ğu. Đç Baronluklar'daki erkeklerin giydiklerine benziyordu . Eskiden do ğuyla batı arasında şimdikinden daha fazla gelinip gidildi ği günlerde, Jack Farson gelmeden ( Đyi Adam) ve kan dökülmeye ba şlanmadan önce. Yabancı kızın hizasına geldi ği zaman Susan onun yakla ştı ğını duymadı ğı için kendini biraz olsun ho şgördü. Ko şum takımlarında şıngırdayacak çıngırak ya da toka gibi şeyler yoktu. Her şey açılmaması için sıkıca ba ğlanmı ştı. Aslında bütün bunlar kanundı şı adamlarınkine benziyordu. Ya da soyguncularınkine . (Susan titrek sesli Jonas'la iki arkada şının ba şka zamanlarda, ba şka yerlerde soygunlar yaptıklarını dü şünüyordu.) Yolcu bir silah şor bile olabilirdi. Ama bu adamın tabancaları yoktu. Tabii onları saklamı şsa o ba şka. Eyer ka şında bir yay vardı, bir de kılıflı mızra ğa benzeyen bir şey. Hepsi o kadar. Susan, hiçbir zaman onun kadar genç bir silah şor olmadı, diye dü şündü. Yabancı, Susan'ın babasının yaptı ğı gibi a ğzını çarpıtarak ata dilini şaklattı. Hayvan hemen durdu. Sonra yolcu tek baca ğını zarif bir hareketle kaldırarak eyerin öbür tarafına attı. Susan, "Hayır, hayır," d edi. "Zahmet etme, yabancı. Yoluna devam et." Yolcu belki kızın sesindeki endi şeyi duydu ama buna aldırmadı. Ba ğlı üzengiye basmadan atın sırtından kaydı ve ustalıkla kızın ön üne atladı. Küt burunlu botları.yoldan tozları kaldırdı. Susan yıldızların ı şı ğında onun gerçekten çok genç oldu ğunu gördü. A şağı yukarı ya şı (kendisininkine yakındı. Giysileri çalı şan bir kovboyunkiler gibiydi ama yeniydi. Delikanlı, "Will Dearborn hizmetinizde," diyerek şapkasını çıkardı. Bir aya ğını uzatıp Đç Baronluklar'da yaptıkları gibi e ğildi. Kentin sınırındaki petrol alanının kokusunun genzin e doldu ğu bu ıssız yerde bu nezaket Susan'ı şaşırttı. Ona korkusunu unutturarak gülmesine neden ol du. Yabancının bundan alınaca ğını sanmı ştı ama delikanlı gülümsedi. Tebessümü güzeldi. Dürüst ve içten. Di şleri de çok düzgündü. Susan ete ğinin bir yanını tutarak reverans yaptı. "Susan Delg ado da sizin hizmetinizde." Yabancı sa ğ eliyle boynuna üç defa vurdu. "Te şekkür ederim sai, Susan. Dostça kar şıla ştı ğımızı umarım. Seni şaşırtmayı istemedim..." "Biraz şaşırdım." "Evet, bunu farkettim. Özür dilerim."

Page 79: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Evet. Yabancı, "Hı," de ğil de, "Evet," diyordu. Konu şmasından onun Đç Baronluklardan oldu ğu anla şılıyordu. Susan ona yeni bir ilgiyle baktı. "Hayır, hayır. Özür dilemene hiç gerek yok. Çünkü d üşüncelere dalmı ştım. Bir... dostumu görmeye gitmi ştim... Ve ayın battı ğını farkedinceye kadar ne kadar uzun bir süre geçti ğini anlayamadım. Endi şelendi ğin için durduysan, sana te şekkür ederim, yabancı. Ama yoluna devam et. Ben de öyle y apaca ğım. Ben köyün sınırına kadar gidece ğim zaten. Hambry'ye. Artık orası çok yakın." Delikanlı gülerek, "Güzel sözler, ho ş duygular," diye cevap verdi. "Ama artık geç oldu ve sen de yalnızsın. Bence birlikte gitmem iz daha iyi olur. Ata biniyor musun, sai?' "Evet ama..." "O halde yakla ş ve dostum Aceleci'yle tanı ş. Son üç kilometren seni ta şıyacak. O i ğdi ş edildi, sai ve çok uysal." Susan, Will Dearborn'a hem ne şe, hem de öfkeyle baktı. E ğer bana sanki ben ya şlı bir ö ğretmen ya da bunamı ş büyük teyzeymi şim gibi tekrar sai derse bu budalaca önlü ğü çıkarıp kafasına vuraca ğım, diye dü şündü. Sonra, "Eyer ta şıyacak kadar uysal olan bir atın huysuzluklarına aldırmam. Babam ölünceye kadar Belediye Başkanı'nın atlarına baktı... Bu yörede Belediye Ba şkanı aynı zamanda Baronlu ğun Muhafızı'dır. Ben bütün ömrüm boyunca ata bindim." Kız yabancı gencin özür dileyece ğini, hatta kekelemeye ba şlayaca ğını sanıyordu. Ama o Susan'ın ho şuna giden sakin ve dü şünceli bir tavırla ba şını salladı. "O halde aya ğını üzengiye at, hanımefendi. Ben atın yanında yürü rüm. Đstemiyorsan konu şup seni rahatsız da etmem. Geç oldu. Ve bazıları, a y battıktan sonra konu şmalar tatsız olur, derler." Susan, olmaz der gibi ba şını salladı. Ama red cevabını yumu şatmak için gülümsedi. "Hayır. Nezaketin için te şekkür ederim. Ama gece saat on birde yabancı bir gencin atının sırtında beni görmeleri h iç iyi olmaz. Limon suyu bir kızın şerefine sürülen lekeyi bir giysininki gibi kolaylık la çıkaramaz." Delikanlı insanı kızdıracak kadar makul bir tavırla , "Ama burada seni görecek kimse yok ki," dedi. "Ve yorgun oldu ğunun da farkındayım. Haydi, sai..." "Lütfen beni böyle ça ğırma. Kendimi o zaman... şey kadar..." (cadı) Susan bir an durakladı, sonra aklına ilk gelen sözc üğü de ği ştirdi "...ya şlı bir kadın kadar ihtiyar hissediyorum." "O halde seni, Genç Bayan Delgado diye ça ğırırım. Ata binmeyece ğinden emin misin?" "Hem de çok eminim. Zaten elbiseyle ata yan binemem , Bay Delarborn. Kendi erkek karde şim olsan bile. Bu hiç ho ş kaçmaz." Yabancı aya ğını üzengiye atarak eyerinin di ğer tarafına uzandı. Sonra elinde bohça haline getirilmi ş ve üzerine i şlenmemi ş deriden bir kayı ş ba ğlanmı ş bir giysiyle yere atladı. (Aceleci o sırada uysal uysal bekledi. Sadece kulaklarını oynattı. Susan da Aceleci olsaydı onun gibi kulakla rını oynatacaktı.) Pek güzeldi bu kulaklar. Susan giysinin bir panço oldu ğunu dü şündü. Delikanlı, "Bunu kuca ğına ve bacaklarının üstüne serebilirsin," dedi, "Kı lı ğının edebe uymasını sa ğlayacak kadar büyük. Aslında bu giysi babamındı. Ve o benden daha uzun boylu." Bir an batıdaki da ğlara do ğru baktı. Susan onun yakı şıklı ama sert biri oldu ğunu dü şündü. Bu sertlik onun gençli ğine hiç uymuyordu. Susan'ın içinde bir şey titredi. Sonra kız usulca, "Hayır," dedi. "Tekrar te şekkür ederim. Nazik davrandı ğını biliyorum. Ama teklifini reddetmek zorundayım." Yabancı ne şeyle, "Öyleyse ben de senin yanında yürürüm," dedi. "Aceleci de bize göz kulak olur. Hiç olmazsa kentin sınırına kadar giderken bizi kimse görmez. Ve çok saygıde ğer bir küçük hanımla oldukça saygıde ğer bir delikanlı hakkında kötü şeyler dü şünmezler. Oraya vardı ğımızda şapkamı çıkarıp seni selamlar ve, ' Đyi geceler,' derim." . "Bunu yapmanı istemiyorum. Gerçekten." Susan elini alnına sürdü. "Kimsenin bizi görmeyece ğini söylemek senin için kolay. Ama bazen olmaması g ereken yerlerde bile gözler var. Ve şu ara... benim durumum da... biraz nazik." "Ama ben seninle birlikte yürüyece ğim." Yabancının suratında şimdi sıkıntılı bir ifade vardı. "Kötü zamanlar bunlar, Genç Bayan Delg ado. Burada, Mejis'te belaların en kötüsünden uzaktasınız. Ama bazen bela etrafa yayılır."

Page 80: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Kız yine itiraz etmek için a ğzını açtı. Belki de yabancıya Pat Delgado'nun kızının ba şının çaresine bakabilece ğini söyleyecekti. Ama sonra Belediye Başkanı'nın yeni adamlarını dü şündü. Thorin dikkatini ba şka bir konuya verdi ği sırada so ğuk bakı şlarını Susan'ın vücudunda dola ştırıyorlardı. O üçünü bu gece cadının kulübesinden gelirlerken görmü ştü. Onların yakla ştıklarını duyunca yoldan çıkarak bir pinon a ğacının arkasında dinlenecek zaman bulmu ştu. (Bunu tam anlamıyla saklanmak olarak dü şünmüyordu.) Adamlar kente do ğru gitmi şlerdi. Herhalde şu anda Yolcuların Dinlenme Yeri'nde içki içiyorlard ı. Stanley Ruiz meyhaneyi kapatıncaya kadar içmeyi sürdüreceklerdi. Ama tabii Susan'ın bunu kesinlikle bilmesi imkânsızdı. Adamlar geri dönebil irlerdi. Susan, "Madem seni vazgeçiremiyorum," diyerek öfkey le içini çekti. "Tamam, gel." Aslında sinirlenmemi şti. "Ama ilk posta kutusuna kadar birlikte gidece ğiz. Bayan Beech'inkine kadar. Orası kentin sınırını belirliyo r." ' Delikanlı elini tekrar bo ğazına vurdu ve o gülünç ama etkileyici tavırlarıyla eğildi. Aya ğını birine çelme takacakmı ş gibi uzatmı ş, topu ğunu yere sıkıca bastırmı ştı. "Te şekkür ederim, Genç Bayan Delgado." Susan, hiç olmazsa bana sai demedi, diye dü şündü. Bu da bir ba şlangıç. Susan delikanlının sessizce yürüyece ğine söz vermesine ra ğmen yine de bir saksa ğan gibi gevezelik edece ğini sanmı ştı. Çünkü etrafındaki çocuklar hep öyle yapıyorlardı. Susan güzelli ğiyle övünmüyordu ama görünü şünün ho ş oldu ğunu düşünüyordu. Belki de bunun nedeni çocukların onun yan ındayken susmaktan ya da ayaklarını yere sürmekten vazgeçememeleriydi. Ve bu yabancının aklından kentli çocukların sormayaca ğı sorular geçiyordu herhalde. Susan kaç ya şındaydı? Her zaman Hambry'de mi oturmu ştu? Annesiyle babası sa ğ mıydı? Ve aynı derecede sıkıcı elli soru daha. Ama di ğerleri gibi o da sonunda dönüp dola şacak ve aynı şeyi ö ğrenmeyi isteyecekti. Bir sevgilisi var mıydı? Ama Đç Baronluklardan gelen Will Dearborn e ğitimi, ailesi ya da arkada şları konusunda hiçbir şey sormadı (Susan romantik rakipler konusunu açmak için bu yola ba şvuruldu ğunu ö ğrenmi şti.) Will Dearborn sadece kızın yanında yürüyordu. Aceleci'nin dizginlerini eline sarmı ştı. Do ğuya, Temiz Deniz'e do ğru bakıyordu. Şimdi ona çok yakındılar. Onun için de rüzgârın güne yden esmesine ra ğmen petrolün katranlı kokusuna karı şan tuz kokusunu alıyorlardı. Şimdi Citgo'nun önünden geçiyorlardı. Susan, Will De arborn'un yanında olmasına sevindi. Delikanlının sessizli ğine biraz sinirlense bile. Đskelet gibi kulelerden olu şan petrol alanını her zaman biraz korkutucu buluyor du. O çelik kulelerden ço ğu uzun zamandan beri çalı şmıyordu. Onları tamir için ne yedek parça vardı, ne de bu,i şten anlayacak birileri. Đki yüz kuleden on dokuzu hâlâ çalı şıyordu ve onları durdurmak imkânsızdı. Durmadan pet rol çıkarıyorlardı. Altlarındaki petrol tabakası hiç tükenmeyecek gibiy di. Hâlâ biraz petrol kullanılıyordu. Ama pek az. Çıkarılan petrolün ço ğu durmu ş olan pompalama istasyonlarının altındaki kuyulara geri akıyordu. D ünya ilerleyip gitmi şti. Ve şimdi burası Susan'a bazı cesetlerin tamamiyle ölmed i ği acayip bir makine mezarlı ğıymı ş gibi geliyordu... Soğuk ve yumu şak bir şey Susan'ın sırtına dokundu. Kız istememesine ra ğmen yine de hafif bir çı ğlık attı. Will Dearborn çabucak ona do ğru döndü. Ellerini kemerine atmı ştı. Sonra gev şeyerek güldü. "Aceleci böylece ihmal edildi ğini söylemeye çalı şıyor, Genç Bayan Delgado. Çok üzgünüm." Susan ata baktı. Aceleci de uysalca ona bakıyordu. Sonra at onu şaşırttı ğı için üzgün oldu ğunu belirtmek ister gibi kafasını e ğdi. Kızın kulaklarında babasının saçmalıklardan ho şlanmayan ne şeli sesi çınladı. Bu aptallık, kızım. O sadece neden böyle so ğuk davrandı ğını anlamak istiyor. Ve ben de öyle. Bu senden beklenmeyecek bir şey. Gerçekten. Susan, "Bay Dearborn," dedi. "Fikrimi de ği ştirdim. Ata binmek istiyorum." Susan pançoyu eyerin arka ka şına yaydı. (Bu çalı şan bir kovboyun kullanabilece ği sade siyah bir eyerdi. Üzerinde bir baronlu ğun, hatta bir çiftli ğin da ğlanmı ş bir i şareti bile yoktu.) Kız aya ğını üzengiye geçirdi. Delikanlı o sırada arkasını dönmü ştü. Ellerini ceplerine sokmu ş Citgo'ya do ğru bakıyordu. Susan ete ğini kaldırırken çabucak dönüp ona bir göz attı. Yab ancının onu gözucuyla seyretti ğinden emindi. Ama delikanlının sırtı hâlâ dönüktü. Paslanmı ş petrol kuleleri ilgisini Çok çekiyormu ş gibiydi.

Page 81: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Susan biraz da öfkeyle, onların ilginç ne yanı var, çocuk, diye dü şündü. Galiba bu tavırlarının nedeni geç olması ve karmakarı şık duygularının son kalıntılarıydı. O pis, eski şeyler altı yüzyıldan beri orada, dedi içinden. Belki de daha eskiden beri. Ve ben bütün ya şamım boyunca onların pis kokusunu duydum. Ayağını üzengiye iyice geçirdikten sonra ata, "Rahat ol , o ğlum" dedi. Bir eliyle eyer ka şının yukarsını tutuyordu, di ğeriyle de dizginleri Aceleci, istedi ğin buysa bütün gece rahat dururum, der gibi kulakların ı oynattı. Susan ata binerken uzun çıplak baca ğı yıldızların ı şı ğında pırıldadı. Ata binmenin ona her zaman verdi ği heyecanı duyuyordu... Ama bu gece bu duygu sanki daha güçlü, daha ho ş, daha şiddetliydi. Belki de bunun nedeni Aceleci'nin gerçekten güzel bir hayvan olmasıydı. Belki de atın yabancı olması. Belki de atın sahibinin yabancı olması, diye dü şündü. Ve yakı şıklı olması da. Tabii bu saçmaydı... Tehlikeli olabilecek bir saçma lık. Ama do ğruydu. Yabancı gerçekten yakı şıklıydı. Susan pançoyu açarak bacaklarına örterken Dearborn ıslık çalmaya ba şladı. Susan hem çok şaşırdı, hem de batıl inanca ba ğlı bir korku duydu. Çünkü delikanlının "Kayıtsız A şk" şarkısını çaldı ğını farketmi şti. Rhea'nın kulübesine giderken kendisinin söyledi ği şarkıyı. Susan'ın babası, belki de bu ka, kızım, diye fısıld adı. Kız hemen sessizce cevap verdi. Hiç de de ğil. Ben yaz ak şamları Ye şil Kalp'te toplanan o ya şlı hanımlar gibi her geçen gölge ve rüzgârda ka'yı görecek değilim. Bu eski bir şarkı. Bunu herkes de biliyor. Pat Delgado'nun sesi yine duyuldu. Belki de haklısı n. Ve böylesi' daha iyi olur. Çünkü bu ka'ysa tıpkı rüzgâr gibi eser. Ve planları ona kar şı koyamaz. Babamın ambarının siklona kar şı koyamadı ğı gibi." Hayır, bu ka olamazdı. Susan karanlı ğın, gölgelerin ve petrol kulelerinin kasvetli siluetlerinin kendisini ba ştan çıkarmalarına izin vermeyecekti. Bu ka değildi. Sadece kente giden ıssız yolda nazik bir genç le kar şıla şmıştı, i şte o kadar. . Kız kendininkine pek de benzemeyen ifadesiz bir s esle, "Her şey tamam," dedi. " Đstersen dönebilirsin, Bay Dearborn." Yabancı dönerek ona baktı. Bir an hiçbir şey söylemedi. Ama Susan onun gözlerindeki ifadeyi açıkça görebiliyordu. Bundan d elikanlının onu güzel buldu ğu anla şılıyordu. Bu bakı ş Susan'ı çok etkiledi. Belki ıslıkla çaldı ğı şarkının da buna katkısı olmu ştu. Ne olursa olsun bu duygu kızın ho şuna gitti. Sonra delikanlı, "Atın üzerinde ho ş gözüküyorsun," dedi. "Oturu şun ustaca." Susan, "Çok geçmeden benim de atlarım olacak," diye açıkladı. Sonra da içinden ekledi. Şimdi sorular sormaya ba şlayacak. Ama delikanlı sanki bu konuyu çok iyi biliyormu ş gibi ba şını salladı. Ve tekrar kente do ğru yürümeye ba şladı. Kız biraz dü şkırıklı ğına u ğramı ştı. Bunun nedenini de bilmiyordu. A ğzını çarpıtarak Aceleci'ye dilini şaklattı. Dizlerini oynattı. At yürümeye ba şlayarak efendisine yeti şti. Yabancı Aceleci'nin burnunu dostça bir tavırla ok şadı. Sonra petrol kulelerini i şaret ederek, "Oranın adı nedir?" diye sordu. "Petrol alanının mı? Citgo." "Bazı tulumbalar hâlâ çalı şıyor mu?" "Evet. Onları durdurmak olanaksız. Artık bu i şi bilen yok." Delikanlı, "Ah," dedi. Hepsi bu kadar. Sadece, "Ah. .." Ama Citgo'ya giden ot bürümü ş yolun ba şına geldiklerinde bir an Aceleci'nin yanındaki yeri nden ayrıldı. Artık kullanılmayan bekçi kulübesine bakma k için ilerledi. Susan'ın çocuklu ğunda orada üzerinde, SADECE ĐZĐNLĐ PERSONEL GĐREBĐLĐR yazılı bir tabela vardı. Ama tabela bir fırtına sırasında uçmu ştu. Will Dearborn oraya baktıktan sonra a ğır a ğır atının yanına döndü. Yeni giysilerinin içinde ra hattı, botları yoldan yaza özgü tozları kaldırıyordu. Kente do ğru gittiler. Düz tepeli bir şapka giymi ş, atın yanında yürüyen genç bir adam ve atın sırtındaki kuca ğıyla bacaklarını pançoyla örtmü ş genç bir kız. Yıldızların ı şıkları üzerlerine ya ğıyordu. Zamanın ilk saatinden beri genç adamların ve kadınların üzerine ya ğdı ğı gibi. Susan bir keresinde ba şını kaldırınca bir yıldızın kaydı ğını gördü. Gök-kubbede bir an parlak turuncu bir

Page 82: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

iz bıraktı yıldız. Susan bir dilekte bulunmak isted i. Ama sonra adeta pani ğe kapılarak ne isteyece ğini bilmedi ğinin farkına vardı. Hiçbir dile ği yoktu. Hiç. Susan da kente bir buçuk kilometre kalıncaya kadar hiç konu şmadı. Sonra aklına takılan soruyu sordu. Aslında bu sorusunu genç adam ın soracaklarından sonraya bırakmayı planlamı ştı. Bu yüzden sessizli ği kendisi bozdu ğu için sinirlendi. Ama sonunda merakı dayanılmaz bir hal almı ştı. "Sen nerelisin, Bay Dearborn? Bizim Orta-Dünya'nın bu küçücük kö şesine gelmenin sebebi nedir?.. Sormamın sakıncası yok de ğil mi?" "Yok tabii." Yabancı ba şını kaldırarak kıza gülümsedi. "Konu şmak ho şuma gidecek. Ben sadece nasıl ba şlayaca ğımı dü şünüyordum Konu şkanlık meziyetlerimden biri değildir." Susan, o halde meziyetlerin neler, Bay Dear born, diye dü şündü. Evet, çok şeyi merak ediyordu. Çünkü elini arkadaki katlanmı ş battaniyeye koymu ş... ve parmakları içine saklanmı ş bir şeye dokunmu ştu. Bir tabancaya benziyorsa da, silah olması gerekmezdi ku şkusuz. Ama kız hayretle ba ğırdı ğı zaman yabancının farkına varmadan elini kemerine attı ğını hatırlıyordu. "Ben Đç-Dünya'dan geliyorum. Bunu ben bir şey söylemeden de tahmin etti ğini sanıyorum. Bizim kendimize özgü bir konu şma tarzımız var." "Evet. Hangi Baronluk'tan oldu ğunu sorabilir miyim?" "New Canaan.", Susan bu sözler kar şısında gerçek bir heyecan duydu. New Canaan! Birlik 'in merkezi! Tabii bu, New Canaan'ın hâlâ eskisi gibi o ldu ğu anlamına gelmiyordu ama yine de... Kız, "Gilead'dan olmasın?" diye sordu ve sesindeki o genç kızlara özgü hafif heyecana sinirlendi. Ho ş, belki de öyle hafif de ğildi. Yabancı güldü. "Hayır. Öyle Gilead gibi önemli bir yerden de ğilim. Hemphill'denim. Buranın batısında kırk tekerlek uza klı ğında bir köy orası. Hambry'den daha küçük oldu ğundan da eminim." Susan, tekerlek, diye dü şündü. Yabancının bu çok eski terimi kullanmasına şaşmıştı. "Hambry'ye neden geldin? Bunu bana açıklayabilir mi sin?" "Neden olmasın? Buraya iki arkada şımla geldim. New Canaan'da Pennilton'dan Bay Richard Stockworth ve gerçekten de Gilead'lı olan ç ok ne şeli genç Bay Arthur Heath. Buraya gelmemizi Birlik emretti. Sayıcılar o larak çalı şaca ğız." "Neyi sayacaksınız?" Delikanlı, "Önümüzdeki yıllarda Birlik'e yararlı ol acak her şeyi," dedi. Şimdi sesi ne şeli de ğildi. " Đyi Adam'la ilgili i şler çok ciddile şti." "Öyle mi? Biz güneydo ğudayız. Merkezden bu kadar uzakta pek gerçek haber alamıyoruz." Yabancı ba şını salladı. "Buraya gelmemizin ba ş nedeni Baronluk'un merkeze olan uzaklı ğı. Mejis her zaman Birlik'e sadıktı. Dı ş çevrenin bu bölümünden malzeme gönderilmesi gerekirse bu da yapılacak. Şimdi cevaplanması gereken soru şu: Birlik ne kadar güvenebilecek?" . "Neye ne kadar güvenecek?" Genç adam kız soru sormamı ş da bir açıklamada bulunmu ş gibi ba şını salladı. "Evet. Neye ne kadar." " Đyi Adam gerçek bir tehlikeymi ş gibi konu şuyorsun. O aslında sadece bir haydut. Öyle de ğil mi? Hırsızlıklarını ve cinayetlerini 'demokrasi' ve 'e şitlik'le ilgili konu şmalarla gizlemeye çalı şıyor." Dearborn omzunu silkti. Susan bir an onun bu konuda ba şka bir şey söylemeyece ğini sandı. Ama sonra delikanlı istemeye istemeye, " Belki bir zamanlar öyleydi," dedi. "Ama zaman de ği şti. Haydut günün birinde bir generale dönüştü. Ve general şimdi halk adına yönetici olmak istiyor." Bir an dur du, sonra da ciddi bir tavırla ekledi. "Kuzey ve Batı B aronluklar alevler içinde, küçük hanım." "Ama o Baronluklar binlerce kilometre uzakta, öyle değil mi?" Bu konu şma Susan'ı hem etkiliyor, hem de garip bir biçimde heyecanland ırıyordu. En önemlisi, bunlar sıkıntılı günlerin birbirinin aynı oldu ğu Hambry dünyasına göre çok de ği şik olmasıydı. Köyde birinin kuyusunun kurumasından tam üç gün heyecanlı heyecanlı söz edilirdi. Dearborn, "Evet," dedi. "He," de ğil de "Evet," diyordu. Bu sözcük kızın kula ğına hem yabancı, hem de ho ş geliyordu. Yabancı ekledi. "Ama rüzgâr bu tarafa d oğru

Page 83: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

esiyor." Kıza dönerek gülümsedi. Böylece o biçimli yüzündeki ciddi ifade yine yumuşadı. Şimdi yatma zamanının çoktan geçmi ş olmasına ra ğmen hâlâ ortada dola şan küçük bir Çocu ğa benziyordu. "Ama bu gece John Farson'u görece ğimizi sanmıyorum. Öyle de ğil mi?" Susan da gülümsedi. "Onunla kar şıla şırsak beni korur musun, Bay Dearborn?" dedi. "Ku şkusuz." Yabancı hâlâ gülümsüyordu. "Ama seni babanı n verdi ği adla ça ğırırsam daha büyük bir heyecanla sava şırım." "O halde güvende olmak için buna izin verece ğim. Ve aynı nedenle benim de seni 'Will' diye ça ğırmam gerekiyor sanırım." "Bu sözler hem güzel, hem de akıllıca. Dearborn'un tebessümü daha belirginle şti. Gülü şü çok sevimliydi. "Ben..." Yabancı ba şını kıza do ğru döndürmü ş yürürken Susan'ın bu yeni arkada şının aya ğı yola do ğru uzanan bir kayaya takıldı. Az kalsın yuvarlanıyordu. Aceleci ki şneyerek hafifçe şaha kalktı. Susan ne şeyle güldü. panço kaydı ve kızın çıplak baca ğı ortaya çıktı. Susan bir an bekledikten sonra baca ğını tekrar örttü. Delikanlıdan ho şlanıyordu. Gerçekten. Ve bunun ne zararı vardı? Sonuçta o sadece bir çocuktu. Kız, de likanlı gülümsedi ği zaman saman yı ğınlarında hopladı ğı yılların sadece bir iki yıl geride kaldı ğını anlıyordu. (Kendisinin de bundan yeni yeni vazgeçti ğini nedense unutmu ştu.) Dearborn, "Her zaman bu kadar beceriksiz de ğilimdir," dedi. "Seni korkutmadı ğımı umarım." Susan, hiç korkutmadın, Will, diye dü şündü. Gö ğüslerim geli şti ğinden beri delikanlılar yanımdayken ayaklarını şuna buna çarpıp duruyorlar. "Hayır, hiç korkutmadın," diyerek konuya döndü. Bu onu çok ilgi lendiriyordu. "Demek sen ve arkada şların Birlik'in emriyle bizim mallarımızı saymaya g eldiniz, öyle mi?" "Evet, öyle. Şuradaki petrol alanıyla da bu yüzden ilgilendim. Bi rimizin buraya dönüp çalı şan kuyuları sayması gerekecek." "Ben seni bu zahmetten kurtarabilirim, Will. Öyle o n dokuz kuyu var." Yabancı ba şını salladı. "Sana borçlandım. Ama ayrıca o on doku z pompanın ne kadar petrol çıkardı ğını da hesaplamamız gerekiyor. Tabii mümkünse." "Yani New Canaan'da petrolle çalı şan pek çok makine mi var? Bu yüzden mi bu sayım o kadar önemli? Ve petrolü makinelerinizin ku llanabilece ği yakıt haline sokmak için simya ilminiz yeterli mi?" "Bu konuda bundan simya de ğil, rafineri diye söz ediliyor. Daha do ğrusu ben öyle sanıyorum. Ve galiba hâlâ çalı şan bir rafineri var. Pek fazla makinemiz oldu ğunu söyleyemem. Ama Gilead'daki Büyük Salon'un ince tel li lambalarını aydınlatan birkaç makine hâlâ çalı şıyor." Bu sözler kızın pek ho şuna gitti. "Sahi mi?" Đnce telli lambaların ve elektrikli fenerlerin resimlerini görmü ştü. Ama asıllarını hayır. Hambry'deki "kıvılcım-fenerleri" diye tanımlanan son lambalar da iki ku şak önce sönmü ştü. Will Dearborn, "Babanın ölünceye kadar Belediye Ba şkanı'nın atlarıyla ilgilendi ğini söyledin," diye hatırlattı. "Adı Patrick Delgad o muydu? Öyleydi, değil mi?" Susan ba şını e ğerek delikanlıya baktı. Fena halde şaşmış ve bir anda gerçek dünyaya dönmü ştü. "Bunu nereden biliyorsun?" "Hayvan bakımıyla ilgili derslerde onun da adı geçt i. Bize sı ğırları, koyunları, domuzları, öküzleri ve atları saymamız söylendi. Sü rüleriniz arasında en önemli olanı atlar. Bu nedenle Patrick Delgado'yla konu şmamız emredildi. Onun yolun sonundaki açıklı ğa eri şmiş olmasına üzüldüm, Susan. Ba şsağlı ğı dileklerimi kabul eder misin?" "Evet. Ve te şekkür ederim." "Kaza mı geçirdi?" "Evet." Susan ses tonundan Dearborn'un, "Bu konuyu kapat, ba şka bir şey sorma," demek istedi ğini anlayaca ğını umuyordu. Yabancı, "Sana dürüst davranaca ğım," dedi. Ama nedense Susan'a ilk kez yabancının sesinde bir sahtekârlık varmı ş gibi geldi. Belki de yanılıyordu. Ne de olsa dünya konusunda pek az deneyimi vardı. (Cor t Hala bunu ona hemen her gün hatırlatıyordu. Oysa Susan, "Seninle dürüst konu şaca ğım," diyenlerin insanın gözünün içine baka baka yalan uydurduklarını dü şünüyordu. Onlar insana ya ğmurun yukarıya do ğru ya ğdı ğını, paranın a ğaçlarda yeti şti ğini ve bebekleri de Büyük Federex ku şunun getirdi ğini söylüyorlardı.

Page 84: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

" Đyi olur." Susan'ın sesinde hafif bir alay vardı. "E n iyi yöntem dürüstlüktür, derler." Dearborn ba şını kaldırarak kıza biraz tereddütle baktı. Sonra g ülümserken di şleri ı şıldadı. Susan bu tebessümün tehlikeli bir şey oldu ğunu dü şündü. Đnsanı çabucak mahvedecek bir şey. Kumlu bataklık gibi. Đnsan buna kolaylıkla dalar ama zorlukla kurtulurdu. "Son zamanlarda Birlik'te pek de beraberlik yok. Fa rson'un o kadar ba şarılı olmasının bir nedeni de bu. Hırsı bu yüzden gitgide daha arttı. O i şe Garlan ve Desoy'da posta arabalarını soyarak ba şladı. Ama artık haydutluk etti ği o günleri çok gerilerde bıraktı. Birlik yeniden canlanmadı ğı takdirde daha da ileri gidecek. Belki Mejis'e kadar uzanacak." Susan, Đyi Adam'ın Baronluk'taki Temiz Deniz'e en yakın ola n sakin küçük kentimde isteyebilece ği ne var, diye dü şündü. Ama sesini çıkarmadı. Yabancı ekledi. "Aslında bizi buraya Birlik gönderm edi. Tâ buraya kadar inekleri, petrol kuyularını saymak ve ekili toprakl arın dönümlerini hesaplamak için yollamadı." Delikanlı bir an susarak yola baktı. Sanki aya ğını çarpabilece ği ba şka kayalar olup olmadı ğını anlamaya çalı şıyordu. Uzanıp Aceleci'nin burnunu dalgın dalgın şefkatle ok şadı. Susan onun sıkıldı ğını, hatta belki de 'utandı ğını' dü şündü. "Bizi babalarımız yolladı." "Babalarınız..." Susan birdenbire durumu kavradı. K ötü gençlerdi onlar. Ve babaları onları çalı şabilecekleri bir i ş için yollamı ştı. Bu tam bir sürgün sayılmazdı. Susan onların Hambry'deki asıl i şlerinin şereflerine sürülen lekeyi temizlemek oldu ğunu tahmin etti. Eh, dedi kendi kendine. Bu onun te hlikeli gülümseyi şini de açıklıyor. Öyle de ğil mi? Ondan kork, Susan. Bu delikanlı köprüleri yakan ve posta arabalarını deviren, sonra da arkasına hiç bakmadan neşeyle yoluna devam eden o gençlerden. Kötü ve hain d eğil. Sadece kayıtsız... umursamaz." Bu, Susan'ın aklına tekrar o eski şarkıyı getirdi. Kendisinin söyledi ği, yabancının da ıslıkla çaldı ğı şarkıyı. "Evet, babalarımız." Susan Delgado da zamanında bir iki yaramazlık yapmı ştı. (Ya da belki yirmi dört defa.) Hem ihtiyatlı davranmak istiyor, hem de Will Dearborn'a kar şı sempati duyuyordu. Bu delikanlı onu ilgilendiriyordu da. Kö tü çocuklar e ğlenceli olabiliyorlardı... Yani bir noktaya kadar. Ama şimdi soru şuydu: Will ve arkada şları ne kadar kötü davranmı şlardı? Susan, "Olay çıkarmak mı?" diye sordu. Delikanlı ba şını salladı. "Olay çıkarmak." Sesi sıkıntılıydı. Am a gözleriyle ağzının etrafında ne şeli ve muzip bir ifade belirmeye ba şlıyordu. "Bizi uyardılar. Evet, ciddi bir biçimde uyardılar. Ve... biraz içki de içmi ştik." Susan içinden, bira kupasını kavramadı ğı zaman kızları sıkı ştıran eller, diye ekledi. Öyle de ğil mi? Ama hiçbir aile kızı bunu açık açık soramazd ı. Oysa aklına pekâlâ da gelebilirdi. Dearborn'un dudaklarının etrafında uçu şan hafif tebessüm silindi. "Çok ileri gittik ve i şin e ğlenceli yanı da kalmadı. Budalalar hep böyle yaparl ar. Bir gece yarı ştık. Ay yoktu. Gece yarısından sonra oldu bu. Hepim iz de sarho ştuk. Atlardan birinin aya ğı bir köstebek yuvasına girdi ve hayvanın baca ğının alt kısmı kırıldı. Atı vurmak zorunda kaldık." Susan yüzünü buru şturdu. Bu akla gelebilecek en kötü şey de ğildi ama yine de kötü bir olaydı. Yabancı tekrar konu şmaya ba şladı ğı zaman olay daha da kötüle şti. "Safkandı at. Arkada şım Richard'ın babasının üç atından biri. Ve adamın hali vakti de yerinde de ğildi. Evlerimizde tartı şma çıktı. Olanlardan de ğil söz etmek, hatırlamak bile istemiyorum. Neyse... Hikâye yi kısa kesece ğim. Pek çok konu şma ve cezayla ilgili önerilerden sonra bizi söyledi ğim görevle buraya yolladılar. Bu, Arthur'un babasının fikriydi. Bence arkada şım Arthur babasını her zaman deh şete dü şürmüş, onu dü şkırıklı ğına u ğratmı ştı. Çocu ğun babası George Heath'in tarafına çekti ğini hiç sanmıyorum." Susan, Cordelia Hala'sının sözlerini hatırlayarak u sulca kendi kendine güldü. "Kızın bizim tarafa çekmedi ği kesin." Kadın bu sözlerden sonra mahsus bir an

Page 85: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

durmuştu. "Annesinin büyük teyzesi çıldırdıydı... Bunu bi lmiyor muydunuz? Evet! Kendini tutu şturdu, sonra uçurumdan a şağıya atladı. Şu kuyruklu yıldızın gözüktü ğü yıl." Will konu şmasını sürdürdü. "Bay Heath bizi babasının sözlerin i tekrarlayarak uğurladı. ' Đnsan arafta dü şüncelere dalmalıdır.' Ve i şte şimdi buradayız." "Hambry hiç de arafa benzemez." Delikanlı yine o komik tavırlarıyla selam verdi, "ö yle olsaydı herkes buraya gelip güzel kentlilerle tanı şmak isterdi." Susan alayla, "Bunun üzerinde biraz çalı ş," dedi. "Korkarım bu henüz kabaca. Belki..." Birdenbire sustu. Bu çocu ğun onunla küçük bir komploya girmesini ummak zorundaydı. Bunu üzüntüyle anlamı ştı. Yoksa utanılacak duruma dü şecekti. "Susan?" "Düşüyordum. Sen şimdi burada mısın, Will? Yani resmi olarak." Yabancı onun ne demek istedi ğini hemen anladı. "Hayır." Herhalde sözün nereye varaca ğını da tahmin ediyordu. Bir bakıma yeterince zekiyd i. "Baronluk'a bugün öğleden sonra geldik ve içimizden birinin ilk konu ştu ğu kentli de sensin... Tabii Richard'la Arthur da birileriyle kar şıla ştılarsa o ba şka. Ben uyuyamadım. O yüzden olayları biraz dü şünmek için atla dola şmaya çıktım. Şu tarafa kamp kurduk." Sa ğı i şaret etti. "Denize do ğru inen o uzun bayıra." "Ah, evet, oraya uçurum deriz." Susan, belki de Wil l'le arkada şları yakında kanunen benim olacak topraklarda kamp kurdular, ded i kendi kendine. Bu fikir komik, heyecan verici ve biraz da şaşırtıcıydı. "Yarın atlarımızla kente gidecek ve Lordumuz Beledi ye Ba şkanı Hart Thorin'e saygılarımızı sunaca ğız. New Canaan'dan ayrılmadan önce bize onun biraz aptal oldu ğunu söylediler." Susan tek ka şını kaldırdı. "Size gerçekten öyle mi söylediler?" Will, "Evet," dedi. "Çenesi dü şük, sert içkiye meraklı biriymi ş. Hele genç kızlara daha da dü şkünmüş. Sence bu do ğru mu?" Kız gülmemek için kendini zor tutuyordu. "Bence bun a kendin karar vermelisin." "Her neyse... Thorin'in kâtibi Saygıde ğer Kimba Rimer'le de görü şece ğiz. Anladı ğım kadarıyla o aklıba şında biriymi ş. Çıkarlarını kollamasını iyi biliyormu ş." Susan, "Thorin sizi Belediye Kona ğı'na ak şam yemeğine davet eder," dedi. "Belki yarın gece de ğil. Ama öbür gece mutlaka." "Hambry'de resmi bir ziyafet." Will gülümsüyor ve h âlâ Aceleci'nin burnunu okşuyordu. "Ah bu bekleyi şin verece ği ıstıraba nasıl dayanaca ğım?" "Dilin fazla sivri. Alayı bırak. Arkada şım olmak istiyorsan beni dinle. Bu önemli." Delikanlı gülümsemekten vazgeçti. Ve Susan bir iki dakika önce de oldu ğu gibi onun birkaç yıl sonra nasıl bir erke ğe dönü şece ğini görür gibi oldu. O sert hatlı yüz, dikkatli bakı şlar, zalim ifadeli a ğız. Bu bir bakıma korkutucu bir yüzdü. Korkutucu bir gelecek. Ama kız yine de gözle rini yabancıdan ayıramıyordu. Şu biçimsiz şapkanın altında saçları nasıl acaba, diye merak ett i. "Sen ve arkada şların Thorin'in ziyafetine geldi ğinizde beni görebilirsiniz. Ama, Will, o zaman benimle ilk defa kar şıla şıyormu ş gibi davranmalısınız. Ben Bay Dearborn'u görece ğim, sen de Bayan Delgado'yu. Ne demek istedi ğimi anlıyor musun?" "A'dan Z'ye kadar." Will dü şünceli bir tavırla kızı süzüyordu. "Sen ziyafette hizmet mi edeceksin? Ama baban Baronluk'un ba ş seyisi oldu ğuna göre..." "Benim ne yaptı ğımı, ne yapmadı ğımı bırak şimdi. Şen sadece bana söz ver. 'Deniz Kıyısı'nda kar şıla şırsak birbirimizi ilk kez görüyormu ş gibi davranaca ğız." "Söz veriyorum. Ama..." "Ba şka soru sorma. Ayrılmamız gereken yere yakla ştık. Ve seni uyarmak Đstiyorum. Belki güzel atına binmeme izin vermenin bir kar şılı ğı olabilir bu. Thorin ve Rimer'le yemek yerseniz sofradaki kente yeni gelenl er yalnızca siz olmayacaksınız. Herhalde üç ki şi daha olacak. Thorin'in evini özel olarak korumaları için tuttu ğu adamlar." "Onlar şerif yardımcıları de ğiller mi?" "Hayır. Thorin'den ba şka kimseden emir almıyorlar... Belki Rimer'i de dinliyorlardır. Adları Jonas, Depape ve Reynolds. B ana fazla sert çocuklarmı ş

Page 86: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

gibi geliyorlar. Ho ş, Jonas'ın çocukluk günleri çok geride kalmı ş. Herhalde çocukluk ça ğı geçirdi ğini bile hatırlamıyor." "Eleba şları Jonas mı?" "Evet. Topal o. Omzuna kadar dü şen saçları genç kızlarınki kadar güzel. Ama sesi günlerini oca ğın ba şında uyuklayarak geçiren bir ihtiyarınki gibi... Ba na sorarsan, gruptakilerin en tehlikelisi. O üç adam s iz çocukların ba şaramayaca ğı kadar haytalık etmi şler sanırım." Susan kendi kendine, bunu ona neden söyledim, diye sordu. Bu sorunun cevabını tam olarak bilmiyordu. Belki de delikanlıya minnet duydu ğu için. Will gecenin bu geç saatinde kar şıla şmalarını gizleyece ğine söz vermi şti. Babasını kızdırmı ş olsun olmasın verdi ği sözü tutacak bir gence benziyordu. "O adamlara dikkat ederim. Ve uyarın için de sa ğol." Şimdi uzun az meyilli bir yoku şu tırmanıyorlardı. Yukarda Ya şlı Anne amansızca parlıyordu. Delikanlı dalgın dalgın, "Korumalar..." diye mırıldandı. "Küç ük, sakin Hambry'de korumalar. Zaman bir garip, Susan. Gerçekten çok ga rip." "Evet." Susan da Jonas, Depape ve Reynolds'un kente neden geldiklerini merak etmi ş ama akla yakın bir neden bulamamı ştı. Bu Rimer'in i şi miydi? Onun mu başının altından çıkmı ştı? Olabilirdi. Koruma tutmak Thorin'in aklına gelm ezdi pek. Yüksek Şerifin şimdiye kadar yaptıklarından ho şnuttu. Ama yine de... neden? Tepeye ula ştılar. A şağıda birbirine yakın binalar oldu ğu görülüyordu. Hambry köyü. Evlerden sadece birkaçında ı şık vardı. En fazla ı şık Yolcuların Dinlenme Yeri'ndeydi. Sıcak rüzgâr kızın kula ğına piyanoda çalınan "Hey Jude" şarkısını getiriyordu. Piyanoya şarkıyı ne şeyle mahveden yirmi kadar sarho şun sesi karı şıyordu.. Ama Susan'ın Will'i uyardı ğı üç adam herhalde şarkıya katılmıyorlardı. Onlar şimdi tezgâhın önünde duruyor ve yassı gözleriyle sa lonu inceliyorlardı. O üçü şarkı söyleyecek tipler de ğillerdi. Üçünün de sa ğ ellerinde dövmeyle yapılmı ş birer tabut vardı. Ba ş ve i şaret parmaklarının arasındaki yumu şak ete yapılmı ştı dövmeler. Susan bunu Will'e söyleyecekti. Ama sonra delikanlının o dövmeleri nasıl olsa yakında g örece ğini dü şündü. Onun yerine yoku şun a şağısını, bir zincirin ucundan yola do ğru sarkan kara bir şekli i şaret etti. "Onu görüyor musun?" "Evet." Delikanlı derin derin, biraz da komik bir t avırla içini çekti. "O her şeyden çok korktu ğum nesne mi? Bayan Beech'in posta kutusu?" "Evet. Ve orada birbirimizden ayrılmamız gerekiyor. " "Madem öyle olması gerekti ğini söylüyorsun, pekâlâ. Ama ke şke..." Aynı anda yazın bazen oldu ğu gibi rüzgârın yönü de ği şti. Batıdan şiddetle esiyordu şimdi. Denizin tuzlu kokusu hemen kayboldu. Şarkı söyleyen sarho şların sesleri de duyulmaz oldu. Bunun yerini çok daha tehlikeli bir ses aldı. Her zaman Susan'ın sırtının ürpermesine neden olan ahenksiz bir ses. F azla ya şamayacak bir erke ğin döndürdü ğü bir sirenin sesi gibi bir şey. Gözleri irile şen Will bir adım geriledi. Susan onun yine ellerini kemerine götürdü ğünü gördü. Orada olmayan bir şeyleri almaya çalı şıyordu sanki. "Tanrı adına! Nedir bu?" Susan usulca, "O bir 'incecik'," dedi. "Eyebolt Kan yonu'nda. Bu sesi hiç duymadın mı?" " Đncecik'ten söz edildi ğini duydum. Ama sesini şimdiye kadar hiç i şitmedim. Tanrılar! Buna nasıl dayanıyorsunuz? Sanki canlıymı ş gibi mırıldanıyor!" Susan konuya bu açıdan hiç bakmamı ştı. Ama şimdi sesi Will'in kulaklarıyla dinlerken delikanlıya hak verdi. Sanki gecenin hast a bir yanı sese kavu şmuştu ve şarkı söylemeye çalı şıyordu. Kız ürperdi. Aceleci onun dizlerinin baskısını artı rdı ğını hissederek yava şça burnundan soludu. Sonra da kıza bakmak için ba şını döndürdü. Susan, "Yılın bu mevsiminde incecik'in sesi bu kada r iyi duyulmaz," dedi. "Sonbaharda erkekler onu susturmak için yakarlar." "Anlayamadım..." Kim anlıyordu ki? Artık kim neyi kavrıyordu? Tanrıl ar! Citgo'da hâlâ çalı şan tulumbaları bile durduramıyorlardı. Oysa onların ya rısı mezbahaya sokulan domuzların çı ğlıklarına benzeyen sesler çıkarıyordu. Son zamanlar da bazı şeyler hâlâ çalı şabildi ği için minnet duyuyordun sadece. Susan, "Yazın sürücüler ve kovboylar fırsat buldukl arı zaman Eyebolt'un a ğzına çalı çırpı yı ğıyorlar," diye açıkladı. "Kuru dallar uygun. Ama ya şlar daha da

Page 87: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

iyi. Çünkü gerekli olan duman. Ne kadar yo ğun olursa o kadar iyi. Eyebolt dört tarafı kapalı bir uçurum. Çok kısa. Yamaçları da ço k dik. Bu daha çok, yan yatmı ş bir bacaya benziyor. Anlıyor musun?" "Evet." "Törelere göre en uygun zaman Hasat sabahı. Panayır , ziyafet ve ate şten sonraki gün." "Kı şın ilk günü." "Evet. Ama bu yörede kı ş o kadar çabuk gelmez. Her neyse, törelere göre böy le. Bazen rüzgâr şiddetli esti ği ve ses de fazla yüksek oldu ğu için dallar daha erken tutu şturulur. Aslında bu ses sürüleri rahatsız ediyor. Đncecik'in sesi iyice duyuldu ğu zaman ineklerin sütü azalıyor. Ve insanlar da kol ay kolay uyuyamıyorlar." "Buna inanırım." Will hâlâ kuzeye do ğru bakıyordu. Rüzgâr birdenbire şiddetlenerek şapkasını uçurdu. Delikanlının sırtına dü şen şapkasının i şlenmemi ş deriden kayı şı boynuna takıldı. Ortaya çıkan saçları biraz uzun ve bir karganın kanatları gibi simsiyahtı. Susan parmaklarını bu sa çların arasına sokmak için ani, açgözlü bir istek duydu. Parmakları onların do kusunu ona açıklamalıydı. Will'in saçları sert telli miydi? Yumu şak mıydı? Đpek gibi miydi? Ve nasıl kokuyordu bu saçlar? Bu dü şünce yüzünden kızın gö ğsüne bir sıcaklık yayıldı. Will kafasından geçenleri okumu ş gibi ona do ğru döndü. Susan kızardı. Sonra yabancının bunu göremeyece ğini dü şünerek sevindi. "O incecik ne zamandan beri orada?" Susan, "Ben do ğmadan önce ba şlamı ş," dedi. "Ama babam do ğmadan önce de ğil. Đncecik belirmeden önce yerin, deprem olmu ş gibi sarsıldı ğını söyledi babam. Bazıları buna depremin neden oldu ğunu öne sürüyorlar. Bazılarıysa batıl inançlara ba ğlı saçma sapan bir iddia oldu ğunu. Kendimi bildim bileli incecik oradaydı... Duman bir süre sesini kesiyor. Bal ya d a e şek arısı kovanları da dumandan etkilenir ya... Ama sonra ses tekrar duyul uyor. Uçurumun a ğzına yı ğılan çalı çırpı sürülerin o tarafa gitmelerini de engell iyor. Bazen incecik'in sesi hayvanları çekiyor. Nedenini tanrılar bilir. Bir in ek ya da koyun çalı çırpı yakıldıktan ama gelecek yıl için hazırlıklar tamaml anmadan önce o tarafa giderse... bir daha geri gelmiyor. O incecik neyse, bir hayli aç." Susan pançoyu yana itti. Sa ğ aya ğını ka şa dokunmadan eyerinin üzerinden a şırdı ve Aceleci'den kayarak atladı. Bütün bunları bir te k zarif hareketle ba şardı. Elbiseden çok, pantolonla yapılacak bir hareketti. Susan delikanlının gözlerinin irile şmesinden onun bazı yerlerini gördü ğünü anladı. Ama önemli miydi? Attan çabucak inerek gösteri ş yapmak istedi ği zaman ba şvurdu ğu gözde numarasıydı. Will, "Çok güzel!" diye ba ğırdı. Susan bu iltifatın daha masumca yanına cevap verdi. "Bunu babamdan ö ğrendim." Ama dizginleri delikanlıya uzatırken gülümsemesi il tifatı her anlamda kabul edece ğini açıklıyordu. "Susan? Sen incecik'i hiç gördün mü?" "Evet. Bir... iki kere. Yukardan." "Neye benziyor?" Susan hemen, "Çok çirkin," diye. cevap verdi. Ona s orsalardı o geceye kadar rastladı ğı en çirkin şeyin Rhea'nın yakından gördü ğü gülümsemesi ve cadının durmadan hareket eden so ğuk parmaklarına katlanmak zorunda kalması oldu ğunu söylerdi. " Đncecik a ğır a ğır yanan turba ate şine benziyor. Biraz da ye şil yosunla dolu bir bataklı ğa. Đncecik'ten sisler yükseliyor. Bazen sıska, uzun kollara benziyorlar. Uçlarında eller olan kollara." " Đncecik geni şliyor mu?" "Evet. Öyle söylüyorlar. Her incecik'in geni şledi ğinden söz ediyorlar. Ama senin ve benim ömrümüzün sonuna kadar Eyebolt Kanyonu'nda n kaçamayacak." . Susan ba şını kaldırarak gökyüzüne baktı. Onlar konu şurken takımyıldızların gökyüzünde kaymı ş olduklarını gördü. Ona bu delikanlıyla bütün gece konu şabilirmi ş gibi geliyordu. Đncecik'ten, Citgo'dan, sinir bozucu halasından ya da akla gelecek her şeyden söz edebilirlerdi. Bu dü şünce kızı şaşırttı. Tanrı aşkına,.bu neden şimdi ba şıma geldi? Üç yıl Hambry'li çocukları yanımdan uzakla ştırdım. Ve neden şimdi beni garip bir biçimde ilgilendiren bu delikanlıyla kar şıla ştım? Neden ya şam bu kadar adaletsiz?

Page 88: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Babasının sesiyle duydu ğu daha önceki dü şüncesini hatırladı. Bu ka'ysa rüzgâr gibi gelecek. Ve planlarını ona kar şı koyamayacak. Bir ambarın siklona dayanamaması gibi. Ama hayır. Ve hayır. Ve hayır. Susan o müthi ş iradesiyle bu fikre kar şı koydu. Bu bir ambar de ğil, onun hayatıydı. Uzanıp Bayan Beech'in paslı tenekeden posta kutusun a dokundu. Sanki bu dünyada dengesini bulmaya çalı şıyordu. Belki küçük umutlarının ve hayallerinin faz la bir değeri yoktu. Ama babası ona kendini yapabilece ğini söyledi ği şeylere göre ölçmesini söylemi şti. Ve babasının ö ğrettiklerini, duygularının karmakarı şık oldu ğu bir anda kar şıla ştı ğı yakı şıklı bir genç yüzünden bir kenara itmeyecekti. Kız, "Ben senden burada ayrılaca ğım," dedi. "Ya arkada şlarına katıl ya da atla dola ş." Sesindeki ciddilik onu biraz üzdü. Çünkü bu olgu n bir insanın hüznüydü. "Ama bana verdi ğin sözü unutma, Will. Beni Deniz Kıyısı'nda... yani Belediye Başkanı'nın kona ğında gördü ğün zaman sanki ilk defa kar şıla şıyormu şuz gibi davran. Arkada şım olmak istiyorsan bunu yap." Will, "Evet," der gibi ba şını salladı. Susan kendi ciddiyetinin delikanlının yüzüne yansımı ş oldu ğunu gördü. Belki kederi de yansımı ştı. "Ben hiçbir kıza benimle birlikte atla gezmeye çıkmasını teklif etme dim. Onu ziyaret etmeme razı olup olmayaca ğını da sormadım. Patrick'in kızı Susan, bunları sen den isterdim. Şansımı artırmak için sana çiçek de getirirdim. Ama galiba bunun bir yararı yok." Susan ba şını salladı. "Öyle, yararı yok." "Birine evlenme sözü mü verdin? Biliyorum bunu sorm am küstahlık ama kötü bir niyetim yok." "Olmadı ğından eminim. Ama bu sorunu cevaplamamayı tercih ed ece ğim. Sana da söyledi ğim gibi şu ara durumum çok nazik. Ayrıca çok geç oldu. Burad a ayrılıyoruz, Will. Ama bir dakika dur..." Kız giysisinin cebini karı ştırdı ve yapra ğa sarılı yarım bir pastayı çıkardı. Di ğer yarısını Cöos'a tırmanırken yemi şti... Sanki ya şamının di ğer yarısı geride kalmı ştı. Ak şam yemeğinden geride kalan bu küçük parçayı Aceleci'ye uzat tı. At pastayı kokladı. Sonra onu yedi ve burnunu kızın av ucuna sürdü. Susan hayvanın kadife gibi burnu avucunu gıdıkladı ğı için gülümsedi. "Evet, sen iyi atsın. Gerçekten." Başını kaldırarak yolun ortasında duran Will Dearborn' a baktı. Delikanlı tozlu botlarını yere sürüyor ve kızı umutsuzca süzüyordu. Şimdi yüzündeki o ha şin ifade kaybolmu ştu. Artık suratındaki ifade ya şına uygundu. Hatta daha küçük duruyordu. "Dostça kar şıla ştık de ğil mi?" diye sordu. Susan bir adım attı ve daha ne yaptı ğını dü şünemeden ellerini delikanlının omuzlarına koydu. Parmaklarının ucunda yükselip yab ancıyı dudaklarından öptü. Kısa bir öpücüktü ama karde şçe bir yanı yoktu. "Evet. Öyle, Will. Dostça bir kar şıla şma oldu." Ancak Will aynı hareketi tekrarlamaları için ona yakla şmaya kalktı ğı zaman kız delikanlıyı usulca ama kesin bir tavırla gö ğsünden itti. (Will bu hareketi dü şünmeden yapmı ştı. Bir çiçe ğin güne şe dönmesi kadar do ğaldı.) "Hayır. Ben sadece sana te şekkür etmek istedim. Ve tek bir te şekkür de bir beyefendi için yeterli olmalıdır. Yoluna huzur için de devam et, Will." Delikanlı rüyadaymı ş gibi atın dizginlerini aldı. Bir an ne olduklarını bilmiyormu ş gibi baktı dizginlere. Sonra yine kıza döndü. Susa n onun öpücü ğünün uyandırdı ğı duygulardan kurtulmaya, kafasını toplamaya çalı ştı ğını anladı. Bu yüzden Will'den daha da ho şlandı. Ve delikanlıyı öptü ğü için daha memnun oldu. Will eyere atladı. "Sen de öyle. Đlk defa kar şıla şaca ğımız anı sabırsızlıkla bekleyece ğim." Susan'a gülümsedi. Kız bu tebessümdeki özlemi ve ar zuyu farketti. Delikanlı sonra atın dizginini çekerek onu döndürdü. Geldikle ri yoldan geri dönece ği anla şılıyordu. Belki de tekrar petrol alanına bakacaktı. Susan oldu ğu yerde, Bayan Beech'in posta kutusunun yanında bekledi. Wil l'in dönmesini ve ona el sallamasını istiyordu. Böylece genç adamın yüzünü t ekrar görebilecekti. Will'in bunu yapaca ğından emindi... Ama öyle olmadı. Ancak daha sonra, tam Susan dönüp yamaçtan kente inece ği sırada Will gerçekten döndü. Elini kaldırarak parmaklarını oynattı. Karanlıkta bir pervaneye benz iyordu eli.

Page 89: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Susan da elini sallayarak ona kar şılık verdi. Sonra yoluna devam etti. Hem mutluydu, hem de mutsuz. Ama -ve bu çok önemliydi- artık cadının elleri yüzünden kendini kirlenmi ş gibi hissetmiyordu. Will'in dudaklarına dokundu ğu an Rhea'nın elinin izleri sanki cildinden silinmi şti. Belki bu basit bir sihirdi ama kızın hoşuna gitti. Susan hafifçe gülümseyerek yürümesini sürdürdü. Yıl dızlara bakıyordu. Karanlıkta soka ğa çıktı ğı zaman gökyüzüne bu kadar sık bakmazdı. 4. Ay Battıktan Çok Sonra Delikanlı uçurum denen yerde hemen hemen iki saat h uzursuzca gidip geldi. Aceleci'yi tırıstan daha hızla gitmesi için zorlamı yordu. Oysa i ğdi ş edilmi ş iri küheylanı kanı biraz serinleyinceye kadar yıldızlar ın altında ko şturmak istiyordu. Dikkatini kendine verirsen kanın o zaman gerçekten serinler, diye dü şünüyordu. Hatta bu i şi kendin yapmak zorunda da kalmazsın "Dünyada hak e ttikleri şeyi bulanlar sadece ahmaklardır." Bu eski atasözü ya şamının en büyük ö ğretmeni olan çarpık bacaklı, yüzü yaralı adamı anımsattı ona. De likanlı gülümsedi. Sonunda atını yamaçtan ince dereye do ğru sürdü. Suyu iki kilometre kadar izledi. (Sık sık at sürüleriyle kar şıla ştı. Hayvanlar Aceleci'ye uykulu uykulu hayretle baktılar.) Delikanlı bir sö ğüt korusuna girdi. Korunun ortasındaki açıklıkta bi r at usulca ki şnedi. Aceleci de ona kar şılık verdi. Bir toyna ğını yere vurarak başını a şağı yukarı salladı. Delikanlı sö ğütlerin arasından geçerken ba şını e ğdi. Birdenbire insanla ilgisi olmayan beyaz, dar bir suratla kar şıla ştı. Yüzün üst kısmı hemen hemen bebekleri olmayan siyah gözlerden olu şuyordu. Çocuk tabancalarını almak için ellerini hemen kemer ine attı. Bu gece bunu üçüncü defa yapıyordu. Ve üç sefer de silahlarının belinde olmadı ğını hatırlamı ştı. Ama bu önemli de ğildi. Delikanlı dala sicimle asılmı ş olan şeyi tanımı ştı. Bu, ekinkargası kafasıydı. Bir ara Arthur Heath adını almı ş olan genç kurukafayı eyerinden çıkarmı ş ve Will'e şaka yapmak için a ğacın dalına asmı ştı. (Arthur, kurukafadan, "Ya şlı bir büyükbaba kadar çirkin," diye söz ediyordu. "Ama be slemek bedava." Will, "O ve şakaları!" diye homurdanarak eliyle sicime vurdu. Đp kopunca kurukafa karanlıkta uçtu. Gölgelerin arasından bir ses, "Ayıp, Roland, ayıp!" dedi. Bu seste sitem vardı ama sahibinin neredeyse gülece ği belliydi... Her zaman oldu ğu gibi. Cuthbert, Roland'ın en eski arkada şıydı, ilk di şlerinin izleri aynı oyuncakların üzerinde kalmı ştı. Ama Roland bir bakıma Cuthbert'i hiçbir zaman a nlayamamı ştı. Yalnızca onun ne şesini de ğil. Gerilerde kalmı ş bir gün saray a şçısı Hax vatan haini oldu ğu için Dara ğacı Tepesi'nde asılaca ğı zaman Cuthbert deh şet ve pi şmanlıkla kıvranmı ştı. Roland'a orada kalamayaca ğını, adamın asılmasını seyredemeyece ğini söylemi şti... Ama sonunda her ikisini de yapmı ştı. Çünkü budalaca şakaları da, yüzeyde kalan duyguları da Cuthbert Allgood'la ilgi li gerçe ği açıklamıyordu. Roland korunun ortasındaki çukur açıklı ğa girerken kara bir gölge saklandı ğı ağacın arkasından çıktı. Açıklı ğın ortalarına do ğru daha belirginle şti. Uzun boylu, dar kalçalı bir delikanlıydı. Aya ğında kot pantolonu vardı. Belinden yukarsı ve ayakları çıplaktı. Bir elinde koskocaman antika bir tabancayı tutuyordu. Bu silaha silindirinin büyüklü ğü yüzünden "bira fıçısı" adı takılmı ştı. Cuthbert, "Ayıp," diye tekrarladı. Sanki bu kelime hoşuna,gidiyordu. Aslında "ayıp" sözcü ğünün artık kullanılmayan çok eski biçimini tekrarlı yordu. Mejis gibi unutulmu ş ücra yerlerde bile bu sözcü ğü kullanan yoktu. "Nöbetçiye böyle davranılır mı? O zavallı ince suratlı çocu ğu bir vuru şta en yakındaki sırada ğlara do ğru yolladın!" "Tabancam belimde olsaydı onu parça parça eder ve b u bölgenin yarı ahalisini de uyandırırdım." Cuthbert uysalca, "Etrafta belinde tabancayla dola şmayacağını biliyordum," dedi. "Dikkati çekecek kadar çirkinsin, Steven'in o ğlu Roland. Ama on be ş gibi ihtiyarlara özgü bir ya şa yakla şırken bile ahmakça davranmıyorsun"

Page 90: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

"Yolculukta kullandı ğımız adları de ği ştirmemeye karar vermi ştik. Aramızda bile bu adları kullanacaktık." Cuthbert aya ğını uzatarak çıplak topu ğunu çimenlere bastırdı. Kollarını uzatıp bileklerini iyice bükerek ba şını e ğdi. Saraya girmeyi meslek edinen birinin taklidini ustalıkla yapıyordu. Ayrıca bataklıkta du ran bir balıkçıya da şaşılacak kadar benziyordu. Roland istememesine ra ğmen güldü. Sonra ate şi olup olmadı ğını anlamak için sol bile ğinin içini alnına dayadı. Tanrılar da biliyorlardı ya, kafasının içi ate ş gibiydi. Ama alnı serindi. Ellerini a şağıya sarkıtan ve gözlerini de alçakgönüllü bir tavır la yere diken, Cuthbert, "Senden özür diliyorum, silah şor," dedi. Roland'ın yüzündeki tebessüm siliniverdi. "Beni bir daha böyle ça ğırma, Cuthbert. Lütfen. Ne burada, ne de ba şka yerde. E ğer bana de ğer veriyorsan." Cuthbert şakacı tavırlarını hemen bir tarafa bırakarak atının sırtında oturan Roland'a hızla yakla ştı. Bu kez gerçekten üzülmü ştü. "Roland... Will... affedersin." Roland onun omzuna vurdu. " Şimdilik bir zararı olmadı. Ama bu andan itibaren bunu hiç unutma. Mejis belki dünyanın bir ucunda... Ama yine de bu dünyada. Alain nerede?" "Dick'i mi kastediyorsun? Onun nerede oldu ğunu sanıyorsun?" Cuthbert açıklı ğın ilersini i şaret etti. Orada kara bir yı ğın ya horluyordu ya da bo ğularak ölmek üzereydi. Cuthbert, "Bizimki deprem sırasında bile uyur," ded i. "Ama sen benim geldi ğimi duydun ve uyandın." "Evet." Cuthbert gözlerini arkada şının yüzüne dikmi ş, Roland'ı endi şelendiren bir dikkat ve ısrarla inceliyordu. "Ba şına bir şey mi geldi? Bir tuhaf halin var." "Öyle mi?" "Evet. Heyecanlı gibisin. Hatta keyifli de." Roland, Cuthbert'e Susan'dan söz edeceksem şimdi tam zamanı, diye dü şündü. Ama konuyu iyice incelemeden hemen arkada şına açılmamaya karar verdi. (Kararların çoğunu ve ku şkusuz en iyilerini böyle fazla dü şünmeden verirdi.) Susan'la Belediye Ba şkanı'nın kona ğında kar şıla ştıkları zaman Cuthbert'le Alain onların birbirlerini ilk kez gördüklerini sanacaklardı. Bun un ne zararı vardı? "Yeterince hava aldım." Roland attan inerek eyerin kayı şlarını çözmek için eğildi. "Ayrıca bazı ilginç şeyler de gördüm." "Ah! Konu ş, kalbimin en sevgili kiracısı!" "Bence yarına kadar beklemem daha do ğru olur. Senin şu ayı kı ş. uykusundan uyandı ğı zaman hikâyeyi bir tek defa anlatmak yeterli olur . Ayrıca yorgunum. Ama seninle bir tek şeyi payla şaca ğım. Bu bölgede fazla at var. Atlarıyla ün yapmı ş olan bir baronluk için bile çok fazla." Cuthbert bir şey soramadan Roland eyeri Aceleci'nin sırtından alı p sazla örülmü ş üç küçük kafesin yanına bıraktı. Bu kafesler bir at ın sırtına kolaylıkla yüklenebilmeleri için birbirlerine i şlenmemi ş deriden şeritlerle ba ğlanmı ştı. Đçlerinde boyunları beyaz halkalı üç güvercin uykulu uykulu, "Huu," çekiyorlardı. Đçlerinden biri ba şını kanadının altından çıkararak Roland'a bir göz attı. Sonra ba şını tekrar kanadının altına soktu. Roland, "Bu çocuklar iyi mi?" diye sordu. " Đyiler. Samanların arasında birbirlerini mutlu mutlu gagalıyorlar. Herhalde kendilerini tatilde sanıyorlar. Sen demin ne demek istedin?" Roland, "Yarın," dedi. Cuthbert onun ba şka bir şey söylemeyece ğini anlamı ştı. Sadece ba şını salladı. Sonra da "nöbetçim" dedi ği ku ş kafasını bulmaya gitti. Yirmi dakika sonra Aceleci'nin üzerindekiler alınmı ş ve hayvan ka şağılanmı ştı. Şimdi Güderi ve Zamklı Çocuk'la birlikte otluyordu. (Cuthbert atına normal insanlar gibi uygun bir ad takmıyordu.) Roland yata ğına sırtüstü uzandı. Gözlerini gökyüzündeki son yıldızlara dikti. Cuthbe rt, Aceleci'nin nal seslerini duydu ğu zaman hemen uyanmı ştı. Şimdi de yine çabucak uykuya dalmı ştı. Ama Roland'ın hiç uykusu yoktu. Şimdi bir ay öncesini dü şünüyordu. Fahi şenin odasını. Babası karyolaya ili şmiş, onun giyinmesini seyrediyordu. Steven'in sözleri Ro land'ın kafasında bir gong sesi gibi yankılanıyordu. Ben bunu iki yıldan beri biliyordum. Delikanlıya bu yankılanma ömrünün sonuna kadar sürecekmi ş gibi geliyordu.

Page 91: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Ama babasının söyleyecek ba şka sözleri de vardı. Pek çok sözü. Manen hakkında. Roland'ın annesi konusunda. Belki de kadın o kadar suçlu de ğildi. Roland'ın babası vatansever olduklarını iddia eden soyguncula rdan söz etti. John Farson'dan da. Adam gerçekten Cressia'ya gitmi şti. Ama sonra oradan ayrılmı ştı. Her zamanki gibi ortadan kaybolmu ştu. Şiddetle rüzgâra kapılan duman gibi. John Farson oradan ayrılmadan önce o ve adamları Baronlu k'un merkezi Indrie'yi yakıp kül etmi şlerdi. Yüzlerce insanı öldürmü şlerdi. Bu nedenle Cressia'nın daha sonra Birlik'ten ayrılarak Đyi Adam'ın tarafına geçmesine şaşmamak gerekiyordu. Baronluk Valisi, Indrie Belediye Ba şkanı ve Yüksek Şerifin kesilmi ş kafaları yazın ba şlarında John Farson'un ziyareti sona erdi ği zaman kentin sur kapısını süslemi şti. Steven Deschain, "Bu ikna edici bir politika," dedi. Bu bir tür şato oyununa benziyordu. Đki ordu tepelerin arkasından çıkmı ş ve son çarpı şma ba şlamı ştı. Roland'ın babası öyle söylüyordu. Halk tarafınd an desteklenen bütün ihtilallerde oldu ğu gibi Orta-Dünya'daki Baronluklar'ın ço ğu John Farson'un ciddi bir tehlike oldu ğunu kavrayamadan oyun sona erecekti... Ve adamın demokrasi dü şüncesine ve "sınıf köleli ği ve eski peri masalları" diye tanımladı ğı şeyi sona erdirece ğine inananlarsa onun de ği şimi sa ğlayacak bir lider oldu ğunu dü şüneceklerdi. Roland'ın babası ve silah şorlardan olu şan ka-tet'i bu iki olasılı ğın üzerinde durmuyor, Farson'a önem vermiyorlardı. Adamı önemsi z biri saymaları delikanlıyı şaşırtıyordu. Aslına bakılırsa gruptakiler Birlik'i de önemsiz görüyorlardı. Karyolada oturan Steven tek o ğluna, ya şayabilen tek çocu ğuna ciddi ciddi bakarak, "Seni buradan gönderece ğim," dedi. "Artık Orta-Dünya'da gerçekten güvenli bir yer kalmadı. Bununla birlikte Temiz Den iz'in kıyısındaki Mejis Baronlu ğu son zamanlarda bulunabilecek en güvenli yer sayıl ır... Onun için Mejis'e gideceksin. Yanına arkada şlarından en azından ikisini alacaksın. Herhalde onlardan biri Alain olacak. Ama lütfen yol arkada şı olarak o durmadan gülen çocu ğu seçme! Yanında durmadan havlayan bir köpek ondan daha çok i şine yarar." Roland ba şka zaman olsaydı dünyayı biraz olsun görebilece ği için çok sevinirdi. Ama şimdi öfkeyle itiraz etti. Đyi Adam'la son sava şa girilecekse, o da babasının yanında çarpı şmak istiyordu. Sonuçta o artık bir silah şordu. Henüz çırak sayılırdı ama... Babası kesin bir tavırla ba şını a ğır a ğır salladı. "Olmaz, Roland. Durumu anlamıyorsun. Ama anlayacaksın. Mümkün oldu ğu kadar." Daha sonra baba o ğul Orta-Dünya'nın son ya şayan kentinin yukarsındaki surlarda dola ştılar. Gilead sabah güne şinde yemye şil ve görkemliydi. Bayrakları uçu şuyor, Eski Mahalle'de sokak satıcıları dola şıyordu. Atlar süvarilere ayrılmı ş olan yollarda ko şuyorlardı. Bu yollar her şeyin kalbi olan Saray'dan etrafa uzanıyordu. Babası Roland'a daha ba şka şeyler de anlattı. (Ama her şeyi de ğil.) Delikanlı birço ğunu anladı. (Ama her şeyi de ğil. Babası da onları anlamıyordu zaten.) Her ikisi de Kara Kule'den söz etmediler. A ma Kule artık Roland'ın kafasının içinde ya şıyordu. Bu olasılık uzaklardaki ufukta beliren bir fırtına bulutu gibiydi. Bütün bu olanlar Kule'yle mi ilgiliydi? Yani Orta-D ünya'yı yönetme hayalleri kuran ve kendini önemli sayan bir soyguncunun bütün bunlarla bir ilgisi yok muydu? Ya da annesini büyüleyen o sihirbazla? Stein ve adamlarının Cressia'da bulmayı umdukları cam küreyle?.. Ama Kara Kule? Roland bu soruyu babasına sormadı. Sormaya cesaret edemedi. Roland şimdi yata ğında dönerek gözlerini kapattı. Kapatır kapatmaz da kar şısında o kızın yüzü belirdi. Susan'ın dudaklarının dokunu şunu hissetti. Teninin güzel kokusunu duydu. Birdenbire ba şının tepesinden kuyruk sokumuna kadar ate ş gibi kesildi. Kuyruk sokumundan ayak parmaklarına kadar da buz gibi. Delikanlı sonra kız Aceleci'nin sırtından inerken gözüken bacakları nı hatırladı. (Susan'ın sıyrılan ete ğinin altından iç çama şırları da bir an gözükmü ştü.) Ve o zaman vücudunun sıcak ve so ğuk kısımları yer de ği ştirdi. Memleketindeki o fahi şe ona ilk seks dersini vermi şti ama Roland'ı öpmeye yana şmamıştı. Çocuk buna kalkı ştı ğı zaman da ba şını çevirmi şti. Roland'ın istediklerini yapmasına izin vermi şti ama öpmeye hayır! Roland o sırada büyük bir dü şkırıklı ğına u ğramı ştı. Ama şimdi buna seviniyordu.

Page 92: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Delikanlının yeni yeti şen çocuklara özgü o huzursuz ama berrak kafası Susa n'ın beline kadar inen saç örgüsünün, güldü ğü zaman a ğzının iki yanında beliren gamzelerin, tatlı sesinin ve eski dilde konu şmasının üzerinde durdu. Susan'ın onu öpmek için ayaklarının üzerinde yükselirken omu zlarını tutmasını dü şündü. Hafif ama güçlü ellerini tekrar omuzlarımda hissetm ek için her şeyimi veririm, dedi kendi kendine. Ve kızın dudaklarına de ğen dudakları. Bu, öpü şmeyi fazla bilmeyen bir a ğızdı. Roland'a öyle geliyordu. Yine de Susan'ın bu konudaki bilgisi delikanlınınkinden biraz daha fazla sayılır dı. Dikkatli ol, Roland. Bu kıza olan duygularının her şeyi altüst etme. sine izin verme. O zaten özgür de ğil. Bunu ima etti. Evli oldu ğunu sanmıyorum ama galiba birine söz vermi ş. Roland o sırada ilerde olaca ğı gibi acımasız bir insan de ğildi. Ama yine de o acımasızlık tohumlarını içinde ta şıyordu. Bu küçük, tas gibi şeyler ilerde kökleri derinliklere uzanan birer a ğaç halini alacaktı. Ve acı meyveler vereceklerdi. Ve şimdi bu tohumlardan ilki çatladı ve ustura kadar ke skin ilk filizini verdi. Verilen söz geri alınabilir. Yapılan şey düzeltilebilir. Hiçbir şey kesin de ğil. Ama... o kızı istiyorum. Evet. Bildi ği tek şey buydu. Babasının suratını nasıl tanıyorsa, bu ge rçe ği de o kadar iyi biliyordu. Kızı istiyordu. Fahi şe çırılçıplak karyolasına uzandı ğı ve yarı aralık gözlerle ona baktı ğı zaman kadını istedi ği gibi de ğil. Hayır, bu açken yiyecek ve susamı şken su istemesine benziyordu. Bir bakıma o di ğer güçlü iste ğine de benziyordu. Marten'in toza bulanmı ş cesedini annesine yaptıkları yüzünden Gilead'ın anayolunda atının arkasında sürü kleme iste ğine. Kızı istiyordu. Susan adlı o kızı istiyordu. Roland di ğer tarafına dönerek gözlerini yumdu ve uykuya daldı . Uykusu derin değildi; yeniyetmelerin o ham şiirsel rüyalarından biri aydınlatıyordu. Bu rüyalarda cinsel çekimle romantik a şk birbirine karı şıyor ve bir daha tekrarlanmayacak bir biçimde şiddetli yankılar yapıyordu. Susuzluk görüntüleriyle dolu bu rüyalarda Susan Delgado elle rini Roland'ın omzuna tekrar tekrar koyuyordu. Delikanlıyı öpüyordu tekrar tekra r. Ve ona, " Đlk kez bana gel," diyordu. " Đlk defa benimle ol. Đlk defa beni gör. Beni çok iyi gör." Roland'ın uyuyup rüya gördü ğü yerden a şağı yukarı yedi buçuk kilometre ötede Susan yata ğına uzanmı ş, penceresinden dı şarı bakıyordu. Eski Yıldız yakla şan şafak yüzünden sönükle şmekteydi. Susan'ın yattı ğı zaman oldu ğu gibi şimdi de hiç uykusu yoktu. Eve döndü ğünde Cord Hala'sı oca ğın önündeki salıncaklı sandalyesinde oturuyordu. (Oysa ba şka gecelerde bundan bir saat önce gider yatardı.) O cakta ate ş yoktu. Yılın bu mevsiminde küller süprülüp temizlenmi şti. Biçimsiz eski siyah elbiseli kadının kuca ğındaki danteller köpüklere benziyordu. Kadın Susan' a do ğaüstü gibi gözüken bir hızla dantellerin kenarlarını bastırıyo rdu. Kapı açılıp Susan rüzgârla birlikte içeri girdi ğinde Cord Hala ba şını kaldırıp ye ğenine bakmadı. "Bir saat önce dönmeni bekliyordum." Sonra ekledi. "Endi şelendim." Ama sesinden pek böyle bir şey olmadı ğı anla şılıyordu. Susan sadece, "Ya?" dedi ve ba şka bir şey söylemedi. Ba şka bir gece olsaydı kula ğıma yalanmı ş gibi gelen mazeretlerimi beceriksizce sıralardım, diye düşündü. Bütün ya şamı boyunca Cord Hala onu hep böyle etkilemi şti. Ama bu sıradan bir gece de ğildi. Susan'ın bütün ya şamı boyunca hiç böyle bir gece olmamı ştı. Kız Will Dearborn'u kafasından atamıyordu. Cord Hala ba şını kaldırdı. Birbirine yakın, boncuk gibi gözlerin de merak ve dikkat vardı. Đri burnu ince, bıçak gibiydi. Susan, Cöos'a gitmek için yola çıktı ğından beri bazı şeyler hiç de ği şmemişti. Susan halasının bakı şlarıyla yüzünü ve vücudunu taradı ğını yine hissedebiliyordu. Telleri sivri küçük süpürgelere benziyordu bu bakı şlar. Cord Hala, "Neden bu kadar geciktin?" diye sordu. " Bir sorun mu çıktı?" "Hiçbir sorun çıkmadı." Ama kız bir an cadının kapı da yanında durup gev şekçe sıktı ğı yumru ğunun arasından saç örgüsünü nasıl kaydırdı ğını dü şündü. Gitmek istemi ş, Rhea'ya i şlerinin bitip bitmedi ğini sormu ştu. Büyücü, "Belki küçük bir şey daha var," demi şti... Ya da Susan'a öyle geliyordu. Ama bu küçük şey neydi? Kız bunu hatırlamıyordu. Acaba önemli miy di? Thorin'in çocu ğunu ta şımaya ba şlayıncaya kadar Rhea'yı görmeyecekti... Adamla Hasa t

Page 93: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

gecesine kadar bulu şamayacağına göre Cöon'a en erken kı şın sonlarında gidecekti. Bir ömür demekti bu. Hemen hamile kalmadı ğı takdirde bu süre daha da uzayacaktı... "Eve dönerken a ğır a ğır yürüdüm, hâlâ, hepsi o kadar." Cord Hala, "O halde neden bu haldesin?" diye sordu. Kadın seyrek ka şlarını çatarken alnında dikey çizgiler belirdi. Susan, "Ne var ki?" diye sordu. Önlü ğünü çıkarıp ba ğlarını birbirine dü ğümledi ve mutfak kapısının hemen içindeki çengele astı. "Yanakların kızarmı ş. Keyiflisin. Yeni sa ğılmı ş süte benziyorsun." Susan az kalsın gülecekti. Erkekler konusunda pek b ilgisi yoktu halasının. Kız yıldızlar ve gezegenler konusunda ne kadar bilgiliy se kadın da erkek konusunda o kadar bilgiliydi i şte. Ama Cord Hala yine de i şin can alacak noktasına parma ğını basmı ştı. Kız, "Herhalde bunun nedeni gece havası," dedi. "Ka yan bir yıldız gördüm, Cord Hala. Ve incecik'in sesini duydum. Bu gece sesi yük sek." Halası ilgisizce, "Öyle mi?" diye mırıldandı. Sonra da kendisini ilgilendiren o konuya döndü. "Muayene edilirken sıkıldın mı?" "Biraz." "A ğladın mı?" Susan, "Hayır," der gibi ba şını salladı. " Đyi. A ğlamamalısın. Bu her zaman daha iyidir. Duydu ğuma göre kızların a ğlaması cadının ho şuna gidiyormu ş. Şimdi, Sue... ihtiyar sana bir şey verdi mi?" "Evet." Susan elini cebine sokarak üzerinde "DÖRÜT" yazan kâ ğıdı çıkardı. Onu kadına uzattı. Halası yüzünde açgözlü bir ifadeyle kâğıdı kaptı. Kadın son ay Susan'a kar şı çok yumu şak davranmı ştı. Ama artık istedi ğini elde etmi şti. (Susan da olaya iyice karı şmış ve çok fazla şey vaat etmi şti. Artık fikrini deği ştiremezdi!) Cordelia rahatlamı ştı. Ve şimdi eski halini almı ştı. Susan'ın yanında yeti şti ği o ek şi suratlı, kibirli, ço ğu zaman ku şkucu kadın halini. Cordelia a ğırkanlı, i şleri oluruna bırakan a ğabeysiyle hemen her hafta müthi ş bir öfkeyle kavga etmi şti. Bir bakıma Cord Hala'nın her zamanki halini alm ası Susan'ı rahatlatmı ştı. Kadının her gün Đyi Peri Cybilla rolünü oynaması kızın sinirlerini bozmu ştu. Cord Hala parma ğını kâ ğıdın a şağısına sürdü. "Evet, evet, bu cadının i şareti. Bazıları bunun Şeytan'ın toyna ğı anlamına geldi ğini söylüyor. Ama bize vızgelir, öyle de ğil mi, Sue? Kadın i ğrenç ve pis bir yaratık. Ama yine de iki kadının bu dünyada bir süre daha geçinmelerini sa ğladı. Bundan sonra onu sadece bir defa daha görmen gerekecek. Herhalde Yılın Sonu'nda. Ham ileli ğin ilerledi ği zaman." Susan, "Bu daha geç olacak," diye açıkladı. " Şeytan Ayı'nın on dördüne kadar Thorin'le bulu şmayacağım. Hasat Panayırı ve ate şten sonrasına kadar." Cord Hala'nın hem gözleri irile şti, hem de a ğzı bir karı ş açık kaldı. "Bunu o mu söyledi?" Susan kendisinden beklenmeyecek bir aksilikle, beni yalancılıkla mı suçluyorsun, hala, diye dü şündü. Aslında huy bakımından babasına çekmi şti. "Evet." "Ama neden? Niçin o kadar uzun bir süre beklenecek? " Cord Hala'nın çok sarsıldı ğı belliydi. Dü şkırıklı ğına u ğradı ğı da. Kadın bu i şten o ana kadar sadece sekiz gümü ş ve dört altın kazanmı ştı. Paraları bir sincap gibi gizli yeri neredeyse oraya saklamı ştı. (Susan, Cordelia'nın her fırsatta fakirlikten yakınmasına ra ğmen o gizli yerde bir hayli parası oldu ğundan şüpheleniyordu.) Thorin'in Cordelia'ya verdi ği paranın iki katı borcu vardı... Bunu kızla bulu ştu ğu gece ödeyecekti. Aynı miktarı Rhea, Susan'ın hami le ve çocu ğun da dürüst oldu ğunu kanıtladı ğı zaman verecekti. Bir arada bir hayli paraydı bu. Böyle küçük bir yer ve onlar gibi önemsiz insanlar için önemli bir mebla ğ sayılırdı. Ama şimdi paranın ödeme tarihi iyice ertelenmi şti... Sonra Susan yattı ğı zaman affedilmesi için dua etti ği o günahı i şledi. (Ama pek de hevesle de ğil.) Cord Hala'nın yüzünde beliren o ifade kızın ço k ho şuna gitti. Đstedi ğini elde edemeyen, dü şkırıklı ğına u ğrayan bir insanın ifadesiydi bu. Tam cimri birine yakı şacak bir şey. Kadın, "Niçin o kadar uzun bir süre?" diye tekrarla dı. "Cöos'a gidip bunu cadıya sorabilirsin sanırım."

Page 94: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Cordelia Delgado zaten ince olan dudaklarını birbir ine bastırdı. Dudakları dümdüz bir çizgi oldu. "Bana küstahlık mı ediyorsun , küçük hanım? Küstahça mı davranıyorsun?" "Hayır. Kimseye küstahça davranamayacak kadar yorgu num. Yıkanmak, sonra da yatmak istiyorum. Cadının ellerinin hâlâ üzerimde d ola ştıklarını hissediyorum." " Đyi ya. Öyle yap. Belki yarın sabah bu konuyu hanıml ara daha Çok yakı şan bir biçimde konu şuruz. Tabii gidip Thorin'i de görmemiz gerekecek." Rhea'nın Susan'a verdi ği kâ ğıdı katladı. Hart Thorin'i ziyaret etme fikri ho şuna gitmi şti. Kâ ğıdı elbisesinin cebine koyacak oldu Susan, "Hayır," dedi. Sesi ondan umulmayacak kadar sert çıkmı ştı. Hem de halasının elinin havada donmu ş gibi kalmasına neden olacak kadar. Cordelia kıza baktı. Şaşırmı ş oldu ğu belliydi. Susan bu yüzden biraz utandı. Ama gözle rini halasından kaçırmadı. Elini uzattı. Eli hiç titremi yordu. "Kâ ğıdı ben saklayaca ğım, hala." Cord Hala, "Sana böyle konu şmanı kim söyledi?" dedi. Öfkesinden sesi iniltiye dönüşmüştü. Susan bir an Cord Hala'nın sesini incecik'inkin e benzetti. Herhalde böyle dü şünmek biraz günahtı. "Sana, annesiz kalmı ş bir kızı büyüten bir kadınla böyle konu şmanı kim söyledi? O kızın ölmü ş olan zavallı babasının kızkarde şiyle böyle konu şmanı?" "Bunu kimin söyledi ğini biliyorsun." Susan hâlâ elini uzatmı ş bekliyordu. "Onu ben saklayaca ğım. Ve kâ ğıdı Belediye Ba şkanı'na ben verece ğim. Rhea ondan sonra kâğıda olacaklara hiç aldırmadı ğını söyledi. Thorin isterse onunla poposunu silsin!' dedi." Bu sözleri duyan Cordelia kıpkırmızı kesildi. Onun bu hali de Susan'a büyük bir zevk verdi. "Ama o zamana kadar kâ ğıt bende kalacak." Cord Hala öfkeyle, " Şimdiye dek böyle bir şeyi hiç duymadım," diye söylendi... Ama kirli kâ ğıt parçasını Susan'a geri verdi. "Böyle önemli bir belgenin bacak kadar bir kıza teslim edilmesini mi istiyor?" Susan, ama Thorin'le anla şmaya gelince bacak kadar kız sayılmıyorum, öyle de ğil mi, dedi kendi kendine. Ona gidecek ve kemiklerinin çıtırdısını dinleyecek ve belki de çocu ğunu dünyaya getirece ğim. Tabii o zaman bir karı ş boyunda bir çocuk sayılmayaca ğım, öyle mi? Kâğıdı cebine koyarken gözlerini ona dikti. Cord Hala' nın bakı şlarındaki öfkeyi görmesini istemiyordu. Kadın köpük köpük danteli eliyle iterek diki ş kutusuna attı. "Yukarı çık." Danteller şimdi karmakarı şık duruyordu. Oysa hiç böyle olmazdı. "Yıkanırken özellikle a ğzının temizlenmesine dikkat et. A ğzını, sana olan sevgisi yüzünden çok şeyden vazgeçen o kimseye kar şı saygısı ve küstah davranmaması için iyice yıka." Susan dilinin ucuna gelen binlerce cevabı yutarak s essizce odadan çıktı. Merdivenden çıkarken ço ğu zaman oldu ğu gibi utanç ve öfkeyle titriyordu. Ve i şte şimdi burada, yata ğındaydı. Yıldızlar sönükle şir, ilk parlak renkler gökyüzünü boyarken o hâlâ uyuyamamı ştı. Gece olanlar kafasından inanılmayacak belirsiz şekiller halinde geçiyordu. Đskambilleri karı ştırıyor ama kar şısına çıkan kartta hep Will Dearborn'un yüzü oluyordu. Kı z bu yüzün bir an çok sertken birdenbire beklenmedik bir biçimde yumu şadı ğını dü şündü. Bu yüz yakı şıklı mıydı? Evet, Susan öyle dü şünüyordu. Bunu biliyordu hatta. "Hiçbir kızdan benimle ata binmesini istemedim. Ona kendisini ziyaret etmeme izin verip vermeyece ğini de sormadım. Bunu senden istedim, Patrick'in kı zı Susan..." Neden şimdi? Niçin onunla hiçbir yararı olmayacak bir anda kar şıla ştım? Eğer bu ka'ysa bir rüzgâr gibi gelecek. Bir siklon gi bi. Susan karyolada bir sağa döndü, bir sola. Galiba sabaha kadar uyuyamayaca ğım, diye dü şündü. Belki uçuruma kadar yürüyüp güne şin do ğuşunu seyretsem daha iyi olur. Hem hasta, hem de iyiymi ş gibiydi. Sabah ku şlarının ilk cıvıltılarını dinliyor, Will'in dudaklarının dokunu şunu dü şünüyordu. Đnce dokuluydu dudakları. Delikanlının ellerini koydu ğu kaba dokumalı gömle ğinin altından, cildinden yükselen kokuyu da hatırlıyordu. Sanki yanıyordu kız. Bir me şale gibi. Kısa bir süre sonra güne ş ufukta yükseldi ği zaman Susan derin bir uykuya daldı. Hafifçe gülüm süyordu. Örgüsünü

Page 95: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

açtı ğı saçları yüzünün bir yanıyla yastı ğın üzerinde altın yı ğını gibi parlıyordu. Şafaktan önceki saat Yolcuların Dinlenme Yeri'nin sa lonu di ğer zamanlara göre sessiz sayılırdı. Ço ğu gece ikiye kadar avizeyi ı şıltılı bir mücevhere dönüştüren gaz lambası kısılmı ştı. Şimdi titre şen küçük mavi benekler gibiydi. Yüksek tavanlı uzun oda gölgeler içindeydi. Hayalet lere yakı şacak bir yerdi burası. Bir kö şeye oca ğı yakmak için kullanılacak tahtalar yı ğılmı ştı. O gece "Beni Seyret" oyunu sırasında çıkan kavgada kırılan iki i skemleden kalmı ştı bunlar. (Kavgacılarsa şu anda Yüksek Şerifin sarho şlar hücresinde ikâmet ediyorlardı.) Di ğer kö şede bolca kusmuktan olu şan bir gölcük pıhtıla şmaya ba şlamı ştı. Salonun dibindeki sahnemsi yere eski bir piyano konmu ş, önündeki banka demira ğacından bir sopa dayanmı ştı. Barkie'nin sopasıydı bu. Adam hem oranın koruma sı, hem de azılı biriydi. Barkie bankın altında horluyordu. Ya ra bere içindeki çıplak karnı çizgili kadife pantolonunun belinden ekmek hamuru g ibi yükseliyordu. Adamın elinde bir tek iskambil kâ ğıdı vardı: kupa ikilisi. Odanın batı ucunaysa kumar masaları dizilmi şti. Đki sarho ş bunlardan birine kafalarını dayamı ş horluyordu. Salyaları ye şil çuhaya akıyor, uzattı ğı elleri birbirine dokunuyordu. Arkasındaki duvarda, Eld'in Ulu Kralı Arthur'un bir resmi vardı. Beyaz bir küheylana binmi şti kral. Altında Yüksek ve A şağı Dil'in garip bir karı şımıyla yazılmı ş bir tabela asılıydı. KÂ ĞIT OYUNUNDA SĐZE VERĐLEN EL KONUSUNDA TARTIŞMAYA KALKMAYIN. YAŞAM KONUSUNDA DA. Oda boyunca uzanan tezgâhın arkasında, yukarda kork unç bir hayvanın doldurulmu ş kafası vardı: Çatallı boynuzlarıyla iki kafalı, köt ü bakı şlı dört gözlü bir geyikti bu. Yolcuların Dinlenme Yeri'nin müdavimler i geyikten "Kolay Av" diye söz ederlerdi. Kimse bunun nedenini bilmiyordu. Şakacının biri hayvanın iki boynuzunun üzerine di şi domuzların memelerinden yapılan prezervatifleri d ikkatle takmı ştı. Tezgâhın hemen üzerinde ve Kolay Av'ın ho şnutsuzca bakı şları altında hanın dansözleri ve kiralık kızlarından Ko şucu Pettie yatıyordu... Aslında Pettie'nin gençlik günleri gerilerde kalmı ştı. Yakında yukardaki küçücük odaya çıkacak gücü de bulamayacaktı. Kadın tombul bacakla rını iki yandan sarkıtmı ştı. Pis etekleri karmakarı şıktı. Pettie derin soluklar alarak horluyordu. Arad a sırada da ayaklarını ve tombul parmaklarını oynatıy ordu. Kadının horultusu dı şında sadece dı şarda esen yaz rüzgârının u ğultusu ve tek tek çevrilen iskambil kâğıtlarının hafif, düzenli hı şırtısı duyuluyordu. Hambry Anayolu'na bakan, yarasa kanadı gibi iki yan a açılan kapının yanında bir tek masa vardı. 'Konuklarla beraber olmak için' yuk arıdaki dairesinden inen Coral Thorin'indi masa. Kadın Belediye Ba şkanı'nın kızkarde şi ve hanın da sahibiydi. Coral Thorin a şağıya inece ği zaman erken bir saati geçiyordu. Eski, çizik çizik tezgâhta viskiden çok biftek verildi ğinde a şağıya iniyor, yukarıya da piyanist Sheb o berbat çalgısının ba şına geçerek tu şlara vurmaya ba şlayınca çıkıyordu. Belediye Ba şkanı Yolcuların Dinlenme Yeri'ne hiç gelmezdi. Herk es han ve meyhanenin en a şağı yarı hissesinin onun oldu ğunu biliyordu. Thorin ailesi hanın getirdi ği paranın zevkini çıkarıyor, ama sadece barın gece yarısından sonraki hali ho şlarına gitmiyordu. O saatlerde yere serpilmi ş olan tala ş dökülen bira ve akan kanları içmeye ba şlıyordu. Yirmi yıl önce 'disipline girmeyen bir çocuk' diye tanınan Coral'ın sert bir yanı vardı. K adın politikacı a ğabeysinden gençti. Onun kadar sıska da de ğildi. Đri gözlüydü ve kafası bir sansarınkine benzerdi, ama yine de güzel sayılırdı. Meyhanenin a çık oldu ğu saatlerde kimse kadının masasına oturmazdı. Barkie bunu yapmaya kal kı şana hemen engel olurdu. Ama artık meyhane kapanmı ştı. Sarho şlardan ço ğu çıkıp gitmi ş ya da yukardaki odalarda sızmı şlardı. Sheb piyanonun gerisindeki kö şeye kıvrılıp yatmı ş ve derin bir uykuya dalmı ştı. Meyhaneyi temizleyen gerizekâlı çocuk saat ikid e gitmi şti. (Ya da her zamanki gibi alaylar, hakaretler ve hava da uçan birkaç bira barda ğı yüzünden kaçmı ştı. Özellikle Roy Depape bu çocuktan hiç ho şlanmıyordu.) Zavallı dokuzda dönecek ve bu eski e ğlence sarayını ne şeli bir gece için hazırlayacaktı. Bayan Thorin'in masasında oturan adam o saate kadar burada yalnızdı. Adam pasyans açıyordu. Kâ ğıtlar önünde diziliydi. Kırmızının üzerinde siyah, siyahın üzerinde kırmızı. Kartlar Saray Karesi'ni o lu şturmaya ba şlıyordu. Destenin geri kalan kısmı adamın sol elindeydi. Jon as kartları birer birer açarken sa ğ elindeki dövme oynuyor, tabut soluk alıyormu ş gibi gözüküyordu.

Page 96: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Sarsıcı bir görüntüydü. Pasyans oyuncusu ya şını ba şını almı ş bir adamdı. Belediye Ba şkanı'nın kızkarde şi kadar zayıf sayılmazdı ama yine de inceydi. Uzun beyaz saçları sırtına dökülüyordu. Güne şten iyice yanmı ştı. Beyaz bıyı ğı o kadar uzundu ki, tarazlanmı ş beyaz uçları hemen hemen çenesine kadar sarkıyordu . Çok insan "uydurma bir silah şorun bıyı ğı" diye dü şündüğü halde kimse bu uydurma sözcü ğünü Eldred Jonas'ın yüzüne kar şı söyleyemiyordu. Adam beyaz ipek bir gömlek giymi şti. Siyah kabzalı bir tabanca kalçasından sarkıyord u. Đlk bakı şta etrafı kırmızı iri gözlerinde keder oldu ğunu sanırdınız. Ama ikinci defa dikkatle baktı ğımız zaman adamın gözlerinin sulandı ğını anlardınız. Bu gözler duygu bakımından Kolay Av'ınkiler kadar ölüydü. Jonas maça ası açtı. Ama bunu koyabilece ği bir yer yoktu. Adam garip, ince bir sesle, "Püf," dedi. "Seni köpek!" Jonas'ın sesi ayn ı zamanda titriyordu. A ğlamak üzere olan bir adamın sesi gibi. Bu, Jonas'ın etraf ı kızarmı ş ıslak gözlerine de uyuyordu. Adam kâ ğıtları topladı. Onları karı ştıramadan yukarda bir kapı usulca açılıp kapandı. J onas iskambilleri bir tarafa bırakarak elini tabancasının kabzasına a ttı. Sonra yukarda galeriden geçen Reynolds'un botlarının çıkardı ğı sesi tanıdı. Tabancayı bırakarak onun yerine kemerinden tütün kesesini aldı. Reynolds'un her zaman kullandı ğı pelerinin etekleri gözüktü. Merdivenden inmeye ba şladı. Yüzünü yeni yıkamı ştı. Kıvırcık kızıl saçları kulaklarına kadar iniyordu. Sevgili Bay Reynolds yakı şıklılı ğıyla övünürdü. Ama neden olmasın? Çok çapkındı. Ya şı onun iki katı olan Jonas'tan çok daha fazla kadın görmü ştü. Reynolds merdivenden inerek tezgâha gitti. Bir an d urup Pettie'nin şi şman budunu sıktı. Sonra tütün ve iskambillerle oturan Jonas'ın yanına gitti. " Đyi ak şamlar, Eldred." "Günaydın, Clay." Jonas keseyi açarak bir sigara kâ ğıdı aldı, içine tütünleri serpti. Sesi titriyordu ama elleri güçlüydü. "Sigar a ister misin?" "Evet. Bir sigara ho şuma gider." Reynolds bir iskemle alıp çevirdi. Sandalyeye ata b iner gibi oturarak kavu şturdu ğu kollarını iskemlenin arkalı ğına dayadı. Jonas'ın ona verdi ği sigarayı parmaklarının üzerinde yuvarladı. Silah şorlara özgü eski bir oyundu bu. Büyük Tabut Avcıları pek çok eski silah şor oyunu biliyorlardı. "Roy nerede? Sayın Kontesin yanında mı?" Üç adam Ha mbry'den geleli bir aydan biraz daha uzun bir süre geçmi şti. Ve bu sürede Roy Depape, Deborah adlı on be ş yaşındaki bir fahi şeye tutulmu ştu. Çarpık bacaklı kız topuklarını yere vurarak yürüyor ve gözlerini kısarak uzaklara bakıyordu. Jo nas da bu yüzden onun bir kovboy sülalesinden geldi ğinden ku şkulanmı ştı. Ama Deborah bazen pek azametli davranıyordu. Kızı "Sayın Kontes" diye ça ğırmaya Clay Reynolds ba şlamı ştı. Bazen de "Majesteleri" diye. Sarho şken de ondan "Roy'un Taçlı Kahpesi" diye söz ediyordu. Reynolds, Jonas'a bakarak ba şını salladı. "Kız sanki onu sarho ş ediyor." "Nasıl olsa kendine gelir. Küçük bir fahi şe u ğruna bizimle ili şkisini kesecek değil. Kız o kadar cahil ki, 'kedi' yazmasını bile bil miyor. Bilmiyor ya. Bunu ona sordum." Jonas bir sigara daha sardı. Keseden çıkardı ğı kükürtlü kibriti ba şparmağının tırna ğına sürerek tutu şturdu. Önce Reynolds'un sigarasını yaktı, sonra da kendisininkini. Küçük sarı bir sokak köpe ği yarasa kanadı biçimi kapının altından içeri girdi . Đki adam sigaralarını tüttürerek sessizce ona baktıl ar. Köpek salonda ilerledi. Önce kö şedeki ek şimi ş kusmukları kokladı. Sonra da onu yemeye ba şladı. O arada kuyru ğunu sallayıp duruyordu. Reynolds verilen kâ ğıtlar konusunda tartı şma çıkarılmaması için mü şterileri uyaran tabelayı ba şıyla i şaret etti. "Bu köpek orada yazılanları anlıyor." Jonas aynı fikirde olmadı ğını açıkladı. "Hiç de de ğil, hiç de de ğil. O sadece bir köpek. Kusmuk yiyen bir it. Yirmi dakika önce b ir atın nal şakırtılarını duydum. Önce bu tarafa do ğru geldi. Sonra da döndü. Kiraladı ğınız bekçilerden biri olabilir mi acaba?" "Hiçbir şeyi kaçınmıyorsun de ğil mi?" "Dikkatsizlik zararlı olur. Çok zararlı. O atlı biz im tuttu ğumuz adam mıydı?" "Evet. Uçurumun do ğu ucundaki küçük çiftliklerden birinde çalı şıyor. Onların geldi ğini görmü ş. Üç ki şi. Genç. Henüz bebek sayılacak üç yolcu." Reynolds bu

Page 97: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

bebek sözcü ğünü Kuzey Baronluklar'ın yerlilerinin yaptıkları gi bi söylemi şti. "Beb-bek," diye. "Endi şelenecek bir şey yok." Jonas, "Haydi, haydi," dedi. "Bunu bilemeyiz." Titr ek sesi yüzünden kar şısındakiyle uzla şmaya çalı şan bir ihtiyar izlenimi bırakıyordu. "Gençlerin gözleri uzakları iyi görür, derler." Reynolds, "Gençlerin gözleri onlara i şaret edilen şeyleri görür," diye cevap verdi. Köpek a ğzını yalayarak ko şa ko şa onun yanından geçti. Reynolds onun ilerlemesine bir tekmeyle yardım etti. Hayvan tekme den kaçacak kadar çabuk davranamadı. Tela şla yarasa kanadı biçimi kapının altından dı şarı fırladı. Tiz bir sesle ba ğırıyordu. Bu yüzden piyanonun önündeki bankın altın da yatan Barkie boğuk bir ses çıkararak burnundan soludu. Eli açıldı v e iskambil kâ ğıdı yere düştü. Jonas, "Belki öyle," dedi. "Belki de de ğil. Her neyse. Onlar Birlik'ten gelen piçler. Rimer ve yanında çalı ştı ğı ahmak yanılmıyorsa bu gençler Ye şil bilmemnedeki büyük toprak sahiplerinin o ğulları. Bu yüzden çok çok dikkatli davranmamız gerekiyor. Usul usul yürümeliyiz. Sanki ayaklarımızın altında yumurta kabukları varmı ş gibi. Burada en a şağı üç ay daha kalmamız gerekiyor! O delikanlılar da bütün bu aylar boyunca burada kalab ilirler. Şunu bunu sayarlar ve hepsini kaydederler. Şu ara böyle hesaplar yapan birileri i şimize gelmez. Bizim gibi 'yeniden temin' i şinde çalı şanlar için tehlikeli olur bu." "Haydi! Onlarınki uydurma bir görev. Ba şlarını derde soktukları için böyle cezalandırılıyorlar. Babaları..." "Babaları artık Farson'un bütün güneybatı sınırına hakim oldu ğunu ve yüksek arazide bekledi ğini biliyorlar. Belki o piçler de bunu duydular. He psi de Birlik'in ve onun mide bulandırıcı hükümdar ailesin in oyunlarının sona erdi ğinin farkındalar. Bütün bunları bilemeyiz, Clay. Öyle in sanların ne tarafa do ğru sıçrayacaklarını hiçbir zaman tahmin edemezsin. Bab alarının tekrar gözüne girmek için verilen görevi oldukça iyi bir biçimde yerine getirmeye çalı şabilirler. Onları gördü ğümüz zaman her şeyi daha iyi anlarız. Ama sana şimdiden bir tek şey söyleyece ğim: Đstemedi ğimiz bir şeyi farkederlerse tabancaları kafalarına dayayarak onları bacakları kırılmı ş atlar gibi vuramayız. Babaları onlar sa ğken çocuklara çok kızmı ş olabilirler. Ama öldükleri takdirde kalpleri şefkatle dolar. Babalar böyledir. Onun için çok kurnazca dav ranmalıyız, Clay. Mümkün oldu ğu kadar kurnazca." "O halde Depape'i bu i şe karı ştırmayalım." Jonas o titrek sesiyle, "Roy uygun biçimde davranır ," diyerek izmariti yere attı ve üzerine botunun topu ğuyla bastı. Ba şını kaldırıp bir şeyi hesaplıyormu ş gibi Kolay Av'ın cam gözlerine baktı. "Arkada şın 'bu gece' mi dedi? O. piçler bu gece mi gelmi şler?" "Evet." "Öyleyse yarın Avery'yi görecekler sanırım." Sözünü etti ği Mejis'in Yüksek Şerifi ve Hambry'nin Polis Müdürü Heck Avery'ydi. Ge vşek davranan ihyan bir adamdı şerif. Clay Reynolds, "Öyle sanıyorum," dedi. "Belgelerini filan gösterecekler herhalde." "Evet, tabii ya. 'Nasılsınız, efendim?', 'Nasılsını z, efendim?' Ve 'Nasılsınız, efendim?'" Reynolds sesini çıkarmadı. Ço ğu zaman Jonas'ı anlayamıyordu. Ama on be ş ya şından beri onunla birlikte dola şıyordu. Ve genellikle soru sormamanın daha akıllıca bir şey oldu ğunu ö ğrenmi şti. Böyle bir şeye kalkı şılırsa ihtiyar akbaba "Özel Kapılar" diye tanımladı ğı yerlerden geçerek ziyaret etti ği di ğer dünyalar konusunda konferans vermeye ba şlıyordu. Reynolds'a göre bu dünyada onu me şgul edecek yeterince kapı vardı. Jonas, "Rimer'le konu şaca ğım," dedi. "O da şerife bu çocukların nerede kalmaları gerekti ğini söylesin. Eski Bar K. çiftli ğindeki yatakhane uygun. Nereyi kastetti ğini biliyorsun, de ğil mi?" Reynolds biliyordu. Mejis gibi bir baronlukta belir li bazı yerleri çabucak öğrenmek zorundaydın. Bar K. kentin kuzeydo ğusunda terkedilmi ş bir çiftlikti. O acayip tiz sesler çıkaran uçuruma da yakındı. Her s onbahar kanyonun a ğzında çalı çırpı yakıyorlardı. Altı yedi yıl önce rüzgâr dönmü ş ve ters tarafa do ğru esmeye başlamı ştı. Bar K.'nin önemli bir bölümü yanmı ştı. Ambarlar, ahırlar, ev. Ancak

Page 98: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

yatakhane yangından kurtulmu ştu. Orası Đç Baronluklardan gelen üç toy çocuk için çok uygundu. Petrol alanından uzaktaydı. Jonas ta şralı Hambry'liler gibi konu şmaya ba şladı. "Bu ho şuna gitti de ğil mi? Evet, çok ho şuna gitti hem de. Bunun farkındayım, evlat. Cressia 'da ne derler biliyor musun? 'Yemek odasındaki gümü şleri çalacaksan önce köpe ği kilere hapset.'" Reynolds ba şını salladı. Đyi bir öneriydi bu. "Ya o kamyonlar? şu 'tanker' dedi ğin şeyler?" Jonas, "Onların yeri iyi," dedi. "Zaten şu ara onları istemedi ğimiz kimselerin dikkatini çekmeden ba şka yere götüremeyiz. Öyle de ğil mi? Sen Roy'la oraya gidip ta şıtların üzerini çalı çırpıyla ört. Şöyle kalın bir tabaka olmalı. Bunu öbür gün yap." "Biz Citgo'da kaslarımızı çalı ştırırken sen nerede olacaksın?" "Gündüz mü? Belediye Ba şkanı'nın kona ğındaki ziyafete hazırlanaca ğım, ahmak. Thorin'in Büyük Dünya'dan gelen konuklarını buradak i uyduruk sosyeteye tanıtmak için verece ği yeme ğe." Jonas bir sigara daha sarmaya ba şladı. Elindekilere de ğil de, Kolay Av'a bakıyordu. Ama yine de bir iki kıymı k tütünü bile dü şürmedi. "Banyo yapıp tra ş olaca ğım. Đhtiyarlara özgü karı şmış buklelerimi biçime sokaca ğım... Belki bıyı ğımı da kalıplarım. Buna ne dersin, Clay?" "Kendini fazla sıkma, Eldred." Jonas güldü. Sesi iyice tiz oldu ğu için Barkie homurdandı. Pettie ise karyolaya dönüştürdü ğü tezgâhın üzerinde endi şeyle kımıldandı. "Demek Roy'la ben bu önemli yeme ğe davetli de ğiliz?" "Ah, sizi de davet edecekler. Evet, sizi büyük bir içtenlikle ça ğıracaklar!" Jonas yeni sardı ğı sigarayı Reynolds'a uzattıktan sonra kendisi için bir yenisini sarmaya ba şladı. "Ama ben ikinizin adına özür dileyece ğim. Sizi utandırmayacak şeyler söyleyece ğim, bana güvenebilirsiniz. Öyle sözler söyleyece ğim ki, güçlü erkekler bile a ğlayacaklar belki de." "Günümüzü o pis kokulu yerde tozların arasında dev ta şıtları örterek geçirdi ğimiz için. Çok iyisin, Jonas." Jonas dalgın dalgın mırıldandı. "Orada sorular da s oraca ğım... Salonda oradan oraya gidece ğim... Pek şık olacak ve mum a ğacı kokaca ğım... arada bir o önemsiz sorularımı soruverece ğim. Bizim i şimizde olanlar dedikoduları ö ğrenmek için şi şman ve ne şeli adamlarla konu şurlar... Bir meyhaneciyle. Bir barmenle. Belki de bir ahır sahibiyle. Ya da ellerinin ba şparmaklarını yeleklerinin ceplerine sokarak hapishanenin ya da mahkeme binasının önünde aylak aylak dola şanlarla. Bana gelince, Clay. Bence bu i ş için en uygun olanları kadınlar. Ne kadar darkafalı olurlarsa o kadar iyi. Burnu gö ğüslerinden daha uzun olan yaratıklar. Dudaklarını boyatmayan ve saçlarını sıkıca geriye ç ekip topuz yapan bir kadın bulaca ğım." "Galiba dü şündüğün biri var." "Evet. Adı Cordelia.Delgado." "Delgado mu?" "Bu adı biliyorsun. Galiba bu kentte herkesin a ğzında bu isim var. Susan Delgado pek yakında saygıde ğer Belediye Ba şkanımızla bulu şacak. Ve şimdi sana insan karakteri konusunda ke şfetti ğim bir şeyi açıklayaca ğım. Đnsanlar o kadın gibi ağzı sıkı olanlara daha fazla açılırlar. Đçki ikram eden ne şeli tiplerle fazla konu şmazlar. Ve o kadının a ğzı çok sıkı. O yemekte Cordelia Delgado'nun yanına oturaca ğım. Parfümünü be ğendi ğimi söyleyece ğim. Kadının hiç koku sürmeyece ğinden kesinlikle eminim. Cordelia Delgado'nun şarap kadehinin hiç bo ş kalmamasına da dikkat edece ğim. E, bu planımı nasıl buldun?" "Bu plan neyle ilgili? Benim ö ğrenmek istedi ğim bu." "Oynamamız gerekecek şato oyunuyla ilgili bir plan." Jonas artık öyle ne şeli neşeli konu şmuyordu. "Bizden bu çocukların buraya ciddi bir gör ev yapmaktan çok, cezalandırılmak için gönderildiklerine inanmamızı i stiyorlar. Akla yakın bir hikâye. Ben de az sefih gençle kar şıla şmadım. Onun için hikâye inanılacak gibi. Buna her gece saat üçe kadar inanırım. Ondan sonra da biraz ku şkulanırım. Ne var biliyor musun, Clay?" Reynolds, "Hayır," der gibi ba şını salladı. "Ku şkulanmakta haklıyım. Rimer'le ihtiyar Thorin'e gide rek onları Farson'un cam küresini şu ara cadıya saklatmamızın daha iyi olaca ğına ikna etti ğim zaman da

Page 99: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

haklıydım. Daha bir kadınla bile ili şkisi olmamı ş, meraklı tüysüz bir çocuk değil, gerçek bir silah şor bile küreyi bulamaz. Zamanlar garip, Clay. Fırtı na geliyor, rüzgâr ba şladı ğı zaman e şyalarını uçmamaları için sıkıca ba ğlaman gerekti ğini sen de biliyorsun." Jonas sardı ğı sigaraya baktı. Reynolds'un daha önce yaptı ğı gibi onu eklemlerinin üzerinde oynatıp duruyordu. Sonra öne düşen saçlarını geriye itip sigarayı kula ğının arkasına sıkı ştırdı. "Sigara içmek istemiyorum," diyerek aya ğa kalktı. Gerindi. Sırtından hafif çatırtılar yükseldi. "Sabahın bu saatinde sigara iç ti ğim için çıldırmı ş olmalıyım. Çok fazla sigara benim gibi bir ihtiyarı n uykusunu kaçırır." Merdivene do ğru gitti. Reynolds'un da yaptı ğı gibi Pettie'nin baca ğını sıktı. Merdivenin altında durup geriye baktı. "O çocukları öldürmek istemiyorum. Böyle bir şey olmadan da durum gayet nazik zaten. Biraz terslik oldu ğunun kokusunu alırsam parma ğımı bile oynatmayaca ğım. Elimin bir tek parma ğını bile. Ama... onlara büyük plandaki yerlerini öğretece ğim." "Biraz canlarını yak." Jonas keyiflendi. "Evet, ortak, belki de onların ca nını yakmak ho şuma gidecek. Daha sonra, her şey önem kazandı ğında Büyük Tabut Avcıları'nın kar şısına çıkmadan önce iyice dü şünürler. Bizi yolda gördükleri zaman uzaktan dola şırlar. Evet, i şte bunu dü şünmeye de ğer. Gerçekten." Gülerek merdivenden çıkmaya ba şladı. Aksaması daha belirginle şmişti. Sabaha kar şı böyle oluyordu. Roland'ın eski ö ğretmeni onu görse durumu anlardı. Çünkü Cort, Jonas'ın topallamasına neden olan darbeyi gör müştü. Cort'un babası demira ğacından yapılmı ş sopayla Gilead'daki büyük sarayın arkasındaki avlu da Eldred Jonas'ın baca ğına vurmu ş ve kemi ğini kırmı ştı. Ondan sonra delikanlının tabancasını alıp onu batıya yollamı ştı. Daha sonra delikanlı büyümü ş ve tabii bir silah da bulmu ştu. Bütün sürgünler gibi. Biraz çaba gösteren silah sahibi olabiliyordu . Belki bu insanlar yaşamlarının sonuna kadar bu tabancaların kabzalarının sedir a ğacından yapılmı ş büyük silahlar gibi olmadı ğını unutmayacaklardı. Ama tabancaya ihtiyacı olanla r bu dünyada bile istediklerini bulabiliyorlardı. Reynolds, Jonas gözden kayboluncaya kadar onun arka sından baktı. Sonra da Coral Thorin'in masasına oturarak iskambilleri karı ştırdı. Jonas'ın yarım bıraktı ğı oyunu tamamlamaya çalı ştı. Dı şarda güne ş do ğuyordu. 5. Kente Ho şgeldiniz Roland, Cuthbert ve Alain, Mejis Baronlu ğu'na geldikten iki gece sonra atlarıyla BARIŞLA GELĐN yazılı kerpiç kemerin altından geçtiler. Kemerin gerisindeki ta ş döşeli avluyu me şaleler aydınlatıyordu. Me şalelerin bulandı ğı reçineye bazı maddeler katılmı ş oldu ğundan, her birinden ba şka ba şka renkte alevler yükseliyordu: ye şil, turuncumsu kırmızı, Roland'a hava fi şeklerini anımsatan titre şen bir pembe. Delikanlı mırıltıları, kadınların kah kahalarını duyabiliyordu. Havaya Roland'ın her zaman Mejis'i h atırlamasına neden olacak kokular yayılmı ştı: deniz tuzu, petrol ve çam. Alain, "Bunu ba şarabilece ğimi sanmıyorum," dedi. Đriyarı bir çocuktu. Hayvan yeti ştiricilerinin giydiklerine benzeyen şapkasının altından bir türlü biçime girmeyen sarı saçları çıkmı ştı. Đyice yıkanıp temizlenmi şti... Aslında hepsi de öyle. Ama Alain en iyi şartlarda bile böyle toplantılardan ho şlanmazdı. Onun için de şimdi ödü patlıyordu. Cuthbert'in durumu daha iyiydi . Ama Roland eski arkada şının o umursamaz tavırlarının endi şesini maskeledi ğini dü şünüyordu. Şimdi onlara yol gösterilmesi gerekiyorsa bu görev ona dü şüyordu. Alain'e, "Gerekti ği gibi davranacaksın," dedi. "Sadece..." Avluyu a şarlarken Cuthbert sinirli sinirli güldü. "Ah, görün üşü iyi." Geride Belediye Ba şkanı'nın kona ğı vardı. Birkaç bölü ğü olan kerpiçten yapılmı ş bir evdi. Bütün pencerelerden dı şarı ı şık ve kahkahalar dökülüyordu. "Çar şaf kadar beyaz. Ve çirkin..." Roland sert sert, "Kes sesini," dedi. Cuthbert'in y üzündeki alaycı ifade hemen silindi. Roland bunu farketti, sonra da Alain'e dön dü. "Sen sadece içinde alkol

Page 100: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

olan hiçbir şeyi içme. Bu durumda ne söylemen gerekti ğini biliyorsun. Hikâyemizin geri kalan kısmını da unutma. Gülümse. Nazik davran. Toplum hayatıyla ilgili ne biliyorsan bundan yararlan. Zar if hareket et. Şerifin bizi kar şılamak için nasıl çırpındı ğını biliyorsun." Alain ba şını salladı. Şimdi kendine biraz güveniyormu ş gibi bir hali vardı. Cuthbert, "Bu insanların toplum kuralları konusunda fazla bilgileri oldu ğunu sanmıyorum," dedi. "Yani bu bakımdan onlardan bir a dım ilerdeyiz." Roland ba şıyla onayladı, sonra da ku şun kafasının Cuthbert'in atının eyer ka şına takılı oldu ğunu gördü. "Ve onu da ortadan kaldır." Cuthbert "nöbetçi"sini suçlu suçlu aceleyle eyere t akılı çantasına attı. Beyaz ceketli, beyaz pantolonlu ve ayaklarına sandallar g iymi ş olan iki adam gülerek, selamlar vererek onlara do ğru geldiler. Roland sesini alçaltarak, "So ğukkanlılı ğınızı kaybetmeyin," diye tembih etti. "Buraya neden geldi ğimizi unutmayın. Babalarınızın yüzlerini de." Hâlâ kuşku içinde olan Alain'in omzuna vurdu. Sonra da seyisle re döndü. " Đyi ak şamlar, baylar. Yeryüzündeki günlerinizin uzun olmasını dil erim." Đki adam gülümserken fazla parlak me şalelerin ı şı ğında di şleri pırıldadı. Seyislerden daha ya şlıca olanı e ğildi. "Sizinkiler de öyle olsun, genç efendiler. Belediye Ba şkanı'nın evine ho şgeldiniz." Yüksek Şerif bir gün önce onları bu seyisler gibi büyük bir mutlulukla kar şılamı ştı. O ana kadar herkes onlara sevinçle, "Ho şgeldiniz," demi şti. Hatta kente giderken yanlarından geçtikleri arabacılar bile. Bu bile Rol and'ın ku şkulanarak ihtiyatlı bir tavır takınması için yeterliydi. Kendi kendine, aptallık etme, diyordu. Tabii buralılar dost canlısı ve yabancılara yardım etmekten ho şlanan insanlar. Bizi de bu yüzden buraya yolladılar. Çünkü Mejis he m sapa bir yerde, hem de Birlik'e sadık. Ama yine de tetikte olmalıyız. Hatt a biraz endi şe de duymalıyız. Sonuçta çocukluktan yeni kurtulmu ş gençleriz. Burada ba şımız belaya girerse buna her gördü ğümüze inanmamız neden olur. Şerifin bürosuyla Baronluk hapishanesi aynı binadayd ı. Hill Soka ğı'ndaki bina körfeze bakıyordu. Roland kesin olarak bilmiyordu a ma Orta-Dünya'da pek az sarho ş ve karısını döven erke ğin sabah uyandı ğı zaman böyle şahane bir manzarayla kar şıla ştı ğını tahmin ediyordu. Güneyde renk renk kayıkhaneler vardı. Rıhtımlar hemen a şağıdaydı. Erkek çocuklar ve ya şlı adamlar orada oltayla balık tutuyorlardı. Kadınlarsa a ğları ve yelkenleri tamir ediyorlardı. Onların ötesinde Hambry'nin küçük balıkçı filosu koyun ı şıltılı mavi sularında sa ğa sola gidiyordu. Balıkçılar a ğlarını sabahları denize salıyor ve ö ğleden sonra topluyorlardı. Anayoldaki binaların ço ğu kerpiçtendi. Ama burada Hambry'nin Đş merkezine bakan binalar Giiead'ın Eski Mahallesindeki gibi alçak tu ğla yapılardı. Çok da bakımlıydılar. Bahçe yollarını a ğaçlar gölgeliyordu. Öndeki bahçe kapıları dövme demirdendi. Damlara turuncu kiremitler dö şenmi şti. Evlerin panjurları yaz güneşine kar şı kapatılmı ştı. Atların nalları iyice süpürülmü ş ta ş dö şeli yolda şıkırdarken Birlik'in kuzeybatı bölümünün, Arthur'un kralı oldu ğu eski Eld'in alev alev yandı ğına ve dü şmanın eline geçme tehlikesiyle kar şı kar şıya oldu ğuna inanmak zordu. Hapishane, postane ve toprak bürosunun daha büyük b ir kopyâsıydı. Kent Toplantı Merkezi'ninse daha küçük bir kopyası. Tabii küçük l imana bakan pencerelerinde parmaklıklar vardı. Şerif Herk Avery kocaman göbekli bir adamdı. Bütün k anun adamları gibi o da haki bir gömlekle pantolon giymi şti. Galiba hapishanesinin demir şeritler geçirilmi ş ön kapısının ortasındaki gözetleme deli ğinden bakarak onların yakla şmalarını beklemi şti. Çünkü Roland daha ortadaki çevrilerek çalınan z ile eri şemeden kapı ardına kadar açıldı. Şerif Avery verandada belirdi. Göbe ği önden gidiyordu. Bir mübaşirin yargıcın önünden mahkeme salonuna girmesi gibi . Şerif pek dostça bir tavırla kollarını açtı. Sonra yerlere kadar e ğildi. (Cuthbert sonradan, "Adamın dengesini kaybetmesinden, basamaklardan top gibi yuvarlanması ndan korktum," diyecekti. "Belki de yuvarlana yuvarlana limana kadar gidecekt i.") Herk Avery arka arkaya, " Đyi günler," deyip durdu. O arada deli gibi boynunun a şağısına vuruyordu. Gülümsemesi öylesine yayılmı ştı ki, sanki kafasını ikiye bölecekti. Çiftçilere

Page 101: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

benzeyen üç yardımcı Avery'nin gerisinde kapıya ü şüşmüş, a ğızları bir karı ş açık yabancılara bakıyorlardı. Onların arkasında da şerif gibi haki takımlar vardı. Evet, gerçekten de aval aval bakıyorlardı. Bu merak lı bakı şlar ba şka türlü tanımlanamazdı. Avery üç delikanlının elini teker teker sıktı. O sı rada yine e ğilip duruyordu. Roland ne derse desin, kar şılama i şi sona erinceye kadar da durmadı. Sonunda yabancıları içeri soktu. Büro yaz ortasının kavuruc u güne şine ra ğmen tu ğlanın yalıtıcılı ğı sayesinde oldukça serindi. Oda iyice büyük ve Rol and'ın daha önce gördü ğü şerif bürolarından daha temizdi... Delikanlı son üç yıl içinde babasıyla birkaç defa kısa yolculu ğa çıktı ğı ve devriye için de daha uzun bir seyahat yaptı ğı sırada en a şağı altı şerif bürosu görmü ştü. Odanın ortasında kapa ğı açılıp kapanan bir yazı masası, dipte asma kilitl i bir dolapta iki tüfek ve kapının yanında da bir ilan ta htası vardı. (Aynı büyük kâğıtlara arka arkaya yazılar yazılmı ştı. Çünkü Orta-Dünya'da kâ ğıt çok azdı.) Dolaptaki tüfekler "Alaybozan" denen çok eski silah lardı. Roland, acaba bunların kur şunu var mı, diye dü şündü. Ona bakarsan bu silahlarla ate ş edilebilir mi? Silah dolabının solundaki açık kapıdan hapishaneye giriliyordu. Kısa koridorun iki yanında üçer hücre vardı. Etrafa sert kül suyu sabununun kokusu yayılmı ştı. Roland içinden, biz gelece ğiz diye burayı temizlemi şler, dedi. Bu onu hem eğlendirdi, hem de kaygılandırdı. Sanki biz Đç Baronluklardan gelen bir süvari bölü ğüymüşüz gibi temizlik yapmı şlar. Cezalarını çeken üç delikanlı de ğil de, titiz bir tefti şe çıkmı ş askerlermi şiz gibi. Ama evsahiplerinin böyle endi şeyle, dikkatle davranmalarında garip olan bir şey var mıydı? Ne de olsa onlar New Canaan'dandılar. Ve dünyanın bu ücra kö şesindeki insanlar onlara ülkeyi ziyarete gelen bir tür hüküm dar ailesinin üyeleri gözüyle bakabilirlerdi. Şerif yardımcılarını tanıttı. Roland hepsiyle el sık ı ştı. Adlarını aklında tutmaya çalı şmadı. Adlarla ilgilenmek Cuthbert'in göreviydi. O h emen hiçbir ismi unutmazdı. Boynundan monoklü sarkan kabak kafalı üç üncü yardımcı konukların önünde diz bile kırdı. Avery, "Bunu yapma, koca ahmak!" diye ba ğırdı. Adamı ensesinden tuttu ğu gibi aya ğa kaldırdı. "Kim bilir senin ne tür bir ta şralı budala oldu ğunu düşünüyorlar. Ayrıca onları utandırdın. Tabii ya." Roland, "Önemli de ğil," dedi. (Aslında çok utanmı ştı ama belli etmemeye çalı şıyordu.) "Bildi ğiniz gibi biz öyle önemli ki şiler de ğiliz..." Avery güldü. "Önemli ki şiler mi?" Roland adamın göbe ğinin bekledi ği gibi titreyip sarsılmadı ğını farketti. Göründü ğünden daha sertti bu göbek. Belki göbeğin sahibi için de aynı şey söylenebilirdi. "Önemli de ğiliz diyor! Đç-Dünya'dan yedi yüz elli kilometreyi a şarak gelmi şler. Dört yıl önce Büyük Yolu izleyen bir silah şor buradan geçti ğinden beri ilk gelen resmi ziyaretçiler! Ve o önemli ki şiler olmadıklarını söylüyor! Oturur musunuz, çocukl ar. Grafım var ama herhalde günün bu erken saatinde içki içmek istemez siniz. Hatta belki de hiç içki içmiyorsunuz. Ya şlarınıza bakıyorum da... Çok genç oldu ğunuz besbelli. Bundan böyle açık açık söz etti ğim için beni affedece ğinizi umarım. Sonuçta genç olmak utanılacak bir şey de ğil. Gerçekten. Biz hepimiz de bir zamanlar gençtik. Evet... Ayrıca beyaz buzlu çayımız da var. Onu içte nlikle öneririm. Çünkü çayı Dave'in karısı yapıyor. O içecek şeyler konusunda çok ustadır." Roland, Cuthbert'le Alain'e baktı. Delikanlılar gül erek ba şlarını salladılar. Şerifin söylediklerinden bir şey anlamadıklarını belli etmemeye çalı şıyorlardı. Roland tekrar Şerif Avery'ye döndü. "Beyaz çay tozlu bo ğazlarımıza iyi gelir," dedi. Yardımcılardan biri çay getirmeye gitti. Đskemleler çekilerek şerifin kapaklı yazı masasının bir yanına dizildi. Ve günün i şi ba şladı. Şerif Avery kendi yerine geçti. Đskemle adamın a ğırlı ğı altında iniltiye benzeyen hafif bir ses çıkardı ama kırılmadı. Şerif, "Siz kim oldu ğunuzu biliyorsunuz," dedi. "Ben de aynı şeyi biliyorum. Sesinizde Đç-Dünya'yı duyuyorum. Daha da önemlisi bunu yüzlerinizde görüy orum. "Ama biz burada, Hambry'de eski âdetlere sıkı sıkı bağlıyız. Evet, uyuklayan bir ta şra kentiyiz ama bu böyle. Yolumuza devam ediyor ve babalarımızın yüzlerini mümkün oldu ğu kadar hatırlamaya çalı şıyoruz. Sizi görevlerinizden fazla

Page 102: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

alıkoymayaca ğım. Ama, küstahlı ğımı affederseniz, kente beraberinizde getirdi ğiniz kâ ğıtlar ve belgeler varsa, onlara bir göz atmak istiy orum." Üç arkada ş da bir rastlantı sonucu bütün kâ ğıtlarını yanlarına almı şlardı. Roland, Şerif Avery'nin böyle yapacaklarını bildi ğinden de emindi. Adam onları görevlerinden fazla alıkoymayaca ğına söz vermesine ra ğmen belgeleri a ğır a ğır inceledi. Katlanmı ş kâ ğıtlardaki satırları Parma ğıyla izleyerek kalın dudaklarını kıpırdattı. (Belgelerdeki keten oranı o kadar yüksekti ki, bunlar kâğıttan çok kuma şa benziyordu.) Şerif bazen bir satırı ikinci kez okurken parma ğını geriye do ğru kaydırıyordu. Đki yardımcısı arkasında duruyor, adamın geni ş omuzlarının üzerinden bilgiççe tavırlarla bakıyorlardı. Roland birinden birinin ok uma yazma bilip bilmedi ğini merak etti. William Dearborn. Celebin o ğlu. Richard Stockworth. Çiftçinin o ğlu. Arthur Heath. Hayvan yeti ştiricisinin o ğlu. Her birinin kimlik belgesi bir tanık tarafından imz alanmı ştı. Dearborn'unkinin altında Hemphill'li James Reed'in imzası vardı. Sto ckworth'ünkinde Pennilton'lu Piet Rebenhead'inki. Heath'inkinde de Gilead'lı Luc as Rovers'ınki. Belgeler tamdı ve tarifler de delikanlılara uyuyordu. Şerif arka arkaya te şekkür ederek kâğıtları geri verdi. Roland ondan sonra cüzdanından d ikkatle çıkardı ğı bir mektubu Avery'ye uzattı. Şerif de onu yine dikkatle aldı. Mektubun altındaki imzayı görünce gözleri irile şti. "Tanrım! Bunu bir silah şor yazmı ş!" Cuthbert şaşkın şaşkın, "Evet, tabii," diye mırıldandı. Roland arkada şının ayak bile ğine sertçe bir tekme attı. Ama saygılı bakı şlarını Avery'nin suratından ayırmadan. Mektubu Gilead'lı Steven Descahin yazmı ştı. Bir silah şordu o. Yani bir şövalye, silahtar, barı ş sa ğlayıcı ve barondu. Ama bu son unvanın modern ça ğlarda hemen hemen hiç anlamı kalmı ştı. John Farson'un ba ğırıp ça ğırmalarına ra ğmen. Steven Deschain, Eld'li Arthur'un soyundandı. Yirmi dokuzu ncu ku şağı temsil ediyordu. Ailenin bir kolundan, Arthur'un pek çok metresinden birinden gelmi şti. Silah şor, Belediye Ba şkanı Hartwell Thorin, Kâtip Kimba Rimer ve Yüksek Şerif Herkimer Avery'ye selamlarını yolluyor ve bu belgeyi getiren üç gence dikkatlerini çekiyordu. Yani Dearborn, Stockworth ve Heath'e. Bu delikanlılar Birlik'ten özel bir görevle gönderilmi şlerdi. Birlik'e ihtiyaç duyuldu ğu zaman yararlı olacak her şeyi sayacaklardı. (Mektupta sava ş sözcü ğü yoktu. Ama her satırın arasına bunun gölgesi dü şüyordu.) Steven Deschain, Baronluk Birli ği adına Thorin, Rimer ve Avery'den resmi sayım görevlilerine, hizmetleri sırasında her türlü yardımda bulunmalarını öneriyordu. Özellikle bütün canlı hay vanlar, yiyecekler, her tür ta şıtın sayımı konusunda dikkatli olmalıydılar. Descha in gençlerin Mejis'te en aşağı üç ay kalacaklarını yazıyordu. Hatta bu süre bir yılı bile bulabilirdi. Belge resmi görevlilerden, "Bu gençler ve davranı şları konularında bizi ilgilendirece ğini dü şündüğünüz her şeyi bütün ayrıntılarıyla yazar mısınız?" diye bir ricada da bulunuyordu. "Bizi seviyorsanız bu konuda cimri davranmayın." Bir ba şka deyi şle... "Bize onların do ğru dürüst davranıp davranmadıklarını bildirin. Olaylardan ders alıp almadıklarını haber verin." Yüksek Şerif bu belgeyi okudu ğu sırada monoklü yardımcısı geri döndü. Elindeki tepside beyaz çay dolu dört bardak vardı. Ve elinde tepsiyle bir u şak gibi eğildi. Roland, "Te şekkür ederim," diye mırıldanarak bardakları di ğerlerine verdi. En sonuncuyu alıp dudaklarına götürdü. Sonra Alain'in kendisine baktı ğını farketti. Delikanlının ifadesiz yüzünde mavi gözler i ı şıl ısıldı. Alain barda ğını buzları şıkırdatacak kadar hafifçe salladı. Roland da belli belirsiz ba şını salladı. Çayı yakındaki bir kaynak-evinden test iyle getireceklerini sanmı ştı. Ama bardakların içinde gerçek buz parçaları var dı. Yaz günü buz. Bu ilginç bir şeydi. Ve çay da şerifin söyledi ği gibi nefisti. Avery mektubu okumasını bitirerek kâ ğıdı kutsal bir emanetmi ş gibi Roland'a geri verdi. "Bunu üzerinizde ta şıyın ama iyi koruyun, Will Dearborn. Evet, iyi koruyun onu." "Evet, efendim." Roland mektubu ve kimlik belgesini cüzdanına yerle ştirdi. Arkada şları "Richard"la "Arthur" da aynı şeyi yaptılar.

Page 103: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Alain, "Bu beyaz çay harika, efendim," dedi. "Hiç b u kadar lezzetlisini içmemi ştim." Avery de kendi çayını yudumluyordu. "Öyle. Bunu bu kadar lezzetli yapan bal. Öyle de ğil mi, Dave?" Đlan tahtasının yanında duran monoklü yardımcı gülüm sedi. "Öyle sanıyorum. Ama Judy bunu açıklamaktan ho şlanmıyor. Çayın tarifi ona annesinden kalmı ş." "Ah, evet. Biz annelerimizin yüzlerini de hatırlama lıyız." Şerif Avery bir an duygusal bir tavır takındı. Ama Roland ihtiyar adam ın o anda annesinin yüzünü pek dü şünmedi ğinden emindi. Şerif, Alain'e döndü ve yüzünde şaşılacak kadar zekice bir ifade belirdi. "Yanılmıyorsam, buzu merak ettiniz, Bay Stockworth. " Alain irkildi. " Şey, ben..." Avery, "Hambry gibi geri kalmı ş bir yerde böyle bir şey bulaca ğınızı sanmıyordunuz de ğil mi?" Şakacı bir tavırla konu şmuştu ama Roland bunun gerisinde ba şka bir şeyler oldu ğunu sezdi. Bizden ho şlanmıyor, diye dü şündü. "Kentli tavırları" diye tanımladı ğı şeylerden nefret ediyor. Bizi nasıl davrandı ğımızı anlayacak kadar tanımıyor bile. Ama yine de bizden ho şlanmıyor. Bizim üç toy delikanlı oldu ğumuzdan emin. Ona ve buranın halkına ta şralı ahmaklar gözüyle baktı ğımızı sanıyor. Alain usulca, "Sadece Hambry'de de ğil," diye cevap verdi. "Bugünlerde her yerde oldu ğu gibi Đç Kavis'te de buz ender bulunuyor, Şerif Avery. Yeti şti ğim yıllarda buzu sadece do ğumgünü gibi özel toplantılarda gördüm." Şerif Avery yapmacık bir hayretle, "Öyle mi, öyle mi ?" dedi. Avery belki onların böyle atla kente gelmelerinden hoşlanmamı ştı. Lanet olasıca sabahın yarısını ziyan ettikleri için sinirleniyord u. Giysilerinden, süslü kimlik belgelerinden, aksanlarından ve genç olmalar ından ho şlanmamı ştı. Özellikle çok genç olmalarından. Roland bütün bunla rı anlıyordu. Ama bütün hikâye bu kadar mıydı? Burada bir şeyler oluyorsa, bunlar neydi? Avery, "Kent Toplantı Evi'nde gazla çalı şan bir buzdolabı var," diye açıkladı. "Bir de fırın. Đkisi de çalı şır halde. Citgo'dan bol bol yer-gazı çıkıyor. Şu kentin do ğusundaki petrol alanından. Herhalde buraya gelirken onun önünden geçtiniz." Delikanlılar, "Evet," der gibi ba şlarını salladılar. "Fırın artık son zamanlarda sadece ilginç bir e şya sayılıyor. Okul çocukları için bir tarih dersi.. Ama buzdolabı i şe yarıyor. Gerçekten." Şerif barda ğı kaldırarak yanından baktı. "Özellikle yazın." Çayın dan bir yudum alarak dudaklarını şapırdattı ve Alain'e gülümsedi. "Gördünüz mü ya? Bu nun esrarlı bir yanı yok." Roland, "Petrolü kullanacak yer bulamamanıza şaşıyorum," dedi. "Kentte hiç jeneratör yok mu, şerif?" Avery, "Evet, dört be ş tane var," diye cevap verdi. "En büyü ğü Francis Lengyll'in Rocking B çiftli ğinde. Onun çalı ştı ğı günleri de hatırlıyorum. Bir HONDA o. Bu adı biliyor musunuz, çocuklar? HONDA ad ını?" Roland, "Evet, bu adı bir iki defa gördüm," dedi. " Eski motorlu bisikletlerde." "Gerçekten mi? Her neyse... Jeneratörlerden hiçbiri Citgo alanından çıkarılan petrolle çalı şmıyor. Fazla koyu, katranlı yapı şkan bir şey. Burada rafineri yok." "Anlıyorum... Ama ne olursa olsun yazın buz harika bir şey. Barda ğa nereden gelirse gelsin..." Alain buz parçalarından birini a ğzına kaydırarak di şlerinin arasında çi ğnedi. Avery bir an daha ona baktı. Sanki konunun kapanıp kapanmadı ğını anlamaya çalı şıyordu. Sonra bakı şlarını Roland'a kaydırdı. Yine şi şman suratında o hiç güvenilmeyecek abartılı gülümseme belirmi şti. "Belediye Ba şkanı Thorin size onun adına, 'Ho şgeldiniz,' dememi istedi. Bugün burada olamadı ğı için çok üzüldü ğünü bildirmemi de... Bizim Sayın Belediye Başkanı'mızın i şi ba şından a şkın. Đşleri çok yo ğun. Ama yarın ak şam kona ğında bir ziyafet veriyor. Konukların ço ğu yedide gelecek. Ama siz gençleri sekizde bekliyor... Yani herkes toplandı ğı sırada gösteri şli bir giri ş yapacak. Biraz tiyatromsu. Sizin gibilere tam zamanında gelmenizi söylememe hiç gerek yok. Herhalde benim sıcak yemek yedi ğim gecelerden daha fazla ziyafette bulundunuz."

Page 104: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Cuthbert endi şeyle, "Resmi gece kılı ğı mı giyilecek?" diye sordu. "Çünkü biz uzaklardan geldik. Hemen hemen dört yüz tekerlek uz aktan. Hiçbirimiz gece kılı ğı ve ku şakları getirmedik." Avery gülüyordu. Roland onun bu kez içtenlikle güld üğünü dü şündü. Belki de şerif, "Arthur"un deneyimsiz ve çekingen bir yanı ol duğunu açıklamasından hoşlanmı ştı. "Hayır, genç efendi. Thorin buraya bir görevi y erine getirmek için geldi ğinizi biliyor. Hemen hemen kovboylar gibi çalı şacaksınız! Dikkatli olun, yoksa yakında size denizden a ğları da çektirebilirler." Monoklü Yardımcı Dave odanın dibinden gürültülü bir kahkaha attı. Beklenmedik bir şeydi bu. Roland, belki de bu ancak yerlilerin anlay abilece ği bir şaka, diye düşündü. "En iyi kılıklarınızı giyin. Bu yeterli olur. Zaten ziyafette ku şaklı kimse olmayacak. Hambry'de böyle şeyler yapılmıyor." Şerifin kentini ve Baronluk'unu durmadan gülerek a şağılaması Roland'ın yine ilgisini çekti. Ve bunun ger isinde yabancılara duyulan öfke de vardı. "Her neyse... Yarın gece e ğlenmekten çok çalı şacaksınız sanırım Hart bu yöredeki bütün büyük çiftlik sahiplerini, hayvan yeti ştiricilerini sürü sahiplerini çağırdı. Tabii böyle pek çok ki şi yok. Sonuçta Mejis uçurumdan sonra çölle birle şiyor. Mallarını, mülklerini saymanız için gönderild i ğiniz herkes orada olacak. Onların hepsinin Birlik'e sadık olduklarını göreceksiniz. Size canla başla yardım etmeye hazır olduklarını da. Gelecekler a rasında Rocking B'den Francis Lengyll... Piyano Çiftli ği'nden John Croydon... Hem Baronluk'un atlarına bakan, hem de kendisi hayvan yeti ştiren Henry Wertner... Mejis'teki 'Lazy Susan' adlı en büyük haranın sahibi olan Hash Renfrew... T abii hara sizin ölçülerinize göre fazla büyük bir yer sayılmaz. Ziyafette daha b aşkaları da olacak. Rimer sizi onlarla tanı ştıracak, böylece i şinize hemen ba şlayabileceksiniz." Roland, Cuthbert'e döndü. "Yarın gece elinden gelen in en iyisini yapmaya hazır ol." Cuthbert ba şıyla onayladı. "Endi şelenme, Will. Ben her şeye dikkat edece ğim." Şerif Avery çayını yudumlayarak barda ğın üzerinden delikanlılara çapkınca baktı. Bakı şı o kadar sahteydi ki, Roland neredeyse sıkıntıyla kıpır kıpır kıpırdanacaktı. "Çoğunun evlilik ça ğında kızları var, ziyafete onları da getirecekler. Dikkatli olun, çocuklar." Roland çay ve ikiyüzlülü ğün o sabah için yeterli oldu ğuna karar verdi. Ba şını salladı, çayını bitirerek gülümsedi. Tebessümünün A very'ninki kadar sahte olmadı ğını umuyordu. Aya ğa kalktı. Cuthbert'le Alain de onu izlediler. Roland, "Bu ho ş kar şılama ve çay için te şekkür ederiz," dedi. "Lütfen Belediye Başkanı Thorin'e bizden bir mesaj yollayın. Nezaketi i çin ona te şekkür edin. Ve bizi yarın gece tam sekizde kar şısında görece ğini bildirin." "Evet. Bunu yaparım." Roland, Dave'e döndü. Adam dikkatleri ikinci kez üz erine çekti ği için şaşırıp irkildi. Az kalsın kafasını ilan tahtasına çarpacak tı. Delikanlı, "Lütfen eşinize çay için te şekkür edin," dedi. "Çok nefisti." "Bunu ona söylerim. Te şekkürler, sai." Dı şarı çıktılar. Şerif onları fazla şi şman, ne şeli bir çoban köpe ği gibi önüne katmı ştı. Basamakları inip yoldan ilerlerken, "Kalaca ğınız yere gelince..." dedi. Güne şe çıkar çıkmaz terlemeye ba şlamı ştı. Roland elinin ayasını alnına vurdu. "Ah, Tanrım! Si ze bunu sormayı unuttum. Gece o uzun yamaçta kamp kurduk. A şağıya inerken sürüyle at gördük. Nereyi kastetti ğimi herhalde anladınız..." "Evet. Uçurum." "Tabii kamp kurmak için izin almamı ştık. Bu konuyu kiminle konu şaca ğımızı bilmiyoruz." "Orası John Croydon'un. Onun kamp kurmanıza itiraz edece ğini sanmıyorum. Ama biz size daha iyi bir yer bulmak istedik. Buranın kuzey batısında bir çiftlik var. Bar K, Orası Garber ailesinindi. Ama yangından sonr a orayı bırakıp ta şındılar. Şimdi çiftlik Atçılar Derne ği'nin. Bu küçük grup yerli çiftçiler ve haracılarda n olu şuyor. Francis Lengyll'e siz çocuklardan söz ettim. O bizim derne ğin şimdiki başkanı. 'Onları Garber'lerin eski yerine yerle ştirelim,' dedi. 'Neden olmasın?"

Page 105: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Cuthbert dü şünceli ve nazik bir tavırla, "Neden olmasın?" diye yineledi. Roland ona sert sert baktı ama arkada şı gözlerini limana dikmi şti. Su böcekleri gibi sağa sola giden küçük balıkçı teknelerini seyrediyordu . "Evet, ben de, 'Neden olmasın?' dedim. Ev yanıp kül oldu. Ama yatakhane hâlâ duruyor. Yanındaki ahır ve mutfak da öyle. Belediye Ba şkanı Thorin'in verdi ği emre uydum ve yatakhaneyi süpürterek biraz düzene s okma cüretini gösterdim. Kilere de yiyecek doldurttum. Arada bir böcek çıkab ilir. Ama ısıracak ya da insanı sokacak türden de ğil... Orada yılan da yoktur. Tabii zeminin altında birkaç yılan olabilir. E ğer varsa hiç aldırmayın. Ben öyle diyorum. Hey çocuklar, bırakın yılanlar orada kalsınlar." Cuthbert kollarını kavu şturmu ş, hâlâ limana bakıyordu. "Evet yılanlar zemin tahtalarının altında kalsınlar. Nasıl olsa orada mu tlular" Avery ona şaşkınlıkla bir göz attı. Gülümsemesi biraz silinir gi bi oldu. Şerif sonra Roland'a döndü ve tebessümü yine iyice yayıld ı. "Damda delik yok, o ğlum. Yağmur ya ğarsa ıslanmazsınız. Buna ne diyorsunuz? Yer iyi de ğil mi?" "Layık oldu ğumuzdan daha iyi. Siz son derecede beceriklisiniz B elediye Ba şkanı Thorin de çok nazik." Roland gerçekten böyle dü şünüyordu. Ama önemli olan nedendi. "Onun ince dü şünceli bir insan oldu ğu anla şılıyor. Bunu takdir ediyoruz. Öyle de ğil mi, çocuklar?" Cuthbert'le Alain bu sözleri hemen heyecanla onayla dılar. "Ve seçilen yeri te şekkürlerimizle kabul ediyoruz." Avery ba şını salladı. "Bunu ona söylerim. Güvenle gidin, çoc uklar." Atların ba ğlandı ğı dire ğe gelince şerif orada tekrar hepsinin ellerini sıktı. Ama daha çok delikanlıların atlarıyla ilgileniyordu . "Yarın ak şam görü şmek üzere. Öyle de ğil mi, küçük beyler?" Roland ba şını salladı. "Yarın ak şam görü şürüz." "Yalnız ba şınıza Bar K.'yi bulabilecek misiniz?" Roland yine adamın gizli a şağılamasını ve bilinçsizce azametini farketti. Sanki lütfen konu şuyordu. Ama belki böylesi daha iyiydi. Yüksek Şerif onların aptal olduklarına inanırsa kim bilir bu nelere yol açardı ... Cuthbert atına bindi. "Çiftli ği buluruz." Avery delikanlının eyer ka şındaki ku ş kafasına şüpheyle bakıyordu. Cuthbert bunu farketti ama neyse ki bu sefer dilini tutmayı ba şardı. Onun böyle beklenmedik bir biçimde gevezelikt en kaçınması Roland'ı hem şaşırttı, hem de memnun etti. "Ho şçakalın, şerif." "Siz de öyle." Avery orada atların ba ğlandı ğı dire ğin yanında durdu. Kollarının altı terden lekelenmi ş haki gömlekli iriyarı bir adam. Avery'nin botları i şine dü şkün bir şerif için fazla parlak ve cilalıydı. Roland, bütün gün onu kırlarda ta şıyacak at nerede, diye kendi kendine sordu. O atı görmek i sterdim. Delikanlılar uzakla şırken şerif onlara el salladı. Yardımcıları da basamaklard an yola indiler. Dave en öndeydi. Onlar da çocuklara e l salladılar. Birlik'ten gelen piçler babalarının pahalı atlarını n sırtında kö şeyi dönerek anayoldan inerlerken şerifle yardımcıları el sallamayı bıraktılar. Avery, Dave Hollis'e döndü. Yardımcısının yüzündeki budalaca ha yranlık yerini daha zekice bir ifadeye bırakmı ştı. "Ne diyorsun, Dave?" Dave monoklunu a ğzına götürerek pirinç çerçevesini sinirli sinirli d i şlemeye başladı. Şerif Avery onu bu alı şkanlı ğından vazgeçirmek için adama dırdır edip durmuştu. Ama uzun süre önce bundan vazgeçmi şti. Dave'in karısı Judy bile bu konuda yenilgiyi kabul etmi şti. Oysa kızlık adı Judy Wertner olan Judy Hollis istedi ğini yaptırmaya gelince insanı ezer geçerdi. Dave, "Yumu şak onlar," dedi. "Tavu ğun poposundan yeni çıkan yumurtalar kadar yumuşak." Avery ba şparmaklarını kemerine sokarak öne arkaya sallanmaya ba şladı. "Belki. En çok konu şan çocuk... şu tepesi düz şapkalı olanı, o yumu şak oldu ğunu hiç düşünmüyor." Dava hâlâ tek gözlü ğünü di şliyordu. "Onun ne dü şündüğü önemli de ğil. O artık Hambry'de. Dü şüncelerini bizimkilere uydurmak için de ği ştirmek zorunda kalabilir." Arkasındaki iki şerif yardımcısı güldüler. Hatta Avery bile sırıttı. O zengin çocuklarına karı şmayacaklardı, zengin çocukları da onlara karı şmazlarsa. Emir

Page 106: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

böyleydi. Belediye Ba şkanı'nın evinden gelmi şti bu emir. Ama Avery bu çocuklarla biraz dala şmaktan memnun kalacaktı. Gerçekten. Eyer ka şında o budalaca ku ş kafası olan çocu ğun hayalarını tekmelemek ona zevk verecekti. Çocuk orada durmu ş kendisiyle alay etmi şti. Herk Avery'nin bu alayı farketmeyecek kadar ahm ak oldu ğunu dü şünmüştü. Ta şralı bir ahmak oldu ğunu. Ama Avery'ye en Çok vaiz şapkalı o çocu ğun gözlerindeki so ğuk ifadeyi silmek zevk verecekti. Hemphill'li Bay Will Dearborn, New Canaan'ın çok uzaklarda oldu ğunu ve zengin babasının ona yardım edemeyece ğini anladı ğı zaman gözlerinde müthi ş bir korku ifadesinin belirmesi çok ho şuna gidecekti. Avery, Dave'in omzuna vurdu. "Evet. Belki de çocuk fikirlerini de ği ştirmek zorunda kalacak." Gülümsedi. Ama bu tebessümü Birli k'ten gelen sayım görevlileriyle konu şurken yüzünde belirenden çok farklıydı. Üç delikanlı Yolcuların Dinlenme Yeri'ne kadar tek sıra halinde ilerlediler. Hanın önündeki tu ğladan yapılmı ş verandayı fırçalayan kıvırcık siyah saçlı bir genç ba şını kaldırarak onlara el salladı. Gerizekâlı oldu ğu belliydi. Üç arkada ş da ona kar şılık verdiler. Sonra yan yana geldiler. Roland orta daydı. Roland, "Yeni dostumuz Yüksek Şerif Avery hakkında ne dü şünüyorsunuz?" diye sordu. Cuthbert, "Benim bir fikrim yok," dedi. "Hiçbir fik rim yok. Fikir politikadır. Ve politika çok kötü bir şeydir, birçok genç ve güzel insanın asılmasına nede n olmu ştur." Öne do ğru e ğilerek elinin eklemleriyle ekinkargasının kurukafas ına vurdu. "Ama korkarım bizim sadık nöbetçi şeriften ho şlanmadı. Şerif Avery'nin şi şman bir ba ğırsak torbası oldu ğunu ve dürüstlükle hiçbir ilgisi bulunmadı ğını düşünüyor." Roland, Alain'e döndü. "Ya sen, genç Bay Stockworth ?" Alain her zaman oldu ğu gibi bir süre dü şündü. Eyerden e ğilip yolun kenarından kopardı ğı otu di şliyordu. Sonunda, "Bizi sokakta alev alev yanarken görseydi, yangını söndürmek için üzerimize i şemezdi bile," dedi. Cuthbert bu sözleri duyunca ne şeyle güldü. "Ya sen, Will? Sen ne diyorsun, sevgili komutan?" " Şerif beni pek ilgilendirmiyor... Ama söyledi ği bir tek şey dikkatimi çekti. Atların otladı ğı uçurum dedikleri o yer en a şağı otuz tekerlek uzunlu ğunda çölün sınırına kadar gidiyor. Be ş ya da daha fazla tekerlek geni şli ğinde yani. O halde Şerif Avery bizim Croydon'un Piyano Çiftli ği'ne ait araziye kamp kurdu ğumuzu nereden biliyordu?" Đki delikanlı ona önce hayretle, sonra da dü şünceli tavırla baktılar. Sonra Cuthbert e ğilerek ekinkargasının kurukafasına tekrar vurdu. "B izi gözetlemi şler. Ama sen bunu hiç haber vermedin! Sana ak şam yemeği yok. Bunu bir daha tekrarlanırsa kendini hapiste bulursun!" Ama daha fazla ilerlemeden Roland'ın Şerif Avery'yle ilgili dü şüncelerinin yerini daha ho ş bir şey aldı. Susan Delgado. Ertesi gece kızı görecekti. Roland bundan emindi. Acaba saçlarını açacak mı, diye dü şündü. Bunu görmek için sabırsızlanıyordu. Ve i şte şimdi burada, Belediye Ba şkanı'nın evindeydiler. Roland, artık oyun başlasın, diye dü şündü. Ama daha bu sözler kafasında belirirken ne de mek istedi ğini kendisi de anlamadı. Herhalde şato oyununu dü şünmüyordu... Hiç olmazsa şimdi. Seyisler delikanlıların atlarını götürdüler. Üç ark adaş bir an basamakların önünde durdular. Hatta birbirlerine sokuldular da. Atların kötü havada yaptıkları gibi. Me şalelerin ı şıkları henüz sakalları çıkmamı ş yüzlerini aydınlatıyordu. Đçerde gitarlar çalıyor ve sesler yükselerek yeniden kahkahalara dönüşüyordu. Cuthbert, "Kapıya vuracak mıyız?" diye sordu. "Yoks a açıp içeri mi girece ğiz?" Roland bu soruyu cevaplamaktan kurtuldu. Hanın ana kapısı açıldı ve iki kadın dı şarı çıktı. Arkalarına, çocukların vatanlarındaki ha yvan yeti ştiren çiftçilerin karıları gibi beyaz yakalı uzun elbisel er giymi şler, saçlarını geriye tarayıp filelere sokmu şlardı. Filelerdeki pırlanta tozu gibi ta şlar meşalelerin ı şı ğında pırıldıyordu. Kadınlardan daha tombul olanı gülümseyerek öne do ğru çıktı. Yerlere kadar eğilerek bir reverans yaptı. Zümrüt kesimi ate ş ta şlarından yapılmı şa benzeyen küpeleri sallanarak ı şıldadı. "Siz Birlik'ten gelen genç beylersiniz. Eve t,

Page 107: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

öyle. Geldi ğiniz için çok seviniyoruz gerçekten. Đyi ak şamlar, beyler. Dünyadaki günlerinizin uzun olmasını dilerim." Üç arkada ş da aynı anda botlu ayaklarını öne do ğru atarak e ğildiler. Đstemeden bir a ğızdan kadına te şekkür ettiler. Kadın bu yüzden gülerek ellerini çır ptı. Yanındaki uzun boylu, zayıf kadın sadece hafifçe gü lümsedi. Tombul kadın, "Ben Olive Thorin'im," diye açıkladı. "Belediye Ba şkanı'nın e şi. Bu da görümcem Coral." Coral Thorin çocuklara ba şıyla şöyle bir selam verdi. Hâlâ gülümsüyordu ama dudakları fazla oynamıyor, tebessümü gözlerine yans ımıyordu. Roland, Cuthbert ve Alain tekrar ayaklarını uzatarak ona da selam verdi ler. Olive Thorin, "Deniz Kıyısı'na ho şgeldiniz," dedi. Dostça gülümsemesi onu daha hoş kılıyordu. Đç-Dünya'dan gelen bu genç ziyaretçilerin gözlerini kamaştırdı ğı belliydi. "Evimize ne şeyle girin. Bunu bütün kalbimle söylüyorum. Gerçekt en." Roland, "Biz de ne şeyle içeri girece ğiz, hanımefendi," diye cevap verdi. "Çünkü bizi kar şılamanız bize mutluluk verdi." Kadının elini tuttu, dudaklarına götürerek öptü. Bunu dü şünmeden yapmı ştı. Olive Thorin'in sevinçli kahkahası gülümsemesine neden oldu. Roland, Olive Thorin'le k ar şıla şır kar şıla şmaz kadından ho şlanmı ştı. Belki de daha ba şlangıçta onun gibi biriyle kar şıla şması iyi olmu ştu. Çünkü bir sorun yaratan Susan Delgado dı şında o gece hiç kimseden hoşlanmadı. Hiç kimseye güvenmedi. Denizden rüzgâr esmesine ra ğmen hava yine de sıcaktı. Antredeki pelerin ve mantoları alan görevliye pek i ş çıkmıyordu galiba. Roland bu i şin Şerif Yardımcısı Dave'e verilmi ş oldu ğunu farkedince fazla şaşırmadı. Adam birkaç tutam saçını parlak bir ya ğla yapı ştırmı ştı. Monoklü u şaklara özgü beyaz ceketinin önüne sarkmı ştı. Roland ona ba şıyla selam verdi. Ellerini arkasında kavu şturmu ş olan Dave de e ğildi. Đki adam onlara do ğru geldiler. Bunlardan biri şerifti, di ğeriyse karikatürdeki " Đhtiyar Doktor Ölüm"e benzeyen son derece zayıf bir adam. Ardına kadar açılmı ş olan çift kanatlı kapının gerisinde salon dolusu in san ellerinde kristal punç kapları, konu şuyor ve etrafta dola ştırılan tepsilerden lokma büyüklü ğündeki yiyeceklerden alıyorlardı. Roland bir an gözlerini kısarak Cuthbert'e bakacak kadar zaman buldu. "Her şey. Her ad, her surat... Her nüans. Özellikle bu." Cuthbert yava şça ba ş sallaması anlamına gelecek bir biçimde tek ka şını kaldırdı. Sonra da Roland ister istemez konuklara katıldı. Ça lı şan bir silah şor olarak katıldı ğı ilk gerçek davetti bu. Ve delikanlı pek ender ola rak bu kadar çaba harcamı ştı. " Đhtiyar Doktor Ölüm" aslında Kimba Rimer'dı. Thorin' in Kâtibi ve Demirba ş Bakanı. (Roland bu unvanın sırf onların ziyareti yü zünden özel olarak yaratılmı ş oldu ğundan ku şkulandı.) Rimer delikanlıdan en a şağı on iki santim uzundu. Oysa Roland, Gilead'da uzun boylu bir genç sayılıyordu. Adamın suratı kum kadar beyazdı. Sa ğlıksızlık belirtisi de ğildi böyle olması. Sadece Rimer soluk renkliydi. Adamın ba şının iki yanından örümcek a ğları kadar ince telli kur şuni saçlar birer kanat gibi uzanıyordu. Kafasının tepes i tamamiyle kabaktı. Bir kabarcı ğa benzeyen burnuna kelebek gözlük takmı ştı. Delikanlılarla tanı ştırıldıktan sonra, "Çocuklarım," dedi. Tatlı, keder li ve içten sesi bir politikacı ya da bir cenaze levazıma tçısınınkine benziyordu. "Mejis'e ho şgeldiniz! Hambry'ye ve Belediye Ba şkanı'mızın mütevazı evine de!" Roland, "E ğer bu mütevazı bir evse," diye cevap verdi. "Yapaca ğınız sarayı görmek isterdim." Aslında geli şigüzel söylenmi ş bir laftı. Nükteden çok bir takılma. (Roland nükteleri Cuthbert'e bırakırdı.) A ma Kâtip Rimer kahkahalarla güldü. Şerif Avery de öyle. Rimer yeteri kadar ne şeli bir tavır takındı ğına kanaat getirdikten sonra, "Gelin çocuklar!" dedi. "Belediye Ba şkanı'nın sizi sabırsızlıkla bekledi ğinden eminim." Arkalarından biri çekine çekine, "Evet," diye mırıl dandı. Sıska görümce Coral ortadan kaybolmu ştu. Ama Olive Thorin hâlâ salondaydı. Ellerini artı k kalınla şmış olan belinin hizasında nazikçe kavu şturmu ştu. Ba şını kaldırmı ş yeni konuklara bakıyordu. Yüzünü yine o umut dolu, ho ş tebessüm aydınlatıyordu. "Hart sizinle tanı şmayı çok istiyor. Gerçekten çok çok istiyor. Kimba ben onları götüreyim mi, yoksa..."

Page 108: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Rimer, "Hayır, hayır, zahmet etme," dedi. " Đlgilenmen gereken ba şka pek çok konu ğun var." "Galiba haklısın." Kadın Roland ve arkada şlarını son defa bir reverans yaparak selamladı. Hâlâ gülümsüyordu. Tebessümü Roland'a iç tenmi ş gibi geldi ama delikanlı yine de, onu üzen bir şey var, diye dü şündü. Son derecede mutsuz ve çaresiz. Rimer, "Baylar?" diye sordu. Gülümserken insanı şaşırtacak kadar iri olan di şleri ortaya çıktı. "Geliyor musunuz?" Delikanlıları sırıtan şerifin önünden geçirerek kabul salonuna sok tu. Bu salon Roland'ı pek de o kadar etkilemedi. Ne de olsa Gilead'daki Büyük Salon'u görmü ştü. Bazen Dedeler Salonu diye tanımlanan yeri. Hatt a her yıl verilen büyük baloyu bile gözetlemi şti. Geni ş Dünya'nın sonunu ve Ekim'in geli şini müjdeleyen bu toplantı "Do ğu Dansı" diye biliniyordu. Gilead'daki Büyük Salon'da bir de ğil be ş avize vardı. Etrafı gaz lambaları de ğil elektrik ampulleri aydınlatıyordu. Baloya gelenlerin giysile ri çok daha zengindi. (Bunlardan ço ğu pahalı şeylere alı şmış olan genç erkekler ve kadınlardı. Yaşamları boyunca bir tek i ş bile yapmamı şlardı. John Farson da her fırsatta bundan söz ediyordu.) Müzik daha etkili, konuklar d aha eski ve soylu ailelerdendiler. Kökleri Arthur Eld'e uzanırken ara larındaki akrabalık da artıyordu. Ülkeyi birle ştiren beyaz atlı Arthur'un soyundandılar. Ama burada Gilead da görülmeyen bir canlılık vardı. Ama bu eksiklik sadece Do ğu Dansına özgü de de ğildi. Roland Belediye Ba şkanı'nın evindeki kabul salonuna girerken hissetti ği hava ortadan kayboldu ğu zaman aramadı ğınız bir şeydi. Çünkü bu sessizce, acı vermeden ölüyordu. Sıcak su dolu b ir küvette kesilen bir damar gibi. Oda büyüktü ama bir salon sayılacak kadar görkemli değildi. Daire biçimiydi. Tahta kaplama duvarlarına eski Belediye Ba şkanları'nın (ço ğu kötü) portreleri asılmı ştı. Yemek salonuna açılan kapıların yanında yüksekç e, sahne gibi bir yerde tati ceketli ve sombrero'lu sırıtan dört gita rcı valse benzeyen ama daha oynak bir parça çalıyorlardı. Odanın ortasındaki ma saya iki kesme cam punç kâsesi konmu ştu. Bunlardan biri çok büyük ve süslüydü. Di ğeriyse küçük ve sadeydi. Đçki servisine de yine Avery'nin yardımcılarından bi ri bakıyordu. Yüksek Şerifin bir gün önce onlara söylediklerine ra ğmen birkaç adam türlü renkte ku şak takmı şlardı. Ama Roland kendini pek de uygunsuz bir kılık taymı ş gibi hissetmedi. Beyaz ipek gömlek ve abiye dar siy ah bir pantolon giymi ş, siyah kordondan bir boyunba ğı takmı ştı. Her ku şaklı adama kar şılık üç erkek, delikanlının hayvan yeti ştiricilerin kiliseye giderken giydiklerine benzetti ği biçimsiz, küt kuyruklu ceketler giymi şlerdi. Bazılarıysa ceketsizdi. (Ço ğu gençti bunların.) kadınlar mücevherler takmı şlardı. (Ama bunlar da Bayan Thorin'in ate ş ta şı küpeleri kadar pahalı şeyler de ğillerdi.) Yuvarlak yakalı, uzun elbiselerin altından renkli iç ete ğinin dantelleri gözüküyordu. Ayakkabıları koyu renk ve alçak topukluydu. Saçları na file takmı şlardı. (Bunların ço ğu Olive ve Coral Thorin'inkiler gibi pırlanta tozu serpilmi şçesine pırlıyorlardı.) Sonra Roland farklı birini gördü. Tabii Susan Delgado'ydu bu. I şıl ı şıl, adeta bakılamayacak kadar güzeldi. Kız yüksek belli mavi ipek bir elbise giymi şti. Tuvaletin kare biçimi yakasından göğüslerinin üstü gözüküyordu. Boynuna, Olive Thorin'i n küpelerinin sahteymi ş gibi durmasına neden olan zafir bir gerdanlık takmı ştı. Sıcak odun ate şinin korları renginde ku şak takmı ş bir adamın yanında duruyordu. Bu koyu turuncumsu kırmızı Baronluk'un renkleriydi. Roland adamın evsa hipleri oldu ğunu tahmin etti. Ama o anda adamı pek farketmedi, gözleri Susan Delg ado'ya takılmı ştı. Mavi tuvalet, yanık ten, yanaklarındaki boya olmayacak k adar uçuk renkli ve kusursuz olan üçgen biçimli pembelikler. Ve en önemlisi saçl ar. Susan saçlarını açmı ştı. Ve bu saçlar ı şıltılı ipekler gibi beline kadar iniyordu. Roland b irdenbire kızı istedi. Her şeyiyle. Duyguları o kadar çaresizcesine derindi ki, hastalı ğa benziyordu. Oldu ğu ve almak için geldi ği her şey kızın yanında ikinci derecede kalıyordu. Susan biraz dönünce Roland'ı farketti. Gözleri hafi fçe irile şti. (Delikanlı bu gözlerin gri oldu ğunu gördü.) Roland'a kızın yanakları biraz daha kız armı ş gibi geldi. Dudakları, o karanlık yolda dururlarken onun kilere dokunan dudakları

Page 109: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

hafifçe aralandı. Sonra Thorin'in yanında duran bir adam bir şeyler söyledi. (O da uzun boylu ve sıskaydı. Bıyıklıydı. Ve beyaz uzu n saçları siyah ceketinin omuzlarına dü şüyordu.) Susan ona döndü. Bir dakika sonra Thorin'i n çevresini saran gruptakiler kahkahalarla gülüyorlardı. Susan da öyle. Ama beyaz saçlı adam onlara katılmadı. So ğuk bir tavırla hafifçe gülümsedi. Roland kalbinin deli gibi çarptı ğının yüzünden anla şılmadı ğını umuyordu. Delikanlıyı punç kâselerinin yakınında duran bu gru ba do ğru götürdüler. Roland, Rimer'ın kemik gibi parmaklarıyla kolunu dirse ğinin yukarsından tuttu ğunun hayal meyal farkındaydı. Birbirine karı şan parfümlerin, duvarlardaki gaz lambalarının ve okyanusun birbirlerine karı şan kokularını daha iyi duyuyordu. Ve sebepsiz yere, ah ben ölüyorum, diye dü şünüyordu. Ben ölüyorum. Kendine gel, Gilead'lı Roland! Babanın hatırına bu budalalı ğa son ver. Kendini topla! Delikanlı bunu denedi... ve bir dereceye kadar da b aşardı... Kız ona tekrar bakarsa yine kendinden geçece ğini biliyordu. Bunun nedeni gözleriydi. O gece karanlıkta o sis rengi gözleri iyice görememi şti. Ne kadar şanslı oldu ğumu farketmemi ştim, diye dü şündü kendiyle alay ederek. Rimer, "Sayın Ba şkan Thorin," dedi. "Size Đç Baronluklardan gelen konuklarımızı takdim edebilir miyim?" Uzun beyaz saçlı adam ve onun yanındaki kadınla kon uşan Thorin döndü. Neşelenmi şti. Kâtibinden daha kısaydı ama onun kadar sıska de ğildi. Dar omuzlu, sıska bacakları inanılmayacak kadar uzundu. Roland onu şafak zamanı bataklıkta dola şarak kahvaltı eden bir ku şa benzetti. Başkan güçlü ve tiz bir sesle ba ğırdı. "Tabii takdim edebilirsin! Gerçekten de bunu yapabilirsin! Bu anı sabırsızlıkla, müthi ş bir sabırsızlıkla bekliyorduk! Güzel bir tanı şma, çok güzel bir tanı şma! Ho şgeldiniz, beyler! Geçici sahibi oldu ğum bu evde geçirece ğiniz ak şamın mutlu olmasını dilerim. Dünyadaki günleriniz de uzun olsun!" Roland adamın uzattı ğı kemikli elini kavradı. Bu eli sıkarken eklemlerin in çıtırdadı ğını duydu. Ba şkanın suratında rahatsız oldu ğunu belirten bir ifadenin belirip belirmedi ğine baktı. Öyle bir şey olmadı ğını görünce rahatladı. Baca ğını uzatarak yerlere kadar e ğildi. "Sayın Ba şkan Thorin, William Dearborn emrinizde. Bizi böyle kar şıladı ğınız için te şekkür ederiz. Sizin günlerinizin de bu dünyada çok uzun olmasını diliyoruz." Ondan sonra "Arthur Heath" ve "Richard Stockworth" saygılarını sundular. Delikanlıların her yerlere kadar e ğili şlerinde Thorin'in tebessümü iyice yayıldı. Rimer de elinden geldi ği kadar gülücükler saçmaya çalı ştı ama buna alı şık olmadı ğı belliydi. Uzun beyaz saçlı adam bir bardak punç a lıp yanındaki kadına verdi. Hâlâ hafifçe, alayla gülümsüyordu. Ro land salonda herkesin onlara baktı ğının farkındaydı. Odada elli ki şi kadar vardı. Ama delikanlı en çok kızın bakı şlarının farkındaydı. Bunu teninde hissediyordu. Yum uşak bir kanat çırpı şı gibi. Roland yan gözle Susan'ın ipek elbisesinin ma visini görebiliyordu. Ama ona doğrudan do ğruya bakmaya cesaret edemiyordu. Thorin, "Yolculu ğunuz zor mu geçti?" diye soruyordu. "Birtakım macer alar yaşadınız ve tehlikelerle kar şıla ştınız mı? Yemekte bunları en ince ayrıntılarına kadar dinleyece ğiz! Gerçekten! Çünkü son zamanlarda Đç Kavis'ten pek az konuk geliyor." Heyecanlı ve biraz da aptalc a gülümsemesi kayboldu. Gür kaşları çatıldı. "Farson'un devriyeleriyle kar şıla ştınız mı?" Roland, "Hayır, ekselans," dedi. "Biz..." "Hayır, hayır, delikanlı... 'Ekselans' demek yok. B una izin veremem. Đstesem bile hizmet etti ğim balıkçılar ve sürücüler buna razı olmazlar. Beni lütfen 'Ba şkan Thorin' diye ça ğırın." "Te şekkür ederiz. Yolculu ğumuz sırasında pek çok acayip şeyle kar şıla ştık, Başkan Thorin. Ama Đyi Adamlar'ı görmedik." Rimer, " Đyi Adamlar!" diye söylendi. Gülerken üst duda ğı kalkınca bir köpe ğe benzedi. " Đyi Adamlar, ha?" Thorin, "Her şeyi dinleyece ğiz," dedi. "Her sözcü ğü. Ama heyecanım yüzünden nezaketle davranmayı unutmadan önce, size etrafımda kileri tanıtmama izin verin, genç centilmenler. Kimba'yla tanı ştınız. Solumdaki bu tehlikeli görünü şlü adam Eldred Jonas. Yeni yarattı ğımız koruma örgütünün ba şı." Thorin'in gülümsemesine biraz utanç karı şmıştı. "Aslında daha fazla korunmaya ihtiyacım oldu ğuna pek

Page 110: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

inanmıyorum. Şerif Avery her zaman dünyanın bu kö şesindeki memleketimizde huzuru korumayı ba şardı. Ama Kimba ısrar ediyor. Ve Kimba ısrar etti ği zaman Belediye Başkanı da boyun e ğer." Rimer, "Bu çok akıllıca bir şey, efendim," diyerek e ğildi. Jonas dı şında hepsi güldü. O hâlâ hafifçe gülümsüyordu. Sonra ba şıyla selam verdi. "Memnun oldum, beyler." Sesi ince ve titrekti. Jonas delikanlılara dünyadaki günlerinin uzun olmasını di ledi ğini söyledi. Üçüne de. En son Roland'ın elini sıktı. Eli, titrek sesinden umulmayacak kadar güçlü ve avucu da kuruydu. Roland o sırada Jonas'ın sa ğ elinin üzerinde, ba ş ve i şaret parmağının arasındaki yumu şak ete yapılmı ş olan acayip mavi dövmeyi farketti. Bu bir tabuta benziyordu. Roland dü şünmeden, "Uzun günler, ho ş geceler," diye mırıldandı. Bu çocuklu ğundan kalma bir selam biçimiydi. Delikanlı daha sonra bun un Hemphill gibi kırsal kesimdeki bir yerden çok, Gilead'a uyacak sözler ol duğunu dü şündü. Basit ve küçük bir hataydı. Ama Roland hata yapma paylarının , babasının onu Marten'in yolunun üzerinden kurtarmak için buraya yolladı ğı zaman sandı ğından daha az oldu ğuna inanmaya ba şlıyordu. Jonas, "Size de," dedi. Parlak gözleriyle Roland'ı küstahlı ğa yakın bir dikkatle tepeden tırna ğa kadar süzdü. Hâlâ delikanlının elini tutuyordu. S onra Roland'ın elini bırakarak geriledi. Belediye Ba şkanı Thorin, Jonas'la konu şan kadını selamlayarak, "Cordelia Delgado," diye açıkladı. Roland kadına do ğru e ğilirken aileden gelen o benzerli ği farketti... Ama Susan'ın güzel yüzündeki cömertçe ifade, Cordelia'nın suratında aynı etkiyi yapmıyordu. Hatları büzülmü ştü bu yüzün. Delikanlı, o Susan'ın annesi olamaz, diye dü şündü. Galiba Cordelia Delgado bunun için biraz genç. Thorin tanıtma törenini, "Ve özel dostumuz Susan De lgado," diye tamamladı. Biraz bocalamı ş gibiydi. Roland, Susan herkesi böyle etkiler, diye dü şündü. Ba şkan gibi ya şlı birini bile. Thorin eklemleri irile şmiş elini kızın belinin arkasına dayayarak onu öne çıkmaya zorladı. Ba şını ona do ğru e ğiyor, sırıtıyordu. Roland ani, zehirli bir kıskançlık duydu. Ama adamın ya şı ve tombul, ho ş karısı düşünülecek olursa gülünç bir şeydi bu. Gelgelelim delikanlı yine de kıskançlık duyuyordu. Şiddetli bir duyguydu kıskançlık. Cort olsaydı, "Bir arının poposu kadar sivri," derdi. Sonra Susan ba şını Roland'a do ğru kaldırdı. Ve delikanlı yine onun gözlerinin içine baktı. Bir şiir ya da romanda bir kadının gözlerinde bo ğulmaktan söz edildi ğini duymu ş ve bunu gülünç bulmu ştu. Hâlâ da gülünç buluyordu. Ama bunun pekâlâ olabilece ğini artık kabul geliyordu. Ve kız da biliyordu bunu . Roland, Susan'ın gözlerindeki endi şeyi farketti. Hatta belki korku da vardı bu gözlerd e. Bana söz ver. Belediye Ba şkanı'nın evinde kar şıla ştı ğımız zaman beni ilk kez görüyormu şsun gibi davranacaksın." Bu sözleri hatırlaması Roland'ı kendine getirdi, ka fasını berrakla ştırdı ve görü ş alanını da biraz geni şletti. Yani Jonas'ın yanındaki, yüzü biraz Susan'a benzeyen kadının kıza merak ve endi şeyle baktı ğını farkedecek kadar. Roland yerlere kadar e ğildi ama kızın uzattı ğı yüzüksüz eline sadece hafifçe dokundu. Yine de parmaklarının arasından kızınkine bir kıvılcım sıçradı ğını farketti. Susan'ın gözlerinin bir an irile şmesinden onun da bunu hissetti ğini sezdi. Roland, "Tanı ştı ğımıza memnun oldum, sai," dedi. Kayıtsızca davranma ya çalı şmıştı. Ama sesi kula ğına ince ve yapmacık gibi geldi. Ne çare ki, başlamı ştı bir kere. Sanki bütün dünya onu (onları) seyredi yordu. Sözlerine devam etmekten ba şka çaresi yoktu. Bo ğazına üç defa vurdu. "Günlerinizin uzun olmasını dilerim..." "Ve sizinki de, Bay Dearborn." Susan kaba sayılacak bir çabuklukla Alain'e döndü. Sonra da Cuthbert'e. O da eğilerek boynuna vurdu, sonra da ciddi ciddi, "Acaba bir an ayaklarınızın dibinde yatabilir miyim, küçük hanım?" diye sordu. "Güzelli ğiniz yüzünden dizlerimin ba ğı çözüldü. Ba şımı bu so ğuk fayanslara dayayarak a şağıdan birkaç dakika profilinize bakarsam kendime gelece ğimden eminim."

Page 111: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Herkes bu sözlere güldü. Jonas ve Bayan Cordelia bi le. Susan sevimli bir utangaçlıkla kızardı ve Cuthbert'in elinin üzerine vurdu. Roland bu kez arkada şına bu abartılı şaklabanlıkları yüzünden minnet duydu. Punç kâsesinin yanındaki gruba biri daha katıldı. K üt kuyruklu ceketiyle tıknaz görünen bir adamdı. Yanakları pespembeydi. Ama gali ba bunun nedeni içki de ğil, rüzgâr yakmasıydı. Açık renk gözlerinin etrafı kırı şık içindeydi. Roland, bu adam bir çiftçi, diye kararını verdi. Babasıyla az dola şmamıştı ve bu tipi tanıyordu. Yeni gelen dostça bir gülümseyi şle, "Bu gece sürüyle genç kızla tanı şacaksınız, çocuklar," dedi. "Dikkat etmezseniz parfüm kokuları yüzünden sarho ş olursunuz. Ama onlarla tanı şmadan önce sıra bende. Fran Lengyll hizmetinizde." Çabucak ve kısaca el sıktı. Eli güçlüydü. Boyun kır ıp e ğilmek gibi saçmalıklara da kalkı şmadı. "Rocking B çiftli ğinin sahibiyim... Ya da o benim sahibim. Artık bu g örü ş açınıza ba ğlı. Ayrıca Atçılar Derne ği'nin de patronuyum. Yani hiç olmazsa di ğerleri beni kovuncaya kadar. Bar K. benim fikrimdi. Orada rahat oldu ğunuzu umarım." Alain, "Yerimiz kusursuz, efendim," dedi. "Temiz ve kuru. Yirmi ki şilik yer var. Teşekkür ederiz. Çok naziksiniz." Lengyll, "Saçma," dedi ama memnun kalmı ş gibi bir hali vardı. Bir bardak puncu başına dikti. "Hepimiz beraberiz, o ğlum. Son zamanlarda John Farson inatçılık tarlasındaki bir tek saman sadece. Herkes dünyanın geçip gitti ğini söylüyor. Hah! Evet, öyle. Ama dünya cehenneme giden yolda bi raz daha ilerlemi ş oldu. Bizim görevimiz samanın fırına yakla şmasını elimizden geldi ğince engellemek. Başarabildi ğimiz sürede. Babalarımızdan çok çocuklarımızın gele ceği için." Başkan Thorin, "Do ğru, do ğru," dedi. Çok ciddi bir tavırla konu şmuş ama gülünç olmu ştu. Roland bu sıska ya şlı adamın Susan'ın elini sıkıca tuttu ğunu farketti. (Kız bunun pek farkında de ğilmi ş gibiydi. Dikkatle Lengyll'e bakıyordu.) Delikanlı birdenbire durumu kavradı ğını dü şündü. Belediye Ba şkanı Susan'ın dayısı ya da yakın bir akrabasıydı. Lengyll kıza da , Thorin'e de aldırmıyordu. Gözlerini üç yeni konu ğa dikmi şti. Đki delikanlıyı dikkatle süzdü. En son da Roland'ı. "Biz Mejis'lilerin yapabilece ği bir şey varsa, bunu hemen isteyin, o ğlum. Ben, John Croydon, Hash Renfrew, Jake White, Hank Wertne r... hepimize ya da herhangi birimize söyleyin. Evet, bu gece onlarla tanı şacaksınız. Karıları, o ğulları ve kızlarıyla da. Đstedi ğinizi bize söylemeniz yeterli olur. Burada Yeni Can aan'ın merkezinden iyice uzaktayız ama yine de Birlik'i gü çle destekliyoruz. Evet, tüm gücümüzle destekliyoruz." Rimer yava şça, "Çok güzel konu ştun," dedi. Lengyll, " Şimdi," dedi gülümseyerek. "Buraya gelmenizi uygun b ir biçimde kutlayaca ğız. Punç içebilmek için bir hayli beklediniz. Herha lde bo ğazınız toz kadar kuru." Dönüp daha büyük ve süslü olan kâsedeki kepçeye uza ndı. Yardımcıya eliyle yakla şmamasını i şaret etti. Konukları, onlara servis yaparak onurlan dırmayı istedi ği anla şılıyordu. Roland yava şça, "Bay Lengyll," dedi. Ama sesinde yine de otorit e vardı. Fran Lengyll bunu farkederek döndü. "Küçük kâsedeki alkolsüz punç sanırım. Öyle de ğil mi?" Lengyll dü şündü. Önce delikanlının ne demek istedi ğini anlamamı ştı. Sonra kaşlarını kaldırdı. Đlk kez o zaman Roland ve arkada şlarını sadece Birlik ve Đç Baronlukların sembolleri gibi görmekten vazgeçti. B irer insandı onlar. Gençtiler. Aslında birer çocuk. "Evet?" "Lütfen bize o kâseden punç verin." Roland şimdi herkesin gözlerini onlara dikmi ş oldu ğunun farkındaydı. Özellikle kızın gözlerini. Ama o dikkatle sadece çiftçiye bakıyor, yine de gözucuyla her şeyi görebiliyordu. Jonas yine o alaycı tavrıyla gülümsemeye ba şlamı ştı. Bütün bunların ne anlama geldi ğinin farkındaydı. Galiba Thorin ve Rimer de öyle. Bu ta şralı fareler çok şey biliyorlardı. Hatta bilmeleri gerekenden daha fazla sını. Roland bunu daha sonra dikkatle dü şünmek zorundaydı. Ancak şu ara bu konu pek önemli de ğildi.

Page 112: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

"Hambry'ye görevle gönderilmemize neden olan bir ol ayla ilgili bu. O olayda babalarımızın yüzlerini unutmu ştuk." Roland sıkıntıyla ister istemez bir konu şma yaptı ğını dü şündü. Neyse ki, salondakilerin hepsine hitap etmiyo rdu. Buna da şükür! Ama yine de kar şısındaki grup daha kalabalıkla şmıştı. Bu durumda konu şmasını tamamlamaktan ba şka çaresi yoktu. Tekne suya indirilmi şti. "Ayrıntıların üzerinde durmama gerek yok. Biliyorum , siz de böyle bir şeyi beklemiyorsunuz. Size şu kadarını söyleyebilirim. Burada geçirdi ğimiz sürece içki içmemeye söz verdik. Bir tür ceza olarak." Punç kâselerinin etrafındaki grup bir an sessizce d urdu. Sonra Lengyll, "Babanız böyle açık açık konu ştu ğunuzu duysaydı sizinle gururlanırdı, Will Dearborn, " dedi. "Evet, gerçekten. Ama hangi benim diyen delik anlı arada sırada biraz gürültü etmez?" Roland'ın omzuna vurdu. Vuru şu sertti ama tebessümü içten gibiydi. Ancak bakı şlarındaki ifadeyi anlamak zordu. Kırı şıklıkların arasına gömülmüş bu gözlerde dü şünceli bir pırıltı vardı. "Onun yerine ben gururlanabilir miyim?" Roland da gülümsedi. "Evet. Ve çok te şekkür ederim." Cuthbert atıldı. "Ben de." Alain, "Ve ben de," dedi. Lengyll kadehlere içki doldurarak onları çabucak da ğıttı. Ellerinde kupalar olanlarınkileri aldı ve yerlerine alkolsüz punç dol u olanları verdi. Gruptakilerin hepsi de içkilerini aldıktan sonra dö ndü, şerefe kadeh kaldırmak niyetinde oldu ğu anla şılıyordu. Ama Rimer onun omzuna vurarak ba şını hafifçe salladı. Ve Belediye Ba şkanı'na bir göz attı. Ba şkan irile şmiş gözlerle onlara bakıyordu. A ğzı da biraz açılmı ştı. Roland onu bir penilik yerde oturan ve oyuna iyice dalmı ş bir tiyatro meraklısına benzetti. Lengyll kâtibin bakı şlarını izledi, sonra o da ba şını salladı. Ardından Rimer müzisyenlerin ortasında duran gitarc ıya baktı. Adam çaldı ğı parçayı yarıda kesti. Di ğerleri de öyle. Misafirler önce onlara baktılar, so nra da Thorin konu şmaya ba şlarken salonun ortasına. Ba şkan sesini o andaki gibi kullandı ğı zaman hiç de gülünç de ğildi. Etraftan iyice duyulan ho ş bir sesti bu. Başkan, "Sayın Bayanlar ve Baylar," dedi. "Dostlarım! Üç yeni dostumuza 'ho şgeldin' diyebilmem için bana yardım edin! Bu gençle r Đç Baronluklardan geldiler. Birlik adına uzun mesafeleri a şan ve türlü tehlikeyle kar şıla şan ola ğanüstü gençler onlar. Düzene ve barı şa hizmet ediyorlar." Susan Delgado punç kupasını bir tarafa bıraktı. Eli ni (biraz da zorlukla) dayısının avucundan kurtardı ve alkı şlamaya ba şladı. Di ğerleri de ona katıldılar. Salona yayılan alkı şlar kısa ama dostçaydı. Roland, Eldred Jonas'ın kadehini bırakıp alkı şlara katılmadı ğını farketti. Thorin gülümseyerek genç adama döndü. Kadehini kald ırdı. "Son bir söz söyleyebilir miyim, Will Dearborn?" Roland, Hambry'li aksanıyla konu ştu. "Evet. Tabii. Çok te şekkür ederiz." Bu söz yeniden alkı şlar ve kahkahalarla kar şılandı. Thorin kupasını daha da yukarıya kaldırdı. Salondak i herkes onu taklit etti. Avizenin ı şı ğında kristaller yıldız yıldız ı şıldadılar. "Sayın Bayanlar ve Baylar, kar şınızda Hemphill'den William Dearborn, Pennilyon'dan Richard Stockworth ve Gilead'lı Arthu r Heath." Konuklar bu son sözleri duydukları zaman hayretle m ırıldandılar. Sanki Ba şkan, "Cennetten Arthur Heath," demi ş gibi. "Onları ho ş kar şılayın. Ho ş şeyler verin. Mejis'te geçirecekleri günleri tatlıla ştırın. Đşlerinde onlara yardım edin. Hepimiz için çok de ğerli olan o amaçlarına destek verin. Belediye Ba şkanı'nız böyle söylüyor." Di ğerleri, "B ĐZ DE ÖYLE SÖYLÜYORUZ!" diye gürlediler. Thorin içkisini yudumladı. Di ğerleri de ona katıldılar. Yeniden alkı ş sesleri duyuldu. Roland döndü ve yine Susan'ın gözlerinin i çine baktı. Bunu yapmamak elinde de ğildi. Kız da bir an gözlerini ondan kaçırmadı. Rola nd, Susan'ın bakı şlarından bu kar şıla şmanın onu da kendisi kadar etkiledi ğini anladı. Sonra ona benzeyen kadın e ğilerek kızın kula ğına bir şeyler fısıldadı. Susan döndü. Yüzü bir maske gibi ifadesizdi... Ama Roland onun g özlerindeki ilgiyi görmü ştü. Ve yine yapılanın düzeltilece ğini, verilen sözün geri alınabilece ğini dü şündü. Yemek salonuna girerlerken Cordelia ye ğeninin elini çeki ştirdi. Salona bu ak şam destekler üzerine dört masa kurulmu ştu. (Masalar birbirlerine o kadar yakınlardı

Page 113: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

ki, aralarında rahatlıkla geçilecek yer bile yoktu. ) Cordelia, Susan'ı çeki ştirerek Fran Lengyll'le konu şmaya dalmı ş olan Belediye Ba şkanı'yla Jonas'dan uzakla ştırdı. Öfkeyle, "Neden ona öyle baktın, küçük hanım?" diye fısıldadı. Yine alnının ortasında dikey çizgi belirmi şti. Bu gece bir hendek kadar derin gözüküyordu. "O güzel ama beyinsiz kafandan neler geçiyor?" Kadının bu sözleri söyleyi ş tarzından Susan halasının öfkeden çılgına dönmü ş oldu ğunu anladı. "Kime baktım? Ve nasıl?" Susan sesindeki ifadenin ç ok uygun oldu ğunu dü şündü. Ama ah, ama kalbi... Cordelia onun parmaklarını canını acıtıncaya kadar sıktı. "Bana yalan söyleme, Çok Güzel ve Genç Küçük Hanım! Şimdi bana söyle bakalım, o pek süslü üç züppeyi daha önce gördün mü? Bana gerçe ği söylemelisin!" "Hayır, görmedim. Nereden görece ğim? Canımı yakıyorsun, hala!" Cord Hala kinle gülerek kızın parmaklarını daha da sıktı. "Canının şimdi biraz yanması, ilerde acıyla kıvranmandan daha iyi. Küsta hlı ğı bırak! O çapkın bakı şlarını da kontrol et." "Hala! Ne demek istedi ğini anlayamıyorum..." Cordelia sert bir sesle, "Bence pekâlâ da anlıyorsu n," dedi. Konukların geçebilmeleri için ye ğenini iyice duvar panosuna dayadı. Onların kayıkhan esinin yanındakinin sahibi olan çiftçi, "Merhaba," dedi ği zaman Cordelia ona dostça gülümsedi. Tekrar Susan'a dönmeden " Đyi ak şamlar," dedi. "Beni dinle, küçük hanım. Beni iyi dinle. Ben senin inek gibi baktı ğını gördü ğüme göre oradakilerin yarısı da bunu farketti demek tir. Neyse... Olan oldu. Ama artık bu i ş şuracıkta sona eriyor. Çocuk-genç kız oyunları oynam anın zamanı geçti. Anlıyor musun?" Susan sesini çıkarmadı. Yüzünde Cordelia'nın o en ç ok nefret etti ği inatçı ifade belirmi şti. Kadın bu ifadeyi gördü ğü zaman ye ğenini burnu kanayıncaya ve o iri ceylan gözlerinden ya şlar akıncaya kadar tokatlamak istiyordu. "Yemin ettin ve bir anla şma imzaladın. Belgeler verildi. O u ğursuz cadının fikri alındı. Paralar harcandı. Ve sen söz verdin! Belki bunun senin için bir önemi yok, kız! Ama bunun baban için ne anlama gelece ğini unutma." Susan'ın gözleri doldu yine. Cordelia bu ya şları görünce pek sevindi. A ğabeysi bir i şe yaramayan, onu durmadan sinirlendiren bir yaratık tı. Sadece bu fazla güzel kadın-çocu ğun dünyaya gelmesini sa ğlayabilmi şti... Ama adam i şe yarıyordu. Ölüsü bile. " Şimdi bana söz ver! Bakı şlarına dikkat edeceksin! Ve o çocu ğun geldi ğini gördü ğün zaman onun yolundan çekilecek, yana sapacaksın. Evet, ondan olabildi ğince uzakla şacaksın." Susan, "Söz veriyorum, hala," diye fısıldadı. "Gerç ekten." Cordelia gülümsedi. Kadın böyle anlarda baya ğı güzelle şiyordu. Hala ve ye ğen tuvaletlerini hı şırdatarak yan yana yemek salonuna girdiler. Susan'ı n gö ğsündeki zafir gerdanlık ı şıldıyordu. Yemek salonundakilerin ço ğu, "Birbirlerine ne kadar da benziyor," dediler. "Zavallı Pat Delgado yanları nda olsaydı onlarla çok gururlanırdı." Roland ortadaki masanın ba ş tarafına yakın bir yerde oturuyordu Lengyll'den da ha iriyarı ve tıknaz bir çiftçi olan Hash Renfrew'la T horin'in suratsız kızkarde şi Coral'ın arasındaydı. Renfrew bir hayli punç içmi şti. Sofraya çorba getirildi ği zaman bira içmekte de usta oldu ğunu kendi kendine kanıtlamaya çalı ştı. Adam balıkçılıktan söz etti. ("Artık bu i ş eskisi gibi de ğil, o ğlum. Ama neyse ki, son zamanlarda a ğlara daha az de ği şim geçirmi ş balıklar takılıyor. Bu da bir şey sayılır.") Renfrew çiftçilik konusunu da açtı. ( "Burada insanlar hemen her şeyi yeti ştirebilirler. Mısır ve fasulye olması şartıyla.") Sonunda sözü en çok sevdi ği anla şılan o konulara getirdi: atçılık, avcılık ve çiftçi lik. Bu i şler eskisi gibi devam ediyordu. Ama kıyıdaki otlaklarla kaplı Baronluklar'ın durumu kırk yıldan beri pek de parlak sayılmazdı. Roland, "Hayvanların kanları temizlenmiyor mu artık ?" diye sordu. Çünkü geldi ği yerde temizlenmeye ba şlamı ştı. Renfrew ba şını salladı. Patates çorbasını bırakmı ş kızarmı ş dana şeritlerini yemeye ba şlamı ştı. Onları eliyle alıyor ve biranın yardımıyla yutu yordu. "Evet, genç efendi. Hayvanların kanları gerçekten çok güze l temizlenmeye ba şlıyor. Hem safkanlarda, hem de sıradan hayvanlarda be ş yavrudan üçü temiz. Dördüncüsü

Page 114: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

çalı ştırılacak durumda oluyor, ama üremesine izin verilm iyor. O be ş yavrudan sadece biri fazla bacak ya da gözle do ğuyor. Ya da ba ğırsakları vücudunun dı şında oluyor. Bu oran çok iyi. Ama do ğumların sayısı iyice azalıyor. Aygırlar yine i şe yarıyorlar ama galiba güçleri az. Döllenme kolay kolay olmuyor." Renfrew bir an Roland'ın önünden Coral Thorin'e do ğru e ğildi. "Affedersiniz, hanımefendi." Kadın tatsız bir ifadeyle hafifçe gül ümsedi. (Roland'a Jonas'ın tebessümünü hatırlattı.) Coral ka şı ğıyla çorbasını karı ştırdı ve bir şey söylemedi. Renfrew bira kupasındaki birayı bitirere k ne şeyle dudaklarını şapırdattı. Ve kupasını tekrar uzattı. Kupa doldurul urken yine Roland'a döndü. " Đşler artık eskisi kadar iyi de ğil. Ama daha da kötü olabilirdi. Tabii Farson denen o a şağılık köpek istedi ğini yaptı ğı takdirde her şey iyice kötüle şecek." (Renfrew bu kez Coral Thorin'den özür dilemek zahme tine girmedi.) "Hep birlikte çaba harcamamız gerekiyor. Bu şart. Şu ara böyle çabalar i şe yarar. Zengini fakiri, küçü ğü büyü ğü, herkes elinden geleni yapmalı." Adam sonra Lengy ll'in sözlerini destekledi. Roland'a o ve arkada şlarının sadece isteklerini, ihtiyaçlarını açıklamalarının yeterli olaca ğını söyledi. 'Roland, "Bilgi bizim için yeterli," dedi. "Her şeyin sayısı." Renfrew ba şını salladı. "Tabii. Sayı olmadan sayım olmaz." Gül erken biraları etrafa sıçrattı. Roland'ın solunda oturan Coral Tho rin biraz salata yedi. Dana şeritlerine elini bile sürmedi. Yine hafifçe gülümsü yordu. Sonra çorbasını karı ştırdı. Roland onun kulaklarının hiçbir kusuru olmad ı ğından emindi. Herhalde ağabeysine bu konu şmaları kelimesi kelimesine anlatacaktı. Ya da belki de raporu Rimer'e verecekti. Belki kesin bir şey söylemek için çok erkendi ama Roland'a ülkenin gerçek güçlü adamı Rimer'mi ş gibi geliyordu. Belki de Jonas'la birlikte. Roland, "Örne ğin," dedi. "Kaç binek atı var? Birlik'e nasıl bir r akamı bildirece ğiz?" "Ondalık mı, toplam mı?" "Toplam." Renfrew kupasını bırakarak bir hesap yapmaya ba şladı. Roland da o arada masanın di ğer tarafına baktı. Lengyll'e hayvan yeti ştiricisi Henry Wertner'in bakı ştıklarını farketti. Onlar bu konu şmayı duymu şlardı. Dikkatini tekrar yanındaki adama verdi ği zaman bir şeyin daha farkına vardı. Hash Renfrew sarho ştu. Ama galiba genç Will Dearborn'un inanmasını ist edi ği kadar da de ğil. "Toplam dediniz de ğil mi? Yani Birlik'e olan borcumuzu kastetmiyorsunu z. Ya da sıkı şık durumda oraya gönderebilece ğimiz hayvan sayısını?" "Evet." "Durun bakayım, genç sai. Fran'ın yüz kırk ba ş hayvanı olmalı. John Croydon'un yüze yakın. Hank Wertner'in kendi hayvanlarının say ısı kırka yakın. Uçurumda Baronluk için altmı ş hayvan daha yeti ştiriyor. Hükümetin atları bunlar, Bay Dearborn." Roland gülümsedi. "Bunu çok iyi biliyorum. Yarık to ynaklar, kısa' boyunlar. Doymak bilmeyen mideler. Hızla ko şamayan yaratıklar." Renfrew bu sözler kar şısında kahkahalarla gülerek ba şını salladı... Ama Roland kendi kendine, bu sözlerim onu gerçekten e ğlendirdi mi, diye sordu. Hambry'de yüzeyde sularla derindekiler zıt yönlere do ğru akıyor. "Bana gelince. On, on iki yıllık kötü bir süre geçi rdim. Beyin humması. Bir ara uçurumda iki yüz at ko şuyordu. Üzerlerinde Lazy Susan i şareti olan hayvanlar, Ama galiba şimdi orada ancak seksen at var." Roland ba şını salladı. "Yani şimdi dört yüz yirmi hayvandan söz ediyoruz." Renfrew, "Ah, bundan fazla," diyerek güldü. Bira ku pasını almak için uzanırken i ş ve havanın etkisiyle kızarmı ş elinin yanıyla ona vurdu. Kupa devrildi. Küfrederek onu kaldırdı. Kupayı tekrar doldurmak iç in a ğır a ğır gelen biracı çocu ğa da küfretti. Renfrew yine birasını içtikten sonra delikanlı onu zorladı. "Ondan daha fazla mı?" "Burasının balıkçılık yapan de ğil, daha çok at yeti ştiren bir ülke oldu ğunu unutmamalısınız, Bay Dearborn. Birbirimize takılıyo ruz. Biz ve balıkçılar. Ama pek çok 'pul sıyırıcısı'nın evinin arkasında bir be ygiri var. Atın üzerine yağmur ya ğmasını önleyecek kapalı bir yeri olmayanlar da hayv anlarını Baronluk ahırlarına koyuyorlar. Baronluk ahırlarına onun zav allı babası bakardı."

Page 115: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Renfrew ba şıyla Susan'ı i şaret etti. Kız masanın kar şı tarafında, Roland'dan üç iskemle ötede oturuyordu. Ba şa geçmi ş olan Belediye Ba şkanı'yla aralarında masanın kö şesi vardı. Roland kızın oturtuldu ğu yeri biraz garip buldu. Özellikle Thorin'in karısı masanın tâ dibine yakın bir yerde oturdu ğu için. Kadının bir yanında Cuthbert vardı,, di ğer tarafındaysa henüz tanı ştırılmadıkları bir çiftçi. Roland, herhalde Thorin dikkatleri üzerine çekmek i çin yanında genç ve güzel bir akrabasının olmasını istiyor, diye dü şündü. Ya da ona bakıp ne şelenmek için. Ama bu durum yine de garip. Bu durum insanın karısına n eredeyse bir hakaret sayılır. Madem karısıyla konu şmaktan sıkılıyor, o halde zavallıyı neden ba şka bir masanın başına oturtmadı? Ah, ama onların kendi gelenekleri var. Hepsi bu kad ar. Ve bu ülkenin töreleri de senin üzerine vazife de ğil. Senin üzerine vazife olan bu adamın atların sayısıyla ilgili delice sözleri. Sonra Renfrew'ya döndü. "Ba şka ne kadar ko şucu at var dersiniz? Toplam olarak?" Renfrew ona kurnazca baktı. "Dürüst bir cevap yüzün den ba şım derde girmeyecek değil mi, evlat? Ben Birlik yanlısı bir adamım. Gerçek ten. Sapına kadar Birlik'çiyim. Herhalde mezar ta şıma Excalibur'u oyacaklar. Ama Hambry'nin ve Mejis'in hazinelerinin ellerinden alınmasını istemi yorum." "Böyle bir şey olmayacak, sai. Zaten sizi istemedi ğiniz bir şeyi vermeye nasıl zorlarız? Elimizdeki güçlerin hepsi de kuzey ve bat ıda. Đyi Adam'a kar şı sava şıyorlar." Renfrew bu sözleri dü şündü. Sonra da ba şını salladı. "Ve artık beni Will diye ça ğıramaz mısınız?" Çiftçi sevinerek ba şıyla onayladı. Elini delikanlıya ikinci defa uzattı . Roland elini avuçlarının arasına alınca da ne şeyle güldü. Bu iki avuç arası el sıkı şmasını daha çok sürücüler ve kovboylar tercih ederl erdi. "Kötü günler geçiriyoruz, Will. Ve bu da terbiyesiz davranı şlara neden oluyor. Bence Mejis ve etrafında yüz elli at daha olabilir. Kastetti ğim cins atlar." "Safkan." Renfrew yine ba şını sallayarak delikanlının sırtına vurdu. Birasınd an bol bol içti. "Evet, safkan." Masanın ba şından kahkahalar yükseldi. Jonas'ın komik bir şey söyledi ği anla şılıyordu. Susan kaygısızca gülüyordu. Ba şını arkaya atmı ş, ellerini zafir gerdanlı ğının önünde birbirlerine kenetlemi şti. Kızın solunda oturan Cordelia ve onun yanına geçmi ş olan Jonas da kahkahalar atıyorlardı. Thorin ise g ülmekten kırılıyordu. Đskemlesinde öne arkaya sallanıyor, peçeteyle gözler ini siliyordu. Renfrew, "O çok güzel bir kız," dedi. Adeta hu şuyla konu şmuştu. Roland sa ğından hafif bir ses geldi ğinden pek emin olamadı. Kadınca bir "hıh" sesi miyd i? Delikanlı o tarafa baktı. Coral Thorin hâlâ çorbası nı karı ştırıp duruyordu. "Belediye Ba şkanı o kızın dayısı mı? Ya da amcası?" Ondan sonra olanlar Roland'ın hafızasına olanca can lılı ğıyla kazındı. Sanki biri dünyanın bütün renklerini ve seslerini salıvermi şti. Susan'ın arkasındaki kadife perdeler daha parlak bir kırmızıya büründü. Coral T horin'in çirkin kahkahası bir dal kırılırken çıkan çatırtıya benziyordu. Roland, Coral'ın sesinin yakınlarında herkesin konu şmalarını keserek ona bakacak kadar yüksek oldu ğunu dü şündü... Ama sadece Renfrew ve masanın kar şı tarafında oturan iki çiftçi kadına baktılar. "Dayısı mı?" Kadın o ak şam ilk kez konu şuyordu. "Dayısıymı ş. Ah çok ho ş! Öyle değil mi, Rennie?" Renfrew hiçbir şey söylemedi. Sadece bira kupasını iterek sonunda ç orbasını içmeye ba şladı, "Size şaşıyorum, genç adam. Gerçekten. Belki Đç-Dünyalar'dansınız. Ama, Tanrım, gerçek dünya konusunda e ğitiminizle ilgilenen kimse bunu tamamlamamı ş. Demek istedi ğim kitaplar ve haritalar de ğil. O kız, Thorin'in..." Coral yerel aksanla bir kelime söyledi ama Roland ne oldu ğunu çıkaramadı. Seefin gibi bir şeydi bu. Ya da Sheevin. "Efendim?" Delikanlı gülümsüyordu ama duda ğını donduran bu tebessüm ona çok sahteymi ş gibi de geliyordu. Midesinde bir a ğırlık vardı, sanki punç ve nezaketen yedi ği dana şeritleriyle çorba birbirine karı şıp bir topa ğa dönüşmüşlerdi. Roland, Susan'a, "Hizmet mi ediyorsun?" diye sormu ştu. Bununla kızın sofraya servis yapıp yapmadı ğını kastetmi şti. Ama galiba Susan gerçekten

Page 116: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

hizmet ediyordu. Ancak bundan daha küçük bir odada herhalde. Roland birdenbire başka bir şey duymak istemedi ğini dü şündü. Belediye Ba şkanı'nın kızkarde şinin kullandı ğı kelimenin anlamı da onu hiç ilgilendirmiyordu. Sofranın ba şından yine kahkahalar yükseldi. Susan ba şını arkaya atmı ş gülüyordu. Yanakları pembe, gözleri ı şıl ısıldı. Tuvaletinin bir askısı koluna do ğru kaymı ş, omzundaki yumu şak çukur ortaya çıkmı ştı. Roland kalbinde korku ve özlemle bakarken Susan askıyı parma ğıyla dalgın dalgın yerine itti. Renfrew, "Bu 'tam küçük kadın' anlamına geliyor," d edi. Sıkıldı ğı belliydi. "Bu eski bir deyim. Son zamanlarda pek kullanılmıyor... " Coral Thorin, "Bo şversene, Rennie," dedi. Sonra Roland'a döndü. "O sa dece eski bir kovboy. Sevgili beygirlerinden uzaktayken bile bütün pislikleri süpürüp atmaya çalı şıyormu ş gibi davranıyor. Sheevin 'ikincil e ş' anlamına geliyor. Annemin ninesinin zamanında bu sözcük 'fahi şe' anlamında kullanılıyordu. Ama belirli türde bir fahi şe anlamında." Açık renk gözleriyle Susan'a baktı. K ız şimdi birasını yudumluyordu. Coral tekrar delikanlıy a döndü. Bakı şlarında kinci bir alay vardı. Bu ifade Roland'ın hiç ho şuna gitmedi. "Para vermeniz gereken bir fahi şe anlamına. Basit insanlarla i ş yapmayacak kadar kibar olan biri anlamına." Roland, "Yani o a ğabeyinizin metresi mi?" diye sordu. Ona dudakları b uza dönmü ş gibi geliyordu." Coral, "Evet," dedi. "Ama daha biraraya gelmediler. Hasat'a kadar bekleyecekler. Bunun a ğabeyimin hiç ho şuna gitmedi ğinden eminim. Ama kız için eski günlerde oldu ğu gibi para verdi. Onu satın aldı. Evet, öyle." Cor al bir an durdu, sonra da ekledi.. "Babası kızını görseydi, utancından ölü rdü." Bu sözleri kederli bir memnunlukla söylemi şti. Renfrew hem sıkıntıyla, hem de ukalaca bir tavırla, "Belediye Ba şkanı hakkında sert yargılara varmamalıyız," diye mırıldandı. Coral ona aldırmadı. Susan'ın ipek tuvaletini yakas ından gözüken dekoltesini ve beline kadar inen saçlarını inceliyordu. Coral Thor in'in yüzündeki o hafif alaycı ifade kaybolmu ş, onun yerini insanı donduran bir a şağılama almı ştı. Roland istememesine ra ğmen Başkan'ın iri eklemli ellerinin Susan'ın tuvaletinin askılarını indirdi ğini, çıplak omuzlarının üzerinde dola ştı ğını dü şündü. Adamın gri yengece benzeyen ellerini saçlarının arasına so ktu ğunu hayal etti. Ba şını çevirerek masanın di ğer ucuna do ğru döndü. Orada gördü ğü şey daha iyi sayılmazdı. Delikanlı Olive Thorin'e baktı. Masanın di ğer ucuna atılan Olive'e. Kadın sofranın ba şında kahkahalarla gülen insanlara dikmi şti gözlerini. Yerine genç ve güzel bir kızı geçiren kocasına. Ona kendi ate ş ta şı küpelerini biçimsizle ştirip sönükle ştiren bir gerdanlık hediye eden adama, Olive'in yüz ünde Coral'ınki gibi nefret ve öfkeli bir a şağılama yoktu. Öyle olsaydı ona bakmak daha kolayla şacaktı. Ama kadın kocasını alçakgönüllü, umutlu ve mutsuz gözlerle süzüyordu. Roland artık neden kadının kederli oldu ğunu dü şündüğünü anlıyordu. Olive'in kederli olması için pek çok nedeni vardı. Başkan ve yanındakiler yine güldüler. Rimer ba şında oturdu ğu di ğer masadan eğilerek bir nükte yaptı. Ho ş bir şey olmalıydı; bu kez Jonas da kahkahalar atmaya ba şladı, Susan elini gö ğsüne götürdü. Sonra peçetesini alarak göz kuyruklarındaki gülmesinin neden oldu ğu ya şları silmek için yukarı kaldırdı. Thorin avucunu kızın di ğer elinin üzerine koydu. Susan, Roland'a do ğru baktı. Hâlâ gülüyordu. Delikanlıyla göz göze geldiler. Rol and masanın dibinde oturan ve mutsuzca gülümseyen Olive'i dü şündü. Kadın önünde tuz ve baharat kapları ve elini sürmedi ği çorbayla öylece oturuyordu. Olive, Susan'ın onu g örebilece ği bir yerdeydi. Roland, tabancalarım yanımda olsaydı, diy e dü şündü. Birini çeker ve Susan Delgado'nun bir fahi şeye yakı şan o so ğuk kalbine bir kur şun gönderirdim. Sonra kendi kendine, sen kimi kandırmaya çalı şıyorsun, dedi. O arada garson çocuklardan biri yanında belirdi. Ön üne balık dolu bir taba ğı koydu. Roland ömrü boyunca i ştahının hiç böylesine kapanmamı ş oldu ğunu düşündü... Ama yemekleri yine de yiyecekti. Ve Lazy Su san Çiftli ği'nden Hash Renfrew'yle yaptı ğı konu şmasının kafasında yarattı ğı soruların üzerinde duracaktı. Babasının yüzünü hatırlayacaktı. Roland, evet, onu hatırlayaca ğım, dedi içinden. Ama şu zafirlerin yukarsındaki yüzü unutabilirsem...

Page 117: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Yemek sona ermek bilmedi. Delikanlılar yemekten son ra da kaçamadılar. Kabul salonunun ortasındaki masa kaldırılmı ştı. Konuklar tekrar oraya döndüler. Đyice yükselen dalgaların gerilemesi gibi. Konuklar Cuthb ert'in sonradan "Ba şkan Thorin'in E ğlence Bakanı" diye tanımladı ğı kısa boylu, kızıl saçlı, ne şeli bir adamın talimatına uyarak yan yana iki daire olu şturdular. Dairelerin bir kız, bir erkek sırasıyla olu şturmaları bor kahkahalar arasında biraz da zorlukla ba şarıldı. (Roland konuklardan dörtte üçünün sarho ş oldu ğunu tahmin ediyordu.) Sonra gitarcılar bir quesa çalmay a ba şladılar. Bu bir tür oynak Amerikan ya da Đskoç dansıydı. Daireler ters yönde dönmeye ba şladılar. Herkes el ele tutu şmuştu. Sonra iki dairenin birbirine yana ştı ğı noktadaki delikanlıyla kız bir çift olu şturdular. Ve kızın dairesinin ortasında dansa başladılar. Di ğerleri el çırpıyor ve ba ğırıyorlardı. Şef gitarcı bu eski ve çok sevildi ği anla şılan geleneksel dansı gülünç sahneler sağlamak için dikkatle yönetiyordu. Muchachos'u gülünç çiftler olu şturmak için birdenbire durduruyordu. Uzun boylu kadın-kısa erke k. Şi şman kadın-sıska erkek. Yaşlı kadın-genç adam. (Cuthbert sonunda ninesinin ann esi ya şında bir kadınla yanlara do ğru ayak sa ğlamak zorunda kaldı. Ya şlı kadın soluk solu ğa gıdaklar gibi kahkahalar atıyor, di ğerleri takdirle ba ğrı şıyorlardı.) Roland'ın bu budalaca dansın hiç sona ermeyece ğini dü şündüğü bir sırada müzik birdenbire durdu ve delikanlı kendini Susan Delgado 'nun kar şısında buldu. Roland bir an hiçbir şey yapamadı, kıza bakakaldı. Gözlerinin yuvalarında n uğradıklarından emindi. Uyu şmuş ayaklarını hiç kımıldatamayaca ğından da. Sonra kız kollarını kaldırdı ve müzik ba şladı. (Ba şkan Thorin'in ve hafifçe gülümseyen, gözünden hiçbir şey kaçmayan Eldred Jonas'ın da bulundu ğu daire genç çifti alkı şladı. Delikanlı Susan'la dansa ba şladı.) Roland önce kızı döndürdü. (Uyu şmuş olsun olmasın ayakları her zamanki gibi ustaca ve zarifçe hareket ediyorlardı.) Delikanlıya vücudu camdan olu şmuş gibi geliyordu. Sonra kızın vücudunun kendisininkine dok unduğunu farketti. Ve o zaman tam bir insana dönü ştü. Susan bir an ona sokuldu. Konu şmaya ba şladı ğı zaman solu ğu Roland'ın kula ğını gıdıkladı. Delikanlı, bir kadın erke ği çıldırtabilir mi, diye kendisine sordu. Gerçekten delirtebilir mi? Bu geceye kadar böyle bi r şeye inanamamı ştı. Ama bu gece her şey de ği şmişti. Susan, "Dikkatli ve dürüst davrandı ğın için te şekkür ederim," diye fısıldadı. Roland hafifçe gerilerken aynı anda kızı döndürdü. Elini Susan'ın sırtına dayamı ştı. Avucu serin satenin üzerindeydi, parmaklarıysa sıcak tene dokunuyordu. Kız hiç duraklamadan onun hareketlerin i izledi. Duraklamıyor, sendelemiyordu. Ayakları kusursuz bir zarafetle dan s ediyor, incecik ipek ayakkabılarıyla delikanlının botlu iri ayaklarından korkmuyordu. Roland, "Ben dikkatli davranabilirim, sai," dedi. " Ama dürüstlük? Bu kelimeyi bilmenize bile şaşırdım." Kız ba şını kaldırarak delikanlının so ğuk suratına baktı. Yüzündeki gülümseme silindi. Roland, Susan'ın gözlerinde öfkeli bir pır ıltının belirdi ğini gördü. Ama ondan önceki kırgınlı ğı da. Sanki kızı tokatlamı ştı. Roland hem sevindi, hem de üzüldü. Susan fısıldadı. "Neden böyle konu şuyorsun?" Roland cevap veremeden müzik sona erdi... Ama delik anlı ne söyleyecekti, bunu da bilmiyordu. Susan reverans yaptı, Roland e ğildi. Etraflarındakiler alkı şlayarak ıslık çaldılar. Sonra iki genç kendi dairelerindeki yerlerini aldılar. Gitarlar tekrar ba şladı. Roland iki yanındaki dansçıların ellerini tut tuklarını farketti. Ve daireyle birlikte tekrar dönmeye ba şladı. Roland gülüyor, ayaklarını yana do ğru sallıyor ve tempoya uyarak el çırpıyordu. Susan'ın arkasında bir yerde aynı şeyleri yaptı ğını biliyordu. Kendi kendine, o da bir an önce benim gibi buradan çıkmayı istiyor m u, diye soruyordu. Karanlıklara karı şmayı? Karanlıklarda yalnız kalmayı? Böylece karanlı kta asıl yüzü alev alev yanacak kadar ısınmadan o sahte çehr esini bir tarafa bırakacaktı. 6. Sheemie Saat ona do ğru Đç Baronluklardan gelen üç genç evsahiplerine te şekkürlerini sunduktan sonra mis kokulu yaz gecesine çıktılar. B aronluk'un hayvan

Page 118: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

yeti ştiricisi Henry Wertner'in yanında duran Cordelia De lgado yabancıların yorulmu ş olduklarını söyledi. Wertner güldü ve komik sayıla cak koyu bir lehçeyle, "Hayır, hanımefendi," dedi. "O ya şta çocuklar şiddetli ya ğmurdan sonra bir odun yı ğınını ara ştıran farelere benzerler. Gerçekten. Bar K.'deki ranzalarına saatler sonra gidecekler." Olive Thorin de delikanlıların gidi şinden kısa bir süre ba şının a ğrıdı ğını bahane ederek salondan ayrıldı. Rengi öylesine uçmu ştu ki, neredeyse gören buna inanacaktı. Saat on birde Belediye Ba şkanı, kâtibi ve yeni kurulmu ş koruma örgütünün ba şı Thorin'in çalı şma odasında geride kalan birkaç konukla konu şuyorlardı. (Bu konukların hepsi çiftçiydi. Ve yine hepsi de Atçıla r Deme ği'nin üyeleriydiler.) Konuşma kısa ama ate şli oldu. Odadaki çiftçilerden bazıları Birlik'in elçilerinin o kadar genç oldukları için rahatladıkl arını açıkladılar. Eldred Jonas bu sözler kar şısında hiçbir şey söylemedi. Uzun parmaklı, bembeyaz ellerine bakarak yine alaycı bir ifadeyle hafifçe g ülümsedi. Gece yarısı yakla şırken Susan evindeydi ve yatmak için soyunuyordu. H iç olmazsa zafir gerdanlı ğı dü şünmesine gerek yoktu. O Baronluk'a ait bir mücevher di ve kız Belediye Ba şkanı'nın evinden ayrılmadan önce gerdanlık kasaya k ilitlenmi şti. "Ama Biz Ne Kadar Soyluyuz" der gibi davranan Will Dearborn gerdanlık ve kendisi hakkında ne dü şünürse dü şünsün. Ba şkan Thorin mücevheri Susan'dan almı ştı. (Kız Thorin'in iste ğine ra ğmen onu, "Hart," diye ça ğıramıyordu. Hatta bu adı kendi kendine bile söyleyemiyordu.) Ba şkan gerdanlı ğı kabul salonunun yanındaki holde almı ştı. Buradaki duvar halısında Arthur Eld'in resmi va rdı; elinde kılıcıyla gömüldü ğü piramitten çıkıyordu. Thorin bu fırsattan yararla narak kızı dudaklarından çabucak öpmü ş, gö ğüslerine de şöyle bir dokunmu ştu. Zaten Susan bütün o sonsuz gece boyunca gö ğüsleri çıplakmı ş gibi bir duyguya kapılmı ştı. Başkan kula ğına melodrama kaçan bir tavırla, "Hasat'ın gelmesi için çıldırıyorum," diye fısıldamı ştı. "Bu yazın her günü bir yüzyıl gibi." Solu ğu konyak kokuyordu. Susan şimdi odasında kısa, sert vuru şlarla saçlarını fırçalıyor ve küçülmekte olan aya bakıyordu. Ömrü boyunca hiç bu kadar öfkel enmemişti. Thorin'e kızıyordu. Cordelia Hala'sına da. Ve o kendini üstü n gören ukala Will Dearborn'u düşündükçe öfkesinden çıldırıyordu. Ama en çok da kend ine kızıyordu. Babası ona bir keresinde, "Her durumda yapabilece ğin üç şey vardır, kızım," demi şti. "Bir şey yapmaya karar verirsin. Bir şey yapmamaya karar verirsin... Ya da hiç. karar vermezsin." Babası açık açık söylemem i şti ama ona göre bu üçüncüsü zayıf ve akılsız insanların ba şvuracakları bir yoldu. (Zaten söylemesine de gerek yoktu.) Susan da kendi kendine bu yola hiçbir zaman sapmayaca ğına yemin etmi şti... Ama yine de bu çirkin duruma sürüklenmesine g öz yummu ştu. Şimdi ona bütün seçenekler kötü ve şerefsizceymi ş gibi geliyordu. Bütün yollar ya ta şlarla doluydu ya da tekerlek göbe ğine kadar gelen çamurla. Olive Thorin Ba şkan'ın evinde odasında oturuyordu. (Hart'la on yıld an beri bir odayı payla şmamıştı. Be ş yıldan beri de aynı karyolayı.) Arkasında sade pam uklu bir gecelik olan kadın da oturmu ş küçülen aya bakıyordu. Kendini bu özel ve güvenli yere attıktan sonra a ğlamı ştı... Ama uzun süre de ğil. Şimdi gözleri kuruydu. Ve içini kurumu ş bir a ğaç kütü ğü kadar bombo ş hissediyordu. En kötüsü hangisiydi? Hart'ın bu durumunun ne kadar gurur kırıcı oldu ğunu anlamaması mı? Ve sadece Olive için de de ğil. Kocası kabara kabara, çalım satarak dola şır ve her fırsatta Susan Delgado'nun tuvaletinin gö ğsünden içeri bakmaya çalı şırken çok kimse onun arkasından gülüyordu. Onların arasında kendi kâtibi de vardı. Kız büyümü ş karnıyla halasının yanına döndü ğü zaman bu durum sona erebilirdi. Ama buna daha aylar vardı. Büyücü böyle istemi şti. Kız kolay kolay hamile kalmazsa bu süre daha da uzayabilirdi. Ve hepsinin en gülüncü ve en gurur kırıcı olanı neydi? Kendisinin, John Haverty' nin kızı Olive'in kocasını hâlâ sevmesiydi. Hart kendini fazla be ğenen, kibirli ve caka satmaya meraklı bir budalaydı. Ama Olive ona yine de â şıktı. Bir şey daha vardı. Hart'ın orta ya şın sonlarında George'un Keçileri'ne dönmesinden çok daha ba şka bir şey. Olive'e bir entrika çevriliyormu ş gibi geliyordu. Tehlikeli ve şerefsizce bir dolap. Hart'ın bu konuda pek bilgisi yoktu. Ama Olive, Kimba Rimer'le o i ğrenç topalın kocasına sadece onun bilmesini istedikleri kadar bilgi verdiklerini tahmin ediyord u.

Page 119: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Bir zamanlar Hart, Rimer gibilerin onu böyle atlatm asına izin vermezdi. Hem de kısa bir süre önce. O günlerde Elmer Jonas'la arkad aşlarına bir göz atar ve onları daha bir kez sıcak yemek yiyemeden batıya de federdi. Ama bu Hart'ın Susan Delgado'nun gri gözleri, dik gö ğüsleri ve dümdüz karnı yüzünden sarho ş olmasından önceydi. Olive lambayı üfleyerek söndürdü. Sonra usulca yata ğına girdi. Şafa ğa kadar uy uyamayacaktı. Saat birde evin halka açık olan bölümünde dört temi zlikçi kadından ba şka kimse yoktu. Kadınlar i şlerini Eldred Jonas'ın kontrolunda sessizce (ve end i şeyle) yapıyorlardı. Sonra biri ba şını kaldırarak adamın oturup sigara içti ği pencerenin önündeki bankta olmadı ğını gördü. Bunu usulca arkada şlarına haber verdi. Kadınlar biraz gev şediler o zaman. Ama yine de ne güldüler, ne de şarkı söylediler. Elinde mavi tabut dövmesi olan adam göl gelerin arasına gizlenmi ş olabilirdi. Belki hâlâ onları gözetliyordu. Saat ikide temizlikçiler bile gitmi şlerdi artık. Bu saatte Gilead'daki bir parti dedikodu ve ı şıltının doru ğuna eri şirdi. Ama Gilead çok uzaklardaydı. Orası sadece ba şka bir baronluk de ğil, adeta ba şka bir dünyaydı. Burası Dı ş Kavisti. Ve Dı ş Kavisle kibarlar bile erken yatıyorlardı. Ama Yolcuların Dinlenme Yeri'nde kibarlar yoktu. Ko lay Av'ın bütün meyhaneyi gören gözlerinin altında gecenin henüz yeni ba şladı ğını dü şünenler toplanmı ştı. Meyhanenin bir kö şesinde hâlâ konçları kıvrık çizmelerini çıkarmamı ş olan balıkçılar içki içiyor ve az bir parayla "Beni Seyr et" oynuyorlardı. Sa ğ taraflarında bir poker masası vardı. Sol tarafta is e ço ğu sı ğırtmaç olan bir grup " Đblisin Geçidi"nin yanında durmu ş ba ğırıyor, fikir yürütüyordu. Zarların meyilli kadifeden yuvarlanmasını seyrediyorlardı. S alonun di ğer ucunda Sheb McCurdy boogie çalıyordu. Sa ğ eli uçuyor, sol eli inip kalkıyordu. Soluk yanakları ve boynundan terler akıyordu. Onun yanınd a ve yukarsında Pettie bir taburenin üzerinde ayakta duruyordu. Sarho ştu. Đri kalçalarını sallıyor ve şarkının sözlerini olanca sesiyle haykırarak söylüyo rdu. "Haydi, gel, bebek, ambarda tavuk var. Hangi ambar, kimin ambarı? Benim ambarım. Haydi, gel, bebek, bebek, bebek, öküzü boynuzlarından yakala..." Sheemie piyanonun yanında durdu. Elinde büyük bir k ova, ba şını kaldırmı ş kadına sırıtıyor, ve onunla birlikte şarkı söylemeye çalı şıyordu. Pettie uzakla şması için ona vurdu. Ama hiçbir sözü ve kıvrılıp bükülme yi de kaçırmadan. Sheemie o acayip kahkahasını attı. Sesi tizdi ama kötü de de ğildi. Bir yanda hedefe ok atılıyordu. Salonun dibinin yak ınındaki bir bölmede Up'ard ve Killian Kontesi Jillian oldu ğunu iddia eden bir fahi şe ("Biz uzaklardaki Garkan'dan sürgüne yollandık, hayatım. Biz çok özel insanlarız.") iki kovboyla ilgileniyor ve o arada piposunu da içiyordu. Barın önüne dizilmi ş olan serseriler, itler, sı ğırtmaçlar, kovboylar, sürücüler, gemiciler ve silah şorlar Kolay Av'ın çift kafasının altında içki içiyorlardı . Meyhanede gerçek iki silah şor vardı. Barın bir ucunda kendi ba şlarına içkilerini yudumluyorlardı. Kimse onlara katılmaya kalkmıyordu . Bunun tek nedeni kalçalarının üzerine indirilmi ş ve silah şor tarzı ba ğlanmı ş tabancaları de ğildi. O sırada Mejis'te silahlar ender görülen şeylerdi. Ama hiç görülmemi ş de sayılmazlardı. Yerlilerin onlardan pek korktukları yoktu. Ama barın önündeki bu iki adam bütün gün yapmak istemedikleri bir i şle u ğra şanların yaptıkları gibi suratlarını asmı şlardı. Durup dururken kavga çıkaracakları belliydi. Günü yeni bir dulun kocasını arabayla eve göndererek sona erd irmek ho şlarına gidecekti. Barmen Stanley onlara arka arkaya viski veriyor ama adamlarla konu şmaya kalkı şmıyordu. Hatta onlara, "Hava ne sıcak, de ğil mi, baylar?" bile dememi şti. Đki silah şor ter kokuyorlardı ve ellerine de çam reçinesi bul aşmıştı. Ama Stanley'in adamları ellerindeki mavi tabut dövmesin i görmesini engelleyecek kadar de ğil. Neyse ki, hiç olmazsa o kız saçlı, topal bacakl ı ya şlı akbaba yanlarında de ğildi. Stanley'e göre Büyük Tabut Avcıları'nın en kö tüsü Jonas'tı. Ama bu ikisi de yeteri kadar kötüydüler. Ve barmen onları kızdırmak niyetinde değildi. Tabii bu mümkündüyse. Şansları yardım ederse kimse bu adamları öfkelendirmeyecekti. Belki de çok yorgun oldukları için erkenden gideceklerdi. Reynolds ve Depape gerçekten yorgundular. Bütün gün ü Citgo'da geçirmi şlerdi. Yanlarında (Texaco, Citgo, Sunoco ve Exxon gibi) sa çma sapan şeyler yazılı bir dizi bo ş çelik tankeri kamufle etmeye çalı şmışlardı. Onlara bir trilyon çam

Page 120: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

dalını getirip üst üste dizmi şler gibi geliyordu. Ama içki içmeyi erkenden kesmek gibi bir niyetleri de yoktu. E ğer Sayın Kontes olsaydı Depape belki böyle yapacaktı. Ama (asıl adı Gert Moggins olan) kız bir çiftlikte çalı şıyordu. Ancak iki gece sonra dönecekti. Depape sıkıntıyla, "Bol p ara verirlerse orada bir hafta kalacak," diye söylenerek gözlü ğünü burnunda yukarıya do ğru itti. Reynolds, "Canı cehenneme," dedi. "Öyle söyleme..." Reynolds barın öbür ucunu i şaret etti. "Ben kendime bedava yemek alaca ğım." Oraya mutfaktan yeni getirilmi ş olan bu ğulanmı ş midye dolu bir kova konulmu ştu. "Sen de ister misin?" "Onlar sümü ğe benziyor. Đnsanın bo ğazından öyle kayıyorlar. Bana bir şerit tuzlanmı ş dana eti getir." "Pekâlâ, ortak." Reynolds barın önünden ilerledi. D i ğerleri hemen iyi yana açıldılar. Hatta adamın ipek astarlı pelerinin de ğmemesi için iyice gerilediler. Depape, Piyano Çiftli ği'nde pirzola yiyen Sayın Kontes'i dü şünürken canı büsbütün sıkıldı. Đçkisini ba şına dikti. Elindeki reçine kokusu yüzünden suratını buru şturdu. Sonra barda ğını Stanley Ruiz'e do ğru uzattı. " Şunu doldur, köpek!" diye ba ğırdı. Tezgâha sırtını dönerek dirseklerini ve kabae tlerini oraya dayamı ş olan bir kovboy Depape'nin bö ğürmesi yüzünden irkilerek öne do ğru çıktı. Ve bu, felaketin ba şlaması için yeterli oldu. Sheemie midyelerin getirildi ği kapıya do ğru gidiyordu. Kovayı iki eliyle kavrayıp yukarı kaldırmı ştı. Daha sonra meyhane bo şaldı ğı zaman orayı temizleyecekti. Ama şimdiki görevi elinde kovayla dola şmak ve buldu ğu bütün bitirilmemi ş içkileri içine bo şaltmaktı. Bu karmakarı şık ab-ı hayat sonunda tezgâhın arkasındaki testiye dolduruluyordu. Testin in üzerine dürüstçe "Deve Sidi ği" yazılmı ştı. Üç yeni kar şılı ğı içkiden bir duble içilebiliyordu. Bu parasız pulsuzlar ya da pervasızlar için bir içkiyd i. Her gece böyle pek çok insan Kolay Av'ın ha şin bakı şlı gözlerinin önünden geçiyordu. Stanley testiyi boşaltmak konusunda ender zorluk çekiyordu. Gece sona ererken testinin boşalmamı ş olması önemli de ğildi. Nasıl olsa ba şka geceler de vardı. Ve tabii susamı ş ahmaklar da. Ama Sheemie bu gece barın arkasındaki Deve Sidi ği testisine eri şemedi. Aya ğı irkilen kovboyun botuna takıldı. Hayretle ba ğırarak dizüstü dü ştü. Kovadaki sıvı öne do ğru dalgalandı. Ve Đblisin Đlk Kötülük Yasası'na ("En kötü şey olacaksa olur" düstûruna), uyarak Roy Depape'nin dizinden a şağısı bira, grafve beyaz yıldırım karı şımıyla sırılsıklam oldu. Tezgâhın önündeki konu şmalar kesildi. Zar masasının ba şındaki damların sesleri de öyle. Sheb döndü ve Sheemie'nin, Jonas'ın gamlar ından birinin önünde diz çökmüş oldu ğunu gördü. Ve piyano çalmayı bıraktı. Gözlerini yum arak bütün ruhunu şarkısına döken Pette üç dört mezür tiz bir sesle ba ğırmayı sürdürdü. Sonra sudaki halkalar gibi dalga dalga etrafa yayılan ses sizli ği farketti. Şarkı söylemeyi bırakıp gözlerini açtı. Bu tür bir sessiz lik genellikle birinin öldürülece ği anlamına gelirdi. Öyle bir şey olacaksa, bunu kaçırmak istemiyordu. Depape hiç kımıldamadan duruyor, yerden yükselen al kolün keskin kokusunu içine çekiyordu. Kokuya aldırdı ğı yoktu. Hiç olmazsa reçinenin pis kokusunu bastırıyordu. Genç adam pantolonunun dizlerine yapı şmasına da aldırmıyordu. O neşe sıvısı botlarının içine aksaydı belki biraz sinir lenirdi ama öyle bir şey olmamı ştı. Depape elini tabancasının kabzasına attı. Çok şükür! Đşte ona yapı ş yapı ş ellerini ve orada olmayan fahi şeyi unutturacak bir şey çıkmı ştı. Ve iyi bir eğlence her zaman biraz ıslanmaya de ğerdi. Şimdi ortalıkta çıt çıkmıyordu. Stanley barın gerisi nde bir asker gibi dimdik duruyor, gömle ğinin kollarına geçirmi ş oldu ğu lasti ği sinirli sinirli çeki ştiriyordu. Tezgâhın di ğer ucunda Reynolds orta ğına zekice bir ilgiyle bakıyordu. Buharları tüten kovadan bir midye alıp t ezgâhın kenarına vurdu. Midyeyi lop bir yumurtanın kabu ğu gibi kırdı. Depape'nin aya ğının dibindeki Sheemie ba şını kaldırdı. Karı şık, kıvırcık siyah saçlarının altında gözleri korkuyla irile şmişti. Gülümsemeye çabalıyordu. Depape, "Ah, çocuk," dedi. "Beni iyice ıslattın." "Affedersin, büyük adam. Aya ğım takıldı." Elini kaldırarak omzunun üzerinden i şaret etti. Parmaklarının ucundan etrafa Deve Sidi ği damlaları uçu ştu. Bir

Page 121: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

yerde biri sinirli sinirli bo ğazını temizledi. Öö-hööö! Oda irile şmiş gözlerle doluydu, içersi o kadar sessizdi ki, saçakların alt ında u ğuldayan rüzgârı ve üç kilometre ötede Hambry Burnu'ndaki kayalara çarpan dalgaların şapırtısını duyabiliyorlardı. Öne do ğru çıkan kovboy, "Haydi oradan!" dedi. Yirmi ya şındaydı ve birdenbire annesini bir daha göremeyece ğinden korkmaya ba şlamı ştı. "Suçu benim üzerime atma, kahrolasıca gerizekâlı!" Depape, "Kazanın nasıl oldu ğu beni ilgilendirmiyor," dedi. Bir seyirci toplulu ğunun kar şısında oldu ğunun farkındaydı. Ve seyircilerin en çok e ğlenmek istediklerini de biliyordu. Depape eski bir oyuncu gibi onları memnun etmeye hazırdı. Depape kot kadife pantolonunu dizinin üstünden tuta rak yukarıya çekti. Botlarının burunları ortaya çıktı; parlak ve ıslakt ılar. " Şuraya bak. Botlarıma bula ştırdı ğın şeyi görüyor musun?" Sheemie ba şını kaldırarak silah şora baktı. Deh şet içinde sırıtıyordu. Stanley Ruiz bu i şe izin veremeyece ğini, hiç olmazsa engel olmak için bir çaba göstermesi gerekti ğini dü şündü. Çocu ğun annesi Dolores Sheeler'ı eskiden iyi tanırdı. Belki de Sheemie onun o ğluydu. Ne olursa olsun, çocu ğu seviyordu. Aptal ama iyi kalpliydi. Đçki içmiyor, her zaman i şini yapıyordu. Ayrıca en so ğuk ve sisli günde bile insana gülümsüyordu. Bu yetenek no rmal zekâlı insanların çoğunda yoktu. Barmen öne do ğru bir adım atarak saygı dolu alçak bir sesle, "Sai Depape," dedi. "Olanlar için çok üzgünüm. E ğer bu üzücü olayı unutursak bu gece bütün içkilerinizi memnunlukla bedava..." Depape adeta farkedilemeyecek kadar hızla hareket e tti. Ama o gece meyhanede olanları şaşırtan şey bu de ğildi. Sonuçta Jonas'la birlikte dola şan bir adamın hızlı silahı çekmesi gerekirdi. Mü şterileri hayrete dü şüren silah şorun hedefi görmek için dönmek zahmetine girmemesiydi. Depape, Stanley'nin sesinden onun nerede oldu ğunu anlamı ştı. Depape tabancasını çekti ği gibi sa ğa do ğru yükselen bir kavis çizdi. Ve silah Stanley Ruiz'in a ğzına geldi. Barmenin dudakları ezildi ve üç di şi kırıldı. Tezgâhın arkasındaki aynaya kanlar sıçradı. Yukarı doğru sıçrayan birkaç damla da Kolay Av'ın sol taraftaki burnuna geldi. Stanley bir çı ğlık atarak ellerini yüzüne götürdü. Sendeleyerek geriledi ve arkadaki r afa çarptı. O sessizlikte birbirine çarpan şi şelerin şıngırtısından çok gürültü çıktı. Reynolds barın di ğer ucunda bir midye daha kırıp sahneyi ilgiyle seyr etmeyi sürdürdü. Bu olay bir oyun kadar güzeldi. Depape dikkatini tekrar yere diz çökmü ş olan çocu ğa verdi. "Botlarımı temizle!" Sheemie'nin yüzünde rahatladı ğını açıklayan biraz da şaşkınca bir ifade belirdi. Botları temizlemek! Evet! Tabii! Hemen! Çocuk her z aman arka cebinde duran bezi çıkardı. Bez henüz kirlenmemi şti. Yapı en azından fazla kirli sayılmazdı. Depape sabırla, "Hayır," dedi. Sheemie ba şını kaldırarak ona şaşkın şaşkın baktı. A ğzı da açılmı ştı. "O pis bezi geldi ği yere geri koy. Onu görmek bile istemiyorum!" Sheemie bezi tekrar arka cebine tıktı. Depape yine o sabırlı sesle, "Botlarımı yala," diye emretti. "Benim istedi ğim bu. Botlarımı onlar tekrar kuruyuncaya kadar yalaya caksın, iyice temiz olmalılar. Botlarıma baktı ğın zaman tav şanınkine benzeyen salak suratını görmelisin." Sheemie kendisinden ne istendi ğini pek anlamamı ş gibi durakladı. Belki de hâlâ bu emri anlamaya çalı şıyordu. Sheb'in piyanosunun arkasındaki güvenli oldu ğunu umdu ğu yere sinmi ş olan Barkie Callahan, "Ben olsam bunu yapardım, çocuk," dedi. " "Güne şin do ğduğunu görmek istiyorsan senden isteneni yapmalısın." Ama Depape bu pelte beyinli çocu ğun güne şin do ğduğunu görmemesine karar vermi şti bile. Bu dünyada göremeyecekti artık. Ama silah şor sesini çıkarmadı. O zamana kadar botlarını hiç yalatmamı ştı. Ho şuna giderse -ve seksi bulursa- belki Sayın Kontes'ten de aynı şeyi isteyecekti. "Bunu yapmam gerekli mi?" Sheemie'nin gözleri dolma ya ba şlamı ştı. "Çok üzüldü ğümü söyleyemez miyim? Sonra botlarını iyice parlatı rım." Depape, "Botlarımı yala, gerizekâlı e şek," dedi.

Page 122: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Sheemie'nin saçları alnına dü ştü. Çocuk dilini hafifçe çıkardı. Ba şını Depape'nin botlarına do ğru e ğerken ilk gözya şı damlası dü ştü. Biri, "Durun!" dedi. "Durun!" O sessizlikte herkesi n şok geçirmesine neden oldu bu ses. Birdenbire söylendi ği ya da seste öfke oldu ğu için de ğil. Ses ne şeli oldu ğu için insanı sarsıyordu. "Buna kesinlikle izin ver emem. Hayır. Mümkün olsaydı verirdim ama imkânsız. Çünkü sa ğlı ğa aykırı. Kim bilir etrafa ne tür bir hastalık yayılır? Đnsan bunu dü şünürken beyni sarsılıyor. Ke-sin-lik-le sar-sı-lı-yoooor!" Yarasa kanatlarına benzeyen kapının hemen önünde bu budalaca ve öldürücü olabilecek sözleri söyleyen yabancı duruyordu. Orta boylu bir delikanlıydı. Geriye itti ği düz tepeli şapkasının altından kan şık kumral saçları çıkmı ştı. Ancak... delikanlı tabancasını silah şora do ğrultmamı ştı. Depape bunu hemen farketti. Delikanlı fazla ukalaydı Zaten henüz çocu k sayılırdı. Boynuna büyük, komik bir madalyon gibi bir ku şun kurukafasını asmı ştı. Bunun nedenini ancak Tanrılar bilirdi Zincir ku şun göz çukurlarından geçirilmi şti. Yabancının elinde de tabanca de ğil, lanet olasıca bir sapan vardı. Depape, zaten on un gibi henüz sakalı çıkmamı ş bir budala tabancayı nereden bulacak, diye dü şündü. Silah şor kahkahalarla gülmeye ba şladı. Çocuk da ona katıldı. Her şeyin pek gülünç gözüktü ğünü anlıyormu ş gibi ba şını sallıyordu. Olanlar çok gülünçtü gerçekten. Kahkaha ları di ğerlerini de etkiliyordu. Hâlâ taburenin üstünde duran Pettie kı kır kıkır güldü, sonra da elleriyle a ğzını kapattı. Depape, "Burası senin gibi çocuklara göre bir yer d eğil," dedi. Eski bir be şlik olan tabancasını hâlâ kılıfına sokmamı ştı. Bara dayadı ğı elinde tutuyor, namlusundan Stanley Ruiz'in kanları damlıyordu. Dep ape demir namlusunu tezgâhtan kaldırmadan silahı hafifçe salladı. "Böyle yerlere gelen çocuklar kötü alı şkanlıklar edinirler, yavrucuk; Bunlardan biri de öl mek olabilir, Onun için sana bir tek fırsat veriyorum. Çık git." "Te şekkür ederim, efendim. Bu tek fırsatı takdirle kar şılıyorum." Delikanlı müthi ş etkileyici bir içtenlikle konu şuyordu... Yerinden de kıpırdamamı ştı. Hâlâ yarasa kanadı gibi kapının önünde duruyordu. Sapanı n lasti ğini iyice germi şti. Depape lasti ğin ortasındaki kapçıkta ne oldu ğunu tam göremiyordu. Ama gaz lambasının ı şı ğında pırıldıyordu. Depape, "Ee?" diye homurdandı. Bu i ş fazla uzamaya ba şlamı ştı. "Canınızı sıktı ğımı biliyorum, efendim. Bir ba şbelası oldu ğumu da. Ben iç sıkıcı bir yaratı ğım. Ama sizce bir sakıncası yoksa, sevgili dostum, bana verdi ğiniz o bir tek fırsatı önünüzde diz çökmü ş olan şu çocu ğa devretmek istiyorum. Bırakın sizden özür dilesin, sizi memnun edinceye kadar bez iyle botlarınızı parlatsın. Đzin verin de ya şamını sürdürsün." Pokercilerin bulundukları taraftan bu önerinin be ğenildi ğini belirten mırıltılar geldi. Bu, Depape'nin hiç ho şuna gitmedi. Ve silah şor birdenbire kararını verdi. Bu çocuk da ölecekti. Onu küstahlı ğı yüzünden adam edecekti. Artıkları üzerine döken yaratı ğın gerizekâlı oldu ğu belliydi. Ama kapıda duran, piçin böyle bir mazereti bile yoktu. O sadece pek komik oldu ğunu sanıyordu. Depape şefkatle, "Bence bir hata yaptın, çocuk," dedi. "Ban a kalırsa..." Sapanın ortasındaki kapçık hafifçe a şağı indi... Ya da Depape'e öyle geldi. Silah şor harekete geçti. Hambry'de bu olaydan yıllarca söz ettiler. Gilead'ı n dü şmesinden ve Birlik'in sona ermesinden otuz yıl sonra bile, herkes hâlâ bu nu konu şuyordu. Artık son zamanlara kadar o gece meyhanede oldu ğunu iddia eden büyükbabaların sayısı be ş yüzü geçmi şti. (Birkaç nine de aynı şeyi söylüyordu.) Hepsi de o gece meyhanede bira içtiklerini ve bütün olanları gördüklerini anl atıyorlardı. Depape gençti ve bir yılan kadar da hızlıydı. Ama b una ra ğmen Cuthbert Allgood'a ate ş etmeyi ba şaramadı. Lastik bırakılırken " şak-tıng!" diye bir ses duyuldu. Çelik ı şıldadı ve meyhanenin dumanlı havasında karatahtaya çekilen bir çizgi gibi dümdüz ilerledi. Depape bir çı ğlık attı. Tabancası yere yuvarlandı ve botlu bir ayak bir tekmede silahı silah şorun yanından uzakla ştırdı. (Büyük Tabut Avcıları Hambry'de oldukları sürede kimse bunu yapa nın kendisi oldu ğunu söylemedi.) Ama onlar gittikten sonra yüzlerce insa n bunu iddia etti. Depape yine ba ğırarak kanayan elini havaya kaldırdı. Can acısına h iç gelemezdi. Eline acıyla ve gözlerine inanamıyormu ş gibi baktı. Cuthbert'in küçük topu adamın orta

Page 123: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

parmağının ucunu ezmi ş ve tırna ğını koparmı ştı. Bilye daha a şağıya gelseydi silah şor avucundan dumanları üfleyerek halkalar olu şturabilecekti. O arada Cuthbert sabanının kapçı ğına yine çelik bir bilye koymu ş ve lasti ği yeniden germi şti bile. " Şimdi dikkatinizi bana verin, iyi efendim..." Reynolds arkasından, "Onun dikkati konusunda bir şey söyleyemem," dedi. "Ama ben sana bütün dikkatimi veriyorum, ortak. Bilmiyorum b u nesneyi kullanmakta gerçekten usta mısın? Ya da çok mu Şanslısın? Ama iki durumda da artık o oyuncakla i şin bitti. Lasti ği gev şet ve sapanı bırak. Onu şu önündeki masaya koydu ğunu görmek istiyorum." Cuthbert üzüntüyle, "Yine gafil avlandım," dedi. "T oylu ğum yüzün den kötü duruma düştüm. Gençli ğim bana ihanet etti" "Toy musun, de ğil misin, bunu bilmiyorum, karde ş. Ama senin gafil avlandı ğın kesin." Reynolds, Cuthbert'in arkasında, onun biraz soluna do ğru duruyordu. Tabancasını uzattı. Cuthbert namlunun ba şının arkasına dayandı ğını hissetti. Reynolds horozu çekti. Bir sessizlik gölcü ğü halini alan meyhanede bu ses herkese pek şiddetliymi ş giy geldi. " Şimdi o sapanı bırak." " Đyi efendim, korkarım bu önerinizi reddedece ğim. Özür dilerim." "Ne?" Cuthbert, "Anlayaca ğınız," diye ba şladı. "Çok güvendi ğim sapanımla şu ho ş arkada şınızın kafasına ni şan almı ş bulunmaktayım." Depape endi şeyle kımıldayarak tezgâha dayandı. Cuthbert'in sesi kamçı gibi saklad ı; hiç de toy bir gencin sesine benzemiyordu. "Kımıldama! Tekrar hareket ede rsen kendini ölmü ş bil!" Depape durakladı. Kanlı elini reçine yapı şmış gömle ğine dayamı ştı. Yüzünde ilk kez korku dolu bir ifade belirmi şti. Ve Reynolds ilk defa o gece, hatta Jonas'a katılalı beri ilk kez otoritenin elinden kaymak üze re oldu ğunu hissetti... Ama bu nasıl olabilirdi? Bu küstah çocu ğun arkasından dola şıp ona ni şan almı şken? Hayır, artık bu olayı sona erdirmeliydi. Cuthbert sesini alçaltarak daha önce oldu ğu gibi sıradan bir konu şma yapıyormu ş gibi, "Beni vurursan," dedi. Sesi şakacıydı. "Bu bilye uçar ve arkada şın da benimle birlikte ölür." Reynolds, "Buna inanmıyorum," diye homurdandı. Ama kendi sesindeki ifade hiç hoşuna gitmemi şti. Ku şkuya benziyordu. "Hiç kimse böyle bir atı ş yapamaz." "Neden buna arkada şının karar vermesini istemiyoruz?" Delikanlı sesini uysalca yükseltti. "Hey Bay Gözlüklü!" diye seslendi. "Arka daşının beni vurmasını istiyor musun?" Depape ba ğırdı. "Hayır!" Sesi tizle şmişti. Pani ğe kapılmak üzereydi. "Hayır, Clay! Sakın ate ş etme!" Reynolds şaşkın şaşkın, "Berabere kaldık," diye mırıldandı. Sonra hu şaşkınlı ğının yerini deh şet aldı. Çünkü iri bir bıça ğın keskin tarafı bo ğazında kaymı ştı. Bıçak çıkık gırtlak kemi ğinin hemen üzerindeki nazik deriye bastırıldı. Alain yava şça, "Hiç de de ğil," dedi. "O tabancayı bırak, dostum. Yoksa gırtla ğını keserim." Jonas yarasa kanadına gibi kapıların dı şında duruyordu. Şansı yardım etti ği için bu gösteriye zamanında yeti şmişti. Şimdi sahneyi hayret, horgörü ve deh şete pek yakın bir duyguyla seyrediyordu. Önce o Birlik piçl erinden biri Depape'i yaralamı ştı. Reynolds tabancayı onun ba şına dayadı ğı zaman da yuvarlak yüzlü, kovboy omuzlu iriyarı çocuk bıça ğı silah şorun boynuna bastırmı ştı. Đki piç de en fazla on be ş ya şındaydı. Đkisinin de tabancası yoktu. Harika! Jonas bunun gezginci bir sirkin numaralarından daha e ğlenceli olaca ğını dü şünecekti. Ama durum düzeltilmedi ği takdirde birtakım sorunlar çıkaca ğını biliyordu. Etrafa bu ürkütücü adamlarının çocuklardan korktukları yayılı rsa Hambry'de nasıl i ş yapacaklardı? Bunun tam tersi olması gerekirken. Belki biri öldürülmeden bu olaya son verebilirim, d iye dü şündü. Tabii bunu istiyorsam. Evet, istiyor muyum? Jonas istedi ğine karar verdi. Kurnaz davranırlarsa bu kar şıla şmadan galip çıkabilirlerdi. Ayrıca kararını da verdi. Bu Birlik piçleri Mejis Baronlu ğu'ndan sağsalim ayrılamayacaklardı. Tabii çok şanslıysalar o ba şka. Üçüncü çocuk neredeydi? Şu Dearborn? Đyi bir soruydu bu. Önemli bir soru. Jonas Roy ve Cl ay gibi kıstırılırsa sıkıntısı utanca dönü şecek, küçük dü şecekti.

Page 124: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Dearborn meyhanede de ğildi. Bu kesindi. Jonas topuklarının üzerinde döner ek Güney Anacadde'yi iki yönde bakı şlarıyla taradı. Ayın on dördü iki gece geride kalmı ştı. Ama yine de Öpen Ay'ın ı şıklarında her taraf adeta gündüz gibi aydınlıktı. Etrafta kimse yoktu. Ne sokakta, ne de kar şı tarafta. Hambry'nin ticaret merkezi o taraftaydı. Önünde bir veranda va rdı. I şı ğın Korucuları'nı gösteren totemler dizilmi şti buraya: Ayı, Kaplumba ğa, Balık, Kartal, Aslan, Yarasa ve Kurt. On iki Koruyucu'dan yedisi. Totemle r ayı şı ğında mermerden yapılmı ş gibi parlıyordu. Çocuklar herhalde onlara bayılıyo rlardı. Orada da kimse yoktu Đyi! Harika! Jonas merkezle kasap arasındaki geçide de dikkatle baktı. Atılmı ş kutuların ,arkasındaki gölgeyi farketti. Bir an kasları geril di. Sonra bir kedinin parlak yeşil gözlerini görünce rahatladı. Ba şını sallayarak harekete geçti. Yarasa kanadına benzeyen kapının sol kanadını itip Yolcula rın Dinlenme Yeri'ne girdi. Alain mente şenin gıcırtısını duydu. Ama daha dönemeden Jonas ta bancasını onun şaka ğına dayadı. "Oğlum, o domuz bıça ğını bir tarafa bırak. Tabii berbersen o ba şka. Seni ikinci defa uyarmayaca ğım." Alain, "Olmaz," dedi. Jonas çocu ğun hemen boyun e ğece ğini sanmı ştı. Bundan ba şka hiçbir şeye kar şı hazır de ğildi. Đyice şaşaladı. "Ne?" Alain, "Beni duydun," dedi. "Sana, 'Olmaz,' dedim." Üç arkada ş Deniz Kıyısı'nda nezaketle davranarak izin aldıkta n sonra Roland di ğerlerinden ayrılmı ştı. Đki arkada şının istedikleri gibi e ğlenmelerine izin vermi şti. Onların sonunda kendilerini Yolcuların Dinlenme Yeri'nde bulacaklarından emindi. Ama kumar oynayacak paralar ı yoktu. So ğuk çaydan daha etkili bir şey de içemeyeceklerdi. Roland bu yüz'den ba şlarının derde girece ğini sanmıyordu. Delikanlı kente ba şka yoldan inmi ş ve atını şehrin iki alanından aşağıdakine bırakmı ştı. Hayvanı herkesin kullandı ğı dire ğe ba ğlamı ştı. (Aceleci bu davranı ş kar şısında bir tek defa şaşkın şaşkın ki şnemi şti. Ama o kadar.) Roland o andan beri uyuklayan bo ş sokaklarda dola şıyordu. Şapkasını gözlerine kadar indirmi ş, ellerini arkasında kavu şturmu ştu. Eklemleri sızlıyordu. Kafası sorularla doluydu. Burada kötü bir şeyler vardı. Çok kötü. Önce buna hayal gücünün neden oldu ğunu sanmı ştı. Çocuksu yanı, gerçek çarpı şmaların oldu ğu yerden uzakla ştırıldı ğı için hayali dertler ve masallara yakı şacak entrikalar yaratmı ştı. Ama Roland, Rennie'yle yaptı ğı konu şmadan sonra gerçe ği anlamı ştı. Bazı sorular, hatta esrarlı şeyler vardı. Ama i şin acı yanı Roland onlardan bir anlam çıkarmaya çalı şmak bir yana, dikkatini bu konuya veremiyordu bile. Bunu her dervi şinde kar şısında Susan Delgado'nun yüzü beliriyordu... Yüzü y a da beline kadar inen saçları. Hatta dansta onun botlar ını korkusuzca izleyen, duraklamayan, geride kalmayan ipek iskarpinli ayakl arı. Delikanlı tekrar tekrar kıza son söyledi ği sözleri duyuyordu. Bir çocuk-rahip gibi yine ukal aca bir tavırla, so ğuk bir sesle konu şmuştu. O ses tonunu ve sözleri silebilmek için hemen her şeyini verebilirdi. Onları geri alabilmek için. Hasa t zamanı Thorin'in yanında olacaktı kız. Đlk karlar ya ğmadan önce hamile kalacaktı. Belki de ona bir erkek vâris de verecekti? Ama bu önemli miydi? Tâ zamanın ba şlangıcından beri zengin erkekler, ünlü adamlar ve soylular her zaman metres tutmu şlardı. Anlatılanlara göre Arthur Eld'in kırk odalı ğı vardı. Bu nedenle bütün bunlar Roland için önemli miydi? Ben o kıza â şık oldum. Onun için de çok önemli. Sarsıcı bir fikirdi bu. Ama delikanlının bunu kafas ından atması imkânsızdı. Roland kalbindeki duyguyu çok iyi biliyordu. Susan' ı seviyordu. Evet, çok güçlüydü bu ihtimal. Ama delikanlının bir yanı da k ızdan nefret ediyordu. Ve bu yanı yemekte aklına gelen o sarsıcı dü şünceden vazgeçmiyordu. Silahlı olsaydı Susan Delgado'yu kalbinden vuracaktı. Bunun bir ned eni kıskançlıktı. Ama hepsi o kadar de ğildi. Hatta en önemli kısmı bile. Delikanlı masanın bir ucundan kederle ama yine de cesurca gülümseyen Olive Delgado'yla ke ndi annesi arasında tarif edilemeyecek ama güçlü bir ba ğ kurmu ştu. Annesiyle babasının danı şmanını yakaladı ğı gün Gabrielle'in gözlerinde de aynı kederli, pi şmanlık dolu ifade belirmemi ş miydi? Marten'in gömle ğinin yakası açıktı. Annesinin dümdüz elbisesinin bir omzu kaymı ştı. O sıcak sabah neler oldu ğu o kadar belliydi ki.

Page 125: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Roland'ın kafası deh şetle bu hayalden kaçtı. Onun yerine Susan Delgado'y a döndü. Kızın gri gözleri ve ı şıltılı saçlarına. Roland onu görür gibi oldu. Susan başını kaldırmı ş gülüyordu. Ellerini Thorin'in ona verdi ği zafir gerdanlı ğın önünde birbirine kavu şturmu ştu. Roland, belki bu anla şma konusunda onu affedebilirim, diye dü şündü. Ama kızın onu çok çekmesine ra ğmen Olive Thorin'in kendi yerinde oturan Susan'a ba karken yüzünde beliren o acıklı gülümseme ba ğı şlanacak gibi de ğildi. Susan kadının yerinde oturuyor ve gülüyordu üstelik. Roland ayı şı ğında yürürken bütün bu sahneler hayalinde birbirini kovalıyordu. Ama böyle şeyleri dü şünmemeliydi. Onu buraya Susan Delgado için yollamam ı şlardı. Eklemleri çıtırdayan gülünç Belediye Ba şkanı ve içler acısı karısı için de... Ama delikanlı yine de onları kafasından kovamıyor, kendini asıl konuya veremiyordu. Babasının yüzünü unutmu ştu. Şimdi ayı şı ğında yürüyor ve o suratı yeniden bulaca ğını umuyordu. Delikanlı böylece gümü ş yaldıza dönü şmüş uykulu anayoldan indi. Güneyden kuzeye doğru gidiyor, belki Alain'le Cuthbert'e bo ğazlarını ıslatacak bir şeyler ikram edebilirim, diye dü şünüyordu. Aceleci'yi alıp geceyi sona erdirmeden Şeytan Yokuşu'nda birkaç el zar atmalarını da sa ğlarım. Delikanlı sonra Jonas'ı gördü. Adamın sıska vücudunu ve uzun beyaz saçlarını tanım amak imkânsızdı. Silah şor meyhanenin yarasaya benzeyen çift kanatlı kapının ö nünde durmu ş içeriyi gözetliyordu. Bir elini tabancasına atmı ş, vücudu gerilmi şti. Roland o anda her şeyi unuttu. Bir şeyler oluyordu. Bert ve Alain içerdelerse bu onlarl a ilgili olmalı, diye dü şündü. Ne de olsa kentte yabancıyız. Ve Hambry'de he rkesin bu geceki yemekte açıkladıkları gibi Birlik'i sevmeler i de mümkün de ğil. Zaten buna ihtimal vermiyordum. Belki de ba şları dertte olanlar Jonas'ın arkada şları. Her neyse... Đçerde bir şeyler oldu ğu kesin. Roland yava şça ticaret merkezinin önündeki basamaklardan çıktı. Bunu neden yaptı ğını pek bilmiyordu. Oraya tahtadan oyulmu ş birtakım hayvan heykelleri dizilmi şti. Herhalde bunlar sıkıca zemine, çakılmı şlardı. Meyhaneden çıkan sarho şların çocukluklarından kalma şarkıları söyleyerek onları alıp götürmemeleri için. Roland en uçtaki heykelin arkas ına saklandı. Ayı heykeliydi bu. Delikanlı şapkasının tepesinin gözükmemesi için dizlerini bükt ü. Jonas'ın dönerek o tarafa do ğru baktı ğını gördü. Silah şor sonra sola döndü. Bir şeyi dikkatle süzüyordu... Roland pek hafif bir ses duydu. Miyav! miyav! Bu bir kedi. Şu geçitte. Jonas geçide bir an daha baktı, sonra da meyhaneye girdi. Roland hemen tahtadan oyulmu ş ayının arkasından çıkarak basamaklardan indi ve so kağa fırladı. Onda Alain'in o "dokunma" gücü yoktu. Ama sezgileri baze n çok güçlüydü. Şimdi de önsezisi ona acele etmesini söylüyordu. Yukarda Öpen Ay bir bulutun arkasına girdi. Koşucu Pettie hâlâ taburenin üstünde duruyordu. Ama ay ılmı ştı ve şarkı söylemeyi de aklından bile geçirmiyor, gördüklerine inanamıyo rdu. Jonas, Reynolds'a ni şan almı ş olan çocu ğa ni şan almı ştı. Reynolds'da bir ba şka çocu ğa. (Bu delikanlı boynuna bir zincirle ku ş kurukafası asmı ştı.) Ve o da Roy Depape'e ni şan almı ştı. Hatta çocuk Depape'in kanının biraz dökülmesine neden olmu ştu. Ve Jonas bıça ğını Reynolds'un gırtla ğına dayamı ş olan çocu ğa onu bırakmasını söyledi ği zaman iriyarı delikanlı kabul etmemi şti. Pettie, ı şıklarımı söndürüp beni yolun sonundaki açıklı ğa gönderebilirsiniz, diye dü şündü. Çünkü.artık her şeyi gördüm. Gerçekten... Herhalde tabureden inmesi gerekiyordu. Her an ate ş edilmeye ba şlanabilirdi. Hem de bol bol. Ama bazen insanın tehlikeyi göze alması gerekliydi. Çünkü bazı şeyler kaçırılamayacak kadar ola ğanüstüydü. Alain, "Biz bu kente Birlik'in bir i şi için geldik," diye hatırlattı. Bir elini Reynolds'un terli saçlarının arasına sokmu ştu. Di ğer elindeki bıça ğı adamın gırtla ğına bastırıyordu ama derisini yaracak kadar de ğil. "Bize zarar verirseniz Birlik bunu haber alır. Babalarımız da öyle. Sizi k öpekler gibi kovalarlar. Ve yakalandı ğınız zaman da herhalde tepe-üstü asarlar." Jonas, "O ğlum," dedi. "Buradan iki yüz tekerlek öteye kadar b ir tek Birlik devriyesi yok. Hatta belki de üç yüz tekerlek öteye kadar. Ama şu tepenin hemen

Page 126: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

arkasında bir devriye de olsaydı yine bana vızgelir di. Babanızın da vızgeldi ği gibi. Şimdi o bıça ğı bırak, yoksa şu lanet olasıca beynini uçururum." "Hayır." Cuthbert ne şeyle, "Bu olayın gelecekteki geli şmeleri harika olacak," diyerek güldü... Ama şimdi gevezece sözlerinin altında bir şeyler vardı. Korku de ğildi. Tela ş da. Belki sadece delikanlının sinirleri gerilmi şti. Jonas, herhalde bu onun i şine yarayacak bir sinirlilik, diye dü şündü. Ziyafette bu çocukları küçümsemi şti. Her şey karmakarı şık olsa bile bu belliydi. "Sen Richard'ı vuracaksın. Richard'da Bay Pelerin'in gırtla ğını kesecek. Tam Bay Pelerin bana ate ş etti ği sırada. Ölmekte olan zavallı parmaklarım sapanımı n lasti ğini gev şetecek. Ve çelik bilye Bay Gözlüklü'nün beyin yerin e kullandı ğı o şeye saplanacak. Ama hiç olmazsa sen çıkıp gidebileceksi n. Herhalde bu ölen arkada şlarını çok rahatlatacak." Alain tabancayı şaka ğına dayamı ş olan adama, "Berabere kaldık diyelim," diye önerdi. "Hepimiz geriler ve buradan çıkar gideriz." Jonas, "Olmaz, evlat," dedi. Sesi sabırlıydı. Öfkes inin belli olmadı ğından emindi. Ama kızgınlı ğı gitgide artıyordu. Tanrım! Geçici olsa bile onlar a böyle meydan okunması! "Hiç kimse Büyük Tabut Avcıları'na böyle davranamaz!" Sert ve so ğuk bir şey Jonas'ın gömle ğinin üzerine, kürek kemiklerinin tam ortasına dayandı. Silah şor bunun ne oldu ğunu ve bıça ğı kimin tuttu ğunu biliyordu. Oyunu kaybettiklerini anladı. Ama böyle gülünç, çıldırtıcı bir şeyin nasıl olabildi ğini kavrayamadı. O sivri uçlu madeni tutan delikanlı, "Tabancanı kıl ıfına sok," diye emretti. Sesi sakin ve duygusuzdu. "Bunu hemen yap. Yoksa bı çak kalbine saplanacak. Artık konu şmak yok. Konu şmalar sona erdi. Ya söyledi ğimi yaparsın ya da ölürsün." Jonas sesteki iki şeyi farketti. Gençli ği ve gerçe ği. Silah şor tabancasını hemen kılıfına soktu. "Sen, siyah saçlı. Tabancayı arkada şımın kula ğından çekip hemen kılıfına sok. Şimdi!" Clay Reynolds bu sözlerin ikinci defa söylenmesini beklemedi. Alain gırtla ğındaki bıçak çekilince uzun uzun, titrek titrek sol uk aldı. Cuthbert etrafına bakınmadı. Dirse ğini bükmü ş, sapanın lasti ğini germi şti. Roland, "Sen bardaki," dedi. "Tabancanı kılıfına ko y." Depape isteneni yaptı. Yaralı parma ğı tabanca kayı şına çarptı ğı için yüzünü buru şturdu. Cuthbert ancak o tabancasını yerine soktuktan sonra sapanı tutan e lini gev şetti ve bilyenin avucuna dü şmesini sa ğladı. Geli şmeler sonuna varırken bütün bu olayların nedeni unu tulmu ştu. Şimdi Sheemie aya ğa kalkarak salonda hantalca ko ştu. Yanakları gözya şlarından ıslanmı ştı. Cuthbert'in ellerinden birini tutup birkaç defa öpt ü. (Ba şka zaman bu şapırtılar di ğerlerine komik gelebilirdi.) Çocuk delikanlının eli ni bir an yana ğına bastırdı. Sonra Reynolds'un yanından geçerek yarasa gibi kapının sa ğ kanadını itti. Ve hâlâ yarı sarho ş olan ve gözlerinden uyku akan şerifin kollarına dü ştü. Avery'yi Sheb hapishaneden ça ğırmı ştı. Şerif Belediye Ba şkanı'nın resmi ziyaretinden sonra hücrelerden birinde sızmı ştı. "Bu tam bir rezalet, öyle de ğil mi?" Konuşan Avery'ydi. Kimse cevap vermedi. Şerif de bunu beklemiyordu zaten. Çıkarlarını biliyorlarsa bir şey söylememeleri gerekirdi. Hapishanedeki büro üç güçlü kuvvetli delikanlıyı ve iri bir şerifi alamayacak kadar küçüktü. Avery bu yüzden onları yakındaki Ken t Toplantı Salonu'na götürmü ştü. Burada kiri şlerde güvercinler kanat çırpıyorlardı. Podyumun gerisindeki büyük saat düzenle tıkırdıyordu. Sade bir odaydı burası. Ama yine de şerif iyi yer seçmi şti. Kentliler ve Baronluk toprak sahipleri yüzyıllardan beri karar v ermek, yasa çıkarmak ve zaman zaman da kötü sorunlar yaratan birilerini batıya gö ndermek için burada toplanırlardı. Ayın ı şıklarının süzüldü ğü karanlık yerde ciddi bir hava vardı. Roland ihtiyar Jonas'ın bile bunu hissetti ğini sezdi. Salon Şerif Hark Avery'ye başka ko şullarda elde edemeyece ği bir otorite veriyordu. Salona "çıplak banklar" denen me şe a ğacından yapılmı ş sıralar konmu ştu. Oturulacak ya da sırt dayanılacak yerlerde yastık d a yoktu. Otuz bank vardı salonda. Ortadaki geni ş açıklı ğın iki yanına otuzar sıra dizilmi şti. Jonas, Depape ve Reynolds açıklı ğın solundaki ilk bankta oturuyorlardı. Roland,

Page 127: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Cuthbert ve Alain ise sa ğda, onların tam kar şısında. Reynolds ve Depape utançla somurtmu şlardı. Jonas'ın sakin ve so ğuk bir hali vardı. Will Dearborn'un küçük grubu sessizce bekliyordu. Roland, Cuthbert'e onun anlayaca ğını umdu ğu bir biçimde anlamlı anlamlı bakmı ştı: Küstah bir tek kelime söylersen, o dilini koparırım! Arkada şı bunu anlamı ş gibiydi; o budalaca "nöbetçisi" kurukafayı da bir yere saklamı ştı. Bu da iyiye i şaretti. Avery tekrarladı. "Bu tam bir rezalet." Derin derin soludu. Nefesi alkol kokulu bir rüzgâr gibi di ğerlerinin yüzlerine çarptı. Şerif podyumun kenarına ili şmiş, kısa bacaklarını a şağıya sarkıtmı ştı. Silah şorlarla delikanlılar bezginlikle karı şık bir hayretle bakıyordu. Yan kapı açılarak Yardımcı Dave içeri girdi. Beyaz servis ceketini çıkarmı ş, monoklünü her zamanki haki gömle ğinin cebine sokmu ştu. Bir elinde bir fincan vardı. Di ğer elindeyse Roland'ın katlanmı ş hu ş a ğacı kabu ğuna benzetti ği bir şey. Avery, " Đlk yarısını kaynattın mı, David?" diye sordu. Şimdi suratında rahatsız olmu ş gibi bir ifade vardı. "Evet." " Đki defa kaynattın de ğil mi?" "Evet. Đki defa." "Çünkü tarif böyleydi." Dave bıkkın bıkkın, "Evet," deyip fincanı Avery'ye verdi. Şerif kabı ona do ğru uzatınca da hu ş kabu ğunun içindeki geri kalan şeyleri fincana bo şalttı. Avery kaptaki sıvıyı dalgalandırdı. Buna ku şkulu ve bıkkın bir ifadeyle bakıyordu. Sonra sıvıyı içerek yüzünü buru şturdu. " Đğrenç! Bu neden bu kadar kötü?" Jonas, "Nedir o?" diye sordu. "Ba şağrısı için toz. Tabii sarho şluk tozu da diyebilirsin. Bu ilacı o ihtiyar cadı verdi. Şu Cöos Tepesi'nde ya şayan büyücü. Nereyi kastetti ğimi biliyorsun, değil mi?" Avery, Jonas'a kurnazca baktı. Ya şlı silah şor bu bakı şın farkında değilmi ş gibi bir tavır takındı. Ama Roland onun şerifin bakı şlarının farkında oldu ğundan emindi. Ve bu ne anlama geliyordu? Đşte sana esrarlı bir şey daha! Depape, Cöos sözcü ğünü duyunca ba şını kaldırdı. Sonra yaralı parma ğını emmeyi sürdürdü. Onun ilersinde Reynolds pelerinine sarılm ı ş oturuyordu. Gözlerini sert bir tavırla kuca ğına dikmi şti. Roland ö ğrenmek istedi, "ilaç etkili oluyor mu?" "Evet, o ğlum. Ama cadının ilacının kar şılı ğını ödemeniz gerekiyor. Bunu unutmayın, her zaman ödemek zorundasınız. Puncu faz la kaçırdı ğınız zaman bu ilaç başağrısını geçiriyor. Ama ba ğırsakların müthi ş sancımasına neden oluyor. Gerçekten. Ve o gaz..." Bunu belirtmek için elini y üzüne do ğru salladı. Fincandan bir yudum daha aldı. Sonra onu bir kenara bıraktı. Eskisi gibi ciddi bir tavır takındı. Ama odadaki sıkıntılı hava biraz da ğılır gibi olmu ştu. Hepsi de bunun farkındaydılar. " Şimdi bu mesele konusunda ne yapaca ğız?" Hark Avery sa ğda, en dipte olan Reynolds'dan ba şlayarak en soldaki Alain'i -Richard Stockworth'u- a ğır a ğır süzdü. "E, çocuklar? Bir tarafta Belediye Başkanı'nın adamları. Di ğer tarafta da Birlik'in... görevlileri. Altı ki şi az kalsın cinayet i şleyeceklerdi. Neden? Bir gerizekâlı ve bir kovadan dökülen artıklar yüzünden." Önce Büyük Tabut Avcıları'nı i şaret etti. Sonra da Birlik'in sayıcılarını. " Đki barut fıçısı. Ve ortada da şi şman bir şerif. Onun için... şimdi ne dü şünüyorsunuz? Çekinmeyin, konu şun! Yolun a şağısındaki Carol'ın randevuevinde hiç çekinmiyordunuz. Burada da çekinm eyin!" Kimse bir şey söylemedi. Avery o pis sıvıdan birkaç yudum daha aldı. Sonra fincanı bırakarak di ğerlerine kararlı bir tavırla baktı. Ondan sonraki s özleri Roland'ı pek şaşırtmadı. Bu tam Avery gibi bir adamdan bekleyece ği gibi şeydi. Hatta ses tonuna kadar. Şerif bu ses tonuyla kendini gerekti ğinde zor kararlar verebilecek bir erkek saydı ğını açıklıyordu. "Size ne yapaca ğımızı söyleyece ğim. Olayı unutaca ğız." Şerif şimdi gürültülü itirazlar bekleyen ve bununla ba şa çıkmaya hazır olan bir adam tavrı takındı. Kimse konu şmadığı ve ayaklarını yere sürmedi ği için şaşalayıp sıkıldı. Ama yapması gereken bir görevi vard ı ve gece saatleri de geçiyordu. Şerif omuzlarını dikle ştirerek konu şmasını sürdürdü.

Page 128: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

"Önümüzdeki üç dört ayı kimin kimi öldürece ğini bekleyerek geçiremem. Hayır! Ayrıca yarım akıllı Sheemie yüzünden kavga çıkarman ızın cezasını da ben çekemem! "Sizin pratik yanınıza hitap ediyorum, çocuklar! Bu rada kaldı ğınız sürede sizin dostunuz ya da dü şmanınız olabilece ğimi unutmayın... Ama soylu yanınıza hitap etmezsem hata yapmı ş olurum. Güçlü ve hassas soylu bir yanınız oldu ğundan eminim." Şerif şimdi de soylu bir tavır takınmaya çalı ştı. Ama Roland'a göre hiç de başarılı olamadı. Avery dikkatini Jonas'a verdi. "Sai, Birlik'ten gelen üç gencin ba şına dert açmayı isteyece ğine inanamam. Birlik hemen hemen elli ku şak boyunca bizim anamızın sütü ve babamızın da koruyucu eli gibi oldu. Ona kar şı herhalde saygısızlık etmek istemezsin. Öyle değil mi?" Jonas ba şını salladı ve yüzünde yine o hafif, alaycı tebessü m belirdi. Avery de ba şıyla onayladı. Böylece i şlerin yolunda gitti ğini belirtiyordu. "Hepinizin de yapması gereken i şleri, yerine getirmesi gereken görevleri var. Böyle bir şeyin i şlerinize engel olmasını herhalde istemezsiniz." Bu kez hepsi ba şlarını, "Hayır," der gibi salladılar. "Onun için ben şimdi sizden şunu yapmanızı istiyorum, aya ğa kalkarak birbirinize dönün ve el sıkı şın. Birbirinizden özür dileyin. Bunu yapmazsanız o zaman şafak sökerken atlarınıza biner ve batıya gidersiniz. Bu da bana vızgelir." Avery fincanı alıp bu sefer sıvıdan daha fazla içti . Roland adamın elinin hafifçe titredi ğini farketti. Buna da şaşmadı. Şerifinki sadece blöftü tabii. Jonas, Reynolds ve Depape'in elindeki o küçük mavi tabut dövmelerini gördü ğü an otoritesinin onlara i şlemeyece ğini anlamı ş olmalıydı. Herhalde bu geceden sonra Roland, Cuthbert ve Alain için de aynı şeyleri dü şünecekti. Yani Dearborn, Stockworth ve Heath konusunda. Şerifin bütün umudu hepsinin çıkarlarını düşünmeleriydi. Roland bunu dü şünüyordu zaten. Jonas da öyle. Çünkü delikanlı aya ğa kalkarken o da aynı şeyi yaptı. Avery biraz irkildi. Sanki Jonas'ın tabancasını, De arborn'un da belindeki bıça ğını çekmesini bekliyordu. Soluk solu ğa meyhaneye girdi ği sırada delikanlının silah şorun sırtına dayadı ğı o bıça ğı. Ama ne tabanca çeken oldu, ne de bıçak. Jonas, Rola nd'a do ğru dönerek elini uzattı. O ince, titrek sesiyle, " Şerif haklı, o ğlum," dedi. "Evet." "Ya şlı bir adamın elini sıkar ve her şeye yeniden ba şlayaca ğına söz verir misin?" "Evet." Roland da elini uzattı. Jonas onun parmaklarını kavradı. "Senden özür diliy orum." "Ben de özür diliyorum, Bay Jonas." Roland sol elin i boynuna vurdu. Ya şlılarla konu şulurken böyle yapılması gerekiyordu. Đkisi yerlerine otururken Alain'le Reynolds kalktıla r. Sanki daha önce bu törenin provasını yapmı ş gibi düzgünce. En son aya ğa kalkanlar Cuthbert'le Depape oldu. Roland, Cuthbert'in yine saçmalayaca ğından hemen hemen emindi. O budala dayanamayacaktı. Delikanlı, ama Bert de bu g ece Depape'in alay edilmeyecek bir adam oldu ğunu herhalde anladı, diye dü şündü. Bert, "Özür diliyorum," dedi. Sesi hayran olunacak kadar ciddiydi. Depape mırıldandı. "Ben de öyle." Kanlı elini uzatt ı. Roland'ın gözlerinin önünde bir an kâbuslara yakı şacak bir sahne belirdi. Cuthbert silah şorun elini olanca gücüyle sıkacak ve kızıl saçlı adam da sıcak bir sobaya konmu ş bir bayku ş gibi ba ğıracaktı. Ama Bert bu konuda da konu şurken oldu ğu gibi yine dikkatli davrandı. Kendini tuttu. Avery podyumun kenarında, tombul bacaklarını sarkıt mış oturuyor, bir amcaya yakı şan bir ne şeyle onlara bakıyordu. Hatta yardımcısı Dave bile g ülümsüyordu. " Şimdi ben de hepinizle el sıkı şaca ğım. Sonra da sizi buradan yollayaca ğım. Çünkü artık geç oldu. Gerçekten. Ve benim gibilerin güzellik uykularına ihtiyaçları vardır." Şerif güldü. Ama kimse ona katılmayınca yüzünde sıkı ntılı bir ifade belirdi. Podyumdan inerek el sıkmaya ba şladı. Bunu uzun ve fırtınalı bir sevi şme döneminden sonra inatçı bir çifti evlendirmeyi b aşaran bir rahibin heyecanıyla yapıyordu.

Page 129: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Dı şarı çıktıkları zaman ay artık batmı ştı. Temiz Denizin ötesinde gökyüzünde ilk ı şıklar beliriyordu. Jonas, "Belki tekrar kar şıla şırız, sai," dedi. Roland, "Evet, belki," diyerek atına bindi. Büyük Tabut Avcıları Deniz Kıyısı'nın bir buçuk kil ometre kadar güneyindeki bekçinin evinde kalıyorlardı. Burası kentten yedi b uçuk kilometre uzaklıktaydı. Jonas yarı yolda yana saptı. Orada aydınlanmaya ba şlayan kayalık dik yamaç denize do ğru iniyordu. " Đn bakalım, bayım." Silah şor Depape'e bakıyordu. "Jonas... Jonas... Ben..." " Đn," dedim. Dudaklarını sinirli sinirli di şleyen Depape atından indi. "Gözlü ğünü çıkar." "Ne oluyor, Jonas? Ben..." "Gözlü ğünün kırılmasını istiyorsan o zaman bırak kalsın." Depape di şlerini duda ğına geçirerek altın çerçeveli gözlü ğünü çıkardı. Daha bunu yaparken Jonas genç adamın ba şının yanına müthi ş bir yumruk indirdi. Depape haykırdı ve yalpalayarak uçuruma yakla ştı. Jonas öne atıldı. Yumru ğu indirdi ği anda oldu ğu gibi çok hızlı hareket ediyordu. Depape tam uçuru ma yuvarlanaca ğı sırada onu gömle ğinin önünden yakaladı. Gömle ğin kuma şını elinde bükerek Depape'i kendine do ğru çekti. Derin bir soluk alırken burnuna çam reçin esi ve Depape'in ter kokusu geldi. Jonas soluk solu ğa, "Seni a şağıya atmalıyım," diye homurdandı. "Bize ne kadar zarar verdi ğinin farkında mısın?" "Ben... Jonas, kötü bir niyetim... ben sadece biraz e ğlenmek... onların nasıl olduklarını nereden bilecektik..." Jonas'ın eli yava ş yava ş gev şedi. Depape'in tela şla söyledi ği son sözler onu etkilemi şti. "Onların nasıl olduklarını nereden bilecektik?" Bu düzgün bir cümle değildi, ama do ğruydu. "Bu gece kavga çıkmasaydı onların nasıl biri leri oldu ğunu belki de hiç ö ğrenemeyecektik." Bu açıdan bakıldı ğı zaman Depape onlara iyilik etmi ş bile sayılırdı. Tanıdı ğın iblis, tanımadı ğın şeytana her zaman tercih edilirdi. Yine de bu olay duyulacak ve herkes gülec ekti. Ama belki böylesi daha iyiydi. O gülü şmeler zamanı gelince sona erecekti. "Jonas, senden özür diliyorum!" Yaşlı silah şor, "Ke ş sesini," dedi. Do ğuda güne ş kısa bir süre sonra ufuktan yukarıya tırmanacaktı. Çaba ve keder dolu bu dünyan ın görece ği yeni günü ilk ı şıklarıyla aydınlatacaktı. "Seni a şağıya atacak de ğilim. Çünkü o zaman Clay'i de atmam, sonra da ikinizi izlemem gerekecek. O piç ler sana yaptıkları gibi, bizi de zor duruma dü şürdüler. Öyle de ğil mi?" Depape, "Evet, öyle," demek istiyordu ama bu tehlik eli olurdu. Đhtiyatlı davranarak sesini çıkarmadı. "Buraya gel, Clay." Reynolds atından indi. " Şimdi çömelelim." Üç silah şor çömeldi. Botlarının topuklarını kaldırmı ş burunlarının ucunda duruyorlardı. Jonas bir otu kopararak dudaklarının arasına sıkı ştırdı. "Bize o piçler Birlik'ten geldiklerini söylediler. Bize öyl e söylendi. Buna inanmamamız için bir neden yoktu. Kötü çocuklar Temiz Deniz kıy ısında uyuklayan Mejis Baronlu ğu'na gönderilmi şlerdi. Çalı şacaklardı, Görevlerinin be şte üçü ceza, beşte ikisi de kefaretti. Bize böyle söylemediler mi?" Đki silah şor ba şlarını, "Evet," der gibi salladılar. "Bu geceden sonra ikiniz de bu hikâyeye inanıyor mu sunuz?" Depape bu sefer de, "Hayır," dermi şçesine kafasını salladı. Clay de öyle. Depape, "Onlar zengin çocukları olabilirler," dedi. "Ama hepsi bu kadar de ğil. Bu geceki davranı şlarına bakıyorum da... Onlar tıpkı..." Sesi hafifle di. Düşüncesini tamamlamak pek istemiyordu. Çok gülünç bir şeydi bu. Ama Jonas tamamlamaya hazırdı. "O çocuklar birer si lah şor gibi davrandılar." Depape de, Reynolds da önce sesini çıkarmadı. Sonra Clay Reynolds, "Ama onlar çok genç, Eldred," diye itiraz etti. "Yani yıl bakı mından." "Belki de silah şor çıra ğı olabilecek ya ştalar. Her neyse... Bunu ö ğrenece ğiz..." Jonas, Depape'e döndü. "Atla bir yolculuk yapacaksı n ahbap."

Page 130: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

"Ama Jonas!" "Bu gece hiçbirimiz de ba şarılı olamadık. Ama olay çıkmasına neden olan salak sensin." Jonas, Depape'e baktı. Ama o gözlerini yer e dikti. "Onların izini sürerek geri gideceksin, Roy. Benim merakımı gidere cek cevaplar alıncaya kadar sorular soracaksın. Clay'le ben daha çok, bekleyece ğiz ve gözetleyece ğiz. Hatta onlarla şato oyunu oynayaca ğımızı bile söyleyebilirim. Onlar bizden şüphelenmeden yeterince bilgi edindi ğimiz zaman belki oynarız da." Ağzındaki otu ısırdı. Otun uzun ucu yuvarlanarak Jona s'ın botlarının arasına düştü. "Onun elini neden sıktı ğımı biliyor musun? Dearborn denilen o çocu ğun lanet olasıca elini? Çünkü şu ara kayı ğı sarsamam, çocuklar. Tam limana yakla ştı ğı sırada bunu yapamam. Latigo'yla bekledi ğimiz adamlar artık pek yakında buraya doğru gelecekler. Onlar bu yöreye gelinceye kadar çıka rımız gere ği sakin sakin oturaca ğız. Ama sana şu kadarını söyleyece ğim: Hiç kimse Eldred Jonas'ın sırtına bıçak dayayamaz. Bunu yapan ölür. Şimdi beni dinle, Roy. Beni bunu sana iki defa anlatmak zorunda bırakma." Jonas dizlerinin üzerinden Depape'e do ğru e ğilerek konu şmaya ba şladı. Genç adam bir süre sonra ba şını salladı. Aslında küçük bir yolculuk ho şuna gidecekti. Yolcuların Dinlenme Yeri'ndeki son komediden sonra hava de ği şikli ği iyi olacaktı. Üç arkada ş Bar K.'ye yakla ştıkları ve güne ş de ufukta belirdi ği zaman Cuthbert uzayıp giden sessizli ği bozdu. "Eh! Bu e ğlenceli ve e ğitici bir gece oldu. Öyle değil mi?" Roland da cevap vermedi, Alain de. Cuthbert tekrar eyerinin ka şındaki yerine taktı ğı karga kafasına do ğru e ğildi. "Ya sen ne diyorsun, eski dost? Bu gecenin zevkini çıkardık mı? Ziyafet bir daire dans ı. Ve geceyi ölümle burun buruna gelerek tamamladık. Bu sana zevk verdi mi?" "Nöbetçi" iri kara gözleriyle Cuthbert'in atının ön üne do ğru baktı. Delikanlı, "Konu şamayacak kadar yorgun oldu ğunu söylüyor," diyerek esnedi, "Aslında ben de öyle." Roland'a döndü. "Bay Jonas s eninle el sıkı ştıktan sonra onun gözlerinin içine baktım, Will. O seni öldürmek niyetinde." Roland, "Evet," der gibi ba şını salladı. Alain atıldı. "Onlar hepimizi öldürmek niyetindeler ." Roland ba şıyla onayladı. "Bu i şi onlar için güçle ştirece ğiz. Ama o üçlü hakkımızda ziyafet sırasında ö ğrendiklerinden daha fazla şey biliyor artık. Bir daha onlara arkadan sokulamayaca ğız." Durdu. Jonas'ın onlardan dört buçuk kilometre ötede yaptı ğı gibi, ama Roland ve arkada şları do ğruca Temiz Deniz'e de ğil, uçuruma inen uzun yamaca bakıyorlardı, Bir at sürüsü batıdan do ğuya do ğru gidiyordu. Hayvanlar bu ı şıkta gölgelere benziyorlardı. Alain, "Ne görüyorsun, Roland?" diye sordu biraz da çekinerek. Delikanlı, "Bela," dedi. "Ve bizim yolumuzun üzerin de." Sonra atını mahmuzlayarak yola devam etti. Grup Bar K.'deki yat akhaneye varmadan Roland yine Susan'ı dü şünmeye ba şlamı ştı. Ba şını çuvaldan yapılmı ş yastı ğına koyduktan be ş dakika sonra da kızı rüyasında görüyordu artık. 7. Uçurumun Kenarında Belediye Ba şkanı'nın evindeki ziyafet ve Yolcuların Dinlenme Ye ri'ndeki olayın üzerinden üç hafta geçmi şti. Roland'ın ka-tet'iyle Jonas'ın grubu arasında b ir sorun çıkmamı ştı. Gökyüzünde Öpen Ay küçülmü ş, yerine Satıcının Ayı incecik bir hilal halinde gözükmü ştü. Günler güne şli ve sıcaktı. Ya şlılar bunun hatırladıkları en güzel yaz oldu ğunu söylüyorlardı. Yine güzel bir yaz günü ö ğleye do ğru Susan Delgado, Pylon adlı iki yıllık bir roso'yu uçurumun yanından kuzeye do ğru sürüyordu. Rüzgâr kızın gözya şlarını kurutmu ştu, şimdi ba ğlamayıp serbest bıraktı ğı saçlarını arkasında uçuruyordu. Susan, Pylon'un daha hızlı gitmesini istiyordu. Mah muzsuz botlarıyla hayvanın iki yanına vurdu. At hemen biraz hızlandı. Kulaklar ı ba şına yapı şmış, kuyru ğu dikle şmişti. Susan kot pantolonuyla rengi solmu ş, çok büyük bir haki gömlek giymi şti. (Bu babasının gömleklerinden biriydi. Ve soruna da bu giysi neden olmu ştu.) Kız hafif çalı şma eyerinin üzerinden e ğilerek bir eliyle ka şı yakaladı. Di ğer eliyle de atın güçlü, ipek gibi boynunun yanını okşadı.

Page 131: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

"Daha hızlı," diye fısıldadı. "Daha hızlı. Haydi, o ğlum!" Pylon biraz daha hızlandı. Kız onun daha da hızlana bilece ğini biliyordu. Hatta düşündüğünden daha da hızlı gidebilecekti at. Uçurumun yakınındaki en yüksek sırtta hızla ilerled iler. Susan a şağıya do ğru inen yemye şil ve sapsarı yamacı görmüyordu bile. Toprakların T emiz Denizin mavi sisleri arasında nasıl kayboldu ğuyla da ilgilenmiyordu. Bugün sadece Pylon'un hafif bir gökgürültüsüne benzeyen düzgün nal sesler ini duymak ve atın kaslarını büzüp açmasını hissetmek istiyordu. Susan kendi dü şüncelerinden kaçmaya çalı şıyordu. Ve her şeye, bu sabah a şağıya ata binmek için arkasında babasının eski gömle ğiyle inmesi neden olmu ştu. Cord Hala fırının ba şındaydı. Sabahlı ğına sarınmı ştı. Ba şında hâlâ saç filesi vardı. Bir kâseye yulaf ezmesi koyarak sofraya geti rdi. Susan halası elinde kâseyle ona do ğru döner dönmez sorun çıkaca ğını anladı. Kadının dudakları seğiriyordu. Cord Hala Susan'ın soydu ğu portakala ho şnutsuzca baktı. O zamana kadar çoktan eline geçmi ş olması gereken gümü şler ve altınlar yüzünden hâlâ öfkeliydi. Bu paranın verilmesi cadı alay edercesin e Susan'ın sonbahara kadar beklemesine karar verdi ği için daha da gecikecekti. Ama asıl neden bu de ğildi. Ve Susan da bunu biliyordu. Kısacası halayla yeğen birbirlerinden iyice bıkmı şlardı. Para Cordelia'nın dü şkırıklı ğına u ğramasına neden olan tek beklentisi de ğildi. Uçurumun hemen yanındaki bu evde yazın artık yalnız kalaca ğını ummu ştu... Tabii Bay Eldred Jonas da onu zaman zaman gör meye gelecekti. Cordelia'nın adamı be ğendi ği anla şılıyordu. Ama i şte kadınla Susan hâlâ aynı evdelerdi. Bu iki ki şiden biri ya şlanmaya ba şlamı ştı. Ho şnutsuzluk dolu suratı zayıftı, hiçbir şeyi be ğenmedi ğini belirten dudakları da ipince. Yüksek yakalı giysilerinin altında gö ğüsleri küçücüktü. (Cordelia, Susan'a sık sık, "Önce boyun ya şlanır," diyordu.) Kestane rengi saçlarının eski par laklı ğı kalmamı ş, aralarında tel tel beyazlar belirmeye ba şlamı ştı. Buna kar şılık di ğeri genç, zeki ve çevikti; fiziki güzelli ğinin doru ğuna yakla şıyordu. Halayla ye ğen birbirlerinin sinirine dokunuyorlardı. Her söz sank i kıvılcımlar çıkmasına neden oluyordu. Buna şaşmamak gerekirdi, ikisine de büyük sevgisi olan ve o nların birbirlerini sevmelerini sa ğlayacak adam ölmü ştü. Cordelia kâseyi masaya koyarak, "O ata mı bineceksi n?" diye sordu. Sabah güneşinin aydınlattı ğı yere oturdu. Uygunsuz bir yerdi bu. Bay Jonas ora da olsaydı Cordelia bunu kesinlikle yapmazdı. Güçlü ı şık yüzünü oyulmu ş bir maskeye dönüştürüyordu. A ğzının bir yanında uçuk çıkmı ştı. Do ğru dürüst uyuyamadı ğı zaman hep böyle olurdu. Susan, "Evet," dedi. "Öyleyse ondan daha fazlasını yemelisin. O saat dok uza kadar seni tutmaz, kız." "Pekâlâ tutar." Susan portakal dilimlerini daha hız lı yemeye ba şladı. Lafın dönüp dola şıp nereye varaca ğını biliyordu. Halasının gözlerindeki ho şnutsuzlu ğun ve nefretin de farkındaydı. Sorun çıkmadan sofradan kalkıp gitmek istiyordu. Cord Hala, "Neden sana da bundan bir kâse vermemi i stemiyorsun?" diyerek kaşı ğını yulaf ezmesine gürültüyle soktu. Susan bunu bir at aya ğını çamura -ya da pisli ğe- soktu ğu zaman çıkan sese benzetti. Midesi büzüldü. "Bu se ni ö ğle yemeğine kadar tutar. Yani o kadar uzun süre ata binecek sen. Tabii senin gibi zarif bir hanımefendi ev i şleriyle ilgilenmek zahmetine katlanmaz..." " Đşleri bitirdim." Susan, "Bunu sen de biliyorsun," di ye eklemedi. "Sen aynanın önünde oturup o uçu ğu yoklarken ben i şleri yaptım." Cordelia Hala bulamaca kaymak gibi tereya ğı da attı. Susan kadının bütün bunları yemesine ra ğmen hâlâ nasıl sıpsıska kalabildi ğini anlayamıyordu. Kız ya ğın erimesini seyretti. Ona bir an kahvaltı uygarca bir biçimde sona erecekmi ş gibi geldi. Ondan sonra da gömlek meselesi çıktı. "Gitmeden önce o arkandaki paçavrayı çıkarmanı isti yorum,. Susan. Thorin'in sana geçen hafta yolladı ğı yeni binici bluzlarından birini giy. Hiç olmazsa ona bu kadar..." Cordelia sözünü kesmeseydi Susan'ın öfkesi yine de ta şacaktı Kız elini gömle ğin koluna sürdü. Bunun dokusu ho şuna gidiyordu. Yıkana yıkana kadifeye benzemi şti. "Bu paçavra babamındı."

Page 132: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Cornelia burun kıvırdı. "Evet, Pat'indi. O senin iç in çok büyük. Ve eski de. Zaten uygun bir kılık de ğil. Belki daha küçükken bir erke ğin dü ğmeli gömle ğini giymenin bir sakıncası olmazdı. Ama artık gö ğüslerin geli şti, bir kadınınki gibi..." Binici bluzları bir kö şeye askılarla asılmı ştı. Dört gün önce gönderilmi ş olmasına kar şın Susan onları alıp odasına çıkarma zahmetine bile girmemi şti. Üç bluz yollamı ştı Thorin. Hepsi de ipektendi. Biri kırmızı, biri y eşil, biri de mavi. Herhalde küçük bir servet de ğerindeydi bunlar. Ama Susan bu iddialı giysilerden nefret ediyordu. Bluzlar kırmalarla süs lenmi şti. Kolları rüzgârda gözalıcı bir biçimde dalgalanacaktı. Yakaları budal aca denecek kadar geni ş ve yumuşacıktı... Tabii gö ğüs kısımları da iyice açıktı. Susan, Thorin'in kar şısına o bluzlardan biriyle çıkarsa adam sadece onun dekol tesini görecekti herhalde. Ama tabii Susan'ın ona böyle görünmek gibi bir niye ti yoktu. Tabii mümkünse. Susan, "'Bir kadınınki gibi,' diye tanımladı ğın gö ğüslerim beni ilgilendirmiyor," dedi. "Onların ben atla dola şırken ba şkaları ilgilendirece ğini de sanmıyorum." "Belki ilgilendirmez, belki de ilgilendirir. Baronl uk'un çiftçilerinden biri seni görebilir. Hatta Rennie bile. Senin de bildi ğin gibi sık sık o tarafa gidiyor. Hart'a onun sana nezaketle hediye etti ği camisa'larından birini giymi ş oldu ğunu söylemesinin bir zararı olmaz. Öyle de ğil mi? Neden bu kadar dikkafalısın, kız? Neden her zaman isteksiz ve haks ız davranıyorsun?" Susan, "Bu konu şu ya da bu biçimde seni neden ilgilendiriyor?" diye sordu. "Sen paranı aldın ya. Öyle de ğil mi? Ve daha fazlasını da alacaksın. Adam benimle yattıktan sonra." Cord Hala'nın suratı geçirdi ği şok yüzünden bembeyaz kesildi. Öfkeyle masanın üzerinden e ğilerek kızı tokatladı. "Evimde bu kelimeyi nasıl sö yleyebiliyorsun, gidi sürtük? Bu ne cüret?" Susan'ın gözleri doldu. Özellikle kadın "evimde" de di ği için. "Burası benim babamın evi! Onun ve benim evim! Senin gidecek hiçb ir yerin yoktu. Belki Fakir Mahallesi'ne gitmek zorunda kalacaktın. Babam sana acıyıp evine aldı! Seni evine aldı, hala!" Kızın elinde son iki portakal dilimi kalmı ştı. Onları kadının suratına attı. Sonra masadan kalkmak için öyle hızla geriledi ki, sandalyesi sarsıldı, iskemle devrilirken kız da yere yuvarlandı. Halasının gölge si Susan'ın üzerine dü ştü. Kız tela şla sürünerek bu gölgeden kaçtı. Saçları yüzüne dü şmüştü, tokatın indi ği yer zonkluyordu. Ya şlar gözlerini yakıyordu. Bo ğazı şi şmiş, sanki kavrulmu ştu. Cordelia, "Seni nankör!" dedi. Sesi yumu şak ve kin doluydu; kızı ok şayacakmı ş gibi konu şuyordu. "Senin için bütün yaptıklarımdan sonra... H art Thorin'in bütün lütuflarından sonra... Ah! Bu sabah binmeyi dü şündüğün o beygir bile Hart'ın bir hediyesi..." Halasının gerçekleri böyle çarpıtması yüzünden öfke sinden çıldıran Susan tiz bir sesle, "PYLON B ĐZĐMDĐ," diye ba ğırdı. "HEPS Đ DE B ĐZĐMDĐ! ATLAR. TOPRAKLAR... ONLAR BĐZĐMDĐ!" Cordelia, "Sesini alçalt," dedi. Susan derin bir soluk alarak kendine hakim olmaya ç alı ştı. Yüzüne dü şen saçlarını geriye itti. Yana ğında Cord Hala'nın elinin kırmızı izi kalmı ştı. Kadın bunu görünce biraz irkildi. Susan, "Babam bütün bunlara hiçbir zaman izin verme zdi," dedi. "Hart Thorin'e gitmeme hiçbir zaman razı olmazdı. Belediye Ba şkanı ya da... patronu olarak Hart Thorin hakkında ne dü şünürse dü şünsün... böyle bir şeye asla izin vermezdi. Ve sen de bunu biliyorsun. Evet, biliyorsun!" Cord Hala gözlerini devirdi. Sonra da sanki Susan'ı n çıldırdı ğını açıklamak istiyormu ş gibi parma ğıyla havada daireler çizdi. "Bu i şe sen kendin razı oldun, Çok Genç ve Çok Güzel Kızımız! Evet, sen razı oldun ya! Şimdi çocukça bunalımların yüzünden bu i şten vazgeçmek istiyorsan..." Susan, "Evet," diye ba şını salladı. "Bu alı şveri şe razı oldum! Evet, öyle. Ancak sen gece gündüz dırdır ederek ba şımın etini yedi ğin için. A ğlayarak bana geldi ğin..." Cordelia sinirlendi. "Ben hiçbir zaman öyle bir şey yapmadım!" "Her şeyi böyle çabucak unuttun mu, hala? Evet, herhalde. Bugün sabah kahvaltısında beni tokatladı ğını unutaca ğın gibi. Ama ben unutmadım. Sen a ğladın

Page 133: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

ya! A ğladın ve bizi bu topraklardan atmalarından korktu ğunu söyledin. Yasalara göre burada oturmaya hakkımız olmadı ğından söz ettin. A ğlayarak, 'Sokaklara düşece ğiz,' dedin. Evet, sen..." Cord Hala, "Benimle böyle konu şmaktan vazgeç!" diye ba ğırdı. Susan'ın onun yaptıklarını tekrarlaması, üstelik eski dilde konu şarak bunları yüzüne vurması kadını deli ediyordu. "Eski dilde konu şmaya hiç hakkın yok! Bir koyun gibi meleyerek budalaca şikâyetlerde bulunmaya da öyle! Haydi git! Defol!" Ama Susan ba ğırmasını sürdürdü. Öfkesine engel olamıyordu artık. "Durmadan a ğladın! Bizi soka ğa atacaklarını, batıya göndereceklerini söyledin. Babamın yerini de, Hambry'yi de bir daha göremeyece ğimizden söz ettin... Beni iyice korkuttuktan sonra katandaki o konuyu açtın. Pek sevimli küçük bir bebe ğim olacaktı. Aslında zaten bizim olan topraklarımız bi ze geri verilecekti! Aynı şekilde yine bizim olan atlarımızı da geri alabilece ktik! Belediye Ba şkanı'nın dürüstlü ğünü kanıtlamak için bana bir at hediye edildi. Anne sinin dünyaya getirmesine yardım etti ğim o tay! Bir tek kâ ğıt kayboldu ğu için benim olan her şeyi elimden almı şlardı. Ama şimdi zaten benim olan toprakları ve atları bana vereceklerdi. Bütün bunları hak etmek için ne yaptı m? Başkanın sana para vermesi için neyi ba şardım? Kırk yıllık karısı koridorun dibindeki odada uyurken onunla yataca ğıma söz vermekten ba şka ne yaptım?" Cord Hala öfkeyle gülümsüyordu. "Yani istedi ğin para mı? Đstiyor musun? Para istiyor musun? Pekâlâ, paran senin olacak. Onu al, sakla, kaybet, domuzlara yedir! Bu bana vızgelecek!" Ocağın yanındaki çengele asılı olan çantasını kaptı. Đçini karı ştırmaya ba şladı. Ama sonra hareketleri gitgide yava şladı. Ve tavırları da inandırıcı olmaktan çıktı. Mutfak kapısının solundaki duvarda bir ayna asılıydı. Susan aynadan halasının yüzünü görebiliyordu. Bu surattaki ifade yüzünden neredeyse yüre ğine inecekti. Cordelia'nın yüzünde nefret, üzüntü ve aç gözlülük vardı. "Vazgeç, hala! Parayı vermeyi hiç istemedi ğinin farkındayım. Zaten ben de onu istemiyorum. Bir fahi şeye yakı şacak bir şey bu." Cord Hala kıza döndü. Yüzünden şok geçirdi ği anla şılıyordu. O arada uygun biçimde çantasını da unuttu. "Bu fahi şelik de ğil, ahmak kız! Tarihin en büyük kadınlarının bazıları hükümdarların metresleriydi. Ünlü adamlardan bazılarının anneleri de hükümdarların metresleriydi. Bu fahi şelik de ğil!" . Susan kırmızı ipek bluzu asılı oldu ğu yerden kaparak üzerine tuttu. Đpek gö ğüs hattını ortaya çıkarmı ştı. "O halde Thorin bana neden bu fahi şelere yakı şan giysileri yolluyor?" "Susan!" Cord Hala'nın gözleri dolmu ştu. Kız portakal dilimleri gibi bluzu da kadının suratı na attı. Đpek Cordelia'nın ayakkabılarının üzerine dü ştü. "O kadar be ğeniyorsan bluzu yerden al ve kendin giy! Thorin'den böylesine ho şlanıyorsan, onun yata ğını da sen payla ş!" Susan dönüp kapıdan fırladı. Halasının deli gibi at tı ğı isterik çı ğlıklar onu izledi. "Sakın budalaca şeyler dü şüneyim deme! Budalaca dü şünceler aptalca hareketlere neden olur! Ve her ikisi için de artık çok geç! Sen teklifi kabul ettin!" Bunu Susan da biliyordu. Ve Pylon'u uçurumun yanınd an ne kadar hızlı sürerse sürsün bu gerçekten kaçamıyordu. Evet, kabul etmi şti. Pat Delgado kızının başındaki bu dert yüzünden deh şete kapılırdı ama bir şeyi açıkça görürdü. Söz vermi şti. Ve verilen sözler yerine getirilirdi. Bunu yapm ayanlar cehennemi boylarlardı. Susan, posillo yorulmadan hayvanı yava şlattı. Arkaya bakınca hemen hemen bir buçuk kilometre kadar ilerlemi ş oldu ğunu gördü. Atını daha da yava şlattı. E şkin, tırıs. Sonunda Pylon sadece hızlı yürümeye ba şladı. Susan derin bir soluk alıp verdi. O sabah ilk kez güne şli günün güzelli ğini farketti. Batıdaki puslu havada martılar uçu şuyorlardı. Kızın etrafında yüksek otlar vardı. Her gölgelik yerde çiçekler açmı ştı. Peygamber çiçekleri, acı baklalar, mercanlar. V e kızın en sevdi ği tatlı mavi ipek çiçekleri. Her taraftan arıların uykulu vızıltıları geliyordu. Bu ses kızı rahatlattı. Co şan duyguları biraz yatı ştı. Ve Susan kendi kendine bir şeyi itiraf edebildi... Đtiraf etti, sonra da yüksek sesle söyledi. "Will Dearborn," dedi ve delikanlının adını söyledi ği için ürperdi Oysa Pylon ve arılardan ba şka onu duyacak kimse yoktu.

Page 134: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Susan bu nedenle ismi tekrarladı. Ve hemen arkasınd an elini kaldırarak bile ğinin içini öptü. Kanın yüzeye yakın aktı ğı yeri. Dü şünmeden yaptı ğı bu hareket onu şaşırtmı ş, böyle bir şey yapaca ğı aklına gelmemi şti. Cildinin tadı ve teri onu heyecanlandırdı. Sonra babasının her zaman savurdu ğu küfürü tekrarladı. "Lanet olsun!" Ve botunun üzerinden ileriye tükürdü. Şu son üç hafta Will Dearborn ya şamının altüst olmasına yol açmı ştı. Karı şık siyah saçları, insanı sarsan mavi gözleri ve di ğerlerini amansızca yargılayan tavırlarıyla. "Ben di kkatli davranabilirim, sai. Ama dürüstlük? Bu kelimeyi bilmenize bile şaşırdım." Susan'ın bu sözleri her dü şünüşünde kanı öfke ve utançla kaynamaya ba şlıyordu. "Beni yargılamaya nasıl cüret etti? Do ğduğu günden beri lüks içinde ya şamış. Bu kesin. Hizmetkârlar her kaprisini yerine getirmi şler. Çok fazla altın da verilmi ş ona. Đhtiyacı olmayacak kadar. Đstediklerini ona bedava bile verirlermi ş. Yaltaklanmak için. Öyle bir çocuk -evet o aslında sadece bir çocuk- kar şıla ştı ğım o zorlukları, o seçenekleri nereden bilecek? Hat ta Hemphillli Bay Will Dearborn aslında seçimi benim yapmadı ğımı nereden anlayacak? Beni bu yola sapmaya zorladılar. Ana kedi kaçan yavrusunu kutuya geri götürdü ğü zaman yaptı ğı gibi. Ensesinden yakalayarak. Ama bütün bunlara ra ğmen delikanlı kızın aklından çıkmıyordu. Cord Hala farkında değilse bile Susan o sabahki kavgada üçüncü bir ki şinin bulundu ğunu biliyordu. Susan'ın bildi ği ba şka bir şey daha vardı. Halasını fena halde sarsacak bir şey. Will Dearborn da onu unutmamı ştı. Kar şılama ziyafeti ve Dearborn'un o korkunç sözlerinden bir hafta sonra Yolcuların Dinlenme Yeri'nde temizlik yapan çocuk S usan'la halasının payla ştıkları eve gelmi şti. Herkes delikanlıyı Sheemie diye ça ğırıyordu. Çocu ğun elinde büyük bir demet vardı. Daha çok uçurumda yet i şen kır çiçeklerinden olu şmuştu demet, ama aralarında pembe yaban gülleri de var dı. Bunlar pembe imla i şaretlerine benziyordu. Sheemie kızın kendisini ça ğırmasını beklemeden bahçe kapısını açarken sevinçle gülüyordu. Susan o sırada ön bahçe yolunu süpürüyordu. Cordeli a Hala ise arka bahçedeydi. Neyse ki... Ama şaşılacak bir durum de ğildi. Son günlerde Susan'la kadın birbirlerinden olabildi ğince uzakla ştıkları zaman biraz olsun iyi geçinebiliyorlardı. Sheemie ne şeyle, "Günaydın Pat'in kızı Susan Delgado," dedi. " Size bir görevle geldim. Sizi rahatsız ettiysem özür dilerim. Ah, ev et, ben herkes için sorun yaratıyorum. Bunu ben de onlar kadar biliyorum. Đşte bunlar sizin. Alın." Sheemie çiçekleri Susan'a uzattı. Kız çiçeklerin ar asında katlanmı ş küçük bir zarfın sıkı ştırılmı ş oldu ğunu farketti. "Susan?" Cord Hala'nın sesi evin yanından geliyor.. . ve gitgide yakla şıyordu. "Susan, bahçe kapısı mı açıldı?" Kız da, "Evet, hala," diye seslendi. Kahretsin! Bu kadının kulakları ne kadar keskindi! Susan zarfı papatyalar ve mercanların ara sından hızla, ustalıkla çekip aldı, giysisinin cebine soktu. Sheemie, "Bunu size benim üçüncü en iyi arkada şım yolladı," diye açıkladı. " Şimdi benim üç en iyi arkada şım var. Bu kadar." Çocuk iki parma ğını kaldırdı. Kaşlarını çattı. Đki parma ğını daha kaldırmayı denedi. Sonra da ne şeyle güldü. "En iyi arkada şım Arthur Heath. Đkinci en iyi arkada şım Dick Stockworth. Üçüncü en iyi arkada şım da..." Susan alçak ama tela şlı bir sesle, "Hi ş..." dedi, Sheemie'nin yüzündeki tebessüm silindi. "Sakın o üç arkada şından söz etme!" Hafif bir sıcaklık kızın cildine hızla yayılıyordu. Sanki bir hummaya tutulmu ş gibi. Sıcaklık yanaklarından boynuna indi. Sonra da tâ ayaklarına. Son hafta Hambry'de Sheemie'nin yeni dostlarından çok söz edi lmi şti. Söz edilecek ba şka konu yokmu ş gibiydi. Kızın duydu ğu hikâyeler çok garipti. Ama bunlar do ğru olmasaydı her tanık aynı şeyleri anlatır mıydı?, Cord Hala evin kö şesinden çıktı ğı sırada Susan hâlâ kendini toplamaya çalı şıyordu. Sheemie kadını görünce bir adım geriledi. Şaşkınımın yerini endi şe aldı. Cordelia'nın arı sokmalarına kar şı alerjisi vardı. Bu yüzden hasır 'brera'sının tepesinden eski bahçe elbisesinin ete ğine kadar ince bir kuma şa sarınmı ştı. Güçlü ı şıkta acayip, gölgedeyse korkunç gözüküyordu. Kılı ğına ek olarak eldivenli elinde kirli bir çim makası da var dı.

Page 135: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Kadın buketi gördü ve makası kaldırarak hızla yakla ştı. Ye ğeninin yanına geldi ği zaman makası belindeki bir ilmeye soktu. (Susan'a h alası bunu istemeye istemeye yapmı ş gibi geldi.) Cordelia yüzündeki peçeyi açtı. "Bunu sana kim yolladı?" Susan, "Bilmiyorum, hala," dedi. Sesi her şeye ra ğmen oldukça sakin çıkmı ştı. "Bu genç adam handan..." Cord Hala burun kıvırdı. "Han!" Susan konu şmasını sürdürdü. "Sheemie çiçekleri kimin yolladı ğını bilmiyor sanırım." Kız delikanlıyı bir an önce oradan gönder mek istiyordu. "O... şey... yani..." "Evet, aptalın teki. Bunu biliyorum." Cord Hala Sus an'a bir an öfkeyle baktı. Sonra da dikkatini Sheemie'ye verdi. Eldivenli elle rini dizlerine dayayarak delikanlının yüzüne yüzüne ba ğırmaya ba şladı. "BU... Ç ĐÇEKLERĐ... K ĐM... YOLLADI... GENÇ... ADAM?" Peçesinin iki yana açtı ğı parçaları tekrar birle şti. Sheemie bir adım daha geriledi. Korkmu ş gibiydi. "BELKĐ DE... BUNU... DEN ĐZ KIYISI'NDAN... B ĐRĐ... YOLLADI... Ç ĐÇEKLERĐ... GÖNDEREN... BELEDĐYE... BA ŞKANI... THOR ĐN MĐ?.. BANA... BUNU... SÖYLERSEN... SANA... B ĐR... PEN Đ... VER ĐRĐM..." Susan'ın yüre ğine indi. Sheemie'nin her şeyi söyleyece ğinden emindi. Delikanlı kızın ba şını belaya sokaca ğını kavrayacak kadar zeki de ğildi. Herhalde Will'in başı da derde girecekti. Ama Sheemie sadece, "Hayır," der gibi ba şını salladı. "Hatırlamıyorum. Kafamın içi bombo ş sai. Gerçekten. Stanley benim böcek kafalı oldu ğumu söylüyor." Ve yine ne şeyle güldü. Gülü şü çok güzeldi. Di şleri düzgün ve bembeyazdı. Cord Hala buna yüzünü buru şturarak kar şılık verdi. "Kahretsin! O halde çık git. Doğruca kente gitmelisin. Burada kaz tüyü alaca ğını umarak bekleyip durma. Seninki gibi hiçbir şeyi hatırlamayan bir çocuk bir peniye layık de ğildir. Ve sakın bir daha buraya geleyim deme! Küçük hanıma ki m çiçek yollamak isterse istesin! Beni duyuyor musun?" Sheemie hızlı hızlı ba şını salladı. Sonra, "Sai?" diye mırıldandı. Cord Hala delikanlıya öfkeyle baktı. Bugün alnındak i dikey çizgi iyice belirginle şmişti. "Neden örümcek a ğlarına sarıldın, sai?" Cordelia, "Hemen çık git, küstah köpek!" diye ba ğırdı, istedi ği zaman sesini ürkütücü hale getirebiliyordu. Sheemie korkuyla ger iye do ğru sıçrayarak ondan uzakla ştı. Cord Hala arkasından bakıyordu. Delikanlının an ayoldan do ğruca kente gitti ğinden, kapılarına gelip bah şi ş almak umuduyla beklemeyece ğinden emin olduktan sonra ye ğenine döndü. "Ah, Çok Genç ve Çok Güzel Küçük Hanım, o çiçekleri solmadan suya koy. Ve gizli hayranının kim oldu ğunu dü şünerek ortalıkta dalgın dalgın dola şma." Cordelia sonra gülümsedi. Gerçek bir tebessümdü bu. Susan'ı en çok yaralayan, aklını en çok karı ştıran şey halasının masallardaki kötü yaratıklara benzememesiydi. Ya da Cöos'lu Rhea gibi bir cadı ol maması. Susan'ın kar şısındaki bir canavar de ğildi. Cordelia sadece toplum bakımından biraz iddia lı, gümü ş ve altına hırsı olan hiç evlenmemi ş biriydi. Ve be ş parasız soka ğa atılmaktan da çok korkuyordu. Cord Hala yapmacık, tatsız bir şefkatle, "Bizim gibilerin ev i şleriyle ilgilenmeleri daha iyidir, Susie'cik," dedi. "Hayal leri, bütçeleri bunu kaldırabilecek kimselere bırakmalıdırlar." Susan çiçeklerin Will'den geldi ğinden emindi. Yanılmadı ğını da anladı. Delikanlı oldukça güzel, okunaklı bir yazıyla kâ ğıda birkaç cümle karalamı ştı. Sevgili Susan Delgado, Geçen gece yersiz sözler söyledim. Senden özür dili yorum. Seni görüp konu şabilir miyim? Gizlice görü şmeliyiz. Bu çok önemli. Beni görmeye razıysan bu pu sulayı getiren çocukla haber yolla. O güvenilir biri. Will Dearborn Will Dearborn, "Bu çok önemli," cümlesinin altını ç izmi şti. Susan onun için bu kadar önemli olan konuyu ö ğrenmeyi çok istiyordu. Bir yandan da kendi kendini uyardı. Budalaca bir şeyler yapmaktan kaçınmalıyım. Belki de Will bana â şık

Page 136: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

oldu... E ğer öyleyse suç kimde? Kim onunla konu şup atına bindi? Sirklere yakı şacak bir biçimde attan inerek ona bacaklarını kim g österdi? Kim ellerini delikanlının omuzlarına koyarak onu öptü? Susan bunları dü şünürken yanakları ve alnı alev alev yanmaya ba şladı. Ba şka bir sıcak halka da vücudundan a şağıya kaydı. Will'i öptü ğü için pi şman oldu ğundan pek de emin de ğildi. Ama hayıflansın hayıflanmasın aslında bir hat aydı bu. Şimdi Will'i görmesi daha da büyük bir hata olacaktı. Ama Susan yine de delikanlıyı görmek istiyordu. Ve için için delikanlıya duydu ğu öfkeyi bir tarafa bırakmaya hazır oldu ğunu da biliyordu. Ama verdi ği bir söz vardı. O i ğrenç söz! Kız o ak şam uyuyamadı. Karyolasında dönüp durdu. Önce cevap vermemesinin daha iyi, daha vakarlı bir davranı ş olaca ğını dü şündü. Sonra kafasında nasıl bir cevap yazaca ğını tasarladı. Bunlardan bazıları azametli, bazılar ı da buz gibiydi. Kimisindeyse hafif flörtçü bir hava vardı. Gece yarısını belirten çan çaldı. Eski gün sona erm i ş, yenisi ba şlamı ştı. Susan, bu kadarı yeter, diye kararını verdi. Karyolasından fırlayarak oda kapısına gitti. Kapıyı açıp ba şını dı şarı uzattı. Koridora baktı. Cord Hala'nın bir flütün sesini andıran horultularını duyunca kapısın ı tekrar kapattı. Pencerenin önündeki küçük yazı masasına giderek lambayı yaktı. Masanın üst çekmesinden bir tabaka par şömen kâ ğıt alıp ikiye böldü. (Hambry'de kâ ğıt ziyan etmekten daha kötü sayılan bir tek şey vardı: safkan hayvanların soyunu bozmak.) Susan hızla yazmaya ba şladı. En ufak bir tereddüdün yine kararsızlık içind e saatler geçirmesine neden olaca ğını biliyordu. Pusulaya ne ad yazdı, ne de alta imz asını attı. Cevabını bir solukta yazdı. Seni göremem. Bu uygun olmaz. Kâğıdı arka arkaya katladı. Lambasını söndürerek yata ğına döndü. Pusulayı yastı ğının altına sakladı. Ertesi gün alı şveri ş için kente gitti ği zaman Yolcuların Dinlenme Yeri'nin önünden geçti. Burası sabah saat on birde bir yolun kenarında kötü biçimde ölmü ş olan bir şeye benziyordu. Meyhanenin önündeki sıkı ştırılmı ş topraktan avluyu atların ba ğlandı ğı uzun bir parmaklık ve altındaki yalak bölüyordu. Sheemie ela rabasıyla parmaklı ğın yanından ilerliyor, bir gece önce atlardan kalan pi slikleri kürekle topluyordu. Gülünç pembe bir sombrero giymi şti ve "Altın Ayakkabılar" şarkısını söylüyordu. Susan, çok keyifli, diye dü şündü. Meyhanenin müdavimlerinden ço ğunun bu sabah onun kadar ne şeli kalkacaklarını sanmıyorum. Dü şünülecek olursa kim daha aptal? Susan kendisiyle ilgilenen birileri olup olmadı ğını anlamak için etrafına bakındı. Sonra da Sheemie'ye yakla şarak onun omzuna vurdu. Delikanlı önce korktu. Susan delikanlıya hak verdi. Duydu ğu hikâyelere göre Jonas'ın arkada şı Depape botlarına içki döktü ğü için zavallıyı öldürmeye kalkmı ştı. Sonra Sheemie kızı tanıdı. "Kentin sınırından gelen Susan Delgado, selam." Dostça bir tavırla konu şuyordu. "Sana iyi günler diliyorum, sai." Eğildi. Üç yeni dostunun Đç Baronluklar'a özgü bir biçimde verdikleri selamı komikçe taklide çalı şmıştı. Susan da gülerek bir reverans yaptı. (Aya ğında kot pantolon oldu ğu için sanki eteklerini tutuyormu ş gibi davranmak zorunda kaldı. Ama Mejis'li kadınlar böyle yapmaya alı şıktılar.) Sheemie, "Çiçeklerimi görüyor musun, sai?" diye sor arak hanın boyanmamı ş olan yan duvarını i şaret etti. Gördükleri kıza çok dokundu. Delikanlı d uvarın dibine karı şık beyaz ve mavi ipek çiçekleri dikmi şti. Çiçeklerin hem gözüpek, hem de içe dokunan bir halleri vardı. Orada hafif rüzgârda dalgalanıyorlardı. Ama arkalarında eski bir han, önlerinde de pislik dolu bir avlu vardı. "Onları sen mi yeti ştirdin, Sheemie?" "Evet. Ben yeti ştirdim. Gilead'dan Bay Arthur Heath bana sarı çiçek ler getirece ğine söz verdi." "Ben sarı ipek çiçe ği hiç görmedim." "Evet. Ben de öyle. Ama Bay Arthur Heath, Gilead'da sarı ipek çiçekleri oldu ğunu söylüyor." Sheemie, Susan'a ciddi ciddi baktı. Elin deki küre ği dimdik tutuyordu. Hazırol vaziyetindeki bir askerin tüfe ğini ya da mızra ğını tuttu ğu gibi. "Bay Arthur Heath hayatımı kurtardı Onun için her şeyi yaparım."

Page 137: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Bu sözler de Susan'a dokundu. "Gerçek mi, Sheemie?" "Ayrıca onun bir nöbetçisi de var. Bir ku ş kafası. Onunla konu şuyormu ş gibi yapıyor. O zaman gülüyor muyum? Evet, hem de iki ya nım sızlayıncaya kadar." Kız yine birilerinin kendisine bakıp bakmadı ğını anlamak için etrafına bir göz attı. (Yolun kar şısındaki totemler dı şında kimse yoktu.) Susan iyice katladı ğı pusulayı kot pantolonunun cebinden çıkardı. "Bunu benim için Bay Dearborn'a verir misin? O da s enin dostun. Öyle de ğil mi?" "Will mi? Evet." Sheemie kâ ğıdı alıp dikkatle cebine yerle ştirdi. "Bundan sakın kimseye söz etme." Delikanlı, "Hi şşş..." diyerek bir parma ğını duda ğına götürdü. Kadınların giydi ği o pembe gülünç hasır şapkanın altında gözlerini komik bir biçimde yuvarla k yuvarlak açmı ştı. "Sana çiçekleri getirdi ğim zamanki gibi. Hiçbir şey söylemem. "Sus sus sus." "Evet, öyle. Sus sus sus. Đyi günler, Sheemie." " Đyi günler, Susan Delgado." Delikanlı temizlik i şine döndü. Susan durup bir an onu seyretti. Hem endi şeliydi, hem de ho şnutsuz. Pusulayı ba şarıyla Sheemie'ye vermi şti ama şimdi onu geri almak istiyordu. Yazdı ğını çizecek ve Will'e onunla bulu şaca ğını bildirecekti. Delikanlının o mavi gözleriyle kendis ine dikkatle baktı ğını tekrar görebilseydi... Sonra Jonas'ın öbür arkada şı, şu hep pelerinle dola şanı ticaret merkezinden tembelce dı şarı çıktı. Kız onun kendisini görmedi ğinden emindi. Silah şor ba şını eğmiş, sigara sarıyordu. Ama Susan şansını zorlamak istemiyordu. Reynolds, Jonas'ın arkada şıydı ve onunla konu şuyordu. Jonas ise Cord Hala'yla. Hem de çok fazla! Cordelia onun çiçek getiren delikanlıyla kon uştu ğunu duyarsa yine sorguya çekmeye kalkı şacaktı. Ona cevap vermek istemedi ği sorular soracaktı. Bütün bunlar geride kaldı artık, Susan. Tarih oldu. Köprünün altından çok su aktı. Geçmi şi dü şünmekten vazgeçmen daha iyi olur. Susan kendi kendine böyle diyerek Pylon'u durdurup uçurum boyunca ileriye baktı. Orada dola şan ve otlayan atlara. Bu sabah şaşılacak kadar çok hayvan vardı. Ama bunun da bir yararı olmadı. Aklına durmadan Wil l Dearborn geliyordu. Onunla kar şıla şmam ne büyük şanssızlık! Cöos'tan dönerken Will'e kar şıla şmasaydım şimdiye kadar durumumu kabullenmi ş olurdum. Sonuçta ben pratik bir kızım. Verilen söz de tutulur! Bir erkekle bera ber olma fikrinin kendisini bu kadar sarsaca ğı hiç aklına gelmemi şti. Çocu ğu olaca ğı dü şüncesiyse onu heyecanlandırmı ştı. Ama Will Dearborn her şeyi de ği ştirmi şti. Susan'ın kafasına girmi ş ve oraya yerle şmişti. Dı şarı atılamayacak bir kiracı gibi. Delikanlının dans ederken söyledikleri Susan'ın aklından çıkmıyordu. Nefret e tti ğin bir şarkıyı mırıldanmaktan kendini almadı ğın gibi. O sözler budalaca şeylerdi. Kibirle söylenmi şti... Ama bunlarda biraz da gerçek payı yok muydu? Rhea, Hart Thorin konusunda haklıydı. Susan'ın bu bakımdan hiçbir ku şkusu yoktu artık. Cadılar erkeklerin istekleri konusunda haklılar, diye dü şünüyordu. Ba şka bakımlardan yanılsalar bile. Bu ho ş bir dü şünce de ğildi ama galiba gerçekti. Kızın gerekti ği şeyleri kabul etmesini Will "Kahrolasıca" Dearborn e ngelliyordu. Onu tartı şmalara zorluyordu. Kendi kula ğına bile yabancı gelen tiz ve çaresizce bir sesle hem de. Will rüyalarına da giriyordu. Onu n beline sarılıyor ve öpüyordu, öpüyor, öpüyordu. Susan attan yere atlayarak yoku ştan biraz indi. Atın dizginlerini eline sarmı ştı. Pylon yava şça onu izledi. Kız durup güneybatıdaki sislere baka rken başını e ğerek tekrar otlamaya ba şladı. Susan, Will Dearborn'u bir kere daha görmem gerekiy or, diye dü şündü. Böylece doğduğumdan beri varolan o pratik yanım tekrar i şe elkoyma fırsatını bulur. Onu normal boyda görmeliyim. Sıcak dü şüncelerim ve daha sıcak rüyalarım yüzünden Will'i devle ştirdim. Bunu yaptıktan sonra ya şamımı bildi ğim gibi sürdürürüm. Gereken şeyleri de yaparım... Belki de bu yola o nedenle sap mıştı. Bir gün önce de aynı şeyi yapmı ştı. Bundan bir gün önce de. Ondan daha önceki ünler de de. Aşağı pazarda Will'in uçurumun bu bölümünde dola ştı ğın, duymu ştu. Susan arkasını döndü. Birdenbire Will'in orada olac ağını anlamı ştı. Sanki düşünceleri delikanlıyı ça ğırmı ştı. Ya da ka'sı.

Page 138: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Ama şimdi sadece mavi gökyüzünü ve alçak sırtı gördü. Ya n yatan bir kadının üst baca ğı, kalçası ve beli gibi yumu şak kavisler çiziyordu. Susan acı bir düşkırıklı ğının kalbine doldu ğunu hissetti. Adeta bunun tadını duyabiliyordu. Islak çay yapraklarına benzeyen bir şeydi. Susan, Pylon'a do ğru döndü. Atına binerek eve dönecek ve halasından ö zür dileyecekti. Bunu yapmak zorunda oldu ğunu dü şünüyordu. Bu i şi ne çabuk hallederse o kadar iyi olacaktı. Sol üzengiye uzand ı. Üzengi biraz bükülmü ştü. Aynı anda ufukta bir atlı belirdi. Bu ki şi Susan'ın bir kadının kalçasına benzetti ği yerde dururken silueti gökyüzüne çizildi. Atlı or ada bekledi. Bir hayvanın sırtındaki bir erke ğin silueti. Ama kız onun kim oldu ğunu hemen anladı. Ani bir pani ğe kapılarak, kaç, dedi kendi kendine. Atına atla ve dörtnala uzakla ş! Buradan git! Korkunç bir şey olmadan buradan kaç!.. Bu gerçek bir ka'ya dönüşmeden, seni ve planlarını bir rüzgâr gibi uzaklara uçurmadan önce! Ama Susan kaçmadı. Bir elinde Pylon'un dizginleriyl e duruyordu. Rosillo ba şını kaldırarak ona baktı ve usulca ki şnedi. Yamaçtan inen i ğdi ş edilmi ş doru küheylanı selamlıyordu. Kız atına bir şeyler mırıldandı. Will yakla ştı ve ba şını e ğerek Susan'a baktı. Sonra zarif bir hareketle attan indi. Kız bunca yıl ata binmesine ra ğmen bu bakımdan delikanlıyla yan şamayacağını dü şündü. Will bu sefer ne aya ğını uzatarak topu ğuna bastı, ne de şapkasını sallayarak komik bir ciddilikle selam verd i. Bu kez Susan'ı ısrarla, ciddi ciddi süzüyordu. Bakı şları kızı sarsacak kadar olgun bir insanınki gibiydi, Uçurumun o derin sessizli ğinde iki genç birbirlerine baktılar. Gilead'lı Rola nd ve Mejis'li Susan. Ve kız rüzgârın kalbinde esmeye başladı ğını hissetti. Bu onu hem korkuttu,, hem de sevindirdi. E şit derecede. Will, "Günaydın, Susan," dedi. "Seni tekrar gördü ğüm için seviniyorum." Kız bir şey söylemedi. Delikanlıyı süzüyor ve bekliyordu. Ac aba Will kalbimin atı şlarını benim gibi duyabiliyor mu? Tabii duymuyor. B u romantik saçmalıklardan biri! Ama yine de yarı çapı elli metre olan bir ala nda kalbinin nasıl çarptı ğını her canlı duyabilirmi ş gibi geliyordu. Will öne do ğru bir adım attı. Kız bir adım geriledi. Delikanlıy a ku şkuyla bakıyordu. Will bir an ba şını e ğdi. Tekrar kaldırdı ğı zaman dudakları gerilmi şti. "Senden özür diliyorum," dedi. "Öyle mi?" Kızın sesi so ğuktu. "O gece o sözleri söylemeye hiç hakkım yoktu." Susan bu sözleri duyunca bir an öfkelendi. "Hakkın olup olmadı ğı beni ilgilendirmiyor! Beni ilgilendiren o sözlerin haksı zca olması! Beni 'kıran da bu oldu!" Sol gözüne dolan ya şlardan bir damla yana ğından kaydı. Demek ki, gözlerinde hâlâ yaş kalmı ştı. Susan sözlerinin Will'i utandıraca ğını dü şünüyordu. Delikanlı kızardı ama yine de gözlerini ondan ayırmadı. "Sana â şık oldum," diye mırıldandı. " Đşte o sözleri bu yüzden söyledim. Galiba her şey sen daha beni öpmeden önce oldu." Susan bu sözler üzerine güldü... Ama Will'in içtenl ikle konu şması yüzünden tiz kahkahası kulaklarına pek sahteymi ş gibi geldi. "Bay Dearborn..." "Will. Lütfen." Kız aptal bir çocukla u ğra şan bir ö ğretmen gibi, "Bay Dearborn," dedi. "Bu fikir gülünç. Bir tek defa kar şıla ştı ğımız için mi? Bir tek öpücük yüzünden mi? Karde şçe bir öpücük yüzünden?" Şimdi kızarma sırası Susan'daydı. Ama kız tela şla konu şmasını sürdürdü. "Böyle şeyler hikâyelerde olur, gerçek hayatta de ğil." Ama delikanlı gözlerini onun gözlerinden ayırmıyord u. Susan o zaman Roland'la ilgili bazı gerçekleri gördü. Ki şili ğinin derin duygusal yanı harika yabancı bir maden damarı gibi pratikli ğinin granitine gömülmü ştü. Delikanlı a şkı bir çiçek değil, bir gerçek gibi kabul ediyordu. Bu yüzden kızın nazik a şağılaması ikisini de etkilemiyordu. Will, "Senden özür diliyorum," diye tekrarladı. Onu n vah şice inadı Susan'ı kızdırdı, e ğlendirdi ve sarstı. Hem de aynı anda. "A şkıma kar şılık vermeni beklemiyorum. Onun için açıkça konu ştum. Bana ya şa. minin karmakarı şık oldu ğunu söyledin..." Delikanlı ancak bu anda kızdan gözleri ni kaçırarak uçuruma do ğru

Page 139: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

baktı. Hatta hafifçe güldü de "O adamdan 'ahmak' di ye söz ettim. Senin yüzüne kar şı. Şimdi... asıl aptal olan kim?" Susan dayanamayarak gülümsedi. "Ayrıca onun sert iç kilerden ve genç kızlardan hoşlandı ğını duydu ğunu da söyledin." Roland elinin ayasını alnına vurdu. E ğer bu hareketi arkada şı Arthur Heath yapsaydı Susan onun bunu komiklik olsun diye yaptı ğını dü şünürdü. Ama Will öyle değildi. Susan delikanlının komik davranı şlardan pek ho şlanmadı ğını sanıyordu. Aralarında yine bir sessizlik oldu. Ama daha önceki kadar sıkıcı de ğildi. Đki at, Aceleci ve Pylon yan yana memnun memnun otluyor lardı. Birer at olsaydık, durum daha kolayla şırdı, diye dü şündü Susan. Az kalsın kıkır kıkır gülecekti. "Bay Dearborn, benim bir anla şma yaptı ğımı herhalde biliyorsunuz?" "He." Kız hayretle ka şlarını kaldırınca Will güldü. Delikanlı Hambry yerl isi gibi söylemi şti bu sözü. Sonra ekledi. "Alay etmiyorum. Ama bu l ehçe... sanki insanın içine sızıyor." "Size durumu kim açıkladı?" "Belediye Ba şkanı'nın kızkarde şi." "Coral!" Susan burnunu kırı ştırdı ve buna hiç şaşmadığını dü şündü. Herhalde durumunu daha kabaca açıklayacak ba şkaları da vardı. Örne ğin, Eldred Jonas. Sonra Cöos'lu Rhea! Neyse... Bunun üzerinde durmama k daha iyi olacaktı. "Durumumu anlıyorsunuz... Ve... bana kar şı neler hissediyorsanız onlara cevap vermemi de beklemiyorsunuz... O halde neden konu şuyoruz? Neden bana haber yolladınız? Bence bu durum sizi de rahatsız ediyor. .." Delikanlı, "Evet," dedi. Sonra da çok basit bir ger çeği açıklıyormu ş gibi ekledi. "Beni gerçekten rahatsız ediyor. Size bakar ken kendimi zorlukla tutuyorum." "O halde bana bakmamanız iyi olacak. Konu şmamanız. Ve dü şünmemeniz de." Susan'ın sesi hem sertti, hem de biraz titriyordu. Will bu s özleri söyleyecek cesareti nereden buluyordu? Açık açık nasıl konu şuyor ve gözlerini ona dikiyordu? "Neden bana o çiçeklerle pusulayı yolladınız? Ba şıma nasıl bir dert açabilece ğinizin farkında de ğil miydiniz? Halamı bilseydiniz... O bana zaten siz den söz etmi şti. O pusulayı- ya da burada konu ştu ğumuzu görseydi..." Susan onları hâlâ kimsenin görmedi ğinden emin olmak istercesine etrafına bakındı. Anladı ğı kadarıyla onları gözetleyen yoktu. Will elini uza tarak kızın omzuna dokundu. Susan ona bakınca delikanlı parmakl arı yanmı ş gibi elini çekti. Will, "Size bütün o sözleri durumu anlamanız için s öyledim," dedi. "Hepsi bu kadar. Hissettiklerim sadece beni ilgilendirir. Siz onlardan sorumlu değilsiniz." Susan, ama aslında sorumluyum, diye dü şündü. Çünkü seni öptüm. Bence ikimizin duygularından ben sorumlu sayılırım. "Dans ederken söylediklerim yüzünden pi şmanlık duyuyorum. Bütün kalbimle. Beni affetmeyecek misiniz?" Kız, "Evet," dedi. Delikanlı o anda kendisini kolla rına alsaydı, olacaklara aldırmayacak ve buna izin verecekti. Ama Will sadec e şapkasını çıkararak nazik bir tavırla e ğildi. "Te şekkür ederim, sai." "Beni böyle ça ğırmayın. O sözden nefret ediyorum. Adım Susan." "Beni de Will diye ça ğırır mısın?" Kız, "Evet," der gibi ba şını salladı. " Đyi. Susan, size bir şey sormak istiyorum. Kıskandı ğı için size hakaret eden, sizi kıran o genç olarak de ğil. Bu tamamiyle bamba şka bir şey. Bu soruyu sorabilir miyim?" Kız ihtiyatla, "Evet, galiba," dedi., "Birlik'ten yana mısınız?" Susan büyük bir şaşkınlıkla Will'e bakakaldı. Hiç beklemedi ği bir soruydu... Ama delikanlı ona ciddi bir tavırla bakıyordu. Susan, "Siz ve dostlarınızın sayım yapaca ğınızı sanıyordum," dedi. " Đnekleri, silahları, mızrakları, tekneleri ve kim bilir daha neleri. Ama Birlik'i destekleyenleri de sayaca ğın hiç aklıma gelmemi şti." Will şaşırdı. Dudaklarında hafif bir tebessüm uçu ştu. Şu andaki ifadesi onu yaşından çok daha büyük gösteriyordu. Susan bir an söy ledi ği son sözleri düşündü. Delikanlıyı neyin etkiledi ğini anlayarak utangaç bir tavırla hafifçe

Page 140: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

güldü. "Halamla babam da eski dildeki anlamıyla 'si z ve dostlarınız' sözcüklerini kullanırlardı. Bu tanımlama Eskiler'in bir kolu olan ve kendilerine 'Dostlar' diyen bir gruptan gelme bir şey." "Biliyorum. Benim ülkemde de hâlâ 'Dost Đnsanlar' var." "Öyle mi?" "Evet... 'Dostlar'ın konu şma tarzını seviyorum, kula ğa çok ho ş geliyor." Susan gömlek yüzünden çıkan tartı şmayı hatırladı. "Ama halam konu ştu ğu zaman değil. Şimdi sorunuza cevap vereyim: Evet, ben Birlik'ten y anayım sanırım. Çünkü babam da öyleydi. Ama Birlik'i olanca gücümle deste kleyip desteklemedi ğimi sorarsanız... pek sanmıyorum. Son zamanlarda Birlik 'ten do ğru dürüst haber alamıyoruz. Daha çok, serserilerle uzaklara yolculu k yapan satıcılar bize dedikoduları ve haberleri getiriyorlar. Artık tren i şlemedi ği için." Kız omzunu silkti. "Konu ştu ğum sıradan insanların ço ğu da böyle dü şünüyordu. Ama yine de sizin Belediye Ba şkanı Thorin..." "O benim Belediye Ba şkanım Thorin de ğil." Susan'ın sesi istedi ğinden daha sert çıkmı ştı. "Öyleyse Baronluk'un Belediye Ba şkanı Thorin diyelim, istedi ğimiz için bize her bakımdan yardımcı oldu. Hatta biz istemeden bile. P armaklarımı şaklattım mı Kimba Rimer kar şımda beliriyor." Kız elinde olmadan yine etrafına bakındı. "O halde parmaklarınızı şaklatmayın." Bunun bir şaka oldu ğunu belirtmek için gülümsemeye çalı ştı. Ama pek de ba şarılı olmadı. "Kentliler, balıkçılar, çiftçiler, kovboylar! Hepsi de Birlik'i övüyorlar ama bence laf olsun diye. Oysa Belediye Ba şkanı, Kâtibi ve Atçılar Derne ği üyeleri, Lengyll, Garber ve di ğerleri..." Susan kısaca, "Onları tanıyorum," dedi. "Hepsi de Birlik'i müthi ş bir heyecanla destekliyor. Birlik'ten Şerif Avery'ye söz etmeniz yeterli. Adam cevap verirken neredeyse dans ediyor. Her çiftlik evinin konuk odasında bize içki ikram ediyorlar. Pi d'in anısına yapılmı ş bir kupadan içmemizi istiyorlar." Kız biraz da şakacı bir tavırla, "Ne içmenizi istiyorlar?" diye s ordu. "Bira mı, graf mı?" "Ayrıca şarap, viski ve pettibone." Will ciddi tavrını sürdü rüyordu. "Bizim yeminimizi bozmamızı istiyorlarmı ş gibi davranıyorlar. Bu size garip gelmiyor mu?" "Evet, biraz. Ya da belki de Hambry konukseverli ği. Bu yörede biri -özellikle bir genç- içki içmemeye yemin etti ğini söyledi ği zaman di ğerleri onun ciddi olmadı ğını dü şünürler." "Peki, kentin en nüfuzlu insanlarının Birlik'i böyl e hevesle desteklemelerine ne diyorsunuz?" " Đşte bu garip." Gerçekten de öyleydi. Pat Delgado i şi yüzünden hara sahipleri ve çiftçileri hemen her gün görüyordu. Babası izin verdi ği zaman onun pe şinden ayrılmayan kız da öyle. Bu yüzden o adamlarla sık sık kar şıla şmıştı. Ço ğunun so ğuk insanlar oldu ğunu dü şünmüştü hep. John Croydon ya da Jake Weld'in bir Arthur Eld kupasını kaldırarak romantik sözler söyledi ğini hayal bile edemiyordu... Özellikle günün ortasında, ilgilenilecek ve satılacak hayvanlar var ken. Will gözlerini Susan'a dikmi şti. Sanki kızın kafasından geçenleri okuyordu. "Belki de o büyük adamları eskisi kadar sık görmüyo rsunuz," dedi. "Yani babanız ölmeden önceki günlerde oldu ğu kadar." "Belki... Ama budalalar dü şündüklerinin tersini konu şmayı ö ğrenebilirler mi?" Will bu sefer ihtiyatla hafifçe tebessüm etmedi. Ne şeyle güldü. Ve o zaman bütün yüzü aydınlandı. Tanrılar! Ne kadar da yakı şıklıydı! "Hiç sanmıyorum. Bizim ülkede dendi ği gibi, 'Kaplanlar da beneklerini de ği ştiremezler.' Ba şkan Thorin'le yalnız kaldı ğınız zaman bizim gibilerden, yani arkada şlarımla benden herhalde söz etmiyor? Dürüst cevap verin. Yoksa bu sormaya hakkım olmayan bir soru mu? Galiba..." "Bu soru ho şuma gitmedi." Susan ba şını küstahça, uzun saç örgüsünü dalgalandıracak kadar sertçe salladı. "Ben dürüstlü kten pek anlamam. Birileri bana bunu açıklamak nezaketini göstermi şti." Ama Will'in utançla kızararak

Page 141: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

başını e ğmesi onu umdu ğu kadar memnun etmedi. Susan bazı kızların flört et mek kadar gençlerin damarına basmaktan da ho şlandıklarını biliyordu. Ama galiba bu ona göre bir şey de ğildi. Susan delikanlıyı pençelemeyi kesinlikle iste miyordu. Bu nedenle sözlerini daha yumu şak bir tavırla sürdürdü. "Zaten onunla yalnız kalmıyorum." Susan ziyafet gecesi Thorin'in ona holde sarıldı ğını ve şeker kavanozu pe şindeki bir çocuk gibi elini gö ğsüne uzattı ğını hatırladı. "Senin için yanıp tutu şuyorum," dedi ğini de. Üzüntüyle, nasıl da yalan söylüyorsun, Susa n, diye düşündü. Ah, seni yalancı! "Her neyse... Hart'ın siz ve arkada şlarınızla ilgili dü şünceleri sizi pek ilgilendirmiyor sanırım. Öyle de ğil mi? Yapmanız gereken bir i şiniz var, hepsi o kadar. Madem Thorin size yardıma çalı şıyor, neden bunu kabul etmiyor ve ona minnet duymuyorsunuz?" "Çünkü burada kötü giden bir şeyler var." Will'in sesindeki ciddiyet kızı biraz korkuttu. "Kötü bir şey mi? Belediye Ba şkanı'yla mı ilgili? Yoksa Atçılar Derne ği'yle mi? Siz neden söz ediyorsunuz?" Delikanlı kıza uzun uzun baktıktan sonra kararını v erdi. "Size güvenece ğim, Susan." Kız, "A şkınız gibi güveninizi de. istedi ğimden pek emin de ğilim," dedi. Roland ba şını salladı. "Ama buraya yapmam için gönderildi ğim görevi yerine getirmem şart. Bunun için birine güvenmem gerekiyor. Bunu anl ayabiliyor musunuz?" Susan delikanlının gözlerinin içine baktı, sonra da anladı ğını belirtmek için başını salladı. Roland ona yakla ştı. Susan'a o kadar yakındı ki, kız onun cildinin s ıcaklı ğını hissedebildi ğini dü şündü. "A şağıya bakın. Ve bana ne gördü ğünüzü söyleyin." Kız şöyle bir bakıp omzunu silkti. "Uçurum denen yamaç! Her zamanki gibi." Hafifçe gülümsedi. "Ve her zamanki kadar da güzel. Bütün dünyada en sevdi ğim yer burasıdır." "Evet. Çok güzel gerçekten. Ba şka ne görüyorsunuz?" "Tabii atları." Susan bunun bir şaka oldu ğunu belirtmek için gülümsedi. (Aslında bu babasının eski şakalarından biriydi.) Ama delikanlı onun tebessümün e kar şılık vermedi. Bu genç yakı şıklıydı, kentte anlatılan hikâyeler do ğruysa çok da cesurdu. Kafası hızlı çalı şıyordu. Hareketleri de çevikti. Ama espriden pek anlamıyordu. Tabii bundan daha kötü kusurlar da var dı. Beklemedi ği bir anda kızın gö ğsüne do ğru uzanmak bunlardan biriydi. "Atlar, evet. Tabii. Ama sayıları size do ğruymu ş gibi geliyor mu? Bütün yaşamınız boyunca uçurumda atları gördünüz. Atçılar De rne ği dı şında sizden ba şka kimse bu konuda kesinlikle konu şacak bilgiye sahip de ğil." "Ve siz onlara güvenmiyorsunuz, öyle mi?" "Bize istedi ğimiz her şeyi verdiler. Yemek masasının altında bekleyen köpe kler kadar da sokulganlar. Ama, hayır... Onlara güvendi ğimi sanmıyorum." "Ama bana güveniyorsunuz." Will kıza o güzel ama korkutucu gözleriyle ısrarla bakıyordu. Bu gözler ilerde olacaklarından daha koyu maviydiler. Daha sonra ora dan oraya giderek geçirilen günlerin güne şiyle henüz renkleri solmamı ştı. Delikanlı, "Birine güvenmem gerekiyor," diye yineledi. Susan delikanlı onu azarlamı ş gibi ba şını öne e ğdi. Will uzanıp şefkatle onun çenesini tuttu. Kızın ba şını tekrar kaldırdı. "Size sayıları do ğru gibi geliyor mu? Đyi dü şünün." Ama delikanlı artık dikkatini bu konuya çekti ği için Susan'ın dü şünmesine gerek yoktu. Galiba bir süreden beri de ği şikli ğin farkındaydı. Ama bu a ğır a ğır olmu ştu. Gözden kaçırılması kolaydı. Kız sonunda; "Hayır," dedi. "Sayılar do ğru de ğil." "Atların sayısı çok mu az? Yoksa çok fazla mı?" Susan bir an durakladı. Soluk aldı ve içini çekti. "Fazla. Çok çok fazla." Will Dearborn yumruklarını omuzlarının hizasına kal dırarak bir defa salladı. Mavi gözleri büyükbabasının ona anlattı ğı "kıvılcım ı şıkları" gibi ate ş saçıyordu. "Bunu biliyordum," dedi. "Bunu biliyordu m." Will, "A şağıda kaç at var?" diye sordu.

Page 142: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

"A şağımızda mı? Yoksa bütün yamaçta mı?" "Sadece a şağımızda." Susan dikkatle baktıysa da, atları saymaya kalkı şmadı. Böyle yapmak bir i şe yaramaz, sadece insanın aklını karı ştırırdı. Yakla şık yirmi attan olu şan dört büyük grup gördü. Hayvanlar ye şil otlu yerde dola şıyorlardı. Mavi gökyüzünde dola şan ku şlar gibi. Dokuz daha küçük grup vardı. Dört be ş atlık... Ve birkaç çift. (Onlar kıza â şıkları hatırlattı Ama galiba her şey ona bugün bu konuyu anımsatıyordu.) Bazı atlar da yalnız ba şlarına dörtnala ko şuyorlardı. Ço ğu genç aygırlardı. Will biraz duraksayarak alçak sesle, "Yüz altmı ş?" diye sordu. Susan ona hayretle baktı. "Evet. Ben de yüz altmı ş kadar olduklarını düşünüyordum. Tamı tamına." "Ve gördü ğümüz alan uçurumun ne kadarı? Dörtte biri mi? Üçte birimi?" "Hayır. Daha küçük." Susan delikanlıya hafifçe gülü msedi. "Bunu bildi ğinizi sanıyorum. Tüm otla ğın altıda biri olmalı." "Her altıda birlik yerde yüz altmı ş at oluyorsa, o zaman toplam..." Susan onun, "Dokuz yüz altmı ş,"' demesini bekledi. Delikanlı bu sayıyı söyleyince de ba şını salladı. Will bir an daha a şağıya baktı. Aceleci burnuyla onu sırtından itince Su san güldü ğünü belli etmemek için parmaklarını bükerek elini a ğzına götürdü. Delikanlının atın burnunu sabırsızca itmesinden de onun gülünç hiçbir şey görmedi ğini anladı. Will, "Sizce kaç at ahırlarda yeti ştiriliyor ya da çalı ştırılıyor?" diye sordu. "A şağıdaki her üç ata kar şılık bir hayvan sanırım." . "Yani bin iki yüz ba ş attan söz ediyoruz. Bunların hepsi de normal hayva nlar. Aralarında de ği şim geçirmi ş olanlar yok." Delikanlı yine kızı şaşırtmı ştı. "Evet. Burada, Mejis'te öyle de ği şim geçirmi ş at pek yok... Ona bakarsanız bütün Dı ş Baronluklar'da durum aynı." "Yani her be ş attan üçünün üremesine izin veriyorsunuz diyebilir miyiz?" "Hepsinin üremesine izin veriyoruz! Tabii binde bir sakat hayvan do ğuyor ve onun öldürülmesi gerekiyor ama..." "Ama be ş yavrudan biri de ği şim geçirmi ş türde bir yaratık de ğil, öyle mi? Yani... Renfrew nasıl demi şti? "Fazladan bir baca ğı yok. Ya da ba ğırsakları dı şarda sallanmıyor.'" Kızın yüzünden şok geçirdi ği anla şılıyordu. Bu da yeterli bir cevaptı. "Size bunları kim söyledi?" "Renfrew! Ayrıca burada, Mejis'te be ş yüz yetmi ş normal at oldu ğunu da açıkladı." "Ama bu..." Susan şaşkın şaşkın güldü. "Delilik bu. Babam burada olsaydı..." "Ama burada de ğil." Will'in sesi son derecede ifadesizdi. "O öldü. " Kız bir an delikanlının ses tonunun de ği şti ğini kavrayamadı. Ama sonra kafasının içinde bir yerde güne ş tutulmaya ba şlamı ş gibi yüzü karardı. "Babam bir kazaya kurban gitti. Bunu anlıyor musunuz,. Will Dearborn? Bir kaza oldu. Bu çok acı bir şeydi. Ama bazen böyle olaylar oluyor. Bir at onun ü zerine yuvarlandı. Okyanus Köpü ğü adlı hayvan, Fran atın otların arasındaki bir yıl andan ürktü ğünü söylüyor." "Fran Lengyll mi?" "Evet." Kızın rengi uçuktu ama yanakları pembe pemb eydi. Sheemie'yle ona yolladı ğı buketteki yaban gülleri gibi. "Fran babamla kilom etrelerce yolu a ştı. Aslında iki yakın dost de ğillerdi. Bir kere ayrı tabakadandılar. Ama birlikte ata binerlerdi. Fran'in ilk karısının vaftizimde gi ymem için yaptı ğı kep bir yerde olacak. Fran'le babam birlikte çok dola ştılar. Onun babamın ölümü konusunda yalan söyleyece ğine inanamam. Hele onun... olayla ilgisi oldu ğuna hiç..." Ama Susan yine de ku şkuyla a şağıda ko şuşan atlara baktı. Sayıları çok fazlaydı. Babası bu durumu farkederdi. Ve babası da şimdi onun kendi kendine sordu ğu şeyi öğrenmek isterdi. Fazla atların üzerinde kimin i şareti var?" Will, "Fran Lengyll'le arkada şım Stockworth atlardan söz etmi şler," dedi. Kayıtsızca bir tavırla konu şmuştu ama yüzündeki ifade öyle de ğildi. "Arkada şımla kaynak suyu içerlerken bu konu açılmı ş. Lengyll, Richard Stockworth'e önce bira ikram etmek istemi ş ama arkada şım içmek istemedi ğini söylemi ş. Sonra konu

Page 143: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

atlardan açılmı ş. Aralarında Belediye Ba şkanı Thorin'in 'Ho şgeldiniz' ziyafeti sırasında Renfrew'le yaptı ğıma benzer bir konu şma geçmi ş. Richard, Fran Lengyll'e binek atlarının sayısını tahmin etmesini söyledi ği zaman o da,'Galiba dört yüz,'demi ş." "Çılgınlık bu!"' Will ba şını salladı. "Öyle gözüküyor." "Bu insanlar buradaki atları görebilece ğinizin farkında de ğiller mi?" Delikanlı, " Đşe henüz ba şladı ğımızı biliyorlar," dedi. "Önce balıkçılarla konu ştu ğumuzu da. Onların bu i şin bir ay sürece ğini dü şündüklerinden eminim. Ondan sonra atlarla ilgilenece ğimize inanıyorlar, o arada bize kar şı tavırları... bunu nasıl anlatayım bilmem ki? Neyse bunu bir tarafa bırakalım. Ben iyi konu şmasını bilmem. Ama arkada şım Arthur onların tavırlarını, 'nazik bir aşağılama' diye tanımlıyor. Atları gözlerimizin önünde bir yere bırakıyorlar. Galiba gördüklerimizi anlayamayaca ğınızı sanıyorlar. Ya da gördüklerimize inanamayaca ğımızı. Sizi burada buldu ğum için seviniyorum." Susan, atların do ğru sayısını açıklamam için mi, diye dü şündü. Bütün neden bu mu? Sonra delikanlıya, "Ama eninde sonunda atları sayma ya ba şlayacaksınız," dedi. "Yani buna da sıra gelecek. Herhalde Birlik'in ihti yaç duydu ğu şeylerden biri de atlar." Delikanlı ona garip bir tavırla baktı. Sanki Susan çok belirgin bir şeyi farkedememi ş gibi. Kız bu yüzden sıkıldı. "Ne? Ne var?" "Bu i şe ba şladı ğımız sırada fazla atların gönderilmi ş olaca ğını dü şünüyorlar belki de." "Nereye gönderilecekler?" "Bunu bilmiyorum. Ama bu durum ho şuma gitmiyor. Susan, bu konu şma aramızda kalacak de ğil mi?" Susan, "Evet," der gibi ba şını salladı. Yanlarında bir büyük olmadan uçurumda Will Dearborn'a konu ştu ğunu birine açıklaması delilik olurdu. Yanlarında sa dece Aceleci'yle Pylon vardı. "Belki de her şey normal. Ama e ğer öyle de ğilse bu bilgi tehlikeli olabilir." Ve Susan'ın aklına tekrar babası geldi. Lengyll ona ve Cord Hala'ya Pat'in attan fırladı ğını ve Okyanus Köpü ğü'nün de onun üzerinde yuvarlandı ğını söylemi şti. Đkisinin de adamın anlattıklarından şüphelenmeleri için hiçbir neden yoktu. Ama Fran Lengyll, Will'in arkada şına Mejis'te sadece dört yüz binek atı oldu ğundan söz etmi şti. Ve bu da korkunç bir yalandı. Delikanlı atına do ğru döndü. Susan buna sevindi. Bir yanı onun kalmasını istiyordu. Bulutların uzun gölgeleri çayırların üzerinden uçarken ona iyice yakla şmalıydı. Ama burada gere ğinden fazla bile kalmı şlardı. Birinin gelip, onları görece ğini dü şünmek için bir neden yoktu. Ama nedense bu dü şünce Susan'ın içini rahatlataca ğına onu daha da endi şelendirdi. Will mızrak kılıfının yanından sarkan üzengiyi düze ltti. (Aceleci gırtla ğından hafif bir ses çıkardı. Sanki, "Gitme zamanı geldi d e geçti bile," diyordu.) Delikanlı sonra tekrar Susan'a döndü. Will ona baka rken kız neredeyse bayılacaktı. Şimdi ka fikri inkâr edilemeyecek kadar güçlüydü. Su san kendi kendine bunun sadece dim oldu ğunu söylemeye çalı ştı. Yani bir şeyi daha önce de yaşamış gibi hissediyordu. Ama bu dim de ğildi. Daha çok, insanın tâ ba şından beri aradı ğı yolu bulmasına benziyordu. "Size söylemek istedi ğim bir şey daha var. Ba şladı ğımız yere dönmek ho şuma gitmeyecek. Ama bunu yapmak zorundayım." Kız güç duyulacak bir sesle, "Hayır," dedi. "Bu kon u artık kapandı. Öyle de ğil mi?" "Sizi sevdi ğimi ve kıskandı ğımı söyledim..." Delikanlının, sesi ilk kez de ği şti. Şimdi gırtla ğından titreyerek çıkıyordu. Gözleri de dolmu ştu. Bu de ği şiklik Susan'ı tela şlandırdı. "Dahası da vardı. Daha ba şka şeyler de." "Will, sizi dinlemek istemiyorum." Kız körle şmiş gibi atına do ğru döndü. Ama delikanlı onu omzundan yakalayarak kendine do ğru çevirdi. Tutu şu sert de ğildi. Ama bunda korkutucu bir kararlılık vardı. Susan çar esizce delikanlının yüzüne baktı: Onun evinden uzakta, çok genç bir insan oldu ğunu dü şündü. Birdenbire

Page 144: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Will'e fazla kar şı koyamayaca ğını anladı. Delikanlıyı öylesine istiyordu ki, kalbi sızlıyordu. Avuçlarını Will'in yana ğına koyarak onun cildinin dokusunu hissetmek için yaşamının bir yılını verebilirdi. "Babanızı özlüyor musunuz, Susan?" Kız, "Evet," diye fısıldadı. "Bütün kalbimle." "Ben de annemi aynı şekilde özlüyorum." Şimdi kızın iki omzunu da tutuyordu. Bir damla gözya şı yana ğında a şağıya do ğru gümü ş bir çizgi çizdi. "O öldü mü?" "Hayır. Bir şey oldu. Nasıl açıklayaca ğımı, hatta ne dü şünece ğimi bile bilmiyorum! Şimdi bundan nasıl söz edece ğim? Annem bir bakıma öldü. Benim için." "Will, feci bir şey bu." Delikanlı ba şını salladı. "Onu son gördü ğüm zaman bana öyle bir baktı ki... Bu bakı şını mezara girinceye kadar unutmayaca ğım. Yüzünde utanç, sevgi ve umut vardı. Gördü ğüm ve onun hakkında ö ğrendi ğim şey yüzünden utanıyordu. Ama belki de onu anlayıp kendisini affedece ğimi umuyordu..." Delikanlı derin bir soluk aldı. "Ziyafet gecesi yeme ğin sonlarına do ğru Rimer komik bir şey söyledi. Hepiniz güldünüz..." Susan, "Belki öyle yaptım," dedi. "Çünkü içlerinde sadece ben gülmeseydim garip kaçardı. Rimer'den hiç ho şlanmıyorum. Bence o entrikacı, içten pazarlıklı bir i." "Hepiniz güldünüz. O sırada bakı şlarım masanın di ğer ucuna, Olive Thorin'e kaydı. Ve bir an... kısa bir an onun annem oldu ğunu sandım. Çünkü yüzündeki ifade aynıydı. Yanlı ş bir zamanda yanlı ş bir kapıyı açtı ğım ve ne oldu ğunu anladı ğım zaman annemin yüzünde beliren o ifadeyle..." Susan, "Sus!" diye ba ğırarak delikanlının ellerinden kurtuldu, içinde her şey birdenbire harekete geçti sanki. Onları ba ğlayan iplerinden kurtuldu. Kızın kendine hakim olmak için kullandı ğı tokalar ve kıskaçlar eridiler. "Sus! Sadece sus! Ondan söz etti ğini duymak istemiyorum!" Pylon'a do ğru elini uzattı. Ama dünya artık ıslak prizmalara d önüşmüştü. Susan hıçkırmaya ba şladı. Will'in onu omuzlarından tutarak tekrar çevir di ğini hissetti. Ve bu ellere kar şı koymadı. "O kadar utanıyorum ki..." diye mırıldandı. "Çok ut anıyorum ve korkuyorum. Çok pi şmanım. Babamın yüzünü unuttum ve... ve..." "Ve bu yüzü bir daha hatırlayamayaca ğım," demek istiyordu. Ama bir şey söylemesine gerek kalmadı. Will a ğzını dudaklarıyla kapattı. Susan önce delikanlının kendisini öpmesine izin verdi... Sonra bu öpücüklere kar şılık vermeye ba şladı. Will'in gözlerinin altındaki ya şları ba şparmaklarıyla usul usul sildi. Sonra çok istedi ği gibi avuçlarını delikanlının yanaklarından yukarı ya kaydırdı. Harika bir duyguydu bu. Susan kollarını W ill'in boynuna dolayarak onu ate şle öptü. Orada iki atın arasında. Hayvanlar birbirl erine baktılar, sonra otlamalarını sürdürdüler. Bunlar Roland'ın ya şamının en güzel öpücükleriydi. Ve silah şor onları hiçbir zaman unutmayacaktı. Susan'ın dudaklarının yumu şaklı ğı. Düzgün di şleri. Solu ğunun güzel kokusu. Roland elini kızın saçlarına göt ürerek parmaklarını aralarına soktu. Đpek gibiydi bu saçlar. Roland saçların yumu şaklı ğını da hiçbir zaman unutmayacaktı. Sonra Susan delikanlıdan uzakla ştı. Yüzü utanç ve ihtirasla kızarmı ştı. Bir elini a ğzına götürdü. Đrile şmiş gözleriyle Will'in gözlerinin içine bakıyordu. Bir yarı şı tamamlamı ş gibi soluk solu ğaydı. Đki gencin arasından elektrik akımı geçiyordu sanki. Bu, delikanlının o ana kadar hisse tti ği şeylere hiç benzemiyordu. Nehir gibi akıyor ve insanı humma gib i sarsıyordu. Kız titrek bir sesle, "Bu kadar," dedi. "Burada dur alım. Beni gerçekten seviyorsan şerefime leke sürmeme izin verme! Ben söz verdim. Be lki daha sonra bir şeyler olabilir. Sözümü yerine getirdikten sonra... Beni hâlâ istiyorsan..." Delikanlı sakin bir tavırla, "Seni sonsuza dek bekl erim," diye cevap verdi. "Senin için her şeyi yaparım. Ama bir kenara çekilerek ba şka bir erke ğe gitmene izin veremem." "Beni gerçekten seviyorsan benden uzakla şırsın. Lütfen, Will!" "Bir öpücük daha."

Page 145: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Susan hemen öne do ğru bir adım attı ve yüzünü güvenle delikanlıya do ğru kaldırdı. Will o anda her istedi ğini yapabilece ğini anladı. Kız artık kendine hakim de ğildi. Marten'in annesine yaptıkları... Bu dü şünce ihtirasını söndürdü; şaşkınlık dolu bir karanlıkta kıvılcımlar saçarak dü şen, sonra da sönen kömür parçalarına dönü ştürdü Babasının ili şkiyi kabullenmesi... (Ben bunu iki yıldan beri biliyorum.) ...pek çok bakımdan o yıl olanların en kötüsüydü. B u kıza nasıl â şık olunabilirdi? Herhangi bir kıza. Kötü kalplerin ger ekli oldu ğu böyle bir dünyada? O eski olay tekrarlanabilirdi. Ama yine de Susan'a â şıktı. Delikanlı istedi ği o ihtiraslı öpücük yerine dudaklarını kızın a ğzının yanına hafifçe dokundurdu. A ğzına kendi gözya şlarının tuzu geldi. Susan ensesindeki tüyleri ok şadı ğı zaman da ürperdi. Kız delikanlının kula ğına, "Olive Thorin'e acı vermeyi hiçbir zaman istem edim," diye fısıldadı. "Seni incitmeyi ne kadar istemezsem , Will. Ba şlangıçta hiçbir şeyi anlayamadım. Ve şimdi olanları düzeltmek için artık çok geç. Ama san a... minnet duyuyorum. Đstedi ğini alabilirdin ama bunu yapmadın... Ve seni hiçbir zaman unutmayaca ğım. Senin tarafından öpülmenin nasıl bir şey oldu ğunu da. Galiba bu kar şıla ştı ğım en iyi, en güzel şeydi. Sanki dünyayla gökyüzü birbirine karı şmıştı." "Ben de her şeyi hatırlayaca ğım." Delikanlı kızın ata binmesini seyretti. Đlk kar şıla ştıkları gece karanlıkta bacaklarının nasıl pırıldad ı ğını hatırladı. Ve birdenbire Susan'ın gitmesine izin veremeyece ğini anladı. Uzanarak kızın botuna dokundu. "Susan..." Kız, "Hayır," dedi. "Lütfen." Will geri çekildi. Bunu nasıl ba şardıysa! Susan, "Bu bizim sırrımız, öyle de ğil mi?" diye sordu. "Aramızda kalacak?" Delikanlı Hambry lehçesiyle, "He," dedi. Kız kederli bir ifadeyle gülümsedi. "Bundan sonra b ana hiç yakla şma, Will. Lütfen. Ve ben de sana yakla şmamaya çalı şaca ğım." Will bunu dü şündü. "E ğer yapabilirsek." "Yapmalıyız, Will. Yapmalıyız." Susan hızla uzakla ştı. Roland, Aceleci'nin üzengisinin yanında durmu ş onun arkasından bakıyordu. Kız ufukta kayboldu ğu sırada o hâlâ bakıyordu. Şerif Avery, yardımcısı Dave ve di ğer yardımcısı George Riggins hapishanenin önündeki verandada otururlarken Bay Stockworth'le B ay Heath atlarını a ğır a ğır sürerek yoldan geçtiler. Heath'in eyer ka şında hâlâ o budala ku ş kafatası vardı. Öğle çanları on be ş dakika önce çalmı ştı. Şerif Avery iki delikanlının ö ğle yemeğine gitti ğini tahmin etti. Belki Millbank'a gideceklerdi, bel ki de oldukça güzel ö ğle yeme ği çıkaran hana. Orada puf böre ği gibi şeyler yapıyorlardı. Ama Avery daha doyurucu şeylerden ho şlanırdı. Yarım tavuk, bir dana budu ona uygundu. Bay Heath elini sallayarak ona gülümsedi. " Đyi günler, baylar. Ömrünüz uzun olsun. Ilık rüzgârlar essin. Mutlu ö ğle uykuları." Şerif ve yardımcıları da el sallayarak gülümsediler. Delikanlılar gözden kaybolduktan sonra Dave, "Bütün sabahlı rıhtımda ge çirdiler," dedi. "A ğları saydılar. A ğları! Buna inanabiliyor musun?" Şerif Avery, "Tabii," diyerek şi şman kabaetini kaldırdı ve ö ğle yeme ğine hazırlık için yellendi. "Evet, inanabiliyorum. Gerç ekten." George, "Jonas'ın adamlarını öyle yenmeselerdi," de di. "Üçünün de beceriksiz oldu ğunu dü şünürdüm." "Herhalde onlar buna pek aldırmazlardı." Avery, Dav e'e baktı. Yardımcısı monoklünü kurdelesinin ucunda döndürüyor ve çocukla rın gittikleri tarafa do ğru bakıyordu. Bazı kentliler bu Birlik piçlerinden, "K üçük Tabut Avcıları," diye söz etmeye ba şlamı şlardı. Avery buna ne anlam verece ğini pek bilemiyordu. Delikanlılarla Thorin'in sert adamlarının arasını b ulmu ştu. Rimer bu çabalarını överek ona bir altın vermi şti. Ama yine de... bu delikanlılar neyin nesiydi? Avery, Dave'e döndü. "Onların buraya geldikleri gün yumu şak çocuklar olduklarını düşünmüştün. Şimdi ne diyorsun?"

Page 146: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

" Şimdi mi?" Dave monoklünü son bir defa döndürdü, son ra da gözüne takarak şerife baktı. " Şimdi onların sandı ğımdan biraz daha sert olduklarını dü şünüyorum." Şerif, evet, gerçekten, diye dü şündü. Ama sert, zeki demek de ğildir. Tanrılara şükürler olsun ki, böyle! Evet, Tanrılara şükürler olsun! "Bir öküz kadar acıktım," diyerek aya ğa kalktı. "Gerçekten." E ğilip ellerini dizlerine koydu ve yine sesli sesli gaz kaçırdı. Da ve'le George bakı ştılar. George elini yüzüne do ğru kaldırarak salladı. Baronluk Şerifi Herkimer Avery doğruldu. Yüzünde tam rahatlık, hem de beklenti vardı. "Dı şarda içerdekinden daha fazla yer oldu ğu kesin. Haydi çocuklar. Yoldan a şağı inip biraz bir şeyler yiyelim." Günbatımının bile Bar K. yatakhanesinin verandasınd an görülen manzarayı biraz olsun güzelle ştirmesi imkânsızdı. Çiftlikten geriye bir burası, b ir de mutfak ve ahırlar kalmı ştı. Yatakhane L biçiminde yapılmı ştı. Veranda da kısa olan bölümün önündeydi. Buraya delikanlıların sayısına göre otur ulacak e şyalar bırakılmı ştı. Kıymık kıymık iki salıncaklı sandalye ve tahta bir sandık. Bunun yanına sırt dayamak için bir tahta mıhlanmı ştı. Ama tahta yine de sallanıyordu. Bu ak şam Alain salıncaklı sandalyelerden birinde oturuyor du. Cuthbert ise sandı ğın üzerinde. Nedense burada oturmak ho şuna gidiyordu. Parmaklı ğa "nöbetçi" takılmı ştı. Ku şun kafatası bastırılmı ş topraktan avluya ve Garber'ların yanan evinin kalıntılarına do ğru bakıyordu. Alain iliklerine kadar yorulmu ştu. Çiftli ğin batısındaki çayda yıkanmı şlardı ama delikanlının burnuna hâlâ yosun ve balık kokusu gel iyordu. Bütün günü a ğları sayarak geçirmi şlerdi. Alain'in sıkı bir çalı şmaya hiçbir itirazı yoktu. Bu tekdüze olsa bile. Ama i şe yaramayacak bir çalı şmadan ho şlanmıyordu. Bugünkü de öyle bir i şti i şte. Hambry halkı ikiye bölünmü ştü: balıkçılar ve at yeti ştirenler. Delikanlıların balıkçıların arasında bula bilecekleri bir şey yoktu. Üç hafta süren çabalardan sonra hepsi de bun u biliyordu. Aradıkları cevaplar uçurumdaydı. Ama o ana kadar oraya bir göz atmaktan ba şka bir şey yapmamışlardı. Roland öyle emir vermi şti. Rüzgâr birden şiddetlendi. Delikanlılar bir an incecik'in çıkardı ğı hem çı ğlı ğa, hem de homurtuya benzeyen sesleri duydular. Alain, "Bu sesten nefret ediyorum," dedi. Bu gece kendisinden beklenmeyecek kadar sessizle şmiş ve dü şüncelere dalmı ş olan Cuthbert ba şını sallayarak, "He," dedi Hambry lehçesiyle. Hepsi de böyle söylüyordu artık. "Öyle ya," ve "Gerçekten," de diy orlardı. Alain, Hambry'nin tozlarını botlarından sildikten sonra bile hâlâ ayn ı lehçeyle konu şacaklarından kuşkulanıyordu. Arkalarından, yatakhanenin kapısının içersinden inc ecik'inki kadar kötü olmayan bir ses geldi. Güvercinlerin mırıltıları. Sonra yat akhanenin yan tarafından üçüncü bir ses yükseldi. Alain'le Cuthbert'in oturm uş günbatımını seyrederken farkına varmadan bekledikleri sesti; Aceleci'nin na l şakırtıları. Roland binanın kö şesinden çıktı. Atını yava şça sürüyordu. Aynı anda Alain'e yakla şan olayların habercisi gibi gözüken bir şey oldu... Bir tür i şaretti bu. Bir kanat sesi duyuldu. Havada kara bir gölge belir di. Sonra bir ku ş birdenbire Roland'ın omzuna kondu. Delikanlı irkilmedi. Ba şını bile çevirmedi. Atların ba ğlandı ğı dire ğe do ğru giderek elini uzattı. Yava şça, "Gel," dedi. Ve güvercin onun avucuna kondu. Kuşun bir baca ğına bir kapsül ba ğlanmı ştı. Roland kapsülü alıp açtı. Đçinden sıkıca sarılmı ş küçücük bir kâ ğıt şeridi aldı. Di ğer elindeki güvercini uzattı. Alain de avucunu açtı. "Gel." Güvercin ona do ğru uçtu. Roland attan inerken o da kuşu yatakhaneye götürdü. Kafesleri oraya, açık bir pe ncerenin önüne koymuşlardı. Alain ortadaki kafesin kapa ğını açıp elini uzattı. Yeni gelen güvercin de zıplayarak içeri girdi. Kafesteki ku şsa delikanlının avucuna sıçradı. Alain kafesin kapa ğını kapatıp sürgüledi. Odada ilerleyerek Bert'in ranzasına gitti. Oradaki yastı ğı çevirdi; altına içinde bo ş kâ ğıt şeritler ve ufacık bir dolmakalem olan küçük bir zarfı saklamı şlardı. Alain kalemle bir şeridi aldı. Kalemin kendi haznesi vardı, doldurmak gerekmiyordu. Delikanlı tekrar verandaya çıktı. Roland'la Cuthbert güvercin in Gilead'dan getirdi ği kâ ğıt şeridi inceliyorlardı. Üzerinde küçücük geometrik şekiller vardı. Alain, "Ne yazıyor?" diye sordu. Şifre basitti ama Alain bunu ezberleyememi şti. Bu nedenle bir bakı şta mesajı okuyamıyordu. Oysa Roland'la Cuthbert şifreyi

Page 147: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

hemen ö ğrenmi şlerdi. Alain'in yetene ği ba şka konularla ilgiliydi, iz sürmek, kolaylıkla 'dokunabilmek.' Cuthbert, "Farson do ğuya do ğru gidiyor," diye okudu. "Güçleri bölündü. Biri büyük, biri küçük. Ola ğanüstü bir şey görüyor musunuz?" Delikanlı Roland'a baktı. Biraz alınmı ş gibiydi. "Ola ğanüstü bir şey mi? Bu da ne demek?" Roland ba şını iki yana salladı. Bu sorunun ne anlama geldi ğini o da bilmiyordu. Mesajı gönderen adamların da bilmedi ğinden emindi. Onlardan biri de babasıydı tabii. Alain kâ ğıt şeritle kalemi Cuthbert'e verdi. Bert tek parma ğıyla hafifçe mırıldanan güvercinin ba şını ok şadı. Ku ş batıya do ğru uçmak için acele ediyormu ş gibi kanatlarını açtı. Cuthbert, "Ne yazayım?" diye sordu. "Aynını mı?" Roland ba şıyla onayladı. Alain, "Ama biz ola ğanüstü şeyler gördük," dedi. "Ve burada kötü şeyler döndü ğünü de biliyoruz! Atlar... ve şu güneydeki küçük çiftlik... Adını unuttum..." Cuthbert hatırlıyordu. "Rocking H." "Evet, Rocking H. Orada öküzler var! Öküzler! Tanrı m ben onları hiç görmedim. Sadece kitaplardaki resimleri biliyorum!" Roland tela şlandı. "Hayvanları gördü ğünü bilen var mı?" Alain sabırsızca omzunu silkti. "Sanmıyorum. Etraft a sürücü vardı... üç, belki de dört ki şi..." Cuthbert yava şça, "Evet, dört," dedi. "Ama onlar bizimle ilgilenmediler. Bazı şeyleri gördü ğümüz zaman bile onları farketmedi ğimizi sanıyorlar." "Ve hep böyle de olmalı." Roland arkada şlarını süzdü. Ama yüzünde dalgın bir ifade vardı. Sanki çok ba şka şeyleri dü şünmüyordu. Delikanlı dönerek batan güneşe do ğru baktı. Alain arkada şının gömle ğinin yakasında bir şey oldu ğunu gördü. Bunu aldı. Ama bu i şi o kadar hızlı ve ustalıkla yaptı ki, Roland hissetmedi bile. Alain biraz da gururla, Bert bunu başaramazdı, diye dü şündü. "Evet ama..." Roland, "Aynı mesaj," diyerek verandanın üst basama ğına oturdu ve batıdaki akşama özgü o kırmızılı ğa baktı. "Sabırlı olun, Bay Richard Stockworth ve B ay Arthur Heath. Bazı şeyleri biliyoruz. Ve bazı ba şka şeylere de inanıyoruz. Ama John Farson sırf at alabilmek için buralara kadar g elir mi? Hiç sanmıyorum. Evet, atlar çok de ğerli. Gerçekten... Ama emin de ğilim. Onun için de beklememiz gerekiyor." "Pekâlâ, pekâlâ. Aynı mesaj." Cuthbert kâ ğıt şeridi parmaklı ğın üzerine koyarak düzeltti. Sonra üzerine bir dizi küçük sembol yazdı . Alain bu mesajı okuyabildi. Çünkü Hambry'ye geleli beri bu diziyi birkaç kez gö rmüştü. "Mesajı aldık. Biz iyiyiz. Bu ara bildirilecek bir şey yok." Kâğıt şerit kapsüle konup güvercinin baca ğına ba ğlandı. Alain basamaklardan inerek hâlâ sabırla eyerinin alınmasını bekleyen Ac eleci'nin yanına gitti. Güvercinini gurubun solgunla şan renklerine do ğru tuttu. "Git!" Kuş kanatlarını çırparak bir anda havalandı. Arkada şlar onu bir an görebildiler, Rengi koyula şan gökyüzünde bir gölge gibiydi. Roland güvercinin arkasından baktı. Yüzünde hâlâ o dalgın ifade . vardı. Alain kendi kendine, acaba bu ak şam do ğru karar verebildi mi, diye dü şündü. Ya şamı boyunca o ak şama kadar aklına böyle bir şey hiç gelmemi şti. Gelece ğini de sanmamıştı. "Roland?" "Hıı..." Delikanlı derin uykusundan yarı uyanan bir i gibi mırıldanmı ştı. " Đstersen onun eyerini ben çıkarayım." Alain ba şıyla Aceleci'yi i şaret etti. "Ve kaşağılayım." Roland bir süre cevap vermedi. Alain soruyu yineley ince delikanlı, "Hayır," dedi. "Bu i şi ben yaparım. Bir iki dakika sonra." Ve günbatımın ı seyretmeyi sürdürdü. Alain verandanın basamaklarından çıkarak salıncaklı sandalyesine yerle şti. Bert zaten sandı ğın üzerine oturmu ştu. Đki arkada ş Roland'ın arkasında kalıyorlardı şimdi. Cuthbert ka şlarını kaldırarak Alain'e baktı. Roland'ı i şaret etti, sonra tekrar Alain'e döndü.

Page 148: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Alain de Roland'ın yakasından aldı ğı şeyi arkada şına uzattı. Bu ı şıkta kolaylıkla görülemeyecek bir şeydi. Ama Cuthbert'inkiler bir silah şorun gözleriydi. Delikanlı Alain'in uzattı ğı şeyi kolaylıkla aldı. Bu uzun bir saç teliydi. Altın gibi bir tel. Alain, Bert'in yüzünden arkada şının o saç telinin kime ait oldu ğunu bildi ğini anladı. Hambry'ye geleli beri bir tek uzun sarı saçlı kızla kar şıla şmışlardı. Đki çocuk göz göze geldiler. Alain, Bert'in gözlerinde hem endi şe, hem de ne şe oldu ğunu farketti. Cuthbert Algood i şaret parma ğını şaka ğına dayayarak bir tabancanın teti ğini çekiyormu ş gibi yaptı. Alain ba şını salladı. Verandanın basama ğında oturan ve arkası onlara dönük olan Roland hâlâ dalgın dalgın batmakta olan güne şe bakıyordu. 8. Satıcının Ayı'nın I şıkları Altında Mejis'in hemen hemen altı yüz kilometre batısındaki Ritzy kasabası pek de ho ş bir yer sayılmazdı. Roy Depape oraya bazılarının Ya z Sonu Ayı dedikleri Satıcının Ayı'nın on dördünden üç gün önce geldi ve bir gün sonra da ayrıldı. , Aslında burası kasaba bile sayılmazdı. Berbat bir m adenci köyüydü; Vi Castis Yarı'ndan yetmi ş metre kadar ötede, Vi Castis Da ğları'nın do ğu yamacındaydı. Köyün bir tek soka ğı vardı. Yoldaki araba tekerleklerinin açtı ğı çukurlar demir kadar sertle şmişti. Sonbahar fırtınaları ve ya ğmurları ba şladıktan sonra da çamur deryasına dönecekti. Yolun kenarında "Ayı ve Kaplumba ğa Dükkânı" vardı. Ama Vi Castis Şirketi madencilerin oradan alı şveri ş yapmalarını yasaklamı ştı. Yine aynı yoldaki şirketin dükkânındansa sadece madenciler alı şveri ş yapıyorlardı. Hapishaneyle Kasaba Toplantı Salonu a ynı binadaydı. Önünden yelde ğirmeniyle dara ğacı karı şımı bir şey yükseliyordu. Yolu birbirinden daha pis, umutsuz ve tehlikeli altı meyhane süslüyordu. Ritzy iki tepenin arasındaydı. Dev iki omzun arasın da öne e ğilen çirkin bir kafaya benziyordu. Kasabanın yukarsında, güneyde şirketin madencilerin kalmasını sağladı ğı harap kulübeler vardı. Rüzgârın her esi şinde etrafa kireç dökülmemi ş genel tuvaletlerin kokusu yayılıyordu. Madenler kuz eydeydi. Geli şigüzel kazılmı ş, destek konmamı ş tehlikeli kuyular on be ş metre kadar a şağıya iniyor, sonra altın, gümü ş, bakır ve arada sırada da ate ş ta şları yı ğınlarını kapmaya çalı şan parlaklar gibi etrafa yayılıyorlardı. Madenler d ı şardan bakıldı ğında ta şlı çıplak topraklara açılmı ş deliklere benziyordu. Dik dik bakan gözler gibiydiler. Her birinin yatay geçidinin yanında ken di toprak ve moloz yı ğınları vardı. Bir zamanlar bu bölgede özel madenler de bulunuyord u. Ama artık böyle şeyler sona ermi şti. Her şeyi Vi Castis Şirketi idare ediyordu. Depape bütün bunları biliyordu. Çünkü Büyük Tabut Avcıları bu küçük e ğlenceye katılmı şlardı. Aslında ellerindeki o tabut dövmelerini buradan yetmi ş be ş kilometre bile ötede olmayan Wind kasabasında yaptırmı şlardı. O çamur gölü Ritzy'den de berbat bir yerdi. Bütün bunlar ne kadar önce olmu ştu? Depape bunu pek bilemiyordu. Ama galiba bilmesi gerekirdi. Ancak i ş geçmi şi dü şünmeye geldi ğinde ço ğu zaman bocalıyordu. Hatta kaç ya şında oldu ğunu hatırlamak bile ona zor geliyordu. Çünkü dünya geçip gitmi ş ve zaman da de ği şmişti; daha yumu şaktı şimdi. Ama Depape'nin hatırlamakta zorluk çekmedi ği bir tek şey vardı. Yaralı.parma ğını bir yere her çarpı şında hissetti ği o feci acı bu anıyı canlı tutuyordu. Depape'in hatırladı ğı şey kendi kendine verdi ği sözdü. Dearborn, Stockworth ve Heath'in cesetlerini sıraya dizecekti. O piçler ell erini küçük bir kızın kâ ğıt bebekleri gibi uzatmı ş olacaklardı. Üç. haftadan beri Sayın Kontesi özley en o organıyla da ölülerin yüzlerini yıkayacaktı. Ama id rarının fazlasını New Canaan'dan Gilead'lı Arthur Heath'e saklayacaktı. O durmadan gülen geveze köpek iyice yıkanacaktı. Depape, Ritzy'nin tek yolunun güne şin do ğduğu yere bakan ucundan kasabadan çıktı. Atını ilk tepenin yanından yukarıya do ğru tırısa kaldırdı. Sonra da geriye bir defa bakmak için tepede durdu. Bir gece önce Hattigan'ın meyhanesinin arkasında o ihtiyar köpekle konu şurken Ritzy'de gürültüden geçilmiyordu. Ama bu sabah saat yedideyse bir hayalete benziyordu. Ya ğmalanan tepelerin yukarsında hâlâ gözüken Satıcının Ayı gibi. Ama Depape madenle rden gelen tangırtıları

Page 149: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

duyuyordu. Tabii ya. O bebekler haftada yedi gün ta ngırdıyorlardı. Kötüler için dinlenme yoktu... Galiba kendisi de buna dahildi. D epape her zamanki düşüncesizli ğiyle atının kafasını şiddetle çevirdi. Hayvan iyice mahmuzladı ve doğuya do ğru ilerledi. Hâlâ o ihtiyar köpe ği dü şünüyordu. Ona göre ya şlı budalaya adil davranmı ştı. Ödül vaat etmi ş ve verilen bilginin kar şılı ğını da ödemi şti. Yeni do ğan güne şin ı şıklarında gözlük camları ı şıldayan Depape . evet, dedi kendi kendine. O ihtiyar böcek şikâyet edemez sanırım' (Bu, ak şamdan kalmadı ğı ender sabahlardan biriydi ve keyfi de yerindeydi.) Depape o genç hayvanların izlerini bulmakta zorluk çekmemi şti. Delikanlılar anla şılan New Canaan'dan ba ştan sona kadar Büyük Yol'u izleyerek do ğuya gelmi şlerdi. U ğradıkları her kent ve kasabada dikkati çekmi şlerdi. Đçinden geçip gittikleri yerlerde bile. Ama neden olmasın? Güzel atlara binmi ş, yüzlerinde yara bere olmayan, ellerinde ne tür insanlar oldukl arını açıklayan dövmeler bulunmayan, iyi giyimli, pahalı şapkalı delikanlılardı onlar. Grubu özellikle hanlarda ve meyhanedekiler iyi hatırlıyorlardı. Del ikanlılar susuzluklarını gidermek için bu yerlere u ğramı şlar ama alkollü içkiler içmemi şlerdi. Bira ve graf da öyle. Evet, onları çok iyi hatırlıyorlardı. Yolcu çocuklar. Pırıl pırıl delikanlılar. Sanki daha önceki, o daha iyi günlerd en çıkıp gelmi şlerdi. Depape atıyla ilerlerken, suratlarına i şeyece ğim, diye dü şündü. Teker teker! BayArthur'u ise... hah hah ha!., sona saklayaca ğım. E ğer yolun sonundaki açıklıkta olmasaydın, idrarımı biriktirir ve seni o nunla bo ğardım. Evet, delikanlıları farketmi şlerdi ama bu kadarı yeterli de ğildi. Bu kadarcık bilgiyle Hambry'ye dönerse Jonas tabancasını çeker, burnunu uçururdu. Ve o anda bunu hak etmi ş olurdu. "Onlar zengin çocukları olabilirler. Ama h epsi bu kadar değil." Bunu Depape kendisi de söylemi şti. Soru şuydu: Bundan ba şka? Ve silah şor sonunda pislik ve kükürt kokan Ritzy'de aradı ğını bulmu ştu. Belki her şeyi öğrenememi şti. Ama yeteri kadar bilgi edinerek atını Hambry'ye do ğru döndürmü ştü. Yoksa lanet olasıca New Canaan'a kadar gitmek z orunda kalacaktı. Önce iki meyhaneye u ğramı ş ve su katılmı ş bira içmi şti. Sonunda sıra Hattigan'ın yerine gelmi şti. Depape yine sulu bira söylemi ş ve barmenle konu şmaya hazırlanmı ştı. Ama o daha a ğacı sallamaya basmadan istedi ği elma daldan avucuna düşüvermi şti. Güzelce. Yaşlı bir adam insanın kafasını sancıtan tiz bir sesle konu şuyordu. Zengin ya şlı piç. Zaten ihtiyar piçler içki içtiler mi hep böyle yaparlardı. Adam eski günlerden söz ediyordu. Ya şlı piçlerin her zaman yaptıkları gibi- ihtiyar köpe k dünyanın geçip gitti ğinden, o çocukken her şeyin çok daha iyi oldu ğundan dem vuruyordu. Sonra Depape'in kulak kesilmesine neden olan bir şey söyledi. "Belki de eski günler geri geliyor. Çünkü ben iki ay önce üç genç lordu görmedim mi? Belki de daha da kısa bir süre önceydi. Onlardan bi rine bir içki ikram etmedim mi? Şekerli gazoz olsa bile." Ağzında sadece dört di şi kalmı ş olan genç bir kadın, "Sen genç bir lordla taze teze ği bile birbirinden ayıramazsın," dedi. Bu sözler üzerine meyhanedekilerin hepsi de güldüle r. Ya şlı piç alınmı ştı, öfkeyle etrafına bakındı. "Pekâlâ da ayırırım. Ben senin ö ğrenemeyece ğin kadar çok şeyi unuttum! Gerçekten. O çocuklardan biri Eld soyu ndandı. Çünkü onun suratında babasını gördüm... Senin şu sarkık gö ğüslerini gördü ğüm gibi, Jölene." Sonra ihtiyar köpek Depape'in bile takdir etti ği bir şeyi yaptı. Meyhanenin gediklisi fahi şenin bluzunun önünü çekerek içine birasının geri ka lanını döktü. Gürültülü kahkahalar ve şiddetli alkı şlar bile kadının öfkeli çı ğlı ğını örtemedi. Ya şlı adamın feryatlarını da öyle. Çünkü genç kadın ad amın ba şını ve omuzlarını tokatlayıp yumruklamaya ba şlamı ştı. Đhtiyar önce sadece öfkeyle bağırıyordu. Ama sonra kadın ihtiyar piçin bira barda ğını alarak onun kafasının yanına vurdu. Bardak kırıldı ve ihtiyar köpek can a cısıyla haykırmaya ba şladı. Kanlar sulu biraya karı şarak ya şlı piçin yüzünden akmaya ba şladı. Kadın, "Defolup git!" diye ba ğırarak adamı kapıya do ğru itti. Meyhanedeki madenciler de ya şlı köpe ğin ilerlemesi için ona güçlü tekkeler indirdiler. (Adamlar kolaylıkla taraf de ği ştirmi şlerdi. Rüzgârın yön de ği ştirmesi gibi.) "Sakın geri geleyim deme, ihtiyar hayvan! Nefesin o ottan kokuyor. Defol, eski günler ve genç lordlarla ilgili kahrolasıca hikâyel erini de alıp götür!"

Page 150: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Yaşlı piç böylece odada zorla yürütüldü. (Hattigan'ın müşterilerini e ğlendiren trompetçinin önünden geçti. Bu melon şapkalı, de ğerli genç sanatçı da ihtiyar köpe ğin tozlu pantolonuna tekmeyi indirirken "Oynayın, H anımlar, Oynayın" adlı parçanın bir tek notasını bile kaçırtmadı.) Đhtiyar yarasa kanadına benzeyen kapıdan çıktı ve yüzükoyun soka ğa kapaklandı. Depape a ğır a ğır onu izlemi şti. Ya şlı köpe ğin kalkmasına yardım etti. O sırada burnuna o keskin koku geldi. Bira kokusu de ğildi bu. ihtiyar piçin solu ğu kokuyordu ve dudaklarının kenarlarında her şeyi açıklayan o ye şilimsi-gri lekelerden vardı. Evet, ot neden olmu ştu bunlara. Đhtiyar piç belki de bunu yeni içmeye ba şlıyordu. (Bilinen nedenle şeytan-otu da ğlarda, bayırlarda yeti şiyordu. Kentte satılan viski ve bira gibi parayla de ğil, bedavaydı.) Đnsan buna ba şladı mı, sonu çabuk geliyordu. Yaşlı köpek bo ğuk bo ğuk, "Çok saygısızlar," dedi. "Anlayı şlı da de ğiller." Depape, "He, öyle," diye cevap verdi. Geldi ği o kırsal yöreye özgü lehçeden henüz kurtulamamı ştı. Đhtiyar piç ba şını kaldırmı ş ona bakıyor, oldu ğu yerde yalpalıyordu. Yarılmı ş kafasından kırı şık yana ğına do ğru akan kanları beceriksizce silmeye çalı şıyordu. "Oğlum, bir içki paran var mı? Babanın suratını hatırl a ve ya şlı birine bir içki içmesi için para ver." Depape, "Ben yardımdan pek ho şlanmam," dedi. "Ama belki içki parası kazanabilirsin. Şuraya büroma gel de bu i şi konu şalım." Yaşlı köpe ği yoldan tahta kaldırıma çıkardı. Altından ve üstün den ı şıklar süzülen yarasa kanadı gibi kapıların iyice soluna d oğru gitti. Olanca sesleriyle şarkı söyleyen üç madencinin geçmesini bekledi. ('Se vdi ğim kadın... Boylu boslu... Vücudunu... bir top gibi... hareket ettiri yor...") Hâlâ ya şlı köpe ği dirse ğinden tutan Depape onu Hattigan'la yandaki cenazeev inin arasındaki geçide soktu. Ritzy'ye yapılan bir ziyaret bir anda sona e rebilir, diye dü şünüyordu. Đçki iç, kur şunu ye ve yandakiler de seni gömsünler. Depape ihtiyar piçi geçidin dibindeki parmaklı ğa ve çöp yı ğınlarına do ğru götürürken adam, "Büron ha?" diyerek gıdaklar gibi güldü. Rüzgar sertle şmişti. Madenlerden' yükselen sülfür ve fenol kokusu. D epape'in genzini yakıyordu. Sa ğ taraftan Hattigan'ın meyhanesinden orada e ğlenen sarho şların gürültüsü geliyordu. "Büron ha? Đşte bu çok güzel." "Evet, bürom." Đhtiyar geçidin yukarsında parlayan ayın ı şıklarında silah şora dikkatle baktı. "Sen Mejis'ten misin? Yoksa Tepachi'den mi?" "Belki birinden, belki de di ğerinden. Belki ikisinden de de ğil." "Seni tanıyor muyum?" Ya şlı adam şimdi ona daha da dikkatle bakıyordu. Sanki öpülece ğini umuyormu ş gibi ayaklarının ucunda yükselmi şti. Ööö! Depape adamı itti. "Bana o kadar yakla şma, babalık." Ama biraz umutlanmı ştı. O, Jonas ve Reynolds daha önce de Ritzy'ye gelmi şlerdi, ihtiyar onun yüzünü hatırlayabildi ğine göre daha sonra gördü ğü delikanlılardan söz ederken yalan uydurmuyor demekti. ' "Bana o üç genç lorddan söz et, babalık." Depape Ha ttigan'ın meyhanesinin duvarına vurdu. "Belki bu içerdekileri ilgilendirmi yor. Ama beni ilgilendirdi ğinden emin olabilirsin." Đhtiyar piç ona bulanık gözlerle ama bir şeyi hesaplamaya çalı şıyormu ş gibi baktı. "Bu i şten bana biraz para çıkar mı?" Depape, "Evet," dedi. "Bana istediklerimi anlatırsa n sana para veririm." "Altın mı?" "Önce anlat. Ondan sonra bakarız." "Hayır, efendim. Önce pazarlık edelim. Ondan sonra konu şurum." Depape adamı kolundan yakaladı ğı gibi döndürdü. Đhtiyarın sopaya benzeyen bile ğini sıska kürek kemiklerine kadar kaldırdı. "Tepemi attırma, babalık. Yoksa i şe kolunu kırarak ba şlarım." Đhtiyar köpek soluk solu ğa, "Bırak kolumu!" diye ba ğırdı. "Bırak kolumu! Cömertli ğine güvenece ğim, genç bey. Çünkü yüzün cömert bir insanınki gibi . Evet! Gerçekten!" Depape adamın kolunu bıraktı. Ya şlı piç onu ihtiyatla süzdü. Omuzunu ovu şturup duruyordu. Yana ğında pıhtıla şmaya ba şlayan kanlar ayı şı ğında siyahmı ş gibi gözüküyordu.

Page 151: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Đhtiyar, "Üç ki şiydiler," dedi. "Soylu üç çocuk." "Çocuklar mı, lordlar mı, babalık? Hangisi?" Yaşlı piç bu soruyu dü şündü. Kafasına yedi ği darbe, gece havası ve kolunun bükülmesi onu ayıltmı ş gibiydi. Hiç olmazsa geçici bir süre için. Sonunda, "Her ikisi de sanırım," dedi. "Onlardan bi rinin bir lord oldu ğu kesindi. Meyhanedekiler buna ister inansınlar, iste r inanmasınlar. Çünkü ben onun babasını gördüm. Ve babası tabancalar ta şıyordu. Senin belindekiler gibi berbat şeyler de de ğillerdi. Özür dilerim. Bunların son günlerde buluna bilen silahların en iyileri olduklarını biliyorum. Ama o beydeki gerçek tabancalardı. Babam daha çocukken görülenler gibi. Kabzaları sand al a ğacından büyük tabancalar." Depape ihtiyara bakakaldı. Heyecanlanmaya ba şlıyordu... Ayrıca istememesine ra ğmen bir tür hu şu da duyuyordu. Jonas, "Onlar birer silah şor gibi davrandılar," demi şti. Reynolds yabancıların çok genç olduklarını söyl eyerek itiraz etti ği zaman da, "Belki de çırak onlar," diye üstelemi şti. Şimdi patronun haklı oldu ğu anla şılıyordu. "Kabzaları sandal a ğacından mıydı?" diye sordu. "Sandal a ğacından kabzalar, öyle mi, babalık?" "Evet." ihtiyar, Depape'in heyecanlandı ğını ve kendisine inandı ğını farketmi şti. Göğsü gözle görülecek kadar kabardı. "Yani adam bir silah şordu, öyle mi? Bu delikanlının babasında büyük taba ncalar vardı?" "Evet. Bir silah şordu o. Son Lordlar'dan biri. Artık soyları sona er iyor. Ama babam onu çok iyi tanıyordu. Gilead'lı Steven Desch ain. Henry'nin o ğlu Steven." "Peki yakında gördü ğün o çocuk..." "O Steven'in o ğlu. 'Uzun Boylu' Henry'nin torunu. Di ğer iki delikanlı da soyluya benziyordu. Belki onlar da lordların çocukları. Ama o dikkatimi çeken çocuk doğruca Arthur Eld'in soyundan gelme. Ya şu kadından ya bu kadından. Sen iki aya ğının üzerinde nasıl yürüyorsan, bu da o kadar kesin . Eh, artık paramı hak etmedim mi?" Depape evet demeyi dü şündü ama sonra bu ya şlı köpe ğin sözünü etti ği piçin o üçünden hangisi oldu ğunu bilmedi ğini kavradı. Düşünceli dü şünceli, "Üç delikanlı," diye mırıldandı. "Üç soylu çocuk. Onların tabancaları var mıydı?" Yaşlı piç, "Bu kentin toprak kazıcılarının görebilecek leri bir yerde de ğildi bunlar," diyerek pis pis güldü. "Ama silahları gerç ekten vardı. Herhalde sardıkları yatakların içindeydi. Buna saatim ve izi n kâ ğıdım üzerine bahse girerim.". Depape, "Evet, herhalde girersin," dedi. "Üç delika nlı. Đçlerinden biri de bir lordun o ğlu. Bir silah şorun. Öyle dü şünüyorsun. Gilead'lı Steven'in o ğlu." Bu ad ona tanıdık geliyordu. Tabii ya. "Gilead'lı Steven Deschain. Adı bu." "Peki bu genç lord ne ad verdi?" Đhtiyar köpek hatırlamaya çalı şırken yüzünü korkunç bir biçimde buru şturdu. "Deerfield? Deerstine. Tam olarak hatırlamıyorum... " "Tamam, tamam. Ben bu adı bitiyorum. Ve sen parayı hak ettin." "Öyle mi?" Ya şlı köpek yine silah şora sokuldu. Solu ğu ot yüzünden mide bulandıracak kadar tatlıydı. "Gümü ş mü vereceksin, altın mı? Hangisi, dostum?" Depape, "Kur şun," diyerek tabancasını çekti ve ihtiyarın gö ğsüne iki el ate ş etti. Aslında ya şlı adama iyilik etmi ş sayılırdı. Silah şor şimdi Mejis'e do ğru gidiyordu. Yolculuk bu sefer daha kısa sürecekti . Her pis küçük kasabaya u ğrayarak sorular sormak zorunda kalmayacaktı. Depape'in ba şının hemen yukarsından kanat sesleri geldi. Bir güv ercin ilerdeki bir kayaya kondu. Sanki dinlenmek istiyordu. Güverc in koyu griydi ve boynunun etrafında beyaz bir halka vardı, ilginç bir ku ştu. Depape, yaban güvercini değil, diye dü şündü. Birinin evinden kaçan bir ku ş mu? Dünyanın bu ıssız ve kasvetli kö şesinde bir insanın yarı vah şi bir köpekten ba şka bir hayvan yeti ştirece ğini sanmıyordu. Köpe ği de hırsızlı ğa kalkı şanları ısırması için beslerlerdi. (Ho ş, bu adamların çalınmaya de ğer neleri vardı? Silah şorun bu soruyu cevaplaması imkânsızdı.) Ama tabii her şey mümkündü. Her neyse... Gece mola verdi ği zaman kızarmı ş güvercin yemek iyi olacaktı.

Page 152: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Depape tabancasını çekti. Ama horozu indiremeden gü vercin havalanarak do ğuya doğru uçmaya ba şladı. Silah şor yine de ku şun arkasından ate ş etti. Bazen insana şansı yardım ediyordu. Ama bu kez öyle olmadı. Güver cin hafifçe alçaldı. Sonra yükselerek Depape'in de gitti ği yöne do ğru uçtu. Silah şor bir an atının üzerinde öylece oturdu Ku şu kaçırdı ğı için fazla sinirlenmemi şti. Jonas'ın öğrendiklerinden çok memnun kalaca ğını dü şünüyordu. Silah şor bir süre sonra atını mahmuzladı. Baronluk Deniz Yolu'nda atını tırısa kaldırarak Mejis'e do ğru gitti. Onu utandıran çocuklar hesaplarının görül mesi için orada kendisini bekliyorlardı. Onlar birer lor d olabilirlerdi. Silah şorların o ğulları da. Ama son günlerde öyleleri bile ölüyorlar dı. O ya şlı piçin de sa ğ olsaydı hiç ku şkusuz belirtece ği gibi, dünya geçip gitmi şti. Roy Depape, Ritzy'den ayrılarak atını Hambry'ye do ğru döndürdükten üç gün sonra Roland, Cuthbert ve Alain de yola çıktılar. Atların ı kentin kuzey ve batısına doğru sürdüler. Önce uçurum denen uzun yamaçtan indile r. Sonra da Hambry'lilerin Kötü Çayır dedikleri, kimsenin malı olmayan bölgede n geçtiler. Ve sonunda çöle benzeyen çorak topraklara eri ştiler. Đlerde a şınmı ş, parçalanmı ş dik kayalar vardı. Açıklık yere çıktıkları için artık etrafı iy ice görebiliyorlardı. Bu kayaların tam ortasındaki karanlık yer dikkati çeki yordu. Đki yanı sanki öfkeli bir tanrı onları baltayla kırmı ş gibi parçalanmı ştı. Uçurumun sonuyla kayalıkların arasındaki uzaklık do kuz kilometre kadardı. Yolun dörtte üçünü a ştıkları sırada düzlü ğün tek gerçek co ğrafi özelli ğine rastladılar. Dimdik bir kaya. Đlk ekleminden kıvrılmı ş bir parma ğa benziyordu. Altında da küçük, bumerang biçimi ye şil bir alan vardı. Cuthbert ulur gibi bağırdı. Sesi ilerdeki kayalıklara çarparak geri döndü . Gevezelik ediyormu ş gibi sesler çıkaran, de ği şim geçirmi ş bir hayvan sürüsü ye şilliklerin arasından fırlayarak geriye, güneydo ğuya do ğru kaçtılar. Uçuruma do ğru. Roland, "Bu Sarkan Kaya," diye açıkladı. "Dibinde b ir kaynak var. Buradaki bu tür tek kayanın bu oldu ğunu söylüyorlar." Yollarına devam ederlerken sadece bu kadar konu ştular. Ama Cuthbert'le Alain rahatladıklarını belirtmek için Roland'ın arkasında n birbirlerine baktılar. Çünkü son üç hafta sanki yerlerinde saymı şlardı. Yaz etraflarından geçip gitmi şti. Roland için, "Beklemeliyiz," demek kolaydı. "En fazla önemsiz şeylerle ilgilenmeyiz. Gözucuyla gördü ğümüz şeyleri saymalıyız." Ama iki arkada ş Roland'ın o hiçbir şeyle ilgilenmedi ğini belirten halinden ho şlanmıyor, bunu ku şkuyla kar şılıyorlardı. Delikanlı Clay Reynolds'ın pelerinin bir ba şka türüymü ş gibi. bu ruh haline bürünüyordu. Đki delikanlı aralarında konu şmuyorlardı. Buna hiç gerek yoktu. Đkisi de Roland'ın Belediye Başkanı Thorin'in metres olarak almayı dü şündüğü o güzel kızla ilgilendi ğini biliyorlardı. (O uzun sarı saç ba şka kimin olabilirdi?) Arkada şları o kızla sevi şmeye kalkı şırsa ba şları çok kötü belaya girecekti. Ama Roland'ın kur yapmaya hazırlanıyormu ş gibi bir hali yoktu. Cuthbert de, Alain de arkada şlarının yakasında ba şka sarı tel de bulmamı şlardı. Ve Roland bu gece hemen hemen eskisi gibiydi. Sanki o dalgınlık peler inini bir kenara atmı ştı. Belki geçici bir durumdu. Şansları yardım ederse sürekli olabilirdi. Bekleyip sonucu görmekten ba şka yapabilecekleri bir şey yoktu. Sonunda ka her şeyi açıklayacaktı. Her zaman oldu ğu gibi. Dik kayalara bir buçuk kilometre kala arkalarından esen deniz kokulu güçlü rüzgâr birdenbire kesildi. Ve üç arkada ş yardan gelen alçak, ahenksiz sesi duydular. Dar Eyebolt Kanyonu denilen yerdi burası. Alain atının dizginlerini çekti. Yüzünde son derecede ek şi bir meyveyi ısırmı ş gibi ifade belirmi şti. Delikanlı bu sesi güçlü bir elin sıkı ştırıp birbirine sürterek ufaladı ğı bir avuç çakıla benzetti. Yarın yukarsında sanki ses on ları çekiyormu ş gibi akbabalar uçu şuyorlardı. Cuthbert eklemlerinin üstünü ku ş kafasına vurdu. "Nöbetçi bundan ho şlanmadı, Will. Ben de ho şlandı ğımı söyleyemeyece ğim. Buraya kadar neden geldik?" Roland, "Saymak için," dedi. "Bizi buraya her şeyi saymamız ve her şeyi görmemiz için yolladılar. Bu da yine sayıp görmemiz gereken bir şey." Cuthbert, "Ah, öyle ya..." diye mırıldandı. Atına b iraz zorlukla hakim olabiliyordu. Đncecik'in o alçak, gıcırtıya benzeyen iniltisi hayv anı ürkütüyordu. "Bin altı yüz on dört balık a ğı. Yedi yüz on küçük tekne. Đki yüz

Page 153: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

on dört büyük tekne. Kimsenin varolduklarını kabul etmedi ği yetmi ş öküz. Ve kentin kuzeyinde bir 'incecik'. Su kahrolasıca şey her neyse..." Roland, "Biz de bunu ö ğrenece ğiz," dedi. Atlarını sürerek ses dalgasının içine girdiler. Bu hiçbirinin ho şuna gitmedi. Ama kimse geri dönmelerini de önermedi. Tâ buraya k adar gelmi şlerdi ve Roland haklıydı. Bu onların göreviydi. Ayrıca... merak da ediyorlardı. Yarın a ğzını Susan'ın Roland'a söyledi ği gibi çalı çırpıyla tıkamı şlardı. Sonbahara kadar bunların ço ğu kurumu ş olacaktı herhalde. Ama şimdi yı ğılmı ş dalların üzerinde yapraklar vardı ve bu yüzden yar gözükmüyordu. Çalı çırpının ortasında bir yol açılmı ştı. Ama atların geçemeyece ği kadar dardı. (Zaten hayvanlar da belki oradan geçmemek için direnecekle rdi.) I şık sönükle şti ği için Roland etrafı pek de iyi göremiyordu. Cuthbert, "Buradan geçecek miyiz?" diye sordu. "Hes ap Tutarı Melek buna kar şı oldu ğumu kaydetsin. Ama size uyaca ğım." Roland arkada şlarını çalıların arasından geçirerek o sesin kayna ğına do ğru götürmek niyetinde de ğildi. Çünkü bir incecik'in ne oldu ğu konusunda belli belirsiz bir fikri vardı. Son birkaç hafta sorular sormu ş ama i şine yarayacak cevaplar alamamı ştı. Şerif Avery, "Ben sizin yerinizde olsaydım oraya yakla şmazdım bile," demi şti. Roland en yararlı bilgiyi yine Susan'dan almı ştı. O ilk kar şıla ştıkları gece. "Rahat ol, Bert. Oraya gidecek de ğiliz." Alain yava şça, " Đyi," diye mırıldanınca Roland güldü. Yarın batı yanında dar ve dik bir patika vardı. Ama dikkati hareket ederlerse o yolu izleyebilirlerdi. Tek sıra halinde ilerlemeye başladılar. Bir keresinde durup yola yuvarlanmı ş olan kayaları temizlediler. Sivri uçlu çakıl ve bo ynuz gibi parçaları sa ğlarındaki iniltiler yükselen yere attılar. Bu i şi bitirdikten sonra tam tekrar atlarına binecekleri sırada bir tü r iri bir ku ş -belki de bir orman ya da çayır tavu ğu- gürültüyle kanat çırparak uçurumun yanından yüks eldi. Roland tabancalarına uzandı. Alain'le Cuthbert'in d e aynı şeyi yaptıklarını gördü. Bu çok komikti. Çünkü silahlarını, korumak i çin mu şambaya sarmı ş ve Bar K.'deki yatakhanenin zeminindeki tahtaların altına saklamı şlardı. Üç arkada ş birbirlerine baktılar. Hiçbir şey söylemediler. (Ama bakı şları çok şey anlatıyordu.) Roland incecik'e bu kadar yakla şıldı ğı zaman etkinin daha da arttı ğını farketti. Bu, insanın alı şabilece ği bir ses de ğildi. Tersine. Eyebolt Kanyonu'nun yakınında ne kadar kalırsanız, ses beyn inizi o kadar sarsıyordu. Hem kulaklarınıza, hem de a ğzınıza doluyor; gö ğüs kemi ğinin altındaki sinir düğümünün titre şmesine neden oluyor, gözlerin arkasındaki ıslak ve nazik dokuyu kemiriyordu. Ama en kötüsü kafanızın içine girip si ze, dünyada korktu ğunuz her şeyin yoldaki dönemecin ya da ilerdeki ta ş yı ğınının arkasında bekledi ğini söylemesiydi. Oradan dı şarı süzülerek sizi yakalamak için bekliyordu. Grup patikanın tepesindeki yassı ve çorak yere ula şıp tepelerinde gökyüzünü tekrar gördüklerinde durum biraz iyile şti. Ama o sırada karanlık hemen hemen çökmüştü- Atlardan inerek uçurumun ufalanan kenarına gidi nce gölgeler yüzünden pek bir şey göremediler. Cuthbert öfkeyle, " Đşte bu olmadı," dedi. "Daha erken yola çıkmalıydık, Roland... Yani Will. Amma da aptalız!" " Đstersen burada senin için tekrar Roland olabilirim. Ve görmek için geldi ğimiz şeyi görece ğiz. Saymak için geldi ğimiz şeyi sayaca ğız. Bir 'incecik'... senin de dedi ğin gibi. Sadece bekle." Üç arkada ş beklediler. Yirmi dakikadan daha kısa bir süre son ra Satıcının Ayı ufuktan yükseldi. Tam yaza uygun kusursuz bir aydı. .. Koskocaman ve turuncu. Dünyaya çarpmak üzere olan bir gezegen gibi karanlı kla şan menek şe rengi gökyüzünde belirdi. Ayın yüzündeki Satıcı gayet iyi gözüküyordu. Çı ğlıklar atan çuval dolusu ruhla Nones'ten çıkıp gelen varlık. Sa tıcı kamburdu. Gölgelerden olu şan varlı ğın kaldırdı ğı omzuna vurdu ğu çuval çok belirgindi. Onun gerisinde turuncu ı şık cehennem alevlerine benziyordu. Cuthbert, "Oo," dedi. "Bu hiç de ho ş bir görünüm de ğil. Özellikle a şağıdan da o ses gelirken." Ama delikanlılar yine de yerlerinden kımıldamadılar . (Atları da öyle. Yalnız hayvanlar onlara buradan daha önce gitmi ş olmaları gerekti ğini hatırlatmak istercesine sık sık dizginlerini çeki ştiriyorlardı.) Ay gökyüzünde yükselirken

Page 154: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

biraz küçülerek gümü şe dönü ştü. Sonunda beyaz ı şıkları Eyebolt Kanyonu'na vurabilece ği bir noktaya ula ştı. Üç çocuk durmu ş a şağıya bakıyorlardı. Hiçbiri de konu şmuyordu. Roland arkada şlarını bilmiyordu ama kendisi istense de konu şamayacaktı. Susan, "Kutu biçimi bir vadi," demi şti. "Kısa kenarları dik." Bu tarif gerçekten çok uygundu. Kız ayrıca yarın yan yatmı ş bir bacaya benzedi ğinden de söz etmi şti. Roland, galiba bu da do ğru, diye dü şündü. Tabii baca devrilirken biraz parçalanırsa ve ortasında çarpık bir yer olursa. Uçurumun dibi o çarpık yere kadar normale benziyord u. Ayın ı şıklarının aydınlattı ğı karmakarı şık kemik yı ğınları bile ola ğanüstü şeyler sayılmazlardı. Kutu gibi yara giren hayvanların ço ğu gerip dönüp dı şarı çıkmayı başaramamı şlardı. Ayrıca uçurumun a ğzına yı ğılan çalı çırpı da kaçmayı zorla ştırıyordu. Yanlar tırmanılamayacak kadar dikti. Çık ılabilecek bir tek yer vardı. O küçük çarpık yerden önceydi bu. Oradan yuk arıya do ğru çukurumsu bir çizgi uzanıyordu. Đçersinde bazı çıkıntılı kayalar vardı. Belki bir in san onlara tutunarak yukarı çıkabilirdi. Belki! Tabii Roland'ı n bunun üzerinde durması için bir neden yoktu. Ama yine de durdu. Bütün ya şamı boyunca kaçma yollarının üzerinde duraca ğı gibi. Vadinin dibindeki yarı ğın ötesinde üç delikanlının o zamana kadar görmedik leri bir şey vardı... Birkaç saat sonra yatakhaneye döndükler i zaman ne gördüklerinden pek de emin olmadıklarını açıkladıla r. Eyebolt Kanyonu'nun yarıktan ötedeki bölümü gümü şümsü koyu bir sıvıyla kaplıydı. Bundan şerit şerit duman ya da sisler yılanlar gibi kıvrılıp bükülerek yükseliyordu. Sıvı a ğır a ğır hareket ediyormu ş gibiydi. Onu içeriye hapseden yamaçlara çarpıyordu . Delikanlılar daha sonra hem sıvı, hem de sislerin h afif ye şil oldu ğunu öğreneceklerdi. Bunların gümü şümsü gözükmelerinin nedeni ayı şı ğıydı. Üç arkada ş incecik'e bakarlarken kara bir gölge uçarak sıvını n yüzeyine do ğru indi. Belki de bu daha önce onları korkutan ku ştu. Havada bir şeyi kaptı. Bir böcek miydi? Daha küçük bir ku ş muydu? Sonra gölge yeniden yükselmeye ba şladı. Ama bunu ba şaramadan vadinin dibinden gümü şümsü sıvı bir kol uzandı. Bir an o gıcırtılı homurtu biraz yükseldi. Ve hemen hemen in san sesine dönü ştü. Kol ku şu havada kaparak a şağıya çekti. Đncecik'in yüzeyinde odak noktası belli olmayan yeşilimsi bir ı şık çaktı. Elektrik akımı gibi. Sonra kayboldu. Üç çocuk korku dolu gözlerle birbirlerine baktılar. Birdenbire bir ses duyuldu. Haydi, atla, silah şor. Bu, incecik'in sesiydi. Roland'ın babasının sesiydi. Kadınları ba ştan çıkaran büyücü Marten'in sesiydi. En korkuncu bu Roland'ın kendi sesiydi. Haydi atla. Böylece bütün dertlerin sona ersin. Bur ada kızlarla ilgili seni üzecek a şklar yok. Çocuksu kalbini ezecek kaybolmu ş annelerin yası da tutulmuyor. Sadece evrenin ortasında gitgide büyüye n bo şlu ğun mırıltısı var. Çürüyen etlerin tatlı pis kokusu da. Haydi gel, silah şor. Đncecik'in bir parçası halini al! Yüzünde dalgın bir ifadeyle bo ş bo ş bakan Alain yarın kenarında yürümeye başladı. Sa ğ botu kenara öylesine yakındı ki, topu ğundan yükselen tozlar ve avuç avuç çakıl a şağıya uçuyordu. Alain be ş adım yürüdü. Sonra Roland onu kemerinden yakaladı ğı gibi şiddetle geri çekti. "Sen nereye gitti ğini sanıyorsun?" Alain ona bir uyurgezerin gözleriyle baktı. Sonra g özleri giderek berrakla şmaya başladı. "Bil... bilmiyorum... Roland." Aşağılarında incecik mırıldanıyor, homurdanıyor, sanki şarkı söylüyordu. Buna bir ba şka ses de karı şıyordu: cıvık cıvık çamurun akarken çıkardı ğına benzeyen bir ses'. Cuthbert atıldı. "Ama ben hepimizin nereye gidece ğini biliyorum. Bar K.'ye dönüyoruz. Haydi, gelin, buradan uzakla şalım." Yalvarırcasına Roland'a baktı. "Lütfen. Korkunç bir şey bu." "Pekâlâ!" Ama delikanlı arkada şlarını patikaya geri götürmeden önce uçurumun kenar ına yakla şarak a şağıdaki sisli, gümü şümsü yo ğun sıvıya baktı. Açık açık meydan okurcasına, "Sayıyorum," dedi. "Bir incecik. Sayıld ı." Sonra sesini alçaltarak ekledi. "Kahrol!"

Page 155: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Delikanlılar geri dönerlerken kendilerini toparladı lar. Yar ve incecik'in kavrulmu ş ölü kokusundan sonra yüzlerine vuran serin, deniz kokulu rüzgâr onları canlandırdı. Atların yorulmaması için uçurumdaki yamacı çaprazla masına çıkarlarken Alain, "Bundan sonra ne yapaca ğız?" diye sordu. "Bunu biliyor musun?" "Hayır. Aslına bakarsan bilmiyorum." Cuthbert ne şeyle, "i şe ak şam yemeğiyle ba şlayabiliriz," diyerek sözlerini güçlendirmek için nöbetçinin içi bo ş kafatasına vurdu. "Ne demek istedi ğimi biliyorsun." Cuthbert, "Evet," diye ba şını salladı. "Ve sana bir şey söyleyece ğim, Roland." "Will! Lütfen! Artık uçurumdan döndük. Onun için iz in ver de Will olayım."' "Tamam, tamam! Çok güzel! Sana bir şey söyleyece ğim, Will. Artık a ğları, tekneleri, dokuma tezgâhlarını ve tekerlek demirler ini saymayı daha fazla sürdüremeyiz. Önemsiz şeyler bitmek üzere. Hambry'de yeti ştirilen atları saymaya başladı ğımız zaman aptal gibi davranmak da zorla şacak. Ben buna inanıyorum." Roland, "Evet," diyerek Aceleci'yi durdurdu. Dönüp geldikleri yöne baktı. Bir an atların halleri onu büyüledi. Hayvanlar bir tür ay- çılgınlı ğına kapılmı ş gibiydiler. Gümü şümsü otların üzerinde ko şuyor, sıçrıyorlardı. "Ama ikinize tekrar söylüyorum. Bu sadece atlarla ilgili bir mes ele de ğil. Farson'un atlara ihtiyacı mı var? Evet, belki. Birlik'in de öyle. Ök üzlere de. Ama burada her tarafta atlar var. 'Belki bizimkiler kadar güze! de ğiller. Bunu kabul ediyorum. Ama dedikleri gibi: 'Bir fırtınada herhangi bir lim an i şe yarar.' O halde... sorun atlar de ğilse nedir? Bunu ö ğreninceye ya da hiçbir zaman öğrenemeyece ğimize karar verinceye kadar şimdiki gibi devam edece ğiz." Cevabın bir bölümü onları Bar K.'de bekliyordu. Atl arın ba ğlandı ğı dire ğe konmuş, küstahça kuyru ğunu kımıldatıyordu. Güvercin Roland'ın avucuna atla dı ğı zaman delikanlı ku şun bir kanadının tüylerinin biraz yolunmu ş oldu ğunu gördü. Bir hayvan, belki de bir kedi ona üzerine atılacak kadar yakla şmış sanırım, diye düşündü. Güvercinin baca ğına takılmı ş olan mesaj kısaydı. Ama delikanlıların anlayamadı ğı pek çok şeyi açıklıyordu. Roland mesajı okuduktan sonra kendi kendine, Susan' ı tekrar görmem gerekiyor, dedi. Ve müthi ş bir mutluluk duydu. Kalbi hızla çarpmaya ba şladı ve Satıcının Ayı'nın ı şıkları altında gülümsedi. 9. Citgo Satıcının Ayı küçülmeye ba şladı. Ortadan kayboldu ğu zaman yazın en sıcak, en güzel günlerini de birlikte götürecekti. Dolunaydan dört gün sonra Belediye. Başkanı'nın kona ğında çalı şan ya şlı mozo Susan'ın halasıyla payla ştı ğı eve geldi. (Miguel, Hart Thorin'den önceki yıllarda ora da çalı şmıştı. Thorin çiftli ğine döndükten sonra da bunu sürdürecekti.) Adam dor u bir kısrak getirmi şti. Söz verilen atların ikincisiydi. Susan, Felicia 'yı hemen tanıdı. Çocuklu ğunda en sevdi ği atlardan biri de oydu. Kız, Miguel'e sarılarak adamın sakallı yanaklarına öpücükler kondurdu. Ya şlı adam gülümsedi. Di şleri olsaydı hepsi ortaya çıkacaktı. Susan, "Gracia s, gracias," dedi. "Binlerce te şekkür, ya şlı baba!" Miguel, "Da nada," diyerek dizginlen Susan'a uzattı . "Belediye Ba şkanı'nın içten bir arma ğanı." Susan, Miguel'in uzakla şmasını seyrederken dudaklarındaki tebessüm yava ş yava ş silindi. Felicia yanında uysalca duruyor, kestane r engi derisi yaz güne şinde ı şıldıyordu. Bir rüya gibiydi o. Ama bu bir rüya de ğildi. Ba şlangıçta öyle gözükmüştü. Susan'ın bütün bunları gerçek olmadı ğı duygusuna kapılması, tuza ğa düşmesinin di ğer nedenlerinden biriydi. Ama hiçbirinin de rüya ol madığı kesindi artık. Onun dürüst oldu ğu kanıtlanmı ştı. Ve şimdi zengin bir adam ona "içten" armağanlar yolluyordu. Tabii bu sözcük geleneklere uyuld uğunun belirtilmesi için söylenmi şti. Ya da acı bir alaydı. Artık insanın ruh haline ya da bakı ş açısına bağlı bir şeydi. Felicia da Pylon gibi bir hediye de ğildi aslında. Yaptı ğı anla şmanın adım adım yerine getirilmesiydi. Cord Hala şok geçiriyormu ş gibi bir tavır takınacaktı ama Susan gerçe ği biliyordu; kendisini bekleyen fahi şelikti. Gerçek buydu i şte.

Page 156: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Susan hediyeyi ahıra götürürken Cord Hala mutfak pe nceresindeydi. (Kıza göre bu bir arma ğan da de ğildi. Ona kendi malını geri veriyorlardı.) Cordelia ne şeyle seslenerek atın gönderilmesine sevindi ğini söyledi. Böylece Susan ata bakarken sıkılmak için fazla zaman bulamayacaktı. Öfkeli bir kar şılık kızın dilinin ucuna kadar geldiyse de, kendini tuttu. Bluzlar konusunda avaz avaz ba ğırma yarı şından sonra aralarında ihtiyatlı bir ate şkes ba şlamı ştı. Susan da bunu bozanın kendisi olmasını istemiyordu. Kafasında ve kalbinde pek çok şey vardı Halasıyla bir defa daha tartı şırsa ona kırılıp ikiye ayrılıverecekmi ş gibi geliyordu. Bir botun bastı ğı kuru bir dal gibi. Susan on ya şlarındayken babasına neden her zaman o kadar sessiz oldu ğunu sormu ştu. Babası da, "Çünkü ço ğu zaman en iyisi sessiz kalmaktır," demi şti. Bu cevap kızı o zaman şaşırtmı ştı. Ama şimdi her şeyi daha iyi anlıyordu. Felicia'yı ahıra, Pylon'un yanına soktu. Atı silere k yem verdi. Kısrak yulafları yerken Susan atın toynaklarını inceledi. Kısra ğın nalları pek ho şuna gitmedi. Deniz Kıyısı'nda i şler böyleydi i şte. Susan bu nedenle babasının ahırın kapısının yanındaki çiviye asılı olan nal torbasını aldı. Kayı şını ba şından ve omzundan geçirerek torbayı kalçasına do ğru sarkıttı. Üç kilometre ötedeki Hookey'nin Ahırı'na gitti. Torba kalçasına çarparke n babasının hayali olanca canlılı ğıyla gözlerinin önünde belirdi. Kızın kalbi kederle burkuldu, neredeyse ağlayacaktı. Şu andaki durumum babamı çok sarsardı, diye dü şündü. Hatta belki de tiksinti duyardı. Ve babam Will Dearborn'dan ho şlanırdı. Bundan eminim. Ondan hoşlanır ve bana uygun bir genç oldu ğunu dü şünürdü. Bu dü şünce her şeyden çok acı verdi ona. Susan at nallamayı pek erken ö ğrenmi şti. Ruh hali uygunken bundan ho şlanırdı da. Toz toprak içinde yapılan kaba saba bir i şti. Đnsanın güçlü bir tekme yiyerek eğlenmesi de i şe çe şni katar ve bir kızın gerçeklere dönmesini sa ğlardı. Ama Susan nalların nasıl yapıldı ğını bilmiyordu. Ö ğrenmek istedi ği de yoktu. Brian Hooley nalları ahır ve hanının arkasındaki nalbant dükkânında yapardı. Susan uygun büyüklükte dört nalı kolaylıkla seçti. Bu i şi yaparken burnuna gelen atlarla samanların kokusu ho şuna gitti. Taze boya kokusu da. Hookey'nin ahırı ve nalbant dükkânı gerçekten pek derli topluydu. Kız b aşını kaldırdı ğı zaman ahırın damında bir tek delik olmadı ğını gördü. Hookey'nin i şlerinin yolunda oldu ğu anla şılıyordu. Hâlâ nalbant önlü ğünü çıkarmamı ş olan adam dört yeni nalı bir kiri şe yazdı. Tek gözünü korkunç bir biçimde kısarak yazdı ğı rakamlara baktı. Susan çekine çekine ödemeden söz edince güldü ve kıza, borcunu ödeyece ğinden eminim," dedi. "Zaten sen de, ben de bir yere gitmiyoruz, öyle de ğil mi? Tabii ki hayır." Bu sözleri söylerken sakarı ve at kokan yerde kızı kapıya do ğru götürüyordu. Hookey bir yıl önce dört nal gibi önemsiz bir konudan bile böyle k ayıtsızca söz etmezdi. Ama artık Susan Belediye Ba şkanı Thorin'in "aziz dostu"ydu ve durum de ği şmişti. Hookey'nin lo ş ahırından sonra ö ğle saatlerinin parlak güne şi göz Kamaştırıyordu. Susan bir an etrafını göremedi. El yorda mıyla soka ğa do ğru gitti. Kalçasının üzerinde sallanan deri torbanın i çindeki nallar şıkırdıyordu. Susan ı şıkta kar şısında beliren silueti farketmek için ancak bir san iye bulabildi. Sonra bu gölge ona di şlerini takırdatacak ve Felicia'nın yeni nallarının şakırdamalarına neden olacak kadar şiddetle çarptı. Kız az kalsın yere yuvarlanıyordu. Ama güçlü eller çabucak uzanar ak onu omuzlarından kavradı. O arada kızın gözleri ı şı ğa alı şmıştı. Onu toprakların üzerine devirmesine ramak kalan ki şinin Will'in arkada şı Richard Stockworth oldu ğunu gördü. Bu olay yüzünden hem sıkıldı, hem de e ğlendi. Delikanlı onu gerçekten yere yuvarlamı ş gibi elbisesinin kollarını süpürdü. "Ah affedersiniz, sai. Bir şey olmadı ya? Đyisiniz de ğil mi?" Susan, "Çok iyiyim," diyerek gülümsedi. "Lütfen özü r dilemeyin. Birdenbire içinden ayaklarının ucunda yükselerek St ockworth'ün dudaklarına bir öpücük kondurmak geldi. Ona, "Bunu Will'e verin," d iyecekti. "Ve ona sözlerime aldırmamasını da söyleyin! Will'e bunun geldi ği yerde daha binlercesinin oldu ğunu açıklayın! Gelip onların her birini alsın!" Ama onun yerine dikkatini gözlerinin önünde beliren komik sahneye verdi. Richard Stockworth, Will'i şap diye öpüyor ve bunu Susan Delgado'nun yolladı ğını söylüyordu. Kız kıkır kıkır gülmeye ba şladı. Ellini a ğzına götürdü ama bunun da bir yararı olmadı. Richard Stockworth de ona gülüms edi... Đhtiyatla, çekine

Page 157: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

çekine... Susan, herhalde deli oldu ğumu dü şünüyor, dedi kendi kendine. Gerçekten de deliyim! Deliyim! Sonra, " Đyi günler, Bay Stockworth," diye mırıldandı. Daha g ülünç duruma düşmemek için yürümeye ba şladı. Delikanlı da seslendi. " Đyi günler, Susan Delgado." Kız yolda elli metre kadar ilerledikten sonra dönüp bir defa arkasına baktı. Ama delikanlı gözden kaybolmu ştu. Susan onun Hookey'nin dükkânına girmedi ğinden emindi. Bay Stockworth'ün kentin bu ucunda ne i şi oldu ğunu merak etti. Susan yarım saat sonra yeni nalları babasının torba sından çıkarırken bu sorusunun yanıtını aldı. Đki nalın arasına katlanmı ş bir kâ ğıt parçası sıkı ştırılmı ştı. Kız daha bunu açmadan Bay Stockworth'le çarpı şmasının bir kaza olmadı ğını anladı. Susan, Will'in elyazısını hemen tanıdı. Çiçek demet ine ili ştirilmi ş pusuladakinin aynıydı yazı. Susan, bu ak şam benimle Citgo'da bulu şabilir misin? Ya da yarın ak şam? Bu çok önemli! Bunun daha önce konu ştu ğumuz konuyla ilgisi var. Lütfen. W. Not: Bu pusulayı yakman daha iyi olur. Susan kâ ğıdı hemen yaktı. Alevler yükselir, sonra da sönerke n onu en çok etkileyen o sözcü ğü arka arkaya tekrarladı. "Lütfen." Susan'la Cord Hala sessizce ekmek ve çorbadan olu şan ak şam yemeklerini yediler. Daha sonra kız Felicia'yla uçuruma giderek güne şin batı şını seyretti. Will'le bu akşam bulu şmayacaktı. Hayır. Istırabının en önemli nedeni aklı na esti ği gibi düşünmeden davranmasıydı. Ama yarın? Neden Citgo? Bunun daha önce konu ştu ğumuz konuyla ilgisi var. Evet, belki. Susan'ın Will'in şerefli bir insan oldu ğundan hiç ku şkusu yoktu. Ama artık sık sık o ve arkada şlarının gerçekten söyledikleri gibi insanlar olup olmadıklarını kendi kendine soruyordu. Will herhald e onu göreviyle ilgili bir şey yüzünden görmek istiyordu. (Ama uçurumdaki fazla sayıdaki atın bir petrol alanıyla ne ilgisi olabilirdi, bunu bilemiyordu.) A ma şimdi Will'le aralarında bir şeyler vardı. Tatlı ve tehlikeli bir şeyler. Belki bulu ştukları zaman önce konu şacaklardı ama sonunda öpü şmeye ba şlayacaklardı... Ve bu öpü şme de sadece bir ba şlangıç olacaktı. Bütün bunları bilmek kızın duygula rını etkilemiyordu. Delikanlıyı görmek istiyordu. Buna ihtiyacı vardı. Şimdi Susan, Hart Thorin'in 'dürüstlü ğü' için önceden ödedi ği yeni atının sırtında güne şin batıda büyüyerek kızıla dönü şmesini seyrediyor, incecik'in hafif homurtusunu dinliyordu. Ve on altı yıllık ömr ünde ilk kez kararsızlıktan bocalıyordu. Bütün istedikleri şerefle ilgili inandı ğı her şeye aykırıydı. Kafası zıt dü şünceler yüzünden sanki gümbürdüyordu. Ve sa ğlam olmayan bir evin etrafında esmeye ba şlayan bir rüzgâr gibi ka'nın güçlenip kendisini sar dı ğını hissediyordu. Ama insanın bu nedenle şerefinden vazgeçmesi çok kolaydı. Öyle değil mi? O çok güçlü ka'dan söz ederek iffetin lekele nmesini ho ş görmek? Bu korkakça bir dü şünceydi. Susan kendini Brian Hookey'nin ahırından güne şe çıkarken oldu ğu kadar kör gibi hissediyordu. Bir ara çaresizli ğinden sessizce ama farkına varmadan a ğladı da. Mantıklı bir biçimde do ğru dürüst dü şünmeye çalı şırken Will'i tekrar öpme iste ği kendini hissettiriyordu. Susan pek dindar bir kız de ğildi. Orta-Dünya'nın tanrılarına da pek inanmıyordu . Bu nedenle sonunda güne ş battı ğı ve onun kayboldu ğu yerde gökyüzü kırmızıdan mora döndü ğü zaman son çare babasına dua etmeyi denedi. Ve cev abı da aldı. Belki yanıt babasından gelmi şti, belki de kendi kalbinden. Bunu bilmiyordu. Susan'ın kafasında bir ses, bırak ka kendi ba şının çaresine baksın, dedi. Zaten böyle yapacak. Her zaman yapıyor. Ka şerefine önem vermemeni isterse öyle de olur. Şu ara kendinden ba şka dü şünmen gereken yok, Susan. Ka'yı bırak ve verdi ğin sözü dü şün. Bu zor bir şey ama yapmalısın. Susan, pekâlâ, dedi kendi kendine. Şimdiki ruh haliyle, herhangi bir karar onu rahatlatacaktı. Bu Will'i tekrar görme fırsatını el inden kaçırmasına yol açacak olsa bile. Pekâlâ... Verdi ğim sözü tutaca ğım. Ka ba şının çaresine bakabilir.

Page 158: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Koyula şan gölgelerin arasında a ğzını çarpıtarak Felicia'ya dilini şaklattı. Ve evine döndü. Ertesi gün pazardı. Kovboyların geleneksel dinlenme günü Roland'ın küçük grubu da o gün çalı şmamaya karar verdi. Cuthbert, "Bu adilce olur," ded i. "Zaten ne yaptı ğımızı bile bilmiyoruz." Bu üç arkada şın Hambry'ye geldikten sonra geçirecekleri altıncı pazar günü olacaktı. Cuthbert o gün yukarı pazarda parlak renk li şallara bakıyordu. (Aslında a şağı pazar daha ucuzdu ama delikanlının ho şuna gitmeyecek kadar balık kokuyordu.) Cuthbert a ğlamamaya çalı şıyordu. Çünkü annesinin de çok sevdi ği bir şalı vardı. Delikanlı annesi bazen ata bindi ği vakit şalın omuzlarından geriye doğru uçtu ğunu hatırlıyordu. Annesini öylesine özlemi şti ki, gözleri dolmu ştu. Delikanlı orada durmu ş renkli şalları ve yanda asılı battaniyelerini inceliyordu. Ellerini bir sanat galerisinin mü şterisi gibi arkasında kavu şturmu ştu. (O arada gözlerini kırparak ya şların akmasını engellemeye çalı şıyordu.) Sonra biri omzuna hafifçe vurdu. Delikanlı döndü, sarı saçlı kız kar şısındaydı. Cuthbert, Roland'ın ona â şık olmasına hiç şaşmadı. Kız kot pantolon ve çiftçi gömle ğiyle bile soluk kesecek kadar güzeldi. Susan saçlar ını arkaya tarayarak i şlenmemi ş deriden şeritlerle ba ğlamı ştı. Cuthbert o zamana kadar böylesine parlak gri gözler görmemi şti. Delikanlı, Roland'ın ya şamında bu kızdan ba şka şeyler dü şünebilmesi şaşılacak şey, diye aklından geçirdi. Kızın geli şi Cuthbert için yararlı oldu, annesiyle ilgili duygusal dü şünceleri kaybolup gitti. Delikanlı ancak, "Sai," diyebildi. Bu kadarını söyl eyebilmi şti. Hiç olmazsa bir başlangıç sayılırdı. Susan ba şını salladı ve Mejis'lilerin corvette dedikleri küç ük cüzdanı uzattı. Ancak birkaç bozuk para alabilen bu ufak deri cüzda nları erkeklerden çok kadınlar ta şırdı. Susan, "Bunu dü şürdünüz," dedi. "Hayır. Te şekkür ederim, sai." Bu cüzdan daha çok erkeklere ya kı şan siyah deriden yapılmı ş sade bir şeydi, üzerinde süsler yoktu. Ama Cuthbert cüzdanı daha önce hiç görmemi şti. Zaten corvette de ta şımıyordu. Susan, "Bu sizin," dedi. Bakı şları o kadar ısrarlıydı ki, Cuthbert'e cildini yakıyormu ş gibi geldi. Aslında delikanlının durumu hemen kavr aması gerekirdi. Ama kızın beklenmedik bir anda ortaya çıkması onu şaşırtmı ştı. Susan'ın kurnazlı ğı da öyle. Delikanlı bunu itiraf ediyordu. Đnsan bu kadar güzel bir kızın pek de zeki olmayaca ğını dü şünüyordu, genellikle güzel kızların zeki olmaları gerekli de ğildi. Bert'e göre güzel Kızların tek yapmaları gere ken şey sabah uyanmaktı. Susan ısrar etti. "Bu gerçekten si zin." Cuthbert, "Ah, evet," diye mırıldanarak cüzdanı kız ın elinden adeta kaptı. Aptal aptal gülümsedi ğinin farkındaydı. "Evet, siz söyleyince, sai..." "Susan." Kız gülümsüyordu ama gözlerinde tetikte ol duğunu gösteren ciddi bir ifade vardı. "Lütfen beni 'Susan' diye ça ğırın." "Bunu memnunlukla yaparım. Sizden özür dilerim, Sus an. Sadece kafamla hafızam bugün pazar oldu ğunu hatırladılar ve el ele vererek tatile çıktılar. Onların kaçtıklarını da söyleyebiliriz. Bu nedenle beyinsiz bir kafayla kaldım." Cuthbert daha bir saat böyle gezevelik edebilirdi. (Bunu daha önce de yapmı ştı. Roland'la Alain bu konuda tanıklık edebilirlerdi.) Ama Susan bir abla ciddili ğiyle onu susturdu. "Kafanızı kontrol edemedi ğinize kolaylıkla inanabilirim, Bay Heath. Onun altından sarkan dilin ize de öyle. Ama belki ilerde cüzdanınıza daha iyi sahip olabilirsiniz. Đyi günler." Delikanlı bir kelime daha söyleyemeden kız uzakla şıp gitti. Cuthbert, Roland'ı son günlerde sık sık gitti ği yerde buldu. Uçurumun, yerlilerin ço ğunun "Kent Bekçisi" diye tanımladı ğı bayırda. Buradan pazar günü öğleden sonra mavi ince bir sis altında uyuklayan Ham bry oldu ğu gibi gözüküyordu. Ama Cuthbert en eski arkada şını durmadan oraya çeken şeyin Hambry'nin manzarası oldu ğunu sanmıyordu. Daha akla yakın nedeninin Delgado'ların evi oldu ğunu dü şünüyordu. Bugün Roland'ın yanında Alain de vardı. Đkisi de konu şmuyorlardı. Cuthbert ihsanların uzun süre konu şmadan oturabilecekleri fikrini kabul etmekte zorluk çekmiyordu. Ama bunu hiçbir zaman anlayamayaca ğından emindi.

Page 159: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Delikanlı atını dörtnala sürerek arkada şlarına do ğru gitti. Elini gömle ğinin içine sokarak corvette'i çıkardı. "Bunu Susan Delga do verdi. Yukarı pazarda. Çok güzel bir kız. Ayrıca bir yılan kadar da kurnaz Bun u büyük bir hayranlıkla söylüyorum." Roland'ın yüzü sanki aydınlandı, canlandı. Cuthbert 'in attı ğı corvette'i tek eliyle yakaladı. Di şiyle a ğzındaki şeridi açtı. Bir yolcunun az bir para ta şıyaca ğı çantanın içinde katlanmı ş bir tek kâ ğıt vardı. Roland çabucak açıp okudu. Ve gözlerindeki o pırıltı söndü. Dudaklarınd aki tebessüm de silindi. Alain, "Ne diyor?" diye sordu. Roland kâ ğıdı ona verdi, sonra da uçuruma bakmasını sürdürdü. Cuthbert arkada şının gözlerindeki derin kederi gördü ğü zaman Susan Delgado'nun onun hayatına ne dereceye kadar girmi ş oldu ğunu anladı. Alain'le kendi hayatına da tabii. Alain pusulayı Cuthbert'e uzattı. Tek bir satır var dı bunda. Bulu şmamamız daha iyi olur. Çok üzgünüm. Cuthbert iki kez okudu. Sanki tekrarlamak sözleri d eği ştirecekti. Delikanlı sonra kâ ğıdı Roland'a geri verdi. O da pusulayı tekrar corve tte'e koyarak şeridi çekti. Küçük cüzdanı gömle ğinin içine soktu. Cuthbert sessizlikten, tehlikeden daha çok nefret e derdi. (Ona göre asıl tehlike buydu.) Ama delikanlının kafasından geçirdi ği her söze giri ş ona duygusuzca ve toyca geldi. Özellikle arkada şının yüzündeki ifadeyi gördü ğü zaman. Susan gibi güzel bir kızı Hambry'nin uzun boylu, kemikli, sısk a Belediye Ba şkanı'nın kollarında oldu ğunu dü şünmek Cuthbert'i tiksindiriyordu. Ama Roland'ın yüz ündeki ifade şimdi daha güçlü duygular uyandırıyordu. Cuthbert bu yüzden Susan'dan nefret edebilirdi. Sonunda Alain biraz da çekinerek konu şmaya ba şladı. "Ve şimdi, Roland? Kız olmadan gidip o petrol alanına bakacak mıyız?" Cuthbert arkada şına hayranlık duydu. Ço ğu insan Alain Johns'la ilk kar şıla ştı ğı zaman onun kafasının fazla çalı şmadığını dü şünür ve çocu ğu önemsemezdi. Oysa bunun gerçekle hiçbir ilgisi yoktu. Alain şimdi Cuthbert'in hiçbir zaman başaramayaca ğı bir incelikle Roland'a a şkla ilgili ilk mutsuz deneyiminin sorumluluklarını de ği ştiremeyece ğini belirtiyordu. Ve Roland da buna kar şılık verdi. Eyer ka şında do ğrularak dimdik oturdu. Yaz günlerinin ö ğleden sonra saatlerine özgü güçlü altınımsı ı şıkları yüzünü aydınlatırken gölgeleri de belirginle şirdi. Bir an bu yüzde Roland'ın ilerde nasıl bir erkek olaca ğını açıklayan izler belirdi. Cuthbert o olgun erke ğin hayaletini farkederek ürperdi. Ne gördü ğünü bilmiyordu. Sadece bunun korkunç bir şey oldu ğunun farkındaydı. Roland, "Büyük Tabut Avcıları," dedi. "Onları kentt e gördün mü?" Cuthbert, "Jonas'la Reynolds'u," diye yanıtladı. "D epape hâlâ ortada yok. Galiba Jonas meyhanedeki o geceden sonra bir öfke krizi sı rasında adamı bo ğup uçurumdan denize attı." Roland, "Hayır," der gibi ba şını salladı. "Jonas'ın güvenebildi ği insanlara çok ihtiyacı var. Onları ortadan kaldıramaz. O da bizim gibi nazik durumda. Hayır. Depape'i bir süre için bir yere yollamı ş olmalı." Alain ö ğrenmek istedi. "Nereye?" "Otların arasını tuvalet gibi kullanaca ğı ve hava kötüyse ya ğmurda uyumak zorunda kalaca ğı bir yere." Roland kısaca, ne şesizce güldü. "Bence Jonas, Depape'i bizim izlerimizi sürmeye yolladı." Alain a ğzının içinde bir şeyler homurdandı. Ama buna pek şaşmamıştı. Roland Aceleci'nin sırtında rahatça oturmu ş, yamacın uykulu derinliklerine ve otlayan atlara bakıyordu. Bir elini farkına varmadan gömle ğinin altına soktu ğu corvette'e sürüyordu. Sonra tekrar dönüp arkada şlarına baktı. "Biraz daha bekleyece ğiz," dedi. "Belki Susan fikrini de ği ştirir." Alain, "Roland..." diye ba şladı. Sesindeki şefkat öldürücüydü. Roland arkada şı devam edemeden ellerini kaldırdı. "Bana olan güve nin sarsılmasın, Alain. Ben şimdi babamın o ğlu olarak konu şuyorum." "Pekâlâ." Alain uzanarak bir an Roland'ın omzunu ka vradı. Cuthbert ise henüz kararını vermemi şti. Roland belki "babasının o ğlu" olarak hareket ediyordu.

Page 160: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Belki de etmiyordu. Cuthbert, Roland'ın bu anda ken di kafasından geçenleri bile anlayamadı ğını seziyordu. Roland hafifçe gülümseyerek, "Cort'un bizim gibi ku rtçukların en önemli zayıflıklarından söz etti ğini hatırlıyor musunuz?" diye sordu. "O ne derdi?" Alain, Cort'un sert tavırlarını taklit ederek, "Hiç dü şünmeden ko şuyor ve bir çukura dü şüyorsunuz!" dedi. Roland'ın gülümsemesi biraz yayıldı. "Evet. Đşte ben bu sözü her zaman hatırlamak niyetindeyim, çocuklar. Arabanın içinde ne oldu ğunu anlamak için onu devirecek de ğilim... Tabii ba şka seçenek yoksa o zaman durum de ği şir. Belki Susan dü şünecek zaman bulursa fikrini de ği ştirir ve kalkıp gelir. E ğer... aramızdaki di ğer... di ğer meseleler olmasaydı benimle bulu şmakta bir sakınca görmezdi." Delikanlı bir an sustu. Di ğerleri de bir süre seslerini çıkarmadılar. Sonra Alain, "Ke şke babalarımız bizi buraya yollamasalardı," diye mı rıldandı. Ama aslında onları yollayan Roland'ın babasıydı ve üçü de bunu biliyorlardı. "Böyle meseleler için çok genciz. Ya ş bakımından yani." , Cuthbert, "O gece meyhanede ba şarılı olduk," dedi. "Bu e ğitimdi, kurnazlık de ğil. Ayrıca onlar bizi ciddiye almadılar. Ama bu bir daha olmayacak." Roland, "Burada neler bulaca ğımızı bilselerdi bizi yollamazlardı," diye fikrini açıkladı. "Benim babam da, sizinkiler de. Ama artık olanlar oldu. Bazı şeylerle kar şıla ştık. Ba şımız da dertte. Fakat kaçamayız. Öyle de ğil mi?" Alain'le Cuthbert ba şlarını salladılar. Evet, ba şları dertteydi gerçekten. Artık bunun ku şku götürecek yanı yoktu. "Her neyse... Artık bunları dü şünüp endi şelenmek için çok geç. Bekleyecek ve Susan'ın gelece ğini umaca ğız. Yanımda Hambry'den Citgo'yu bilen biri olmadan petrol alanına gitmek istemiyorum... Ama Depape ger i geldi ği takdirde şansımızı denememiz gerekecek. Onun neler ö ğrenece ğini Tanrı bilir. Ya da Jonas'a memnun etmek için ne hikâyeler uyduraca ğını. Bu konu şmadan sonra Jonas'ın neler yapaca ğını da kimse bilemez. Tabancalar çekilebilir." Cuthbert, "Etrafta sürünerek dola ştıktan sonra böyle bir şey neredeyse ho şuma gider," dedi. Alain, "Kıza bir pusula daha yollayacak mısın, Will Dearborn?" diye sordu. Roland bunu dü şündü. Cuthbert onun cevabı konusunda kendi kendine bahse girdi. Ve bahsi kaybetti. Delikanlı, "Hayır," dedi. "Susan'a zaman tanımamız gerekiyor. Bu zor ama ba şka çare yok. Kızın meraka kapılıp fikrini de ği ştirece ğini umalım." Roland bu sözlerden sonra atını artık onların evi h alini alan yatakhaneye do ğru döndürdü. Cuthbert'le Alain de onu izlediler. Susan pazar gününün geri kalan saatlerini çalı şarak geçirdi. Ahırları temizledi. Su ta şıdı. Basamakları yıkadı. Cord Hala bütün bunları se ssizce seyretti. Yüzünde hem ku şku, hem de hayret vardı. Susan halasının yüzündeki ifadeyle hiç ilgilenmiyordu. Đyice yorulmayı ve böylece uykusuz bir gece daha geç irmekten kurtulmayı istiyordu. Her şey sona ermi şti. Artık bunu Will de ö ğrenmi ş olmalıydı. En iyisi buydu. Yapılması gereken şey yapılmalıydı. Susan son kirli durulama suyunu mutfa ğın arkasına bo şaltırken Cord Hala sadece, "Sen çıldırdın mı, kız?" diye sordu. "Pazar günü bu !" Kız dönüp bakmadan kısaca cevap verdi. "Hayır, hiç çıldırmadım." Susan amacının yarısına ula ştı. Ay do ğduktan sonra yatmaya çıkarken kolları yorulmu ştu, bacakları sızlıyor, sırtı sancıyordu. Ama yine de uyuyamadı. Gözleri açık öyle mutsuzca yattı. Saatler geçti, Ay battı. Ama Susan hâlâ uyuyamamı ştı. Karanlıklara bakarak, babam öldürülmü ş olabilir mi, diye kendi kendine sordu. En ufak da olsa böyle bir olasılık sözkonusu olabilir mi? Babamın a ğzını kapatmak, gözlerini yummak için. Kız sonunda bir karara vardı. Roland gibi. E ğer delikanlının o gözleri, ellerinin ve dudaklarının dokunu şu kendisini çekmeseydi onunla bulu şmayı hemen kabul edecekti. Hiç olmazsa dertli kafasının rahat edebilmesi için. Susan bu gerçe ği kavrayınca rahatladı. Ve uykuya daldı. Ertesi günü ak şama do ğru Roland ve arkada şları Yolcuların Dinlenme Yeri'nde karınlarını doyuruyorlardı. (So ğuk dana etli sandviçler, litre litre buzlu beyaz çay. Yardımcı Dave'in karısının yaptı ğı kadar nefis de ğildi çay, ama yine de

Page 161: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

fena sayılmazdı.) Dı şarda çiçeklerini sulayan Sheemie içeri girdi. Ba şına pembe sombrero'sunu giymi şti, ne şeyle gülüyordu. Elinde küçük bir paket vardı. Çocuk sevinçle, "Merhaba Küçük Tabut Avcıları," diy e ba ğırdı Sonra da e ğildi. Bu hareketi arkada şların selamlarının komik ama ustaca bir taklidiydi. Özellikle Cuthbert bu selamın bahçe sandaletleriyle verilmesi nden çok ho şlandı. "Nasılsınız? Đyi oldu ğunuzu umuyorum. Gerçekten!" Cuthbert, "Çok çok iyiyiz," dedi. "Ama hiçbirimiz K üçük Tabut Avcıları diye çağrılmaktan ho şlanmıyoruz. Onun için bu adın üzerinde fazla durmam aya çalı ş. Tamam mı?" Sheemie yine ne şeyle, "Tamam," diyerek ba şını salladı. "Evet, tamam, Bay Arthur Heath. Hayatımı kurtaran o iyi genç!" Çocuk bir an durup onlara neden yakla ştı ğını hatırlayamamı ş gibi şaşkın şaşkın bakındı. Sonra gözleri parladı ve bembeyaz di şlerini göstererek güldü. Paketi Roland'a uzattı. "B u senin, Will Dearborn!" "Gerçek mi? Nedir o?" "Tohum! Gerçekten!" "Bu senin arma ğanın mı, Sheemie?" "Ah, hayır." Roland paketi aldı. Aslında bu katlanarak mumla müh ürlenmi ş bir zarftı. Önde ya da arkada yazı yoktu. Delikanlı zarfı yoklarken par maklarının ucuna tohum gibi şeyler gelmedi. "O halde bunu kim yolladı?" Sheemie, "Hatırlamıyorum," diyerek gözlerini kaçırd ı. Roland, kafası biraz çalı şıyor, diye dü şündü. Onun için de uzun süre mutsuz olmuyor. Ve yal an söylemeyi ise hiçbir zaman ba şaramıyor. Sheemie umutla, çekine çekine tekrar Roland'a baktı. "Ama sana söylemem gereken şeyi hatırlıyorum." "Gerçekten mi? Öyleyse,söyle, Sheemie." Çocuk zorlukla ezberledi ği bir şeyi tekrarlayan biri gibi hem gurur, hem de endi şeyle, "Bunlar uçurumda saçtı ğın tohumlar," dedi. Roland'ın gözleri öylesine alev alev yandı ki, Shee mie sendeleyerek bir adım geriledi. Sonra somberero'sunu çabucak çeki ştirdi ve tela şla güvenli çiçeklerinin yanına döndü. Will Dearborn'dan ho şlanıyordu. Onun arkada şlarından da. (Özellikle Bay Arthur Heath'den. Bazen öyle şeyler söylüyordu ki, Sheemie kasıkları çatlayacakmı ş gibi gülüyordu.) Ama şu an Will-sai'nin gözlerinde onu çok korkutan bir şey görmü ştü. Sheemie o anda Will'in de pelerinli adam ya da botlarını yalayarak temizlemesini isteyen silah şor veya titrek sesli ak saçlı ihtiyar Jonas gibi bir katil oldu ğunu anlamı ştı. Will de o adamlar kadar kötüydü. Hatta belki de dah a kötü. Roland "tohum paketi"ni gömle ğinin içine soktu. Ve üç arkada ş Bar K.'nin verandasına dönünceye kadar da onu açmadı. Uzaklard a incecik homurdanıyor ve atlar da bu yüzden sinirli sinirli kulaklarını oyna tıyorlardı. Cuthbert sonunda, "E?" diye sordu. Artık kendini tu tamayacaktı. Roland zarfı gömle ğinin içinden alarak açtı. Ve Susan'ın ne söylemesi gerekti ğini iyi bildi ğini dü şündü. Tamı tamına. Delikanlı zarftaki tek kâ ğıdı açarken di ğer iki genç ona do ğru e ğildiler. Alain solundan, Cuthbert de sa ğından. Roland yine kızın sade ve düzgün yazısını gö rdü. Mesaj daha öncekinden uzun de ğildi. Ama içeri ği ondan çok farklıydı. Citgo'nun kent tarafında, yoldan bir buçuk kilometr e ötede bir portakal bahçesi var. Ay do ğarken benimle orada bulu ş. Yalnız gel. S. Altına kitap harfleriyle bir şey daha yazılmı ştı. BUNU YAK! Alain, "Biz gözcülük ederiz," dedi. Roland ba şını salladı. "Evet. Ama uzaktan." Sonra pusulayı ya ktı. Yarı ot bürümü ş araba yolunun dibindeki dikdörtgen biçimi portakal bahçesi bakımlıydı. Burada on iki sıra kadar portakal a ğacı vardı. Roland karanlık bastıktan sonra oraya ula ştı. Ama gitgide küçülen Satıcının Ayı'nın ufuktan yukarı tırmanmasına daha yarım saat vardı. Delikanlı portakal a ğaçlarının olu şturdu ğu dizinin önünden ilerlerken kuzeydeki petrol alanından gelen ve bir iskeletin çıkardı ğına benzeyen sesleri duydu. (Cıyaklayan pistonlar, gıcırdayan di şliler, gümbürdeyen i şletme milleri.) Roland

Page 162: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

evini çok özledi birdenbire. Buna portakal çiçekler inin o hafif kokusu neden oldu. Petrolün kara kokusunu biraz olsun örtüyordu. Bu oyuncak-bahçe New Canaan'daki büyük elmalıklara benzemiyordu... Ama y ine de onları andıran bir yanı vardı. Aynı vakar ve uygarlık duygusu. Çok ger ekli olmayan bir şeye ayrılan bir hayli zaman. Delikanlı burada yeti ştirilen portakalların pek i şe yaradıklarını sanmıyordu. Sıcak bölgelerden iyice k uzeyde portakallar limon kadar ek şi oluyorlardı. Ama yine de rüzgâr a ğaçları hafifçe sarstı ğı zaman koku Roland'ın acı bir özlemle Gilead'ı dü şünmesine neden oldu. Ve delikanlı ilk kez o zaman vatanını bir daha görememesi ihtimali oldu ğunu dü şündü. O da gökyüzündeki ya şlı Satıcının Ayı gibi bir gezginci olmu ştu bile. Roland, Susan'ın geldi ğini duydu. Ama kız ancak kendisine iyice yakla ştı ğı zaman. O dost de ğil de bir dü şman olsaydı delikanlı belki tabancasını çekip ate ş edecek zamanı zar zor bulacaktı. Roland derin bir h ayranlık duydu. Ve yıldızların ı şı ğında kızın yüzünü gördü ğü an kalbinin mutlulukla doldu ğunu hissetti. Roland dönünce kız da durdu ve ona sadece baktı. El lerini farkına varmadan pek tatlı, çocuksu bir tavırla belinin önünde birbirine kavu şturmu ştu. Roland, Susan'a do ğru bir adım attı. Ama kız ellerini kaldırınca onun korktu ğunu sanarak şaşkın şaşkın durakladı. Lo ş ı şıkta kızın hareketini yanlı ş yorumlamı ştı. Susan o anda durabilirdi. Ama durmamayı tercih etti. Mahs us delikanlıya yakla ştı. Yırtmaçlı binici ete ği ve sade siyah botlar giymi ş, bu uzun boylu genç kız sombrero'sunu arkaya, örgülü saçının üzerine atmı ştı. Susan titrek bir sesle, "Will Dearborn," dedi. "Bul uşmamız hem iyi, hem de kötü." Sonra Roland onu öpmeye ba şladı. Đyice incelmi ş olan Satıcının Ayı aç aç yükselirken iki genç alev alev yanıyorlardı. Rhea, Cöos tepesindeki ıssız kulübesinde, mutfak ma sasının ba şında oturuyordu. Büyük Tabut Avcıları'nın ona bir buçuk ay önce geti rdikleri cam kürenin üzerine eğilmi şti. Kürenin pembe ı şı ğı yüzüne vuruyordu. Ama artık hiç kimse suratının genç bir kızınki gibi oldu ğunu dü şünmezdi. Aslında büyücü ola ğanüstü güçlüydü. Bu sayede uzun yıllar ya şamayı ba şarmı ştı. (Hambry'nin sadece en uzun ömürlü sakinlerinin Cöos'lu Rhea'nın ya şı konusunda bir fikirleri vardı. Ama o da kesin olmaktan çok uzaktı.) Ancak cam küre sonunda cadını n bu gücünü götürüyor, kuvvetini emiyordu. Bir vampirin kan emmesi gibi. Y aşlı kadının arkasındaki kulübenin en büyük odası her zamankinden daha karma karı şık ve pisti. Ya şlı kadının son günlerde etrafı temizliyormu ş gibi yapacak kadar bile zamanı yoktu. Cam küre bütün vaktini alıyordu. Büyücü küreye bakm adı ğı zamansa ona bakmayı düşünüp duruyordu... ve, ah! O camda neler görüyordu n eler! Ermot kadının sıska bacaklarından birine sürünerek sinirli sinirli tısladı. Ama cadı onu farketmedi bile. Onun yerine kürenin zehir pembesi ı şı ğına do ğru daha da e ğildi. Kürenin içinde gördükleri onu büyülemi şti. Dürüst oldu ğunu kanıtlamak için ona gelen kızı görüyordu. Kürey e ilk baktı ğı zaman farketti ği o delikanlıyı da. Ya şını anlayıncaya kadar bir silah şor sandı ğı o çocu ğu. Şarkı söyleyerek Rhea'ya gelen ama daha uygun bir se ssizlik içinde kulübeden uzakla şan o budala kız hâlâ dürüst olabilirdi. (Çocu ğa bir bakirenin birbirine karı şan açgözlülü ğü ve çekingenli ğiyle dokunuyor ve onu öpüyordu.) Ama böyle devam ederse kızın dürüstlü ğü çabuk sona erecekti. Ve Hart Thorin bu tertemiz genç metresini yata ğına aldı ğı zaman pek şaşıracaktı! Tabii bu konuda erkekleri kandırmanın çok yolu vardı. (Zaten erkekler de bu k onuda aldatılmak için adeta yalvarıyorlardı.) Ama tabii kızın bu yöntemleri bil mesi imkânsızdı. Ah, müthi ş bir şeydi bu! Ve o Azametli Küçük Hanım'ın burnunun kırı lmasını, onun rezil olmasını buradan, bu harika kürenin yardımıyla seyr edebilecekti. Ah, ne şahaneydi bu! Cadı cam kürenin üzerine daha da e ğildi. Çökmü ş gözçukurları pembe bir ate şle doldu. Onun cilvelerine aldırmadı ğını sezen Ermot zeminde kederle süzüldü. Böcek aramaya ba şladı. Musty sıçrayıp ondan uzakla ştı. Tıslayarak kedice küfürler ediyordu. Alevlerin aydınlattı ğı duvardaki altı ayaklı biçimsiz gölgesi dev gibiydi. Roland o müthi ş anın hızla yakla ştı ğını hissetti. Ve nasılsa gerileyerek kızdan uzakla şmayı ba şardı. Kız da geriledi o zaman. Gözleri irile şmiş, yanakları

Page 163: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

kızarmı ştı. Roland yeni do ğan ayın ı şıklarında bile onun kızardı ğını farkedebiliyordu. Susan ondan yarı döndü. Roland kızın somprero'sun u n sırtında yana kaymı ş oldu ğunu gördü. Titreyen elini uzatarak şapkayı düzeltti. Susan bir an onun parmaklarını güçle kavradı. Sonra e ğildi ve delikanlının cildine dokunmak istedi ği için çıkardı ğı binici eldivenlerini yerden aldı. Tekrar do ğruldu ğu zaman yüzüne hücum eden kanları birdenbire çekildi. Susan sendeledi. E ğer Roland onu omuzlarından tutmasaydı yere yı ğılacaktı. Kız ona döndü. Gözlerinde pi şmanlık vardı. "Ne yapaca ğız? Ah, Will, ne yapaca ğız?" Roland, "Elimizden gelenin en iyisini," dedi. " Đkimiz de her zaman yaptı ğımız gibi. Babalarımızın bize ö ğrettikleri gibi." "Çılgınlık bu." Roland vücudundaki sızıya ra ğmen kendini hiç bu kadar aklı ba şında bulmamı ştı. Ama sesini çıkarmadı. Susan, "Bunun ne kadar tehlikeli bir şey oldu ğunu biliyor musun?" diye sordu ve delikanlının cevabını beklemeden sözlerini sürdürdü . "Evet, tabii biliyorsun. Bunu görüyorum. Bizi birarada görmeleri bile ciddi sorunlara yol açar. Hele deminki gibi..." Ürperdi. Roland ona do ğru uzandı ama kız geriledi. "Böyle yapmaman daha iy i olacak, Will. E ğer istedi ğini yaparsan sadece sevi şir ve bir şey de ba şaramayız. Ama niyetin buysa o ba şka." "Öyle olmadı ğını biliyorsun." Susan ba şını salladı. "Arkada şlarından gözcülük etmelerini istedin mi?" Roland, "Evet," dedi. Sonra da yüzü Susan'ın pek se vdi ği o beklenmedik gülümsemeyle aydınlandı. "Ama onlar bizi gözetleyeb ilecekleri bir yerde değiller." Susan, "Tanrılara şükürler olsun," diyerek dalgın dalgın güldü. Sonra da delikanlıya yakla ştı. Şimdi o kadar yakındı ki, Roland onu tekrar kolların a almamak için kendini zor tuttu. Susan ba şını kaldırarak merakla delikanlının yüzüne baktı. "Sen aslında kimsin, Will?" Roland omzunu silkti. "Bir ad da di ğeri kadar i şe yarar. Buna cevap veren kalp dürüstse tabii. Susan, bugün Belediye Ba şkanı'nın evine gittin. Arkada şım Richard seni atla oraya giderken görmü ş." Susan ba şını salladı. "Evet, elbise provaları için. Ben bu y ılın 'Hasat Kızı' olaca ğım. Bu Hart'ın iste ği. Ben hiçbir zaman böyle bir şeyi istemezdim. Bu sözlerime dikkat et. Sürüyle saçmalık! Ve herhalde Olive için de çok acı bir şey." Delikanlı, "Sen Hasat Kızları'nın en güzeli olacaks ın," dedi. Sesindeki içtenlik Susan'ın co şkuya kapılmasına neden oldu. Yanakları yine alev al ev yanmaya başladı. Hasat Kızı ö ğle ziyafetiyle alacakaranlık basarken büyük ate şin yakılması töreni arasında be ş ayrı elbise giyiyordu. Bunların her biri di ğerinden daha süslüydü. (Gilead'da ise dokuz giysi h azırlanırdı. Susan bu bakımdan ne kadar şanslı oldu ğunun farkında de ğildi.) Kız bütün o elbiseleri Will için memnunlukla giyebilirdi. Yani o Hasat Del ikanlısı olsaydı. (Bu yılın Hasat Delikanlısı Hart Thorin'in temsilcisi olan Đrin suratlı, soluk benizli Jamie McCann'di. Ba şkan bu unvan için fazla ya şlı, en a şağı kırk ya ş büyüktü.) Susan altıncı elbiseyi daha mutlulukla giyerdi. Đncecik askıları olan gümü şümsü düz bir giysiydi. Ete ği çok kısa, dizlerinin çok yukarsındaydı. Ama bunu hizmetçisi Maria, terzisi Conchetta ve Hart Thorin' den ba şka kimse görmeyecekti. Susan e ğlenceler sona erdikten sonra bu kılıkta ya şlı adamın metresi olarak ona gidecekti. "Belediye Kona ğı'ndayken kendilerine Büyük Tabut Avcıları adını ta kmı ş olan adamları gördün mü?" Kız, "Jonas'la o pelerinli adamı gördüm," dedi. "Av luda durmu ş konu şuyorlardı." "Ya Depape'i? Şu kızıl saçlı olanı?" Susan, "Hayır," der gibi ba şını salladı. "Sen şato oyununu biliyor musun, Susan?" "Evet. Küçükken babam bana ö ğretmi şti." "O halde kırmızı ta şların tahtanın bir ucunda, beyazların da di ğer ucunda durduklarını biliyorsun. Sonra tepelerin arkasından çıkarak usul usul

Page 164: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

birbirlerine yakla şıyorlar. Görülmemek için engeller olu şturuyorlar. Hambry'de olanlar da buna benziyor. Oyunda oldu ğu gibi şimdi soru şu: Önce kim gizlendi ği yerden çıkacak? Anlıyor musun?" Susan anladı ğını belirtmek için ba şını salladı. "Oyunda tepesinin yanından ilk çıkan kimse savunmasız durumda oluyor." "Ya şamda da öyle. Her zaman. Ama bazen gizlendi ğin yerde kalmak bile zorla şıyor. Arkada şlarımla ben sayma cesaretini gösterebildi ğimiz her şeyi saydık. Geri kalanları saymak..." "Örne ğin uçurumdaki atları," "Evet, öyle. Onları saymak gizlendi ğimiz yerden çıkmak olacak. Ya da varolduklarını bildi ğimiz öküzleri..." Kız ka şlarını kaldırdı. "Hambry'de hiç öküz yok! Herhalde yanılıyorsun." "Hayır, yanıltmıyorum." "Nerede bu öküzler?" "Rocking H.'da." Susan bu sefer de ka şlarını dü şünceli dü şünceli çattı. "Orası Laslo Rimer'in." "Evet. Kimba'nın karde şinin. Hambry'deki son zamanlarda saklanan hazineler sadece o öküzler de de ğil. Atçılar Derne ği'nin ahırlarına saklanmı ş olan sürüyle fazla araba, fazla ko şum takımları ve fazla yem var.,." "Will! Olamaz!" "Evet. Bütün bunlar ve daha ba şka şeyler de. Ama onları saymak... sayarken görülmek, ortaya çıkmamız demek olacak. Yani şato oyununda yenilme tehlikesini göze almamız. Son günlerimiz birer kâbustan farksız dı. Hambry'nin uçurum tarafına gitmeden sanki i şimiz ba şımızdan a şkınmı ş gibi görünmeye çalı şıyoruz. En büyük tehlike o tarafta. Ama böyle rol yapmak gü n geçtikçe daha zorla şıyor. Sonra bir mesaj da aldık..." "Bir mesaj mı? Nasıl? Kimden?" "Galiba bunları bilmemen daha iyi olacak. Ama bu me saj aradı ğımız bazı cevapların Citgo'da olabilece ğini dü şünmemize yol açtı." "Will, sence oradaki şeyler babamın ba şına gelenleri daha iyi anlamama yardım eder mi?" "Bilmiyorum. Bu mümkün. Ama sanmıyorum. Emin oldu ğum tek şey şu: Sonunda önemli bir şeyi sayma fırsatı elime geçti. Ama bunu yaparken gö rülmemem gerekiyor." Roland'ın kanındaki ate ş Susan'a elini uzatmasına yetecek kadar so ğumuştu. Kızın kanındaki ate ş de bu eli güvenle tutulmasına yetecek kadar. Ama S usan eldivenlerini giymi şti. Sonradan üzülmektense ihtiyatlı davranmak daha iyiydi. Kız, "Haydi, gel," dedi. "Bildi ğim bir patika var." Ayın soluk ı şıklarının aydınlattı ğı alacakaranlıkta Susan delikanlıyı portakal bahçesinden çıkardı ve gıcırdayıp gümbürdeyen petro l alanına do ğru götürdü. Bu sesler Roland'ın sırtını ürpertiyordu. Ke şke Bar K.'de zemindeki tahtaların altına sakladı ğım tabancalarım şimdi yapımda olsaydı, diye dü şündü. Susan fısıltıya yakın bir sesle, "Bana güvenebilirs in, Will," dedi. "Ama bu sana çok yardımım dokunacak anlamına da gelmiyor. Bütün hayatım boyunca Citgo'nun gürültüsünü duydu ğum bir yerde ya şamama ra ğmen petrol alanına ancak parmaklarımla sayabilece ğim kadar gittim. Gerçekten. Đlk iki üç sefer arkada şlarım meydan okudukları için alana girdim." "Sonra?" "Babamla gittim. Eskiler onu her zaman ilgilendirir di. Cord Hala, 'Onların artıklarıyla ilgilendi ğin için sonun çok kötü olacak,' derdi hep." Susan u zun uzun yutkundu. "Evet, sonu gerçekten kötü oldu. Ama bundan Eskiler'in sorumlu olduklarını sanmıyorum. Zavallı babacı ğım." Dikensiz tellerden olu şan engele eri şmişlerdi. Engelin gerisinde petrol kuleleri Lord Perth boyunda nöbetçiler gibi gökyüzüne do ğru uzanıyorlardı. Roland, Susan onlardan on dokuzunun hâlâ çalı ştı ğını söylemi şti, diye dü şündü. Makinelerin sesleri korkunçtu. Sanki birtakım canavarları bo ğarak öldürüyorlardı. Tabii burası çocukların içeri girmek için birbirlerine me ydan okuyacakları türden bir yerdi. Bir çe şit üzeri açık hayaletli ev. Roland kızın geçebilmesi için iki teli birbirinden ayırdı. Susan da aynı şeyi onun için yaptı. Delikanlı telden geçerken en yakın ındaki direkte beyaz porselen silindirlerin bir sıraya dizilmi ş olduklarını gördü. Her birinden bir tel geçiyordu.

Page 165: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Roland silindirlerden birine vurarak, "Bunların ne oldu ğunu biliyor musun?" diye sordu. "Yani eskiden ne i şe yaradıklarını?" "Evet. Elektrik varken bir kısmı buradan geçerdi." Kız bir an durduktan sonra utançla ekledi. "Bana dokundu ğun zaman aynı şeyi hissediyorum." Roland, Susan'ın yana ğını, kula ğının hemen altını öptü. Kız titredi ve elini bir an delikanlının yana ğına koydu. Sonra da ondan uzakla ştı. "Arkada şlarının her şeye dikkat edeceklerini umarım." "Evet, edecekler." "Bir i şaret kararla ştırdınız mı?" "Gece atmacası gibi bir ses çıkaracaklar. Buna gere k kalmayaca ğını umalım." "Evet, öyle." Susan, Roland'ın elinden tutarak petr ol alanına çekti. Đlerde ilk gaz alevi belirdi ği zaman Roland yava şça küfretti. (Kız babasının ölümünden beri kimsenin böyle sövdü ğünü duymamı ştı.) Delikanlı elini kemerine attı. Di ğeriyle kızın elini tutuyordu. "Endi şelenme! Bu sadece kandil. Gaz borusu yani," Roland a ğır a ğır gev şedi. "Onu kullanıyorlar, öyle de ğil mi?" "Evet. Birkaç makineyi çalı ştırmak için. Hepsi de oyuncak gibi şeyler. Onlardan daha çok buz yapmak için yararlanıyorlar." " Şerifle tanı ştı ğımız gün buzlu çay içmi ştim." Ortası mavimsi sarı alev tekrar belirdi ği zaman bu kez irkilmedi. Hambry'lilerin kandil dedikleri şeyin gerisindeki üç gaz tankına ilgisizce bir göz a ttı. Biraz ilerde gazın doldurulup ta şınabilece ği paslı tenekeler vardı. Susan, "Böyle şeyleri daha önce de gördün mü?" diye sordu. Delikanlı, "Evet," der gibi ba şını salladı. Kız, " Đç Baronluklar çok güzel ve ola ğanüstü yerler olmalılar," dedi. Roland a ğır a ğır döndü. "Onların Dı ş Kavis'tekilerden daha garip olmadıklarını düşünmeye ba şlıyorum." Sonra i şaret etti. " Şuradaki bina nedir? Eskiler'den kalma mı?" "Evet." Citgo'nun do ğusunda toprak birdenbire dikle şerek a ğaçlıklı bir yamaca dönü şüyor ve ortasından bir yol geçiyordu. Bu yol ayı şı ğında bir saçın ayrılma yeri kadar belirgindi. Yamacın dibine yakın bir yerde etrafı m olozlarla çevrili harap bir bina vardı. Molozlar devrilmi ş olan çok sayıda bacadan kalmaydı. Böyle oldu ğu hâlâ yıkılmamı ş olan bacadan anla şılıyordu. Eskiler ba şka neler yapmı ş olurlarsa olsunlar, çevreye pek çok duman saçmı şlardı. Susan, "Babam çocukken orada birçok yararlı şey varmı ş," diye açıkladı. "Kâ ğıt filan gibi şeyler. Hatta hâlâ kullanır halde olan mürekkepli ya zıcılar... Hiç olmazsa bir süre için. Onları şiddetle salladı ğın zaman yazı yazabiliyormu şsun." Binanın sol tarafını i şaret etti. Orada kırık ta şlarla dö şeli kare biçimi, geni ş bir yer vardı. Eskiler'in yolculuk yaptıkları atsız ta şıtların paslanmı ş kalıntıları duruyordu. "Bir zamanlar orada gaz tank larına benzeyen ama onlardan çok daha büyük gümü ş gibi tenekeler vardı. Geri kalanlar gibi paslanmıy orlardı da. Bilmiyorum onlar ne oldu? Belki de birileri su depolamak için alıp götürdüler. Ama ben bunu yapmazdım. Pis olmasalar b ile yine de u ğursuzluk getirirlerdi." Susan ba şını Roland'a do ğru kaldırdı. Delikanlı ayı şı ğında onu öptü. "Ah, Will. Bu senin için ne acı bir durum." " Đkimiz için de acı." Sonra birbirlerine ancak yeni g ençlerin yapabilecekleri gibi üzüntüyle uzun uzun baktılar. Sonunda bakı şlarını kaçırarak el ele yürümeyi sürdürdüler. Susan kendisini en çok neyin korkuttu ğuna karar veremiyordu. Hâlâ petrol pompalayan o birkaç kule mi, yoksa sessiz kalmı ş olan di ğerleri mi? Kız bir tek şeyden emindi. Yanında bir arkada şı olmadıkça bu alanın çevresindeki tele bile yakla şamazdı. Pompalar gıcırdıyor, arada bir silindirler bıçaklanan birinin çı ğlı ğına benzeyen sesler çıkarıyorlardı. Belirli aralard a kandil bir ejderhanın soluk almasına benzeyen bir sesle tutu şuyordu. Susan kulak kesilmi şti. Gece atmacasının iki notadan olu şan ıslı ğa benzeyen tiz sesini kaçırmamaya çalı şıyordu. Geni ş bir yola geldiler. Herhalde bir zamanlar petrol al anının bakımı için kullanılan yol alanını ikiye bölüyordu. Tam ortasın dan contaları paslanmı ş çelik

Page 166: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

bir boru uzanıyordu. Boru betondan derin, hende ğim. si bir yere yerle ştirilmi şti. Paslı üst kavisi toprak hizasından daha yukarda kalıyordu. Roland, "Bu nedir?" diye sordu. " Şuradaki binaya petrol götüren boru sanırım. Ama art ık bunun bir de ğeri yok. Yıllardan beri kupkuru." Delikanlı tek dizinin üzerine çökerek elini dikkatl e beton hendekle borunun paslı yanının arasına soktu. Susan onu endi şeyle seyrediyor, zayıf ya da kadınca bir şey söylememek için duda ğını di şliyordu. "Ya o unutulmu ş karanlık yerde insanı sokan örümcekler varsa?" gibi bir şey. "Ya elin oraya sıkı şırsa? O zaman ne yaparız?" gibi. Roland elini çekti ği zaman parmaklarının sıkı şmasının imkânsız oldu ğu anla şıldı. Eline kapkara, kaygan ham petrol bula şmıştı. Delikanlı hafifçe gülümseyerek, "Yıllardan beri kup kuru öyle mi?" Boruyu yolun üzerindeki çürümü ş kapıya eri şinceye kadar izlediler. Boru kapının altından geçiyordu. (Susan ayın sönük ı şı ğında borunun eski ek yerlerinden petrol sızdı ğını görebiliyordu.) Susan'la Roland kapının üzerind en a ştılar. Kız delikanlı ona yardım ederken ellerinin kibar kimsel er için fazla samimi oldu ğunu düşündü. Ve Roland'ın her dokunu şu içini co şkuyla doldurdu. Dokunmayı kesmezse kafamın tepesi kandil gibi patlayacak, diye dü şünerek güldü. "Susan?" "Bir şey yok, Will. Sadece sinirlerim gerildi." Đki genç kapının di ğer tarafında dururlarken yine uzun uzun bakı ştılar. Sonra yan yana yamaçtan indiler. Yürürlerken Susan garip bir şeyi farketti. Çamların çoğunun alt dalları kesilmi şti. Ayı şı ğında balta izleri ve leke leke reçineler kolaylıkla gözüküyordu. Bu i ş yeni yapılmı şa benziyordu. Kız a ğaçları Roland'a i şaret etti. Delikanlı ba şını salladı ama bir şey söylemedi. Tepenin ete ğinde boru yerden yükseliyor, paslı bir dizi iskelen in üzerinden terkedilmi ş binaya do ğru yetmi ş metre kadar uzanıyordu. Sonra birdenbire sona eriyordu. Ucu sava ş alanında kesilmi ş bir bacak gibi çentik çentikti. Altında kurumaya ba şlayan yapı şkan petroldan bir gölcük vardı. Susan üzerindeki öl ü kuşlardan gölcü ğün uzun bir süreden beri orada oldu ğunu anladı. Ku şlar petrolün ne oldu ğunu anlamak için a şağıya konmu ş ve oraya yapı şmışlardı. Ve kötü bir biçimde a ğır a ğır ölmü şlerdi herhalde. Susan bu sahneye hiçbir şey anlayamıyormu ş gibi irile şmiş gözlerle bakıyordu. Sonra Will onun baca ğına usulca vurdu. Delikanlı yere çömelmi şti. Kız da yanına çömeldi. Đki genç diz dize durdular. Susan, Roland'ın parmakl arıyla çizdi ği geni ş kavisi gitgide artan bir hayretle izledi. Gördükle rine inanamıyordu. Burada izler vardı. Çok iri izler. Bu izleri sadece bir tek şey bırakmı ş olabilirdi. Susan, "Öküzler," dedi. "Evet. Şuradan gelmi şler." Roland borunun kesildi ği yeri gösterdi. "Ve sonra..." Botlarının ucunda döndü. Hâlâ diz çökmü ş durumdaydı. Geriyi a ğaçlı ğın ba şladı ğı yamacı gösterdi. Susan daha önce görmü ş olması gereken şeyi farketti. O bir avcının kızıydı. Đzleri silmek ve a ğır bir şey çekildi ği ya da yuvarlandı ğı için karı şan toprakları saklamak için biraz çaba gösterilmi şti ama fazla de ğil. Zaman içinde yerin düzeltilmi ş olmasına ra ğmen izler hâlâ belliydi. Susan öküzlerin neleri çektiklerini anladı ğını bile dü şündü. Will'in de bunu bildi ğini anladı. Đzler borunun ucundan iki yana do ğru birer kavis çiziyordu. Susanla delikanlı sağ taraftakini izlediler. Kız öküzlerin ayak izlerine pas karı şmış olmasına şaşmadı. Đzler fazla derin de ğildi. Sonuçta oldukça kurak bir yaz geçirmi şlerdi. Yer de beton kadar sertti. Ama izler yine de belli oluyordu. Onları hâlâ görebilmelerinden hayvanların iyice a ğır şeyler çekmi ş oldukları anla şılıyordu. Ah, tabii ya, yoksa öküzlere neden ihtiyaçları olac aktı. Đki genç yamacın ete ğindeki ormanın kenarına geldiklerinde Will, "Bak," dedi. Susan sonunda onun dikkatini neyin çekti ğini anladı. Ama bunun için yere diz çökmek zorunda kaldı. Şimdi dizlerinin ve ellerinin üzerinde duruyordu. Wi ll'in gözleri ne kadar da keskindi. Adeta do ğaüstü bir yetenekti onunkisi. Burada bot izleri vardı. Taze de ğillerdi. Ama öküzlerin ayaklarının ve tekerleklerin bıraktı ğı izlerden daha yeniydiler. Delikanlı, "Bu pelerinli adamın," diyerek çok belir gin bazı izleri i şaret etti. "Reynolds'un."

Page 167: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

"Will! Bunu bilemezsin!" Roland şaşırdı, sonrada güldü. "Tabii bilebilirim. Adam bir a yağını hafifçe içeriye do ğru basıyor. Solunu. Đşte bak." Parma ğının ucuyla izlerin üzerinde daireler çizdi. Sonra da kızın kendisine nasıl bakt ı ğını farkederek yine güldü. "Bu büyü de ğil, Patrick'in kızı Susan. Sadece iz sürmeyi bilmek ." Susan, "Bu kadar çok şeyi nereden biliyorsun?" diye sordu. "Oysa çok genç sin. Sen kimsin, Will?" Roland aya ğa kalkarak kızın gözlerinin içine baktı. E ğilmesine gerek yoktu. Çünkü Susan bir kız için hayli boyluydu. Delikanlı, "Benim adım Will de ğil, Roland," diye açıkladı. "Ve artık hayatım senin ell erinde. Bu benim için önemli değil. Ama galiba senin hayatını da tehlikeye atıyorum . Bu adı müthi ş bir sır gibi saklamalısın." Kız şaşkın şaşkın, "Roland..." diye mırıldandı. Sanki bu ismin ta dını almaya çalı şıyordu. "Evet. Hangi adı daha çok be ğendin?" Susan hemen, "Asıl adını," dedi. "Bu soylu bir ad g erçekten." Roland rahatladı ğı için gülümsedi. Bu gülümseme onu yine çok genç gö sterdi. Susan ayaklarının ucunda yükselerek onu öptü. Ba şlangıçta safça olan bu öpücük sonra bir aleve dönü ştü. Bu ka'ydı. Rüzgâra benzeyen ka. Susan bunu söylemek için a ğzını açtı, sonra tuhaf ama inandırıcı bir duygu onu sardı. Biri onları gözetliyordu. Gülünç ama do ğruydu. Hatta onları kimin gözetledi ğini bildi ğine de inanıyordu. Susan gerileyerek Roland'dan uza kla ştı. Botunun topukları yarı silinmi ş öküz izlerine takılırken sendeledi. Kız soluk solu ğa, "Seni ihtiyar di şi köpek," diye söylendi. "Defol! Bizi bilmedi ğim bir şekilde gözetliyorsan, hemen defol!" Rhea, Cöos Tepesi'nde cam küreden geriledi. Yılanın ın tıslamasına benzer bir sesle küfrediyordu. Susan'ın ne dedi ğini bilmiyordu. Küre sesleri de ğil, sadece görüntüyü yansıtabiliyordu. Ama büyücü kızın onları gözetledi ğini hissetti ğini biliyordu. Susan bunu anladı ğı an görüntü birdenbire kaybolmu ştu. Cam parlak pembe bir ı şık çıkarmı ş, ondan sonra da kapkara kesilmi şti. Büyücünün yaptı ğı bütün i şaretlere ra ğmen artık aydınlanmıyordu. Cadı sonunda çabalamaktan vazgeçti. "Pekâlâ, pek gü zel, öyle olsun!" Kulübenin kapısında ipnotize etti ği o a şağılık, fazla titiz kızı iyi hatırlıyordu. (Ama bu gençle beraberken hiç de titiz davranmıyordu. Öyle değil mi?) Büyücü kıza Belediye Ba şkanı'yla bulu ştuktan sonra ne yapması gerekti ğini söyledi ğini unutmamı ştı. Rhea sırıtmaya ba şladı ve keyfi yerine geldi. Susan ömründe ilk kez Mejis'in Yüksek Belediye Ba şkanı Hart Thorin'le de ğil de bu serseri çocukla yatarsa her şey çok daha gülünç olacaktı. Rhea pis kokulu kulübesinde gölgelerin arasında otu rarak, gıdaklar gibi güldü. Susan, Rhea'yı anlatırken delikanlı irile şmiş gözlerle ona bakakaldı. ("Dürüstlü ğün Kanıtlanması" için gerekli olan o muayenenin en önemli ayrıntısından, o gurur kırıcı olaydan hiç söz etmed i kız.) Roland'ın ate şi kontrolü tekrar ele almasını sa ğlayacak kadar hafiflemi şti. Bu olayın o ve arkada şlarının Hambry'de yapmaya çalı ştıkları i şle bir ilgisi yoktu. Görevini tehlikeye atamazdı. (Delikanlı kendi kendine böyle diyordu.) Ama Susan'ın durumuyla yakından ilgileniyordu. Kızın durumu önem liydi. Şerefiyse daha da önemli. Susan'ın sözleri sona erdi ği zaman delikanlı, "Bence seninki bir hayal," dedi. "Hiç sanmıyorum." Kızın sesinde hafif bir so ğukluk vardı. "Vicdanınla ilgili olmasın?" Susan bu sözleri duyunca gözlerini yere dikti ve se sini çıkarmadı. "Susan, sana hiçbir zaman zarar vermek istemem." "Ve sen beni seviyorsun, öyle mi?" Kız ba şını kaldırmamı ştı. "Evet, seviyorum." "O halde artık beni öpme ve bana dokunma. Böylesi d aha iyi. Bunu yaparsan dayanamayaca ğım." Roland bir şey söylemeden ba şını öne do ğru salladı ve elini uzattı. Susan bu eli tuttu. Đki genç akılları karı şmadan önce gittikleri yöne do ğru ilerlediler. Ormanın kenarına on metre kala ikisi de şık yapraklara ra ğmen madeni pırıltıyı farkettiler. Susan, bu yapraklar fazla sık, diye dü şündü Çok çok sık.

Page 168: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Tabii gördükleri çam dallarıydı. Yamaçtaki a ğaçlardan baltayla kesilmi ş dalları ta ş dö şeli alandan götürülmü ş olan büyük gümü ş tankları gizlemek için birbirlerine karı ştırarak yı ğmışlardı. Gümü şümsü depoları buraya kadar sürüklemi şlerdi. Herhalde bu i şi öküzlere yaptırmı şlardı. Sonra da depoları gizlemi şlerdi. Ama neden? Roland birbirine girmi ş çam dallarını inceledi. Sonra da birkaçını yana çe kti. Böylece kapıya benzeyen bir açıklık olu ştu. Delikanlı kıza girmesi için i şaret etti. "Çok dikkatli ol. Onların tuzaklar kurdukları nı sanmıyorum. Đçeri girenlerin ayaklarının takılması için teller germed iklerinden de eminim. Ama dikkatli davranmak her zaman iyidir." Her şeyi gizleyen dalların gerisinde tankları düzgünce s ıraya dizmi şlerdi. Çocukların günün sonunda kur şun askerleri sıraya dizmeleri gibi. Susan tankerleri gizlemelerinin bir nedenini anladı: Onla ra yeniden tekerlekler takılmı ştı. Kızın gö ğsünün hizasına kadar gelen bu tekerlek sa ğlam me şe tahtasından yapılmı ştı. Her tekerle ğin etrafında demirden ince bir çember vardı. Tekerlekler yeniydi. Demir çemberler de öyle. Teker göbekleri ısmarlama yapılmı ştı. Susan Baronluk'ta bu ince i şi yapacak bir tek ki şi oldu ğunu biliyordu. Brian Hookey. Felicia'nın yeni nalları i çin gitti ği nalbant. Susan omzunda babasını nal torbasıyla ona gitti ği zaman adam dostça bir tavırla gülümseyerek omzuna vurmu ştu. Pat Delgado'nun en yakın arkada şlarından olan Brian Hookey. Susan dükkânda etrafına bakınarak Hookey'nin i şlerinin yolunda oldu ğunu düşündüğünü hatırlıyordu. Ve yanılmamı ştı tabii. Demirciye bol bol i ş çıkmı ştı. Bir kere Hookey herhalde çok sayıda çember ve teker lek yapmı ştı. Ve tabii biri ona bütün bunlar için para vermi şti. Bir ihtimal Eldred Jonas'dı. Ama Kimba Rimer daha uygundu. Hart? Susan onun bu i şe karı ştı ğına inanıyordu. Ba şkanın aklı fikri -o yarım aklı- bu yaz ba şka şeylerdeydi. Tankerlerin gerisinde kabaca açılmı ş bir keçi yolu vardı. Roland yolda a ğır a ğır ilerlemeye ba şladı. Ellerini arkasında kavu şturmu ş, bir rahip gibi a ğır a ğır yürüyor ve tankerlerin arkalarına yazılmı ş olan o Şaşılmaz sözcükleri okuyordu: CĐTGO, SUNOCO, EXXON, CONO-CO. Delikanlı bir keresind e durup duraklaya duraklaya okudu. "Daha iyi bir yarın için daha temiz yakıt." Sonra burun kıvırdı. "Saçma! Đşte bu yarın!" "Roland... yani Will... bunlar ne i şe yarayacak?" Delikanlı önce cevap vermedi. Parlak çelikten yapıl mış depoların yanından ilerledi. Anla şılmaz bir biçimde çalı ştırılmı ş olan petrol borusunun bu tarafında on dört tanker vardı. Kız di ğer tarafta da aynı sayıda ta şıt oldu ğunu tahmin etti. Roland yürürken her tankerin yanına yu mruğuyla vuruyordu. Bo ğuk bir ses duyuluyordu o zaman. Depoların hepsine de Citgo petrol alanından yakıt doldurulmu ş oldu ğu anla şılıyordu. Delikanlı, "Herhalde bunlar bir süre önce onarıldı, " dedi. "Bütün bunları Büyük Tabut Avcıları'nın kendilerinin yaptıklarını sanmıy orum. Ama i şi yönettikleri kesin... Önce eski çürümü ş lastik tekerlekler de ği ştirilmi ş. Sonra tanklar doldurulmu ş. Onları buraya, tepenin ete ğine getirmek için öküzleri kullanmı şlar. Çünkü en uygun yer burasıymı ş. Fazla atların uçurumda dola şmaları da uygun oldu ğu gibi. Sonra biz geldik. Onlar da ihtiyatlı davran arak ta şıtların üzerlerini örttüler. Belki biz aptal birer bebe ğiz. Ama tekerlekleri yenilenmi ş, doldurulmu ş yirmi sekiz petrol tankerinden ku şkulanacak kadar da aklımız var. Onun için buraya gelerek ta şıtların üzerlerini örtmü şler. Jonas, Reynolds ve Depape." "Evet." Susan delikanlıyı kolundan tutarak tekrar sordu. "A ma neden?" Roland, "Farson için," dedi. Sakin bir tavırla konu şmuştu ama aslında hiç de öyle de ğildi. "O Đyi Adam için. Birlik Farson'un birkaç sava ş makinesi buldu ğunu biliyor. Onlar ya Eskiler'den kalma ya da Farson on ları ba şka bir yerden ele geçirdi. Ama Birlik o makinelerden korkmuyor. Çünkü hiçbiri de çalı şmıyor. Bazıları Farson'un öyle kırık dökük şeylere güvendi ği için çıldırmı ş oldu ğunu düşünüyor ama..." "Ama belki de o makineler bozuk de ğil. Belki de onlara sadece bu sıvı gerekiyor. Farson da bunu biliyor." Roland, "Evet," der gibi ba şını salladı.

Page 169: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Susan tankerlerden birinin yanına dokundu. Parmakla rının ucuna koyu petrol bula ştı. Kız parmakuçlarını biraraya getirerek kokladı. Sonra da e ğilip bir tutam ot kopardı. Onlarla ellerini sildi. "Bu sıvı bizim makinelerimize uymuyor. Bunu denediler. Bu sıvı, boruları tıkıyor." Roland tekrar ba şını salladı. " Đç Kavis'teki vatanda şlarım da bunu biliyorlar. Ve bu gerçe ğe güveniyorlar. Ama Farson bu kadar zahmeti göze al dı ğına... ve bize bildirildi ği gibi gelip onları almaları için bir grup adam gön derdi ğine göre ... ya ham petrolü kullanılacak hale getirmek için gere kli inceltme i şlemini biliyor ya da bildi ğini sanıyor. Birlik güçlerini hızla gerilemenin imk ânsız oldu ğu bir yere çekmeyi ba şarırsa ve paletlerin üzerinde ilerleyen makine-sila hları kullanabilirse, o zaman çarpı şmadan daha fazla bir şey kazanmı ş olur. On bin atlı sava şçıyı öldürür ve sava şı da kazanır." "Ama herhalde baban bunu biliyor?.." Roland sıkıntıyla ba şını iki yana salladı. Babalarının ne kadar bilgi edindikleri önemli bir soruydu. Bunlardan ne anlam çıkardıkları da bir ba şkası. Üçüncüsü ise onları sürükleyen güçtü. Gereksinim, k orku, tâ Arthur Eld'den beri babadan o ğula geçen o inanılmaz gurur. Roland kıza ancak en b elirgin tahminini açıklayabilirdi. "Bence bizimkiler Farson'a öldürücü bir darbe indir mek için daha fazla beklemeyi göze alamıyorlar. Bekledikleri takdirde Birlik için den çürüyecek. Ve o zaman Orta-Dünya'nın önemli bir bölümü de onunla birlikte mahvolacak." "Ama..." Susan duraklayarak duda ğını ısırdı, ba şını olamaz anlamında sallıyordu. "Bunu Farson'un bile bilmesi gerekir... anlaması... " Ba şını kaldırıp Roland'a baktı. "Eskiler'in yöntemleri ölüm demek. Bunu herk es biliyor. Gerçekten." Gilead'lı Roland birdenbire Hax adlı bir a şçıyı hatırladı. Adam bir ipin ucundan sallanıyor ve ekinkargaları ölünün aya ğının altındaki ekmek kırıntılarını yiyorlardı. Hax, Farson u ğruna ölmü ştü. Ama daha önce Farson u ğruna çocukları zehirlemi şti. Delikanlı, "John Farson demek," diye mırıldandı. "Ö lüm demek." Tekrar portakal bahçesine döndüler. Âşıklara (çünkü onlar en belirgin fiziksel anlamı dı şında iki â şıktılar artık) aradan saatler geçmi ş gibi geliyordu. Ama petrol alanında sadece kırk be ş dakika kalmı şlardı. Yazın küçülmü ş olan son ayı hâlâ parlaktı. Tepelerinde ı şıldamayı sürdürüyordu. Susan delikanlıyı patikaların birinden atını ba ğladı ğı yere götürdü, pylon başını sallayarak Roland'a hafifçe ki şnedi. Delikanlı kızın atın gürültüsünün duyulmaması için her önlemi almı ş oldu ğunu gördü. Tokalar yastıkçıklarla beslenmi ş, üzengiler de keçeye sarılmı ştı. Roland, Susan'a döndü. O ilk yılların acılarını ve tatlılı ğını kim hatırlayabilir? Đlk gerçek a şkımızı, ate şimiz iyice çıktı ğı sırada sayıklamamıza neden olan hayaller kadar hatırlayabiliriz ancak. O gece, solukla şan ayın altında Roland Deschain ve Susan Delgado birbirlerine kar şı duydukları arzuyla paramparça oluyorlardı sanki. Doğru olanı bulmaya çalı şıyor, derin ve çaresizce duyguları yüzünden kalpler i sızlıyordu. Đki genç birbirlerine yakla ştılar. Sonra gerilediler. Büyülenmi ş gibi birbirlerine baktılar. Tekrar yakla ştılar, sonra durdular. Susan delikanlının söylediklerini bir tür deh şetle hatırladı. "Senin için her şeyi yaparım. Ama seni bir erkekle payla şamam!" Kız Ba şkan Thorin'e verdi ği sözden dönmeyecekti. Belki de dönmesi imkânsızdı. Ve galiba Roland da on u bu sözünden vazgeçirmeyecekti. Ya da geçiremeyecekti. Ve i şin en kötüsü de şuydu: Ka rüzgâr kadar güçlüydü ama şeref ve verdikleri sözlerin daha baskın çıkaca ğı anla şılıyordu. Susan kuruyan dudaklarının arasından, " Şimdi ne yapacaksın?" diye sordu. "Bilmiyorum... Dü şünmem gerekiyor. Arkada şlarımla da konu şmalıyım. Eve döndü ğün zaman ba şın halanla derde girecek mi? Nereye gitti ğini, ne yaptı ğını ö ğrenmek isteyecek mi?" "Sen benim için mi endi şeleniyorsun, Willy? Yoksa kendin ve planların için mi?" Roland kıza cevap vermedi, ona sadece baktı. Susan bir an sonra gözlerini ondan kaçırdı.

Page 170: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

"Affedersin. Acımasız bir sözdü. Hayır, halam beni sorguya çekmeyecek. Ben ço ğu zaman gece atla dola şmaya çıkarım ama pek ender evden bu kadar uzakla şırım." "Halan bu kadar uzaklara geldi ğini anlar mı?" "Hayır. Son zamanlarda birbirimize çok dikkatli dav ranıyoruz. Aynı evde iki barut fıçısının bulunmasına benziyor." Susan elleri ni uzattı. Eldivenlerini kemerine sokmu ştu. Delikanlının ellerini kavrayan parmakları so ğuktu. Fısıltıyla ekledi. "Bunun sonu iyi gelmeyecek." "Böyle söyleme, Susan!" "Ama söylüyorum. Söylemeliyim. Ama ne olursa olsun. .. seni seviyorum, Roland." Delikanlı kızı kollarına alarak onu öptü. Sonra Sus an onun kula ğına, "Beni seviyorsan, beni sev," diye fısıldadı. "Benimle sev i ş. Sözümden dönmemi sa ğla." Uzun bir an Susan'ın kalbi durdu sanki. Delikanlı c evap vermedi. Kız o zaman biraz umutlandı. Ama Roland sonra, "Olmaz," der gib i ba şını salladı. Bir defa ama kesin bir tavırla. "Bunu yapamam, Susan." "Yani şerefin bana duydu ğunu açıkladı ğın a şkından daha mı önemli?" Susan delikanlının kollarından sıyrılarak a ğlamaya ba şladı. Atına binerken Roland'ın botunu tutmasına da aldırmadı. Onun alçak sesle, "D ur," demesine de. Pylon'u bağladı ğı ipi tutup bir çeki şte gev şek dü ğümü çözdü. Hayvanı mahmuzsuz tek aya ğıyla dürterek döndürdü. Roland hâlâ ona sesleniyord u. Sesini daha yükseltmi şti. Ama Susan o müthi ş öfkesi sönmeden Pylon'u dörtnala ko şturarak oradan uzakla ştı. Roland, Thorin'den sonra beni istemeyecek, kabu l edemeyecek, diyordu kendi kendine. Oysa ben Thorin'e söz verdi ğim zaman yeryüzünde Roland adında birinin oldu ğundan bile haberim yoktu. Bu durumda neden şerefsizli ğin ve bunu izleyecek utancın sadece benim payıma dü şmesini istiyor? Buna nasıl cüret ediyor? Susan daha sonra yata ğında uykusuz yatarken Roland'ın hiçbir bakımdan ısrar etmedi ğini kavrayacaktı. Kız daha portakal bahçesinden çık madan sol elini yana ğına götürdü ve parmakları ıslandı. Susan o zaman Ro land'ın da a ğlamı ş oldu ğunu anladı. Roland ay battıktan çok sonrasına kadar kentin dı şındaki yollarda dola ştı. Kaynayıp co şan duygularını kontrol altına almaya çalı şıyordu, bir süre Citgo'da öğrendi ği şeyler konusunda ne yapaca ğını dü şünüyor, sonra aklına yine Susan geliyordu. Kızın iste ğini yerine getirmemekle aptallık mı etmi şti?. Onun payla şmalarını istedi ği şeyi reddetti ği için? "Beni seviyorsan, benimle sevi ş." Bu sözler kalbini parça parça etmi şti. Ne var ki, benli ğinin derinliklerinde, babasının sesini en iyi duydu ğu o yerde hata yapmamı ş oldu ğunu hissediyordu. Ve kız ne dü şünürse dü şünsün bu sadece bir şeref meselesi de de ğildi. Ama Susan'ın böyle dü şünmesine izin verecekti. Kızın ondan biraz nefret e tmesi, ikisinin de ne müthi ş bir tehlikeyle kar şı kar şıya olduklarını anlamasından daha iyiydi. Roland saat üçe do ğru tam Bar K.'ye dönece ği sırada anayoldan gelen hızlı nal seslerini duydu. Sesler batı tarafından yakla şıyordu. Roland Aceleci'yi yüksek bitkilerin sardı ğı bir çitin arkasında durdurdu. Bunun neden önemli oldu ğunu düşünmemişti bile. On dakika boyunca nal sesleri gitgide yakl aştı. Şafaktan önceki alacakaranlı ğın sessizli ğinde gürültü uzaklara kadar yayılıyordu. Roland bu saatte atını deli gibi Hambry'ye do ğru süren atların kim oldu ğunu sezecek zaman buldu. Ay batmı ştı. Ama delikanlı çiti saran dikenlerin arasından b ile Roy Depape'i tanıdı. Şafak zamanı Büyük Tabut Avcıları yine üç ki şi olacaklardı. 10. Ku ş ve Ayı ve Tav şan ve Balık Susan Delgado'nun ya şamının en önemli günü Roland'la ayı şı ğında petrol alanında gezmesinden iki hafta kadar sonra ba şladı. Ya şamı daire biçimi bir ta ş gibi bu merkezin etrafında döndü. Susan o geceden sonra Rol and'ı altı defa daha gördü. Ama uzaktan. Đşleri yüzünden bir an kar şıla ştıklarında birbirlerini fazla tanımayan kimseler gibi ellerini kaldırarak selamla şıyorlardı. Susan her seferinde müthi ş bir acı duydu. Sanki kalbine keskin bir bıça ğı saplıyor ve onu çeviriyorlardı. Roland'ın da aynı şeyi hissetti ğini umuyordu. Belki bu zalimce bir Şeydi ama... Bu iki mutsuz haftanın tek iyi yanı kız ın, herkesin kendisi ve Will Dearborn adını ta şıyan genç hakkında dedikodu yapacaklarına ili şkin o müthi ş korkusunun hafiflemesiydi. Hatta Susan korkusu haf ifledi ği için üzüldü bile. Dedikodu mu? Dedikodu yapılacak hiçbir şev yoktu ki.

Page 171: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Sonra Satıcının Ayı'nın kaybolması ve Kadın Avcı'nı n do ğması arasındaki bir gün ka sonunda geldi ve Susan'ı uçurdu. Evi, ambarı her şeyi. Her şey evin kapısına birinin gelmesiyle ba şladı. Susan çama şırı yıkama i şini bitirmi şti. Evde sadece iki kadın oldu ğu için bu i ş kolaydı. Đçerdeki odada yatak çar şaflarını düzelten Cord Hala, "Paçavra satın alan adamsa, lütfen gönder gitsin," diye seslendi. Ama gelen eskici de ğildi. Kapıya vuran Deniz Kıyısı'ndaki oda hizmetçis i Maria'ydı. Kızın çok üzgünmü ş gibi bir hali vardı. Maria, Susan'ın Hasat günü Belediye Ba şkanı'nın evindeki ö ğle yeme ğinde ve daha sonraki törende giyece ği ikinci ipek elbisenin mahvoldu ğunu açıkladı. Bu yüzden ona çok kızmı şlardı. Şansı yardım etmezse onu Onnie's Ford'a geri göndere ceklerdi. Oysa annesiyle babasına bakıyordu. Ba şka kimseleri yoktu onların. "Ah, çok acı. Çok çok a cı. Gelebilir misiniz? Lütfen." Susan bu ça ğrıya memnunlukla uydu. Son günlerde evden, durmadan dırdır eden şirret halasından uzakla şmaya can atıyordu. Hasat yakla şırken Susan'la Cordelia birbirlerine büsbütün katlanamaz olmu şlardı. Pylon'u aldılar. At sabah serinli ğinde iki kızı mutlulukla ta şıdı. Maria hikâyesini çabucak anlattı. Susan hemen kızın Deniz Kıyısındaki durumunun öyle tehlikede olmadı ğını anladı. Ufak tefek, siyah saçlı hizmetçi pek de önemli olmayan bir durumu dramatik bir hale sokuyordu. Böy le şeylere meraklıydı. Karakterinin (sevimli) bir ayrıntısıydı bu. Đkinci Hasat elbisesini di ğerlerinden ayrı bir yere koymu şlardı. (Susan bunu, "Boncuklu Mavi Elbise" diye tanımlıyordu. Kahvaltıd a giyece ği birinci elbiseyi ise, "Yüksek Belli, Kabarık Kollu Beyaz Giysi" diye ). Mavi elbisenin üzerinde biraz daha çalı şılması gerekiyordu. Ama ikinci kattaki diki ş odasına bir hayvan girmi ş ve giysiyi kemirerek parça parça etmi şti. E ğer bu, ate ş yakıldıktan sonra baloya giyece ği elbise olsaydı o zaman durum gerçekten ciddi sayı lacaktı. Ama Boncuklu Mavi Elbise'yi bazı kimseleri gündüz kabul etmek için giyecekti. Hasat'a daha iki ay vardı ve bu sürede yerine bir y enisi yapılabilirdi. Evet, Hasat'a sadece iki ay kalmı ştı! Ya şlı cadı o gece Susan'a bu kurtulu ş müjdesini verdi ği zaman kıza Ba şkan Thorin'e hizmet etmesi için arada daha milyonla rca yıl varmı ş gibi gelmi şti. Ama şimdi artık bu süre kısalmı ş ve iki aya inmi şti. Susan farkına varmadan bu dü şüncesine itiraz etmek istiyormu ş gibi kımıldandı. Maria, "Hanımefendi," dedi. Susan onun kendisini, " Sai," diye ça ğırmasına izin vermiyordu. Maria'ysa hanımını adıyla ça ğıramıyordu. Onun için de bu yolu seçmi şti. Henüz on altısında olan Susan bu sözleri komik buluyordu. Maria da olsa olsa ondan ancak iki üç ya ş büyüktü. " Đyi misiniz, hanımefendi?" "Sadece sırtım tutuldu, Maria. Hepsi o kadar." "Ah, evet, bazen bana da öyle oluyor. Đnsanın canı kötü yanıyor. Üç teyzem o 'eriten hastalık'tan öldüler. Sırtım a ğrıdı ğı zaman bu yüzden korkuyorum..." "Mavi Elbise'yi nasıl bir hayvan kemirmi ş, biliyor musun?" Maria bu sırrı hanımının kula ğına fısıldamak için öne do ğru e ğildi. Sanki Deniz Kıyısı'na giden yolda de ğil de pazar kurulan kalabalık geçitteydiler. "Bir rakunun gündüz hava sıcak oldu ğu için açılan, sonra gece kapatılması unutulan bir pencereden girdi ğinden söz ettiler. Ama ben odayı iyice kokladım. Ki mba Rimer de öyle. Sonra a şağıya inip durumu inceledi. Sizi almam için beni göndermeden hemen önce." "Burnuna ne kokusu geldi?" Maria tekrar öne do ğru e ğildi. Bu kez sesini daha alçaltmı ştı. Oysa yolda hiç kimse yoktu. "Köpek osuru ğu." Bir an gökgürültüsünden önceki gibi bir sessizlik o ldu. Sonra Susan gülmeye başladı. Midesine sancı girinceye, ya şlar yanaklarından akıncaya kadar güldü, güldü. "Y-Yani... Ba şkanın kendi k-k-köpe ği... K-K-Kurt a şağıdaki diki ş odasına girerek benim M-M..." Susan sözlerini tamamlayamadı. Kahkah alarla sarsılıyordu. Maria ciddi ciddi, "Evet," dedi. Susan'ın gülmesini hiç yadırgamamı ştı... Susan'ın Maria'nın sevdi ği yanlarından biri de buydu. "Ama bence hayvan suçl u değil. Bir köpek fırsat buldu mu içinden geleni yapar. A şağı kattaki hizmetçiler..." Maria cümlesini tamamlamadı. "Herha lde bunu ba şkana da, Kimba Rimer'e de söylemezsiniz, hanımefendi?"

Page 172: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

"Maria, çok ayıp. Ben o kadar a şağılık bir insan mıyım?" "Hayır, hanımefendi. Benim için çok de ğerlisiniz. Gerçekten. Ben sadece a şağı kattaki kızların sıcak günlerde be ş çayı için diki ş odasına girdiklerini söylemek istedim. Orası nöbetçi kulesinin tam gölge sinde kalıyor. Evdeki en serin oda. Hatta ana kabul salonundan bile daha ser in." Susan, "Bunu unutmayaca ğım..." diye mırıldandı. Ö ğle ziyafetini ve kabul törenini mutfa ğın gerisindeki diki ş odasında düzenlemeyi dü şünerek tekrar kıkır kıkır gülmeye ba şladı. "Devam et." Maria sanki geri kalanlar çok belliymi ş gibi, "Anlatacak ba şka bir şey yok, hanımefendi," dedi. "Hizmetçi kızlar orada pasta yi yor, kırıntılarını etrafa saçıyorlar. Herhalde Kurt onların kokusunu aldı. Ga liba kapı da açıktı. Köpek pasta kırıntılarını yedikten sonra sıra elbiseye ge ldi. Onu da bir denedi. Đkinci yemek olarak." Bu sefer ikisi birlikte güldüler. Ama Susan eve döndü ğü sırada hiç gülmüyordu. Cordelia Delgado yakla şan nal seslerini duyunca koltu ğundan fırlayarak mutfak penceresine ko ştu. Kadın ba şbelası ye ğeni kapıdan çıktı ğı ve o sıkıcı bulu şma olayı da sona erdi ği zaman bunun ya şamının en mutlu anı olaca ğını dü şünüyordu. Susan o ufacık tefecik hizmetçi kızla elbise provas ı için iki saat önce çıkıp gitmi şti. Cordelia gelenin Susan oldu ğundan emindi. Bir sorun çıktı ğından da. Normal durumda o küçük budala sıcak bir günde sevgi li atlarını dörtnala koşturmazdı. Susan atın bir Delgado'dan beklenmeyecek bir hareke tle durdururken kadın yeğenini endi şeyle seyretti. Ellerini sinirli sinirli ovu şturup buruyordu. Kız hiç de zarif olmayan bir tavırla Pylon'un üzerinden atladı. Örgüsü yarı açılmı ştı. Pek be ğendi ği (ve ba şına dert açan) o lanet olasıca sarı saçları iyice karı şmıştı. Rengi uçmu ştu ama yanaklarının yukarsında kıpkırmızı birer leke vardı. Bu, Cordelia'nın hiç ho şuna gitmedi. A ğabeysi Pat kızdı ğı ya da korktu ğu zaman yüzü böyle kızarırdı. Kadın evyenin önünde durdu. Şimdi sadece ellerini ovu şturmuyor, dudaklarını da ısırıyordu. Ah, bu ba şbelası kızın çıkıp gitmesi ne iyi olacaktı! Susan, Pylon'un sırtından eyeri çıkararak ahıra do ğru götürürken Cord Hala, "Bir sorun çıkarmadın ya?" diye fısıldadı, "Ah, Çok Güzel ve G enç Kızım, böyle bir şey yapmadı ğını umarım. Artık çok geç. Bir sorun yaratmamı ş olmanı dilerim." Susan yirmi dakika sonra içeri girdi ği zaman halasının sinirli ve öfkeli hali kaybolmu ştu. Cordelia onları tehlikeli bir silahı saklayan b iri gibi bir yana bırakmı ştı. Yine salıncaklı sandalyesinde oturmu ş örgü örüyordu. Susan'a döndü ğünde suratında yüzeyde kalan sakin bir ifade vardı. Kızın muslu ğa giderek bir le ğene tulumbadan so ğuk su doldurmasını seyretti. Susan suyu yüzüne çarp tı. Sonra kurulanmak için havluya uzanaca ğı yerde pencereden dı şarı baktı. Yüzündeki ifade Cordelia'yı fena halde korkuttu. Herhalde Sus an bu ifadenin acı ve çaresizlik oldu ğunu dü şünüyordu. Ama Cordelia'ya göre çocuksu bir dikba şlılık ifadesiydi. Kadın sakin ve yumu şak bir sesle, "Pekâlâ, Susan," dedi. Susan, Cordeli a'nın bu ses tonunu de ğil devam ettirmek, tutturabilmek için ne büyük çaba harcadı ğını hiçbir zaman anlayamayacaktı. Yani ilerde bir gün y eniyetme asi bir kızı oluncaya kadar. "Seni bu kadar öfkelendiren nedir?" Susan halasına, salıncaklı sandalyesinde bir kaya k adar sakin oturan Cordelia Delgado'ya döndü. Đçinden halasına saldırıp kadının kendini üstün görd üğünü belirten o sıska suratını tırmalayarak şerit şerit parçalamak geçti. O arada, "Bu senin suçun!" diye ba ğıracaktı. "Senin! Sadece senin!" Susan kendini pislenmi ş gibi hissediyordu. Hayır, bu yeterince güçlü bir sözcük de ğildi. Kendini pisli ğe batmı ş gibi hissediyordu. Aslında pek bir şey olmamı ştı, i şte ona deh şet veren de buydu. Pek bir şey olmamı ştı. Henüz. Kız sadece, "Bu kadar belli oluyor mü?" dedi. Cordelia, "Tabii oluyor," diye cevap verdi. " Şimdi anlat bakalım kız. Hart seninle yattı mı?" "Evet... Ah, hayır... Hayır..." Cord Hala kuca ğında örgüsüyle sandalyesinde oturuyordu. Ka şlarını kaldırmı ş, kızın konu şmasını sürdürmesini bekliyordu.

Page 173: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Susan sonunda olanları anlattı. Sesi ifadesizdi ama sonlara do ğru biraz titremeye ba şladı. Yalnızca o kadar. Cord Hala biraz rahatladı. Ama ihtiyatı da elden bırakmadı. Belki sadece bu kaz kafalı kızın s inirlerinin gerilmesiyle ilgiliydi. Elbisenin yerini alacak giysi tamamlanmamı ştı. Bütün yedek tuvaletler gibi. Yapılacak ba şka çok i ş vardı. Maria da bu yüzden Susan'ı balta gibi sıska suratlı ba şterzi Conchetta Morgenstern'e teslim etmi şti. Kadın hiçbir şey söylemeden Susan'ı birinci kattaki diki ş odasına götürmü ştü. Susan bazen, söylenmeyen sözler altın olsaydı, diye dü şünürdü. Conchetta da ba şkanın kızkarde şi gibi bir servet yapardı. Coral'ın çok zengin oldu ğu söyleniyordu. Boncuklu Mavi Elbise alçak tavanın altında bir kö şeye sıkı ştırılmı ş olan ba şsız bir mankenin üzerine geçirilmi şti. Ama Susan'ın sandı ğı gibi paramparça de ğildi. Sırtta küçük bir delik vardı ve ete ğin bazı yerleri tarazlanmı ştı. Kız çekine çekine, "Bu düzeltilemez mi?" diye sordu . Conchetta sert sert, "Hayır," dedi. "O pantolonu çı kar, kız. Gömle ği de." Susan söylenileni yaptı. So ğuk odada kollarını gö ğsünün üzerine kavu şturarak çıplak ayak bekledi... Aslında gö ğüslerini saklamasına gerek yoktu. Ba şterzi onun görünü şüyle hiçbir zaman ilgilenmiyordu. Boncuklu Mavi Elbise'nin yerini Aplikeli Pembe Giys i'nin alaca ğı anla şılıyordu. Susan elbiseyi a şağıdan giyerek askıları omuzlarına do ğru çekti. Conchetta ölçü alırken o da sabırla bekledi. Terzi kadın bazen teb eşirle ta ş duvara bir şeyler yazıyor, bazen de elbiseyi çekerek Susan'ın bel ya da kalçasına daha iyi oturmasını sa ğlıyordu. O arada dipteki duvarda asılı olan aynaya bakarak giysiyi kontrol ediyordu. Susan prova sırasında her zaman y aptı ğı gibi ba şka şeyler düşünceye ba şladı. Kafasının istedi ği konuya kaymasına izin verdi. Son zamanlarda hep aynı hayali kurmak istiyordu. Roland 'la uçurumda ata binmek. Đkisi yan yana. Ve sonunda Hambry'ye bakan o bildi ği sö ğüt korusuna gitmek. Conchetta sert sert, "Mümkün oldu ğu kadar kımıldama," dedi. "Hemen dönece ğim." Susan onun odadan çıktı ğını pek farketmedi bile. Hatta Belediye Ba şkanı'nın evinde oldu ğunu da unuttu. Benli ğinin en önemli yanı orada de ğildi. Roland'la birlikte sö ğüt korusundaydı. Burnuna a ğaçların yarı acı, yarı tatlı kokusu geliyordu. Çay şırıldayarak dedikodu yapacaktı. Roland'la kar şılıklı uzanacaklardı. Delikanlı avucunu onun yüzünde dola ştıracak, sonra da kollarına alacaktı. Bu hayal öylesine güçlüydü ki Susan, biri arkasında n beline sarıldı ğı zaman kar şı koymadı. Sonra adamın kula ğına soludu ğunu duydu. Burnuna tütün kokusu geldi. O zaman ne oldu ğunu anladı. Onu ok şayan Roland de ğil, Hart Thorin'di. Sıska, kemikli ellerini uzatmı ştı. Susan aynaya bakınca adamın sol omzunun üzerinde bir hortlak gibi belirdi ğini gördü. Dili dı şarı sarkmı ştı. Sıcak günlerde köpeklerin yaptıkları gibi. Susan müthi ş bir tiksinti duydu. A ğzında sanki çürümü ş yiyeceklerin tadı vardı. Thorin'in ellerinin eklem leri edepsizce çatırdıyordu. Susan adamın ellerini tutarak kaldırmaya çalı ştı. "Ba şkan Thorin... Hart... böyle yapmamalısın. Burası ye ri de ğil... Hele zamanı hiç de ğil... Rhea'nın söyledi ğine göre..." "Rhea'nın canı cehenneme. Bütün cadıların da öyle." Thorin artık kültürlü bir politikacı gibi konu şmuyordu. Lehçesi Onnie's Ford'dan kaba saba bir ren çbere yakı şacak kadar koyula şmıştı. Tütün kokusu dayanılacak gibi de ğildi. Susan böyle sürerse kusaca ğını dü şündü. "Kımıldama kız. Beni ba ştan çıkaran güzel. Bana engel olma." Susan, daha sonra, aynı şeyi tekrarlayacak, diye dü şündü ve müthi ş bir yorgunluk duydu. Artık ilk adımı attı. Her fırsatta aynı şeyi tekrarlayacak. Bundan sonra bu eve gelmek.... Şato oyununa benzeyecekti. Thorin rüyadaymı ş gibi ona bakıyor, çenesi parlıyordu. Çünkü heyecan ı arasında salyaları akmı ştı. Bunu hissederek eliyle çenesini sildi. Hâlâ bo ş gözlerle kızı süzüyordu. Sonra kendini topladı ve dönerek odadan çıktı. Dı şardan hafif bir gürültü geldi. Belediye Ba şkanı biriyle çarpı şmıştı. Susan onun usulca, "Affedersin, affedersin," diye mırılda ndı ğını duydu. (Thorin ondan mırıltıyla bile olsa özür dilememi şti.) Sonra Conchetta içeri girdi. Almaya gitti ği kuma şı bir şal gibi omzuna atmı ştı. Bir bakı şta Susan'ın renginin uçtu ğunu ve yanaklarında parlayan gözya şlarını farketti. Susan, hiçbir şey

Page 174: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

söylemeyecek, diye dü şündü. Hiçbiri söylemeyecek zaten. Kendi kendime dü ştü ğüm bu tuzaktan kurtulmama yardım için parmaklarını bil e oynatmayacaklar. Yardım istersem, "Bu tuza ğı kendin kurdun, ikincil e ş," diyecekler. Acı çekmem için ileri sürecekleri mazeret bu olacak. Ama Conchetta onu şaşırttı. "Hayat çok zor, küçük hanım. Buna şimdiden alı şmaya başlaman çok iyi olur." Susan'ın artık duygularını yansıtmayan ifadesiz ses i sonunda kesildi. Cord Hala örgüsünü bir yana bırakarak aya ğa kalktı. Çay yapmak için çaydanlı ğı oca ğa koydu. "Olayı fazla abartıyorsun, Susan." Hem akıllı, hem de şefkatli bir akraba gibi konu şmaya çalı şmış, ama hiç ba şarılı olamamı ştı. "Bu Manchester soyundan aldı ğın bir özellik. Onların yarısı şair olduklarını sanırlardı. Di ğer yarısıysa ressam olduklarını. Ve ço ğu gece dans edemeyecek kadar sarho ş olurdu. Thorin sana biraz sarılmı ş. Bu kadar sinirlenecek ne var? Bu olay uykunu kaçı rmaya bile de ğmez." Susan, "Sen bunu nerden bileceksin?" diye sordu. Bu saygısızca bir sözdü. Ama artık böyle şeylere aldıracak halde de ğildi. Öyle bir raddeye gelmi şti ki, halasının onu a şağılarcasına, sanki çok deneyimli bir kadınmı ş gibi konu şması dı şında her şeye katlanacaktı. Kadının bu tavırları sinirlerini iyice bozuyordu. Cordelia tek ka şını kaldırdı. Alınmamı ş gibiydi. "Ah, bunu yüzüme vurmaktan ne kadar da ho şlanıyorsun! Kız kurusu Cord Hala. Evde kalmı ş Cord Hala. Saçları kırla şmaya ba şlamı ş bakire Cord Hala. Evet? Ah, Pek Genç ve Pek Güzel Küçük Hanım, ben belki bakireyim. Ama gençken benim de bi rkaç â şı ğım oldu... Dünya geçip gitmeden önce, diyebiliriz. Belki onlardan bi ri Fran Lengyll'di." Susan, belki de de ğildi, diye dü şündü. Fran Lengyll halamdan en asa ğı on be ş ya ş büyük. Belki de yirmi be ş. "Evet, benim de bazı deneyimlerim oldu." "O â şıklardan herhangi biri altmı ş be ş ya şında mıydı? Nefesi kokan ve eklemleri çatırdayan bir adam mıydı?" Cordelia'nın fena halde öfkelenece ğini sanıyordu ama öyle olmadı. Olan daha kötüydü. Cordelia şimdi bo ş bo ş bakıyordu. Aynadan gördü ğü Thorin gibi. "Olan olmu ş, Susan." Cordelia'nın dar suratında bir an korkunç ve kötü bir gülümseme uçu ştu. Göz açıp kapayıncaya kadar. "Evet, olan olmu ş." Susan deh şetle, "Babam bu olanlardan nefret ederdi!" diye ba ğırdı. "Evet, nefret ederdi. Buna izin verdi ğin için senden de! Adama böyle davranması için cesa ret verdin! Babam buna da kızardı!" Cord Hala, "Belki," dedi ve yüzünde yine o korkunç gülümseme belirip kayboldu. "Belki. Ama baban daha çok ba şka bir şeyden nefret ederdi. Bir tek şeyden. Sözünden dönmenin şerefine sürece ği lekeden. Kalle ş bir çocu ğun verece ği utançtan. Baban verdi ğin sözü tutmanı isterdi, Susan. Babanın yüzünü hatı rlamak istiyorsan, bunu yapmalısın." . Susan halasına baktı. Titreyen dudakları gerilmi ş, a ğzı yarım daireye dönüşmüştü. Gözleri de yine dolmu ştu. Mümkün olsaydı halasına, biriyle kar şıla ştım, diyecekti. Onu seviyorum. Bu her şeyi de ği ştiriyor. Bunu anlayamıyor musun? Biriyle kar şıla ştım ve onu seviyorum! Ama Cord Hala kızın böyle sözler söyleyebilece ği biri olsaydı, Susan zaten böyle bir tuza ğa düşmezdi. Kız döndü ve hiçbir şey söylemeden sendeleyerek evden çıktı. Akan gözya şları çevresindeki her şey bulanıkla şıyor, yaz sonu dünyasını hüzünlü renklere bo ğuyordu. Susan atın sırtında ilerliyordu. Nereye gitti ğinin farkında de ğildi. Ama yine de bir yanı belirli bir hedefi seçmi şti anla şılan. Çünkü kız evden ayrıldıktan kırk dakika sonra, Thorin bir büyükannenin anlattın, mas aldaki kötü bir cin gibi kendisine yakla şmadan önce hayal etti ği o sö ğüt korusuna ula ştı. Söğütlerin arasında çok ho ş bir serinlik vardı. Susan eyersiz bindi ği Felicia'yı bir dala ba ğladı. Sonra da korunun tam ortasındaki küçük açıklı kta a ğır a ğır yürüdü. Çay buradan geçiyordu. Susan açıklı ğı kaplamı ş olan yumu şak yosunların üzerine oturdu. Evet, tabii buraya gelmi şti. Çünkü sekiz dokuz ya şındayken keşfetti ği bu açıklı ğa bütün gizli kederlerini ve sevinçlerini getirmi şti. Babasının ölümünden sonraki o bitmeyecekmi ş gibi gözüken günlerde bu koruya gelmi şti. Ona bütün dünyayı Pat Delgado'nun ölümüyle sona ermi ş gibi geliyordu. Hiç olmazsa kendi özel dünyası. Sadece bu açıklık S usan'ın o acı veren kederinin derinli ğini ö ğrenmi şti. Kız derdini çaya anlatmı ş, o da bunu alıp götürmü ştü.

Page 175: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Susan tekrar a ğlamaya ba şladı. Ba şını dizlerine dayayarak hıçkırdı. Bir kıza yakı şmayacak, yüksek, garip sesler çıkarıyordu. Sanki ka rgalar kavga ediyorlardı. Susan, babam bir dakika için geri gele bilseydi, diye dü şündü. Bunun için her şeyi verirdim. Her şeyi. Babama verdi ğim sözü tutmamın gerekip gerekmedi ğini sorardım. Başını çaya do ğru uzatmı ş a ğlıyordu. Sonra kırılan bir dalın çatırtısını duyara k irkildi. Omzunun üzerinden deh şet ve çaresizlikle baktı. Burası onun gizli yeriydi. Kimsenin onu burada bulmasını istemiyordu. Özellikle yere dü şüp kafasını çarpan bir çocuk gibi a ğlarken. Bir dal daha çatırdadı. Evet, biri buraya gelmi şti. Kesinlikle. En olmayacak bir anda Susan'ın gizl i yerine girmi şti. Kız, "Çabuk git!" diye ba ğırdı. Sesi gözya şlarından bo ğukla şmıştı, Bu ses kendi kula ğına bile biraz yabancı geldi. "Kimsen, hemen git! N azik davran ve beni yalnız bırak!" Ama o siluet yakla şmayı sürdürdü. Susan gelen ki şinin Will Dearborn oldu ğunu düşündü. Roland, dedi kendi kendine. Onun asıl adı Rol and. Sonra hayal gücünün fazla çalı ştı ğına karar verdi. Hayal görüyordu artık. Ancak delik anlı yere diz çökerek onu kolların?, aldı ğı zaman gelenin gerçekten Roland oldu ğuna inanabildi. Sonra pani ğe kapıldı ğı için Roland'a sıkıca sarıldı. "Benim burada oldu ğumu nereden anladın..." "Senin uçurumdan geçti ğini gördüm. Bazen dü şünmek için gitti ğim o yerdeydim. Ve seni gördüm. Aslında pe şine takılmayacaktım ama sonra atını eyerlememi ş oldu ğunu farkettim. Bir sorun olabilece ğini dü şündüm." "Türlü sorun var!" Roland gözlerini iri iri açarak ciddi bir tavırla k ızın yanaklarını öpmeye başladı. Yüzünün iki yanını da tekrar tekrar öptü. Sus an ancak o zaman delikanlının gözya şlarını böyle sildi ğini anladı. Roland sonra kızı omuzlarından tuttu. Gözlerinin içine bakabilmek için onu hafifçe kendisinden uzakla ştırdı. "Daha önceki sözlerin, Susan. Onları tekrarlarsan, ben de istedi ğini yaparım. Bilmiyorum bu bir vaat mi, yoksa bir uyarı mı? Ya d a ikisi birden mi?.. Ama tekrarlarsan, istedi ğin olur." Roland'a ne demek istedi ğini sormaya gerek yoktu. Susan'a yer altından kayıyormu ş gibi geldi. Kız daha sonra hayatında ilk ve tek de fa ka'yı gerçekten hissetti ğini dü şünecekti. Gökyüzünden de ğil de yerden esen bir rüzgârdı bu. Susan, sonunda bana geldi, dedi kendi kendine. Đyi ya da kötü bu benim ka'm. "Roland?" "Efendim, Susan?" "Madem beni seviyorsun, benimle sevi ş." "Evet, küçük hanım. Bu iste ğini yerine getirece ğim." Roland Orta-Dünya'nın Susan'ın hiçbir zaman göremey ece ği bir kö şesinde yapılmı ş olan gömle ğinin dü ğmelerini açtı ve kızı kollarına aldı. Ka. Đki genç birbirlerinin giysilerini çıkarmalarına yar dım ettiler. En güzel kaz tüyleri kadar yumu şak olan yosunların üzerine kar şılıklı uzandılar. Susan'ın hayal etti ği gibi yüz yüze. Daha sonra iki â şık Mejis Baronlu ğu'nda birbirlerinin oldular. Ve böylece felaketi davet ettiler. Ka. Đki genç birbirlerinin kollarında yatıyor, Felicia'n ın sakin bakı şları altında mutluluk sonrası öpücüklerini payla şıyorlardı. Roland'ın uykusu gelmi şti. Bu da anla şılacak bir durumdu. Bu yaz çok baskı altında kalmi ş ve do ğru dürüst uyuyamamı ştı. O sırada bilmiyordu ama Roland ya şamının geri kalan kısmında hiçbir zaman rahatça uyuyamayacaktı. "Roland?" Kızın sesi uzaklardan geliyor gibiydi. Ço k da tatlıydı. "Evet?" "Beni koruyacaksın, de ğil mi?" "Evet." "Zamanı gelince o adama gidemem artık. Belki bana d okunmasına, ufak tefek hırsızlıklarına katlanabilirim. Sen benimle olursan bunlara dayanabilirim. Ama Hasat gecesi Thorin'e gidemem. Böyle şeyler için bazı hileler varmı ş ama ben onlardan yararlanmayaca ğım. Açıkçası Thorin'in yata ğını payla şamam."

Page 176: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Roland, "Pekâlâ," dedi. " Đyi." Sonra kızın gözleri hayretle irile şirken delikanlı etrafına bakındı. Ama açıklıkta kimse yok tu. Susan'a döndü. Uykusu iyice açılmı ştı artık. "Ne? Ne var?" Kız, " Şu anda çocu ğunu ta şıyor olabilirim," dedi. "Bunu hiç dü şündün mü?" Roland dü şünmemişti. Ama şimdi dü şünüyordu. Bir çocuk. Tâ gerilere, o sisli yıllara kadar uzanan zincire eklenecek bir halka da ha. O yıllarda Arthur Eld dev kılıcı Exalibur'u havaya kaldırmı ş ve silah şorlarının ba şında sava şmıştı. Başında Bütün Dünya'nın tacı vardı. Ama neyse, bunları bir tarafa bırakalım. Babam bu i şe ne der? Ya Gabrille büyükanne oldu ğunu ö ğrendi ği zaman? Roland hafifçe gülümsemeye ba şlamı şken annesini dü şünür dü şünmez yüzündeki tebessüm silindi. Aklına kadının boynundaki iz geld i. Son günlerde annesini her hatırlayı şında daima aklına onun dairesine beklenmedik bir an da girdi ği zaman boynunda gördü ğü iz geliyordu. Ve Gabrielle'in usulca, kederle gül ümseyi şi. Sonra delikanlı Susan'a, "Benim çocu ğumu ta şıyorsan," dedi. " Şans bana gülüyor demektir." "Ve bana da." Şimdi kız da gülümsüyordu. Ama bu tebessümde hüzün d e vardı. "Çok genciz, sanırım. Çocukluktan yeni kurtulduk." Roland arkaüstü dönerek mavi gökyüzüne baktı. Belki de Susan'ın söyledi ği doğruydu ama bu önemli de ğildi. Bazen "do ğru"yla "gerçek" aynı olmuyordu. Roland'ın birbirine zıt iki yanının merkezindeki o mağara gibi bo ş yerde barınan kesinliklerden biri de buydu. Đkisini de bastırarak a şk denilen çılgınlı ğa sarılmayı ba şarmasıysa ona annesinin bir arma ğanıydı. Delikanlının geri kalan özellikleri arasında mizah yetene ği yoktu... Daha da önemlisi mecaz denen şeyi bilmiyordu bile. Çocu ğumuz olması için çok genç miyiz? Ne olmu ş? Tohum ekildiyse geli şir. "Ne olursa olsun, yapmamız gerekeni yaparız. Ve ba şımıza neler gelirse gelsin, seni daima sevece ğim." Susan gülümsedi. Roland bu sözleri sıradan gerçekle ri açıklarcasına söylemi şti: Gökyüzü yukardadır. Yeryüzü a şağıdadır. Su güneye do ğru akar. "Roland, sen kaç ya şındasın?" Kız bazen genç olmasına ra ğmen delikanlı kendisinden çok daha küçükmü ş gibi bir duyguya kapılıyor ve bu da onu endi şelendiriyordu. Roland bazen dikkatini bir noktada t opluyor ve o zaman yüzünde Susan'ı korkutan ha şin bir ifade beliriyordu. Gülümsedi ği zamansa bir âşı ğa de ğil, küçük bir erkek karde şe benziyordu. Delikanlı, "Buraya geldi ğim zamankinden daha büyü ğüm," dedi. "Hem de çok çok büyük ve olgun. Jonas'la adamlarının kar şısında daha altı ay kalırsam zorlukla yürüyece ğim. Ve ata binebilmek için beni popomdan kaldırmala rı gerekecek." Kız bu sözleri duyunca güldü. Roland da onu burnund an öptü. "Beni koruyacaksın, de ğil mi?" Delikanlı, "Evet," diyerek kızın gülü şüne kar şılık verdi. Susan ba şını salladı ve o da arkaüstü döndü. Böyle yattılar. Kalçaları b irbirine de ğiyordu. Susan alçak sesle, "Beni korumalısın," dedi. "Bütün umutlarımı sana ba ğladım. Her şeyden vazgeçtim." Roland, "Elimden gelen her şeyi yapaca ğım," diye cevap verdi. "Bundan hiç ku şkun olmasın. Ama şu ara her zamanki gibi davranmalın, Susan. Bir süre daha geçmesi gerekiyor. Bunu biliyorum. Çünkü Depape geri döndü ve şimdiye kadar hikâyesini anlatmı ştır. Ama onlar henüz bize kar şı harekete geçmediler. Depape ne öğrendiyse, Jonas beklemelerinin onların yararına old uğunu dü şünüyor. Tabii bu yüzden harekete geçti ği zaman daha da tehlikeli olacak. Ama şu ara hâlâ şato oyununu oynuyoruz." "Ama Hasat ate şi yakıldıktan sonra... Thorin..." "Hiçbir zaman ona gitmeyeceksin! Buna inanabilirsin . Sana söz veriyorum." Susan böylesine cüretle davranabildi ğine kendi de şaşmasına ra ğmen delikanlıya sokuldu... Daha sonra Roland, "Citgo'dayken sana birileri bizi gözetliyormu ş gibi gelmi şti, Susan. Şimdi de bunu hissediyor musun?" diye sordu. Kız ona dü şünceli bir tavırla, uzun uzun baktı. "Bilmiyorum... Kafam ba şka yerlerdeydi, bunu sen de biliyorsun." Susan korunun yukarsındaki daire biçimi gökyüzüne b aktı. "Burası çok güzel," diye mırıldanırken gözleri a ğır a ğır kapandı.

Page 177: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Roland da dalmak üzereydi. Çok garip, diye dü şünüyordu. Bu sefer ona birileri bizi gözetliyormu ş gibi gelmedi... Ama bana geldi... Oysa korunun yak ınında hiç kimse olmadı ğına yemin edebilirim. Neyse... Bu duygu... ya hayaldi ya da gerçek ama ar tık kayboldu. Roland, Susan'ın elini tuttu. Kızın parmakları alı şıkmı ş gibi delikanlınınkilere dolandı. Roland gözlerini yumdu. Rhea bütün bunları cam kürede gördü. Olanlar çok il ginçti, evet, çok ilginç. Ama daha önce de a şk sahneleri görmü ştü, ilerlemi ş ya şında bunun ola ğanüstü bir şey oldu ğunu dü şünmüyordu. Onu asıl ilgilendiren bu fingirdemeden s onra olacaklardı. Kız o gün, " Đşimiz bitti mi?" diye sormu ştu. Rhea, "Belki önemsiz bir şey daha var," diye yanıtlamı ş, sonra da o küstah kalta ğa ne yapması gerekti ğini söylemi şti. Evet, ikisi kulübenin kapısında dururlarken kıza ço k kesin talimat vermi şti. Öpen Ay'ın ı şıkları onları aydınlatıyordu. Susan Delgado o acayi p uykuya dalmı ştı. Rhea onun saç örgüsünü ok şuyor ve kula ğına emirlerini fısıldıyordu. Đşte o günkü talimatı yerine gelecekti... Büyücünün g örmeyi istedi ği de buydu... iki bebenin yatmaları de ğil. Onlar sanki yeryüzünde ilk kez bunu ikisi keşfetmi şler gibi davranıyorlardı. Arada biraz durup gevezelik etmi şlerdi. (Rhea söylenenleri dinleyebilmek için çok şey verirdi.) Büyücü, "Ama bakalım birkaç dakika sonra kendini ne kadar seksi hissedeceksin, gidi burnu büyük di şi köpek," diye homurdandı. Küreden süzülüp çakan pe mbe ı şı ğa doğru daha da e ğildi. Bazen ı şı ğın yüzünün kemiklerini bile sızlattı ğını hissediyordu... Ama bu iyi bir sızıydı... Evet, ger çekten çok iyi. Neyse, o iki çocu ğun sevi şmeleri sona ermi şti. Hiç olmazsa şimdilik... Sevgililer el ele tutu şarak uykuya daldılar. Rhea, " Şimdi," diye mırıldandı. " Şimdi, küçü ğüm. Uslu bir kız gibi davran ve sana söylenileni yap." Susan onu duymu ş gibi gözlerini açtı. Ama bo ş bo ş bakıyordu bu gözler. Kız sanki hem uyuyor, hem de uyanmı ştı. Rhea, Susan'ın elini yava şça delikanlının avucundan çekti ğini gördü. Kız do ğrulup oturdu. Susan etrafına bakındı. Aya ğa kalktı... Aynı anda altı ayaklı kedi Musty büyücünün kuca ğına sıçradı. Ya sevgi ya da yiyecek istedi ği için miyavlıyordu. Ya şlı kadın bo ş bulunup bir çı ğlık attı. Aynı anda büyücü küresi karardı. Rüzgârda bir mum a levinin sönmesi gibi. Rhea tekrar bir çı ğlık attı. Bu kez de öfkeyle. Kedi kaçamadan onu yak aladı. Hayvanı odadaki oca ğın içine fırlattı. Yaz oldu ğu için oca ğın içi bo ştu. Ama cadı kemikli, biçimsiz parma ğını o tarafa do ğru uzattı. Ve ocaktaki yarı yanmı ş kütükten sarı bir alev yükseldi. Musty ba ğırarak ocaktan kaçtı. Gözleri irile şmişti. Çatal kuyru ğundan iyi söndürülmemi ş bir sigar gibi dumanlar yükseliyordu. Rhea kedinin arkasından tükürür gibi, "Evet, kaç!" dedi. "Defol i ğrenç yaratık!" Cam küreye döndü, ellerini açarak ba şparmaklarını birbirlerine dayadı. Bütün gücüyle isteklerini bir noktada topladı. Kalbi gö ğsünde hastalıklı bir öfkeyle çırpınmaya ba şlayıncaya kadar kendini zorladı. Ama sadece kürenin o normal pembe ı şıkla aydınlanmasından daha fazlasını ba şaramadı. Kürenin içinde görüntüler belirmedi. Cadının dü şkırıklı ğı acı oldu. Ama yapabilece ği bir şey yoktu. Ve zamanı gelince sonucu kendi gözleriyle de görebilec ekti. Tabii bunun için kente inmek zahmetine katlanırsa... Olanları herkes görecekti. Keyfi yerine gelen cadı küreyi gizli yerine koydu. Roland'ın uykusu derinle şmeden hemen önce delikanlının kafasında uyarı çanı çalmaya ba şladı. Uykusu derinle şseydi bunu farkedemeyecekti. Belki de kızın parmaklarının artık kendisininkilere dolanmı ş olmadı ğını hayal meyal farketmi şti. Ya da neden sezgiydi. Roland bu hafif çan sesin e aldırmayabilirdi. Az kalsın öyle de yapacaktı. Ama sonunda güçlü e ğitimi baskın çıktı. Delikanlı gerçek uykunun e şi ğinden geri döndü. Uyanabilmek için çaba harcaması g erekti. Suya dalan bir dalgıcın yüzeye çıkabilmek için ayak larını vurmasına benziyordu bu. Ba şlangıçta zordu ama sonra daha kolayla ştı. Ve Roland uyanmaya ba şlarken endi şesi arttı.

Page 178: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Gözlerini açarak soluna baktı. Susan artık orada de ğildi. Do ğrulup oturdu ve sağına bir göz attı. Yüksek çayın kenarından ba şka bir şey görmedi... Ama yine de kızın o tarafta oldu ğunu sezdi. "Susan?" Cevap çıkmadı. Roland aya ğa kalkarak pantolonunu ararken böyle romantik bir kameriyeye gelmesini hiç beklemedi ği ö ğretmeni Cord'un sert sesi kafasında yankılandı. Zaman yok, kurtçuk! Roland giyinmeden çayın yanına giderek a şağıya baktı. Evet, Susan oradaydı. Giyinmemi ş olan kızın arkası delikanlıya dönüktü. Saçlarını a çmı ştı. Altına benzeyen bu saçlar kızın hemen hemen lir biçimi kal çalarına kadar iniyordu. Çayın yüzeyinden yükselen buz gibi hava saçlarının uçlarını sisler gibi sarıyordu. Susan akarsuyun kenarında bir dizinin üstüne çökmü ştü. Bir kolunu dirse ğine kadar suya sokmu ş, bir şeyler arıyordu. "Susan!" Kız yine cevap vermedi. Delikanlının kafasında buz gibi bir dü şünce belirdi. Onun içine bir iblis girdi. Ben onun yanında kaygıs ızca yatarken kızı bir iblis ele geçirdi. Ama aslında buna ihtimal vermiyordu. B u açıklı ğın yakınında bir iblis olsaydı bunu hissederdim. Đkimiz de. Hatta atlar bile. Ama Susan'da bir tuhaflık var. Kız yata ğın dibinden aldı ğı bir şeyi gözlerinin önüne kadar kaldırdı. Elinden sular akıyordu. Aldı ğı bir ta ştı. Susan onu inceledikten sonra suya geri attı. Başını e ğerek yeniden uzandı. Saçının iki tutamı şimdi suda yüzüyordu. Çay kıza şaka yapar gibi saçlarını aktı ğı yöne do ğru çekiyordu. "Susan!" Susan hiç kar şılık vermedi. Yataktan bir ta ş daha aldı. Üçgen biçimi beyaz bir kuvars parçasıydı. Kırılmı ş ve hemen hemen mızrak ba şı biçimini almı ştı. Susan başını sola do ğru e ğdi ve saçlarının bir tutamını kavradı. Karı şmış saçlarını tarayıp açmaya hazırlanan bir kadın gibi. Ama tara ğı yoktu. Elinde sadece keskin kenarlı o ta ş vardı. Roland bir an deh şetle donup kalmı ştı. Susan'ın yaptıkları yüzünden duydu ğu utanç ve suç duygusunun etkisiyle bo ğazını kesmek niyetinde oldu ğunu sanıyordu. Delikanlı ondan sonraki haftalarda d ehşetle o çok kesin şeyi düşünecekti: Bo ğazını kesmeye niyetlenseydi onu durdurmak için zama nında yeti şemezdim. Roland sonra u ğradı ğı felçten kurtuldu. Kendini dik kenardan a şağıya attı. Tabanlarına batan sivri ta şlara da aldırmadı. Kıza daha eri şemeden o tuttu ğu altın saç tutamının bir kısmını kuvarzın keskin tar afıyla kesti. Delikanlı Susan'ı yakaladı. Kızın düzgün yüzünde öf keli bir ifade vardı. Sanki canı yanıyormu ş gibi dudakları titriyordu. Ve Susan hemen hemen an la şılamayacak bir biçimde, "Hayır," demeye çabaladı. "Hhhhhhh..." Kesti ği saçların bir tutamı altın teller gibi kalçasına y apı şmıştı. Geri kalan kısmı suya kapılarak uzakla şmıştı. Susan, Roland'ın elinden kurtulmaya çalı ştı. Taşın keskin kenarını saçlarına götürmeye, bu delice b erberli ği sürdürmeye çalı şıyordu. Delikanlıyla kız barda iddiaya girerek bile k güre şi yapan adamlar gibi çeki şiyorlardı. Ve kız bu güre şi kazanmak üzereydi. Roland fiziksel bakımdan ondan güçlüydü. Ama Susan'ı etkisine alan büyüden daha güçlü olamazdı. Üçgen biçimi beyaz kuvarz a ğır a ğır kızın sarkan saçlarına yakla ştı. Susan'ın dudaklarının arasından hâlâ o korkutucu ses çıkıyor du. "Hhhhhh..." "Susan! Dur artık! Uyan!" "Hhhhhh..." Kızıp çıplak kolları görülecek bir biçimde titriyor du. Kasları büzülmü ş, küçük sert ta şlara benzemi şti. Kuvarz şaka ğına, yana ğına ve gözçukuruna gitgide daha yakla şıyor, yakla şıyordu. Roland yüzünü kızın yana ğına do ğru yakla ştırdı. Bunu hiç dü şünmeden yapmı ştı. Zaten böyle davrandı ğı zaman hep ba şarılı oluyordu. Delikanlı bunu ba şarabilmek için Susan'ın ta şı kavramı ş olan yumru ğunun on santim daha yükselmesine izin verdi. Roland dudaklarını kızın kula ğına yakla ştırarak dilini şaklattı. Susan bu sesi duyunca irkildi. Ses bir mızrak gibi beynini delip geçmi şti anla şılan. Kız gözlerini kırpı ştırdı. Roland'ın tutu şuna kar şı direnci biraz hafifledi. Delikanlı bu fırsattan yararlanarak Susa n'ın bile ğini büktü. "Ah! Ahhhh!"

Page 179: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Taş kızın parmakları açılan elinden uçup suya dü ştü. Susan delikanlıya bakakaldı, artık uyanmı ştı. Şaşkınlık dolu gözleri ya şarmı ştı. Bile ğini ovup duruyordu. Roland kızın bile ğinin şi şece ğini dü şündü. "Canımı yaktın, Roland. Bana bunu neden..." Susan susup etrafına bakındı. Şimdi sadece yüzünde de ğil, vücudunun her hattında, duru şunda şaşkınlık vardı. Elleriyle vücudunu örtmeye çalı ştı. Sonra hâlâ yalnız olduklarını farkederek ellerini indirdi . Omzunun üzerinden kıyıya inen ayak izlerine baktı. Çıplak ayakların bıraktı ğı izlerdi hepsi de. Susan, "Buraya nasıl indim? diye sordu. "Uyuduktan sonra beni buraya sen mi ta şıdın? Ve neden canımı yaktın? Ah, Roland, ben seni seviyorum, neden canımı yaktın?" Delikanlı, kızın kalçasına yapı şmış olan saç tutamını alarak ona do ğru tuttu. "Keskin kenarlı bir ta ş almı ştın. Onunla kendini kesmeye çalı şıyordun. Durmak da istemiyordun. Korktu ğum için canını yaktım. Neyse ki, bile ğini kırmadım. Buna seviniyorum... Yani bile ğini kırdı ğımı sanmıyorum." Roland kızın elini tutarak sa ğa sola çevirdi. Birbirine sürünen ince Đlmiklerin çıkardı ğı sesi duyaca ğını sanıyordu. Ama böyle bir şey olmadı. Kızın bile ğini rahatça çevirebildi. Susan şaşkın gözlerle bakarken delikanlı elini dudaklarına götür erek bile ğinin içini, ince damarların gözüktü ğü yeri öptü. Roland, Aceleci'yi uçurumun kenarından atla geçen b irinin görmemesi için söğütlerin iyice içersinde bir yere ba ğlamı ştı. Hayvana yakla şarak, "Rahat ol," diye mırıldandı. "Biraz daha uslu uslu bekle, iyi kalpli Aceleci." At toyna ğını yere vurarak hafifçe ki şnedi. Sanki ça ğın sonuna kadar uslu uslu bekleyece ğini belirtmeye çalı şıyordu. Delikanlı eyer çantasını açıp içinden çelik bir kap aldı. Roland'ın ihtiyacına göre kâh tencere görevi yapıyordu, kâh tava. Uzakla şaca ğı sırada tekrar döndü. Yata ğını denk yaparak Aceleci'nin eyerinin arkasına ba ğlamı ştı. Geceyi uçurumda kamp kurarak geçirmeyi planlamı ştı. Dü şünmesi gereken çok şey vardı. Roland ham deriden yapı şmış şeritlerden birini çeki ştirdi. Elini battaniyelerin arasına sokup küçük madeni bir kutuyu çıkardı ve bo ynuna asılı küçücük bir anahtarla açtı. Kutunun içinde ince gümü ş bir zincire takılı bir madalyon vardı. Bir avuç yedek kur şun da. (Madalyona annesinin karakalemle çizilmi ş bir resmi geçirilmi şti.) Roland kur şunlardan birini alarak yumru ğunu sıktı, sonra Susan'ın yanına döndü. Kız korku dolu gözlerle ona bakıyordu . " Đkinci kez sevi ştikten sonra olanları hatırlamıyorum," dedi. "Sadec e gökyüzüne bakarak kendimi ne kadar iyi hissetti ğimi dü şündüğümü anımsıyorum. Sonra uykuya daldı ğımı da. Ah, Roland, görünü şüm ok mu kötü?" "Bence kötü de ğil. Ama bunu sen benden daha iyi bilirsin. Gel." Delikanlı kaba su doldurup kıyıya bıraktı. Susan en di şeyle kabın "zerine e ğildi. Başının sol tarafındaki saçları koluna bıraktı. Sonra kolunu a ğır a ğır yana doğru uzattı. Saçları parlak altından bir şerit gibi uzandı. Kız o biçimsizce kesilmi ş yeri hemen gördü. Bu kısmı dikkatle inceledi. Sonr a da içini çekerek tutamı bıraktı. Ama üzüntüden çok rahatladı ğı için. "Bu kesilmi ş yeri saklayabilirim. Saçlarımı ördü ğüm zaman kimse anlayamaz. Sonuçta sadece saç bu. Kadınların övündükleri bir şey Halam bunu bana sık sık söyler. Ama neden, Roland? Bunu neden yaptım?" Roland'ın bu konuda bir fikri vardı. Bir kadın saçl arıyla övünebildi ğine göre... Saç kesme de yine bir kadından beklenecek bir kötül üktü. Böyle bir şey bir erke ğin aklına pek gelmezdi. "Belediye Ba şkanı'nın karısı... bu onun i şi miydi? Roland sanmıyordu. Bu daha çok Rhea'dan beklenecek bir şeydi. Tepeden Kötü Otlar, Asılma Kayası ve Eyebolt Kanyonu'na bakan ca dı bu tuza ğı kurmu ş olabilirdi. Ba şkan Thorin'in Hasat'tan sonraki sabah yarı sarho ş halde ve yanında çıplak kafalı bir metresle uyanmasını istiy ordu. "Susan, bir şeyi deneyebilir miyim?" Kız hafifçe gülümsedi. " Şurada halen denemedi ğin bir şeyi mi? Evet, ne istersen onu yap." "Ben öyle bir şeyi dü şünmüyordum." Roland yumru ğunu açarak kıza kur şunu gösterdi. "Bunu sana kimin yaptı ğını ve nedenini ö ğrenmek istiyorum." Đçin için ekledi. Ba şka şeyleri de. Ama henüz onların ne oldu ğunu bilmiyorum.

Page 180: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Susan kur şuna baktı. Roland bunu elinin üzerinde oynatmaya ba şladı. Kur şunu ustalıkla ileri geri yuvarlıyordu. Eklemleri bir do kuma tezgâhının kolu gibi yukarı kalkıp a şağıya iniyordu. Susan onu çocuksu bir merak ve ne şeyle izliyordu. "Bunu nerede ö ğrendin?" "Evimde. Ama bu önemli de ğil." "Beni ipnotize mi edeceksin?" "Evet... Ve senin ilk kez ipnotize edilece ğini de sanmıyorum." Roland kur şunu daha hızlı hareket ettirmeye ba şladı. Dalgalanan eklemlerinin üzerinde kur şun batı yönüyle do ğu arasında gidip geliyordu. "Bana izin veriyor musu n?" Kız, "Evet," dedi. "Tabii ba şarabilirsen." Roland tabii ki ba şarabiliyordu. Susan'ın hızla ipnotize olması aynı, şeyin ona daha önce uygulandı ğını gösteriyordu. Hem de yakınlarda, Ama Roland kız ın gönüllü olmasına kar şın ondan istedi ğini ö ğrenemedi. (Cort olsaydı, "Bazıları hevesle uyurlar," derdi.) Susan bir noktadan öteye gidemedi. Bunun utangaçlık ya da iffetle bir ilgisi yoktu. Susan çayın kenarında gözleri açık uyurken uzaklardan geliyormu ş gibi bir sesle ve sakin sakin cadının muayenesini anlattı. (Roland yumruklarını öylesine sıktı ki, tırnakları avuçlarına battı.) Ama kız bir noktadan sonrasını hatırlayamadı. Susan, "Rhea'yla kulübenin kapısına gittik," dedi. "Orada durduk. Öpen Ay'ın ı şıkları yüzümüze vuruyordu. Cadı saçlarımı ok şuyordu." Bu kadarını anımsıyordu. Büyücünün dokunu şları onda tiksinti uyandırmı ştı. Özellikle daha önce olanlar yüzünden. Ama Susan bu bakımdan hiçbir şey yapamamı ştı. Kolları kaldıramayaca ğı kadar a ğırla şmıştı. Dili de konu şamayacağı kadar. Cadı kula ğına bir şeyler fısıldarken orada öylece durmu ştu. Roland, "Ne?" diye sordu. "Cadı kula ğına ne fısıldadı?" Susan, "Bilmiyorum," dedi. "Gerisi pembe." "Pembe mi? Ne demek istiyorsun?" Kız, "Pembe," diye tekrarladı. Sanki Roland'ın mahs us böyle ısrarca davrandı ğına inanıyormu ş gibiydi. Neredeyse ne şeyle konu şacaktı. "Büyücü, 'Evet,' dedi. 'Çok güzel. Tamam. Sen iyi bir kızsın.' Sonra her şey pembele şti. Pembe ve parlak oldu." "Parlak mı?" "Evet, ay gibi. Ve sonra..." Kız durakladı. "Galiba sonra o aya dönü ştü. Belki de Öpen Ay'a. Parlak pembe. Bir greyfurt gibi yusyu varlak." Roland, ba şka yollardan kızın hafızasına girmeye çalı ştıysa da, ba şarılı olamadı. Denedi ği her yolun sonunda kar şısına o "parlak pembe" çıktı. Bu önce kızın anılarını sona erdiriyor, sonra da dolunaya d önüşüyordu. Bunun Roland için hiçbir anlamı yoktu. Mavi aylardan söz edildi ğini duymu ştu. Ama pembesinden? Hayır. Delikanlı bir tek şeyden emindi. Ya şlı cadı Susan'a unutması için güçlü bir emir vermi şti. Roland kızı daha derinlere götürmeyi dü şündü. Susan buna hazırdı. Ama kendisi cesaret edemedi. Deneyimini en çok arkada şlarını ipnotize ederek kazanmı ştı. Sınıfta yapılan bu çalı şmalar genellikle heyecanlı, arada sırada da ürkütüc ü olmu ştu. Yanlarında bir aksilik oldu ğu zaman durumu düzeltmek için her zaman Cort ya da Vannay bulunmu ştu. Şimdi burada i şe karı şacak ö ğretmenler yoktu. Ya onu derinlere götürür ama sonra geri döndürmeyi ba şaramazsam, diye korkuyordu. Ayrıca ona alt-zihinde iblisler oldu ğunu söylemi şlerdi. Onların bulundu ğu yere indi ğin zaman bazen seni kar şılamak için yüzerek ma ğaralarından çıkıyorlarmı ş. Her şey bir yana, vakit geç oluyordu artık. Burada daha fazla kalmaları do ğru olmayacaktı. "Susan, beni duyuyor musun?" "Evet, Roland. Seni çok iyi duyuyorum." " Đyi. Şimdi bir dize söyleyece ğim. Sözlerim sona erdi ği zaman uyanmı ş olacaksın. Ve konu ştuklarımızın hepsini hatırlayacaksın. Anlıyor musun ?" "Evet." "Dinle: Ku ş ve ayı ve tav şan ve balık. Sevdi ğime en çok istedi ği şeyi ver." Kız kendine gelirken gülümsedi. Roland'ın o zamana dek gördü ğü en güzel görüntülerden biriydi. Susan gerindi, sonra kolları nı delikanlının boynuna dolayarak yüzüne öpücükler kondurdu. "Sen, sen, sen , sen. En çok istedi ğim şey sensin, Roland. Tek iste ğim. Sen ve sen, sonsuza dek."

Page 181: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Çayın kıyısında yine birbirlerinin kollarına atıldı lar. Şırıldayan suyun yanında. Sen, sen, sen, sen. Roland yirmi dakika sonra Susan'ın Felicia'ya binme sine yardım etti. Kız e ğildi, delikanlının yüzünü avuçlarının arasına alarak onu öptü. "Seni bir daha ne zaman görece ğim?" diye sordu. "Pek yakında. Ama çok dikkatli olmalıyız." "Evet. Şimdiye dek iki â şı ğın olmadı ğı kadar dikkatli. Neyse ki, sen çok zekisin." "Sheemie'den yararlanabiliriz. Ama sık sık de ğil." "Evet. Ve Roland... Ye şil Kalp'teki pavyonu biliyor musun? Hava güzel oldu ğu zaman çay ve pasta verilen yerin çok yakınında..." Roland orayı biliyordu. Hill Soka ğı'nda, hapishaneyle Kent Toplantı Salonu'ndan elli metre kadar yukardaydı Ye şil Kalp. Đlginç yolları, şemsiyelerin gölgeledi ği masaları, çimli dans pavyonu ve hayvanat bahçesiyle kentin en güzel yerlerinden biriydi. Kız, "Geride ta ştan yapılmı ş bir duvar var," diye ekledi. "Pavyonla hayvanat bahçesinin arasında. Beni görmeyi çok istersen..." Delikanlı, "Ben her zaman seni çok görmeyi isteyece ğim," dedi. Susan onun ciddile şmesi kar şısında gülümsedi. "A şağı yollardan birinde kızılımsı bir kaya var. Onu hemen farkedeceksin. Küçükken ark adaşım Amy'yle oraya birbirimiz için pusulalar bırakırdık. Ben fırsat bu ldu ğum zaman kayaya bakaca ğım. Sen de aynı şeyi yap." "Olur." Dikkatli davranırlarsa bir süre Sheemie'den yararlanabileceklerdi. Kızıl kaya da yine bir süre i şlerine yarayabilirdi. Ama ne kadar dikkatli davranırlarsa davransınlar eninde sonunda bir hata yapacaklardı. Çünkü Büyük Tabut Avcıları herhalde artık Roland ve arkada şları hakkında delikanlının istemedi ği kadar çok bilgiye sahiptiler. Ama tehlike ne kada r büyük olursa olsun Roland, Susan'ı görmek zorundaydı. Ona, görmedi ği takdirde ölecekmi ş gibi geliyordu. Susan'ın da aynı şeyleri hissetti ğini anlamak için ona bir defa bakması yeterliydi. Roland, "Jonas'la iki adamına özellikle dikkat et," diye kızı uyardı. "Olur. Bir öpücük daha lütfen." Delikanlı onu memnunlukla öptü. Neredeyse kızı atın sırtından indirecekti. Ama artık çılgınlı ğı bir tarafa bırakmanın ve ihtiyatlı davranmanın za manı gelmi şti. "Güle güle, Susan. Seni..." Roland bir an durakladı , sonra gülerek sözlerini yerel lehçeyle tamamladı. "Seni seviyorum." "Ben de seni, Roland. Kalbim tümüyle senin." Kız sö ğütlerin arasından süzülürken Roland onun koskocaman bir kalbi oldu ğunu düşündü. Artık kızın kalbindeki o a ğırlı ğı kendisininkinin üzerinde hissediyordu. Susan'ın iyice uzakla ştı ğından emin oluncaya kadar bekledi. Sonra Aceleci'ye binip atı ters yönde ko şturmaya ba şladı. Oyunun yeni ve tehlikeli bölümünün ba şladı ğının farkındaydı. Susanla Roland'ın ayrılmasından kısa bir süre sonra Cordelia Delgado, Hambry Ticaret Merkezi'nden erzak dolu bir kutuyla çıktı. Oldukça endi şeliydi. Tabii endi şesinin nedeni Susan'dı. Her zaman Susan. Kızın sonu nda Hasat gelmeden önce budalaca bir şey yapaca ğından korkuyordu. Đki el... güçlü eller... kadının kollarındaki erzak dolu kutuyu kaparken Cordelia bütün bu dü şünceleri unuttu. Hayretle karganınkini andıran bir ses çıkardı. Gözlerini güne şten korumak için elini kaldırdı. Eldred Jonas'ın Ay ı ve Kaplumba ğa totemlerinin arasında durdu ğunu gördü. Silah şor ona gülümsüyordu. Uzun ve beyaz (Cordelia'ya göre güzel) saçları omuz larına dü şüyordu. Kadın kalbinin biraz daha hızla çarpmaya ba şladı ğını hissetti. Her zaman Jonas gibi erkekleri be ğenmi şti. Gülümseyen ve açık saçıklı ğın sınırına yakla şan şakalar yapan ama dimdik duran erkekleri. "Sizi şaşırttım. Özür dilerim, Cordelia." Kadın, "Hayır," dedi. Ona biraz soluk solu ğa konu şmuş gibi geldi. "Sadece güne ş günün bu saatinde çok parlak..." " Đzin verirseniz sizinle birlikte biraz yürüyece ğim. Ben anayolun kö şesine kadar gidip oradan Hill Soka ğı'na sapaca ğım. Ama e şyanızı oraya kadar ta şımanıza yardım edebilir miyim?"

Page 182: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Cordelia, "Çok te şekkür ederim," dedi. Basamaklardan tahta kaplı kald ırıma indiler. Cordelia onları kimin gördü ğünü anlamak için etrafa çabucak bir göz attı. Yakı şıklı Jonas'ın yanındaydı ve adam satın aldı ğı şeyleri ta şıyordu. Çevrede onu memnun edecek kadar çok kimse vardı. Cordelia, Millicent Ortega'yı farketti. Kadın Ann'ın Giysileri dükkânından bakıyordu. Bir i neğinkine benzeyen suratında Cordelia'yı memnun eden hayret vardı. A ğzı da O biçiminde açılmı ştı. "Sizi Cordelia diye ça ğırmamın bir sakıncası olmadı ğını umarım." Jonas, kadının iki eliyle ta şıyabildi ği kutuyu koltu ğunun altına sıkı ştırdı. "Ba şkan Thorin'in evindeki 'Ho şgeldin' ziyafetinden beri sizi iyi tanıdı ğımı dü şünüyorum." "Beni Cordelia diye ça ğırabilirsiniz." "Ben de sizin için sadece Eldred olabilir miyim?" "Bence sizi bir süre daha Bay Jonas diye ça ğırmam uygun olur." Cordelia çapkınca oldu ğunu umdu ğu bir tavırla adama gülümsedi. Kalbi daha da hızlı çarpmaya başlamı ştı. (Ama kadının aklına Delgado ailesindeki tek kaz kafalının Susan olmadı ğı gelmedi.) Jonas, "Öyle," dedi. Ama yüzündeki dü şkırıklı ğına u ğradı ğını belirten ifade öyle komikti ki, kadın güldü. Adam ekledi. "Ya ye ğeniniz? O iyi mi?" "Çok iyi. Sordu ğunuz için te şekkür ederim. Bazen beni üzüyor ama..." "On altı ya şında olup da büyüklerini üzmeyen kız var mı?" "Haklısınız." "Ama ye ğeniniz konusunda sizin ek sorumluluklarınız da var. Sonbaharla ilgili olarak. Ancak ye ğeninizin bunu takdir etti ğini sanmıyorum." Cordelia bir şey söylemedi. Bu bo şboğazlık olurdu. Ama Jonas'a pek çok şeyi açıklayan bir tavırla anlamlı anlamlı baktı. "Lütfen ona iyi dileklerimi iletin." "Olur." Ama Cordelia ye ğenine bundan söz edecek de ğildi. Susan (Cordelia'ya göre) Ba şkan Thorin'in korumalarına kar şı müthi ş bir nefret duyuyordu. Kızı bu duygularından vazgeçirmeye çalı şmanın herhalde bir yararı olmayacaktı. Genç kızlar her şeyi iyi bildiklerini sanırlardı. Kadın Jonas'ın yel eğinin yakasının altından hafifçe gözüken yıldıza baktı. "Yardımları nızı hiç hak etmeyen kentimiz için ek bir sorumluluk yüklenmi şseniz sanırım, sai Jonas." Adam, "Evet," diye ba şını salladı. " Şerif Avery'ye yardım ediyorum." Sesi ince ve titrekti. Cordelia bu sesi çok canayakın buluyor du. "Yardımcılarından biri... adı Claypool..." "Evet. Frank Claypool." "...teknesinden dü şüp baca ğını kırmı ş. Đnsan bir tekneden dü şüp baca ğını nasıl kırar, Cordelia." Kadın ne şeyle güldü. (Hambry'de herkesin onları seyretti ği dü şüncesi belki do ğru değildi... Ama Cordelia'ya öyleymi ş gibi geliyordu. Ve bu duygu hiç de fena bir şey de ğildi.) "Bunu bilemiyorum." Jonas anayolla Camio Vega'nın kö şesinde durdu. Ama bundan hiç memnun de ğilmi ş gibi bir hali vardı. "Ben buradan sapaca ğım." Kutuyu kadına geri verdi. "Bunu ta şıyabilece ğinizden emin misiniz? Tabii sizi evinize kadar götürebilirim." "Buna hiç gerek yok. Te şekkür ederim. Te şekkür ederim, Eldred" Boynu ve yanakları kızarmı ş, sanki alev alev yanıyordu. Ama Jonas'ın gülümseme si böyle yanmaya de ğerdi. Adam iki elini ba şına götürerek ona selam verdi. Sonra Şerifin Bürosu'na do ğru yoku şu çıkmaya ba şladı. Cordelia da yürüyerek eve gitti. Ma ğazadan çıktı ğı zaman a ğır buldu ğu kutu şimdi ona tüy kadar hafifmi ş gibi geliyordu. Bu duygu yedi yüz elli metre kadar sürdü. Ama ev uzaktan gözüktü ğü sırada kadın yine iki yanından terlerin aktı ğını ve kollarının da a ğrıdı ğını hissetti. Tanrılara şükür olsun, yaz hemen hemen sona ermi şti... ve kısra ğını bahçe kapısından sokan şu kız Susan de ğil miydi? Cordelia, "Susan!" diye seslendi. Artık hayal âlemi nden yere indi ği için sesinde kıza kar şı duydu ğu o eski öfke vardı. "Kutuyu dü şürüp yumurtaları kırmadan önce gelip bana yardım et!" Susan, Felicia'yı otlaması için ön bahçede bırakıp halasına yakla ştı. On dakika önce olsaydı Cordelia kızın halini hiç farketmeyece kti. Kafası ba şka hiçbir şeyi algılayamayacak kadar Eldred Jonas'la ilgili dü şüncelerle doluydu. Ama sıcak güneş aklındaki romantik dü şünceleri uçurmu ş ve ayaklarının yine yere basmasını

Page 183: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

sağlamı ştı. Susan kutuyu (hemen hemen Jonas kadar kolaylıkl a) aldı. Cordelia kızın halinden pek ho şlanmadı ğını dü şündü. Bir kere ruh hali de ği şmişti. Evden ayrılırken yarı isterik bir şaşkınlık içindeydi. Oysa şimdi sakindi, bakı şları da mutluydu. Şu anda kar şısındaki tıpı tıpına eski yıllardaki Susan'dı... Bu yılki durmadan sızlanan, yakınan ha şin kız de ğil. Cordelia'nın kesinlikle parmak basaca ğı bir şey yoktu. Ancak... Ah, vardı ama. Bir şey. Cordelia uzanarak kızın bugün ondan umulmayacak kadar biçimsizce ördü ğü saçını yakaladı. Tabii Susan atla dola şmıştı. Bu durum örgünün biçimsizli ğini izah edebilirdi. Ama saçın renginin koyula şmasını açıklayamazdı. Sanki bir yı ğın parlak altın lekelenmeye ba şlamı ştı. Susan halası saçlarına dokundu ğu zaman suçlu suçlu irkildi. Neden? Cordelia, "Saçların ıslak, Susan," dedi. "Gidip bir yerde yüzdün mü?" "Hayır. Hookey'nin ahırının önünde durdum ve oradak i tulumbadan su alarak ba şımı ıslattım. Onun böyle şeylere itirazı yok. Kuyusu çok derin. Hava çok sıca k. Belki daha sonra sa ğanak ba şlar. Öyle olaca ğını umarım. Felicia'ya da orada su içirdim." Kız halasının gözlerinin içine saf saf ba kıyordu. Ama Cordelia'ya bu gözlerde yine de bir şey varmı ş gibi geldi. Bunun ne oldu ğunu bilemiyordu. Susan'ın çok büyük ve önemli bir sırrı sakladı ğı fikri Cordelia'nın hemen aklına gelmedi. Ona sorsalardı ye ğeninin bir do ğumgünü hediyesi ya da bir sürpriz partiden daha önemli bir sırrı saklayamayaca ğını söylerdi... Bu tür sırları da ancak bir iki gün saklayabilirdi. Ama burada bir te rslik vardı. Cordelia parmaklarını kızın binici gömle ğine do ğru indirdi. "Ama bu kuru." Susan, "Dikkatli davrandım," diyerek şaşkın şaşkın halasına baktı. 'Toz ıslak gömle ğe çok kötü yapı şıyor. Bunu bana sen ö ğrettin, hala." "Ama saçlarına dokundu ğum zaman irkildin." Susan, "Evet," dedi. "Gerçekten öyle. O u ğursuz cadı da bana öyle dokundu. Ve o zamandan beri bana böyle dokunulması ho şuma gitmiyor. Şimdi bu erzakı götürebilir miyim? Atımı kızgın güne şten kurtarmam gerekiyor." "Küstahlık etme, Susan." Ama nedense Susan'ın sesin deki öfke garip bir biçimde Cordelia'nın rahatlamasına neden olmu ştu. Susan'ın de ği şmiş oldu ğu şüphesi hafiflemeye ba şladı. Onda bir tuhaflık oldu ğu dü şüncesi. "O halde sen de canımı sıkma." "Susan! Hemen benden özür dile!" Kız derin bir soluk aldı. Bir an nefesini tuttu, so nra da verdi. "Evet, hala. Özür diliyorum. Ama hava çok sıcak." "Evet. Bu kutudakileri kilere koy. Te şekkür ederim." Susan kuca ğında kutuyla eve do ğru gitti. Kız, birlikte yürümelerine imkân olmayacak kadar uzakla ştı ğı zaman Cordelia da onu izledi. Herhalde biraz budalaca davranıyordu. Galiba Eldred 'le flört etme neden olmu ştu buna. Ama kız tehlikeli bir ça ğdaydı. Ve çok şey Susan'ın önlerindeki yedi hafta doğru dürüst davranmasına ba ğlıydı. Ondan sonra kız Thorin'in sorunu olacaktı. Ama o güne kadar Cordelia'nın sorunuydu. Cordelia y eğeninin sonunda verdi ği söze sadık kalaca ğından emindi. Ama Hasat Bayramı'na kadar onu yakın bir göz hapsine almak iyi olacaktı. Bir kızın dürüstlü ğü konusunda tetikte olmak daha iyiydi. KANSAS, BĐR YERDE, BĐR ZAMANDA Eddie kımıldandı. Đncecik etraflarında hâlâ aksi bir kaynana gibi sızl anıyordu. Yukarlarında yıldızlar yeni umutlar gibi ı şıldıyorlardı... Ya da kötü niyetler gibi. Genç adam Susannah'ya baktı. Kadın sakat baca klarını altına almı ş oturuyordu. Eddie sonra Jake'e bir göz attı. Çocuk bir burito yiyordu. Genç adam en son Oy'a döndü. Hayvan burnunu Jake'in ayak bile ğine dayamı ş ona sakin bir sevgiyle bakıyordu. Ate ş sönükle şmişti ama hâlâ yanıyordu. Batıdaki Đblis Ayı için de aynı şey söylenebilirdi. "Roland." Eddie'nin sesi kendi kulaklarına bile gıc ırtılı gibi geldi. Sanki yaşlı birinin sesiydi bu. Su içmek için duraklamı ş olan silah şor ka şlarını kaldırarak genç adama baktı. "Bu hikâyenin bütün ayrıntılarını nereden biliyorsu n?"

Page 184: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Bu soru Roland'ı e ğlendirmi ş gibiydi. "Ö ğrenmek istedi ğinin aslında bu oldu ğunu sanmıyorum, Eddie." Roland bu bakımdan haklıydı. Bu ya şlı, uzun boylu, çirkin adam haklı çıkmayı âdet edinmi şti zaten. Eddie'ye göre silah şorun en sinir bozucu özelliklerinden biri de buydu. "Pekâlâ. Ne kadar zamandır konu şuyorsun? Asıl ö ğrenmek istedi ğim bu!" "Rahatsız mı oldun? Gidip yatmak ister misin?" Eddie, benimle alay ediyor, diye dü şündü... ama bu dü şünce da ha aklına gelirken bunun do ğru olmadı ğını anladı. Hayır, rahatsız olmamı ştı. Roland onlara Rhea ve cam küreyi anlatmaya ba şladı ğında beri ba ğdaş kurmu ş oturuyordu ama eklemleri tutulmamı ştı. Tuvalete gitme ihtiyacını da duymuyordu. Acıkmı ş da de ğildi. Jake geri kalan tek burrito'yu yiyordu. Zaten acıkmı ş, uykusu gelmi ş ya da her tarafı tutulmu ş olması için ne sebep vardı? Hâlâ ate ş yanarken, ay da henüz batmamı şken? Eğlendi ği anla şılan Roland'ın gözlerine baktı ve silah şorun kafasından geçenleri okudu ğunu anladı. "Hayır. Gidip yatmak istemiyorum, istemedi ğimi sen de biliyorsun. Ama Roland... uzun süreden beri konu şuyorsun." Eddie susarak ba şını e ğdi ve ellerine baktı. Sonra kafasını tekrar kaldırdı. Endi şeyle gülümsüyordu. "Hatta, 'Günlerden beri,' diyebilirdim." "Ama zaman burada farklı. Bunu sana söyledim. Şimdi bunu kendin de anlıyorsun. Son zamanlarda geceler hep aynı uzunlukta de ğil. Günler de öyle... Ama insan zamanı geceleri daha iyi farkediyor. Öyle de ğil mi? Evet, öyle." "Zamanı 'incecik' mi uzatıyor?" Eddie bu adı söyler ken yine o acayip ürkütücü sesi duydu. Titre şen bir madenin sesine benziyordu. Ya da dünyanın en büyük sivrisine ğinin vızıltısına. "Onun da etkisi olabilir. Ama benim dünyamda durum böyle." Susannah bataklık kumuna benzeyen tatlı bir rüyadan yarı uyanan biri gibi kımıldandı. Eddie'ye hem so ğuk, hem de sabırsız bir tavırla baktı. "Bırak da adam konu şsun, Eddie." Jake, "Evet," dedi. "Bırak da adam konu şsun." Oy da burnunu çocu ğun bile ğinden kaldırmadan mırıldandı. "Dam. Sun." Eddie, "Pekâlâ," dedi. "Bir sorun yok." Roland bakı şlarını onların üzerinde dola ştırdı. "Bundan emin misiniz? Gerisi..." Sözlerini tamamlamayı ba şaramadı. Eddie silah şorun korktu ğunu anladı. Roland'a usulca, "Devam et," dedi. "Gerisi nasılsa öyle olsun." Etrafına bakındı. Kansas. Onlar Kansas'talardı. Bir yerde, b ir zamanda. Ama genç adama Mejis ve görmedi ği o insanlar onlara çok yakınmı ş gibi geliyordu. Cordelia ve Jonas ve Brian Hookey ve Sheemie ve Kor uyucu Pettie ve Cuthbert Allgood. Roland'ın kayıp Susan'ı iyice yakla ştı artık. Çünkü gerçek burada adamakıllı incelmi şti. Eski bir kot pantolonun arkasının incelmesi gib i. Ve karanlık Roland istedi ği kadar sürecekti. Eddie silah şorun karanlı ğı farketti ğini sanmıyordu. Neden farkedecekti? Eddie, Roland'ı n kafasının içi uzun bir süreden beri çok Karanlık bir gece gibi, diye d üşündü. ...ve şafa ğın sökmesine de uzun bir süre var. Eddie uzanıp silah şorun o nasırlı ellerinden birine dokundu. Bir katil in eliydi bu. Genç adam bu eli şefkatle ve sevgiyle bir an tuttu. "Devam et, Roland. Hikâyeni anlat." Susannah dalgın dalgın, "Sonuna kadar," diye mırıld andı. "Damarı kes." Ayı şı ğı gözlerine doluyordu. Jake, "Sonuna kadar anlat," dedi. Oy fısıldadı. "Anlat." Roland, Eddie'nin elini bir an tuttuktan sonra bıra ktı. Hemen konu şmaya başlamadan gözlerini sönmeye yüz tutan ate şe dikti. Eddie onun bir yolunu bulmaya çalı ştı ğını sezdi. Arka arkaya kapıları yokluyordu. Sonunda açabilece ği bir kapı buldu. Ve arkasında gördü ğü şey gülümsemesine ve ba şını kaldırarak Eddie'ye bakmasına neden oldu. Roland, "Gerçek a şk iç sıkıcı bir şey," dedi. "Ne dedin?" Silah şor, "Gerçek a şk iç sıkıcı bir şey," diye tekrarladı. "Ba ğımlılık yaratan herhangi güçlü bir uyu şturucu gibi. Ve bütün güçlü uyu şturucular gibi de..."

Page 185: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM GEL, HASAT 1. Kadın Avcı Ayı'nın I şıkları Altında Gerçek a şk, bütün di ğer ba ğımlılık yaratan güçlü uyu şturucular gibi iç sıkıcı bir şeydir. Kar şıla şma ve ke şfetme hikâyesi anlatılır anlatılmaz öpücükler çabucak bayatlar, ok şamalar sıkıcı olur... Dünyanın bütün ses ve renkler i çevrelerinde koyula şıp parlakla şırken o öpücükleri payla şan ve birbirlerini okşayan â şıkların dı şındakiler için böyledir hiç ku şkusuz. Bütün güçlü uyu şturucular gibi, gerçek ilk a şk da sadece bunun tutsa ğı olanlar için ilginçtir. Ve bütün di ğer güçlü uyu şturucular gibi, ilk gerçek a şk da tehlikelidir. Bazıları "Kadın Avcı"yı yazın son ayı diye tanımlıy orlardı, bazılarıysa sonbaharın ilk ayı diye. Ne olursa olsun bu, Baronl uk'ta ya şamın de ği şti ğine i şaret ediyordu. Rüzgârlar sonbaharda do ğu-batı tarafına gitgide daha fazla ve kesin bir biçimde dönerken, balıkçılar körfeze açıl madan önce mu şambalarının altına kazak giyiyorlardı. Hambry'nin kuzeyindeki B aronluk meyva bahçelerinde ve (John Croydon, Henry Wertner, Jake White ve suratsı z zengin Coral Thorin'in daha küçük ba ğlarında) a ğaç dizilerinin aralarında toplayıcılar belirmeye ba şlıyordu. Ellerinde o çarpık merdivenleri vardı. Onları bo ş fıçılar yüklenmi ş t arabaları izliyordu. Elma şaraphanelerinin rüzgâr esen taraflarında levaya küf e küfe ezilen meyvaların tatlı kokusu yayılıyordu. Özellik le Deniz Kıyısı'nın bir buçuk kilometre kuzeyindeki Büyük Baronluk Elma şarabı Fabrikası'ndan. Kadın Avcı büyürken Temiz Deniz'in kıyısından uzakta havalar h âlâ sıcak, gökyüzü de gece gündüz açıktı. Ama yazın gerçek kavuruculu ğu Satıcı'yla birlikte kaybolmu ştu. Tarlalardaki Ürünlerin son biçilmesine ba şlandı. Ve bu i ş bir haftada tamamlandı. Son ürün her zaman az olurdu. Çiftçiler ve tarla kiralamı ş olanlar küfrediyor, ba şlarını ka şıyarak kendi kendilerine bu zahmete neden katlandıklarını soruyorlardı... Ama rüzgârlı ve ya ğmurlu ihtiyar mart geldi ği ve ambarlarla sandıklar bo şalmaya ba şladı ğı zaman bu sorunun cevabını alıyorlardı. Baronluk bahçelerinde, çiftçilerin büyük, toprak ki ralayanların da küçük, kentlilerinse ufacık arka bahçelerinde kadınlar, er kekler ve çocuklar arkalarında eski giysileri, ayaklarında botlarıyla gözüküyorlardı. Ba şlarında da sombrero'ları ve sombrera'lan oluyordu. Pantolonlar ın paçalarını bileklerinin hizasında iyice büzüp ba ğlıyorlardı. Çünkü Kadın Avcı süresince çok sayıda y ılan ve akrep çölden do ğuya do ğru akın ediyordu. Ya şlı Şeytan Ayı şi şmanlamaya başladı ğı sırada Yolcuların Dinlenme Yeri'nin ve kar şıdaki ticaret merkezinin atların ba ğlandı ğı parmaklıklarından sıra sıra çıngıraklı yılanlar s arkıyordu. Di ğer dükkânlar da atların ba ğlandı ğı yerleri aynı biçimde suluyorlardı. En fazla yılan derisi toplayanlara Hasat Bayramı'nda ö düller veriliyordu. Ama bunu her zaman ya han ya da ticaret merkezi kazanıyordu. Tarlalarda ve bahçelerde başlarına e şarplar ba ğlamı ş ve gö ğüslerine Hasat muskaları saklamı ş kadınlar sepetleri sırayla diziyorlardı. Son salatalıklar, s on domatesler, son mısırlar toplanıyordu. Günler serinle şir ve sonbahar fırtınaları yakla şırken bu ürünleri kabak, balkaba ğı, patates ve sivri kökler izliyordu. Böylece Mejis 'te Hasat mevsimi ba şlamı ş oluyordu. Gökyüzünde her yıldızlı gece Kadın Avcı yayını çekiyor ve Orta-Dünya'da hiçbir kadının ya da erke ğin görmedi ği o acayip, sulu toprakların üzerinden do ğuya do ğru bakıyordu. Eroin, şeytan otu, gerçek a şk gibi güçlü bir uyu şturucunun pençesinde olanlar çoğu zaman ya şam denilen gergin ipin üzerinde yürürken gizlilik v e vecd arasındaki hassas dengeyi korumaya çalı ştıklarını farkederler. Đnsanın ipin üzerinde dengesini kaybetmemesi ayık biri için bile zordur. Bunu çılgınlık durumunda yapabilmesi hemen hemen imkânsızdır. Uzun süredeyse tümüyle olanaksızdır. Roland'la Susan çıldırmı şlardı. Ama hiç olmazsa bunu bilmek gibi önemsiz bir avantajları vardı. Ve sırrın da uzun süre saklanmas ı gerekmiyordu. En çok, Hasat Günü Panayırı'na kadar gizleyeceklerdi. Ama tabii B üyük Tabut Avcıları açıkça ortaya çıktıkları takdirde her şey bundan daha çabuk sona erecekti. Roland

Page 186: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

aslında ilk hareketin bir ba şka oyuncu tarafından yapılaca ğını dü şünüyordu. Ama ilk adımı kim atarsa atsın Jonas'la adamları da ora da olacaklar, olayın bir parçası halini alacaklardı. Üç çocuk için i şin en tehlikeli yanı da bu olacaktı. Roland'la Susan dikkatli davranıyorlardı. Hiç olmaz sa çılgın insanlar ne kadar dikkatle davranabilirlere o kadar. Aynı yerde arka arkaya iki kez bulu şmuyorlardı. Aynı zamanda birden fazla bulu şmaktan kaçınıyorlardı. Bulu şmaya giderken öyle sinsice yollara ba şvurmuyorlardı. Hambry'de binicilere sık sık rastlanıyordu. Ama sinsice hareket edenler hemen fa rkediliyordu. Susan arkada şlarından yardım isteyerek atla yaptı ğı gezintileri gizlemeye çalı şmıyordu. (Oysa ona böyle yardım edecek arkada şları vardı.) Tanı ğa ihtiyacı olanlar bazı sırları saklamaya çalı şıyorlar demekti. Susan, Cord Hala'nın atla çıktı ğı gezintiler yüzünden gitgide daha endi şelendi ğini seziyordu. Özellikle akşama do ğru çıktı ğı gezintiler yüzünden. Ama o ana kadar kızın sık sı k tekrarladı ğı bahaneyi de kabul ediyordu. "Yalnız kalmak için z amana ihtiyacım var. Verdi ğim sözü dü şünmeli ve sorumlulu ğu kabul etmeliyim." Đşin garibi bu öneriyi ba şlangıçta yapan Cöos'taki büyücüydü.! Đki genç sö ğüt korusunda, körfezin kuzey uzantısındaki terkedil erek harap olmaya bırakılmı ş kayıkhanelerde, kasvetli Cöos'un içerlerinde bir ç oban kulübesinde, Kötü Çayırlar'da gizli bir gecekonduda bulu şuyorlardı. Bunlar genelde bağımlıların kötü alı şkanlıklarının gerektirdi ği şeyleri yapmak için bulu ştukları yerler kadar sefildi. Ama Susanla Roland ge cekondunun çürüyen duvarlarını, kulübenin damındaki delikleri görmüyor ve deniz suyuyla ıslanmı ş eski kayıkhanelerin Kö şelerindeki çürüyen a ğların kokularını duymuyorlardı. A şk yüzünden iyice "dalgaya dü şmüşlerdi. Ve onlar için dünyanın yüzündeki her yara güzelli ği gösteren bir i şaretti. Đlk çılgınlık haftalarında randevula şmak için kızıl kayadan iki defa yararlandılar. Sonra Roland'ın kafasının derinlikle rindeki bir ses ona artık bu yola ba şvurmamalarını söyledi. Kaya gizlilik oyunu oynayan çocuklara göreydi. Ama o ve a şkı çocuk de ğillerdi artık. Sırları ortaya çıkarsa en hafif ceza sürülmek olacaktı. Kızıl kaya dikkati çeken bir yer deydi ve bazı şeyleri yazmak korkunç tehlikeliydi. Đmzalanmamı ş ve mahsus belirsizce yazılmı ş mesajlar bile. Đki genç de Sheemie'den yararlanmalarının daha güven li oldu ğunu dü şünüyorlardı. Durmadan gülümseyen gerizekâlı çocuk... şaşılacak kadar... şey... ketumdu. Roland bu sözcü ğü seçmeden önce uzun uzun dü şündü. Bu do ğru kelimeydi. Susmasını bilmek basit bir kurnazlıktan daha vakarlı bir şeydi. Zaten Sheemie'nin kurnaz olması da imkânsızdı. Bu her zaman böyle olacaktı. Gözlerini sizden kaçırmadan yalan söyleyemeyen bir insanın kurnaz oldu ğu hiçbir zaman dü şünülemezdi. Đki sevgili fiziksel a şklarının alev alev yandı ğı o be ş hafta boyunca Sheemie'den altı defa yararlandılar. Üç sefer rande vula şmak, iki kere bulu şma yerlerini de ği ştirmek ve bir kez de bu i şten vazgeçmek için. Çünkü Susan, Piyano Çiftli ği'nden atlıların Kötü Çayırlar'daki gecekondunun ya kınında sürüden kaçmı ş hayvanları aradıklarını görmü ştü. Roland'ın kafasının derinliklerindeki o ses kızıl k ayanın tehlikeleri konusunda yaptı ğı gibi Sheemie bakımından onu hiç uyarmadı... Ama d elikanlının vicdanı konu şuyordu. Ve Roland sonunda bundan Susan'a söz etti. ( Đki genç bir eyer battaniyesine sarılmı şlardı.) O zaman kızın vicdanının da onu rahatsız et ti ğini anladı. Sheemie'nin ba şına bir dert açılabilirdi. Bu hiç de adilce bir şey olmazdı. Roland'la Susan bu sonuca vardıktan sonra randevularını aralarında kararla ştırmaya ba şladılar. Kız, "Seninle bulu şamayacaksam," dedi. "Pencereme kurutuyormu şum gibi kırmızı bir gömlek asarım." Delikanlı da bu lu şma yerine gelemeyece ğini belirtmek için Hookey'nin dükkânının kar şısındaki avlunun kuzeydo ğu kö şesine beyaz bir ta ş bırakacaktı. Kent tulumbasının bulundu ğu yere. Son çare olarak da yine kızıl kayayı kullanacaklard ı. Tehlikeli olsun olmasın. Artık Sheemie'yi i şlerine -bu a şk macerasına- bir daha karı ştırmayacaklardı. Cuthbert'le Alain, Roland'ın bu "uyu şturucu ba ğımlılı ğını" önce inanmazlık, haset ve endi şeli bir alayla kar şıladılar. Sonra da bir tür sessiz deh şetle. Onları güvenli oldu ğu sanılan bir yere göndermi şlerdi. Onlarsa burasının entrika kaynayan bir yer oldu ğunu ke şfetmi şlerdi. Sayım yapmaya geldikleri Baronluk'ta, ileri gelenlerin ço ğunun Birlik'in en büyük dü şmanının tarafına geçtiklerini öğrenmi şlerdi. Büyük bir mezarlı ğı dolduracak kadar insan öldürdüklerini tahmin ettikleri üç sert adamı kendilerine dü şman etmi şlerdi. Ama yine de bu

Page 187: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

zorluklarla ba şa çıkacaklarına inanıyorlardı. Çünkü ba şlarında lider olarak arkada şları vardı. Đki delikanlının kafasında Roland, Cort'u yendi ği, üstelik de silah olarak atmacasını .kullandı ğı için yan efsanele şmiş bir insan halini almı ştı. Arkada şları inanılmayacak bir ya şta -on dördünde- bir silah şor olmu ştu. Görev için Gilead'dan ayrılırken onlara da silah ve rilmesi çocuklar için çok önemliydi. Ama sonra Hambry kentinde ve ait oldu ğu Baronluk'ta komplonun ne kadar geni ş kapsamlı tutuldu ğunu anlamı şlardı. Đki çocuk bu durumu kavradıkları zaman güvendikleri silah Roland olmu ştu. Ve şimdi... Bir ak şam Cuthbert, Roland atla Susan'la bulu şmaya gittikten kısa bir süre sonra, "O suya atılmı ş tabancaya döndü!" diye ba ğırdı. Yatakhanenin verandasının ötesinde yarım ay halindeki Kadın Avcı do ğuyordu. "Sudan çıkarıp kurulasan bile tekrar ate ş edip etmeyece ğini Tanrı bilir!" Alain verandanın parmaklı ğına do ğru baktı. "Hi şşş! Bekle." Cuthbert'in öfkesini geçirmeye çalı şıyordu. (Normal şartlarda kolay olurdu.) "Nöbetçi nerede? Bu akşam erken mi yattı?" Bu sözler Cuthbert'i büsbütün sinirlendirdi. Günler den beri ekin-kargasının kafatasını görmemi şti. Kaç gün oldu ğunu biliyor ve bunu bir u ğursuzluk i şareti sayıyordu. "Ortalıkta yok," diye cevap verdi. "Ama yatmaya gitmedi." Sonra öfkeyle batıya, Roland'ın dev gibi atının üzerinde gözden kayboldu ğu tarafa doğru baktı. "Kayboldu sanırım. Bildi ğimiz birinin aklı, kalbi ve mantı ğı gibi." Alain toylukla, "O düzelecek," dedi. "Onu sen de be nim kadar iyi tanıyorsun. Roland'ı bebekli ğimizden beri tanıyoruz. Gerçekten. Ona bir şey olmayacak." Cuthbert usulca, "Ben artık onu tanıdı ğımı sanmıyorum," derken sesinde o her zamanki ne şesi yoktu. Đki arkada ş farklı yollarla Roland'la konu şmaya çalı şmışlardı. Ama ikisi de aynı cevabı almı şlardı. Bu cevap bile sayılmazdı. Tek taraflı tartı şmalar sırasında Roland'ın gözlerinde dalgın (ve belki de hafifçe en di şeli) bir ifade belirmi şti. Uyuşturucu ba ğımlısı biriyle konu şmaya çalı şan bir kimsenin yabancı olmadı ğı bir durumdu. Roland'ın yüzündeki ifade delikanlının kaf asının sadece Susan'ın biçimi, Susan'ın cildinin kokusu ve Susan'ın vücudu nun uyandırdı ğı duygularla ilgilendi ğini açıklıyordu. Ve bu durumu açıklamak için "ilgil enmek" sözcü ğü de saçmaydı. Bu ilgi de ğil bir saplantıydı artık. Cuthbert, "Yaptıkları için o kızdan biraz nefret ed iyorum," dedi. Sesinde Alain'in o zamana kadar duymadı ğı kıskançlık, dü şkırıklı ğı ve korku karı şımı vardı. "Belki de daha fazla." Alain çok şaşırdı ğını belli etmemeye çalı ştıysa da ba şaramadı. "Böyle söylememelisin. Ne de olsa bu durumdan kız sorumlu değil..." "Değil mi? Susan, Roland'la Citgo'ya gitti. Onun gördük lerini kız da gördü. Sevi ştikten sonra Roland'ın Susan'a ba şka neler açıkladı ğını Tanrı bilir. Ve kız hiç aptal de ğil. Bu macerada üzerine dü şeni ba şarıyla yapmasından da anla şılıyor böyle oldu ğu." Alain, Bert'in kızın corvetle'le yaptı ğı ustaca oyunu dü şündüğünü tahmin etti. "Susan sorunun bir parçası halini aldı ğını herhalde biliyor. Bunu bilmeli!" Acı duyguları insanı korkutacak kadar su yüzüne çık mıştı. Alain, Susan en iyi arkada şını elinden aldı ğı için onu kıskanıyor, diye dü şündü. Ama hepsi bu kadar değil. Bert en yakın arkada şını şimdiye dek gördü ğümüz kızların en güzelini elde etti ği için kıskanıyor. Alain e ğilerek Cuthbert'in omzunu kavradı. Avluya sıkıntılı sıkıntılı bakan delikanlı ona do ğru döndü. Alain'in yüzündeki ha şin ifadeyi farkedince de şaşırdı. Alain, "Bu ka," dedi. Cuthbert neredeyse burun kıvıracaktı. "Birilerinin hırsızlık, şehvet ya da budalalı ğı ka'ya yıktı ğı her seferinde sıcak bir yemek yeseydim..." Alain arkada şının omzunu onun canını yakacak kadar sıktı. Cuthbe rt ondan uzakla şabilirdi ama bunu yapmadı. Dikkatle arkada şını inceliyordu. O şakaya meraklı sulu çocuk ortadan kaybolmu ştu. Hiç olmazsa şimdilik. Alain, "Birilerini suçlamak ikimizin de yapamayaca ğı bir şey," dedi. "Bunu anlamıyor musun? O ikisini ka sürüklüyorsa o zaman kimseyi suçlayamayı z. Bu duyguyu yenmeliyiz. Roland'a ihtiyacımız var. Ve belki kıza da ihtiyacı mız olacak." Cuthbert, Alain'e pek uzun gelen bir süre onun gözl erinin içine baktı. Alain onun öfkesiyle mantı ğının çarpı ştı ğını anladı. Ve sonunda mantık kazandı. (Belki de şimdilik.)

Page 188: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

"Pekâlâ, çok güzel. Ka bu. Herkesin suçları yükledi ği ka. Sonuçta o büyük görünmeyen dünya bunun için var, öyle de ğil mi? Budalalıklarımızın suçunu yüklenmemek için? Artık omzumu kırmadan beri bırak, Al." Alain elini çekerek arkasına yaslandı. Rahatlamı ştı. " Şimdi... uçurum konusunda ne yapmamız gerekti ğini bilebilseydik. Yakında sayıma ba şlamazsak..." Cuthbert, "Aslında bu konuda bir fikrim var," dedi. "Sadece biraz geli ştirmek gerekiyor. Roland'ın bu bakımdan yardım edebilece ğinden eminim... Tabii dikkatini birimizden birine birkaç dakika verebilir sek Đki arkada ş bir süre hiç konu şmadan oturdular. Avluya bakıyorlardı. Yatakhanede güvercinler gurulduyorlardı. Roland'la Bert'in tart ı şmalarının bir nedeni de bu kuşlardı. Alain bir sigara sardı. Bu i şi a ğır a ğır yaptı; sonuç biraz gülünç olsa da, sigarayı yaktı ğı zaman kâ ğıt açılıvermedi. Cuthbert, "Baban seni görseydi derini yüzerdi," ded i. Ama sesinde hayranlık vardı. Sonraki yıl Kadın Avcı Ayı'nın yeniden do ğduğu sırada üçü de sigara tiryakisi olacaklardı. Gözlerindeki çocuksu bakı şın ço ğu silinmi ş, güne şten yanmı ş üç genç. Alain ba şını salladı. Dı ş Kavis'in tütünü ba şını biraz döndürüyor ve bo ğazını da yakıyordu. Ama sigara sinirlerini yatı ştırıyordu. Ve bu ara sinirlerinin yatı şmasına ihtiyacı vardı. Bert'i bilmiyordu ama ona so n günlerde rüzgârda kan kokusu varmı ş gibi geliyordu. Belki de bu kanların birazı onları nki olacaktı. Alain pek korkmuyordu. Hiç olmazsa şimdilik. Ama delikanlı çok, çok endi şeliydi. Cuthbert'le Alain çocuklarından beri şahinler gibi e ğitilmi ş ve silahlara alı ştırılmı şlardı. Ancak yanlı ş bir fikre saplanmı şlardı. Bu onların yaşlarındaki çocuklarda çok görülen bir şeydi. Büyüklerin onlardan çok daha üstün oldu ğunu dü şünüyorlardı. En azından aklı ve planlama konularınd a. Çocuklar büyüklerin ne yaptıklarını bildiklerinden emindiler . Roland bu bakımdan onlardan daha akıllıydı. Hatta a şk hastalı ğı bile bunu engelleyemiyordu. Ama arkada şları şato oyununu unutmu şlardı. Bu oyunda iki tarafın da gözleri ba ğlanıyordu. Delikanlılar Büyük Tabut Avcıları'ndan en a şağı ikisinin Đç-Dünya'dan gelen bu üç yeniyetme konusunda son derece kaygılı oldukları nı bilselerdi çok şaşırırlardı. Ve bu sert adamlar iki tarafın da oynadı ğı bekleme oyunundan iyice bıkmı şlardı artık. Kadın Avcı büyürken Reynolds'la Depape bir sabah er kenden birlikte Yolcuların Dinlenme Yeri'nin ikinci katından a şağıya indiler. Ana salon sessizdi. Sadece horultular ve balgamlı hırıltılar duyuluyordu. Humb ry'nin en i şlek meyhanesinde bu geceki e ğlence sona ermi şti. Yanında sessiz bir konuk olan Jonas, Coral'ın yaras a kanadı gibi kapının solundaki masasında oturmu ş, Kâtibin Pasyansı'nı oynuyordu. Bu gece tuni ğini giymi şti ve iskambillerin üzerine e ğilirken solu ğu hafifçe buharla şıyordu. Hava don olacak kadar so ğuk de ğildi. Henüz. Ama yakında olacaktı. Havadaki ayaz bu nu kesinlikle haber veriyordu. Konuğun solukları da buharla şıyordu. Kimba Rimer iskelet gibi vücuduyla üzerinde turuncu çizgiler olan gri bir atkıya iyice sarınmı ştı. Tam konuya girecekleri sırada Roy'la Clay gözüktüler. (Rimer onları Pinç v e Jilly diye dü şünüyordu.) Kovboyların ikinci katın odalarındaki e ğlencelerinin de o gece için sona erdi ği anla şılıyordu. Reynolds, "Eldred," dedi. Sonra da ekledi, "Sai Rim er." Rimer ba şını e ğerek selamlarına kar şılık verdi. Tiksintiyle bir Reynolds'a baktı, bir Depape'e. "Uzun günler ve geceler, bayla r." Hiç ku şkusuz dünya geçip gitti, diye dü şündü. Şu ikisi gibi a şağılık yaratıkların önemli mevkilerde olmaları bunu gösteriyor. Jonas da onlardan ancak b iraz üstün sayılır. Clay Reynolds, "Seninle konu şabilir miyiz, Eldred?" diye sordu "Roy'la ben... konu şuyorduk da..." Jonas titrek sesiyle, "Bu hiç de akıllıca bir şey de ğil," dedi. Rimer ya şamının sonunda ölüm mele ğinin sesinin onunki gibi oldu ğunu farketseydi buna hiç şaşmayacaktı. Jonas konu şmasını sürdürdü. "Konu şmak dü şünmeye yol açar. Ve düşünmek de sizin gibi çocuklar için tehlikeli olur. B urnunuzu kur şunlarla karı ştırmak gibi." Depape o lanet olasıca kahkahalarından birini attı. Anırır gibi. Sanki alay edildi ğinin farkında de ğildi. Reynolds, "Dinle, Jonas," diye ba şladı. Sonra da kararsızca Rimer'e baktı.

Page 189: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Jonas masaya yeni kâ ğıtları dizdi. "Sai Rimer'in yanında konu şabilirsiniz. Ne de olsa ba şpatronumuz o. Onun şerefine Kâtip Pasyansı oynuyorum. Gerçekten." Reynolds şaşırdı, "Ben sandım ki... Yani Belediye Ba şkanı Thorin..." Rimer, "Hart Thorin, Đyi Adam'la yaptı ğımız anla şmanın hiçbir ayrıntısını öğrenmek istemiyor," dedi. "Bu konuda bütün istedi ği kazançtan pay, Bay Reynolds. Ba şkanın şu ara en çok önem verdi ği şey Hasat Bayramı Panayırı'nın güzel geçmesi... Ve o genç hanımla yaptı ğı anla şmanın... sorun çıkmadan uygulanması." Jonas koyu Mejis lehçesiyle, "Evet," diye mırıldand ı. " Đşte diplomatça konu şma buna denir. Ama Roy biraz şaşkın. Onun için bu sözleri açıklayaca ğım. Belediye Başkanı Thorin bütün gününü Susan Delgado'yu hayal ede rek geçiriyor. O gece de kalbi heyecandan patlayacak ve adam karyolaya yı ğılıp kalacak. Evet!" Depape yine anınır gibi güldü. Sonra da dirse ğiyle Reynolds'u dürttü. " Đyi anlamı ş de ğil mi, Clay? Adamla kız..." . Reynolds sırıttı ama gözlerinde hâlâ endi şe vardı. Rimer kasımda suyun yüzünde beliren buz tabakasını andıran bir gülümsemeyle Jon as'a baktı ve silah şorun yeni çekti ği yediliyi i şaret etti. "Sevgili dostum Jonas, kırmızı siyahın ü zerine konacak." "Ben senin sevgili dostun de ğilim." Silah şor kupa yedilisini gölge sekizinin üzerine koydu. "Bunu hatırlaman iyi olur." Sonra Re ynolds'la Depape'ye döndü. " Şimdi... siz ne istiyorsunuz, çocuklar? Rimer'le bir az konu şaca ğız." Reynolds elini bir iskemlenin sırt dayanacak yerine koydu. "Belki hepimiz kafa kafaya veririz. Bakalım dü şüncelerimiz birbirine uyuyor mu?" "Hiç sanmıyorum." Jonas iskambillerini topladı. Sin irlenmi ş gibiydi. Clay Reynolds elini iskemlenin arkasından tela şla çekti. "Ne söyleyeceksen sen söyle de olsun bitsin." Depape, "Artık Bar K.'ye gitmemizin zamanının geldi ğini dü şünüyoruz," dedi. "Etrafa bir göz atalım. Bakalım Ritzy'deki ihtiyarı n söylediklerini destekleyecek bir şeyler var mı?" Reynolds da ekledi. "Orada ba şka neleri oldu ğunu görelim. Artık o gün yakla şıyor, Eldred. Ve tehlikeyi göze alamayız. Belki de. .." "Evet? Onlarda neler var dersiniz? Tabancalar? Elek trik? Şi şelerin içinde peri kızları? Kim bilir? Bu konuyu dü şünece ğim, Clay." "Ama..." "Düşünece ğim, dedim. Haydi şimdi yukarı çıkın. Đkiniz de. Kendi peri kızlarınıza dönün." Reynolds'la Depape önce Jonas'a baktılar, sonra da birbirlerine. Masadan gerilediler. Rimer so ğuk bir tebessümle onları seyrediyordu. Reynolds merdivenin a şağısında durdu. Đskambilleri karı ştıran Jonas duraklayarak ona baktı. Kalın ka şlarını kaldırmı ştı. "Onları bir keresinde önemsemedik. Bizi rezil ettil er. Bunun tekrarlanmasını istemiyorum. Hepsi bu kadar." "Popon yedi ğin hayali tekme yüzünden hâlâ sızlıyor de ğil mi? Eh, benimki de öyle. Ve sana tekrar söylüyorum, yaptıklarını onlar a ödetece ğiz. Hesap hazır. Zamanı gelince faturayı onlara verece ğim. Faizi de belirtece ğim. O arada bizi endi şelendirerek ilk adımı bizim atmamıza neden olmaları na izin veremem. Zaman bizden yana, onlardan de ğil. Bunu anlıyor musun?" "Evet." "Bunu hatırlamaya çalı şacak mısın?" Reynolds, "Evet," diye tekrarladı. Bu cevap ona yet miş gibiydi. "Roy? Bana güveniyor musun?" "Evet, Eldred. Sonuna kadar." Jonas, Depape'i Ritzy 'deki ba şarısı yüzünden övmüştü. Genç adam pek sevinmi şti buna. Di şinin kokusunu aldı ğı zaman yerlerde yuvarlanan bir köpek gibi. "O halde ikiniz de artık yukarı çıkın. Bırakın patr onla konu şup şu i şi bitireyim. Artık ya şlandım. Geceleri böyle geç saatlere kadar oturamıyo rum." Đki silah şor gittikten sonra Jonas yeniden kâ ğıtları açtı. Sonra da salonda etrafına bakındı. Đçerde on iki ki şi kadar vardı. Piyanist Sheb ve fedai Barkie de dahil hepsi yarı sızmı ş, uykuya dalmı şlardı. Kapının yanındaki iki adamın alçak sesle yapacakları konu şmayı dinleyebilecek kadar yakında kimse yoktu. Horlayan ayya şlardan biri bilinmeyen bir nedenle uyuyormu ş gibi yapsa bile.

Page 190: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Jonas siyah bir şövalyenin üzerine kırmızı bir kraliçeyi koydu. Sonr a da ba şını kaldırarak Rimer'e baktı. "Haydi! Ne söyleyeceksen söyle." "Aslında o ikisi benim dü şündüklerimi söylediler bile. Sai Depape beyni çok i ri oldu ğunu için hiçbir zaman utanmayacak. Ama Reynolds bir silah şor için oldukça zeki sayılır. Öyle de ğil mi?" Jonas ba şını salladı. "Ayın ı şıkları uygunken Clay'in de kafası çalı şır," dedi. "Üstelik tra ş da olmu ş. Yani sen şimdi Deniz Kıyısı'ndan tâ buraya kadar o üç bebeğin daha yakından incelenmeleri gerekti ğini söylemeye mi geldin?" Rimer omzunu silkti. "Belki öyle. Ve öyleyse bunu yapabilecek adam da be nim tabii. Ama Bar K.'de ne bulaca ğız?" Rimer, "Bunu ö ğreniriz," diyerek parma ğını Jonas'ın iskambillerinden birine vurdu. " Đşte Kâtip." "Evet. Ve hemen hemen burada birlikte oturdu ğum adam kadar da çirkin." Jonas Kâtib'i iskambillerin en üstüne koydu. Kâtip Paul'd u. Silah şor yeni kart açınca bu kez de Luke çıktı. Destede geriye Peter'le Matth ew kalmı ştı. Jonas kurnaz bir tavırla Rimer'e baktı. "Duygularını' benim arkada şlarımdan daha ustaca gizliyorsun. Ama için için sen de onlar kadar endi şelisin.O yatakhanede ne oldu ğunu ö ğrenmek mi istiyorsun? Bunu sana söyleyece ğim: yedek botlar, annelerinin resimleri, pis pis kokan çoraplar... Ve bir yere saklanmı ş tabancalar. Herhalde onları zemindeki tahtaların al tına gizlediler." "Onların silahları oldu ğuna gerçekten inanıyor musun?" "Evet. Roy bu bakımdan haklı. O üç çocuk Gilead'dan . Eld sülalesinden olmaları ihtimali yüksek. Ya da Eld soyundan geldiklerine in anmaktan ho şlanan ailelerin çocukları. Silah şor çırakları olabilirler. Onları henüz hak etmedikl eri silahlarla buraya yollamı şlar. 'Herkes bana vızgelir; dermi ş gibi bakan o uzun boylu çocuk konusunda ku şkularım var. O belki de artık bir silah şor. Ama bu mümkün mü? Sanmıyorum. Olsa bile onu adilce bir kar şıla şmada altedebilirim. Bunu biliyorum. O çocuk da biliyor." "Öyleyse onları buraya neden yolladılar?" " Đç Baronluklar senin onlara ihanet etti ğinden ku şkulandıkları için de ğil, sai Rimer. Bu bakımdan için rahat etsin." Rimer atkısından ba şını uzatarak dimdik oturdu. Yüzünde so ğuk bir ifade vardı. "Bana bir hain oldu ğumu söylemeye nasıl cüret ediyorsun? Bu ne cüret?" Eldred Jonas, Hambry'nin Demirba ş Bakanı'nın yüzüne kar şı pis pis güldü. Beyaz saçlı adam gülerken bir kurta benzedi. "Ben bütün h ayatım boyunca her şeyi do ğru adlarıyla belirttim. Artık bundan vazgeçecek de ğilim. Senin için önemli olan tek şey şu: Beni tutanlara hiçbir zaman kalle şlik etmedim." "O ideallere inanmasaydım..." " Đdeallerine bo şver şimdi! Geç oldu ve ben gidip yatmak istiyorum. New C anaan ve Gilead'dakilerin burada neler olup bitti ği konusunda en ufak bir fikirleri bile yok. Đçlerinden pek azının buralara kadar geldi ğinden eminim. Son zamanlarda yolculuk yapamayacak kadar me şguller. Her şeyin ba şlarına geçmemesi için çabalayıp duruyorlar. Hayır, bütün bildikleri, bebe kliklerinde okudukları resimli kitaplardan ö ğrendikleri mutlu kovboyların sürülerin pe şinden gidiyor oldukları. Mutlu balıkçılar teknelerine koskocaman balıkları çekiyorlar. Ambarlar doldu ğu zaman dans ediyorlar. Ye şil Kalp pavyonunda büyük ma şrapalarla graf içiyorlar. Rimer, Đsa adına kalın kafalı biri gibi davranma! Zaten her gün böyleleriyle u ğra şıyorum!" "Onlar Mejis'in sakin ve güvenli bir yer oldu ğuna inanıyorlar." "Evet. Dingin kırsal ya şam. Gerçekten. Bundan hiç ku şkum yok Kendi ya şam tarzlarının tehlikede oldu ğunu biliyorlar... bütün o soyluluk, şövalye ruhu, atalara tapma. Son sava ş sınırlarından iki yüz tekerlek kadar kuzeyde olabi lir. Ama Farson ordularını silip süpürmek için ate ş arabalarını ve robotlarını kullandı ğı zaman sava ş güneye do ğru sarkabilir. Hem de hızla. Đç Baronluklardan bazıları bunun kokusunu yirmi yıl önce aldılar. Hat ta belki de daha önce. Onlar bu piçleri senin sırlarını ö ğrenmeleri için yollamadılar, Rimer. Onlar gibi insanlar bebeklerini bilerek tehlikeye atamazlar. B u adamlar çocukları tehlikeden uzakla ştırmak için Mejis'e gönderdiler. Ama bu o gençlerin kör ya da aptal oldukları anlamına gelmiyor. Tanrılar adına, aklı ba şında insanlar gibi davranalım. Onlar birer çocuk!"

Page 191: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

"Eski çiftli ğe gidersen ba şka neler bulabilirsin?" "Belki mesaj göndermek için kullandıkları bazı şeyleri. Belki bir heliograf. En akla yakın olanı bu. Eyebolt'un ötesinde bir çobana ya da toprak kiralamı ş olan birine para yedirmi ş olabilirler. Mesajı alması için e ğittikleri biri olmalı. Sözkonusu ki şi gelen haberi ı şıkla onlara iletiyor ya da kendisi getiriyor. Yürüyerek. Ama kısa bir süre sonra mesajların bir i şe yaraması için çok geç kalmı ş olacaklar. Öyle de ğil mi?" "Belki. Ama henüz geç de ğil. Ve sen de haklısın. Ancak çocuk olsunlar olması nlar onlar beni endi şelendiriyor." "Beni dinle, bunun için hiçbir neden yok! Pek yakın da benim halim vaktim yerinde olacak. Sense zengin olacaksın. Đstersen Belediye Ba şkanı bile olabileceksin. Kim kalkıp seni durduracak? Thorin mi? Gülünç bir y aratık o. Coral mı? Eminim o ağabeysini asman için sana yardım bile eder. Belki de baron olmak daha ho şuna gider. Yani bu unvan yeniden kullanılmaya ba şlanırsa..." Jonas, Rimer'in gözlerinde bir pırıltının belirdi ğini farkederek güldü. Desteden Matthew çıktı ve silah şor onu di ğer Kâtipler'in yanına koydu. "Evet, en çok bunu ist edi ğin belli. Mücevherler güzeldir. Altınlar ise çok de ğerli. Ama insanların kar şında yerlere kadar e ğilip yaltaklanmaları kadar ho ş bir şey olamaz. Öyle de ğil mi?" Rimer, "Artık sı ğırtmaçları saymaya ba şlamaları gerekirdi," dedi. Ellerini iskambillere do ğru uzatmı ş olan Jonas durakladı. Bu onun da aklına gelmi şti. Özellikle şu son iki haftada. Rimer, "A ğlarımızın ve teknelerimizin sayılması aslında ne ka dar zaman alır?" diye sordu. "Tutulan balıklarla ilgili grafiklerin çizilmesi? O çocukların artık uçurumda olmaları gerekirdi. Đnekleri ve atları saymaları, ahırları kontrol etmeleri. Do ğumla ilgili belgelere bakmaları. Aslında bu i şe iki hafta önce başlamı ş olmalılardı. Tabii orada ne bulacaklarını biliyorl arsa o ba şka." Jonas, Rimer'in neyi kastetti ğini biliyordu. Ama buna inanamadı. Đnanamazdı. Ancak haftada bir defa tra ş olan o çocuklar bu kadar kurnazlık edemezlerdi. Ak saçlı adam sonunda, "Hayır," dedi. "Bütün bunlar ın nedeni suçlu kalbinin sana fısıldadı şeyler. Görevlerini çok ba şarıyla yerine getirmek istiyorlar. Bu yüzden de gözleri bozuk ihtiyarlar gibi usul usul s ürünürcesine ilerliyorlar. Yakında uçuruma da gidecek ve bitkin dü şünceye kadar sayım yapacaklar!" "Ya öyle olmazsa?" Jonas, bu iyi bir soru, diye dü şündü. O zaman bir yolunu bulup onları ortadan kaldırmamız gerekir. Belki pusuya dü şürürüz. Gizlendi ğimiz yerden üç kur şun ve bebekler de ortadan kaybolur. Tabii kentte bu i şe bozulanlar olur. Buradakiler o çocukları seviyorlar. Ama Rimer Hasat Bayramı'na ka dar i şi idare eder. Hasat'tan sonra da bu olayın hiç önemi kalmaz. Jonas sonunda, "Bar K.'ye gidip etrafa bir göz atac ağım," dedi. "Kendim gidece ğim. Yalnız ba şıma, Clay'le Roy'un pe şimden gelmelerini istemiyorum." "Bu iyi bir plana benziyor." "Belki benimle gelip biraz yardım edersin." Kimba Rimer'in yüzünde yine o buz gibi tebessüm bel irdi. "Gelece ğimi sanmıyorum." Jonas ba şını öne do ğru sallayarak tekrar iskambilleri açmaya ba şladı. Bar K.'ye gitmek biraz tehlikeli olacaktı. Ama gerçek bir sor unla kar şıla şaca ğını sanmıyordu. Özellikle oraya yalnız gitti ği takdirde. Sonuçta onlar sadece çocuktu ve her gün oradan ayrılıyor, saatlerce de d önmüyorlardı. "Haberi ne zaman alabilece ğim, sai Jonas?" "Vermeye hazır oldu ğum zaman. Beni zorlama." Rimer sıska ellerini kaldırarak avuçlarını silah şora do ğru uzattı "Özür dilerim, sai." Ak saçlı adam biraz yumu şayarak yine ba şını salladı. Bir kâ ğıt daha açtı. Anahtarlarla ilgilenen Kâtip Peter'di. Jonas iskamb ili üst sıraya koyarak ona baktı. Bir yandan da parmaklarını uzun beyaz saçlar ının arasına sokarak tarar gibi yaptı. Sonra kâ ğıttan ba şını kaldırıp Rimer'e bir göz attı. Adam da kaşlarını kaldırmı ş onu süzüyordu. Başkanın kâtibi, "Gülüyorsun," dedi. "Evet." Jonas tekrar iskambilleri açmaya ba şladı. "Çok memnunum. Bütün Kâtipler çıktı. Bu oyunu ben kazanaca ğım."

Page 192: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Rhea için Kadın Avcı süresi dü şkırıklıkları ve kar şılık görmeyen isteklerle geçti. Planları altüst olmu ştu. Kedisinin en olmayacak zamanda kuca ğına atlaması yüzünden onu neyin engelledi ğini, nasıl engelledi ğini anlayamamı ştı. Susan Delgado'yıı ele geçiren o bacaksız, kızın saçlarını kesmesine engel olmu ştu büyük olasılıkla... Ama nasıl? Aslında o piç neyin nesiydi? Cadı sık sık bu soruyu soruyordu kendi kendine. Merakı, o müthi ş öfkesini izliyordu. Cöos'lu Rhea engellenmeye alı şık de ğildi. Büyücü odada Musty'nin çökmü ş oldu ğu yere bir göz attı. Kedi onu dikkatle izliyordu. Genellikle hayvan oca ğa yerle şerek uyuklardı. (Anla şılan bacadan gelen o serin havadan ho şlanıyordu.) Ama postunu cadının alevi yaladıktan so nra artık odun yı ğınını tercih ediyordu. Rhea'nın ruh hali dü şünülürse hayvan akıllıca davranıyordu. Ya şlı kadın, "Ya şamana izin verdi ğim için şanslısın," diye homurdandı. "Cinlerin dostu!" Cam küreye dönerek ellerini üstünde dola ştırmaya ba şladı. Ama camda sadece o pembe ı şık dönüp duruyordu. Bir tek görüntü bile yoktu. Rhe a sonunda aya ğa kalkarak kapıya gitti. Açıp gece semasına baktı. Ay yarımdan biraz büyüktü artık. Parlak yüzeyinde Kadın Avcı şekli iyice belirmeye ba şlıyordu. Rhea cam küreye haykıramadı ğı küfürleri aydaki kadına do ğru sıralamaya ba şladı. (Cam kürenin içinde bir varlık olabilirdi. Belki de küfü rlere kızmak için bekliyordu.) Cadı küfürleri savururken kemikli yumr uğunu iki defa kapının çerçevesine indirdi. Aklına gelen her müstehcen söz ü söyledi. Hatta çocukların oyun alanında birbirlerine söyledikleri pis kelimel eri bile. Hiçbir zaman bu kadar öfkelenmemi şti. O kıza bir emir vermi şti. Ama o, sebep ne olursa olsun, buna itaat etmemi şti. O sürtük Cöos'lu Rhea'ya kar şı geldi ği için ölümü hak etmi şti. Yaşlı cadı, "Ama hemen de ğil," diye fısıldadı. "Önce topraklarda yuvarlanmalı . Bu tozlar hamur halini alıncaya kadar onun üzerine i şemeliler. O güzelim sarı saçları çamurlara bulanmalı. Küçük dü şmeli... gururu kırılmalı... onun yüzüne tükürmeliler." Büyücü tekrar kapının çerçevesine yumru ğunu indirince bu kez eklemlerinin üzerinden etrafa kanlar sıçradı. Tek sorun kızı ipn otize etti ği zaman verdi ği emre uymaması de ğildi. Bir mesele daha vardı. Bu di ğerine ba ğlıydı ama çok daha ciddiydi. Rhea artık cam küreyi kullanamayacak kada r sarsılmı ştı. Küreye beklenmedik anlarda kısaca bir göz atabiliyordu. El lerini sallayarak yaptı ğı i şaretlerin, mırıldandı ğı sihirli sözlerin bir yararı olmadı ğını biliyordu. O sözler ve i şaretler iradesini bir noktada toplamak için ba şvurdu ğu yöntemlerdi. Ve şimdi Rhea o küçük kaltak ve bacaksız â şı ğı yüzünden kürenin içinde dönen pembe sisi yaracak biçimde dikkatini toplayamıyordu . Aslında bir şey görmeyecek kadar kızgındı. Rhea ayın yüzünde yarı belirmi ş olan kadına baktı. "Onu eskisi gibi nasıl kullanabilirim? Bunu bana söyle! Söyle!" Ama Kadın Avcı ona hiçbir şey söylemedi. Ya şlı cadı kanayan eklemlerini a ğzına götürerek içeri girdi. Musty onun geldi ğini görünce odun yı ğınıyla baca arasındaki örümcek a ğlarıyla dolu yere sindi. 2. Penceredeki Kız Kadın Avcı, eskilerin deyi şiyle, artık "karnını doldurmu ştu." Ö ğle zamanı bile gökyüzünde görülebiliyordu. Parlak sonbahar güne şine yakalanmı ş soluk renkli bir kadın vampir. Yolcuların Dinlenme Yeri gibi meyhane lerin ve büyük çiftlik evlerinin verandalarında eski i ş tulumlu saçlarına samanlar takılmı ş ciddi adamlar belirmeye ba şladı. Her biri sombrero'sunu giymi şti. Her birinin kuca ğında ürün doldurulmu ş sepet vardı. Her biri de bo şalan dünyaya renkleri uçmuş gözleriyle bakıyordu. Yolları kabak yüklü arabalar tıkıyordu. Ambarların yanlarına siklamen rengi sivri kökler ve parlak turuncu balkabakları yı ğılmı ştı. Tarlalarda patates arabaları ilerliyor, toplayıcılar da onları izliyor lardı. Hambry Ticaret Merkezi'nin önünde Hasat muskaları sanki sihir yapı lmı ş gibi belirdiler; rüzgâr çanları gibi Koruyucular'ın oyulmu ş heykellerinden sarkıyorlardı Bütün Mejis'te genç kızlar Hasat gecesi giyecekleri tuvaletlerini dikiyor ve Yeşil Kalp'te dans edecekleri delikanlıları dü şlüyorlardı. (Giysi iyi olmadı ğı

Page 193: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

zaman da a ğlıyorlardı.) Küçük erkek karde şleri panayırda kazanacakları ödülleri, oynayacakları oyunları ve binecekleri atları dü şünüyor ve uykuları kaçıyordu. Hatta büyükleri bile bazen sızlayan ellerine ve a ğrıyan sırtlarına ra ğmen Hasat'ın verece ği zevkleri dü şünerek uyuyamıyorlardı. Yaz ye şil giysisini son defa dalgalandırarak usulca gitmi ş ve ürün alma mevsimi gelmi şti. Hasat dansları ve panayır e ğlenceleri Rhea'ya vızgeliyordu. Ama o da di ğerleri gibi uyuyamıyor, ço ğu gece le ş gibi kokan şiltesinde şafa ğa kadar hiç uyumadan yatıyordu. Kafası öfkeyle zonkluyordu. Jonas'ın Kât ip Rimer'le konu ştu ğu geceden kısa bir süre sonra iyice içerek sızmaya karar verd i. Ama graf fıçısının hemen hemen bo ş oldu ğunu gördü ğü zaman büsbütün sinirlendi. Etrafta korkunç küfürl eri yankılanmaya ba şladı. Büyücü yeniden küfürleri sıralamak için derin bir s oluk alırken aklına bir şey geldi. Dâhice bir dü şünce. Susan Delgado'nun saçlarını kesmesini istemi ş, ama emirleri i şe yaramamı ştı; bunun nedenini de bilmiyordu... Ancak kız konus unda bildi ği bir şey vardı, öyle de ğil mi? Đlginç bir şey. Gerçekten. Hem de çok ilginç. Rhea, Thorin'e gidip bildiklerini anlatmak niyetind e de ğildi. Belediye Başkanı'nın o harika cam küreyi unuttu ğunu umuyordu. Tatlı bir muttu bu. (Herhalde budalaca bir şey de.) Ama kızın halası... Cordelia Delgado ye ğeninin artık bakire olmadı ğını, deneyimli bir fahi şeye dönü şme yolunda ilerledi ğini öğrenirse ne yapardı? Rhea, Cordela'nın da Thorin'e g idece ğini sanmıyordu. Kadın namus kumkumasıydı ama aptal de ğildi. Yine de bu açıklama çok şeye neden olabilirdi, öyle de ğil mi? Güvercinlerin arasına bir kedi salıverilmi ş gibi... "Miyav!" Rhea kedileri dü şünüyordu ve i şte Musty de oradaydı. Ayı şı ğında verandada durmuş, ona umut ve ku şkuyla bakıyordu. Rhea, korkunç bir biçimde gülümsey erek kollarını açtı. "Gel bana, hayatım! Bana gel, tatlı m!" Affedildi ğini anlayan Musty hanımının kollarına atıldı. Rhea yaşlı, sararmı ş diliyle onun gövdesinin yanlarını yalarken hayvan d a gürültülü gürültülü hırlamaya ba şladı. O gece cadı bir haftadan beri ilk kez derin d erin uyudu. Ertesi sabah cam küreyi eline alınca sisler hemen d ağılıverdi. Cadı bütün günü kürenin büyüsüne kapılmı ş gibi geçirdi. Nefret etti ği insanları gözetledi. Pek az su içti, hiçbir şey yemedi. Güne ş batarken yeterince kendine geldi ve küstah küçük şıllık konusunda henüz hiçbir şey yapmamı ş oldu ğunu hatırladı. Ama bu önemli de ğildi. Rhea bu i şi nasıl ba şarabilece ğini biliyordu artık... Bütün sonuçları da küre yardımıyla seyredebilecekti. Tüm itirazları, haykırı şmaları ve yakınmaları! Susan'ın gözya şlarını görecekti. En ho şu da bu olacaktı. Susan'ın gözya şlarını görmek! Rhea baca ğına dolanarak yukarı çıkan Ermot'a, "Bu da benim ke ndi küçük ha şatım olacak," dedi. Kuca ğında yılanla oturarak gülmeye ba şladı. Đki arkada ş Aceleci'nin yakla şan nal seslerini duydukları zaman Alain endi şeyle, "Verdi ğin sözü unutma," dedi. "Öfkelenme." Cuthbert, "Olur," diye cevap verdi ama bu bakımdan kuşkusu vardı. Roland, yatakhanenin uzun bölü ğünün yanından dola şarak avluya girdi. Batmakta olan güneşin son ı şıklarında gölgesi pe şinden sürükleniyordu. Cuthbert sinirli sinirli yumruklarını sıktı. Sonra kendini zorlayara k parmaklarını açtı. Ama Roland'ın attan inmesini seyrederken yumruklarını t ekrar sıktı ve tırnakları avuçlarına battı. Cuthbert, yine bir oyalama daha, diye dü şündü. Bir tartı şma. Tanrılar, bütün bunlardan bıkıp usandım! Ölecek kadar hem de! Bir gece önce güvercinler yüzünden yine tartı şmışlardı. Cuthbert güvercinlerin biriyle batıya petrol tankerleriyle ilgili bir habe r göndermelerini istemi şti. Roland ise bunu hâlâ istemiyordu. Bu nedenle tartı şmaya ba şlamı şlardı. Ama aslında Roland tartı şmıyordu. (Cuthbert'i öfkelendiren şeylerden biri de buydu. Đncecik'in sesi gibi sinirlerini törpülüyordu.) Rola nd son zamanlarda tartı şmak tenezzülünde bulunmuyordu. Bakı şları da dalgındı. Sanki sadece vücudu oradaydı; geri kalanı, ruhu, canı, ka'sı Susan Delagado'nun y anındaydı. Roland gece sadece, "Hayır," demi şti. "Böyle şeyler için artık çok geç."

Page 194: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Cuthbert, "Bunu bilemezsin," diye itiraz etmi şti. "Gilead'dan yardım gelemeyecek kadar geç olsa bile, öneri gelmesi için henüz o kad ar geç de ğil. Bunu göremeyecek kadar kör müsün?" "Bize nasıl bir öneride bulunabilirler ki?" Roland, Cuthbert'in sesindeki öfkeyi farketmemi ş gibiydi. Kendi sesi sakindi. Mantıklı ve tamamiyle ilgisiz. Cuthbert, durumun ne kadar acil oldu ğunun farkında bile de ğil, diye dü şünmüştü. "Bunu bilseydik, onlara sormamıza gerek kalmazdı. Ö yle de ğil mi, Roland?" "Biz sadece bekler, onlar harekete geçtikleri zaman da hepsini durdurabiliriz. Sen öneri de ğil, içini rahat ettirecek bir şeyler istiyorsun, Cuthbert." Cuthbert kendi kendine, yani sen kızla buldu ğun her yerde sevi şerek bekleyeceksin, demi şti. Sonra da so ğuk bir tavırla, "Sen bu konuyu do ğru dürüst dü şünemiyorsun," diye söylenmi şti. Alain'in inilti gibi bir ses çıkararak solu ğunu tuttu ğunun farkındaydı. Đkisi de ya şamları boyunca Roland'a böyle bir şey söylememi şlerdi. Ama Cuthbert bunu söylemi şti i şte, sonra da arkada şının patlamasını endi şeyle beklemi şti. Ama öyle bir şey olmamı ştı. Roland, "Hayır," diye kar şılık vermi şti. "Düşünüyorum." Sonra da ba şka hiçbir şey söylemeden yatakhaneye girmi şti. Cuthbert şimdi arkada şı Aceleci'nin kayı şlarındaki tokaları açar ve eyeri çıkarırken, kendi kendine, hayır, dedi. Dü şünemiyorsun. Ama. bu olayları do ğru dürüst dü şünmen gerekiyor. Bütün tanrılar adına, bunu yapmak zorundasın! Roland eyerle verandaya yakla şarak onu basamaklara bırakırken Cuthbert de, "Merhaba," diye mırıldandı. "Ö ğleden sonra çok çalı şmış olmalısın." Alain onun ayak bile ğine tekmeyi indirdiyse de, delikanlı ona aldırmadı. Roland açıkladı. "Susan'laydım." Kendini ne savundu , ne bahaneler buldu, ne de itiraz etti. Cuthbert'in gözlerinin önünde şok geçirmesine neden olacak kadar canlı bir sahne belirdi. Roland'la Susan bir yerde, bir kulübede sevi şiyorlardı... Delikanlı içinden Roland'a ba ğırdı. Neden her zaman birinci olman gerekiyor? Neden her zaman sen? Tanrılar seni lanetlesin, Rola nd! Kahretsin! Sonra, "Biz rıhtımlardaydık," diye açıkladı. Her za manki ne şeli tavırlarıyla konu şmaya çalı şmış ama pek ba şaramamı ştı. "Botları, denizcilik aletlerini ve midye tara ğı denilen şeyleri saydık. Tabii korkunç e ğlendik. Öyle de ğil mi?" Roland sordu. "Bunları yapmak için benim yardımıma mı ihtiyacınız vardı?" Aceieci'nin yanına giderek eyer battaniyesini aldı. "Sesin bu yüzden mi öfkeli?" "Sesim öfkeliyse bunun nedeni balıkçıların ço ğunun arkamızdan bize gülmeleri! Durmadan rıhtımlara gidiyoruz. Onlar bizim aptal ol duğumuzu dü şünüyorlar, Roland." Delikanlı ba şını salladı. "Bu da çok iyi." Alain usulca, "Belki..." dedi. "Ama Rimer bizim apt al oldu ğumuzu dü şünmüyor... Biz önünden geçerken bakı şları bunu açıklıyor. Jonas da öyle. Onlar bizim apt al oldu ğumuzu dü şünmüyorlarsa, o halde ne dü şünüyorlar?" Roland ikinci basamakta durakladı. Kolundaki eyer b attaniyesini unutmu ştu. Cuthbert ilk defa onun dikkatini çekebildiklerini d üşündü Tanrılara şükürler olsun. Sürprizlerin sonu gelmiyor! Roland, "Uçuruma mahsus gitmedi ğimizi, çünkü orada ne oldu ğunu zaten bildi ğimizi düşünüyorlar," dedi. " Şimdi böyle dü şünmüyorlarsa bile yakında dü şünecekler." "Cuthbert'in bir planı var." Roland'ın meraklı ama dalgınla şmaya ba şlayan bakı şları Cuthbert'e kaydı. Şakacı Cuthbert'e. Çırak Cuthbert'e. Do ğuya, Dı ş Kavis'e ta şıdı ğı tabancayı henüz hak etmemi ş olan Cuthbert'e. Bakir olan ve her zaman ikinci sı rada kalacak Cuthbert'e. Tanrılar, dedi kendi kendine Cuthbert. Ondan nefret etmek istemiyorum! Ama artık bu öyle kolay ki! Sonra, "Yarın ikimiz gidip Şerif Avery'yi görelim," diye fikrini açıkladı. "Sanki bir nezaket ziyareti yapmı ş gibi davranırız. Zaten kendimizi üç nazik ama biraz aptal genç olarak tanıttık. Öyle de ğil mi?" Roland gülerek ba şını salladı. "Tamı tamına." " Şerife artık Hambry'nin kıyı bölümündeki i şlerimizin bitti ğini açıklayalım. 'Çiftlik ve kovboylar konusunda da aynı titizlikle davranaca ğız,' diyelim. 'Ama bir sorunu çıkarmayı, insanların i şlerini engellemeyi de istemiyoruz. Ne de olsa yılın en fazla çalı şılan zamanı. Hem çiftçiler, hem de di ğerleri için.' Bizim

Page 195: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

gibi kentli budalalar bile bu kadarını bilirler. Ve iyi şerifimize bir liste verelim..." Roland'ın gözleri parladı. Battaniyeyi verandanın p armaklı ğına atarak Cuthbert'i omuzlarından yakaladı. Onu sertçe kucakladı. Cuthbe rt'in burnuna Roland'ın yakasından yükselen leylak kokusu geldi. Bir an ark adaşının boynuna ellerini dolayarak onu bo ğmak için çılgınca ve güçlü bir istek duydu. Ama onu n yerine delikanlının sırtına hafifçe vurdu. Roland gerilerken sevinçle gülüyordu. "Ziyaret edec eğimiz çiftliklerin bir listesini. Evet! Ve adamlar böylece her şeyi önceden haber aldıkları için görmemizi istemedikleri sürüleri daha sonraki çiftl i ğe götürürler. Ya da listenin en sonundakine. Aynı şeyi ko şum takımları, yem ve aletler için de yaparlar... Çok akıllıca bir plan bu, Cuthbert. Sen bir dâhisin." Cuthbert, "Hiç de de ğil," dedi. "Ben sadece hepimizi ilgilendiren bir so runu düşünmek için biraz zaman ayırdım. Hatta belki de bütü n Birlik'i ilgilendiren bir sorun dü şünmemiz şart. Öyle de ğil mi?" Alain yüzünü buru şturdu ama Roland bunu farketmemi ş gibiydi. Hâlâ gülüyordu. On dört ya şında bile yüzündeki bu ifade insanı endi şelendiriyordu. Gerçek şuydu: Roland güldü ğü zaman sanki biraz çıldırmı ş gibi bir izlenim bırakıyordu. "Biliyor musun, görmemiz için oldukça çok sayıda de ği şim geçirmi ş hayvanları da getirirler. Hayvanların temiz kandan olmadıklarıyla ilgili yalanlarına inanmayı sürdürmemiz için." Bir an durup dü şünür gibi yaptı. "Neden sen ve Alain gidip şerifi görmüyorsunuz, Bert? Bence bu çok iyi olur." Cuthbert az kalsın Roland'a saldıracaktı. "Evet, ne den olmasın?" diye haykırmak istiyordu. "O zaman Susan'ı sadece yarın ö ğleden sonra de ğil, sabah da görebilirsin! Seni budala! Seni a şktan kafasını kaybetmi ş ahmak!" Onu Alain kurtardı. Belki de hepsini kurtardı. Alain sert sert, "Budala gibi konu şma!" dedi. Roland hayretle hızla ona do ğru döndü. Alain'in öyle sert konu şmasına hiç alı şık de ğildi. "Sen bizim liderimizsin, Roland! Thorin, Avery ve kentliler bö yle dü şünüyor. Biz de öyle." "Ama kimse bana bu görevi vermedi..." Cuthbert, "Buna gerek yoktu ki!" diye ba ğırdı. "Sen silahlarını kazandın! Buradakiler pek inanamıyorlar ama sen bir silah şorsun! Son zamanlarda ben de buna pek inanamıyorum! Şerife senin gitmen gerekiyor! Bu çok açık! Seninle hangimizin gidece ği önemli de ğil." Daha fazlasını söyleyemedi. Devam ederse i şin sonu nereye varacaktı? Belki de grup da ğılacak, hata bir daha onarılamayacaktı. Cuthbert bu yüzden a ğzını sıkıca kapattı. Alain'in bu sefer tekme atması na gerek yoktu. Delikanlı yine Roland'ın patlamasını bekledi. Ama b u kez de öyle olmadı. Roland o yeni tavırlarıyla, yani Cuthbert'in onu uy andırmak için ısırmak istemesine neden olan o uysal ve hiçbir şeyi önemsemez tavırlarıyla, "Pekâlâ," diye mırıldandı. "Sen ve ben, Bert. Saat sekiz sana uygun mu?" Cuthbert, "Hem de çok uygun," dedi. Artık konu şma sona ermi ş ve karar verilmi şti. Cuthbert'in kalbi şimdi deli gibi çarpıyordu. Bacaklarının üst kısmındaki kaslar lasti ğe dönü şmüş gibiydi. Büyük Tabut Avcıları'yla kar şıla ştıkları zaman da öyle olmu ştu. Roland, "En güzel halimizde olaca ğız," diyerek ba şını salladı, "iç Baronluklardan gelen, iyiniyetli ama biraz kafasız gençler. Tamam." Đçeri girerken artık gülmüyor, hafifçe gülümsüyordu. Cuthbert'le Alain birbirlerine bakarak aynı anda hı zla soluklarını verdiler. Cuthbert ba şını e ğerek avluyu i şaret etti, sonra basamaklardan indi. Alain de onu izledi. Đkisi yatakhaneye arkalarını dönüp dikdörtgen biçimi avlunun ortasında durdular. Do ğuda yeni yükselmeye ba şlayan dolunay ince bulutların arkasına gizlenmi şti. Cuthbert, "Bu kız onu büyüledi," dedi. "Belki istiy or belki istemiyor ama sonunda ölmemize neden olacak. Bekle de gör." "Böyle şeyler söylememelisin. Şaka yollu olsa bile." "Tamam, tamam. Kız ba şımıza Eld'in mücevherli taçlarını takacak ve biz so nsuza dek ya şayaca ğız." "Ona kızmaktan vazgeçmelisin, Bert. Bunu yapmak zor undasın." Cuthbert sıkıntıyla arkada şına baktı. "Yapamıyorum."

Page 196: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Sonbaharın şiddetli fırtınalarına bir ay, hatta belki de daha u zun bir süre vardı. Ama ertesi sabah hava kur şuniydi ve ya ğmur çiseliyordu. Roland'la Cuthbert atkılarına sarındılar, Alain'i evle ilgili birkaç i şi yapması için bıraktılar. Roland kemerine çiftliklerle ilgili pro gramı sokmu ştu. Önce Baronluk'a ait olan üç küçük çiftli ğe gideceklerdi. Üç arkada ş programı bir gece önce hazırlamı şlardı. Bundan grubun gülünç denecek kadar yava ş çalı şaca ğı anla şılıyordu. Uçurumda ve meyve bahçelerinde hemen heme n Yıl Sonu Panayırı'na kadar çalı şacaklardı. Böylesi rıhtımlardaki çalı şma hızına da uyuyordu. Đki arkada ş şimdi atlarıyla sessizce kente do ğru gidiyorlardı. Đkisi de kendi düşüncelerine dalmı şlardı. Yolları Delgado'ların evinin önünden geçiyor du. Roland ba şını kaldırınca Susan'ın penceresinde oturttu ğunu gördü. Sonbahar sabahının kur şuni ı şı ğında parlak bir görüntüydü bu. Delikanlının kalbi h op etti. O sırada bilmiyordu ama kızı sonsuza kadar en iyi böyle hatırlayacaktı. Güzel Susan. Penceredeki kız. Ya şamımızda daha sonra yakamızı bırakmayacak olan hayaletlerin önünden böyle geçeriz. Onlar yol kenar ında, fakir dilenciler gibi öylece otururlar. Onları sadece gözucuyla görürüz. Eğer görebilirsek. Onların bizi bekledikleri ender olarak aklımıza gelir. O da gelirse. Ama onlar yine de beklerler. Biz geçtikten sonra anılardan olu şan çıkınlarını toplar ve pe şimize takılırlar. Ayak izlerimizi takip ederek yava ş yava ş bize yeti şirler. Roland, Susan'a elini kaldırdı. Eli a ğzına do ğru gitti. Kıza bir öpücük gönderecekti. Ama bu çılgınlık olurdu. Elini dudakl arına de ğmeden daha yukarıya kaldırarak bir parma ğını alnına götürdü. Böylece kızı küstahça selamlamı ş oluyordu. Susan da gülümseyerek ona aynı şekilde kar şılık verdi. Đkisi de Cordelia'yı farketmediler. Kadın son kabak ve sivri köklerini k ontrol için ya ğmurda bahçeye çıkmı ştı. Orada duruyordu. Sombrero'sunu hemen hemen gözl erine kadar indirmi şti. Balkabaklarını koruyan korkulu ğun arkasına yarı saklanmı ş gibiydi. Cordelia, Roland'la Cuthbert'in geçi şlerini seyretti. (Cuthbert'i pek görmedi bile. Onu di ğer delikanlı ilgilendiriyordu.) Kadın bir atlı çocu ğa, bir penceresinin önünde oturan Susan'a baktı. Kız yaldı zlı bir kafesteki ku ş gibi neşeyle bir şarkı mırıldanıyordu. Şüphe keskin bir hançer gibi Cordelia'nın kalbine sa plandı. Susan'ın huyu çok çabuk de ği şmişti. Korkunç derecede öfkeli ve kederli hali yerini şaşkınca ama yine de ne şeli bir uysallı ğa bırakıyordu. Her şeyi kabul etmi ş gibi. Ama belki de bu kabul etmek de ğildi. Cordelia kendi kendine, "Sen çıldırmı şsın," diye fısıldadı. Elindeki palamsı bıça ğın sapını sıkıca kavramı ştı. Birdenbire çamurlu bahçede dizüstü çökerek sarma şı ğa benzeyen sivri kök bitkisini kesmeye ba şladı. Kökleri ustalıkla, çabucak evin yanına do ğru atıyordu. "Onların arasında bir şey yok. Olsaydı bunu farkederdim. O ya şta çocuklar gizlilik içinde davranamazlar... Dinlen me evindeki sarho şlar gibi. "Ama gülümsemeleri... Birbirlerine gülümseme tarzla rı." Cordelia, "Bu çok normal," dedi. Bitkiyi kesiyor ve parçayı fırlat,, yordu. Bir sivri kökü nerdeyse ortadan bölüyordu. Bitki artık ürün veremeyecekti. Ama bunu farketmedi bile. Son zamanlarda kendi kendine fısıl damaya ba şlamı ştı. Hasat Günü yakla şır ve a ğabeysinin sorun çıkaran kızıyla u ğra şmak gitgide zorla şırken, kendi kendine konu şmayı âdet edinmi şti. " Đnsanlar birbirlerine gülümserler. Hepsi o kadar. "O selam ve Susan'ın verdi ği kar şılık da öyle. A şağıda yakı şıklı şövalye güzel bir kızı selamlıyor. Yukardaki kız öyle biri kendis ini farketti ği için memnun oluyor. "Gençlik gençli ği ça ğırıyor, hepsi o kadar. Ama yine de... "Çocu ğun gözlerindeki ifade... Ve Susan'ın gözlerindeki. "Aman saçma bu. Tabii. Ancak... "Ancak sen ba şka bir şeyi daha gördün. "Evet, belki. Bana bir an delikanlı Susan'a öpücük yollayacakmı ş gibi geldi... Ve son anda kendini topladı ve hareketini selama dö nüştürdü. "Öyle bir şey yaptıysa bile bunun da önemi yok. Genç şövalyeler küstah olur. Özellikle babalarının kontrolundan kurtuldukları za man. Ve bu üç çocuk bildi ğin gibi zaten yaramazlık etmi şler."

Page 197: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Evet, bütün bunların hepsi de do ğruydu. Ama bu dü şünceler Cordelia'nın kalbindeki buz gibi hançerin kaybolmasını sa ğlayamadı. Roland kapıya vurdu ve onu Jonas kar şıladı. Đki çocu ğu Şerifin Bürosu'na soktu. Gömleğine şerif yardımcılarının taktı ğı o yıldızlardan birini ili ştirmi şti. Đki gence ifadesiz gözlerle baktı. "Çocuklar," dedi. "Y ağmurdan kaçın. Đçeri girin." Onların girmeleri için geriledi. Aksaması Roland'ın o zamana kadar gördü ğünden çok daha belirgindi. Delikanlı buna nemli havanın n eden oldu ğunu dü şündü. Roland'la Cuthbert içeri girdiler. Bir kö şede bir gaz sopası yanıyordu. Herhalde bunu Citgo'daki "kandil'den alınan petrolle dolduru yorlardı. Çocukların ilk geldikleri gün serin olan büyük oda şimdi insanı bunaltacak kadar sıcaktı. Üç hücrede üzgün sarho şlar vardı. Dört adam ve ortadaki hücrede yalnız ba şına oturan bir kadın. Kadın mı? Roland, kadının parma ğını burnuna daha fazla sokarsa bir daha geri çekemeyece ğini dü şündü. Clay Reynolds ilan tahtasına dayanmı ş, bir süpürge çöpüyle di şlerini karı ştırıyordu. Şerif Yardımcısı Dave Kapaklı yazı masasının ba şına geçmi şti. Çenesini ovu şturuyor ve monoklünün arkasından masaya konmuş olan oyun tahtasına bakıyordu, ka şları çatılmı ştı. Roland Bert'le onların oynadıkları şato oyununu yarıda kestiklerini anladı ama buna hiç şaşmadılar. Reynolds, " Şuraya bak, Eldred," dedi. " Đç-Dünya'dan gelen iki çocuk bunlar. Anneleriniz soka ğa çıktı ğınızı biliyor mu, yavrucuklar?" Cuthbert zekice, "Evet, biliyorlar," diye cevap ver di. "Seni iyi gördüm, sai Reynolds. Ya ğmur herhalde ka şıntına iyi geldi." Roland dirse ğiyle arkada şının omzunu dürttü. Ona bakmamı ştı ve yüzünde hâlâ o hafif ho ş gülümseme vardı. "Arkada şımın kusuruna bakma, sai. Şakaları bazen nezaket sınırını a şar. Ama galiba elinde de ğil. Birbirimizi i ğnelememize hiç gerek yok. Olanları unutmaya karar vermi ştik, öyle de ğil mi?" Jonas, "Evet, tabii," dedi. "Bir yanlı ş anlama olmu ştu." Topallayarak yazı masasına, oyun tahtasına do ğru gitti. Kendi tarafına geçerken gülümsemesi ek şi bir ifadeye dönü ştü. "Ben ya şlı bir köpekten de daha kötü durumdayım. Biri beni ortadan kaldırmalı. Gerçekten. Toprak so ğuktur ama insana acı vermez, öyle de ğil mi, çocuklar?" Oyun tahtasına baktı ye bir adamı kendi tepesinin y anından döndürdü. Şatoya doğru gidiyordu ve bu yüzden savunmasız durumdaydı. Ro land, ama bu durumda o kadar da savunmasız de ğil, diye dü şündü. Şerif Yardımcısı Dave'in bu oyunu ustalıkla oynadı ğını pek sanmıyorum. Delikanlı ba şıyla Jonas'ın gö ğsündeki yıldızı i şaret etti. "Görüyorum artık Baronluk için çalı şıyorsun." Ak saçlı adam oldukça dostça bir tavırla, "Öyle gib i," diye cevap verdi. "Aslında biri baca ğını kırdı. Ben de yardım ediyorum. Hepsi o kadar." "Ya sai Reynolds? Sai Depape? Onlar da yardım mı ed iyorlar?" Jonas, "Evet, öyle gibi," dedi. "Ya sizin balıkçıla r arasındaki i şleriniz? Çok yava ş gidiyormu ş sanırım." "Sonunda o i şi bitirdik. Yava ş giden i ş de ğil bizdik. Kötü şeyler yaptı ğımız için rezil olduk ve buraya gönderildik. Bu bizim iç in yeterli oldu. Buradan da aynı şekilde ayrılmak istemiyoruz. Yarı şı a ğır a ğır ama düzenle ilerleyen kazanır. Öyle de ğil mi?" Jonas ba şını salladı. "Evet. Öyle.' 'Yarı şçılar,' kimlerse?" Binanın derinliklerinde bir yerden bir sifon sesi g eldi. Roland, Hambry Şerifinin Bürosu'nda insanın evinde rahatını sa ğlayan her şey var/diye dü şündü. Su sesini merdivenden inen a ğır birinin ayak sesleri izledi. Ve birkaç dakika sonra da Şerif Avery gözüktü. Bir eliyle kemerini takıyor, di ğer eliyle ter içindeki geni ş alnını kuruluyordu. Roland adamın bu becerisine ha yran oldu. Şerif, "Öööf!" diye ba ğırdı. "Dün gece yedi ğim fasulyeler kestirmeden gidiyorlar!" Bir Roland'a baktı, bir Cuthbert'e. So nra tekrar Roland'a döndü. "Ah, çocuklar! A ğları sayarken çok mu ıslandınız?" Jonas, "Sai Dearborn biraz önce artık a ğları saydıkları günlerin sona erdi ğini söylüyordu," dedi. Parmaklarının ucuyla uzun saçlar ını geriye itti. Clay Reynolds yine kamburunu çıkararak ilan tahtasına da yanmı ştı. Roland'la Cuthbert'e açık açık nefretle bakıyordu. "Öyle mi?" Ah, çok güzel, çok güzel. Şimdi ne yapacaksınız, çocuklar? Size yardım edebilece ğimiz bir konu var mı? Çünkü bizim ho şumuza en çok bu gider. Gerekti ği zaman yardım elini uzatmak. Gerçekten." .

Page 198: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Roland, "Aslında bize gerçekten yardım edebilirsini z?" diyerek elini kemerine attı ve listeyi çıkardı. "Artık uçurumda çalı şmamız gerekiyor. Ama kimseyi rahatsız etmek istemiyoruz." Şerif Yardımcısı Dave sırıtarak şövalyesini kendi tepesinin yanından geçirdi. Jonas hemen şato oyununu yaparak Dave'in güçlerinin sol yanını t amamiyle yardı. Şerif yardımcısının suratındaki tebessüm kayboldu. Şimdi şaşkın şaşkın, bo ş bo ş bakıyordu. "Bunu nasıl basardın?" Jonas, "Kolaylıkla," deyip güldü. Yazı masasından g erileyerek di ğerlerine baktı. " Şunu unutma, Dave: Ben kazanmak için oynarım! Bu eli mde de ğil. Karakterim böyle." Bütün dikkatini Roland'a verirken gülümseme si yayıldı. "Akrebin yerde can çeki şen kıza dedi ği gibi! Beni eline alırken zehirli oldu ğumu biliyordun!" Susan hayvanlara yem verdikten sonra içeri girerek meyve suyu içmek için so ğuk kilere gitti. Her zaman böyle yapardı. Oca ğın önünde duran halasının kendisini seyretti ğinin farkında de ğildi. Cordelia konu şmaya ba şlayınca birden irkildi. Bunun nedeni sadece kadının ansızın konu şmaya ba şlaması de ğildi. Cordelia'nın sesindeki so ğuklukta kızı etkilemi şti. "O çocu ğu tanıyor musun?" içinde meyve suyu olan küçük testi kızın elinden ka ydı. Susan helmen altından tuttu. Portakal suyu ziyan edilemeyecek kadar de ğerliydi. Özellikle yılın bu mevsiminde. Kız döndü ve halasının odun kutusunun y anında durdu ğunu gördü. Cordelia, sombrero'sunu antredeki bir çengele asmı ştı. Ama arkasında hâlâ şalı, ayaklarında da çamurlu botları vardı. Cuchillo'su ü st üste dizilmi ş odunların üzerinde duruyor, kenarından hâlâ sivri kök dalları sarkıyordu. Kadının sesi soğuktu ama gözleri şüpheyle alev alev yanıyordu. Susan'ın kafası birdenbire berrakla ştı, duyguları da iyice güçlendi. Hayır dersen ba şın belaya girer, diye dü şündü. Hatta çocu ğun kim oldu ğunu sorarsan. Onun için de... Kız kayıtsızca, " Đkisini de tanıyorum," diye cevap verdi. "Onlarla zi yafette tanı ştım. Sen de öyle. Beni korkuttun, hala." "O çocuk sana neden selam verdi?" "Ne bileyim ben? Belki de içinden öyle geldi." Cordelia öne do ğru atıldı. Çamurlu botları yüzünden kaydı. Dengesin i buldu ve Susan'ı kollarından yakaladı. Şimdi gözleri öfkesinden alevler saçıyordu. "Benimle küstahça konu şma kız! Bana burun da yapma! Ah, Çok Genç ve Çok Gü zel, Küçük Hanım! Yoksa..." Susan öyle şiddetle geriledi ki, Cordelia sendeledi. E ğer masaya dayanmasaydı yere yuvarlanacaktı. Arkasında mutfa ğın temiz zemininde çamurlu ayak izleri kalmı ştı. Bunlar birer suçlamaya benziyorlardı. Susan, "B ir daha bana böyle söylersen..." diye ba ğırdı. "Seni... Seni tokatlarım! Gerçekten!" Cordelia vah şice gülümserken di şleri ortaya çıktı. "Babanın tek yakın akrabasını tokatlayacaksın, öyle mi? Bu kadar kötü mü davranac aksın?" "Neden olmasın? Sen beni tokatlamıyor musun, hala?" Cordelia'nın gözlerindeki alev biraz sönükle şir gibi oldu. Artık gülümsemiyordu da. "Susan! Ben sana binde bir tokat atıyorum. Bebe kli ğinden beri belki seni altı defa tokatladım. O da eri şebildi ğin her şeyi almaya çalı şman yüzünden. Ocakta içinde su kaynayan kabı bile almaya..." Susan, "Sen son zamanlarda beni dilinle tokatlıyors un," dedi. "Buna katlandım. Ne de aptalmı şım! Ama artık bitti. Beni tokatlamana artık katlanm ayaca ğım. Para kar şılı ğı bir adama yollanacak kadar büyüksem o zaman benim le konu şurken terbiyeli davranman gerekti ği kadar da büyü ğüm demektir." Cordelia kendini savunmak için a ğzını açtı. Kızın öfkesi onu şaşırtmı ştı. Sonra yeğeninin onu çocuklar konusundan zekice uzakla ştırmaya çalı ştı ğını anladı. O çocuk konusundan. "Onunla sadece ziyafette kar şıla ştın, öyle mi, Susan? Yani Dearborn'la." Đçinden ekledi. Kimi kastetti ğimi pekâlâ biliyorsun." Susan, "Onunla kentte kar şıla ştı ğım da oldu," dedi. Bakı şlarını halasından kaçırmıyordu. Ama bunu ba şarmak için çok çaba harcıyordu. Yarı-do ğruları yalanlar izleyecekti. Gecenin alacakaranlı ğı izlemesi gibi. "O üçüyle kentte kar şıla ştım. Tamam mı?" Hayır. Susan endi şeyle Cordelia'nın tatmin olmadı ğını anladı.

Page 199: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

"Susan... o Dearborn denilen çocukla bulu şmadığına yemin eder misin? Babanın adına yemin eder misin?" Susan, bütün o ak şam gezintileri, diye dü şündü. Bütün o bahaneler. Kimsenin bizi görmemesi için aldı ğımız önlemler. Ve her şey ya ğmurlu bir sabah şöyle bir el sallama yüzünden tehlikeye girdi. Her şey. Ama ba şka türlü olaca ğını mı sanıyorduk? O kadar aptalla şmış mıydık? Evet... ve hayır. Gerçek şuydu: Çıldırmı şlardı. Hâlâ da öyleydiler.. Susan babası onun küçük bir yalanını yakaladı ğı zaman adamın yüzünde beliren ifadeyi hatırlayıp duruyordu. Garip, biraz meraklı bir dü şkırıklı ğı ifadesiydi bu. Susan'ın yalanları masumca şeylerdi ama yine de bir dikenin batması gibi babasını yaralamı ştı. Kız sonunda, "Hayır, yemin etmeyece ğim," dedi. "Bunu benden istemeye hakkın yok." Cordelia tiz bir sesle, "Yemin et!" diye haykırdı. El yordamıyla masayı bulup dayandı. Sanki dengesini bulmaya çalı şıyordu. "Yemin et! yemin et! Bu bir çocuk oyunu de ğil! Sen de artık bir çocuk sayılmazsın. Bana yemin et! Hâlâ tertemiz oldu ğuna yemin et!" Susan, "Hayır," diyerek çıkmak için döndü. Kalbi de li gibi çarpıyordu. Ama her şeyi olanca berraklı ğıyla görüyordu. Roland bunun ne oldu ğunu anlardı. Susan her şeyi bir silah şorun gözleriyle görüyordu. Mutfakta uçuruma do ğru bakan bir pencere vardı. Kız camda halasının hayalete benzeye n aksini gördü. Cord Hala yumru ğunu kaldırmı ş ona do ğru geliyordu. Susan dönmeden kadını durdurmak için elini kaldırdı. "Bana el kaldırma! Bana el kaldırma , adi di şi köpek!" Kız camdaki hayaletin gözlerinin şok ve üzüntüyle irile şti ğini farketti. Hayaletin yumru ğu gev şedi, eli yanına dü ştü. Cordelia kırıldı ğını belirten hafif bir sesle, "Susan," dedi. "Bana nasıl böyle bir şey söyleyebiliyorsun? Dilin nasıl böyle kabala ştı? Bana olan saygını ne kaybettirdi?" Susan ona cevap vermeden mutfaktan çıktı. Avluyu ge çerek ahıra gitti. Buraya çocuklu ğundan beri tanıdı ğı kokular yayılmı ştı. At, saman ve kereste kokuları kafasına dolarak zihnindeki o korkunç berraklı ğın kaybolmasını sa ğladı. Susan kendini birdenbire çocukluk yıllarında buldu. Kafa karı şıklı ğının gölgeleri gölgeleri arasında kayboldu. Pylon ba şını çevirip ona baktı ve hafifçe ki şnedi. Susan ba şını atın boynuna dayayarak a ğlamaya ba şladı. Dearborn'la Heath gittikten sonra Şerif Avery, " Đşte!" dedi. "Tam senin söyledi ğin gibi. Bu çocuklar sadece yava ş çalı şıyorlar. Fazla dikkatle." Düzgünce yazılmı ş listeyi yukarı kaldırarak bir dakika inceledi. Son ra da mutlu mutlu gıdaklar gibi güldü. "Ve şuna bak! Ne güzel! Hah! Onların görmelerini istemedi ğimiz şeyleri günler öncesinden alıp götürebiliriz. Gerçek ten." Reynolds, "Onlar aptal," diye homurdandı. Ama yine de onlara saldırmak için kendisine bir şans verilmesini istiyordu. Dearborn meyhanede olanl arın gerçekten geçmi şte kaldı ğını sanıyorsa, diye dü şünüyordu. Artık aptal da de ğil, iyice gerizekâlı sayılır. Şerif Yardımcısı Dave sesini çıkarmadı. Monoklünün a rkasından üzüntüyle şato tahtasına bakıyordu. Jonas beyaz ordusunu altı hızı hareketle mahvetmi şti. Silah şorun güçleri kırmızı tepenin iki yanından sel gibi akmı ş ve bu sel Dave'in bütün umudunu süpürüp götürmü ştü Avery, " Đçimden ıslanmamak için bir şeylere sarınıp bu listeyi Deniz Kıyısı'na götürmek geçiyor," dedi. Hâlâ alay ve sevinçle kâ ğıda bakıyordu. Hayvan ve tahıl çiftliklerinin düzgün bir listesi vardı. Ayrıca bu yerlerde hangi tarihlerde sayım yapılaca ğı da yazılmı ştı. Bu i ş yılın sonuna, hatta daha sonrasına kadar sürecekti. Tanrılar! Jonas, "Neden öyle yapmıyorsun?" diye mırıldanarak aya ğa kalktı. Can acısı yakıcı bir yıldırım gibi baca ğından yukarı çıktı. Dave sordu. "Bir oyun daha, sai Jonas?" Ta şları tahtaya dizmeye ba şlamı ştı. "Ot yiyen bir köpekle oynamayı tercih ederim." Dave 'in boynundan budalalık akan yüzüne do ğru yayılan kırmızılık Jonas'a kinle karı şık bir zevk verdi. Silah şor topallayarak kapıya gitti. Açıp verandaya çıktı. Çi seleme sürekli ya ğmura dönüşmüştü. Hill Soka ğı bo ştu. Yerdeki ıslak ta şlar parlıyordu. Reynolds onu izlemi şti. "Eldred..." Jonas dönmeden, "Git ba şımdan," dedi.

Page 200: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Clay bir an durakladı. Sonra tekrar içeri girerek k apıyı kapattı. Jonas kendi kendine, kahretsin, nen var senin, diye sordu. O iki küçük köpek yavrusunun davranı şları ve yaptıkları liste yüzünden sevinmesi gerekirdi. Avery kadar. Rimer de bu sabah ziyaretin i duydu ğunda şerif gibi sevinecekti. Rimer'e hemen hemen üç gün önce çocukl arın uçuruma gidip canları çıkıncaya kadar sayım yapacaklarını söylememi ş miydi? Evet. O halde neden böyle kararsızdı? Niçin kahrolasıca sinirleri bu kadar ge rilmi şti? Farson'un adamı Latigo'yla hâlâ temas sa ğlanamadı ğı için mi? Reynolds bir gün Dara ğacı Kayası'ndan eli bo ş döndü ğü için mi? Ertesi gün Depape'i yolladı ğı zaman da aynı şey oldu ğu için mi? Herhalde neden bu de ğildi. Latigo mutlaka gelecekti. Hem de yanında kalabalık bir grupla. Ama aslında henüz erk endi. Bunu biliyordu. Hasat'a daha hemen hemen bir ay vardı. Yoksa neden sadece kötü havanın baca ğımı etkilemesi mi? O eski yarayı canlandırıp beni sinirlendirmesi mi? Hayır. Sancı gerçekten kötüydü. Ama daha önce şimdikinden daha şiddetlisi olmu ştu. Dert kafasındaydı. Jonas saça ğın altındaki bir dire ğe yaslanarak kiremitlere çarpan ya ğmur damlalarının sesini dinledi. Şato oyununu dü şünüyordu. Bu oyunda bazen zeki bir oyuncu bir an tepesinin ya nından bakıp sonra hızla geri çekilirdi. Şimdi de ona böyle bir şey oluyormu ş gibi geliyordu. Her şey o kadar yolundaydı ki, burnuna kötü kokular geliyordu. Deli ce bir dü şünceydi bu. Ama yine de her nasılsa hiç delice de ğildi. Jonas, "Benimle şato oyunu mu oynuyorsun bacaksız?" diye mırıldandı. "E ğer öyleyse yakında evinde annenle kalmadı ğım için pi şman olacaksın. Evet, gerçekten." Roland'la Cuthbert uçurumun kenarından Bar K.'ye do ğru gittiler. Bugün sayım yapılamayacaktı. Ba şlangıçta ya ğmura ve kur şuni gökyüzüne ra ğmen Cuthbert hemen hemen eskisi kadar keyiflenmi şti. "Onların halini gördün mü?" dedi gülerek. "Onların halini gördün mü, Roland?.. Yani Will? Đnandılar, öyle de ğil mi? Bütün yemi oldu ğu gibi yuttular?" "Evet." "Bundan sonra ne yapaca ğız? Nasıl bir adım ataca ğız?" Roland bir an bo ş gözlerle arkada şına baktı. Sanki kestirirken birdenbire uyanmı ştı. "Bundan sonra ilk adımı onlar atacaklar. Biz sa yım yapacak ve bekleyece ğiz." Cuthbert'in bütün keyfi kaçtı. Đçinde co şan ve sel gibi akmaya hazır sitemleri kontrol altına almaya çalı ştı. Bu sitemlerin temelinde iki dü şünce vardı: Roland o malum genç hanımın inkâr edilmeyecek güzellikleri nden yararlanmak için görevini ihmal ediyordu. Daha da önemlisi Roland Or ta-Dünya'nın ona çok ihtiyacı oldu ğu sırada aklını yitirmi şti. Ancak Roland hangi görevi ihmal ediyordu? Ve neden Roland'ın hatalı oldu ğunu düşünüyordu? Bunu ona mantı ğı mı söylüyordu? sezgileri mi? Yoksa arkada şını pis pis kıskandı ğı için mi böyle dü şünüyordu. Cuthbert, Jonas'ın Şerif Yardımcısı Dave'in ordusunu nasıl mahvetti ğini hatırladı. Çünkü Dave aceleci davranmı ştı. Ama ya şam bir şato oyunu sayılmazdı... Öyle de ğil mi? Cuthbert bunu bilemiyordu. Ama önsezilerinin onu bir tek konuda yanıltmadı ğından emindi. Roland felakete koşuyordu. Ve tabii hepsi de. Cuthbert, uyan, Roland, diye dü şündü. Lütfen. Çok geç kalmadan uyanmalısın! 3. Şato Oyunu O günü bir hafta süren berbat bir hava izledi. Đnsanların ö ğle yeme ğinden sonra adeta sürünürcesine yataklarına girerek uzun uzun u yumalarına, uyandıkları zaman kendilerini aptal gibi hissetmelerine ve durumu kav rayamamalarına neden olan bir hava. Sürekli ya ğmur elma toplamanın son a şamasını tehlikeli bir hale sokuyordu. (Birkaç ki şinin baca ğı kırıldı. Yedi Mil elma bahçesinde genç bir kadın merdivenin tepesinden dü şerek belkemi ğini kırdı.) Patates tarlalarında çalı şmak zorla ştı. Yapı şkan çamurlara batan arabaları kurtarmak da hemen he men patateslerin toplanması kadar zaman aldı. Ye şil Kalp'teki Hasat Bayramı için hazırlanan süsler sırsıklam oldu ve yerlerinden ind irilmesi gerekti. Gönüllü i şçiler tekrar çalı şmaya ba şlayabilmek için endi şeyle havanın düzelmesini beklediler.

Page 201: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Hava, görevleri sayım yapmak olan delikanlılar için de elveri şsizdi. Ama hiç olmazsa ahırlara giriyor ve hayvanları sayabiliyorl ardı. Bunun fiziksel a şkı keşfeden bir kızla bir delikanlı için uygun bir hava o ldu ğu sanılabilirdi. Ama Susanla Roland bu gri günlerde sadece iki defa bulu ştular. Yaptıkları şeyin tehlikesi neredeyse elle tutulacak bir hal alıyordu . Đki genç birinci sefer Deniz Kıyısı yolundaki terked ilmi ş bir kayıkhanede bulu ştular. Đkinci defa ise Citgo'nun a şağındaki, do ğuya dü şen harap bir binada. Bir zamanlar rafinerinin kafeteryası olan yerde Rol and'ın eyer battaniyesini yere serdiler. Susan delikanlının adını tekrar tekr ar söylerken eski gölgeli odalar ve harap koridorlarda ürken güvercinlerin ka nat sesleri yankılandı. Yerliler, ahmak ıslatan hiçbir zaman dinmeyecek ve incecik'in durgun havaya yayılan gıcırtı gibi sesi bütün Hambry'lileri çıldı rtacak, diye dü şünürlerken adeta boraya benzeyen sert bir rüzgâr okyanustan es meye ba şladı. Ve bütün bulutları uçurdu. Kent bir sabah uyandı ğı zaman gökyüzü mavi çelik gibi ı şıl ısıldı. Güne ş, sabah körfezi altına dönü ştürüyordu, ö ğleden sonraysa beyaz ate şe. O uyu şukluk kaybolmu ştu. Patates tarlalarında arabalar yeni bir canlılıkla ilerlemeye ba şladı. Ye şil Kalp'te kadınlardan olu şan bir ordu Jamie McCann'le Susan Delgado'nun o yılın Hasat Delikanlı sı ve Hasat Kızı Đlan edilecekleri podyumu tekrar çiçeklerle süslemeye ba şladılar. Roland, Cuthbert ve Alain, uçurumun Belediye Ba şkanı'nın evine en yakın olan kısmında yeni bir azimle çalı şmaya ba şladılar. Sa ğrılarına Baronluk i şareti dağlanmı ş olan ve etrafta ko şuşan atları sayıyorlardı. Parlak gökyüzü ve sert rüzgâr onları canlandırıyor, ne şelendiriyordu. Çocuklar üç, belki de dört gün bağırarak, haykırarak, gülerek atlarını dörtnala sürdü ler. O eski dostlukları yenilenmi şti. Yine böyle güne şli ve serin günlerden birinde Eldred Jonas Şerifin Bürosu'ndan çıkıp Ye şil Kalp'e do ğru yürümeye ba şladı. Hem Depape, hem de Reynolds'dan kurtulmu ştu. Đki adamı Dara ğacı Kayası'na gitmi şlerdi. Pek yakında gelmeleri gereken Latigo'nun öncüleriyle bulu şmaya çalı şacaklardı. Jonas'ın planı basitti; pavyonda bir bardak bira içecek ve oradaki hazırlık ları seyredecekti: koyun kızartılacak çukurların kazılmasını, büyük ate ş için odunların dizilmesini, kentin tapması için taç giyecek delikanlıya kızın ç ıkacakları sahneyi çiçeklerle süsleyen kadınları. Ve hava fi şeklerinin nasıl yerle ştirilecekleriyle ilgili tartı şmaları dinleyecekti. Belki bir iki saat dinlenmek i çin uygun bir çiçek-kızı seçerim, diye dü şünüyordu. Meyhanedeki fahi şelerin bakımını tümüyle Roy ve Clay'e bırakıyordu. Ama on yedi ya şında taze bir çiçek-kızı ba şkaydı. Nemli hava sona ererken kalçasındaki sancı da dinmi şti. Artık son bir hafta yaptı ğı gibi canı acıyarak, yalpalayarak yürümüyordu. Sad ece eskisi gibi aksıyordu. Belki açık havada bir iki bira içmek yet erli olacaktı. Ama genç bir kız fikri aklından çıkmıyordu. Genç, duru ciltli, d ik gö ğüslü. Taze. Solukları tatlı kokan. Taze, tatlı dudaklı... "Bay Jonas? Eldred?" Silah şor gülümseyerek bu sözleri söyleyen kimseye döndü. Orada duran kadife tenli, iri gözlü, nemli dudakları aralanmı ş genç bir kız de ğildi. Orta ya şa yakın sıska bir kadındı. Dümdüz gö ğüslü, dümdüz kalçalı, uçuk renkli dudaklarını iyice birbirine bastırmı ş, saçlarını fazla sıkıca geriye do ğru çekmi ş bir kadın. Sadece kadının irile şmiş gözleri Jonas'ın hayaline uyuyordu. Silah şor alayla, yanılmıyorsam birinin kalbini çaldım, diye dü şündü. "Ah, Cordelia," diyerek uzandı, kadının elini avuçl arının arasına aldı. "Bu sabah ne kadar güzelsiniz!" Yanakları biraz kızaran kadın hafifçe gülümsedi. Ve bir an altmı ş de ğil de kırk beşindeymi ş gibi gözüktü. Jonas, oysa o altmı şında de ğil, diye dü şündü. A ğzının etrafındaki çizgiler ve gözlerinin altındaki morluk lar... onlar yeni. Cordelia, "Çok naziksiniz," dedi. "Ama ben gerçe ği biliyorum. Do ğru dürüst uyuyamıyorum. Ve benim ça ğımda bir kadın uyuyamazsa çabucak ya şlanır." Jonas, "Uyuyamadı ğınıza üzüldüm," diye cevap verdi. "Ama artık hava d üzeldi ğine göre belki..." "Bunun havayla ilgisi yok. Sizinle konu şabilir miyim, Eldred? Çok dü şündüm çok. Sonunda ancak sizin fikrinizi sormaya cesaret edebi lece ğimi anladım." Jonas'ın tebessümü yayıldı. Kadının elini kolundan geçirdi ve avucunu onun parmaklarının üzerine koydu. Cordelia artık iyice k ızarmı ştı, yanakları alev

Page 202: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

alevdi. Kan beynine çıkan kadın saatlerce konu şabilirdi. Ve Jonas'a Cordelia'nın her sözü ilginç olacakmı ş gibi geliyordu. Belirli bir ya ş ve karakterde olan kadınların dillerinin çözülmesi açısından çay şaraptan daha etkiliydi. Jonas bira ve belki de bir çiçek-kızıyla ilgili planından hiç dü şünmeden vazgeçti. Sai Delgado'yu Ye şil Kalp pavyonunun güne şli bir kö şesine oturttu. (Burası Susan'la Roland'ın o çok iyi bildikleri kızıl kayaya yakındı.) Büyük bir demlik çay söyledi. Past a da. Çayla pastayı beklerken Hasat Bayramı hazırlıklarını seyrettiler. Güne şin aydınlattı ğı parkta çekiç ve testere gürültüleri, ba ğırı şmalar ve kahkahalar yankılanıyordu. Cordelia, "Bütün bayram günleri ho ş oluyor," dedi. "Ama Hasat Bayramı'nda hepimiz çocukla şıyoruz. Öyle de ğil mi?" O ça ğda bile kendini bir çocuk gibi hissetmeyen Jonas, " Evet, gerçekten öyle," diye cevap verdi. "Yine de en çok ho şuma giden o büyük ate ş." Cordelia parkın bir kö şesine sahneye çaprazlama gelecek biçimde yı ğılan odun ve tahtalara bakıyordu. Yı ğın giderek tahtadan bir çadıra benziyordu. "Kentlilerin doldur ulmu ş korkuluklarını getirip ate şe atmalarına bayılıyorum. Barbarca belki. Ama yine de her zaman ho ş bir biçimde ürpermeme neden oluyor." Jonas, "Evet," dedi. Sonra da içinden ekledi. Acaba bu Hasat gecesinde ate şe atılan korkuluklardan üçünün domuz eti gibi kokaca ğını ve cadılar gibi haykıracaklarını bilseydi ne yapardı? Şansım yardım ederse en fazla o açık mavi gözlü piç çı ğlıklar atacak! Çay ve pastalar geldi. Jonas onlara servis yapmak i çin e ğilen kızın dolgun göğsüne bakmadı bile. Artık gözü ilginç sai Delgado'da ydı. Kadın sinirli sinirli kımıldanıyordu. Yüzünde garip, çaresizce bir ifade vardı. Garson kız uzakla ştıktan sonra Jonas fincanlara çay doldurdu. Demli ği tekrar üç ayaklı tepsisinin üzerine yerle ştirdi. Sonra kadının elini avucuyla örttü. En içten sesiyle, " Şimdi, Cordelia," dedi. "Sizi üzen bir şey oldu ğunu görüyorum. Şunu açıklayın. Dostunuz Eldred'e açılın." Kadın dudaklarını o kadar sıkıca birbirine bastırdı ki, kayboldular sanki. Ama bu bile Cordelia'nın titremesine engel olamadı. Göz leri ya şlarla doldu. Sonra yaşlar akmaya ba şladı. Jonas bir peçeteyi aldı. Masanın üzerinden e ğilerek Cordelia'nın gözya şlarını sildi. Silah şor şefkatle, "Anlatın," dedi. "Anlataca ğım. Olanları birine anlatamazsam çıldıraca ğım. Ama bana söz vermelisiniz, Eldred." "Tabii, hayatım." Bu zararsız sözcük yüzünden bile Cordelia kıpkırmızı kesildi. Silah şor kadının elini sıktı. " Đstedi ğiniz her sözü verir, her şeyi yaparım." "Ama bu söylediklerimi Half'a anlatmayın. O örümce ğe benzeyen i ğrenç Kâtibe de. Ama özellikle Belediye Ba şkanı'na. E ğer şüphelerimde haklıysam ve Hart da bunu öğrenirse, kızı batıya gönderebilir." Cordelia sanki gerçe ği ilk kez kavramı ş gibi inledi. " Đkimizi de gönderebilir." Jonas hâlâ anlayı şlı bir tavırla gülümsüyordu. "Belediye Ba şkanı Thorin'e bir tek kelime bile söylemeyece ğim. Kimba Rimer'e de öyle. Söz veriyorum." Silah şora bir an kadın kendisine açılmayacakmı ş gibi geldi... Ya da belki de açılamayacaktı. Sonra Cordelia bir kuma şın yırtılmasını andıran alçak bir sesle soluk solu ğa bir tek kelime söyledi. "Dearborn." Kadın Jonas'ın aklından çıkmayan bu adı söyler söyl emez adamın kalbi hop etti. Hâlâ gülümsüyordu ama dayanamayarak kadının elini şiddetle sıktı. Cordelia yüzünü buru şturdu. Jonas, "Affedersiniz," diye mırıldandı. "Sadece ben i biraz şaşırttınız. Dearborn... oldukça nazik bir delikanlı... Ama acab a tümüyle güvenilecek birimi?" "Korkarım o benim Susan'ımla beraber oldu." Bu sefe r de Cordelia adamın elini sıktı. Jonas buna aldırmadı. Hatta kadının bu harek etini pek farketmedi bile. Hâlâ gülümsüyor, ne kadar şaşırdı ğının belli olmadı ğını umuyordu. "Korkarım o çocuk ye ğenimle beraber oldu. Yani bir erkekle bir kadın gib i? Ah, ne feci bir şey bu!" Cordelia sessiz bir acılıkla a ğlıyor, onları farkedip etmediklerini anlamak için arada sırada etrafa çabucak bir göz atıyordu. Bir k uş gibi. Jonas çakal ve vah şi köpeklerin i ğrenç kokulu yemeklerinden ba şlarını kaldırarak aynı şekilde

Page 203: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

etraflarına baktıklarını görmü ştü. Kadının mümkün oldu ğu kadar içini dökmesine izin verdi. Onun sakinle şmesini istiyordu. Anla şılmayan lafların ona bir yararı olmazdı. Jonas, Cordelia'nın gözya şlarının azalmaya ba şladı ğını farkedince ona çay dolu bir fincanı uzattı. " Şunu için." "Evet. Te şekkür ederim." Çay, hâlâ buharları tütecek kadar sı caktı. Ama Cordelia açgözlü bir çabuklukla içti. Jonas, o ihtiyar bo ğazı tenekeyle astarlanmı ş olmalı, diye dü şündü. Kadın sonra fincanı masaya bıraktı. Silah şor fincanı tekrar doldururken kadın kırmalı punuelo'suyla gözy aşlarını adeta öfkeyle sildi. "O çocuktan ho şlanmıyorum," dedi. "Ondan ho şlanmıyorum. Ona güvenmiyorum. O üçüne de. Đç-Dünya'ya özgü züppece selamlarından, küstahça bak ı şlarından ve acayip konu şma tarzlarında nefret ediyorum! En nefret etti ğimse o Dearborn! Ama aralarında bir şeyler olduysa... ve korkarım ben bundan eminim... a sıl suçlu kız. Öyle de ğil mi? Ne de olsa hayvanca dürtülere bir kadının ka r şı koyması gerekir." Jonas masanın üzerinden e ğilerek kadına dostluk ve anlayı şla baktı. "Bana her şeyi anlatın, Cordelia." Cordelia da anlattı. Rhea, cam kürenin her şeyine bayılıyordu. Ama en bayıldı ğı kürenin her zaman ona insanları en i ğrenç hallerinde göstermesiydi. Kürenin pembe derinl iklerinde hiçbir zaman bir çocu ğun oyun sırasında dü şen arkada şını teselli etti ğini görmüyordu. Ya da yorgun bir kocanın ba şını e şinin dizine dayadı ğını. Veya yaşlıların günün sonunda birlikte yemek yediklerini. B öyle şeylerin Rhea gibi küreyi de ilgilendirmedi ği anla şılıyordu. Büyücü onun yerine yakın akrabalar arasındaki cinse l ili şkileri, çocuklarını döven anneleri, karılarına dayak atan kocaları seyr ediyordu. Bir grup çocu ğun kentin batısına do ğru gittiklerini de gördü. Çocuklar bir kemi ğin yardımıyla köpekleri yanlarına çekiyor ve e ğlence olsun diye hayvanların kuyruklarını kesiyorlardı. (Rhea sekiz ya şlarındaki bu kabadayı çocukların kendilerine "Büyük Tabut Avcıları" dediklerini duysaydı herhalde çok e ğlenirdi.) Ya şlı cadı hırsızlıklara ve en a şağı bir cinayete de tanık oldu. Bir serseri önemsiz b ir tartı şma yüzünden arkada şını saman tırmı ğıyla öldürdü. Olay o ilk ya ğmurlu gece oldu. Ceset hâlâ Büyük Batı Yolu'nun kenarındaki he ndekte çürüyordu. Üzeri bir tabaka saman ve otlarla örtülmü ştü. Belki ölü sonbahar fırtınaları bir yılı daha sona erdirmek için esmeye ba şlamadan önce bulunurdu. Belki de bulunmazdı. Rhea, Cordelia Delgado'yla o sert Silah şor Jonas'ın Ye şil Kalp'te dı şardaki masalardan birinde oturduklarını gördü. Bir şeylerden söz ediyorlardı... Ama Cordelia gerçe ği bilmiyor, öyle de ğil mi, diye dü şündü cadı. Şey, tabii bilmiyor! Ama o kızkurusunun bir di şi köpe ğinkine benzeyen gözlerindeki ifadeyi görebiliyorum. Jonas'a â şık. Yüzü pespembe. Đnsanları arkadan vuran ba şarısız bir silah şor yüzünden kanı tutu şmuş. Bu çok komik! Evet, gerçekten. Arada sırada onları gözetlemem iyi olacak. Herhalde beni çok e ğlendirecek. Cam küre Rhea'ya, Cordelia'yla Jonas'ı gösterdikten sonra yine bulanıkla ştı. Cadı küreyi kilidinde göz resmi olan kutusuna kaldı rdı. Cordelia'yı kürede görmek ihtiyar cadıya kadının o sürtük ye ğeniyle henüz i şinin tamamlanmamı ş oldu ğunu hatırlattı. Rhea'nın bunu bitirmemi ş olmasının garip ama anla şılır bir yanı vardı. Genç kızın icabına nasıl bakabilece ğini anlar anlamaz duyguları sakinle şmiş, kafası berrakla şmıştı. Ve kürede yeniden hayaller belirmi şti. Rhea onlara daldı ğı için Susan Delgado'nun hayatta oldu ğunu bile unutmu ştu. Geçici olarak. Ama büyücü şimdi planını anımsamı ştı. Güvercinlerin arasına kediyi salıverecekti. Kedi deyince de... "Musty? Heey, Musty, nerdesin?" Kedi odun yı ğınının arasından sürünerek çıktı. Pis ve lo ş kulübede gözleri ı şıldıyordu. (Hava düzelince Rhea kepenkleri kapatmı ştı.) Musty çatal kuyru ğunu sallıyordu. Sonra cadının kuca ğına sıçradı. Rhea e ğilerek onu yalamaya ba şladı. "Sana bir i ş verece ğim." Musty'nin postunun sihirli tadı cadının a ğzı ve bo ğazına yayıldı. Musty hırlayarak sırtını kamburla ştırdı. Altı bacaklı de ği şim geçirmi ş bir kedi için ya şam çok güzeldi.

Page 204: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Jonas mümkün oldu ğu kadar çabuk Cordelia'yı ba şından savdı. Ama istedi ği kadar da çabuk de ğil. Çünkü sıska kızkurusuyla dostlu ğunun bozulmasını istemiyordu. Cordelia ilerde i şine yarayabilirdi. Silah şor sonunda Cordelia'nın a ğzının kenarını öptü. Kadın öylesine kıpkırmızı kesildi ki , Jonas onun birdenbire cinnet geçirmesinden korktu. Sonra kadına onu bu ka dar endi şelendiren olayı inceleyece ğini söyledi. Cordelia tela şlandı. "Ama el altından." Onu evine do ğru götüren silah şor, "Evet," dedi. "Tabii el altından. Ayrıca ben çok sıkı a ğızlı bir adamımdır." Cordelia'nın kesinlikle emin o lmadıkça rahat etmeyece ğini, edemeyece ğini biliyordu. Ama Jonas aslında kadınınkinin bo ş bir endi şe oldu ğunu dü şünüyordu. Yeniyetme gençler her şeyi dramatize etmekten hoşlanırlardı. Öyle de ğil mi? Ve o genç kız halasının bir şeyden endi şelendi ğini farketti ğinde kadının korkularını giderece ği yerde daha da şiddetlendirebilirdi. Bunu Cordelia'ya da söyledi. Kadın bahçesini yoldan ayıran beyaz parmaklı ğın önünde durdu. Yüzünde çok rahatladı ğını belirten bir ifade vardı. Jonas, sırtı sert bir fırçayla ka şınan bir katıra benziyor, diye dü şündü. Cordelia, "Ah," dedi. "Bu hiç aklıma gelmedi... Ama böyle olabilir de ğil mi?" Jonas, 'Tabii olabilir," diye cevap verdi. "Ama ben durumu yine de büyük bir dikkatle inceleyece ğim. Korkulu rüya görmektense uyanık kalmak daha iyi dir." Yine kadının a ğzının kenarına bir öpücük kondurdu. "Ve Deniz Kıyıs ı'ndakilere hiçbir şey söylemeyece ğiz. Bir imada bile bulunmayaca ğız." "Te şekkür ederim, Eldred. Ah, çok te şekkür ederim!" Cordelia tela şla eve girmeden önce silah şora sarıldı. Adamın gömle ğinin önüne dokunan gö ğüsleri küçücük birer ta ş parçası gibiydi. "Belki bu gece rahatça uyuyabilir im." Jonas kendi kendine, sen uyuyabilirsin, dedi. Ama a caba ben uyuyabilecek miyim? Atını bıraktı ğı Hookey'nin ahırına do ğru gitti. Ba şını önüne e ğmiş, ellerini arkasından kavu şturmu ştu. Yolun kar şı tarafında bir grup çocuk ko şuyordu. Đçlerinden ikisi uçları kanlı köpek kuyruklarını sal lıyorlardı. Çocuklardan biri kar şıdan Jonas'a küstahça, "Tabut Avcıları!" diye ba ğırdı. "Biz de sizin gibi Büyük Tabut Avcıları'yız!" Jonas tabancasını çekerek onlara ni şan aldı. Bunu öylesine hızlı yaptı ki, dehşete kapılan çocuklar bir an onu oldu ğu gibi gördüler: Dudakları gerilip di şleri ortaya çıkmı ştı, gözleri ate ş saçıyordu. Đnsan elbisesi giymi ş, beyaz tüylü bir kurta benziyordu. Jonas, "Defolun küçük piçler," diye homurdandı. "Yo ksa sizi ayakkabılarınızdan uçururum ve babalarınız da buna sevinir! Haydi!" Çocuklar bir an donmu ş gibi durdular. Sonra da ulur gibi ba ğırarak kaçtılar. Đçlerinden biri ganimeti geride bıraktı. Köpek kuyru ğu kanlı bir yelpaze gibi tahta kaldırımda duruyordu. Jonas onu görünce yüzün ü buru şturdu. Tabancasını kılıfına sokarak ellerini yine arkasında kavu şturdu. Tekrar yürümeye ba şladı. Bu haliyle tanrılarının nasıl varlıklar olduklarını dü şünen bir vaize benziyordu. Tanrıların adına! Bana ne oluyor? O küçük yaramazla ra neden silah çektim? Tabii sıkıntılıyım. Endi şeliyim de. Evet gerçekten endi şeliyim. O dümdüz gö ğüslü kart kızkurusu ku şkularıyla beni fena halde sarstı. Ama Thorin yüzünden de ğildi kaygısı. Dearborn Hasat Bayramı'nda ö ğle zamanı kent alanında kızla sevi şsin isterse! Bana vızgelir! Ama bu olay Dearborn'un beni ba şka konularda aldatmı ş olabilece ğini gösteriyor. Bir keresinde bana usulca arkamdan sokuldu. Onun bi r daha böyle yapmasına izin vermeyece ğime yemin ettim. Ama e ğer kızla ili şki kurduysa, yine aynı şeyi yapmı ş sayılır. Öyle de ğil mi? Hu... Buralarda dedikleri gibi! Hıı. O çocuk, Beled iye Ba şkanı'nın metres adayıyla bir maceraya atılacak kadar küstah ve izin i belli etmeyecek kadar da sinsiyse, o zaman Đç-Dünya'dan gelen delikanlılarla ilgili fikrim yanl ı ş demektir. Ben onların iki elleri ve bir kandille bi le arka deliklerini bulamayacak piçler olduklarını sanıyordum. Clay ne demi şti? "Bir keresinde onları önemsemedik. Ve rezil old uk. Bunun tekrar olmasını istemiyorum." Tekrar oldu mu? Dearborn ve arkada şları durumu nereye kadar ö ğrendiler? Ve bunu kimlere açıkladılar? Dearborn, Belediye Ba şkanı'nın seçti ği kızla ili şki kurmayı

Page 205: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

başardı ğına göre... Eldred Jonas'ı böyle önemli bir konuda aldatabildi ğine göre... herkesi kandırabildi ğine göre. Brian Hookey, " Đyi günler, sai Jonas," dedi. A ğzı kulaklarına varıyordu. Nalbantlara özgü o geni ş gö ğsüne dü şen sombrero'su ezilmi şti. Silah şorun önünde neredeyse yere kapanacaktı. "Taze graf içer misiniz , sai? Yeni ezilmi ş..." Jonas sert sert, "Benim bütün istedi ğim atım," dedi. "Çabuk onu getir ve bu vak vaklamayı da kes." "Peki. Bu emrini hemen yerine getirece ğim. Te şekkür ederim, sai." Hookey silah şorun iste ğini yerine getirmek için ko şarken bir ara sırıtarak omzunun üzerinden sinirli sinirli geriye baktı. Jonas'ın ke ndisini oracıkta vuruvermesinden korkuyordu. Jonas on dakika sonra Büyük Yol'da batıya do ğru gidiyordu. Gülünç ama güçlü bir iste ğe kapılmı ştı. Atını mahmuzlayarak dörtnala Ko şturmak ve bütün bu ahmaklıkları geride bırakmak istiyordu: Saçları a ğarmı ş keçi-çocuk Thorin, tüm yeniyetmeier gibi beceriksizce sevi şen Roland ve Susan. Elleri hızlı, kafaları ağır Roy ve Clay. Rimer ve hırsı. Cordelia Delgado'nu n ikisiyle ilgili i ğrenç hayalleri. Herhalde kadın onları a ğaçlıklı kuytu bir yerde ba ş ba şa görüyordu. Jonas ona şiir okurken, kadın da adamın ba şına takması için çiçeklerden bir taç yapıyordu. Jonas daha önce de sezgileri ona bir şeyler fısıldadı ğı zaman atına atlayıp uzakla şmıştı. Ama bu sefer kaçması imkânsızdı. O piçlerden in tikam almaya yemin etmi şti. Ba şkalarına etti ği pek çok yemini bozmu ştu. Ama kendisine verdi ği sözden asla dönmemi şti. Ayrıca John Farson'u da dü şünmesi gerekiyordu. Đyi Adam'la kar şılıklı hiç konu şmamıştı. (Hiçbir zaman konu şmayı da istememi şti. Farson'un kaprisli, tehlikeli bir deli oldu ğu söyleniyordu.) Ama George Latigo'yla i ş yapmı ştı. Herhalde yakında oraya gelecek olan Farson'un adaml arının ba şında yine Latigo olacaktı. Zaten Büyük Tabut Avcıları'nı da Latigo t utmuştu. Üstelik bolca avans vermi şti. (Jonas parayı henüz Depape ve Reynolds'la payla şmamıştı.) Latigo, Birlik'in en önemli kuvvetleri Shaved Da ğları'nda ya da onların yakınında ortadan kalktı ğı takdirde daha fazla sava ş ganimeti verece ğini de söylemi şti. Latigo gerçekten önemli biriydi. Ama pe şinden gelen adam kadar da de ğil. Ayrıca riske atılmadan hiçbir önemli ödül elde edilemezdi. Atları, öküzleri, taze sebze dolu arabaları, petrolü ve küreyi -özellikle büyücü küresini- teslim edebilirlerse her şey yolunda gidecekti. Ama bunu yapamazlarsa Farson' la yardımcılarının her gece oynadıkları polo oyunların da top yerine onların kafalarını kullanacaklardı. Bu olabilirdi. Jonas da biliyordu bunu. Đlerde bir gün böyle bir şeyin olaca ğı kesindi. Ama Jonas'ın kafası sonunda gövdesinden ayrıldı ğı zaman buna Dearborn ve arkada şları gibi sümüklüler neden olmayacaktı. Kimin soyundan gelmi ş olurlarsa olsunlar. Ama bu çocuk Thorin'in sonbahar e ğlencesiyle bir maceraya atıldıysa ...ve böyle bir sırrı saklamayı ba şardıysa... kim bilir ba şka neler saklıyor? Belki de benimle şato oyunu oynuyor?" Eğer öyleyse bu oyunu fazla sürdüremeyecek. Genç Baya n Dearborn tepesinin yanından burnunu gösterdi ği an, ben orada olaca ğım. Ve bir kur şunda burnunu götürece ğim. Şu anda soru şuydu: Önce nereye gidecekti? Bar K.'ye gidip fazla ihmal etti ği o i şi yapmalı ve çocukların kaldıkları yeri mi aramalıy dı? Bunu yapabilirdi. Herhalde üç delikanlı uçurumda Baronluk'un atlarını sayıyorlardı şu anda. Üçü de. Ama Jonas atlar yüzünden kafasından olmazdı. Öy le de ğil mi? Hayır, Đyi Adam için atlar küçük ek bir e ğlenceydi. Jonas onun yerine atını Citgo'ya do ğru sürdü. Silah şor önce tankerleri kontrol etti. Eskisi gibiydiler. Olmaları gerekti ği gibi. Düzgün sıralar halinde dizilmi şlerdi. Zamanı gelince yeni tekerlekleriyle ilerlemeye hazırdılar. Yeni kamuflaj sayesinde gözü kmüyorlardı da. Onları örten çam dallarından bazılarının uçları sararmaya ba şlamı ştı. Ama son ya ğmurlar taze kalmalarını sa ğlamı ştı. Görebildi ği kadarıyla kimse dalları yerinden oynatmamı ştı. Jonas sonra tepeye tırmandı. Borunun yanından yürüy or ve dinlenmek için gitgide daha sık duraklıyordu. Yamaçla petrol alanı arasınd aki çürümü ş kapıya eri şti ği sırada sakat baca ğı iyice sancımaya ba şlamı ştı. Kapıyı inceledi ve en üst

Page 206: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

tahtadaki lekeleri görünce ka şları çatıldı. Belki de biri kapıyı açmaya kalkı şırsa mente şelerinden çıkıp devrilece ğini dü şünmüş, kapının üzerinden aşmaya karar vermi şti. Silah şor ondan sonraki saati kulelerinin etrafında dola şarak geçirdi. Özellikle hâlâ çalı şan kuyuları inceliyor, bir iz bulmaya çalı şıyordu. Bir hayli iz buldu ama kimlere alt oldu ğunu anlamak imkânsızdı. Özellikle bir hafta ya ğmur yağdıktan sonra. Đç-Dünya'dan çocuklar buraya gelmi ş olabilirlerdi. Kentten o pis çocuklar da öyle. Belki Arthur Eld ve şövalyeleri de buraya gelmi şlerdi. Kesin bir karar verememek silah şoru sinirlendirdi. Şato oyun tahtası dı şında bu tür belirsizliklere her zaman kızardı. Geldi ği yoldan geri döndü. Yamaçtan atının bulundu ğu yere inecek ve kente dönecekti. Baca ğı fena halde sancıyordu. Acıyı yatı ştırmak için sert bir içkiye ihtiyacı vardı. Bar K.'deki yatakhaneye ba şka gün gidecekti artık. Silah şor kapıyla aradaki uzaklı ğın yarısına geldi ği sırada Citgo'yu Büyük Yol'a bağlayan ot bürümü ş patikayı gördü. O dar yolda hiçbir şey bulamayacaktı. Ama buraya kadar gelmi şti, onun için de bu i şi tamamlaması iyi olacaktı. Đşi tamamlamaya bo şver. içkiye ihtiyacım var. Ama bazen e ğitiminin iste ğini yendi ğine tanık olan sadece Roland de ğildi. Jonas içini çekerek baca ğını ovu şturdu. Sonra da araba tekerleklerinin çift çukurlar açtı ğı ot bürümü ş yola ula ştı. Ve orada bir şey gördü. Eski patikanın Büyük Yol'la birle şti ği yerde, ot dolu bir hendekteydi. Jonas önce yaban otlarının arasındaki düzgün beyaz şeyi farketti. Onun bir ta ş oldu ğunu sandı. Sonra bir gözçukuru olabilecek siyah yuv arla ğın farkına vardı. Öyleyse bu ta ş de ğil bir kafatasıydı. Jonas homurdanarak diz çöktü ve kafatasını çıkardı. Arkasında kuyular gıcırdayıp gümbürdüyordu. Buldu ğu şeyin bir ekinkargasına ait oldu ğunu anladı. Bunu daha önce de görmü ştü. Kahretsin kentte kurukafayı görmeyen mi kalmı ştı? Bu, o gösteri ş meraklısı Arthur Heath'e aitti. Ve bütün gösteri ş meraklıları gibi bazı şeylerden yararlanması gerekiyordu. Bundan "nöbetçi" diye söz ediyor, bazen kurukafayı eyer ka şına takıyordu. Öyle değil mi? Bazen de bir zincirle boynuna. Evet o gece m eyhanede de boynunda bu kurukafa vardı ve... Silah şor ku şun kafasını parmaklarının arasında çevirdi. Đçinde bir şey fıkırdadı. Jonas kurukafayı e ğerek avucuna do ğru tutup salladı. Avucuna altın zincirin bir parçası dü ştü. Evet, çocuk bunu boynuna zincirle takıyordu. He r nasılsa zincir kopmu ş ve kurukafa da hende ğe dü şmüştü. Heath onu aramak zahmetine girmemi şti. Birinin onu bulabilece ği aklına bile gelmemi şti herhalde. Çocuklar dikkatsiz oluyorlardı. Büyüyüp tam bir erk ek olmayı ba şarmaları, daha önce ölüp gitmemeleri şaşılacak bir şeydi. Jonas orada diz çökmü ş ku ş kafasını incelerken yüzünde sakin bir ifade vardı. Ama dümdüz, çizgisiz alnının gerisinde beyni müthi ş bir öfkeyle kaynıyordu. Şimdiye dek hiç bu kadar kızmamı ştı belki de. Evet, o çocuklar buraya gelmi şler. Bunu bana dün söyleselerdi gülüp geçerdim. Onların tankerleri gördüklerini de kabul etmek zorundayım. Kamuflaj olsun olmasın. Bu kurukafayı bulmasaydım hiç emin olamazdım. Onlarla i şim bitti ği zaman gözçukurları seninkiler kadar bo ş olacak, ekinkargası hazretleri! Onların gözlerini ben oyaca ğım! Kurukafayı tam fırlatıp atacakken fikrini de ği ştirdi. Belki i şe yarardı. Bir elinde ku ş kafası atını bıraktı ğı yere do ğru gitti. Coral Thorin anayoldan Yolcuların Dinlenme Yeri'ne doğru iniyordu. Beyni zonkluyor, kalbi titriyordu. Kalkalı sadece bir saa t olmu ştu. Ama gece içkiyi fazla kaçırdı ğı için ona uyandı ğından beri bir gün geçmi ş gibi geliyordu. Son zamanlarda çok içiyordu, kendisi de bunun farkınday dı. Artık hemen hemen her gece içmeye ba şlamı ştı. Ama dikkatli davranıyor, ba şkalarının görebilecekleri yerlerde bir iki kadeh içiyordu. Hem de hafif içkil er. O ana dek kimsenin bu durumdan şüphe etti ğini sanmıyordu. Kimse ku şkulanmadı ğı sürece içmeye devam edebilirim, diye dü şünüyordu. Yoksa o gerizekâlı a ğabeyime nasıl dayanabilirim? Budalalarla dolu bu kente? Ve tabii Atçılar Derne ği üyelerinin hepsinin ve büyük toprak sahiplerinin yarısının vatan haini oldukları nı bilmeye? "Birlik'in canı cehenneme," diye fısıldadı. "Eldeki bir ku ş hepsinden iyidir."

Page 207: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Ama elimde gerçekten bir ku ş var mı? Herhangi birimizin? Farson verdi ği sözleri tutacak mı? Latigo adlı adamın verdi ği ve e şsiz Kimba Rimer'imizin açıkladı ğı sözleri? Bu konuda ku şkulara kapılıyordu. Despotların verdikleri sözleri unutmak gibi bir âdetleri vardı. Elindeki ku ş da parmaklarını gagalar, avucuna pisler, sonra da uçup giderdi. Ama tabii artık bunun da öne mi yoktu. O yolunu seçmi şti. Zaten insanlar her zaman içmeyi, kumar oynamayı ve sevi şmeyi istiyorlardı. Kimin kar şısında e ğildikleri ya da vergilerin kimin adına toplandı ğı önemsizdi. Ama vicdan denilen o ya şlı iblis fısıldamaya ba şladı ğı zaman birkaç kadeh onu susturmana yardımcı oluyordu. Coral, Craven'in Cenaze Evi'nin önünde durarak yolu n yukarsına do ğru baktı. Çocuklar yüksek merdivenlere çıkmı ş gülüyor, direklerin tepelerine ve saçaklara kâğıt fenerler asıyorlardı. Bu parlak renkli fenerler Hasat Bayramı gecesinde yakılacaktı. Böylece Hambry'nin ana-caddesi yumu şak ı şıkların yüzlerce tonuyla dolacaktı. Coral bir an kendi çocuklu ğuna döndü. Hayran hayran renkli kâ ğıt fenerlere bakıyor, ba ğrı şmaları ve havai fi şeklerin gürültüsünü, Ye şil Kalp'ten gelen dans müzi ğini dinliyordu, Babası elinden tutmu ştu... Öbür tarafında duran Hart'ın elini de. Bu anıya göre a ğabeysi ilk uzun pantolonuyla gururlanıyordu. Geçmişe özlem kadını aldı götürdü; önce tatlıydı, sonra a cıla ştı. O çocuk büyüyüp soluk suratlı, bir meyhane ve genelevi olan bir kadına dönü şmüştü. (Tabii bu kadının uçurumun yakınında çok geni ş toprakları da vardı.) Son zamanlarda â şık olarak kendisine a ğabeyinin kâtibini bulabilmi şti. Her sabah uyandı ğı zaman tek amacı mümkün oldu ğu kadar çabucak bir tek atmaktı. Bütün bunlar nasıl olmu ştu? O küçük çocu ğun sonunda gözlerini kullandı ğı bu kadın halini alaca ğı hiç aklına gelmezdi. Coral kendi kendine, nerde hata yaptım, diye sordu. Sonra da güldü. Ah, Tanrım, yoldan çıkan bu günahkâr-çocuk nerde hata yaptı? Şimdi "Haleluya!" diyebilir misin? Bir yıl önce kentten geçen gezginci vaiz kad ını öyle güzel taklit etmi şti ki, tekrar güldü. (Vaiz kadının adı Sylvia Pittston 'du.) Coral hana do ğru daha keyifli bir" tavırla yürümeye ba şladı. Sheemie dı şarda, geri kalan ipek çiçekleriyle me şguldü. Coral'a el sallayarak, "Günaydın," diye seslendi. Kadın da elini kaldırara k ona kar şılık verdi, bir şeyler söyledi. Sheemie iyi bir çocuktu. Coral onun yerine ba şka birini kolaylıkla bulabilirdi ama Depape delikanlıyı öldür medi ği için memnundu... herhalde. Meyhane hemen hemen bo ştu ama içersi çok aydınlıktı. Bütün gaz lambaları yakılmı ştı. Salon temizdi de. Herhalde Sheemie tükürük hokk alarını bo şaltmı ştı. Coral gerisini barın arkasında duran tombul kadının yaptı ğını tahmin etti. Makyaj kadının yanaklarının soluklu ğu, gözlerinin çukura kaçmı ş oldu ğunu ve boynunun kırı şmaya ba şladı ğını örtemiyordu. (Coral kadınların boyunlarındaki kertenkeleninkine benzeyen deriyi gördü ğü zaman için için ürperirdi.) Bara bakan Ko şucu Pettie'ydi. Kolay Av'ın sert bakı şları altında, Stanley gelip onu kovuncaya kadar bu i şi sürdürecekti. Pettie, Coral'a açık açık bir şey söylememi ş ama isteklerini yine de belli etmeyi ba şarmı ştı. Kadının fahi şelik günleri hemen hemen sona eriyordu. Pettie de barda çalı şmayı çok istiyordu. Coral barda çalı şan kadınlar oldu ğunu biliyordu. Bu ilk olmayacaktı. Pass o'the River'daki Orman A ğaçları'nda kadın barmen vardı. Sahilden yukarda Tav ares'teki Glencove'da da öyle. Ama oradaki kadın barmen çiçek ten ölmü ştü. Pettie, Stanley Ruiz'in ondan on be ş ya ş genç ve çok daha sa ğlıklı oldu ğu gerçe ğini görmeye yana şmıyordu. Pettie ko şmak yerinde yoksullar mezarlı ğında çürürken Stanley, Kolay Av'ın altında içki servisi yapmayı sürdürecek ti. Pettie, " Đyi ak şamlar, sai Thorin," dedi. Ve daha Coral a ğzını açamadan barın üzerine bir küçük kadeh koyarak viski doldurdu. Cor al içkiye sıkıntıyla baktı. Acaba hepsi de gerçe ği biliyor mu, diye dü şündü. Sonra da söylendi. "Onu istemiyorum. Eld adına, ned en isteyeyim? Güne ş daha batmadı bile. Babanın adına, o viskiyi şi şeye geri koy! Sonra da defolup git! Zaten saat be şte kimlere servis yaptı ğını sanıyorsun? Hayaletlere mi?" Pettie'nin suratı asıldı, yüzündeki boyalar çatlamı ş gibi oldu. Barın altından bir huni alarak şi şenin a ğzına soktu ve viskiyi "tekrar şi şeye koydu. Đçkinin birazı huniye ra ğmen tezgâha döküldü. Pettie'nin tombul elleri titri yordu. Yüzükleri yoktu. (Pettie yüzüklerini yiyecek alabil mek için yolun kar şısındaki

Page 208: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

dükkâna rehin vermi şti.) "Özür dilerim, sai! Gerçekten. Ben sadece dü şündüm ki..." Coral, "Ne dü şündüğün umurumda de ğil," diyerek akları kızarmı ş gözleriyle Sheb'e baktı. Adam piyanonun önündeki taburesinde oturmu ş, eski bir nota defterini karı ştırırken şimdi duraklamı ştı. A ğzı bir karı ş açık bara bakıyordu. "Ya sen neye bakıyorsun, kurba ğa?" "Hiçbir şeye, sai Thorin. Ben..." "Öyleyse bunu gidip ba şka bir yerde yap. Bu domuzu da birlikte götür. Nede n onunla yatmıyorsun? Bu domuzun cildine iyi gelir. H atta belki senin cildine de." "Ben..." "Defol! Sa ğır mısın? ikiniz de gidin!" Pettie'yle Sheb yukarda ki odalara çıkmadılar, do ğruca mutfa ğa gittiler. Ama Coral için ne yaptıkları hiç önemli değildi. Đkisi de cehenneme gitselerdi ona yine vızgelecekti. Suratı sızlıyordu. Kar şımda olmasınlar da nereye defolurlarsa defolsunlar! Coral barın arkasına geçerek etrafına bakındı. Dipteki kö şede iki adam kâ ğıt oynuyorlardı. Reynolds da onları seyrediyor ve birasını yudumluyordu. Tezg âhın di ğer ucunda da bir adam vardı. Ama gözlerini ilerde bir noktaya dikmi ş bo ş bo ş bakıyordu. Kendi dünyasında kaybolmu ştu. Kimsenin özellikle Coral Thorin'le ilgilendi ği yoktu, ilgilenseler ne olurdu? Pettie bildi ğine göre, hepsi de biliyor demekti. Kadın parma ğını barın üzerindeki viski gölcü ğüne batırdı. Sonra parma ğını emdi. Aynı şeyi tekrarladı. Şi şeyi kaptı. Ama barda ğa içki koyamadan grimsi ye şil gözlü, örümce ğe benzeyen i ğrenç, acayip bir şey barın üzerine sıçradı. Tıslayıp duruyordu. Coral bir çı ğlık atarak geriledi. Viski şi şesini ayaklarının arasına düşürdü... Neyse ki, şi şe kırılmadı. Kadına bir an şi şe yerine kendi kafası paramparça olacakmı ş gibi geldi. Şi şen, zonklayan beyni kafatasını çürük bir yumurta gibi parçalayacaktı. Bir gürültü oldu. Kuma r oynayan adamlar aya ğa fırlarken iskemleleri devrilmi şti. Reynolds ise tabancasını çekmi şti Coral kendi kula ğına bile yabancı gelen titrek bir sesle, "Hayır," d edi. Gözyuvarları zonkluyor, kalbi deli gibi çarpıyordu. Kadın şimdi insanların korkudan (ilebileceklerini anlıyordu. "Hayır, bayla r, endi şelenecek bir şey yok!" Coral içki şi şesini almak için e ğildi. Ba şı bel hizasından daha a şağıya uzanırken tekrar kafasının parçalanaca ğına inandı. Đçinde hâlâ dörtte bir viski olan şi şeyi alıp ba şına dikti. Kim görürse görsün, ne dü şünürlerse dü şünsünler aldıracak de ğildi. Musty onun bu dü şüncelerini sezmi ş gibi tekrar tısladı. Bugün tasması kırmızıydı. Ama kedinin boynunda sevimli de ğil de u ğursuz bir şeymi ş gibi duruyordu. Hayvanın tasmasına küçük beyaz bir kâ ğıt parçası sıkı ştırılmı ştı. Biri heceleri uzata uzata, "Onu vurmamı ister misin iz?" diye sordu, "isterseniz bunu yaparım. Bir kur şun ve geride sadece pençeleri kalır." Konu şan Jonas'tı. Yarasa kanadı biçimi kapının hemen önünde duruyordu . Silah şorun hali Coral'ınkinden daha iyi de ğildi. Ama Coral onun söyledi ğini yapabilece ğinden emindi. "Hayır. Yoksa o ya şlı di şi köpek bizi çekirgelere dönü ştürür. Ya da böyle bir şeye. Bu yaratık onun hizmetinde." Jonas salonda ilerledi. "Hangi di şi köpek." "Rhea Dubativo. Onu Cöos'lu Rhea diye ça ğırırlar." "Ah, o bir köpek de ğil, ya şlı bir cadı." "Her ikisi de." Jonas kedinin sırtını ok şadı. Musty buna izin verdi. Hatta silah şorun elinin altında sırtını bile kamburla ştırdı. Ama Jonas kediyi bir defa ok şamakla yetindi. Hayvanın tüyleri i ğrenç bir biçimde nemliydi. Jonas ba şıyla viski şi şesini i şaret etti. "Bunu benimle payla şmayı dü şünür müsünüz? Daha erken ama baca ğım çok sancıyor. Günahtan bıkmı ş bir iblis gibi," "Erken ya da geç. Sizin baca ğınız, benim ba şım. Bu benim ikramım olsun." Jonas beyaz ka şlarını kaldırdı. "Halinize şükredin ve içmenize bakın." Coral, Musty'ye do ğru uzandı. Kedi yine tısladı ama kadının pusulayı t asmasının altından almasına izin verdi. Coral kâ ğıdı açarak kargacık burgacık yazılmı ş üç kelimeden olu şan mesajı okudu. Kumdum. Çocu ğu yolla.

Page 209: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Jonas; "Onu görebilir miyim?" diye sordu. Đlk viskisini içmi ş ve içki midesini ısıtmı ştı. Şimdi dünya ona daha iyi bir yermi ş gibi gözüküyordu. "Neden olmasın?" Coral kâ ğıdı ona uzattı. Jonas pusulaya bir göz attı, sonra da geri verdi. Rhea'yı hemen hemen unutmu ştu. Ve bu bir hataydı. Ah, ama her şeyi hatırlamak da zordu. Öyle de ğil mi? Jonas son zamanlarda kendini bir silah şordan çok, bir ziyafette aynı anda sunulacak dokuz tür ye mek hazırlaması gereken bir aşçıya benzetiyordu. Neyse ki, ihtiyar cadı kendini o na hatırlatmı ştı. Tanrılar onun susuzlu ğunu kutsasınlar! Benimkini de! Çünkü bu yüzden bara tam zamanında geldim, diye geçirdi aklından. Coral, "Sheemie!" diye ba ğırdı. O da viskinin etkisini gösterdi ğini hissediyor, yava ş yava ş bir insana dönü şmeye ba şlıyordu. Hatta Eldred Jonas'ın ba şkanın kızkarde şiyle müstehcen bir gece geçirmeyi isteyip istemeyec eğini bile düşünüyordu... Saatlerin geçi şini neyin hızlandıraca ğını kim bilebilirdi? Sheemie yarasa kanadı biçimi kapıdan içeri girdi. E lleri kirlenmi şti. Pembe sombrero'su sırtında, cuerda'sının ucunda sallanıyo rdu. "Evet, Coral Thorin! Đşte buradayım." Kadın çocu ğun ba şının üzerinden dı şarıya, gökyüzüne bakarak saati hesaplamaya çalı ştı. Hayır, bu gece olmaz, dedi kendi kendine. Bunu Rhea için bile yapmam. Karanlık bastıktan sonra Sheemie'yi o tepeye yollam am. Đşte o kadar! "Bir şey yok." Coral'ın sesi her zamankinden daha şefkatliydi. "Sen çiçeklerine dön. Üzerlerini iyice örtmeyi de unutma. Don olacak ." Coral, Rhea'nın pusulasını çevirerek arkasına bir t ek kelime yazdı. yarın Kâğıdı katlayıp Jonas'a verdi. "Bunu benim için bu pis kokan yaratı ğın tasmasının altına sıkı ştırır mısınız? Ona dokunmak istemiyorum." Jonas onun bu iste ğini yerine getirdi. Kedi o acayip ye şil gözleriyle onlara vah şice son bir defa baktı. Sonra bardan fırladı ve yar asa kanadı biçimi kapının altından geçerek gözden kayboldu. Coral, "Zamanımız az," dedi. Ne demek istedi ğini kendisi de bilmiyordu. Ama Jonas onu çok iyi anlamı ş gibi ba şını salladı. Kadın ekledi. "Gizli gizli içki içen bir kadınla yukarı çıkmak ister misin? Aman am an güzel bir kadın de ğilim. Ama buz gibi biri oldu ğum da söylenemez." Jonas bir an dü şündü sonra da, "Evet," der gibi ba şını salladı. Gözleri parlıyordu. Bu kadın da Cordelia Delgado kadar sısk aydı... Ama arada çok fark vardı! Hem de ne fark! "Tamam!" Coral gülümsedi. Ba şağrısı geçmi şti. Jonas ekledi. "Bana bir dakika ver. Bir adım bile a tma." Reynolds'un oturdu ğu tarafa do ğru gitti. "Bir iskemle çek, Eldred." "Olmaz! Beni bir hanım bekliyor." Reynolds'un gözü bir an bara do ğru kaydı. " Şaka yapıyorsun!" "Ben hiçbir zaman kadınlar konusunda şaka yapmam, Clay. Şimdi beni iyi dinle." Reynolds gözlerini Jonas'a dikerek öne do ğru e ğildi. Silah şor kar şısındakinin Depape olmamasına sevindi. O da istenileni yapardı; genellikle oldukça ba şarılı bir biçimde. Ama ancak i şi ona on defa anlattıktan sonra. Jonas, "Lengyll'e git," dedi. "Ona şu petrol alanına on iki ki şi koymak istedi ğimizi söyle. Ondan daha az olamaz. Đyice gizlenecek, ortalara çıkmayacak, avlar tam tuza ğa dü şerken ate şe ba şlayıp i şi bozmayacak kimseler. Pusu kuracaklar. Tabii gerekliyse. Ona adamların ba şında Brian Hookey'nin olaca ğını açıkla. Hookey so ğukkanlı, aklı ba şında biri. O zavallıların ço ğu için böyle bir şey söylenemez." Reynolds'un gözlerinde hırslı ve mutlu bir pırıltı belirdi. "O piçleri mi bekliyorsun?" "Oraya bir defa gitmi şler. Belki tekrar giderler. E ğer böyle olursa onları çapraz ate şe alıp öldürsünler. Hiçbir uyarıda bulunmadan, bird enbire. Anlıyor musun?" "Evet. Peki, sonradan ne hikâye anlatılacak?" Jonas a ğzını çarpıtarak gülümsedi. "Ah, o petrol ve tanker i şi onların ba şının altından çıkmı ş. Bilinmeyen suçortakları onların emirleri üzerine tankerleri

Page 210: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Farson'a götüreceklermi ş. Hasat zamanı kentliler bizi omuzlarında ta şıyacaklar. Bizi hainleri ortaya çıkaran kahramanlar olarak sel amlayacaklar. Roy nerde?" "Dara ğacı Kayası'na gitti. Onu ö ğle zamanı gördüm. Onların geleceklerini söyledi, Eldred. Rüzgâr do ğudan esmeye ba şladı ğı zaman yakla şan bir atın nal seslerini duyabildi ğinden söz etti." "Belki de Depape duymak istedi ğini duyuyor." Ama Jonas, Depape'in haklı oldu ğunu sanıyordu. Hana geldi ği sırada morali bozuk olan silah şor şimdi iyice keyiflenmi şti. "Tankerleri yakında yollayaca ğız! O piçler ister alana gitsinler ister gitmesinler. Ta şıtları gece iki şer iki şer gönderece ğiz. Nuh'un gemisine bindirilen hayvanlar gibi." Jonas güldü. "Ama gerid e birkaçını bırakaca ğız. Bir kapandaki peynir parçası gibi." "Ya fareler gelmezlerse? Jonas omzunu silkti. "Bu olmazsa ba şka bir yol buluruz. Yarın onları biraz daha sıkı ştırmak niyetindeyim. Kızmalarını ve akıllarının kar ı şmasını istiyorum. Haydi şimdi gidip i şini yap. Şuradaki hanım beni bekliyor." "Senin yerinde olmayı istemezdim, Eldred." Jonas ba şını salladı. Yarım saat sonra baca ğındaki sancıyı unutaca ğını düşünüyordu. "Tabii, o seni çikolata parçası gibi yerd i." Coral'ın kollarını kavu şturarak bekledi ği bara döndü". Kadın kollarını açarak silah şorun elini tuttu ve gö ğsüne bastırdı. Jonas, " Şi şeyi de götürelim mi?" diye sordu. Coral Thorin, "Neden olmasın?" dedi. Coral son birkaç aydan beri yaptı ğı gibi sarho ş olup sızsaydı karyola yaylarının gıcırtısı onu uyandırmazdı. Patlayan bir bomba bile hatta. Jonas'la kadın içki şi şesini yukarı getirmi şlerdi ama Coral'ın handa kendisine ayırdı ğı yatak odasında komidinin üzerinde duruyordu. (Burası fahi şelerin kullandı ğı odaların üç katı büyüklükteydi.) Viskiden içmemi şlerdi. Coral'ın vücudu sızlıyordu ama kafası berraktı. Seks hiç olmazsa bu kadar i şe yarıyordu. Jonas penceredeydi, şafa ğı haber veren ilk gri ı şıklara bakıyordu. Bir yandan da pantolonunu giyiyordu. Çıplak sırtında birbirleriyl e kesi şen izler vardı. Coral ona kendisini kimin böyle vah şice kırbaçladı ğını ve bundan nasıl kurtuldu ğunu sormak istedi. Ama sonra sesini çıkarmamasının daha iyi olaca ğına karar verdi. Onun yerine, "Nereye gidiyorsun?" diye sordu. "Galiba i şe biraz boya bularak ba şlayaca ğım. Herhangi bir renk olabilir. Ve bir de hâlâ kuyru ğu olan bir sokak köpe ği bulmam gerekiyor. Bundan ötesini bilmek isteyece ğini sanmıyorum, sai." "Pekâlâ." Coral uzanarak örtüyü çenesine kadar çekt i. Ona bir' hafta uyuyabilirmi ş gibi geliyordu. Jonas hızla botlarını giydi. Silah kayı şını tokalayarak kapıya do ğru gitti. Elini tokma ğa atıp durdu. Coral ona baktı. Grimsi gözleri yarı uykuluydu. Jonas, "Hiç bu kadar zevklisi olmadı," dedi, Coral gülümsedi. "Evet, ahbap. Ben de aynı fikirdey im." 3. Roland ve Cuthbert Roland, Cuthbert ve Alain, Jonas Coral'ın Yolcuları n Dinlenme Yeri'ndeki odasından ayrıldıktan hemen hemen iki saat sonra Ba r K. yatakhanesinin önündeki verandaya çıktılar. O sırada güne ş ufuktan iyice yükselmi şti. Çocuklar aslında geç kalkmazlardı. Ama Cuthbert, " Đç-Dünya imajımızı korumamız gerekli," demi şti. "Tembel de ğil ama rahat gençler." Roland gerindi. Kollarını geni ş bir Y biçiminde gökyüzüne do ğru kaldırmı ştı. Sonra e ğilerek botlarının burnunu kavrarken sırtı çatırdadı . Alain, "Bu sesten nefret ediyorum," dedi. Sıkıntılı ve uykuluydu. Aslında bütün gece kâbuslar ve önseziler yüzünden bütün rahatı ka çmı ştı. Đçlerinde sadece onun böyle bir derdi vardı. Belki de bunun nedeni her za man güçlü olan o "dokunu ş" yetene ğiydi. Cuthbert, "O da bu yüzden öyle yapıyor zaten," diye rek Alain'in omzuna vurdu. "Biraz ne şelen, o ğlum. Keyifsiz olamayacak kadar yakı şıklısın." Roland do ğruldu ve üç arkada ş tozlu avluda ahırlara do ğru gittiler. Yolun yarısında Roland birdenbire durakladı. Alain az kal sın ona çarpacaktı. Roland

Page 211: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

doğuya do ğru bakıyordu. Garip, dalgın bir sesle, "Ah..." dedi . Hatta hafifçe gülümsedi. Cuthbert bir yankı gibi tekrarladı. "Ah? Ah, ne büy ük bir lider? Ah, harika, biraz sonra o mis kokulu hanımı görece ğim. Ah, kahretsin, bütün gün pis pis kokan arkada şlarımla birlikte çalı şaca ğım." Alain ba şını e ğerek botlarına baktı. Gilead'dan ayrıldıkları sırad a yeniydiler. Rahat da de ğillerdi. Ama şimdi geni şlemi ş ve yıpranmı şlardı. Topukları biraz aşınmı ştı. Ve rahattılar. Đşte giyilen botlar ne kadar rahat olabilirlerse. Onlara şu ara bakmak, arkada şlarına bakmaktan daha iyiydi. Son günlerde Cuthbert'in şakalarında gizli bir i ğneleme vardı. O eski ne şesinin yerini zalimce ve ho ş olmayan bir tavır almı ştı. Alain her an Cuthbert'in i ğnelemeleri yüzünden Roland'ın parlamasını bekliyordu. Sivri uç lu bir çakmak ta şının çarptı ğı bir çelik gibi. Roland bir vuru şta Cuthbert'i devirecekti. Bir bakıma Alain böyle olmasını neredeyse istiyordu. Böylece o gergin hava kaybolabilirdi. Ama bu sabah da öyle bir şey olmadı. Roland uysalca, "Sadece 'Ah,'" diyerek yürümeye ba şladı. Üç arkada ş hayvanları eyerlerken Cuthbert, "Özür dilerim," de di. "Bunu dinlemek istemeyece ğini biliyorum. Ama güvercinler konusunda bir iki sö z daha söylemem gerekiyor. Ben hâlâ o mesajın..." Roland, "Sana bir söz verece ğim," diyerek gülümsedi. Cuthbert biraz da ku şkuyla ona baktı. "Evet?" "E ğer o mesajı yarın sabah da göndermek istiyorsan öyl e yaparız. Seçece ğin güvercinin baca ğına senin yazaca ğın mesaj ba ğlanacak ve onu batıya, Gilead'a yollayaca ğız. Ne diyorsun, Arthur Heath? Bu adilce olur, de ğil mi?" Cuthbert, Roland'a Alain'in kalbini sızlatan bir şüpheyle baktı. Sonra o da gülümsedi. "Evet. Adilce. Sa ğol." Sonra Roland, Alain'e garip gelen ve önsezilerini k aygıyla harekete geçiren bir şey söyledi. "Bana henüz te şekkür etme." Sheemie, "Oraya gitmek istemiyorum, sai Thorin," de di. Genelde sakin olan yüzünde şimdi korku vardı. Endi şeyle ka şlarını çatmı ştı. "O kadın insanı korkutuyor. Bir ayı kadar korkunç. Burnunun tam şurasında da bir etbeni var." Başparmağıyla küçük ve biçimli burnunun ucunu i şaret etti. Coral daha dün çocu ğun bu isteksizli ği yüzünden avaz avaz ba ğırarak onu azarlardı. Oysa bugün kendisinden beklenmeyecek kad ar sabırlıydı. "Çok do ğru. Ama, Sheemie, kadın özellikle seni istedi. Sonra ba hşi ş de veriyor. Bunu sen de biliyorsun. Bah şi şi bol." Sheemie sıkıntıyla, "Kadın beni hamamböce ğine döndürürse o bah şi ş hiçbir i şe yaramaz," dedi. "Hamamböcekleri bakır para harcayam azlar." Ama yine de Coral'ın onu hanın yük katırı Caprichos o'nun ba ğlı oldu ğu yere götürmesine razı oldu. Barkie katırın sırtına iki k üçük fıçı yüklemi şti. Bunlardan içi kum dolu olanı denge içindi. Di ğerindeyse Rhea'nın ho şlandı ğı taze üretilmi ş graf vardı. Coral ne şeyle, "Panayır günü yakla şıyor," dedi. "Eh, artık iki üç hafta bile kalmadı." "Evet." Bu sözler Sheemie'yi biraz keyiflendirmi şti. Panayırlara bayılıyordu. I şıklar, havai fi şekleri, danslar, oyunlar, kahkahalar. Panayır günü geldi ği zaman herkes mutlu oluyor ve acı sözler de söylemiy ordu. Coral ekledi. "Cebinde bakır paralar olan bir delik anlı panayırda çok e ğlenir. Bu kesin." "Haklısınız, sai Thorin." Sheemie ya şamın en önemli prensiplerinden birini keşfetmi ş birine benziyordu. "Evet, do ğruya do ğru. Gerçekten." Coral, Caprichoso'nun ipten olu şan dizginlerini çocu ğun avucuna koyarak parmaklarını onların üzerine kapattı. " Đyi yolculuklar, o ğlum. O ya şlı kargaya nazik davran. En güzel selamını ver...Ve hava karar madan tepeden inmeye de dikkat et." Sheemie, "Evet, çok önce," dedi. Karanlık bastıktan sonra hâlâ Cöos'ta olma düşüncesiyle titredi. "Evet, çok önce. Bu çok kesin." "Aferin, o ğlum." Coral çocu ğun arkasından baktı. Sheemie pembe sombrero'sunu başına geçirmi ş, ipinden tuttu ğu huysuz katırın yanında yürüyordu. Çocuk ilk alçak tepenin arkasında kaybolurken kadın, "Aferin, o ğlum," diye tekrarladı.

Page 212: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Jonas bir sırtın yamacında yüksek otların arasından yüzükoyun yatıyordu. Piçler, Bar K.'den ayrıldıktan sonra bir saat kadar bekledi . Sonra sırtın doru ğuna tırmandı. Çocukları hemen gördü. Delikanlılar altı kilometre ötedeki kahverengi yamaçta birer nokta gibiydiler. Günlük görevlerini yapmaya gidiyorlardı. Kuşkulandıklarını gösteren hiçbir şey yoktu. Bu çocuklar ba şlangıçta sandı ğımdan daha kurnazlar, diye aklından geçirdi Jonas. Ama sa ndıkları kadar da zeki değiller. Jonas atla Bar K.'nin üç yüz elli metre kadar yakın ına gitti. Sonbaharın başındaki bu günde parlak güne ş yanmı ş olan binaların kalıntılarını aydınlatıyordu. Çiftlikten geriye sadece yatakhane ve ahırlar kalmı ştı. Silah şor atını çiftli ğe su veren kayna ğın etrafındaki kavak korusuna ba ğladı. Çocuklar oraya yıkadıkları çama şırlarını ve di ğer e şyalarını kurumaları için asmı şlardı. Jonas pantolon ve gömlekleri alçak dallardan alıp y ere attı. Onları bir yı ğın haline getirerek üzerlerine i şedi. Sonra da atının yanına döndü. Eyer çantalarının birinden kesik bir köpek kuyru ğunu çıkarırken at aya ğını şiddetle yere vurdu. Sanki kuyruktan kurtuldu ğuna sevindi ğini açıklamaya çalı şıyordu. Silah şor de ondan kurtuldu ğu zaman sevinecekti. Kuyruk etrafa pek belirgin bir koku saçmaya ba şlamı ştı. Jonas di ğer eyer çantasından küçük bir kavanoz kırmızı boya ve bir fırça aldı. Onları bugü n ahırlara bakan Brian Hookey'nin büyük o ğlu vermi şti. Herhalde sai Hookey artık Citgo'daydı. Jonas gizlenmeye gerek görmeden yatakhaneye gitti.. . Zaten burada saklanabilece ği bir yer de yoktu. Saklanmasını gerektirecek biril eri de. Çocuklar gitmi şlerdi. Delikanlılardan biri, verandadaki salıncaklı sandal yeye gerçek bir kitap bırakmı ştı. Mercer'in Vaaz ve Dü şünce adlı eseri. Kitaplar. Orta-Dünya'da ender görülen çok de ğerli nesnelerdi. Özellikle merkezden uzakla ştıkça. Jonas, Mejis'e geleli beri, Deniz Kıyısı'ndaki birkaç cilt dı şında ilk kez bir kitap görüyordu. Kitabı açtı. Bir kadın güzel bir yazıyla buraya, "Ç ok de ğerli o ğluma, ANNES ĐNDEN sevgilerle," diye yazmı ştı. Jonas bu sayfayı kopardı. Boya kavanozunu açara k parmaklarını içine soktu. Üçüncü parma ğının ucuyla ANNES ĐNDEN sözcü ğünü sildi. Küçük parma ğının tırna ğını kullanarak yukarsına kadın cinsel organının arg o sözcü ğünü yazdı. Sonra kâ ğıdı görülebilecek bir yere çiviye astı. Kitabın sayfalarını yırtarak parçaların üzerinde tepindi. B u kitap hangi çocu ğun acaba, diye merak etti. Dearborn'un oldu ğunu umarım. Ama aslında önemli de ğil. Jonas içeriye girdi ği zaman ilk gördü ğü kafeslerinde hu çeken güvercinler oldu. Çocukların mesaj göndermek için helio kullandıkları nı sanmı ştı. Ama güvercinler! Vay vay vay! Bu daha ho ş! Silah şor ku şlara, "Birkaç dakika sonra sizinle ilgilenece ğim," dedi. "Sabırlı olun, yavrucuklarım! Fırsat varken ötmeyi sürdürün. " Merakla etrafına bakındı. Güvercinlerin sesleri kul aklarına ho ş geliyordu. "Çocuklar mı, lordlar mı?" Roy, Ritzy'deki ihtiyara bunu sormu ştu. Ya şlı adam da, "Belki ikisi de," demi şti. Jonas, yatakhanenin durumuna bakılırsa derli toplu çocuklar, diye dü şündü. Đyi e ğitilmi şler. Üç ranzadaki yataklar yapılmı ş, her ranzanın ayakucuna bazı e şyalar düzgünce dizilmi şti. Her yı ğında bir annenin resmi vardı. Birinde hem anne, hem de babanın. Silah şor bazı belgeler, adlar yazılı kâ ğıtlar bulaca ğını ummu ştu. (Hatta o kızın yolladı ğı a şk mektuplarını.) Ama burada öyle şeyler yoktu. Çocuklar ya da lordlar... bu bacaksızlar yeteri kadar ihtiyatlıydı lar. Jonas resimleri çerçevelerinden çıkararak yırttı. E şyaları dört bir yana saçtı. Kısıtlı zamanının el verdi ği kadar onları da parçaladı. Abiye bir pantolonun c ebinde buldu ğu keten mendile sümkürdü. Sonra mendili ye şil sıvının iyice gözükmesi için delikanlının şık botlarının burnuna serdi. Bütün güç çalı şıp hayvanları saydıktan sonra yerine döndü ğün zaman bir yabancının sümüklerini ki şisel eşyalarından birinin üzerinde görmek kadar sinir bozu cu bir şey daha olabilir miydi? Güvercinler şimdi ürkmü şlerdi. Silah şor kafeslerin kapaklarını açtı ğı zaman kanat çırparak ondan kaçmaya çalı ştılar. Tabii bunun bir yararı olmadı. Jonas kuşları teker teker yakalayarak boyunlarını kırdı. Ond an sonra da her çocu ğun yastı ğının altına bir güvercin koydu. O yastıklardan birinin altında bir ödül daha buldu: Kâ ğıt şeritler ve doldurulan bir kalem. Herhalde bunlarla mesajlar hazırlanıyord u. Jonas kalemi kırarak

Page 213: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

odanın her kö şesine fırlattı. Kâ ğıt şeritleriyse cebine koydu. Kâ ğıt her zaman i şe yarardı. Güvercinleri öldürdükten sonra etrafı daha iyi dinl emeye ba şlamı ştı. Tahta zeminde bir a şağı bir yukarı yürüyor, ba şını e ğmiş etrafı dinliyordu. Alain atını dörtnala sürerek yakla şırken Roland arkada şının hatları gerilerek bembeyaz kesilmi ş yüzüne ve korku dolu gözlerine aldırmadı. "Burada otuz bir hayvan saydım," dedi. "Hepsinde de Baronluk i şareti var. Taç ve kalkan damgası. Ya sen?" Alain, "Geri dönmeliyiz!" diye ba ğırdı. "Kötü bir şey var! Bunu bana o 'dokunu ş' haber veriyor. Onu hiç bu kadar güçlü hissetmemi ştim." Roland sordu. "Sen kaç hayvan saydın?" Böyle zamanl arda bazen Alain'in dokunma gücü yardımcı olmaktan çok, insanı sinirlendiriyord u. "Kırk. Ya da kırk bir! Unuttum. Bu önemli mi? Sayma mızı istemedikleri hayvanları çoktan götürdüler. Roland, söylediklerimi duymadın mı? Geri dönmek zorundayız! Kötü bir şeyler oluyor! Yatakhanede bir kötülük var!" Roland be ş yüz metre ilerde atını sakin sakin süren Cuthbert' e bir göz attı. Sonra tekrar Alain'e döndü. Ka şlarını sessizce bir soru soruyormu ş gibi kaldırmı ştı. "Bert mi? Onda hiçbir zaman 'dokunu ş' yok. Bunu sen de biliyorsun. Ama ben seziyorum! Seziyorum! Bunun sen de farkındasın. 'Ro land, lütfen! Yatakhaneye kim girdiyse o güvercinleri görecek! Belki tabancalarım ızı da bulacak!" Her zaman çok sakin olan Alain endi şe ve üzüntüsünden neredeyse a ğlayacaktı. "Benimle geri dönmeyeceksen o zaman izin ver de ben gideyim! Rola nd, babanın adına, bana izin ver!" Roland, "Babanın adına, sana izin veriyorum!" dedi. "Ben otuz bir at saydım. Sen de kırk. Evet, kırk, diyece ğiz. Kırk güzel bir sayı. Di ğerleri kadar güzel diyebiliriz. Şimdi seninle yer de ği ştirip tekrar sayaca ğız." Alain hemen hemen fısıldarcasına, "Ne var senin?" d edi. Roland'a onun çıldırdı ğından eminmi ş gibi bakıyordu. "Hiçbir şeyim yok." "Olacakları biliyordun! Bu sabah oradan ayrılırken olacakları biliyordun!" Roland, "Ah," dedi. "Bir şeyler görmü ş olabilirim. Belki bir görüntü ama...Bana güveniyor musun, Al? Bence önemli olan bu. Bana güv eniyor musun? Yoksa kalbimi verdi ğim zaman aklımı da kaçırdı ğımı mı sanıyorsun? Onun gibi?" Ba şıyla Cuthbert'in oldu ğu tarafı i şaret etti. Ama hâlâ Alain'e bakıyor ve hafifçe gülümsüyordu. Ancak gözlerinde dalgın ve amansızca bir ifade vardı. Her zamanki gibi sanki ufkun ötesine bakıyordu. Alain, acaba Su san Delgado onun bu bakı şını gördü mü, diye dü şündü. Gördüyse ne anlam vermi ştir? "Sana güveniyorum." Artık Alain'in aklı öylesine ka rı şmıştı ki, bu sözlerinin doğru mu, yalan mı oldu ğunu bile bilmiyordu. " Đyi. O halde şimdi benimle yer de ği ştir. Unutma, ben otuz bir at saydım." Alain, "Otuz bir," diyerek ba şını salladı. Ellerini kaldırdı, sonra da hızla kalçalarına do ğru indirdi. Ellerini öyle hızlı vurdu ki, genelde s akin bir hayvan olan atı kulaklarını kısarak çocu ğun altında kımıldandı. "Otuz bir." Roland, "Seni memnun edecekse bugün çiftli ğe daha erken döneriz," deyip uzakla ştı. Alain onun arkasından baktı. Arkada şının kafa... Gıcırr... Gıcırrr... gıcırrr. Jonas'ın duymayı istedi ği de buydu. Oysa artık bu i şten vazgeçmeye hazırlanıyordu. Çocukların gizli yerinin ranzalara daha yakın olaca ğını sanmı ştı. Ama bu bacaksızlar gerçekten kurnazdılar. Silah şor bir dizinin üzerine çöktü ve bıça ğıyla gıcırdayan tahtayı kaldırdı. Altında üç çıkın vardı. Üçü de koyu renk pamuklu şeritlere sarılmı ştı. Bu şeritler nemliydi ve tabanca ya ğı kokuyordu. Jonas çıkınları alarak her birini teker teker açtı. Çocukların kaç kalibrelik silahla r getirdiklerini merak ediyordu. Tabancalar i şe yarayacak silahlardı ama öyle ola ğanüstü de sayılmazlardı. Đki çıkında belli olmayan bir nedenle "kesici" diye tanımlanan beş kur şunluk revolverler vardı. Üçüncüsündeyse 'k' tabanca . Di ğerlerinden kalitece daha üstün altılık silahlar. Bir an Jonas' ın kalbi durdu sanki. Bir silah şorun büyük tabancalarını buldu ğunu sandı. Gerçek mavi çelik namluları ve

Page 214: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

sandal a ğacından kabzaları olan silahlar. Jonas planları ne olursa olsun öyle silahları yatakhanede bırakamazdı. Ama sonra tabanc aların sade kabzalarını görünce rahatladı. Đnsan dü şkırıklı ğına u ğramayı istemezdi ama böyle şeylerin harika bir biçimde kafayı berrakla ştırdı ğı da bir gerçekti. Silah şor tabancaları yeniden sararak çukura bıraktı. Taht ayı da yerine koydu. Kentten çulsuz birtakım itler buraya gelip nöbetçi bulunmayan yatakhaneyi altüst edebilirler, e şyaları parçalayabilirler. Yırlamadıkları şeyleri de etrafa saçarlar. Ama böyle gizli bir yeri bulmak? Hayır, o ğlum, i şte bunu ba şaramazlar. Sen çocukların bütün bunları kentten gelen haytalar ın yaptıklarına inanacaklarını sanıyor musun? Đnanabilirler. Ba şlangıçta bu bacaksızları önemsemedim. Ama şimdi yüz seksen derece dönüp onları gözümde büyütmeyi de istemiyoru m. Ayrıca bu bakımdan dikkatli davranmak zorunda da de ğilim. Đster inansınlar, ister inanmasınlar bu olay o piçleri öfkelendirecek. Belki de tepelerinin arkasından fırlayacak kadar kızacaklar. Đhtiyatı bir tarafa bırakacaklar...ve belalarını da bulacaklar. Jonas kesik köpek kuyru ğunu güvercin kafeslerinden birine soktu. Şimdi kuyruk havaya dikilmi ş dev bir ku ş tüyü gibiydi. Jonas boyayla duvarlara, "Bilmem nem i ye!" gibi mahalle çocuklarına özgü o sevimli sözcük leri yazdı. "Defolup geldi ğiniz yere gidin zengin itler!" gibi. Sonra odadan çıktı. Bar K.'de hâlâ yalnız olup olma dı ğını anlamak için bir dakika kadar verandada durdu. Evet, tabii yalnızdı. Ama sonlara do ğru bir an endi şe duymu ştu. Birisi kokusunu almı ş gibi. Belki de bunun nedeni Đç-Dünya'ya özgü telapatiydi. Böyle bir şey var. Bunu sen de biliyorsun. Buna "dokunu ş" deniyor. Evet. Ama bu, silah şorların, sanatçıların ve delilerin bir aracı. Đster çocuk, ister lord olsunlar o piçlerin de ğil. Ama Jonas yine de ko şarcasına atına do ğru gitti. Hayvana atlayarak kente do ğru ilerlemeye ba şladı. Olaylar patlak vermek üzereydi. Ve Şeytan Ayı gökyüzünde iyice yuvarla şıncaya kadar yapılması gereken çok şey vardı. Rhea'nın evinin ta ş duvarları ve damındaki çatlamı ş kiremitleri yapı şkan yosunlar içindeydi. Kulübe Cöos'taki en son tepeye çöreklenmi şti. Gerisindeki kuzeybatıya do ğru manzara nefisti. Kötü Çayırlar, çöl, Dara ğacı Kayası, Eyebolt Kanyonu. Ama Sheemie ö ğleden hemen sonra Caprichoso'yu ihtiyatla Rhea'nın avlusuna sokarken güzel manzaraları hiç dü şünmüyordu. Son bir saat boyunca açlı ğı gitgide artmı ştı. Ama şimdi midesinin sancıması durmu ştu. Çocuk buradan Baronluk'taki her yerden daha çok nefret ediyordu. Kuleleri her zaman gıcır gıcır eden, şangır şangır sesler çıkaran Citgo'dan bile daha çok. Sheemie katırı avluya sokarken, "Sai?" diye seslend i. Kulübeye yakla şırlarken Capi'nin inadı tuttu. Katır ayaklarını sıkıca yere basarak ba şını e ğdi. Ama Sheemie ipini çeki ştirdi ği zaman tekrar yürümeye razı oldu. Çocuk neredeyse buna üzülecekti. "Hanımefendi? Bir sine ğe bile zarar vermeyecek ya şlı iyi hanım? Burada mısınız? Đyi bir çocuk olan Sheemie size o/rafınızı getirdi." Sheemie gülümsedi, zararsız biri oldu ğunu belirtmek için di ğer elini uzatarak avucuna açtı. Ama kulübeden yine ses çıkmadı. Çocu ğa ba ğırsakları sanki dü ğüm dü ğüm olmu ş gibi geldi. Sonra da karnına sancı girdi. Sheemie bir an küçük bir bebek gibi altına kaçıraca ğını sandı. Sonra yellendi ve biraz rahatladı. Hiç o lmazsa ba ğırsakları bakımından. Sheemie yürümesini sürdürdü. Her adımda huzursuzlu ğu daha da artıyordu. Avlu ta şlıydı ve şurada burada bitmi ş olan yaban otları sararmı ştı. Sanki kulübede,oturan kadın bir dokunu şuyla toprakları bile çürütmü ştü. Burada bostanımsı bir yer de vardı. Sheemie buradaki sebze lerin... daha çok balkaba ğı ve sivri köklerin... hepsinin de de ği şim geçirmi ş acayip şeyler olduklarını farketti. Sonra gözü bostan korkulu ğuna ili şti. O da de ği şim geçirmi ş bir yaratıktı. Bir yerine iki kafası olan i ğrenç bir şey. Gö ğsünden bir kadının içi doldurulmu ş saten eldiveni uzanmı ştı. Sheemie, sai Thorin ne söylerse söylesin beni bir d aha buraya gönderemez, diye düşündü. Dünyadaki bütün bakır paraları bana verseler buraya bir daha gelmem!

Page 215: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Kulübenin kapısı açıktı. Çocu ğa açık bir a ğız gibi gözüktü. Đçerden mide bulandırıcı kötü bir koku yayılıyordu. Sheemie kulübeden on be ş adım kadar geride durdu. Capi (orada neden beklediklerini sorarmı ş gibi) burnuyla kabaetini itince küçük bir çı ğlık attı. Bu ses onu ürküttü ğü için neredeyse ko şarak kaçacaktı. Ancak bütün irade gücünü kullanarak orada bekleyebildi. Hava güne şliydi. Ama burada, bu tepede güne şin hiç önemi yokmu ş gibiydi. Sheemie buraya ilk kez gelmiyordu. Ve Rhe a'nın tepesi hiçbir zaman ho ş bir yer de de ğildi. Ama nedense bugün burası daha da kötüydü. Buraya gelmek çocu ğun gece yarısı uyanıp incecik'in sesini duydu ğu zaman hissettiklerini duymasına neden oluyordu. Sanki i ğrenç bir şey ona do ğru kayıyordu. Çılgın bakı şlı, kırmızı gözlü, pençelerini uzatmı ş bir yaratık. "S... S... Sai? Kimse yok mu? Ben..." "Yakla ş!" Ses açık kapıdan geliyordu. "Seni görebilece ğim bir yere gel, gerizekâlı!" Sheemie inlememeye ya da ba ğırmamaya çalı şarak sesin emrini yerine getirdi. Ona bu tepeden bir daha a şağıya inemeyecekmi ş gibi geliyordu. Belki Caprichoso ama kendisi asla! Zavallı Sheemie yemek kazanını boylay acaktı. Bu gece sıcak yemek. Yarına çorba. Ve yılın sonuna kadar da so ğuk et! Đşte sonu böyle olacaktı. Çocuk lasti ğe dönen bacaklarının üzerinde istemeye istemeye Rhe a'nın verandasına kadar gitti. E ğer dizleri birbirine daha yakın olsaydı, kastanyet gibi takırdayacaklardı. Kadının sesi bile eskisi gibi de ğildi. "S... Sai? Ben korkuyorum. Ge... Gerçekten." Ses, "Tabii korkmalısın," dedi. Kulübeden çıkan ses güne şe do ğru pis kokulu bir duman gibi yayıldı. "Neyse, bunu bırak şimdi. Sadece dedi ğimi yap. Stanley'nin oğlu Sheemie, daha yakla ş." Çocuk isteneni yaptı. Ama duydu ğu deh şet her adımda ayaklarını kur şun gibi ağırla ştırıyordu. Ba şını öne e ğmiş olan katır da onu izledi. Capi oraya çıkıncaya kadar kaz gibi sesler çıkarmı ştı. Hem de hiç durmadan. Ama şimdi hiç sesi çıkmıyordu. O ses gölgelerin arasından, " Đşte buradasın," diye fısıldadı. "Evet, buradasın, gerçekten." Cadı, açık kapıdan içeri süzülen güne şe çıktı. Bir an gözleri kama ştı ğı için suratını buru şturdu. Kuca ğında bo ş graf fıçısı vardı. Ermot ise bir gerdanlık gibi boynuna sarılmı ştı. Sheemie yılanı daha önce de görmü ş ve her seferinde kendi kendine, bu şey beni soksa, diye dü şünmüştü. Kim bilir ölmeden önce can acısıyla nasıl kıvra nırım. Ama bugün aklına öyle bir şey gelmedi. Ermot, Rhea'nın boynunda do ğal görünüyordu. Ya şlı kadının yanakları iyice çökmü ştü. Şimdi suratı bir kurukafanınkini andırıyordu. Seyrek saçlarının altı ndan gözüken kahverengi lekeler fazla çıkık alnına da yayılıyordu. Kafasına ü şüşmüş böcekler gibi. Büyücünün sol gözünün altında iltihaplı bir yara va rdı. Sırıtırken a ğzındaki birkaç di ş ortaya çıktı. Cadı, "Görünü şüm ho şuna gitmiyor, öyle de ğil mi?" diye sordu. "Kalbinin buz gibi donmasına neden oluyor. Yanılmıyorum ya?" Sheemie kekeledi. "Ha... Hayır." Sonra bu cevap ona uygun gibi gelmedi ği için ekledi. "E... Evet!" Ama tanrılar, bu cevap daha da kötü gibiydi. Sonunda, "Çok güzelsin, sai," deyiverdi. Kadın hemen hemen sessiz kahkahalar atarak bo ş içki fıçısını çocu ğun kuca ğına verdi. Sheemie'yi öyle itti ki, zavallı neredeyse y ere oturacaktı. Cadı ona şöyle bir dokunmu ştu yalnızca. Ama bu kadarı bile Sheemie'nin tüyleri nin diken diken olması için yeterliydi. "Vay vay vay! Güzel olan, güzel şey yapandır, derler. Öyle de ğil mi? Bu da bana uyuyor. Evet, tamı tamına. Bana grafımı hemen getir , gerizekâlı!" "Peki, sai. Hemen, sai!" Sheemie bo ş fıçıyı katırın yanına götürdü. Graf dolu olan küçük fıçının iplerini çözmeye ba şladı. Cadının onu izledi ğinin farkındaydı. Bu yüzden eli aya ğı dolandı. Ama sonunda fıçıyı çözebildi. Az kalsın ellerinin arasından kayıyordu. Çocuk, kâbusl ara özgü bir an fıçının ta şlı yere dü şerek parçalanaca ğını sandı. Ama son anda sıkıca tutmayı ba şardı. Fıçıyı kadına götürdü ve yılanın artık cadının boynunda ol madığını farkedecek kadar zamanı zor buldu. Sonra yılanın botlarının üzerinde n süzüldü ğünü hissetti. Ermot

Page 216: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

başını kaldırarak ona baktı ve tısladı. Garip bir biçi mde gülümserken normalden fazla sayıda olan zehirli di şleri ortaya çıktı. "Hızlı hareket etme, o ğlum. Bugün Ermot'un aksili ği üstünde. Fıçıyı şuraya, kapının içine koy. Benim ta şıyamayaca ğım kadar a ğır. Son zamanlarda birkaç övün yemeği atladım." Sheemie öne do ğru e ğildi. (Sai Thorin ona cadıyı kibarca selamlamasını söylemi şti. Đşte şimdi bunu yapıyordu.) Yüzünü buru şturmu ştu. Ayaklarını hareket ettirerek sırtındaki baskıyı azaltamıyordu. Çünkü y ılan hâlâ botlarının üzerindeydi. Do ğrulmayı ba şarınca Rhea ona eski, lekeli bir zarfı uzattı. Zarf ı kırmızı balmumuyla mühürlemi şti. Sheemie büyücünün bu balmumunu elde etmek için nelerden yararlandı ğını dü şünmek bile istemiyordu. "Bunu al ve Cordelia Delgado'ya götür. Onu tanıyor musun?" Sheemie, "E... Evet," demeyi becerebildi. "Sai Susa n'ın halası." "Doğru." Çocuk çekine çekine elini uzattı. Ama büyücü b ir an zarfı geri çekti. "Senin okuman yazman yok de ğil mi, gerizekâlı?" "Evet yok. Kelimeler ve harfler kafamda kalmıyor, u çup gidiyorlar." " Đyi. Dikkatli ol, bunu okuma yazma bilen birine sakı n gösterme. Yoksa bir gece Ermot'un yastı ğının altında seni bekledi ğini görürsün. Ben uzakları görürüm. Sheemie. Beni duyuyor musun? Ben uzakları görürüm!" Cadının verdi ği sadece bir zarftı ama Sheemie'nin parmaklarına he m ağır, hem de i ğrenç bir şeymi ş gibi geldi. Sanki kâ ğıt de ğil, insan derisinden yapılmı ştı. Zaten Rhea, Cordelia Delgado'ya ne tür bir mektup y ollayabilirdi? Çocuk sai Delgado'nun suratının örümcek a ğlarına bulanmı ş oldu ğu o günü hatırlayarak titredi. O a ğları kulübesinin kapısında duran bu i ğrenç yaratık örmü ş olabilirdi. Rhea, "Zarfı kaybedersen hemen anlarım," diye fısıl dadı. "Bunu ba şkasına açıklarsan onu da farkederim. Unutma, Stanley'in o ğlu, ben uzakları görebilirim." "Dikkatli olurum, sai." Zarfı kaybetmesi belki daha iyi olurdu ama bunu yapamazdı. Sheemie aptaldı. Herkes böyle söylüyordu . Ama cadının kendisini buraya neden ça ğırdı ğını anlamayacak kadar da geri zekâlı de ğildi. Bunun bir fıçı graf'ı teslim etmekle bir ilgisi yoktu. Büyücü bu mektubu alıp Cordelia Delgado'ya vermesi için getirtmi şti onu. Rhea, "Biraz içeri girmek ister misin?" diye fısıld ayarak çocu ğun kası ğını i şaret etti. "Bende özel bir mantar var. Ondan biraz yedin mi, be ğendi ğin birine benzeyebilirim." Sheemie pantolonunu sıkıca tutarak, "Ah, bunu yapam am," dedi. Sırıtıyordu ama gülü şü daha çok derisinden fırlamaya çalı şan bir çı ğlık gibiydi. "O acayip şey geçen hafta dü ştü. Gerçekten." Rhea ona bir an a ğzı bir karı ş açık bakakaldı. Ya şamında ancak birkaç defa şaşalamı ştı. Đşte bu da o anlardan biriydi. Sonra hırıltılı bir se sle gülmeye başladı. Balmumuna benzeyen ellerini karnına bastırmı ş, ne şeyle öne arkaya sallanıyordu. Şaşalayan Ermot uzun ye şil karnının üzerinde hızla kayarak kulübeye daldı. Đçerde bir yerde kedi yılana tısladı. "Haydi, git." Rhea hâlâ gülüyordu. Uzanarak çocu ğun gömle ğinin cebine üç... dört peni attı. "Seni iri ahmak, haydi git buradan! Çiçe klere bakarak da oyalanma!" "Peki, sai..." Sheemie daha fazla bir şey söyleyemeden cadı kapıyı çarparak kapattı. Tahta ların arasından toz bulutçukları fı şkırdı. Roland saat ikide Bar K.'ye dönmelerini önerdi ği zaman Cuthbert şaşırdı. Nedenini sorunca arkada şı sadece omzunu silkti ve ba şka bir şey söylemeye yana şmadı. Bert, Alain'e baktı. Onun da yüzünde dü şünceli bir ifade vardı. Yatakhaneye yakla şırlarken Cuthbert'e u ğursuz bir şeyler olmu ş gibi geldi. Bir tepeyi tırmandılar ve yukardan çiftli ğe baktılar. Yatakhanenin kapısı açıktı. Alain, "Roland!" diye ba ğırdı. Çiftli ğin kayna ğının bulundu ğu kavak korusunu i şaret ediyordu. Oradan ayrılırken dallarda düzgünce asılı olan e şyaları etrafa saçılmı ştı: Cuthbert atından atlayıp onlara do ğru ko ştu. Bir gömle ği alarak kokladı, sonra da fırlayıp attı. Öfkeyle, "Üzerine i şemi şler!" diye ba ğırdı. Roland, "Haydi gel," dedi. "Gidip ba şka ne zarar vermi şler bir bakalım."

Page 217: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Bakılacak çok zarar vardı. Cuthbert gözlerini Rolan d'a dikerek, sen bunu bekliyordun, diye dü şündü. Roland ölmü ş güvercinlerden birinin üzerine e ğilerek bir şeyi aldı. Bu öyle inceydi ki, Cuthbert önce onun ne oldu ğunu anlayamadı. Sonra Roland do ğrularak elindeki şeyi arkada şlarına do ğru uzattı. Bir tek saç teliydi. Çok uzun ve bembeyaz. Roland ba ş ve i şaret parmaklarını açınca saç teli yere do ğru uçtu. Ve Cuthbert Allgood'un annesiyle babasının yırtılmı ş resminin üzerine kondu. Cuthbert, "Madem o ihtiyar köpe ğin buraya gelece ğini biliyordun, o halde neden yatakhaneye dönüp onu gebertmedik?" diye sordu. Roland sakin bir tavırla, "Çünkü zaman yanlı ştı," dedi. "Ama o bize böyle yapardı! Onun yerinde içimizden b iri olsaydı, onun e şyalarını mahvetseydi, Jonas hemen tabancasını çekerdi." Roland yine sakin sakin, "Biz onun gibi de ğiliz," dedi. "Gidip Jonas'ı bulacak, bir yumrukta di şlerini ensesinden fırlataca ğım." Roland, "Olmaz," dedi. Hâlâ yumu şak bir tavırla konu şuyordu. Bert arkada şı o sakin tavrıyla bir tek kelime daha söylerse çıl dıracaktı. O anda arkada şlı ğı da, ka-tet'i de unutmu ştu. Bu kavramlar benli ğinin derinliklerine kaydı ve üzerlerini kıpkızıl bir öfke örttü, "Jonas buraya geldi. Jonas eşyalarımızın üzerine i şedi. En çok de ğer verdi ğimiz resimleri yırttı. Duvarlara mahalle çocuklarından beklenecek müstehcen sözler y azdı. Güvercinlerimizi öldürdü... Roland böyle olaca ğını biliyordu... Ama hiçbir şey yapmadı... Ve hiçbir şey yapmamayı da sürdürecek. Tabii o küçük sürtükle yatmak dı şında. Evet, onu sık sık görecek. Çünkü artık Roland'ı sadece bu ilgilendiriyor!" Cuthbert içinden ekledi. Ama bir dahaki bulu şmanızda kız suratının halinden hiç hoşlanmayacak. Bunu ben sa ğlayaca ğım. Delikanlı yumru ğunu geriye do ğru attı. Alain onu bile ğinden yakaladı. Roland sanki Cuthbert'in öfkeli suratı ve sıktı ğı yumru ğu onun için hiç önemli de ğilmi ş gibi dönerek yere fırlatılmı ş olan battaniyeleri toplamaya ba şladı. Cuthbert, Alain'in şu ya da bu şekilde elinden kurtulmak için di ğer yumru ğunu da sıktı. Arkada şının o dürüst ifadeli yuvarlak, saf yüzü ve üzüntüs ü öfkesini biraz yatı ştırdı. Onun kavgası Alain'le de ğildi. Cuthbert arkada şının burada kötü bir şeyler oldu ğunu sezdi ğinden emindi. Ama Roland'ın Jonas çıkıp gidinceye kadar Alain'in bir şey yapmaması için ısrar etti ğinden de ku şkulanıyordu. Alain kolunu Bert'in omzuna atarak, "Benimle gel," dedi. "Babanın hatırına. Haydi gel. Sakinle şmen gerekiyor. Aramızda kavga etmenin zamanı de ğil." Cuthbert, "Liderimizin beyninin a şağıya, kasıklarına do ğru kaymasının da zamanı değil," dedi. Sesini alçaltmaya gerek görmemi şti. Ama Alain onu ikinci defa çekti. Bert de arkada şının kendisini kapıya do ğru çekmesine izin verdi. Çocuk, öfkeme son kez hakim olaca ğım, diye dü şünüyordu. Ama sadece bu kadarını başarabilece ğimi sanıyorum. Hayır, bunu biliyorum. Alain'den bun u Roland'a söylemesini isteyece ğim. Alain'i en yakın arkada şıyla konu şmak için aracı olarak kullanma fikri Cuthbert'in kalbini şiddetli, çaresizce bir gazapla doldurdu. Verandaya açılan kapıda durup Roland'a döndü. "O kız seni bir korka ğa dönü ştürdü," dedi. Alain yanında solu ğunu hı şırtıyla tuttu. Roland birdenbire ta şa dönü şmüş gibi kalakaldı. Arkası arkada şlarına dönüktü. Kucağında battaniyeler vardı. Cuthbert o anda arkada şının dönerek kendisine doğru atılaca ğına inandı. Ve dövü şeceklerdi. Birinden biri ölünceye ya da bayılıncaya veya kör kalıncaya kadar hem de. Herhal de zarar gören kendisi olacaktı ama Cuthbert artık buna aldırmıyordu. Ama Roland dönmedi. "Jonas bizim kurnazlı ğımızı ve ihtiyatımızı çalmaya geldi," dedi. "Ve senin bakımından ba şarılı da oldu!" "Hayır!" diye ba ğırdı Cuthbert. "Bir yanınla buna gerçekten inandı ğını biliyorum. Ama bu do ğru de ğil. Gerçek şu: Sen pusulayı şaşırdın! Đhtiyatsızlı ğına 'a şk' adını verdin! Sorumsuzlu ğu bir meziyet haline soktun! Ben..." Alain neredeyse öfkeyle ba ğıracaktı. "Tanrıların adına, haydi gel!" Arkada şını kapıdan dı şarı çekti. Cuthbert, Roland'ı göremez olunca, istememesine ra ğmen, öfkesi Alain'e yöneldi. Hiddeti rüzgârla yön de ği ştiren bir fırılda ğa benziyordu. Đki arkada ş güne şli avluda kar şı kar şıya durdular. Alain'in yüzünde üzgün ve dalgın bir ifade vardı.

Page 218: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Cuthbert ellerinin yanına bırakmı ştı. Yumruklarını öylesine sıkmı ştı ki, elleri titriyordu. "Neden onu her zaman affediyorsun? Niçin?" "Roland uçurumda bana kendisine güvenip güvenmedi ğini sordu. Güvendi ğimi söyledim. Ve ona güveniyorum." "O halde sen ahma ğın tekisin!" "Ve o bir silah şor! Beklememiz gerekti ğini söylüyorsa öyle yapmak zorundayız." "O kazara bir silah şor oldu. Roland bir acube! De ği şim geçirmi ş bir yaratık!" Alain sessiz bir şok geçirerek Cuthbert'e baktı. "Benimle gel, Alain. Bu delice oyuna son vermenin z amanı geldi. Jonas'ı bulup öldürürüz. Ka-tet'imiz bozuldu. Yeni bir ka-tet olu ştururuz. Sen ve ben." "Ka-tet bozulmadı! Bozulursa bunun sorumlusu sen ol ursun. Ve bir şey olursa seni hiçbir zaman affetmem." Sessizle şme sırası Cuthbert'teydi. "Neden atla dola şmaya çıkmıyorsun? Uzun uzun dola ş. Sakinle şmek için kendine zaman tanı. Her şey dostlu ğumuza ba ğlı..." "Sen bunu Roland'a söyle!" "Hayır. Ben sana söylüyorum. Jonas annem hakkında i ğrenç bir söz yazmı ş. Roland'ın haklı oldu ğuna inanmasaydım, bunun intikamını almak için senin le gelmez miydim sanıyorsun? Jonas'ın istedi ğinin bu oldu ğuna inanmasaydım? O kendimizi kaybedip tepemizin yanından körcesine fır lamamızı ve saldırıya geçmemizi istiyor." Cuthbert, "Bu do ğru," dedi. "Ama yanlı ş da!" Yumrukları a ğır a ğır gev şiyor, parmakları açılıyordu. "Sen olanları göremiyorsun. Bense bunu açıklayacak kelimeler bulamıyorum. Susan'ın ka-tet'imizin kuyus undaki suyu zehirledi ğini söylersem beni kıskançlıkla suçlayacaksın. Ama benc e kız istemeden, farkına varmadan bunu yaptı. Roland'ın kafasını zehirledi. Böylece cehennemin kapıları açıldı. Roland o kapıdan yayılan sıcaklı ğı hissediyor ama buna Susan'a olan duygularının yol açtı ğını sanıyor... Ancak biz daha iyisi yapmalıyız, Al. Daha iyi dü şünmeliyiz. Hem Roland, hem de kendimiz ve babalarım ız için," "Yani, sence Susan bizim dü şmanımız mı?" "Hayır. Öyle olsaydı i ş kolayla şırdı." Cuthbert derin bir soluk aldı, sonra verdi. Bunu üç kez yineledi. Her solukta aklı ba şına geliyor, kendini topluyordu. "Neyse. Artık bu konuda söylenecek ba şka bir şey yok. Önerin iyiydi. Atla dola şmaya çıkaca ğım. Saatlerce dola şaca ğım." Bert atına do ğru giderken döndü. "Roland'a yanıldı ğını söyle. Ona, beklememiz konusunda haklıysa bile, yanlı ş nedenler yüzünden böyle oldu ğunu anlat. Bu nedenle de tümüyle hatalı oldu ğunu ona açıkla." Bir an duraksadı. "Ona cehennemin kapı sı hakkında söylediklerimi tekrarla. Bunun da benim 'dokunu ş'umla ilgili oldu ğunu söyle. Bunu yapar mısın?" "Evet. Jonas'a yakla şayım deme, Bert." Cuthbert atına atladı. "Hiçbir konuda söz vermiyoru m." "Sen olgun bir erkek de ğilsin." Alain'in sesi üzüntülüydü, dokunsalar ağlayacaktı. "Hiçbirimiz tam bir erkek de ğiliz." Cuthbert, "Bu bakımdan yanıldı ğını umarım," dedi. "Çünkü yakında erkeklerin yapmaları gereken i şlerle u ğra şaca ğız." Atını döndürerek dörtnala sürdü. Delikanlı Deniz Kıyısı yolundan çıktı. Hiçbir şeyi dü şünmemeye çalı şıyordu. Kafasının kapısını açık bırakırsa bazen içeriye bek lenmedik şeylerin giriverdi ğini ö ğrenmi şti. Ço ğu zaman yararlı da oluyordu bunlar. Ama bu ö ğleden sonra saatlerinde bekledi ği olmadı. Aklı karı şan, üzülen, yeni bir fikir bulamayan (hatta bunu umut edemeyen) Cuth bert sonunda Hambry'ye döndü. Anayolun bir ucundan di ğerine do ğru giderken kendisini selamlayanlara el salladı ya da onlarla konu ştu. Üç arkada ş kentte pek çok iyi insanla tanı şmışlardı. Cuthbert onlardan bazılarını dost sayıyordu. Ona Ha mbry kentinin sıradan insanları üçünü evlat edinmi şler gibi geliyordu. Onların evlerinden ve ailelerinden uzakta üç çocuk oldu ğunu dü şünüyorlardı. Bert bu sıradan insanları görüp tanıdıkça onların Rimer ve Jonas'ın küçük pis oyununa katılmadıklarına inanıyordu. Zaten Đyi Adam neden Hambry'yi seçmi şti? Đyiniyetli yerliler yüzünden kimsenin durumdan şüphelenmeyece ğini bildi ği için, de ğil mi?

Page 219: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Bugün sokakta pek çok insan vardı. Çiftçiler pazarı nda hararetli alı şveri şler yapılıyordu. Tezgâhların önleri kalabalıktı. Çocukl ar Pinch ve Jilly gösterisini seyredip gülüyorlardı. (Jill o anda Pinch'i sa ğa sola kovalıyor ve zavallının kafasına süpürgesiyle vuruyordu.) Hasat Bayramı'yla ilgili süsleme i şleri de hızla ilerliyordu. Ama panayır fikri Cuthbert'i pek sevindirmiyordu. Bir beklentisi de yoktu. Bunun, nedeni yakla şan Hasat'ın kendi bayramı olmaması mıydı? Gilead hasadı olmaması? Belki... Ama neden d aha çok kafasının a ğır düşüncelerin altında ezilmesiydi. Kalbinin de a ğır dü şüncelerin altında. Çocuk, eğer büyümek buysa, diye dü şünüyordu. Bu deneyimden vazgeçebilirdim. Cuthbert kentten çıktı. Şimdi okyanus arkasında kalıyor, güne ş yüzüne vuruyor, arkasında gölgesi gitgide uzuyordu. Delikanlı çok g eçmeden Büyük Yol'dan saptı. Uçurumdan geçmeyi ve Bar K.'ye dönmeyi dü şünüyordu. Ama bunu yapamadan eski dostu Sheemie'yle kar şıla ştı. Çocuk bir katırı çekiyordu. Ba şını önüne e ğmiş, omuzları da dü şmüştü. Pembe sombrero'su çarpılmı ş, botları toza bulanmı ştı. Sanki dünyanın bir ucundan yürüyerek gelmi şti. Cuthbert, "Sheemie!" diye ba ğırdı. Çocu ğun ona ne şeyle gülmesini ve saçma sapan bir şeyler söylemesini bekliyordu. "Uzun günler ve güzel geceler seninle olsun! Nasılsın..." Sheemie ba şını kaldırdı. Sombrero'sunun kenarı da yukarıya do ğru kalkarken Cuthbert birdenbire sustu. Çocu ğun yüzündeki o müthi ş korkuyu farketmi şti. Sheemie'nin yanakları bembeyaz, gözleri deh şet doluydu. Dudakları titriyordu. Sheemie isteseydi iki saat önce Delgado'ların evine ula şabilirdi. Ama bir kaplumba ğa gibi a ğır a ğır yürümü ştü. Gömle ğinin içindeki mektup her adımını ağırla ştırıyormu ş gibiydi. Korkunçtu, çok korkunçtu... Sheemie bunu düşünemiyordu bile. Zaten dü şünme makinem kırık. Gerçekten. Cuthbert çabucak atından atlayıp tela şla Sheemie'nin yanına gitti. Ellerini çocu ğun omuzlarına koyarak, "Ne oldu?" diye sordu. "Eski dostuna anlat. O sana gülmez. Bir an bile." Arthur Heath'in şefkatli sesini duyan ve yüzündeki endi şeli ifadeyi gören Sheemie a ğlamaya ba şladı. Rhea'nın mektuptan kimseye söz etmemesiyle il gili kesin emri de kafasından uçtu gitti. Hıçkırarak o s abahtan beri olanları anlattı. Cuthbert iki defa ona daha yava ş konu şmasını, söyledi. Çocu ğu bir a ğaca doğru götürdü. Đkisi gölgede oturdular. Sheemie sonunda yava ş konu şmayı ba şardı. Cuthbert onu gitgide artan bir endi şeyle dinliyordu. Sheemie hikâyesinin sonunda gömle ğinin içinden mektubu çıkardı. Cuthbert mührü kırıp mektubu okudu, okudukça da göz leri irile şti. Jonas, Bar K.'ye yaptı ğı yolculuktan ne şeyle döndü ğü sırada Depape onu Yolcuların Dinlenme Yeri'nde bekliyordu. Depape son unda bir öncünün çıkageldi ğini açıkladı. Jonas daha da keyiflendi. Roy'un da s evinece ğini sanmı ştı ama kovboyun hiç de öyle bir hali yoktu. Çok key ifsizdi. Depape, "Adam Deniz Kıyısı'na gitti," diye açıkladı . "Herhalde onu bekliyorlardı. Adam hemen gelmeni istedi. Burada ye mek yiyerek oyalanma. Ben senin yerinde olsaydım bir çörek bile yemezdim. Đçki de içmezdim. O adamla ba şa çıkmak için kafanın yerinde olması gerekiyor." "Bugün insana bol bol nasihat ediyorsun, öyle de ğil mi, Roy?" Jonas onunla açık açık alay ediyordu. Ama Pettie ona viski getirdi ği zaman içkiyi geri çevirdi. Onun yerine su istedi. Roy biraz sıkıntılı, diye Ka rarını verdi. Rengi de uçmu ş. Bizim sevgili Roy. Sheb piyanonun ba şına geçip tu şlara basınca Depape irkilerek o tarafa döndü. Elini de tabancasının kabzasına atm ı ştı. Jonas bunu ilginç buldu. Biraz da kaygı verici. "Anlat bakalım, o ğlum. Seni endi şelendiren nedir?" Roy somurtarak ba şını salladı. "Bunu ben de bilmiyorum." "O adamın adı nedir?" "Ben sormadım, o da söylemedi. Ama bana Farson'un s ugu'unu gösterdi. Biliyorsun..." Depape sesini biraz alçalttı. " Şu göz." Jonas biliyordu tabii. O dik dik bakan koca gözden hiç ho şlanmıyor, Farson'un o i şareti neden seçti ğini de anlayamıyordu. Đyi Adam neden zırhlı bir yumru ğu seçmedi, diye dü şünüyordu. Ya da çapraz iki kılıcı. Veya bir ku şu? Örne ğin, bir şahini? Şahin güzel bir sigul olurdu. Ama o göz... Silah şor sonra, "Pekâlâ," diyerek suyu içti. Viskiden dah a ho şuna gitti. Baya ğı susamı ştı. "Gerisini ben kendim ö ğreneyim, olur mu?"

Page 220: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Yarasa kanadına benzeyen kapıya gidip tam kanatları itti ği sırada Depape arkasından seslendi. Jonas geri döndü. Depape, "O ba şkalarına benziyor," dedi. "Ne demek istiyorsun?" "Bunu ben de bilmiyorum." Depape'in hem şaşırmı ş, hem de utanmı ş gibi bir hali vardı... Ama inadı da tutmu ş gibiydi. Fikrinden dönmek niyetinde olmadı ğı anla şılıyordu. "Adamla sadece be ş dakika konu ştuk. Ama bir keresinde ona baktım ve kar şımdakinin Ritzy'de konu ştu ğum o ihtiyar köpek oldu ğunu sandım. Şu vurdu ğum ya şlı adam. Biraz sonra adama tekrar bir göz attım ve kahretsin, diye düşündüm. Bu kar şımda duran benim ya şlı babam! Sonra bu da geçti ve adam eski halini aldı." "Nasıl oldu bunlar?" "Herhalde her şeyi sen kendi gözlerinle göreceksin. Ama bu durumun ho şuna gidece ğini pek sanmıyorum." Jonas kapının bir kanadını itmi ş öyle duruyor, dü şünceli görünüyordu. "Roy, gelen Farson'un kendisi de ğildi sanırım. Öyle de ğil mi? Yani Đyi Adam kılık deği ştirmi ş olamaz." Depape duraksayarak ka şlarını çattı. Sonra da ba şını salladı. "Hayır." . "Bundan emin misin? Unutma, biz Đyi Adam'ı sadece bir defa gördük. Üstelik uzaktan." Latigo, Farson'u onlara göstermi şti. Hemen hemen on altı ay önce. "Eminim. Farson'un ne kadar iriyarı oldu ğunu hatırlıyorsun, de ğil mi?" Jonas, "Evet," der gibi ba şını salladı. Farson bir Lord Perth de ğildi. Ama boyu bir seksen ya da daha uzundu. Hem gö ğsü, hem de kalçaları geni şti. "Bu adam Clay'in boyundaydı. Ya da ondan biraz kısa . Ve kime benzerse benzesin boyu aynı kalıyordu." Depape bir an durakladı, sonr a da ekledi. "O bir ölü gibi gülüyor. Onun bu gülü şüne zorlukla dayanabildim." "Ne demek 'bir ölü gibi?" Depape ba şını salladı. "Bunu ben de bilemiyorum." Eldred Jonas yirmi dakika sonra HUZUR ĐÇĐNDE GĐRĐN yazılı kemerin altından geçti. Deniz Kıyısı'nın avlusuna girerken endi şeliydi. Çünkü Latigo'nun gelece ğini sanmı ştı... Ama Depape yanılmıyorsa gelen Latigo de ğildi. Miguel ayaklarını sürüyerek yakla ştı. Her zamanki gibi gülerken di şetleri ortaya çıkmı ştı. Jonas'ın atının dizginlerini tuttu. "Reconocimiento." "Por nede, kefe." Jonas içeri girdi. Olive Thorin ön salonda üzgün bi r hayalet gibi oturuyordu. Silah şor ba şıyla kadına selam verdi. Olive de ona kar şılık vererek keyifsizce gülümsemeyi ba şardı. "Sai Jonas, sizi çok iyi gördüm. Hart'la kar şıla şırsanız..." Jonas, "Özür dilerim, hanımefendi," dedi. "Ama ben kâtibi görmeye geldim." Çabucak yukarı çıkarak kâtibin dairesine do ğru gitti. Gaz lambalarının pek de iyi aydınlatamadı ğı ta ş dö şeli bir koridorda ilerledi. Koridorun dibindeki me şe ve pirinçten yapılmı ş büyük kapıya vurdu. Rimer'i, Susan Delgado gibi kızlar ilgilendirmiyordu. Ama gü cün sa ğladı ğı şeyler ho şuna gidiyordu. Biri, " Đçeri gir, dostum," diye seslendi. Ama Rimer'in sesi de ğildi. Bu sözleri acayip bir gülü ş izledi. Sanki biri kıkır kıkır gülüyordu. Jonas'ın tüyleri diken diken oldu. Roy, "O bir ölü gibi gülüyor..." demi şti. Jonas kapıyı iterek içeri girdi. Rimer kadınların d udakları ve kalçalarıyla ne kadar ilgilenmezse, buhurdan da o kadar ho şlanmazdı. Ama şimdi içerde buhur yanıyordu. Etrafa a ğacımsı bir koku yayılmı ştı. Jonas'a Gilead'daki sarayı, Büyük Salon'da verilen resmi davetleri hatırlattı. Gaz lambaları iyice açılmı ştı. Denizden esen rüzgâr açık pencerelerden içeriye sızarak mor kadife perdeleri hafifçe dalgalandırıyordu. Hükümdar ailel erine özgü bu renkten Rimer çok ho şlanırdı. Kâtip ortalarda yoktu. Ba şkaları da. Salonun önündeki balkonun kapıları açıktı. Ama Jonas orada da kimse olmadı ğını gördü. Odada biraz daha ilerledi. Ba şını çevirmeden arkasını görebilmek için dipteki altın yaldız çerçeveli aynaya bir göz attı. ilerde soldaki masada iki ki şilik bir sofra hazırlanmı ş, so ğuk yemekler konmu ştu. Ama iki yandaki iskemlelerde kimse oturmuyordu. Oysa biri onunla konu şmuştu. Sesten anla şıldı ğı kadarıyla kapının hemen önünde duran biri. Jonas tabancasını çekti.

Page 221: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Ona içeri girmesini söyleyen ses, "Yapma canım," de di. Ses Jonas'ın sol omzunun hemen arkasından gelmi şti. "Buna hiç gerek yok. Burada hepimiz dostuz. Ayn ı taraftanız bildi ğin gibi." Jonas topuklarının üzerinde döndü. Birdenbire kendi ni ya şlı ve hantal biri gibi hissetmeye ba şlamı ştı. Şimdi kar şısında orta boylu, görünü şe göre güçlü kuvvetli biri duruyordu. Yabancının gözleri parlak mavi, yan akları da pespembeydi. Bunun nedeni belki sa ğlı ğının yerinde olması, belki de şaraptı. Gülümserken aralanan dudaklarının arasından küçük di şleri gözüküyordu. Bu di şleri sivriltmek için törpülemi ş olmalıydılar. Herhalde böyle sivri di şler do ğal olamazdı. Yabancının arkasında kutsal bir adamın cüppesine benzeyen siya h bir elbise vardı. Kukuletasını geri itmi şti. Jonas önce adamın kafasının kabak oldu ğunu dü şündü. Ama sonra yanıldı ğını anladı. Yabancının kafası iyice tra ş edilmi ş, geride incecik tüyler kalmı ştı, Kara cüppeli adam, "Oyunca ğı kaldır," dedi. "Dedi ğim gibi burada hepimiz dostuz. Canci ğer iki arkada ş. Ekmek yiyecek ve pek çok şeyden söz edece ğiz. Öküzler ve petrol tankerlerinden. Frank Sinatra'nın Bing Crosb y'den gerçekten üstün olup olmadı ğından." "Kim? Kimden üstün?" "Onlar tanıdı ğım kimseler de ğil. Bo şver." Siyahlı adam yine kıkırdadı. Jonas, ancak bir tımarhanenin parmaklıklı penceresinden bö yle bir ses gelir, diye düşündü. Dönüp tekrar aynaya baktı. Bu sefer siyahlı adamın olanca canlılı ğıyla orada durdu ğunu ve kendisine gülümsedi ğini gördü. Tanrılar, bu adam deminden beri orada mıydı, diye dü şündü. Sonra kendi kendine, evet, öyle, dedi. Ama adam ken dini gösterinceye kadar onu göremezdin. Onun büyücü olup olmadı ğını bilmiyorum. Ama sihirden anladı ğı kesin. Belki de Farson'un büyücüsüdür. Geri döndü. Siyah cüppeli adam hâlâ gülümsüyordu. D i şleri şimdi sipsivri değildi. Ama daha önce sivri uçluydular. Jonas bu konu da iddiaya girer ve izin kağıdıyla saatini ortaya koyardı. "Rimer nerde?" Siyahlı adam, "Onu genç sai Delgado'yla çalı şması için yolladım," diye açıkladı. "Kızın Hasat Günü'nde sorulacak soruların cevapları nı iyice ezberlemesi gerekiyor." Kolunu dostça bir tavırla Jonas'ın omzu na atarak onu masaya do ğru götürdü. "Bence ba ş ba şa konu şmamız daha iyi olur." Jonas, Farson'un adamını kızdırmak istemiyordu. Ama onun kolunun dokunu şuna dayanamayacaktı. Nedenini bilmiyordu ama dokunu şu katlanılacak gibi de ğildi. Jonas omzunu silkerek adamın kolundan kurtuldu ve i skemlelerden birine gitti. Titrememeye çalı şıyordu. Bo şuna Depape Dara ğacı Kayası'ndan öyle sapsarı bir suratla dönmemi şti! Kahrolsun! Depape'in durumuna şaşmamak lazımdı. Siyahlı yabancı Jonas'ın davranı şına, alınmadı ve yine kıkır kıkır güldü. (Jonas, evet, diye dü şündü. Gerçekten bir ölü gibi gülüyor. gerçekten.) S ilah şor sonra odadaki adamın Cort'un babası Fardo oldu ğunu sandı bir an. Uzun yıllar önce kendisini batıya yollayan o adam oldu ğunu. Yeniden tabancasına uzandı. Sonra kar şısında yine o siyahlı yabancı belirdi. Jonas'a bakı yor ve her şeyi anlamı ş gibi pis pis gülüyordu. O mavi gözleri gaz lambala rının alevleri gibi titre şiyordu. " Đlginç bir şey mi gördün, sai Jonas?" Jonas iskemleye oturarak, "Evet," dedi. "Yiyecek." Bir parça ekmek alıp a ğzına attı. Ekmek kurumu ş diline yapı ştı ama yine de azimle bu lokmayı çi ğnedi. "Aferin." Siyahlı yabancı da sofranın ba şına geçerek şaraba uzandı. Önce Jonas'ın kadehini doldurdu. " Şimdi dostum, bana o üç ba şbelası çocuk geldi ğinden beri yaptı ğın her şeyi anlat. Bildi ğin ve planladı ğın her şeyi de. Bir tek kelimeyi bile atlamanı istemiyorum." "Önce bana sugu'unu göster." "Tabii. Ne kadar da ihtiyatlısın." Siyahlı adam elini cüppesinin içine sokarak kare bi çimi bir maden parçasını çıkardı. Jonas bunun gümü ş oldu ğunu tahmin etti. Yabancı madeni masaya attı. Silah şorun taba ğından takırdayarak kayan madenin üzerinde Jonas'ın bekledi ği o i şaret vardı. Dik dik bakan o i ğrenç göz. "Tatmin oldun mu?"

Page 222: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Jonas, "Evet," der gibi ba şını salladı. "Onu bana do ğru kaydır." Silah şor madene do ğru uzandı. Ama her zaman hiç titremeyen eli bu kez sesine benzemi şti. Titriyordu. Jonas bir an parmaklarının titremes ini seyretti. Sonra da elini çabucak masaya koydu. "Bunu...bunu yapmak istemiyorum." Hayır. Đstemiyordu. O madene dokunursa gümü şe oyulmu ş göz birdenbire oynayacak...ve ona bakacaktı. Siyahlı yabancı kıkır kıkır gülerek, "Gel," der gib i bir i şaret yaptı. Jonas'ın gümüş bir tokaya benzetti ği sigul yabancıya do ğru kaydı. Ve onun evde dokunmu ş kumaştan yapılma cüppesinin yeninden içeri girdi. "Abrakadabra! Böh! Son! Şimdi..." Siyahlı yabancı nazik nazik şarabını yudumlayarak konu şmasını sürdürdü. " Şu iç sıkıcı formaliteler sona erdiyse..." Jonas atıldı. "Bir şey daha var... Sen benim adımı biliyorsun. Ben de s eninkini öğrenmek istiyorum." Siyah cüppeli adam, "Beni Walter diye ça ğır," dedi. Ve birdenbire dudaklarındaki tebessüm kayboldu, "iyi kalpli Walter! O benim i şte. Şimdi nerde oldu ğumuza ve ne yöne gitti ğimize bakalım. Yani kısacası konu şalım." Cuthbert yatakhaneye döndü ğü sırada gece olmu ştu. Roland'la Alain iskambil oynuyorlardı. Đçeriyi temizlemi şlerdi. Yatakhane hemen hemen eski haline dönmüştü. (Eski ustaba şının dolabında buldukları terebantinin sayesinde duvarlara yazılmı ş sözler bile onların pembe birer hayaletine dönü şmüşlerdi.) Đki arkada ş şimdi Casa Fuerte ya da kendi memleketlerindeki adıy la "Sıcak Yer" oyununa dalmı şlardı. Adı şu ya da bu, aslında Casa Fuerte, "Beni Seyret'in ik i ki şinin oynadı ğı bir türüydü. Beni Seyret dünyanın ilk gençlik gün lerinden beri barlarda, yatakhanelerde ve kamp ate şlerinin etrafında oynanıyordu. Roland, Bettin ruh halini anlamak için ba şını kaldırıp ona şöyle bir baktı. Genç silah şor görünü şte her zamanki kadar sakindi. Dört zor elden sonra Alain'le berabere kalmayı bile ba şarmı ştı. Ama için için kararsızlık ve ıstırap yüzünden huzursuzdu. Alain ona Cuthbert'le avluda konu ştukları sırada onun neler söyledi ğini açıklamı ştı. Bir dosttan duyulamayacak kadar korkunç şeylerdi bunlar. Đkinci a ğızdan duyuldu ğu zaman bile sarsıcıydı. Ama Roland'ı en çok Bert'in oradan ayrılırken söyledi ği sözler yaralamı ştı. "Sen ihtiyatsızlı ğına 'a şk' adını verdin. Sorumsuzlu ğu bir meziyet haline soktun," Bu suçlamaların doğru olmasının en ufak bir ihtimali var mıydı? Roland kendi kendine tekrar tekrar, hayır diyordu. Arkada şlarıma izlememizi emretti ğim yol çetin ama mantıklı. Anlamlı olan tek yol bu. Cuthbert'in ba ğırması öfkesinden. Buna sinir gerginli ği neden oldu... Özel yerimizin i ğrenç bir biçimde kirletilmesi de tepesini attırdı.'Ama yine de... "Roland'a yanıldı ğını söyle. Yanlı ş nedenler yüzünden haklı oldu ğunu. Bu nedenle de tümüyle hatalı." Bu olamaz! Olabilir mi? Cuthbert gülümsüyordu; çiftli ğe dönerken atını dörtnala ko şturmu ş gibi yüzü kızarmı ştı. Genç, yakı şıklı ve hayat doluydu. Mutlu gözüküyordu. Hatta hem en hemen eski Cuthbert gibiydi. Bir ekinkargasının kur ukafasına saçma sapan ama sevimli sözler söyleyen ve biri, "Lütfen sesini kes ," deyinceye kadar bunu sürdüren o delikanlı. Gelgelelim Roland gördüklerine güvenemedi, Cuthbert 'in gülümsemesinde bir tuhaflık vardı. Yüzünün kızarmasının nedeni sa ğlık de ğil, öfke olabilirdi. Gözlerindeki pırıltı da ne şeli bir çocu ğunkinden çok, hummaya tutulmu ş bir insanınkine benziyordu. Roland'ın yüzünden dü şünceleri anla şılmıyordu ama delikanlının yüre ğine indi. Fırtınanın kendili ğinden geçece ğini ummu ştu. Sadece zaman meselesiydi. Ama galiba öyle olmamı ştı. Roland, Alain'e bir göz attı ve onun da aynı şeyleri dü şündüğünü anladı. Đçinden, Cuthbert, dedi. Üç hafta sonra bütün bunlar sona erecek. Ke şke "bunu sana açıklayabilseydim. Sonra kafasında basitli ğiyle onu sersemleten bir dü şünce belirdi: Bunu ona neden açıklayamıyorsun?

Page 223: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Roland bu sorunun cevabını bilmedi ğini farketti. Neden arkada şlarına hiçbir şeyi açıklamıyor, dü şüncelerini kendine saklıyordu? "Merhaba Bert," dedi. "Güzel bir gezinti..." "Evet, evet. Güzel bir gezinti oldu. Çok güzel bir gezinti. Ö ğretici bir gezinti. Dı şarı gel. Sana göstermek istedi ğim bir şey var." Cuthbert'in gözlerindeki yüzeyde kalan o tuhaf ne şe Roland'ı gitgide daha endi şelendiriyordu. Ama yine de iskambilleri masaya yüzl eri yere gelecek bir biçimde, düzgünce, yelpaze gibi dizdi. Ve aya ğa kalktı. Alain onun kolunu çeki ştirdi. "Hayır." Alçak sesinde panik vardı. "Onun ne halde oldu ğunu görmüyor musun?" Roland, "Görüyorum," dedi. Ve kalbine umutsuzluk do ldu. Artık bir arkada şa benzemeyen arkada şına do ğru a ğır a ğır giderken, ben sarho ş gibi bir durumdayken karar veriyordum, diye dü şündü. Yoksa veremiyor muydum? Artık bundan emin de ğildi. "Bana gösterece ğin nedir, Bert?" Cuthbert, "Ola ğanüstü bir şey," diyerek güldü. Sesi nefret doluydu, hatta belk i öldürme arzusu da. "Buna yakından bakmak isteyeceks in. Eminim." Alain, "Bert, nen var senin?" diye sordu. "Nem mi var? Benim hiçbir şeyim yok, Al. Güne ş do ğarken uçu şan bir ku ş kadar neşeliyim. Çiçe ğe konan bir arı, okyanustaki bir balık kadar." Kapı dan çıkmak için dönerken tekrar güldü. Alain, "Dı şarı çıkma, Roland," dedi. "Bert aklını kaçırmı ş." Roland, "Grubumuz da ğılıyorsa," diye cevap verdi. "O zaman Mejis'ten sa ğ çıkma şansımız da kalmadı demektir. Durum böyle oldu ğuna göre bir dostun elinde ölmeyi düşman tarafından öldürülmeye tercih ederim." Dı şarı çıktı. Alain bir anlık tereddütten sonra onu iz ledi. Yüzünde müthi ş bir üzüntü vardı. Kadın Avcı kaybolmu ştu. Şeytan Ayı ise henüz suratını göstermeye ba şlamamı ştı. Ama gökyüzünde yıldızlar ı şıldıyor ve etrafı görülecek kadar aydınlatıyordu. Cuthbert'in eyerini çıkarmadı ğı atı dire ğe ba ğlıydı. Gerisindeki tozlu avlu lekeli gümü şten yapılmı ş gibi pırıldıyordu. Roland, "Gösterece ğin nedir?" diye ö ğrenmek istedi. Neyse ki, hiçbiri tabancasını takmamı ştı. Hiç olmazsa bu da sevinilecek bir şeydi. "Neyi göstereceksin?" "O burada." Cuthbert yatakhaneyle yanmı ş evin arasındaki bir yeri i şaret etti. Kendine çok güveniyormu ş gibi bir tavır takınmı ştı. Ama Roland ola ğanüstü bir şey göremedi. Cuthbert'in yanına giderek yere baktı. "Ben hiçbir şey..." Cuthbert'in yumru ğu çenesine inerken Roland'ın kafasında parlak ı şıklar patladı. Yıldızların ı şıklarından bin defa daha parlaktılar. Bert ya şamları boyunca Roland'a ilk kez vuruyordu. (Tabii çok küçükken ya da oyun oynarlarken ba şka.) Roland kendinden geçmedi. Ama kollarıyla bacakların ın kontrolünü kaybetti. Evet, kolları ve bacakları vardı ama sanki ba şka bir ülkedeydiler. Bezden yapılmı ş bir bebeğin kolları ve bacakları gibi sallanıyorlardı. Genç silah şor arkaüstü devrildi. Etrafından tozlar yükseldi. Yıldızlar da garip bir biçimde kayıyorlar, kavisler çiziyor ve arkalarında süt gibi izler bırakıyorlardı. Delikanlının kulakları d a çınlıyordu. Roland, Alain'in "Ah, seni budala! Seni kafasız ahm ak!" diye ba ğırdı ğını duydu. Ama onun çı ğlı ğı da uzaklardan geliyordu. Roland büyük bir çaba sarfederek ba şını çevirdi. Alain'in kendisine do ğru geldi ğini ama Cuthbert'in onu iterek uzakla ştırdı ğını gördü. Bert artık gülmüyordu. "Bu onunla benim aramda, Al. Sen bu i şe karı şma!" "Sen ona yumruk attın, köpek!" Alain çabuk kızmazdı . Ama şimdi gitgide öfkelenmeye ba şlıyordu. Cuthbert bu yüzden yaptı ğına pi şman olabilirdi. Roland, aya ğa kalkmalıyım, diye dü şündü. Daha da kötü bir şey olmadan aralarına girmeliyim. Tozların arasında kollarını, bacakların ı yüzermi ş gibi oynattı. Cuthbert, "Evet," dedi. "Onu yumrukladım. Çünkü o b izi enayi yerine koydu. Ben de onun bu iyili ğine kar şılık verdim." Ba şını e ğip arkada şına baktı. " Đşte sana göstermek istedi ğim buydu, Roland! Şu yeri! Şimdi arasında yattı ğın o tozları! Bunun tadına var. Belki uykudan uyanmanı sa ğlar."

Page 224: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Şimdi Roland da öfkelenmeye ba şlıyor, kafasına yayılan so ğuklu ğu hissediyordu. Onunla sava şmaya çalı ştı ama ba şarılı olamadı ğını farketti. Artık Jonas'ın hiç önemi yoktu. Citgo'daki tankerlerin de. Ö ğrendikleri malzemeyle ilgili komplonun da. Birlik ve korunmak için çabaladı ğı ka-tet de önemini kaybedecekti. Delikanlının kol ve bacaklarındaki yüzeyde kalan uy uşukluk geçmeye ba şlıyordu. Roland ellerini yere dayayarak do ğrulup oturdu. Ba şını kaldırıp sakin sakin Bert'e baktı. Parmaklarını kıvırdı ğı ellerini yere bastırmı ş, yüz hatları gerilmi şti. Yıldızların ı şıkları gözlerine vuruyordu. "Seni çok severim, Cuthbert. Ama artık itaatsizli ğe ve kıskançlık kavgalarına izin vermeyece ğim. Sana bütün yaptıklarını ödetmeye kalkarsam sonu nda paramparça olursun. Onun için sana yalnızca ben farkında olmad ı ğım bir anda bana vurmanın bedelini ödetece ğim." Cuthbert rahatça Hambry lehçesiyle konu şmaya ba şladı. "Bunu yapabilece ğinden hiç ku şkum yok, ahbap. Ama belki önce şuna bir göz atmak istersin." Katla şmış bir kâ ğıdı Roland'ı a şağılarcasına önüne attı. Kâ ğıt genç silah şorun gö ğsüne çarparak kuca ğına dü ştü. Roland kâ ğıdı aldı. Gitgide artan öfkesinin yakıcılı ğını biraz kaybetti ğinin farkındaydı. "Nedir bu?" "Aç da bak. Yıldızlar etrafı yeterince aydınlatıyor . Onu okuyabilirsin." Roland istemeye istemeye yava şça kâ ğıdı açtı ve güçlükle okunan elyazısına göz gezdirdi. Kız artık saf ve temiz de ğil. Will Dearborn onun her şeyine sahip oldu. E, bu hoşuna gitti mi? Roland pusulayı iki defa okudu. Kâ ğıdı tutan elleri titriyordu. Gözlerinin önünden Susanla bulu ştukları her yer geçmeye ba şladı: kayıkhane, kulübe, gecekondu. Roland şimdi onlara ba şka açıdan bakıyordu. Çünkü onları bir bankası da görmü ştü. Susan'la zekice davrandıklarını sanmı şlardı. Her şeyin gizli kaldı ğına inanmı şlardı. Sırlarını sakladıklarına. Ve biri bütün bu s ürede onları gözetlemi şti. Susan haklıydı. Biri ikisini birarada görmü ştü. Roland, her şeyi tehlikeye attım, diye dü şündü. Onunkiyle birlikte bizim hayatlarımızı da. Ona cehenneme açılan kapıyla ilgili sözlerimi söyle . Delikanlı Susan'ın sesini de duydu. "Ka rüzgâr gibi ... Beni seviyorsan benimle sevi ş." Roland da öyle yapmı ştı. Gençli ğe özgü o kendini be ğenmi şli ğiyle her şeyin yolunda gidece ğine inanmı ştı. Sırf kendisi Roland oldu ğu için. Yani o, o'ydu ve ka da a şkına hizmet etmeliydi. Roland, "Budalalık ettim," d edi. Sesi de elleri gibi titriyordu. Cuthbert, "Gerçekten öyle," diye cevap verdi. "Gerç ekten." Roland'ın kar şısına, tozların arasına diz çöktü. " Şimdi beni yumruklamak istiyorsan vur gitsin. Đstedi ğin kadar sert olsun. Ba şarabildi ğin kadar çok. Sana kar şılık vermeyece ğim. Seni uyandırmak, sorumluluklarını hatırlamanı s ağlamak için elimden geleni yaptım. Yine uyumak niyetindeysen, b ir şey diyemem. Öyle olsun. Ne olursa olsun seni hâlâ seviyorum." Bert ellerini Roland'ın omuzlarına koyarak arkada şını yana ğından çabucak öptü. Roland a ğlamaya ba şladı. Bunun bir nedeni minnetti. Ama daha önemlisi, utanç ve şaşkınlık karı şımı bir duyguydu. Hatta benli ğinin ufak, kara bir noktası Cuthbert'ten nefret ediyordu. Her zaman da edecekti . Bu kara yer, Cuthbert'ten o beklenmedik yumruktan çok, yana ğına kondurdu ğu öpücük yüzünden nefret ediyordu. Arkada şı onu uyandırdı ğı için de ğil, kendisini ba ğı şladı ğı için. Roland aya ğa kalktı. Tozlu elinde hâlâ mektup vardı. Di ğer eliyle yüzünü siliyor ve yanaklarında ıslak lekeler bırakıyordu. Sendeled i ği ve Cuthbert kendisini tutmak için elini uzattı ğı zaman arkada şını şiddetle itti. Cuthbert az kalsın yuvarlanıyordu; neyse ki, Alain onu omuzlarından ya kaladı. Sonra Roland a ğır a ğır tekrar yere çöktü. Ama bu sefer Cuthbert'in önün de ellerini kaldırmı ş, ba şını önüne e ğmişti. Cuthbert, "Roland!" diye ba ğırdı. "Yapma!" Genç silah şor, "Evet," dedi. "Ben babamın yüzünü unuttum. Ve s enden özür diliyorum."

Page 225: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

"Evet, tamam, tanrılar adına! Evet!" Cuthbert'in se si sanki o da a ğlamaya başlamı ş gibi çıkıyordu. "Sadece... aya ğa kalk. Lütfen! Seni böyle görmek kalbimi parça parça ediyor!" Roland, benim böyle a şağılanmam şart, diye dü şündü. Küçük dü şmem. Ama buna ben kendim neden oldum, öyle de ğil mi? Bu karanlık avlu... Beynim zonkluyor ve kalbim hem korku, hem de utanç dolu. Ben bunu hak ettim. Bedeli ödüyorum. Đki arkada şı onun aya ğa kalkmasına yardım ettiler. Sonra Roland hemen hem en normal sayılacak sesle, "Sol yumru ğun bir hayli güçlü, Bert," dedi. Cuthbert, "Ancak biri yumru ğu yiyece ğini bilmedi ği zaman," diye cevap verdi. "Bu mektup... onu nasıl ele geçirdin?" Cuthbert, Sheemie'yle nasıl kar şıla ştıklarını anlattı. Çocu ğun sanki ka'nın i şe karı şmasını bekliyormu ş gibi mutsuzca, a ğır a ğır hareket etti ğini açıkladı. Ve ka "Arthur Heath" kılı ğında onun bu iste ğini yerine getirmi şti. Roland dü şünceli bir tavırla, "Mektubu cadı yazmı ş," dedi. ''Ama bütün bunları nasıl ö ğrendi? Cöos'tan hiç ayrılmıyor. Ya da Susan bana öy le söyledi." "Bunu bilemem. Açıkçası pek aldırdı ğım da yok. Şu anda beni en çok Sheemie ilgilendiriyor. Çocuk bana anlattıkları yüzünden ve mektubu verdi ği için zarar görmemeli. Ondan sonra da Rhea'nın bir defa açıklad ı ğı şeyi tekrar ilan etmeye kalkı şmasını engellemekle ilgilenece ğim." Roland, "En a şağı bir tek korkunç hata yaptım," dedi. "Ama Susan'a âşık olmamı bir ba şka hata saymıyorum. Bunu de ği ştirmek benim elimde de ğildi. Susan için de öyle. Buna inanıyor musunuz?" Alain hemen, "Evet," dedi. Cuthbert ise ancak bir d akika kadar sonra istemeye istemeye, "Evet, Roland," diye mırıldandı. "Kibirli ve akılsızdım. Bu pusula Susan'ın halasını n eline geçseydi kızı sürgüne yollarlardı." Cuthbert alayla ekledi. "Bizi de dara ğacı yoluyla cehenneme gönderirlerdi. Ama tabii ikisini kıyaslarsak bu sonuncusu senin için f azla önemli sayılamaz." Alain, "Cadı ne olacak?" diye sordu. "Onu ne yapaca ğız?" Roland hafifçe gülümseyerek kuzeybatıya do ğru döndü. "Rhea... O ne olursa olsun, birinci sınıf ba şbelası. Öyle de ğil mi? Ve ba şbelalılarına hadlerini bildirmek gerekir." Yatakhaneye do ğru gitmeye ba şladı. Ba şını e ğmiş, ayaklarını sürüyordu. Cuthbert, Alain'e baktı. Onun da dolmu ştu. Bert ona elini uzattı. Alain bir an bu ele baktıktan sonra ba şını salladı. Arkada şından çok, kendisiyle ilgili bir şeye, "Evet," diyormu ş gibiydi. Sonra Bert'in elini sıktı. "Sen yapman gereken şeyi yaptın," dedi Alain. "Ba şlangıçta ku şkularım vardı. Ama artık yok." Cuthbert solu ğunu verdi. "Ve bunu gereken biçimde yaptım. Onu gaf il avlamasaydım..." , "Seni iyice pataklardı. Her tarafın morarıp kararır dı." Cuthbert, "Daha fazla renge bürünür ve sonunda gökk uşağına dönerdim." Alain, "Hatta Büyücünün Gökku şağı'na benzerdin," dedi. Bu sözler Cuthbert'i güldürdü, iki arkada ş yatakhaneye do ğru gittiler. Roland ilerde Cuthbert'in atının eyerini çıkarıyordu. Cuthbert ona yardım etmek için o tarafa dönecek old u. Ama Alain onu durdurdu. "Bırak da kısa bir süre yalnız kalsın. Yapabilece ğin en iyi şey bu." Đki arkada ş ilerlediler. Roland on dakika sonra yatakhaneye gi rdini zaman Cuthbert'in kendi iskambilleriyle oynadı ğını gördü. Üstelik kazanıyordu da. Genç silah şor, "Bert," dedi. Cuthbert ba şını kaldırdı. "Yarın seninle küçük bir i şimiz var, Cöos'ta." "Cadıyı öldürecek miyiz?" Roland uzun uzun dü şündü. Sonra ba şını kaldırdı. "Öldürmemiz gerekir." Duda ğını di şliyordu. "Evet, öldürmemiz gerekir. Ama öldürecek miyiz?" "Bence gerekmedikçe öldürmeyelim." Roland daha sonr a bu kararı yüzünden acı bir pi şmanlık duyacaktı. Tabii bu bir karardıysa. Ancak hi çbir zaman bu sonuca nasıl vardı ğını anlayamadı ğını dü şünmeyecekti. Sonuçta Mejis'te geçirdi ği o sonbahar sırasında Jake Chambers ya şlarında bir çocuktu. Ve çocukların ço ğu birini

Page 226: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

öldürmeyi kolaylıkla dü şünemezler, böyle bir şeyi do ğal kar şılamazlar. "Cadı bizi buna zorlamadıkça onu öldürmeyiz." Cuthbert, "Ke şke bizi zorlasa," dedi. "Böylesi daha iyi olur." Se rt bir silah şor gibi konu şmuştu ama yüzünde endi şeli bir ifade vardı. "Evet, belki daha iyi olur. Ama Rhea gibi sinsi bir cadının böyle bir hata yapaca ğını sanmıyorum. Sabah erkenden kalkmaya hazır ol." "Pekâlâ. Kâ ğıtları istiyor musun?" "Tam Al'i yenece ğin sırada mı? Hiç istemiyorum." Roland arkada şlarının yanından geçerek ranzasına gitti. Oraya ili şerek gözlerini kuca ğında birbirine kenetledi ği ellerine dikti. Belki dua ediyordu, belki de derin derin dü şünüyordu. Cuthbert bir an ona baktı, sonra tekrar i skambillere döndü. Roland'la Cuthbert ertesi sabah yola çıktıkları sır ada güne ş ufuktan yeni yükseliyordu. Sabah çiyiyle ıslanmı ş olan uçurum ilk ı şıklarda turuncu bir ate şle alev alev yanıyor gibiydi. Çocukların ve atların solukları havada buharla şıyordu. Bu ikisinin de hiçbir zaman unutmayaca ğı bir sabah olacaktı. Yaşamlarında ilk defa bellerinde kılıflı tabancalarla yola çıkıyorlardı. Ve yaşamlarında ilk kez birer silah şor olarak harekete geçiyorlardı. Cuthbert tek kelime söylemiyordu. Konu şmaya ba şlarsa gevezeli ğinin tutaca ğını ve saçma sapan şakaları sıraya dizece ğini biliyordu. Roland ise zaten karakter bakımından sessiz bir çocuktu. Đki arkada ş bir defa konu ştular. O da kısaca. Roland, Cuthbert'e, "En a şağı bir tek kötü hata yaptı ğımı söyledim," diye hatırlattı. "Bu pusula..." Elini gömlek cebine götü rdü, "...aklımı ba şıma getirdi. Bu hatanın ne oldu ğunu biliyor musun?" Cuthbert, "Susan'a â şık olmak, onu sevmek de ğil bu," dedi. "Sen bunun ka oldu ğunu söyledin. Ben de aynı fikirdeyim." Bunu söyleye bilmek onu rahatlattı. Hele buna inanabilmek daha da rahatlamasına neden o ldu. Cuthbert, artık Susan'ı da kabul edebilirim, diye dü şünüyordu. En yakın arkada şımın sevgilisi olarak değil. Đlk gördü ğüm an kendim için istedi ğim bir kız olarak da de ğil. Susan bizim birbirine karı şan kaderimizin bir parçası. Roland, "Evet," dedi. "Susan'a â şık olmak de ğil. Benim hatam a şkın hiçbir şeyle ili şkisi olmadı ğına inanmamdı. Đki ya şamı birden sürebilece ğimi sanıyordum. Bunlardan biri sen, Al ve görevimizle ilgili olacak tı, ikincisi ise Susanla. Aşkın beni ka'dan üstün kılaca ğına inanıyordum. Bir ku şun kanatlarının onu öldürüp yiyecek şeylerden çok yukarlara kaçırması gibi bir şey. Anlıyor musun?" "Bu seni körle ştirdi." Cuthbert son iki ay acı çeken delikanlının karakterine çok yabancı olan bir şefkatle konu şmuştu. Roland kederle, "Evet," dedi. "Beni körle ştirdi... Ama artık her şeyi görebiliyorum. Haydi, lütfen daha hızlı. Bu i şi bitirmek istiyorum." Araba tekerlerinin çukurlar açtı ğı yoldan yukarı çıktılar. Öpen Ay'ın ı şıkları altında Susan'ın "Kayıtsız A şk" şarkısını söyleyerek çıktı ğı yoku ştaydı. (O sırada kızın dünya konusunda fazla bilgisi yoktu.) Đki genç yolun Rhea'nın avlusuna eri şti ği yerde durdular. Roland, "Manzara harika," diye mırıldandı. "Buradan bütün çöl gözüküyor." . "Ama tam kar şımızdaki manzara için fazla bir şey söylenemez." Bu do ğruydu. Bostan toplanmamı ş, de ği şim geçirmi ş biçimsiz sebzelerle doluydu. Onların ba şına dikilmi ş olan korkuluk ya kötü bir şakaydı ya da u ğursuz bir i şaret. Avluda bir tek a ğaç vardı. Hastalıklı gibi duran çürümü ş yapraklarıyla tüyleri dökülen ya şlı bir akbabaya benziyordu. Kaba ta ştan yapılmı ş kulübe ağacın gerisindeydi. Tepesindeki isten kararmı ş bacaya pis bir sarı boyayla nazara kar şı bir i şaret yapılmı ştı. Sarma şıkların iyice örttü ğü bir pencerenin gerisine, dipteki kö şeye odunlar yı ğılmı ştı. Roland böyle pek çok kulübe görmü ştü. Üç arkada ş Gilead'dan oraya gelirken bu tür yerlerin önünden geçmi şlerdi. Ama hiçbirinde böyle güçlü habis bir hava yoktu. Roland ku şku uyandıracak bir şey göremiyordu. Ama reddedilemeyecek kadar güçlü bir sezgi ona burada bir varlı ğın bulundu ğunu haber veriyordu. Bir şey onları gözlüyor ve bekliyordu. Cuthbert de aynı şeyi hissetmi şti. "Kulübeye daha fazla yakla şmamız gerekiyor mu?" Çocuk yutkundu. " Đçeri girmek zorunda mıyız? Çünkü... Roland, kapı aç ık. Görüyor musun?"

Page 227: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Roland görüyordu. Sanki cadı onları bekliyordu. Onl arı içeri davet ediyordu. Sanki hep birlikte sofraya oturup i ğrenç şeyler yiyerek kahvaltı edeceklerdi. "Sen burada kal." Roland, Aceleci'yi ilerlemesi içi n mahmuzladı. "Olmaz! Ben de gelece ğim!" "Hayır. Sen benim arkamı kolla. Đçeri girmem gerekirse o zaman bana katılman için sana seslenirim! Ama böyle olursa burada ya şayan o ihtiyar kadın bir daha soluk alamaz. Ve dedi ğin gibi herhalde en iyisi de bu olur." Aceleci'nin attı ğı her adımla Roland'ın kafasını ve kalbini etkileye n o uğursuzluk, kötülük duygusu da arttı. Burada pis bir koku vardı. Çürüyen et ve domates kokusunu andıran bir şey. Delikanlı bunun kulübeden yayıldı ğını düşünüyordu. Ama sanki topraktan da aynı koku çıkıyord u. Ve her adımda incecik'in iniltisi sanki daha yükseliyordu. Bu yer in atmosferi sesin yükselmesine neden oluyormu ş gibiydi. Delikanlı, Susan buraya yalnız ba şına gelmi ş, diye dü şündü. Tanrılar! Yanımda arkada şlarım da olsaydı karanlıkta buraya gelemezdim sanır ım: Roland a ğacın altında durup yirmi adım ötedeki açık kapıya b aktı. Gördü ğü yer mutfa ğa benziyordu. Kapıdan bir masanın baca ğı, bir iskemlenin arkası ve pis bir ocak gözüküyordu sadece. Evin hanımı ortalarda yokt u. Ama içerdeydi. Roland büyücünün bakı şlarının üzerinde i ğrenç böcekler gibi dola ştı ğını hissediyordu. Onu göremiyorum. Çünkü büyü gücünü kullanarak biçim ini belirsizle ştirmi ş... Ama içerde o. Belki de Rhea'yı görebiliyordu... Kapının hemen içe rsinde, sa ğda acayip bir ı şıltı var gibiydi. Sanki hava ısıtılmı ştı. Roland'a ba şını çevirerek yan gözle bakarsa belirsiz şeyleri daha iyi görmeyi ba şarabilece ği söylenmi şti. Evet, şimdi görebiliyordu. Cuthbert arkasından, "Roland!" diye seslendi. "Bu ana kadar her şey yolunda, Bert." Ama genç silah şor aslında ne dedi ğinin pek farkında de ğildi. Çünkü... evet! O pırıltı daha belirginle şmişti şimdi. Hemen hemen bir kadın biçimindeydi. Tabii buna Roland'ın hayal gücü yol açıyor olabilirdi ama... Aynı anda cadı onun kendisini gördü ğünü anlamı ş gibi pırıltı gerileyerek gölgelerin arasına girdi. Roland eski, siyah bir el bisenin ete ğinin dalgalandı ğını bir an gördü. Sonra bu da kayboldu. "Rhea!" Eski Dil'de konu şan Roland'ın sert ve otoriter sesi etrafta yankılan dı. Ağaçtan sararmı ş iki yaprak dü ştü. Sanki delikanlının gür sesi yüzünden kopmuşlardı. Yapraklardan biri Roland'ın siyah saçlarına kondu. Kulübede hiç ses çıkmıyordu. Cadı bekliyor ve dinliyordu anla şılan... Sonra bir kedinin kulak tırmalayan sesi duyuldu. "Kimsenin kızı olmayan Rhea! Sana bir şeyi geri getirdim! Herhalde bunu kaybettin!" Delikanlı gömle ğinin içinden katlı pusulayı çıkararak ta şlı yere attı. "Bugün senin dostunum, Rhea! E ğer bu pusula istedi ğin yere ula şsaydı, bunun bedelini canınla öderdin." Roland bir an durdu. A ğaçtan bir yaprak daha dü şerek Aceleci'nin yelesine kondu. "Beni dikkatle dinle, kimsenin kızı olmayan Rhea! V e beni iyi anla. Ben buraya Will Dearborn adıyla geldim. Ama bu asıl ismim de ğil. Ben Birlik'e hizmet ediyorum. Birlik'in gerisindeki gücü unutma. Beyazı n gücü bu. Bizim ka'mızın yolunu kestin. Ve ben seni bir tek defa uyarıyorum: Bir daha ka'mızın yoluna çıkma. Anlıyor musun?" Cevap çıkmadı yine. O bekleyi ş dolu sessizlik uzadı, uzadı. "Kötü huyun yüzünden yazdı ğın o pusulayı buradan götüren çocu ğun saçının bir teline bile dokunmayacaksın! Yoksa ölürsün! Bildi ğin ya da bildi ğini sandı ğın şeylerden kimseye söz etmeyeceksin.! Cordelia Delgad o'ya, Jonas'a, Rimer'e ya da Thorin'e. Yoksa ölürsün. Bizim i şimize karı şma. O zaman biz de sana karı şmayız. Başımıza dert açmaya kalkı şırsan, sesini kesmesini biliriz. Anlıyor musun?" Yine bir sessizlik oldu. Kulübenin kirli camlı penc ereleri gözler gibi Roland'a bakıyordu. Birdenbire çıkan rüzgâr yaprakların deli kanlının etrafında uçu şmalarına neden oldu. Sırıktaki korkuluk çirkin bir ses çıkararak gıcırdadı. Roland bir an ipin ucunda dönen a şçı Hax'i hatırladı. "Anlıyor musun, Rhea?" Cevap çıkmadı. Roland şimdi o pırıltıyı bile göremiyordu. Delikanlı, "Pekâlâ," dedi. "Sessizlik kabul demekti r."

Page 228: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Atını mahmuzlayarak döndürdü. Aynı anda ba şını hafifçe kaldırdı ve a ğaçtaki sarı yaprakların arasında ye şil bir şeyin kımıldandı ğını farketti. Hı şırtıya benzeyen hafif bir ses de duyuluyordu. Cuthbert olanca sesiyle, "Roland, dikkat!" diye hay kırdı. "Yılan!" Ama daha bu kelime a ğzından çıkarken Roland çifte tabancalarından birini çekmi şti bile. Delikanlı eyerde yan kaydı. Aceleci sıçrarken onu s ol baca ğı ve topu ğuyla tuttu. Üç el ate ş etti. Büyük tabancanın gürültüsü sessiz havayı yar dı, yakındaki tepelere çarparak yankılandı. Yılan her atı şla yukarıya do ğru sıçradı. Kan damlaları mavi gökyüzü ve sarı yaprakların olu şturdu ğu fonun önünde kıpkırmızı duruyordu. Son kur şun sürüngenin kafasını kopardı. Sonunda yılan iki p arça halinde yere dü ştü. Kulübenin içinden acı ve öfke dolu bir feryat yükse ldi. Bu öyle korkunçtu ki, Roland'ın belkemi ği buzdan bir kordona dönü ştü. Rhea gölgelerin arasından, "Seni piç!" diye haykırd ı. "Seni katil köpek! Ah, dostum! Dostum!" Roland, "Madem yılan senin dostundu," dedi. "Onu üz erime salmasaydın." Büyücü içerden son bir çı ğlık daha attı, sonra da sustu. Roland tabancasını kılıfına sokarak Cuthbert'e do ğru gitti. Arkada şının gözleri hayretinden iyice irile şmişti. "Roland! Ne atı ştı bu! Tanrılar, ne biçim atı ştı bu!" "Buradan gidelim." "Ama hâlâ büyücünün sizin ili şkinizi nasıl ö ğrendi ğini bilmiyoruz." "Bunu bize açıklar mı sanıyorsun?" Roland'ın sesi b irazcık titriyordu. O yılanın ağaçtan ona öyle saldırması... Delikanlı ölmedi ğine zorlukla inanıyordu. "Tanrılara şükürler olsun! Sorunu elim çözdü!" Cuthbert, "Cadıyı konu şturabiliriz," dedi. Ama sesinin tonundan böyle bir şeyin hiç ho şuna gitmeyece ği anla şılıyordu. Belki daha sonra, yıllarca iz sürüp silah şorluk yaptıktan sonra böyle şeylere aldırmayacaktı. Ama şimdiki halde midesi birine i şkence yapmayı da, cinayet i şlemeyi de kaldıramayacaktı. "Onu zorlasak bile yine de do ğruyu söyletemeyiz. Ba şkaları nasıl soluk alıyorsa, cadı da öyle yalan uydurur. E ğer Rhea'yı dilini tutması için ikna edebildiysek, ne âlâ. Bugün için yeteri kadar ba şarılı olduk sayılırız. Haydi gel, buradan nefret ediyorum." Đki arkada ş kente do ğru giderlerken Roland, "Toplanmamız gerekiyor," ded i. "Dördümüzün. Böyle demek istiyorsun, de ğil mi?' "Evet. Bildi ğim her şeyi anlatmayı ve tahminler yürütmeyi istiyorum. Siz e planımı açıklamayı ve neyi bekledi ğimizi de." "Bu gerçekten çok iyi olur." "Susan bize yardım edebilir." Roland kendi kendine konu şuyormu ş gibiydi. Cuthbert o sarı yapra ğın siyah saçlarının arasında bir taç gibi durdu ğunu görerek hafifçe güldü. "Susan'ın bize yardım etmesi ni kader istiyordu. Neden bunu anlayamadım? Neden bu gerçe ği göremedim?" Cuthbert, "Çünkü a şkın gözü kördür," diyerek gürültüyle güldü ve elini arkada şının omzuna vurdu. "A şkın gözü kördür, o ğlum." Rhea onların uzakla ştıklarından iyice emin olduktan sonra kulübeden o n efret etti ği güne ş ı şı ğına usulca çıktı. Topallayarak a ğaca do ğru gitti ve parçalanmı ş yılanın yanında diz çöktü. Gürültülü gürültülü a ğlıyordu. "Ermot! Ermot!" diye haykırıyordu. "Ne hale geldi ğini görüyor musun?" Yılanın ba şı yerde duruyordu, a ğzı açık halde öylece kalmı ştı. Çift çift di şlerinden hâlâ zehir damlıyordu. Sürüngenin camla şmış gözleri parlıyordu. Cadı Ermot'u alarak pullu a ğzından öptü. Sivri di şlerinden akan son zehir damlasını yaladı. Hem a ğlıyor, hem de ninni söylüyormu ş gibi sesler çıkarıyordu. Büyücü di ğer eliyle yılanın uzun, parçalanmı ş gövdesini aldı. Ermot'un saten gibi gövdesini delen deliklere bakarak inledi. Deli klere ve alttaki parçalanmı ş kırmızı etlere. Büyücü iki defa Ermot'un ba şını gö ğsüne dayayarak sihirli sözler söyledi ama bunların bir yararı olmadı. Tabii ya. E rmot artık onun büyülerinin eri şemeyeceği bir yere gitmi şti. Zavallı Ermot!

Page 229: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Rhea yılanın ba şını yamyassı gö ğüslerinden birine, gövdesini de di ğerine bastırdı. Ermot'un son kanları giysisinin gö ğsünü ıslatırken nefret etti ği delikanlıların gitti ği tarafa do ğru baktı. "Bunu size ödetece ğim," diye fısıldadı. "Varolan bütün tanrılar adına yaptı ğınızı ödeyeceksiniz! En beklemedi ğiniz anda Rhea kar şınıza çıkacak. Ataca ğınız çı ğlıklar yüzünden gırtlaklarınız patlayacak! Beni duy uyor musunuz? Ataca ğınız çı ğlıklar yüzünden gırtlaklarınız patlayacak!" Büyücü bir dakika daha öyle dizüstü durdu. Sonra ay ağa kalktı. Ermot'u gö ğsüne bastırarak ayaklarını sürüye sürüye kulübesine do ğru gitti. 4. Büyücünün Gökku şağı Roland'la Cuthbert'in Cöos'a gidi şlerinden üç gün sonra Roy Depape'le Clay Reynolds Yolcuların Dinlenme Yeri'nin ikinci katınd aki koridordan geçtiler. Coral Thorin'in handaki geni ş yatak odasına do ğru gittiler. Clay kapıya vurdu. Jonas içeri girmeleri için seslendi. Kapı açıktı. Depape'in içeri girdi ği zaman ilk gördü ğü Coral Thorin oldu. Ba şkanın kızkarde şi pencerenin önündeki salıncaklı sandalyede oturuyord u. Arkasında beyaz ipekten köpük köpük duran bir gecelik, ba şında da kırmızı bir bulanda vardı. Örgü örüyordu. Depape ona hayretle baktı. Kadın ona ve R eynolds'a gizemli bir tavırla gülümsedi. "Merhaba, beyler," diyerek tekrar örgüsü nün üzerine e ğildi. Dı şarda kâğıt fi şekler patlıyordu. (Gençler hiçbir zaman o önemli gü ne kadar sabredemiyorlar, ellerine fi şek geçirdiler mi hemen tutu şturuyorlardı.) Bu sese bir atın ki şnemesi ve çocukların gürültülü kahkahaları karı şıyordu. Depape, Reynolds'a döndü. O da omzunu silkti, sonra pelerinin iki yanını tutabilmek için kollarını kavu şturdu. Böylece ku şkusunu ya da ho şnutsuzlu ğunu veya ikisini birden açıklamı ş oldu. "Bir sorun mu var?" Jonas banyonun kapısında duruyor, omzundaki havlunu n ucuyla yüzündeki tıra ş sabununun köpüklerini siliyordu. Belinden yukarsı ç ıplaktı, Depape onu böyle pek çok kez görmü ştü. Ama adamın sırtındaki birbiriyle kesi şen eski beyaz yara izleri her zaman midesini bulandırıyordu. " Şey...hanımefendinin odasını kullandı ğımızı biliyordum. Ama hanımın da burada oldu ğundan haberim yoktu." "Evet, o da burada." Jonas havluyu banyoya atarak k aryolaya yakla ştı. Ayakucundaki sütuna asılmı ş olan gömle ğini aldı. Coral silah şorun çıplak sırtına bir an aç gözlerle baktı. Sonra tekrar örgüsünü örm eyi sürdürdü. Jonas gömle ğini giydi. "Citgo'da durum nasıl, Clay?" "Sakin. Ama şu malum genç vagabundas meraklı burunlarını i şe soktukları takdirde gürültü kopacak." "Orada kaç ki şi var? Nöbet durumu nasıl?" "Gündüzleri on ki şi bekliyor, geceleri de on iki. Roy ya da ben her n öbette oraya gidiyoruz. Ama dedi ğim gibi şimdilik her şey sakin." Jonas ba şını salladı ama memnun de ğildi. Çocukları şimdiye kadar Citgo'ya çekebilece ğini ummu ştu. Yatakhaneyi altüst edip güvercinleri öldürdü ğü zaman onların kar şısına dikileceklerini umdu ğu gibi. Ama onlar hâlâ lanet olasıca tepelerinin arkasına saklanıyorlardı. Silah şor kendini kırda üç genç bo ğayla kar şıla şan bir adam gibi hissediyordu. Elinde kırmızı paçav ra vardı. Bu tereodor bozuntusu paçavrayı olanca gücüyle sallıyordu ama f oralar hâlâ saldırmıyorlardı. Neden? "Nakliyat? O nasıl gidiyor?" Reynolds, "Her şey saat gibi tıkır tıkır i şliyor," dedi. "Her gece dört tanker. Çift çift. Son dört gece böyle yaptık. Nakliyatı Re nfrew kontrol ediyor. Şu Lazy Susan'ın sahibi. Hâlâ yem olarak altı tanker bırakm ak istiyor musun?" Jonas, "Evet," derken kapıya vuruldu. Depape irkildi. "Yoksa o..." Jonas, "Hayır," dedi. "Siyah cüppeli dostumuz çıkıp gitti. Belki de çarpı şmadan önce Đyi Adam'ın birliklerine moral vermek istiyordu." Depape bu sözleri duyunca havlar gibi güldü. Pencer enin önünde geceli ğiyle oturan kadının örgüsüne baktı ve sesini çıkarmadı. Jonas, "Kapı açık," diye seslendi.

Page 230: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Đçeri giren adamın ba şında bir sombrero, arkasında serape ve ayaklarında da çiftçilerin ya da vaguero'ların giydikleri türden s andalias vardı. Ama teni açık renkti ve sombrero'sunun kenarının altından gözüken bir tutam saçı da sarıydı. Latigo'ydu bu gelen. Sert bir adam oldu ğu kesindi. Ama yine de durmadan kıkırdayan o siyah cüppeli adama tercih edilirdi. Latigo içeri girerek kapıyı kapattı. "Sizi görmek ç ok ho ş bir şey, baylar." Ama çatık ka şları ve ek şi suratından yıllardan beri "ho ş" bir şey görmedi ği anla şılıyordu. Belki de do ğduğundan beri. "Jonas? Đyi misin? Her şey yolunda mı?" "Ben iyiyim, her şey de yolunda." Jonas elini uzattı. Latigo bu eli ç abucak sıktı. Avucu kupkuruydu. Depape ya da Reynolds'un e lini sıkmadı. Onun yerine Coral'a bir göz attı. "Uzun günler ve güzel geceler, hanımefendi." Coral örgüsünden ba şını kaldırmadan, "Sizinkiler bunun iki katı olsun," diye kar şılık verdi. Latigo karyolanın ayakucuna ili şerek serape'sinin altından tütün kesesini çıkardı ve bir sigara sarmaya ba şladı. Sonra, "Fazla kalacak de ğilim," dedi. Đç-Dünya'nın kuzey bölgesi halkı gibi sert sert, kesik kesik konu şuyordu. "Süreyi uzatmam akıllıca olmaz. Bana dikkat le bakarlarsa buraya hiç uymadı ğımı farkedebilirler." Reynolds alayla, "Do ğru," dedi. "Buraya hiç uymuyorsun." Latigo ona sert bir bakı ş attı, sonra da dikkatini tekrar Jonas'a verdi. "Adamlarımın ço ğu buradan otuz tekerlek öteye kamp kurdu. Eyebolt K anyonu'nun kuzeyindeki ormana... Ha, sahi, o uçurumdan gelen i ğrenç ses de neyin nesi? Atları ürkütüyor." Jonas, "Bir incecik," dedi. Reynolds atıldı. "Uçuruma çok yakla şırlarsa insanları da korkutuyor. En iyisi oraya hiç yakla şmamak, patron." Jonas sordu. "Kaç ki şisiniz?" "Yüz. Ve tepeden tırna ğa kadar da silahlıyız." "Söylediklerine göre Lord Perth'in adamları da öyle ymi ş." "Saçmalama!" "Adamların hiç sava ş görmü şler mi? Bir çarpı şma?" Latigo, "Nasıl bir şey oldu ğunu bilecek kadar görmü şler," dedi. Jonas onun yalan söyledi ğini biliyordu. Farson deneyimli adamlarını da ğdaki yerinde saklıyordu. Latigo'nunki küçük bir ke şif gücüydü. Herhalde çavu şların da dünyadan haberleri yoktu. Latigo ekledi. "Dara ğacı Kayası'nda on iki adamım var. Seninkilerin oray a kadar getirdikleri tankerleri koruyorlar." "Herhalde gere ğinden fazla." "Bu ücra kente gelme riskini sırf seninle hazırlıkl arımı tartı şmak için almadım, Jonas." Silah şor, "Özür dilerim, sai," dedi kayıtsızca. Coral'ın salıncaklı sandalyesinin yanına yere oturarak o da sigara sarm aya koyuldu. Kadın örgüsünü bırakıp onun saçlarını ok şamaya ba şladı. Depape, Eldred bu kadının nesini beğeniyor, diye dü şündü. Bence çirkin bir kaltak. Burnu koskocaman. Gö ğüsleri de birer kabarcık gibi. Sanki sivrisinek ısırmı ş. Latigo i şin can alıcı noktasına parma ğını basan bir adam tavrıyla, "O üç gence gelince," dedi. " Đyi Adam birilerinin Đç-Dünya'dan Mejis'e geldiklerini öğrenince çok endi şelendi. Şimdi sen bana onların göründükleri gibi olmadıklarını söylüyorsun. O halde kim bu çocuklar? Genç adamlar?" Jonas, Coral'ın elini insanı rahatsız eden bir böce kmi ş gibi itti. Kadın aldırmadı bile, tekrar örgüsünü aldı. "Onlar genç a damlar de ğiller. Üçü de birer çocuk. E ğer buraya geli şlerinin nedeni ka'ysa, o zaman bu Birlik'in de ğil bizim ka'mız da sayılır. Farson'un bu konuyla yakından il gilendi ğini biliyorum." Latigo, "Ne yazık ki, vardı ğın teknolojik sonuçları Đyi Adam'a açıklamaktan kaçınmalıyız," diye cevap verdi. "Yanımızda telsiz getirdik. Ama onlar ya kırık ya da bu uzaklıkta çalı şamıyor. Hangisi oldu ğunu kimse bilmiyor. Ben zaten o tür oyuncaklardan nefret ediyorum. Tanrılar onlara gülü yorlar. Yalnızız, dostum, başımızın çaresine bakmamız gerekiyor. Her şey ya iyi olacak ya da kötü." Jonas, "Farson'u gereksiz yere endi şelendirmemeliyiz," dedi.

Page 231: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

" Đyi Adam bu gençlerin planları için tehlike olu şturdu ğunu dü şünüyor. Ve onlara bildirdi ği gibi davranılmasını istiyor. Herhalde Walter'de s ana aynı şeyi söyledi." "Evet, söyledi. Ve onun söylediklerinin bir kelimes ini bile unutmu ş de ğilim. Zaten sai Walter de unutulmayacak biri." Latigo, "Evet," diye ba şını salladı. "O Đyi Adam'ın danı şmanı. Sana gelmesinin en önemli nedeni de o çocuklar." "Evet, biliyorum. Roy, sai Latigo'ya önceki gün Şerifin Bürosu'na gitti ğin zaman neler oldu ğunu anlat." Depape sinirli sinirli öksürerek bo ğazını temizledi. " Şerif... Avery..." Latigo, " Şerifi biliyorum," dedi. "Toprak Bayramı'nda satılan domuzlar kadar şi şman. Devam et." " Şerifin yardımcılarından biri uçurumda atları sayan çocuklara bir mesaj götürdü." "Nasıl bir mesaj?" "'Hasat Bayramı'nda kente gelmeyin. Hasat Bayramı'n da uçuruma yakla şmayın. Hasat Günü yatakhanede kalmanız daha do ğru olur. Çünkü Baronluk halkı öyle günlerde yabancıları görmekten ho şlanmazlar! Bu yabancılara ısınmı ş olsalar bile.'" "Çocuklar bu haberi nasıl kar şıladılar?" Depape, "Bayramda hiçbir yere gitmemeye razı oldukl arını söylediler," dedi. "Hemen. Zaten ba şından beri hep böyle davranıyorlar. Onlardan bir şey istendi ği zaman uysalca razı oluyorlar. Ama tabii aslında ger çeği biliyorlar. Ba şka yerlerde oldu ğu gibi burada da bayramlarda yabancıların e ğlencelere katılmalarının yasaklanmadı ğının farkındalar. Aslında kentliler yabancıların eğlencelere katılmalarını sa ğlıyorlar. Çocukların da bunu bildiklerinden eminim. Tabii planımız şu..." Latigo, Depape'in sözlerini sabırsızca tamamladı. " Çocukların tankerleri bayram günü götürece ğimizi sanmalarını sa ğlayaca ğız. Evet, evet! Ben şimdi şunu öğrenmek istiyorum: Çocuklar buna inanıyorlar mı? Onl arı Hasat'tan bir gün önce yakalayabilecek misiniz? Verdi ğiniz sözü yerine getirecek misiniz? Yoksa daha beklememiz mi gerekiyor?" Depape'le Reynolds, Jonas'a baktılar. Ak saçlı adam elini arkaya do ğru uzatarak avucunu Coral'ın sıska ama yine de ilginç gözüken b aca ğına koydu. Đşte o an geldi, diye dü şünüyordu. Şu anda ne söylersem söyleyeyim söz vermi ş sayılaca ğım. Bir terslik olursa bunu ho şgörüyle kar şılamayacaklar. Haklı çıkarsam Büyük Tabut Avcıları'na te şekkür ederek ücreti ödeyecekler... Belki birer ikra miye de verecekler. Ama ba şarısız olursam hepimizi de iyice yükse ğe asacak ve ipi de öyle çekecekler ki, kafalarımız patlayacak. Jonas sonra, "Onları yere konmu ş ku şlar gibi kolaylıkla avlayaca ğız," dedi. "Üçü de vatana ihanetle suçlanacak. Bu soylu üç delikanl ı John Farson'a hizmet ediyorlar. Herkesin şok geçirmesine neden olacak bir şey bu. Ne kadar kötü günler geçirdi ğimizi bundan daha iyi ne açıklayabilir?" "Yani, 'Vatana ihanet!' diye haykırır haykırmaz gür uh ortaya çıkacak, öyle mi?" Jonas, Latigo'ya so ğuk bir ifadeyle gülümsedi. "Vatana ihanet sıradan i nsanların kolaylıkla kavrayamayacakları bir suç olabilir. Gür uh sarho ş olsa bile. Eleba şları Atçılar Derne ği tarafından satın alınıp paralan ödenmi ş olsa bile. Ama cinayet... özellikle çok sevilen bir Belediye B aşkanı'nın öldürülmesi..." Çok şaşıran Depape'in bakı şları ba şkanın kızkarde şine kaydı. Coral, "Ne kadar yazık olacak..." diyerek içini çek ti. "Belki de çok etkilenir ve o güruhun ba şına kendim geçerim." Depape, Eldred'in onu neden çekici buldu ğunu şimdi anladım, diye dü şündü. Kadın da Jonas kadar duygusuz ve so ğukkanlı. Latigo, "Bir şey daha var," dedi. " Đyi Adam'a ait bir şeyi güvenceye almanız için size yolladılar. Cam bir küreyi." Jonas ba şını salladı. "Do ğru. Güzel ama önemsiz bir şey." "Anladı ğıma göre onu yerel bir brujo'ya emanet etmi şsiniz." "Evet." "Küreyi geri almalısınız. Yakında." Jonas biraz sinirlendi. "Büyükbabana oyun ö ğretme. Ben piçlerin hesabı görülünceye kadar bekleyece ğim." Reynolds, "Sen onu gördün mü, sai Latigo?" diye sor du.

Page 232: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

"Yakından görmedim. Ama görmü ş olan kimselerle konu ştum." Latigo bir an durakladı. "Onlardan biri çıldırdı, sonunda onu vur mak zorunda kaldılar. Bu hale giren birini otuz yıl önce görmü ştüm. Çölün sınırında. Adam orada bir kulübede yaşıyordu ve onu kuduz bir kurt ısırmı ştı." Reynolds, "Tanrılar Kaplumba ğa'yı kutsasınlar," diyerek üç defa bo ğazına vurdu. Kuduzdan çok korkardı. Latigo sert bir sesle, "Büyücünün Gökku şağı seni eline geçirseydi, hiçbir şeyi kutsayamazdın," diye homurdandı. Sonra dikkatini te krar Jonas'a verdi. "O küreyi geri alırken, teslim etti ğiniz zamankinden çok daha dikkatli davranmalısınız. O yaşlı cadı herhalde artık kürenin büyüsüne kapılmı ştır." "Büyücüye Rimer'le Avery'i göndermek niyetindeyim. Şerif adamdan pek sayılmaz, zeki de de ğildir. Ama Rimer çok kurnazdır." Latigo, "Korkarım bu olmaz," dedi. "Öyle mi?" Jonas, Coral'ın baca ğını sıkıca kavrayarak Latigo'ya pis pis sırıttı. "Belki bu a şağılık hizmetkârınıza bunun nedenini açıklarsınız." Ama onun sorusunu Coral yanıtladı. "Çünkü Rhea'daki Büyücü'nün Gökku şağı geri alınaca ğı sırada Rimer a ğabeyimle birlikte onun sonsuza dek dinlenece ği yere gidecek." Depape, "O neden söz ediyor, Eldred?" diye sordu. "Rimer'in de ölece ğinden." Jonas gülmeye ba şladı. "John Farson'un casusu olan o pis çocuklar bu i ğrenç cinayetle de suçlanacaklar." Coral da aynı fikirde oldu ğunu açıklamak için tatlı tatlı gülümsedi. Jonas'ın elini biraz yukarıya çektikten sonra tekrar örgüsün ü aldı. Kız gençti ama evliydi. Delikanlı yakı şıklıydı ama dengesizdi. Kız bir gece ıssız bir yerde delikanlıyla bulu ştu. Đli şkilerinin tatlı olmakla birlikte artık sona ermesi gerekti ğini söyledi. Delikanlı, "A şkımız hiçbir zaman sona eremez," dedi. "Yıldızlarda böyle yazılı." Kız, "Olabilir," diye cevap verdi. "Ama gün döndü, takımyıldızların yerleri deği şti." Belki de delikanlı a ğlamaya ba şladı. Belki de kız ona güldü. Aslında sinirleri gerildi ği için herhalde. Sebep ne olursa olsun gülmenin zam anı de ğildi. Delikanlı bir ta şı kaptı ğı gibi kızın ba şını ezdi. Sonra kendine geldi ve ne yaptı ğını kavradı. Sırtını bir granite dayayarak oturdu. Kızın zavallı ezilmi ş başını kuca ğına çekti ve yakındaki a ğaçtan bir bayku ş onu seyrederken kendi gırtla ğını kesti. Genç adam kızı öperek can verdi. Onları buldukları zaman iki gencin dudakları kandan birbirine yapı şmıştı. Eski bir hikâyeydi bu. Her kentte buna benzer şeyler anlatılırdı. Yer genellikle o yöredeki â şıklar yolu ya da nehrin ıssız kıyı şıydı. Ya da kentin mezarlı ğı. Olanların ayrıntıları a şırı romantik ki şilerin ho şuna gidecek biçimde çarpıtıldıktan sonra şarkılar bestelenirdi. Bu şarkıları genellikle gitar ya da mando'yu beceriksiz ce çalan, kalpleri özlem dolu bakireler söylerdi. Müzik kulakları pek olmaya n kızlar. Şarkının ara nağmeleri ço ğunlukla göz ya şartacak gibi olurdu. "Yazık yazık yazık... Onlar birlikte öldüler." Bu acıklı hikâyenin Hambry'de anlatılan uyarlamasın a göre gencin adı Robert, kızınki de Francesca'ydı. Olay eski günlerde, dünya necip gitmeden önce olmu ştu. Cinayet ve intihar olayının Hambry mezarlı ğında geçti ği iddia ediliyordu. Francesca'nın beyninin da ğılmasına neden olan şey kaygan ta ştan yapılmı ş bir levhaydı. Robert'in nefes borusunu kesece ği zaman dayandı ğı granit ise Thorin mozelesinin duvarıydı. (Aslında Mejis'te be ş ku şak önce Thorin'lerin ya şadı ğı ku şku götürürdü. Ama ne de olsa halk hikâyelerinin ço ğu genellikle kafiyeli yalanlardır.) Doğru ya da yalan, kentliler iki sevgilinin hayaletler inin mezarlıkta dola ştı ğına inanıyorlardı. Söylendi ğine göre, Francesca'yla Robert mezarta şlarının arasında dola şıyorlardı. Üstleri ba şları kan içindeydi. Yüzlerinde hüzünlü ifadeler vardı. Bu nedenle mezar lı ğa geceleri pek kimse gelmiyordu. Yani burası Roland, Cuthbert, Alain ve Susan'ın bulu şmaları için en uygun yerdi.

Page 233: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Dördü biraraya geldikleri sırada Roland'ın endi şeleri iyice artmı ştı. Hatta delikanlı durumun çaresiz oldu ğunu bile dü şünüyordu. Sorun Susan'dı. Daha doğrusu Susan'ın halası Cordelia, Rhea'nın zehirli pus ulasını almamı ş olmasına ra ğmen ku şkuları iyice artmı ştı. Artık Susan'ın Roland'la ili şkisi oldu ğundan hemen hemen emindi. Mezarlıktaki bulu şmadan birkaç gün önce Susan kolunda sepetle eve girer girmez halası ba ğırmaya ba şlamı ştı. "Yine o çocukla beraberdin de ğil mi? Evet, bu belli bir şey, a şağılık yaratık! Durum suratından okunuyor!" O gün Roland'ın yakınına bile gitmemi ş olan Susan önce a ğzı bir karı ş açık şaşkın şaşkın halasına bakmı ştı. "Kiminle beraberdim?" "Ah, anlamazlıktan gelme Pek Genç ve Pek Güzel, Küç ük Hanım! Bizim kapının önünden geçerken heyecanlanan çocuk kim? Kim olacak ? Dearborn! Dearborn! Bunu bin defa da söylerim! Utan, utan! Utan! Şu pantolonunun haline bak! Yemye şil çim lekeleri içinde. Otların arasında yuvarlandı ğınız besbelli." Cordelia artık avaz avaz haykırıyordu, Boynundaki damarlar kabarmı ş, birer ip gibi olmu ştu. Susan şaşkın şaşkın ba şını e ğerek aya ğındaki eski haki pantolona baktı. "Bu boya, hala. Bunu göremiyor musun? Chetta'yla be n ba şkanın evini Hasat Bayramı için süslüyorduk. O ye şil lekelerin nedeni Dearborn de ğii, Thorin! Thorin! Beni süsler ve havai fi şeklerin kondu ğu kulübede yakaladı. Yine biraz güre şmemiz için iyi bir yer ve zaman oldu ğuna karar verdi." Susan burnunu kırı ştırdı. Artık Thorin'den korkmuyordu. Ona kar şı kederle karı şık bir tiksinti duyuyordu. Cord Hala kıza gözlerinde garip bir pırıltıyla bakı yordu. Susan ilk defa bilinçli olarak halasının çıldırmaya ba şladı ğından ku şkulandı. Cordelia yava şça, "Bu hikâyeye kim inanır?" diye fısıldadı. Ka şlarının yukarsında ter tanecikleri belirmi şti. Şakaklarındaki sıra sıra mavi damarlar atıyordu. Kadın son zamanlarda kokuyordu da. ister yıkansın, ister yıkanmasın, geniz yakıcı bir kokusu vardı. "Bu hikâyeyi sevi ştikten sonra birbirinize sokulmu ş yatarken mi uydurdunuz?" Susan öne do ğru bir adım atarak halasının kemikli bile ğini kavradı ve avucunu dizindeki boya lekelerinden birine bastırdı. Cordel ia ba ğırarak onun elinden kurtulmaya çalı ştı. Ama kız onu sıkı sıkı tutuyordu. Susan sonra Co rdelia'nın elini onun suratına do ğru kaldırdı. Avucundaki boyanın,kokusunu alıncaya k adar elini burnuna tuttu. "Bu kokuyu tanıdın mı, hala? Boya kokusu bu! Fenerl er için kullandı ğımız pirinç kâğıdını boyadık." Cordelia'nın, Susan'ın avucundaki bile ği gev şedi. Kıza dikili gözleri biraz normalle şir gibi oldu. Cord Hala nihayet, "Evet," dedi. "Boy a." Bir an durdu. "Bu sefer." Susan o günden sonra kaç defa ba şını arkaya döndürdü ğü zaman dar kalçalı bir kadının sokakta pe şinden kayarcasına ilerledi ğini gördü. Ya da halasının sayısı fazla olan dostları ku şkulu gözlerle onu izliyorlardı. Atla uçuruma gitti ğinde hep birileri kendisini gözetliyormu ş gibi bir duyguya kapılıyordu. Susan iki kez Roland ve arkada şlarıyla mezarlıkta bulu şmayı kabul etti. Ama iki sefer de bundan vazgeçmek zorunda kaldı. Özellikle ikincisin den son dakikada. O gün Brian Hookey'nin büyük o ğlunun kendisini a şırı bir dikkatle süzdü ğünü farketti. Kızınki sadece bir önseziydi... Ama güçlü bir önsez i. Durumu daha da kötüle ştiren Susan'ın da Roland gibi bu bulu şmayı çok istemeseydi. Sadece konu şmak için de ğil. Kızın delikanlının yüzünü görmeye, elini avuçları arasına almaya ihtiyacı vardı. Geris i, çok tatlı bir şey olmakla beraber bekleyebilirdi. Ama Susan sevgilisini görme li, ona dokunmalı, Roland'ın korkuya kapılmı ş yalnız bir kızın kendini avutmak için uydurdu ğu bir hayal olmadı ğını anlamalıydı. Sonunda kıza Maria yardım etti. Tanrı kutsasın, küç ük hizmetçi kız belki de Susan'ın sandı ğından çok daha fazlasını anlıyordu. Maria, Cordelia 'ya bir pusula götürdü. Susan'ın geceyi Deniz Kıyısı'ndaki misafir bölü ğünde geçirece ği yazılıydı. Altında da Olive Thorin'in imzası vardı. Cordelia bütün şüphelerine ra ğmen bunun sahte olmadı ğına inandı. Gerçekten de imza sahte de ğildi. Susan, Olive'den bunu istedi ği zaman kadın soru sormadan kaygısızca pusulayı yaz mıştı. Cordelia, "Ye ğenimin nesi var?" diye homurdandı. "O çok yorgun, sai. Dolor de garganta'sı var."

Page 234: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

"Bo ğazı mı a ğrıyor? Bayram bu kadar yakınken? Buna inanamam! Sus an hiçbir zaman hastalanmaz!" Maria, "Dolor de garganta," diye tekrarladı. Köylü kadınların ku şkuyla kar şıla ştıkları zaman yaptıkları gibi ifadesiz bir yüzle. A slında Maria, Susan'ın neyi planladı ğını bilmiyordu. Susan'ın da i şine geliyordu böylesi. Kız balkona çıktı ve binanın kuzey tarafını kaplaya n sarma şıklardan dört buçuk metre a şağıya indi. Bahçe duvarındaki hizmetkârların kullandı ğı arka kapıdan çıktı. Roland orada bekliyordu. Bizi ilgilendirmeme si gereken iki sıcak dakikadan sonra gençler Aceleci'ye binerek dörtnala mezarlı ğa gittiler. Cuthbert'le Alain onları orada endi şe ve umutla bekliyorlardı. Susan önce adı Richard Stockworth de ğil Alain Johns olan yuvarlak yüzlü, sarı şın delikanlıya baktı. Sonra da di ğerine. Adı Cuthbert Allgood olan bu gencin ondan şüphelendi ğini, hatta öfkelendi ğini hissediyordu. Đki genç yan yana yere devrilmi ş ve üzerini sarma şık kaplamı ş bir mezarta şının üzerinde oturuyorlardı. Ayakları ince sis tabakasın ın içindeydi. Susan, Aceleci'nin sırtından kayarak indi ve iki çocu ğa do ğru yava şça ilerledi. Roland'ın arkada şları aya ğa kalktılar. Alain Đç-Dünya tarzı selam verdi. Aya ğını uzatıp topu ğunu yere sıkıca bastı ve dizini dimdik tuttu. "Küçü k hanım, uzun günler..." Di ğer arkada şı da yanına geldi. Bu çocuk ince ve esmerdi. E ğer huzursuz olmasaydı yüzü yakı şıklı sayılacaktı. Siyah gözleri gerçekten çok güzel di. Cuthbert arkada şının sözlerini tamamladı ve o da Alain gibi selam v erdi. Bayram günü oynanan bir oyundaki komik saraylılara benziyo rlardı. Susan elinde olmadan güldü, sonra bir reverans yaptı. Arkasında bir tuva let varmı ş gibi kollarını açmı ştı. "Ve gündüz ve gecelerinizin bunun iki katı olma sını dilerim." Durup sadece birbirlerine baktılar. Ne yapmaları ge rekti ğini pek bilmeyen üç genç. Roland onlara yardım etmedi. Aceleci'nin sırt ında oturuyor ve dikkatle di ğerlerine bakıyordu. Susan çekinerek öne do ğru bir adım attı. Artık gülmüyordu. A ğzının iki yanında hâlâ gamzeler vardı ama bakı şları endi şeliydi. "Benden nefret etmedi ğinizi umarım," dedi. "Tabii nefret ediyorsanız, bun u da anlarım. Đşlerinize karı ştım... Üçünüzün arasına girdim. Ama elimde de ğildi." Ellerini iki yanına sarkıtmı ştı. Sonra avuçlarını Alain'le Cuthbert'e do ğru uzattı. "Onu seviyorum." Alain, "Senden nefret etmiyoruz," diye cevap verdi. "Öyle de ğil mi, Bert?" Cuthbert korkunç bir an sesini çıkarmadı. Susan'ın omzunun üzerinden bakıyor, sanki Şeytan Ayı'nı inceliyordu. Kızın kalbi durmu ş gibi oldu. Sonra delikanlı ona bakarak gülümsedi. Tebessümü öyle tatlıydı ki, karma şık ama ı şıltılı bir düşünce kızın kafasından bir kuyruklu yıldız gibi geçt i. (Bu dü şünce, e ğer önce onunla kar şılasaydım... diye ba şlıyordu.) Cuthbert, "Roland'ın sevdi ği benim de sevdi ğimdir," diyerek uzandı, Susan'ın ellerini tutup onu Alain'le arasına çekti. Şimdi ikisi erkek, biri kız üç karde ş gibi duruyorlardı. Bert ekledi. "Çünkü kundaklandı ğımız günlerden beri dostuz. Birimizden biri yoldan ayrılarak açıklı ğa girinceye kadar da öyle kalaca ğız." Çocuk gibi güldü. "Ama gidi şata bakılırsa galiba yolun sonunu hep birlikte bulaca ğız." Alain, "Hem de çok yakında," dedi ba şıyla onaylayarak. Susan da ekledi. "Cordelia Hala ba şımızda bulunmak için bizimle gelmesinde..." Roland, "Biz ka-tet'iz," dedi. "Çok parçadan olu şan bir bütün." Üç gence tek tek baktı ama hiçbirinin itiraz edecekmi ş gibi bir hali yoktu. Mozoleye girmi şlerdi. Ağız ve burunlarından çıkan solukları buharla şıyordu. Roland, çömelmi ş di ğer üçüne bakıyordu. Onlar iki yanında vazolar olan ta ş bir meditasyon bankına yan yana oturmu şlardı. Vazolarda iskelete benzeyen çiçekler vardı. Yere solmu ş gül yaprakları saçılmı ştı. Susan'ın iki yanına geçmi ş olan Cuthbert'le Alain kollarını rahat bir tavırla onun omzuna atmı şlardı. Roland yine onları üç karde şe benzetti. Đki genç, kızkarde şlerini korumaya çalı şıyorlardı. Alain, "Eskisinden daha güçlüyüz," dedi. "Bunu çok iyi hissediyorum." Cuthbert ba şını salladı. "Ben de öyle." Etrafına bakındı. "Bura sı konu şmak için bulunmaz bir yer. Özellikle bizimki gibi bir ka-tet için."

Page 235: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Roland gülmedi. Hazırcevaplık konusunda pek usta de ğildi. "Hambry'de olanlardan söz edelim. Ondan sonra da yakın gelece ği konu şuruz." Alain, Susan'a, "Aslında bizi buraya bir görevle yo llamadılar," diye açıkladı. "Bizi babalarımız buraya dü şmanın yolunun üzerinden çekilmemiz için gönderdiler . Roland, John Farson'un orta ğı olması ihtimali kuvvetli bir adamı kendine dü şman etti..." Cuthbert tekrarladı. "John Farson'un suçorta ğı olması ihtimali kuvvetli. Çok güzel bir söz. Etkili. Bunu hatırlamak ve her fırsa tta kullanmak niyetindeyim." Roland, "Kendine gel," dedi. "Bütün geceyi burada g eçirmek niyetinde de ğilim." Cuthbert, "Ah, ulu liderim, özür dilerim," dediyse de, gözlerindeki pırıltıdan hiç de pi şman olmadı ğı anla şılıyordu. Alain açıklamasını sürdürdü. "Buraya haber almak ve göndermek için posta güvercinleriyle geldik. Ama bence bize o güvercinle ri babalarımız iyi oldu ğumuzdan emin olmak istedikleri için verildi." Cuthbert, "Evet," dedi; "Alain şunu söylemek istiyor. Biz gafil avlandık. Roland'la... nasıl devam edece ğimiz konusunda... aramızda anla şmazlık çıktı. O beklemek istiyordu. Ben istemiyordum. Ama şimdi onun haklı oldu ğunu düşünüyorum." Roland dokundurmadan edemedi. "Ama yanlı ş nedenlerle. Her neyse. Aramızdaki anla şmazlı ğı ortadan kaldırdık." Susan endi şeyle bir ona, bir di ğerlerine bakıyordu. Sonra bakı şları Roland'ın çenesinin sol yanındaki çürü ğün üzerinde durdu. Bere sepultura'nın yarı kapısından içeri giren hafif ı şıkta bile belli oluyordu. "Ortadan nasıl kaldırdınız?" Roland, "Bu önemli de ğil," dedi. "Farson bir çarpı şmaya girmek niyetinde. Belki de bir dizi çarpı şmaya. Sava şa Gilead'ın kuzeybatısındaki Shaved Da ğları'nda başlayacak. Ona do ğru giden Birlik güçlerinin onu kıstırdıklarını sanm alarını sağlayacak. Normal ko şullarda bizimkiler bunu ba şarabilirlerdi. Ama Farson onlarla çarpı şmaya girerek bizimkileri tuza ğa dü şürmeyi ve onları Eskiler'in silahlarıyla oradan kaldırmayı planlıyor. O silahla rı Citgo'dan gönderilen petrolle çalı ştıracak. Gördü ğümüz tankerlerdeki yakıtla, Susan." "Farson'un petrolü kullanması için rafine etmesi ge rekir. Bunu nerde yaptıracak?" Cuthbert, "Buranın batısında bir yerde," dedi. "Yol unun üzerinde. En uygun yerin Vi Castis oldu ğunu dü şünüyoruz. Orayı biliyor musun? Vi Castis maden bölg esi." "Oradan söz edildi ğini duydum. Ama ya şamım boyunca Hambry'den hiç ayrılmadım." Roland'ın gözlerinin içine baktı. "Bu durum yakında de ği şecek sanırım." Alain, "O da ğlarda Eskiler'den kalma pek çok makine var," diye a çıkladı. "Söylediklerine göre bunlardan ço ğu dar ve derin vadilerdeymi ş. Robotlar ve ölüm ı şınları. Ustura ı şınlar deniyormu ş bunlara. Çünkü insanı yarıdan biçiyorlarmı ş. Başka daha neler oldu ğunu tanrılar bilir. Bunların bir kısmının sadece bi r efsane oldu ğu kesin. Ama ate ş olmayan yerden duman çıkmaz. Her neyse... Rafineri için en uygun yer orası gibi gözüküyor." Cuthbert ekledi. "Sonra her şeyi Farson'un bekledi ği yere götürecekler. Ama bu bizim için önemli de ğil. Çünkü Mejis'te ba şımız yeterince belada." Roland, "Ben hepsini birden ele geçirmek için bekli yordum," dedi. Cuthbert, "Susan belki farketmedin," diyerek göz kı rptı. "Arkada şımız biraz hırslı." Roland bu sözlere aldırmadı. Eyebolt Kanyonu'na do ğru bakıyordu. Bu gece oradan gürültü gelmiyordu. Rüzgâr her sonbahar oldu ğu gibi yön de ği ştirmi şti. Kentten öteye do ğru esiyordu. "Petrolü tutu şturursak, geri kalan her şey havaya uçar... Zaten en önemlisi petrol. Onu tutu şturmak ve buradan çabucak kaçmak istiyorum. Dördümüzün birlikte kaçmasını." Susan, "Onlar Hasat Günü harekete geçecekler de ğil mi?" diye sordu. Cuthbert, "Öyle gözüküyor," dedi gülerek. Tatlı, in sanı etkileyen bir gülü şü vardı. Bir çocu ğun kahkahası. Delikanlı hem kahkahalar atıyor, hem de elini karnına bastırmı ş bir öne arkaya sallanıyordu. Yine küçük bir çocuk gibi. Susan şaşırdı. "Ne? Ne var?" Cuthbert gülmekten katılıyordu. "Bunu anlatamayaca ğım. Bana göre fazla komik bu. Anlatmaya kalkarsam durmadan gülece ğim, Roland da kızacak. Sen anlat, Al. Susan'a Şerif Yardımcısı Dave'in ziyaretinden söz et."

Page 236: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Alain da gülümsüyordu. "Dave, Bar K.'ye bizi görmey e geldi." Bizimle sanki bir büyü ğümüzmüş gibi konu ştu. Amcamız gibi. Bize Hambry'lilerin bayram günler inde yabancıları görmekten ho şlanmadıklarını açıkladı. Dolunay zamanı yatakhanede kalmamızın daha uygun olaca ğını söyledi." Susan öfkeyle, "Çılgınlık bu!" diye ba ğırdı. Oturdu ğu kentin haksızca karalandı ğını duyan bir insanın hiddetiyle konu şmuştu. "Biz yabancıları her zaman e ğlencelerimize katılmaya davet ederiz! Gerçekten! Hep böyle yaptık. Biz... Biz... vah şi de ğiliz!" Cuthbert kıkır kıkır güldü. "Sinirlenme, sinirlenme ! Bunu biz de biliyoruz. Ama Şerif Yardımcısı Dave'in gerçe ği bildi ğimizden haberi yok! Öyle de ğil mi? Dave bu yörede en iyi beyaz çay yapanın karısı oldu ğunu biliyor. Ama gerisi? Onun dünyadan haberi yok. Şerif Hark'ın birazcık daha bilgisi var sanırım. Ama o da öyle fazla de ğil." Roland, "Bizi uyarma zahmetine girmelerinin iki anl amı var," dedi. "Birincisi... senin de söyledi ğin gibi, Susan, onlar Hasat Günü harekete geçecekle r. Đkincisi... Farson'a gidecek şeyleri burnumuzun dibinden çalabileceklerini sanıyorlar." Alain atıldı. "Ve büyük olasılıkla sonra da suçu bi zim üzerimize atacaklar!" Susan merakla delikanlılara baktı. "O halde planını z nedir?" Roland usulca, "Bizi yemlemek için Gitco'da bıraktı kları şeyleri ortadan kaldırmak," diye açıkladı. "Böylece kendi tuza ğımızı hazırlamak. Ve toplandıkları yerde onlara saldırmak. Yani Dara ğacı Kayası'nda. Batıya götürmeyi planladıkları tankerlerin en a şağı yarısı orada. Tabii oraya adamlarını da koyacaklar. Belki iki yüz ki şi. Ama ben sayılarının bundan daha az olaca ğını sanıyorum. Ve hepsinin ölmesine karar verdim." Alain, "Ya onlar ya biz," dedi. "Onlar ölmezse biz ölürüz!" "Dördümüz iki yüz ki şiyi nasıl öldürürüz?" "Tabii ki öldüremeyiz. Tankerlerden bir bölümünü tu tu şturursak, büyük bir patlama olur. Geride kalan adamlar deh şete kapılırlar. Ba şlarındakilerse bizi görünce öfkelenirler. Çünkü biz onlara görünmek niy etindeyiz..." Alain'le Cuthbert soluklarını tutmu ş Roland'a bakıyorlardı. Arkada şları planın gerisini onlara açıklamı ş ya da iki çocuk bazı şeyleri tahmin etmi şlerdi. Ama Roland i şin bu bölümünü kendine saklamı ştı. Susan korkuyla, "Sonra?" diye sordu. "Sonra?" Roland, "Bence onları Eyebolt Kanyonu'na sürebiliri z," dedi. "Onları incecik'e götürebiliriz?" Roland'ın bu sözlerini şaşkınlık dolu bir sessizlik izledi. Sonra Susan, "Sen çıldırmı şsın," dedi. Ama bunu söyleyi ş tarzı saygısızca de ğildi. Cuthbert dü şünceli bir tavırla, "Hayır," diye mırıldandı. "Çıld ırmı ş de ğil. Uçurumun dik yamacındaki o küçük yarı ğı dü şünüyorsun de ğil mi Roland? Uçurumun dibindeki o çukurdan önceki yeri?" Roland ba şını salladı. "Dört ki şi oradan fazla zahmet çekmeden yukarı tırmanabilir. Tepeye bolca ta ş yı ğarız. Bizi izlemeye kalkı şan olursa ta şları üzerlerine yuvarlarız." Susan ba ğırdı, "Ama bu korkunç bir şey!" Alain, "Sadece hayatta kalmaya çalı şmak," diye cevap verdi. "Petrolü götürüp kullanırlarsa Birlik'ten silahlarının ate ş alanına giren her insanı öldürürler. Đyi Adam sava ş esiri almıyor." "Ben 'bu yanlı ş bir şey' demedim. Sadece 'korkunç' dedim." Bir an konu şmadılar. Dört çocuk iki yüz ki şinin öldürülmesini dü şünüyordu. Kuşkusuz öleceklerin hepsi eri şkin erkekler olmayacaklardı. Bazıları (hatta belki de ço ğu) a şağı yukarı onların ya şıtları olacaklardı. . Susan sonunda, "Ta şların altında kalmayanlar dönüp atlarıyla tekrar uç urumdan çıkarlar," dedi. "Hayır." Alain araziyi görmü ş, şimdi de konuyu iyice kavramı ştı. Roland ba şını sallıyor ve hafifçe gülümsüyordu. "Neden?" "Kanyonun a ğzındaki çalılar yüzünden. Onları tutu şturaca ğız. Öyle de ğil mi, Roland? Ve rüzgâr şimdiki yönden esmeye devam ederse... dumanlar..." Roland, "Onların içerlere kadar girmelerine neden o lacak," dedi. " Đncecik'e düşmelerine."

Page 237: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Susan sordu. "Çalıları nasıl tutu şturacaksınız? Onların kuru olduklarını biliyorum ama herhalde kükürtlü kibrit ya da çakmak ta şı ve çeli ği kullanacak zamanınız olmayacak." Roland, "Sen bu konuda bize yardım edebilirsin," de di. "Tankerleri tutu şturmamıza da yardım edebilece ğin gibi. Petrolü ate ş ederek tutu şturmaya çalı şabiliriz. Ama ba şarılı olmamamız ihtimali var. Ham petrol insanların sandı ğından daha zor tutu şur. Sheemie'nin de sana yardım edece ğini umarım." "Bana ne istedi ğini söyle." Yirmi dakika daha konu ştular. Planın şaşılacak kadar az ayrıntısını deği ştirdiler. Hepsi de inceden inceye plan yapıp da son ra ansızın de ği şiklik olursa donup kalmaları tehlikesi oldu ğunu biliyorlardı. Ka onları bu i şe sürüklemi şti. Kurtulmak için belki de en iyisi ka'ya güvenmel eri olacaktı. Ve tabii kendi cesaretlerine de. Cuthbert i şe Sheemie'nin karı ştırılmasını istemiyordu. Ama sonunda razı oldu. Zaten çocu ğa pek az bir i ş dü şecekti. Tehlike de az sayılırdı. Roland sonunda Mejis'ten bütün bütün ayrılırken Sheemie'yi de götü rmeye razı oldu. "Be ş ki şilik bir grup, dörtlü kadar iyidir," dedi. Sonunda Cuthbert, "Pekâlâ," diye mırıldanarak Susan 'a döndü. 'Sheemie'yle sen mi konu şacaksın, yoksa ben mi?" "Onunla ben konu şurum." Cuthbert, "Ona Coral Thorin'e bir tek kelime bile s öylememesi gerekti ğini iyice anlat," dedi. "Belediye Ba şkanı'nın kızkarde şi önemli de ğil. Sadece ben o karıya hiç güvenmiyorum." Susan, "Sana onun Hart'ın karde şi olmasından çok daha iyi bir neden açıklayabilirim," diye cevap verdi. "Halam, Coral'ı n Eldred Jonas'la ili şki kurdu ğunu söyledi. Zavallı Cord Hala! Ya şamının en kötü yazını geçirdi. Sonbaharın da daha iyi olaca ğını sanmıyorum. Herkes ondan, 'Bir vatan haininin halası,' diye söz edecek." Alain, "Ama bazıları gerçe ğin hiç de öyle olmadı ğını bilecek," dedi. "Belki. Ama Cordelia Hala hiçbir zaman ho ş dedikoduları dinleyen bir kadın değil. Ba şkaları için güzel sözler söyleyen biri de olmadı ğı gibi. Anlayaca ğınız o da Jonas'a göz koymu ştu." Cuthbert fena halde şaşırdı. "Jonas'a mı göz koymu ştu! Tanrılar adına! Bunu düşünebiliyor musunuz? Ah, e ğer insanları a şk konusunda zevksizlik etti ği için assalardı dara ğacını boylayan ilk kadın senin halan olurdu. Öyle d eğil mi?" Susan kıkır kıkır gülerek kollarını dizlerine dolay ıp ba şını salladı. Roland, "Artık gitme zamanı geldi," dedi. "Susan'ın hemen ö ğrenmesi gereken bir şey olursa Ye şil Kalp'teki kızıl kayayı kullanırız." Cuthbert ba şını salladı. " Đyi. Artık gidelim buradan. Mozolenin so ğuğu insanın iliklerine i şliyor." Roland kımıldanarak uyu şan bacaklarına kan gitmesi için aya ğa kalktı. "Önemli olan şu: Her şeyi toplayıp kaçıncaya kadar bizi serbest bırakmaya karar verdiler. Bu bizim lehimize. Đyi bir avantaj. Ve şimdi..." Alain alçak sesle konu şarak onun sözünü kesti. "Bir sorun daha var. Çok ön emli." Roland tekrar yere çömeldi. Merakla Alain'e bakıyor du. " Şu büyücü..." Susan irkildi. Ama Roland sabırsızca arkada şının sözünü kesti. "Onun bizim i şimizle bir ili şkisi yok, Al. Nasıl olabilir ki? Ben onun Jonas'ın komplosuna katıldı ğını hiç sanmıyorum..." Alain, "Ben de öyle," dedi. "Cuthbert'le ben cadıyı Susan'la benim hakkımda kon uşmaması için ikna da ettik. Eğer cadının gözünü korkutamasaydık, Susan'ın halası şu anda kıyameti koparıyor olurdu." Alain, "Ama anlayamıyor musun?" diye sordu. "Rhea'n ın bu ili şkiden kimlere söz etti ği önemli de ğil. Önemli soru şu: Cadı sizin ili şkinizi nasıl ö ğrendi?" Susan birdenbire, "O pembe!" dedi. Elini ba şına götürmü ş, kesik saçlarına dokunuyordu. Saçları uzamaya ba şlamı ştı. Alain meraklandı. "Pembe olan nedir?" Kız, " Şey..." dedi ama sonra ba şını salladı. "Bilmiyorum. Neden söz etti ğimin farkında de ğilim. Pinch ve Jilly kadar aptalım... Roland? Ne ol du? Nen var?"

Page 238: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Roland artık çömelmiyordu. Birdenbire gev şekçe gül yaprakları saçılmı ş yere oturmu ştu. Sanki bayılmamaya çalı şıyordu. Mozolenin dı şından sonbahar yapraklarının kemik çıtırtısına benzeyen sesi ve ço banaldatan ku şunun çı ğlı ğı geliyordu. Roland alçak sesle, "Tanrılar..." diye fısıldadı. " Olamaz. Bu do ğru olamaz!" Cuthbert'le göz göze geldiler. Bett'in yüzündeki o ne şeli ifade birden kaybolmu ştu. Şimdi annesinin bile tanıyamayaca ğı granitten oyulmu şa benzeyen suratında acımasız bir ifade vardı...Ya da annesi onu tanımayı bile istemezdi. Cuthbert, "Pembe," dedi. "Çok ilginç. Biz Gilead'da n ayrılmadan önce baban da aynı kelimeyi kullandı, öyle de ğil mi, Roland? Bizi o 'pembe şey' konusunda uyardı. Biz bunun bir şaka oldu ğunu sandık." "Ah!" Alain'in gözleri irile şti. "Kahretsin!" Sonra en yakın arkada şının sevgilisiyle otururken küfretti ğini anlayınca elleriyle a ğzını kapattı. Yanakları kıpkırmızı kesildi. Susan onun bu halini pek farketmedi. Roland'a gitgi de artan bir şaşkınlık ve korkuyla bakıyordu. "Ne? Bildi ğin nedir? Bana söyle! Söyle!" Roland, "Seni tekrar ipnotize etmek istiyorum," ded i. "O gün sö ğüt korusunda yaptı ğım gibi. Hemen şimdi. Bu konudan daha fazla söz edip hatırladıkları nı büsbütün belirsizle ştirmeden önce." Delikanlı elini cebine sokup bir kur şun çıkarmı ş, onu yine elinin üzerinde oynatıyordu. Susan'ın gözleri hemen ona takıldı. Bi r mıknatısın çeli ği çekmesi gibi. Roland, "Bunu yapabilir miyim?" diye sordu. " Đzninle, hayatım." "Evet. Đstedi ğini yapabilirsin." Kızın gözleri irile şip camla şıyordu. "Bu sefer neden bir şeyin farklı olaca ğını dü şündüğünü bilmiyorum. Ama..." Birdenbire sustu. Bakı şlarıyla Roland'ın elinin üzerinde oynayan kur şunu izliyordu. Delikanlı sonra bunu durdurarak avucuna aldı. Susan 'ın gözleri kapandı. Sessizce ve düzenle soluk alıyordu. Cuthbert hayretle, "Tanrılar," diye fısıldadı. "Bir denbire kendinden geçti." "Onu daha önce de ipnotize etmi şler. Bu Rhea'nın i şi sanırım." Roland durdu, sonra da sordu. "Susan beni duyuyor musun?" "Evet, Roland. Seni çok iyi duyuyorum." "Senin bir ba şka sesi de duymanı istiyorum." "Kimin sesini?" Roland eliyle Alain'e yakla şmasını i şaret etti. Susan'ın kafasındaki engeli kaldıracak (ya da bunun etrafından dola şabilecek) biri varsa o da Alain'di. Alain, Roland'ın yanına geldi. "Benim sesim, Susan. Bunun kimin sesi oldu ğunu anladın mı?" Gözleri kapalı olan kız gülümsedi. "Evet. Sen Alain 'sin. Richard Stockwell adını kullanan genç." "Doğru." Alain endi şeyle Roland'a, "Ona ne sorayım?" dermi ş gibi baktı. Genç silah şor bir an cevap vermedi. Aynı anda iki ayrı yerdeyd i. Ve iki farklı sesi duyuyordu. Susan sö ğüt korusundaki suyun yanında, "Evet," diyordu. "Eve t, tamam. Sen iyi bir kızsın." Sonra her şey pembele şiyordu. Babası ise Büyük Salon'un arkasındaki avluda, "Bu b ir greyfurt," diyordu. "Yani pembe olanı." Pembe olanı! Atları eyerlenmi ş ve çantalar yüklenmi şti. Üç delikanlı hayvanların önünde duruyorlardı. Görünü şte sakindiler ama için için gitmekte acele ediyorla rdı. Yollar ve bunların ula ştı ğı gizemli şeyler hiç kimseyi gençler kadar güçle çağırmaz. Üç arkada ş Büyük Salon'un arkasındaki, do ğu tarafındaki avludaydılar. Roland'ın bütün bunların ba şlamasına neden oldu ğu, yani Cort'u yendi ği yerin yakınında. Sabahın erken saatleriydi. Güne ş henüz do ğmamıştı. Ye şil tarlaları gri kurdelelere benzeyen sisler örtüyordu. Yirmi adım ö tede Cuthbert'le Alain'in babaları nöbet bekliyorlardı. Bacaklarını açmı ş, ellerini tabancalarının kabzalarına atmı şlardı. (Marten o ara sarayda de ğildi. Hatta belki kısa bir süre için Gilead'dan da gitmi şti.) Sihirbaz zaten onlara saldıramazdı. Özellikle burada. Ama yine de cüretli davranabilirdi.

Page 239: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Bu nedenle çocuklar do ğuya, Mejis'e ve Dı ş Kavis'e do ğru yola çıkmak için atlarına binerlerken onlarla sadece Roland'ın babas ı konu ştu. Üç arkada ş eyer kolanlarını ayarlarken Steven, "Son bir şey daha," dedi. "Bizi ilgilendirecek bir şeyle kar şıla şaca ğınızı sanmıyorum. Mejis'te öyle bir şey olamaz. Ama gökku şağı renklerine dikkat etmenizi istiyorum. Yani Büyücü nün Gökkuşağı'nın renklerine." Bir an güldü, sonra da ekledi. " Bu bir greyfurt. Yani pembe olanı." Cuthbert, Steven'in tebessümüne gülümseyerek kar şılık verdi., "Büyücünün Gökkuşağı sadece bir peri masalı." Ama sonra, belki de Stev en Deschaira'in gözlerindeki ifade yüzünden çocu ğun tebessümü silindi. "Öyle de ğil mi?" Steven, "Eski hikâyelerin hepsi de do ğru de ğil," diye cevap verdi. Ama Maerlyn'in Gökku şağı hikâyesinin do ğru oldu ğunu sanıyorum. Bir zamanlar on üç cam küre oldu ğu söyleniyor. On Đki Koruyucu için birer tane. Ve bir de I şınlar'ın birle şti ği noktayı simgeleyen on üçüncü küre." Tüyleri diken diken olan Roland usulca, "Kule için bir tane," dedi. "Kara Kule için bir tane." "Evet. Ben çocukken bu sonuncusundan 'On Üç' diye s öz edilirdi. Bazen ate şin etrafında kara küreyle ilgili hikâyeler anlatır ve birbirimizin ödünü patlatırdık...Tabii babalarımız bizi yakalamadıklar ı zaman. Babam, 'On Üç hakkında konu şmak akıllıca bir şey de ğildir,' derdi. 'Çünkü adını söyledi ğini duyar ve yuvarlana yuvarlana sana do ğru gelir.' Ama Kara On Üç sizin için önemli değil... Hiç olmazsa bu ara. Hayır, önemli olan pembe. Maerlyn'in Greyfurt'u." Steven'in ne dereceye kadar ciddi oldu ğunu anlamak imkânsızdı... Hatta ciddi olup olmadı ğını bile. "Belki Büyücünün Gökku şağı'nda di ğer küreler vardı. Ama ço ğu artık kırıldı. Böyle şeyler bir yerde ya da birinin ellerinde uzun süre k almaz. Ve sihirli camlar bile kırılabilir. Ama yine de hüzünlü dünyam ızda Gökku şağı'nın üç dört rengi yuvarlanıyor olabilir. Mavinin kırılmadı ğı hemen hemen kesin gibi. A ğır ağır de ği şim geçiren, çölde ya şayan ve kendilerine 'Tam Domuzlar' diyen bir kabilenin elinde böyle bir küre vardı. Hemen hemen elli yıl önce. Ama cam küre ondan sonra ortadan kayboldu. Ye şille turuncunun sırasıyla Lud ve Dis'de oldu ğu söyleniyor. Ve belki pembe de." Roland, "Bu kürelerin i şlevleri nedir?" diye sordu. "Ne i şe yarıyorlar?" "Görmeye. Büyücünün Gökku şağı'nın bazı renkleri gelece ği görmeye yarıyor. Di ğerleri ba şka dünyalara bakıyor, iblislerin ya şadıkları yere. Eskiler'in bizim dünyamızdan ayrıldıktan sonra oraya gittikleri iddi a ediliyor. Ayrıca bu küreler belki de dünyaların arasındaki kapıların yerlerini de belirtiyorlar. Di ğerleri kendi dünyamızın uzak gelece ğine bakıyor. Ve insanların sır olarak saklamak isteyecekleri şeyleri görüyor. Ama bu küreler sadece kötü şeyleri görüyorlar. Đyileri de ğil. Bütün bu söylenenlerin ne kadarı do ğru, ne kadarı efsane, bunu kimse bilmiyor. Steven çocuklara bakarken yüzündeki gülümseme kaybo ldu. "Ama şu kadarını biliyoruz: John Farson'da sihirli bir şey oldu ğu söyleniyor. Bu nesne geceleri geç vakit iyi Adam'ın çadırında ı şıldıyormu ş... Bazen önemli çarpı şmalardan önce. Bazen kalabalık birlikler ve atların harekâtından önce. Kimi kez de çok önemli kararlar açıklamadan önce bu nesne pembe bir ı şık çıkarıyormu ş." Cuthbert, "Belki de onda elektrik lambası var ve du a edece ği zaman üzerine pembe bir e şarp örtüyor." Arkada şlarına biraz da kendini savunmak istiyormu ş gibi baktı. " Şaka etmiyorum. Böyle yapanlar var." Roland'ın babası, "Peki," diye mırıldandı. "Belki h epsi bu kadar. Ya da buna benzer bir şey. Ama belki de bundan çok daha önemli. Ben bildi ğim kadarını söyleyebilirim: Farson bizi yenmeyi sürdürüyor. Onu hiç beklemedi ğimiz bir yerde birdenbire ortaya çıkıyor. E ğer sihir bir nesnede de ğil, kendindeyse o zaman tanrılar Birlik'in yardımcısı olsun." Roland, " Đsterseniz... bu aklımızda olsun," dedi. "Ama Farson kuzeyde ya da güneyde. Oysa biz do ğuya gidiyoruz." Sanki babası bunu bilmiyordu. Steven, "E ğer bu, Gökku şağı'nın renklerinden biriyse," diye cevap verdi. " Şu anda her yerde olabilir. Do ğuda, güneyde, hatta batıda. Anlayaca ğınız Farson'un küreyi her zaman yanında tutması imkânsız. Kafasını ve kalbini rahatlatacak olsa bile böyle bir şeyi yapması mümkün de ğil. Bunu hiç kimse yapamaz."

Page 240: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

"Neden?" Steven, "Çünkü küreler canlı ve aç," dedi. " Đnsan i şe onları kullanarak başlıyor. Ama sonunda küreler onu kullanıyor. Farson'd a Gökku şağı'nın bir parçası varsa onu bir yere yollar. Ve küreyi ancak ihtiyacı oldu ğu zaman geri getirtir. Tabii Đyi Adam küreyi kaybetme tehlikesi oldu ğunu biliyor. Ama onu yanında fazla tutmanın çok daha tehlikeli olaca ğının farkında." Đki çocu ğun terbiyeleri yüzünden soramayacakları bir soru va rdı. Ama Roland bunu sorabilirdi. Öyle de yaptı. "Ciddisiniz de ğil mi, baba? Bizimle alay etmiyorsunuz ya?" Steven, "Sizi, pek çok çocu ğun anneleri onları öpmedikçe uyuyamadıkları bir çağda uzaklara gönderiyorum," dedi. "Sizi tekrar sa ğsalim görece ğimden eminim. Mejis sakin ve güzel bir yer. Ya da ben çocukken öy leydi. Ama artık bundan emin değilim. Son zamanlarda durum belli, insan artık hiçbi r şeyden emin olamıyor. Sizi bir şaka ve bir kahkahayla uzaklara yollayamam. Böyle dü şünmene şaşıyorum, Roland." Roland, "Özür dilerim," diye cevap verdi. Babasıyla aralan düzelmi şti. Ama yine de nazik bir denge vardı. Çocuk da bu havayı bozmak istemiyordu. Aceleci de bunu onaylıyormu ş gibi altında kımıldandı. "Siz çocukların, Maerlyn'in küresini görece ğinizi sanmıyorum.., Ama sizi on dört yaşında yolcu edece ğim aklıma gelmezdi. Burada ka'nın etkisi var. Ve ka etkiliyken her şey olabilir." Steven yava şça şapkasını çıkardı. Gerileyerek çocukları selamladı. "Huzur içinde gidin, çocuklar. Ve sa ğsalim dönün." Alain, "Uzun günler ve güzel geceler," dedi. Cuthbert, " Şansınız açık olsun," diye ekledi. Roland mırıldandı. "Sizi seviyorum..." Steven ba şını salladı. "Te şekkür ederim. Ben de seni seviyorum. Tanrılar sizi kutsasın, çocuklar." Bu sonuncu sözleri yüksek sesl e söylemi şti. Di ğer iki adam, Robert Allgood ve gençli ğinde Yanan Chris diye tanınan Christopher Johns da ona katıldılar. Böylece üç arkada ş birlikte Ye şil Yol'un sonuna do ğru gittiler. Yaz etraflarında uyukluyordu. Solu ğu kesilmi ş gibi. Roland ba şını kaldırdı ve Büyücünün Gökkuşağı'nı unutmasına neden olan bir şey gördü. Annesini. Gabrielle dairesinin penceresinden sarkmı ştı. Oval yüzünü sarayın batı bölü ğünün zamana kar şı koyan gri ta şları çerçeveliyordu. Kadının yanaklarından ya şlar akıyordu. Ama yine de gülümseyerek o ğluna el salladı. Üç çocu ğun içinde bunu sadece Roland gördü. Ama elini salla yarak annesine kar şılık vermedi. "Roland!" Biri onun kaburgalarına dirse ğiyle vurdu. Hem de canlı anıların kaybolmasını sa ğlayacak şiddetle. Roland şimdiye döndü. Onu dürten Cuthbert'ti. "Bir şeyler yapmaya niyetliysen şimdi ba şla! Bizi bu ölüler evinden çıkar! Yoksa titreye titreye derilerim kemiklerimin üzerinden ka yıp dü şecek!" Roland e ğilerek Alain'in kula ğına, "Bana yardıma hazır ol," diye fısıldadı. Alain, "Olur," der gibi ba şını salladı. Roland, Susan'a döndü. " Đlk kez biraraya geldi ğimiz zaman korudaki suyun kenarına gittin." "Evet." "Saçının bazı tutamlarını kestin." "Evet." Susan'ın sesi dalgındı. "Öyle yaptım." "Saçlarının hepsini kesecek miydin?" "Evet. Her tutamı, her bukleyi." "Saçlarını kesmeni sana kim söyledi? Bunu biliyor m usun?" Uzun bir sessizlik oldu. Roland tam Alain'e dönece ği sırada kız, "Rhea," dedi. Yine durakladı. "Beni muayene etti." "Evet. Ama daha sonra ne oldu? Sen kapının önünde d ururken?" "Ah... Daha önce de bir şey oldu." "Ne?" Susan, "Cadıya odun ta şıdım," dedi ve sustu. Roland, Cuthbert'e baktı. Delikanlı omzunu silkti. Alain ellerini açtı. Roland ona yakla şmasını söyleyecekti ama sonra henüz zamanın gelmedi ğine karar verdi.

Page 241: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

"Odunu bir tarafa bırak şimdi," dedi. "Ya da daha önce olanları. Belki bunda n daha sonra söz ederiz. Ama şu anda de ğil. Sen kulübeden ayrılaca ğın sırada ne oldu? Rhea sana saçların konusunda ne söyledi?" "Kula ğıma fısıldadı. Tılsımı vardı." "Rhea ne fısıldadı?" "Bilmiyorum. Bu bölüm pembeydi." Đşte i şin can alıcı noktasına gelmi şlerdi. Roland ba şıyla Alain'e i şaret etti. Arkada şı duda ğını ısırarak öne çıktı. Korkmu ş gibi bir hali vardı. Ama Susan'ın ellerini avuçlarının arasına alarak konu şmaya ba şladı ğı zaman sesi sakin ve okşayıcıydı. "Susan? Ben Alain Johns. Beni tanıyor musun?" "Evet. Takma adın Richard Stockworth'du." "Rhea kula ğına ne fısıldadı?" Kızın ka şları çatıldı. Kapalı havada yere dü şen bir gölge gibi. "Göremiyorum. Pembe bu." Alain, "Görmen gerekmiyor ki," dedi. " Şu anda senin bir şeyleri görmeni istemiyoruz. Gözlerini kapa. Böylece hiçbir şeyi görmezsin." Kız biraz da huysuzca, "Gözlerim kapalı," diye söyl endi. Roland kendi kendine, Susan korkuyor, dedi. Alain'e durmasını, kızı uyandırmasını söylemek istedi ama kendini tuttu. Alain, " Đçerdeki şeyleri istemiyorum," diye açıkladı. "Hafızandan dı şarı bakan şeyleri. O pencereleri kapat, Susan. Babanın adına k apat. Ve bana neler gördü ğünü de ğil, duyduklarını söyle. Bana cadının söylediklerini açıkla." Susan kafasının içindeki pencereleri kapatırken göz leri beklenmedik bir anda açıldı. Bakı şları buz gibiydi. Roland'a ve onun arkasına baktı. Gözleri eski bir heykelinkine benziyordu. Roland bir çı ğlık atmamak için kendini zor tuttu. Alain, "Kapıda mı duruyordun, Susan?" diye sordu. "Evet. Đkimiz de orada duruyorduk." "Oraya tekrar git." "Peki." Susan dalgın dalgın konu şuyordu. Sesi hafifti ama söyledikleri anla şılıyordu. "Gözlerim kapalıyken bile ayın ı şıklarını görebiliyorum: O bir greyfurt kadar büyük." Roland, greyfurt, diye dü şündü. "Yani pembe greyfurt." Babası öyle söylemi şti. "Ne duyuyorsun? Rhea ne söylüyor?" "Sen, 'Hayır,' diyorum." Şimdi Susan'ın sesi huysuz küçük kızınkine benziyord u. "Alain, ben önce diyorum ki... 'Artık i şimiz bitti mi?' diyorum. Cadı da, 'Belki küçük bir şey daha var, diyor. Ve sonra... sonra..." Alain, Susan'ın ellerini usulca sıktı. Kendi elinde ki gücü, o dokunu şu kızınkine geçirdi. Susan cansızca gerilemek istedi ama delika nlı buna izin vermedi. "Sonra ne? Ne oldu sonra?" "Rhea'nın gümü ş bir madalyonu var." "Evet." "Bana do ğru e ğiliyor ve onu duyup duymadı ğımı soruyor. Cadının soluklarının kokusu burnuma geliyor. Nefesi sarımsak kokuyor. Ba şka daha i ğrenç şeyler de." Susan'ın yüzü tiksintiyle buru ştu. "Onu duydu ğumu söylüyorum. Şimdi onu görüyorum. Rhea'nın madalyonunu." Alain, "Çok güzel, Susan," dedi. "Ba şka ne görüyorsun?" "Rhea'yı. Ayı şı ğında suratı bir kurukafanınkine benziyor. Saçları o lan bir kurukafaya." Cuthbert, "Tanrılar!" diye fısıldayarak kollarını g öğsünde kavu şturdu. "Rhea bana onu dinlememi söylüyor. Ben de dinleyece ğimi söylüyorum. Rhea itaat etmemi söylüyor. Ben de itaat edece ğimi söylüyorum. O zaman, 'Evet, güzelim,' diyor. 'Sen iyi bir kızsın.' Saçımı ok şuyor. Durmadan. Örgümü." Susan mozoledeki gölgelerin arasında elini bo ğulmak üzere olan bir insanınki gibi cansızca kaldırarak sarı saçlarına götürdü. "Rhea bana onunla bulu ştuktan sonra bir şey yapmam gerekti ğini söylüyor. 'Onun yanında uyuyakalmasını bekle,' diyor. 'Sonra saçlar ını kes. Her telini. Diplerine kadar.'" Susan'ın sesi Rhea'nınkine dönü şürken delikanlılar ona deh şetle baktılar. Şimdi duydukları Cöos'lu ya şlı cadının iniltiyle karı şık homurtuya benzeyen sesiydi.

Page 242: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Hatta kızın, dalgın ve so ğuk bakı şlı gözleri dı şında suratı da bir ucubeninkine dönüşmüştü. "Hepsini de kes, kız! Her telini, küçük fahi şe! Evet! Ve ona annenden do ğduğun günkü gibi kabak kafayla dön! Bakalım seni o zaman da be ğenecek mi?'" Susan birdenbire sustu. Rengi uçmu ş olan Alam, Roland'a döndü. Dudakları titriyordu ama kızın ellerini bırakmamı ştı. Roland, "Ay neden pembe?" diye sordu. "Niçin sen ha tırlamaya çalı ştı ğın zaman ay pembele şiyor?" "Kadının tılsımı!" Onu yata ğının altında saklıyor. Gerçekten. Tılsımı gördü ğümden haberi yok." "Bundan emin misin?" Susan, "Evet," dedi. Sonra da kısaca ekledi. "Bunu bilseydi beni öldürürdü." Kıkır kıkır gülünce delikanlılar çok şaşırdılar. "Rhea ayı yata ğının altındaki kutuda saklıyor." Bu sözleri küçük bir kız gibi şarkı mırıldanırcasına söylemi şti. Roland, "Pembe bir ay," dedi. "Evet." "Cadının yata ğının altında." "Evet." Susan bu kez ellerini Alain'in avuçlarının arasından çekti. Parmaklarıyla havada bir daire çizdi ve bir an yüzü nde açgözlü bir ifade belirdi. "O tılsımın benim olmasını isterim, Roland . Gerçekten. Güzel Ay! Onu cadı beni odun getirmem için yolladı ğı zaman gördüm. Pencereden. Rhea... gençle şmiş gibi gözüküyordu." Kız yineledi. "O tılsımın benim olmasını isterim." "Hayır... istemezsin! O tılsım cadının yata ğının altında, öyle mi?" "Evet. Ellerini sallayarak olu şturdu ğu sihirli yerde." Cuthbert şaşkın şaşkın, "Cadıda Mearlyn'in Gökku şağı'nın bir parçası var anla şılan," diye fısıldadı. "Babanın bize anlattı ğı şey o ya şlı cadıda. Onun aracılı ğıyla Susan'ın yaptı ğı her şeyi biliyor..." Alain, Roland'a baktı. "Sormamız gereken ba şka bir şey var mı? Elleri buz gibi oldu. Onun bu kadar derinlere inmi ş olması hiç ho şuma gitmiyor. Çok ba şarılı oldu ama..." "Bu kadar yeterli sanırım." "Susan'a her şeyi unutmasını söyleyeyim mi?" Roland, "Hayır," der gibi ba şını salladı. Đyi ya da kötü, onlar bir ka-tet'tiler. Delikanlı kızın parmaklarını tuttu. Evet , gerçekten buz gibiydiler. "Susan?" "Evet, sevgilim?" "Ben şimdi küçük bir şiir okuyaca ğım. Şiir sona erdi ği zaman her şeyi hatırlayacaksın. Daha önce oldu ğu gibi. Tamam mı?" Susan gülümseyerek gözlerini yumdu. "Ku ş ve ayı ve tav şan ve balık..." Roland da gülümseyerek sözleri tamamladı. "Sevgilim e en çok istedi ği şeyi ver." Kız gözlerini açtı. Gülümsedi. "Sen," diyerek delik anlıyı öptü. "Hâlâ sen, Roland. Hâlâ sen, a şkım." Kendini tutamayan Roland kıza sarıldı. Cuthbert ileriye do ğru baktı. Alain ise gözlerini botlarına dikerek öks ürdü. Deniz Kıyısı'na dönerlerken Roland'ın beline sarılm ı ş olan Susan, "Küreyi cadıdan alacak mısınız?" diye sordu . "Onun şimdilik Rhea'da kalması daha do ğru olur. Küreyi Jonas'ın Farson adına cadıya emanet etti ğinden eminim. Ya ğmalanan di ğer malzemeyle birlikte batıya yollanacak. Bundan hiç ku şkum yok. Önce tankerleri ve Farson'un adamlarını ortadan kaldırmalıyız. Ondan sonra küreyle ilgileni riz." "Küreyi yanımıza mı alaca ğız?" "Onu ya beraberimizde götürece ğiz ya da kıraca ğız. Herhalde onu babama götürmem daha do ğru olurdu. Ama tehlikeli bir şey. Dikkatli davranmak zorundayız. Tılsım çok güçlü!" "Ya cadı kürenin yardımıyla planlarımızı ö ğrenirse? Ya durumu Jonas'a ya da Kimba Rimer'e haber verirse? "Cadı o de ğerli oyunca ğını elinden almaya geldi ğimizi görmezse, planlarımız onu şu ya da bu biçimde ilgilendirmez sanırım. Bence büy ücüyü iyice korkuttuk. E ğer küre onu etkisine aldıysa, herhalde artık zamanının ço ğunu camın yardımıyla etrafı seyretmeye ayırıyordur."

Page 243: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

"Kürenin elinden alınmasını istemeyecek. Ona sıkı s ıkı sarılacak." "Evet." Aceleci Deniz Kıyısı'nin çevresindeki koruda ilerli yordu. Đnce dalların arasından Belediye Ba şkanı'nın evinin sarma şıklarla kaplı duvarlarını görüyor ve aşağıdaki çakıllara çarpan denizin u ğultusunu duyuyorlardı. " Đçeriye rahatça girebilecek misin, Susan?" "Hiç endi şelenme." "Sheemie'yie ne yapaca ğınızı biliyorsun, de ğil mi?" "Evet. Kendimi çoktan beri bu kadar rahat hissetmem i ştim. Sanki kafamdaki eski bir gölge sonunda kayboldu." "E ğer öyleyse, Alain'e te şekkür etmelisin. Ben bunu kendi ba şıma ba şaramazdım." "Alain'in elleri sihirli." "Evet." Hizmetkârların kapısına gelmi şlerdi. Susan zarif bir hareketle, kolaylıkla attan indi. Delikanlı da yere atlayarak kolu kızın belinde öylece durdu. Susan ba şını kaldırmı ş aya bakıyordu. "Bak, ay iyice büyüdü. Artık Şeytan'ın suratı biraz belli oluyor. Görüyor musun?" Ustura gibi bir burun. Garip bir sırıtma. Şeytan'ın gözleri yoktu henüz. Ama, evet, Roland onu görebiliyordu. "Küçükken bu aydan çok korkardım." Susan şimdi fısıltıyla konu şuyordu. " Şeytan Ayı dolunay halini aldı ğı zaman perdeleri kapatırdım. Beni görürse uzanıp yukarıya çekece ğinden ve beni yiyece ğinden korkardım." Dudakları titriyordu. "Çocuklar gülünç oluyorlar, öyle de ğil mi?" "Bazen." Roland çocukken Şeytan Ayı'ndan korkmamı ştı. Ama şimdi bu aydan korkuyordu. Gelecek kapkaranlık gözüküyordu. I şı ğa giden yol ise çok ince. "Seni seviyorum, Susan. Bütün kalbimle seviyorum." "Biliyorum. Ben de seni seviyorum." Susan delikanlı yı dudaklarından usulca öptü. Roland ona sarıldı. Kız delikanlının omzunun üzerin de büyümeye ba şlayan aya baktı. "Hasat'a bir hafta kaldı," dedi. "Buna fin de ano d iyorlar. Senin ülkende de öyle mi?" Roland, "Buna yakın," dedi. "Bizde Yılın Sonu derle r. Kadınlar reçel, tur şu ve öpücükler da ğıtırlar." Başını delikanlının omzuna dayamı ş olan kız usulca güldü. "Belki de ülkendeki şeyler bana fazla yabancı gelmeyecek." "En güzel öpücüklerini bana saklamalısın." "Saklayaca ğım." Roland, "Gelecek ne getirirse getirsin, beraber ola cağız," dedi. Sevtan Ayı, Temiz Deniz'in yukarsındaki yıldızlı gökyüzünde sır ıttı. Sanki gelece ğin çok farklı olaca ğını biliyordu. 6. Yılın Sonu Artık Mejis'e fin de ano geliyordu. Orta-Dünya'nın merkezine do ğru Yılın Sonu diye bilinen mevsim. Daha önce bin defa oldu ğu gibi yıl eriyordu. Ya da on bin defa... Veya yüz bin defa. Bunu kimse kesinlikle sö yleyemezdi. Dünya geçip gitmi ş, zaman gariple şmişti. Mejiis'te "Zaman suyun yüzeyindeki bir surattır ," diye bir söz vardı. Tarlalarda kadınlar ve erkekler sonuncu patatesleri topluyorlardı. Eldivenler giymi ş, en kalın atkılarına sarılmı şlardı. Çünkü rüzgâr artık kesinlikle yön deği ştirmi şti. Do ğudan batıya do ğru şiddetle esiyor, so ğuk hava artık her zaman tuz kokuyordu... Gözya şı kokusu. Los compesinos son sıralardaki ürünleri n eşeyle topluyorlardı. Hasat Bayramı'nda yapacaklarından, n asipleneceklerinden söz ediyorlardı. Ama yine de rüzgârdaki sonbahara özgü o hüznü hissediyorlardı. Yıl sona eriyordu artık. Nehirdeki su gibi akarak onlar dan uzakla şıyordu. Kimse bundan söz etmiyordu ama hepsi de durumu biliyorlar dı. Bağlarda, bahçelerde genç adamlar gülerek en yüksek da llardaki elmaları koparıyorlardı. Son günlerde delikanlılar ( şiddetli rüzgârda elma toplama i şi onlara dü şüyordu) bir geminin gözetleme yerindeki tayfalar gi bi a şağı inip yukarı çıkıyorlardı.

Page 244: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Yukarlarında bulutsuz, ı şıl ı şıl mavi gökyüzünde kaz sürüleri, "Ho şçakalın," der gibi öterek güneye do ğru uçuyorlardı. Küçük balıkçı tekneleri karaya çekiliyordu. Havanın serin olmasına ra ğmen ço ğu yarı çıplak sahipleri şarkı söyleyerek tekneleri kazıyıp macunluyorlardı. Balıkçılar çalı şırken eski şarkıları söylüyorlardı: Ben parmak mavi denizin adamıyım. Her şeyi görüyorum, görüyorum. Ben Baronluk'un adamıyım, Ve gördü ğüm her şey benim. Ben parlak mavi körfezin adamıyım Her şeyi söylüyorum, söylüyorum. Ağlarım doluncaya kadar burada kalaca ğım. Her şey çok güzel. Bazen rıhtımdan rıhtıma küçük graf fıçıları atılıyo rdu. Körfezde artık daha büyük tekneler kalmı ştı. Tekneler denize attıkları a ğların yerini belirtecek biçimde suda geni ş halkalar çiziyorlardı. Bir çoban köpe ğinin koyun sürüsünün etrafında dönmesi gibi. Ö ğleyin denizin hafif dalgalı yüzeyi sonbaharın renkleriyle tutu şuyordu. Teknelerdeki adamlar ba ğdaş kurarak ö ğle yemeklerini yiyorlardı. Ve hepsi de gördükleri her şeyin onların oldu ğunu biliyorlardı...Tâ ki, sonbaharın kur şuni fırtınaları ufuktan yükselerek yakla şıncaya ve arka arkaya öksürerek dolu ve karları tük ürünceye kadar. Son... Yılın Sonu. Hambry sokaklarında artık geceleri Hasat lambaları yanıyor ve korkulukların elleri kırmızıya boyanıyordu. Her yerden Hasat musk aları sallanıyordu. Hem sokaklarda, hem de pazar yerinde kadınları öpüyorla rdı. Ço ğu zaman tanımadıkları erkekler öpüyordu onları. Cinsel ili şki hemen hemen durmu ştu. Ama Hasat Gecesi ( şiddetle) ba şlayacaktı. Bunun sonucu olarak da bir yıl sonra her zamanki gibi "Tam Toprak" çocukları dünyaya gelecekti. Uçurumda atlar dörtnala deli gibi gidiyorlardı. San ki özgürce dola ştıkları günlerin sona erdi ğini anlamı şlardı. (Belki de gerçekten arılıyorlardı.) Koşuyor, sonra da ba şlarını batıya, rüzgârın esti ği tarafa do ğru uzatıyorlardı. Böylece kı şa arkalarını dönüyorlardı. Çiftliklerde verandalard aki sivrisinek telleri indiriliyor, yerlerine tekrar kepenkler geç iriliyordu. O çok büyük çiftliklerin geni ş mutfaklarında kimse Hasat öpücü ğü çalmıyordu. Küçük çiftliklerin ufak mutfaklarında da öyle. Kimse seksi dü şünmüyordu bile. Şimdi hazırlık yapmak, yiyecek istiflemek zamanıydı. Mutfaklarda çalı şma şafaktan önce ba şlıyor, karanlık bastıktan çok sonralara kadar sürüyordu, içersi buhar doluyor ve sıcaklık etrafa yayılıyordu. Her taraf elma, pancar, fasulye, sivri kök ve kızar mış et kokuyordu. Kadınlar gündüz durmadan çalı şıyor, geceleri de uyurgezer gibi yataklarına gidiyo rlardı. Orada, ertesi gün karanlık sabah onları mutfakların a ça ğırıncaya kadar birer ceset gibi yatıyorlardı. Kentteki bahçelerde yapraklar yakılıyordu. Hafta ge çerken ya şlı Şeytan'ın suratı daha belirginle şiyordu. Elleri kırmızı korkuluklar daha sık alev alev yanan odun yı ğınlarının üzerine atılıyordu. Tarlalarda mısır koça nları meşaleler gibi alev alıyor, ço ğu zaman korkuluklar da onlarla birlikte yanıyordu. Kızıl elleri ve beyaz şaşı gözleri sanki dalgalanıyordu. Erkekler ciddi suratlarla bu ate şlerin etrafında duruyor ve hiç konu şmuyorlardı. Hiç kimse doldurulmu ş korkulukların adları a ğza alınmayacak hangi eski tanrıları yatı ştırmak için böyle yakıldı ğını açıklamıyordu. Ama hepsi de gerçe ği biliyorlardı. Zaman zaman adamlardan biri usulca, c haryou a ğacı, diye fısıldıyordu. Yılı sona erdiriyorlardı. Sona, sona. Sokaklarda kâ ğıt fi şekler patlatılıyordu. Bazen arabalara ko şulmu ş sakin atların şaha kalkmalarına neden olan büyük, gürültülü havai fi şekleri de. Bu gürültü çocukların kahkahalarında yankılanıyordu. Ticaret M erkezi ve Yolcuların Dinlenme Yeri'nin verandalarında öpü şenler oluyordu. Ama Coral Thorin'in fahi şeleri sıkılıyorlardı. (Gert Moggins gibi kibarlık budalas ı kadınlar kendilerinden "Pamuk-metres" diye söz ediyorlardı.) O hafta pek m üşteri çıkmayacaktı.

Page 245: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Yılba şı de ğildi. Mejisle kı ş kütüklerinin yandı ğı, kentin bir ucundan di ğerine ambarlarda dans edildi ği zaman. Ama yine de öyle sayılırdı. Bu yılın gerçe k sonuydu. Charyou a ğacı. Kolay Av'ın altında duran Stanley Ruis'den Fra n Langlly'in Kötü Çayırlar'ın sınırındaki vaquero'lar ına kadar bunu herkes biliyordu. Parlak havada bir tür yankı vardı. Damar lardaki kanlarda ba şka yerlere duyulan özlem. Ve kalpte rüzgâr gibi şarkı söyleyen bir yalnızlık. Ama bu yıl bir şey daha vardı. Kimsenin açıklayamadı ğı bir kötülük. Ya şamları boyunca hiç kâbus görmemi ş insanlar fin de ano haftasında çı ğlıklar atarak uyanacaklardı. Kendilerini yumu şakba şlı sayan erkekler yumruk yumru ğa kavga edecek, üstelik bu dövü şü kendileri ba şlatacaklardı. Di ğer yıllarda kaçmayı düşleyen mutsuz çocuklar bunu gerçekle ştireceklerdi. Ve bunlardan ço ğu açıkta uyudukları ilk geceden sonra bir daha geri dönemeye ceklerdi. Bu mevsim her şeyde bir terslik oldu ğu seziliyordu, insanlar bu fi. kirlerini doğru dürüst açıklayamıyorlardı ama seziyorlardı. Yılı n Sonu'ydu. Barı şın da öyle. Çünkü Dı ş-Dünya'nın uyuklayan Mejis Baronlu ğu'nda Orta-Dünya'nın en büyük sava şı ba şlayacaktı. Kanlar buradan akacaktı. Đki yıl içersinde bilinen dünya sürüklenip geçecekti. Bu kadarcık bir sürede, daha fazlası de ğil. Her şey burada başlayacaktı. Kara Kule gül bahçelerinin ortasında bir hayvanınkine benzeyen sesiyle ba ğırıyordu. Zaman suyun yüzündeki bir surattı. Coral Thorin anayolda Baywiew Oteli'nden a şağıya do ğru inerken Sheemie'yi farketti. Çocuk aksi yöne do ğru gidiyor, Caprichoso'yu sürüyordu. Sheemie hem tiz, hem de tatlı bir sesle "Kayıtsız A şk" şarkısını söylüyordu. Katırın sırtına vurulmu ş olan fıçılar kısa bir süre önce Cöos'a götürdükler inin yarım katı daha büyüktü. Coral her i şi gördürdü ğü çocu ğu oldukça ne şeli bir tavırla selamladı. "Ne şeli olmasının nedeni vardı. Eldred Jonas fin de ano ba şladı diye perhize girecek değildi. Ve silah şorun hayal gücü a şk konusunda topal bir adamdan beklenmeyecek kadar fazlaydı. Kadın, "Sheemie!" diye seslendi. "Nereye gidiyorsun ? Deniz Kıyısı'na mı?" Sheemie, "Evet," dedi. " Đstedikleri grafı götürüyorum. Herkes Hasat Bayramı' na gelecek! Evet, sürüyle insan. Bol bol dans edecekle r. Ate ş basacak. Serinlemek için graf içecekler! Ne kadar güzel gözüküyorsunuz, sai Thorin. Yanaklarınız pembe pembe. Gerçekten." "Ah Tanrılar. Böyle söyledi ğin için çok naziksin, Sheemie." Coral'ın tebessümü göz kama ştıracak gibiydi. "Seni ya ğcı. Haydi, bekleme de git." "Tamam. Gidiyorum." Coral gülümseyerek çocu ğun arkasından baktı. Sheemie, "Bol bol dans edecekl er. Ate ş basacak," demi şti. Coral dansı pek dü şünmüyordu ama bu yılkı Hasat'ın ate şli olaca ğından emindi. Çok çok ate şli olacaktı hem de. Miguel, Sheemie'yi Deniz Kıyısı'nın önündeki kemerd e kar şıladı. Küçük gördü ğü insanlara yaptı ğı gibi çocu ğa da azametle baktı. Đlk fıçının mantarını çıkardı, sonra da ikincisinin. Đlk mantarı kokladı. Đkinci fıçıya ise ba şparmağını sokarak dü şünceli dü şünceli emdi. Bu yüzden kırı şık yanakları çöktü, di şsiz a ğzı da. Bu haliyle çok ya şlı, sakallı bir bebe ğe benziyordu. Sheemie, "Çok lezzetli de ğil mi?" diye sordu. "Pasta kadar tatlı, de ğil mi, bin yıldan beri burada çalı şan ya şlı ve iyi Miguel?" Hâlâ ba şparmağını emen Miguel, Sheemie'ye ters ters baktı. "Anada le, Andale, simplon." Sheemie katırı evin kö şesinden dola ştırarak mutfa ğa götürdü. Burası okyanustan esen sert rüzgârı aldı ğından so ğuktu. Çocuk mutfaktaki kadınlara el salladı ama i şleri ba şından a şkın kadınların bir teki bile ona kar şılık vermedi. Hatta belki de çocu ğu görmediler bile. Koskocaman fırının her oca ğının üstünde bir tencere kaynıyordu. Kadınlar sislerde gözüken hayaletler gi bi hareket ediyorlardı. Arkalarında gömle ğe benzeyen uzun, bol kollu pamuklu giysiler vardı. Saçlarını parlak renkli şeritlerle ba ğlamı şlardı. Sheemie, Capi'nin sırtından önce bir fıçıyı indirdi . Sonra da di ğerini. Onları ıkına sıkına arka kapının yanındaki me şeden yapılmı ş dev depoya ta şıdı. Deponun kapa ğını açarak içeriye e ğildi. Sonra da eski grafın göz ya şartacak kadar keskin kokusu yüzünden geriledi. Đlk fıçıyı kaldırarak, "Üfff..." dedi. " Đnsan bunun kokusundan bile sarho ş olur."

Page 246: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Taze graf'ı etrafa sıçratmamaya dikkat ederek depoy a bo şalttı. Đşi bitti ği sırada depo hemen hemen a ğzına kadar dolmu ştu. Bu da iyi olmu ştu. Hasat Gecesi elma birası mutfak musluklarından su gibi akacaktı. Sheemie, bo ş fıçıları yine katırın sırtındaki yerlerine oturttu . Kendisini gözetleyen olup olmadı ğını anlamak için tekrar mutfa ğa bir göz attı. (Ama ona bakan yoktu. O sabah Coral'ın gerizekâlı u şağına aldıran yoktu.) Çocuk geldi ği yoldan dönmedi. Onun yerine Deniz Kıyısı'nın depola rının bulundu ğu tarafa do ğru giden yola girdi. Burada üç depo vardı. Her birinin önünde kırmızı el li bir korkuluk oturuyordu. Gözlerini Sheemie'ye dikmi ş gibiydiler. Çocuk ürperdi Sonra da Rhea'nın evine gidi şini hatırladı. Đşte o cadı insanı gerçekten korkutuyordu. Ama şimdi kar şısındakiler içlerine saman doldurulmu ş eski giysilerdi. Çocuk hafifçe, "Susan," diye seslendi. Ortadaki deponun kapısı aralıktı, biraz daha açıldı . Kız alçak sesle cevap verdi. "Haydi gel. Katırı getir. Çabuk ol!" Sheemie, Capi'yi saman, fasulye ve yiyecek kokan de poya soktu. Ama bunlara daha keskin bir koku da karı şıyordu. Sheemie, hava fi şekleri, diye dü şündü. Ate ş etme tozu da. Sabahı son provalara katlanarak geçirmi ş olan Susan ince bir sabahlı ğa sarınmı ştı ama ayaklarında büyük, deri botlar vardı. Saçlar ını kıvırmak için parlak mavi ve kırmızı kâ ğıtlarla sarmı şlardı. Sheemie kıkır kıkır güldü. "Pat'ın kızı Susan, görü nüşün çok komik. Buna gülerim i şte." Susan, "Evet, tam bir ressamın portremi yapaca ğı kılıktayım," dedi. Kafası meşgul görünüyordu. "Acele etmemiz gerekiyor. Ancak yi rmi dakikam var. Ondan sonra ortalarda olmadı ğını farkederler. E ğer o kızı şmış ya şlı keçi beni ararsa durum daha da önce ortaya çıkar... Çabuk olalım." Capi'nin sırtındaki fıçıları indirdiler. Susan saba hlı ğının cebinden kırık bir at gemi çıkararak sivri ucuyla fıçının kapa ğını itip çıkarmayı ba şardı. Gemi Sheemie'ye attı. Çocuk da di ğer fıçıyı açtı. Depoya graf m ek şi elma kokusu yayıldı. "Al!" Susan, Sheemie'ya yumu şak bir bez parçası attı. "Fıçının içini mümkün oldu ğu kadar kurulamaya çalı ş. Fazla titizlenmene gerek yok. Hepsi sarılı. Ama yine de emin olmalıyız." Fıçıların içini sildiler. Susan her birkaç saniyede bir endi şeyle katıra göz atıyordu. "Tamam. Đyi. Şimdi... Burada iki tür var. Onların eksikli ğini farketmeyeceklerinden eminim. Orada dünyanın yarısı nı doyuracak kadar malzeme oldu ğunu biliyorum." Lo ş deponun dibine kadar gitti. Tek eliyle sabahlı ğının ete ğini tutuyor, botları takırdıyordu. Geri döndü ğü zaman kuca ğı sarılı paketlerle doluydu. "Bunlar daha büyük olanlar," dedi. Sheemie onları fıçılardan birinin içine yerle ştirdi. On iki paket vardı Delikanlı içlerindeki şeylerin bir çocuk yumru ğu büyüklü ğünde oldu ğunu farketti. Büyük havai fi şekleriydi bunlar. Çocuk ilk fıçıyı doldurup üzerini kapattı ğı sırada Susan bir kucak dolusu daha küçük paketle dö ndü. Sheemie eliyle yokladı ğı zaman bunların da küçük havai fi şekleri oldu ğunu anladı. Hem patlıyor, hem de renkli alevler çıkarıyorlardı. Susan çocu ğa fıçıları tekrar katırın sırtına yüklemesi için ya rdım etti. Hâlâ sık sık kapıya çabucak bir göz atıyordu. Fıçılar Ca prichoso'nun iki yanına bağlandı ğı zaman ancak rahat bir soluk aldı. Ellerinin üzerl eriyle alnındaki terleri sildi. "Çok şükür, i şin bu bölümü bitti. Şimdi onları nereye götürece ğini biliyorsun de ğil mi?" "Evet, Pat'ın kızı Susan. Bar K.'ye. Dostum Arthur Heath onları güvenli bir yere koyacak." "Peki, biri sana o tarafta ne i şin oldu ğunu sorarsa?" " Đç-Dünya'dan çocuklara tatlı graf götürdü ğümü söyleyece ğim. Çünkü onlar panayır için kente inmekten vazgeçtiler... Ama onlar neden kente gelmiyorlar, Susan? Panayırlardan, bayramlardan ho şlanmıyorlar mı?" "Bunu yakında ö ğreneceksin. Şimdi bu konuyla ilgilenme, Sheemie. Haydi. Artık gitsen iyi olur." Ama çocuk kımıldamadı.

Page 247: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Susan sabırsızlanmamaya çalı ştı. "Ne oldu? Ne var Sheemie?" "Senden bir fin de ano öpücü ğü alaca ğım. Gerçekten." Sheemie'nin suratı pancar gibi kızarmı ştı. Susan istememesine ra ğmen güldü. Sonra ayaklarının ucunda yükselerek çocu ğun ağzının kenarına bir öpücük kondurdu. Sheemie böylece ate ş yüküyle Bar K.'ye uçarcasına gitti. Reynolds ertesi gün atını dörtnala sürerek Citgo'ya gitti. Yüzün bir e şarbı sarmı ştı. Sadece gözleri gözüküyordu. Tarım arazisi mi yo ksa deniz kıyısı mı oldu ğu anla şılmayan bu lanet olasıca bu yerden ayrıldı ğı zaman çok sevinecekti. Isı o kadar dü şük de ğildi. Ama rüzgâr denizden esti ği zaman insanın suratını ustura gibi kesiyordu. Hepsi bu kadar da de ğil. Hasat yakla şırken Hambry'ye, hatta bütün Mejis'e garip bir hava çökmü ştü. Reynolds'ın ho şuna gitmeyen bir şeyler vardı Roy da aynı şeyleri hissediyordu. Reynolds bunu arkada şının gözlerinden anlıyordu. Şu üç bebek şövalye rüzgârda uçu şan küllere dönü ştükleri ve bu yer de bir anı olarak kaldı ğı zaman çok sevinecekti. Reynolds harap rafinerinin önündeki araba parkında atından inerek hayvanı paslı bir hurdaya ba ğladı. Arkasındaki Chevrolet yazısı zorlukla okunuyo rdu. Kovboy sonra petrol alanına do ğru gitti. Rüzgâr çok şiddetliydi, arkasındaki koyun postundan cekete ra ğmen yine de donuyordu. Şapkasını uçmaması için kulaklarına kadar indirdi. Kendini aynada göremedi ği için memnundu. Herhalde bu haliyle kahrolasıca bir çiftçiye benziyordu. Ama alanda durum iyiydi...Yani kimse yoktu. Rüzgâr borunun iki yanındaki çam dallarının aralarından geçerken insana yalnızlı ğını hatırlatan, iç çeki şine benzer bir ses çıkarıyordu. Đnsan böyle a ğır a ğır yürürken on iki çift gözün kendisini gözetledi ğini fark bile etmezdi. Reynolds, "Hey!" diye ba ğırdı. "Oradan çık da biraz konu şalım, ahbap!" Bir an ona kar şılık veren olmadı. Sonra Piyano Çiftli ği'nden Hiram Quint ve Yolcuların Dinlenme Yeri'nden Barkie Callahan e ğilerek a ğaçların arasından çıktılar. Reynolds hem hayret, hem de alayla, kahre tsin, diye dü şündü. Bir kasapta bile bu kadar sı ğır eti yok. Quint pantolonun beline eski, berbat bir silah sokm uştu. Reynolds bu tür bir silahı yıllardan beri görmemi şti. Kendi kendine, Quint'in şansı varsa, teti ği çekti ği zaman do ğru dürüst ate ş edemez, dedi. Ama şansı yoksa silah yüzünde patlar ve onu kör eder. Sonra, "Her şey yolunda mı?" diye sordu. Quint, Mejis lehçesiyle bir şeyler söyledi. Barkie onu dikkatle dinledi, sonra da, "Her şey yolunda, sai," dedi. "Söyledi ğine göre hem o, hem de adamları sabırsızlanmaya ba şlıyorlarmı ş." Barkie ne şeyle gülüyordu, yüzünden silah şora neler söyledi ği anla şılmıyordu. Üç adam a ğaçların arasından ilerlediler. Roland'la Susan'ın g ördükleri hemen hemen otuz tankerin yerinde şimdi altı tane vardı. Bu tankere petrol doldurulmu ştu. Adamlar yere oturmu şlardı. Bazıları sombrero'larını suratlarına çekmi ş uyukluyorlardı, Ço ğunun hurda tabancası Quint'in belindeki kadar i şe yarayabilirdi ancak. Birkaçı bolas girmi şlerdi. Reynolds bir bakıma bunların daha etkili olaca ğını dü şündü. Sonra Barkie'ye döndü. " Şu Lord Perth'e söyle. Çocuklar geldikleri takdirde pusuya dü şürülecekler. Bu i şi do ğru dürüst yapmaları için de bir tek şansları var." Barkie, Quint'le konu şmaya ba şladı. Adam sırıttı ve ortaya insanı korkutan sarılı karalı sivri di şleri çıktı. Quint kısaca bir şey söyledi. Sonra ellerini yukarıya, a ğzının hizasına kaldırarak yumruklarını sıktı. Üzerl eri yaralı, dev gibi yumruklarıyla görünmeyen bir dü şmanın boynunu kırarmı ş gibi yaptı. Barkie onun sözlerini çevirmeye ba şlarken Clay Reynolds elini sallayarak onu susturdu. Bir tek' sözcü ğü anlamı ştı. Bu da yeterliydi. Muerto sözcü ğü. Rhea bayramdan önceki o haftayı cam kürenin önünde geçirdi. Kürenin derinliklerine bakıyordu. Cadı, bir ara zaman ayıra rak Ermot'un kafasını siyah iplikle beceriksizce yılanın gövdesine dikmi şti. Çürümeye ba şlayan sürüngeni boynuna dolayarak küreye bakıyor ve hayaller kuruyo rdu. Zaman geçerken yılandan yükselen kokunun farkında bile de ğildi. Musty iki defa ona yakla şarak yiyecek

Page 248: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

istedi ğini belirtmek için miyavladı. Ama Rhea iki sefer de bu ba şbelası yaratı ğa hiç bakmadan ona vurarak yanından uzakla ştırdı. Büyücü gitgide daha sıskala şıyordu. Gözleri iyice çukura kaçmı ştı. Yatak odasının kapısında asılı olan filenin içindeki kurukafaların gözçukurlarına benziyorlardı. Kuca ğında küreyle otururken bazen uyukluyordu. Pis kokan yıla n derisini boynuna dolamı ş halde ba şı önüne dü şüyor, sivri çenesi gö ğsüne batıyordu. Buru şuk, gev şek dudaklarının arasından salyaları akıyordu. Ama tam anlamıyla uyumuyordu. Görülecek çok şey vardı. Ne çok şey. Onları seyretmek de onun elindeydi. Artık son günle rde görülen pembe sislerinin açılması için elleriyle i şaretler yapmasına gerek kalmıyordu. Baronluk'un büt ün kötülükleri, önemsiz (ya da önemli) sümükleri, yala nları ve aldatmacıları kar şısındaydı. Büyücünün gördüklerinin ço ğu küçük ve a şağılatıcı olaylardı. Mastürbasyon yapan çocuklar, kocalarının ceplerini karı ştırarak daha fazla para ya da tütün arayan kadınlar, Deniz Kıyısı'nda, Rime r'in yolundan çabuk çekilmedi ği için tekmeledi ği bir hizmetçi kızın adamın yastı ğına tükürmesi vb. Bütün bunlar Rhea'nın geride bıraktı ğı toplum konusundaki fikirlerini destekliyordu. Cadı bazen çılgın gibi gülüyordu. Ba zen da cam kürede gördü ğü insanlarla konu şuyordu. Sanki onu duyabilirlermi ş gibi. Büyücü, Hasat'tan önceki haftanın üçüncü günü artık tuvalete gitmekten vazge çti. Oysa küreyi de birlikte götürebilirdi. Artık ek şi ek şi idrar kokuyordu. Dördüncü gün Musty yanına gelmez oldu. Rhea küreye bakarak hayal kuruyor ve bu dü şlerin içinde kendini kaybediyordu. Olanları görmenin verdi ği önemsiz zevk yüzünden pembe topun canının kırı şık kalıntılarını çaldı ğının farkında de ğildi. Farkında olsaydı herhalde bunun adil bir alı şveri ş oldu ğunu dü şünürdü. Gölgelerin arasında insanların yaptıkları h er şeyi görüyordu. Onu ilgilendiren tek şey de buydu. Ve ya şam gücünün bunun için adil bir kar şılık oldu ğunu dü şünürdü. Çocuk, "Dur," dedi. "Kahretsin! Bırak da onu ben ya kayım!" Jonas konu şan çocu ğu görseydi onu tanırdı. Bu, yolun kar şı tarafından silah şora kesik köpek kuyru ğunu sallayarak, "Biz de sizin gibi Büyük Tabut Avcıları 'yız!" diye ba ğıran yaramazdı. Bu "sevimli" çocu ğun azarladı ğı küçük ise onun arkada şıydı, iki küçük haylaz aşağı pazarın arkasındaki sakatatçıdan bir parça karaci ğer çalmı şlardı. Şimdi ikinci çocuk bunu di ğerine vermek istemiyordu. Birinci çocuk onun kula ğını yakaladı ğı gibi büktü. Di ğeri ulur gibi ba ğırarak karaci ğer parçasını uzattı. Elinin kirli eklemlerinin arasından koyu bir renk k an akıyordu. Birinci çocuk karaci ğer parçasını aldı. " Đşte böylesi daha iyi. Burada kimin capataz oldu ğunu unutmamalısın." Đki çocuk a şağı pazarda bir pasta tezgâhının gerisindeydiler. Sık taze ekmek kokusu tek gözü kör, uyuz bir sokak köpe ğini oraya dikmi şti. Şimdi çocuklara açlıkla karı şık bir umutla bakıyordu. Çi ğ etin ortasında bir yarık vardı. Bu küçük itler ora ya ye şil, büyük bir havai fi şeği sokmu şlardı. Bunun altında karaci ğer hamile bir kadının karnı gibi kabarmı ştı. Đlk çocuk kükürtlü bir kibrit çıkardı. Onu çıkık di şlerinin arasına sıkı ştırarak yaktı. Yakınlarında duran üçüncü bir çocuk hem umut, hem d e beklentinin verdi ği heyecanla, "O eti asla almaz," dedi. Birinci çocuk, "Bu sıskalıkla mı?".diye cevap verdi . "Pekâlâ alacak. Seninle bahse girerim. Benim iskambillere kar şılık senin atkuyru ğun." Üçüncü küçük bunu dü şündü, sonra da, "Hayır," anlamında ba şını salladı. Đlk küçük hayta sırıttı. "Sen akıllı bir çocuksun." Ve gürültüyle patlayan türdeki havai fi şeğini tutu şturdu. Sonra köpe ğe, "Hey, ahbap," diye seslendi. "Güzel bir parça ister misin? Al bakalım!" Çi ğ karaci ğer parçasını fırlattı. Sıska köpek hı şırdayarak yanan hava fi şeğine aldırmadı bile. Đleri atıldı. Sa ğlam tek gözünü günlerden beri gördü ğü ilk do ğru dürüst yiyece ğe dikmi şti. Hayvan ci ğeri havada kaparken çocukların içine sıkı ştırdıkları havai fi şeği patladı. Bir gümbürtü duyuldu ve alevler çıktı. Köpeğin kafasının çenesinden a şağı kısmı paramparça oldu. Hayvan bir an orada öyle durdu. Kanları akıyor, çocuklara sa ğlam tek gözüyle bakıyordu. Sonra yere yı ğıldı.

Page 249: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Birinci çocuk sevinçle, "Söylemedim mi?" dedi. "Onu n eti kapaca ğını söylemedim mi? Bize mutlu Hasat'lar. Öyle de ğil mi?" Bir kadın sert sert, "Orada ne yapıyorsunuz, çocukl ar?" diye ba ğırdı. "Defolun le ş kargalar!" Çocuklar gıdıklar gibi sesler çıkararak güldüler ve ö ğleden sonrasının parlak güneşine fırladılar. Gerçekten de sesleri le ş kargalarınkine benziyordu. Alain'le Cuthbert atlarını Eyebolt Kanyonu'nun a ğzında durdurdular. Rüzgâr incecik'in sesini onlardan uzaklara uçuruyordu ama yine de bu gürültü insanın kafasına dolarak vızıldıyor, di şlerini takırdatıp duruyordu. Cuthbert sıktı ğı di şlerinin arasından, "Bundan nefret ediyorum' dedi. " Tanrılar! Çabuk olalım!" Alain, "Evet," diye ba şını salladı. Đki genç atlarından indiler. Çiftçi ceketleri yüzünden tıknaz duruyorlardı. Atlarını uç urumun a ğzındaki bir çalıya bağladılar. Normal zamanlarda hayvanlarını ba ğlamalarına pek gerek olmazdı. Ama atların o iniltiyle gıcırtı arası sesten kendileri kadar nefret etti ğinin farkındaydılar. Đncecik sanki Cuthbert'in kafasının içinde konu şuyor, o iniltiye benzeyen i ğrenç, ikna edici sesiyle onu ça ğırıyordu. Cuthbert, "Ben neyi bekliyorum?" diye mırıldandı. "Ha?" "Burada ne bekliyoruz, dedim. Şu i şi yapalım ve buradan çabucak cehennem olup gidelim." Đki delikanlı eyer çantalarından pamuklu kuma ştan yapılmı ş küçük birer torba aldılar. Torbaların içinde küçük havai fi şeklerinden çıkarılmı ş barut vardı. Sheemie fi şekleri iki gün önce getirmi şti. Alain bıça ğını çıkarıp dizüstü çöktü ve sürünerek geri geri gitmeye ba şladı. Çalının altında mümkün oldu ğu kadar uzun bir çukur açmaya çalı şıyordu. Cuthbert, "Derin olsun," dedi. "Tozun rüzgârda uçma sını istemeyiz." Alain kendisinden beklenmeyecek bir öfkeyle arkasın a baktı. "Bunu sen yapmak ister misin? Böylece i şin do ğru dürüst yapıldı ğından emin olursun." Cuthbert, bu incecik'in i şi, diye dü şündü, Alain'i de etkiliyor. Sonra alçakgönüllü bir tavırla, "Hayır, Al," dedi. "Hem kör, hem de gerizekâlı biri için baya ğı ba şarılı oluyorsun sayılır." Alain bir an daha ona öfkeyle baktıktan sonra güler ek çalının altını kazmayı sürdürdü. "Sen çok genç öleceksin, Bert." "Evet, herhalde." Cuthbert de dizüstü çökerek arkad aşının pe şinden sürünmeye başladı. Çukura barut döküyor, incecik'in ikna edici, gıcırtılı sesini duymamaya çalı şıyordu. "Hayır, barut tozu uçmaz. Tabii rüzgâr fırt ınaya dönü şürse o ba şka. Ama ya ğmur ya ğarsa çalı demeti de bir i şe yaramaz. E ğer ya ğmur ya ğarsa..." Sonra kendi kendine, bunu dü şünme, dedi. Bu ka. Çocuklar on dakika içersinde çal ı engelinin iki yanındaki küçük deliklere barut doldu rdular. Ama bu süre onlara çok daha uzunmu ş gibi geldi. Galiba atlara da öyle. Hayvanlar dizgi nlerini iyice germi ş, aklarını sabırsızca yere vuruyor ve gözlerini dev iriyorlardı. Kulakları kısılıp geriye yatmı ştı. Cuthbert'le Alain atları çözerek sırtlarına atl adılar Cuthbert'in atı iki defa geriledi... Delikanlıya ha yvan titriyormu ş gibi geldi. Đlerde bir yerde parlak güne ş çelikten yansıyordu. Yani Dara ğacı Kayası'ndaki tankerlerden. Ta şıtları mümkün oldu ğu kadar kumta şı kayanın arkasına sıralamaya çalı şmışlardı. Ama güne ş yükseldi ği zaman kayanın gölgesi kayboluyor, tankerler ortaya çıkıyordu. Geri dönerlerken Alain, "Buna inanamıyorum," dedi. Onlarınki uzun bir yolculuk olacaktı. Gözükmemek için Dara ğacı Kayası'nın uza ğından bir kavis çizeceklerdi. "Bu adamlar bizim kör oldu ğumuzu sanıyorlar." Cuthbert, "Onlar bizim aptal oldu ğumuza inanıyorlar," diye hatırlattı. "Ama galiba ikisi aynı şey." Eyebolt Kanyonu geride kalmaya ba şladı ğı için rahatlamı ştı. Đçinden, birkaç gün sonra gerçekten oraya girecek mi yiz, diye sordu. Uçurumun içine? Atlarla lanet olasıca gölcü ğün ba şladı ğı yere, aramızda birkaç metre kalıncaya kadar yakla şacak mıyız? Buna inanamıyorum... Cuthbert buna inanmaya ba şlamadan önce kendini zorlayarak bu konuyu dü şünmemeye çalı ştı. Alain uçurumun gerisindeki a ğaçlı ğı i şaret etti. "Dara ğacı Kayası'na do ğru ba şka atlılar da gidiyor. Onları görüyor musun?"

Page 250: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Adamlar uzaktan karıncalar kadar küçücük gözüküyorl ardı. Ama Bert onları kolaylıkla görüyordu. "Nöbet de ği ştiriyorlar. Önemli olan onların bizi görememeleri. Bizi farkedemezler de ğil mi?" "Burada mı? Hayır, imkânsız." Cuthbert de aynı fikirdeydi. Alain, "Hasat zamanı hepsi burada olacaklar de ğil mi?" diye sordu. "Birkaçını yakalamanın bize hiçbir yararı olmaz." "Evet. Burada olacaklarından eminim." "Jonas ve arkada şları?" "Onlar da." Gitgide Kötü Çayırlar'a yakla şıyorlardı. Rüzgâr zalimce suratlarına vuruyor, gözlerini ya şartıyordu. Ama Cuthbert buna aldırmıyordu. Đncecik'in sesi çok uzaklardan gelen hafif bir vızıltıya dönü şmüştü. Çok geçmeden duyulmaz olacaktı. Şu ara Cuthbert'i mutlu etmek için bu yeterliydi. "Bu i şi ba şarabilecek miyiz dersin, Bert?" Bert, "Bilmiyorum," dedi. Sonra kuru çalı demetleri nin altındaki barut doldurulmu ş çukuru dü şünerek güldü. "Ama sana bir tek şey söyleyece ğim, Al. Hepsi de geldi ğimizi, burada oldu ğumuzu ö ğrenecekler" Orta-Dünya'daki bütün Baronluklar'da oldu ğu gibi Mejis'de de bayramdan önceki haftanın daha çok siyasi bir havası vardı. Baronluk 'un uzak kö şelerinden önemli ki şiler geliyor, birçok görü şme yapılıyordu. Böylece Hasat Bayramı günü yapılacak görü şmeye hazırlık oluyordu. Bu toplantılarda Susan'ın d a bulunması gerekliydi, Belediye Ba şkanı'nın erkeklik gücünün süslü bir kanıtı olarak. Olive de oradaydı. Sadece kadınların anlayabilece ği sessiz, acımasız bir komedi oynanıyordu. Kızla kadın ya şlıca papa ğanın iki yanında oturuyorlardı. Susan fincana kahve koyuyor, Olive pasta veriyordu. Đkisi de hazırlanmasıyla hiçbir ilgileri olmayan yiyecek ve içecek konusundaki övgü leri zarifçe Kabul ediyorlardı. Susan gülümseyen Olive'in mutsuz yüzüne bakmakta zo rluk çekiyordu. Kocası Pat Delgado'nun kızıyla asla yatamayacaktı... ama sai T horin bunu bilmiyordu. Susan gözucuyla Olive'e baktı ğı zaman Roland'ın o gün uçurumda kendisine söyledi ği sözü hatırlıyordu. "Onu bir an annem sandım." Ama s orun da buydu zaten, öyle değil mi? Olive Thorin hiç kimsenin annesi de ğildi. Zaten bu korkunç olayın kapısını açan da buydu. Susan'ın yapmayı dü şündüğü çok şey vardı. Ama Belediye Ba şkanı'nın evindeki faaliyetler yüzünden ancak Hasat'a üç gün kala bekl edi ği fırsatı yakalayabildi. Son görü şmeden sonra Aplikeli Pembe Tuvalet'i çıkardı. (Bu g iysiden öyle nefret ediyordu ki! Hepsinden de nefret ediyordu!) Çabucak kot pantolon, sade bir binici gömle ği ve çiftçi ceketi giydi. Saçlarını örecek zamanı y oktu. Çünkü Belediye Ba şkanı'nın verece ği çay partisi için geri dönmesi gerekiyordu. Ama Maria, Susan'ın saçlarını geriye çekerek ba ğladı. Kız da kısa bir süre sonra ebediyen terkedece ği eve gitti. Susan'ın i şi ahırın arkasındaki odada, babasının büro olarak k ullandı ğı yerdeydi. Ama önce eve girdi ve umdu ğu o sesi duydu. Halasının ıslı ğa benzeyen, nazik horultularını. Harika! Susan bir dilim ekmekle bal aldı, ambar ve ahır ola rak kullanılan yere gitti. Ekmeği rüzgârın bahçede kaldırdı ğı toz bulutlarından mümkün oldu ğunca korumaya çalı şıyordu. Halasının korkulu ğu bahçedeki dire ğinde takırdayarak sallanıyordu. Ahırın güzel kokulu gölgelerinin arasına girdi. Pyl on ve Felicia ona, "Merhaba," dermi ş gibi ki şnediler. Kız da ekme ğin geri kalan kısmını onların arasında pay etti. Hayvanların ho şuna gitti bu. Susan özellikle Felicia'yı ok şadı. Çünkü çok yakında onu geride bırakacaktı. Babası öldü ğünden beri o küçük büroya girmemi şti. Şimdi mandalı açarak içeri süzülürken hissetti ği o acıyı duymamak için. Dar pencereler örümcek a ğlarıyla kaplanmı ştı. Ama yine de camlardan içeriye sonbaharın parlak ı şı ğı süzülüyordu. I şık kızın kültablasındaki pipoyu görmesine yetti de arttı bile. Kırmızı pipo babasının en sevdi ği şeydi. Ondan, "Benim kafa pipom," diye söz ederdi. Y azı masasının arkasındaki iskemleye bir dizgin parçası asılmı ştı. Herhalde babası bunu gaz lambasının ı şı ğında tamire çalı şıyordu. Bu i şe ertesi gün devam etmeye karar vermi şti... ve sonra yılan Okyanus Köpü ğü'nün toynaklarının altında dans

Page 251: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

etmi ş ve ertesi gün de bir daha gelmemi şti. Pat Delgado için yarınlar yoktu artık. Susan hafif, titrek bir sesle, "Ah, babacı ğım," dedi. "Seni öyle özlüyorum ki." Masaya giderek elini üzerine sürdü ve tozda izler b ıraktı. Babasının iskemlesine oturup altında gıcırdamasını dinledi. Babası oturdu ğu zaman da böyle olurdu. Susan orada öyle be ş dakika oturarak a ğladı. Yumruklarını küçük bir çocuk gibi gözlerine bastırm ı ştı. Ama tabii şimdi onu bu halde yakalayacak, kuca ğına oturtacak ve teselli edecek iri Pat yoktu. Onu çenesinin altındaki duyarlı yerden öperken bıyı ğıyla gıdıklayacak ve gözya şlarının kahkahalara dönü şmesini sa ğlayacak babacı ğı. Zaman suyun yüzündeki bir surattı. Kızın bu kez gördü ğü de babasının yüzüydü. Sonunda gözya şları kesilerek burun çekmeye dönü ştü. Susan çekmeleri teker teker açmaya ba şladı. Birkaç pipo daha buldu. Bunlardan ço ğu babası saplarını çi ğnedi ği için i şe yaramaz hale gelmi şti. Sonra bir şapka, Susan'ın bebeklerinden biri. (Bebe ğin bir kolu kırıktı. Pat'in zaman bulup bunu tamir edemedi ği anla şılıyordu.) Tüy kalemler. Küçük bir cep şi şesi. Şi şe bo ştu ama ağzı hâlâ hafifçe viski kokuyordu. En önemli şey alt çekmedeydi. Bir çift mahmuz. Bunlardan birinde hâlâ o yıldız biçimi parç a vardı. Ama di ğerininki kırılmı ştı. Susan o gün uçurumda, "Babam burada olsaydı..." diy e ba şlamı ştı. Roland da, "Ama o burada de ğil," demi şti. "Baban öldü." Bir çift mahmuz. Kırılmı ş bir yıldız. Kız mahmuzları avucunda zıplattı. Gözlerinin önünde bir sahne belirmi şti. Okyanus Köpü ğü ürkerek şaha kalkıyor, babasını sırtından atıyordu. (Pat'in mahmuzlarından biri üzengiye takılınca yıldız fırlı yordu.) At sendeliyor ve yanlamasına adamın üzerine devriliyordu. Susan bütü n bunları olanca canlılı ğıyla görüyordu. Ama Fran Lengyll'in ona söz etti ği yılan bu sahnede yoktu. Kız onu hiç göremiyordu. Susan mahmuzları buldu ğu yere bıraktı. Yazı masasının sa ğındaki rafa baktı. Ellerini ustalıkla kullanan Pat Delgado'nun kolaylı kla eri şebilece ği bir yerdeydi. Rafa deri kaplı hesap defterleri dizilmi şti. Kâ ğıt üretmeyi unutmu ş bir toplum için bir hazineydi bu raf. Susan'ın baba sı hemen hemen otuz yıl Baronluk'un atlarını kontrol etmi şti. Đşte safkan atların listesi olan bu defterler de bunu kanıtlıyordu. Susan son defteri alarak sayfaları karı ştırmaya ba şladı. Bu sefer babasının elyazısını gördü ğü zaman duydu ğu acıyı adeta memnunlukla kar şıladı. Özenle yazılmı ş yazılar, nedense daha güvenle deftere geçirilmi ş sayılar. HENRIETTA iki (2) tay do ğurdu; ikisi de sa ğlıklı. DELIA ölü bir tay do ğurdu. (DEĞĐŞĐM GEÇĐRMĐŞ) Safkan YOLANDA güzel bir ERKEK TAY do ğurdu. Hepsinin yanında birer tarih vardı. Ne kadar düzenl i bir adamdı Pat. Çok dikkatli. Çok... Susan birdenbire durakladı. Orada ne yaptı ğını tam anlamıyla bilmemesine ra ğmen aradı ğını bulmu ştu. Babasının defterinin son on iki sayfası yırtılm ı ştı. Son defterin sayfaları. Bunu kim yaptı? Herhalde babam de ğil. Pat her şeyi kendi kendine ö ğrenmi şti. Kâğıtlara tapardı o. Bazı insanların tanrılara ya da a ltına tapmaları gibi. Bunu neden yaptılar? Bu sorunun cevabını bildi ğimi sanıyorum. Atlar yüzünden yapıldı bu. Uçurumda fazla at vardı. Ve hayvan yeti ştiriciler... Lengyll, Croydon, Renfrew safkan atlar ve de ği şim geçirenlerden söz ederken yalan söylediler. Baba mın yerine geçen Henry Wertner de öyle... Babam burada olsaydı... Ama burada de ğil. O öldü. Susan, Roland'a Fran Lengyll'in babasının ölümü kon usunda yalan uydurdu ğuna inanamayaca ğını söylemi şti... Ama şimdi inanıyordu. Tanrılar yardımcım olsun, buna inanabiliyorum! "Burda ne yapıyorsun?" Susan küçük bir çı ğlık atarak elindeki defteri dü şürdü ve hızla döndü. Cordelia arkasında soluk siyah giysilerinden biriyle orada d uruyordu. Elbisenin üst düğmesi açıktı. Kız halasının sade beyaz pamuklu gömle ğinin yukarsından iyice belirginle şmiş olan köprücük kemiklerini görebiliyordu. O kemikle ri farketti ği

Page 252: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

zaman ancak Cord Hala'nın son üç ay içersinde ne ka dar zayıflamı ş oldu ğunu anladı. Cordelia'nın sol yana ğında bir yastı ğın kırmızı izi kalmı ştı. Bir tokat izi gibi. Çürümü ş gibi gözüken koyu renk çukurlarında gözleri bir tu haf parlıyordu. "Cord Hala! Beni şaşırttın. Sen..." Cordelia, "Burada ne yapıyorsun?" diye tekrarladı. Susan e ğilerek defteri yerden aldı. "Babamı anmaya geldim." Defteri rafa eski yerine koydu. Son sayfaları kim yırtmı ş olabilir, diye dü şünüyordu. Langyll? Rimer? Sanmıyorum. Bunu şimdi kar şımda duran bu kadın yaptı sanırım. Belki de bir tek kızıl altın parçası için! Herhalde altını p ara kutusuna atarken de, "Hiçbir şey sorulmadı," dedi. "Hiçbir şey söylenmedi. Onun için de her şey yolunda." Tabii altının sahte olup olmadı ğını anlamak için kutuya atmadan önce kenarını di şlemistir." "Babanı hatırlıyorsun demek? Ondan af dilemelisin. Gerçekten. Çünkü onun yüzünü unuttun. Unuttun ya! Đşte en acısı da bu, Sue." Susan halasına sadece baktı. Cordelia sinirli sinirli, "Bugün onunla beraber miy din?" diye sordu. Elini yana ğına götürerek yüzündeki kırmızı yastık izini ovalam aya ba şladı. Susan onun giderek kötüle şti ğini anladı. Halası Jonas'la Coral Thorin hakkındaki dedikodular ba şlayalı beri iyice dengesini kaybetmi şti. "Yine o Dearborn'la mıydın? Neyse, bunu şimdi anlayaca ğım..." Kadın kayarcasına yakla ştı. Gö ğsü açık siyah elbisesiyle bir hayalete benziyordu. Susan onu geri itti. Korku ve tiksintis i yüzünden şiddetle hem de. Cordelia örümcek a ğları kaplamı ş pencerenin yanındaki duvara çarptı. Susan, "Asıl sen af dilemelisin!" diye homurdandı. "Bu yerde kızıyla böyle konu ştu ğun için! Bu yerde!" Önce hesap defterlerinin bulund uğu rafa baktı. Sonra da halasına. Cordelia Delgado'nun suratındaki ihtiy atla karı şık korku ona bütün bilmek istediklerini, gerekli olan her şeyi açıkladı. Cordelia a ğabeysinin öldürülmesi olayına, bu cinayete katılmamı ştı. Zaten Susan da buna inanamazdı. Ama kadının bu konuda bazı bildikleri vardı. Evet, bazı şeyler biliyordu o. Cordelia, "Seni sadakatsiz, di şi köpek," diye fısıldadı. Susan, "Hayır," dedi. "Ben her zaman sadık kaldım." Birdenbire bunun do ğru oldu ğunu anladı, anlayınca da omuzlarından a ğır bir yük kalktı sanki. Büronun kapısına gitti. Orada durarak halasına döndü. "Burada son gecemi geçirdim. Bir daha böyle sözleri dinleyecek değilim. Ve seni bu halde görmek de istemiyorum. Bu halin kalbimi sızlatıyor ve küçüklü ğümden beri sana besledi ğim sevgiyi çalıyor. O günlerde bana annelik etmek i çin elinden geleni yapardın." Cordelia, Susan'a bakmak ona acı veriyormu ş gibi elleriyle yüzünü örttü. Sonra, "Defol!" diye haykırdı. "Deniz Kıyısı'na git! Ya da o çoçukla nerde sevi şiyorsan oraya! Şu fahi şelere benzeyen suratını bir daha görmezsem ya şamımın pek güzel oldu ğunu dü şünece ğim!" Susan, Pylon'u ahırdan çıkardı. Atı avluya götürdü ğü sırada hıçkırmaktan neredeyse hayvanın sırtına binemeyecekti. Ama bindi ve kalbindeki acıya ra ğmen rahatlamı ş oldu ğunu da inkâr edemedi. Anayola saparak Pylon'u mahmu zladı ğı zaman dönüp arkasına bakmadı. Olive Thorin ertesi sabah o karanlık saatte artık y alnız yattı ğı odadan usulca çıktı. Kocasıyla hemen hemen kırk yıl payla ştı ğı odaya gitti. Yer çıplak ayaklarının altında buz gibiydi. Karyolanın yanına geldi ğinde titremeye başlamı ştı... Ama titremesinin tek nedeni so ğuk zemin de ğildi. Olive gecelik takkesiyle horlayan sıska adamın yanına uzandı. Tho rin di ğer tarafa dönerken dizleri ve sırtı çatırdadı; kadın ona sokularak sık ıca sarıldı. Davranı şlarının ihtirasla ilgisi yoktu. Sadece arkası ona dönük ola n adamın sıcaklı ğını payla şmak istemi şti. Thorin'in dar gö ğsü ellerinin altında kalkıp iniyordu. Kadın bu gö ğsü kendi tombul gö ğüsleri kadar iyi tanırdı. Olive biraz sakinle şti. Belediye Ba şkanı kımıldandı. Olive bir an onun uyanaca ğını -ve tanrılar biliyor ya, çok uzun bir süreden beri ilk kez aynı yata ğı payla ştıklarını farkedece ğini sandı. Olive, evet, uyan, diye dü şündü. Kocasını kendisi uyandırmazdı, bundan çekiniyordu. Bütün cesareti buraya gelinceye kadar tükenmi şti. Ya şamı boyunca

Page 253: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

gördü ğü en korkunç rüyalardan sonra karanlıkta usulca bur aya gelebilmi şti. Kocası uyanırsa bunu i şaret olarak alacak ve Half'a rüyasını açıklayacaktı . Olive rüyasında altın gözlü, zalim bir zümrüdü anka görmü ştü. Ku ş, kanatlarından kanlar damlayarak Baronluk'un üzerinde uçuyordu. Kocasına, "Ku şun gölgesinin dü ştü ğü her yerde kan vardı," diyecekti. "Ve gölgesi her yere dü şüyordu. Baronluk'ta, Hambry'den Eyebolt'a kadar kan lar akıyordu. Rüzgâr ate ş kokuyordu. Bunu sana haber vermeye ko şuyordum. Sen çalı şma odandaydın ama ölmü ştün. Ocağın önünde oturuyordun. Gözlerin oyulmu ştu, kuca ğında bir kurukafa vardı." Ama adam uyanmadı. Sadece karısının elini tuttu. Ge nç kızlara hatta yanından geçen hizmetçilere bakmaya ba şlamadan önce hep böyle yapardı. Olive orada sessizce yatmaya karar verdi. Elini kocasının avucu ndan çekmeyecekti. Kısa bir süre, her şey eski günlerdeki gibi olsun. Aramızın iyi oldu ğu o günlerdeki gibi. Olive de biraz kestirdi. Uyandı ğı zaman şafa ğın ilk gri ı şıkları pencereden içeri süzülüyordu. Kocası elini bırakmı ştı. Zaten Olive'den iyice uzakla şmış, karyolanın kenarına kadar gitmi şti. Kadın, onun uyanıp beni burada bulması ho ş olmaz, diye dü şündü. Kâbusun verdi ği o endi şe de hafiflemi şti. Olive örtüleri açarak ayaklarını yandan sarkıttı. Sonra kocasına b ir defa daha baktı. Adamın gecelik takkesi kaymı ştı. Kadın bunu düzeltti. Parmaklarıyla hem kuma şı ok şadı, hem de kocasının kemikli alnını. Adam tekrar kımıld andı. Olive o sakinle şinceye kadar bekledi. Sonra da kalktı, odasına bir hayalet gibi süzüldü. Yeşil Kalp'te orta yoldaki tezgâhlar Hasat Bayramı'nda n iki gün önce açıldı. Đlk müşteriler dönen teker, şi şe -atmaca ve sepet- halka oyunlarında şanslarını denemek için geldiler. Burada bir midillinin çekti ği bir tren de vardı. Gülen çocuklarla dolu vagon sekiz sayısı biçimi dö şenmi ş dar rayların üzerinde çekiliyordu. (Eddie Dean, Roland'a, "Midillinin adı Charlie miyd i?" diye sordu. (Roland, "Sanmıyorum," dedi. "Yüksek Dil'de kula ğa aynı gibi gelen çok kötü bir kelime var." (Jake atıldı. "Hangi kelime?" (Silah şor, "Ölüm," anlamına gelen kelime,"diye yanıtladı.) Roy Depape midillinin yolun üzerinde yava şça ilerleyerek dönü şler yapmasını seyretti. Çocukken öyle bir arabayla dola ştı ğını özlemle hatırladı. Tabii ço ğu zaman vagona bedava binmeyi ba şarmı ştı. Depape treni istedi ği kadar seyrettikten sonra a ğır a ğır Şerifin Bürosu'na gitti. Herk Avery, Dave ve Frank Claypool silahları temizliyorlardı. Avery, Depape'e ba şını salladıktan sonra i şine devam etti. Şerifte bir tuhaflık vardı. Depape ancak bir iki dakika sonra bunun ne oldu ğunu anladı. Şerif bir şey yemiyordu. Đlk kez onun elinin altında yiyecek dolu bir tabak o lmadı ğını görüyordu. Kovboy, "Yarın için her şey hazır mı?" diye sordu, Avery ona biraz öfke, biraz da ne şeyle gülümsedi. "Kahretsin! Ne biçim soru bu?" Depape, "Jonas'ın beni sormam için buraya yolladı ğı soru," dedi. O zaman Avery'nin sinirli tebessümü silinir gibi oldu. "Evet, hazırız." Avery etli kolunu silahların üzeri nde dola ştırdı. "Hazır oldu ğumuzu görmüyor musun?" Depape o eski sözü tekrarlayabilirdi. "Tatlının iyi olup olmadı ğını onu yedi ğin zaman anlarsın." Ama bunun ne yararı olurdu? O üç ç ocuk Jonas'ın iddia etti ği gibi oyuna kanarlarsa her şey yolunda gidecekti. Çocuklar palavraları yutmadıkları takdirde herhalde Herk Avery'nin bacak larının yukarsındaki şi şman kabaetlerini kesecek ve onları ilk rastladıkları di şi kurt sürüsüne yedireceklerdi. Ve bu da Roy Depape'e vızgelecekti. "Jonas ayrıca sana erkenden harekete geçilmesi gere kti ğini hatırlatmamı da istedi." Avery, "Evet, evet, oraya erkenden gidece ğiz," diyerek ba şını salladı. "Bu ikisi ve altı usta adam daha. Fran Lengyll'le birlikte gi tmek istedi. Onun makineli tüfe ği de var." Avery bu son cümleyi müthi ş bir gururla söylemi şti. Makineli tüfek kendi icadıymı ş gibi. Sonra sinsice Depape'e baktı. "Ya sen, Tabut çu? Sen de gelmek istemez misin? Seni ka şla göz arasında şerif yardımcısı yapabilirim."

Page 254: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

"Benim ba şka i şim var. Reynolds'un da öyle." Depape güldü. "Hepimi z için bol i ş var, şerif. Ne de olsa Hasat zamanı bu." Susanla Roland o gün ö ğleden sonra Kötü Çayırlar'daki kulübede bulu ştular. Kız delikanlıya sayfaları yırtılmı ş olan defterden söz etti. Roland da ona kulübenin kuzey kö şesine, çürüyen postların altına sakladı ğı şeyi gösterdi. Susan önce yı ğına baktı, sonra da delikanlıya. Gözleri korkuyla i rile şmişt). "Bir terslik mi oldu? Neden ku şkulanıyorsun?" Roland, "Hayır," dermi ş gibi ba şını salladı. Bir terslik yoktu... Hiç olmazsa parmağını basabilece ği bir şey. Ama bu i şi yapmak, o şeyleri oraya bırakmak için güçlü bir istek duymu ştu. Bu "dokunu ş" de ğildi Onunla bir ilgisi yoktu. Ama önsezileri ona bazı şeyleri fısıldamı ştı. "Bence her şey yolunda... Ya da bu durumda olabilece ği kadar Tek şansımız onları gafil avlamak. Bu fırsatımızı tehlikeye atmayacaksı n, de ğil mi? Lengyll'e gidip babanın defterini adamın suratına do ğru sallamayacaksın ya?" Kız, "Hayır," anlamında ba şını salladı. Lengyll şüphelendi ğim şeyi yaptıysa, diye dü şünüyordu. Đki gün sonra bunun bedelini ödeyecek. Evet, tam has at olacak o zaman. Bol hasat... Ama oradaki... oradaki şeyler onu korkutuyordu. Bunu açıkça söyledi. "Dinle." Roland, Susan'ın yüzünü avuçlarının arasın a alarak gözlerinin içine baktı. "Ben sadece dikkatli davranmaya çalı şıyorum, i şler kötüye giderse -ve bu olabilir- içimizden ancak sen rahatlıkla kurtulabil irsin. Sen ve Sheemie. Böyle olursa buraya gelmeli ve tabancalarımı almalısın, S usan. Onları batıya, Gilead'a götürmelisin. Babamı bulmalısın. Ona gösterecekleri n sayesinde söyledi ğin ki şi oldu ğunu anlar. Ona burada olanları anlatırsınız. Hepsi bu kadar." "Sana bir şey olursa, ben hiçbir şey yapamam, Roland. Sadece ölürüm." Delikanlı hâlâ kızın yüzünü avuçlarının arasında tu tuyordu. Sonra Susan'ın başını iki yana salladı. "Ölmeyeceksin." Sesi so ğuktu. Gözlerindeki ifade kızı korkutmadı, tersine ona hayranlık duymasına neden o ldu. Susan, Roland'ın ailesini, ta şıdı ğı kanı dü şündü. O kan çok eskiydi ve bazen de buz gibi akıyor du herhalde. "Bu i şi yarıda bırakamazsın. Bana söz ver." "Söz... söz veriyorum, Roland. Gerçekten." "Bana neye söz verdi ğini söyle." "Buraya gelip tabancalarını alaca ğım. Onları babana götürece ğim. Ona olanları anlataca ğım." Roland ba şını sallayarak ellerini kızın yüzünden çekti. Parma klarının izi hafifçe Susan'ın yanaklarında kalmı ştı. Kız, "Beni korkuttun," dediyse de, bu do ğru de ğildi. "Sen beni korkutuyorsun." "Ben böyle bir insanım. Ba şka türlü olmak benim elimde de ğil." "Ve ben bunu de ği ştirmek istemem." Susan delikanlının sa ğ yana ğa sol yana ğını öptü. Sonra da dudaklarını. "Ku ş ve ayı ve tav şan ve balık" Şimdi Roland'ın yüzüne hafif, kelebek gibi öpücükler konduruyordu. Daha sonra Roland'ın getirdi ği ayı postunun altında yattılar. Otların arasında dola şarak iç çeki şini andıran sesler çıkaran rüzgârı dinlediler. Susan, "Bu sesi seviyorum," dedi. "Bunu duydu ğum her seferinde rüzgârın bir parçası olmak istiyorum... Onun gitti ği yerlere gitmek, gördü ğü şeyleri görmek..." "Ka izin verirse istediklerini bu yıl yapabileceksi n." "Evet. Seninle beraber." Susan dirse ğinin üzerinde do ğrularak delikanlıya baktı. Harap tavandan süzülen ı şık yüzünde gölge oyunları yapıyordu. "Seni seviyoru m, Roland." Onu öptü... sonra da a ğlamaya ba şladı. Roland endi şeyle ona sarıldı. "Ne var? Seni endi şelendiren nedir?" "Bilmiyorum." Kız şimdi daha da şiddetle a ğlıyordu. "Bütün bildi ğim kalbimin üzerine bir gölgenin dü ştü ğü." Gözlerinden ya şlar akarak sevgilisine baktı. "Beni terketmeyeceksin de ğil mi, hayatım? Sue'suz bir yere gitmeyeceksin?" "Hayır." "Çünkü ben sana her şeyimi verdim. Gerçekten." "Seni hiçbir zaman terketmeyece ğim." Ama Roland ayı postuna ra ğmen birdenbire buz gibi olmu ştu. Dı şardaki rüzgârın bir dakika öncesine kadar onu rahat latan sesi şimdi bir canavarın soluklarına benziyordu. "Asla! Y emin ediyorum!" "Ama korkuyorum. Gerçekten."

Page 255: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

"Korkmana gerek yok ki?" Roland dikkatle, a ğır a ğır konu şuyordu... Çünkü birdenbire a ğzından en olmayacak sözler dökülecek gibi olmu ştu. Burayı terkedece ğiz, Susan. Öbür gün, Hasat Bayramı'nda de ğil. Hemen şimdi. Şu an. Giyin. Rüzgâra kar şı çaprazlamasına gidece ğiz. Atlara atlayıp güneye do ğru kaçaca ğız. Dönüp arkamıza bile bakmayaca ğız. Ve bizim... ...pe şimizi hiçbir zaman bırakmayacaklar. Evet, birer kaçak olacaklardı. Alain ve Cuthbert'in yüzleri gözlerinin önünden gitmeyecekti. Shaved Da ğları'nda ölecek, silah mahzenlerindeki yerlerinde bırakılması gereken ölüm makinelerinin katledece ği insanların yüzleri de. En çok da babalarının yüzlerini göreceklerdi. Hayatlarının sonuna kadar. Güney Kutbu'na da gitseler o yüzlerden kurtulamayacaklardı. "Öbür gün bütün yapmak gereken, ö ğle yeme ğinde rahatsızlandı ğını söylemek." Bütün bunları daha önce konu şmuşlardı. Ama Roland birdenbire gereksiz yere korkuya kapıldı ğı için aklına sadece bu sözler gelmi şti. "Odana çık. Sonra mezarlıkta bulu ştu ğumuz zaman yaptı ğın gibi evden ayrıl. Bir süre saklan. Saat üçte atla buraya gel. Şu kö şedeki postların altına bak. E ğer tabancalarım orada değillerse her şey yolunda demektir. Ve öyle de olacak. Buna yemin ediyorum. Ondan sonra atla bizimle bulu şmaya geleceksin. Kanyonun yukarsındaki sana söyledi ğimiz yere. Biz..." "Evet, ben bütün bunları biliyorum. Ama yine de bir terslik var." Susan, delikanlıya bakarak onun yana ğına dokundu. "Sen ve ben için korkuyorum, Roland. Bunun nedenini de bilmiyorum." Roland, "Her şey yolunda gidecek," dedi. "Ka." Kız, "Bana ka'dan söz etme!" diye ba ğırdı. "Lütfen ondan söz etme! Babam, 'Ka rüzgâr gibidir,' derdi, 'istedi ğini alır. Hiçbir kadın ya da erke ğin yalvarı şlarını dinlemez.' O ya şlı, açgözlü ka! Ondan nefret ediyorum!" "Susan..." "Hayır! Artık ba şka bir şey söyleme!" Susan arkaüstü uzanarak ayı postunu dizlerine kadar itti. Onun bu güzel vücudu için Har t Thorin'den çok daha büyük adamlar krallıklarını bile verebilirlerdi. Damla da mla güne ş ı şıkları cildinde yağmur taneleri gibi parlıyordu. Susan kollarını delik anlıya uzattı. Roland onu hiç bu kadar güzel görmemi şti. Saçlarının çevresine yayıldı ğı yüzünde o üzgün ifade vardı. Delikanlı daha sonra, bunu biliyordu, diye dü şünecekti. Benli ğinin bir yanı olacakları biliyordu. Susan, "Artık konu şmayalım," dedi. "Konu şmalar sona erdi. Beni seviyorsan benimle sevi ş." Roland da son defa onun bu iste ğini yerine getirdi. Batıya do ğru sen rüzgâr dev dalgalar gibi homurdanıyordu. Cordelia o ak şam Şeytan sırıtarak gökyüzünde yükseldi ği zaman evden çıkarak a ğır ağır çim alandan geçti. O ak şamüzeri süpürerek yı ğdı ğı yaprakların yanından sebze bahçesine gitti. Kuca ğında giysiler vardı. E şyaları korkulu ğunun ba ğlı oldu ğu dire ğin önünde yere attı. Sonra da bütün dikkatini do ğan aya verdi. Şeytan sanki her şeyi biliyormu şçasına göz kırpıyor, bir hortlak gibi sırıtıyordu. Gümü şümsüydü, mor ipe ğe dikili beyaz bir kemik dü ğmeye benziyordu. Şeytan Cordelia'ya sırıttı, Cordelia da ona. Kadın s onra trans halinden uyanan biri gibi kendini topladı. Öne do ğru birkaç adım atarak korkulu ğu dire ğinden çekti. Korkulu ğun kafası gev şekçe kadının omzuna dü ştü. Dans edemeyecek kadar sarho ş oldu ğunu anlayan bir adamınki gibi. Kırmızı elleri de ye re sarkıyordu. Cordelia korkulu ğun üzerindeki giysileri çekip çıkardı. Ortaya a ğabeysinin içleri doldurularak insan biçimine sokulmu ş külot ve iç gömle ğinden olu şan çamaşırı çıktı. Cordelia evden getirdi ği giysilerden birini alarak havaya kaldırdı. Kırmızı ipekten bir binici bluzuydu bu. B elediye Ba şkanı Thorin'in Çok Genç ve Güzel Küçük Hanım'a gönderdi ği hediyelerden biri. Susan'ın giymeye yana şmadığı, "Fahi şe kılıkları," dedi ği giysiler. Peki o zaman Cordelia Delgado ne duruma dü şüyordu? Sonuçta o inatçı babası, Fran Lengyll ve Jo hn Croydon gibilerine kar şı koyması gerekti ğine karar verdikten sonra kıza bakmamı ş mıydı? Herhalde o da bir genelevin maması sayılıyordu. Bu dü şünce Cordelia'nın gözlerinin önünde Eldred Jonas'la Coral Thorin'in hayallerinin belirmesine neden oldu. Onlar a şk yaparlarken a şağıdaki salonda piyanoda "Red Dirt Boogie" çalınıyordu. Cordelia bi r köpek gibi inledi.

Page 256: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Đpek gömle ği korkulu ğun kafasından geçirdi. Ondan sonra sıra Susan'ın yı rtmaçlı binici eteklerinden birine geldi. Sonra da terlikle rine. Kadın korkulu ğun sombrero'sunun yerine Susan'ın bahar şapkalarından birini geçirdi. Tamam! Erkek korkuluk şimdi bir kız korkulu ğa dönü şmüştü. Cordelia, "Ve seni gafil avladım," diye fısıldadı. "Suç üstünde. Biliyorum. Ah, evet, biliyoruz. Ben dün dünyaya gelmedim." Korkulu ğu çim alandaki yaprak yı ğınına götürdü; yı ğının yanına yatırarak avuçla yapra ğı binici bluzunun içine taktı. Böylece gö ğüsler olu şturdu. Bu i ş de bitince cebinden bir kibrit çıkararak çaktı. Rüzgâr ona yardım etmeyi çok istiyormu ş gibi birdenbire kesildi. Cordelia kibriti kuru yapraklara dokundurdu. Çok geçmeden yı ğın tutu ştu. Kadın, kız korkulu ğu kuca ğına alarak ate şin önünde durdu. Kentte patlayan havai fi şeklerini duymuyordu bile. Ye şil Kalp'teki buharlı orgun hırıltısını da. Ya da a şağı pazarda çalan Mariachi orkestrasını da. Yanan bir y aprak döne döne saçlarının yanından yükseldi. Neredeyse saç tutamlarını tutu şturacaktı. Ama Cordelia bunun da farkında de ğilmi ş gibiydi. Ate ş gürül gürül yanarken korkulu ğu alevlerin arasına attı. Alevler, 'Bummm,' diye bir ses çıkararak turuncuya dönü ştü ve korkulu ğun etrafından yükseldi. Yanan yapraklar ve kıvılcımlar döne döne gökyüzüne doğru uçtu. Cordelia, "Böyle olmalı!" diye haykırdı. Ate şin yüzüne vuran ı şıkları gözya şlarını kana dönü ştürüyordu. "Charyou a ğacı! Evet, i şte böyle!" Arkasında binici kılı ğı olan korkuluk tutu ştu. Suratı karardı. Kırmızı elleri alev aldı. Beyaz şaşı gözleri siyaha dönü ştü. Şapkası alevler saçtı ve suratı yanmaya ba şladı. Cordelia orada durmu ş seyrediyor, yumruklarını sıkıp sıkıp açıyordu. Der isine konan kıvılcımlara aldırmıyordu. Döne döne eve do ğru giden yapraklara da öyle. Ev yanmaya ba şlasaydı onunla da ilgilenmeyecekti. Cordelia ye ğeninin elbiselerini giydirdi ği korkuluk kül yı ğını halini alıncaya kadar ate şi seyretti. Sonra da eklem yerleri paslanmı ş bir robot gibi eve döndü. Kanepeye yatarak ölü gibi uykuya daldı. Hasat'tan önceki gün sabaha kar şı saat üç buçukta Stanley Ruiz artık o geceki i şinin sona erdi ğini dü şünüyordu. Müzik yirmi dakika önce kesilmi şti. Sheb, Mariachi orkestrasından sonra bir saat kadar daha d ayanmı ştı. Şimdi suratı yongalara gömülü horluyordu. Sai Thorn yukardaydı. Büyük Tabut Avcıları ortalarda yoklardı. Stanley onların bu gece Deniz K ıyısı'nda olduklarını tahmin ediyordu. Đnsana kötü i şler teklif edilebilece ğini de. Ama bundan kesinlikle emin de ğildi. Barmen ba şını kaldırarak iki kafalı Kolay Av'ın cam gözlerine baktı. "Bunu kesinlikle bilmek de istemiyorum, ahba p," dedi. "Bütün istedi ğim dokuz saat uyumak. Yarın asıl e ğlence ba şlayacak. Ve hepsi de şafa ğa kadar burada içecekler. Onun için..." Binanın gerisinde bir yerden tiz bir çı ğlık yükseldi. Stanley irkilerek geriledi. Tezgâha çarptı. Piyanonun yanında yatan S heb bir an kafasını kaldırarak, "Bu da nesi?" diye mırıldandı. Sonra ka fası dü şerek gürültüyle yere çarptı. Stanley çı ğlı ğın kayna ğını ara ştırmaya hiç niyetli de ğildi. Ama galiba yine de bunu yapması gerekiyordu. Ses o kederli, ya şlı fahi şe Pettie'ininkine benziyordu. Barmen, "O sarkık, ya şlı kabaetine tekmeyi indirmek ve seni ko şa koşa bu kentten göndermek istiyorum," diye homurdandı. E ğilerek tezgâhın altına baktı. Oraya di ş budak a ğacından sa ğlam iki sopa konmu ştu. Adları "Sakinle ştirici" ve "Öldürücü"ydü. Sakinle ştirici düzgün tahtadan yapılmı ştı. Sopayı gürültücü bir herifin kafasının uygun yerine indirdin mi, iki saat uyurdu . Garantiydi bu. Stanley önsezilerine danı ştıktan sonra di ğer sopayı aldı. Sakinle ştirici'den daha kısa ama tepesi daha geni ş olan Öldürücü'nün kullanılan ucuna çiviler çakılmı ştı. Barmen tezgâhın ucuna do ğru giderek kapıdan girdi. Graf ve viski fıçıları yı ğılmı ş olan lo ş depodan geçti. Geride arka avluya açılan bir kapı vardı. Stanley yakla ştı, derin bir soluk alarak kilidi açtı. Pettie'nin tekrar insanın kafasını çatlatacak bir çı ğlık ataca ğını dü şünüyor, her an bunu bekliyordu. Ama öyle olmadı. Sadece rüzgârın u ğultusu duyuluyordu.

Page 257: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Stanley, belki de şans yardım etti ve kadını öldürdüler, diye dü şündü. Kapıyı açarak bir adım geriledi ve aynı anda ucu çivili so payı kaldırdı. Pettie'yi öldürmemi şlerdi. Arkasında lekeli bir gömlek olan fahi şe arkadaki tuvalete giden yolda duruyordu. Ellerini gö ğsünün üzerinde, bir hindininkini andıran sarkık gerdanının hemen altında birbirine k enetlemi şti. Ba şını kaldırmı ş gökyüzüne bakıyordu. Stanley, "Ne oldu?" diye sorarak tela şla kadının yanına girdi. "Cı ğlı ğın yüzünden hayatımdan on yıl eksildi." Pettie fısıldadı. "Stanley! Ah! Ah, aya baksana! Ba k, bak!" Adam ba şını kaldırdı ve gördü ğü şey kalbinin deli gibi çarpmasına neden oldu. Mantıklı ve sakin bir tavırla konu şmaya çalı ştı. "Haydi Pettie. Bunun nedeni toz, hepsi o kadar. Makul ol, yavrum. Son birkaç gü ndür rüzgârın nasıl esti ğini biliyorsun. Ya ğmur ya ğıp rüzgârın ta şıdıklarını da yere indiremedi. Toz bu, hepsi o kadar." Ama aslında hiç de toza benzemiyordu. Pettie yine fısıltıyla, "Ben ne gördü ğümü biliyorum," dedi. Yukarda Şeytan Ayı kandan olu şmuş dalgalanan ince bir perdenin arkasından sırıtarak göz kırptı. 7. Kürenin Alını şı Malum bir fahi şeyle malum bir barmen a ğızlan bir karı ş açık kanlı aya bakarlarken Kimba Rimer aksırarak uyandı. Kahretsin, diye dü şündü. So ğuk almı şım! Tam da Hasat'ta. Đki gün boyunca dı şarlarda dola şmam gerekiyor. Bu durumda... Bir şey burnunun ucuna dokundu ve adam tekrar aksırdı. D ar gö ğsünden ve kupkuru ağzından yükselen aksırık karanlık odada küçük kalibr e bir tabancanın sesi gibi yankılandı. Rimer, "Kim var orada?" diye ba ğırdı. Ona cevap veren olmadı. Rimer'în gözlerinin önünde birdenbire bir hayal belirdi. Đğrenç, vah şi bir ku ş. Gündüz içeri girmi ş olmalıydı, şimdi karanlıkta uçu şuyordu. O uyurken kanatları yüzüne çarpmı ştı. Rimer'in tüyleri diken diken oldu. Ku şlar, böcekler, yarasalar, hepsinden de nefret ederd i. Yata ğın yanındaki masada duran gaz lambasına öyle tela şla uzandı ki, az kalsın yere deviriyordu. Lambayı kendine do ğru çekerken yine o tüy gibi şeyi hissetti. Bu kez yana ğına dokundu. Rimer ba ğırarak yastıklarına do ğru büzüldü. Lambayı gö ğsüne bastırmı ştı. Yanındaki dü ğmeyi çevirdi. Gaz hı şırdadı. Kıvılcım çıkaracak düğmeye basınca lamba yandı. Sönük ı şı ğının olu şturdu ğu dairenin içinde uçu şan bir ku ş yoktu. Clay Reynolds karganın kenarına ili şmişti. Bir elinde Mejis'in kâtibini gıdıkladı ğı ku ş tüyü vardı. Di ğer eliyse kuca ğına yayılmı ş olan pelerinin altındaydı, gözükmüyordu. Reynolds, kentin batısındaki koruda Rimer'le kar şıla ştıkları ilk an ondan nefret etmi şti. Eyebolt Kanyonu'nun gerisindeki, şimdi Latiao'yla birliklerinin önemli bir bölümünün kamp kurdukları o yerdeki bulu şma rüzgârlı bir gecede olmu ştu. Reynolds ve di ğer Büyük Tabut Avcıları korudaki açıklı ğa girdikleri sırada yanında Lengyll'le Croydon olan Rimer küçük bir ate şin önünde oturuyordu. Reynolds'un pelerini etrafında dalgalanıyordu. Rimer, "Sai Manto," demi ş, di ğerleri de gülmü şlerdi. Aslında zararsız bir şakaydı bu. Ama Reynolds'a hiç de zararsız gibi gelm emi şti. Silah şorun gördü ğü ülkelerin ço ğunda "manto" sözcü ğü "pelerin" de ğil, "e ğilen" ya da "dayanan" anlamına geliyordu. E şcinseller için kullanılan argo bk sözcüktü. Deneyimli, görmü ş geçirmi ş bir adam görüntüsünün altında aslında ta şralı olan Rimer'in bu deyimi bilmedi ği Reynolds'un aklına bile gelmemi şti. Đnsanların kendisini ne zaman a şağıladıklarını bilirdi. Ve mümkün oldu ğu zaman da böyle birine bunu ödetirdi. Ve Kimba Rimer'in ödeme günü de gelmi şti. "Reynolds? Ne yapıyorsun? Buraya nasıl gir..." Yata ğa ili şmiş olan adam, "Sen yanlı ş kovboyu dü şünüyorsun," diye cevap verdi. " Şimdi kar şındaki Reynolds de ğil. Sadece Senyor Manto." Pelerinin altından elini çıkardı. Elinde iyice bilenmi ş bir cuchillo vardı. Reynolds onu bu geceki i şi düşünerek a şağı pazardan almı ştı. Silah şor elini kaldırdı ve otuz santimlik

Page 258: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

bıça ğı Rimer'in gö ğsüne sapladı. Ucu adamın sırtından çıktı. Rimer şimdi i ğnelenmi ş bir böce ğe benziyordu. Reynolds, bir tahtakurusuna, diye dü şündü. Lamba Rimer'in elinden kayarak yataktan a şağıya yuvarlandı. Küçük halının üzerine dü ştü ama kırılmadık Dipteki duvara Rimer'in çırpınan çarpılmı ş gölgesi vuruyordu. Di ğer adamın gölgesi ise onun üzerine aç bir akbaba gi bi e ğilmi şti. Reynolds bıçak tutan elini kaldırdı. Çevirdi: Şimdi ba ş ve i şaret Parmakları arasındaki mavi tabut dövmesi tam Rimer'in gözlerin in önündeydi. Silah şor adamın açıklı ğın bu yanında görece ği son şeyin bu olmasını istiyordu. Reynolds, "Haydi şimdi de benimle alay et de görelim," dedi. Sırıttı. "Haydi. Konuş bakalım." Belediye Ba şkanı Thorin sabah be şe do ğru korkunç bir rüyadan uyandı. Rüyasında pembe gözlü bir ku ş bir ileri bir geri, a ğır a ğır Baronluk'un üzerinde dola şıyordu. Gölgesinin dü ştü ğü her yerde otlar sararıyor, şoka u ğrayan yapraklar a ğaçlardan dökülüyordu. Ürünler mahvoluyordu. Gölge T horin'in ye şil, güzel memleketini kısır topraklara dönü ştürüyordu. Adam uyanmadan önce, burası benim memleketim olabilir, diye dü şündü. Ama o ku ş da benim. Thorin karyolanın bir yanına büzülerek top gibi oldu. Benim ku şum. Onu buraya ben getirdim. Ku şu kafesinden salıverdim. Artık bu gece daha fazla uy uyamayacaktı. Bunu bili yordu. Bir barda ğa su koyarak içti. Sonra çalı şma odasına gitti. Dalgın dalgın kabaetlerinin arası na giren gecelik entarisini çeki ştiriyordu. Gecelik takkesinin ucundaki püskül kürek kemiklerinin arasında sallanıyordu. Her adımda dizl eri çatırdıyordu. Rüyanın ifade etti ği suçluluk duygusuna gelince... Eh, olan oldu artık . Jonas ve arkada şları yapmak için geldikleri (ve bol para da aldıkla rı) i şi bir gün sonra başaracaklar. Ondan bir gün sonra da çıkıp gidecekler. Uçup git, pembe gözlü, uğursuz gölgeli ku ş! Geldi ğin yere uç. Büyük Tabut Avcıları'nı da birlikte götür. Nasıl olsa Yılın Sonu'nda Susan'la ilgilenecek ve b öyle şeyleri dü şünmek için zamanı olmayacaktı. Ya da böyle rüyalar görecek hal i. Zaten gözle görülür ibaretleri olmayan rüyalar sade ce birer dü ş sayılırlardı. Birer kehanet de ğil! Gözle görülecek i şaret çalı şma odasının perdelerinin altından çıkan botlardı; sadece soyulmu ş burunları gözüküyordu. Ama Thorin o tarafa hiç bak madı. Gözlerini en sevdi ği koltu ğunun yanındaki içki şi şesine dikmi şti. Sabahın beşinde kırmızı şarap içmeye alı şılmaması gerekirdi. Ama bir kez içmenin bir zararı olmazdı. Tanrıların adına, korkunç bir rüya görmüştü... Thorin oca ğın önündeki berjere oturarak, "Yarın Hasat Günü," d edi. "Eh, insan Hasat zamanı biraz yoldan çıkabilir." Kadehe şarap doldurdu. Bu dünyada içece ği son içkiydi bu. Midesi ate ş gibi yanarken öksürmeye ba şladı. Sonra sıcaklık bo ğazına do ğru çıkarak onu ısıttı. Belediye Ba şkanı şimdi daha iyiydi. Evet, çok daha iyi. Şimdi ne dev ku şlar vardı, ne u ğursuz gölgeler. Kollarını uzatarak kemikli parmakla rını kenetledi. Eklemlerini çatırdattı. Biri Thorin'in sol kula ğına, "Kemiklerini çatırdatmandan nefret ediyorum, s ıska köpek," dedi. Belediye Ba şkanı irkildi. Kalbi de gö ğsünün içinde sıçradı sanki. Elindeki bo ş kadeh fırladı, oca ğa dü şerek kırıldı. Thorin daha ba ğıramadan Roy Depape ba şkanın gecelik takkesini eliyle yere itti. Adamın seyrek saçlarını kavradı ve kafasını geriye doğru çekti. Depape'in di ğer elindeki bıçak Reynolds'un kullandı ğı kadar özel de ğildi. Ama yine de ya şlı adamın gırtla ğını kolaylıkla yardı. Lo ş odada kırmızı kanlar etrafa sıçradı. Depape, Thorin'in saçlarını bırakarak arkasına sakl andı ğı perdelere do ğru gitti. Yerden bir şeyi aldı. Cuthbert'in "nöbetçisi"ydi bu. Depape ger i dönerek onu ölmek üzere olan ba şkanın kuca ğına bıraktı. Ağzı kan dolu olan Thorin gargara yaparmı ş gibi bir sesle, "Ku ş..." dedi. "Ku ş!" "Evet, ihtiyar. Böyle bir anda bunu farketmen hayre t verici. Bunu itiraf etmeliyim." Depape, Thorin'in ba şını tekrar geri çekti. Bıça ğını hızla hareket ettirerek ya şlı adamın gözlerini oydu. Gözlerden biri ate ş yanmayan oca ğa yuvarlandı. Di ğeriyse duvara çarparak ocakta kullanılan ma şanın üzerinden kaydı. Thorin'in sa ğ aya ğı bir an titredi, sonra da hareketsiz kaldı. Geride yapılacak tek i ş kalmı ştı.

Page 259: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Depape etrafına bakındı ve Thorin'in gecelik takkes ini gördü. Ucundaki püskülün i şe yarayaca ğına karar verdi. Takkeyi alıp püskülü Belediye Ba şkanı'nın kuca ğındaki kan gölcü ğüne batırdı. Onunla duvara iyi Adam'ın sigul'u olan göz resmi çizdi. Geriye do ğru bir adım atarak, " Đşte oldu," diye mırıldandı. "E ğer bu onların i şini bitirmezse bu dünyada hiçbir şey bitiremez demektir." Bu do ğruydu. Şimdi geriye cevaplanmamı ş bir tek soru kalıyordu: Roland'ın ka-tet'ini canlı ele geçirilebilecek miydi? Jonas, Fran Lengyll'e adamlarını nerelere yerle ştirmesi gerekti ğim iyice anlatmı ştı. Đki ki şi ahırın içine, altı dı şarıya. Bu altılı gruptan üçü paslanmı ş eski aletlerin arkasına, ikisi yanmı ş evin kalıntılarının arasına saklanacaklardı. Biri... yani Dave Hollis de ahırın damına çıkıp sinecek ve etrafı gözetleyecekti. Lengyll gruptakilerin i şlerini ciddiye almalarına sevindi. Evet, onlar sadece birer çocuktular. Ama b ir keresinde Büyük Tabut Avcıları'nı yenmi ş olan çocuklar. Şerif Avery ba şlangıçta her şeye komuta ediyormu ş gibi bir tavır takındı. Ama Bar K.'ye seslerini duyuracak kadar yakla ştıkları zaman durum de ği şti. Makineli tüfe ğini omzuna atmı ş olan (ve atının sırtında yirmi ya şında yaptı ğı gibi dimdik oturan) Lengyll komutayı ele aldı. Soluk solu ğa kalan ve endi şeli oldu ğu anla şılan Avery bu yüzden alınmadı. Tersine rahatlamı ş gibiydi. Lengyll, adamlarına, "Size nereye gidece ğinizi söyleyece ğim," dedi. "Yani bana söylenenleri tekrarlamayaca ğım." Karanlıkta adamların suratları koyuca birer leke gibi gözüküyordu. "Kendim için size sadece bir tek şeyi açıklayaca ğım: Onları canlı olarak ele geçirmemiz şart de ğil. Ama öyle olursa daha iyi. Çünkü onları sıradan insanların cezalandırmasını istiyoru z. Bütün yaptıklarının cezasını çekmeliler. Bunu unutmayın. Onun için size şimdi şunu söylüyorum: Ate ş edilmesi gerekiyorsa ate ş edin. Ama sebepsiz yere ate ş eden olursa onun suratının derilerini yüzerim. Anla şıldı mı?" Adamlar cevap vermediler. Ama anladıkları belliydi. Lengyll, "Pekâlâ," dedi. Suratı ifadesizdi. "Size b ir dakika veriyorum. Ko şum takımlarının şıngırdamaması için maden kısımların üzerine bez sar ın. Ondan sonra gidece ğiz. Artık kimse konu şmayacak, bir tek kelime bile söylemeyecek." Roland, Cuthbert ve Alain o sabah altıyı çeyrek geç e yatakhaneden çıktılar. Verandada sıraya dizilerek durdular. Alain kahvesin i bitiriyordu. Cuthbert kaşınıyor ve geriniyordu. Roland gömle ğinin dü ğmelerini ilikliyor ve güneybatıya, Kötü Çayırlar'a do ğru bakıyordu. Pusuyu ve Susan'ı dü şünüyordu. Onun gözya şlarını. Kız, "Açgözlü, ihtiyar ka! "demi şti. "Ondan öyle nefret ediyorum ki!" Delikanlının önsezileri henüz uyanmamı ştı. Aiain'in, Jonas'ın güvercinleri öldürdü ğü gün durumu sezen "dokunu şu" hafifçe titremiyordu bile. Cuthbert'e gelince... O da şafa ğın aydınlatmaya ba şladı ğı gökyüzüne bakarak, "Sakin bir gün daha," diye ba ğırdı. "Rahat bir gün daha. Sessiz bir gün daha. Bu sessizli ği â şıkların iç çeki şleri ve atların nal sesleri bozacak." Alain, "Senin saçmalıklarını dinleyece ğimiz bir gün daha," dedi. "Haydi gelin." Delikanlılar avluda ilerlediler. Üzerlerine dikilmi ş olan sekiz çift gözü hissetmediler bile. Kapının iki tarafında bekleyen adamların yanından geçerek ahıra girdiler. Adamlardan biri eski bir sabanın ar kasına saklanmı ştı, biri de karmakarı şık bir saman yı ğınının gerisine. Đkisi de silahlarını çekmi şlerdi. Sadece Aceleci kötü bir şeyler oldu ğunu sezmi şti. Ayaklarını yere vuruyor, gözlerini deviriyordu. Roland onu bölmesinden geri geri çıkarırken hayvan şaha kalkmaya da çalı ştı. Genç silah şor, "Hey, o ğlum," diyerek etrafına bakındı. "Galiba örümceklerd en ürktü. Aceleci onlardan nefret ediyor." Lengyll dı şarda aya ğa kalkarak iki elini birden salladı. Adamları sessi zce ahırın kapısına do ğru gittiler. Dave Hollis damda tabancasını çekerek doğruldu. Monoklünü yele ğinin cebine sokmu ştu. Camın olmayacak bir anda ı şıldamasını istemiyordu. Cuthbert atını ahırdan çıkardı. Alain onu izledi. R oland en gerideydi. Durmadan tepinen i ğdi ş edilmi ş küheylanın dizginlerini iyice kısa tutuyordu.

Page 260: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Cuthbert ne şeyle, "Bakın," dedi. Onun ve arkada şlarının hemen arkasında duran adamların farkında bile de ğildi. Kuzeyi i şaret ediyordu, "i şte, ayı biçiminde bir bulut! Bu şans..." Fran Lengyll, "Kımıldamayın, çocuklar," diye seslen di. "Tanrıları Çi ğneyen ayaklarınızı bile oynatmayın." Roland ba ğırdı. "Hayır, Al! Hiç kımıldama! Sakın!" Çaresizlik bobini zehir gibi yakıyordu. Ama yine de sakın sakin duruyordu. Alain 'le Cuthbert de aynı şeyi yapmalıydılar. Kımıldadıkları takdirde öldü ailecek lerdi. Delikanlı tekrar seslendi. "Kımıldamayın! Đkiniz de!" "Akıllıca davranıyorsun, ahbap." Lengyll'in sesi da ha yakından gelmi şti şimdi. Buna birkaç ki şinin ayak sesleri e şlik ediyordu. "Ellerinizi arkanıza götürün." Roland'ın iki yanında gölgeler belirdi. Sabahın ilk ı şıklarında upuzundular. Delikanlı, soldaki gölgenin irili ğinden o tarafta duranın Şerif Avery oldu ğunu tahmin etti. Herhalde adam bugün onlara beyaz çay i kram etmeyecekti. "Çabuk ol, Dearborn! Ya da adın neyse! Ellerini ark ana uzat. Belinin hizasına. Arkada şlarına ni şan aldık. Üçünüz yerine ikinizi götürürsek ya şam yine devam eder." Roland, bizi yakalarken hiçbir tehlikeyi göze alamı yorlar, diye dü şündü. Ve bir an garip bir gurur duydu. Sonra bunu acı bir duygu izledi. A ğzındaki bu acılık kaybolmadı. "Roland!" Konu şan Cuthbert'ti. Sesinde panik vardı. "Roland, yapma !" Ama hiç seçenekleri yoktu. Roland ellerini arkaya u zattı. Aceleci usulca, sitem edermi ş gibi ki şnedi. Sanki, "Bu çok uygunsuz," diyordu. At sonra u zakla şarak, yatakhanenin verandasının yakınında durdu. Lengyll, "Bileklerinde madenin dokunu şunu hissedeceksin," diye açıkladı. "Esposas." Roland'ın bileklerini so ğuk iki halka kavradı. Bir şıkırtı oldu. Sonra kelepçeler çocu ğun bileklerini iyice sıktı. Bir ba şkası, "Tamam," dedi. " Şimdi sen, o ğlum." "Bunu yaparsam kahrolayım!" Cuthbert'in sesinden si nir krizinin e şi ğinde oldu ğu anla şılıyordu. Bir gürültü oldu. Bunu can acısını belirten bo ğuk bir feryat izledi. Roland döndü. Alain bir dizinin üzerine çökmü ş, sol elini alnına bastırmı ştı. Yüzünden kanlar akıyordu. Jake White, "Öbürüyle de ilgileneyim mi?" diye sord u. Elindeki tabancayı çevirmi ş, silahı namlusundan tutuyordu. "Sabahın bu saatind e kendimi çok güçlü hissediyorum." "Hayır!" Cuthbert deh şet ve üzüntüyle kıvranıyordu. Arkasında üç silahlı adam sahneyi endi şe ve açgözlülükle seyrediyorlardı. "O halde uslu bir çocuk gibi ellerini arkana uzat." Ağlamamaya çalı şan Cuthbert söyleneni yaptı. Onun bileklerine Dosas 'ı Şerif Yardımcısı Bridger taktı. Ba şka iki adam Alain'i hızla iterek yerden kaldırdılar. Çocuk bir an sendeledi ama sonra bile ğine kelepçeler geçirilirken dimdik durdu. Roland'la göz göze geldiler. Alain gü lümsemeye çalı ştı. Bazı bakımlardan bu sabahki pusunun en kötü anıydı bu. R oland arkada şına ba şını salladı ve kendi kendine bir söz verdi. Bin ya şıma kadar da ya şasam beni bir daha böyle yakalamalarına izin vermeyece ğim! Lengyll bu sabah kordon gibi kravat yerine bir çift çi e şarbı takmı ştı. Roland onun arkasında haftalar önce Belediye Ba şkanı'nın "Ho şgeldiniz" ziyafetinde giydi ği küt kuyruklu ceket oldu ğunu dü şündü. Lengyll'in yanında Şerif Avery duruyor, heyecan ve endi şe.yüzünden kesik kesik soluyordu. Sonra, "Çocuklar," dedi. "Baronluk aleyhine suç i şledi ğiniz için tutuklandınız. Suçlarınız vatana ihanet ve cinayet." Alain yava şça, "Biz kimi öldürdük ki?" diye sordu. Gruptaki ad amlardan biri ya şok geçirdi ğinden ya da alay etmek için güldü. Roland nedenini anlayamadık Avery, "Bunu çok iyi biliyorsunuz," dedi. "Belediye Ba şkanı'nı ve kâtibini öldürdünüz. Şimdi..." Roland merakla, "Bunu nasıl yapabildin?" diye sordu . Bu sözleri Lengyll'eydi. "Mejis senin vatanın. Kentin mezarlı ğında atalarının ta şlarını gördüm. Bunu vatanına nasıl yapabildin, sai Lengyll?"

Page 261: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Lengyll, "Burada durup seninle gevezelik edecek de ğilim," diyerek Roland'ın omzunun üzerinden baktı. "Alvarez! Onun atını getir ! Bunlar kadar usta çocuklar atlarını elleri arkalarında ba ğlıyken de sürebilirler..." Roland onun sözünü kesti. "Hayır, bana anlatın. Hiç bir şey gizlemeyin, sai Lengyll. Birlikte geldi ğiniz bu insanlar dostlarınız. Yakından tanımadı ğınız hiç kimse yok. Bunu nasıl yapabildiniz? Yakın bir akrab anızın etekleri uyurken açılsaydı, onun ırzına geçer miydiniz?" Lengyll'in dudakları kımıldandı. Ama utanç ya da su çluluk yüzünden de ğil. Sadece Roland'ın söyledi ği şeyi edebe aykırı buldu ğundan. "Gilead'da çocuklara ağızlarını bozmamaları gerekti ğini ö ğretiyorlar, öyle de ğil mi?" Avery'nin elinde bir tüfek vardı. Bilekleri kelepçe li genç silah şor yakla şarak silahın kabzasını kaldırdı. "Ona kibar bir adamla n asıl konu şulaca ğını öğretece ğim. Gerçekten. Sen istersen kafasındaki bu dü şünceleri vura vura temizleyece ğim." Lengyll ona engel oldu. Yorulmu ş gibi bir hali vardı. "Budalalık etme! Onu eyere atarak götürmek istemiyorum. Tabii ölürse o ba şka." Avery silahını indirdi. Lengyll, Roland'a döndü. "Nasihatten yararlanacak kadar fazla ya şayamayacaksın, Dearborn. Ama ben sana yine de bir ö ğüt verece ğim: Bu dünyada kazananlardan yana olmalısın. Rüzgâr ın ne yönden esti ğini anlamalısın Böylece yön de ği ştirdi ği zaman farkedebilirsin." Cuthbert açık açık, "Sen babanın yüzünü unutmu şsun," dedi. "Gidi yerde sürünen pis kurtçuk!" Bu, Lengyll'i Roland'ın sözlerinden çok daha fazla etkiledi. Güne ş ve rüzgârdan yanmı ş yanaklarının birdenbire kızarmasından anla şılıyordu böyle oldu ğu. "Onları atlara bindirin," diye emretti. "Bir saat i çersinde hapsedilmelerini istiyorum!" Aceleci'nin sırtına binmesi için Roland'ı öyle hızl a kaldırdılar ki, delikanlı neredeyse di ğer taraftan dü şecekti. Ama Dave Hollis onu yakaladı ve çocu ğun botlu aya ğını üzengiye soktu. O arada da genç silah şora endi şe ve yarı utançla hafifçe gülümsedi. Roland ciddi bir tavırla, "Seni burada gördü ğüm için üzgünüm," dedi. Şerif yardımcısı, "Ben de burada oldu ğum için üzgünüm," diye mırıldandı. "Suçunuz cinayet idiyse bunu daha önce yapmı ş olmalıydınız. Arkada şın da kartvizitini bırakacak kadar küstahça davranmamalıy dı." Ba şıyla Cuthbert'i i şaret etti. Roland'ın Şerif Yardımcısı Dave'in neden söz etti ği konusunda en ufak bir fikri bile yoktu. Ama bu da önemli de ğildi. Aslında hepsi onlara hazırlanan tuza ğın bir parçasıydı. Buradaki adamlar da buna pek inanmı yorlardı. Herhalde Dave de öyle. Roland, ama tabii ilerki yıllarda bütün bunla ra Đnanacaklar, diye dü şündü. Çocuklarına ve torunlarına olayı gerçekmi ş gibi anlatacaklar. Atlarla gidip vatan hainlerini nasıl yakaladıklarından söz edecek ler. Genç silah şor dizlerini bastırarak Aceleci'yi döndürdü. Ve Jon as'ı gördü. Bar K.'nin avlusuyla Büyük Yol'a inen patikanın arasınd aki kadının yanında duruyordu. Geni ş gö ğüslü doru bir ata binmi şti. Ba şında ye şil keçeden bir sürücü şapkası, arkasında da eski gri bir ceket vardı. Ceke tin sol tarafını geriye doğru çekmi ş ve belindeki tabancanın kabzası ortaya çıkmı ştı. Jonas saçlarını bağlamamı ştı bugün. Saçları omuzlarına kadar iniyordu. Silah şor kibar bir tavırla şapkasını çıkararak Roland'ı selamladı. "Güzel bir oyundu bu. Kısa bir süre önce süt emen bir çocuk iç in çok ustaca oynadın." Roland, "ihtiyar," dedi. "Sen çok fazla ya şadın." Jonas gülümsedi. "Mümkün olsaydı bunun çaresine bak ardın, öyle de ğil mi? Evet, öyle sanırım." Lengyll'e baktı. "Onların oyuncaklar ını al, Fran. Özellikle keskin bıçaklarını. Tabancaları var ama üzerlerinde de ğil. O demirler konusunda sandıklarından daha fazla bilgim var. Şu komik çocu ğun sapanını da unutma. Tanrılar adına, sakın onu unutayım deme! Kısa bir s üre önce o sapanla Roy'un kafasını uçuracaktı nerdeyse." Cuthbert, " Şu havuç saçlı kovboydan mı söz ediyorsun?" diye sor du. Atı altında kımıldanıp duruyor, Bert de dü şmemek için sirkteki bir sürücü gibi sa ğa sola oynuyordu. "O kafasının yoklu ğunu farketmezdi ki? Testislerini belki, ama kafasını asla."

Page 262: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Jonas ba şını salladı. "Bu do ğru olabilir." Adamların mızrakları ve Roland'ın kısa yayını toplamalarını seyrediyordu. Sapan Cuthb ert'in kemerinin arkasında, çocu ğun kendisinin yaptı ğı kılıfın içindeydi. Roland, Roy Depape'in Bert'le ba şa çıkmaya kalkı şmamasının adam için daha iyi oldu ğunu biliyordu. Çünkü Bert altmı ş metreden uçan bir ku şu vurabilirdi. Çocuğun solundan sarkan kesede çelik bir top vardı. Brid ger onu da aldı. Bütün bunlar olurken Jonas gözlerini Roland'a dikmi ş gülümsüyordu. "Asıl adın nedir, piç? Haydi, itiraf et. Artık adını açıklaman ın bir zararı olmaz. Nasıl olsa öleceksin. Bunu ikimiz de biliyoruz." Roland hiç sesini çıkarmadı. Lengyll ka şlarını kaldırarak Jonas'a baktı. Silah şor omzunu silkerek ba şıyla kenti i şaret etti. Lengyll de kafasını salladı. Derisi çatlamı ş, sert parma ğıyla Roland'ı dürttü. "Haydi gel, çocuk. Gidelim." Roland, Aceleci'nin iki yanını dizleriyle sıktı. At Jonas'a do ğru gitti. Ve delikanlı birdenbire bir şeyi anladı. En iyi ve en do ğru sezgileri gibi bu da birdenbire ortaya çıkmı ştı. Ortada yokken bir an sonra bütün ayrıntılarıyla belirmi şti. Roland, Jonas'ın yanından geçerken, "Seni batıya ki m gönderdi kurtçuk?" diye sordu. "Cort olamaz. Ona göre ya şlısın. Yoksa Cort'un babasının i şi mi?" Jonas'ın suratında bütün bunları e ğlenceli buluyormu ş ama yine de sıkılıyormu ş gibi bir ifade vardı. Ancak bu ifade birdenbire kay boldu, şaşılacak bir an ak saçlı adam bir çocu ğa dönü ştü. Şok geçiren, yaralanan ve utanan bir çocu ğa. "Evet, Cort'un babasının i şi. Bunun gözlerinden anlıyorum. Ve şimdi burada, Temiz Deniz'in kıyısındasın... Ama aslında burası s enin için batı yine de. Senin gibi insanların ruhları hiçbir zaman batıdan ayrıla maz." Jonas tabancasını çekerek horozu itti. Bunu öyle hı zla yaptı ki, bu hareketini Roland o keskin gözleri sayesinde farkedebildi. Ark alarındaki adamlar mırıldandılar. Hem şok yüzünden ama daha çok hayranlıkla. Lengyll di şlerini göstererek, "Aptallık etme, Jonas," diye hom urdandı. "Onları yakalayıp ellerini ba ğlamak için kendimizi tehlikeye attık. Zaman da harc adık. Şimdi onları öldürecek misin?" Jonas bu sözlere aldırmıyormu ş gibiydi. Gözleri irile şmişti. Buru şuk dudakları titriyordu. Alçak, bo ğuk bir sesle, "Sözlerine dikkat et, Will Dearborn," dedi. "Hem de çok dikkat et. Şu anda bir kilo gücündeki teti ğe yarım kilo güç uyguluyorum." " Đyi ya, vur beni öyleyse!" Roland ba şını kaldırarak Jonas'a dik dik baktı. Vur, sürgün. Vur, kurtçuk. Vur, ba şarısızlı ğa u ğramı ş adam. Sen hâlâ sürgündesin ve öyle öleceksin." Çocuk bir an Jonas'ın onu gerçekten vuraca ğına inandı. Ve, bu kadar kolaylıkla yakalandı ğımız için utanç duyuyorum, diye dü şündü. Onun için ölümü kabul edece ğim. Bu yeterli bir ceza olur. O anda Susan'ı unutmu ştu. Bu gergin anda kimse soluk almıyor, ses çıkarmıyor, adamıyordu. Bu kar şıla şmayı seyreden atlı ve yaya adamların iki boyutlu gölgeleri topra ğın üzerine dü şüyordu. Sonra Jonas tabancasının horozunu iterek silahı kıl ıfına soktu. Lengyll'e, "Onları kente götürüp hapishaneye tık," dedi. "Ve ben geldi ğim zaman hepsini sa ğsalim görmeliyim. Saçlarının bir teline bile zarar vermeyin. Ben içlerinden birini öldürmemeyi ba şardı ğıma göre, sen de di ğerlerine zarar vermekten kaçınabilirsin." Lengyll, "Haydi," diye seslendi. Sesindeki o sert o toritenin birazı kaybolmu ştu. Şimdi, girmek için fi ş satın aldı ğı oyunda büyük paralar döndü ğünü (çok geç) farkeden bir adamın sesiydi bu. Atları sürdüler. Roland son bir defa dönüp geriye b aktı. So ğuk bakı şlı genç gözlerindeki a şağılayıcı ifade Jonas'ı yıllar önce Garland'da sırtın da yaralar açan kırbaçtan daha çok sarstı. Jonas kafile gözden kaybolduktan sonra yatakhaneye girdi. Çocukların silahlarını sakladıkları yerin üzerindeki tahtayı kaldırınca or ada sadece iki tabanca oldu ğunu gördü. Birbirinin e şi olan koyu renk kabzalı tabancalar orada de ğildi. Herhalde Dearborn'un tabancalarıydı onlar. "Aslında burası senin için batı yine de. Senin gibi insanların ruhları hiçbir zaman batıdan ayrılamaz. Sen hâlâ sürgündesin ve öy le de öleceksin." Jonas, Cuthbert'le Alain'in batıya getirdikleri sil ahları parçalarına ayırdı. Alain silahı beline bile takmamı ş, onu sadece atı ş alanında kullanmı ştı. Jonas

Page 263: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

dı şarı çıkarak tabancaların parçalarını etrafa saçtı. Mümkün oldu ğu kadar uza ğa attı onları. O so ğuk mavi gözlerin bakı şını unutmaya çalı şıyor, kimsenin bildi ğini sanmadı ğı sırrının açıklanmasının yarattı ğı şoktan kurtulmaya çabalıyordu. Roy'la Clay durumdan şüpheleniyorlardı ama onlar da kesin bir şey bilmiyorlardı. Daha güne ş batmadan Mejis'te herkes elinde tabut dövmesiyle d ola şan ak saçlı Eldred Jonas'ın ba şarısızlı ğa u ğramı ş bir silah şor oldu ğunu ö ğrenecekti. "Sen hâlâ sürgündesin ve öyle de öleceksin." Jonas yanmı ş çiftlik evine do ğru baktı. Ama onu gördü ğü yoktu. "Belki..." diye mırıldandı. "Ama ben senden daha fazla yasayaca ğım genç Dearborn. Kemiklerin toprakta çürüdükten çok çok sonra ölece ğim." Atına binerek hayvanı döndürdü. Dizginleri zalimce çekiyordu Citgo'ya do ğru gitti. Roy'la Clay onu orada bekleyeceklerdi. Jonas atı dörtnala sürüyordu ama Roland'ın gözleri de yanında gidiyordu. "Uyanın! Uyanın, sai! Uyanın! Uyanın!'" Bu ses önce sanki çok uzaklardan geliyor, Susan'ın yattı ğı o karanlık yere bir sihir sayesinde ula şıyordu. Sese, onu şiddetle sarsan bir el katıldı ğı ve kız uyanması gerekti ğini kavradı ğı zaman bile kendine gelmesi uzun bir zaman almı ştı. Susan haftalardan beri bir gece olsun do ğru dürüst uyuyamamı ştı. Bu gece de öyle olaca ğını sanmı ştı... Özellikle bu gece. Deniz Kıyısı'ndaki lüks ya tak odasında gözlerini kapatmadan yatmı ş, sa ğa sola dönerek olabilecek şeyleri dü şünmüştü. Bu ihtimallerin hiçbiri de iyi de ğil. Arkasındaki geceli ğin etekleri yukarı sıyrılmı ş, belinin altında top gibi olmu ştu. Susan tuvalete gitmek için kalktı ğı zaman nefret etti ği giysiyi çıkarıp attı. Sonra da yattı. O kalın ipek gecelikten kurtulmak i şe yaramı ştı. Hemen hemen yatar yatmaz uykuya daldı... Bu durumda "daldı" sözcü ğü çok uygundu. Sanki Susan uyumamı ş, topraktaki bir yarı ğa dü şmüştü. Artık ne dü şünmek vardı, ne de rüya görmek. Şimdi i şe bir ses karı şmıştı. Ve bir el. Bu el onu öyle şiddetle sarsıyordu ki, Susan'ın ba şı yastı ğın üzerinde sa ğa sola oynuyordu. Kız kurtulmaya çalı ştı. Dizlerini gö ğsüne kadar çekerek bo ğuk bir sesle itiraz etti. Ama o el onu yine izledi. Susan'ı sarsmayı sürdürdü. O dırdır eden, k endisine mırıldanan ses de susmuyordu. "Uyanın, sai! Uyanın! Kaplumba ğa ve Ayı adına kalkın!" Maria'nın sesiydi bu. Susan önce bu sesi tanıyamamı ştı. Çünkü hizmetçi kız panik içindeydi. Susan onun böyle bir sesle konu ştu ğunu hiç duymamı ştı. Ama şimdi Maira'nın neredeyse sinir krizi geçirece ği anla şılıyordu. Susan do ğrulup oturdu. Bir an kötü bir şeyler oldu ğunu sezdi ğinden kımıldayamadı. Bu duygu onu a ğırlı ğı altında eziyordu. Đlk terslik ı şıkla ilgiliydi. I şık pencerelerden içeriye giriyordu. Eski yere göre daha güçlüydü... Susan bunun nedenini birdenbire anladı. Bu odada bu saate kadar hiç uyumamı ştı. Tanrılar, herhalde saat on olmu ştu. Hatta belki de daha geç. Đkinci terslik a şağıdan gelen seslerle ilgiliydi. Ba şkanın evi sabahları genellikle çok sakin olurdu, insan ö ğleye kadar atları sabah çalı ştırması için götüren casa vaqueros'un sesinden ba şka bir şey pek duymazdı. Avluyu temizleyen Miguel'in süpürgesinin hı şırtısına dalgaların devamlı u ğultu ve şapırtısı karı şırdı. Ama bu sabah birileri ba ğırıyor, küfrediyordu. Atlar dörtnala gidiyor, zaman zaman garip, kesik kahkahalar duyulu yordu. Odasının dı şında, belki bu bölükte de ğil ama yakında bir yerde ko şuşan birilerinin botlarının gürültüsü i şitiliyordu. Ve en tersi de Maria'ydı. Hizmetçi kızın esmer yana kları kül gibiydi. Her zaman düzgünce taradı ğı saçları açılıp karı şmıştı. Susan, Maria'yı bu hale ancak bir depremin dü şürece ğini sanırdı. Tabii deprem onu sarsabilirse. "Ne var, Maria?" "Hemen gitmeniz gerekiyor, sai. Şu ara Deniz Kıyısı sizin için güvenli bir yer değil. Belki kendi eviniz daha emin. Sizi daha önce gö rmedi ğim için çoktan çıkıp gitti ğinizi sandım. Geç saate kadar uyumak için çok kötü bir gün seçtiniz." Susan, "Gitmem mi gerekiyor?" dedi. Örtüyü a ğır a ğır burnuna kadar çekerek irile şen, etrafı şi ş gözleriyle Maria'ya baktı. "Ne demek gitmem gereki yor?"

Page 264: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

"Arka taraftan." Maria örtüyü Susan'ın uykudan uyu şmuş ellerinden çekerek açtı. "Daha önce yaptı ğınız gibi. Şimdi, küçük hanım, Şimdi! Giyinip hemen gidin! O çocukları hapsettiler. Ama ya arkada şları varsa? Ya geri gelip sizi de öldürürlerse?" Susan aya ğa kalkarken bacaklarının bütün gücü kesildi. Tekrar yata ğa çöktü. "Çocuklar mı?" diye fısıldadı. "Çocuklar kimi öldür müşler? Kimi öldürmü ş çocuklar?" Sözleri gramer kurallarına pek uygun de ğildi ama Maria onun ne demek istedi ğini anladı. "Dearborn'la züppe arkada şları." "Onların kimi öldürdüklerini iddia ediyorlar?" "Belediye Ba şkanı'yla kâtibi." Maria, Susan'a anlayı şla baktı. "Haydi, kalkın artık. Hemen gidin. Burada herkes loco." Susan, "Onlar öyle bir şey yapmadılar," dedi. Sonra, "Planlarında böyle bir şey yoktu," diye eklememek için kendini zor tuttu. "Cinayetleri kim i şlemi şse i şlemi ş olsun, sai Thorin ve sai Rimer öldüler." Aşağıdan yine ba ğrı şmalar geldi. Bir de patlama oldu ama havai fi şek gürültüsüne benzemiyordu. Maria o tarafa do ğru baktı. Sonra da Susan'a giysilerini atmaya başladı. "Ba şkanın gözlerini oymu şlar." "Onlar böyle bir şey yapmı ş olamazlar! Ben onları tanıyorum, Maria..." "Ben onlar hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Bilmek istedi ğim de yok. Bütün istedi ğim sizin kaçmanız. Beni dinleyin, hemen giyinip gid in. Mümkün oldu ğu kadar çabuk." "Çocuklara ne oldu?" Susan'ın aklına korkunç bir şey gelmi şti. Aya ğa fırlarken kuca ğındaki giysiler yere dü ştü. Maria'yı omuzlarından yakaladı. "Onları öldürmediler de ğil mi?" Hizmetçiyi sarsmaya ba şlamı ştı. "Bana onları öldürmediklerini söyle!" "Onları öldürdüklerini sanmıyorum. Her kafadan bir ses çıkıyor. Ortalıkta binlerce dedikodu dola şıyor. Ama ben onları sadece hapsettiklerini sanıyor um. Yalnız..." Maria'nın sözlerini tamamlamasına gerek yoktu. Bakı şlarını Susan'dan kaçırdı. Đstemeden yaptı ğı bu hareket (ve a şağıdan gelen karmakarı şık ba ğrı şmalar) durumu açıklıyordu. Çocukları henüz öldürmemi şlerdi. Ama Hart Thorin eski bir aileden, çok sevilen bir adamdı. Oysa Roland, Cuthbert ve Al ain dı şardan gelmi ş yabancılardı. Onları henüz öldürmemi şlerdi... Ama ertesi gün Hasat Bayramı'ydı. Ertesi g ece ise Hasat Ate şi yakılacaktı. Susan elinden geldi ğince çabuk giyinmeye ba şladı. Jonas'ın yanında.Depape'den daha uzun süre çalı şmış olan Reynolds, iskelete benzeyen petrol kulelerinin arasından tırısa kaldır dı ğı atıyla onlara do ğru gelen adamı görür görmez arkada şına döndü. "Ona sakın soru sorayım deme! Bu sabah gülünç sorul arı dinleyecek halde de ğil." "Bunu nerden anladın?" "Bo şver. Sen sadece o lanet olasıca dilini tut." Jonas atının dizginlerini çekerek ikisinin önünde d urdu. Bakı şları Depape'in, Reynolds'un bütün uyarısına ra ğmen dayanamayarak bir soru sormasına neden oldu. "Eldred, iyi misin?" Jonas cevap verdi. " Đyi olan var mı?" Sonra da sessizle şti. Arkalarında Citgo'daki çalı şan birkaç tulumba gıcırdıyordu. Yorgun bir insanın çı ğlıklarına benziyordu bu ses. Sonunda Jonas kendini toplayarak eyerin üzerinde di kle şti. "O köpek yavruları sağsalim hapishaneye tıkıldılar. Lengyll'le Avery'e bi r aksilik olursa iki el ate ş etmelerini söyledim. Ve öyle ate ş edilmedi." Depape heyecanla, "Biz de silah sesi duymadık, Eldr ed," dedi. "Hiç böyle bir şey i şitmedik." Jonas yüzünü buru şturdu. " Đşitemezsin ki! Öyle de ğil mi? Bu gürültüde ne duyulabilir ki? Ahmak!" Depape duda ğını ısırdı. Sonra sol üzengisinin düzeltilmesi gere kti ğine karar vererek onun üzerine e ğildi.

Page 265: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Jonas, "Bu sabahki i şleri hallederken sizi gören oldu mu, çocuklar?" diy e sordu. "Yani Rimer'le Thorin'i son yolculuklarına u ğurladı ğınız zaman birinizden birini görmüş olmaları ihtimali var mı?" Reynolds kendisiyle Depape adına, "Hayır," der gibi ba şını salladı. "Bu i şi mümkün oldu ğu kadar temiz hallettik." Jonas sanki konu kendisini fazla ilgilendirmiyormu ş gibi ba şını salladı. Sonra da dönerek petrol bölgesine ve paslı iskelelere bak tı. "Belki de şimdikiler haklı," diye mırıldandı. "Belki de Eskiler gerçekte n birer iblistiler." Sonra tekrar iki kovboya döndü. "Eh, artık iblisler biziz . Öyle de ğil mi, Clay?" Reynolds, "Sen nasıl dü şünüyorsan, Eldred," diye cevap verdi. "Ben ne dü şündüğümü açıkladım. Artık iblisler biziz. Ve Tanrılar ad ına, öyle de davranaca ğız! Quint'ie oradaki, adamlar ne âlemde? " Ba şıyla adamların pusuda bekledikleri a ğaçlıklı yamacı i şaret etti. Reynolds, "Hâlâ oradalar. Senin emrini bekliyorlar. " "Artık onlara ihtiyacımız yok." Jonas kötü kötü Rey nolds'a baktı "O Dearborn çok ukala bir piç! Ke şke yarın gece Hambry'de olabilsem! Sırf onun bacakl arının arasına me şaleyi yerle ştirebilmek için. Az kalsın Dearborn'u Bar K.'de öldürüyordum. Lengyll bana engel olmasaydı bunu yap acaktım. Evet, Dearborn çok ukala bir piç." Jonas konu şurken omuzları dü şmeye ba şlamı ştı. Suratında gitgide daha kötü bir ifade beliriyordu. Sanki güne şin önünden fırtına bulutları geçiyordu. Üzengisini düzeltmi ş olan Depape endi şeyle Reynolds'a göz attı. Ama Reynolds onun bakı şına kar şılık vermedi. Bunun ne yararı olacaktı? Eldred şimdi çıldırdı ğı takdirde (ve Reynolds daha önce de bunun oldu ğunu görmü ştü) bu ölüm alanından zamanında kaçamayacaklardı. "Eldred, daha yapmamız gereken i şler var." Reynolds alçak sesle konu şmuştu ama sözlerinin etkisi oldu. Jonas dikle şti. Şapkasını çıkararak eyer ka şına astı. Sonra parmaklarıyla saçlarını dalgın dalgın taradı. "Evet. Do ğru. Daha yapmamız gereken i şler var. Atlarla a şağıya inin. Quint'e dolu olan son iki tankeri çekmeleri için öküzleri g etirtmesini söyleyin. Tankerler Dara ğacı Kayası'na götürülecek. Dört adamını tankerlerin Latigo'ya götürülmesi için alıkoysun. Di ğerleri önden gidebilirler." Reynolds artık rahatlıkla bir soru sorabilece ğine karar verdi. "Latigo'nun adamlarının geri kalanı buraya ne zaman gelecek?" "Adamlar?" Jonas burnundan soludu. "Ke şke öyle olsaydı, ahbap. Latigo'nun çocuklarının geri kalanları ayı şı ğında Dara ğacı Kayası'na gelecekler. Herhalde bayrakları dalgalanarak. Ve bütün çakallarla di ğer çöl köpekleri onları görecek ve hu şu duyacaklar. Yarın ona kadar tankerleri götürmeye hazır olacaklar. Ama tabii bekledi ğim tipteki bu adamlar karga şa çıkaracaklardır. Ama i şin iyi yanı onlara fazla ihtiyacımız olmaması. Đşler yolunda. Haydi, şimdi a şağıya inip adamları yollayın. Sonra da yanıma dönün. Mümkün ol duğu kadar çabuk." Jonas dönerek kuzeybatıdaki yuvarlak tepelere do ğru baktı. "Bizim kendi i şimiz de var. Đş ne kadar çabuk ba şlarsa, o kadar çabuk sona erer, çocuklar. Bu lanet olasıca Mejis'in tozlarını olabi ldi ğince bu şapkamdan ve botlarımdan silkelemek istiyorum. Artık kent bende duygular uyandıramıyor. Ve bu da hiç ho şuma gitmiyor. Hem de hiç." Theresa Maria Dolores O'Shyven adlı kadın kırk ya şındaydı. Tombul ve güzeldi. Dört çocu ğu vardı. Kocası Peter güleryüzlü bir vaquero'ydu. K adın ayrıca yukarı pazarda perdeler ve halılar satıyordu. Deniz Kıyısı 'ndaki daha güzel ve zarif perdelerle halılar Theresa O'Shyven'in elinden geçm i şti. Ailenin hali vakti yerindeydi. Kadının kocası bir kovboydu ama ba şka bir yerde ve zamanda aileden orta tabakadan diye söz edilirdi. Theresa'nın iki ç ocu ğu büyümü ş ve evden ayrılmı şlardı. Hatta biri Baronluktan gitmi şti. Üçüncü o ğlu yakı şıklıydı ve yılın sonunda büyük a şkıyla evlenece ğini umuyordu. Sadece en küçük çocuk annesinin bir illeti oldu ğundan ku şkulanıyordu. Ama o da Therasa'nın bir saplantısı oldu ğunu ve kadının çıldırdı ğını bilmiyordu. Rhea, Theresa'yı kürenin içinde aç gözlerle seyrede rken, biraz sonra, diye düşündü. Biraz sonra ba şlayacak. Ama önce piçi ba şından atması gerekiyor. Hasat zamanı okullar kapalıydı. Satı ş tezgâhları ö ğleden sonra sadece birkaç saat için açılıyordu. Theresa bu yüzden en küçük ço cuğuna bir tepsi börek

Page 266: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

vererek onu yolladı. Büyücü kendi kendine, bu kom şu için hazırlanmı ş bir Hasat armağanı olmalı, dedi. Ama tabii Theresa'nın kızının ba şına örgü bir ba şlı ğı geçirerek kulaklarına kadar çekerken söylediklerini duyamıyordu. Kom şu pek yakında de ğil sanırım. Theresa Maria Dolors O'Shyven'in zamana ihtiyacı var. Đş görmek için. Evde temizlenmesi gereken pek çok kö şe olmalı... Rhea kıkır kıkır güldü. Sonra gülü şü bo ğuk bir öksürük krizine dönü ştü. Musty yaşlı kadına ürkek ürkek baktı. Hanımı canlı bir iskel ete benziyordu. Ama kedinin de durumu hiç iyi de ğildi. Theresa börek tepsisini kolunun altına sıkı ştırmı ş olan kızını kapıdan çıkardı. Çocuk bir tek defa annesine endi şeyle baktı. Sonra kadın kapıyı kızının suratına kapattı. Rhea karganınkini andıran bir sesle, " Şimdi!" diye ba ğırdı, "o kö şeler seni bekliyor! Kadın, dizlerinin üzerine çök bakalım! Ça lı şmaya ba şla!" Theresa önce pencereye gitti. Gördükleri onu rahatl attı ğından mutfa ğa döndü. (Herhalde kızı bahçe kapısından çıkmı ş ve anayola inmeye ba şlamı ştı.) Kadın masaya giderek orada durdu. Dalgın dalgın ilerde bi r noktaya bakıyordu. Rhea sabırsızca haykırdı. " Şimdi bırak bunu!" Büyücü artık kendi pis kulübesini görmüyordu. Etrafındaki i ğrenç kokuları duymuyordu Kendi i ğrenç kokusunu da öyle. Rhea, Büyücünün Gökku şağı'na girmi şti. Şimdi Therasa O'Shyven'le birlikteydi. Mejis'te kadının kulübesinin kö şeleri kadar temiz olan ba şka bir yer yoktu. Hatta belki de bütün Orta-Dünya'da. Rhea yarı çı ğlık atar gibi, "Çabuk ol, kadın!" dedi. "Ev i şine ba şla!" Sanki Theresa onu duymu ştu. Arkasındaki ev elbisesinin dü ğmelerini açtı. Giysiyi düzgünce bir iskemleye koydu. Tamir edilmi ş, temiz gömle ğinin eteklerini dizlerinin yukarsına kadar çekti. Sonra kö şeye giderek dizleriyle avuçlarının üzerine çöktü. . Cadı, " Đşte böyle, mio corozon!" diye ba ğırdı. Az kalsın öksürükleri kahkahalarına karı şırken balgamdan bo ğulacaktı. " Đşlerini yap artık. Şöyle özenle." Theresa O'Shyven ba şını boynunun izin verdi ği kadar uzattı. A ğzını açarak dilini sarkıttı. Ve kö şeyi yalamaya ba şladı. Yeri yalaması Musty'nin süt içmesine benziyordu. Rhea sahneyi seyrediyor, dizine vurarak kahkahalar atıyordu. Đki yana sallanırken suratı gitgide daha kızarıyordu. A h, seyretmekten en ho şlandı ğı insan Therasa'ydı. Ku şkusuz! Kadın şimdi saatlerce dört ayaküstü dola şacak, köşeleri yalayacaktı. Ve bunu yaparken de bilinmeyen b ir tanrıya yalvarıp dua edecekti. (Bu gerçek bir tanrı bile de ğildi. Ya da Đsa veya bir insan.) Theresa kim bilir hangi günah için bu tanrıdan kendisini af fetmesi için yakaracaktı. Bazen kadının diline kıymıklar batıyordu. O zaman d uraklıyor ve mutfaktaki evyeye kanları tükürüyordu. O ana kadar altıncı bir his kadının aile üyelerinden biri dönmeden aya ğa kalkıp giyinmesini sa ğlamı ştı. Ama Rhea, Theresa'nın bu saplantı yüzünden er geç fazla ileri gidece ğini biliyordu. Ve onu gafil avlayacaklardı. Belki de bu olay gün olacaktı. Belk i de küçük kız kentte harcamak için para istemeyecek ve annesini dört aya k vaziyetinde bir kö şeyi yalarken yakayacaktı. Ah, ne ho ş olacaktı bu! Rhea bu sahneyi görmeyi öyle istiyordu ki! Adeta özlem.,. Birdenbire Theresa'nın görüntüsü kayboldu. Kulübeni n derli toplu hali de öyle. Her şey silindi. Dalgalanan pembe ı şı ğın olu şturdu ğu perdenin arkasında eriyip gitti. Ve sonra sihirbazın küresi haftalardan beri ilk kez bir şey göstermez oldu. Büyücü uzun tırnaklı sıska elleriyle küreyi alarak sarstı. "Nen var senin, kahrolasıca şey? Ne oldu?" Küre a ğırdı, Rhea'nınsa artık fazla gücü kalmamı ştı. Cadı cam küreyi iki üç defa salladı, sonra küre avu çlarından kaydı. Yaşlı kadın küreyi erimi ş gö ğsüne bastırdı. Titriyordu. Ninni söyler gibi, "Hayır, hayır, güzelim," dedi. " Evet, hazır oldu ğun zaman geri dön. Rhea önce biraz öfkelendi. Ama şimdi kendini topladı. Seni sarsmayı zaten hiç istemedi. Ve seni hiçbir zaman yere dü şürmeyecek. Onun için..." Cadı konu şmasını yarıda keserek ba şını yana e ğdi. Etrafı dinliyordu. Atlar yakla şıyorlardı. Hayır, yakla şmıyorlardı, buraya gelmi şlerdi bile. Seslerden gelenlerin üç ki şi oldukları anla şılıyordu. O küreye daldı ğı sırada yakla şmışlardı.

Page 267: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

O çocuklar mı? O lanet olasıca çocuklar? Rhea, küreyi gö ğsüne bastırdı. Gözleri irile şmiş, dudakları ıslanmı ştı. Artık elleri o kadar sıskala şmıştı ki, kürenin pembe ı şı ğı parmaklarından sızıyor, koyu renk kemiklerini hafifçe aydınlatıyordu. "Rhea! Cöos'lu Rhea!" Hayır, gelenler o çocuklar de ğillerdi. "Dı şarı çık ve sana verilen şeyi getir!" Durum daha kötüydü. "Farson e şyasını istiyor! Onu almaya geldik!" Gelenler o çocuklar de ğil, Büyük Tabut Avcıları'ydı. Rhea, "Asla," diye fısıldadı. "Seni beyaz saçlı pis ihtiyar! Küreyi hiç bir zaman alamayacaksın!" Tela şla sa ğa sola bakıyor, dudakları titriyordu. Saçları tel tel yapı şmıştı. Bu haliyle son kez inine girmi ş olan hastalıklı bir çakala benziyordu. Büyücü ba şını e ğerek küreye baktı. Sonra inlemeye ba şladı. Artık o pembe ı şıltı da kaybolmu ştu. Küre şimdi bir cesedin gözü kadar karaydı. Kulübeden bir çı ğlık yükseldi. Depape, Jonas'a döndü. Gözleri irile şmiş, tüyleri diken diken olmu ştu. Bu çı ğlık insan sesine hiç benzemiyordu. Jonas tekrar seslendi. "Rhea! O şeyi hemen buraya getir, kadın! Ve bana ver! Seninle oyun oynayacak zamanım yok!" Kulübenin kapısı a ğır a ğır açıldı. Ya şlı cadı dı şarı çıkarken Depape'le Reynolds tabancalarını çektiler. Rhea güne şte bütün ya şamını bir ma ğarada geçirmi ş bir yaratık gibi gözlerini kırpı ştırıyordu. John Farson'un o pek sevgili oyunca ğını başının yukarsına kaldırmı ştı. Avluda üzerlerine atabilece ği pek çok ta ş vardı. Kadın do ğru dürüst ni şan alamadı ğı ve küre ta şların üzerine dü şmedi ği takdirde bile kırılabilirdi. Bu çok kötü olurdu. Jonas da biliyordu bunu. Tehdit edemeyece ğin bazı insanlar vardı. Dikkatinin ço ğunu o piçlere vermi şti. (Ve i şin gülünç yanı onları keklik gibi kolayca avlamı şlardı.) Bu yüzden de küreyi dü şünerek hiç endi şelenmemi şti. Maerlyn'in Gökku şağı'nın Rhea'da güvencede olaca ğını söyleyen Kimba Rimer de ölmü ştü. Đşler ters giderse artık suçu Rimer'e atamazdı. Öyle değil mi? Jonas dünyanın so ğuk ucundan dü şmeyecek kadar batıya gittiklerini dü şündüğü sırada i şi daha da kötüle ştirecek bir şey oldu. Silah şor bir çıtırtı duydu. Depape tabancanın horozunu açmı ştı. Ak saçlı adam öfkeyle, "O silahı kaldır, ahmak," di ye homurdandı. Depape neredeyse inler gibi, "Ama kadına bak!" dedi , "Ona bir bak, Eldrea!" Jonas da bakıyordu zaten. Siyah giysili yaratık boy nuna gerdanlık yerine bir yılanın çürümü ş gövdesini sarmı ştı. Öylesine sıskaydı ki, yürüyen bir iskelete benziyordu. Derileri soyulan kafatasında birkaç tel saç kalmı ştı. Yanaklarında ve alnında sürüyle yara açılmı ştı. A ğzının etrafında örümcek ısırı ğına benzeyen bir şey vardı. Jonas bunun iskorbüt yarası olabilece ğini dü şündü. Ama aslında bu onu hiç ilgilendirmiyordu. Onu ilgilendiren, ölümün e şi ğinde olan kadının pençeye benzeyen uzun parmaklı titrek elleriyle hav aya kaldırdı ğı küreydi. Güneş Rhea'nın gözlerini öylesine kama ştırdı ki, kendisine çevrilen tabancayı görmedi bile. Etraftaki şeyleri seçmeye ba şladı ğı sırada ise Depape silahını kılıfına sokmu ştu. Cadı kar şısına dizilmi ş olan adamlara baktı. Gözlüklü kızıl saçlı kovboy, pelerinli adam ve ak saçlı ihtiyar Jo nas. Büyücü so ğuk bir kahkaha attı. Gerçekten onlardan korkmu ş muydu? Bu ulu Tabut Avcıları'ndan? "Evet, galiba. Ama tanrıların a şkına, neden? Onlar erkek, hepsi bu kadar. Birkaç er kek daha. Ve bütün hayatım boyunca öylelerini yendim. A h, evet. Onlar kendilerini her şeyin hakimi sanıyorlar. Orta-Dünya'da hiç kimse ba şkalarını annelerinin yüzünü unutmakla suçlamıyor. Ama aslında bir i şe yaramayan yaratıklar bu erkekler. Acıklı bir şarkı duydular mı gözleri doluyor! Çıplak bir gö ğüs gördüler mi kendilerinden geçiyorlar. Çok güçlü, se rt ve akıllı olduklarına yürekten inandıkları için de kolaylıkla idare edili yorlar." Küre kapkaraydı. Rhea bundan hiç ho şlanmıyordu. Ama bu sayede zihni berrakla şmıştı. Cadı, "Jonas," diye ba ğırdı. "Eldred Jonas!" Kovboy, "Buradayım, ihtiyar ana," dedi. "Uzun günle r ve güzel geceler."

Page 268: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

"Bırak şimdi ya ğcılı ğı! Bunun için zamanımız yok." Rhea dört basamak ind i ve durdu. Küreyi hâlâ ba şının yukarsında tutuyordu. Yakınında yerdeki otları n arasından kur şuni bir kaya parçası çıkmı ştı. Büyücü bir ona baktı, bir Jonas'a. Düşüncesini sözlerle açıklamadı ama ne demek istedi ği belliydi, Jonas, "Ne istiyorsun," diye sordu. "Küre karardı. Bende oldu ğu sürede capcanlıydı. Evet, içinde anlamadı ğım şeyler belirdi ği zaman bile. Çok canlıydı. Parlak ve pembe. Ama se nin sesin duyulur duyulmaz karardı. Küre seninle gitmek istemiyor." "Ama bana yine de onu alıp getirmemi söylediler." Jonas'ın sesi yumu şamıştı. Kadını yatı ştırmaya çalı şıyormu ş gibi konu şuyordu. Coral'la beraberken pek öyle konu şmuyordu ama ses tonu buna yakındı. "Bir dakika düşün. O zaman ne durumda oldu ğumu anlarsın. Farson küreyi istiyor. Gelecek yıl Şeytan Ayı yükseldi ği zaman Orta-Dünya'nın en güçlü adamı olacak o. Ben kimim ki, Farson gibi birinin isteklerine kar şı geleyim? Geri dönüp Cöos'lu Rhea'nın küreyi vermeye yana şmadığını söylersem Farson beni öldürtür." Rhea, "Ona gider ve küreyi senin ya şlı, çirkin suratında kırdı ğımı söylersen, seni yine de öldürtür," dedi. Kadın yakınında oldu ğu için Jonas artık hastalı ğın onu nasıl kemirmi ş oldu ğunu görüyordu. O lanet olasıca küre Rhea'nın birkaç tutam saçının yukarsında ileri geri titriyordu. Cad ı onu daha fazla tutamayacaktı. En fazla bir dakika. Jonas alnında t er taneciklerinin belirdi ğini hissetti. "Evet, ana. Ama bana ölüm konusunda bir seçenek ver irlerse o zaman sorunun nedenini de birlikte götürmek isterim. Yani seni, h ayatım." Cadı kurba ğanınkini andıran bo ğuk bir ses çıkardı... Gülüyordu sözümona. Sonra takdirle ba şını salladı. "Zaten ben olmazsam bu küre de Farson' un i şine yaramaz. Bu cam sahibini buldu. O yüzden de sesini duydu ğu zaman böyle karardı." Jonas, acaba.kaç ki şi kürenin sadece onların oldu ğunu dü şündü, diye kendi kendine sordu. Terler gözlerine akmadan alnını silm ek istiyordu. Ama yine de eyer ka şının üzerinde düzgünce kavu şturdu ğu ellerini kaldırıp yüzüne götürmedi. Reynolds ya da Depape'e bakmaya da cesaret edemiyor du. Sadece onların oyunu kendisine bırakmalarını dileyebiliyordu. Büyücü hem maddi, hem de manevi bakımdan bıça ğın yanının üzerinde duruyordu. En ufak bir hareket onun bu ya da şu yana devrilmesine neden olabilirdi. "Demek küre sonunda istedi ği ki şiyi buldu?" Ak saçlı adam bu dertten kurtulmanın yolunu buldu ğunu dü şündü. Tabii şansı yardım ederse. "Peki, şimdi ne yapaca ğız?" "Beni de birlikte götürün." Kadının yüz hatları i ğrenç bir açgözlülükle çarpıldı. Bu haliyle aksırmaya çalı şan bir cesede benziyordu. Jonas ölümün eşi ğinde oldu ğunun farkında bile de ğil, diye dü şündü. Bunun için tanrılara şükretmeliyim. Büyücü ekledi. "Küreyi al, ama beni d e birlikte götür. Seninle birlikte Farson'a giderim. Onun falcısı olurum. Ond an sonra kimse kar şımızda duramaz. Çünkü Farson için kürenin gösterdiklerini okurum. Beni de beraber götür." Jonas, "Pekâlâ," dedi. Onun istedi ği de buydu. "Ama Farson adına karar vermek bana dü şmez. Bunu biliyorsun de ğil mi?" "Evet." " Đyi. Şimdi o küreyi bana ver. Đstersen daha sonra onu sana geri veririm. Ama şimdi çatlamı ş olup olmadı ğına bakmam gerekiyor." Rhea küreyi a ğır a ğır indirdi. Jonas camın kadının kuca ğında bile güvende olmadı ğını dü şündü. Ama yine de daha rahat soluk almaya ba şladı. Büyücü ayaklarını sürüyerek ona yakla ştı. Silah şor atını geri sürerek ondan uzakla şmamak için kendini zor tuttu. Jonas hayvanın sırtından e ğildi. Küreyi almak için ellerini uzattı. Rhea ba şını kaldırıp ona baktı. Kabuk kabuk kapaklarının altınd aki ihtiyar gözlerinde hâlâ kurnaz bir pırıltı vardı. Sonra bir komplocu gibi g öz kırptı. "Kafandan geçenleri biliyorum, Jonas. Küreyi kadından alaca ğım, diye dü şünüyorsun. Sonra tabancamı çekip cadıyı öldürece ğim. Bunun ne zararı olur ki? Öyle de ğil mi? Ama bunun yine de zararı olur. Sana ve seninkilere. Ben i öldürürsen küre bir daha Farson için ı şıldamaz. Evet, belki ilerde bir gün, bir ba şkası için parıldar. Ama Farson için de ğil... Ve o oyunca ğını geri götürdü ğün zaman onun bozulmu ş oldu ğunu görünce ne yapar dersin? Senin ya şamana izin verir mi?"

Page 269: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Jonas bunu dü şünmüştü zaten. "Seninle bir anla şma yapalım, ya şlı ana. Sen de küreyle birlikte batıya gideceksin... Tabii bir gec e yolda ölürsen o ba şka. Bunu söyledi ğim için kusura bakma. Ama hiç de iyi görünmüyorsun. " Cadı gıdaklar gibi güldü. "Ben gözüktü ğümden daha iyiyim. Ah, evet! Saatimin durmasına daha yıllar var!" Jonas, bence bu bakımdan yanılıyorsun, ya şlı ana, diye dü şündüyse de, bir şey söylemedi. Sadece küreyi almak için uzandı. Rhea onu hemen vermedi. Konu şmuş ve anla şmışlardı. Ama büyücü sonunda küreyi elinden bırakmaya razı olmadı. Gözleri aç aç parlıy ordu. Sisin arkasından gözüken ayın ı şıkları gibi. Jonas ellerini ona do ğru uzatmı ş, sabırla bekliyor, ya şlı cadının gerçe ği kavramasını diliyordu. Rhea küreyi verirse yine bir şans var demekti. Ama vermemekte diretirse bu ta şlı, ot bürümü ş avludaki herkes sonunda kendini cenaze arabasında bulacaktı. Ama büyücü sonunda üzüntüyle içini çekerek küreyi a k saçlı adamın avuçlarına bıraktı. Küre kadından Jonas'a geçerken derinlikler imde pembe bir kıvılcım çakıp söndü. Jonas'ın ba şı bir an zonkladı... ve ka şları şehvete benzer bir istekle büzüldü. Silah şor Depape'le Reynolds'un silahlarının horozlarını i ttiklerini duydu. Ses sanki çok uzaklardan geliyordu. Jonas, "O silahları kaldırın," dedi. "Ama..." Reynolds'un yüzünde şaşkın bir ifade vardı. Yaşlı kadın gıdaklar gibi güldü. "Senin Rhea'ya kalle şlik edece ğini sanıyorlardı. Đyi ki, lider onlar de ğil sensin, Jonas... Belki de onların farkında olmadıkları bir şeyi biliyorsun." Evet, Jonas gerçekten bir şeyi biliyordu. Bu avucundaki yuvarlak cam nesnenin ne kadar tehlikeli oldu ğunu. Küre istedi ği takdirde göz açıp kapatıncaya kadar ona hakim olabilirdi. Ve bir ay sonra da bu cadıya döne rdi: sıska, yara bere içinde, saplantısı yüzünden durumu anlayamayan ve buna aldı rmayan bir yaratı ğa. Jonas, "Silahlarınızı kılıflarına sokun!" diye ba ğırdı. Reynolds'la Depape bakı ştılar, sonra da Jonas'ın emrini yerine getirdiler. Jonas, Rhea'ya, "Bunun bir kesesi vardı," dedi. "Bi r kutunun içine konmu ş, a ğzı büzülen bir kese." Rhea ona pis pis sırıttı. "Ama küre seni isterse o kese buna engel olamaz. Sakın engel olabilece ğini sanma." Öbür iki kovboyu süzdü, sonra da gözler ini Reynolds'a dikti. "Arkadaki barakada bir araba var. Onu çekecek güzel gri iki keçi de." Reynolds'la konu şuyordu ama Jonas cadının gözlerinin sık sık küreye kaydı ğının farkındaydı... ve şimdi kendi lanet olasıca gözleri de aynı şeyi yapmak istiyordu. Reynolds, "Sen bana emir veremezsin," dedi. Jonas homurdandı. "Öyle, Ama ben veririm." Gözleri küreye kaydı. Camın derinliklerindeki o canlı pembe kıvılcımı hem görme k istiyor, hem de bundan korkuyordu. Ama bir şey göremedi. Küre so ğuk ve karaydı. Jonas kendini zorlayarak tekrar Reynolds'a baktı. "Arabayı getir. " Reynolds daha barakanın sarma şıklar sarmı ş kapısından içeri girmeden sineklerin vızıltısını duydu. Ve hemen Rhea'nın keçilerinin ar tık araba çekecek günlerinin sona ermi ş oldu ğunu anladı. Hayvanlar bölmelerinde ölmü şler ve gövdeleri şi şmişti. Ayakları havaya do ğruydu. Gözlerinde kıvıl kıvıl kurtlar dola şıyordu. Rhea'nın keçilere en son ne zaman yem ve su verdi ğini tahmin etmek imkânsızdı. Ama kokuya bakılırsa en a şağı bir hafta olmu ştu. Reynolds, cam kürenin içindekileri seyretmeye dalmı ş ve keçilerle ilgilenmek için zaman bulamamı ş, diye dü şündü. Ama neden boynunda o ölmü ş yılanla dola şıyor? Kovboy yukarı çekerek a ğzını kapattı ğı e şarbının altından, "Bunu bilmek istemiyorum," dedi. O sırada tek istedi ği şey buradan defolup gitmekti. Reynolds sonra arabayı gördü. Siyaha boyanmı ş ve üzerine sihirli sarı i şaretler yapılmı ştı. Reynolds bunu uydurma ilaç satan adamların ta şıtlarına benzetti. Biraz da cenaze arabasını andırıyordu. Reynolds ara bayı kulplardan yakalayarak mümkün oldu ğu kadar çabuk barakadan çıkardı. Tanrılar a şkına! Gerisini de artık Depape yapabilirdi. Atını arabaya ko şar ve pis pis kokan ihtiyar cadıyı götürürdü... Ama nereye? Bunu kim bilebilir? Belki Eldred?

Page 270: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Rhea sendeleyerek kulübesinden çıktı. Elinde küreyi getirdikleri zaman kullanılan kese vardı. Ama sonra durakladı ve Reyno lds aklına takılan o soruyu sordu ğu zaman onu dinledi. Jonas dü şündü, sonra da, "Önce Deniz Kıyısı'na sanırım," ded i. "Evet, bu uygun. Herhalde bu cam oyunca ğı yarınki e ğlence sona erinceye kadar orada tutarız." Rhea sinsice güldü. "Belki Thorin'le de kar şıla şırız. O zaman bas. kana, Đyi Adam'ın oyunca ğının içinde bir şeyler gösterebilirim. Bu onun çok ilgisini çeker." Jonas yere atlamı ş, Depape'in atını arabaya ko şmasına yardım ediyordu. "Thorin'le ancak uzakları görmek için sihire hiç ge rek olmayan o yerde kar şıla şırsın." Cadı ona baktı. Ka şları çatılmı ştı. Sonra tekrar sinsi sinsi güldü. "Ah, anladım. Ba şkan bir kazaya u ğramı ş." Jonas ba şını salladı. "Olabilir." Rhea gıdaklamaya benzeyen kahkahalar attı. Avludan çıktıkları sırada kadın hâlâ gıdaklıyor ve üzerinde sihirli i şaretler olan küçük siyah arabada azametle oturuyordu. Karanlık Yerler Kraliçesi tahtında otur uyormu ş gibi. 8. Küller Panik bula şıcı hastalık gibidir. Özellikle hiçbir şey bilinmedi ği, olaylar birbirine karı ştı ğı zaman. Susan'ın da pani ğe kapılmaya ba şlamasına ya şlı mozo Miguel'in hali neden oldu. Adam Deniz Kıyısı'nın av lusunun ortasında duruyordu. Çalı süpürgesini gö ğsüne bastırmı ş, gelip giden atlılara hem şaşkınlık, hem de mutsuzlukla bakıyordu. Sombrero'su çarpılmı ştı. Susan her zaman üstüba şı tertemiz ve derli toplu olan Miguel'in serape'sinin içini dı şına giymi ş oldu ğunu dehşetle farketti. Ya şlı adamın yanakları gözya şlarıyla ıslanmı ştı. Gelip geçen atlılara bakmak için ba şını sa ğa sola çeviriyor, tanıdıklarına selam vermeye çalı şıyordu. Susan'ın aklına yakla şan bir arabanın önüne çıkan küçük bir çocuk geldi. Küçü ğü babası tam zamanında geri çekmi şti. Miguel'i kim çekecekti? Kız tam ya şlı adama do ğru giderken gözleri dönmü ş benekli bir doru ata binmi ş olan bir vaquere dörtnala o kadar yakınından geçti ki, bir üzengisi kalçasına süründü. Hayvanın kuyru ğu koluna çarptı. Susan küçük bir çı ğlık attı. Miguel için endi şelenirken atın ayaklarının altında kalacaktı nerede yse. Çok garipti bu! Susan bu sefer iki tarafa da bakarak ilerledi. Sonr a tekrar geriledi. Yük dolu bir araba hızla kö şeyi döndü. Kız arabadaki yükün ne oldu ğunu anlayamadı. Çünkü üzerine mu şamba örtülmü ştü. Ama Miguel'in elinde sıkıca tuttu ğu süpürgeyle arabaya do ğru gitti ğini gördü. Susan'ın aklına yine posta arabasının ön üne çıkan o çocuk geldi ve korkuyla anla şılmaz bir şeyler haykırdı. Miguel son anda büzülerek geriledi. Araba önünden uçarcasına geçti. Avluda zıplayıp yalpalayarak ilerledi ve kemerin altından geçip gözden kayboldu. Miguel süpürgeyi attı. Đki elini birden yüzüne götürerek dizüstü çöktü ve yüksek, yakınma dolu bir sesle duaya ba şladı. Susan bir an onu seyretti. Sonra ahırlara do ğru atıldı. Artık binanın duvarlarının dibinden iler lemeyi düşünmüyordu bile. O da ö ğleye kadar Hambry'yi etkisine atacak o hastalı ğa tutulmu ştu. Pylon'u oldukça ustalıkla eyerledi. (Ba şka gün olsaydı üç seyis güzel sai'ye hizmet etmek için birbirleriyle yarı şırlardı.) Ama şaşkın atı ahırın dı şında mahmuzladı ğı sırada artık kafası çalı şmıyordu. Miguel'in önünden geçerken o da di ğer atlılar gibi ya şlı adama aldırmadı. Mozo ellerini parlak gökyüzüne do ğru kaldırmı ş hâlâ dua ediyordu. Susan hızla anayoldan a şağıya indi. Mahmuzsuz botlarıyla Pylon'un iki yanını öyle dürttü ki, sonunda dev at sanki uçmaya ba şladı. Dü şünceler, sorular, yapılacak planlar... atla giderken bunlar aklına ge lmedi bile. Sadece soka ğın çok kalabalık oldu ğunu hayal meyal farketti. Đnsanlar Pylon'un aralarından geçmesine izin veriyorlardı. Susan'ın bildi ği tek şey sevgilisinin adıydı. Roland, Roland, Roland! Bu isim kafasının içinde bi r çı ğlık gibi yankılanıyordu. Her şey altüst olmu ştu. O gece mezarda olu şturdukları o cesurca ka-tet parçalanmı ştı. Bunun üç üyesi hapisteydi ve onları fazla ya şatmayacaklardı. (Tabii şu anda sa ğ idiyseler.) Ka-tet'in son üyesinin ise aklı karı şmıştı,

Page 271: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

kendini kaybolmu ş gibi hissediyordu. Ambarda sa ğa sola uçu şan bir ku ş gibi dehşet yüzünden çıldırmı ştı. Eğer panik devam etseydi her şey çok farklı olacaktı belki de. Ama Susan kentin merkezinden ilerler ve şehrin sınırına yakla şırken babası ve halasıyla payla ştı ğı eve do ğru gitti. Hala şimdi yakla şan atlı. yi bekliyordu. Susan yakla şırken kapı hızla açıldı ve Cordelia bahçe yolundan soka ğa fırladı. Tepeden tırna ğa siyahlar içindeydi. Ya deh şetle haykırıyor ya da mutlulukla kahkahalar atıyordu. Belki de ikisi birden. Kadının hali Susan'ın kafasındaki pani ğin neden oldu ğu sisi yardı... Ama halasını tanıdı ğı için de de ğil. Susan, "Rhea!" diye ba ğırarak dizginleri çekti. At kaydı, şahlandı. Az kalsın arkaüstü devriliyordu. Tabii Susan da hayvanın altı nda kalarak ezilecekti. Ama Pylon yine art ayaklarının üzerinde kalmayı ba şardı. Ön ayaklarını havada sallıyor ve yüksek sesle ki şniyordu. Susan, kollarını atın boynuna doladı ve düşmemek için ona sıkıca sarıldı. Cordelia en güzel siyah elbisesini giymi ş, ba şına da dantel mana'sını örtmü ştü. Sanki oturma odasındaymı ş gibi atın önünde duruyordu. Burnundan elli atmı ş santim ötede havayı yaran toynaklarla ilgilendirmiy ordu bile. Eldivenli elinde tahta bir kutu vardı. Susan neden sonra kar şısındakinin Rhea olmadı ğını farketti. Ama aslında bu hatası garip sayılmazdı. Cord Hala cadı kadar sıska de ğildi. (Hiç olmazsa henüz.) Ve Rhea'dan daha do ğru dürüst giyinmi şti. (Ama eldivenleri kirliydi, o da ba şka. Susan halasının neden eldiven giydi ğini anlayamadı. Neden bu kadar lekeli olduklarını da.) Ama Cordelia'nın gözlerinde ki çılgınca ifade deh şet verecek kadar büyücününkinin aynıydı. Cord Hala kızın kalbini titreten ne şeli ama çatal çatal bir sesle onu selamladı. " Đyi günler. Ah Çok Genç ve Çok Güzel Küçük Hanım!" T ek elini uzatarak revarans yaptı. Di ğer elinde o tahta kutu vardı. "Bu güzel sonbahar gü nünde nereye gidiyorsun? Hem de böyle tela şla? Mutlaka â şı ğının kollarına atılmaya de ğil! Çünkü biri öldü, öbürü de yakalandı." Cordelia tekrar güldü, ince dudakları gerilerek hem en hemen bir atınki kadar iri beyaz di şleri ortaya çıktı. Güne ş ı şı ğında gözleri çılgınca parlıyordu. Susan, iyice kaçırmı ş, diye dü şündü. Zavallı. Zavallı ya şlı kadın. Cord Hala, "Dearborn'u bu i şe sen mi te şvik ettin?" diye sordu ve Pylon'un yan tarafına geçti. Ba şını kaldırarak pırıltılı gözleriyle Susan'a baktı. "Öyle yaptın de ğil mi? Evet ya! Belki ona kullandı ğı bıça ğı da sen verdin. Herhalde çocu ğa şans getirmesi için dudaklarımı bıça ğın gerinde dola ştırdın. Bu i şi birlikte planladınız! Bunu neden itiraf etmiyorsun? Hiç olmazsa o çocukla yattı ğını itiraf et. Çünkü bunun do ğru oldu ğunu biliyorum.. Pencerede oturdu ğun gün çocu ğun sana nasıl baktı ğını gördüm. Senin de ona nasıl baktı ğını." Susan, "Madem gerçe ği ö ğrenmek istiyorsun, bunu sana açıklayaca ğım," dedi. "Biz birbirimize â şı ğız. Ve yıl sona ermeden de karı koca olaca ğız." Cordelia, eldivenli elini mavi gökyüzüne do ğru kaldırarak tanrıları selamlıyormu ş gibi salladı. O sırada zafer ve alayla gürültülü, tiz kahkahalar atıyordu. "Ah, bu kız evleneceklerini sanıyor! Aah! Herhalde nikâh sırasında mihrabın önünde dururken kurbanlarınızın kanlarını içeceksiniz. Öyle de ğil mi? Ah, ne kötü bir şey bu! Đçimden a ğlamak geliyor!" Ama a ğlayaca ğı yerde tekrar güldü. Ulumaya benzeyen kahkahaları mavi gökyüzüne doğru yükseldi. Susan, "Biz cinayet filan planlamadık," diye açıkla dı. Belediye Ba şkanı'nın evindeki cinayetlerle Farson'un askerlerine kurdukl arı tuzaklar birbirinden farklıydı. "Ve o kimseyi öldürmedi. Hayır! Bu senin dostun Jonas'ın i şi! Bundan eminim. Onun planı, onun pis i şi!" Cordelia elini tuttu ğu kutunun içine soktu. Susan o zaman halasının eldivenlerinin neden o kadar kirli oldu ğunu anladı. Kadın sobayı karı ştırmı ştı. Cordelia, "Seni küllerle lanetliyorum!" diye haykır dı. Susan'ın baca ğına ve Pylon'u tutan eline do ğru irice taneli kara bir bulutu savurdu. "Karanlıkl ara gömülmeniz için sizi lanetliyorum! Đkinizi de. Birlikte mutlu olun hainler! Yalancılar! Alçaklar! Ahlaksızlar! Lanetlenmi ş kayıp ruhlar! Cordelia Delgado her ba ğırı şında Susan'ın üzerine bir avuç kül atıyordu. Ve onu n her .çı ğlı ğıyla Susan'ın kafası berrakla şıyor, kız so ğukkanlılı ğına kavu şmaya başlıyordu. Atı sıkıca tutuyor ve halasının külleri on un üzerine savurmasına izin veriyordu. Hatta halasının bulundu ğu tarafa hafifçe e ğilmi şti. Şimdi

Page 272: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

etrafta meraklı seyirciler vardı. Bu eski lanetleme törenini seyrediyorlardı. (Seyircilerin arasına Sheemie de karı şmıştı. Çocu ğun gözleri irile şmiş, dudakları titriyordu.) Ama Susan onu pek farketmedi . Aklı ba şına gelmi şti. Sadece bunun için bile halasına minnet duyması gere kiyordu. Kız, "Seni affediyorum, hala," dedi. Soba külleriyle dolu olan kutu hemen hemen bo şalmı ştı. Bu sözler üzerine kutu Cordelia'nın elinden dü ştü. Kız onu tokatlamı ş gibi "Ne?" diye fısıldadı. "Sen ne diyorsun?" Susan, "A ğabeyine, yani babama yaptıkların için," dedi. "Katı ldı ğın o çirkin komplo için." Susan elini baca ğına sürdü. Sonra da uzandı. Halası geri çekilmeden külleri kadının yana ğına sürdü. Şimdi bu leke enli ve koyu renk bir yara izine benziyordu. "Ama bu leke her zaman yana ğında kalsın. Külleri yıkasan da, bence bu lekeyi bir süre daha kalbinde ta şıyacaksın." Bir an durdu. "Zaten daha şimdiden böyle oldu sanırım. Elveda." "Sen nereye gitti ğini sanıyorsun?" Cord Hala eldivenli eliyle yüzünde ki isle karı şık izi silmeye çalıyordu. Pylon'un dizginlerini yak alamak için öne do ğru atılırken aya ğı kutuya takıldı. Az kalsın dü şüyordu. Hâlâ o tarafa do ğru e ğilmi ş bekleyen Susan kadını omzundan yakalayarak do ğrulmasını sa ğladı. Cordelia kendisine dokunan bir engerekmi ş gibi geriledi. "Ona gidemezsin! Şimdi ona gidemezsin, çılgın budala!" Susan atını döndürdü. "Bu senin üzerine vazife de ğil, hala. Ama seninle aramızda her şey sona erdi. Ama söylediklerimi unutma: Yıl sona e rmeden onunla evlenece ğiz. Đlk çocu ğumuza hamileyim bile." "Onun yanına gidersen yarın gece gerçekten evlenirs iniz! Dumanlar sizi birle ştirir! Ate ş nikâh kıyar! Küllerin arasında yatarsınız! Beni du yuyor musun? Küllerin arasında yatarsınız!" Đyice delirmi ş olan kadın Susan'ın üzerine yürüdü. Ama kızın onu dinleyecek zamanı yoktu artık. Saatler hızla geçiyordu. Yapılm ası gereken şeyler için henüz zamanı vardı, ancak hızla hareket ederse. Susan tekrar, "Elveda," diyerek dörtnala uzakla ştı. Halasının son sözleri onu izledi. "Beni duyuyor musun? Küllerin arasında yata rsınız!" Susan, kentten çıkmak için Büyük Yol'dan ilerlerken kar şıdan gelen atlıları gördü. Hemen yoldan uzakla ştı. Onlarla kar şıla şmanın uygun olmayaca ğını düşünüyordu. Yakında eski bir tahıl silosu vardı. Kız pylon'u onun arkasına doğru sürdü ve atın boynunu ok şayarak ona sessizce beklemesi için mırıldandı. Atlılar onun bulundu ğu yere tahmin etti ğinden daha geç ula ştılar. O noktaya geldikleri zaman Susan neden böyle oldu ğunu anladı. Sihirli sembollerle kaplı kara bir arabada Rhea vardı. Susan, Öpen Ay gecesi cadıyı gördü ğünde onu korkutucu bulmu ştu. Ama yine de insana benziyordu. Şimdiyse önünden geçerken arabada sa ğa sola sarsılan ve kuca ğındaki torbayı sıkıca tutan büyücünün cinsiyeti bile belli de ğildi artık. Yüzü yara içinde olan Rhea insandan çok cüce bir cine benziyordu. Cadının yanında Büyük Tabut Av cıları vardı. Arabadaki yaratık, "Deniz Kıyısı'na!" diye ba ğırıyordu. "Haydi! Son sürat gitmeliyiz! Bu gece Thorin'in yata ğında uyuyaca ğım! Kimse de buna engel olamayacak! Yata ğında uyuyacak, canım isterse de oraya i şeyece ğim! Haydi çabuk olun diyorum!" Arabaya Depape'in atı ko şulmu ştu. Kovboy dönerek cadıya tiksinti ve korkuyla baktı. "Kapa çeneni!" Rhea ona kar şılık olarak güldü. Đki yanına sallanarak kuca ğındaki torbayı bir eliyle kavradı. Di ğer elini kaldırıp uzun tırnaklı, çarpılmı ş parma ğıyla Depape'i i şaret etti. Susan büyücüye bakarken duydu ğu deh şet yüzünden bütün gücü kesildi. Pani ğin yine benli ğini sardı ğını hissetti; fırsat bulursa beynini kolaylıkla bo ğacak kara bir sıvıya benziyordu. Susan elinden geldi ği kadar bu duyguyla sava şmaya çalı ştı. Kafasını kontrol ediyor, onun daha önceki duruma gelmesine kar şı koymaya çalı şıyordu. Đzin verirse aynı şey yine olacaktı. Bir ambarda kapalı kalan, içeri g irdi ği pencereyi bulamayıp duvarlara çarpan kafasız bir ku şa benzeyecekti. Araba ötedeki tepenin ete ğinde gözden kaybolurken geride kafileden sadece hav ada dalgalanan toz bulutları kaldı. Ama Susan hâlâ Rhea 'nın gıdaklamaya benzeyen çılgınca kahkahalarını duyuyordu.

Page 273: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Susan Kötü Çayırlar'daki kulübeye ö ğleden sonra birde ula ştı. Bir an Pylon'un sırtından inmeden harabeye baktı. Roland'la orada bulu ştu ğundan bu yana aradan ancak yirmi dört saat geçmi şti. Sevi ştikleri ve planlar yaptıkları o saatten beri. inanı lacak gibi de ğildi. Ama kız attan inip kulübeye girdi ği zaman kanıt buldu. So ğuk yiyecekler getirdi ği sepet bu bulu şmayı kanıtlıyordu. Sepet hâlâ eski masanın üzerinde duruyordu. Susan sepete bakarken bir ak şam önceki yemekten sonra hiçbir şey yememi ş oldu ğunu hatırladı. Hart Thorin'le yedi ği yemek pek sıkıntılı geçmi şti. Tabağındaki yemekleri çatalıyla itip duruyordu. Hart Tho rin'in gözlerini üzerinden ayırmadı ğının farkındaydı. Eh, bu bakı şlar üzerinde böcekler gibi son defa sürünmü şlerdi, öyle de ğil mi? Ve artık Deniz Kıyısı'nda bir koridorda ilerlerken Thorin'in kendisini yakalamak için hangi kapıdan çıkaca ğını dü şünüp endi şelenmeyecekti. Adam kapa ğı açılınca kutudan fırlayan yaylı kukladan farksızdı. Kız, küller, diye dü şündü. Küller ve küller. Ama bizim için de ğil, Roland. Sana yemin ediyorum, bizim için de ğil, sevgilim! Susan'ın sinirleri gerilmi ş, korkuyordu. Yapması gereken şeyleri bir düzene sokmaya çalı şıyordu. Bir atı eyerlerken izlenmesi gereken kurall ar gibiydi bunlar. Ama Susan on altısında, sa ğlıklı bir kızdı. Sepete bakar bakmaz iyice acıktı ğını hissetti. Kapağı açtı. Geride kalan so ğuk sı ğır etli sandviçlere karıncalar ü şüşmüştü. Susan karıncaları eliyle süpürerek sandviçleri çabu cak atı ştırdı. Ekmek biraz sertle şmişti ama farketmedi bile. Sepette biraz pasta ve yarı m kavanoz da tatlı elma şarabı vardı. Hepsini bitirdikten sonra kulübenin kuzey kö şesine giderek birilerinin tabaklamaya ba şlarken vazgeçip bıraktıkları derileri kaldırdı. Der ilerin altında bir çukur vardı. Roland, tabancalarını yumu şak bir deriye sararak o çukura saklamı ştı. " Đşler kötü giderse buraya gelip silahları al. Onları batıya, Gilead'a götür. Babamı bul." Susan merakla, Roland karnımda onun do ğmamış olan çocu ğuyla öylece çıkıp gidece ğimi mi sandı, diye dü şündü. O ve arkada şları, elleri kırmızıya boyalı, Hasat Ate şi'nde haykırarak yakılırlarken? Susan tabancalardan birini kılıfından çıkardı. Bir iki dakika sonra kılıfın nasıl açabilece ğini anladı. Silindir döndü, her yuvası doluydu. Sus an silindiri yerine iterek di ğer tabancayı da kontrol etti. Sonra gidip silahları eyerinin arkasındaki denk yap ılmı ş battaniyenin içine sakladı. Tıpkı Roland'ın yaptı ğı gibi. Sonra atına binerek tekrar do ğuya do ğru gitti." Ama kente de ğil. Buna daha vakit vardı. Bir yere daha u ğraması gerekiyordu. Saat ikiye do ğru Fran Lengyll'in Kent Toplantı Salonu'nda konu şaca ğı haberi Mejis'e yayılmaya ba şladı. Kimse bu haberin kayna ğını bilmiyordu. (Ama söylenti olamayacak kadar kesindi.) Kimsenin kayna ğa aldırdı yoktu, haberi duyanlar bunu di ğerlerine tekrarlıyorlardı. Saat üçte Toplantı Salonu iyice dolmu ştu. Đki yüz ki şi kadar bir kalabalık da dı şarda durmu ş ve Lengyll'in kendilerine fısıltılarla iletilen kı sa konu şmasını dinliyordu. Lengyll'in daha sonra Yolcuların Dinlen me Yeri'ne gelece ğini açıklayan Coral Thorin orada de ğildi. Lengyll'in neler söylenece ğini biliyordu. Hatta Jonas'ın konu şmanın mümkün oldu ğu kadar kısa ve açık olması konusundaki sözlerini de desteklemi şti. Halkı kı şkırtmaya hiç gerek yoktu. Hasat Günü kentliler bir güruha dönü şeceklerdi. Bu tür kalabalıklar her zaman kendi liderlerini seçerlerdi. Ve her seferinde de en uygu n olanı bulurlardı. Lengyll şapkasını bir eline almı ştı. Yele ğinin önünde gümü ş Hasat muskası sallanıyordu. Kısaca, sert sert ve inandırıcı bir b içimde konu ştu. Kalabalıktakilerin ço ğu onu do ğdukları günden beri tanıyorlardı. Söylediklerinin bir tek kelimesinden bile şüphelenmediler. Dearborn, Heath ve Stockworth adlı çocuklar Hart Th orin'le Kimba Rimer'i öldürmü şlerdi. Lengyll bunu kot pantolon giymi ş adamlar ve soluk basma giysili kadınlardan olu şan kalabalı ğa açıkladı. Cinayeti onların i şledi ği bir tek şey yüzünden anla şılmı ştı. Belediye Ba şkanı'nın kuca ğına bırakılmı ş olan bir ku ş kafasından.

Page 274: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Bu açıklamayı birtakım mırıltılar izledi. Oradakile rin ço ğu bu kurukafayı görmüşlerdi. Ya Cuthbert'in eyer ka şında ya da cakalı bir biçimde boynunda. Çocuğun muzipliklerine gülmü şlerdi. Ama şimdi delikanlının onlara nasıl güldü ğünü anımsıyorlar ve onun tâ ba şından beri ba şka bir şakaya sinsice güldü ğünü arılıyorlardı. Hepsinin de ka şları çatıldı. Lengyll kâtibin gırtla ğını kesmek için kullanılan bıça ğın Dearborn'a ait oldu ğunu söyledi. Bu üç çocuk bu sabah Mejis'ten kaçmaya hazırlanırlarken yakalanmı şlardı. Cinayetlerin nedeni pek belli de ğildi. Ama galiba atların peşindelerdi onlar. E ğer öyleyse o zaman hayvanları John Farson'a götüreceklerdi. Đyi Adam güzel atlara bol para veriyordu. Hem de pe şin. Yani ba şka bir deyi şle, bu çocuklar vatan hainiydiler. Vatanlarına da, Birl ik'e de ihanet ediyorlardı. Lengyll, Brian Hookey'nin o ğlu Rufus'u üçüncü sıraya oturtmu ştu. Rufus Hookey şimdi tam zamanında, "O hainler suçlarını itiraf ett iler mi?" diye seslendi. Lengyll, "Evet," dedi. " Đki cinayeti de i şlediklerini itiraf ettiler. Yaptıklarını büyük bir gururla açıkladıklarını da s öylemeliyim." Bu kez mırıltılar daha yüksek, hemen hemen homurtu düzeyindeydi. Sesler arkaya doğru yayılarak dı şarıya ta ştı. Orada kulaktan kula ğa yayıldı. "Büyük bir gururla... Büyük bir gururla... Karanlık gecede cin ayet i şlediler ve bunu büyük bir gururla açıkladılar." Dudaklar gerildi, yumruklar sıkıldı. "Dearborn, 'Jonas ve arkada şları neler oldu ğunu anladılar ve Rimer'e haber verdiler,' dedi. Đşlerini bitirirken Kâtip Rimer'in a ğzını kapatmak için onu öldürdüler. Thorin'i de. Çünkü Rimer'in olayı ona a çıklamı ş olmasından korktular." Latigo onlarla tartı şmış, bütün bunların hiç de mantıklı olmadı ğını söylemi şti. Jonas gülerek ba şını sallamı ştı. "Do ğru, bu sözlerde hiç mantık yok. Ama önemli değil." Lengyll soruları cevaplamaya hazırdı. Ama kimse bir şey sormadı. Kalabalık sadece mırıldandı. Kötü kötü baktı, insanlar kımıld anırken Hasat muskaları hafifçe şıngırdadı. Lengyll çocukların hapishanede olduklarını da açıkl adı. Ama bundan sonra onlara ne olaca ğından hiç söz etmedi. Ve ona yine bu konuda da soru sorulmadı. "Yarınki eğlencelerin bazıları bu felaket dolasıyla ertelendi, " diye açıkladı. "Ölülerimize duydu ğumuz saygı yüzünden. Oyunlar, binicilik, hindi yarı şı, balkaba ğı oyma yarı şması, domuz akalama, bilmece sorma ve dans. Tabii ö nemli olan şeyler yine yapılacak. Çiftlik hayvanları ve sürüler le ilgili yarı şma. At çeki şmesi. Koyun kırpma. Safkanların incelenmesi. Açık a rttırmalar: at, domuz inek ve koyun. Ay do ğarken de Hasat Ate şi yakılacak. Ate ş ve korkulukların yakılması. "Charyou a ğacı Hasat Bayramı'nın sonudur. Yüzyıllardan beri bö yle bu. Ve buna dünyanın sona ermesi dı şında hiçbir şey engel olamaz." Eldred Jonas, Lengyil'e, "Hasat Ate şi yakılacak ve korkuluklar da alevlerin arasına atılacak," demi şti. "Söyleyeceklerin bu kadar. Söylemen gereken sad ece bu." Lengyll, Jonas'ın haklı oldu ğunu dü şündü. Herkesin suratından ne dü şündükleri anla şılıyordu. Bu yüzlerde sadece do ğru olanı yapma kararı de ğil, pis bir heves de görülüyordu. Eski yöntemler, eski töreler vardı. Kırmızı elli korkulukların yakılması bunlardan kalan tek şeydi. Eski törenler unutulmamalıydı. Charyou ağacı. Bunlar ku şaklar boyunca tekrarlanmamı ştı. (Ancak bazen tepelerdeki gizli yerlerde bu törenlerin yapıldı ğı biliniyordu.) Ne var ki, dünya geçip gitti ği zaman bu eski ayinler de yine yerlerine dönüyorlard ı. Jonas, "Konu şmanı kısa kes," diye tembih etmi şti. Yerinde bir öneriydi bu. Gerçekten de. Jonas, Lengyll'in daha huzurlu zamanl arda yanında olmasını istemeyece ği bir adamdı. Ama böyle günlerde i şe yarıyordu. Lengyll şimdi, "Tanrılar size huzur versin," diyerek geri çe kildi. Sözlerinin sona erdi ğini belirtmek için kollarını büktü ve ellerini omuz larına koydu. "Tanrılar hepimize huzur versinler." Kalabalık dü şünmeden alçak sesle, "Uzun günler ve güzel geceler, " dedi. Kentliler sonra dönerek uzakla ştılar. Hasat'tan önceki ak şamüzeri gidilen yerlere da ğılacaklardı. Lengyll içlerinden ço ğunun Yolcuların Dinlenme Yeri'ne gideceklerini biliyordu. Ya da Baywiew Oteli'ne. El ini kaldırarak alnındaki

Page 275: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

terleri sildi. Đnsanların kar şısına çıkmaktan nefret ederdi. Ama bundan bugüne dek hiç bu kadar nefret etmemi şti. Neyse ki, her şey yolunda gitmi şti. Hem de çok yolunda. Kalabalık hiç konu şmadan yoldan akmaya ba şladı. Ço ğu Lengyll'in tahmin etti ği gibi barlara gittiler. Yolları hapishanenin önünden geçiyordu. Ama içlerinden pek azı dönüp oraya baktılar. Onlar da belli etmede n, çabucak. Veranda bo ştu (Sadece Şerif Avery'nin salıncaklı sandalyesine kırmızı elli şi şman bir korkuluk yerle ştirilmi şti.) Hapishanenin kapısı da aralıktı. Sıcak ve güne şli günlerde hep böyle olurdu Çocuklar içerdelerdi. Hiç ku şkusuz böyleydi. Ama katillerin sıkı bir koruma altında olduklarını gösterecek hiçb ir şey de yoktu. Eğer yoku ştan Bayview ve Yolcuların Dinlenme Yeri'ne inen ins anlar bir grup halinde toplansalardı Roland'la arkada şlarını çok kolaylıkla ele geçirebilirlerdi. Onun yerine ba şları önde, sakin sakin ilerlediler. Hiç konu şmadan içkilerin onları bekledikleri yerlere do ğru gittiler. Bugün zamanı değildi. Bu gece de. Ama yarın... Susan, Bar K.'den pek de uzak olmayan bir yerde, uz un yamaçta bir şey gördü. Atının dizginlerini çekerek eyerde oturdu. A ğzı bir karı ş açılmı ştı. A şağısında en a şağı be ş kilometre kadar ötede on iki kadar kovboy uçurumda ko şan atları toplamı şlardı. Kızın gördü ğü en büyük sürüydü bu. Belki dört yüz at vardı. Hayvanlar tembelce ko şuyor, vag'ların döndürdükleri yere do ğru gidiyorlardı. Susan, herhalde atlar kı şlık yerlerine götürüldüklerini sanıyorlar, diye düşündü. Ama hayvanları uçurumun sırtındaki büyük çiftlikler e do ğru sürmüyorlardı. Çok kalabalık olan sürü bulutların otların üzerinden ka yan gölgelerine benziyordu. Hayvanları batıya, Dara ğacı Kayası'na do ğru götürüyorlardı. Susan, Roland'ın kendisine söyledi ği her söze inanmı ştı. Ama şimdi bunun gerçek oldu ğunu daha iyi anlıyordu. Bu durumda ki şisel bir şey de vardı. Do ğrudan doğruya ölmü ş olan babasına ba ğladı ğı bir şey. Atlardı bu ba ğ. Susan, "A şağılık köpekler," diye mırıldandı. "Adi at hırsızları !" Pylon'u döndürerek yanmı ş olan çiftli ğe do ğru gitti. Sa ğında yere dü şen gölgesi gitgide uzuyordu. Yukarda, gündüz semasında Şeytan Ay'ı pek hafifçe pırıldıyordu. Susan, Jonas'ın Bar K.'ye birilerini bırakmı ş olabilece ğini dü şünerek endi şelenmi şti. Ama adamın böyle yapması için ne sebep olabilec eğini de bilmiyordu. Sonunda bo ş yere korkmu ş oldu ğunu anladı. Çiftlik, orayı mahveden yangınla çocukların Đç-Dünya'dan geldikleri gün arasındaki be ş ya da altı yıllık sürede oldu ğu gibi bombo ştu. Kız sabahki olayın izlerini görebiliyordu. Üç delikanlının uyudukları yatakhaneye girer girmez ze mindeki deli ği hemen farketti. Jonas, Cuthbert'le Alain'in tabancalarını aldıktan sonra deli ği kapatma zahmetine girmemi şti. Susan ranzaların arasındaki geçitten ilerleyerek ye re diz çöktü ve deli ğe baktı. Hiçbir şey yoktu orada. Almaya geldi ği şeyin daha önce burada oldu ğunu da pek sanmıyordu. Çukur yeterince büyük de ğildi. Duraklayarak üç ranzaya baktı. Roland'ınki hangisi acaba? Bana bunu burnum açıklayabilir. Roland'ın saçlarının ve cildinin kok usunu biliyorum. Ama böyle tatlı dü şünceleri bir tarafa bırakmam gerekiyor. Şu anda gerekli olan hızlı ve kararlı davranmam. Duraklamadan ve arkama bakmadan ilerlemeliyim. Kızın kafasının içinde Cord Hala'nın fısıltısı yank ılandı. Küller. Ses hemen hemen duyulamayacak kadar hafifti. Susan ba şını sabırsızca salladı. Halasının sesini kafasından kovmaya çalı şıyordu. Sonra arka kapıdan çıktı. Yatakhanenin gerisinde hiçbir şey yoktu. Susan eski mutfa ğa da gitti. Ve orada aradı ğı şeyleri buldu. Bir kö şeye öylece konmu ş, saklamak için bir çaba harcanmamı ştı. Susan'ın, Caprichoso'nun sırtında gördü ğü iki küçük fıçı. Kız katırı dü şünürken aklına Sheemie geldi. Bir erke ğe uygun boyu ama çocuksu suratıyla ona bakıyordu. "Senden bir fin de ano öpü cüğü almak istiyorum. Gerçekten." Arthur Heat'in hayatını kurtardı ğı Sheemie. Rhea'nın halasına yazı ğı pusulayı Cuthbert'e vererek cadının öfkesini göze alan Sheem ie.

Page 276: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Fıçıları buraya kadar getiren Sheemie. Fıçıların ü zerine onları biraz gizlemek için is sürülmü ştü. Kız kapaklarını açarken ellerine ve bluzunun ko llarına bula ştı. Yine kül! Ama havai fi şekleri hâlâ fıçıların içindeydi. Yumruk büyüklü ğündeki yuvarlak havai fi şekleri. Ve hanım par" ma ğı denilen küçükler. Susan iki türden de bol bol alarak ceplerine soktu. Bir kısmını <& atına kadar kuca ğında ta şıdı. Havai fi şeklerini eyer çantalarına koydu sonra da gökyüzüne baktı. Üç buçuk! Hambry'ye alacakaranlıktan önce gi tmek istemiyordu. En a şağı bir saat daha beklemesi gerekiyordu Yani biraz olsu n gev şeyebilece ği kısa bir süre vardı. Yatakhaneye döndü ve Roland'ın ranzasını kolaylıkla buldu. Gece yatmadan önce dua eden bir çocuk gibi yanına dizüstü çöktü. Yüzün ü yastı ğa gömerek derin derin soluk aldı. Boğuk sesle, "Roland," dedi. "Seni nasıl seviyorum, bi r bilsen. Bir bilsen, sevgilim." Roland'ın ranzasına uzanarak pencereye do ğru baktı. I şı ğın yava ş yava ş sönükle şmesini seyretti. Bir ara ellerini kaldırarak fıçıla rdan parmaklarına bula şmış olan islere baktı. Mutfa ğın önündeki tulumbaya giderek ellerini yıkamayı dü şündü ama sonra vazgeçti. Đşler kalabilirdi. Onlar ka-tet'ti. Çok şeyden olu şan bir tek. Amaçları bakımından güçlüydüler. Sevgi konusunda da öyle. Küller kalsın. En kötüsü neyse onu yapsın. Pat Delgado her zaman, "Susie'min bazı kusurları va r," derdi. "Ama her yere tam zamanında gelir. Bu kız çok dakik." Bu sözler Hasat'tan önceki gece için de geçerliydi. Susan evinin uza ğından dola şarak Yolcuların Dinlenme Yeri'ne geldi ği sırada güneş tepelerin arkasında kaybolalı on dakika bile olmam ı ştı. Anayol koyu mor gölgelere bürünmü ştü. Sokak Hasat Bayramı'ndan önceki gece olmasına ra ğmen bomboştu. Son hafta boyunca Yeşil Kalp'te çalan orkestra susmu ştu. Arada sırada havai fi şeklerinin gürültüsü duyuluyordu. Ama çocuklar ba ğırıp ça ğırmıyor ve gülmüyorlardı. Renk renk lambalardan sadece birkaçı yakılmı ştı. Koyu gölgeler içindeki her verandadan bir korkuluk bakıyordu ki Susan onların boş bo ş bakan haç biçimi beyaz gözlerini görünce ürperdi. Yolcuların Dinlenme Yeri'nde de durum bir garipti. Direklere pek çok at bağlanmı ştı. (Kar şıdaki ticaret merkezinin önünde daha da çok at vard ı.) Her pencereden dı şarıya ı şık süzülüyordu. Pek çok lamba ve sık yüzünden han k aranlık bir denizdeki büyük bir gemiye benziyordu Ama meyha nede o her zamanki gürültülü neşe ve e ğlence yoktu. Sheb'in piyanosundan yükselen müzi ğe uyan kahkahalar duyulmuyordu. Susan içerdeki mü şterilerin hallerini gözlerinin önünde kolaylıkla canlandırabiliyordu. Barda yüz ya da daha fazla ada m vardı. Orada sadece duruyor ve içki içiyorlardı. Konu şmuyor, gülmüyor, Şeytanın Geçidi'nde zar atmıyor ve bunun sonucu olarak da inlemiyor ya da sevinçle ba ğırmıyorlardı. Fahi şeler okşanmıyor ya da çimdiklenmiyordu. Hasat öpücükleri ça lınmıyor, gevezeler tartı şmalara ba şlamıyor ve çatı şmalar sert yumruklarla sona ermiyordu. Susan'ın aşkının ve arkada şlarının hapsedildikleri yerden üç yüz metre ötedeki bu yerde adamlar sadece içiyorlardı. Buradaki insanlar bu ge ce sadece içki içecek ve başka bir şey yapmayacaklardı. Ve şansı Susan'a yardım ederse ve cesurca davranabilirse... Susan, Pylon'u meyhanenin önüne getirirken gölgeler in arasından biri çıktı. Susan'ın bütün kasları gerildi. Ama sonra yeni do ğan ayın turuncumsu ı şı ğında Sheemie'nin yüzünü gördü. Rahat bir soluk aldı, hat ta hafifçe güldü de. Ama daha çok kendi kendine. Sheemie de onların ka-tet'inin b ir parçasıydı. Bunu biliyordu. Sheemie'nin de bunu bilmesi şaşılacak bir şey miydi? Çocuk, sombrero'sunu çıkararak gö ğsüne bastırdı ve, "Susan," diye fısıldadı. "Ben de seni bekliyordum." "Neden?" "Çünkü gelece ğini biliyordum." Sheemie omzunun üzerinden bara do ğru baktı. "Arthur'la di ğerlerini kurtaraca ğız de ğil mi?" Susan, "Öyle umuyorum," dedi. "Bunu yapmak zorundayız. Đçerdeki insanlar... onlar konu şmuyorlar. Ama konu şmalarına da gerek yok. Ben biliyorum, Pat'ın kızı S usan! Ben biliyorum."

Page 277: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Susan, herhalde biliyor, diye dü şündü. Sonra da, "Coral içerde mi?" dedi. Sheemie ba şını iki yana salladı. "Belediye Ba şkanı'nın evine gitti. Stanley'e öbür günkü cenaze töreni için ölüleri hazırlayaca ğını söyledi. Ama onun cenaze töreninde bulunaca ğını sanmıyorum. Büyük Tabut Avcıları gidecekler. Be nce Coral da onlarla birlikte kaçacak." Elini kaldırarak ya şarmı ş olan gözlerini sildi. "Senin şu katır, Sheemie..." "O hazır. Capi'yi eyerledim. En uzun dizgini de seç tim." Susan a ğzı bir karı ş açık çocu ğa bakakaldı. "Bunu nasıl anladın?" "Gelece ğini bildi ğim gibi, Susan sai. Bunu anladım i şte." Sheemie omzunu silkerek hafif bir i şaret yaptı. "Capi arkada. Onu a şçının su tulumbasına bağladım." "Çok iyi." Susan küçük havai fi şeklerini koydu ğu eyer çantasını karı ştırdı. "Dinle. Bunları al. Bir iki kükürtlü kibritin var m ı?" "Evet." Sheemie hiçbir soru sormadan fi şekleri ön cebine koydu. Susan bütün yaşamı boyunca Yolcuların Dinlenme Yeri'nin yarasa kan adı gibi kapılarından içeri hiç girmemi şti ve onun için çocu ğa sorması gereken bir şey vardı. "Müşteriler bara girdikleri zaman ceketlerini, şapkalarını ve serape'lerini ne yapıyorlar, Sheemie? Herhalde onları çıkarıyorlar. Đçki yüzünden sıcak basıyor olmalı." "Ah, evet. Onları kapının hemen içindeki uzun masay a koyuyorlar. Eve gidecekleri zaman da hangi e şya kimin diye kavga ediyorlar." Susan ba şını salladı. Derin derin dü şünüyor, kafası hızla çalı şıyordu. Çocuk sombrero'su hâlâ gö ğsüne dayalı, kar şısında duruyordu. Kızın pek de kavrayamadı ğı şeyleri yapmasına izin veriyordu. Susan sonunda ba şını kaldırdı. "Sheemie, bana yardım edersen, Hambry'de i şin bitmi ş sayılır -Mejis'te ve Dı ş Kavis'te de. Kaçabilirsek sen de bizimle geleceksin . Bunu anlamalısın... Anlıyor musun?" Susan çocu ğun ne dedi ğini gerçekten anladı ğını farketti. Sheemie'nin yüzü bu haberle pırıl pırıl olmu ştu. "Evet, Susan! Seninle ve Dearborn'la ve Richard Stockworth'le ve en iyi arkada şım Bay Arthur Peath'le birlikte gidece ğim. Đç-Dünya'ya! Binaları görece ğiz. Hey! Peri ve peri padi şahlarının kızları gibi giyinmi ş hanımları..." "Bizi yakaladıkları takdirde ölürüz." Sheemie'nin yüzündeki gülümseme kayboldu ama bakı şlarını kızdan kaçırmadı. "Evet, bizi yakalarlarsa öldürürler sanırım." "Bana yine de yardım edecek misin?" Çocuk, "Capi'yi eyerledim," diye tekrarladı. Susan bunun yeterli bir cevap oldu ğunu dü şündü. Çocu ğun sombrero'sunu gö ğsüne bastıran elini tuttu. ( Şapkanın tepesi iyice ezilmi şti. Bu ilk kez olmuyordu.) Kız, atın sırtından e ğildi. Bir eliyle Sheemie'nin parmaklarını tutuyordu, di ğer eliyle de eyer ka şını. Çocu ğun yana ğını öptü, Sheemie ba şını kaldırarak ona gülümsedi. Susan ona, "Elimizden geleni yapaca ğız," dedi. "Öyle de ğil mi?" "Evet, Pat'in kızı Susan. Dostlarımız için elimizde n geleni yapaca ğız. En iyisini." "Evet. Şimdi beni dinle, Sheemie. Çok dikkatle dinle." Susan konu şmaya ba şladı. Sheemie onu dinliyordu. Yirmi dakika sonra şi şkin turuncu ay dik bir yoku şa tırmanan hamile bir kadın gibi binaların tepesinden çıktı. Yalnız bir vaquero bir katırı Hill Soka ğı'ndan Şerifin Bürosu'na do ğru götürdü. Hill Soka ğı'nın ucu gölgeli bir kuyu gibiydi. Yeşil Kalp'te az ı şık vardı. (Ba şka yıllar kalabalık, gürültülü ve çok aydınlık olan) park bile hemen hemen bo ştu. Satı ş bölmelerinin hemen hepsi kapalıydı. Açık olan birkaç tanesinin içinde sadece falcı i ş yapıyordu. Bu gece bütün fallar kötüydü. Ama yine de insanlar falcıya geliyo rlardı... Her zaman öyle olmaz mı? Vaq kalın bir serape'ye sarınmı ştı. Belki bu kovboyun bir kadınınki gibi göğüsleri vardı ama belli olmuyordu. Vaquero terden le kelenmi ş büyük bir sombrero giymi şti. Belki bu kovboyun yüzü bir kadınınki gibiydi am a o da gözükmüyordu. Şapkanın geni ş kenarının altından hafif sesle mırıldanılan bir şarkı yükseliyordu: "Kayıtsız A şk." Katırın küçük eyeri buna iple ba ğlanmı ş olan büyük dengin altında kalmı ştı. Belki kuma ş ya da giysi dengiydi. Gitgide koyula şan gölgeler yüzünden kesin bir

Page 278: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

şey söylemek mümkün de ğildi. Hepsininin gülüncü, katırın boynuna acayip bi r Hasat muskası gibi asılmı ş olan iki sombrero ve ipe ba ğlı bir sürücü şapkasıydı. Vaq, Şerifin Bürosu'na yakla şırken şarkı da kesildi. Pencereler birinden süzülen sönük ı şık olmasaydı hapishanenin terkedilmi ş oldu ğunu sanırdınız. Verandadaki salıncaklı sandalyeye konmu ş olan korkulu ğa Herk Avery'nin i şlemeli yeleklerinden biri giydirilmi ş, gö ğsüne de teneke bir yıldız takılmı ştı. Kapıda nöbetçi yoktu. Mejis'te en çok nefret edilen üç del ikanlının içerde hapis olduklarını gösteren bir tek i şaret de. Ve şimdi vaguero'nun kula ğına hafif bir gitar sesi geliyordu. Gitar sesini birdenbire kâ ğıt fi şeklerin takırtısı bastırdı. Vaq omzunun üzerinden baktı ve gölge gibi bir siluetin el salla dı ğını gördü. Vaquero ba şını eğdi ve o da el sallayarak kar şılık verdi. Sonra katırı atlar için kullanılan dire ğe ba ğladı. Roland'la arkada şlarının artık çok gerilerde kalmı ş olan bir yaz günü kendilerini şerife tanıtmak için geldikleri zaman atlarını ba ğladıkları dire ğe. Kapı açıldı. Zaten kimse kilitlemek zahmetine girme mişti. Dave Hollis belki de üç yüzüncü defa "Kaptan Mills, Seni Köpek" parçasın ın giri şini çalmaya çalı şıyordu. Şerif Avery kar şısında yazı masasının iskemlesini arkaya do ğru eğmiş, oturuyordu. Ellerini göbe ğinin üzerinde kavu şturmu ştu. Odada lambanın hafif turuncu ı şı ğı titre şiyordu. Cuthbert Allgood, "Buna devam et, Yardımcı Dave," d edi. "O zaman idama gerek kalmaz." Delikanlı hücrelerden birinin kapısında du ruyordu. Elleriyle parmaklı ğı kavramı ştı. "Biz nasıl olsa kendimizi öldürece ğiz. Sırf kendimizi bundan korumak için." Şerif, "Kes sesini, kurtçuk," diye söylendi. Dört pi rzola yedi ği bir yemekten sonra yarı uyukluyor ve kom şu Baronluk'ta oturan erkek karde şine bu kahramanca günü nasıl anlataca ğını dü şünüyordu. (Karde şinin pek güzel karısını da.) Alçakgönüllü bir tavırla konu şacaktı. Ama yine de karde şiyle yengesine ba şrolü kendisinin oynadı ğını ima edecekti. O olmadı ğı takdirde bu üç genç padrones'in... Cuthbert, Dave'e, "Lütfen sen şarkı söyleme," dedi. "Sen şarkı söylemezsen Arthur Eld'i bile öldürdü ğümü itiraf ederim." Alain, Bert'in solundaki ranzasında ba ğdaş kurmu ş oturuyordu. Roland ise ranzasına uzanmı ştı. Ellerini ba şının altında kavu şturmu ş, yana bakıyordu. Aynı anda kapının mandalı şakırdadı ve delikanlı hemen do ğrulup oturdu. Sanki deminden beri bunu bekliyormu ş gibi. Dave, "Bridger geldi sanırım," diyerek gitarı memnu n bir tavırla bir kenara bıraktı. Bu görevden nefret ediyor, nöbeti devretme k için sabırsızlanıyordu. En kötüsü de Heath'in şakalarıydı. Yarın ba şlarına geleceklere ra ğmen şaka yapabilmesi. Şerif, "Bence onlardan biri," diye mırıldandı. Büyük Tabut Avcıları'nı kastediyordu. Ama gelen bu ikisinden biri de ğildi. Kendisine çok büyük gelen bir serape'ye sarınmı ş bir vaguero'ydu. (Kovboy ayaklarını vurarak içeri girer ve kapıyı arkasından kapatırken serape'nin uçları yerde sürün üyordu.) Yabancı şapkasını da gözlerine kadar indirmi şti. Herk Avery, vaquero'yu birinin yaptı ğı kovboy korkulu ğa benzetti. Şerif gülümsemeye ba şlayarak, "Hey, yabancı..." dedi. Birinin onlara şaka yaptı ğını dü şünüyordu. Ve Herk Avery herkes gibi şaka kaldırırdı. Özellikle dört pirzola ve da ğ gibi patates püresi yedikten sonra. "Nasılsın? Đstedi ğin ne..." Kovboy kapıyı kapatırken kullandı ğı elini serape'sinin içine sokmu ştu. Elini çıkardı ğı zaman bir tabancayı beceriksizce tuttu ğunu gördüler. Ve üç mahkûm silahı hemen tanıdılar. Avery yabancıya bakakaldı. Yüzündeki gülümseme a ğır a ğır silindi. Şerif birbirine kenetledi ği ellerini açtı. Masasına dayadı ğı ayaklarını yere indirdi. "Yava ş ol, ahbap..." dedi. " Şu i şi bir konu şalım." Vaq mahsus kalınla ştırdı ğı bo ğuk bir sesle, "Duvardaki çengelden anahtarları al," diye emretti. "Ve hücrelerin kapılarını aç." Avery, "Bunu pek yapamam," diyerek yazı masasının e n alt çekmecesini aya ğıyla açtı. Çekmede sabahki baskından kalan birkaç silah vardı. "Bilmiyorum elindeki o tabanca dolu mu? Ama senin gibi bir da ğ köpe ği..."

Page 279: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Yabancı tabancayla masaya ni şan alarak teti ği çekti. Küçük odada ses kulakları sağır edecek gibiydi. Ama Roland, kapı kapalı oldu ğu için yine bir havai fi şeği atıldı ğını sanacaklarını umuyordu. Bazılar^ dan daha büyük , bazılarından da daha küçük bir fi şek. Sonra kendi kendine, aferin, kızım, dedi. Aferin. A ma dikkatli ol! Sue, tanrılar adına lütfen dikkatli ol. Şimdi üç arkada ş bir sıra halinde hücre kapılarının önünde duruyorl ardı. Gözleri irile şmiş, dudakları gerilmi şti. Kur şun şerifin açılır kapanır yazı masasının kö şesine gelerek büyükçe bir tahta parçasını kopardı. Avery bir çı ğlık attı. Đskemlesini tekrar arkaya do ğru eğerken yere yuvarlandı. Aya ğı çekmenin tokma ğına takılı kalmı ştı. Çekme fırlayarak ters döndü. Üç eski ate şli silah tahta zeminde kaydı. Cuthbert, "Susan dikkat et!" diye ba ğırdı. Sonra da, "Yapma, Dave!" dedi. Avery emekliye ayrıldı ğı zaman Mejis Şerifi olmayı uman Dave Hollis, Büyük Tabut Avcıları'nın uyandırdı ğı korku de ğil, görev duygusuyla hareket etti. (Bazen karısı Judy'e, o şi şkonun hayal bile edemeyece ği kadar iyi bir şerif olaca ğını söylerdi.) Delikanlıların yakalanmaları konusunda c iddi ku şkuları oldu ğunu unuttu. Onların yaptıkları ya da yapmadıkları şeyler konusundaki şüphelerini de. Bu anda bütün dü şündüğü üç delikanlının Baronluk'un mahkûmları olduklarıy dı. Ve onların ellerinden alınmalarına da izin vermeyecekt i. Giysileri fazla büyük olan kovboya do ğru atıldı. Tabancayı onun elinden kapmak niyetindeydi. Gerekirse takdirde yabancıyı vuracakt ı da. Susan şerifin yazı masasının kö şesinde ortaya çıkmı ş olan sapsarı taze tahtaya bakakalmı ştı. Şaşkınlıktan her şeyi unutmu ştu. Parma ğını bir oynatı şında bu kadar zarar vermek! Sonra Cuthbert'in çaresizce hay kırı şı ona ne durumda oldu ğunu hatırlattı. Duvarın önüne büzülerek Dave'in fazla büyük serape' ye do ğru yaptı ğı saldırıdan kurtuldu. Sonra dü şünmeden tekrar teti ği çekti. Yine müthi ş bir patlama oldu. Ve Susan'dan sadece iki ya ş büyük olan genç adam... Dave Hollis geriye do ğru fırladı. Göğsünde takılı olan yıldızın iki ucu arasında, gömle ğinde duman tüten bir delik belirdi. Gözleri olanlara inanamıyormu ş gibi irile şmişti. Uzattı ğı elinde siyah kurdelesi gerilmi ş monoklü vardı. Bir aya ğını gitara çarparak yere devirdi. Gitardan Dave'in hemen hemen çalmaya çalı ştı ğı parça kadar ahenkli bir ses çıktı. Susan, "Dave," diye fısıldadı. "Ah, Dave. Çok üzgün üm... Ben ne yaptım!" Dave bir defa kalkmaya çalı ştıysa da, sonra yüzükoyun yere kapaklandı. Göğsündeki delik küçüktü ama kur şunun sırtından çıktı ğı ver kocaman ve korkunçtu. Kapkara, kırmızı ve kuma ştaki deli ğin yanık kenarları... Sanki Susan, genç adamı vurmamı ş, kızgın bir şi şi gö ğsüne sokmu ştu. Silahla vurmak daha merhametli ve uygarca sayılıyordu. Ama hiç de öyle olmadı ğı besbelliydi. Susan, "Dave," diye fısıldadı. "Dave, ben..." Roland, "Susan, dikkat et!" diye haykırdı. Bunun nedeni Avery'di. Şerif elleriyle dizlerinin üzerinde sürünerek kızın baldırlarını kavradı ve hızla çekti. Susan yere otu rurken di şleri takırdadı. Şimdi Avery'le yüz yüzeydi. Kurba ğa gözlü, iri suratı gözenekli, nefesi sarımsak kokan, bir deli ğe benzeyen a ğzıyla şerifin suratı kızın tam kar şısındaydı. Avery, "Tanrılar! Sen bir kızsın," diye fısıldayara k Susan'a do ğru uzandı. Ama kız tekrar Roland'ın tabancasının teti ğini çekti. Serape'sinin önü yanarken tavanda bir delik açıldı. A şağıya sıva tozları ya ğdı. Avery kocaman ellerini kızın boynuna dolayarak onun soluk almasını engelle di. Roland kızın adını haykırıp duruyordu. Sesi çok uzaklardan geliyormu ş gibiydi. Susan'ın bir tek şansı vardı. Belki. Babası kızın kafasının içinde, bir şans yeterlidir, Sue, dedi. Sana gereken bir tek şans, yavrum. Susan ba şparmağının yanıyla horozu itti. Namluyu Şerif Herk Avery'nin çenesinin altından sarkan et yı ğınına dayadı. Ve teti ğe çekti. Ortalık berbat oldu. Avery'nin kafası Susan'ın kuca ğına du ştu. Çi ğ rosto kadar ıslak. ve a ğırdı. Kız, gitgide artan sıcaklı ğı hissediyor, gözucuyla sarı alevleri görebiliyordu .

Page 280: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Roland, "Masanın üstünde!" diye haykırdı. Hücresini n kapısını öyle bir güçle çeki ştirdi ki, çerçevesinin içinde zangırdadı. "Susan, s ürahi! Babanın adına!" Kız, Avery'nin kafasını yuvarlayarak kuca ğından attı. Aya ğa kalkıp sendeleye sendeleye masaya gitti. Serape'sinin önü yanıyor, y anık kokusu burnuna geliyordu. Kafasının derinliklerinde bir yerde alac akaranlı ğın basmasını beklerken saçlarını ba ğlayacak zaman buldu ğu için şükrediyordu. Sürahi hemen hemen doluydu ama içindeki su de ğildi. Susan'ın burnuna graf'ın ekşi-tatlı kokusu geldi. Đçkiyi üzerine döktü. Sıvı alevlere çarparken bir hı şırtı duyuldu. Kız serape'yi çıkardı. O pek büyük so mbrero'yu da. Onları yere attı, sonra tekrar Dave'e baktı. Birlikte büyüdü ğü o delikanlıya. Hatta belki de o eski günlerin birinde onu Hookey'nin kapısının ar kasında öpmü ştü. "Susan!" Roland'ın tela şlı ve sert sesiydi bu. "Anahtarlar! Çabuk ol!" Susan duvardaki çengelden anahtar destesini kaptı. Önce Roland'ın hücresine gitti. Desteyi körcesine parmaklı ğın arasından uzattı. Etrafa bo ğucu bir barut, yanmı ş yün ve kan kokusu yayılmı ştı. Kızın her soluk alı şında midesi büzülüyordu. Roland uygun anahtarı buldu. Parmaklıkların arasınd an uzanıp kilide soktu. Bir dakika sonra hücreden çıkmı ş, a ğlamaya ba şlayan kızı kucaklıyordu. Ondan bir dakika sonra da Cuthbert'le Alain hücrelerinden çık tılar. Alain de Susan'ı kucakladı. "Sen bir meleksin!" "Hayır, de ğilim." Susan daha da şiddetle a ğlamaya ba şladı. Tabancayı pis bir nesneymi ş gibi Roland'a uzattı. Silaha bir daha dokunmak ist emiyordu. "Küçükken onunla beraber oynardık. Đyi çocuklardandı o. Kızların örgülerini çekmez, zorbalı ğa kalkı şmazdı. Büyüdü ğü zaman da iyi bir delikanlı oldu. Ve ben şimdi onun hayatını sona erdirdim. Karısına onun öldü ğünü kim söyleyecek?" Roland ona tekrar sarılarak bir an kızı öyle tuttu. "Sen yapman gerekeni yerine getirdin. O ölmeseydi, biz ölecektik. Bunu bilmiyor musun? " Kız delikanlının gö ğsüne dayadı ğı ba şını salladı. "Avery... ona pek aldırmıyorum. Ama Dave..." Roland, "Haydi," dedi. "Biri patlamaların silah ses i oldu ğunu anlayabilir. O havai fi şeklerini patlatan Sheemie miydi?" Susan ba şını salladı. "Evet. Size giysi getirdim. Şapkalar ve serape'ler." Susan hızla kapıya gitti. Kanadı açarak tela şla iki yana bir göz attı. Sonra koyula şmaya ba şlayan karanlıklara karı ştı. Cuthbert yanık serape'yi alarak Dave'in üzerine ört tü. " Şansın yokmu ş, dostum. Sen iki ate ş arasında kaldın, öyle de ğil mi? Aslında kötü bir insan sayılmazdın sanırım." Susan geri döndü. Capi'nin eyerine ba ğlanmı ş olan dengi yüklenmi şti. Sheemie kendisine bir şey söylenmesine gerek kalmadan di ğer görevi yapmaya gitmi şti. Susan, handa çalı şan bu çocuk yarım akıllıysa, diye dü şündü. Dörtte ya da sekizde bir akılla dola şan insanları biliyorum. Alain, "Bunları nerden buldun?" diye sordu. "Yolcuların Dinlenme Yeri'nden. Ama bu i şi ben de ğil, Sheemie yaptı." Susan şapkaları uzattı. "Haydi! Çabuk olun!" Cuthbert ba şlıkları alarak da ğıttı. Roland'la Alain serape'lere sanılmı şlardı bile. Şapkaları giyerek kenarlarını yüzlerine do ğru çektiler. Artık Baronluk'taki herhangi bir uçurum vaq'ına benziyorl ardı. Verandaya çıkarlarken Alain, "Nereye gidiyoruz?" di ye sordu. Soka ğın bu ucu hâlâ boş ve karanlıktı. Silah sesleri dikkat çekmemi şti. Susan, "Önce Hookey'ye," dedi. "Atlarınız orada." Birbirlerine sokularak dört ki şilik bir grup halinde yoldan indiler. Capi orada değildi. Sheemie katırı alıp götürmü ştü. Susan'ın kalbi şiddetle çarpıyordu. Alnında ter tanecikleri belirdi ğinin farkındaydı. Ama yine de ü şüyordu. Yaptı ğı cinayet sayılırdı, belki de sayılmazdı. Ama J ak şam iki ya şama son vermi şti. Bir çizgiyi a şmıştı ve tekrar di ğer arafa geçmesi artık imkânsızdı. Susan bunu Roland için yapmı ştı. A şkı için. Ba şka türlü davranmayaca ğını bilmek bir dereceye kadar onu teselli ediyordu. Birlikte mutlu olun! Hainler! Alçaklar! Ahlaksızlar ! Katiller! Seni kan ve küllerle lanetliyorum! Susan, Roland'ın elini tuttu. Çocuk onun parmakları nı sıkınca o da aynı biçimde kar şılık verdi. Ba şını kaldırarak Şeytan Ayı'na baktı Ayın rengi o pis kızılımsı

Page 281: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

turuncudan gümü şe dönü şmüştü. Susan, zavallı hevesli Dave Hollis'e ni şan alarak teti ği çekti ğim zaman, diye dü şündü. A şkımın kar şılı ğını en de ğerli bir şeyle ödedim. Ruhumla, Roland şimdi beni terkederse halamın laneti yerine gelir. Ç ünkü geride sadece küller kalır. 9. Hasat Grup bir tek sönük gaz lambasının yandı ğı ahıra girdi ği zaman bölmelerden birinden bir gölge dı şarı süzüldü. Đki tabancasını da beline takmı ş olan Roland hemen onları çekti. Sheemie ona kararsızca gülümsed i. Bir elinde bir üzengi vardı. Sonra tebessümü yayıldı, gözleri mutlulukla parlayarak onlara do ğru koştu. Roland silahlarını yerlerine sokup çocu ğu kucaklamaya hazırlandı. Ama Sheemie onun yanından ko şarak geçti ve Cuthbert'in boynuna atıldı. Cuthbert, "Yava ş, yava ş," dedi. Komik bir biçimde sendeleyerek geriledi, s onra da Sheemie tuttu ğu gibi ayaklarını yerden kesti. "Ben yere mi devire ceksin, oğlum?" Sheemie, "O sizi kurtardı!" diye ba ğırdı. "Kurtaraca ğını biliyordum! Gerçekten! Susan çok iyi bir kız!" Dönüp Roland'ın yanında dur ana kıza baktı. Susan'ın rengi hâlâ uçuktu ama kendini toplamı ş gibiydi. Sheemie, Bert'i tam alnının ortasından öptü. Bert yine, "Yava ş," dedi. "Neden bu?" "Çünkü seni çok seviyorum, iyi kalpli Arthur Heath! Benim hayatı mı kurtardın!" Cuthbert mahcup mahcup güldü. " Şey, belki öyle yapmı şımdır. (Zaten büyük olan ödünç sombrero'su şimdi kafasında komik bir şekilde yana kaymı ştı.) "Ama hemen yola çıkmazsak, hayatını kısa bir süre için kurtarm ı ş sayılırım." Sheemie, "Bütün atlar eyerlendi," dedi. "Susan bana böyle yapmamı söyledi. Ben de yaptım. Bu üzengiyi Bay Richard Stockworth'un at ına taktım mı tamam. Di ğeri iyice eskimi şti." Alain üzengiyi aldı. "Bu i şi daha sonra yaparız." Üzengiyi bir yana bırakarak Roland'a döndü. "Nereye gidece ğiz?" Roland ilk i ş Thorin Mozolesi'ne gitmeyi dü şünüyordu. Bu sözler Sheemie'nin hemen deh şete kapılmasına neden oldu. "Kemik tarlasına mı? Üstelik Şeytan Ayı'nın on dördünde?" Çocuk ba şını öyle şiddetle salladı ki, sombrero'su çıktı, saçları sa ğa sola uçu ştu. "Oradakiler ölü, sai Dearborn. Şeytan Ayı sırasında onları kızdırırsan, mezarlarınd an kalkıp yürümeye başlarlar." Susan, "Oraya gitmemiz iyi olmaz," dedi. "Kentli ka dınlar ellerinde çiçeklerle Deniz Kıyısı'ndan mezara kadar bir sıra olu şturacaklar. Mozeleye de dolu şacaklar. Olive kendini toparlayabilirse ba şlarında olacak. Ama halamla Coral'ın törene katılacakları kesin. Ve herhalde o hanımlarla kar şıla şmak istemeyiz." Roland, "Pekâlâ," diye cevap verdi. "Atlara binip g idelim. Bu konuyu dü şün, Susan. Sen de öyle, Sheemie. Hiç olmazsa şafak zamanına kadar saklanabilece ğimiz bir yere ihtiyacımız var. Ve oraya bir saatten daha kısa bir sürede eri şmeliyiz. Büyük Yol'un yakınında bir yer gerekli. Hambry'den herhangi bir yönde olabilir. Kuzeybatı dı şında." Alain, "Neden kuzeybatı?" diye sordu. "Çünkü şimdi oraya gidiyoruz. Yapılması gereken bir i şimiz var... Ve onlara bunu başardı ğımızı gösterece ğiz. Özellikle de Eldred Jonas'a. Onun oyunun sona erdi ğini ö ğrenmesini istiyorum. Artık şato oyunu yok. Gerçek silah şorlar burada. Bakalım onlarla ba şa çıkmak mümkün mü?" Bir saat sonra Roland'ın ka-tet'i petrol alanına er i şti. Ay a ğaçların tepelerinden iyice yükselmi şti. Grup güvende olmak için Büyük Yol'a paralel bir çizgi üzerinde ilerliyordu. Ama bo ş yere ihtiyatlı davranmı şlardı. Yolda bir tek atlı bile görmediler. Ne bu yöne, ne de aksi tarafa giden birini. Susan, sanki.bu yıl Hasat Bayramı ertelendi, diye dü şündü... Sonra aklına kırmızı elli korkuluklar gelince titredi. Yarın gece Roland'ın e llerini kırmızıya boyayacaklardı. Yakalandı ğımız takdirde öyle de yapacaklar. Sadece ona de ğil. Hepimize. Sheemie'ye de."

Page 282: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Atları (ve arkalarından huysuzca ama çevik adımlarl a ko şan Caprichoso'yu da) alanın güneydo ğusundaki çoktan i şe yaramaz hale gelmi ş olan tulumbaya bağladılar. Sonra da çalı şan kulelilere do ğru gittiler. Arada sırada fısılda şıyorlardı. Roland buna gerek olmadı ğını sanıyordu. Ama burada fısılda şmak insana normal geliyordu. Roland için Citgo meza rlıktan daha da korkunçtu. Şeytan Ayı'nın on dördünde ölülerin mezarlarından ka lktıklarını sanmıyordu. Ama burada esi görülmemi ş bazı cesetler vardı. Ayı şı ğında acayip gözüken ve pistonları sert adımlarla yürüyen ayakla ra benzeyen, cırtlak sesler çıkaran paslı zombiler. Roland di ğerlerini çalı şan kuyuların bulundu ğu tarata götürdü. Üzerinde, SERT BAŞLI ĞIN NE ÂLEMDE yazılı bir tabelanın yanından geçtiler . Bir di ğerinde ise, BĐZ PETROL ÜRETĐYOR, GÜVENLĐĞĐ RAFĐNE EDĐYORUZ deniliyordu. Bir kulenin dibinde durdular; o kadar gürültülü çalı şıyordu ki, Roland sesini duyurabilmek için bağırmak zorunda kaldı. "Sheemie, bana o büyük havai fi şeklerden birkaç tane ver!" Çocuk Susan'ın eyer çantasından bir cep dolusu hava i fi şeği almı ştı. Đki tanesini Roland'a uzattı. Genç silah şor, Bert'i kolundan tutarak öne do ğru çekti. Kulenin etrafını paslı tellerle çevirerek bi r kare olu şturmu şlardı. Çite tırmanmaya çalı şırlarken yatay teller eski kemikler gibi çatırdayar ak koptu. Delikanlılar hareketli gölgelerin arasında birbirle rine baktılar. Hem eğlenmi şler, hem de sinirleri gerilmi şti. Susan, Roland'ın kolunu yakalayarak sarstı. "Dikkat li ol!" Kuyunun makinelerinden yükselen vupma vumpa vumpa sesleri a rasında sözlerini duyurabilmek için ba ğırmak zorunda kalmı ştı. Delikanlı onun korkmadı ğını anladı. Sadece heyecanlı ve tetikteydi. Roland gülerek onu kendine çekti. Kulak memesini öp tü. "Ko şmaya hazır ol," diye fısıldadı. "Bu i şi do ğru dürüst yapabilirsek, burada Citgo'da yeni bir 'k andil' olacak. Koskocaman, cehenneme yakı şa" bir şey." Cuthbert'le birlikte paslı petrol kulesinin en a şağıdaki payandasının altından geçtiler. Roland makinelerin yanında durdu, kulak t ırmalayan gürültü yüzünden suratını buru şturdu. Bunun yıllar önce parçalanmamı ş olması şaşılacak bir şey, diye dü şündü. Makinelerin ço ğu paslı görünen blokların içlerine yerle ştirilmi şti. Ama döner milin ya ğla parladı ğı görülüyordu. Herhalde ya ğı otomatik püskürtücüler sa ğlamaktaydı. Roland kuyuya bu kadar yakın oldu ğu için burnuna petrol kokusu geliyordu. Bu ona petrol alan ının di ğer tarafında belli bir tempoyla yanan gazı hatırlattı. Cuthbert, "Devler yelleniyor!" diye ba ğırdı. "Ne?" "Buradaki kokunun... Neyse, bo şver. Bu i şi ba şarabileceksek hemen yapalım!.. Başarabilir miyiz?" Roland bunu bilmiyordu. Soluk, paslı bir ye şile boyanmı ş maden ba şlıkların altında inleyen makinelere do ğru gitti. Bert de biraz istemeye istemeye onu izledi. Đki arkada ş kötü kokan ve kavurucu sıcak, kısa bir geçide kayd ılar. Böylece hemen hemen iskelenin altına gelmi ş oldular. Đlerde pistonun ucundaki mil düzgünce dönüyor ve cilalı yanlarından ya ğlı gözya şları akıyordu. Bunun yakınında kavisli bir boru vardı. Roland, herhalde petrol ta ştı ğı zaman buna doluyor, diye dü şündü. Borunun a ğzından arada sırada ham petrol damlıyordu. Altında, damladı ğı yerde kara bir gölcük olmu ştu. Roland bunu i şaret etti. Cuthbert de, "Tamam," dermi ş gibi ba şını salladı. Burada ba ğırmanın bir yararı olmayacaktı. Dünya homurtular ve çı ğlıkların yankılandı ğı gürültülü bir yere dönü şmüştü. Roland, Cuthbert'i ensesinden kavrayarak arkada şının kula ğını dudaklarına yakla ştırdı. Di ğer eliyle de büyük bir havai fi şeğini onun gözlerine do ğru tuttu. "Bunu tutu ştur ve kaç," dedi. "Ben fi şeği tutaca ğım. Sana mümkün oldu ğu kadar fazla zaman vermeye çalı şaca ğım. Bu sadece senin de ğil, benim için de gerekli. Makineden geçmek için yolun açık olmasını istiyorum . Anlıyor musun?" Kafası Roland'ın a ğzına yakın olan Cuthbert ba şını salladı. Sonra arkada şıyla aynı biçimde konu şabilmek için onun ba şını çevirdi. "Ya havada yeteri kadar gaz varsa? Ben kibriti çaktı ğım zaman ne olur?" Roland gerileyerek ellerini, "Ben nerden bileyim?" der gibi açtı Cuthbert güldü ve hapishaneden ayrılmadan önce Avery'nin masasın d an aldı ğı kükürtlü kibrit

Page 283: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

kutusunu çıkardı. Ka şlarını kaldırarak Roland'a hazır olup olmadı ğını sordu. Genç silah şor da, "Evet," der gibi ba şını salladı. Sert bir rüzgâr esiyordu. Ama iskelenin altında, et raflarındaki makineler rüzgârı kesiyordu. Bu nedenle kibritin alevi dümdüz çıkıyordu Roland büyük havai fi şeğini uzatırken gözlerinin önünde ona acı veren bir h ayal belirdi: Annesinin hayali. Gabrielle havai fi şeklerinden nasıl da nefret ederdi. Her zaman o ğlunun bu yüzden bir gözünü ya da parma ğını kaybetmesinden korkardı. Cuthbert gö ğsüne, kalbinin üzerine vurdu. Sonra da evrensel, " Şansımız açık olsun" i şaretini yaptı. Yani avucunu öptü. Kibrit alevini ha vai fi şeğin fünyesine tuttu. Fünye çıtırdamaya ba şladı. Bert döndü, sanki üzeri örtülü bir makineye çarpmı ş gibi yaptı. Roland, i şte Bert böyle bir çocuk, diye dü şündü. Dara ğacında bile şaka yapar. Bert sonra oraya girmek için yararlandık ları kısa geçi şten ko şarak uzakla ştı. Roland yuvarlak havai fi şeğini cesaret edebildi ği kadar elinde tuttu. Sonra da onu ta şıma borusunun içine attı. Dönerken yüzünü buru şturdu. Bert'i endi şelendiren şeyin ba şlarına gelmesinden korkuyordu. Yani havadaki gazın patlamasından. Ama öyle bir şey olmadı. Roland kısa geçitten ko şarak dı şarı çıktı. Cuthbert'in hemen kopuk tel örgünün dı şında durdu ğunu gördü. Arkada şına, "Kaç, budala, kaç!" dermi ş gibi iki elini birden salladı. Ve sonra arkasında sanki bütün dünya havaya uçtu. Bir devin ge ğirmesini andıran bo ğuk bir gürültü koptu. Roland'ın kulak zarları sanki içeri çöktü. Bir güç solu ğunu bo ğazından çekip aldı. Ayaklarının altında topraklar kabardı. Bir teknenin altında kabarıp yuv arlanan dalgalar gibi. Đri, sıcak bir el sırtının tam ortasına dayanarak onu it ti. Roland böylece bir adım koştu ğunu sandı. Ya da iki adım. Ardından o güç kendisini kaldırdı ğı gibi tel örgüye do ğru fırlattı. Cuthbert artık orada ayakta durmuyordu . Sırtüstü devrilmi ş, Roland'ın arkasındaki bir şeye bakıyordu. Đrile şmiş gözlerinde şaşkın bir ifade var. Ağzı bir karı ş açık kalmı ştı. Roland bütün bunları çok iyi görebiliyordu, çün kü Citgo artık gündüz gibi aydınlanmı ştı. Grup kendi Hasat Ate şi'ni yakmı ştı, sanki. Bir gece önce. Ve ate ş kentlilerin hiçbir zaman ba şaramayacakları kadar parlaktı. Roland dizlerinin üzerinde Cuthbert'in yattı ğı yere do ğru kaydı. Onu bir kolunun altına sıkı ştırdı. Arkasından müthi ş bir kükreme geldi. Maden parçaları etraflarına ya ğmaya ba şladı. Đki çocuk aya ğa kalkarak di ğerlerinin bulundu ğu tarafa do ğru ko ştular. Alain, Susan'la Sheemie'nin önüne geçmi ş, onları korumaya çalı şıyordu. Roland omzunun üzerinden arkaya çabucak bir göz att ı. Đskelenin yansı uçmu ştu. Geri kalanı siyahımsı kırmızıydı. Kızgın bir nal gi bi. Ortadan sarı, parlak bir meşale kırk be ş metre kadar gökyüzüne yükseliyordu. Bir ba şlangıçtı bu. Roland kentliler gelmeye ba şlamadan daha kaç kuyuyu tutu şturabileceklerini bilmiyordu. Ama tehlike ne olursa olsun, mümkün oldu ğu kadar fazla yangın çıkarmaya kararlıydı. Dara ğacı Kayası'ndaki tankerleri uçurmak i şin yarısıydı. Farson'un kayna ğı kurutulmalıydı. Di ğer ta şıma borularına da havai fi şekleri atılmasına hiç gerek yoktu aslında. Petrol alanının altında kuyuları birbirine ba ğlayan boruların olu şturdukları bir ağ vardı. Bunların ço ğuna eski, çürümü ş contalarından do ğal gaz sızmı ştı. Roland'la Cuthbert di ğerlerinin yanına eri ştikleri sırada yeni bir patlama oldu. Ve tutu şturdukları kuyunun sa ğındaki iskeleden yeni bir alev kulesi yükseldi. Bir dakika sonra üçüncü bir kuyu bir ejderha gibi k ükreyerek patladı. Bu kuyu ilk iki iskeleden altmı ş metre kadar ötedeydi. Demir iskeleler gömüldükleri beton sütunlardan çürümü ş etlerden çekilen di şler fırladı ve göz kama ştırıcı, mavi sarı alevlerin üzerinde yükseldiler. Belki yir mi metreye kadar yükseldikten sonra yanlamasına dönüp yere çarptılar. Etrafa kıvı lcımlar saçıldı. Bir ba şkası daha. Biri daha. Ve biri daha. Beş genç bir kö şede duruyorlardı. Đyice sersemlemi şlerdi. Gözlerini ı şıktan korumak için ellerini kaldırmı şlardı. Şimdi petrol alanı bir do ğumgünü pastası gibi ı şıl ı şıldı. Onlara do ğru müthi ş bir sıcaklık yakıyordu. Alain, "Tanrılar bize acısın," diye mırıldandı. Roland, orada daha fazla kalırlarsa mısır taneleri gibi patlayıvere. çeklerini anladı. Ayrıca atları da dü şünmeleri gerekiyordu. Hayvanlar patlamaların ana

Page 284: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

merkezinden uzaktaydılar. Ama bu merkezin hep aynı yerde kalaca ğını kimse garanti edemezdi. Çalı şan iki kuyu alevler içinde kalmı şlardı bile. Atlar dehşete kapılacaklardı. Kahretsin! Kendisi bile deh şet duyuyordu! Roland, "Gelin!" diye haykırdı. Dalgalanan sarımsı turuncu ı şıkta atlarına do ğru ko ştular. Jonas önce gürültünün kafasının içinde oldu ğunu sandı. Patlamaların sevi şmelerinin bir parçası oldu ğunu. Sevi şmek? Evet. Sevi şmek mi, haydi oradan! E şekler ne kadar hesap yapabilirlerse onlar da öyle sevi şiyorlardı. Ama yine de bir şeydi. Ah, evet, gerçekten. Jonas daha önce de ate şli kadınlarla kar şıla şmıştı. Ama Coral'a kadar içinde ahenkli, güçlü bir yankı uyandıran bir kadınla bera ber olmamı ştı. Birlikteyken sanki birer kedi ya da gelinci ğe dönü şüyorlardı. Tıslıyor, birbirlerini pençeliyorlardı. Bazen Jonas'a kendisini kızgın ya ğda kavuruyorlarmı ş gibi geliyordu. O ak şam Atçılar Derne ği'nin toplantısı yapılmı ştı. Son günlerde bu örgüt Farson'un Adamları Derne ği'ne dönü şmüştü. Jonas adamlara son geli şmeleri açıklamı ş, onların budalaca sorularını yanıtlamı ştı. Ertesi gün ne yapacaklarını iyice ö ğrenmelerini sa ğlamı ştı. Ondan sonra gidip Rhea'ya bakmı ştı. Cadıyı Kimba Rimer'in eski dairesine yerle ştirmi şlerdi. Kadın Jonas'ın kendisine baktı ğını farketmemi şti bile. Rimer'in yüksek tavanlı, duvarları kitapla rla dolu raflarla kaplı çalı şma odasında, Rimer'in demir a ğacından yapılmı ş yazı masasının ba şında ve Rimer'in koltu ğunda oturuyordu. Acuze oraya hiç uymuyordu. Büyücün ün Gökkuşağı yazı masasının üzerindeydi. Rhea ellerini onun üz erinde sa ğa sola dola ştırıyor, usulca, hızlı hızlı bir şeyler fısıldıyordu. Ama küre kapkaranlıktı. Jonas kapıyı cadının üstüne kilitledikten sonra Cor al'a gitti. Kadın onu ertesi günkü görü şmenin yapılması dü şünülen salonda bekliyordu. Bu bölükte birçok yatak odası vardı. Ama Coral onu ölmü ş olan a ğabeysinin odasına götürdü. Jonas bunun bir rastlantı olmadı ğını dü şündü, ikisi Hart Thorin'in hiçbir zaman metresiyle payla şamayacağı üzeri sayvanlı karyolaya yerle ştiler. Sevi şmeleri yine her zamanki gibi vah şice oldu. Tam sona yakla şırlarken ilk petrol kuyusu patladı. Jonas, ne kadın, diye dü şündü. Bu kahrolasıca dünyada onun gibi bir tek... Sonra birbiri ardından iki patlama daha duyuldu. Co ral duraklayarak, bo ğuk bir sesle, "Citgo," dedi. Jonas, "Evet," diye homurdandı. Đki dakika sonra Thorin'in küçücük balkonuna do ğru gidiyordu. Arkasına bir şey giymemi şti. Onun gibi çıplak olan Coral da bir adım arkasın daydı. Jonas balkonunun kapısını açarken kadın, "Neden şimdi?" diye ba ğırdı. "Ben daha..." Jonas ona aldırmadı. Kuzeydo ğuya do ğru olan topraklar karanlıktı. Ayın ı şıkları yaldızlıyordu buraları... Tabii petrol alanının dı şında. Orada sarı parlak bir ı şık vardı. Silah şor bakarken daha parlakla şarak yayılmaya ba şladı. Aradaki kilometrelerce uzaklı ğa ra ğmen birbirini izleyen patlamaların gümbürtüsü orada n bile duyuluyordu. Jonas'ın kafasının içi garip bir biçimde karardı sa nki. Zaten Dearborn denilen o piç müthi ş bir sezgi sonucu onun kim ve ne oldu ğunu anladı ğından beri bu duygudan kurtulamıyordu. Arzulu Coral'la beraber ol mak bu duyguyu biraz hafifletmi şti. Ama şimdi be ş dakika önce iyi Adam'ın petrol rezervi olan yerdek i karmakarı şık alevlere bakarken aynı şeyi hissetmeye ba şlıyordu. Bu öylesine güçlüydü ki, tüm gücünü kesiyordu. Bazen eti bıraka n ama kemiklerde saklanarak vücudu hiçbir zaman terketmeyen bataklık humması gi bi bir şeydi. Dearborn, Jonas'a, "Sen batıdasın," demi şti. "Senin gibiler hiçbir zaman batıdan ayrılamazlar." Bu do ğruydu tabii. Bu gerçe ğin kendisine açıklanması için Will Dearborn gibi bir şebeğe ihtiyacı yoktu... Ama piç bu sözleri söylemi şti ve Jonas'ın kafasının bir yeri hiç durmadan bunu dü şünüyordu. Lanet olasıca Will Dearborn! Neredeydi şimdi? O ve çok terbiyeli arkada şı? Avery'nin caaöozo'sunda mı? Jonas hiç sanmıyordu.

Page 285: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Yeni patlamalar gecenin sessizli ğini yardı. A şağıda, sabah erken de cinayetler yüzünden ko şuşup ba ğrı şan insanlar şimdi de ko şuşup ba ğrı şıyorlardı. Coral alçak sesle, "Bu Hasat Bayramı'nda atılan gel miş geçmi ş havai fi şeklerinin en büyü ğü," dedi. Jonas cevap veremeden yatak odasının kapısına şiddetle vurulmaya ba şlandı. Bir saniye sonra kapı açıldı ve Clay Reynolds odada gür ültülü adımlar atarak ilerledi. Aya ğında kot pantolon vardı, ama o kadar. Saçları karma karı şıktı, gözlerinde çılgınca bir ifade belirmi şti. "Kentten kötü bir haber geldi, Eldred," dedi. "Dear born ve Đç-Dünya'dan gelen di ğer iki piç..." Birbiri ardından üç patlama daha oldu. Alev alev ya nan Citgo petrol alanından kırmızımsı turuncu dev bir ate ş topu karanlık gökyüzüne do ğru a ğır a ğır yükseldi. Reynolds balkona çıkıp Jonas'la Coral'ın arasında durdu. Onların çıplak olduklarına aldırmıyordu. Ate ş topu ortadan kayboluncaya kadar irile şmiş gözlerle onu şaşkın şaşkın seyretti. Ate ş topu da piçler gibi kayboldu. Jonas yine gücünü ke sen o sıkıntının kendisini kontrol altına almaya çalı ştı ğını hissetti. Sonra, "O piçler nasıl kaçmı şlar?" diye sordu. "Bunu biliyor musun? Ya Avery?" "Avery ölmü ş, yanındaki yardımcısı da öyle. Onları di ğer yardımcı bulmu ş. Todd Bridger... Eldred, orada neler oluyor? Ne oldu?" Coral, "Ah, bu sizin çocukların i şi," dedi. "Kendi Hasat e ğlencelerine başlamaları uzun sürmedi. Öyle de ğil mi?" Jonas kendi kendine, ne kadar cesurlar, diye sordu. Bu yerinde bir soruydu. Belki de önemli olan tek soru. Ba şlarına açacakları dertler bu kadar mıydı, yoksa daha yeni mi ba şlıyorlardı? Jonas yine buradan çıkıp gitmek istedi. Deniz Kıyıs ı'ndan, Hambry'den, Mejis'ten. Birdenbire her şeyden çok buradan kilometrelerce, tekerleklerce, fersahlarca ötede olmayı istedi. Tepesinin arkasınd an fırlamı ştı ve şimdi geri dönmek için çok geçti. Kendini müthi ş savunmasız hissediyordu. "Clay." "Evet, Eldred?" Ama silah şorun gözleri ve kafası hâlâ Citgo'daki yangındaydı, Reynolds'u omuzlarından tutarak kendine do ğru çevirdi. Birdenbire kafasının hızla çalı şmaya ba şladı ğını hissederek sevindi. Zihni önemli noktaları ve ayrıntıları inceliyordu. Kadere boyun e ğmesine neden olacak o kara duygu hafiflemi ş ve kaybolmu ştu. Jonas, "Burada kaç ki şi var?" diye sordu. Reynolds ka şlarını çatarak dü şündü. "Otuz be ş. Belki." "Ne kadarı silahlı?" "Tabancalı mı?" "Hayır, Kaçında üflenince bezelye atan oyuncak var diye soruyorum, kahrolasıca ahmak!" "Belki..." Reynolds ka şlarını daha da çatarak alt duda ğını çeki ştirdi. "Herhalde on ikisi. Anlayaca ğın silahları i şe yarayacak gibi olanlar." "Atçılar Derne ği'nin önemli üyelerinin hepsi de hâlâ burada mı?" "Öyle sanıyorum." "Lengyll'le Renfrew'yu bul. Hiç olmazsa onları uyan dırmak zorunda kalmayacaksın. Hepsi de yataklarından fırladılar sanırım. Ço ğu a şağıda olmalılar." Jonas başparmağıyla a şağıdaki avluyu i şaret etti. "Renfrew'ya bir öncü grubu olu şturmasını söyle. Silahlı adamlar seçsin. Sekiz ya d a on adam iyi olurdu. Ama beşe de razıyım. Đhtiyar kadının arabasına buradaki en güçlü ve sa ğlam midilliyi koşsunlar. O ya şlı köpek Miguel'e söyle, seçti ği midilli burasıyla Dara ğacı Kayası'nın arasında bir yerde ölürse, hayalarını ke sip kulak tıkacı olarak kullanırım." Coral Thorin havlar gibi güldü. Reynolds ona bir göz attı. Ba şını çevirirken kadına tekrar baktı. Sonra kendini zorlayarak Jonas'a döndü. Ak saçlı adam, "Roy nerde?" diye sordu. Reynolds tavana do ğru baktı. "Üçüncü katta. Küçük bir hizmetçi kızla b eraber." Jonas, "Onu bir tekmede dı şarı at," dedi. "Ya şlı cadıyı yola çıkmaya hazırlamak onun görevi."

Page 286: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

"Gidiyor muyuz?" "Mümkün oldu ğu kadar çabuk. Önce sen ve ben, Renfrew'nun idamlar ıyla birlikte. Arkamızda Lengyll. Adamların geri kalanıyla. Hash R enfrew'nun bizden yana olmasını sa ğla, Clay. O adam tabansızın teki." "Uçurumdaki atlar ne olacak?" "Bo şver o lanet olasıca atları." Citgo'da bir patlama d aha oldu. Yine bir ate ş topu gökyüzüne do ğru yükseldi. Jonas gökyüzüne do ğru yükselen kara duman bulutlarını görmüyor, petrolün kokusunu duymuyordu. Do ğudan batıya do ğru esen rüzgâr ikisini de kentten öteye do ğru sürüklüyordu. "Ama..." "Dedi ğimi yap." Jonas artık nelerin önemli oldu ğunu biliyor ve onları sıraya koyuyordu. En önemsiz olanlar atlardı. Farson hemen hemen her yerde at bulabilirdi. Oysa Dara ğacı Kayası'ndaki tankerler şimdi her zamankinden daha da önemliydiler. Çünkü petrol kayna ğı mahvolmu ştu. Tankerlere bir şey olursa Büyük Tabut Avcıları evlerine dönme fikrini unutabilirler di. Ama hepsinin en önemlisi Farson'un Büyücünün Gökku şağı'na ait olan küçük oyunca ğıydı. Yerine bir yenisinin geçirilemeyece ği tek şey oydu. Belki küre kırılacaktı. Ama George Latigo'nun elinde kini şindi, Eldred Jonas'ın de ğil. Ak saçlı adam Reynolds'a, "Haydi," dedi. "Depape, L engyll'in adamlarıyla birlikte pe şimizden gelecek. Sen benimle berabersin. Haydi. Her şeyi hazırla." Coral, "Ya ben?" diye sordu. Jonas uzanarak kadını kendine çekti. "Hiç seni unut ur muyum, sevgilim." Coral ba şını salladı ve gözlerini onlara dikmi ş olan Clay Reynolds'a aldırmadan Jonas'a sokuldu. "Evet. Ben de seni unutmam." Grup atların sırtında Citgo'dan kaçarlarken kulakla rı çınlıyordu. Üstleri başları biraz yanmı ştı ama hiçbirine bir şey olmamı ştı. Cuthbert, Sheemie'yi arkasına almı ştı. Caprichoso uzun ipinin ucunda onların pe şinden ko şuyordu. Gidecekleri yeri onlara Susan söyledi. Ve çözümleri n ço ğu gibi hepsi de bunun ne kadar apaçık ve basit oldu ğunu dü şündüler. Yani birinin aklına geldikten sonra... Böylece Hasat Bayramı'ndan önceki gece Has at Sabahı'na dönü ştükten kısa bir süre sonra Kötü Çayırlı'daki kulübeye geldiler. Susanla Roland'ın birkaç defa bulu ştukları yere. Cuthbert'le Alain battaniyelerini yere serdiler. So nra da üzerine oturarak Şerifin Bürosu'ndan aldıkları silahları incelemeye b aşladılar, Cubert'in sapanını da buldular. Alain, "Bunlar büyük çaplı silahlar, Roland," dedi. Tek gözünü kapamı ş, di ğeriyle namlunun içine bakıyordu. "Onlardan yararlan abiliriz sanırım. Tabii fazla yukarıya ya da yana ate ş etmezlerse." Cuthbert hevesle, "Ke şke o çiftçinin makineli tüfe ği bizde olsaydı," dedi. Roland hatırlattı. "Cort'un öyle bir silah hakkında neler söylemeyece ğini biliyorsun, de ğil mi?" Cuthbert kahkahalarla gülmeye ba şladı. Alain de öyle. Susan, "Cort kim?" diye sordu. Alain, "Çok sert bir adam," dedi. "Eldred Jonas ken disinin de öyle oldu ğunu sanıyor. O bizim ö ğretmenimizdi." Roland bir iki saat uyumalarını önerdi. Gün çetin o lacaktı. Delikanlı bunun son günleri de olabilece ğini söylemedi. Çünkü buna gerek yoktu. "Alain dinliyor musun?" Delikanlı Roland'ın kulaklarından ya da dikkat dere cesinden söz etmedi ğini biliyordu. Ba şını salladı. "Bir şey duyuyor musun?" "Henüz duymuyorum." "Devam et." "Edece ğim tabii... Ama söz veremem. 'Dokunu ş'un ne zaman canlanaca ğı belli olmaz." "Sen çabalarını sürdür." Sheemie kö şeye en iyi dostunun yakınına iki battaniye sermi şti. Roland... Ve o da Alain... Ya sen kimsin iyi kalpli Arthur Heath? Sen gerçekten kimsin?" "Adım Cuthbert." Elini uzattı. "Cuthbert Allgood. M erhaba, nasılsınız? Nasılsınız? Ve yine nasılsınız?" Sheemie uzatılan eli sıkarken kıkır kıkır güldü. Bu beklenmedik ne şe dolu ses hepsinin gülümsemesine neden oldu. Roland tebessüm ederken canı yandı. Aynaya

Page 287: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

baksaydım, diye dü şündü. Herhalde hatırı sayılır bir yanık görürdüm. B unun nedeni kuyu parlarken ona fazla yakın olmam. Sheemie hâlâ gülüyordu. "Kiu-bert. Vay vay vay! Kiu -bert. Ne acayip ad. Bo şuna sen de böyle komik de ğilsin. Kiu-bert. Ah, hah hah hah! Đşte bu harika! Gerçekten!" Cuthbert gülerek ba şını salladı. "Roland, şimdi onu öldürebilir miyim? Tabii artık ona ihtiyacımız yoksa." Roland, "Bir süre daha kalsın," dedi. Sonra da Susa n'a döndü. Artık gülümsemiyordu. "Benimle biraz yürür müsün, Sue? Se ninle konu şmak istiyorum." Kız ba şını kaldırıp ona baktı. Yüzünden dü şüncelerini anlamaya çalı şıyordu. Roland'a elini uzattı. Delikanlı da bu eli tuttu. B irlikte ayı şı ğına çıktılar. Ayın ı şıkları altında Susan kalbinin korkuyla doldu ğunu hissetti. Đki genç tatlı bir kokusu olan otların arasında sess izce yürüdüler. Đnekler ve atlar bu otları lezzetli buluyorlardı. Ama sonra bi tki midelerinde geni şliyordu. Hayvanların önce karınları şi şiyor, sonra da ölüyorlardı. Otlar iyice uzundu. Roland'ın boyundan en a şağı otuz santim daha uzun. Ve yazınki kadar da yeşildiler. Çocuklar bazen Kötü Çayırlar'da kayboluyor ve ölüyorlardı. Ama Susan, Roland'la buraya gelmekten hiçbir zaman kork mamıştı. Hatta gökyüzünde yollarını bulmalarına yardım edecek i şaretler olmadı ğı zaman bile. Delikanlının yön duygusu inanılmayacak kadar kusursuzdu. Roland sonunda, "Susan," dedi. "Tabancalar konusund a sözümü dinlemedin." Kız gülümseyerek ona baktı. Biraz e ğlenmi ş, biraz da öfkelenmi şti. "Yani şu anda hücrende olmak mı istiyorsun? Senin ve arkada şlarının?" "Hayır. Tabii ki istemiyorum." Roland, Susan'ı kend ine çekerek öptü. Geri çekildi ği zaman ikisinin de nefesleri kesilmi şti. Delikanlı kızı kolundan tutarak gözlerinin içine baktı. "Ama bu sözümü dinl emelisin" Susan onun bakı şlarına kar şılık verdi ama bir şey söylemedi. Roland, "Biliyorsun," dedi. "Sana ne söyleyece ğimi biliyorsun." "Evet. Belki." "Öyleyse söyle. Bunu benim de ğil senin söylemen daha iyi." "Sen ve arkada şların giderken ben kulübede kalaca ğım. Ben ve Sheemie." Roland ba şını salladı. "Bunu yapar mısın?" Susan, Roland'ın tabancasının, serape'nin altına so ktu ğu elinde tutarken silahın ona ne kadar yabancı ve kötü geldi ğini dü şündü. Dave'in gö ğsüne ate ş etti ği zaman geriye do ğru uçan genç adamın irile şmiş gözlerinde beliren hayreti hatırladı. Şerif Avery'yi vurmaya çalı ştı ğı sırada giysilerini tutu şturmasını da. Oysa Avery tam kar şısındaydı. Delikanlıların Susan'ın kullanaca ğı gibi bir silahları yoktu. Tabii Roland'ın silahlarından biri ni alabilirdi... Ama tabancayı do ğru dürüst kullanamıyordu... Daha da önemlisi kullan mak istemiyordu. Ayrıca Sheemie'yi de dü şünmesi gerekiyordu. Evet, en iyisi ayak altında dola şmaması olacaktı. Roland sabırla bekliyordu. Susan ba şını salladı. "Sheemie'yle seni bekleyece ğim. Söz veriyorum." Roland rahatlayarak gülümsedi. " Şimdi sen de bana aynı dürüstlükle kar şılık ver, Roland." "E ğer mümkünse." Susan ba şını kaldırarak aya baktı. Gördü ğü o u ğursuz surat yüzünden titredi. Tekrar Roland'a döndü. "Bana geri dönme şansın ne kadar?" Delikanlı bunu çok dikkatle dü şündü. Kızı hâlâ kollarında tutuyordu. Sonunda, " Şansımız Jonas'ın sandı ğından daha fazla," dedi. "Kötü Çayırlar'ın sınırınd a bekleyecek ve onun geli şini kolaylıkla görebilece ğiz." "Evet. Gördü ğüm o at sürüleri..." Roland, "Belki de atlarla gelmez," diye cevap verdi . Jonas'ın kafasından geçenleri iyi tahmin edip edemedi ğini dü şünüyordu. "Ama adamları at sürüsü olmadan da gelseler yine gürültü edecekler. E ğe, kalabalıklarsa onları görebilece ğiz de. Otların arasında bir yol açacaklar. Saçların ayrıldı ğı yer gibi." Susan ba şını salladı. Kötü Çayırlar'dan biri geçerken otları n böyle ayrılmasını birçok kez görmü ştü. "Ya seni arıyorlarsa, Roland? Ya Jonas öncüler yoll arsa?"

Page 288: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

"Bu zahmete girece ğini sanmıyorum." Delikanlı omzunu silkti "E ğer böyle bir şey yaparsa adamlarını öldürürüz. Mümkünse sessizce. Bi zi öldürmek için e ğittiler. Biz de bu i şi yapaca ğız." Susan ellerini çevirdi ve bu sefer de o delikanlını n kollarını sıkıca tuttu. Hem sabırsızlanıyor, hem de korkuyormu ş gibi bir hali vardı. "Ama sen benim soruma cevap vermedin. Bana geri dönme şansın ne kadar?" Roland yine dü şündü. Sonunda da, "Elli elli," dedi. Kız yüzüne tokat yemi ş gibi gözlerini yumdu. Derin bir soluk aldı. Verirk en gözlerini.açtı. "Kötü... Ama belki de sandı ğım kadar kötü de ğil. Geri dönmezsen, Sheemie'yle ben daha önce söyledi ğin gibi batıya mı gidece ğiz?" "Evet. Gilead'a. Orada güvende olacak ve saygı göre ceksin, sevgilim. Ne olursa olsun...Tankerlerin patlamadı ğını farkedersen hemen gitmelisin. Bu özellikle çok önemli. Bunu biliyorsun, öyle de ğil mi?" "Aileni uyarmam için. Ka-tet'ini." Roland ba şını salladı. "Onları uyarırım, bu bakımdan hiç endi şen olmasın. Sheemie'nin güvende olmasını da sa ğlarım. Bu noktaya kadar sadece benim yaptıklarım de ğil, Sheemie sayesinde de geldik." Roland, Sheemie'ye kızın tahmin etti ğinden daha fazla güveniyordu. Kendisi, Bert ve Alain öldükleri takdirde Susan'ın dengesini koru masını Sheemie sa ğlayacak, kızın devam etmesi için bir neden sayılacaktı. Susan, "Ne zaman gideceksin?" diye sordu. "Sevi şecek zamanımız var mı?" Delikanlı, "Zamanımız var," dedi. "Ama bunu dü şünmesek daha iyi olur. Zaten senden ayrılmak bana çok zor gelecek. Tabii gerçekt en istiyorsan..." Bakı şları kıza "Evet," demesi için yarı yalvarıyordu, Susan, "Kulübeye geri dönüp biraz uyuyalım," diyere k Roland'ın elini tuttu. Bir an ona çocu ğuna hamile oldu ğunu söylemek istedi. Bu sözler dilinin ucuna kadar geldi. Ama son anda kendini tuttu. Roland'ın dü şünmesi gereken çok şey vardı. Onlara bir de bunu eklememeliydi... ve böyle mutlu bir müjdeyi o çirkin ayın altında vermek istemiyordu. O mutlaka u ğursuzluk getirirdi. Yollarının üzerinde yaylanarak biraraya gelen yükse k otların arasından yürüdüler. Kulübenin önünde Roland kızı kendine çev irerek elleriyle onun yüzüne kavradı. Ve Susan'ı tekrar usulca öptü. "Seni sonsuza kadar sevece ğim, Susan," dedi. "Ne tür fırtınalar çıkarsa çıksın ." Kız gülümsedi. Delikanlı elleriyle yanaklarını yuka rıya do ğru sıkı ştırdı ğı için gözlerinden birer damla ya ş döküldü. Roland'ı tekrar öptü. Sonra içeri girdile r. Ay ufka do ğru alçalmaya ba şladı ğı sırada sekiz atlı üzerinde HUZUR ĐÇĐNDE GĐRĐN yazılı kemerin altından geçti. Jonas'la Reynolds ön deydi. Arkalarından Rhea'nın siyah arabası geliyordu. Arabayı bütün gece ve erte si gün de ö ğleye kadar yola devam edecek gibi gözüken bir midilli çekiyordu. Jo nas bir arabacı almak istemi ş, ama Rhea buna yana şmamıştı. Kovboya, " Şimdiye kadar anla şamadı ğım hiçbir hayvanla kar şıla şmadım," demi şti. "Onlarla insanlardan çok daha iyi anla şabiliyorum." Cadı dizginleri kuca ğına gev şekçe bırakmı ştı. Midilli onlara gerek kalmadan hızla ko şuyordu. Gerideki be şli grup Mash Renfrew, Quint ve çiftçinin en iyi üç vaguero'sundan olu şuyordu. Coral da Jonas'la birlikte gelmek istemi şti. Ama ak saçlı adam, "Biz öldürülürsek sen yine de eski hayatını sürdürebilir sin," demi şti. "Seni bize bağlayan hiçbir şey yok." Coral, "Sen olmazsan hayatımı sürdürmek için bir ne den de kalmaz," diye cevap vermi şti. "Ah, bırak bu okul çocuklarından beklenecek sözleri . Sana yakı şmıyor. Karar verirsen, yoldan yalpalayarak a şağıya inmek için türlü neden bulabilirsin. Her şey yolunda giderse, ki gidece ğini sanıyorum, sen de yine benimle olmak istersen başarı müjdesini alır almaz kentten ayrıl. Buranın bat ısında, Vi Castis Da ğı'nda Ritzy kasabası var. Bulabildi ğin en hızlı ata bin. Bizden günler önce Ritzy'e varırsın. Yalm2 bir kadını kabul edecek, namuslu in sanların kaldıkları bir han bul... Tabii e ğer Ritzy'de öyle bir yer varsa. Biz tankerlerle ora ya eri şti ğimiz zaman bize katılır, sa ğıma geçersin. Anladın mı?"

Page 289: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Anlamı ştı tabii. Coral Thorin gibi bir kadın binde bir bul unurdu. Đblis kadar kurnazdı. Đblisin en be ğendi ği gözdesi gibi de sevi şiyordu. Her şey Jonas'ın söyledi ği kadar kolay olabilseydi. Silah şor atını yava şlatarak siyah araba yanına gelinceye kadar bekledi. Rhea küreyi kesesinden çıkarıp kuca ğına koymu ştu. Kovboy, "Bir şeyler görebiliyor musun?" diye sordu. Kürenin derinliklerinde çakan o koyu pembe kıvılcımı hem tekrar görmeyi umuyor, hem de bundan korkuyordu. "Hayır. Ama küre gerekti ği zaman konu şacak. Bundan emin olabilirsin." "O halde sen ne i şe yarıyorsun, ihtiyar kadın?" Rhea, Jonas'a küstahça baktı. "Bunu zamanı gelince anlarsın." Kovboy cadının bakı şlarında biraz da korku oldu ğunu farkederek sevindi. Jonas atını mahmuzlayarak tekrar kısa sıranın ba şına geçti. En ufak bir sorun çıkar çıkmaz küreyi Rhea'dan almaya karar vermi şti. Aslında pembe küre o bağımlılık yapan garip etkisini göstermeye ba şlamı ştı bile. Gördü ğü o bir tek pembe kıvılcımı fazla dü şünüyordu. Jonas kendi kendine, saçma, dedi. Beni ilgilendiren önümüzdeki çarpı şma. Bu i ş sona erer ermez eskisi gibi olaca ğım. Böylesi iyi olacaktı... e ğer olabilirse... ...ama açıkçası bundan ku şkulanmaya ba şlamı ştı. Renfrew şimdi Clay'in yanında gidiyordu. Jonas atını ikisini n ara4 sına soktu. Sakat baca ğı çok kötü sancıyordu. Bu da yine iyiye i şaret de ğildi. Jonas, Renfrew'ya, "Lengyll?" diye sordu . "Güzel bir grup olu şturuyor. Sen Fran Lengyll konusunda hiç endi şelenme. Otuz adamı var." "Otuz mu? Tanrıların a şkına! Ben kırk ki şi istedim! En az kırk ki şi!" Renfrew açık renkli gözleriyle Jonas'ı süzdü. Sonr a giderek sertle şen rüzgâr yüzüne çarptı ğı için suratını buru şturdu. E şarbını yukarı çekerek a ğzıyla burnunu kapattı. Arkadan gelen vaq'lar bunu çoktan ppmşlardı. "O üç çocuktan ne kadar korkuyorsun, Jonas?" "Ben onlardan ikimiz için korkuyorum. Çünkü onların kim olduklarını ve neler yapabileceklerini bilemeyecek kadar aptalsın!" Jona s kendi e şarbını da yukarı çekti. Sonra daha mantıklı bir tavırla konu şmaya calı ştı. Böylesi daha iyiydi. Bu ta şralı ahmaklara daha bir süre ihtiyacı vardı. Tabii cam küreyi Latigo'ya verdikten sonra durum de ği şebilirdi. «Ama belki de o çocuklarla kar şıla şmayacağız bile." Renfrew ba şını salladı. "Herhalde şimdi buradan kırk be ş kilometre uzakla şmışlardır. Atlarını mümkün oldu ğu kadar hızla sürerek batıya do ğru gidiyorlardır. Hapishaneden nasıl kaçtıklarını ö ğrenebilmek için bir altın verirdim." Jonas, bunun ne önemi var, salak, diye dü şündüyse de sesini çıkarmadı. "Lengyll'in adamlarına gelince... Bulabildi ği en sert çocukları getirecek. Çarpı şma olursa o otuz adam altmı ş ki şiymi şler gibi sava şacaklar." Jonas bir an Clay'le göz göze geldi. Reynolds'un ba kı şlarında, "Buna ancak gördü ğüm zaman inanırım," der gibi bir ifade vardı. Jonas her zamanki gibi, i şte Reynolds'u bu yüzden Roy Depape'e tercih ediyorum, diye dü şündü. "Onlardan kaçı silahlı?" "Tabanca mı soruyorsun? Belki de yarısı. Bizden anc ak bir saat gerideler." " Đyi." Hiç olmazsa arkaları güvendeydi. Jonas bununla yetinmeye Çalı şacaktı. O lanetlilerin lanetlisi küreden kurtulmak için de sa bırsızlanıyordu. Ama kalbinden daha derinlerde bir yerden yarı deli, sinsice bir ses, ah, öyle mi, dedi. Demek sabırsızlanıyorsun... Jonas, bu ses kesilinceye kadar onu duymazlıktan ge ldi. Yarım saat sonra grup yoldan uçuruma saptı. Birkaç kilometre ötede Kötü Ç ayırlar rüzgârda gümü ş bir deniz gibi dalgalanıyordu. Jonas'la yanındakiler uçurumda ilerledikleri sırada Roland, Cuberth ve Alain atlarına biniyorlardı. Susan'la Sheemie kulübenin k apısında el ele duruyor ve ciddi ciddi onlara bakıyorlardı. Roland, "Susan," dedi. "Tankerleri uçurdu ğumuz zaman çıkan gürültüyü duyacaksın. Dumanın kokusunu da alacaksın. Rüzgâr ters yönden b ile esse bence burnuna o koku gelecek. Bundan bir saat kadar sonra tekrar dumanla r çıkacak. Đşte." Đşaret etti. "Kanyonun a ğzına yerle ştirdi ğimiz çalılar tutu ştu ğu için çıkan dumanlar."

Page 290: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

"Peki ya bütün bunlar olmazsa?" "O zaman batıya gidersiniz. Ama bütün bunları görec eksin, Sue. Buna yemin ediyorum." Susan öne çıkarak ellerini delikanlının baca ğına koydu ve ba şım kaldırıp batmak üzere olan ayın ı şı ğında Roland'a baktı. Çocuk e ğildi ve elini kızın ba şının arkasına hafifçe koyarak onu dudaklarından öptü. Susan gerilerken, "Yolunda güvenle git," dedi. Sheemie de birdenbire ekledi. "Evet. Üçünüz de cesa ret ve sadakatle davranın." O da öne çıkarak mahcup mahcup Cuthbert'in botuna dok undu. Cuthbert e ğilip Sheemie'nin elini tuttu. Bu eli sıkarak, "Susa n'ı koru, o ğlum," dedi. Sheemie ciddi ciddi ba şını salladı. "Öyle yapaca ğım." Roland, "Haydi, gelin," dedi. Susan'ın ciddi yüzüne tekrar baktı ğı takdirde ağlayaca ğını sanıyordu. "Haydi, artık gidelim." Üç arkada ş kulübeden a ğır a ğır uzakla ştılar. Otlar arkalarında birle şerek onların görünmelerini engellemeden önce Roland son bir defa arkasına baktı. "Seni seviyorum, Sue." Kız gülümsedi. Tebessümü çok tatlıydı. "Ku ş ve ayı ve tav şan ve balık." Roland onu bir dahaki sefere büyücünün cam küresini n içinde görecekti. Roland ve arkada şlarının Kötü Çayırlar'ın batısında gördükleri ıssız yerin ha şin bir güzelli ği vardı. Rüzgâr, ta şlı çölden kumları tabaka tabaka kaldırıyor, ayı şı ğı da onları yarı şan hayaletlere dönü ştürüyordu Bazen iki tekerlek kadar uzakta olan Dara ğacı Kayası ve ondan da hemen iki tekerlek ötede ola n Eyebolt Kanyonu'nun a ğzı gözüküyordu. Bazen de tozlar ikisini birden gözl erden saklıyorlardı. Arkalarında yüksek otlar şarkıyla iç çeki şi arası sesler çıkarıyordu. Roland, "Çocuklar", kendinizi nasıl hissediyorsunuz ?" diye sordu. "Her şey yolunda mı?" Đki delikanlı da ba şlarını salladılar. "Evet." "Bence çok fazla ate ş edilecek." Cuthbert, "Babalarımızın yüzlerini hatırlayaca ğız," dedi. Roland dalgınlıkla, "Evet," diye mırıldandı. "Onlar ı çok iyi hatırlayaca ğız." Atın üzerinde gerindi. "Rüzgâr bizden yana, onlarda n de ğil. Bu da iyi bir şey. Onların geldiklerini duyaca ğız. Grubun büyüklü ğünü tahmin etmeliyiz. Tamam mı?" Đki arkada şı tekrar ba şlarını salladılar. "Jonas hâlâ kendine güveniyorsa o zaman yakında gel ir. Küçük bir grupla. Alelacele ne kadar silahlı adam toplayabilmi şse. Ve tabii cam küre de onda. Bu durumda onları pusuya dü şürüp öldürece ğiz ve Büyücünün Gökku şağı'nı alaca ğız." Alain'le Cuthbert sessizce atlarının sırtında oturu yor ve Roland'ı dinliyorlardı. Rüzgâr birdenbire şiddetlendi. Roland şapkasının uçmaması için bir eliyle tuttu. "E ğer ba şına yeni dertler açmamızdan korkuyorsa o zaman daha sonra gelir. Daha büyük bir grupla. E ğer böyle olursa geçip gitmelerine izin veririz... Sonra rüzgâr dostlu ğunu sürdürür ve aynı yönden eserse o zaman Jonas'la adamlarının pe şine dü şeriz." Cuthbert gülümsemeye ba şladı. "Ah, Roland, baban seninle çok gururlanırdı! Henüz on dört ya şındasın ama şeytan kadar kurnazsın." Roland ciddi ciddi, "Gelecek ayın do ğuşunda on be şinde olaca ğım," dedi. "Bu planı uygularsak sürücüleri öldürmemiz gerekebilir. Benim i şaretimi bekleyin. Tamam mı?" Alain, "Onların grubundanmı ş gibi Dara ğacı Kayası'na mı gidece ğiz?" diye sordu. Kavrama bakımından her zaman Cuthbert'ten bir iki a dım gerideydi. Ama Roland için bu önemli de ğildi. Bazen güvenirlilik çabukluktan daha iyiydi. " Öyle mi?" "Durum öyle gerektirirse, evet." Alain hatırlattı. "Pembe küre Jonas ve adamlarınday sa onun bir yele vermemesi için dua et." Roland duda ğını ısırarak, Alain'in kafası bazen çok hızlı çalı şıyor diye düşündü. Gerçekten de bu kötü ihtimal aklına Bert'ten daha önce gelmi şti... Roland'dan da öyle. "Bu sabah çok şeyi almamız gerekiyor. Ama bu i şde elimize geçen kozlara göre oynayaca ğız."

Page 291: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Üç arkada ş atlarından inerek çayırın sınırında oturdular. Pek konu şmuyorlardı. Roland çölde birbirlerini kovalayan gümü ş toz bulutlarını seyrediyor ve Susan'ı düşünüyordu. Kızla evlendiklerini ve Gilead'ın güneyin de bir çiftlikte yaşayacaklarını hayal ediyordu. Artık o sırada Farson yenilmi ş olacaktı. Dünyanın garip bir biçimde gerilemesi tersine dönec ekti. (Roland'ın çocuksu yanı John Farson'un sonu gelir gelmez her şeyin düzelece ğine inanıyordu.) Tabii onun silah şorluk günleri de sona erecekti. Kalçalarının üzerin deki silahları ta şıma hakkını elde edeli daha bir yıl bile olmamı ştı. Steven Deschain büyük tabancalarını ona teslim etmeye karar verdi ğinden beri. Ama delikanlı daha şimdiden onlardan bıkmı ştı. Susan'ın öpücükleri kalbini yumu şatmı ş, ba şka tür bir hayat sürme olasılı ğını güçlendirmi şti. Belki bu daha iyi bir ya şam olacaktı. Bir evi ve çocukları olaca ğı ve... Alain, "Geliyorlar," dedi ve Roland da daldı ğı hayallerden uyandı. Genç silah şor avucunda Aceleci'nin dizginleri, aya ğa kalktı. Cuthbert de aya ğa fırlamı ştı. Sinirlerinin gerildi ği belliydi. "Büyük bir grup mu, yoksa küçük mü? Sen... bunu biliyor musun?" Alain güneybatıya do ğru dönmü ş, avuçlarını açarak ellerini ileriye do ğru uzatmı ştı. Roland, onun omzunun üzerinden Eski Yıldız'ın u fkun a şağısına kaymak üzere oldu ğunu gördü. Öyleyse şafa ğa sadece bir saat kalmı ştı. Alain, "Henüz bir şey söyleyemeyece ğim," dedi. "Hiç olmazsa kürenin..." "Hayır. Sus, Roland! Dinlenmeme izin ver!" Roland'la Cuthbert orada durup Alain'e endi şeyle bakmaya ba şladılar. Aynı zamanda kulak kesilmi şlerdi. Rüzgârın yardımıyla atların nal seslerini, tekerleklerin gıcırtısını ya da adamların konu şmalarını duymaya çalı şıyorlardı. Dakikalar uzadıkça uzadı. Rüzgâr Eski Yıldız gözden kayboldu ğu ve şafak da yakla ştı ğı halde kesilece ğine büsbütün şiddetlendi. Roland, Cuthbert'e baktı. Delikanlı sapanını çıkarmı ş sinirli sinirli lasti ğiyle oynuyordu. Tek omzunu silkti. Alain birdenbire, "Bu küçük bir grup," dedi. " Đkinizden biriniz onları okunabiliyor musunuz?" Đki delikanlı da ba şlarını, "Hayır," der gibi salladılar. "On ki şiden fazla de ğiller. Belki de altı ki şiler." Roland, "Tanrılar!" diye mırıldanarak yumru ğunu gökyüzüne do ğru salladı. Bunu yapmamak elinde de ğildi. "Ya küre?" "Ona dokunamıyorum..." Alain uykudaymı ş gibi konu şuyordu. "Ama küre yanlarında. Siz de öyle dü şünmüyor musunuz?" Evet! Roland da öyle dü şünüyordu. Yanlarında küre olan altı ya da sekiz ki şilik bir grup. Harikaydı bu! Genç silah şor, "Hazır olun, çocuklar," dedi. "Onları avlayaca ğız." Jonas'ın grubu uçurumdan hızla inerek Kötü Çayırlar 'a ula ştı. Sonbahar semasında rehber yıldızlar ı şıl ı şıl parlıyorlardı. Renfrew onların hepsini tanıyordu . Đkizler diye tanımladı ğı yıldızların arasındaki uzaklı ğı ölçmek için bir aleti de vardı. Hemen hemen yirmi dakikada bir grubu durd urarak bu aleti kullanıyordu. Jonas ya şlı kovboyun onları yüksek otların arasından do ğruca Dara ğacı Kayası'na götürebilece ğinden emindi. Kötü Çayırlar'a girdikten bir saat kadar sonra Quin t atını sürerek ak saçlı adamın yanına gitti. " Şu ihtiyar kadın, sai. Seni görmek istiyor. Çok önemliymi ş." Jonas, "Öyle mi?" diye sordu. "Evet." Quint sesini alçalttı. "Kuca ğındaki cam top ı şıl ı şıl!" "Ya, öyle mi? Dinle, Quint. Sen şu eski dostlarımla birlikte kal. Ben gidip ne oldu ğunu ö ğreneyim." Jonas durup siyah araba yanına gelinceye kadar bekledi. Rhea ba şını ona do ğru kaldırdı. Silah şor biran cadının pembe ı şı ğın aydınlattı ğı yüzünün bir genç kızınkine benzedi ğini dü şündü. Rhea, "Ah," dedi. "Demek buradasın, koca o ğlan? Hemen kaça ğından emindim." Gıdaklar gibi güldü. Yüzünde ek şi bir ifade belirirken Jonas onu yine oldu ğu gibi gördü. Kuca ğındaki şey canını emip onu kurutmu ştu. Silah şor sonra ba şını eğerek cam küreye baktı... Ve kendini kaybetti. O pem be ı şı ğın kafasındaki en derin geçitlere ve bo şluklara yayıldı ğını hissetti. Bu yerleri o zamana kadar

Page 292: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

görülmemi ş bir biçimde aydınlatıyordu. Coral bile o i ğrenç ili şkileri sırasında onu böylesine etkileyememi şti. Cadı yarı güler, yarı ninni söyler gibi, "Ho şuna gitti, de ğil mi?" diye sordu. "Evet, tabii ya! Bu herkesin ho şuna gider. Küre pek güzel, sihirli bir şey. Ama sen şimdi ne görüyorsun, sai Jonas?" Kovboy bir eliyle eyer ka şına tutunarak e ğildi. Uzun saçları a şağıya do ğru sarktı. Jonas kürenin derinliklerine baktı. Önce o nefis pembeli ği gördü. Sonra bu perde aralanmaya ba şladı. Şimdi etrafı yüksek otlarla çevrili bir kulübeyi görüyordu. Ancak bir münzevinin sevebilece ği bir yerdi burası. Boyaları dökülmeye ba şlamı ş olanı kapı yine de parlak kırmızıydı. Kapı açıktı, önündeki ta ş düzlükte bir kız oturuyordu, Ellerini kuca ğına bırakmı ş, battaniyeleri ayaklarının dibine dü şmüştü. Açık bıraktı ğı saçları omuzlarını ok şuyordu. Bu... Jonas, "Vay vay vay..." diye fısıldadı. Artık eyerd en öyle e ğilmi şti ki, sirkte atın sırtında numara yapan bir cambaza benzemi şti. Sanki gözleri de kaybolmu ştu. Şimdi bunların yerinde pembe ı şıklı gözçukurları var gibiydi. Rhea sevinçle gıdakladı. "Evet. Bu Thorin'in kavu şamadı ğı metresi! Dearborn'un sevgilisi!" Gıdaklaması birdenbire kesildi. "Ermot' umu öldüren o genç piçin dostu! Ve o çocuk bunun bedelini ödeyecek! Evet, öd eyecek ya! Đyice bak, sai Jonas! Yakından bak!" Silah şor da öyle yaptı. Artık her şey çok belirgindi. Jonas, bunu daha önce anlamalıydım, diye dü şündü. Bu kızın halasının korktu ğu her şey aslında doğruydu. Rhea da durumu biliyordu. Ama bu cadı kızın Đç-Dünya'dan gelen çocuklardan biriyle ili şkisi oldu ğunu neden kimseye söylemedi? Bunu bilemiyorum. Ama Susan, Will Dearborn'la sevi şmekten ba şka şeyler de yaptı. Onun kaçmasına yardım etti. O ve arkada şlarının. Hatta belki de a şkı u ğruna o iki kanun adamını da öldürdü. Kürenin içindeki şekil yüzer gibi yakla ştı. Cama bakmak Jonas'ın ba şının biraz dönmesine neden oldu. Ama ho ş bir duyguydu bu. Kızın pasında kulübe vardı. Đçersini iyice kısılmı ş bir lamba hafifçe aydınlatıyordu. Jonas önce kö şede birinin uydu ğunu sandı. Đkinci defa bakınca kö şedekinin bir post yı ğını oldu ğuna karar verdi. Rhea, "O çocukları görüyor musun?" diye sordu. Sesi sanki çok uzaklarda bir yerden geliyordu. "Onları görüyor musun, sai?" Jonas, "Hayır," dedi. Kendi sesi de yine o uzaktaki yerden geliyormu ş gibiydi. Gözleri sanki küreye yapı şmıştı. Camın saçtı ğı ı şı ğın beyninin gitgide derinliklerine sızarak her tarafı kavurdu ğunu hissediyordu. Ho ş bir duyguydu bu. Soğuk bir gecede sıcak bir ate şin önünde oturmak gibi bir şey. "Kız yalnız. Sanki bir şeyi bekliyor." "Evet." Rhea ellerini kürenin yukarsında dola ştırdı. Tozunu alıyormu ş gibi sert hareketlerle. Ve pembe ı şık kayboldu. Jonas alçak sesle ba ğırarak itiraz etti. Ama bunun bir yararı olmadı. Küre yine kapkara kesi ldi. Jonas ellerini uzatarak cadıya kürenin tekrar aydınlanmasını sa ğlamasını söylemek istedi. Hatta gerekirse ya şlı kadına yalvaracaktı da. Son anda bütün irade güc ünü kullanarak kendini tuttu. Bunun ödülü de aklının yava ş yava ş ba şına gelmesi oldu. O zaman Rhea'nın hareketlerinin Pinch ve Jilly oyunundaki k uklalarınki kadar anlamsız oldu ğunu hatırladı. Küre kendi istedi ğini yapıyordu, kadının istedi ğini de ğil. Yaşlı kadın ona bakıyordu. Gözleri halinden beklenmeye cek kadar berrak, bakı şları da kurnazdı. Rhea, "Kız kimi bekliyor dersin?" diye sordu. Jonas gitgide artan bir endi şeyle, o kız ancak bir tek şeyi bekleyebilir, diye düşündü. O çocukları. Đç-Dünya'dan gelen daha sakalı Çıkmamı ş köpek yavrularını. Ve o piçler kızın yanında olmadıklarına göre... şimdi ilerde bizi bekliyor olabilirler. Beni bekliyorlar. Hatta belki de... Jonas, "Beni di nle," dedi. "Sana bunu bir defa soraca ğım. Bana u ğruyu söylersen akıllılık edersin. Bu çocuklar kürey i biliyorlar mı? Bu üç çocu ğun Gökku şağı'ndan haberleri var mı? Cadı bakı şlarını ondan kaçırdı. Bu bir bakıma bir cevaptı. Am a bir bakıma da değildi. Cadı oturdu ğu tepesinde çok uzun süre her şeyin istedi ği gibi olmasını sağlamı ştı. Ama burada, a şağıda patronun kim oldu ğunu ö ğrenmesi gerekiyordu. Jonas tekrar e ğilerek cadıyı omuzlarından kavradı. Korkunç bir şeydi bu. Nasılsa hâlâ ya şayan çıplak bir kemi ği tutmak gibi. Ama ak saçlı adam kendini zorlayarak Rhea'yı bırakmadı. Cadı inleyerek çırpındı. Ama Jon as parmaklarını sıktı.

Page 293: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

"Söyle, seni ya şlı di şi köpek! Lanet olasıca cadı!" Rhea, "Belki biliyorlar," diye sızlandı. "O kız mua yene olmaya geldi ği gece bir şeyler görmü ş olabilir, ahh, bırak beni! Bırak! Beni öldürüyorsu n!" "Bunu yapmak isteseydim, şimdi ölmü ş olurdun." Jonas küreye özlemle bir göz attı. Sonra da atının eyerinde dikle şip oturdu. Ellerini boru gibi yaparak ağzına götürdü ve, "Clay!" diye ba ğırdı. "Durun!" Reynolds'la Renfrew atlarının dizginlerini çekerken Jonas da arkadaki vaq'ları du rdurmak için elini kaldırdı. Rüzgâr fısıldayarak çayırlarda dola şıyordu. Otları e ğiyor, dalgalandırıyor ve etrafa tatlı bir kokunun yayılmasına neden oluyordu . Jonas ileriye karanlıklara baktı. Ama çocukları görmeye çalı şmanın bir i şe yaramayaca ğını biliyordu. Delikanlılar herhangi bir yerde olabilirlerdi. Jona s pusu konusunda fazla şansları olmadı ğını dü şünüyordu. Bu durum hiç ho ş de ğildi. Ak saçlı adam orada bekleyen Clay'le Renfrew'nun ya nına gitti. Renfrew'nun sabırsızlandı ğı anla şılıyordu. "Sorun nedir? Yakında şafak sökecek. Elimizi çabuk tutmalıyız." "Kötü Çayırlar'daki kulübeleri biliyor musun?" "Evet, ço ğunu. Neden..." "Kapısı kırmızı olanı da biliyor musun?" Renfrew ba şını sallayarak kuzeyi i şaret etti. " Đhtiyar Soony'nin kulübesi o. Bunak birdenbire dindar kesildiydi. Bir rüya mı, yo ksa hayal mi görmü ştü ne? Đşte o yüzden kulübesinin kapısını kırmızıya boyadı. Ama beş yıl önce Mannifolk'lara gitti." Artık hiç olmazsa bu sorunun nedenini ö ğrenmeye çalı şmıyor, Jonas'ın suratındaki ifade bunu engelliyordu . Ak saçlı adam elini kaldırarak iki parma ğının arasındaki mavi dövmeye baktı. Sonra da dönüp Quint'e seslendi. "Artık komuta send e." Quint hayretle kalın ka şlarını kaldırdı. "Bende mi?" "Evet. Ama yola devam etmeyeceksin. Planlar de ği şti." "Ne..." " Şimdi beni dinle. Anlayamadı ğın bir şey olmadıkça da a ğzını açma. Şu lanet olasıca siyah arabayı döndür. Geldi ğimiz yoldan geri dön. Lengyll'le adamlarına katıl. Onlara, 'Jonas, Reynolds ve Renfrew'la birli kte gelinceye kadar burada beklemenizi istiyor,' de. Anla şıldı mı?" Quint, "Evet," dermi ş gibi ba şını salladı. Çok şaşırmı ştı ama bir şey söylemedi. " Đyi. Haydi git! O cadıya da oyunca ğını kesesine koymasını söyle." Jonas elini alnında dola ştırdı. O zamana kadar elleri pek titremezdi. Ama şimdi belli belirsizce titriyorlardı. Küre insanın a klını karı ştırıyordu. Quint uzakla şırken Jonas seslendi ği için arkasına baktı. "Bence Đç-Dünyalı çocuklar buradalar, Quint! Belki de bizim ilerimizdeler. Ama gidece ğin yolun üzerindeyseler herhalde sana saldırırlar." Quint endi şeyle etrafına, ba şını yukarsına kadar uzanan otlara baktı. Sonra dudakları gerildi ve tekrar Jonas'a döndü. Jonas konu şmasını sürdürdü. "Size saldırır ya da küreyi almaya çalı şırlarsa... Şimdi beni iyi dinle. Küreyi korumaya çalı şırken ölmeyen herkes sonradan buna pi şman olacak." Ba şını kaldırarak çenesiyle siyah arabanın arkasına di zilmi ş olan atlı vag'ları i şaret etti. "Bunu onlara söyle." Quint, "Peki, patron," dedi. "Lengyll'in grubuna eri şti ğiniz zaman güvende olursunuz." "E ğer gelmezseniz, sizi ne kadar bekleyelim?" "Cehennem donup buz kesilinceye kadar." Quint uzakl aşırken Jonas, Reynolds'la Renfrew'ya döndü. "Biraz yandan dola şaca ğız, çocuklar." "Roland!" Alain'in sesi alçak ama tela şlıydı. "Döndüler." "Bundan emin misin?" "Evet. Arkalarından gelen ba şka bir grup var. Daha kalabalık bir grup. Onlara doğru gidiyorlar." Cuthbert atıldı. "Kalabalık grubun daha güvenli ola cağını dü şünüyorlar." Roland, "Küre onlarda mı?" diye sordu. "Ona dokunab iliyorsun artık?" "Evet. Küre onlarda. Di ğer yöne gitmelerine ra ğmen bu onlara 'dokunmamı' kolayla ştırıyor. Küreye eri ştin mi, tamam. Bir maden dehlizindeki lamba gibi parlıyor." "Küre hâlâ Rhea'da mı?" "Öyle sanıyorum. Kadına dokunmak çok korkunç."

Page 294: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Roland, "Jonas bizden korkuyor," dedi. "Saldıraca ğı zaman etrafında daha fazla insan olmasını istiyor. Gerçek bu. Böyle olmalı!" D elikanlının hem haklı oldu ğundan, hem de hesapta korkunç bir yanlı ştık yaptı ğından haberi yoktu. Gilead'dan ayrılalı beri yeniyetme bir gencin yapab ilece ği birkaç hataya düşmüştü. Bu da onlardan biriydi. Kararının do ğru oldu ğunu sanmak! Alain, " Şimdi ne yapaca ğız?" diye sordu. "Burada oturaca ğız. Dinleyece ğiz. Dara ğacı Kayası'na gideceklerse küreyi yine bu tarafa do ğru getirecekler. Böyle yapmak zorundalar." Cuthbert, "Ya Susan?" diye sordu. "Susan ve Sheemie ? Onlar ne olacak? Ba şlarının dertte olmadı ğını nasıl bilece ğiz?" "Herhalde bilemeyece ğiz." Roland yere ba ğdaş kurarak oturdu Aceleci'nin dizginlerini kuca ğına bıraktı. "Ama Jonas'la adamları çok geçmeden bu tarafa gelecekler. Geldikleri zaman biz de gerekeni yapaca ğız." Susan kulübede uyumak istememi şti. Roland yanında olmada için kulübeyi yadırgamı ştı. Sheemie kö şedeki eski postların altına büzülmü ştü. Susan da kendi battaniyelerini dı şarı ta şımı ştı. Bir süre kız benin kapısında oturdu. Yıldızlara bakıyor, Roland için dua ediyordu. Kendi ni biraz daha iyi hissetmeye başladı ğı zaman battaniyelerden birinin üzerine yattı, di ğerini de üstüne çekti. Maria onu sarsarak derin uykusundan uyandırdı ğından bu yana yüzyıllar geçmi şti sanki. A ğzı kuruyan Sheemie'nin gırtla ğından kopan ve kulübeden dı şarı yayılan horultuları onu rahatsız etmiyordu. Kız ba şını bir koluna dayayarak uykuya daldı. Sheemie yirmi dakika sonra kapıya gelip uyku lu uykulu bakarak gözlerini kırpı ştırdı ğı zaman da uyanmadı. Çocuk i şemek için yüksek otların arasına girdi. Onu tek farkeden Caprichoso oldu. Katır Sheemie yan ından geçerken uzanarak onun kabaetini ısırmaya alı ştı. Hâlâ tam anlamıyla uyanamamı ş olan Sheemie, onun başını itti. Capi'nin oyunlarını çok iyi biliyordu. Ge rçekten. Susan rüyasında sö ğüt korusunu görüyordu. Ku ş ve ayı ve tav şan ve balık. Kızın uyanmasına otların arasından dönen Sheemie de ğil de boynuna dayanan so ğuk çelik bir daire oldu. Bir şıkırtı duyuldu. Susan bu sesi hemen tanıdı. Şerifin Bürosu'nda da aynı sesi duymu ştu. Bir silahın itilen horozu. Sö ğüt korusu kızın kafasından silindi. Bir ses, "Kalk da pırılda, Güne ş I şını," dedi. Susan bir an kendini toparlayamadı. Yarı uyanan kafası bir gün öncesinde oldu ğuna inanmaya çalı şıyordu. Maria onun hemen kalkıp Deniz Kıyısı'ndan g itmesini istiyordu. Belediye Ba şkanı Thorin ve Kâtibi Rimer'i katleden caniler geri dönüp onu da öldürmeden önce. Ama bütün bunların bir yararı olmadı. Kız bu ö ğleye yakın saatlerde gözlerini güçlü güne ş ı şınlarına de ğil, saat be şe özgü grimsi ı şı ğa açtı. Ve kimse onu omzundan yakalamı ş sarsmıyordu. Boynuna bir tabancanın namlusu dayanm ı ştı. Susan ba şını kaldırınca ak saçların çevreledi ği dar ve kırı şık suratı gördü. Bir yaraya benzeyen ipince dudakları ve Roland'ınkiler gibi soluk mavi gözleri. Kar şısındaki Eldred Jonas'tı. Onun arkasında daha mutlu günlerde babasına içki ikram eden Hash Renfrew duruyordu. Jonas'ın ka-tet' ini olu şturan üçüncü bir adam başını e ğerek kulübeye girdi. Susan'ın deh şetten gövdesi dondu sanki. Hem kendisi için korkuyordu, hem de Sheemie için. Çocu ğun ba şlarına nasıl bir felaket geldi ğini anlayaca ğından bile emin de ğildi. Susan, onu öldürmeye çalı şan üç adamdan ikisi burada, diye dü şündü. Herhalde bu kadarını kavrar. Jonas kızın uykusunun açılması için gözlerini kırpı ştırmasını seyrederek dostça, " Đşte buradasın, Güne ş I şını," dedi. " Đşte buradasın. Đyi! Böyle bir yerde yalnız ba şına uyumamalısın. Senin kadar güzel kız bunu yapmam alı. Ama endi şelenme. Senin ait oldu ğun yere götürülmeni sa ğlayaca ğım!" Jonas kızıl saçlı, pelerinli adam kulübeden çıkarke n ona bir göz attı. Kovboy yalnızdı. "Kız içeriye neler saklamı ş, Clay? Đlginç bir şey var mı?" Reynolds, "Hayır," der gibi ba şını salladı. "Herhalde hâlâ atın üzerinde." Susan, Sheemie, diye dü şündü. Nerdesin, Sheemie? Jonas elini uzatarak bir an kızın gö ğsüne dokundu. "Çok ho ş. Taze ve tatlı. Boşuna Dearborn senden ho şlanmıyor." "Mavi damgalı pis elini üzerimden çek, a şağılık köpek!" Sırıtan Jonas kızın istedi ğini yaptı. Ba şını döndürerek katıra baktı. "Bu hayvanı biliyorum. Bu katır sevgili arkada şım Coral'ın. Bütün yap. tıkların

Page 295: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

dı şında bir de hayvan hırsızlı ğına mı ba şladın? Ayıp, ayıp! Bu genç ku şağın hali ne olacak? Sen de benimle aynı fikirde de ğil misin, sai Renfrew?" Ama Susan'ın babasının eski dostu bir şey söylemedi. Konu şmayı ifadesiz bir suratla dinlemeye dikkat ediyordu. Susan, belki de burada oldu ğu için birazcık utanıyor, diye dü şündü. Jonas tekrar kıza döndü. Dudaklarını şefkatle gülümsüyormu ş gibi bükmü ştü. "Eh, cinayetten sonra katır çalmak herhalde sana çok kol ay geldi. Öyle de ğil mi?" Susan cevap vermedi. Sadece Jonas'ın Capi'nin burnu nu ok şamasını seyretti. "O çocuklar neler ta şıyorlardı? Katıra yüklenmesi gereken neler?" Susan uyu şmuş olan dudaklarının arasından, "Kefenler," dedi "Sen ve bütün dostların için. Bu yük pek de a ğırdı. Nerdeyse zavallı hayvanın beli kırılacaktı." Jonas hâlâ gülümsüyordu. "Geldi ğim topraklarda bir deyi ş vardır 'Zeki kızlar cehenneme giderler,' derler. Hiç bunu duydun mu?" C api'nin burnunu ok şamayı sürdürdü. Bu katırın ho şuna gitti, Boynunu iyice uzatmı ş, ahmak bakı şlı gözlerini yarı kapatmı ştı. "Sen hiç şunu dü şündün mü? Yük hayvanının sırtındakileri indirip e şyaları üçe bölen ve onları alıp götüren insanlar genellikle bir daha geri dönmezler." Susan sesini çıkarmadı. "Seni ortada bırakıverdiler, Güne ş I şını. "Çabuk sevi şirsen, çabuk unutulursun,' derler. O çocukların nereye gittiklerini biliyor mu sun?" KIZ, "Evet," dedi. Alçak sesi hemen hemen fısıltı gibiydi. Jonas buna sevindi. "Bunu bize açıklarsan her şey senin için daha kolayla şır. Öyle de ğil mi, Renfrew?" Renfrew ba şını salladı. "Evet. O çocuklar birer vatan haini, S usan, Đyi Adam' adına çalı şıyorlar. Nereye gittiklerini ya da ne yapmayı planl adıklarını biliyorsan, bunu bize söylemelisin." Gözlerini Jonas'tan ayırmayan kız, "Yakla ş," dedi. Uyu şmuş dudakları kımıldamayı pek istemiyordu. O yüzden bu sözcük, "Yunus," gibi çıktı. Ama Jonas onun ne demek istedi ğini anlayarak öne do ğru e ğildi. Ba şını uzatırken gülünç bir biçimde Caprichoso'ya benzedi. Susan da onun suratına tükür dü. Jonas irkildi. Dudakları hayret ve tiksintiyle bükü ldü. "Ahh! Sürtük!" diye bağırarak elini kaldırdı ğı gibi kızın suratına müthi ş bir tokat attı. Susan yere boylu boyunca yuvarlandı. Yan dü şmüştü, gözlerinin önünde yıldızlar çakıyordu. Sağ yana ğının şimdiden balon gibi şi şmeye ba şladı ğının farkındaydı. Kendi kendine, üç be ş santim daha a şağıya vursaydı, boynumu kırabilirdi, dedi. Belki de böylesi daha iyi olurdu. Elini burnuna götürdü. Sağ burun deli ğinden akan kanı sildi. Jonas öne do ğru bir adım atan, sonra da duraklayan Renfrew'ya dö ndü. "Onu bir ata bindir ve ellerini önden ba ğla. Sıkıca." Ba şını e ğerek Susan'a baktı ve ona müthi ş bir tekme indirdi. Kız kulübeye do ğru yuvarlandı. "Demek benim yüzüme tükürüyorsun? Eldred Jonas'a tükürüyorsun, öyle mi, di şi köpek!" Reynolds ona e şarbını uzattı. Ak saçlı adam alıp yüzündeki tükürü ğü sildi. Sonra da kızın yanına çömeldi. Susan'ın saçlarının bir tu tamını yakalayarak e şarbı onlara sildi. Kızı çekerek aya ğa kaldırdı. Susan'ın gözleri can acısından yaşarmı ştı. Ama sesini çıkarmadı. "Belki dostunu bir daha göremeyece ğim, taze, küçük gö ğüslü Sue. Ama sen elimdesin. Öyle de ğil mi? Evet, Dearborn ba şımıza bir ten: açarsa acısını senden çıkarırım. Hem de iki katı. Dearborn'un bunu ö ğrenmesini de sa ğlarım. Bundan emin olabilirsin." Jonas'ın yüzündeki tebessüm silindi. Birdenbire öfk eyle kızı itti. Susan az kalsın yine yere yuvarlanıyordu. "Haydi, şimdi ata bin! Ben yüzünü bıça ğımla biraz de ği ştirme kalkmadan bunu yap!" Sheemie otların arasından bakıyordu. Deh şete kapılmı ş, a ğlıyordu. Susan o kötü Tabut Avcısı'nın yüzüne tükürmü ş, adam da onu yere devirmi şti. Öyle sert bir tokat atmı ştı ki, kızı kolaylıkla öldürebilirdi Sheemie az kal sın yerinden fırlayacaktı. Ama sonra bir şey, belki de arkada şı Arthur'un kafasında çınlayan sesi ona, bir şey yapamazsın demi şti. Sadece ölürsün. Sheemie, Susan'ın ata binmesini seyretti. Di ğer adamlardan biri bir Tabut Avcısı değil, çocu ğun zaman zaman meyhanede gördü ğü iriyarı bir çiftçi kıza yardım

Page 296: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

edecek oldu. Ama Susan onu botunun tabanıyla itti. Kıpkırmızı kesilen adam geriledi. Sheemie, onları kızdırma, Susan, diye dü şündü. Tanrılar! Bunu yapma. Yoksa sana tekrar vururlar! Ah, o zavallı yüzün! Burnunda kanı yor. Gerçekten! Jonas, "Bu son şansın," dedi. "O çocuklar neredeler? Ne yapmayı dü şünüyorlar?" Kız, "Canın cehenneme," diye homurdandı. Jonas acımasızca gülümsedi. "Herhalde cehenneme git ti ğim zaman seninle orada kar şıla şaca ğım." Sonra di ğer Tabut Avcısı'na döndü. "Kulübeyi iyice aradın mı ?" Kızıl saçlı kovboy, "Yanlarında neler vardı bilmem, " dedi. "Ama her şeyi alıp götürmü şler." Jonas yine zalimce gülerek kendi atına atladı. "Hay di, gidelim." Grup tekrar Kötü Çayırlar'a daldı. Otlar etrafların da kapandı. Sanki oraya hiç gelmemi şlerdi... Sadece Susan gitmi şti. Capi de öyle. Susan'ın yanından giden iriyarı çiftçi katırı yede ğine almı ştı. Sheemie grubun dönmeyece ğinden emin olunca açıklı ğa döndü. Pantolonunun üst düğmesini ilikliyordu. Önce Roland'la arkada şlarının gittikleri yöne baktı. Sonra da Susan'ı götürdükleri tarafa. Hangisi? Sheemie bir an dü şündü, sonra hiçbir seçene ği olmadı ğını anladı. Roland, Alain ve iyi kalpli Arthur Heath'in (Sheemie hâlâ onu o a dla dü şünüyordu) gittikleri yol silinmi şti bile. Buna kar şılık Susan'la onu yakalayan adamların açtıkları yol hâlâ belirgindi. Susan'ı izlersem, belki onun i çin bir şeyler yapabilirim, diye dü şündü. Belki ona yardım ederim. Sheemie önce yürümeye ba şladı. Ama sonra adamların geri dönecekleri ve kendi sini yakalayacakları korkusu geçti. Susan'ın götürüldü ğü tarafa do ğru ko şmaya başladı. Hemen hemen bütün gün kızı izleyecekti. Hemen her durumda so ğukkanlılı ğını ve umudunu kaybetmeyen Cuthbert ufuk a ğarır ve şafak yakla şırken gitgide sabırsızlanmaya ba şladı. Sonunda Hasat geldi, diye düşünüyordu. Biz burada bilenmi ş bıçaklarımızla oturuyoruz ve kesebilece ğimiz hiçbir şey yok. Cuthbert, Alain'e iki kez ne duydu ğunu sordu. Alain ilk sefer sadece bir şeyler mırıldandı. Đkinci defa ise, "Kula ğımın dibinde havlayıp dururken ne duyaca ğımı sanıyorsun?" dedi. Cuthbert on be ş dakika arayla sorulan soruları havlamak saymıyordu , ileriye doğru giderek sıkıntılı sıkıntılı atının önüne oturdu. Bir süre sonra Roland da yakla şarak onun yanına geçti. Cuthbert, "Beklemek," dedi. "Mejis'te zamanımızın ç oğunu böyle bekleyerek geçirdik. Ve benim dünyada en yapamadı ğım şey de budur." Roland, "Daha fazla beklemek zorunda kalmayacaksın, " diye cevap verdi. Jonas'la yanındakiler, Fran Lengyll'in güne ş ufuktan yükseldikten bir saat kadar sonra geçici olarak mola verdi ği yere ula ştılar. Quint, Rhea ve Renfrew'un vaq'ları da onlara katılmı ş kahve içiyorlardı. Jonas buna memnun oldu. Lengyll öne do ğru çıktı. Sonra Susan'ın atın sırtında elleri ba ğlı bulundu ğunu görünce bir adım geriledi. Sanki saklanacak bir yer arıyordu. Ama burada öyle bir yer bulamazdı. Onun için de durakladı; hiç de m utlu gibi bir hali yoktu. Susan atını dizleriyle sıkı ştırarak onun ilerlemesini sa ğladı. Reynolds onu omzundan yakalamaya çalı ştı ama kız yana do ğru e ğilerek onun elinden kurtuldu. "Ah, Francis Lengyll! Bu ne sürpriz? Burada kar şıla şmamız şaşılacak bir şey!" Lengyll, "Susan," dedi. "Seni bu durumda gördü ğüm için üzgünüm." Bir kırmızılık boynundan dalga dalga alnına do ğru yükseliyordu Kabaran denizin mendire ğe yakla şması gibi. "Kötü dostlar edindin, kızım... Ve kötü dostlar sonunda insanı hesabı ödemesi için yalnız bırakıverirler." Susan güldü. Gerçek bir kahkahaydı onunki. "Kötü do stlar mı? Ah, evet, sen bu konuyu çok iyi biliyorsun, de ğil mi, Fran?" Lengyll döndü. Utandı ğı için kaskatı kesilmi ş, hantalla şmıştı. Susan botlu aya ğını kaldırdı. Di ğerleri daha bir şey yapamadan adamın iki küre ğinin arasına tekmeyi indirdi. Lengyll karınüstü dü ştü. Suratından şaşırdı ğı ve şok geçirdi ği anla şılıyordu. Renfrew, "Bunu yapamazsın, küstah fahi şe!" diye ba ğırarak kızın ba şının sol yanına şiddetle vurdu. Susan daha sonra kendine geldi ği ve do ğru dürüst düşünebildi ği zaman, hiç olmazsa suratımın iki yanı e şitlendi, diyecekti.

Page 297: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Eyerin üzerinde sallandı ama dü şmedi. Renfrew'ya hiç bakmadı. Gözlerini dizleri ve avuçlarının üzerinde do ğrulmayı ba şarmı ş olan Lengyll'e dikmi şti. "Sen babamı öldürdün!" diye haykırdı. "Seni a şağılık, korkak, sinsi yaratık! Bir de kendine erkek diyorsun öyle mi?" Kendisine bakmakta olan çi ftçilere ve vag'lara döndü. " Đşte o! Fran Lengyll! Atçılar Deme ği'nin ba şkanı! Dünyanın en a şağılık sinsi köpe ği! O, bir sırtlan le şinden bile daha adi. O..." Jonas, "Bu kadar yeter," dedi. Lengyll'in adeta büz ülerek adamlarının yanına gitmesini ilgiyle seyrediyordu. Evet. Susan da acı bir sevinçle adamın ikibüklüm seğirtti ğini gördü. Lengyll omuzlarını iyice kamburla ştırmı ştı. Rhea gıdaklar gibi gülüyor, iki yana sallanıyordu. Sesi ta ş tahtaya sürülen bir tırna ğın çıkardı ğı cızırtıya benziyordu. Bu ses Susan'ın içini tırma ladı, ama Rhea'nın grupla beraber olmasına hiç şaşmadı. Kız sonra bir Jonas'a baktı, bir Lengyll'e. Hiç tük enmeyecekmi ş gibi görünen bir horgörüyle, "Hiçbir zaman yetmez!" diye cevap verdi . "Bu ona hiçbir zaman yetmez." " Şeey... Belki... Ama sana verilen zamanı iyi de ğerlendirdin, sai. pek az kimse bundan daha iyisini yapabilirdi. Şu cadının kahkahalarını dinle! Adamın yaralarına tuz basmak gibi bir şey... Ama onun da sesini biraz sonra kesece ğiz." Jonas döndü. "Clay!" Reynolds atıyla ona yakla ştı. "Güne ş I şını'nı Deniz Kıyısı'na sa ğsalim götürebilir misin?" "Öyle sanırım." Reynolds batı yerine do ğuya gönderilece ği için ne kadar rahatladı ğını belli etmemeye çalı şıyordu. Đçinde Dara ğacı Kayası, Latigo ve tankerler konusunda kötü duygular uyanmaya ba şlıyordu... Aslında bütün olanlar bakımından. Bunun nedenini tanrılar bilirdi. » Şimdi mi?" Jonas, "Bir dakika sonra," dedi. "Belki burada biri lerinin öldürülmesi gerekecek. Kim bilir? Ama asıl cevaplanamayan sorul ar bir insanın sabah kalkmasına de ğiyor, öyle de ğil mi? Baca ğı, çürük bir di ş gibi zonklasa bile. Öyle de ğil mi?" "Bilmem ki, Eldred..." "Sai Renfrew, bir dakika Güne ş I şını'mıza göz kulak ol. Geri almam gereken bir şey var." Sesi her taraftan duyuluyordu. Jonas'ın da istedi ği buydu. Rhea'nın gıdaklamaları birdenbire kesildi. Sanki biri gırtla ğını ucu kıvrık bıçakla kesmi ş gibi. Jonas gülümseyerek atını üzerinde sarı sembo llerin bulundu ğu siyah arabaya do ğru sürdü. Reynolds onun soluna geçmi şti. Ak saçlı adam Depape'in de sağında yer aldı ğını görmekten çok hissetti. Aslında Roy iyi bir çoc uk, diye düşündü. Biraz kafasız ama iyi niyetli. Ona her şeyi açıklamak zorunda kalmıyorsun. Jonas'ın atının attı ğı her adımla Rhea arabasında biraz daha büzüldü. Gö zleri derin çukurlarında sa ğa sola kayıyor, kadın kaçacak yol arıyordu. Ama bur ada öyle bir yer yoktu. Sonunda cadı elini kaldırarak, "Bana yakla şma, ölüm habercisi!" diye ba ğırdı. Di ğer eliyle keseyi daha da sıkıca kavramı ştı. "Yakla şma! Yoksa yıldırımları çağırır, seni atının sırtında çarptırırım! Şu a şağılık arkada şlarını da öyle!" Jonas bu sözleri duyan Roy'un bir an durakladı ğını hissetti. Ama Clay öyle bir şey yapmadı. Kendisi de. Cadının pek çok şey yapabilece ğini tahmin ediyordu... ya da vaktiyle böyle şeyleri ba şarabildi ğini. Ama bütün bunlar o aç cam küre hayatına girmeden önce olmu ştu. Jonas, "Küreyi bana teslim et," dedi. Arabanın yanı ndan keseyi almak için elini uzattı. "O senin de ğil. Hiçbir zaman da olmadı. Herhalde Đyi Adam ilerde bir gün onu dikkatle sakladı ğı için sana te şekkür edecek. Ama şimdi küreyi vermelisin." Rhea haykırdı. Sesi öyle yüksek ve tizdi ki, vaquer o'lardan bazıları ellerindeki teneke kahve ma şrapalarını yere atarak kulaklarını tıkadılar Aynı a nda cadı elini kesenin a ğzını büzen kordona geçirerek küreyi havaya kaldırdı . Şimdi yuvarlak cam kesenin dibinde bir sarkaç gibi sa ğa sola sallanıyordu. Rhea, "Onu sana vermeyece ğim!" diye uludu. "Küreyi senin gibilere vermektense yere atıp parçalarım daha iyi!" Jonas kadının küreyi güçsüz kollarıyla Kötü Çayırla r'ın ezilmi ş esnek otlarına atarsa kırılaca ğını sanmıyordu. Ama bunu ö ğrenme fırsatı bulamayaca ğını da biliyordu.

Page 298: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Ak saçlı adam, "Clay," diye emretti. "Silahını çek. " Arkada şının dedi ğini yapıp yapmadı ğını anlamak için ona bakmasına gerek yoktu. Cadının tela şla Clay'in atın sırtında bekledi ği sol tarafa do ğru baktı ğını gördü. Jonas, "Sayı sayaca ğım," dedi. "Kısaca. Üçe geldi ğim zaman bu kadın hâlâ keseyi bana teslim etmemi şse onun şu çirkin kafasını uçur." "Peki." Jonas kürenin cadının yukarı kaldırdı ğı kesenin dibinde sa ğa sola sallanmasını seyrediyordu. Cam ı şıldamaya ba şlamı ştı, kuma şın altından bile donuk bir pembelik gözüküyordu. " Đki. Cehennemin zevkini çıkar, Rhea. Güle güle. Ü... " Büyücü, "Al," diye haykırarak keseyi adama do ğru uzattı. Di ğer sıska elini bükmüş, yüzünü korumaya çalı şıyordu. "Al, i şte! O seni de lanetlesin! Beni lanetledi ği gibi!" "Te şekkür ederim, sai." Ak saçlı kovboy keseyi büzülen a ğzının hemen altından kavrayarak çekti. Kordon elinin eklemlerinin derisini kaldırır ve tırnakları ndan hiçini koparırken Rhea da can acısıyla ba ğırdı. Jonas onu pek duymadı bile. Kafasında sevinç sanki patlıyor ve beyaz ı şıklar saçıyordu. Silah şorluk yaptı ğı uzun yıllar boyunca ilk defa i şini, çevresini ve onun bir gün ölmesine neden olabi lecek onca şeyi unuttu. Küreyi almı ştı! Almı ştı! Bütün tanrıların mezarları adına o lanet olasıca şeyi ele geçirmi şti. Jonas, o benim, diye dü şündü. Hepsi o kadar. Keseyi açarak basını içine sok mamak için kendini zor tuttu. Yulaf dolu bir yem torbasın a ba şını sokan bir at gibi. Onun yerine kesenin kordonunu iki defa eyerinin ka şına doladı. Ci ğerlerinin izin verdi ği kadar derin bir soluk aldı. Sonra da verdi. Kendi ni daha iyi hissediyordu şimdi. Biraz. "Roy." "Evet, Jonas?" Ak saçlı silah şor, buradan gitmek iyi olur, diye dü şündü. Bunu ilk defa da yapmıyordu. Şu ta şralılardan uzakla şmalıydı. Bu adamların konu şma tarzlarından, lehçelerinden bıkmı ştı. Đliklerine kadar. "Roy, bu cadı için ona kadar sayaca ğız. E ğer bu sürede kar şımdan defolup gitmezse sana izin veriyorum. Poposunu uçur. Şimdi bakalım sayı saymasını biliyor musun? Seni dikkatle dinleyece ğim. Onun için sayı atlamamaya çalı ş." Depape hevesle, "Bir," dedi. " Đki. Üç. Dört."" Rhea tükürür gibi küfürler ederek dizginleri kapıp midillinin sırtına vurdu. Midillinin kulakları geriye gitti. Hayvan arabayı ö yle hızlı çekti ki, Rhea arabadan arkaüstü yere devrildi. Ayakları havaya ka lkmı ştı. Bile ğini örten kapalı siyah ayakkabıları ve birbirine uymayan yün çoraplarının yukarsında baldırları bembeyaz ve sıpsıskaydı. Vaquero'lar gül leye ba şladılar. Jonas da öyle. Kadının öyle ayakları havada arkaüstü yatması gerçekten komikti. Depape, "B-B-Be ş..." diyebildi. Öylesine gülüyordu ki, hıçkırık tut muştu. "A-A-Altı!" Cadı tekrar arabaya tırmandı ve ölmekte olan bir ba lı ğın zarafetiyle kendini içeri attı. Đfadesiz gözlerle di ğerlerine horgörüyle baktı. Çı ğlık çı ğlı ğa, "Hepinizi de lanetliyorum!" diye haykırdı. Sesi di ğerlerinin kahkahalarını yardı. Araba otları ezilmi ş açıklı ğın kenarına do ğru giderken artık adamların hiçbiri gülmüyordu. "Hepinizi de! T eker teker! Evet, seni... seni... Seni de!" Hafifçe kıvırdı ğı parma ğıyla en son Jonas'ı i şaret etti. "Hırsız! A şağılık hırsız!" Jonas hayretle, sanki küre senindi, diye dü şündü. Ama küreyi alır almaz aklına gelen ilk kelime, benim olmu ştu. Sanki böyle ola ğanüstü bir şey ta şralı bir büyücünün olabilirmi ş gibi. Senin gibi küçük bir fatanın. Araba sarsılarak Kötü Çayırlar'a girdi. Kulakları h âlâ geride olan midilli arabayı olanca gücüyle çekiyordu. Rhea'nın çı ğlıkları kamçıdan daha etkiliydi. Siyah araba ye şilliklerin arasına daldı. Di ğerleri arabanın bir yanılsama oyunu gibi bir görünüp bir kayboldu ğunu farkettiler Sonra hepten gözden kayboldu. Ama yine de uzun bir süre cadının çı ğlık çı ğlı ğa sıraladı ğı lanetleri duydular. Kadın Şeytan Ayı'nın altında ölümün onları bulması için ha ykırıyordu. Jonas, Clay Reynolds'a, "Haydi, git," dedi. "Bizim Güneş I şını'nı geri götür. Ve eğer yolda durup kızdan yararlanmak istiyorsan buna d a iznin var." Bu sözlerin

Page 299: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Susan'ı nasıl etkiledi ğini anlamak için kıza bir göz attı. Ama dü şkırıklı ğına uğradı. Susan sersemlemi ş gibiydi. Sanki Renfrew'nun yumru ğu beynini karmakarı şık etmi şti. Hiç olmazsa şimdilik. "E ğlenceden sonra onu sai Coral'a teslim et. Bu yeter." "Olur. Sai Thorin'e söylememi istedi ğin bir şey var mı?" "Ona söyle benden haber alıncaya kadar bu kızı güve nli bir yere kapatsın. Ve... ve neden onunla birlikte kalmıyorsun, Clay. Yani Co ral'la? Sonuçta yarın artık bu kız için endi şelenmemize gerek kalmayacak sanırım. Ama Coral kent ten ayrıldı ğı zaman onu Ritzy'ye götür. Kendisine e şlik et." Reynolds ba şını salladı. Her şey gitgide daha güzelle şiyordu. Kızı Deniz Kıyısı'na götürecekti. Oraya varınca şu kızın tadına bir bakacaktı. Ama bunu gündüz yusyuvarlak bir hayalete benzeyen Şeytan Ayı'nın altında yapmak niyetinde değildi. "Haydi, öyleyse. Artık yola çık." Reynolds, Susan'ı açıklıktan geçirdi. Rhea'nın gitt i ği yeri belirten ezilmi ş otların bulundu ğu tarafa dönmekten kaçındı. Kız sessizce atın sırtı nda gidiyordu. Gözlerini ba ğlı bileklerine dikmi şti. Jonas adamlarının kar şısına dikildi. " Đç-Dünya'dan gelen o üç genç hapishaneden kaçtılar. Hem de şu azametli genç sürtü ğün yardımıyla." Uzakla şan Susan'ı i şaret etti. Adamlar alçak sesle homurdandılar. Will Dearborn'la arkada şlarının kaçtıklarını biliyorlardı. Ama sai Delgado'nun kaçmalarına yardı m etti ğinden haberleri yoktu. Belki de Reynolds'un kızı Kötü Çayır'lara sokması v e ikisinin birden gözden kaybolması Susan için iyi olmu ştu. Jonas, "Bo şverin şimdi bunu!" diye ba ğırarak grubun dikkatini tekrar kendine çekti. Elini usulca uzatarak kesenin dibindeki yuva rlak şeyi ok şadı. Küreye dokunmak bile her şeyi ba şarabilece ğini dü şünmesine neden oldu. Hem de gözü kapalı. "Kızı bo şverin! O ikisini dü şünmeyin şimdi." Sırayla Lengyll, Wertner, Croydon, Brian Hookey ve Roy Depape'e baktı. "Yakla şık kırk ki şiyiz. Gidip yüz elli ki şiye katılaca ğız. Kar şımızda ise üç çocuk var. Hiçbiri de on altı ya şından bir gün bile daha büyük de ğil. Üç küçük çocuktan mı korkuyorsunuz?" Adamlar, "Hayır!" diye ba ğırdılar. "Onları kıstırırsak ne yapacaksınız, çocuklar?" "ÖLDÜRECEĞĐZ!" Gruptakiler öyle avaz avaz ba ğırdılar ki, ekin kargaları sabah güneşinde uçu ştular ve daha huzurlu bir yer aramaya ba şlarken ho şnutsuzluklarını öterek belirttiler. Jonas bu tepkiden memnun kaldı. Eli hâlâ kürenin o tatlı kavisindeydi. Camın içine güç doldurdu ğunu hissediyordu. Pembe bir güç, diye dü şünerek sırıttı. "Haydi, gelin çocuklar. Kenttekiler Hasat Gecesi At eşi'ni yakmadan önce o tankerlerin Eyebolt'un batısındaki ormana eri şmelerini istiyorum." Otların arasına büzülmü ş açıklı ğı gözetleyen Sheemie neredeyse Cadı'nın siyah arabasının altında kalacaktı. Çı ğlıklar atarak saçma sabır şeyler söyleyen cadı o kadar yakınından geçti ki, Sheemie onun i ğrenç cildinin ve pis saçlarının kokusunu bile aldı. Rhea ba şını e ğip a şağıya baksaydı onu mutlaka görecekti. Belki de o zaman Sheemie'yi bir ku şa, bir Hantal Billy'ye, hatta belki de bir sivrisine ğe dönü ştürecekti. Çocuk Jonas'ın Susan'ı pelerinli adama teslim etti ğini görmü ştü. Usul usul açıklı ğın kenarından ilerlemeye ba şladı. Jonas'ın adamlara nutuk çekti ğini duydu. (Sheemie adamların ço ğunu tanıyordu. Mejis'li kovboyların pek ço ğunun o kötü Tabut Avcısı'nın emirlerine uymaları yüzünden utanç duydu.) Ama Jonas'ın sözlerine aldırmadı. Adamlar ata binerlerken Sheemi e oldu ğu yerde donup kaldı. Bir an atlıların ona do ğru geleceklerinden korktu. Ama grup di ğer tarafa do ğru gitti. Batıya do ğru. Açıklık sanki büyü yapılmı ş gibi bo şaldı... Ama burası yine de tamamiyle bo şalmı ş sayılmazdı. Adamlar Caprichoso'yu orada bırakmı şlardı. Katırın boynundaki ip e ğilmi ş otların üzerinde sürünüyordu. Capi uzakla şan atlıların arkalarından bir defa baktı. Ve bir tek d efa artırdı. Sanki onlara, "Cehenneme kadar yolunuz var," diyordu. Sonra döndü ve açıklı ğa bakan Sheemie'yi gördü. Çocu ğa kulaklarını salladı ve otlamaya kalkı ştı. Dudaklarını Kötü Çayırlar'a bir kez sürdü, sonra ba şını kaldırarak Sheemie'ye anırdı. Sanki bütün suçun handa çalı şan çocu ğun oldu ğunu açıklıyordu.

Page 300: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Sheemie dü şünceli dü şünceli Caprichoso'ya baktı. Katıra binmenin yürümek ten ne kadar kolay olaca ğını dü şünüyordu. Tanrılar, evet... Ama hayvanın ikinci def a anırması bundan vazgeçmesine neden oldu. Katır en o lmayacak zamanda öfkeyle anırır ve Susan'ın elinde oldu ğu adamı uyarırdı. Sheemie, "Sen evin yolunu bulursun sanırım," dedi. "Hoşçakal, dostum. Ho şçakal, iyi kalpli Capi. Yolun daha a şağısında görü şürüz." Susan'la Reynolds'un açtıkları yolu buldu ve yine o nların pe şinden ko şmaya başladı. Alain, Roland olacakları sezmeden bir dakika önce, "Tekrar geliyorlar," dedi. Genç silah şorun kafasında pembe bir şimşeğe benzeyen bir ı şık çakmadan hemen önce. "Hepsi de!" Roland, Cuthbert'in önünde çömeldi. Bert ona baktı. Yüzünde o her zamanki aptalca ne şeye benzer hiçbir şey yoktu. Roland, "Çok şey sana dayanıyor," diyerek parma ğını sapana vurdu. "Ve buna." "Biliyorum." "Kesende kaç top var." "Hemen hemen dört düzine çelik top." Bert pamukluda n yapılmı ş bir keseyi kaldırdı. Daha rahat günlerde babası buna tütününü doldururdu. "Eyerimdeki havai fi şeklerini de unutma." "Büyük havai fi şeklerinden kaç tane var?" "Yeteri kadar var." Cuthbert gülümsemiyordu bile. N eşeli tanrılar kayboldu ğu için gözleri bir katilinkine dönü şmüştü. Bir katilin çukura kaçmı ş gözlerine. "Yeteri kadar." Roland elini arkasındaki serape'nin önüne sürdü. Av ucunun kaba dokumayla yeniden tanı şmasını sa ğladı. Sonra bir Cuthbert'in serape'sine, bir Alain' inkine baktı. Đçinden, evet, dedi. Planımız ba şarılı olabilir. Evet. Cesaretimiz kaybetmez ve kırk ya da elli ki şiye kar şı üç çocuk oldu ğumuzu dü şünmezsek, ba şarılı olabiliriz. Alain sordu. "Ate ş ba şladı ğı zaman Dara ğacı Kayası'ndakiler gürültüyü duyacaklar, öyle de ğil mi?" Roland, "Evet," anlamında ba şını salladı. "Rüzgâr bizden onlara do ğru esiyor. Onun için hiç ku şku yok." "O halde çok hızlı hareket etmemiz gerekiyor." "Olabildi ğince hızlı davranaca ğız." Roland, Büyük Salon'un arkasında birbirine girmi ş ye şil çitlerin arasında nasıl durdu ğunu hatırladı. Şahini David kolundaydı. Deh şetin neden oldu ğu terler sırtından akıyordu. Şahine, "Bugün öleceksin sanırım," demi şti. Ve bu dedi ği de çıkmı ştı. Ama kendisi ya şamış ve sınavı geçmi şti. Do ğuya bakan sınama koridorundan çıkmı ştı. Bugün sınanma sırası Cuthbert'le Alain'deydi. Ama Gilead'da, Büyük Salon 'un arkasındaki geleneksel sınav yerinde de ğillerdi. Hayır, şimdi burada Mejis'teydiler. Kötü Çayırların, çölün ve uçurumun sınırında duruyorlardı. Eyebolt K anyonu'nun. Alain arkada şının kafasından geçenleri okumu ş gibi, "Ya kanıtla ya da öl." dedi. "Eninde sonunda buna dayanıyor." "Evet. Her zaman eninde sonunda buna dayanıyor. Bur aya ula şmaları ne kadar alır dersin?" "En a şağı bir saat sanırım. Hatta belki de iki." "'Bak ve Đlerle' yöntemini uygulayacaklar." Alain ba şını salladı. "Evet, öyle sanırım." Cuthbert, " Đşte bu kötü," dedi. Roland, "Jonas otların arasında pusuya dü şmekten korkuyor," di. ye açıkladı. "Hatta belki de etrafını ate şle çevirmemizden. Otlardan kurtulunca gev şeyecekler." Cuthbert, "Öyle yapacaklarını umuyorsun," dedi. Roland ciddi ciddi ba şını salladı. "Evet. Öyle umuyorum." Reynolds kızı götürürken ba şlangıçta kaybolmaya ba şlayan izlerin üzerinde atları hızla yürütmekle yetindi. Ama Jonas, Lengyll ve di ğerlerinden ayrıldıktan otuz dakika kadar sonra atını tırısa kaldırdı. Pylon, Re ynolds'un atına kolaylıkla ayak uydurdu. Kovboy on dakika sonra hızlarını iyic e arttırdı ğı zaman da öyle. Susan ba ğlı elleriyle eyer ka şını kavramı ştı. Reynolds'un sa ğında atın sırtında rahatça oturuyor, saçları arkaya do ğru uçu şuyordu. Kız yüzünün renk renk oldu ğunu dü şünüyordu. Ona yanaklarının derisi eskisine göre be ş santim daha

Page 301: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

kabarmı ş gibi geliyordu. Yüzü berelenmi şti, sızlıyordu. Hatta esen rüzgâr bile canının biraz yanmasına neden oluyordu. Kötü Çayırlar yerini uçuruma bıraktı ğı yerde Reynolds atları soluklandırmak için durdu. Kendisi de hayvandan atlayarak kıza arkasını döndü ve i şemeye ba şladı. O bu i şle me şgulken Susan yamaca do ğru baktı ve kalabalık bir sürü gördü. Şimdi hayvanların ba şlarında kimse yoktu ve en kenardaki atlar etrafa da ğılmaya başlıyorlardı. Belki bu kadarcık olsun bir ba şarı kazanmı şlardı. Fazla bir şey değildi. Ama bu yine de bir ba şarı sayılırdı. Reynolds, "Gerekli şeyi yapmaya ihtiyacın var mı?" diye sordu "Varsa at tan inmene yardım ederim. Ama şimdi, 'Hayır,' deyip daha sonra bu yüzden vızıldama ya başlama." "Sen korkuyorsun. Evet, sen iriyarı cesur bir 'düze nleyicisin' ama yine de korkuyorsun. Öyle de ğil mi? Evet, tabut dövmesine filan ra ğmen." Reynolds kızı a şağılarcasına gülmeye çalı ştı. Ama bu sabah bunu pek de başaramazdı. "Fala bakmayı bu i şin ustalarına bırakmalısın, küçük hanım. Şimdi söyle, gerekli şey için durmak istiyor musun, yoksa istemiyor musun ?" "Hayır. Ama sen gerçekten korkuyorsun. Seni korkuta n nedir?" Reynolds tahmin etti ği gibi Jonas'tan ayrılır ayrılmaz o kötü duyguların etkisinden kurtulmu ştu. Umdu ğu gibi. Şimdi de sadece bunu biliyordu. Kıza bakarak sırıtırken tütünden lekelenmi ş di şleri ortaya çıktı. "Mantıklı konu şamayacaksan, sesini kes." "Neden beni bırakmıyorsun? Bırak da gideyim. O zama n arkada şlarım bize yeti ştikleri zaman senin için de aynı şeyi yaparlar." Reynolds horultuya benzeyen bir ses çıkararak güldü . Hemen hemen gerçekten gülüyormu ş gibiydi. Atına binerek bo ğazını temizledi ve yere tükürdü. Şeytan Ayı gökyüzünde uçuk renkli, şi şmiş bir topa benziyordu. Kovboy, "Hayal kurabilirsin, sai," dedi. "Hayal kurmak bedava. Ama o üç çocu ğu bir daha göremeyeceksin. Onlar ölecek ve vücutlarını da kurtlar kemirecek. Gerçekt en. Haydi gidelim artık." Atları sürdüler. Hasat Bayramı'ndan önceki gece Cordelia gidip yatma dı. Bütün geceyi oturma odasındaki koltu ğunda geçirdi. Kuca ğında yine örgüsü vardı. Ama ne bir tek ilmek attı, ne de söktü. Şimdi saat ona geliyor ve sabah güne şinin ı şıkları parlakla şmaya ba şlıyordu. Cordelia hâlâ o koltukta oturuyor ve bo ş gözlerle ileriye do ğru bakıyordu. Zaten bakılacak ne vardı ki? Her şey altüst olmu ş, gürültüyle şangur şungur parçalanmı ştı. Thorin'in belki de daha sa ğlı ğında Susan'a ve onun çocu ğuna bir servet ba ğı şlayaca ğı umutları. Sa ğken olmasa bile ölümünde kesinlikle miras bırakaca ğı, yukarı tırmanıp toplumdaki gerçek yerini bulaca ğı umutları. Gelecekle ilgili bütün planları. Her şey kendilerine "akim olamayan dikba şlı iki çocuk yüzünden mahvolup gitmi şti. Şimdi kuca ğında örgüsüyle eski koltu ğunda oturuyordu. Susan'ın yana ğına sürdü ğü kül da ğlamayla yapılmı ş bir yaraya benziyordu Cordelia, ilerde bir gün bu koltukta ölümü bulacaklar, diye dü şünüyor. du. Ya şlı, fakir ve unutulmu ş. O nankör çocuk! Onun için bütün yaptıklarımdan sonra! Daldı ğı dü şüncelerinden uyanmasına birinin pencereye tırnaklar ını hafifçe sürmesi neden oldu. Bunun ne kadardır sürdü ğünü bilmiyordu. Sonunda farketmi şti sesi. Hı şırtıyı duyunca örgüsünü bir yana bıraktı ve ne oldu ğunu anlamak için kalktı. Belki camın önündeki bir ku ştu. Ya da Hasat oyunu yapan çocuklar. Onlar dünyanın sona erdi ğinin farkında bile de ğillerdi. Ne olursa olsun pencerenin önündeki şeyleri kovalayacaktı. Cordelia önce hiçbir şey göremedi. Sonra tam dönece ği sırada avlunun kenarındaki arabayla midilliyi farketti. Araba insanı biraz end i şelendirecek gibiydi. Siyahtı ve üzerine sarı boyayla semboller yapılmı ştı. Arabaya ko şulmu ş olan midilli ba şını e ğmişti ama otlatmıyordu. Yarı ölü hale gelinceye kadar koşturulmu ş gibiydi. Cordelia ka şlarını çatmı ş arabaya bakarken tam önünde, a şağıdan çarpılmı ş, pis bir el uzandı ve tekrar camı tırmalamaya ba şladı. Cordelia inledi. Kalbi hop ederken ellerini gö ğsüne bastırdı. Bir adım geriledi. Baldırı sobanın ö nündeki alçak paravana sürtününce bir çı ğlık attı. Uzun, pis tırnaklar cama iki defa daha sürüldü. Son ra el indirildi. Cordelia bir an oldu ğu yerde kararsızca durdu. Sonra kapıya gitti. Ama ö nce eğilerek odun kabından eliyle kavrayabilece ği bir hu ş kütü ğü kaptı. Sonra kapıyı

Page 302: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

hızla açıp evin kö şesine gitti. Derin bir soluk alarak sakinle şmeye çalı ştı. Köşeyi dönüp bahçeye girdi. O arada hu ş kütü ğünü de havaya kaldırdı. "Kimsen hemen çıkıp git! Defol yoksa..." Gördü ğü şey yüzünden sesi birdenbire kesiliverdi, inanılmaya cak kadar ya şlı bir kadın evin yanındaki don nedeniyle çiçekleri ölmü ş olan tarhta sürünüyordu. Sürünerek ona do ğru geliyordu, ihtiyarı" saçlarından geride kalmı ş sicim gibi beyaz birkaç tutam suratına dönü şmüştü. Yanaklarında ve alnındaki yaralardan iltihap akıyordu. Dudakları çatlamı ştı, etbenleri dolu sivri çenesine do ğru kanlar sızıyordu. Göz akları grimsi sarıydı. Hareke t ederken ci ğerlerinden patlak bir köpü ğünki gibi sesler çıkıyordu. Bu hortlak, "iyi kadın, bana yardım et," diye inled i. "Lütfen bana yardım et. Çünkü ben mahvoldum." Cordelia'nın hu ş kütü ğünü kavramı ş olan eli yanına dü ştü. Gördüklerine inanamadı. "Rhea?" diye fısıldadı. "Rhea, sen misin ?" Rhea da fısıltıyla kar şılık verdi. "Evet..." Ölü ipek çiçeklerinin arasınd an sürünüyor, ellerini so ğuk topra ğa bastırıyordu. Cordelia geriledi. Uydurma sopası şimdi dizlerinin hizasındaydı. "Hayır, ben... Ben senin gibi bir yaratı ğı evime alamam... Seni bu halde gördü ğüm için üzgünüm ama... Anlayaca ğın benim de bir şerefim var... Đnsanlar beni yakından gözetliyorlar... Gerçekten." Kadın bu son sözleri söylerken anayola do ğru baktı. Sanki kentlilerin bahçe kapısına toplanıp bu sahneyi merakla seyrettiklerin den emindi. Yalanlar uydurup kötü kötü dedikodu yapmak için sabırsızlanıyorlardı . Ama kimse yoktu orada. Hambry sessizli ğe gömülmü ştü. Sokaklar ve geçitler bombo ştu. Hasat Bayramı'na özgü ne şeli gürültüler de duyulmuyordu. Cordelia sonra ölü çiçeklerinin' arasına kadar gelebilen yaratı ğa baktı. Toprakta yatan şey, "Bunu... ye ğenin yaptı..." diye fısıldadı. "Bütün suç... onda..." Cordelia elindeki kütük parçasını dü şürdü. Odun ayak bile ğine çarptı ama kadın bunu pek farketmedi. Parmakları kıvrıldı ve elleri yumruklara dönü ştü. Rhea yine fısıltıyla, "Bana yardım et," dedi. "Onun ... nerde... oldu ğunu biliyorum... Yapmamız gereken... şeyler var... Biz iki... kadının... yapabilece ği şeyler..." Cordelia bir an tereddüt etti. Sonra cadıya yakla şarak onun yanında diz çöktü. Kolunu Rhea'ya dolayarak onu aya ğa kaldırmayı ba şardı. Büyücüden mide bulandıran pis bir koku yayılıyordu. Çürüyen etlerin kokusu. Cordelia cadıyı eve sokarken Rhea kemik gibi parmak larla onun yüzünü ve boynunun yanını ok şadı. Cordelia'nın tüyleri diken diken oldu ama cadı dan uzakla şmadı. Büyücü bir koltu ğa çöktü. Hem solukluyor, hem yelleniyordu. Cadı ıslık çalarmı ş gibi bir sesle, "Beni dinle," dedi. "Dinliyorum..." Cordelia bir iskemle çekerek Rhea'n ın yanına oturdu. Belki büyücü ölümün e şi ğindeydi ama size baktı ğı zaman gözlerinizi ondan kaçıramıyordunuz. Rhea parmaklarını pis elbisesinin gö ğsünden içeri sokarak bir tür gümü ş muska çıkardı. Ve bunu hızla öne arkaya sallamaya başladı. Sanki tespih çekiyordu. Bütün gece hiç uykusu gelmeyen Co rdelia'ya a ğırlık bastı. Rhea, "Di ğerlerine eri şemeyiz," diye açıkladı. "Küre elimden kaçtı. Ama o kız!.. Onu tekrar Belediye Ba şkanı'nın evine götürdüler. Belki onunla ilgilenebil iriz. Evet, belki bu kadarını yapabiliriz." Cordelia uykuda gibi, "Sen hiçbir şey yapamazsın," dedi. "Ölüyorsun..." Rhea hırıltılı hırıltılı güldü. A ğzından sarımsı bir salya aktı. "Ölüyor muyum? Hayır! Sadece bitkinle ştim ve beni canlandıracak bir şeylere ihtiyacım var. Şimdi beni dinle, Hiram'ın kızı ve Pat'in karde şi Cordelia!" Kemikli (ve şaşılacak kadar güçlü) kolunu Cordelia'nın boynuna dol ayarak onu kendine çekti. Aynı anda di ğer elini kaldırarak gümü ş madalyonu kadının irile şmiş gözlerinin önünde döndürmeye ba şladı. Usul usul bir şeyler fısıldıyordu. Cordelia da onu anladı ğını belirtmek ister gibi ba şını sallıyordu. Rhea sonunda onu bırakarak, "O halde bunu yap," ded i. Koltukta bitkinlikle büzüldü. " Şimdi. Çünkü ben bu halde fazla dayanamam. Ondan son ra biraz zamana ihtiyacım olacak. Bunu da bilesin. Yani canlanabilm ek için." Cordelia odada ilerleyerek mutfa ğa gitti. Orada, elle çalı ştırılan su tulumbasının yanındaki tezgâhın üzerinde bir tahta duruyordu. Buna sivri iki

Page 303: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

bıçak sokulmu ştu. Cordelia onlardan birini alarak geri döndü. Dal gın dalgın sanki uzaklarda bir yere bakıyordu. Susan da Rhea'y la Öpen Ay'ın ı şıkları altında kadının kulübesinin açık kapısının önünde d urdu ğu zaman onun gözlerinde de aynı ifade belirmi şti. Rhea, "Ona yaptıklarını ödetecek misin?" diye sordu . "Sana bu yüzden geldim." Cordelia güç duyulacak bir sesle mırıldandı. "Ah, Ç ok Genç ve Çok Güzel, Küçük Hanım." Bıçak olmayan elini rüyada gibi kaldırarak o pörsülmü ş yana ğına dokundu. "Evet. Ona her şeyi ödetece ğim. Gerçekten." "Ölümüne kadar mı?" "Evet. Ya o ya da ben ölünceye kadar." Rhea, "Ölecek olan o," diye açıkladı. "Bundan hiç e ndi şen olmasın. Şimdi beni canlandır, Cordelia. Đhtiyacım olan şeyi bana ver." Cordelia elbisesinin önündeki dü ğmeleri açtı. Korsajı iki yana çekerken sıska göğüsleri ortaya çıktı. Son yıl yava ş yava ş göbeklenmeye ba şlamı ştı. Elindeki bıçakla üstteki gömle ğini ve alttaki etleri kesti. Ve beyaz pamuklu yarı ğın iki yanı hemen kıpkırmızı kesilmeye ba şladı. Rhea, "Evet," diye fısıldadı. "Güller gibi. Ço ğu zaman onları hayal ediyorum. Açmış olan gülleri... Ve dünyanın ucunda onların arasınd an yükselen o kapkara şeyi. Yakla ş!" Cadı elini Cordelia'nın sırtına dayayarak onu ya kla ştırdı. Bir an kadının yüzüne baktı. Sonra sırıtarak dudaklarını y aladı. " Đyi. Yeterli sayılır." Cöos'lu Rhea gömlekteki kırmızı yırtı ğa yüzünü gömerek kanını içerken Cordelia cadının ba şının üzerinden bo ş bo ş ileriye do ğru bakıyordu. Roland dizgin ve tokaların bo ğuk şıkırtısı arkada şlarıyla uzun otların arasında çömeldikleri yere yakla ştı ğı için sevindi önce. Ama sesler daha da yakla şırken korkmaya ba şladı. Artık yumu şak nal seslerini ve konu şan adamların mırıltılarını duyabiliyorlardı. Atlıların bu kadar yakınlarından geçmeleri ba şka, kötü şans yüzünden üzerlerine gelmeleri ba şkaydı. O zaman üç çocuk tarlada ilerleyen bir sabanın bir köstebek yuvasını ortaya çıkarmasına be nzeyen bir biçimde ölüp gideceklerdi. Ka herhalde onları buralara kadar böyle ölmeleri iç in sürüklememi şti. öyle de ğil mi? Kilometrelerce geni şli ğindeki Kötü Çayırlar'da yakla şan atlılar Roland'la arkada şlarının bekledikleri tek noktayı nasıl bulabilirler di? Ama dü şman hâlâ yakla şıyordu. Dizgin ve toka şakırtılarla adamların sesleri daha belirginle şiyordu. Alain üzüntüyle Roland'a bakarak solu i şaret etti. Genç silah şor "Hayır," der gibi ba şını salladı ve ellerini yere vuruyormu ş gibi yaptı." Yerlerinden kımıldamamalarını i şaret ediyordu. Bu şarttı. Sessizce uzakla şmak için çok geçti artık. Roland tabancalarını çekti. Cuthbert'le Alain de aynı şeyi yaptılar. Sonunda sabanın bıça ğı köstebeklerin on sekiz metre kadar açı ğından geçti. Çocuklar, sık otların arasından hızla geçen atlarla binicileri gördüler. Roland grubun ba şında Jonas, Lengyll ve Depape'in oldu ğunu kolaylıkla farketti. Bu üç adam yan yana gidiyorlardı. Onları en a şağı otuz altı ki şi izledi. Otların arasında doru atlar, serape'lerin parlak kırmızı ve ye şil renkleri belirip kayboldu. Adamlar etrafa iyice yayılmı şlardı. Roland onların açık çöle vardıklarında daha da yayılacaklarından oldukça emi ndi. Delikanlılar grubun geçmesini beklediler. Atlardan birinin çok yakından geçen hayvanları selamlamak için ki şnemesine engel olmak amacıyla ba şlarını tutuyorlardı. Grup uzakla ştıktan sonra Roland arkada şlarına döndü. Çocukların renkleri uçmu ş ve ciddile şmişlerdi. Roland, "Atlarınıza binin," dedi. "Hasat zamanı gel di." Atlarını yürüterek Kötü Çayırlar'ın sınırına götürd üler. Jonas'ın grubunun geçti ği yere ula ştılar. Burada otlar yerlerini önce bodur çalılara, sonra da çöle bırakıyordu. Rüzgâr insana yalnızlı ğı hatırlatan bir ses çıkararak esiyor, uluyordu. Đri taneli kumları koyu mavi bulutsuz gökyüzüne do ğru savuruyordu. Şeytan Ayı semadan bir ölünün bulanıkla şmış gözü gibi bakıyordu. Đki yüz metre ilerde Jonas'ın grubunu destekleyen vaq'lar üçlü sıralar o lu şturmu şlardı.

Page 304: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Sombrero'larını ba şlarına geçirmi ş, kamburlarını çıkarmı şlardı. Serape'leri rüzgârda uçu şuyordu. Roland yana geçti. Böylece Cuthbert'i ortalarına al mış oldular. Bertin sapanı elindeydi. Alain'e on iki çelik topu verdi. Roland' a altı tanesini. Sonra soru sorarmı ş gibi ka şlarını kaldırdı. Genç silah şor ba şını salladı ve çocuklar atlarını sürmeye ba şladılar. Tozlar yanlarından ince tabakalar halinde uçuyor, b azen vag'ları eyaletlere dönüştürüyor, bazen de onları görünmez kılıyordu. Ama go cuklar devamlı onlara yakla şıyorlardı. Roland atını sürürken sinirleri iyice ge rilmi şti. Vag'lardan birinin atının sırtında dönece ğini ve onları görece ğini sanıyordu. Ama öyle bir şey olmadı. Hiçbiri suratını o insanın yüzünü parçal ayan, kum dolu rüzgâra do ğru dönmek istemiyordu. Ayrıca onları uyaracak bir ses de duyulmuyordu. Şimdi atlarının ayaklarının altında sesin çıkmasını önley en sıkı şmış kumlar vardı. Vag'larla aralarında yirmi metre kadar kaldı ğı sırada Cuthbert basını salladı. Düşmana harekete geçebilecekleri kadar yakla şmışlardı artık. Alain, Cuthbert'e bir bilyeyi uzattı. Eyerinde dimdik oturan çocuk to pu sapanın kapçı ğına attı. Rüzgârın bir an hafiflemesini bekledi. Sonra da bil yeyi fırlattı. Đlerdeki atlı arı sokmu ş gibi sarsıldı. Bir elini ,kaldırdı, sonra da eyerd en a şağıya yuvarlandı. Đşin inanılmayacak yanı iki companero'su olanları far ketmediler. Roland'a sa ğdaki atlı tepki göstermeye ba şlıyormu ş gibi geldi ği sırada Bert sapanın lasti ğini tekrar gerdi. Ortadaki adam öne, atının boynuna do ğru yı ğıldı. Şaşıran at şaha kalktı. Binici kemiksizmi ş gibi gev şekçe geriye do ğru kayarak yere yuvarlandı. Sombrero'su uçtu. Rüzgâr bir an ha fifledi ği için aya ğı üzengiye takılan adamın dizinin çatırdayarak kırıldı ğını duydular. O sırada üçüncü atlı dönmeye ba şlamı ştı. Roland adamın sakallı oldu ğunu farketti. A ğzının yanından sigarası sarkıyordu. Rüzgâr yüzünden yakmamı ştı sigarasını. Vag'ın gözleri hayretle irile şmişti. Sonra Cuthbert'in sapanı tekrar " şırrap" diye bir ses çıkardı. Atlı eyerden kaydı. Eyer ka şını tutmaya çalı ştıysa da ba şaramadı. Roland, üçü gitti, diye dü şündü. Sonra Aceleci'yi mahmuzlayarak dörtnala ko şturmaya ba şladı. Đki arkada şı da onu izlediler. Üç delikanlı aralarında bir üzengilik uz aklık oldu ğu halde tozların arasına daldılar. Pusuya dü şen vag'ların atları 9üneye do ğru döndüler. Böyle olması iyiydi. Çünkü binicileri olmayan atlar Mejis 'te pek merak uyandırmazlardı ama eyerlenmi ş olanlar... Đlerde yine atlılar belirdi. Önce bir ki şi. Sonra da yan yana iki vaq. ve tekrar bir binici. Roland bıça ğını çekerek artık arkasında ba şka adam olmadı ğını bilmeyen adama yakla ştı. Havadan sudan söz ediyormu ş gibi, "Ne haber?" diye sordu. Ve vaq ona do ğru döner dönmez bıça ğı gö ğsüne sapladı. Adamın haydutlar gibi a ğzıyla burnunu örtmek için yukarı çekti ği e şarbının üzerinden bakan kahverengi gözleri irile şti. Sonra binici eyerden yuvarlandı Cuthbert'le Alain atlarını mahmuzlayarak Roland'ın yanından geçtiler. Bert hiç yava şlamadan ilerdeki iki ki şiyi sapanıyla devirdi. Onların önündeki vaq rüzgâra ra ğmen bir şeyler duymu ştu. Eyerinde döndü Alain ise bıça ğını çekmi ş," ucundan tutuyordu. Bıça ğı, ona ö ğretilen abartılı kol hareketiyle fırlattı. Aslında uzaklık bu atı ş için biraz fazlaydı. Arada en a şağı altı metre vardı ve rüzgâr da esiyordu. Ama iyi ni şan almı ştı. Bıçak adamın e şarbının ortasına sapına kadar girdi. Vaq elini kaldırdı. Bo ğazına saplanan bıçak yüzünden gargara yaparmı ş gibi sesler çıkardı. Sonra o da atın sırtından yere yuvarlandı. Artık yedi dü şman ortadan kalkmı ştı. Roland, ayakkabıcıyla sinekler hikâyesinde oldu ğu gibi, diye dü şündü. Alain'le Cuthbert'e yeti şti ği sırada kalbi gö ğsünde a ğır a ğır ama güçle çarpıyordu. Rüzgâr sertle şerek yalnız bir adamın iniltisine benzeyen bir ses çıkardı. Tozlar uçu ştu, döndü ve rüzgâr hafiflerken yere çöktü. Đlerde üç atlı daha vardı. Onların ötesinde de asıl grup. Roland önlerindeki üç atlıyı i şaret etti ve bir sapanı lasti ğini geriyormu ş gibi yaptı. Daha ilersineyse tabancayla ate ş ediyormu ş gibi. Cuthbert'le Alain başlarıyla onayladılar. Sonra ilerlediler, yine üzengi üzengiye dü şmana sokuldular.

Page 305: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Bert önlerinden giden üç adamdan ikisini temize hav ale etti. Ama üçüncüsü en kritik anda ba şını oynattı. Ve kafasının arkasına isabet etmesi ge reken çelik bilye yanından uçarken kulak memesini götürdü. Rola nd o sırada tabancalarını zaten çekmi şti. Dönmeye ba şlayan adamı şaka ğından vurdu. Böylece delikanlılar on ki şiyi ortadan kaldırmı ş oluyorlardı. Yani atlılar daha ne oldu ğunu bile anlamadan Jonas'ın grubunun tam dörtte birini sava ş dı şı bırakmı şlardı. Roland bunun yeterli bir avantaj sayılıp sayılmayaca ğını bilmiyordu. Ama i şin ilk bölümünü tamamlamı şlardı. Her taraftan duyulan, yankılar yapan bir sesle, "He y! Hey!" diye haykırdı. "Gidelim, silah şorlar! Bana gelin! Onları ezip geçin! Esir alınmaya cak!" Delikanlılar atlarını mahmuzlayarak gruba do ğru gittiler. Đlk defa sava şa giriyorlardı. Koyunlara saldıran kurtlar gibiydiler . Arkalarında kimlerin oldu ğunu ya da neler geçti ğini bile bilmeyen adamlara ate ş açtılar. Üç çocuk silah şor olarak e ğitilmi şlerdi. Belki deneyimleri yoktu ama bunu gençlere öz gü refleksleri ve keskin gözleriyle dengeliyorlardı. O nların silahları yüzünden Dara ğacı Kayası'nın batısındaki çöl bir ölüm alanına dön üştü. Çocuklar, öldürücü ellerinin bilekleri dı şında hiçbir şey dü şünmüyorlardı. Haykırarak hazırlıksız yakalanan Mejis grubunu üç k enarlı bir kılıç gibi yardılar. Đlerlerken durmadan ate ş ediyorlardı. Her atı ş dü şmanı öldürmüyordu ama bo şa da gitmiyordu. Adamlar eyerlerden dü şüyor ve atları kaçarken botları üzengilere takıldı ğı için yere sürükleniyorlardı. Di ğerleri, kimi ölü kimi sadece yaralı, ürken, şaha kalkan atlarının nallarının altında eziliyorlar dı. Roland atını sürerken iki tabancasını da çekmi ş ate ş ediyordu. Aceleci'nin dizginlerini yandan dü şüp hayvanın ayaklarına dolanmaması için di şlerinin arasına sıkı ştırmı ştı. Solda açtı ğı ate ş yüzünden iki adam yere yuvarlandı. Sağda iki ki şi. Önde Brian Hooley eyerde döndü. Tra ş olmamı ş adamın a ğzı hayretinden bir karı ş açık kaldı ğı için sanki yüzü uzadı. Đriyarı nalbant omzunda kılıfıyla asılı çifteye uzanırken boynundak i çan biçimi muska sallanıp şıngırdadı. Hookey daha silahın kabzasını kavrayamad an Roland gümü ş çanı bir atı şta uçurdu. Altındaki kalbini de patlattı. Hookey bo ğuk bir ses çıkararak eyerden dü ştü. Cuthbert sa ğdan Roland'ın hizasına gelerek iki adamı daha atlar ının sırtından yere devirdi. Roland'a bakarak heyecan ve hevesle g üldü. "Al, haklıymı ş!." diye bağırdı. "Bunlar büyük kalibre silahlar!" Roland'ın usta parmakları görevlerini yapıyorlardı. Genç silah şor dörtnala giderken elindeki tabancaların silindirlerini çevir iyor ve silahları dolduruyordu. Bunu korkunç, do ğaüstü bir hızla yapıyordu. Sonra yeniden ate şe başlıyordu. Üç çocuk artık grubu hemen hemen yarmı şlardı. Atlarını son sürat sürüyor, hem iki yanlardaki, hem de öndeki adamları deviriyorlardı. Alain biraz gerileyerek atını döndürdü. Şimdi Roland'la Cuthbert'i arkadan koruyordu. Roland, Jonas, Depape ve Lengyll'in atlarının dizgi nlerini çekerek onlara do ğru döndüklerini gördü. Lengyll omzundan makineli tüfe ğini indirmeye çalı şıyordu. Ama silahın kayı şı ceketinin geni ş yakasına takılmı ştı. Kabzaya her el atı şında tüfek sallanarak uzakla şıyordu Lengyll'in gri-sarı pos bıyı ğının altında a ğzı öfkeyle çarpılmı ştı. Bu üçlüyle Roland ve Cuthbert'in arasında Hash Renf rew vardı. Bir elinde mavi çelikten koskocaman bir be şlikle çocuklara do ğru geliyordu. Bir yandan da, "Lanet olsun!" diye haykırıyordu. "C anınız cehenneme, köpek yavruları!" Dizginleri bıraktı ve ni şan alabilmek için be şlik silahı bir dirse ğinin içine dayadı. Rüzgâr müthi ş sertle şerek adamın etrafını dönen kahverengi iri taneli kumlarla sardı. Roland gerilemeyi dü şünmedi bile. Hatta bu ya da o yana kaçmayı da. Aslı nda hiçbir şey dü şündüğü yoktu. Beyni tutu şmuş, cam fanuslu bir me şale gibi alev alev yanıyordu. Di şleriyle tuttu ğu dizginlerin arasından haykırarak dörtnala Hash Renfrew ve onun gerisindeki üç adama do ğru dörtnala gitti. Jonas'ın neler oldu ğu konusunda belirgin bir fikri yoktu. Ancak Will De arborn'un haykırdıklarını duyunca durumu kavradı. "Hey! Hey! Bana gelin! Esir alınmayacak!" Ak saçlı silah şorun eskiden bildi ği bir sava ş çı ğlı ğıydı bu. Sonra çı ğlık, yerini buldu ve Jonas silah seslerinin anlamını kav radı. Atının dizginlerini çekerek döndü. Yanında Roy'un da aynı şeyi yaptı ğının farkındaydı... Ama aklı

Page 306: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

fikri en çok kesedeki cam küredeydi. Hem güçlü, hem de nazik bir şeydi bu. Atının boynuna çarparak öne arkaya sallanıyordu. Roy, "Bunlar o çocuklar!" diye ba ğırdı. Çok şaşırdı ğı için yüzünde her zamankinden daha da aptalca bir ifade vardı. Hash Renfrew tükürürcesine, "Dearborn," dedi. "Seni küçük piç!" Elindeki tabanca bir kere gümbürdedi. Jonas, Dearborn'un sombrero 'sunun kafasından uçtu ğunu gördü. Şapkanın kenarı kopmuştu. Sonra çocuk ate şe ba şladı. Çok ustaydı Dearborn. Jonas'ın o zamana kadar gördü ğü bütün silah şorların çok daha usta. Renfrew sarsılarak eyerinin üzerinde geriye do ğru uçtu. iki aya ğını tekme atıyormu ş gibi sallıyordu. O dev silahı hâlâ elindeydi. Yere yuvarlanmadan önce iki defa tozlu, mavi gökyüzüne doğru ate ş etti. Sonra sırtüstü yere yuvarlandı. Yana do ğru döndü. Lengyll elini hızla ate ş eden silahının bir türlü yakalayamadı ğı kunda ğından çekti. Ve tozların arasından üzerine do ğru gelen hayalete şaşkın şaşkın baktı. Gözlerine inanamıyordu. Sonra, "Geri çekil!" diye h aykırdı. "Atçılar Derne ği adına sana..." Sonra alnının ortasında, ka şlarının birbirine karı ştı ğı noktada iri siyah bir delik belirdi. Lengyll teslim oldu ğunu belirtmek istiyormu ş gibi ellerini omuzlarına götürdü. Avuçları dı şarı dönüktü. Ve böylece öldü. Depape, "Seni a şağılık köpek yavrusu!" diye uludu. "Seni küçük soluca n!" Tabancasını çekmeye çalı ştı ama silah serape'sine takıldı. Roland'ın kur şunu ağzını hemen hemen gırtlak kemi ğine kadar uzanan kızıl bir çı ğlı ğa dönü ştürürken o hâlâ tabancasını kurtarmaya çalı şıyordu. Jonas aptal aptal, bütün bunlar do ğru olamaz, diye dü şündü. Đmkânsız. Biz çok kalabalı ğız. Ama oluyordu i şte. Đç-Dünya'dan gelen çocuklar hiç şaşmadan grubu yarmak için en uygun yere dalmı şlardı. Yaptıkları ders kitaplarına geçecek bir örne kti. Silah şorların durum aleyhlerineyken nereden saldırmaları gerekti ğini gösteren bir örnek. Jonas'ın yardımlarını sa ğladı ğı at yeti ştiricileri, kovboylar ve kentin sert serserilerinden olu şan grup da ğılmı ştı. Ölmemi ş olanlar pusulanın her yanına do ğru kaçıyorlardı. Atlarını cehennemden izinli çıkan yüzlerce iblis kovalıyormu ş gibi mahmuzluyorlardı. Orada yüzlerce dü şman yoktu. Ama çocuklar yüz ki şiymi şler gibi sava şıyorlardı. Etrafa tozların arasına cesetler yuvarlanmı ştı. Jonas onları seyrederken arkadan gelen Stockwor th'un bir adamın daha üstüne giderek onu eyerden devirdi ğini gördü. O a şağıya yuvarlanırken çocuk adamın kafasına kur şunu yolladı. Jonas Tanrılar, diye dü şündü. Bu Croydon'du. Piyano Çiftli ği'nin sahibi! Ama o artık hiçbir şeyin sahibi,de ğildi. Ve şimdi Dearborn tabancasını çekmi ş Jonas'ın üzerine do ğru geliyordu. Jonas hızla eyer ka şına dolanmı ş olan kordona uzandı. Bile ğini süratle, sertçe iki defa oynattı ve kordonu açtı. Keseyi rüzgârda y ukarıya do ğru kaldırdı. Uzun beyaz saçları uçu şuyordu, dudakları gerilerek di şleri ortaya çıkmı ştı. "Biraz daha yakla şırsan bunu parçalarım! Çok ciddiyim, seni kahrolası ca köpek yavrusu! Oldu ğun yerde kal!" Dörtnala hızla yakla şan Roland duraklamadı bile. Durup dü şünmedi de. Şimdi düşünme i şini elleri üstlenmi şti. Delikanlı bütün bu olanları daha sonra hatırladı. Her şey sanki uzaklarda oluyordu. Sessizdi ve garip bir biçimde çarpılmı ştı. Bozuk bir aynada görülen bir hayal gibi... Ya d a bir büyücünün küresinde. Jonas, tanrılar, diye dü şündü. Bu o! Beni almaya Arthur Eld'in kendisi geldi ! Roland'ın tabancasının namlusu büyüdü büyüdü ve Jon as'a bir tünel ya da maden dehlizi gibi gözüktü. Jonas o zaman piçin kendisine o yanmı ş çiftli ğin avlusunda söyledi ği sözleri hatırladı. "Senin gibilerin ruhları hiçbi r zaman batıdan ayrılamaz. Jonas kendi kendine, biliyordum, dedi. Ka'mın tüken mek üzere oldu ğunu daha o zaman anlamı ştım... Ama herhalde bu piç küreyi tehlikeye atmak i stemez. O, bu ka-tet'in ba şı. Bu tehlikeyi göze alamaz. Jonas, "Bana gelin!" diye haykırdı. "Bana gelin, ço cuklar! Tanrılar adına, onlar sadece üç ki şi! Bana gelin, korkaklar!" Ama yapayalnızdı Jonas. Lengyll ölmü ştü, o güçlü silahı yanında yerde yatıyordu. Roy'un cesedi gökyüzüne do ğru öfkeyle bakıyordu. Quint kaçmı ş, Hookey ölmü ştü.

Page 307: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Onlarla birlikte gelen çiftçiler gitmi şlerdi. Sadece Clay hayattaydı. Ve o da buradan kilometrelerce uzaktaydı. Jonas ölümün en üstün bir makinesiymi ş gibi üzerine gelen so ğuk bakı şlı çocu ğa, "Bunu kırarım!" diye haykırdı. "Bütün tanrıların ön ünde." Roland tabancasının horozunu ba şparmağıyla iterek ate ş etti. estin kesenin kordonunu tutan dövmeli elin tam ortasına gelerek a vucunu buharla ştırdı. Sünger gibi kırmızı yı ğından çıkan parmaklar oraya buraya do ğru uzanıp titre ştiler. Roland bir an mavi tabutu gördü. Sonra a şağıya do ğru akan kanlar üzerini örttü. Kese kaydı. Aceleci, Jonas'ın atıyla çarpı ştı. Ve atı yan döndürdü. Roland keseyi bir kolunun dirse ğinin içiyle ustalıkla yakaladı. Hazineyi elinden kaçıran Jonas üzüntüyle bir çı ğlık attı. Roland'a do ğru uzanarak çocu ğu omzundan yakaladı. Delikanlıyı neredeyse eyerinden dü şürecekti. Jonas'ın kanları sıcak damlalar halinde çocu ğun suratına çarptı. "Onu bana ver, küçük piç!" Jonas pençe gibi öbür el ini serape'sinin altına sokarak bir tabanca daha çıkardı. "Onu bana ver! Be nim o!" Roland, "Artık de ğil," dedi. Aceleci dans eder gibi döndü. O kadar bü yük bir hayvan olmasına ra ğmen hızlı ve çevikti. Roland, çok yakından Jonas'ın suratına iki defa ate ş etti. Ak saçlı adamın atı ürkerek altından kaçtı. Jonas gürültüyle arkaüstü yere yuvarlandı. Yana açılmı ş olan kolları ve bacakları sarsıldı. Kasıldı, titredi, sonra hareketsiz kaldı. Roland kesenin kordonunu kolundan geçirerek omzuna astı. Geriye, Cuthbert'le Alain'in yanına gitti. Onlara yardım etmeye hazırdı ... Ama buna hiç gerek yoktu artık. Đki arkada ş uçu şan tozların arasında yan yana atlarının sırtında oturuyorlardı. Ölülerden olu şan bir yolun sonunda. Đrile şmiş gözlerinden sersemlemi ş oldukları anla şılıyordu. Hayatlarında ilk kez ate şten geçen ve yanmamış olmalarına bir türlü inanamayan çocukların gözleri ydi bunlar. Sadece Alain yaralanmı ştı. Bir kur şun sol yana ğını yarmı ştı. Bu yara iyile şecek ama izi Alain ölünceye kadar kalacaktı. Delikanlı daha sonr a açıklayaca ğı gibi, onu kimin vurdu ğunu hatırlamıyordu. Sava şın hangi anında yaralandı ğını da bilmiyordu. Ate ş edildi ği sırada kendinden geçmi ş gibiydi. Saldırı ba şaktan sonra olanları hayal meyal anımsıyordu. Cuthbert de aynı şeyleri söyleyecekti. Cuthbert şimdi, "Roland," diyerek titreyen elini yüzünde dola ştı "Selam, silah şor." "Selam." Cuthbert'in gözleri kumlardan kızarmı ş yanıyor, a ğlamı ş gibi görünüyordu. Roland kullanmadı ğı çelik topları ona verirken delikanlı bu şeyleri aldı ama bunların ne oldu ğunu bilmiyormu ş gibi bir hali vardı "Roland, ya şıyoruz." "Evet." Alain sersem sersem etrafına bakınıyordu. "Di ğerleri nereye gitti?" Roland cesetlerden olu şan yolu i şaret etti. "En a şağı yirmi be şi oradalar sanırım. Gerisi..." Hâlâ elinde tuttu ğu tabancayla geni ş bir yarım daire çizdi. "Onlar gittiler. Herhalde Orta-Dünya'yla giri şilen sava şın bu kadarı onlara yetti." Sonra kesenin kordonunu omzundan kaydırdı. Keseyi b ir an eyere dayayarak önünde tuttu, sonra açtı. Kesenin kara a ğzı bir an öyle kaldı. Sonra düzensizce çakan çok güzel pembe bir ı şıkla doldu. I şık genç silah şorun düzgün yanaklarına do ğru bir elin parmaklan gibi usul usul yükseldi. Sonra onun gözlerine doldu. Birdenbire endi şelenen Cuthbert, "Roland," dedi. "Bence onunla oyna mamalısın. Özellikle şimdi. Herhalde Dara ğacı Kayası'ndan silah seslerini duydular. Başladı ğımız şeyi bitireceksek, hiç zamanımız..."' Roland ona aldırmadı. Đki elini birden keseye sokarak büyücünün küresini a ldı. Onu gözlerine do ğru tuttu. Cama Jonas'ın kan damlalarını bula ştırdı ğının farkında de ğildi. Ama küre için bunun bir sakıncası yoktu. Đlk defa kana bulanmıyordu. Pembe ı şık bir an çakarak döndü. Sonra pembe sisleri bir pe rde gibi açıldı. Roland orada neler oldu ğunu gördü. Ve kendini kürenin içinde kaybetti. 10. Yine Şeytan Ayı'nın I şıktan Altında

Page 308: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Coral, Susan'ın kolunu sıkıca tutuyordu ama kızın c anını acıtacak kadar da değil. Onu a şağı kattaki koridordan geçirirken hareketleri öyle za limce sayılmazdı. Ama yine de davranı şlarında insanın umudunu kıran bir amansızlık da vardı. Kız kar şı koymaya kalkı şmadı. Bunun yararı olmayacaktı. Kadınla kızın arkasından iki vaquero geliyordu. Adamların bıçakla rı ve boa'ları vardı. Tabancaları yoktu. Bulunabilen bütün tabancalar Jon as'la birlikte batıya götürülmü ştü. Vag'ları artık ölmü ş olan Kâtibin a ğabeysi Laslo Rimer izliyordu. Adam, tam anlamıyla belirginle şmek için gerekli psi şik enerjisi olmayan somurtkan bir hayalete benziyordu. Susan'a yolun so nunda saldırma arzusu, giderek artan kaygısı yüzünden azalan Reynolds ya y ukarı kattaydı ya da kente inmi şti. Coral, "Seni ne yapaca ğıma karar verinceye kadar so ğuk kilere Kapataca ğım, yavrum," dedi. "Orada güvende olacaksın... Hem de s ımsıcacık. Neyse ki, serape'n var. Sonra... Jonas geri döndü ğü zaman..." Susan, "Sai Jonas'ı bir daha göremeyeceksin," diye cevap verdi. "Onu bir daha asla..." Kızın hassas suratında yeni bir can acısı bomba gib i patladı. Susan'a bir an bütün dünya patlamı ş gibi geldi. Gerileyerek alt koridorun cilalı ta ş duvarına dayandı. Gözleri bulanıkla ştı. Sonra a ğır a ğır düzeldiler. Coral yüzüne elinin tersiyle vurmu ş, yüzü ğünün ta şı Susan'ın yüzünü yarmı ştı. Şimdi kız yaradan yana ğına do ğru kan aktı ğını hissediyordu. Ve burnundan da. Kahretsin! O kahrolasıca şey de yeniden kanamaya ba şlamı ştı. Coral ona buz gibi gözlerle, "Bu benim için sadece bir i ş," der gibi bakıyordu. Ama Susan'a kadının gözlerinde ba şka bir şeyler varmı ş gibi geldi. Belki de korkuydu bu. "Bana Eldred'den söz etme, küçük hanım! Onu a ğabeyimi öldüren o çocukları yakalaması için yolladılar. Şu senin kurtardı ğın çocukları." "Bırak bu lafları." Susan burnunu sildi. Avucuna do lan kanlar yüzünden suratını buru şturdu. Sonra elini pantolonuna sürerek temizledi. " Hart'ı kimin öldürdü ğünü senin kadar ben de biliyorum. Onun için bana bula şma. Yoksa ben de sana bula şırım." Coral'ın elini kaldırmasını seyretti. Kadın onu tekrar tokatlamaya hazırlanıyordu. Susan kendini zorlayarak alayla gül dü. "Haydi! Đstersen di ğer yana ğımı da yar. Böyle yapman durumunu de ği ştirir mi? Bu gece yata ğın di ğer yanını ısıtacak bir erkek olmayaca ğı gerçe ğini?" Coral elini sertçe, hızla indirdi. Ama Susan'ı toka tlamak yerine yine onun kolunu yakaladı. Bu kez canını yakacak kadar sertçe . Ama Susan için pek farketmedi. O gün bu i şin ustaları canını yeterince yakmı şlardı. Ama Roland'la yine birlikte olacakları anın hızla gelmesini sa ğlayacaksa daha da fazla acı çekmeye gönüllüydü. Coral, Susan'ı koridorda hızla sürükleyerek götürdü . Onu mutfaktan geçirdi. (Ba şka bir Hasat Bayramı'nda buhar ve faaliyet içinde o lan bu büyük yer şimdi insanı korkutacak kadar sessizdi.) Coral en dipteki demir çubuklarla sağlamla ştırılmı ş kapıya götürerek kanadı açtı. Dı şarıya patates, sivri kök ve kabuk kokusu yayıldı. " Đçeri gir! Haydi, terbiyesiz yaratık! Yoksa o biçiml i kalçanı bir tekmede dörtkö şe yaparım!" Susan gülümseyerek kadının gözlerinin içine baktı. "Seni lanetlerdim, sai Thorin. Çünkü sen bir katili n â şıkda şısın! Ama sen zaten kendi kendini lanetledin. Bunu sen de biliyorsun. B u gerçek suratından okunuyor. Onun için seni şimdi sadece selamlayaca ğım..." Kız bir reverans yaptı, "...ve sana çok güzel bir gün geçirmeni dileyece ğim." Coral, " Đçeri gir ve o küstah a ğzını da kapat!" diye haykırdı. Susan'ı iterek soğuk kilere soktu. Kapıyı çarparak kapattı ve sürgüle ri itti. Sonra öfkesinden ate ş saçan gözleriyle vaq'lara baktı. Adamlar ihtiyatlı davranmı ş, ondan uzakta durmuşlardı. "Onu iyi koruyun, muchachos. Dikkatli olun." Adamların bunu yapacaklarını açıklayan sözlerine al dırmadan aralarından geçti ve Jonas'ı ya da ondan gelecek haberi beklemek için öl müş olan a ğabeysinin dairesine çıktı. A şağıda havuçlarla patateslerin arasında oturan soluk s uratlı küçük sürtük hiçbir şey bilmiyordu. Ama sözleri... ("Sai Jonas'ı bir daha göremeyeceksin!")

Page 309: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Coral'ın kafasında yer etmi şlerdi bir kere. Şimdi beyninde yankılanıyor ve susmuyordu. Kentin Toplanma Salonu'nun tepesindeki kısa çan kul esinde saat on ikiyi çaldı. Hasat sabahı yerini ö ğleden sonraya bırakıncaya kadar alı şılmamı ş bir sessizlik hakimdi. Hele Yolcuların Dinlenme Yeri'ndeki sessiz lik adeta korkutucuydu. Đki yüzden fazla insan Kolay ölü bakı şlarının altında toplanmı ştı. Hepsi de bol bol içiyorlardı. Ama yine de seslen çıkmıyordu. Sadece ayaklarını sürüyorlar ve bir içki daha istediklerini belirtmek için bardaklarını sabırsızca tezgâha vuruyorlardı. Sheb tereddütle piyanoda bir parça çalmaya, kalkı şmış, "Big Bottle Boogie'yi denemi şti. Bu parçayı herkes severdi. Ama yana ğında "de ği şim geçirmi şlere" özgü o i şaret olan bir kovboy bıça ğının ucunu Sheb'in kula ğına sokarak homurdanmı ştı. "Beyinden saydı ğın şeyin kulak zarının sancak tarafında kalmasını istiy orsan bu gürültüyü kesersin!" Sheb tanrılar izin verdi ği takdirde daha bin yıl soluk almaktan memnun kalacaktı. Onun için piyanonun önün deki tabureden hemen kalkmı ş ve Staniey'le Ko şucu Pettie'ye yardım etmek için bara gitmi şti. Müşteriler şaşkın ve somurtkandılar. Hasat Bayramı'nı onlardan ça lmı şlardı. Bu konuda ne yapacaklarını da bilmiyorlardı. Tabii yin e ate ş yakılacaktı. Alevlerin arasında sürüyle korkulu ğu yakacaklardı. Ama bugün Hasat öpücükleri yoktu. G ece dans, bilmece sorma, yarı şma, domuzla güre şme ve şaka gibi şeyler de... Kahretsin! Hiç e ğlenmeyeceklerdi. Eski yılı keyifle u ğurlayamayacaklardı. Ne şe yerine karanlıkta cinayet i şlenmi ş ve suçlular da kaçmı şlardı. Ve şimdi katillerin cezalandırılmaları konusunda kesin bir şey yoktu. Sadece biraz umut vardı. Yıldırımlarla dolu fırtına bulutları kadar t ehlikeli olabilecek bir grup somurtkan ve sarho ş adam öfkelerinin odak noktasını olu şturacak birini arıyorlardı. Onlara ne yapmaları gerekti ğini söyleyecek birini de. Tabii ate şe atacakları bir insanı da. Eld'in zamanında oldu ğu gibi. Đşte bu anda, ö ğle zamanını açıklayan çanların son yankıları da so ğuk havada kaybolurken meyhanenin yarasa kanadı biçimi kapısı açıldı ve içeriye iki kadın girdi. Đçerdekilerin ço ğu önde yürüyen acuzeyi tanıyorlardı. Birkaçı cadını n nazarından korunmak için ba şparmaklarını gözlerine sürdüler. Salonda bir mırılt ı dola ştı. Gelen Cöos'lular büyücüydü. Rhea'nın suratı yar alardan kırı ş kırı ş olmu ştu. Gözleri öylesine çukura batmı ştı ki, zorlukla seçilebiliyordu. Ama kadında acayip bir canlılık vardı. Dudakları kı ş-dutu yemi ş gibi kıpkırmızıydı. Rhea'nın arkasındaki kadın a ğır a ğır, kasları katıla şmış gibi giyiniyordu. Bir elini karnına bastırmı ştı. Cadının dudakları ne kadar kırmızıysa, bu kadın ın suratı da o kadar beyazdı. Cadı, Beni Seyret masasının ba şındaki kendisine aptal aptal bakan sı ğırtmaçlara hiç aldırmadan odanın ortasına kadar geldi. Barın o rtasında dik dik bakan Kolay Av'ın altında durdu. Dönerek sessizle şmiş olan kovboylarla kentlilere baktı. "Çoğunuz beni tanıyorsunuz!" diye ba ğırdı o gıcırtılı tiz sesiyle "Ama içinizde aşk iksirine, erkeklik gücünü artıracak ilaca ya da d ırdırcı kaynanalarını susturacak muskalara ihtiyaçları olmadı ğı için bana gelmeyenler var. Onlara kendimi tanıtaca ğım. Ben Rhea'yım. Cöos'lu o bilge kadın. Yanımdaki bu hanım da dün gece üç katilin kaçmasını sa ğlayan kızın halası... Yani kentinizin şerifini ve karısı çocuk bekleyen iyi bir genci öldüren o kı zın. O genç kızın kar şısında durdu. Savunmasız ellerini kaldırdı ve karısıyla do ğacak bebe ği için ona canını bağı şlaması için yalvardı. Ama kız onu yine de vurdu! O çok zalim! Zalim ve kalpsiz!" Kalabalıkta homurtular dola ştı. Rhea ya şlı, çarpılmı ş pençelerim kaldırınca gürültü hemen kesildi. Cadı içerdekilerin hepsini g örebilmek için a ğır a ğır döndü. Elleri hâlâ havadaydı. Dünyanın en ya şlı ve en çirkin boksörüne benziyordu. Büyücü karganınkine benzeyen sesiyle haykırdı. "Yab ancılar geldiler ve siz onları dostlukla kar şıladınız! Ba ğrınıza bastınız ve yemeleri için ekmek verdiniz! Onlarsa buna kar şılık size felaket ikram ettiler! Sevdiklerinizin ölümüne neden oldular! Hasat zamanını mahvettiler F in de ano'dan sonraki zamanın nasıl lanetlendi ğini ancak tanrılar bilir!" Yine mırıltılar duyuldu ama sesler bu kez daha yüks elmi şti. O adamların en büyük korkularına parma ğını basmı ştı: bu yılın kötülüklerinin yayılaca ğı korkusuna.

Page 310: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Kim bilir belki de Dı ş Kavis'te umutla, yava ş yava ş belirmeye ba şlayan yeni safkan hayvanlara bile bir şeyler olacaktı. Rhea sözlerini sürdürdü. "O katiller gittiler! Geri döneceklerini de sanmıyorum! Belki de böylesi daha iyi. Neden o yabancı kanları topraklarımızı lekelesin? Ama şimdi bir ba şkası var... Aramızda büyüyen. Kendi kentine ihanet eden ve yakınlarını kalle şçe aldatan bir kız!" Rhea bu son sözleri.söylerken sesi bo ğuk bir fısıltıya dönü şmüştü. Dinleyicileri onu duyabilmek için dikkatle öne do ğru e ğildiler. Gözleri irile şmiş, yüzlerinde haşin ifadeler belirmi şti. Rhea eski siyah giysili soluk suratlı sıska kad ını hızla yanına çekti. Cordelia'yı önüne geçirdi. Bir bebek ya da bir vantrilo ğun kuklası gibi. Ve kadının kula ğına fısıldadı... Bu fısıltı nasılsa etrafa yayıldı. Hepsi de onun sözlerini duydular. "Haydi, hayatım. Bana söylediklerini onlara da tekr arla." Cordelia herkesçe duyulan ifadesiz bir sesle, "Ye ğenim Belediye Ba şkanı'nın metresi olmayaca ğını söyledi," diye açıkladı. "Onun gibilerin kendis ine layık olmadı ğını da. Sonra Will Dearborn'u ba ştan çıkardı. Vücuduna kar şılık Gilead'da onun e şi olarak iyi bir mevkiye yükselecekti... Ve tabii H art Thorin'in öldürülmesi de bedele dahildi. Delikanlı kızı çok i stiyordu. Onun için bu bedeli memnunlukla ödedi. Arkada şları da ona yardım ettiler. Belki kızdan onlar da yararlandılar. Artık orasını bilemem. Herhalde Kâti p Rimer onlara engel olmaya kalktı. Ya da adamı gördüler ve onu da öldürmek ho şlarına gitti." Pettie, "Alçaklar!" diye ba ğırdı. "Sinsi köpek yavruları!" Rhea ninni söyler gibi, " Şimdi yeni mevsimin mahvolmadan önce temizlenmesi iç in ne yapılması gerekti ğini açıkla, hayatım," dedi. Cordelia Delgado ba şını kaldırıp adamlara baktı. Derin bir soluk alarak birbirine karı şan, ek şi graf, bira, duman ve viski kokularını içine çekti . "Kızı alın. Onu almalısınız. Bunu hem sevgi, hem ke derle söylüyorum. Gerçekten." Salonda bir sessizlik oldu. Bütün gözler kadına dik ilmi şti. "Ellerini boyayın." Bekleyi ş dolu odaya bakıyor ve sanki hüküm veriyordu. Cordelia, "Charyou a ğacı," diye fısıldadı. Di ğerleri aynı fikirde olduklarını açıklamak için ba ğrı şmadı Ama derin derin soludular. Sesleri a ğaçların çıplak dallarının arasından geçen rüzgârın hı şırtısına benziyordu. Sheemie kötü Tabut Avcısı'yla Susan'ın pe şinden solu ğu kesilinceye dek ko ştu, koştu. Akci ğerleri alev alev yanıyordu. Yanına saplanan sancı k rampa dönü şmüştü. Uçurumun otlarının üzerine yüzükoyun devrildi. Sa ğ eliyle sol kolunun altını kavramı ştı. Can acısıyla yüzünü buru şturuyordu. Sheemie yüzü güzel kokulu otlara gömülü bir süre öy le yattı. Kovboyla kızın kendisinden gitgide uzakla ştıklarını biliyordu. Ama sancı geçinceye kadar kalk ıp koşmaya çalı şmanın bir i şe yaramayaca ğının da farkındaydı. Acele ederse sancı tekrar ba şlayacak ve onu engelleyecekti. Bu yüzden oldu ğu yerde yattı. Ba şını kaldırarak Susan'la kötü Tabut Avcısı'nın bıraktı ğı izlere baktı. Tam kalkıp koşmayı tekrar deneyece ği sırada Caprichoso onu ısırdı. Di şlemek denilemezdi buna. Katır gerçekten di şlerini çocu ğun etine geçirdi. Capi zor bir yirmi dört saat geçirmi şti. Şimdi mutsuzlu ğuna neden olan kimsenin otların üzerinde yatıp uyuması hiç ho şuna gitmemi şti. Sheemie, "AAAY!" diye haykırarak sendeleye sendeley e aya ğa kalktı. "Kahretsin!" Daha filozofça biri, insanın kabaetinin ısırılması kadar sihirli bir şey yoktur, diye dü şünebilirdi. Bu olay di ğer bütün dertlerini, ne kadar acı ya da derin olurlarsa olsunlar, duman gibi da ğıttı. Çocuk hızla döndü. "Bunu neden yaptın, gidi hain, s insi Capi? " Can acısından gözleri dolmu ştu, kabaetini hızla ovu şturup duruyordu. "Canım çok yanıyor... Ah, çok kötü bu." Caprichoso boynunu uzatarak di şlerini gösterdi. Ancak katır ve develerin başardı ğı biçimde iblisçe gülümsüyordu. Katırın anırtısı Sh eemie'ye kahkaha gibi geldi. Capi'nin ipi hayvanın küçük, sivri toynaklarının ar asında sürünüyordu. Sheemie ona uzandı. Katır onu tekrar ısırmak için e ğilince hayvanın dar kafasının yanına şiddetle vurdu. Capi burnundan soluyarak gözlerini k ırpı ştırdı.

Page 311: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Sheemie, "Sen bunu hak ettin, ihtiyar kötü Capi," d edi. "Bir hafta boyunca lanet olasıca kabaetlerimin üzerine do ğru dürüst oturamayaca ğım!" Hayvanın ipini yumru ğunun üzerine sararak katırın sırtına bindi. Capi şaha kalkıp onu üzerinden atmaya kalkı şmadı. Sheemie yaralı kabaeti katırın çıkık belkemi ğine geldi ği için yüzünü buru şturdu. Ama yine de şansının yardım etti ğini dü şünerek Capi'yi mahmuzladı. Poposunun acımasına ra ğmen hiç olmazsa yürümek zorunda kalmayacaktı .Ya da yanı sızlayarak ko şmayacaktı. "Yürü bakalım, ahmak. Çabuk ol! Mümkün oldu ğu kadar hızlı ko ş, Köpo ğlu köpek!" Sheemie bir süre Capi'ye mümkün oldu ğu kadar sık böyle ba ğırdı. Çocuk da kendisinden öncekiler gibi ilk kez sövmenin gerçekt en zor oldu ğunu ö ğrenmi şti. Ondan sonra her şey kolayla şıyordu. Đnsanın ferahlaması için küfürden daha etkili bir şey olamazdı. Susan'ın izleri uçurumdan çaprazlamasına kıyıya ve oradaki eski büyük kerpiç binaya do ğru gidiyordu. Sheemie, Deniz Kıyısı'na varınca keme rin önünde katırdan indi, sonra durakladı ve bundan sonra ne yapması ge rekti ğini dü şündü. Onların buraya geldikleri kesindi. Susan'ın atı Pylon ve kö tü Tabut Avcısı'nın hayvanını yan yana gölge yere ba ğlamı şlardı. Atlar zaman zaman ba şlarını e ğiyor ve avlunun okyanus tarafındaki pembe ta ş yalaktan su içiyorlardı. Şimdi ne yapacaktı? Kemerin altından girip çıkan atl ılar handa çalı şan çocu ğa aldırmıyorlardı. (Bunların ço ğu Lengyll'in grubuna giremeyecek kadar ya şlı sayılan ak saçlı vaq'lardı.) Ama Miguel bir sorun ç ıkarabilirdi. Ya şlı mozo Sheemie'den hiçbir zaman ho şlanmamı ştı, çocu ğun ufacık bir fırsat buldu ğu takdirde hırsızlık edece ğinden eminmi ş gibi davranırdı. Şimdi Coral'ın kovalarını bo şaltan ve di ğer i şlere bakan u şağının avluda usul usul dola ştı ğını görürse herhalde onu hemen kovardı. Sheemie öfkeyle, hayır, kovamayacak, diye dü şündü. Bugün bunu yapamayacak! Bugün bana patronluk taslamasına izin veremem! Beni azarl asa bile buradan gitmeyece ğim! Ama ya ihtiyar ba ğırır ve herkesi uyarırsa? O zaman ne yaparım, O köt ü Tabut Avcısı gelip beni öldürebilir. Sheemie, öyle bir no ktaya gelmi şti ki, artık arkada şları için ölmeye bile hazırdı. Ama bu ölüm bir i şe yaramalıydı. Çocuk bu yüzden so ğuk güne şte durdu. Kararsızca a ğırlı ğını ya, bir aya ğına, kâh di ğerine veriyordu. Ke şke daha zeki olsaydım, o zaman bir plan yapabilirdi m, diye hayıflanıyordu. O böyle beklerken bir saat geç ti. Sonra da iki. Çok a ğır ağır. Her geçen dakika Susan'a yardım fırsatının elin den kaçtı ğını seziyordu. Ama bu konuda ne yapması gerekti ğini bilemiyordu. Bir ara kula ğına batıdan gökgürültüsüne benzeyen bir ses geldi. Ama bu sonba har gününde hava güne şliydi. Yani gök gürleyecek gibi de ğildi. Sheemie sonunda avluya girmeyi göze aldı. Şu ara bo ş olan avluyu a şarak kona ğa girebilirdi. Aynı anda korktu ğu o adam ahırlardan çıktı. Miguel Torres'in gö ğsü Hasat muskalarıyla doluydu; sarho ş mozo iki yana yalpalayarak avlunun ortasına geldi. Somprero'sunun ba ğları sıska boynuna dolanmı ştı. Uzun beyaz saçları uçu şuyordu. Chiboso'sunun önü ıslaktı. Sanki çi şini edece ği zaman pantolonunun önünü açmayı unutmu ştu. Bir elinde küçük seramik bir testi vardı. Bakı şları hem öfkeli, hem de şaşkındı. Miguel, "Bunu kim yaptı?" diye ba ğırarak ak şam semasına ve orada yüzen Şeytan Ayı'na baktı. Sheemie ya şlı adamı sevmemesine ra ğmen onun adına kaygılandı. Yaşlı Şeytan'a do ğrudan do ğruya bakmak u ğursuzluk getirirdi. Gerçekten. "Bunu kim yaptı? Bunu bana söylemenizi istiyorum, senyor. Por favor!" Bir an durdu, sonra öyle müthi ş bir çı ğlık attı ki, bu yüzden sendeledi. Neredeyse yere yuvarlanacaktı. Göz kırpan ayı yumruklayarak ona ce vap verdirmek istiyormu ş gibi ellerini kaldırdı. Sonra da yorgun yorgun indirdi. Testinin arzından akan mısır viskisi üzerini büsbütün ıslattı. Ya şlı adam, "Mancon," diye homurdanarak duvara doğru gitti. (Kötü Tabut Avcısı'nın atının arka ayakla rına takılacaktı az kalsın.) Sonra oturarak sırtını Kerpiç duvara dayad ı. Testiden uzun uzun içki içti. Sombrero'sunu gözlerine kadar çekti. Testi el inde sallandı. Miguel sonunda kendisine çok geliyormu ş gibi testiyi yere koydu. Sheemie ihtiyarın ba şparmağı testinin sapından çözülünceye ve eli zemindeki ta şların üzerine dü şünceye kadar bekledi. Yürüyecek oldu ama sonra bir süre daha bek lemeye karar verdi. Miguel kötü niyetli bir ihtiyardı, sinsice bir oyun oynaya bilirdi. Sheemie'ye öyle geliyordu. Đnsanların ço ğu sinsiydi. Özellikle hain olanlar.

Page 312: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Miguel'in bo ğuk homurtularını duyuncaya kadar bekledi. Sonra Cop i'yi avluya soktu. Katırın toynaklarının her şakırdayı şında ödü patlıyordu. Capi'yi oradaki dire ğe ba ğladı. (Katır oraya ba ğlı atları selamlamak için anırınca yüre ği a ğzına geldi.) Sonra çabucak ana kapıya gitti. O güne kada r bu kapıdan girece ği aklına bile gelmemi şti. Elini büyük kapının mandala attı. Duvarın önünd e uyuyan ya şlı adama tekrar bir göz attı. Sonra kapıyı açıp ayakla rının ucuna basa basa içeri girdi. Bir an açılan kapıdan süzülen güne şin çizdi ği dikdörtgende durdu. Omuzlarını iyice kamburla ştırmı ştı, neredeyse kulaklarına de ğecekti. Her an bir elin ensesini kavramasını bekliyordu. (Omuzlarını ne kad ar kamburla ştırırsan kamburla ştır aksi insanlar enseni mutlaka bulurlardı.) Bunu öfkeli bir ses izleyecek ve ona, "Burada ne i şin var mı?" diye soracaktı. Antre bo ş ve sessizdi. Dipteki duvara uçurumda atları süren vaquero'ları gösteren bir halı asılıydı. Buna bir teli kopuk bir gitar dayanmı ştı. Sheemie ne kadar usulca yürürse yürüsün ayak sesleri yine de y ankılanıyordu. Çocuk ürperdi. Çoktan ölüp gitmi ş olan Belediye Ba şkanları duvarlardan ona bakıyorlardı. Çoğunun gözleri bir tuhaftı. Sanki onu izliyor, burada bir i şi olmadı ğını düşünüyorlardı. Sheemie bu Sözlerin boya oldu ğunu biliyordu ama yine de... Đçlerinden biri çocu ğu özellikle endi şelendirdi. Saçları kızıl bir buluta, a ğzı da bir buldo ğunkine benzeyen, hain bakı şlı şi şman bir Marndı bu. Sanki handa çalı şan yarım akıllı bir u şağın ba şkanın evinin büyük salonunda ne i şi oldu ğunu sormak istiyordu. Sheemie, "Bana öyle bakıp durma, seni iriyarı ya şlı köpo ğlu köpek," diye fısıldadı ve kendini biraz daha iyi hissetti. Hiç o lmazsa bir an. Sonra yemek salonuna girdi. Orası da bo ştu. Uzun masalar duvara dayanmı ştı, içlerinden birinin üzerinde yemekten kalanlar vardı Dört tabak so ğuk tavuk, dilinmi ş ekmek, yarım ma şrapa bira. Sheemie çe şitli bayram ve ziyafetlerde sürüyle insana yemek verilen masadaki birkaç parça yiyece ğe bakarken olanların korkunçlu ğunu daha iyi kavradı. Ve ne denli üzücü oldu ğunu da. Bunlar olmasaydı bugün burada yine ziyafet verilecekti. Ama Hambry'd e çok şey de ği şmişti ve artık hiçbir şey eskisi gibi olamayacaktı büyük olasılıkla. Birbirini izleyen bu dü şünceler tavu ğun artıklarıyla ekme ği kalan birayla çabucak mideye indirmesini engellemedi. Çok uzun bi r gün geçirmi ş ve aç aç dola şmıştı. Sheemie ge ğirince iki eliyle hemen a ğzını kapattı. Kirli parmaklarının üzerinden iki yana acele bir göz attı. Sonra ilerlemeyi sürdü rdü. Odanın dibindeki kapı kapatılmı ş ama kilitlenmemi şti. Sheemie kapıyı aralayarak başkanın evi boyunca uzanan koridora baktı. Burayı gaz lambalı avizeler aydınlatıyordu. Koridor bir cadde kadar geni şti. Ve bo ştu. Hiç olmazsa o anda. Ama çocuk di ğer odalardan gelen fısıltıları duyuyordu. Belki di ğer katlardan gelenleri de. Herhalde bu ak şamüzeri konakta olan hizmetçi kızlar ve di ğer hizmetkârlar konu şuyorlardı. Ama Sheemie'ye yine de hayaletler fısılda şıyorlarmı ş gibi geliyordu. Belki de bunlardan biri Ba şkan Thorin'in sesiydi. (Sheemie belki de onu görebilirdi... Ama g öremedi ğine seviniyordu.) Başkan Thorin koridorda dola şıyor ve kendisine ne oldu ğunu anlamaya çalı şıyordu. Gecelik entarisinin gö ğsünü ıslatan o so ğuk pelte gibi şeyin ne oldu ğunu düşünüyordu. Kimin... Bir el Sheemie'yi dirse ğinin hemen yukarsından yakaladı. Çocuk az kalsın bi r çı ğlık atacaktı. Kadın, "Sakın!" diye fısıldadı. "Babanın adına!" Sheemie nasıl olduysa gırtla ğından kopan çı ğlı ğı tutmayı ba şardı. Döndü. Şimdi kar şısında ba şkanın dul karısı vardı. Olive kot pantolon ve karel i bir çiftçi gömle ği giymi ş, saçlarını arkadan ba ğlamı ştı. Rengi soluktu, koyu renk gözleri ate ş saçıyordu. "S... S... Sai Thorin... ben... ben... ben..." Sheemie'nin aklına söyleyecek ba şka bir şey gelmiyordu. Şimdi Setçileri çağıracak, diye dü şündü. Tabii nöbetçi kaldıysa. Bir bakıma bu onu rahatlatacaktı. "Buraya o kız için mi geldin? Delgado adlı kız için ?" Istırap Olive'e korkunç bir biçimde yaramı ştı. Yüzü şimdi o kadar tombul durmuyor, daha genç

Page 313: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

gözüküyordu. Siyah gözlerini Sheemie'nin gözlerine dikmi şti. Çocu ğun yalan söylemesini engelliyordu. Sheemie sonunda, "Evet," anlamında ba şını salladı. " Đyi. Bana yardım edebilirsin. Kız a şağıda, kilerde. Kapıda nöbetçi var." Sheemie duyduklarına inanamadı, a ğzı bir karı ş açıldı. Olive sanki Sheemie bu fikre itiraz etmi ş gibi, "O kızın Hart'ın öldürülmesiyle bir ili şkisi oldu ğuna inandı ğımı mı sanıyorsun?" diye sorgu. "Belki şi şmanım ve eskisi gibi hızla hareket edemiyorum. Ama tam anlam ıyla budala da de ğilim. Haydi gel. Deniz Kıyısı şu ara Sai Delgado için hiç de iyi bir yer de ğil. Ve kentte pek çok ki şi onun nerede oldu ğunu biliyor." "Roland." Silah şor ya şamının sonuna kadar sıkıntılı rüyalarında hep bu se si duyacaktı. Ama hiçbir zaman rüyasında ne gördü ğünü tam olarak hatırlayamayacaktı. Sadece bunların onu nasıl da ha sta etti ğini bilecekti. Huzursuzca yürüyecek, sevgisiz odalarda duvarlardak i resimleri düzeltecek ve yabancı kent alanlarında ona seslenildi ğini duyacaktı. "Gilead'lı Roland." Silah şorun hemen hemen tanıdı ğı bu ses kendisininkine çok benziyordu. Eddie ya da Susannah veya Jake'in yerin den ve zamanından bir psikiyatri uzmanı bunun onun sesi oldu ğunu söylerdi. Bilinçaltının sesi oldu ğunu. Ama Roland böyle olmadı ğını biliyordu. Kafamızın içinde konu ştukları zaman bizimkine en çok benzeyen seslerin en korkunç yabancılar, en tehlikeli davetsiz misafirler olduklarını ö ğrenmi şti. "Steven'in o ğlu Roland." Küre onu önce Hambry'ye, Belediye Ba şkanı'nın evine götürdü. Aslında orada olanları daha fazla görmek istiyordu. Ama küre sonra onu ba şka yere sürükledi. O garip, tanıdık sesle delikanlıyı ça ğırdı. Roland da gitmek zorunda kaldı. Hiçbir seçene ği yoktu. Çünkü Rhea ve Jonas'ın tersine, kürenin iç ini ve orada sessizce konu şan insanları seyretmiyordu. O, kendisi kürenin için deydi. Onun sonsuz pembe fırtınasının bir parçası olmu ştu. "Gel, Roland. Gör, Roland." Fırtına onu döndürerek önce yukarıya çekti, sonra d a uzaklara, delikanlı uçurumun üzerinden uçmaya ba şladı. Önce sıcak, sonra da so ğuk hava tabakalarının içinden geçerek yükseldi. Yükseldi. Onu Güne ş'in Yolu'nda batıya do ğru götüren pembe fırtınada yalnız de ğildi. Sheb uçarak yanından geçti. Şapkasını ba şında geriye itmi ş, olanca sesiyle "Hey, Jude" parçasını söylüyordu. Nikotinden lekelenmi ş parmaklarıyla olmayan tu şlara basıyordu. Şarkıya kendini öylesine kaptırmı ştı ki, fırtınanın piyanosunu sürükleyip götürdü ğünün farkında de ğildi. "Gel, Roland," dedi fırtınanın sesi, çam kürenin se si. Roland da gitti. Kolay Av yanından uçuyor, cam gözleri pembe bir ı şıkla parlıyordu. Çiftçi tulumu giymi ş sıpsıska bir adam uçarak yanından geçerken uzun kız ıl saçları arkasında dalgalandı. Adam, "Sana hayat dilerim," dedi. "Ürün lerine efe." Ya da böyle bir şey söyledi. Sonra da gözden kayboldu. Ondan sonra a cayip bir yelde ğirmeni gibi dönen demir bir sandalye gözüktü. (Roland onu bir i şkence aletine benzetti.) Sandalyenin tekerlekleri vardı ve genç silah şor, Gölgelerin Kadını, diye düşündü. Neden böyle dü şündüğünü, bunun ne anlama geldi ğini bilmiyordu ama. Pembe fırtına şimdi onu kâh parçalanmı ş da ğların, kâh verimi yemye şil bir deltanın üzerinden geçiriyordu. Deltada geni ş bir nehir dimara benziyor ve öküz boyunduru ğunu andıran bir U harfi çiziyordu. Nehir sakin, mas mavi bir gökyüzünü yansıtıyordu. Ama fırtına yukardan geçerken su da y aban güllerinin pembe rengini aldı. Roland kapkaranlık bir sütunun hızla yükseldi ğini gördü ve kalbi gö ğsünü korkuyla titredi. Pembe fırtına onu bu karanlı ğa do ğru götürüyordu. Buradan çıkmak istiyorum, diye dü şündü. Ama aptal de ğildi. Gerçe ği anlıyordu. Buradan hiçbir zaman kurtulamaması ihtimali de vard ı. Büyücünün küresi onu yutmu ştu. Belki de fırtınanın bulanık gözünde sonsuza dek kalacaktı. Roland, gerekiyorsa ate ş ederek buradan kurtulurum, diye dü şündü ama, hayır, tabancaları yanında de ğildi. Fırtınanın içinde çırılçıplak, altındaki topr akları gömmüş olan zehirli mavi-siyah şeye do ğru hızla ilerliyordu. Kula ğına şarkı söyleyen birinin sesi geldi. Hafif ama güzeldi... Roland'ın ürpermesine ve Susan 'ı dü şünmesine neden olan tatlı ve ahenkli bir ses: ku ş ve ayı ve tav şan ve balık. Birdenbire Sheemie'nin katırı hızla yanından geçti. (Silah şor, Caprichoso, diye düşündü. Güzel bir ad.) Katır havada dörtnala ko şuyor, sözleri ate ş ta şları gibi parlıyordu. Onu Cöos'lu Rhea izledi. Cadının ba şında bir sombrero vardı ve

Page 314: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

uçu şan Hasat tılsımlarıyla süslü bir süpürge sopasına b inmi şti. Kaçan katıra, "Seni yakalayaca ğım, güzelim!" diye ba ğırıyordu. Sonra gıdaklar gibi gülerek süpürge sopasının üzerinde vızz diye geçip gitti. Roland o kara şeye dalınca birdenbire solu ğu kesildi. Etrafındaki dünya pis kokulu bir karanlıktan ibaretti. Hava, derisinin üz erinde böcekler gibi kıvıl kıvıl sürünüyordu. Delikanlı görünmeyen yumrukların ı sa ğa sola salladı. Sonra birdenbire hızla a şağıya do ğru daldı. Şimdi yere çarpıp parçalanmaktan korkuyordu. Lord Perth de öyle dü şmüştü. Karanlıkların arasında ölü tarlalar ve terkedilmi ş köyler gözüktü. Roland gölgeleri dü şmeyen mahvolmu ş a ğaçları gördü. Ah, ama burada her şey gölgeydi. Her şey ölümdü. Bu Uç-Dünya'nın sınırıydı. Karanlık bir günde oraya gelecekti. Burada her şey ölümdü. "Silah şor, bu Gökgürültüsü." Roland, "Gökgürültüsü," dedi. "Bunlar da soluk almayanlar. Beyaz suratlar." "Soluk almayanlar. Beyaz suratlar." Evet. Silah şor nasılsa bunu biliyordu. Burası katledilen askerl erin yeriydi, ikiye ayrılmı ş mi ğferler, paslı kargılar. Uçuk yüzlü cengâverler bura dan geliyorlardı. Bu Gökgürültüsü'ydü. Saatlerin geriye do ğru çalı şacak ve mezarların ölüleri kustu ğu yer. Herde bir şey kapmaya çalı şan, çarpık bir ele benzeyen bir a ğaç vardı. En üst dalı bir Hantal Billy'ye saplanmı ştı. Hayvanın ölmü ş olması gerekirdi. Ama pembe fırtına Roland'ı sürükleyerek a ğacın önünden geçirirken Hantal Billy ba şını kaldırarak ona anlatılamayacak bir acı ve yorgunluk la baktı. Hayvan, "Oy!" diye bağırdı. Sonra o da kayboldu. Roland onu uzun yıllar b oyunca hatırlamayacaktı. " Đleriye bak, Roland. Kaderini gör." Roland birdenbire bu sesi tanıdı. Kaplumba ğa'nın sesiydi bu. Delikanlı baktı ve mavimsi-sarı bir ı şıltının Gökgürültüsü'nün pis karanlı ğını yardı ğını gördü. Tam bunu farketti ği sırada karanlıklardan ı şı ğa çıktı. Yumurtadan çıkan bir canlı, sonunda do ğan bir yaratık gibi Kaplumba ğa'nın sesi duyuldu. "I şık! Aydınlık olsun!" Roland ellerini gözlerine götürmek zorunda kaldı. K ör olmamak için. Şimdi parmaklarının arasından bakıyordu. A şağıda kandan olu şan bir alan vardı. Ya da Roland böyle dü şündü. On dört ya şında bir çocuktu ve o gün ilk defa birilerini gerçekten öldürmü ştü. Roland, bu Gökgürültüsü'nden akan kan, diye dü şündü. Dünyanın bizim olan tarafını basacak. Silah şor ancak yıllar sonra kürenin içinde geçirdi ği süreyi yeniden ke şfedecekti. Bu anıyla Eddie 'nin rüyasını biraraya getirecek ve gecenin sonunda turnikenin önündeki yo lda otururken arkada şlarına yanıldı ğını söyleyecekti. Gökgürültüsü'nün hemen arkasından ı şık geldi ği için o pırıltının kendisini aldattı ğını açıklayacaktı. Eddie, Susannah ve Jake'e, "Onlar kan de ğil, güllerdi," diyecekti. "Silah şor, bak, oraya bak!" Evet, i şte oradaydı. Ufuktan yükselen tozlu grimsi-siyah bi r sütun. Kara Kule. Bütün I şınlar'ın, bütün güç hatlarının birle ştikleri yer. Roland, Kule'nin yuvarlak pencerelerinde mavi elektrik ı şıklarının çakıp söndü ğünü gördü. Đçeri hapsedilmi ş olan varlıkların hepsinin feryatlarını duydu. Bu y erin hem gücünü, hem de kötülü ğünü hissetti. Kule, her şeyin üzerine kötülü ğünü yayıyordu. Dünyalar arasındaki sınırları belirsizle ştiriyordu. Kötülük yapma gücü gitgide artıyordu. Hastalı ğın do ğruluk ve tutarlılı ğı zayıflatması gibi. Kansere yakalanmı ş bir vücuda benziyordu. Gö ğe do ğru uzanan koyu kur şuni ta ştan bu kol dünyanın en büyük esrarı ve en sonuncu korkunç bilm ecesiydi. Bu Kule'ydi. Gö ğe do ğru şaha kalkan Kara Kule. Roland pembe fırtınanın içind e ona do ğru giderken, senin içine girece ğiz, diye dü şündü, sen ve arkada şlarım. Tabii ka bunu istiyorsa. Belki buna daha yıllar var Ama ku ş ve ayı ve tav şan ve balık üzerine yemin ediyorum! Bütün sevgilerimle." Ama o sırada sema Gökgürültüsü'nden akan bayrak gib i bulutlarla doldu. Dünya kararmaya ba şladı. Kule'nin yükselen pencereleri o mavi ı şıklar yüzünden bir delinin gözleri gibi ı şıldıyordu. Roland binlerce çı ğlık ve inilti duydu. "Sen sevdi ğin herkesi ve her şeyi öldüreceksin." Konuşan Kaplumba ğa'ydı. Sesi şimdi sert ve acımasızdı. "Ve Kule yine de sana kar şı sıkıca kapalı olacak."

Page 315: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Silah şor derin bir soluk aldı. Bütün gücünü topladı. Hayk ırarak Kaplumba ğa'ya cevap verdi ği zaman kendi kanından olan bütün ku şaklar adına konu ştu. "HAYIR! KAPALI OLMAYACAK! BURAYA VÜCUDUMUN ĐÇĐNDE GELDĐĞĐM ZAMAN BANA KARŞI KOYAMAYACAK! BABAMIN ADI ÜZERĐNE YEMĐN EDĐYORUM! BANA KARŞI KOYAMAYACAK!" "Öyleyse öl," dedi o ses. Roland Kule'nin kur şuni kara dibine savruldu. Orada bir kayaya çarpan bir böcek gibi ölecekti. Ama bu o lmadan önce... Cuthbert'le Alain durmu ş, giderek artan bir kaygıyla Roland'ı seyrediyorlar dı. Delikanlı Maerly'in Gökku şağı'nın bu parçasını iki avucunun arasına almı ş ve yüzüne do ğru kaldırmı ştı. Bir insanın tören kupasını şerefe kaldırırken yaptı ğı gibi. A ğzı büzülen kese buru şmuştu, botlarının tozlu burunlarının üzerinde duruyordu. Roland'ın yanakları ve alnına iki arkada şının da ho şuna gitmeyen pembe bir pırıltı yayılmı ştı. Bu ı şık sanki canlıydı. Canlı ve aç. Đki delikanlı da aynı anda, gözlerini göremiyorum, d iye dü şündü. Gözleri nerede? Cuthbert, "Roland?" diye tekrarladı. "Onlar bize ka r şı hazırlık yakmadan Dara ğacı Kayası'na gideceksek o şeyi kaldırmalısın." Roland küreyi indirmek için hiçbir hareket yapmadı. Usulca bir şeyler mırıldandı. Cuthbert'le Alain daha sonra izlenimler ini kar şıla ştırman zaman Roland'ın, "Gökgürültüsü," dedi ğine karar verdiler. Alain, "Roland?" diyerek bir iki adım attı. Ne şteri hastanın vücuduna sokan bir cerrahın dikkatiyle sa ğ elini, ba şını e ğmiş olan Roland dalgın ifadeli yüzüyle kürenin çizdi ği kavisin arasına soktu. Ama bir kar şılık alamadı. Alain gerileyerek Cuthbert'e döndü. Bert ö ğrenmek istedi. "Ona dokunabiliyor musun?" Alain ba şını salladı. "Hayır. Kesinlikle! Sanki Roland uzakl arda bir yere gitmi ş." "Onu uyandırmamız gerekiyor." Cuthbert'in sesi hafi fçe titriyordu Alain, "Vannay bize bir insanın derin bir ipnozdan birdenbire uyandırılırsa çıldırabilece ğini söylemi şti," dedi. "Hatırladın mı? Bilmiyorum bu cesareti.. ." Roland kımıldandı. Gözlerinin yerindeki pembe çukur lar sanki büyüdü. Delikanlının dudakları iki arkada şının da çok iyi bildikleri o acı azimle gerildi. Silah şor iki çocu ğun tüylerinin diken diken olmasına yol açan bit ses le, "Hayır! Kapalı olmayacak!" diye ba ğırdı. Bu hiç de Roland'ın sesine benzemiyordu. Ya d a hiç olmazsa bu ya ştaki sesine. Duydukları bir erke ğin sesiydi. Alain daha sonra, Roland uyur ve Cuthbert'le ikisi ate şin kar şısında otururlarken, "Hayır," diyecekti. "Bu bir kralın se siydi." Ama şimdi iki çocuk sanki orada olmayan ama kükreyen ark adaşlarına deh şetle baktılar. Korkudan felce u ğramı şlardı. "Buraya, vücudumun içinde geldi ğim zaman bana kar şı koyamayacak! Babamın adı üzerine yemin ediyorum! BANA KAR ŞI KOYAMAYACAK!" Sonra Roland'ın o anormal pembelikteki suratının ha tları çarpıldı Hayal edilemeyecek kadar deh şet verici bir şeyle kar şıla şan bir insanınki gibi. Cuthbert'le Alain öne do ğru atıldılar. Artık arkada şlarını kurtarmaya çalı şırken ona zarar verip vermeyeceklerini dü şünecek halde de ğillerdi. Bir şeyler yapmadıkları takdirde küre gözlerinin önünde Roland 'ı öldürecekti. Bar K.'deki avluda Cuthbert, Roland'ı yumruklamı ştı. Şimdi bu Alain'e dü ştü. Çocuk sa ğ yumru ğunu olanca şiddetiyle arkada şının alnının ortasına indirdi. Roland arkaüstü devrilirken küre gev şeyen ellerinin arasından kaydı. Genç silah şorun yüzündeki o korkunç pembelik kayboldu. Cuthber t delikanlıyı yakaladı. Alain de küreyi. Camın o yo ğun pembe ı şı ğı garip bir biçimde ısrarla pırıldıyordu. Alain'in gözlerine vuruyor, aklını çe ki ştiriyordu. Ama delikanlı küreye bakmadan onu kararlılıkla kesenin içine koyd u... Kordonu çekip kesenin ağzını kapatırken pembe ı şı ğın kayboldu ğunu farketti. Sanki küre yenilgiye uğradı ğını biliyordu. Hiç olmazsa şimdilik. Alain döndü. Roland'ın alnının ortasındaki şi şmeye ba şlayan bereyi görünce yüzünü buru şturdu. "O..." Cuthbert, "Bayıldı," dedi. "Yakında ayılması iyi olur." Cuthbert ona ha şince baktı. O her zamanki uysal tavırları kaybolmu ştu. "Evet, bu konuda çok haklısın."

Page 316: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Sheemie mutfak bölü ğüne inen merdivenin a şağısında duruyordu. Sai Thorin'in gelmesini ya da seslenmesini beklerken a ğırlı ğını endi şeyle kâh bir aya ğına, kâh di ğerine veriyordu. Kadının mutfa ğa girmesinden beri ne kadar zaman geçti ğini bilmiyordu. Ama bu süre sanki sonsuzmu ş gibi geliyordu ona. Sheemie, sai Thorin'in gelmesini istiyordu. Ama daha da çok iste di ği bir şey vardı: sai Susan'ı da birlikte getirmesi. Bu yer ve bugün Shee mie'nin kalbini korkunç duygularla dolduruyordu. Bu duygular gökyüzü gibi k arardıkça kararıyordu. Gökyüzü batıdan gelen dumanlar yüzünden artık görül mez olmu ştu. Sheemie orada neler oldu ğunu bilmiyordu. Ya da bunun daha önce duydu ğu gökgürültüsünü andıran seslerle bir ili şkisi olup olmadı ğını. Tek iste ği, dumanın bulanıkla ştırdı ğı güneş batmadan ve gündüzkü soluk hayalet de ğil gerçek Şeytan Ayı do ğmadan konaktan çıkıp gitmekti. Koridorla mutfak arasındaki iki tarafa da açılan ka pının bir kanadı Maria ve Olive tela şla dı şarı çıktı. Yalnızdı. "Evet, kız gerçekten kilerde," diyerek parmaklarını kırla şmaya ba şlamı ş olan saçlarının arasına soktu. "O iki pupura'dan ancak b u kadarını ö ğrenebildim. Yalnızca bu kadarını. O budalaca crunk şivesiyle konu şmaya ba şlar ba şlamaz böyle olaca ğını anladım zaten." Mejis vaquero'larının lehçeleri için uygun bir keli me yoktu. Baronluk'un yüksek tabakadan insanları için crunk şivesiyle konu şmak siyasal konumlarını belirtmenin bir göstergesiydi. Olive kilerin önünde bekleyen iki vag'ı tanıyordu. Onların crunk dı şında ba şka lehçeleri konu ştuklarını da biliyordu. Olive'in ne dedi ğini anlamamı ş gibi yapmak için öyle konu şmuşlardı. Olive'i reddederek hem onu utandırmamak hem de kendilerini utanılacak duruma dü şürmemek için kadının sözlerini anlamamı ş gibi davranmı şlardı. Olive de aynı nedenle bu oyuna katılmı ştı. Oysa isteseydi onlara crunk şivesiyle yanıt verebilirdi. Hatta adamları annelerinin hiç kullanmadıkları adlarla da ça ğırabilirdi. Olive, "Onlara yukarda birilerinin oldu ğunu söyledim," diye açıkladı. 'Belki de gümüşleri çalacaklar,' dedim. 'O mamaficio'ları evden at ın.' Ama sanki hiçbir şey anlamıyormu ş gibi davrandılar. "Alo habk, sai,' diye tekrarlayı p durdular. Kahretsin! Kahretsin!" Sheemie adamlara, "Ya şlı koca köpo ğlu köpekler," diye sövmek istedi ama sonra sesini çıkarmamaya karar verdi. Olive önünde bir a şağı bir yukarı gidiyor, arada sırada mutfak kapısına öfkeden ate ş saçan gözlerle bakıyordu. Sonunda tekrar Sheemie'nin kar şısında durdu. "Ceplerini bo şalt," dedi. "Bakalım ceplerinde 'umutlar' ve 'çelen kler' için neler var." Sheemie kadının istedi ğini yaparak ceplerinden (Stanley Ruiz'in hediyesi o lan) küçük bir çakıyla yarısı yenmi ş bir kurabiye, büyük bir havai fi şeğiyle üç küçük kadın parma ğını ve kükürtlü birkaç kibriti çıkardı. Olive onları görünce gözleri parladı. Cuthbert, Roland'ın suratına hafifçe vurdu ama bir sonuç alamadı. Alain onu yana iterek diz çöktü ve silah şorun ellerini tuttu. O zamana kadar "dokunu şu" bu biçimde hiç kullanmamı ştı ama ona bunun mümkün oldu ğunu söylemi şlerdi. Yani insanın bazı durumlarda bir di ğerinin kafasının içine uzanabilece ğini. Roland! Roland, uyan. Lütfen! Sana ihtiyacımız var! Önce hiçbir şey olmadı. Sonra Roland kımıldanarak bir şeyler mırıldandı ve ellerini Alain'in parmaklarının arasından çekti. O gözlerini açmadan bir saniye önce iki çocuk da aynı korkuyu duydular. Arkaçların ın gözlerinin yerine o çıldırtıcı pembe ı şık olabilirdi. Ama gördükleri gerçekten Roland'ın gözleriydiler. G enç silah şorun so ğuk mavi gözleri. Delikanlı aya ğa kalkmak için çabalayıp da beceremeyince ellerini uzattı. Cuthbert bir elini tuttu, Alain de di ğerini. Arkada şlarını çekerek aya ğa kaldırırlarken Cuthbert acayip ve korkutucu bir şeyi farketti. Roland'ın saçlarının arasında kır teller vardı. Cuthbert o sa bah böyle bir şey olmadı ğına yemin edebilirdi. Ama bu sabah çok çok gerilerde ka lmı ştı. "Ne kadar baygın kaldım?" Roland alnının ortasındak i bereye parmaklarının ucuyla dokunarak yüzünü buru şturdu.

Page 317: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Alain, "Fazla de ğil," dedi. "Belki be ş dakika. Roland, sana vurdu ğum için üzgünüm ama bunu yapmak zorunda kaldım... O şeyin seni öldürmek üzere oldu ğunu sandım." "Belki de öyleydi. Küre güvende mi?" Alain sessizce a ğzı büzük keseyi i şaret etti. " Đyi. Onu bu ara birinizden birinin ta şıması daha iyi olur. O beni..." Roland uygun sözcükleri aradı ve bulunca da dudakla rının ucu so ğuk bir gülümsemeyle büküldü, "...ba ştan çıkarabilir. Hemen atlarımızla Dara ğacı Kayası'na gidelim. Bitirmemiz gereken bir i şimiz var." Cuthbert, "Roland..." diye ba şladı. Bir elini eyer ka şına atmı ş olan genç silah şor dönüp ona baktı. Cuthbert dudaklarını yaladı. Alain arkada şının bir an o soruyu soramayaca ğını sandı. Bunu sen yapamazsan ben yaparım, diye dü şündü... Ama Bert konu şmayı başardı. "Ne gördün?" Roland, "Pek çok şey," dedi. "Pek çok şey gördüm. Ama bunların ço ğunu unutmaya başladım bile. Uyandı ğın zaman rüyaları yava ş yava ş unutmak gibi bir şey bu. Hatırladıklarımı size yolda anlatırım. Her şeyi ö ğrenmelisiniz. Çünkü bunlar bütün durumu de ği ştiriyor. Gilead'a dönece ğiz ama orada fazla kalamayaca ğız." Alain atına biniyordu. "Bundan sonra nereye gidece ğiz?" "Batıya. Kara Kule'yi bulmaya çalı şaca ğız. Yani bugün sa ğ kalabilirsek. Haydi, gelin. O tankerlerle ilgilenelim." Đki vaq sigaralarını sardıkları sırada yukarda gürül tülü bir patlama oldu. Adamlar irkilerek birbirlerine baktılar. Kâ ğıtlara koydukları tütünler küçük kahverengi kar taneleri gibi yere uçu ştu. Kapılar hızla açıldı Yine Belediye Başkanı'nın dul karısı gelmi şti. Bu sefer yanında bir hizmetçi kız vardı. Vaq'lar onu iyi tanıyorlardı. Piyano Çiftli ği'nden eski bir arkada şlarının kızı Maria Tomas'dı. Maria adamların bildikleri crunk şivesiyle, "O hırsız köpekler evi tutu şturdular!" diye ba ğırdı. "Haydi, gelin! Yardım edin!" "Maria sai, bize nöbet beklememiz emredildi..." Maria, "Kilere bir putina mı kilitlendi?" diye ba ğırdı. Gözleri ate ş saçıyordu. "Haydi gelin, ahmak e şekler! Yoksa her taraf tutu şacak! Ondan sonra Senyor Lengyll'e Deniz Kıyısı tepenizde yanarken neden bur ada uyukladı ğınızı anlatırsınız!" Olive de, "Haydi! Yoksa korkuyor musunuz?" diye onl arı azarladı. Yukarda, büyük salonda birkaç hafif patlama daha ol du. Sheemie kadın parmaklarını tutu şturuyordu; perdeleri yakmak için aynı kibriti kulla ndı. Đki viejos birbirlerine baktılar. Ya şça daha büyük olanı, Andemay, diyerek Maria'ya döndü. Artık crunk'tan vazgeçmi şti. "Bu kapıya dikkat et." Kız ba şını salladı. "Gözlerimi bir şahin gibi oraya dikece ğim." Đki ya şlı adam tela şla çıktılar. Biri bola'sının kordonunu kavramı şa Di ğeri belindeki kınından uzun bir bıça ğı çıkarıyordu. Koridorun dibindeki merdivenden çıkan adamların aya k seslerini duyar duymaz Olive, Maria'ya dönerek ba şını salladı. Maria sürgüleri çekti. Susan hemen dı şarı fırladı. Önce bir kadına, sonra di ğerine bak ti. Çekine çekine hafifçe gülümsedi. Maria, hanımının şi ş yüzünü ve burnunun etrafındaki kurumu ş kanları görünce inledi. Susan hizmetçi kız yüzüne dokunamadan onun elini tu tarak usulca parmaklarını sıktı. "Sence Thorin beni şimdi ister miydi?" diye sordu. Sonra birdenbire onu kurtarmaya gelen ikinci kadının kim oldu ğunu kavradı. "Olive... sai Thorin... Çok üzgünüm. Acımasız davranmak istemedim. Ama şuna inanmalısınız. Roland, yani Will Dearborn hiçbir zaman..." Olive, "Bunu çok.iyi biliyorum," dedi. "Ama şimdi bunu konu şacak zamanımız yok. Haydi, gel." Maria'yla birlikte Susan'ı mutfaktan çıkardı. Ana k atlara çıkan merdivenden uzakla ştırarak alt katta, en batı uçtaki depolara do ğru götürdü. Kuru yiyeceklerin kondu ğu depoda di ğer ikisine beklemelerini söyledi. Olive onları beş dakika kadar bekletti. Ama Susan'la Maria'ya sanki sonsuza kadar beklemi şler gibi geldi.

Page 318: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Olive geri döndü ğü zaman arkasında çok parlak renkli bir serape vard ı. Ona göre çok büyüktü; kocasının olabilirdi. Ama Susan onun ö lmü ş olan ba şkana göre de fazla geni ş oldu ğunu dü şündü. Olive aya ğının takılmaması için serape'nin bir kısmını kot pantolonunun yanına sıkı ştırmı ştı. Koluna da battaniye gibi iki serape'yi daha almı ştı. Bunlar hem daha küçük, hem de daha hafifti. Kad ın, "Bunları giyin," dedi. "Hava so ğuyacak." Üçü birden kuru yiyecek deposundan çıktılar. Hizmet kârların kullandı ğı dar koridordan arka avluya do ğru gittiler. Şansları yardım ederse Sheemie onları orada atlarla bekleyecekti. Olive bütün kalbiyle şanslarının onlara yardımcı olması için dua ediyordu, Susan'ın güne ş batmadan Hambry'den uzakla şmasını istiyordu. Ve ay do ğmadan önce. Batıya, Dara ğacı Kayası'na do ğru giderlerken Roland arkada şlarına "Susan'ı yakalamı şlar," diye açıkladı. "Cam kürede ilk gördü ğüm bu oldu." O kadar dalgın bir tavırla konu şmuştu ki, Cuthbert neredeyse atının dizginlerini çekecekti. Yanındaki bu genç, son aylardaki ate şli â şı ğa hiç benzemiyordu. Sanki Roland kürenin içindeki pembe havada ilerlemek için bir dü ş bulmu ştu. Ve bir yanı hâlâ orada ilerliyordu. Cuthbert kendi kendine, yoksa dü ş mü onu sürüklüyor, diye merak etti. Alain, "Ne?" diye sordu. "Susan'ı yakalamı şlar mı? Nasıl? Kimler? O iyi mi?" "Onu Jonas yakalamı ş. Susan'a biraz zarar vermi ş ama fazla de ğil, iyile şecek... ve ya şayacak. Susan'ın hayatının tehlikede oldu ğuna bir an için bile inansaydım hemen geri dönerdim." Đlerde Dara ğacı Kayası tozların arasında bir serap gibi kâh bel iriyor, kâh kayboluyordu. Cuthbert güne ş ı şınlarının tankların üzerinde belli belirsiz yıldızcıklar çizdi ğini görebiliyor, insanları da seçiyordu. Çok kalaba lıktılar. Sürüyle de at vardı. Cuthbert kendi atının boynuna usulca vurdu, sonra da Alain'in, Lengyll'in makineli tüfe ğini aldı ğından emin olmak için arkada şına baktı. Neyse Alain silahı almı ştı. Cuthbert sapanın yerinde olup olmadı ğını anlamak için elini arkasına, beline uzattı. O da ye rli yerindeydi. Geyik derisinden kur şun kesesi de öyle. Şimdi kesenin içinde çelik bilyelerden ba şka Sheemie'nin çaldı ğı o büyük havai fi şeklerinden de vardı. Cuthbert, Roland aslında geri dönmemek için bütün i rade gücünü kullanıyor, diye düşündü. Bu gerçek onu rahatlattı. Roland bazen onu ko rkutuyordu. Genç silah şorun içinde çeli ğin de ötesinde bir şey vardı. Çılgınlık gibi bir şey. Bu durumda onun sizden yana olmasına seviniyordunuz... Ama ço ğu zaman içinde öyle bir şey olmamasını diliyordunuz. Kimin tarafında olursa olsun. Alain, "Susan nerde?" diye sordu. "Reynolds onu Deniz Kıyısı'na geri götürmü ş... Şimdi kilerde hapis... Ya da hapisti. Hangisi oldu ğunu kesinlikle söyleyemeyece ğim. Çünkü..." Roland durakladı. Dü şünüyordu. "Küre ileriyi görüyor. Ama bazen bunun da ötesinde olu şmaya ba şlayan gelece ği görüyor." Alain, "Gelecek şimdiden nasıl olu şmaya ba şlar?" diye sordu. "Bilmiyorum. Ve her zaman böyle oldu ğunu da sanmıyorum. Bence bu, Maerlyn'in Gökkuşağı'ndan çok dünyayla ilgili. Şimdi zaman bir tuhaf. Bunu biliyoruz, öyle değil mi? Bazı şeylerin... kayar gibi oldu ğunu. Sanki her tarafta incecik var. Her şeyi bozuyor. Ama Susan güvende. Bunu biliyorum. Ve bu da bana yetiyor. Sheemie, Susan'a yardım edecek... Ya da şimdi ediyor. Jonas nasıl olduysa Sheemie'yi gözden kaçırmı ş. O da Deniz Kıyısı'na kadar Susan'ı izlemi ş." Alain, "Aferin Sheemie'ye!" diye ba ğırarak yumru ğunu salladı, "ya şasın." Sonra ekledi. "Ya biz? O gelecekte bizi de gördün mü?" "Hayır. O görüntü çok çabuk geçti. Küre beni yakala yıp götürmeden önce çabucak bir göz atabildim. Sanki beni uzaklara uçurdu. Ama. .. ufukta duman oldu ğunu gördüm. Bunu hatırlıyorum. Yanan tankerlerden çıkan dumanlar da olabilir, Eyebolt'un a ğzına yı ğılan çalılardan çıkanlar da. Ya da ikisi birden. Ba na başarılı olacakmı şız gibi geliyor." Cuthbert arkada şına şaşkınlık ve üzüntüyle bakıyordu. Sorumluluklarını hatırlatmak için yumruklayarak avlunun tozlarının ü zerine yuvarlamak zorunda kaldı ğı o çılgınca â şık genç... şimdi neredeydi o? Onu ne de ği ştirmi ş, saçlarının arasında beyaz tellerin belirmesine ne s ebep olmu ştu?

Page 319: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Cuthbert genç silah şoru dikkatle süzerek, " Đlerdeki çarpı şmadan sa ğ çıkarsak," dedi. "Susan bizimle yolda bulu şacak, öyle de ğil mi, Roland?" Arkada şının yüzünde beliren ıstırap dolu ifadeyi görünce o genç â şı ğın hâlâ orada oldu ğunu anladı. Ama küre onun sevincini almı ş, geride sadece keder bırakmı ştı. Bunu ve yeni bir amacı. Evet, Cuthbert bunu çok iyi hissediyordu. Ama bu amaç henüz açıklanmı ştı. Roland, "Bilmiyorum," diye cevap verdi. "Nerdeyse o nun bizimle bulu şmamasını dileyece ğim. Çünkü artık hiçbir zaman eskisi gibi olamayaca ğız." "Ama ne?" Cuthbert bu kez gerçekten dizginleri çekt i. Roland ona sakin sakin baktı ama gözleri dolmu ştu. "Biz ka'nın kuklalarıyız," dedi. "Susan, 'Ka rüzgâr gibi,' diyor." Önce solundaki Cuthbert'e baktı, sonra da sa ğındaki Alain'e. "Kule bizim ka'mız. Özellikle benim. Ama Susan'ın de ğil. Susan da benim olmadı ğı gibi. John Farson'un bizim ka'mız olmadı ğını biliyoruz. Onun adamana do ğru Farson'u yenmek için gitmiyoruz. Sadece onlar bizim yolumuzun üzeri ndeler." Bir an durdu. "Size başka ne söylememe gerek var?" dermi ş gibi elini kaldırdı, sonra da indirdi. Cuthbert sabırla, "Kule diye bir şey yok ki, Roland," dedi. "O cam kürede ne gördü ğünü bilmiyorum. Ama Kule diye bir şey yok. Şey, bir sembol olarak var belki de. Arthur'un Kupası ya da Đsa'nın Çarmıhı gibi. Ama gerçek bir şey de ğil. Gerçek bir bina..." Roland onun sözünü kesti. "Evet, o gerçek!" Đki arkada ş kararsızca ona baktılar. Genç silah şorun suratında hiçbir ku şku yoktu. "O gerçek. Ve bunu babalarımız da biliyor. Karanlık toprakların ötesinde Uç-Dünya var. O toprakların adını şimdi hatırlayamıyorum Unuttu ğum şeylerden biri de bu. Kara Kule de o Uç-Dünya'da. Onun varlı ğı babalarımızın sakladı ğı bir sır. Dünya çökerken onları bunca yıl boyunca bir ka-tet olarak birarada tutan da bu. Gilead'a döndü ğümüz zaman onlara gördüklerimi anlataca ğım. Tabii dönebilirsek. Ve ben şimdi dönebilece ğimize inanıyorum. O zaman babalarımız sözlerimi destekleyecekler." Alain, "Bütün bunları kürenin içinde mi gördün?" di ye sordu. Sesi duydu ğu hu şu yüzünden alçalmı ştı. "Ben birçok şey gördüm." Cuthbert, "Ama Susan Delgado'yu de ğil," dedi. "Öyle. Bizim ilerdeki adamlarla i şimiz bitti ği ve Susan da Mejis'le ili şkisini kesti ği zaman onun ka-tet'imizde oynadı ğı rol sona erecek. Kürenin içinde bana seçme hakkı tanıdılar. Ya Susan... onun kocası ve şimdi karnında ta şıdı ğı çocu ğun babası olarak ya şamak... ya da Kara Kule." Roland titreyen eliyle yü zünü sildi. "Aslında hemen Susan'ı seçerdim ama bir tek şey vardı. Kule harap oluyor. O yıkılırsa bildi ğimiz her şey yok olup gidecek. Hayal edemeyece ğimiz kadar müthi ş bir karga şa ba şlayacak. Gitmeliyiz... Ve gidece ğiz." Kırı şmamış, taze yanaklarının yukarsında, taze ve kırı şmamış alnının altında çok ya şlı bir katilin gözleri vardı. Eddie Dean'in ilk kez bir uç ağın tuvaletindeki aynada görece ği o gözler. Ama şimdi bu gözler çocuksu ya şlarla doluydu. Ancak sesi hiç de çocuksu de ğildi. "Ben Kule'yi seçiyorum. Seçmek zorundayım. Susan ba şka biriyle mutlu ve uzun bir hayat sürsün. Đlerde sürecek de. Bana gelince, ben Kule'yi seçiyor um." Susan, Sheemie'nin büyük salondaki perdeleri tutu şturduktan sonra bir ko şu arka avluya getirdi ği Pylon'a bindi. Olive Thorin, Baronluk'un i ğdi ş edilmi ş küheylanlarından birinin sırtındaydı. Sheemie'yi ar kasına almı ştı. Çocuk Capi'nin ipini tutuyordu. Maria arka kapıyı açarak onlara, " Şansınız açık olsun," dedi. Grup hızla uzakla şmaya ha şladı. Güne ş, batı ufkuna yakla şmıştı. Rüzgâr daha önce etrafa yayılan dumanları süpürüp g ötürmü ştü. Çölde ne olduysa artık sona ermi şti... Ya da şimdiki zamanın ba şka bir katmanında oluyordu. Susan, Roland, iyi durumda olmalısın, diye dü şündü. Seni çok yakında görece ğim, sevgilim... Mümkün oldu ğu kadar çabuk. Kız yarım saat kadar sessizce ilerledikten sonra, " Neden kuzeye do ğru gidiyoruz?" diye sordu. "Çünkü en iyisi kıyı yolu." "Ama..."

Page 320: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

"Hi şş! Senin kaçtı ğını görünce önce evi arayacaklar. Tabii konak yanıp kül olmazsa. Seni evde bulamayınca adamları Büyük Yol b oyunca batıya yollayacaklar." Olive, Susan'a bir göz attı. Şimdi Hambry' lilerin tanıdı ğı... ya da tanıdı ğını sandı ğı, hakkında pek konu şulmayan tela şlı kadına benzemiyordu. "Ben senin o yönü seçece ğini bildi ğime göre, di ğerleri de bilecektir. Kar şıla şmamamız gereken kimseler." Susan sesini çıkarmadı. Aklı konu şamayacak kadar karı şmıştı. Ama Olive ne yapması gerekti ğini biliyordu. Kız da bu yüzden ona minnet duyuyord u. "Onlar havayı koklayarak batıya do ğru gittikleri sırada karanlık bastıracak. Bu geceyi buradan yedi kilometre kadar ötedeki denize yakın ma ğaraların birinde geçirece ğiz. Ben bir balıkçının kızıyım. Bütün o ma ğaraları biliyorum. Bu konuda benden daha bilgilisi yoktur." Çocukken oynadı ğı ma ğaralardan söz etmek Olive'i neşelendirdi. "Yarın istersen batıya do ğru gideriz. Korkarım bir süre tombul ve yaşlı bir dulla yol arkada şlı ğı yapacaksın. En iyisi bu fikre alı şmaya çalı ş." Susan, "Çok iyisiniz," dedi. "Sheemie'yle beni yaln ız yollamalısınız, sai." "Ve geri döneyim, öyle mi? Neye dönece ğim? Ah, ben mutfakta ekleyen ya şlı iki vag'a bile söz geçiremiyorum. Artık buranın patronu olan Lengyll. Bekleyip bu i şi nasıl yaptı ğını görmek istedi ğim de yok. Belki o benim deli oldu ğumu iddia edip pencereleri parmaklıklı bir hücreye kapatılmam ı ister. Kendini o zaman daha güvende hisseder. Ya da kentte kalıp Hash Renfrew'n un ayaklarını masalarıma dayayarak nasıl Belediye Ba şkanlı ğı yaptı ğını mı görmeliyim?" Olive güldü. Đçten bir gülü ştü bu. "Sai, çok üzgünüm." Olive inanılmayacak kadar ne şeli bir tavırla, "Daha sonra hepimiz üzülece ğiz," dedi. " Şu anda en önemlisi o ma ğaralara kimseye görünmeden eri şebilmek! Herkes birdenbire ortadan kayboluverdi ğimizi sanmalı! Dur!" Olive atının dizginlerini çekerek üzengilerin üzeri nde yükseldi. Uygun yerde olup olmadıklarını anlamak için etrafına bakındı. S onra da ba şını salladı. Sheemie'yle konu şmak için döndü. "Delikanlı, artık ihtiyar katırına binerek Deniz Kı yısı'na dönmenin zamanı geldi. Pe şimizden gelen atlılar varsa onları uygun birkaç söz cükle geri çevirmelisin. Bunu yapar mısın?" Sheemie çok üzüldü. "Ben uygun sözcükler bilmiyorum , sai Thorin. Gerçekten. Ben hiç sözcük bilmiyorum zaten." "Saçma." Olive, Sheemie'yi alnından öptü. "Katırı şöyle tırısa kaldır. Güne ş, şu tepeleri aydınlattı ğı zaman arkamızdan gelen kimse olmadı ğını anlarsan yeniden kuzeye dön. Ve bizi izle. Biz seni yol tabelasının yanında bekleyece ğiz. Nereyi kastetti ğimi biliyor musun?" Sheemie bildi ğini sanıyordu. Hem de bu tabela kendi küçük dünyası nın en kuzey sınırını belirtmesine ra ğmen. " Şu kırmızı tabela mı? Üzerinde bir sombrero var. Ok da kenti i şaret ediyor." "Evet, ta kendisi. Karanlık bastıktan sonra fazla i lerleyemeyeceksin. Ama bu gece ay çok parlak olacak. Hemen gelemezsen biz sen i bekleriz. Ama şimdi geri dönmen ve bizi izleyen adamlar varsa onları şaşırtman gerekiyor. Beni anlıyor musun?" Sheemie anlıyordu. Olive'in atından kayarak indi. D ilini şaklatarak Caprichoso'yu öne çıkardı ve katırın sırtına tırman dı. Hayvanın sırtına otururken katırın ısırdı ğı yer acıdı ğı için yüzünü buru şturdu. "Dedi ğini yapaca ğım, Olive sai." "Aferin, Sheemie. Aferin. Haydi şimdi git bakalım." Susan, "Sheemie," dedi. "Lütfen bir dakika yanıma g el." Çocuk bu iste ği yerine getirdi. Şapkasını önünde tutuyor ve kıza taparcasına bakıyordu. Susan e ğilerek onu öptü. Ama alnından de ğil, dudaklarından. Sheemie neredeyse bayılacaktı. Kız, "Te şekkür ederim, sai," dedi. "Her şey için." Sheemie ba şını salladı. Konu şmaya ba şladı ğı zaman sesi ancak bir fısıltı gibiydi. "Bu sadece ka'ydı. Bunu biliyorum... Ama s eni seviyorum, Susan sai. Güvenle git. Yakında görü şürüz." "Bunu sabırsızlıkla bekleyece ğim." Ama ikisi için de "yakında" diye bir şey yoktu. Ne de ilersi. Sheemie katırın sırtında güneye do ğru giderken bir defa dönüp geriye baktı ve el salla dı. Susan

Page 321: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

da elini kaldırarak ona kar şılık verdi. Sheemie'nin kızı bu son görü şüydü. Belki de birçok açıdan böylesi daha iyi oldu. Latigo Dara ğacı Kayası'ndan bir buçuk kilometre öteye nöbetçile r dikmi şti. Ama Roland, Cuthbert ve Alain'in tanklara yakla şırlarken rastladıkları sarı şın çocuk şaşkındı, kendine güvenemiyordu. Kimse için bir tehlik e kayna ğı de ğildi. Delikanlının a ğzının ve burnunun etrafında iskorbüt yaraları vardı . Bundan da Farson'un bu görev için yolladı ğı adamların atlarını hızla sürerek uzun yollar aştıkları ve fazla taze yiyecek bulamadıkları anla şılıyordu. Cuthbert Đyi Adam'ın i şaretini yaptı. Ellerini kenetleyerek gö ğsüne götürdü. Sol eli sa ğın üzerindeydi. Sonra da iki elini birden sarı şın gence uzattı. Bu sigul genç nöbetçinin minnetle gülümsemesine ve aynı şeyi tekrarlamasına neden oldu. Sarı şın delikanlı koyu bir Đç-Dünya lehçesiyle, "Orada, gerilerde neler oluyor? " diye sordu. Roland onun bir kuzeyli gibi konu ştu ğunu dü şündü. Cuthbert cevap verdi. "Üç çocuk iki önemli adamı öl dürdü. Sonra da da ğa kaçtılar." Korkunç bir taklit yetene ği vardı. Şimdi de sarı şın gencin aksanını kusursuzca taklit ediyordu. "Bir çarpı şma oldu. Tabii artık sona ermi ş olmalı. Ama çarpı şma korkunçtu." "Ne..." Roland sert sert, "Zamanımız yok," dedi. "Haberler getirdik." Ellerini gö ğsünde kavu şturdu, sonra da öne do ğru uzattı. "Selam! Farson!" Sarı şın çocuk da hemen, " Đyi Adam!" diye kar şılık vererek Roland'ı selamladı. Genç silah şorun yüzündeki ifadeden, zamanımız olsaydı bu gence nereden geldi ğini ve kimlerden oldu ğunu sorardım, diye dü şündüğü anla şılıyordu. Üç arkada ş sarı şın nöbetçinin önünden geçerek Latigo'nun kampının sını rını a ştılar. Her şey bu kadar kolay oldu. Roland, "Unutmayın," dedi. "Vurup kaçaca ğız. Hiçbir şey için yava şlamayaca ğız. Ula şamadıklarımızı geride bırakaca ğız, ikinci bir saldırı olmayacak." Cuthbert, "Tanrılar," diye mırıldandı. " Đkinci diye bir şeyi a ğzına bile alma." Ama gülümsüyordu. Sapanını ilkel kılıfından çıkarıp ba şparmağıyla lasti ğini denedi. Sonra yine ba şparmağını yalayarak elini rüzgâra do ğru kaldırdı. Bu yönde ilerlerlerse bir sorun çıkmayacaktı. Rüzgâr sertti ama arkalarından esiyordu. Alain, Lengyll'in makineli tüfe ğini omzundan indirerek ona ku şkuyla baktı. Sonra da sürgüyü geri çekti. "Bu silah konusunda tereddüt lerim var. Tüfek dolu nasıl kullanılaca ğını anladı ğımı sanıyorum. Ama..." Roland, "Öyleyse onu kullan," dedi. Üç arkada ş şimdi gitgide hızlanıyorlardı. Atlarının nalları bastırılmı ş topra ğa gürültüyle vuruyordu. Rüzgâr şiddetlenerek serape'lerinin önünü şi şirdi. "O silah böyle i şler için yapılmı ş. Tutukluk yaparsa makineliyi at ve kendi tabancanı kullan. Ha zır mısın?" "Evet, Roland." "Ya sen?" Bert abartılı bir Hambry lehçesiyle, "Evet," dedi. "Hazırım. Gerçekten." Đlerde grup grup insanlar tankerlerin önünden, arkas ından dola şarak sıraya dizilmi ş ta şıtları gitmeye hazırlarken toz bulutlan yükseliyord u. Atsız adamlar dönerek yeni gelenlere merakla baktılar. Ama tehlik eli olacak bir endi şeye kapılmadılar. Roland iki tabancasını da çekti. "Ya şasın!" diye haykırdı. "Ya şasın! Gilead!" Aceleci'yi mahmuzlayarak dörtnala ko şturmaya ba şladı. Di ğer iki çocuk da onu izlediler. Cuthbert yine ortadaydı. Dizginlerin üze rine oturmu ş, sapanını eline almı ştı. Sıkıca birbirine bastırdı ğı dudaklarının arasından kükürtlü kibritler uzanıyordu. Silah şorlar çılgın gibi atlarını Dara ğacı Kayası'na do ğru sürdüler. Susanla Olive, Sheemie'yi güneye do ğru yolladıktan yirmi dakika sonra sert bir virajı döndüler ve üç atlıyla kar şı kar şıya geldiler. Kız aksam güne şinin eğrilemesine gelen ı şıklarında ortadaki adamın elindeki mavi tabut dövme sini gördü. Reynolds'du bu adam. Susan'ın yüre ğine indi. Reynolds'un solundaki adamı tanımıyordu. Ba şında lekeli bir kovboy şapkası vardı, tembel tembel, yan yan bakıyordu. Solundaki ta ş Kalpli bir vaize benzeyen adamsa Laslo Rimer'di. Reynolds, Susan'a gülümsedik ten sonra dönüp Rimer'e baktı.

Page 322: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

"Ah, Las'la ben bilmem ne kâtibi ve fe şmeken bakanı olan karde şini yolcu etmek için birer kadeh içki bile içemedik," dedi. "Kente gelir gelmez bizi aya ğımızın tozuyla buraya yolladılar. Bunu yapmak istemiyordum ama... Kahretsin! O ya şlı kadın müthi ş biri! Bir cesedi bile cinsel ili şkide bulunmaya kandırabilir. Bu kabalı ğımı ba ğı şlayın. Ama korkarım halanın bir iki tahtası eksilmi ş, sai Delgado. O..." Susan ona, "Arkada şların öldü," diye açıkladı. Reynolds durakladı, sonra da omzunu silkti. "Ah... Belki öyle, belki de ğil. Ama onlar sa ğ olsalar bile ben yine de yalnız ba şıma gitmeye karar verdim. Fakat kentte bir gece daha kalabilirim. Şu Hasat meselesi... Dı ş Kavis'tekilerin bu bayramı kutlamalarıyla ilgili çok şey duydum. Özellikle ate ş konusunda." Yan yan bakan adam bo ğazında balgam varmı ş gibi bir ses çıkararak güldü. Olive, "Çekilin de geçelim," dedi. "Bu kız hiçbir şey yapmadı. Ben de öyle." Rimer, "O Dearborn'un kaçmasına yardım etti," diye homurdandı. Senin kocanı ve benim karde şimi öldüren katilin! Bu 'hiçbir şey' diye tanımlanamaz." Olive, "Tanrılar Kimba Rimer'i o açıklı ğa götürsünler," dedi. "Ama aslında gerçek şu: Karde şin bu kentin hazinesinin yarısını götürdü. John Far son'a vermediklerini de kendine sakladı." Rimer tokat yemi ş gibi irkildi. "Ah, bunu bildi ğimin farkında de ğildin sanırım! Hepiniz beni çok a şağı gördünüz, Laslo. Buna kızabilirim... Ama senin gibilerin bana önem vermelerini neden isteyeyim? Midemi bulandıracak kadar çok şey bildi ğimi söyleyelim, olsun bitsin. Şu yanındaki atlının..." Rimer, "Kes sesini!" diye ba ğırdı. "...karde şinin o kara kalbini yarıp açtı ğından eminim! Sai Reynolds'un o sabah erkenden o bölü ğe girdi ğini görmü şler. Bana öyle söylediler..." "Kes sesini, di şi köpek!" Reynolds, "Onu dinleyip dilini tutsan daha iyi olur , sai," dedi. Yüzündeki o tembelce, ne şeli ifade kaybolur gibi olmu ştu. Susan, insanların neler yaptı ğını bilmelerinden ho şlanmıyor, diye dü şündü. Hatta en güçlü adam durumuna gelmi ş olmasına ve di ğerlerinin ö ğrendiklerinin ona bir zararı dokunmayaca ğını bilmesine ra ğmen. Ve tabii Jonas'sız yine de zayıf. Çok zayıf. K endisi de bunu biliyor. Olive, "Bırakın da geçelim," dedi. "Hayır, sai, bunu yapamam." "O halde ben size yardım edeyim. Olur mu?" Olive bu konu şma sırasında elini usul usul o çok bol serape'sinin altına sokmuştu. Şimdi büyük ve eski bir silah çıkardı. Tabancanın ka bzası sararmı ş fildi şinden, telkari süslemeli namlusu lekeli eski gümü ştendi. Tepesinde pirinçten barut ve ate ş yeri vardı. Olive aslında silahı çekmese daha iyi olacaktı. Tab anca serape'sine takıldı. Kadın onu zorlukla kurtarabildi. Horozu itmeseydi y ine daha iyi olacaktı. Bunu yapmak için iki ba şparmağını kullanmak ve uzun uzun u ğra şmak zorunda kaldı. Ama üç adam Olive'in elindeki tüfek yavrusu yüzünden şaşıp kalmı şlardı. Di ğer ikisi gibi Reynolds da. A ğzı bir karı ş açık, atın sırtında oturuyordu. Jonas bu sahneyi görseydi hüngür hüngür a ğlardı. Yolu kapamı ş olan üç adamın arkasından ya şlı, çatlak bir ses yükseldi. "Onu öldürün! Neniz var sizin, gerizekâlılar? ONU GEBERT ĐN!" Reynolds bu çı ğlıkları duyunca irkildi ve elini tabancasına attı. Çok hızlı hareket etti ama Olive'e fazla zaman tanı mıştı. Yenilmi şti. Keklikle. Tabancasının kabzasını kavrayarak silahını kılıfınd an çıkarırın Belediye Başkanı'nın dul karısı harekete geçti. Eski silahı iki eliyle kavrayarak tadı kötü bir şey yemek zorunda kalan küçük bir kız gibi gözlerini yumdu. Ve teti ği çekti. Kıvılcım çaktı ama barut ıslaktı. Sadece puuuf diye bir ses çıkardı ve mavi dumanlar arasında kayboldu. Silahtan fırladı ğı takdirde Clay Reynolds'un kafasını uçuracak büyüklükteki kur şun namlunun içinde kaldı. Bir an sonra Reynolds'un tabancası patladı. Olive'i n atı ki şneyerek şaha kalktı. Kadın i ğdi ş edilmi ş küheylanın üzerinden tepetaklak yere dü ştü. Serape'sinin turuncu çizgisinde kara bir delik açılmı ştı. Kadının tam kalbinin üzerindeki çizgide.

Page 323: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Susan çı ğlıklar attı ğını farketti. Sanki sesi çok uzaklardan geliyordu. Belki bir süre ba ğırmayı sürdürecekti. Ama sonra yoldaki adamların ar kasından gelen bir midillinin nal seslerini duydu... Ve ne oldu ğunu anladı. Tembel bakı şlı adam onun görmesi için yana çekilmeden önce bile anladı ve sustu. Cadıyı dörtnala Hambry'ye götürerek bitkin dü şen midillinin yerine yenisi koşulmu ştu. Ama araba aynıydı. Aynı siyah araba, aynı sarı tılsımlı i şaretler ve aynı sürücü. Rhea elinde dizginler, arabada oturuyo rdu. Ba şını paslanmı ş eski bir robot gibi iki yana sallıyor, Susan'a ne şesizce sırıtıyordu. Bir ceset de ancak böyle sırıtırdı. Cadı, Susan dürüst oldu ğunun kanıtlanması için o uzun aylar önceki gece kul übeye gitti ği zaman yaptı ğı gibi, "Merhaba, tatlım," dedi. Kız o gece Cöos Te pesi'ne giderken ço ğunlukla ko şmuştu. Sırf ne şeli oldu ğu, Öpen Ay'ın ı şıkları altında kanı kaynadı ğı için. Yüzü pembele şmişti. "Kayıtsız A şk" şarkısını söylüyordu. Rhea dilini şaklatarak midilliyi atlıların birkaç adım önünde du rdurdu. "Biliyor musun, dostların ve cilvele şti ğin o çocuk benim küremi çaldılar." Reynolds bile büyücüye endi şeyle bakıyordu. "O güzelim sihirli küremi aldılar. O kötü çocuklar bunu yaptılar i şte. O çok çok kötü çocuklar. Ama küre bendeyken ban a çok şey gösterdi. Evet, öyle ya Küre ileriyi görüyor. Hem d e birkaç biçimde. Bunların çoğunu unuttum... Ama hangi yoldan gelece ğini de ğil, tatlım. Ölüsü şurada yatan o ya şlı di şi köpe ğin seni nereye götürece ğini unutmadım. Ve şimdi kente dönmen gerekiyor." Sırıtı şı yayıldı ve daha da i ğrenç bir hal aldı "Bayram zamanı geldi, anlıyor musun?" Susan, "Bırak da gideyim," dedi. "Yoksa Gilead'lı R oland senden bunun hesabını sorar." Rhea ona aldırmadan Reynolds'a döndü. "Kızın elleri ni önden ba ğla. Arabamda ayakta dursun. Kentliler onu görmek isteyecekler bu istedikleri de olacak. Halası i şini iyi yaparsa kalabalık toplanacak, Haydi, onu in dir. Çabuk ol." Alain sadece, bu adamların etrafından dola şabilirdik, diye dü şünecek kadar zaman bulabildi. Roland'ın söyledikleri do ğruysa o zaman tek önemli şey büyücünün küresi. O da bizde. Onların etrafından dola şabilirdik. Ama tabii bu imkânsızdı. Yüz ku şaklık silah şor kanı bunu kabul edemezdi. Kule var olsun olmasın hırsızların ganimeti ele geçirmel erine izin verilemezdi. Durdurulmaları ihtimali oldu ğu sürece. Alain öne do ğru e ğilerek atının kula ğına fısıldadı. "Ben ate ş etmeye ba şladı ğım zaman şaha kalkar ya da yana kaçmaya ba şlarsan o lanet olasıca beynini uçururum." Roland öne geçti. Daha güçlü olan atıyla di ğerlerinden hızlı gidiyordu. En yakındaki grubu olu şturan adamlar Roland ate şe ba şlayıncaya kadar aptal aptal baktılar. Đçlerinden be şi altısı atlıydı, on ikisin da daha fazlası yaya. Tankerleri oraya kadar çekerek getiren öküzleri inc eliyorlardı. Ate ş ba şlayınca adamlar keklik gibi etrafa da ğıldılar. Roland her atlıyı vurdu. Hayvanları gitgide geni şleyen bir yelpaze çizer gibi kaçtılar. Dizginleri y erde sürünüyordu. (Ölü bir asker de.) Birileri bir yerde , "Ya ğmacılar, ya ğmacılar!" diye haykırıyordu. "Atlarınıza binsenize, ahmaklar! " Üç arkada ş adamların üzerlerine giderken Roland ba ğırdı. "Alain! Bu tankerlerin önünde silahlı adamlar ve atlılar toplanıyorlardı. Sayıları pek fazla de ğildi. Đti şip kakı şıyor, beceriksizce bir savunma hattı olu şturmaya çalı şıyorlardı. " Şimdi! Şimdi!" Alain makineli tüfe ği kaldırdı. Silahın paslı dipçi ğini omuz çukuruna dayadı. Hızla ate ş eden silahlar konusunda bildi ği pek az bir şeyi hatırlamaya çalı ştı. Aşağıya do ğru hedef al. Namluyu hızla ve düzgünce sa ğa sola çevir. Delikanlı teti ğe dokundu ve makineli tozlu yerde bö ğürmeye ba şladı. Arka arkaya geri tepiyor, delikli namlusundan parlak alevler fı şkırtıyordu. Alain namluyu sağdan sola do ğru kaydırdı. Ba ğıran, da ğılan savunucuların yukarsına, tankerlerin yüksek çelik yanlarına ni şan alıyordu. Üçüncü tanker sanki kendi kendine patladı. Çıkan se s Alain'in o zamana kadar duydu ğu patlamalara hiç benzemiyordu. Bu bo ğuk, sert, yırtılmaya benzeyen sese turuncumsu kırmızı parlak alevler e şlik etti, Çelik kabuk iki yarım parça halinde yükseldi. Biri havada döne döne otuz metre kadar yükseldi. Sonra alev alev yanarak çölün kumlarının üzerine dü ştü. Di ğeri ise ya ğlı kara bir duman

Page 324: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

çıkararak havaya uçtu. Yanan bir tahta tekerlek gök yüzünde bir tabak gibi döne döne yükseldi. Sonra yanan kıymıklar ve fı şkıran kıvılcımlar arasında tekrar yere döndü. Adamlar haykırarak kaçı ştılar. Bazıları yayaydı. Bazıları ise atlarının sır tına iyice yatmı şlardı. Gözleri panikle irile şmişti. Alain tanker sırasının sonuna eri şince namlunun yönünü de ği ştirdi. Makineli tüfek artık ellerinin arasında kızmı ştı. Ama çocuk parma ğını tetikten çekmiyordu. Bu dünyada, buldu ğun şeyi çalı şabilir durumda oldu ğu sürece kullanırdın. Altında atı Alain'in söyledi ği her sözü anlamı ş gibi ko şuyordu. "Bir tane daha! Bir tane daha istiyorum!" Ama Alain bir tankeri daha uçuramadan makinelinin t akırtısı kesildi. Belki tutukluk yapmı ştı. Belki de bo şalmı ştı. Alain silahı bir yana arak tabancasını çekti. Yanından Cuthbert'in sapanının sesi geldi. PPP!" Bu ses adamların çı ğlıkları, atların nal şakırtıları ve yanan tankerin "Fu şşş!" seslen arasında bile duyuluyordu. Alain tutu şmuş olan büyük bir havai fi şeğinin havada bir kavis çizdi ğini, sonra da tam Cuthbert'in ni şan aldı ğı yere düştü ğünü gördü. Yani üzerinde "SUNo. CO" yazılı tankerin tahta tekerlerinin etrafındaki petrol gölcü ğüne. Ata. in bir an tankerin parlak yanındaki on, o n iki delikten olu şan çizgiyi farketti. O delikleri Lengyll'in makinel i tüfe ğiyle açmı ştı. Büyük havai fi şeği patlarken bir çatırtı duyuldu ve bir alev çıktı. Bir dakika sonra tankerin yanındaki parlak delikler ı şıldamaya ba şladı. Yerdeki petrol tutu şmuştu. Başında soluk bir asker şapkası olarf bir adam, "Kaçın!" diye haykırdı. " Şimdi patlayacak! Zaten hepsi de p..." Alain onu vurdu. Adamın yüzünün yanını uçurdu. Kurb anı eski yanları yırtık botlarının içinden fırladı. Bir dakika sonra da iki nci tanker patladı. Yanan çelik bir pano yana do ğru uçtu. Üçüncü tankerin altındaki ham petrolün olu şturdu ğu gitgide geni şleyen gölcü ğün içine dü ştü. O zaman bu tanker de patladı. Havaya, ölülerin yakıldı ğı odun yı ğınından çıkanları andıran kara bir duman yükseldi. Ortalı ğı kararttı. Güne şin üzerini ya ğlı bir peçeyle örttü. Farson'un altı ba şyardımcısı ve e ğitim gören on dört silah şorunu Roland'a tarif etmi şlerdi. Delikanlı remoda'ya do ğru ko şan adamı hemen tanıdı. George Latigo'ydu bu. Roland adam ko şarken onu vurabilirdi. Ama i şin garibi bunu istemiyordu. Çünkü böylesi istedi ğinden daha temiz bir biçimde kaçmalarını sağlayacaktı. Roland onun yerine Latigo'ya do ğru ko şan adamı vurdu. Latigo botlarının topukları üzerinde dönerek delika nlıya nefret ve öfkesinden ate ş saçan gözlerle baktı. Sonra tekrar ko şmaya ba şladı. Ba şka bir adama seslendi, yangın yerinin ötesinde birbirlerine soku lmu ş olan atlılara ba ğırdı. Đki tanker daha patladı. Demir yumruklar Roland'ın k ulak zarlarına vurdular sanki. Bir güç ci ğerlerindeki havayı emerek aldı. Plana göre Alain ta nkerleri delecek, Cuthbert'de havai fi şekleri havada bir Kavi çizerek devamlı atacak ve akan petrolü tutu şturacaktı. Çocu ğun bir havai fi şek görünü şte planın ba şarılı olabilece ğini kanıtlıyordu ama o gün Cuthbert'in sapanla daha fazla çabalamasına gerek kalmadı. Silah şorların dü şman alanına böyle kolaylıkla girmeleri ve ilk saldırılarının neden oldu ğu karga şa deneyimsizlik ve yorgunlu ğa ba ğlanabilirdi. Ama tankerlerin dizilmesi konusunda yapılan hatanın tek suçlusu Latigo'ydu. Sadece o. Hiç dü şünmeden tankerleri birbirine yakın bir biçimde dizd irmi şti. Ve şimdi birbiri ardından patlıyorlardı. yangın ba şladıktan sonra bunu engellemek imkânsızdı. Daha Roland elini kaldırarak Alain'le C uthbert'e durmalarını i şaret etmek için havada daireler çizmeden önce i ş sona ermi şti. Latigo'nun kampı ya ğlı bir cehenneme dönü şmüştü. John Farson'un motorize saldırı planları yerini fin de ano rüzgârının savurdu ğu kara dumanlara bırakmı ştı. Roland haykırdı. "Gidelim! Gidelim. Atlarınızı sürün!" Üç arkada ş atlarını mahmuzlayarak batıya, Eyebolt Kanyonu'na do ğru gittiler. Đlerlerken Roland bir tek kur şunun vızıldayarak sol kula ğının yanından geçti ğini hissetti. Bildi ği kadarıyla tankerlere yapılan saldırı sırasında atılan tek kur şun da buydu. Latigo öfkesinden kriz geçiriyordu. Beynini patlata cak bir öfkeydi bu. Bir bakıma iyi bir şeydi. Böylece Đyi Adam'ın bu fiyasko yüzünden neler yapaca ğını düşünmekten kurtuluyordu. Şu ara Latigo'nun bütün istedi ği baskın yapan o adamları yakalamaktı... tabii çölde baskın yapılabi lirdiyse.

Page 325: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Adamlar? Hayır. Bu i şi çocuklar yapmı şlardı. Latigo onların kimler oldu ğunu pekâlâ biliyordu. Ama buraya kadar nasıl geldiklerini anlayamıyordu. Bu çocukları yükselen t epelerin ve koruların doğusunda durduracaktı. Latigo avaz avaz, "Hendricks!" diye ba ğırdı. Hendricks hiç olmazsa adamlarını birarada tutmayı ba şarmı ştı. Atlı altı ki şi remuda'nın yakındaydılar. "Hendricks, bana gel!" Adam ona do ğru ilerlerken Latigo hızla di ğer tarafa döndü ve arkada duran, birbirine sokulmu ş bazı adamların yanan tankerleri şeylerini gördü. Adamların bir karı ş açılmı ş a ğızları ve koyun gibi suratları yüzünden neredeyse a vaz avaz bağıracak, ter ter tepinecekti. Ama kendini tuttu. Da ğılmaya ba şlayan dikkatini bir tek noktaya vermeye çalı ştı. Baskıncılara. Ne olursa olsun onların kaçmalarına izin verilmemeliydi. Latigo adamlara, "Siz!" diye haykırdı. Đçlerinden biri döndü ama di ğerleri aldırmadılar bile. Farson'un yardımcısı hızla onlar a do ğru giderken Latigo tabancasını çekti. Silahı, sesini duydu ğu zaman dönen askerin eline sıkı ştırdı. Dönmemiş olan adamlardan birini geli şigüzel i şaret etti. " Şu budalayı vur!" Sersemlemi ş olan ve rüya gördü ğünü sanan asker tabancayı kaldırarak Latigo'nun i şaret etti ği arkada şını vurdu. Şanssız genç yere çökerek titreyen eller, dizler ve dirseklerden olu şan bir yı ğına dönü ştü Di ğerleri döndüler. Latigo tabancasını geri alarak, " Đyi," dedi. Hendricks, "Efendim!" diye ba ğırdı. "Onları görüyorum, efendim! Dü şmanı görüyorum!" Đki tanker daha havaya uçtu. Birkaç çelik parçası vı nlayarak onlara do ğru geldi. Adamlardan bazıları sindiler. Latigo kımıldamadı bi le. Hendricks de öyle. Evet, iyi bir askerdi o. Bu kâbus sırasında öyle biri old uğu için tanrılara şükretmeliydi. "Onların pe şinden gideyim mi, efendim?" "Adamlarını alacak ve onların pe şinden ben gidece ğim, Hendricks. Şu kar şımızda duran tabansızları atlara bindir. Kolunu sallayarak kar şısında bekleyen adamları i şaret etti. Onlar yanan tankerleri seyretmekten vazg eçmi ş, ahmakça dikkatlerini ölen arkada şlarına vermi şlerdi. "Di ğerlerinin arasından da mümkün oldu ğu kadar çok adam toplamaya çalı ş. Borazancın var mı?" "Evet, efendim. Raines, efendim!" Hendricks etrafın a bakındı, sonra da i şaret etti. Korktu ğu anla şılan sivilceli bir delikanlı atını ona do ğru sürdü. Eskimi ş bir kayı şı olan, bazı yerleri çukurla şmış bir borazan gömle ğinin önünden çaprazlamasına sarkıyordu. Latigo, "Raines," dedi. "Sen Hendricks'le berabersi n." . "Peki, efendim." "Mümkün oldu ğu kadar çok adam toplamaya çalı ş, Hendricks Ama bu i ş için fazla zaman da harcama! O üç çocuk kanyona do ğru gidiyorlar. Biri bana yarın çıkı şı olmadı ğını söylemi şti. E ğer öyleyse orayı atı ş yerine çevirece ğiz." . Hendricks a ğzını çarpıtarak güldü. "Evet, efendim." Arkalarında tankerler hâlâ patlıyordu. Roland geriye baktı ve havaya yükselen kara dumanda n olu şan sütunun büyüklü ğü onu da şaşırttı. Đlerdeki, kanyonun a ğzını hemen Berrien kapayan çalı yı ğınlarını görebiliyordu. Rüzgâr ters yönden esiyordu ama artık incecik'in insanı çıldırtan, sivrisinek vızıltısını andıran il gisini duyabiliyordu. Roland elini a şağı yukarı oynatarak Cuthbert'le Alain'e yava şlamalarını i şaret etti. Đki çocuk ona bakarlarken delikanlı e şarbını çıkardı, bir ip gibi bükerek kulaklarını örtecek biçimde ba ğladı. Arkada şları da onu taklit ettiler. Bu, hiçbir şey yapmamaktan daha iyiydi. Genç silah şorlar batıya do ğru gitmeyi sürdürdüler. Şimdi gölgeleri pe şlerinden geliyordu. Çöle dü şen bu gölgeler petrol kuleleri kadar uzundu. Roland geriye baktı. Đki grup atlı pe şlerinden hızla geliyorlardı. Delikanlı ilk grubun başında Latigo'nun oldu ğunu dü şündü. Adam kendi atlılarını mahsus yava şlatıyordu. Böylece iki grup birle şecek ve birlikte saldıracaklardı. Roland, iyi, diye dü şündü. Delikanlılar sıkı şık bir sıra halinde Eyebolt'a do ğru gittiler. Pe şlerindeki düşmanla aralarındaki uzaklı ğı kapatmak için atlarını daha yava ş sürüyorlardı. Geri kalan tankerlerden biri patlarken gürültü hava da yankılanıyor, yeri sarsıyordu. Roland bu i şi bu kadar kolayca ba şarmı ş olmalarına şaşıyordu. Jonas

Page 326: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

ve Lengyll'le olan çarpı şmadan sonra bite kolaylıkla zafer kazanmı şlardı. Oysa bu adamların o yüzden canla ba şla sava şmaya hazır olmaları gerekirdi. Roland uzun yılların gerisinde kalan bir Hasat'ı dü şündü. Cuthbert'le o, yedi ya şında kadardılar, bir dizi korkulu ğun önünden geçiyor ve onları sopalarla tek tek deviriyorlardı. Bum bum. Bum da bum! Kulaklarının üzerindeki e şarba ra ğmen incecik'in sesi Roland'ın beynine süzülüyor ve gözlerini sulandırıyordu. Pe şlerindeki adamların haykırı şları hoşuna gidiyordu. Latigo'nun adamları durumu hesaplamı şlardı. Üç çocu ğa kar şı yirmi dört ki şi. Üstelik bir grup da sava şa katılmak için atlarını hızla sürüyorlardı. Adamlar iyice cesaretlendirmi şti. Roland, Aceleci'yi çalıların arasındaki Eyebolt Kan yonu'nun giri şi olan açıklı ğa doğru çevirdi. Hendricks, Latigo'ya yakla ştı. Soluk solu ğaydı. Yanakları kızarmı ştı. "Efendim! Đzninizle rapor verece ğim." "Pekâlâ. Ver bakalım." "Emrimde yirmi adam var. Belki bunun üç katı asker de bize katılabilmek için atlarını hızla sürüyorlar." Latigo bu sözlere aldırmadı. Gözleri parlak mavi bu z parçalarına benziyordu. Bıyı ğının altında dudakları açgözlü bir gülümsemeyle haf ifçe aralandı. Hendricks'in küçük adını adeta bir sevgiliyi ok şarcasına söyledi. "Rodney." "Efendim?" "Bence onlar içeri giriyorlar, Rodney. Evet... bak. Bundan eminim. Đki dakika ve ondan sonra geri dönmeleri için çok geç olacak." La tigo tabancasını kaldırdı. Namlusunu koluna dayayarak ilerdeki üç atlıya ate ş etti. Bunu daha çok sevincinden yapmı ştı. "Evet, efendim. Çok iyi, efendim." Hendricks döndü ve adamlarına yakla şmaları için i şaret etti. Karmakarı şık diken yı ğınlarına vardıklarında Roland, "Atlardan inin!" diy e bağırdı. Burada hem kuru, hem de ya ğlı gibi bir koku vardı. Çıkmayı bekleyen bir yangının kokusu gibi. Delikanlı atlarını kanyona sü rmemelerinin Latigo'yu endi şelendirip endi şelendirmeyece ğini bilmiyordu. Ama aldırdı ğı yoktu. Güzel atlardı onlarınki. Safkan Arap atları. Ve şu son aylarda Aceleci onun dostu olmu ştu. Roland onu ya da di ğer atları uçuruma süremezdi. Orada ate şle incecik'in arasında kalırlardı. Çocuklar yıldırım hızıyla atlarından atladılar. Ala in keseyi eyer kayı şından alarak omzuna astı. Cuthbert'le Alain'in atları hem en uzakla ştırdılar. Ki şneyerek çalılara paralel olarak ko ştular. Ama Aceleci bir an Roland'a baktı. Delikanlı, "Haydi," diyerek onun sa ğrısına vurdu. "Ko ş!" Aceleci ko şmaya ba şladı. Kuyru ğu arkasında dalgalanıyordu. Withbert'le Alain çalıların arasındaki açıklı ğa süzüldüler. Roland onları izledi. Baruttan olu şan çizginin hâlâ orada olup olmadı ğına bakıyordu. Let, barut oradaydı ve hâlâ kuruydu. O derin olmayan hen deği kazdıkları günden sonra bir tek damla bile ya ğmur ya ğmamıştı. Roland, "Cuthbert," dedi. "Kibritler." Cuthbert ona birkaç kibrit verdi. Keyfinden a ğzı kulaklarındaydı; öyle ki, kibritlerin a ğzından dü şmemiş olmaları şaşılacak bir şeydi. "Onların gününü ısıttık, öyle de ğil mi, Roland? "Evet!" Roland da gülüyordu. "Gerçekten de öyle yaptık. Hay di, gidelim. Baca gibi yerdeki yarı ğa do ğru." Cuthbert, "Bırak bu i şi ben yapayım," dedi. "Lütfen, Roland. Sen Alain'le git. Đzin ver ben burada kalayım. Ben yangın çıkarmaya me raklıyım. Her zaman öyleydim." Roland, "Olmaz," diye cevap verdi. "Bu görev benim. Benimle tartı şma şimdi. Haydi git. Alain'e ne olursa olsun, büyücünün küres ine dikkat etmesini söyle." Cuthbert bir an daha arkada şına baktı. Sonra da ba şını salladı. "Fazla bekleme!" "Beklemeyece ğim!" " Şansın açık olsun, Roland." "Senin şansın daha da açık olsun." Cuthbert hızla uzakla şırken botları kanyonun dibine yayılmı ş olan ta şları takırdattı. Alain'in yanına gelince Roland'a bakara k elini kaldırdı. Delikanlı

Page 327: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

da ba şını salladı. Sonra bir kur şun şapkasının kenarını dalgalandıracak kadar yakınından geçerken e ğildi. Çalı yı ğınları arasındaki açıklı ğın soluna sinerek etrafına bakındı. Rüzgâr yüzüne çarptı. Latigo'nun adamları aradaki açıklı ğı hızla kapaklardı. Roland'ın tahmin etti ğinden daha hızlı. Rüzgâr kibritleri söndürürse... Şimdi ihtimalleri dü şünme. Dayan, Roland... dayan... ve onları bekle. O da bekledi. Çömelmi şti. Đki elinde de henüz yakmadı ğı bir kibrit vardı. Şimdi birbirlerine girmi ş dalların arasından bakıyordu. çalıların kokusu gen zine doluyor, biraz daha geridense yanan petrolun kokusu geliyordu, incecik'in vızıltısı kafasına dolarak ba şını döndürüyordu. Kendi kendine yabancı gibi gelmeye ba şlamı ştı. Pembe fırtınanın içinde havada nasıl uçtu ğunu dü şündü. Susan'ın görüntüsünden nasıl hızla uzakla ştırıldı ğını da. Tanrılar Sheemie'den razı olsunlar, diye aklından geçirdi. Susan'ın bugü nü güvenli bir yerde geçirmesini sa ğlar. Ama incecik'in vızıltısı sanki onunla alay edi yor, kendi kendine görecek ba şka bir şeyler olup olmadı ğını sormasına yol açıyordu. Şimdi Latigo'nun adamları uçurumun a ğzıyla aralarındaki üç yüz metrelik mesafeyi dörtnala a şıyorlardı. Arkadaki grup da hızla yakla şıyordu. Öndekilerin birdenbire durmaları imkânsızdı. Arkalarındakilerin onları ezme tehlikesi vardı Vakit gelmi şti. Roland, kibritlerden birini ön di şlerinin arasına sıkı ştırarak öne do ğru çekti. Kibrit tutu ştu. Sıcak ve ek şi bir kıvılcım ıslak dilinin üzerine dü ştü. Kibritin ba şı yanıp kül olmadan delikanlı onu sı ğ hendekteki baruta dokundurdu. Alevler çalıların kuzey ucunun a ltından güneye do ğru parlak sarı bir iplik gibi uzandı. Roland di şlerinin arasında ikinci kibritle açıklı ğın di ğer tarafına daldı. Sa ğrı sağrıya giden iki at bu açıklıktan geçebilirdi belki. Delikanlı rüzgârdan biraz korunan bir yere gelince ikinci kibriti de yakarak barutun üzerine attı. Barutun çatırdayıp hı şırdadı ğını duydu. Sonra döndü ve ko şmaya ba şladı. Şok geçiren Roland'ın ilk dü şüncesi, anneci ğim, babacı ğım... Sîroni Gölü, oldu. Bu anı bir tokat gibi beklenmedik bir şeydi. Gilead Baronlu ğu'nun kuzey bölgesindeki güzel Saroni Gölü'ne ne za man gitmi şlerdi? Roland hatırlamıyordu. Sadece çok küçük oldu ğunu biliyordu. Güzel bir kumsalda oynamı ştı. Onun gibi kumdan şato yapmaya meraklı biri için bulunmaz bir yerdi. Tatilinin bir gününü böyle geçirmi şti. (Tatil? Oraya tatile mi gitmi şlerdi? Annesiyle babası vaktiyle tatile çıkıyorlardı?) Roland kumsalda ba şını kaldırıp bir şeye bakmı ştı. Belki de buna ölün üzerinde daireler çizen ku şların sesleri neden olmu ştu. Babasıyla annesi, yani Steven ve Gabrielle Deschain suyun kenarında duruyorlardı. Ar kaları Roland'a dönüktü. Kollarını birbirlerinin bellerine dolanmı ş, mavi yaz semasının altında yatan mavi sulara bakıyorlardı. Roland'ın kalbi onlara du ydu ğu sevgiyle nasıl da dolmu ştu. Sevgi ne kadar sınırsız bir şeydi? Üç güçlü kordonu olan bir örgü gibi umut ve anıların arasından geçiyordu. Bu sevgi her insanın hayatının ve ruhunun I şıklı Kulesi'ydi. Ama Roland'ın şu anda hissetti ği sevgi de ğil deh şetti. Uçurumun dibine, yani kanyonun sona erdi ği yere do ğru ko şarken ilerdeki iki ki şi Gilead'lı Steven ve Arten'li Gabrielle de ğildi. Roland'ın arkada şları Cuthbert'le Alain'di onlar. Kollarını birbirlerinin bellerine dolamamı şlardı. Ama el ele tutu şmuşlardı. Peri masallarına özgü tehlikelerle dolu bir ormanda kayb olan iki çocuk gibi. Yukarlarında ku şlar dola şıyordu. Ama akbabalardı bunlar. Martılar de ğil. Đki çocu ğun önündeki sislerle örtülü ı şıltılı şeyin de deniz olmadı ğı gibi. Đncecik'ti bu. Roland bakarken Alain'le Cuthbert ona do ğru yürümeye ba şladılar. Delikanlı olanca sesiyle, "Durun!" diye ba ğırdı. "Babalarınızın adına durun!" Ama iki çocuk durmadılar. El ele dumanlı, ı şıltılı ye şil yerin beyaz kenarına doğru gittiler. Roland'ın onlara eri şecek zamanı yoktu. Delikanlı da bu yüzden aklına ge len tek şeyi yaptı. Tabancalarını kaldırarak arkada şlarının ba şlarının yukarsına ate ş etti. Patlama kanyonda müthi ş bir yankı yaptı. Sanki balyozla vuruluyordu. Bir an seken kur şunların vızıltısı incelin sesini bastırdı. Đki delikanlı incecik'in habis ı şıltısından ancak birkaç santim geride durdular. Rol and o i ğrenç şeyin uzanarak onları yalamasını bekledi. Satıcının Ayı'n ın parıldadı ğı gece buraya geldikleri zaman alçaktan uçan bir ku şu yakaladı ğı gibi.

Page 328: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Roland havaya iki el daha ate ş etti. Gürültü dik yanlara çarparak geri geldi. Delikanlı, "Silah şorlar!" diye ba ğırdı. "Bana gelin! Bana gelin!" Önce Alain ona do ğru döndü. Gözleri toz bula şmış suratında yüzüyormu ş gibiydi. Cuthbert bir adım daha attı. Botlarının uçları ince cik'in kenarındaki ye şilimsi gümüş köpüklerin arasında kaybolmu ştu ( Đncecik'in mırıltı ve vızıltısı yarım nota daha yükseldi. Sanki buna beklenti neden oluyo rdu.) Ve Alain, Cuthbert'i sombrero'sunun kordonundan yakalayarak geri çekti. Delikanlının aya ğı iri bir ta şa takıldı ve hızla yere oturdu. Ba şını kaldırdı ğı zaman gözleri berrakla şmış, o dalgın ifade kaybolmu ştu. Tela şla aya ğa fırlarken, "Tanrılar," diye mırıldandı. Roland, C uthbert'in botlarının burunlarının yok oldu ğunu gördü. Sanki bir bahçe makasıyla düzgünce kesilmi şti. Çocu ğun ayaklarının iri ba şparmakları ortaya çıkmı ştı. Cuthbert, Alain'le sendeleyerek genç silah şora do ğru giderken, "Roland," diye inledi. "Roland, az kalsın gidiyorduk! O konu şuyor!" "Evet. Duydum. Haydi gelin. Hiç zamanımız yok." Roland arkada şlarını uçurumun dik kenarındaki yarı ğa do ğru götürdü. Kur şunlarla delik de şik olmayacak kadar hızla yukarıya tırmanabilmeleri için dua ediyordu... Latigo hiç olmazsa biraz yükse ğe tırmanmadan önce yeti şirse bu felaketin başlarına gelece ği kesindi. Ağzı ve genzi yakan bir koku havaya yayılmaya ba şladı. Kaynayan ardıç meyvelerinin kokusuna benziyordu. Beyazımsı gri dum anların ilk dalgaları yanlarından uçtu. "Cuthbert, önce sen. Sonra da Alain. Ben en son. Ça buk tırmanın, çocuklar. Canınızı kurtarmak istiyorsanız, hızla tırmanın." Latigo'nun adamları çalılardan olu şan engelin arasındaki açıklıktan girdiler. Bir huninin içine akan su gibi. Geçerken aralı ğı yava ş yava ş geni şlettiler. Ölü bitkilerin alt tabakası yanmaya ba şlamı ştı. Ama adamlar o heyecan arasında ilk alçak alevleri farketmediler. Ya da farkettilerse b ile üzerinde durmadılar. Dumanın kokusunu da almadılar. Yanan petrolün o kes kin kokusu genizlerine dolmu ştu. Hendricks'in hemen arkasından izledi ği Latigo'nun bir tek dü şüncesi vardı, bu sözcük kafasında kinle karı şık bir zaferle yankılanıyordu. Kapalı kanyon! Kapalı kanyon! Kapalı kanyon! Ama Eyebolt'un içlerine do ğru dörtnala ilerlerken bu "mantra"ya dair şeyler karı şmaya ba şladı. Hızla ilerleyen atının nalları ta ş ve inek kafataslarıyla kaburgalarının olu şturdu ğu kemik yı ğınların arasından çevikçe geçiyordu. Latigo'nun kafasının içine alçak bir vızıltı yayılm aktaydı. Israrlı, bir böce ğin sesini andıran, insanı çıldırtacak bir ses. Bir ini lti. Adamın gözleri bu ses yüzünden sulanıyordu. Ama sesin güçlü olmasına ra ğmen Farson'un yardımcısı bunu bir kenara itmeyi ba şarıyor, "mantra"sına sıkı sıkı sarılıyordu. (Acaba bu gerçekten bir ses miydi? Sanki Latigo'nun içinde ya yılıyordu.) (Kapalı kanyon, kapalı kanyon, onları kapalı kanyon da kıstırdık.) Bu i ş sona erdi ği zaman Walter'in kar şısına çıkmak zorunda kalacaktı. Hatta belki Larson'un da. Tankerleri kaybetti ği için cezasının ne olaca ğını bilmiyordu... Ama bütün bunlar daha sonra dü şünülecek şeylerdi. Şu anda sadece i şlerine burnunu sokan o piçleri öldürmek istiyordu. Đlerde yar kuzeye do ğru bir dönü ş yapıyordu. Herhalde çocuklar o dönemecin ötesindeydiler. Fazla ilerlemi ş olamazlardı. Büyük olasılıkla uçurumu kapatan dik kenara dayanıp kalmı şlardı. Oraya yuvarlanmı ş kayalar varsa onların arkasına sinmeye çalı şıyorlardı. Latigo elindeki bütün silahları kullanac ak, seken kur şunların yardımıyla piçlerin ortaya çıkmalarını sa ğlayacaktı. Herhalde ellerini havaya kaldırarak yakla şacaklardı. Latigo'nun merhamet gösterece ğini umarak. Ama umutları bo şa çıkacaktı. Yaptıklarından, çıkardıkları dertten sonra... Latigo kanyonun yaptı ğı dönemeci a şarken tabancayla ni şan albaya hazırlanıyordu. Aynı anda atı bir kadın gibi çı ğlık attı ve altında Şaha kalktı. Latigo eyer kaşını yakalayarak hayvanın sırtında kalmayı ba şardı. Ama atın nalları ta ş yı ğınlarının arasında yana do ğru kaydı. Hayvan yere yuvarlandı. Latigo eyer kaşını bırakarak yana sıçradı. Kulaklarının içine süzü len sesin birdenbire on katı artmı ş oldu ğunun farkındaydı. Vızıltı gözlerinin yuvalarında zo nklamasına, hayalarının kötü bir biçimde karıncalanmasına neden oluyordu. Kafasında ısrarla yankılanan "mantra"yı silecek kadar yüksekti bu ses .

Page 329: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Đncecik'in ısrarı George Latigo'nun ba şa çıkabilece ğinden çok çok güçlüydü. Adam yere çömelir gibi dü şmüştü. Atlar iki yanından hızla geliyorlardı. Arkalarından gelenler sıkı ştırdıkları için öndekiler hayvanları ister istemez sürüyorlardı. Arkadaki atlılar çifter çifter çalıla rın arasındaki açıklıktan geçmi şlerdi. (Boylu boyunca yanan çalı engelindeki açıklı k daha geni şledi ği için sonra üçer üçer.) Atlılar darbo ğazı geçtikten sonra yayılıyorlardı. Hiçbiri de bütün kanyonun darbo ğaz oldu ğunun farkında de ğildi. Latigo karmakarı şık şeyler gördü. Kara kuyruklar, doru ön ayaklar, benek li topuk eklemleri, deri kovboy pantolonları, kot pantolonla r üzengilere takılı botlar. Ayağa kalkmaya çalı şırken bir atnalı kafasının arkasına indi. Onu bayıl maktan başındaki şapka kurtardı. Ama a ğır a ğır dizüstü çöktü, ba şı öne dü ştü. Sanki dua etmeye hazırlanıyordu. Gözlerinin önünde yıldızlar uçu şuyor, geçen atın nalının açtı ğı yaradan kanlar ensesine akıyordu. Latigo şimdi adamların haykırdıklarını duyuyordu. Aya ğa kalktı. Geçen atların kaldırdıkları tozlar yüzünden öksürmeye ba şladı. (Bu öyle yakıcı bir tozdu ki, duman gibi bo ğazını tırmalıyordu.) Hendricks'in dalga dalga yakla şan atlılardan kurtulmak için hayvanını güneye ve do ğuya do ğru sürmeye çalı ştı ğını gördü. Ama bunu ba şaramadı. Kanyonun dipteki üçte birlik bölümü bir tü r bataklık gibiydi. Burası buharları tüten ye şilimsi bir suyla doluydu. Galiba altı da ıslak kumd u. Çünkü Hendricks'in atının ayakları oraya batmı ş gibiydi. Hayvan ki şneyerek şaha kalkmaya çalı ştı. Arka kısmı yana do ğru kaydı. Hendricks botlarını atın iki yanına arka arkaya vurdu. Hayvanın tekrar hareket e tmesini sa ğlamaya çalı şıyordu. At kımıldamadı. Ya da kımıldayamadı. O aç v ızıltı Latigo'nun kulaklarına doldu. Bütün dünyayı dolduruyormu ş gibiydi. "Dönün! Geri dönün!" Farson'un yardımcısı bu sözleri haykırmak istedi. A ma sadece hırıltılı bir ses çıkarabildi. Atlılar hâlâ hızla yanından geçiyor ve tozlara saldırıyordu. Ama bunlar sadece toz olamayacak kadar yo ğundu. Latigo daha yüksek sesle bağırabilmek için derin bir soluk aldı. Geri dönmeleri gerekiyordu. Eyebolt Kanyonu'nda tekin olmayan, korkunç bir şeyler vardı. Ama bir şey söyleyemeden öksürmeye ba şladı. Çı ğlıklar atan atlar. Pis kokulu duman. Ve her tarafta, dünyayı bir çılgınlık gibi dolduran , o inleyen, cızırdayan vızıltı. Henricks'in atı çöktü. Gözleri dönmü ş hayvan gemin ayırdı ğı di şleriyle dumanlı havayı ısırmaya çalı şıyor, a ğzından köpükler saçıyordu. Hendricks buharları tüten durgun suya yuvarlandı. Ama bu aslında su de ğildi. Hendricks içine yuvarlanırken bu nesne nasıl olduysa birdenbire can landı. Ye şil eller ve hareket eden ye şil bir a ğız olu şturdu. Bir eliyle Hendricks'in yana ğını pençeledi ve etini eritti. Burnunu pençeleyip kopardı. Gözlerini pençeleyerek yuvalarından çıkardı. Sonra Hendricks'i a şağıya çekti. Ama Latigo adam gözden kaybolmadan önce onun etsiz kalan çene kemi ğini gördü. Ba ğıran adamın di şlerini oynatan kanlı bir piston gibiydi. Di ğer adamlar da bu sahneyi gördüler ve dönerek bu ye şil tuzaktan kaçmaya çalı ştılar. Bunu ba şarabilenlere arkalarından gelen atlılar çarptı. Üst elik bunlardan bazıları hâlâ sevinçle ba ğırıyor, sava ş naraları atıyorlardı. Daha fazla atlı ve binicileri ye şil ı şıltıya girdiler. O da kurbanlarını hevesle kabul etti. O karga şada ayakta duran Latigo iyice sersemlemi şti. Yarasından kanlar akıyordu. Bir ara tabancasını verdi ği askeri gördü. Latigo'nun emrini dinleyip arkada şlarını uyarmak için onlardan birini vuran bu delika nlı ulur gibi bağırarak kendini ye şil nesneye giren atının sırtından attı. Sürünerek o ye şil nesnenin kenarına gitti. Aya ğa kalkmaya çalı şırken iki atlının üzerine geldi ğini gördü. Elleriyle yüzünü örttü. Bir saniye sonra da atların ayaklarının altında ezildi. Duman dolan kanyonda yaralıların ve ölmek üzere ola nların çı ğlıkları yankılanıyordu. Ama Latigo bunları pek duymuyordu. Daha çok oydu ğu o acayip vızıltıydı. Bu insan sesine benziyor, Latigo'yu ye şil nesnenin içine atlamaya çağırıyordu. Her şeyi burada bitirmeye. Neden olmasın? Her şey bitmedi mi? Her şey?

Page 330: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Ama Latigo çabalayarak uzakla ştı, biraz ilerlemeyi de ba şardı Hızla yara giren atlıların sayısı azalmaya ba şlıyordu. Dönemeçten elli altmı ş metre uzaktaki atlılar dönmeyi ba şarmı şlardı. Ama onlar da gitgide yo ğunla şan dumanların arasında yolunu şaşırmı ş hayaletlere benziyorlardı. O kurnaz piçler arkamızdan çalıları tutu şturmu şlar. Göklerin tanrıları, yerin tanrıları, biz galiba burada kısılı kaldık, diye dü şünen Latigo emir de veremiyordu. A ğzını her açı şında öksürmeye ba şlıyor ve bir şey söyleyemiyordu. Ama yanından geçen on yedi ya şlarında bir atlıyı yakaladı ğı gibi a şağıya çekmeyi başardı. Delikanlı tepeüstü dü ştü ve sivri bir kaya alnını yardı. Çocu ğun ayaklarının sarsılması daha durmadan Latigo onun at ına bindi. Hayvanı çevirdi ve kanyonun a ğzına gidebilmek için hayvanı mahmuzlâdı. Ama daha yirmi metre gidemeden duman yo ğunla şarak bo ğucu beyaz bir buluta dönü ştü. Rüzgâr dumanları içeriye do ğru uçuruyordu. Latigo yarin çöle açılan a ğzındaki yanan çalıların titrek turuncu alevlerini hayal meyal gör ebiliyordu. Latigo atı tekrar geri döndürdü. Dumanların arasınd an sürüyle at çıktı. Latigo onlardan birine çarparak be ş dakika içersinde ikinci defa yere yuvarlandı. Dizlerinin üstüne dü şmüştü, çabucak aya ğa kalktı. Sendeleyerek, öksürüp ö ğürerek rüzgârı arkasına aldı. Gözleri kızarmı ş, ya şlar yanaklarından akıyordu. Kanyonun kuzeyindeki dönemeçte durum biraz daha iyi ydi. Ama fazla uzun sürmeyecekti. Đncecik'in kenarında ço ğunun baca ğı kırık olan atlar birbirlerine çarpıyorlar, insanlar çı ğlıklar atarak yerde sürünüyorlardı. Latigo yarın di bini kaplayan vızıltılı organizmanın ye şil yüzeyinde birkaç şapkanın ve botların yüzdü ğünü gördü. Borazancının eski kayı şını arkasından sürüklendi ği enstrümanını da. Yeşil ı şıltı, "Haydi gel," diye ça ğırdı. Latigo onun vızıltısının garip bir biçimde çekici oldu ğunu dü şündü. Hemen hemen mahrem bir şeyler söylüyordu sanki. "Haydi gel, beni ziyaret et. Çömel, çok. Dinlen. Hu zura kavu ş. Benimle bir ol." Latigo ye şil nesneyi vurmak için tabancasını kaldırdı. Bu şeyin öldürülebilece ğini sanmıyordu. Ama yine de babasının yüzünü hatırl ayacak ve sava şarak ölecekti. Ama bunu yapamadı. Elleri gev şedi ve tabanca parmaklarının arasından kayarak düştü. Ve ileriye do ğru yürümeye ba şladı. Şimdi etrafındakiler de aynı şeyi yapıyorlardı. Latigo incecik'e girdi. Vızıltı geldi kçe yükseldi. Kulaklarına geride hiçbir şey kalmayıncaya kaydoldu. Hiç, hiçbir şey kalmayıncaya kadar. Roland'la arkada şları bütün bu olanları gördüler. Uçurumun yukarısın dan altı metre kadar a şağıda, bir sıra halinde duruyorlardı. O Laklarla dolu karga şayı seyrettiler. Pani ğe kapılan atlıların ve haykırıların birbirlerine ça rpmalarını. Đnsanların ayaklar altında ezilmelerini. incecik'e s ürüklenen atları ve askerleri... Ve sonunda isteyerek incecik'e giren i nsanları. Yukarıya en yakın olan Cuthbert'ti. Alain onun a şağısındaydı. Roland da en altta. Kayadan uzanan on be ş santim geni şli ğindeki raf gibi yerde duruyordu. Hemen yukarsındaki bir çıkıntıya tutunmu ştu. Buradan a şağıdaki dumanlı cehennemde çırpınan insanların farkedemedikleri şeyi görüyorlardı. Đncecik geni şliyor, uzanıyor, kıyıya yakla şan bir dalga gibi kurbanlarına do ğru hevesle sürünüyordu. Sava ş ate şi sönmü ş olan Roland a şağıda olanları seyretmek istemiyordu. Ama ba şını da çeviremiyordu. Đncecik'in hem korkakça, hem de zafer dolu; hem mutlu ve hem de kederli; hem kaybolan, he m de ke şfedilen iniltisi onu yapı şkan ipler gibi oldu ğu yerde tutuyordu. Đpnotize olan delikanlı oldu ğu yerde öylece duruyordu. Yukarsındaki arkada şları da öyle. Roland dumanlar yükselmeye ve keskin kokusu onu öksürtmeye ba şladı ğı zaman bile kımıldayamadı. Aşağıda, yo ğun dumanların arasında insanlar çı ğlıklar atarak can veriyorlardı. Hayaletler gibi çırpınıyorlardı. Sonra yo ğunla şarak su gibi kanyonun yanlarına doğru yükselmeye ba şlayan dumanların arasında görünmez oldular. O keski n kokulu beyaz ölümün a şağısından çaresizce ki şneyen atların sesleri geliyordu. Rüzgâr muziplik yapar gibi dumanın yüzeyinde dönen gölcükl er yaratıyordu. Đncecik vızıldıyordu. Onun yukarsında dumanın yüzeyi gizeml i uçuk bir ye şile dönü ştü. Uzun bir süre sonra John Farson'un adamlarının çı ğlıkları kesildi. Roland, midesini bulandıran ama yine de onu büyüley en bir deh şetle, bu adamları öldürdük, diye dü şündü. Sonra, hayır, dedi. Biz de ğil. Ben. Onları ben öldürdüm.

Page 331: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Orada ne kadar kaldı ğını sonradan bilemeyecekti. Belki de yükselen duman lar etrafını sarana kadar. Ama tekrar yukarı tırmanmaya ba şlamı ş olan Cuthbert ona seslenerek üç kelime söyledi. "Roland! Aya bak!" Se sinde hayret ve endi şe vardı. Delikanlı irkilerek ba şını kaldırdı. Gökyüzünün koyula şarak mor kadife rengine bürünmü ş oldu ğunu gördü. Bunun önünde arkada şının silueti vardı. Roland do ğuya bakıyordu. Yükselen ayın ı şıkları yüzünü turuncuya boyamı ştı. Hummaya yakalanmı ş gibi. Đncecik Roland'ın kafasının içinde vızıldadı, kahkah alar attı. "Evet, turuncu. Beni görmeye, anlamaya geldi ğin gece oldu ğu gibi turuncu. Ate ş gibi turuncu. Bayram ate şi gibi turuncu." Roland içinden, nasıl karanlık basmı ş olabilir, diye merak etti. Ama bu sorunun cevabını biliyordu. Evet, çok iyi biliyordu hem de. Zaman hepsiyle birlikte geriye kaymı ştı. Tüm olan buydu. Topra ğın bütün tabakalarının bir depremden sonra birbirlerine sarılmaları gibi. Alacakaranlık ba şlamı ştı. Ay do ğmuştu. Dehşet Roland'ı kalbine indirilen bir yumruk gibi sarst ı. Buldu ğu o daracık yerde arkaya do ğru irkilmesine neden oldu. Delikanlı hemen yukarsın daki boynuza benzeyen çıkıntıyı kavradı. Ama bu denge bulma hare keti sanki çok uzaklarda oluyordu. Benli ğinin önemli bir bölümü yine o pembe fırtınanın için deydi. Ama onu hızla sürükleyerek kendisine kozmosun yarısını göstermeden önceki anlarda. Belki de büyücünün küresi kısa bir süre sonra yakın larında neler olaca ğını görmemesi için ona dünyalarca ötedeki şeyleri göstermi şti. Roland, "E ğer Susan'ın tehlikede oldu ğunu bilseydim hemen geri dönerdim," demi şti. " Şu anda!" Ya küre bunu biliyorsa? Belki yalan söyleyemiyor am a şaşırtmaca yapıyorsa? Bu yüzden beni uzaklara sürükleyip kara toprakları, da ha da kara bir kuleyi göstermi ş olamaz mı? Küre delikanlıya bir şeyi daha göstermi şti. Roland'ın şu anda aklına gelen bir şeyi. Çiftçi tulumu giymi ş sıska bir adam görmü ştü... O bir şeyler söylemi şti... ama ne? Dü şündüğü şey de ğildi bu. Ya şamı boyunca her zaman duydu ğu sözler, adam, "Sen de ya şa, ürünlerin de ya şasın," dememi şti. Roland etrafındaki kayalara, "Ölüm," diye fısıldadı . "Sana ölüm, benim ürünlerime hayat Charyou a ğacı." Evet, adam böyle söylemi şti. Charyou a ğacı. Gel, Hasat!" Genç silah şorun kafasının içinde çatal çatal ya şlı bir ses, "Turuncu silah şor," diyerek güldü. Cöos'un sesiydi bu. "Ate şlerin rengi. Charyou a ğacı, fin de ano. Bunlar eski töreler. Onlardan geriye sadece kırmızı elli korkuluklar kaldı... Bu geceye kadar. Bu gece eski töreler canlandırılacak. Çünkü eski töreler canlandırılmalıdır. Zaman zaman. Charyou a ğacı, seni lanet olasıca bebek. Charyou a ğacı. Bu gece tatlı Ermot'umun bedelini ödeyeceksin. Her şeyin bedelini ödeyeceksin. Gel, Hasat." Roland, "Tırman!" diye haykırarak uzandı ve Alain'i n arkasına vurdu. "Tırman, tırman! Babanın adına! Yukarı çık!" "Roland, ne?.." Alain bir şey anlamamı ştı ama tırmanmaya ba şladı. Bir çıkıntıyı bırakıp di ğerine tutunuyordu. Küçük çakıllar Roland'ın yukarıy a do ğru kaldırdı ğı suratına dü şüyordu. Delikanlı bu yüzden gözlerini kıstı. Sonra uzanarak tekrar Alain'in arkasına vurdu. Onu bir atmı ş gibi sürüyordu. Sonra "Çık, kahrolasıca!" diye ba ğırdı. "Belki şimdi bile geç kalmı ş sayılmam!" Ama böyle olmadı ğını biliyordu. Şeytan Ayı do ğmuştu. Roland onun turuncu ı şı ğının Cuthbert'in suratına vurdu ğunu görmü ştü. Bir kâbusta gibi. Onun için de gerçe ği biliyordu. Kafasında incecik'in delice vızıltısı, gerçe ğin etini yiyen o çürümü ş yara, cadının çılgınca kahkahalarına karı şıyordu. Ve Roland gerçe ği biliyordu. "Sana ölüm, benim ürünlerime hayat. Charyou a ğacı." "Ah, Susan..." Susan için her şey belirsizdi. Tâ ki, uzun kızıl saçlı, hasır şapkalı adama rastlayıncaya kadar. Şapkanın kenarları adamın kuzu kesen kasaplara özgü gözlerini saklayamıyordu. Elinde mısır koçanları va rdı. Đlk rastladıkları oydu. Sadece bir çiftçi. (Susan on a a şağı pazarda rastladı ğını sanıyordu. Hatta belki de bu yörelerde yaptıkları g ibi birbirlerine selam da

Page 332: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

vermi şlerdi.) Çiftçi ipek Çiftli ği Yolu'yla Büyük Yol'un kesi ştikleri yerin yakınındaydı. Ufuktan yükselen ayın ı şı ğında orada duruyordu. Adama rastlayıncaya kadar Susan her şeyin hayal meyal far. kındaydı. Ama çiftçi kız yanından geçerken elindeki mısır koçanı demetini on a attı ğı zaman her şey berrakla ştı. Susan a ğır a ğır giden arabada ayakta duruyordu. Elleri önünden bağlanmı ş, boynuna bir ilmek geçirilmi şti. Adam, "Charyou a ğacı," diye seslendi. Adeta tatlı bir sesle. Susan ç ocuklu ğundan beri Eskiler'e ait bu sözleri duymamı ştı. "Gel, Hasat," anlamına geliyordu... Ama bir anlamı daha vardı. Gizli bir şey. Saklı bir anlam. Bu anlam sözcü ğün türetildi ği kökle ilgiliydi. Char sözcü ğü "ölüm" demekti. Kurumu ş koçanlar botlarının etrafına dü şerken Susan o sırrı çok iyi anladı. Ba şka şeyleri de; Bebeği olmayacaktı. Uzaklardaki periler ülkesine benzeye n Gilead'da dü ğünü yapılmayacaktı. Roland'la nikâhlanacakları o Büyük Salon'a da gidemeyecekti. Onları elektrik ı şıklarının altında selamlamayacaklardı. Kocası olmay acaktı. Tatlı a şk geceleri de. Bütün bu hayaller sona ermi şti. Dünya geçip gitmi ş ve her şey bitmi şti. Daha do ğru dürüst ba şlamadan. Susan arabanın arkasına bindirildi ğini biliyordu. Orada ayakta durduruldu ğunu. Sağ kalan Tabut Avcısı boynuna ilme ği geçirmi şti. Hemen hemen özür dilermi ş gibi, "Oturmaya kalkayım deme," diye onu uyarmı ştı. "Seni bo ğmayı hiç istemiyoruz, kız. Araba sarsılır da dü şersen ilme ği gev şetmeye çalı şırım. Ama oturmaya kalkarsan canını yakarım. Bu onun emirleri ." Ba şıyla arabanın önündeki sıra gibi yerde oturan Rhea'yı i şaret etmi şti. Cadı çarpılmı ş elleriyle dizginleri tutuyordu. " Şimdi komuta onda." Gerçekten komuta büyücüdeydi. Kente yakla şırlarken bu durum de ği şmedi. O küreye sahip olmak belki Rhea'nın vücuduna çok zarar vermi şti. Belki kafasının bir bölümünü kaybetmesine neden olmu ştu. Ama küre büyücünün gücünü kıramamı ştı. Yaşlı kadının gücü daha da artmı ş gibiydi. Sanki beslenecek ba şka bir kaynak bulmu ştu. Hiç olmazsa bir süre. Onu dizlerinde kuru dalmı şçasına kırabilecek erkekler bir kadının emirlerini çocuklar gibi soru sormadan yerine getiriyorlar. Saatler geçer ve Hasat Gecesi yakla şırken ortaya gitgide daha çok insan çıktı. Arabanın önünde altı ki şi vardı. Atların sırtında Rimer ve yan yan bakan ad amla birlikte gidiyorlardı. Arkada ise tam on iki ki şi arabayı izliyordu. Reynolds onların ba şındaydı. Kızın boynundaki ilme ğin ucunu dövmeli eline sarmı ştı. Susan bu adamların kimler olduklarını da, nasıl ça ğrıldıklarını da bilmiyordu. Rhea giderek kalabalıkla şan grubu biraz kuzeye do ğru çıkardı, sonra da eski Đpek Çiftli ği Yolu'nda güneybatıya do ğru döndürdü. Yol dönemeçler yaparak kente do ğru gidiyor, Hambry'nin do ğu sınırında Büyük Yol'la birle şiyordu. Susan sersemlemi ş olmasına ra ğmen cadının çok yava ş gitti ğini farketti. Rhea yolda ilerlerken güneşin ufka do ğru ini şini hesaplıyordu. Dilini şaklatarak midilliyi hızla gitmeye zorlamıyor, tersine sık sık hayvanın dizgin lerini çekiyordu. Sonunda akşama özgü o altın sarısı ı şık kayboldu. Yolun kenarında yalnız ba şına bekleyen ince suratlı çiftçinin önünden geçerlerken Susan ne den öyle a ğır a ğır gittiklerini anladı. Çiftçi herhalde iyi bir adamdı . Kiraladı ğı topraklarda şafaktan günbatımına kadar durmadan çalı şıyordu. Ailesini seviyordu. (Ah, ama eski şapkasının kenarının altından gözüken gözleri kuzu k esmeye meraklı bir insanınkine benziyordu.) Susan, Rhea ayın do ğmasını bekliyor, diye dü şündü. Dua edecek tanrıları olmayan Susan babasına dua ett i. Baba? E ğer buradaysan mümkün oldu ğu kadar güçlü davranmama yardım et. Ona, anısına sıkıca sarılmamı sa ğla. Kendime hakim olmamı da. Kurtarılmam için yalvarmıyorum. Sadece onlara korku ve acımı görme z evkini tattırmak istemiyorum. Ve o... ona da yardım et... Susan, "O daima güvende olsun," diye fısıldadı. "Bu nun için yardım et. Sevgimi sakla. A şkım nereye giderse gitsin, onun güvende olmasını sa ğla. Gördüklerinden zevk almasını da. Onu görenlerin sevinç aymalarını da." Yaşlı cadı yerinde dönmeden, "Dua mı ediyorsun, hayatı m?" dedi. Çatlak sesinde sahte bir merhamet vardı. "Evet, zamanın varken o k i şilerle aranı düzeltmeye bak. Alevler bo ğazındaki tükürükleri kurutmadan önce!" Ba şını arkaya atarak gıdaklar gibi güldü. Çalı süpürgesi gibi uçu şan birkaç tutam saçı şi şkin ayın ı şıklarında turuncuya dönü ştü.

Page 333: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Roland'ın deh şetle ba ğırması üzerine Aceleci'nin rehberlik etti ği atlar ko şarak geldiler. Üç arkada ştan biraz ötede durdular. Yeleleri rüzgârda uçuyord u. Kanyondan yükselen yo ğun beyaz dumanın kokusu rüzgâr hafifledi ği zaman burunlarına geliyor, hayvanlar ba şlarını sallayarak ki şniyorlardı. Roland atlarla da, dumanla da ilgilenmedi. Gözlerin i Alain'in kordonundan omzuna astı ğı keseye dikmi şti. Kesedeki küre yeniden canlanmı ştı. Gitgide bastıran karanlıkta küre pembe bir ate şböce ği gibi çakıyordu. Delikanlı küreyi almak için ellerini uzattı. "Onu bana ver!" "Roland, bilmem ki..." "Kahrolasıca! Onu bana ver dedim!" Alain, Cuthbert'e baktı. Delikanlı ba şını salladı... Sonra da üzüntü ve yorgunlukla ellerini gökyüzüne do ğru kaldırdı. Alain tam omzundaki keseyi çıkaraca ğı sırada Roland onu kaptı. Elini içine sokarak küreyi çıkardı. Đyice parlıyordu küre. Turuncu yerine pembe bir Şeytan Ayı gibiydi. Arkalarında, a şağıda incecik'in ısrarlı vızıltısı yükselip alçalıyor du. Yükselip alçalıyordu. Cuthbert, Alain'i, "Do ğrudan do ğruya o şeyin içine bakma," diye uyardı. "Babanın adına, sakın bakayım deme!" Roland yüzünü çakıp sönen küreye do ğru e ğdi. Küreden çıkan ı şık sıvıymı ş gibi alnına ve yanaklarına yayıldı. I şıltısıyla gözlerini bo ğdu. Roland, Maerlyn'in Gökku şağı'nda kızı gördü. At sürülerinin kontrolcüsünün kız ı Susan'ı. Pencerenin önünde oturan o güzel kızı. Sus an şimdi sarı sembollerle süslenmi ş siyah bir arabanın arkasında ayakta duruyordu. O y aşlı cadının arabasında. Reynolds onun arkasındaydı. Kızın boynu na geçirilmi ş ilmi ğin ucunu tutuyordu. Araba ye şil Kalp'e do ğru gidiyordu. Sanki geçit töreniymi ş gibi Hill Sokağı'nın yanına insanlar toplanmı şlardı. Gözleri kuzu kesmeye meraklı bir kasabınkine benzeyen çiftçi onların ilkiydi. Hambry ve Mejis'teki bayramlarından yoksun kalan ama şimdi onun yerine o eski ilginç kara törenin lütfedi ldi ği bu insanlar yolun kenarına dizilmi şlerdi. "Charyou a ğacı Gel, Hasat. Sana ölüm, bizim ürünlerimize hayat." Kalabalı ğın arasında şiddetlenmeye ba şlayan bir rüzgâr gibi sessiz bir fısıltı dola ştı. Halk Susan'a önce kuru koçanları fırlatmaya ba şladı. Sonra çürümü ş domatesleri. En sonunda da patates ve elmaları. Elm alardan biri Susan'ın yana ğına çarptı. Kız sendeledi, az kalsın yuvarlanıyorla rdı. Ama sonra dimdik durarak şi ş olmasına ra ğmen hâlâ güzelli ğini kaybetmeyen yüzünü yukarıya do ğru kaldırdı. Ayın ı şıkları onun suratını boyadı. Susan gözlerini ilerde ki bir noktaya dikti. Kalabalık, "Charyou a ğacı," diye fısıldadı. Roland onları duymuyor ama dudaklarının kıpırtısından ne dediklerini anlıyordu . Kalabalı ğın arasında Stanley Ruiz de vardı. Sonra Pettie, Gert Moggins, baca ğı kırık olan Şerif Yardımcısı Frank Claypoold, o yılın Hasat Genci seç ilecek olan Jamie McCann. Roland, Mejis'te bulundu ğu sürede tanıdı ğı (ve ço ğundan ho şlandı ğı) yüz kadar ki şiyi gördü. Şimdi bu insanlar Rhea'nın arabasının arkasında elle ri ba ğlı ayakta duran a şkına mısır koçanları ve sebzeler fırlatıyorlardı. Ağır a ğır giden araba sonunda Ye şil Kalp'e ula ştı. Renkli fenerleri, gülen çocukların binmedi ği sessiz atlıkarıncasıyla bekleyen yere... Hayır, b u yıl böyle e ğlenceler yapılmayacaktı. Hâlâ o iki kelimeyi tekrar layan, galiba şimdi bunu şarkı gibi söyleyen kalabalık ikiye ayrıldı. Roland ate ş için hazırlanmı ş olan piramit biçimi odun yı ğınını gördü. Ortadaki sütunun etrafına kırmızı elli korkuluklar dizilmi şti. Kuklalar sırtlarını odunlara dayamı ş, biçimsiz bacaklarını uzatmı şlardı. Olu şturdukları dairede bir tek bo şluk vardı. Kurbanı bekleyen bir tek bo ş yer. Sonra kalabalıktan bir kadın çıktı. Arkasında eski siyah bir elbise, elinde de bir kova vardı. Yana ğındaki küller bir da ğlama izine benziyordu. O... Roland çı ğlık atmaya ba şladı. Arka arkaya bir tek kelimeyi tekrarlıyordu. "Hayır, hayır, hayır, hayır, hayır!" Bu sözcü ğü her tekrarlayı şında pembe ı şık daha parlakla şıyordu.Cuthbert'le Alain her çakı şta genç silah şorun derisinin altındaki kafatasının biçimini görebiliyorlardı.

Page 334: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Alain, "O küreyi Roland'dan almalıyız," dedi. "Buna mecburuz. Küre onun kanını canını emiyor. Roland'ı öldürüyor." Cuthbert ba şını sallayarak öne do ğru bir adım attı. Küreyi kavradı ama onu Roland'ın ellerinden alamadı. Silah şorun parmakları sanki cama kaynaklanmı ştı. Bert, Alain'e, "Ona vur," diye fısıldadı. "Tekrar t ekrar vur. Buna mecbursun." Ama sanki Alain bir dire ğe vuruyordu. Roland topuklarının üzerinde sallanmad ı bile. O tek olumsuz sözcü ğü tekrarlıyordu. "Hayır, hayır, hayır, hayır!" Ve k üre gitgide daha hızlı çakıyor, açılan yaradan delikanl ıyı kemirerek içine giriyor, onun ıstırabını kanmı ş gibi emiyordu. Cordelia Delgado, "Charyou a ğacı!" diye haykırarak bekledi ği yerden öne do ğru atıldı. Kalabalık onu alkı şladı. Kadının sol omzunun ötesinde Şeytan Ayı göz kırptı. Sanki o da bu komploya dahildi. "Charyou a ğacı, seni hain di şi köpek! Charyou a ğacı!" Kovadaki boyayı ye ğenine do ğru attı. Boya kızın pantolonuna sıçradı ve ba ğlı ellerini bir çift kırmızı eldivene dönü ştürdü. Kadın araba yanından geçerken başını kaldırarak Susan'a sırıttı. Yana ğındaki kül daha belirginle şti. Alnının ortasında solucana benzeyen bir tek damar atıyordu. Cordelia avaz avaz, "Sürtük!" diye haykırdı. Yumruk larını sıkmı ş, çok komik bir dansa ba şlamı ş gibi sıçrıyordu. Ete ğinin altında kemikli dizleri kalkıp iniyordu. "Ürünlere hayat! Sürtü ğe ölüm! Charyou a ğacı! Gel, Hasat!" Araba önünden geçti. Cordelia gözden kayboldu. Susa n için bu yakında sona erecek olan rüyadaki zalim hayallerden biriydi. Ku ş ve ayı ve tav şan ve balık, diye düşündü. Güvende ol, Roland, sevgimle git! En büyük di le ğim bu! Rhea da çı ğlık çı ğlı ğa, "Onu alın!" diye ba ğırdı. "Bu katil sürtü ğü alın. Onu kırmızı elleriyle kavurun. Charyou a ğacı!" Kalabalık da kar şılık verdi. "Charyou a ğacı!" Ayı şı ğında istekli ellerden bir orman olu ştu. Bir yerde havai fi şekleri patladı ve çocuklar heyecanla güldüler. Susan'ı arabadan alarak bekleyen odun yı ğınına do ğru götürmek için kalabalı ğın başlarının üzerinden kollar uzandı. Kızı elden ele geç irdiler. Sava şlardan zaferle dönen bir kahraman gibi. Susan'ın ellerinde n kentlilerin hevesli, gergin yüzlerine kırmızı gözya şları damladı. Ay bütün bunları seyrediyor, ı şıkları kâğıt fenerlerinkini sönükle ştiriyordu. Susan önce kuru odunların olu şturuldu ğu piramide do ğru indirilir, sonra da hızla oraya çarpılırken, "Ku ş ve ayı ve tav şan ve balık," diye mırıldandı. Onu kendisi için bo ş bırakılmı ş olan yere koydular. Şimdi Kalabalık bir a ğızdan şarkı söyler gibi, "Charyou A ĞACI! Charyou AĞACI!" diye tekrarlıyordu. "Charyou A ĞACI!" "Ku ş ve ayı ve tav şan ve balık." Susan, Roland'ın o gece kendisiyle nasıl dans etti ğini hatırlamaya : çalı şıyordu. Sö ğüt korusunda nasıl sevi ştiklerini. Karanlık yolda nasıl kar şıla ştıklarını. Roland, "Te şekkür ederim sai," demi şti. "Sizinle kar şıla ştı ğım için seviniyorum." Evet, her şeye ra ğmen Roland do ğruyu . söylemi şti. Tanı şmaları iyi olmu ştu. Çok iyi. Her şeye ra ğmen, bu korkunç sona ra ğmen. Kom şuları olan insanların ayı şı ğında zıplayan birer gulyabaniye dönüşmelerine ra ğmen. Acı ve ihanete ra ğmen. Olacaklara ra ğmen. "Charyou A ĞACI! Charyou A ĞACI! Charyou A ĞACI!" Kadınlar yakla şarak kızın ayaklarının etrafına mısır koçanlarını yı ğdılar. Birkaçı Susan'ı tokatladı da. (Ama bu önemli de ğildi. Susan'ın berelenmi ş, şi şmiş suratı uyu şmuş gibiydi.) Đçlerinden biri, Susan'ın kızına ata binmeyi ö ğretti ği Misha Alvarez onun gözlerinin içine tükürdü. Sonra şaka yapmı ş gibi öteye sıçradı. Ellerini gökyüzüne do ğru sallayarak kahkahalar attı. Susan bir an Coral T horin'i gördü. Kadının gö ğsü Hasat tılsımlarıyla doluydu. Kuca ğı da ölü yapraklarla. Coral yaprakları Susan'a do ğru attı. Yapraklar kızın etrafından çıtırdayan, güz el kokulu bir ya ğmur gibi yere do ğru indiler. Ve sonra Susan'ın halası tekrar ortaya çıktı. Rhea da yanındaydı. Her ikisinin de ellerinde me şaleler vardı. Đki kadın Susan'ın önünde durdular. Kız cızırdayan katranın kokusunu duydu. Rhea meşalesini aya do ğru kaldırdı. O çatlak, ihtiyar sesiyle hay kırdı. "CHARYOU AĞACI!" Kalabalık da ona kar şılık verdi. "CHARYOU A ĞACI!" Cordelia da kendi me şalesini kaldırdı. "GEL, HASAT!" Büyücü ninni söyler gibi, " Şimdi, sürtük," dedi. " Şimdi a şkının sana verdi ği öpücüklerden daha sıca ğıyla kar şıla şacaksın." Cordelia, "Geber, hain," diye fısıldadı. "Ürünlere hayat, sana ölüm."

Page 335: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Susan'ın dizlerine kadar gelen mısır koçanı yı ğınına me şaleyi ilk atan o oldu. Rhea da hemen onun arkasından aynı şeyi yaptı. Mısır koçanları hemen tutu ştu. Sarı alevler Susan'ın gözlerini kama ştırdı. Susan son defa serin havayı içine çekerek onu kalbi yle ısıttı. Ve meydan okurcasına, "ROLAND, SEN Đ SEVĐYORUM!" diye haykırdı. Kalabalık mırıldanarak geriledi. Sanki artık geri d önülemeyecek bir noktaya gelmi şlerdi ve yaptıkları yüzünden endi şelenmeye ba şlıyorlardı. Ne de olsa kar şılarındaki içi doldurulmu ş bir korkuluk de ğil, hepsinin tanıdı ğı ne şeli bir kızdı. Đçlerinden biriydi. Ve çılgınca bir nedenle elleri k ırmızıya boyanarak Hasat Ate şi'ne itilmi şti. Bir dakikaları daha olsaydı belki de kızı kurtaracaklardı. Bazıları gerçekten kurtaracaktı. A ma artık çok geçti. Kuru odunlar tutu ştu. Susan'ın pantolonuyla gömle ği de. Ba şında bir taca benzeyen uzun sarı saçları da. "ROLAND, SENĐ SEVĐYORUM! Kız ya şamının sonunda sıcaklı ğı hissetti ama acı duymadı. Roland'ın gözlerini düşünecek kadar zaman buldu. Sabah hava aydınlanırken gökyüzünün büründü ğü renkteki gözlerini. Delikanlının uçurumda atını sür mesini dü şünecek kadar zaman da. Roland, Aceleci'nin sırtında giderken siyah saç ları şakaklarından havalanıyor, e şarbı dalgalanıyordu. Delikanlı özgürlük ve rahatlık la gülüyordu. Ama Susan'ınkinden daha uzun olan ya şamının sonuna kadar bir daha bu özgürlük ve rahatı bulamayacaktı. Susan ölürken Roland'ın kahka hasını da birlikte götürdü. I şık ve sıcaktan insanı teselli eden o ipek gibi kara nlıklara kaçtı. Giderken tekrar tekrar sevgilisine seslendi. Ku ş ve ayı ve tav şan ve balıktan yardım istedi. Roland artık hiçbir şey söylemiyor, "Hayır," bile demiyordu. Çı ğlıklar atıyor, bağırsakları de şilmi ş bir hayvan gibi uluyordu. Elleri küreye yapı şıp kalmı ştı. Cam küre bir insanın gö ğsünden fırlamı ş bir kalp gibiydi. Parlakla şıp sönükle şiyordu. Roland, Susan yanarken bakı şlarını küreden alamadı. Cuthbert yine o lanetli şeyi arkada şının ellerinden almaya çalı ştı ama başaramadı. Delikanlı aklına gelen tek şeyi yaptı. Tabancasını çekerek küreye ni şan aldı, ba şparmağıyla horozu itti. Belki Roland'ı da yaralayacaktı. Uçuşan camların Roland'ı kör etmeleri ihtimali vardı. Ama başka seçene ği yoktu. Bir şey yapmazlarsa o sihirli şey Roland'ı öldürecekti. Ama Cuthbert'in ate ş etmesine gerek kalmadı. Küre sanki onun elindeki t abancayı görmüş ve ne oldu ğunu anlamı ş gibi hemen Roland'ın avuçları arasında karanlıkla şıp söndü. Roland'ın kaskatı kesilen her kası, deh şet ve öfkeyle titreyen vücudu gev şedi. Çocuk ta şla şmış gibi yere devrildi. Küre parmaklarının arasından kaydı. Genç silah şor yere dü şerken karnı küre için yastık görevi yaptı. Küre Roland'ın üzerinden yuvarlandı, delikan lının ileriye do ğru uzanmı ş olan gev şek elinin yakınında durdu. Şimdi karanlık içinden ı şık süzülmüyordu. Sadece derinliklerinde u ğursuz turuncu bir kıvılcım vardı. Ufuktan yükselen Şeytan Ayı'nın küçücük bir yansımasıydı bu. Alain küreye hayranlık ve korkuyla karı şık bir duyguyla baktı. Uykuya dalmı ş vah şi hayvana bakan biri gibi... Ama sonra uyanacak ve insanı ısıracak bir hayvan gibi. Çocuk öne do ğru bir adım attı. Onu botunun altında parçalayıp to za dönüştürecekti. Cuthbert bo ğuk bir sesle, "Sakın ha," dedi. Baygın olan Roland' ın yanında diz çökmüştü ama Alain'e bakıyordu. Yükselen ay gözlerine vur uyor, iki küçük parlak ta şa benziyordu bu gözler. "Küreyi ele geçirmek için b unca acı ve ölüme katlandıktan sonra onu parçalamaya kalkı şayım deme! Hatta bunu dü şünme bile!" Alain bir an arkada şına kararsızca baktı. Ne olursa olsun bu lanet şeyi ortadan kaldırması gerekti ğini dü şünüyordu. Çekilen acı ilerde çekilecek acıyı haklı çıkarmazdı. O yerdeki şey sa ğlam oldu ğu sürece kim olursa olsun ona ıstırap getirecekti. O bir ıstırap makinesiydi. Ve Susan De igado'yu da öldürmü ştü. Alain, Roland'ın kürede neler gördü ğünü bilmiyordu. Ama arkada şının suratını görmüştü. Bu yeterliydi Küre Susan'ı öldürmü ştü. Sa ğlam bırakılırsa ba şkalarını da öldürecekti. Ama Alain sonra ka'yı dü şündü ve geriledi. Ne var ki, sonradan bu yüzden acı bir pi şmanlık duyacaktı.

Page 336: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Cuthbert, "Onu tekrar kesesine koy," dedi. "Ve Rola nd için de bana yardım et. Buradan gitmeliyiz." Ağzı büzülen buru şuk kese biraz ilerde yerde yatıyor, rüzgârda dalgal anıyordu. Alain küreyi aldı, düzgün kavisli yüzeyinin dokunu şu bile onda tiksinti uyandırdı. Kürenin ellerinin arasında canlanaca ğını sanıyordu. Ama öyle olmadı. Küreyi keseye koyarak kordonundan omzuna astı. Sonr a da Roland'ın yanında diz çöktü. Alain, Roland'ı kendine getirmek için Cuthbert'le b oş yere ne denli uğra ştıklarını sonradan hatırlayamayacaktı. Sonunda ay g ökyüzünde gümü şe dönüşecek kadar yükseldi. Kanyondan yayılan dumanlar da ğıldı. Alain ancak bu kadarını anımsayabilecekti. Cuthbert ona sonunda, "Bu kadarı yeter," dedi. "Rol and'ı Aceleci'nin sırtına vuralım ve öyle gidelim. Ba şka çare yok. Şafak sökmeden Baronluk'un kuzeyindeki sık ormanlı bölgeye ula şabilirsek herhalde güvende oluruz... Ama hiç olmazs a oraya kadar gitmemiz şart." Farson'un adamlarını insanı şaşırtan bir kolaylıkla ortadan kaldırmı şlardı. Ama geri kalanlar herhalde ertesi gün birara ya geleceklerdi. En iyisi bu olmadan oradan uzakla şmalıydılar. Đşte böylece Eyebolt Kanyonu'ndan ve Mejis'in deniz k ıyısındaki tarafından ayrıldılar. Şeytan Ayı'nın ı şıkları altında batıya do ğru gittiler. Roland eyerinin üzerinde bir ceset gibi yatıyordu. Ertesi günü Mejis'in batısındaki Il Bosque ormanınd a geçirdiler. Roland'ın uyanmasını bekliyorlardı. Ama ak şamüzeri oldu, delikanlı yi' ne de kendine gelmedi. Cuthbert, "Dene bakalım, ona 'dokunabilece k' misin?" dedi. Alain, Roland'ın ellerini avuçlarının arasına aldı. Bütün gücünü toplayarak uykudaymı ş gibi yatan arkada şının solgun yüzüne do ğru e ğildi. Yarım saat kadar böyle kaldı. Sonunda, "Olmuyor," der gibi ba şını sallayarak Roland'ın ellerini bıraktı ve aya ğa kalktı. Cuthbert, "Hiçbir şey olmadı mı?" diye sordu. Alain içini çekerek yine ba şını salladı. Sonra Roland'ın o gece de eyere serilmi ş halde yolculuk yapmaması için çam dallarından bir sedye olu şturdular. (Zaten efendisini böyle ta şımak Aceleci'yi de sinirlendirmeye ba şlıyordu.) Sonra yollarına devam ettiler. Ama Büyük Yol'dan de ğil, ona paralel olarak ilerlediler. Büyük Yol onlar için çok tehlikeli ola bilirdi. Ertesi gün Roland hâlâ kendine gelememi şti. (Mejis artık gerilerde kalmı ştı ve iki çocuk müthi ş bir vatan özlemi duyuyorlardı. Bu izah edilemeyecek bir olguydu. Ama gelgit kadar da gerçekti.) Alain'le Cuthbert, Roland'ın ik i yanında oturarak onun hafifçe inip kalkan gö ğsünün üzerinden birbirlerine baktılar. Cuthbert, "Kendinde olmayan biri açlık ve susuzlukt an ölür mü?" diye sordu. "Ölür de ğil mi?" Alain, "Evet," dedi. "Öyle sanırım." Sinirlerini geren uzun bir gece yolculu ğu olmu ştu. Đki de bir gün önce do ğru dürüst uyuyamamı şlardı. Ama bir gün birer ölü gibi yattılar. Güne şin yüzlerine gelmemesi için battaniyelerini kafalarına kadar çek mişlerdi. Güne ş batarken birkaç dakika arayla uyandılar. Dolunay halini iki gece önce geride bırakmı ş olan Şeytan Ayı, ilk büyük sonbahar fırtınasını haber ver en karmakarı şık bulutların arasından yükseliyordu. Roland kalkıp oturmu ştu. Küreyi kesesinden almı ştı. Şimdi küre kuca ğında öylece oturuyordu. Bu kararmı ş sihirli nesne Kolay Av'ın cam gözleri kadar ölüydü . Roland'ın gözleri de öyle. Genç silah şor kayıtsızca ayı şı ğının aydınlattı ğı ağaçların arasındaki patikalara bakıyordu. Artık yeme k yiyor ama uyumuyordu. Yanından geçtikleri deremden su içiyor ama konu şmuyordu. Ve Maerlyn'in Gökku şağı'nın o parçasını elinden bırakmıyordu. Mejis'ten g ötürmek için büyük bir bedel ödedikleri o küreyi. Ama küre onun için de ı şıldamıyordu. Cuthbert bir keresinde, Al'le ben uyanık oldu ğumuz için, diye dü şündü. Bizim görmemizi istemiyor. Alain, Roland'ın küreyi bırakmasını sa ğlayamıyordu. Bu nedenle arkada şına "dokunabilmek" için yana ğını onunkine dayadı. Ama dokunabilece ği hiçbir şey yoktu. Đki arkada şıyla birlikte Gilead'a do ğru giden delikanlı Roland de ğildi. Hatta Roland'ın hayaleti bile de ğildi. Dönemi sona eren bir ay gibi Roland da ortadan kaybolmu ştu.

Page 337: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM TANRININ BÜTÜN ÇOCUKLARININ AYAKKABILARI VARDIR 1. Sabahleyin Kansas Silah şor ilk kez (saatlerden mi, günlerden mi sonra?) sus tu. Bir an öylece oturarak do ğularındaki binaya do ğru baktı. (Güne ş arkasında oldu ğu için cam saray etrafı sarı yaldızla sarılı siyah bir siluet gibiydi.) Roland kollarını dizlerine dayamı ştı. Sonra yerde yanında duran su tulumunu aldı. Onu yüzüne doğru tuttu. A ğzını açarak tulumu e ğdi. Ağzına giren sıvıyı yuttu. Di ğerleri yolda sırtüstü uzanmı ş adamın gırtlak kemi ğinin oynadı ğını görüyorlardı. Ama galiba onun temel amacı su iç mek de ğildi. Su derin çizgiler olan alnına akıyor ve kapalı gözl erinden sekiyordu. Boynunun dibindeki üçgen biçimi çukurda birikiyor ve şakaklarından akıyordu. Saçlarını ıslatarak daha koyu görünmesine neden oluyordu. Roland sonunda tulumu bir kenara bıraktı. Orada göz leri kapalı olarak yattı. Ellerini yukarıya do ğru uzatmı ştı. Uykuya teslim olan biri gibi. Islak yüzünden buhar ince ince, kıvrıla büküle yükseliyordu. Roland, "Aaah," dedi. Eddie, "Kendini daha iyi hissediyor musun?" diye so rdu. Silah şorun gözkapakları kalktı. Renkleri uçmu ş olan ama insan yine de korkutan o mavi gözleri gözüktü. "Evet, öyle. Bunun nasıl oldu ğunu anlayamıyorum. O olayları anlatmaktan çok çekmiyordum Ama iyiyim." Susannah, "'Psik'in bir 'ologu' bu olayı sana herha lde izah edebilir," dedi. "Ama onu dinleyece ğini de pek sanmıyorum." Ellerini belinin arkasına d ayayarak gerindi, yüzünü buru şturdu. Ama bu bir refleksti Çünkü bekledi ğinin tersine ne sızı duyuyordu, ne de kasları tutulmu ştu. Belkemi ğinin ucu hafifçe çatırdadı. Ama onu rahatlatan o bir dizi çatırtılar, çıtırtıla r duyulmadı. Eddie ba şını salladı. "Bir şey söyleyece ğim. Bu, ' Đçini bo şalt,' sözlerine tamamiyle yepyeni bir anlam veriyor. Biz ne kadar z amandan beri buradayız, Roland?" "Burada sadece bir gece geçirdik." Jake dalgın dalgın, "'Ruhlar bunu sadece bir gecede ba şardılar; diye mırıldandı. Ayak bileklerini üst üste koymu ş, dizlerini yukarı çekmi şti. Oy onun büktü ğü dizlerinin olu şturdu ğu baklava biçimi gölgede yatıyor ve çocu ğa parlak sarı-siyah gözleriyle bakıyordu. Roland do ğrulup oturdu. Islak yanaklarını boynundaki mendille silerek Jake'e ters ters baktı. "Ne dedin?" "Bunu söyleyen ben de ğilim. Charles Dickens adlı biri Bir Noel Şarkısı adlı hikâyesinde böyle yazıyor. Hepsi de bir tek gecede, öyle mi?" "Vücudunun herhangi bir yeri daha uzun bir süre geç ti ğini söylüyor mu?" Jake, "Hayır," der gibi ba şını salladı. Hayır. Kendini her sabah oldu ğu gibi hissediyordu. Hatta bazı sabahlarda oldu ğundan daha iyiydi. Çi şe gitmesi gerekiyordu. Ama a ğzının gerisindeki di şlerinin sızladı ğı yoktu. "Eddie? Susannah?" Kadın, "Ben kendimi iyi hissediyorum," dedi. "Bütün gece otursaydım herhalde böyle olmazdı. Ya da birkaç gece." Eddie, "Bu bana bir bakıma uyu şturucu ba ğımlısı oldu ğum günleri hatırlatıyor," diye mırıldandı. Roland alayla sordu. "Her şey gibi, öyle de ğil mi?" Eddie, "Ah bu çok komik," dedi. " Đnsanı katıla katıla güldürüyor. Bir daha sefere bir tren çıldırdı ğı zaman gülünç soruları ona sen sorarsın. Ben şunu kastettim: Ço ğu gece dalgaya düşüyorsun. Sabahları berbat halde kalkmaya alı şıyorsun. Ba şın a ğrıyor, çarpıntın oluyor. Belkemi ğin cama dönü şmüş, burnun tıkanmı ş. Arkada şın Eddie'yi dinle. Sabah kendini nasıl hissetti ğine bakarak uyu şturucunun sana göre olup olmadı ğını anlarsın. Her neyse... Bu duruma iyice alı şırsın Ve bir gece uyu şturucu kullanmazsan ertesi sabaha kalktı ğın zaman yata ğın kenarına ili şerek, 'Kahretsin, nem var benim?' diye sorarsın. 'Hasta m ıyım? Kendimi bir garip hissediyorum. Gece felç mi geçirdim?' Hiç olmazsa b enim durumum böyleydi."

Page 338: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Jake güldü. Sonra elini a ğzına öyle şiddetle kapattı ki, sadece kahkahasının duyulmasını istememekle kalmıyor, sanki o sesi geri almaya çalı şıyordu. "Affedersin... bu sözlerin aklıma babamı getirdi." Eddie, "Demek o benim gibi?" dedi. "Her neyse... Or amın buramın a ğrıyaca ğını ve bitkin halde olaca ğımı sanıyordum. Yürürken oramın buramın çatırdayaca ğını... Ama aslında kendimi iyi hissetmem için çakılların a rkasına gidip çi şimi etmem yeterli olacak." Roland, "Bir iki lokma yiyecek?" diye sordu. Eddie'nin gülümsemesi yüzünden silindi. "Hayır. O h ikâyeden sonra kendimi pek de aç hissetmiyorum. Hatta hiç aç de ğilim." Eddie, Susannah'ı yolun kenarından a şağıya indirdi. Onu ihtiyacını gidermesi için bir dizi defne a ğacının arkasına bıraktı. Jake altmı ş, yetmi ş metre do ğuda, bir hu ş korusundaydı. Roland ihtiyacını giderek için terci hli yolu kullanaca ğını söylemi ş, New York'lu dostları gülünce de ka şlarını kaldırmı ştı. Ama Susannah a ğaçların arkasından çıktı ğı zaman gülmüyordu. Yüzü gözya şlarından ıslanmı ştı. Eddie ona soru sormadı, çünkü ne oldu ğunu biliyordu. Kendisi de o duyguyla sava şmaya çalı şıyordu. Susannah'yı şefkatle kuca ğına aldı. Genç kadın yüzünü onun boynuna dayadı. Bir süre öyle durdular. Susannah sonunda, "Charyou a ğacı," dedi. Bu sözleri Roland gibi söylemi ş, yani "you" hecesini "li" gibi telaffuz etmi şti. Eddie, "Öyle," dedi. Ba şka nasıl ça ğırırsan ça ğır, Charlie yine Charlie'dir, diye dü şünüyordu. Şair kadının dedi ği gibi: Bir gül bir güldür. Sonra ekledi. "Gel, Hasat." Susannah ba şını kaldırarak ya şlı gözlerini silmeye ba şladı. Alçak sesle, "Bütün o olayları ya şamak," dedi. Yola bir göz attı. Roland'ın oradan on lara bakıp bakmadı ğını anlamaya çalı şıyordu. "Hem de on dört ya şında." "Evet. Tompkins Alanı'nda bozuk para dolu o ele geç mez keseyi arama maceram onunkinin yanında pek sönük kalıyor. Ama bir bakıma hemen hemen rahatlamı ş sayılırım." "Rahatladın mı? Neden?" "Çünkü Roland'ın kızı kendisinin öldürdü ğünü söyleyece ğinden korkuyordum. O lanet olasıca Kule'si yüzünden." Susannah genç adamın gözlerinin içine baktı. "Ama o öyle yaptı ğını dü şünüyor. Bunu anlayamadın mı?" Biraraya geldikleri ve yiyecekler ortaya çıktı ğı zaman hepsi de biraz bir şeyler yiyebileceklerine karar verdiler. Roland son kalan burrito'ları bölü ştürdü. Eddie, belki bugün daha sonra Boing Boing Burger'le rine u ğrar ve bir şeyler kalıp kalmadı ğına bakarız, diye dü şündü. Hepsi yemeye ba şladılar. Hepsi, yani Roland dı şında. Silah şor kendisine dü şen burrito'yu alıp şöyle bir baktı. Sonra da bakı şlarını ba şka tarafa kaydırdı. Eddie, Roland'ın yüzündeki kede rli ifadeyi farketti. Bu onu hem hüzünlü hem de ya şlı gösteriyordu. Eddie'nin kalbi sızladı ama bu konuda ne yapması gerekti ğini bilemedi. Oysa ondan hemen hemen on ya ş küçük olan Jake bunu biliyordu. Çocuk kalkarak Roland'a gitti. Yanında diz çökerek onun boynuna sa rıldı. Sıkıca. "Dostlarını kaybetmene üzüldüm." Roland'ın yüz hatları titre şti. Eddie bir an onun so ğukkanlılı ğını kaybedece ğini sandı. Belki böyle kucaklamalar arasında çok zaman geçmi şti. Çok çok uzun süreler. Eddie bir an ba şka tarafa bakmak zorunda kaldı. Kendi kendine, sabahleyin Kansas, dedi. Hiçbir zaman göremeyece ğini sandı ğın bir sahne. Şuna bir süre bak. Sonra da adamın yakasını bırak. Roland'a yeniden baktı ğında silah şor kendini toparlamı ştı. Jake onun yanında oturuyordu. Oy uzun burnunu silah şorun botlarından birine dayamı ştı. Roland burrito'sunu yemeye ba şladı. A ğır a ğır, i ştahsızca... Ama yiyiyordu. Soğuk bir el -Susannah'nınki- Eddie'nin avucuna kaydı. Genç adam bu eli sıkıca kavradı. Kadın hayretle, "Bir tek gece," diye mırıldandı. Ed die, "En azından vücudumuzun saatine göre öyle," dedi. "Kafamızın içinde..." Roland ba şıyla onayladı. "Kim bilir? Ama hikâye anlatma zaman ı hep de ği ştirir. Hiç olmazsa benim dünyamda." Gülümsedi. Her zamanki gibi beklenmedik bu gülümseyi ş yüzünü de ği ştirdi, adeta onu güzelle ştirdi. Eddie, şu anda Roland'a bakarken, diye dü şündü. Bir kızın vaktiyle ona neden â şık olabilece ğini

Page 339: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

anlıyorum. O eski yıllarda. Boyu uzunken ve bu kada r çirkin olmadı ğı günlerde. Kule'nin onun en , iyi yanını ele geçirmedi ği yıllarda. Susannah, "Bence bütün dünyalarda bu böyle, tatlım, " dedi. "Yola çıkmadan önce sana bir iki soru sorabilir miyim?" "Madem istiyorsun..." "Sana ne oldu? O... tuhaf halin ne kadar sürdü? Ne kadar süre kendinde değildin?" "Gerçekten de kendimde de ğildim. Bu bakımdan haklısın. Yolculuk yapıyordum. Dola şıyordum. Tam anlamıyla Maerlyn'in Gökku şağı'nın içinde de de ğil... Ben hâlâ... hastayken onun içine girseydim sanırım bir daha geri dönmezdim. Ama tabii herkesin bir büyücü küresi vardır. Burada." R oland ciddi ciddi alnına vurdu. Ka şlarının arasındaki aklı ğın biraz yukarsına. " Đşte ben oraya gittim. Arkada şlarım benimle birlikte do ğuya do ğru giderken ben orada, kafamın içinde yolculuk yaptım. Yava ş yava ş iyile ştim. Küreyi bırakmadım ama o benim için ı şıldamadı. Ancak sonunda, şatonun surları ve kentin kuleleri gözüktü ğü zaman canlandı. E ğer küre daha önce uyansaydı..." Roland omzunu silkti. "Kafa gücümün bir bölümüne yeniden kavu şmadan önce uyansaydı şimdi burada olamazdım sanırım. Çünkü herhangi bir dünyayı camda n gökyüzü olan pembe bir dünyayı bile, Susan'ın olmadı ğı bir yere tercih ederdim. Galiba küreyi canlandıran güç bunu biliyordu... ve bekledi." Jake, "Ama küre yeniden ı şıldadı ğı zaman sana geri kalanları açıkladı," dedi. "Öyle olmalı. Orada olmadı ğın için göremedi ğin şeyleri sana gösterdi, de ğil mi?" "Evet. Hikâyenin pek çok ayrıntısını kürenin içinde gördüklerim yüzünden biliyorum." Eddie hatırlattı. "Bana bir keresinde John Farson'u n kafanı bir dire ğe geçirmelerini istedi ğini söyledin. Çünkü ondan bir şey çalmı ştın. Bu o cam küreydi, de ğil mi?" "Evet. Farson bunu ö ğrendi ği zaman sadece öfkelenmedi. Öfkesinden çıldırdı. Senin deyi şinle, Eddie, 'nükleer hale girdi.'" Susannah, "Küre senin için kaç defa ı şıldadı?" diye sordu. Jake de ekledi. "Ve ona ne oldu?" Roland, "Mejis Baronlu ğu'ndan ayrıldıktan sonra kürenin içindekileri üç de fa gördüm," dedi. " Đlk kez Gilead'a varmadan bir gece önce. Ve o sefer en uzun yolculu ğu yaptım. Küre bana size anlattıklarımı gösterdi. B irkaç şeyi tahmin ettim. Ama ço ğu bana gösterildi. Ne çare ki, küre onları bana bil gi edinmem ya da bazı şeyleri ö ğretmek için göstermedi. Amacı bana acı vermek, beni yaralamaktı. Büyücünün Gökku şağı'nın geri kalan parçalarının hepsi de habis. Acı vermek nasılsa onları canlandırıyor. Kafam anlayaca k ve kar şı koyacak kadar güçleninceye dek bekledim... Ve küre bana ergenlik çağına özgü budalaca kendimi beğenmi şli ğim yüzünden kaçırdı ğım her şeyi açıkladı ğım neden oldu ğu sersemli ğim yüzünden. O fazla gururum ve öldürücü kibirim yüzün den." Susannah, "Roland, yapma!" diye ba ğırdı. "Onun sana hâlâ acı girmesine izin verme." "Ama çektiriyor. Her zaman da çektirecek. Neyse. Ar tık bu önemli de ğil: Çünkü hikâye anlatıldı. "Kürenin içine ikinci kez eve döndükten üç gün sonr a girdim. Annem orada de ğildi ama ak şama dönecekti. Debaria'ya gitmi şti. Kadınların yalnız kalmak için gittikleri bir yerdi orası. Gabrielle de beklemek v e sa ğsalim dönmem için dua etmek amacıyla Debaria'ya çekilmi şti. Marten de sarayda de ğildi. Cressia'da Farson'un yanındaydı." Eddie, "Küre," dedi. "O sırada babandaydı, de ğil mi?" Roland, "Haa-yır," diye mırıldanarak ellerine baktı . Eddie onun yanaklarının hafifçe kızarmı ş oldu ğunu farketti. "Küreyi önce babama vermedim. Onu... başkasına vermenin... hiç de kolay olmadı ğını ö ğrendim." Susannah, "Bundan eminim," dedi. "Sen ve o lanet ol asıca şeyin içine bakan herkes bunu ö ğrenmi ş." "Üçüncü gün ö ğleden sonra, sa ğsalim dönmemizin şerefine verilecek ziyafete gitmeden önce..." Eddie, "E ğlenmek için sabırsızlandı ğından eminim," dedi

Page 340: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Roland ne şesizce gülümsedi. Hâlâ ellerini inceliyordu. "Saat dörde do ğru Cuthbert'le Alain odama geldiler. Tam bir ressamın portrelerini yapaca ğı bir üçlüydük. Rüzgârdan yanmı ş, gözleri çukura kaçmı ş, elleri kanyonun yanından tırmanırken yaralanıp çizilmi ş, korkuluklar kadar sıska üç çocuk. Biraz tombulca olan Alain bile yan döndü ğü zaman nerdeyse görünmez oluyordu. Đki arkada şımın 'kar şıma dikildiklerini' söyleyebiliriz. O ana kadar kür eyi bir sır gibi saklamı şlardı. Bunu bana duydukları saygı ve u ğradı ğım kayıp yüzünden yaptıklarını açıklılar. Ama artık bunu sürdürmeyece klerdi. Geceki ziyafete kadar bekleyeceklerdi, i şte o kadar. Küreyi kendi iste ğimle vermedi ğim takdirde babalarımıza gideceklerdi. Bu konuda onlar karar ve receklerdi, ikisi de çok utanıyorlardı. Özellikle Cuthbert. Ama yine de kara rlıydılar. "Onlara küreyi ziyafetten önce babama verece ğimi söyledim. Hatta annem arabayla Debaria'dan dönmeden önce. 'Daha erken gelin ve ver di ğim sözü tuttu ğumu gözlerinizle görün,' dedim. Cuthbert sözü a ğzında eveleyip geveledi. Buna gerek olmadı ğını söyledi. Ama aslında gerekliydi..." Eddie, "Evet," dedi. Hikâyenin bu bölümünü çok iyi anlamı ş görünüyordu. "Tuvalete yalnız ba şına gidebilirsin. Ama yanında birisi olursa suyu çe kmek sana daha kolay gelir." "Alain küreyi verirken yanımda birilerinin bulunmas ının benim için daha iyi olaca ğını biliyordu. Daha kolay olaca ğını. Cuthbert'i susturarak, 'Gelece ğiz,' dedi. Ve geldiler. Ben de hiç istemememe ra ğmen küreyi verdim. Babam keseye baktı ğı ve içinde ne oldu ğunu anladı ğı zaman kâ ğıt gibi bembeyaz kesildi. Sonra, Đzninizle,' diyerek küreyi alıp götürdü. Geri döndük ten sonra şarap kadehini aldı ve sanki hiçbir şey olmamı ş gibi Mejis'teki maceralarımızdan söz etmeyi sürdürdü." Jake atıldı. "Ama arkada şlarının seninle konu ştukları anla küreyi verdi ğin zaman arasındaki sürede ona tekrar baktın. Kürenin içine girdin. Đçinde yolculuk yaptın. Küre sana bu sefer neler gösterdi?" Roland, "Önce yine Kule'yi gösterdi," dedi. "Ve ora daki yolun ba şlangıcını. Gilead'ın dü ştü ğünü ve iyi Adam'ın zaferini gördüm. Tankerleri ve p etrol kuyularını yakarak bu felaketi sadece yirmi ay erte lemi ştik. Bu bakımdan yapabilece ğim bir şey yoktu. Ama küre bana yapabilece ğim bir şeyi gösterdi. Bir bıçak vardı, keskin tarafına çok etkili bir zehir s ürülmü ştü. Zehir çok uzaklardaki, Orta-Dünya Garlan Krallı ğından getirilmi şti. Zehir o kadar güçlüydü ki, ufacık bir çizik bile insanı hemen öldürüyordu. Gezginci bir şarkıcı, aslında John Farson'un en büyük ye ğeni, bıça ğı saraya getirmi şti. Onu saraydaki hizmetkârların ba şına vermi şti. O da bıça ğı asıl suikastçiye teslim edecekti. Babam ziyafetten sonraki sabah güne şin do ğduğunu görmeyecekti." Silah şor acı bir ifadeyle gülümsedi. "Kürenin içinde gördüklerim yüz ünden bıçak onu kullanacak adamın eline hiçbir zaman eri şemedi -o haftanın sonunda artık hizmetkârların yeni bir ba şı vardı. Size anlattı ğım güzel hikâyeler, öyle de ğil mi? Evet, gerçekten çok güzel hikâyeler." Susannah, "Bıça ğı kullanacak adamı gördün mü?" diye sordu. "Asıl ka tili?" "Evet." Jake ısrarla, "Ba şka?" dedi. Roland'ın babasının öldürülme planının o nu fazla ilgilendirmedi ği anla şılıyordu. "Evet." Roland'ın yüzünde şaşkın bir ifade belirdi. "Ayakkabılar. Bir an için... Havadan dü şen ayakkabılar. Önce onların sonbahar yaprakları ol duğunu sandım. Ayakkabı olduklarını farketti ğim an kayboldular. Ve ben küreye sıkıca sarılmı ş yata ğımda yatıyordum. Onu Mejis'ten götürürken yaptı ğım gibi. Babam... kesenin içine bakınca müthi ş şaşırdı." Susannah, sen ona özel zehir sürülmü ş bıça ğın kimde oldu ğunu söyledin, diye düşündü. U şakların ba şından söz ettin. Ama babana aslında o bıça ğı kimin kullanaca ğını söylemedin, öyle de ğil mi, tatlım? Neden? Çünkü o küçük i şi kendin halletmek istiyordun, öyle de ğil mi? Ama genç kadın daha bunu soramadan Eddie ondan önce davrandı. "Ayakkabılar mı? Havada uçan ayakkabılar? Bunun şimdi senin için bir anlamı var mı?" Roland, "Hayır," anlamında ba şını salladı. Susannah, "Bize kürede gördü ğün di ğer şeyleri anlat," dedi.

Page 341: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Roland ona öyle müthi ş bir ıstırapla baktı ki, Susannah bir an önce şüphelendi ği şeyin gerçek oldu ğuna karar verdi. Bakı şlarını silah şordan kaçırarak Eddie'nin eline uzandı. "Özür dilerim, Susannah. Ama bunu yapamayaca ğım. Şu anda. Şimdilik mümkün olan her şeyi anlattım." Eddie, "Pekâlâ," dedi. "Tamam, Roland, tamam." Oy da tekrarladı. "Mam." Jake, "O cadıyı tekrar gördün mü?" diye sordu. Roland uzun süre sesini çıkarmadı. Di ğerleri onun soruyu cevaplayaca ğını sandılar. Ama sonunda yanıtladı. "Evet. Cadının benimle i şi bitmemi şti. Susanla ilgili rüyalarım gibi Rhea da beni izledi. Tâ Mejis'ten pe şimden geldi." "Ne demek istiyorsun?" Jake'in alçak sesinde deh şet vardı. "Tanrım! Ne demek istiyorsun, Roland?" " Şimdi sırası de ğil." Silah şor aya ğa kalktı. "Artık tekrar yola çıkmamızın zamanı geldi." Ba şıyla ilerdeki yüzüyormu ş gibi gözüken binayı i şaret etti. Güneş o sırada surların arkasında belirmeye ba şlıyordu " Şu ı şıltılı saray epey uzakta. Ama oraya ö ğleden sonra ula şabilece ğimizi sanıyorum. Tabii hızla yürürsek. Böylesi daha iyi olur. Orası hava karardı ktan sonra gitmek isteyece ğim bir yer de ğil. Mümkünse bundan kaçınmalıyız." Susannah ö ğrenmek istedi. "Onun ne oldu ğunu biliyor musun?" Silah şor, "Bela," diye yineledi. "Ve yolumuzun üzerinde." O sabah incecik'in sesi iyice yükseldi. Yolcuların kulaklarına tıkadıkları kur şunlar bile vızıltının duyulmasını tamamiyle engelle yemedi. Susannah'ya burun kemi ği parçalanıverecekmi ş gibi geliyordu. Jake'e bakınca çocu ğun gözlerinden yaşlar aktı ğını gördü. Kederli oldu ğu için de ğil. Sinüsleri tahri ş oldu ğu için. Susannah'nın aklından çocu ğun sözünü etti ği o testereci-müzisyen çıkmıyordu. Eddie onun yeni tekerlekli sandalyesini iter ve dur an ta şıtların arasından kavisler çizerek geçirirken tekrar tekrar, Hawai mü zi ğine benziyor, diye düşündü. Hawai müzi ğine benziyor, öyle de ğil mi? Seni Ah Çok Kara ve Güzel Kadın? Karayolunun iki yanında incecik toprak setlere kada r gelmi şti A ğaçların ve siloların titreyen çarpık yansımaları yüzeyine vuru yordu Đncecik yolcuların geçi şini seyrediyordu sanki. Hayvanat bahçesindeki aç ya ratıkların tombul çocukları seyretmeleri gibi. Susannah'nın aklini za man zaman Eyebolt Kanyonu'ndaki incecik geliyordu. Dumanlan" arasında n Latigo'nun birbirine girmi ş olan şaşkın adamlarına uzar yordu. (Bazıları ise kendilikle rinden incecik'e giriyorlardı. Bir korku filmindeki zombiler gibi.) Genç kadın sonra yine Central Park'ı dü şünüyordu. O testereli deliydi. Hawai müzi ğine benziyor, öyle değil mi? Susannah'nın artık bir dakika daha dayanamayaca ğını dü şündüğü sırada incecikler 1-70 karayolundan gerilemeye ba şladı. Sonunda mırıltıya benzeyen vızıltısı hafifledi. Susannah sonunda kur şunları kula ğından çıkarabildi. Hafifçe titreyen eliyle onları sandalyesinin yan tarafına attı. Eddie, "Bu seferki kötüydü," dedi. A ğlamı ş gibi sesi bo ğukla şmıştı. Genç kadın başını kaldırıp ona baktı. Eddie'nin yanakları ıslanmı ş, gözleri kızarmı ştı. "Endi şelenme, Suzie'cik," dedi. "Sadece sinüslerim rahats ız, i şte o kadar. O ses sinüslerimi mahvediyor." Susannah ba şını salladı. "Benim de öyle." Jake, "Sinüslerimin bir şeyi yok," diye açıkladı. "Ama ba şım a ğrıyor. Roland, sende daha aspirin var mı?" Silah şor cartasını karı ştırıp şi şeyi buldu. Çocuk elindeki tulumu kaldırdı ve suyun yardımıyla aspirinleri yuttu. Sonra da, "Clay Reynolds'u bir daha gördün mü, Roland?" diye sordu. "Hayır. Ama ba şına gelenleri biliyorum. Bir çete kurdu. Farson'un ordusundan kaçan askerler ona katıldı. Reynolds ve adamları ba nkaları soymaya ba şladılar... Dünyanın bizim olan tarafına do ğru. Ama artık o günlerde araba ve banka soyan adamlar silah şorlardan pek korkmuyorlardı." Eddie, "Silah şorlar Farson'la u ğra şıyorlardı," dedi. "Evet. Ama zeki bir şerif Reynolds'la adamlarını tuza ğa dü şürdü. Oakley adlı kasabanın anayolunu bir ölüm alanı haline getirdi. Çetedeki on adamdan altısı

Page 342: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

çarpı şma sırasında öldü. Geri kalanlarsa asıldı. Reynolds da onların arasındaydı." Roland bir an durdu, sonra da ekledi. "Çarpı şma sırasında ölenlerden biri de Coral Thorin'di. Reynolds'un kad ını olmu ştu. O ve çetesiyle birlikte soygunlara karı şıyor, Đnsanları öldürüyordu." Yolcular bir süre sessizce ilerlediler. Uzakta ince cik o sonsuz şarkısını söylüyordu. Jake birdenbire ileriye park edilmi ş bir karavana oturdu. Aracın şoför yerinin önüne, cam silicinin altına bir pusula sıkı ştırılmı ştı. Çocuk ayaklarının ucunda yükselerek kâ ğıda eri şmeyi ba şardı. Pusulayı okurken ka şları çatıldı. Eddie, "Ne yazıyor?" diye sordu. Jake kâ ğıdı uzattı. Genç adam pusulaya bir göz atıp Susanna h'ya verdi. Kadın da pusulayı okudu ve sonunda kâ ğıt Roland'a ula ştı. Silah şor pusulaya baktıktan sonra ba şını salladı. "Sadece birkaç kelimeyi okuyabildim: ' yaşlı kadın, esmer adam.' Gerisi ne diyor? Bana oku," Jake kâ ğıdı geri aldı. "'Rüyalardaki ya şlı kadın Nebraska'da. Adı Abigail.'" Bir an durdu. "Sonra a şağıda şöyle diyor: 'Esmer adam batıda. Belki de Vegas'ta." ' Çocuk ba şını kaldırarak silah şora baktı. Kâ ğıt elinde dalgalanıyordu. Yüzünde hem şaşkın, hem de endi şeli bir ifade vardı. Ama Roland karayolunda ı şıldayan saraya do ğru bakıyordu. Bina batıda de ğil, do ğudaydı. Ve karanlık de ğil, aydınlıktı. Roland, "Batıda," diye tekrarladı. "Esmer adam, Kar a Kule. Ve daima batıda." Susannah çekine çekine, "Nebraska'da buranın batısı nda," dedi. "Bilmiyorum bu önemli mi? Abigail denilen bu ki şi..." Silah şor onun sözünü kesti. "Bence o ba şka bir hikâyeye ait." Eddie söze karı ştı. "Ama o hikâye de buna yakın. Belki de kapı kom şusu. Birbirlerinden şeker alıp tuz verecek kadar... Ya da bir tartı şma ba şlatacak kadar." Roland, "Haklı oldu ğundan eminim," dedi. "Belki 'ya şlı kadın' ve 'esmer adam'la da i şimiz olacak... Ama bugünkü i şimiz do ğuya gitmek. Haydi, gelin." Yolcular tekrar yürümeye ba şladılar. Jake bir süre sonra, "Ya Sheemie?" diye sordu. Roland güldü. Hem şaşırdı ğı, hem de çocu ğu memnunlukla kar şıladı ğı için. "O bizi izledi. Herhalde Sheemie için hiç kolay olmadı. Yen i yerler onu korkuttu. Mejis'le Gilead arasında tekerlekler ve tekerlek ge ni şli ğinde vah şi yerler vardı. Sürüyle vah şi insan da. Hatta belki vah şi insanlardan daha kötü şeyler de. Ama ka Sheemie'yle beraberdi. Ve çocuk Yıl Sonu Panayırı'na zamanında yeti şti. O ve kahrolasıca katırı." Jake, "Capi," dedi. Onun pe şinden ko şan Oy, "Api," diye yineledi. "Ben ve arkada şlarım Kule'yi bulmaya gitti ğimiz zaman Sheemie de bizimle geldi. Bir tür ' Şövalye Silahtarı' gibi. O..." Roland'ın sesi hafifl edi. Duda ğını ısırdı ve ba şka bir şey söylemeye yana şmadı. Susannah, "Ya Cordelia?" diye sordu. " Şu deli hala?" "Hasat Ate şi sönmeye yüz tutup korlara dönü şmeden önce öldü. Belki beyin sarsıntısı geçirdi, belki de kalp krizi. Ya da Eddi e'nin dedi ği gibi felç oldu." Susannah, "Belki de utancından öldü," dedi. "Yaptık larından duydu ğu deh şet yüzünden." Roland, "Olabilir," dedi. "Gerçe ği çok geç anlamak feci bir şey. Ben bunu çok iyi biliyorum." Jake, " Şurada bir şey var," diyerek yolun arabaların çekilmi ş oldu ğu uzun bölümünü i şaret etti. "Görüyor musunuz?" Roland görüyordu. Her şeyi gördü ğü sanılacak o gözleriyle. Ama Susannah ancak on beş dakika kadar sonra yolun ilersindeki küçük siyah b enekleri farketti. Genç kadın onların ne oldu ğunu biliyordu. Ama bunun nedeni gözlerinden çok sezgileriydi. Ondan on dakika sonra ne gördü ğünden emin oldu. Ayakkabıydı bunlar. Eyaletlerarası 70 numaralı kara yolunun do ğuya giden şeritlerine düzgünce dizilmi ş altı çift ayakkabı. 2. Yoldaki Ayakkabılar

Page 343: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Ayakkabılara sabahla ö ğle arası ula ştılar. Onların gerisinde cam bina yükseliyor, artık daha iyi gözüküyordu. I şıltılı ho ş bir ye şildi. Yeni nilüfer yapraklarının sudaki yansımaları gibi. Önünde pırıl tılı kapılar Kulelerindeki kırmızı flamalar hafif rüzgârda dalgalanıyordu. Büt ün ayakkabılar da kırmızıydı. Susannah orada altı çift ayakkabı oldu ğunu dü şündüğünde hata yapmı ştı. Ama neden böyle oldu ğu anla şılıyordu. Aslında yolda dört çift ayakkabı vardı. B ir de dörtlü. Esnek, koyu kırmızı deriden yapılma bu dört botun ka-tet'lerinin dört ayaklı üyesi için oldu ğu belliydi. Roland onları alarak içlerini yokladı. Dünya tarihinde kaç Hantal Billy'nin ayakkabı giydi ğini bilmiyordu. Ama onlara ipek astarlı deri botlar verilmedi ğinden hemen hemen emindi. Eddie, "Bally, Gucci," dedi. "Hasetten çatlayın. Bu nlar harika." Susannah'nın ayakkabılarının hangileri oldu ğunu anlamak kolaydı. Yanlarında parlak ta şlı süslemeleri bulunan kadınca şeyler oldukları için de ğil. Aslında bunlar gerçek birer ayakkabı sayılmazdı. Susannah'n ın dizlerinin yukarsından kesilmi ş olan bacaklarını kavrayacak kılıflardı. Genç kadın hayretle, " Şunlara bakın," diyerek ayakkabıları ta şlı süslerinin ı şıldaması için güne şe do ğru kaldırdı...Tabii onlar camdan yapılmı ş ta şlardıysa... Susannah delice bir fikre kapıldı: Belk i de onlar pırlanta parçalarıydı. "Kılıflar! Dört yıl arkada şım Cynthia'nın deyi şiyle, 'kısaltılmı ş bacaklarla' dola ştıktan sonra sonunda benim de bir çift kılıfım oldu . Bir düşünün!" Eddie dü şünceli bir sesle, "Kılıflar. Bunlar öyle mi tanımla nıyor?" diye sordu. "Evet, öyle tanımlanıyor, tatlım." Jake'inkiler ba ğcıklı kırmızı ayakkabılardı. Rengi dı şında Piper Okulu'nun kibar sınıflarında giyilebilirdi. Çocuk, ayakkabının bir tekim esnetti, sonra da çevirdi. Ayakkabının tabanı parlaktı ve üzerinde hi çbir i şaret yoktu. Babasının belki on iki çift elde yapılmı ş ayakkabısı vardı. Jake bu nedenle bir ayakkabı gördü ğü zaman onun ne tür bir mal oldu ğunu anlardı. Eddie'ninkiler alçak Küba topuklu, kısa konçlu botl ardı. Genç adam, belki de bu dünyada bunlara "Mejis topuk" deniyor, diye dü şündü. Botların burunları sivriydi... Di ğer ya şamında "sokak dövü şçüleri" diye biliniyordu bunlar. Odetta/Detta/Susannah'nın kısa bir arayla kaçırdı ğı bin dokuz yüz altmı şlı yılların ortalarında ya şayan çocuklarsa herhalde, onları, "Beatle botları" diye tanımlarlardı. Roland'ınkiler süslü kovboy botlarıydı tabii. Ata b inmekten çok dansa gitmeye uygundu. Đrice diki şler, süslü yanlar, ince kalıp, azametli üst kavis. Silah şor botları eline almadan inceledi. Sonra da yol arkada şlarına bakarak ka şlarını çattı. Onlar da birbirlerine bakıyorlardı. Üç ki şinin aynı anda bunu yapamayacaklarını söyleyebilirdiniz... Ama bir ka-t et'in parçası de ğilseniz. Roland hâlâ khef'i onlarla payla şıyordu. Arkada şlarının birbirine karı şan güçlü düşüncelerini hissediyor ama anlayamıyordu. Bunun nede ni onların dünyaları, diye düşünüyordu. Üçü o dünyanın farklı zamanlarından geldi ler. Ama burada üçü için ortak olan bir şeyi görüyorlar. Silah şor sonra, "Ne var?" diye sordu. "Bu ayakkabıların a nlamı nedir?" Susannah, "Bunu içimizden birinin kesinlikle bildi ğini sanmıyorum," dedi. Jake ba şını salladı. "Öyle. Bu da ba şka bir bilmece." Elindeki kan kırmızısı acayip ayakkabılara tiksintiyle baktı. "Kahrolasıca bir bilmece daha!" "Bildi ğiniz kadarını söyleyin." Silah şor tekrar cam saraya do ğru baktı. Bina belki yirmi, yirmi iki New York kilometresi uzaklık taydı. Şimdi güne şli havada ı şıl ı şıldı. Bir serap kadar zarifti. Ama gerçekti de... Şey kadar... Ayakkabılar kadar. "Lütfen bu ayakkabılar hakkında bildiklerinizi bana söyleyin." Susannah, "Benim ayakkabılarım var," dedi. "Senin a yakkabıların Var. Tanrı'nın bütün çocuklarının ayakkabıları var! Yani herkes bö yle dü şünüyor." Eddie, "Eh," diye mırıldandı. "Bizim ayakkabılarımı z var hiç olmazsa. Sen de benim aklımdan geçenleri mi dü şünüyorsun?" "Öyle sanırım." "Ya sen, Jake?" Çocuk sözcüklerle cevap verece ği yerde ayakkabının di ğer tekini de aldı. (Roland ayakkabıların hepsinin ayaklarına tam uyaca ğından emindi. Oy'unkilerin bile.) Jake ayakkabıları üç defa hızla birbirine vurdu. Ro land buna bir anlam veremedi.

Page 344: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Ama Susannah'yla Eddie şiddetli bir tepki gösterdiler. Etraflarına ve özell ikle gökyüzüne baktılar. Sanki parlak sonbahar güne şinin fırtınaya neden olaca ğını sanıyorlardı. Sonunda üçü de gözlerini cam-saraya d iktiler... Sonra irile şmiş gözlerle, bilgiççe birbirlerine baktılar. Roland'ın içinden onları di şleri takırdayıncaya kadar sarsmak geldi yine. Eddie ona döndü. "Sen Jonas'ı öldürdükten sonra kür enin içine baktın." "Evet." "Kürenin içinde yolculuk ettin." "Ama şimdi tekrar ondan söz etmek istemiyorum. Onun bütün bunlarla..." Eddie, "Bence bunlarla ilgisi var," dedi. "Sen pemb e bir fırtınanın içinde uçtun. Pembe bir boranın içinde de diyebiliriz. Fır tına yerine bora sözcü ğünü kullanabiliriz, öyle de ğil mi? Özellikle bir bilmece hazırlıyorsak." "Tabii." Jake hemen hemen uykusunda konu şan bir çocuk gibiydi. "Dorothy, Büyücünün Gökku şağı'nın üzerinden ne zaman uçuyor? Boranın içine gird i ği zaman." Susannah atıldı. "Biz artık Kansas'ta de ğiliz, tatlım." Ne şesizce, havlamaya benzer garip bir ses çıkardı. Roland onun güldü ğünü dü şündü. "Evet, belki biraz oraya benziyor. Ama Kansas hiçbir zaman... yani bu kadar ince de ğildi." Roland, "Söylediklerinizi anlayamıyorum," dedi. Buz gibi kesilmi şti, kalbi çok hızlı atıyordu. Artık her tarafta incecik'ler vardı . Bunu onlara söylememi ş miydi? Kule'nin güçleri zayıflarken dünyalar eriyen birbirlerine karı şıyorlardı. Gülün sabanın altında ezilece ği gün yakla şıyordu. Eddie, "Sen uçarken bazı şeyler gördün," dedi. "Gökgürültüsü ye tanımladı ğın karanlık ülkeye eri şmeden önce bazı şeyleri farkettin. Piyanist Sheb'i. Onunla çok sonra tekrar kar şıla ştın, öyle de ğil mi? " "Evet. Tull'da." "Ve kızıl saçlı çiftçiyle de." "Evet, onunla da. Zoltan adında bir ku şu vardı. Ama çiftçiyle kar şıla ştı ğımız zaman birbirimize normal şeyler söyledik. 'Sana hayat, ürünlerine hayat,' gib i şeyler. Tabii pembe fırtınada uçarken onun bana aslı nda ba şka şeyler söyledi ğini düşündüm, o da var." Roland, Susannah'ya bir göz attı. "Senin tekerlekli sandalyeni de gördüm. Eskisini." "Ve cadıyı da." "Evet, ben..." Jake Chambers, Roland'ı sarsacak kadar Rhea'nınkine benzeyen hırıltılı bir kahkahayla, "Seni yakalayaca ğım, güzelim!" diye ba ğırdı. "Ve küçük köpe ğini de!" Roland çocu ğa bakakaldı. A ğzının bir karı ş açılmaması için elinden geleni yapıyordu, Jake, "Yalnız filmde cadı süpürge sopasına binmemi şti," dedi. "Bisikletindeydi. Arkasında sepet olanından." Eddie, "Evet," dedi. "Onda Hasat tılsımları da yokt u. Ama bu ho ş kaçardı. Biliyor musun, Jake, çocukken cadının kahkahaları y üzünden kâbus gördü ğüm çok oldu." Susannah, "Beni korkutan maymunlar oldu," diye açık ladı. "Uçan maymunlar. Onları düşünür, dü şünürdüm, ondan sonra da gidip annemle babamın arası na yatardım. Ben uykuya daldı ğım sırada onlar beni o filme götürmenin kimin fikri oldu ğu konusunda tartı şmalarını sürdürürlerdi." Jake, "Ayakkabıların topuklarını birbirine vurmak b eni endi şelendirmedi," dedi. Bu sözleri Eddie'yle Susannah'yaydı. O ara sanki Ro land yanlarında de ğilmi ş gibi davranıyorlardı. "Çünkü ayakkabıları giymemi ştim." Susannah ba şını salladı. "Do ğru. Babam her zaman ne derdi, biliyor musunuz?" Eddie, "Bilmiyoruz," dedi. "Ama bana bunu ö ğrenecekmi şiz gibi geliyor." Susannah bir an sert sert ona baktı. Sonra dikkatin i tekrar Jake'e verdi. "Babam, 'Rüzgârın esmesini istemiyorsan, o zaman ıs lık çalma' derdi. Ve buradaki Genç Bay Ahmak ne dü şünürse dü şünsün, bence iyi bir ö ğüttü." Eddie, "Ah yine azan yedik," diyerek güldü. Oy, Eddie'ye sert sert baktı. "Yedik!" Roland en yumu şak sesiyle, "Bana bunu anlatın," dedi. "Dinleyece ğim. Khef'inizi sizinle payla şaca ğım. Ve bunu şimdi yapaca ğım." Roland'a yirminci yüzyılda hemen hemen her Amerikan çocu ğunun bildi ği masalı anlattılar. Kansas'lı bir çiftçi kızı olan Dorothy Gale'i bir siklon köpe ğiyle birlikte uçuruyor ve onu Oz diyarına bırakıyordu. O z'da 1-70 karayolu yoktu. Ama

Page 345: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

aynı i şi gören sarı tu ğla dö şeli bir yol vardı. Sonra hem iyi, hem de kötü cadılar. Dorothy, köpe ği Toto ve yolda kar şıla ştı ğı üç arkada şı bir ka-tet olu şturuyorlardı. Kızın yolda edindi ği bu arkada şlar Korkak Aslan, Teneke Oduncu ve Korkuluk'tu. Her birinin çok istedi ği (ku ş ve ayı ve tav şan ve balık) bir şey vardı. Roland'in yeni arkada şları (aslında silah şorun kendisi de) Dorothy'yle aynı şeyi istiyorlardı. Kız tekrar evine dönmeyi umuyordu . Jake, "Munckin'ler Dorothy'ye sarı tu ğla yolu izleyerek Oz'a gitmesini söylediler," dedi. "O da bunu yaptı. Ve kız yolda d i ğerleriyle kar şıla ştı. Senin de bizimle kar şıla şman gibi, Roland..." Eddie atıldı. "Tabii Roland, Judy Garland'a pek ben zemiyor, o da ba şka." "Arkada şlar sonunda oraya ula ştılar. Oz'a, Zümrüt Saray'a. Ve sarayda ya şayan adama." Jake ilerdeki cam saraya baktı. Ye şil rengi güçlenen ı şıkta gitgide daha belirginle şiyordu. Sonra tekrar silah şora döndü. "Evet, anlıyorum. O Oz denilen adam güçlü bir biri miydi? Bir baron? Belki de bir kral?" Üç arkada şı yine Roland'ı dı şlayarak birbirlerine baktılar. Jake, "Bu i ş biraz karı şık," dedi. "O... şey... bir şarlatandı..." "Tarla şan mı? O da nedir?" Çocuk güldü. " Şarlatan. Bir sahtekâr. Sadece gevezelik ediyor ama hiçbir şey yapmıyordu. Ama önemli olanı şu sihirbaz..." Roland sert sert, "Sihirbaz mı?" diye sordu. Parmak lan eksik eliyle Jake'in omzunu kavradı. "Neden ondan böyle söz ediyorsun?" Susannah, "Çünkü bu onun unvanıydı," dedi. "Oz Sihi rbazı!" Roland'ın elini şefkatle ama kesin bir tavırla Jake'in omzundan çekt i. "Bırak da çocuk anlatsın. Onu sıkı ştırmana hiç gerek yok." "Canını acıttım mı, Jake? Özür dilerim." Çocuk, "Hayır, hayır," diye cevap verdi. "Ben iyiyi m, merak etme. Her neyse... Dorothy'yle arkada şları sihirbazın bir tarla şan oldu ğunu ö ğrenmeden önce başlarına türlü şey geldi." Jake kıkır kıkır güldü. Ellerini be ş ya şında bir çocuk gibi alnına götürerek saçlarını geriye itti. "Sihirbazın Aslana cesaret, Korkulu ğa beyin ve Teneke Oduncuya da bir kalp vermesi imkâ nsızdı. Daha da kötüsü Dorothy'yi Kansas'a geri göndermesi mümkün d eğildi. Sihirbazın bir balonu vardı ama adam Dorothy'yi almadan gitti. Böyle yapm ak istemiyordu, sanırım. Ama öyle oldu." "Masalı anlatmandan şunu çıkarıyorum." Roland a ğır a ğır konu şuyordu. "Dorothy'nin arkada şlarının istedikleri şeyler zaten ba şından beri onlarda vardı." Eddie, "Masaldan alınacak ders bu," diye açıkladı. "Belki de masalı ola ğanüstü güzel yapan da bu. Ama devamını anlayaca ğın Dorothy, Oz'da kalakaldı. Sonra Glinda geldi. Đyi Glinda. Ve Dorothy'ye kötü cadılardan birini evi nin altında ezdi ği ve di ğerini de eritti ği için yakut ayakkabıları nasıl kullanabilece ğini söyledi. Bu ayakkabıları kıza zaten Glinda vermi şti." Eddie, l-70'deki kopuk kopuk beyaz çizgiye onun içi n bırakılmı ş olan kırmızı, Küba topuklu sokak dövücülerini havaya kaldırdı. "Glinda, Dorothy'ye yakut ayakkabıların topuklarını üç defa birbirine vurmasını söyledi. Böylece Kansas'a geri dönebilecekti. Gerçe kten de öyle oldu." "Masalın sonu bu mu?" Jake, " Şey," dedi. "Masal o kadar be ğenildi ki, yazarı bu i şi sürdürdü. Bin kadar Oz masalı daha yazdı..." Eddie ba şını salladı. "Evet. Glinda Kalçalarınızı Nasıl Gerg inle ştirece ğinizi Öğretiyor dı şında." "...ve Oz filmini yeniden çektiler. Bu çılgınca fil mde siyahlar oynuyorlardı..." Susannah, "Sahi mi?" diye sordu. Şaşırmı ştı. "Ne garip bir dü şünce..." Jake sözlerini tamamladı. "Ama bence önemli olan il k kitaptı." Roland yere çömelerek ellerini onun için bırakılmı ş olan botların içine soktu. Onları kaldırarak dikkatle baktı, sonra tekrar yere bıraktı. "Ne dersiniz? Onları giymemiz mi gerekiyor? Hemen, burada?" New York'lu üç arkada şı ku şkuyla birbirlerine baktılar. Sonunda Susannah hepsinin adına konu ştu. Silah şora, hissetti ği ama onlarla payla şamadı ğı khef'i verdi. "Belki onları hemen giymememiz daha iyi olacak. Bur ada çok fazla kötü ruh var."

Page 346: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Eddie daha çok kendi kendine söylermi ş gibi, "Takunya ruhlar," diye mırıldandı. Sonra ekledi. "Dinleyin. Ayakkabıları yanımıza alal ım. Onları giymemiz gerekiyorsa zamanı gelince bunu herhalde anlarız. O arada hediye getiren tarla şan'lara kar şı dikkatli davranalım." Bu sözler Jake'i katıla katıla güldürdü. Eddie de ö yle olaca ğını biliyordu zaten. Bazen bir söz ya da bir görüntü bir virüs gi bi vücuduna yerle şiyordu. Bir süre orada ya şıyor ve seni güldürüyordu. Ertesi gür tarla şan'ın çocuk için hiçbir anlamı olmayacaktı belki de. Ama bugün bu sö zcü ğü her duyu şunda gülecekti. Eddie de Jake'ci ğin hiç beklemedi ği anlarda bu kelimeyi söylemek niyetindeydi. Doğuya giden şeritlere onlar için bırakılmı ş olan ayakkabıları aldılar. (Oy'unkileri Jake aldı tabii.) Yeniden ı şıltılı saraya do ğru yürümeye başladılar.. Roland, Oz, diye dü şünerek belle ğini ara ştırdı. Ama bu adı daha önce duydu ğunu sanmıyordu. Ya da Yüksek Dil'de biçim de ği ştirmi ş w sözcük oldu ğunu. Örne ğin, chuf chufun Charlie'ye dönü şmesi gibi. Ama Eddie, Jake ve Susannah'nın dünyasında yazılan bir masaldandı. Ama Roland'a dah a çok kendi dünyasına aitmi ş gibi geliyordu. Jake, Ye şil Saray'a yakla şırlarken binanın daha normal gözükmesini bekleyip duruyordu. Disney Dünyası'ndaki şeylere yakla ştı ğın zaman normal gözükmeleri gibi. Sıradan de ğil de normal. Kö şedeki otobüs dura ğı, posta kutusu, parktaki bir bank, dokunabilece ğin bir şey, istersen üzerine, "Canın cehenneme, Piper!" diye yazabilece ğin bir kâ ğıt gibi bir şey. Ama öyle olmadı. Olaca ğı da yoktu. Yolcular Ye şil Saray'a yakla şırlarken Jake bir şeyin daha farkına vardı. Ya şamı boyunca gördü ğü en güzel, en ı şıltılı yapıydı bu. Ona güvenemiyordu ama bu gerçe ği de de ği ştirmiyordu. Saray peri masalları kitabındaki bir resme benziyordu. Ustalık la çizildi ği için insana gerçek gibi gelen bir resme. Ve bu da incecik gibi mırıldanıyordu... Ama ses daha hafifti ve kötü de de ğildi. Açık ye şil surlar çıkıntılı burçlara do ğru yükseliyordu. Kuleler sanki uçuyor ve neredeyse Kansas ovalarının üstünden uçan bulutlara de ğiyordu. Kulelerin tepesinde daha koyu ye şil, zümrüt rengi direkler vardı. Kırmızı flamalar b unlara takılmı ştı. Her bayrakta sarıyla çizilmi ş o göz sembolü vardı. Jake, bu "Crimson King"in i şareti, diye dü şündü. Aslında onun sigul'u. John Farson'un de ğil. Bunu nasıl anladı ğını bilmiyordu. (Nereden bilecekti? Crimson'la ilgili olarak tek bildi ği şey Alabama'nın "Crimson Tide"ydi.) Susannah, "Ne kadar güzel," diye mırıldandı. Jake o na baktı ve genç kadının ağlamak üzere oldu ğunu dü şündü. "Ama nedense hiç de ho ş de ğil. Bunda bir terslik var. Belki tamamiyle kötü sayılmaz. Yani incecik gi bi... Ama yine de..." Eddie, "Ho ş de ğil," dedi. "Evet. Öyle. Belki kırmızı tehlike lamba sı yok. Ama parlak sarı da aynı şey." Yana ğını ovu şturdu. (Bu hareketi Roland'dan ö ğrenmi şti ama bunun farkında bile de ğildi.) Yüzünde şaşkın bir ifade vardı. "Sanki ciddi bir şey de ğilmi ş gibi. Bunun muzip bir şaka oldu ğunu sanıyorsun." Roland, "Bunun bir şaka oldu ğunu sanmıyorum," diye cevap verdi. "Sizce bu, Dorothy ve ka-tet'inin sahte sihirbazla kar şıla ştı ğı yerin bir kopyası olabilir mi?" Eski New York'lular yine birbirlerine fikirlerini s oruyormu ş gibi bir kez bakı ştılar. Ondan sonra Eddie hepsinin adına cevap verdi . "Evet. Evet, galiba. Tabii filmdeki saraya benzemiyor. Ama bu şey bizim kafamızdan yaratıldıysa tabii ki benzemeyecek. Çünkü biz kitaptaki I. Frank Baum' un çizdi ği resimleri de gördük. Bu kitaptaki resimlerden..." Jake, "Ve kafamızdaki hayallerden alınmı ş olabilir," dedi. Susannah ba ğırdı. "Tamam! Bizim Sihirbaz'ı görmeye gitti ğimiz anla şılıyor!" Eddie, "Gerçekten," dedi. Filmdeki şarkıyı tekrarlıyorlardı. "Çünkü... çünkü... çünkü... çünkü..." Susannah'yla Jake şarkıyı birlikte sona erdirdiler. "Çünkü o harika şeyler yapıyor!" Sonra çok ho şlarına gitti ği için gülmeye ba şladılar. Roland ise kaşlarını çatmı ş onlara bakıyordu. Şaşırdı ğı ve kendini yine dı şlanmı ş gibi hissetti ği belliydi.

Page 347: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Eddie, "Ama size bir şey söylemem gerekiyor, çocuklar," dedi. "Beni Psiko Ay'ın karanlık tarafına göndermek için bir tek harika şey daha yetecek. Hem de bütün bütün sanırım." Yolcular saraya yakla şırlarken eyaletlerarası 70 numaralı karayolunun bin anın hafifçe kavisli ye şil derinliklerine do ğru uzandı ğını gördüler. Saray orada gözlerini yanıltan bir şey gibi yüzüyordu sanki. Yolcular daha da yakla ştıkları zaman rüzgârda dalgalanan flamaların çıkardıkları s esi duydular. Kendi titre şen yansımalarını gördüler. Suyun dibindeki tropikal me zarlarında dola şmayı nasılsa başaran bo ğulmu ş insanlar gibi. Burada koyu mavi camdan bir iç tabya da vardı. Jake bunu mürekkep şi şelerine benzetti. Dı ş surla tabya arasında pas rengi yüksek bir yol uzan ıyordu. Bu renk Susannah'nın aklına küçük bir kızken satılan Hires kök birası şi şelerini getirdi. Yolu hem pek büyük, hem de hayalmi ş gibi gözüken parmaklıklı bir kapı kapatıyordu. Kapı sanki cama dönü ştürülen dövme demirden yapılmı ştı. Ustalıkla yapılmı ş her çubuk ba şka renkteydi. Ve bu renkler parlak gaz ya da sıvıyl a doldurulmu şlar gibi çubukların içinden yayılıyordu. Yolcular kapının önünde durdular. Gerisinde karayol u yoktu. Gümü ş camdan bir avlu vardı. Aslında bu koskocaman yassı bir aynaydı . Derinliklerinde bulutlar sakin sakin yüzüyorlardı. Arada sırada dalı şa geçen ku şların yansımaları da öyle. Güne ş bu cam avludan yansıyor ve dalgalar halinde sarayı n duvarlarına tırmanıyordu. Dipte sarayın iç duvarı ı şıltılı ye şil bir kaya gibi yükseliyordu. Burada kara kehribar kadar siyah kemerli dar pencer eler vardı. Bir de yine kemerli bir giri ş yeri. Burası Jake'e, St. Patrick Katedralini hatır lattı. Ana kapının sol yanındaki nöbetçi kulübesi bulanık turuncu damarlı krem rengi camdan yapılmı ştı. Kırmızı çizgili kapısı açıktı, içerdeki bir tel efon kulübesi büyüklü ğündeki oda bo ştu. Ama yerde Jake'in gazeteye benzetti ği bir şey duruyordu. Karanlık giri şin iki yanında yukarda daha koyu menek şe rengi camdan a ğızları açık iki çirkin yaratık çömelmi ş pis pis bakıyorlardı. Sivri dillerini uzatmı şlardı. Kulelerin tepesindeki bayraklar okul flamaları gibi dalgalanıyordu. Hasat sona ereli bir hafta olmu ştu. Kargalar bombo ş mısır tarlalarının üzerinde dola şarak ötüyorlardı. Uzaklarda Đncecik vızıldayıp mırıldanıyordu. Susannah, " Şu kapının çubuklarına bakın," dedi. Hayretler içind eydi, solu ğu kesilmi ş gibi konu şmuştu. Jake sarı bir çubu ğa do ğru e ğildi. Burnu neredeyse dokunacaktı. Şimdi hafif sarı bir çizgi yüzünün ortasından iniyordu. Çocuk önce h iç bir şey göremedi ama sonra inledi. Bir tür zerrecik sandı ğı şeyler aslında yaratıklardı. Canlı yaratıklar. Çubuğun içine hapsedilmi şlerdi, sürüler halinde yüzüyorlardı. Akvaryumdaki balıklar gibi. Ama bu yaratıklar görenleri sarsacak kadar insanı andırıyorlardı... Jake kendi kendine, kafaları... d edi. Bence en çok kafaları bizimkilere benziyor. Sanki diklemesine uzanan altı nımsı bir denize bakıyorum. Bir okyanus camdan bir çubu ğun içine doldurulmu ş. Ve toz zerrecikleri kadar küçük, ya şayan mit'ler de bu denize yüzüyorlar. Uzun sarı saç ları arkaya do ğru uzanmı ş, balık kuyruklu bir kadın cama yakla şarak bu dev çocu ğa baktı. (Yuvarlak, güzel gözleri şaşkındı.) Sonra hızla yüzerek uzakla ştı. Jake'in birdenbire ba şı dönmeye ba şladı, gücü kesildi. Gözlerini yumdu ve ba ş dönmesi geçinceye kadar öyle durdu. Sonra gözlerini açarak di ğerlerine baktı. "Tanrım! Hepsi de aynı mı?" Đki, üç çubu ğun içine bakmı ş olan Eddie, "Hepsi de farklı sanırım," dedi. Mor çubu ğa do ğru e ğildi. Yanakları eski tip bir floroskobun üzerine e ğilmi ş gibi aydınlandı. " Şurâdakiler ku şa benziyorlar. Minicik ku şlara." Jake de baktı ve Eddie'ye hak verdi. Kapının mor çu buğunun içinde ku ş sürüleri vardı. Bunlar ancak yazın çıkan tatarcıklar kadardı . O sonsuz alacakaranlıkta başları dönmü ş gibi dalıyor, birbirlerinin üzerinden ve altından geçiyorlardı. Kanatları geride küçücük gümü ş kabarcıklardan olu şan izler bırakıyordu. Jake soluk solu ğa, "Onlar gerçekten oradalar mı?" diye sordu. "Orad alar mı, Roland? Yoksa hayal mi görüyoruz?" "Bunu bilmiyorum. Ama kapının neye benzetildi ğinin farkındayım."

Page 348: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Eddie, "Ben de öyle," diyerek her birinin içine ken di ı şık ve canlıları hapsedilmi ş olan pırıltılı çubukları inceledi. Kapının iki kan adında da altı çubuk vardı. Ortadaki çubuk yuvarlak de ğil yassıydı. Kapı açıldı ğı zaman ikiye ayrılıyordu. Ve bu on üçüncü çubuktu. Bu kısım sims iyahtı ve içinde hiçbir şey kımıldamıyordu. Jake, ah, belki göremiyorsun, diye dü şündü. Ama içinde yine de hareket eden bir şeyler var. Bu çubu ğun içinde hayat kaynıyor. Korkunç şeyler. Belki orada güller de var. Bo ğulmu ş güller. Eddie, "Bu bir Sihirbazın Kapısı," diye açıkladı. " Her bir çubuk Maerlyn'in Gökkuşağı'nın kürelerine benzetilmi ş. Şuraya, şu pembe çubu ğa bakın." Jake ellerini bacaklarına dayayarak öne do ğru e ğildi. Daha dikkatle bakmadan camın içinde ne oldu ğunu tahmin etti. Orada atlar vardı tabii. I şık da, sıvı da olmayan o acayip nesnenin içinde dörtnala ko şuyorlardı. Belki de atlar hiçbir zaman bulamayacakları uçurumu arıyorlardı. Eddie ortadaki kara çubu ğu kavramak için ellerini uzattı. Susannah tela şla, "Yapma!" diye ba ğırdı. Eddie ona aldırmadı. Ama iki eliyle kara çubu ğu kavrarken Jake genç adamın solu ğunun bir an kesildi ğini farketti. Eddie bir şeyi bekliyordu. Belki de ta Kara Kule'den ekspresle yollanacak bir gücü. Bu güç onu de ği ştirecek, belki de öldürecekti. Ama bir şey olmadı. Genç adam derin bir soluk alarak gülümse me cesaretini gösterdi. "Elektrik akımı yok ama..." Çu buğu çeki ştirdi. Kapı açılmadı. "Ayrılmıyor. Oysa ortadaki çizgiyi görebi liyorum. Ama kımıldamıyor bile. Bir de sen denemek ister misin, Roland?" Silah şor kapıya do ğru uzandı. Roland kapıyı biraz sarstı ğı sırada Jake elini koluna koyarak onu durdurdu. "Zahmet etme. Böyle ol maz." "Ya nasıl?" Çocuk cevap verece ği yerde kapının önünde l-70'in garip kopyasının son a erdi ği çizginin yakınına oturdu. Onun için bırakılmı ş olan ayakkabıları giymeye başladı. Eddie bir an onu seyretti, sonra da Jake'in y anına çöktü. Ona, "Galiba bunu denememiz gerekiyor," dedi. "Bu da yine bir ba şka tarla şan'lık olsa bile." Jake gülerek ba şını salladı. Sonra da kan kırmızısı ayakkabıların b ağcıklarını sıkıca çeki ştirdi. O da, Eddie de bunun bir tarla şan'lık olmadı ğını biliyordu. Bu seferki öyle de ğildi. Hepsi de kırmızı ayakkabılarını giydikten sonra Jak e, "Tamam," dedi. (Ayakkabıların inanılmayacak kadar budalaca şeyler oldu ğunu ü şünüyordu. Özellikle Eddie'ninkilerin.) "Üçe kadar sayaca ğım. Sonra topuklarımızı birbirine vuraca ğız. Şöyle." Ayakkabılarını bir kez sertçe birbirine vurd u... Ve kapı bir defa sallandı. Đyi kapatılmamı ş bir panjurun rüzgârda sallanması gibi. Susannah bağırdı. Bunu Ye şil Saray'dan gelen bir çıngıra ğınkine benzeyen hafif, tatlı bir ses izledi Sanki duvarlar titre şmişti. Eddie, "Bunun i şe yarayaca ğını sanıyorum," diye mırıldandı. "Ama sizi uyarıyorum. 'Somewhere Over The Rainbow'u söyleyece k de ğilim. Anla şmamda bu yok." Silah şor usulca, "Gökku şağı burada," diyerek parmakları eksik elini kapıya do ğru uzattı. Eddie'nin suratındaki tebessüm silindi. "Evet, bili yorum. Ben biraz korkuyorum, Roland." Silah şor, "Ben de öyle," diye cevap verdi. Jake'e adamın rengi uçmu ş ve midesi de bulanıyormu ş gibi geldi. Susannah, "Haydi, tatlım," dedi. "Hepimizin cesaret i kırılmadan saymaya ba şla." "Bir... iki... üç!" Hepsi birlikte ciddi ciddi topuklarını birbirlerine vurdular. Tak tak tak. Kapı bu sefer daha şiddetle sarsıldı. Çubukların renkleri farkedilecek kadar daha parlakla ştı. Bunu izleyen çıngırak sesi daha yüksek ve daha tatlıydı; bıça ğın sapıyla vurulan ince kristallerden çıkan sese benzi yordu. Ses rüyalara yakı şacak bir ahenkle yankılandı. Jake yarı zevk ve yarı acıy la ürperdi. Ama kapı açılmadı. Eddie, "Ne..." diye ba şladı. Jake ba ğırdı. " Şimdi anladım! Oy'u unuttuk!"

Page 349: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Eddie, "Ah, Tanrım," dedi. "Bildi ğim dünyadan bir çocu ğun lanet olasıca bir sansara bot giydiri şini seyretmek için mi ayrıldım? Roland, buna dayanamayaca ğım, beni hemen vur!" Silah şor ona aldırmadı. Karayoluna oturarak, "Oy, bana ge l!" diye seslenen Jake'e dikkatle bakıyordu. Hantal Billy memnunlukla geldi. I şının Yolu'nda kar şıla şmadan önce vah şi bir hayvandı ama Jake'in pençelerine kırmızı deri botla rı geçirmesine bir sorun çıkarmadan razı oldu. Hatta ne istendi ğini anlayınca ayaklarını iki botun içine kendisi soktu. Dört küçük ayakkabıyı da giydikten s onra onları kokladı. (Aslında bu botlar Dorothy'nin yakut ayakkabılarına çok benz iyordu. ) Hayvan sonra ba şını kaldırarak dikkatle Jake'e baktı. Çocuk topuklarını üç defa birbirine vurdu. Bunu yap arken Oy'a bakıyor, kapının takırtısına ve Ye şil Saray'ın duvarlarından yükselen tatlı çıngırak s esine aldırmıyordu. "Sen, Oy!" "Oy!" Hayvan, ölü taklidi yapan bir köpek gibi arkaüstü y attı, sonra da ayaklarına nefretle karı şık bir hayretle baktı. Jake onu seyrederken birdenb ire bir anısı canlandı: Karnına vururken aynı anda di ğer eliyle ba şını ovalamaya çalı şıyordu. Babası bunu hemen yapamadı ğı için ona takılıyordu. "Roland, bana yardım et. Ne yapması gerekti ğini anladı. Ama nasıl yapaca ğını bilemiyor." Çocuk ba şını kaldırarak Eddie'ye bir göz attı. "Sen de ukala lık etme, tamam mı?" Eddie, "Tamam," dedi. "Ukalalık etmeyece ğim, Jake. Sence bu sefer bunu sadece Oy'un mu yapması gerekiyor? Yoksa hep birlikte mi y apaca ğız?" "Sadece onun yapması gerekiyor sanırım." Susannah, "Onunla birlikte hareket etmemizin bir za rarı olmaz," diyerek ba şını salladı. "Haydi 'Mitch'le beraber şarkı söyleyin,' derlerdi ya." Jake şaşkın şaşkın baktı. "Mitch de kim?" "Bo şver. Haydi, Jake, Roland. Tekrar sayın." Eddie, Oy'un ön ayaklarını tuttu. Roland da arka ay aklarını usulca kavradı. Oy biraz endi şelendi. Sanki onu havada sallayıp sonra da atıverec eklerini sanıyordu. Ama çırpınmadı. "Bir, iki, üç!" Jake'le Roland, Oy'un ön ve arka ayaklarını aynı an da birbirlerine vurdular. O sırada kendi topuklarını vurmayı da unutmadılar. Su sannah'yla Eddie de aynı şeyi yaptılar. Bu sefer daha kalın, tatlı, "bong" diye bir ses duy uldu. Sanki bir kilisenin camdan yapılmı ş çanını çalıyorlardı. Kapının ortasındaki siyah cam çubuk ayrılmadı, parçalandı. Parçalar her bir tarafa saçı ldı. Bazıları Oy'un postuna çarptı. Hayvan tela şla fırladı. Jake'le Roland'ın elinden kurtularak bi raz uza ğa kaçtı. Karayolunun tercihli şeritiyle di ğerinin arasındaki kesik beyaz çizgiye oturdu. Kulakları arkaya gitmi şti. Kapıya bakıyor ve kesik kesik soluyordu. Roland, "Gelin," dedi. Kapının sol kanadına gidip y ava şça açtı. Aynadan olu şan avlunun kenarında durdu. Kovboy kot pantolonu ve re ngi belli olmayan eski bir gömlek giymi ş olan bu uzun boylu zayıf adamın ayaklarında inanıl mayacak kırmızı botlar vardı. "Haydi gidip bakalım. Oz Sihirbazı ke ndisi hakkında neler söyleyecek?" Eddie, "Tabii hâlâ buradaysa," dedi. Roland, "Ah, onun hâlâ burada oldu ğunu sanıyorum," diye mırıldandı. "Evet, bence o burada." Yanında bo ş nöbetçi kulübesi olan ana kapıya do ğru a ğır a ğır gitti. Di ğerleri onu izlediler. Aynadaki yansımalarında altta onları kırmızı ayakkabıları bağlıyordu. Siyamlı Đkizler gibi. Oy en sondaydı. Yakut rengi botlarıyla çevikçe sıçr ıyordu. Bir defa durup aynadaki burnunu kokladı. Aşağısında yüzen Hantal Billy'ye, "Oy!" diye ba ğırdı. Sonra da tela şla Jake'in peşinden gitti. 3. Sihirbaz

Page 350: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Roland, nöbetçi kulübesinin önünde durdu. Sonra içe ri bir göz attı ve yerdeki şeyi aldı. Di ğerleri ona yeti şerek etrafında toplandılar. Bu şey gazeteye benziyordu. Evet, gerçekten de bir gazeteydi bu... Ama Topeka Capital-Journal'a da hiç benzemiyordu. Gazetede nüfusu azaltan salgın dan da söz edilmiyordu. Başsayfada Roland, Susannah, Eddie ve Jake'i aynalı av ludan geçerken gösteren bir resim vardı. Sanki bu olay birkaç dakika de ğil de bir gün önce olmu ş gibi. Resmin altına şöyle yazılmı ştı: Oz'da Felaket: Yolcular Ünlü ve Zengin Olmak Đçin Geldiler. Ama Onun Yerine Ölümü Buldular. Eddie, " Đşte bu ho şuma gitti," diyerek kalçasının üzerinde kılıfının i çinde duran Roland'ın tabancasını düzeltti. "Karı şıklık içinde geçen bir günden sonra te şvik ve rahatlık. Lanet olasıca so ğuk bir gecede verilen sıcak bir içecek gibi." Roland, "Bundan korkma," diye cevap verdi. "Bu bir şaka." Eddie, "Ben korkmuyorum," dedi. "Ama bu şakadan da öte bir şey. Ben Henry Dean'le yıllarca ya şadım. Beni çıldırtmak için kurulan bir komplonun ko kusunu hemen alırım. Bunu çok iyi biliyorum." Merakla Rola nd'a baktı. "Sana bunu söyledi ğim için kızmayaca ğını umarım, Roland. Asıl senin korkmu ş gibi bir halin var." Silah şor kısaca, "Deh şet içindeyim," diye açıkladı. Kemerli giri ş yeri Susannah'ya kendi dünyasına çekilip alınarak Roland'ınkine girmesinden on yıl kadar önce çok popüler olan bir şarkıyı hatırlattı. "Ye şil Kapı" adlı parçayı. Şarkı, "Ye şil kapının arkasındaki duman bulutunun arasından bakan bir göz gördüm," diye ba şlıyordu. '"Beni Joe yolladı,' dedi ğim zaman biri Yeşil Kapı'nın arkasında gürültülü bir kahkaha attı." Burada aslında bir de ğil iki kapı vardı. Bir gözün bakabilece ği gözetleme deli ği yoktu. Susannah kaçak içki satılan yerlere girebilmek için gerekli parola yı söylemedi; yani, "Beni Joe yolladı," demedi. Ama camdan yapılmı ş yuvarlak kapı tokmaklarından birine asılmı ş olan kartı okumak için e ğildi. Z ĐL BOZUK. LÜTFEN KAPIYA VURUN. Genç kadın karttaki emre uymak için yumru ğunu kaldırmı ş olan Roland'a, "Hiç zahmet etme," dedi. "Bu da masaldan. Hepsi o kadar. " Eddie genç kadının tekerlekli sandalyesini hafifçe geriye çekerek önüne geçti. Yuvarlak tokmakları kavradı. Mente şeler sessizce döndü ve kapılar kolaylıkla açıldı. Eddie gölgeli ye şil bir ma ğaraya benzeyen Vere girdi. Ellerini boru gibi yaparak a ğzına götürdü. "Hey!" Sesi dalga dalga uzakla ştı. Geri geldi ği zaman de ği şmişti ses. Nafif, yankılı ve kaybolmu ş gibi. Sanki ses ölüyordu. Eddie, "Tanrım," dedi. "Bunu yapmak zorunda mıyız?" "I şın'a dönmek istiyorsak buna mecburuz sanırım." Rola nd'ın rengi her zamankinden daha da solgundu. Ama yine de önden içe ri girdi. Jake, Eddie'ye Susannah'nın iskemlesini e şikten a şırması için yardım etti. (E şik saydam olmayan yeşim rengi bir camdan yapılmı ştı.) Oy'un küçük kırmızı botları ye şil cam zeminde donuk kırmızı gözüküyordu. Yolcular on adım ilerledikleri sırada kapılar arkalarından kesin bir gürültüyle kapandı. Bu "buum " sesi yanlarından yayıldı ve yankılar yaparak Ye şil Saray'ın derinliklerinde kayboldu. Burada bir giri ş holü yoktu. Kar şılarında sanki sonsuza kadar uzanan koskocaman, kubbeli bir salon vardı. Jake, bu tıpkı filmdeki sa lona benziyor, diye dü şündü. Korkak Aslan'ın kendi kuyru ğuna bastı ğı zaman korkusundan ödünün patladı ğı o salona. Eddie bu izlenimi güçlendirmek ister gibi titrek bi r sesle ve (baya ğı ba şarıyla) Bert Lahr'ın taklidini yaptı. Yapmasaydı Jake daha memnun olacaktı. "Bir dakika bekleyin, çocuklar. Ben dü şünüyorum da... Aslında Sihirbaz'ı görmeyi o kadar istedi ğim yok. En iyisi ben sizi dı şarda bekleyeyim." Jake sert sert, "Kes şunu," dedi. Oy da aynı fikirdeydi anla şılan. " Şunu." Hayvan Jake'in hemen arkasından gidiyor, ba şını ihtiyatla sa ğa sola çeviriyordu. Çocuk kendi gürültülerinden başka hiçbir ses duymuyordu... Ama yine de bir şeyi hissediyordu: Ses olmayan bir sesi. Jake, şıngırdamak için hafif bir esinti bekleyen rüzgâr ça nına benziyor, diye dü şündü. Eddie, "Ba ğı şla," dedi. "Gerçekten üzgünüm." i şaret etti, " Şuraya bak." Kırk metre kadar ilerde ye şil salon şaşılacak kadar yüksek ye şil bir kapıyla sona eriyordu. Kapı yerden sivri tepesine kadar dok uz metre kadar vardı. Jake

Page 351: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

şimdi kapının arkasından tıngırtıya benzeyen bir ses in geldi ğini duyuyordu. Yolcular kapıya yakla şırlarken ses de yükseldi ve çocu ğun korkusu arttı. Son on iki adımı atarak kapıya yakla şmak için bütün gücünü kullandı. Jake bu sesi tanıyordu. Lud'un altında Bıçakçı'yla giderken duyd uğu sesti bu. Arkada şlarıyla Mono Blaine'de yolculuk yaparken i şitti ği motorların ritmik gürültüsüydü. "Bu bir kâbusa benziyor." Jake'in hatif sesinden ne redeyse a ğlayaca ğı anla şılıyordu. "Ba şladı ğımız noktaya döndük." Silah şor onun saçlarına dokundu. "Hayır, Jake. Hiçbir zam an böyle dü şünme. Hissettiklerin sadece hayal ürünü. Dayan ve gerçe ğe sadık kal." Kapının üzerindeki tabelada yazılı olanlar filmden değildi. Đçlerinden sadece Susannah bunun Dante'den oldu ğunu biliyordu. BURAYA G ĐDEN HERKES UMUDU GERĐDE BIRAKSIN. Roland parmakları eksik olan,sa ğ elini uzatarak dokuz metre boyundaki kapıyı açtı. Kapının gerisindeki yer Jake, Susannah ve Eddie içi n Oz Sihirbazı'yla Mono Blaine'in garip bir karı şımıydı. Yere (Baronluk Vagonu'ndaki gibi açık mavi) uzun tüylü bir halı serilmi şti. Salon bir katedralin ortasındaki uzun ve dar bölümünü andırıyor, ye şilimsi-siyah duvarlar sonsuz gibi görünen yüksekli ğe eri şiyordu. I şıltılı duvarları sırayla ye şil ve pembe ı şıklar yayılan camdan dev sütunlar destekliyordu. Pembe tamı tamına Blaine'in gövdesinin tonundaydı. Jake sütunlara milyonlarca de ği şik şeklin oyulmu ş oldu ğunu gördü. Bunların hiçbiri de insanı rahatlatmıyordu. Sanki gözüne vuruyor ve kal bini titretiyorlardı. Sütunlarda galiba daha çok haykıran insan suratları vardı. Đlerden salonun tek e şyası yükseliyordu: Ye şil camdan dev taht yolcuları cücele ştiriyor, sanki onları ancak karınca büyüklü ğünde yaratıklara dönüştürüyordu. Jake tahtın büyüklü ğünü hesaplamaya çalı ştı ama ba şaramadı. Çünkü ona yardım edecek, tahtla kıyaslayabilece ği bir şey yoktu. Çocuk tahtın arka kısmının on be ş, yirmi metre olabilece ğini dü şündü. Ama otuz ya da elli metre bile olabilirdi. Tahtta o açılmı ş göz sembolü de vardı. Ama sarı de ğil, kırmızıyla çizilmi şti. I şık'ın ritmik bir biçimde çakması yüzünden göz insan a canlıymı ş gibi geliyordu. Kalp gibi çarpıyormu ş gibi de. Tahtın yukarsından dev bir Ortaça ğ orgunun boruları gibi onlarca dev silindir yükseliyor, her biri farklı bir ı şık çıkararak çakıyordu. Tahtın ortasına do ğru inen silindir ise gece yarısı kadar kara ve ölüm ka dar da hareketsizdi. Susannah tekerlekli sandalyesinden, "Hey!" diye ses lendi. "Burada kimse yok mu?" Genç kadının sesi boruların çok parlak ı şıklar çıkarmalarına neden oldu. Jake gözlerini korumak zorunda kaldı. Bir an bütün taht patlayan bir gökku şağı gibi parladı. Sonra borular söndü. Karardı. Öldü. Roland 'ın hikâyesindeki kürenin (ya da kürenin içindeki gücün) bir sure kararmaya karar verdi ği zaman oldu ğu gibi. Şimdi sadece o kara sütun ve bo ş tahtta düzenle çakan ye şil ı şık vardı. Sonra yorgun bir mırıltı kulaklarına dolmaya ba şladı. Sanki pek eski bir server mekanizmayı son defa çalı şmaya zorluyorlardı. Tahtın kol dayanacak yerlerinde ki her biri en a şağı yüz seksen santim boyunda ve altmı ş santim eninde pano kayarak açıldı. Böylece ortaya çıkan kara açıklıklardan gül rengi bir duman dı şarı yayılarak yükselmeye ba şladı. Duman yükselirken koyula ştı ve parlak kırmızıya dönüştü. Ve içinde o korkunç derecede tanıdık zikzak çiz gi belirdi. Jake daha dumanlı parlak sözcükler yazılmadan ne oldu ğunu bildi. (Lud Candleton Rilea Köpekler Ça ğlayanı Dasherville Topeka) Bu, Blaine'in yol haritasıydı. Roland istedi ği kadar her şeyin de ği şti ğini söyleyebilirdi. Jake'in kendini bir kâbusta gibi hissetmesini... ("Bu benim hayatımın en korkunç kâbusu. Gerçek de b u.") hayal gücüne bağlayabilirdi. Karı şan kafasının ve korku dolu kalbinin yarattı ğı hayaller oldu ğunu sanabilirdi. Ama Jake gerçe ği biliyordu. Burası belki biraz Ulu ve Korkunç Oz'un taht salonuna benzeyebilirdi. Ama asl ında bu Mono Blaine'di. Yine Blaine'delerdi ve çok geçmeden tekrar bilmece sorma ya ba şlayacaklardı. Jake'in içinden çı ğlıklar atmak geliyordu. Eddie ye şil tahtın yukarsındaki dumanlı yol haritasından yük selen o müthi ş sesi tanıdı. Ama bunun Mono Blaine'in sesi oldu ğuna hiç inanmadı. Oz Sihirbazı'nın sesi oldu ğuna da. Belki bir sihirbazın sesi olabilirdi. Ama b urası Zümrüt Kent

Page 352: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

değildi ve Blaine de çoktan nalları dikmi şti. Eddie onu lanet olasıca bir şakayla gebertmi şti. "Y ĐNE MERHABA KÜÇÜK YOLCULAR!" Dumanlı yol haritası çakıp sönüyordu ama Eddie artı k bunu o sese ba ğlamıyordu. Yalnız öyle dü şünmelerini istediklerini sanıyordu. Hayır, bu ses b orulardan geliyordu. Genç adam ba şını e ğdi ve Jake'in kâ ğıt kadar bembeyaz suratını gördü. Çocu ğun yanında diz çöktü. "Bu palavra, o ğlum." "H... Hayır... o Blaine... O ölmedi..." "O pekâlâ da öldü! Bu, okul sonrası bildirilerinin sesi yükseltilmi ş bir çeşitlemesinden ba şka bir şey de ğil... Kim cezalandırılıyor. Kimin Konu şma Tedavisi için Altı Numaralı Odaya gitmesi gerekiyor . Anlıyor musun?" "Ne?" Jake ba şını kaldırarak genç adama baktı. Dudakları ıslaktı ve titriyordu. Gözlerinde şaşkın bir ifade vardı. "Sen ne..." "ONA NE SÖYLÜYORSUN, NEW YORK'LU EDDIE? BU DA SEN ĐN O BUDALACA, KÜÇÜK FESAT ŞAKALARINDAN BĐRĐ MĐ? O HAKSIZ B ĐLMECELERĐNDEN BĐRĐ?" Eddie, "Evet," dedi. " Şunun gibi: 'Bir ampulü takmak için kaç çift kutuplu bilgisayar gerekir?' Sen kimsin, ahbap? Senin o lan et olasıca Mono Blaine olmadı ğını çok iyi biliyorum. Onun için kim oldu ğunu söyle." Ses kükredi. "BEN OZ'UM." Cam sütunlar ı şıldadı. Tahtın arkasındaki borular da öyle. "BÜYÜK OZ! GÜÇLÜ OZ! YA SĐZ K ĐMSĐNĐZ?" Susannah, tekerlekli sandalyesiyle ilerleyerek Lord Perth'i bile cücele ştirecek tahtın önündeki donuk ye şil basamaklara kadar gitti. Genç kadın, "Ben Susannah Dean'im," diye açıkladı. "Ufak tefek ve sakatım. Beni terbiyeli davranacak biçimde yeti ştirdiler. Ama palavraları yutacak kadar da değil. Buradayız, çünkü burada olmamız gerekiyordu. Yo ksa o ayakkabıları neden bırakacaktın?" "BENDEN NE ĐSTĐYORSUN, SUSANNAH? ĐSTEDĐĞĐN NEDĐR, KÜÇÜK KOVBOY KIZ?" Susannah, "Bunu biliyorsun," dedi. "Bildi ğim kadarıyla biz de herkesin istedi ği şeyi istiyoruz. Tekrar evimize dönmeyi. Çünkü hiçbir yer insanın evi gibi olamaz. Biz..." Jake atıldı. "Evine gidemezsin!" Çocuk korkuyla çab uk çabuk konu şuyordu. "Thomas Wolfe, 'Bir daha evine dönemezsin,' demi ş. Gerçek de bu." Susannah, "Bu yalan, tatlım," dedi. "Büyük bir yala n. Tekrar evine dönebilirsin. Bütün yapman gereken uygun gökku şağını bularak onun altından geçmek. Biz onu bulduk. Gerisi bildi ğin gibi sadece tabanvay!" "NEW YORK'A GERĐ DÖNER MĐSĐN, SUSANNAH DEAN? YA SEN, EDDIE DEAN? JAKE CHAMBERS ? ULU VE GÜÇLÜ OZ'DAN ĐSTEDĐĞĐNĐZ BU MU?" Susannah, "New York artık bizim evimiz de ğil," dedi. Çakıp sönen dev gibi tahtın aşağısında tekerlekli sandalyesinde oturan kadın pek kü çücük duruyordu ama korkusuzdu. "Gilead da artık Roland'ın vatanı olmad ı ğı gibi. Bizi tekrar I şının Yolu'na götürür. Gitmek istedi ğimiz yer orası. Çünkü o yol evimize uzanıyor. Evimize giden tek yol o." Borulardan çıkan ses, "DEFOLUN!" diye kükredi. " ŞĐMDĐ GĐDĐN VE YARIN GEL ĐN! I ŞIN'I O ZAMAN KONU ŞURUZ! SCARLETT, 'AH. BO ŞVER,' DED Đ. 'I ŞIN'I YARIN KONU ŞURUZ, ÇÜNKÜ YARIN BAŞKA BĐR GÜN!" Eddie, "Hayır," dedi. " Şimdi konu şaca ğız!" Ses gürledi. "ULU VE GÜÇLÜ OZ'U ÖFKELEND ĐRMEYĐN!" Borular her kelimeyle çakıp ı şıldadılar. Susannah bunun onları korkutmak için yap ıldı ğından emindi. Ama genç kadın bu sahneyi hemen her nedense gülünç buluyor, bir çocuk oyunca ğını gösteren bir satıcıyı seyretmeye benziyordu. Susannah, "Tatlım, bizi şimdi dinlemen daha iyi olur," dedi. "Aslında sen tabancalı insanları öfkelendirmekten sakınmalısın. Özellikle cam bir evde oturdu ğun için." "S ĐZE YARIN GEL ĐN, DED ĐM!" Tahtın kol dayanılacak yerlerindeki deliklerden tek rar kırmızı dumanlar çıkmaya başladı. Duman daha yo ğundu şimdi. Biaine'in yol haritası eriyerek ayrıldı, sonra dumana katıldı. Dumanlar bu kez bir surat olu şturdu. Uzun saçların çerçeveledi ği dar ve ha şin bir yüzdü bu. Tetikte olan birinin yüzü.

Page 353: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Susan şaşkın şaşkın, bu Roland'ın çölde öldürdü ğü adam, diye dü şündü. Jonas denilen adam. Bundan eminim. Oz şimdi hafifçe titrek bir sesle konu şmaya ba şladı. "ULU OZ'U TEHD ĐT ETMEK CÜRETĐNĐ MĐ GÖSTERĐYORSUNUZ?" Tahtın oturulacak yerinin yukarsındaki d umandan olu şan dev suratın dudakları tehdit ve horgörüyle bükül dü. "G ĐDĐ NANKÖR YARATIKLAR! AH, G ĐDĐ NANKÖR YARATIKLAR!" Duman ve ayna numaralarını çok iyi bilen Eddie ba şka tarafa bakıyordu. Birdenbire gözleri irile şti ve Susannah'nın kolunun yukarsını kavradı. "Bak, " diye fısıldadı. "Ah, Tanrım, Suze, Oy'a bak!" Hantal Billy'yi duman-hayaletler hiç ilgilendirmiyo rdu. Bunlar ister tek raylı tren yol haritaları, ölü Tabut Avcıları, ister Đkinci Dünya Sava şı'ndan önce Hollywood'da olu şturulan efektler olsun. Oy daha ilginç i bir şey görmü ştü. (Ya da kokusunu almı ştı.) Susannah, Jake'i yakalayarak döndürdü ve ona Hantal Billy'yi i şaret etti. Çocuğun gözlerinin, Oy sol duvardaki bölmeye eri şmeden bir dakika önce irile şti ğini gördü. Jake ne oldu ğunu anlamı ştı. Burayı duvarlara uyan ye şil bir perde örtüyordu. Oy, boynunu uzattı ve perdeyi di şleriyle yakalayarak çekti. Perdenin ötesinde kırmızı ve ye şil ı şıklar çakıyor, cam kutuların içinde silindirler dönüyordu. Uzun sıralar olu şturan ı şıklı kadranların içinde ibreler ileri geri oynuyordu. Ama Jake bütün bunları pek fa rketmedi bile. Đlgisini bölmede oturan adam çekti. Arkası onlara dönük olan panelin önünde oturuyordu. Toz ve kan içindeki pis saçları yapı şık tutamlar halinde omuzlarına kadar iniyordu. Adam ba şına bir tür kulaklık takmı ştı ve a ğzının önüne sarkan küçücük bir mikrofona konu şuyordu. Arkası yolculara dönük oldu ğu için Oy'un kokusunu aldı ğının ve saklandı ğı yeri ortaya çıkardı ğının farkında de ğildi. Borulardan çıkan ses, "G ĐDĐN!" diye gürledi... Ama Jake şimdi o sesin nereden çıktı ğını görüyordu. " ĐSTERSENĐZ YARIN GER Đ GELĐN! AMA ŞĐMDĐ GĐDĐN! S ĐZĐ UYARIYORUM!" Eddie, "Bu Jonas," diye fısıldadı. "Demek ki, Rolan d onu öldürememi ş!" Ama Jake öyle olmadı ğını biliyordu. Sesi tanımı ştı. Renkli boruların yükseltip bozmasına ra ğmen bu sesi tanımı ştı. Bunun Blaine'in sesi oldu ğuna nasıl inanabilmi şti? "S ĐZĐ UYARIYORUM! BUNU YAPMAZSANIZ..." Oy havladı. Tiz sesi tehdit doluydu. Aletlerin bulu nduğu bölmedeki adam a ğır ağır dönmeye ba şladı. Jake bu adamın ses yükseltmenin ku şku götürecek zevkine eri şmeden önce ona, "Söyle, o ğlum," dedi ğini hatırladı. "Bana iki kutuplu bilgisayarlar ve g eçi ş sağlayan devreler hakkında bütün bildiklerini anlat. B ana bunları açıklarsan ben de sana bir içki veririm." Jonas de ğildi bu adam. Sihirbazlıkla da bir ilgisi yoktu. Or ada oturan David Quick'in torunuydu. Tik-Tak Adam'dı. Jake adama deh şetle bakakaldı. Lud'un altında dostları Bıçakçı, Ho ots, Brandon ve Tilly'le ya şayan o ikibüklüm, tehlikeli yaratık ortadan kaybolm uştu. Bu adam o canavarın mahvolmu ş babası olabilirdi... Ya da büyükbabası. Oy'un penç eleriyle deldi ği sol gözü biçimsiz, şi şkin ve bembeyazdı. Yarısı göz çukurunun içindeydi, yarısı da sakal! yana ğında. Ba şının sa ğ yanının derisi yüzülmü ş gibi duruyor, üçgen biçimi uzun bir açıklı ğın altından kafatası gözüküyordu. Jake bir an pani ğin kararttı ğı bir şeyi hatırladı. Uzaklarda kalmı ştı bu anı. Bir deri parçasının Tik-Tak'ın yüzüne dü ştü ğünü hayal meyal hatırlıyordu. Çünkü o sırada sinir krizi geçiriyordu... Ve şimdi de öyle. Oy da kendisini öldürmeye kalkan adamı tanımı ştı. Deli gibi havlıyordu. Sırtını kamburla ştırmı ş ve ba şını e ğmişti. Di şleri ortaya çıkmı ştı. Tik-Tak irile şmiş gözlerle ona bakıyordu. Arkalarından biri, "Perdenin arkasındaki adama aldı rmayın," diyerek kıkır kıkır güldü. "Dostum Andrew yine kötü bir gün geçiriyor. Bir dizi kötü güne ek bir tane daha. Zavallı çocuk. Onu Lud'dan getirmekle ha ta ettim sanırım. Ama öyle kaybolmu ş gibi bir hali vardı ki..." Arkalarında konu şan adam yine kıkır kıkır güldü. Jake hızla döndü. Şimdi dev tahtın ortasında biri oturuyordu. Ayakları nı kayıtsızca uzatarak üst üste atmı ştı. Kot pantolon, kemerli koyu renk bir ceket ve eski, partal kovboy botları giymi şti. Ceketindeki dü ğmenin üzerinde iki gözünün arasında bir kur şun deli ği olan bir domuz kafası vardı. Kuca ğında ise

Page 354: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

ağzı büzülmü ş bir kese. Adam aya ğa kalktı. Tahtta babasının koltu ğuna tırmanan bir çocuk gibi ayakta durdu. Tebessümü bir şeyle silinmi ş gibi kayboldu. Şimdi gözleri ate ş saçıyor, gerilen dudaklarının arasından aç bir hay vanınkine benzeyen çok iri di şleri gözüküyordu. "Onları yakala, Andrew! Onları yakala! Öldür! Bu KÖ PEKLERĐN HER BĐRĐNĐ GEBERT!" Bölmedeki adam, "Senin için canımı veririm!" diye b ağırdı. Jake ilk kez o zaman bir kö şeye dayanmı ş olan makineli tüfe ği gördü. Tik-Tak o tarafa do ğru sıçrayarak silahı kaptı. "Senin için canımı veririm !" Tik-Tak döndü ğü an Oy ona saldırıp di şlerini sol kalçasına geçirdi. Eddie'yle Susannah aynı anda silahlarını çektiler. Roland'ın büyük tabancalarını yukarı kaldırdılar. Ve yine aynı anda ate ş ettiler. Bir silahın sesi di ğerinden bir an bile gecikmedi. Kur şunlardan biri Tik-Tak'ın i ğrenç kafasının tepesini uçurarak panele saplandı. Gürültülü ama neyseki bir an süren kısa devreye neden oldu. Di ğer kur şun ise adamın gırtla ğına girdi. Tik-Tak sendeleyerek öne do ğru bir adım attı. Sonra bir adım daha. Oy yere atladı. Di şlerini göstererek geriledi. Tik-Tak üçüncü adımda t aht salonuna çıktı. Kollarını Jake'e do ğru uzattı. Çocuk adamın sa ğlam ye şil gözündeki nefreti gördü, kin dolu son dü şüncesini okur gibi oldu. Seni lanet olasıca küçük piç! Sonra Tik-Tak öne do ğru yuvarlandı. Grilerin Be şi ği'nde oldu ğu gibi... Ama bu sefer bir daha aya ğa kalkamayacaktı. Tahttaki adam, "Lord Perth de böyle dü ştü," dedi. "Ve bu gürültü dünyayı sarstı." Jake, ama o insan de ğil, diye dü şündü. Hiç de de ğil. Galiba sonunda Sihirbaz'ı bulduk. Ve elindeki kesede ne oldu ğunu bildi ğimden eminim. Roland, "Marten," diyerek sol elini uzattı. Hâlâ sa ğlam olan elini. "Marten Broadcloak. Bunca yıl sonra. Bunca yüzyıl sonra." "Bunu ister misin, Roland?" Eddie, Tik-Tak Adam'ı öldürmek için kullandı ğı silahı Roland'a verdi. Namlusundan hâlâ ince mavi bir duman yükseliyordu. Roland, eski tabancaya onu daha önce hiç görmemi ş gibi baktı. Sonra da silahı artık Ye şil Saray'ın tahtına bağdaş kurmu ş olan pembe yanaklı adama çevirdi. Adam gülümsüyord u. Roland horozu iterek, "Sonunda," diye soludu. "Sonu nda kar şımdasın." Tahtta oturan adam, "O altıpatlar bir i şine yaramaz," dedi. "Bunu sen de biliyorsun sanırım. O bana bir şey yapamaz. Silah bana ate ş edemez, dostum Roland. Sahi, ailen nasıl? Yıllar geçerken onlarla olan ba ğlarım koptu. Ben zaten hiçbir zaman mektup yazmaktan ho şlanmadım. Birinin beni kırbaçla dövmesi gerekir. Evet, gerçekten." Başını arkaya atarak güldü. Roland elindeki tabancanın teti ğini çekti. Ama sadece bo ğuk bir çıtırtı duyuldu. Tahttaki adam, "Sana söylemedim mi?" dedi. "Herhal de silahını kazara o ıslak kur şunlarla doldurdun. Öyle de ğil mi? Đçlerindeki barutları bayatlamı ş olanları? Bu kur şunlar incecik'in sesini duymanı engeller. Ama ya şlı büyücüleri vurmak bakımından bir i şe yaramaz. Öyle de ğil mi? Çok yazık. Ve elin, Roland. Şu eline bak! Anla şılan birkaç parma ğını kaybetmi şsin. Vah vah, herhalde senin için zor oldu. Öyle de ğil mi? Ama her şey kolayla şabilir. Sen ve dostların güzel, verimli bir ya şam sürebilirsiniz. Bir daha ıstınavarlarla kar şıla şmazsınız. Çıldırtılmı ş trenlere binmezsiniz. Ba şka dünyalara sarsıcı -ve tabii tehlikeli-yolculukla r yapmazsınız. Bütün yapmanız gereken Kule'yi aramakt an vazgeçmeniz. Aslında bu budalaca ve umutsuzca bir çaba." Eddie, "Hayır," dedi. Susannah, "Hayır," dedi. Jake, "Hayır," dedi. Oy, "Hayır," dedi ve arkasından da havladı. Tahttaki esmer adam onlara aldırmadı bile. Hâlâ gül ümsüyordu. "Roland?" diye sordu. "Ya sen?" A ğır a ğır keseyi havaya kaldırdı. Eski ve tozlu kese elind en bir gözya şı damlası gibi sarkıyordu. Ve şimdi kesedeki şey pembe bir ı şık çıkararak çakmaya ba şladı. "Vazgeç, Roland. O zaman dostların bunun için deki şeyi asla görmezler, O çok uzaklarda kalan hüzünlü o yunun son sahnesini seyretmek zorunda kalmazlar. Vazgeç. Kule'ye arkanı dön ve yoluna git."

Page 355: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Roland, "Hayır," dedi. Gülümsemeye ba şlamı ştı. Tebessümü yayılırken tahttaki adamın yüzündeki gülümseme silinmeye ba şladı. Silah şor, "Tabancalarımı sihirle bozabilirsin. Yani bu dünyadan olanları sanırım," d iye ekledi. "Roland, ne dü şündüğünü bilmiyorum, o ğlum. Ama seni uyarıyorum. Sakın..." "Ulu Oz'a kar şı gelmeyeyim, öyle mi? Güçlü Oz'a? Ama galiba bunu yapaca ğım, Marten... Ya da Maerlyn... Veya bu ara adın neyse. " Tahttaki adam, "Aslında Flagg," diye cevap verdi. " Ve seninle daha önce de kar şıla ştık." Gülümsedi. Normalde tebessümler insanın yüzün ün geni şlemi ş gibi gözükmesine neden olurdu. Oysa Flagg'in tebessümü a damın yüzünü daralttı. Gülümsemesi kin dolu bir ifadeye dönü ştü. "Gilead mahvoldu ğu zaman. Sen ve sa ğ kalan arkada şların batıya, Kule'yi bulmaya gidiyordunuz. Aranızd a durmadan gülen o genç e şek Cuthbert Allgood da vardı. Onu hatırlıyorum. Son ra do ğum lekesi olan De Curry. Ya da Jake'in dünyasında denildi ği gibi, 'Sihirbaz'ı görmeye gidiyordunuz. Beni gördü ğünü biliyorum. Ama herhalde bu ana kadar benim de s eni gördü ğümden haberin yoktu." Roland, "Herhalde seni tekrar görece ğim," dedi. "Tabii seni şimdi öldürürsem o başka. Böylece i şlerime karı şmandan da kurtulmu ş olurum." Sol elinde kendi silahını tutan Roland, sa ğ eliyle kot pantolonunun beline soktu ğu tabancaya uzandı. Jake'in Ruger'ine. Bu silah ba şka bir dünyadandı ve belki de bu yaratı ğın sihri onu etkileyemeyecekti. Ve silahı her zaman ki gibi müthi ş bir hızla çekti. Gözle görülemeyecek bir hızla. Tahttaki adam bir çı ğlık atarak geriye do ğru büzüldü. Kese kuca ğından dü ştü; bir defa Rhea'nın, bir kere Jonas'ın ve bir kez de Rola nd'ın olan cam küre kesenin ağzından yuvarlandı. Tahtın kol dayanılacak yerlerind eki açıklıklarından bu defa kırmızı de ğil ye şil dumanlar fı şkırdı. Dumanlar her şeyi gizliyordu. Roland doğru dürüst ni şan alabilseydi, dumanların arasında kaybolan adamı yine de vurabilirdi. Ama bunu ba şaramadı. Ruger parmakları eksik olan elinde kaydı v e döndü. Ni şangâh kemerinin tokasına takıldı. Silah şorun tabancayı çekebilmek için bir saniyenin dörtte biri kadar bir süre u ğra şması gerekti. Roland etrafa yayılan dumanların arasına üç el ate ş etti. Sonra di ğerlerinin ba ğırı şmalarına aldırmadan öne atıldı. Elleriyle dumanları da ğıtmaya çalı ştı. Kur şunları tahtın arkasını kalın ye şil cam bloklara ayırmı ştı. Adının Flagg oldu ğunu söyleyen insan biçimindeki yaratık ortadan kaybolmu ştu. Roland, acaba o adam -o yaratık- gerçekten bura da mıydı, diye dü şünmeye ba şlıyordu. Ama küre hâlâ oradaydı. Ona bir şey olmamı ştı. Roland'ın çok eskiden beri hatırladı ğı o çekici pembe ı şıkla parlıyordu. Genç ve â şık oldu ğu Mejis'teki o günlerden beri. Maerlyn'in Gökku şağı'ndan kalan bu parça tahtın oturulacak yerinin hemen hemen kenarına kadar yuvarlanmı ştı. Be ş santim daha yuvarlansaydı yere dü şerek parçalanacaktı. Ama bu olmamı ştı. Susan Delgado'nun Öpen Ay'ın ı şıkları altında Rhea'nın kulübesinin penceresinden g ördü ğü o büyüleyici nesneydi hâlâ. Roland küreyi alarak onun insanın ba şına dert açan bulanık derinliklerine baktı. Bunca yıl sonra küre eline nasıl da uyuyordu... Avu cunda durması ona ne kadar normal geliyordu. Silah şor küreye, "Sihir sayesinde her zaman tehlikeden kurtuldun," diye fısıldadı. Bu kürenin içinde gördü ğü Rhea'yı dü şündü. Cadının içleri kinle gülen ya şlı gözlerini. Hasat Ate şi'nin Susan'ın etrafını saran alevlerini hatırladı. Güzel yüzü sıcak hava yüzünde n titre şiyordu. Bir serap gibi. Silah şor, sihirli, u ğursuz, şey, diye dü şündü. Seni yere çarparsam herhalde yarılan karnından akan gözya şlarında bo ğuluruz... Mahvettirin bütün o insanların gözya şlarında. Bunu neden yapmıyordu? Küre sa ğlam kalırsa onları I şının Yolu'na götürebilir miydi? Ama Roland aslında buna ihtiyaçları oldu ğunu sanmıyordu. Tik-Tak'ın ve Flagg adını kullanan yaratı ğın bu bakımdan son engeller olduklarına inanıyordu. Yeşil Saray, Orta-Dünya'ya geçmek için bir kapıydı... Ve şimdi.burası onlarındı. Bunu silah gücüyle .kazanmı şlardı. "Ama hemen gidemezsin, silah şor. Hikâyeni bitirinceye, son sahneyi de anlatıncaya kadar gidemezsin." Kimin sesiydi bu? Vannay'ın mı? Hayır. Cort'un mu? Hayır. Bu babasının sesi de değildi. Onu bir keresinde bir fahi şenin yata ğından çırılçıplak kaldıran

Page 356: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

babasının. Onu en çok sarsan ses de babasınınkiydi. Sıkıntılı rüyalarında gördü ğü, memnun etmeyi çok istedi ği ama bunu Pek ender ba şarabildi ği babasının sesi. Ama hayır, bu ses onun de ğildi. Şu anda. Bu kez duydu ğu ka'nın sesiydi. Rüzgâra benzeyen ka'nın sesi. O k orkunç on dördüncü ya şı konusunda çok şey anlatmı ştı... Ama hikâyeyi sona erdirmemi şti. Detta Walker ve Mavi Hanım'ın özel yeme ği gibi bir şey daha vardı. Gizli bir şey. Roland sorunun, be şinin Ye şil Saray'dan çıkıp I şının Yolu'na tekrar eri şip eri şemeyecekleriyle ilgili oldu ğundan emin de ğildi. Mesele ka-tet olarak gidip gidemeyecekleriyle ilgiliydi. Bunu yapabilmeleri iç in hiçbir gizli kapaklı şey olmamalıydı. Roland'ın o çok uzaklarda kalan yılda büyücünün küresine son defa baktı ğı zaman gördüklerini açıklaması gerekiyordu. Ho şgeldin ziyafetinden üç gece sonra olmu ştu bu. Roland'ın her şeyi arkada şlarına anlatması şarttı. Ses, "Hayır, Roland," diye fısıldadı. "Sadece anlat makla kalmayacaksın. Bu sefer bu yeterli de ğil. Bunu sen de biliyorsun." Evet. Çok iyi biliyordu. Silah şor arkada şlarına döndü. "Gelin." Di ğerleri a ğır a ğır onun etrafında toplandılar. Ama gözleri irile şmiş, içlerine kürenin çakan pembe ı şı ğı dolmaya ba şlamı ştı. Küre onları ipnotize etmeye başlıyordu. Oy'u bile. Roland küreyi dostlarına do ğru uzattı. "Biz ka-tet'iz. Çoktan olu şan bir. Kara Kule'yi aramaya ba şlarken tek gerçek a şkımı kaybettim. E ğer isterseniz... şimdi şu lanet olasıca şeyin içine bakın. Bundan hemen sonra neleri kaybett i ğimi görün. Sonunda her şeyi anlayın. Bunu iyice görün." Arkada şları küreye baktılar. Roland'ın yukarıya kaldırdı ğı ellerinin arkasındaki küre daha hızlı çakmaya ba şladı. Grubu içine çekerek uzaklara sürükledi. O pem be fırtınaya yakalanıp sürüklenen arkada şlar Büyücünün Gökku şağı'nın üzerinden uçarak eski Gilead'a ula ştılar. 4. Küre New York'lu Jake, Gilead'daki Büyük Saray'ın üst ko ridorunda duruyordu. Ye şil topraklardaki bu yer Belediye Ba şkanı'nın evinden daha çok bir kaleye benziyordu. Çocuk etrafına bakındı ve Susannah'yla Eddie'nin bir duvar halısının önünde durduklarını gördü. Birbirlerinin ellerini s ıkıca tutuyorlardı. Susannah ayakta duruyordu. Bacaklarına kavu şmuştu. Hiç olmazsa şimdilik. Dizlerine geçirdi ği kapakçıkların yerini yakut ayakkabılar almı ştı. Dorothy'nin Oz Sihirbazı'nı, o tarla şan'ı bulmak umuduyla kendi Büyük Yolu'nda ilerlemek için giydi ği ayakkabıların e şiydi bunlar. Jake, bacakları sa ğlam, çünkü bu bir rüya, diye dü şündü. Ba şını e ğdi. Oy kafasını kaldırmı ş, zekâ ve endi şe dolu altın halkalı gözleriyle ona bakıyordu. Ayaklarında hâlâ kırmızı botlar vardı. Jake e ğilerek Oy'un ba şını ok şadı. Hayvanın postunu hissetti. Gerçekti bu. Hayır, bu b ir rüya de ğildi. Ancak çocuk Roland'ın orada olmadı ğını farketti. Şimdi be ş de ğil dört ki şiydiler. Jake bir şeyi daha kavradı. Bu koridordaki hava hafifçe pembe ydi. Burayı aydınlatan eski model elektrik ampullerinin etrafında dönen küçük pembe haleler vardı. Bir şey olacaktı. Gözlerinin önünde bir hikâye canlanaca ktı. Ve çocuk dü şünceleri onları ça ğırmı ş r gibi, yakla şan ayak seslerini duydu. Jake, bu benim bildi ğim bir hikâye, diye dü şündü. Bunu bana daha önce anlattılar. Roland kö şeden çıkarken Jake de bunun hangi hikâye oldu ğunu anladı. Roland daha serin olabilece ğini dü şündüğü için dama çıkmaya gidiyordu. Ama Marten Broadcloa k onu durduracaktı. "Sen, çocuk," diyecekti. " Đçeri gel! Koridorda öyle durma! Annen seninle konu şmak istiyor!" Ama tabii söyledikleri do ğru de ğildi. Hiçbir zaman de ğildi, hiçbir zaman da olmayacaktı. Zaman ne kadar k ayarsa kaysın, ne kadar e ğrilirse e ğrilsin. Marten çocu ğun annesini görmesini ve Gabrielle Deschain'in babasının büyücüsünün metresi oldu ğunu anlamasını istiyordu. Böylece çocu ğu erkeklik sınavından geçmeye zorluyordu. Babası or ada de ğildi ve buna engel olamayacaktı. Marten köpek yavrusunu di şleri onu ısıracak kadar uzamadan yolunun üzerinden uzakla ştırmayı planlıyordu. Ve şimdi hepsi de bu olayı göreceklerdi. Bu hüzünlü kom edi gözlerinin önünde önceden çizilen kederli yolunda geli şecekti. Jake, ama ben çok küçü ğüm, diye

Page 357: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

düşündü. Oysa çok küçük de ğildi tabii. Roland arkada şlarıyla Mejis'e gitti ği ve Büyük Yol'da Susan'la kar şıla ştı ğı zaman ondan üç ya ş büyüktü. Kıza â şık oldu ğunda sadece üç ya ş büyük. Kızı kaybetti ğindeyse sadece üç ya ş büyük. Ne olursa olsun. Bu olayı görmek istemiyorum... Roland yakla ştı ğı zaman çocuk bunu görmeyece ğini anladı. Bütün bunlar olmu ştu bile. Çünkü Tam Toprak zamanı de ğildi. Güzün sonları ya da kı şın başlangıcındaydılar. Jake, Roland'ın arkasındaki serap e'den anlıyordu bunu. Onun Dı ş Kavis'e yaptı ğı ziyaretin bu hatırasından. Silah şorun her soluk alı şında ağzından ve burnundan çıkarken buharla şan solukları da mevsimi açıklıyordu. Gilead'da kalorifer yoktu ve burası da so ğuktu. Başka de ği şiklikler de vardı: Roland şimdi hakkı olan o tabancaları takmı ştı. Sandal a ğacından kabzaları olan büyük silahları. Jake, babas ı bu tabancaları ona ziyafette verdi sanırım, diye dü şündü. Bunu nasıl anladı ğını bilmiyordu. Ama anlamı ştı i şte. Ve Roland'ın yüzü hâlâ bir çocu ğunki gibiydi. Ne var ki, be ş ay önce bu koridorda kayıtsızca ilerleyen o çocu ğun deneyimsizlik ve açık yüreklili ğini yansıtan suratı da de ğildi. Marten'i tuza ğa dü şürdü ğü o günden sonra çok şey görmü ş ve geçirmi şti. Cort'la giri şti ği dövü ş bunların en önemsiziydi. Jake bir şeyin daha farkına vardı. Genç silah şorun ayaklarında kırmızı kovboy çizmeleri vardı. Ama o bunu bilmiyor. Çünkü bunlar gerçekte olmuyor. Ama nasılsa yine de oluyordu. Büyücünün küresinin i çindelerdi, Pembe fırtınanın içinde. (Lambaların etrafında dönenen haleler Jake' e Köpeklerin Ça ğlayanı'nı hatırlatıyordu. Siste dönen ayı şıklarını.) ve bu olaylar tekrar tekrar yaşanıyordu. Eddie, Susannah'yla duvar halısının önünde durdu ğu yerden, "Roland!" diye seslendi. Genç kadın inleyerek Eddie'nin omzunu sık tı. Onun susmasını istiyordu. Ama Eddie ona aldırmadı. "Hayır, Roland! Yapma! Bu iyi bir fikir de ğil!" Oy, "Hayır, Olan," diye havladı. Roland ona da, Eddie'ye de aldırmadı. Jake'in hemen önünden geçti ama onu da görmedi. Çünkü Roland için arkada şları orada de ğillerdi. Kırmızı ayakkabılar olsun olmasın. Bu ka-tet silah şorun gelece ğinde kurulacaktı. Uzun yıllar sonra. Roland koridorun dibine yakın bir kapının önünde du rdu. Bir an tereddüt etti. Sonra da yumru ğunu kaldırarak kapıya vurdu. Eddie koridorda ona do ğru yürümeye başladı. Susannah'nın elini bırakmamı ştı... şimdi onu sürüklüyordu. Eddie, "Haydi, gel, Jake," dedi. "Hayır. Gelmek istemiyorum." "Bu isteyip istemedi ğine ba ğlı bir şey de ğil. Bunu sen de biliyorsun. Her şeyi görmemiz gerekiyor. Ona engel olamasak bile buraya yapmamız için gönderildi ğimiz şeyi yerine getirebiliriz. Haydi gel!" Midesi büzülen, kalbi korkuyla dolan Jake onlara ka tıldı. Roland'a yakla şırlarken genç silah şor tekrar kapıya vurdu. Đnce kalçalarının üzerinde tabancalar koskocaman duruyordu. Jake onun kırı şıksız ama artık iyice yorgun olan suratına bakarken neredeyse a ğlayacaktı. Susannah, Roland'a, "Gabrielle orada de ğil, tatlım!" diye ba ğırdı. 'Ya odada değil ya da kar şılık vermiyor! Đki ihtimalden biri ama bu da senin için önemli değil! Bo şver! Onu bırak! O bütün bunlara de ğmez! Annen olması da bu durumu deği ştirmez! Haydi, git!" Ama Roland onu da duymadı. Ve uzakla şıp gitmedi. Jake, Eddie, Susannah ve Oy delikanlının arkasında durdular. Tabii Roland onlar ı görmüyordu. Çocuk annesinin odasının kapısını denedi. Kilitli olmayan kapıyı aç tı. Geride ipek perdelerle süslenmi ş gölgeler içinde bir oda vardı. Yere Jake'in annesi nin çok sevdi ği Đran halılarına benzer bir şey serilmi şti. Ama Jake bu halının Kashamin Vilayeti'nden getirildi ğini biliyordu. Odanın dibinde, panjurları kı ş rüzgârlarına kar şı kapatılmı ş pencerenin önünde alçak arkalıklı bir koltuk vardı. Jake, Roland'ın e rkeklik sınavından geçti ği gün Gabrielle'in o koltukta oturdu ğunu biliyordu. O ğlunun boynundaki a şk ısırı ğını gördü ğü gün. Koltuk bo ştu şimdi. Silah şor, salonda bir adım daha atarak yatak ba şına do ğru döndü. Jake aynı anda panjurları kapalı pencerenin yanındaki perdenin altından çıkan bir çift ayakkabıyı gördü. Bunlar kırmızı de ğil, siyahtı.

Page 358: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Çocuk, "Roland!" diye haykırdı. "Roland, perdenin a rkasında! Perdenin arkasında biri var! Dikkatli ol!" Ama genç silah şor onu duymadı. "Anne?" diye seslendi. Sesi bile aynıydı. Jake bu s esi nerede duysa tanırdı... Ama şimdiki Roland'ın sihirli bir biçimde tazele şmiş sesiydi bu. Tozlar ve rüzgârla dolu yıllar ve sigara yüzünden çatalla şmamış sesi. "Anne, ben geldim! Ben, Roland! Seninle konu şmak istiyorum!" Ama yine bir cevap alamadı. Delikanlı yatak odasına giden kısa koridorda ilerledi. Jake'in bir yanı orada, salonda kalmak is tiyordu. Pencereye giderek perdeyi hızla yana çekmek. Ama olayların böyle geli şmemesi gerekti ğini de biliyordu. Bunu denese bile herhalde bir yararı olm ayacaktı. Eli o kimsenin içinden geçiverecekti. Bir hayaletin eli gibi. Eddie, "Haydi gelin," dedi. "Onun yanından ayrılmay alım." Normal zamanda gülünç gözükecek tavırlarla birbirlerine sokularak içeri g irdiler. Ama şimdiki ko şullar normal de ğildi. Şu anda üç ki şi çaresizce dostlarının iyili ğini dü şünüyorlardı. Roland durmu ş, odanın sol duvarının önündeki karyolaya bakıyordu , ipnotize olmu ş gibi. Belki de Marten'le annesini dü şünüyordu. Belki de birlikte hiçbir zaman doğru dürüst bir karyolada yatmadı ğı Susan'ı. Hele onların böyle sayvanlı lüks bir yerleri hiç olmamı ştı. Jake odanın di ğer tarafında bir bölmedeki üçlü aynada genç silah şorun belli belirsiz profilini görüyordu. Çocuk ayna nın önündeki küçük masanın ne oldu ğunu biliyordu. Annesiyle babasının yatak odasında M egan'ın kendi tarafında öyle bir masa vardı. Bir tuvalet masası. Roland ba şını salladı ve kafasına ü şüşmüş olan dü şünceler nelerse onlardan kurtuldu. Ayaklarında o korkunç botlar vardı. Çizme ler bu lo ş ı şıkta kandan olu şan bir dereden geçen bir insanın botlarına benziyor du. "Anne!" Roland karyolaya do ğru bir adım atarak biraz e ğildi. Sanki annesinin karyolanın altına saklandı ğından şüpheleniyordu. Belki kadın saklanıyordu ama oraya d eğil. Jake'in perdenin altında gördükleri kadın ayakkabıl arıydı. Şimdi kısa koridorun bir ucunda, yatak odasının kapısının hemen dı şında duran siluetin arkasında bir elbise vardı. Jake onun etek uçlarını görebiliyordu . Hatta daha fazlasını görebiliyor, Roland'ın anne ve babasıyla olan sorunlu ili şkisini Eddie'yle Susannah'dan çok daha iyi anlıyord u. Kendi annesiyle babası da garip bir biçimde Steven'le Gabrielle'e benziyor du. Elmer Chambers televizyon şebekesinin silah şoruydu. Megan Chambers ise uzun yıllardan beri "has ta" dostlarıyla yatıyordu. Bunu Jake'e açık açık söyley en olmamı ştı. Ama o bu gerçe ği nasılsa biliyordu. Khefi 'anne ve babasıyla payla şmıştı. Ve şimdi bildiklerini ö ğrenmi şti. Jake, Roland konusunda da bir şeyler biliyordu. Genç silah şor o gece büyücünün küresinde annesini görmü ştü. Çekildi ği Debaria'dan yeni dönen Gabrielle, ziyafetten sonra kocasına çok hatalı dü şündüğünü ve davrandı ğını itiraf edecekti. A ğlayarak af dileyecek ve tekrar onun yata ğına dönebilmek için yalvaracaktı... Ve Steven sevi şmelerinden sonra uyuklamaya ba şladı ğı zaman da zehirli bıça ğı adamın kalbine saplayacaktı. Ya da belki de onu u yandırmadan bıçakla kolunu çiziverecekti. O zehir yüzünden ikis i de aynı kapıya çıkacaktı. Roland sonunda o u ğursuz şeyi babasına vermeden önce bütün bunları kürenin içinde görmü ştü. Şimdi bu cinayeti engellemeye çalı şıyordu. Eddie'yle Susannah bu durumu anlasalardı, "Roland, Steve Deschain'in h ayatını kurtarmaya çalı şıyor," derlerdi. Ama Jake mutsuz çocukların mutsuz bilgilerini edinmi şti. Ve o daha ilersini görebiliyordu. Roland annesinin hayatını da kurtarmaya çalı şıyordu. Gabrielle'in Çamlıktan kurtulması için ona son bir şans vermek istiyordu. Kocasının yanında durması ve ona destek olması için son bir şans. Marten Madcloak'la olan ili şkisi yüzünden pi şmanlık duyması için son bir Şans. Gabrieile de mutlaka bu fırsattan yararlanacaktı. Yararlanmak zorundaydı. Roland o gün annesini görmü ştü. Gabrielle'in ne kadar mutsuz oldu ğunu anlamı ştı. Evet, annesi hiç ku şkusuz bu fırsatı kaçırmayacaktı! Gabrieile büyücüyü seçmi ş olamazdı! Roland ona do ğru yolu gösterebilirse... Roland yine çok genç olan insanların yaptı ğı hataya dü ştü ğünün farkında de ğildi. Mutsuzluk ve utancın ço ğu zaman ihtirasla ba şa çıkamayaca ğını bilmiyordu. Buraya annesiyle konu şmaya, çok geç kalmadan kocasına dönmesi için ona ya lvarmaya gelmi şti. Annesini bir defa kurtarmayı ba şarmı ştı. Bunu Gabrieile'e hatırlatacak ama aynı şeyi bir daha yapmayaca ğını söyleyecekti.

Page 359: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Gabrielle gitmedi ği ya da Roland'ın ne dedi ğini anlayamıyormu ş gibi davrandı ğı ve yalan söyledi ği takdirde o ğlu ona bir seçme hakkı tanıyacak ve şöyle diyecekti: " Şimdi, bu gece benim yardımımla Gilead'dan ayrılırsı n ya da yarın sabah kendini prangaya vurulmu ş bulursun!" Kadın korkunç bir vatan hainiydi ve herhalde onu da a şçı Hax gibi asacaklardı. Roland yine, "Anne?" diye seslendi. Arkasında gölge lerin arasında duran kimsenin hâlâ farkında de ğildi. Jake odada bir adım daha ilerledi. Ve o zaman arkasındaki gölge kımıldandı. Elini kaldırdı. Parmaklarının ara sında bir şey vardı. Bu bir tabanca de ğildi. Jake bu kadarını farkedebildi. Ama bu öldürüc ü bir şeye benziyordu. Bir yılana ve... Susannah bir çı ğlık attı. "Roland, dikkat et!" Sesi sihirli bir ele ktrik düğmesiydi sanki. Tuvalet masasında bir şey duruyordu. Bu küreydi tabii. Gabrielle onu çalmı ştı. Sonunda o ğlu cinayeti engelledi ği için küreyi teselli armağanı olarak â şı ğına götürecekti. Ve küre birdenbire Susannah'nın çı ğlı ğına cevâp veriyormu ş gibi ı şıldadı. Pembe parlak ı şı ğı üçlü aynayı aydınlattı ve bu pırıltı odaya yansıdı. Roland sonunda bu ı şıkta, üçlü aynada arkasında duran kimseyi gördü. Eddie deh şetle, "Tanrım!" diye ba ğırdı. "Ah, Tanrım! Roland! O senin annen değil! O..." Bu bir kadın bile de ğildi. Artık de ğildi. Gerçekten de. Yollarda kirlenmi ş giysisinin içinde bir tür ya şayan cesede benziyordu. Kafasında sadece birkaç Karı şık tutam saç kalmı ştı. Burnunun yerinde şimdi acayip bir delik vardı. Ama gözleri hâlâ ate ş saçıyordu. Ellerinin arasında tuttu ğu yılan ise çok hareketliydi. Jake deh şetle sarsılırken bile, bunu da aynı ta şın altında mı buldu, diye dü şündü. Roland'ın öldürdü ğü sürüngeni buldu ğu o ta şın altında? Silah şoru annesinin odasında bekleyen Rhea'ydı. Cöos'lu c adı. Oraya sadece sihirli küresini almaya de ğil, ba şına türlü dert açan çocuktan bütün yaptıklarının acısını çıkarmaya da gelmi şti. Büyücü tiz bir sesle gıdaklar gibi güldü. "Senin fa hi şenin hesabı görüldü!" diye bağırdı. " Şimdi de sen yaptıklarının bedelini ödeyeceksin!" Ama Roland onu görmü ştü. Cadıyı aynadan görmü ştü. Rhea'yı almaya geldi ği o küre ele vermi şti. Genç silah şor hızla döndü. Elleri o öldürücü hızla yeni tabancalarına gitti. On dört ya şındaydı. Reflekslerinin en hızlı ve dakik oldukları bir ça ğdaydı. Susannah haykırdı. "Hayır, Roland! Yapma! Bu bir hi le! Bir sihir!" Jake aynadan kapıda duran kadına bakacak kadar zaman bulabildi. Kendisinin de aynı oyuna geldi ğini anlayacak kadar kısa bir an. Belki Roland da so n saniyede gerçe ği anladı. Kapıda duran kadının annesi, elindeki şeyin yılan de ğil, bir kemer oldu ğunu. Gabrielle'in elindeki onun için yaptı ğı bir kemerdi. Belki de o ğluyla barı şmaya çalı şıyordu. Küre ona yalan söylemi şti. Ba şarabildi ği tek biçimde... görüntülerle. Her neyse... artık çok geçti. Tabancalar çekilmi ş, güdüyordu. Parlak sarı alevler odayı aydınlatıyordu. Roland ancak tetikler i iki defa çektikten sonra durabildi. Dört kur şun Gabrielle Deschain'i geri geri koridora do ğru uçurdu. Kadının yüzünde hâlâ o umut dolu tebessüm vardı. "A rtık barı şamaz mıyız?" der gibiydi. Ve Gabrielle böyle öldü. Gülümseyerek. Roland elinde dumanları tüten tabancalarla orada kı mıldamadan duruyordu. Yüz hatları hayret ve deh şetle çarpılmı ş, donmu ştu. Ya şamının sonuna kadar nasıl bir yükü ta şıyaca ğını anlamaya ba şlıyordu. Annesini öldürmek için babasının tabancalarını kullanmı ştı. Odada birdenbire gıdaklamaya benzeyen kahkahalar ya nkılandı. Roland dönmedi. Dairesinin koridorunda kanları akarak yatan mavi el biseli, siyah ayakkabılı kadın onu felce u ğratmı ştı. Kurtarmaya geldi ği ve onun yerine öldürdü ğü annesi. Gabrielle kanayan karnının üzerine dü şmüş olan elde ördü ğü kemerle öylece yatıyordu. Onun yerine Jake döndü. Kürenin içinde ye şil suratlı, şapkasının tepesi sivri bir kadın gördü ğü zaman buna hiç şaşmadı. Bu filmdeki Do ğunun Kötü Cadısı'ydı. Ama çocuk onun aynı zamanda Cöos'lu Rhea oldu ğunu da biliyordu. Cadı eli tabancalı genç silah şora bakıyor, sırıtarak di şlerini gösteriyordu. Jake ya şamı boyunca hiç bu kadar korkunç bir tebessüm görmemi şti.

Page 360: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

"Sevdi ğin o aptal kızı yaktım! Evet, onu diri diri yaktım! Gerçekten. Ve şimdi de seni ana katili yaptım! Artık yılanımı öldürdü ğün için pi şmanlık duyuyor musun, silah şor? Zavallı tatlı Ermot'u mu öldürdü ğün için? Sefil ya şamın boyunca hiçbir zaman olamayaca ğın kadar zeki birine pis oyunlar oynadı ğın için?" Roland'ın cadının sözlerini duyup duymadı ğı belli de ğildi. Sadece annesine bakıyordu. Biraz sonra gidip yanında diz çökecekti. Ama hemen de ğil. Hemen değil. Küredeki surat şimdi üç arkada şa döndü. Roland'ın ilerde edinece ği dostlarını görmesi imkânsızdı. Ama Rhea onları görüyordu. Evet , çok iyi görüyordu onları. Büyücü çatal çatal sesiyle, "Vazgeçin," dedi. Sesi kı şın kararttı ğı gökyüzünün altında çıplak bir dala tünemi ş olan bir kuzgununkine benziyordu. "Vazgeçin! Kule'yi unutun!" Eddie, "Asla, gidi di şi köpek!" diye homurdandı. "Onun ne oldu ğunu görüyorsunuz! Arkada şınız bir canavar! Ve bu henüz bir başlangıç! Anlıyor musunuz? Ona Cuthbert'e ne oldu ğunu sorun! Alain'e de! Alain'in 'dokunu şu' zekice bir şeydi ama sonunda onu kurtaramadı! Gerçekten! Ona Jamie De Curry'nin ba şına gelenleri de sorun! Edindi ği her arkada şı öldürdü o! Bütün sevgilileri rüzgârın savurdu ğu tozlara dönü ştü!" Susannah, "Yoluna git," dedi. "Bırak biz de kendi y olumuza gidelim!" Rhea'nın çatlak dudakları korkunç bir a şağılamayla büküldü. "O kendi annesini öldürdü! Ya sana ne yapacak dersin, seni ahmak kahv erengi derili di şi köpek?" Jake, "Roland annesini öldürmedi," dedi. "Onu sen ö ldürdün! Şimdi defol!" Çocuk küreye do ğru bir adım attı. Onu yakaladı ğı gibi yere fırlatacaktı... Bunu yapabilece ğini de anlıyordu. Çünkü küre gerçekti. Bu görüntüde gerçek olan tek şey. Ama Jake küreyi alamadan içindeki pembe ı şık sessizce patladı. Çocuk kör olmamak için ellerini yüzüne götürdü. Sonra... (eriyorum ben eriyorum ne dünya ah ne dünya) ...dü şmeye ba şladı. Pembe fırtınanın içinde döne döne a şağıya iniyordu. Oz'dan çıkarak Kansas'a dönüyordu. Oz'dan çıkarak Kansas'a . Oz'dan çıkarak... 5. I şının Yolu Eddie, "Ev," diye mırıldandı. Sesi kulaklarına sers emlemi ş bir adamınki gibi geldi. Sesi bo ğuktu. "Eve dönüyorum. Çünkü hiçbir yer eve benzemez ." Genç adam gözlerini açmaya çalı ştı ama önce bunu ba şaramadı. Gözkapakları sanki zamkla yapı ştırılmı ştı. Eddie el ayalarını alnına dayayarak derisini yu karıya doğru itti. Yüzünün cildi gerildi. Ama bu i şe yaradı. Gözleri hızla açıldı. Şimdi ne Ye şil Saray'ın taht salonundaydı, ne de bir an önce bu lundu ğu biraz da kasvetli o yatak odasında. (Oysa aslında gözlerini o odada açaca ğını sanmı ştı.) Eddie dı şarda bir yerdeydi. Kı ş beyazı otlarla kaplı bir açıklıkta. Yakında küçük bir koru vardı. A ğaçlardan bazılarının çıplak dallarının son kahveren gi yapraklar sarkıyordu. Ve bir dalda acayip bir yapra k vardı. Bembeyaz bir yaprak. Korunun içinden bir akarsuyun tatlı şırıltısı geliyordu. Yüksek otların arasında Susannah'nın yeni ve geli ştirilmi ş tekerlekli sandalyesi duruyordu. Bo ştu bu. Eddie sandalyenin tekerleklerinin çamurlu oldukları nı farketti. Gevrek ve kahverengi birkaç son yaprak tekerleklerin çubuklar ına takılmı ştı. Bir tutam ot da. Yukarda gökyüzü hiç kımıldamayan beyaz bulutlar la doluydu. Bunların hepsi de çar şaf dolu bir çama şır sepeti kadar ilginçti. Eddie, biz saraya girdi ğimiz zaman hava açıktı, diye dü şündü. Ve zamanın tekrar kaymı ş oldu ğunu anladı. Çok mu, yoksa az mı kaymı ştı, Eddie bunu ö ğrenmeyi istedi ğinden pek de emin de ğildi. Roland'ın dünyası di şlerinin ço ğu kopmu ş bir vites gibiydi. Zamanın ne zaman duraklayaca ğını, ne zaman hızlanaca ğını bilemiyordunuz. Ama bu aslında Roland'ın dünyası mıydı? E ğer öyleyse buraya nasıl dönebilmi şlerdi? Eddie gıcırtılı bir sesle, "Ben ne bileyim?" diyere k a ğır a ğır aya ğa kalktı. O sırada suratını buru şturdu. Đçip sızdı ğını sanmıyordu. Ama bacakları sızlıyordu. Ona pazar günü dünyanın en a ğır ö ğle uykusuna yatmı ş gibi geliyordu. Roland'la Susannah a ğaçların altında yerde yatıyorlardı. Silah şor kımıldanıyordu. Ama Susannah kollarını iyice yana a çarak arkaüstü yatmı ştı ve bir kadına hiç de yakı şmayacak bir biçimde horluyordu. Bu Eddie'nin gülmes ine

Page 361: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

neden oldu. Jake yakındaydı. Oy çocu ğun dizinin yakınında yan yatmı ş, uyuyordu. Eddie onlara bakarken Jake gözlerini açtı ve do ğrulup oturdu. Gözleri irile şmişti ama bo ş bo ş bakıyordu. Uyanıktı ama öyle derin derin uyumu ştu ki, henüz bunun farkında de ğildi. Jake, "Ahhh," dedi. Eddie, "Evet," diyerek ba şını salladı. "Bu benim için de etkili oluyor." A ğır ağır dönmeye ba şladı. Çizdi ği daireyi tamamlayamadan ufuktan yükselen Ye şil Saray'ı gördü. Bulundukları yerden pek küçük gözükü yor, hava kapalı oldu ğu için eskisi gibi ı şıldamıyordu. Eddie sarayın kırk be ş kilometre kadar uzakta oldu ğunu tahmin etti. Susannah'nın tekerlekli sandalyesi nin izleri o yönde onlara do ğru geliyordu. Genç adam incecik'i duyabiliyordu. Ama pek hafifçe. Onu görebiliyordu da. Dümdüz, ovada uzanıyor ve bir bataklık gibi ı şıldıyordu. Civayla doluymu ş gibi.,. Ve sonunda yedi buçuk kilometre ötede kuruy up gidiyordu. Buranın yedi buçuk kilometre batısında mıydı? Ye şil Saray'ın yeri ve l-70'de do ğuya do ğru gittiklerine göre böyle bir sonuca varılabilirdi. A ma gerçe ği kim bilebilirdi? Özellikle yön bulmak için güne şten yararlanamadıklarına göre. Jake, " Şose nerede?" diye sordu. Sesi pek bo ğuktu. Oy ona katılarak önce arka bacaklarından birini gerdi, sonra da di ğerini. Eddie hayvanın botlarından birini kaybetmi ş oldu ğunu gördü. "Belki de ilgi duyan olmadı ğı için kapatıldı." Jake, "Artık Kansas'ta oldu ğumuzu sanmıyorum," dedi. Eddie ona dikkatle baktı. Ama çocu ğun bilinçli bir biçimde Oz Sihirbazı'nı dü şündüğünü sanmıyordu. "Burası Kansas City Royal takımının oynadı ğı yer de ğil. Monarch takımının oynadı ğı yer de." "Bunu nerden çıkardın?" Jake ba şparmağıyla gökyüzünü i şaret etti. Eddie ba şını kaldırıp baktı ğı zaman yanılmı ş oldu ğunu anladı. Yukarsı öyle tamamiyle bembeyaz de ğildi. Çama şır dolu bir sepet kadar sıkıcı da sayılmazdı. Tam tepelerin de bir dizi bulut dalgalanarak ufka do ğru gidiyordu. Nakledici kayı şa yapı şmışlar gibi düzgünce. Sonunda I şının Yolu'na dönmü şlerdi. "Eddie, nerdesin, tatlım?" Genç adam bakı şlarını bulutların arasındaki yol gibi açıklıktan ye re kaydırdı. Susannah do ğrulup oturmu ş, ensesini ovu şturuyordu. Nerede olduklarını pek anlayamadı ğı belliydi. Hatta belki kim oldu ğunu da. Bacaklarına taktı ğı kırmızı şeyler bu ı şıkta donuk duruyordu. Ama yine de Eddie'nin gördü ğü en parlak şeylerdi... Sonra genç adam kendi ayaklarına baktı v e Küba topuklu sokak dövücülerini gördü. Ama onların renkleri de donuktu . Eddie artık onların böyle gözükmelere havanın kapalı olmasının yol açtı ğını dü şünmüyordu. Genç adam Jake'in ayakkabılarına, Oy'un geride kalan üç botun a ve Roland'ın kovboy çizmelerine baktı. (Silah şor artık do ğrulup oturmu ştu. Kollarını dizlerine dolamı ş bo ş gözlerle ileriye bakıyordu.) Ayakkabıların hepsi d e yakut kırmızısıydı. Ama cansız bir kırmızıydı bu. Sanki o nlar için gerekli olan bir sihir tükenmi şti. Eddie birdenbire ayakkabıları ayaklarından çıkarmak istedi. Susannah'nın yanına oturarak onu öptü. "Günaydın, U yuyan Güzel. Ho ş belki de öğle geçti bile." Sonra da çabucak, onlara dokunmakta n tiksiniyormu ş gibi sokak dövücüleri hızla çekip çıkardı. ( Đnsan onlara dokunurken parmaklarını bir ölünün derisine sürüyormu ş gibi bir duyguya kapılıyordu.) Eddie ayakkabıların ın burunlarının biraz soyulmu ş olduklarını gördü. Topukları da çamurlanmı ştı. Artık yeni gibi durmuyorlardı. Genç adam oraya kadar nası l geldiklerini dü şünmüştü. Ama şimdi bacaklarının sızısını dü şünür ve tekerlekli sandalyenin izlerini hatırlarken aradı ğı cevabı buldu. Tanrım, yürümü şlerdi onlar. Uykularında yürümü şlerdi. Susannah, "Bu," dedi. " Şeyden beri... Yani uzun zamandan beri aklına gelen en güzel fikir." Dizlerindeki kapakçıkları çıkardı. Ed die yakınında oturan Jake'in de Oy'un botlarını çıkardı ğını gördü. Susannah, "Biz orada mıydık?" diye sordu . "Eddie, gerçekten orada mıydık? Yani o..." Roland, "Yani annemi öldürdü ğüm zaman," dedi. "Evet, oradaydınız. Benim gibi. Tanrılar yardımcım olsunlar, ben oradaydım." Elleri yle yüzünü örttü. Bo ğuk bo ğuk hıçkırmaya ba şladı.

Page 362: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Susannah ona do ğru süründü. Öyle hızlı gidiyordu ki, bu bir tür yür üme sayılabilirdi. Genç kadın bir kolunu silah şorun omzuna doladı. Di ğer eliyle onun parmaklarını yüzünden çekti. Roland önce buna izin vermek istemedi. Ama genç kadın ısrar etti. Sonunda Roland ellerini -öldürücü ellerini- indirdi. Istırap dolu gözleri ya şarmı ştı. Susannah onun ba şını kendi omzuna dayamasını sa ğladı. "Rahatla, Roland. Rahatla ve biraz gev şe. Artık ya şamının o bölümü sona erdi. O çok gerilerde kaldı." Roland, "Bir erkek öyle şeyleri çok gerilerde bırakamaz," dedi. "Hayır. Öyle yapabilece ğini sanmıyorum. Asla." Eddie hatırlattı. "Onu sen öldürmedin ki!" "Bu kolay bir çözüm." Silah şorun yüzü hâlâ Susannah'nın omzuna gömülüydü ama sözleri iyice duyuluyordu. "Bazı sorumluluklardan h içbir zaman kurtulamazsın. Bazı günahlardan da. Evet. Rhea oradaydı. Hiç olmaz sa bir bakıma. Ama bütün suçu Coös'lu cadıya yükleyemem. Bunu çok istesem bile." Eddie, "Öldüren o da de ğildi," dedi. "Ben bunu kastetmedim." Roland ba şını kaldırdı. "Kahretsin. Sen neden söz ediyorsun?" Eddie, "Ka" diye cevap verdi. "Rüzgâra benzeyen ka' dan." Yolcuların çantalarında hiçbirinin de koymadı ğı yiyecekler vardı. Paketlerinin üzerlerinde Keebler perileri olan kurabiyeler. Đnce naylona sarılmı ş sandviçler. Bunlar çok çaresiz kalırsan karayolundaki makineler den alabilece ğin yiyeceklere benziyordu. Eddie, Susannah ve Jake'in markasını hi ç bilmedikleri gazozlar. Kola'ya benziyordu ve kırmızı beyaz çizgili tenekel erdeydi. Ama markası 'Nozz-A-La'ydı. Yolcular arkalarını koruya ve yüzlerini de uzaklard a artık parıldamayan Ye şil Saray'a dönerek yemeklerini yediler. Ve bunu, "Ö ğle yeme ği," diye de tanımladılar. Eddie, bir saat sonra hava kararmaya başlarsa, diye dü şündü. O zaman oy birli ğiyle bunu, 'Ak şam yemeği,' diye tanımlarız. Ama buna gerek olaca ğını sanmıyordu. Đç saati tekrar çalı şmaya ba şlamı ştı. Ve bu esrarlı ama genellikle do ğru sezgi ona ö ğleden hemen sonra oldu ğunu söylüyordu. Eddie bir ara aya ğa kalkarak gazoz şi şesini salladı. Görünmeyen bir kameraya doğru gülümsüyordu. "Yeni Takuro Spirit'imin içinde Oz ülkesinden geçerken Nozz-A-La içerim," diye açıkladı. "Bu midemi doldurur am a beni şi şmanlatmaz. Erkek oldu ğum için mutluluk duymamı sa ğlar! Tanrı'yı dü şünmemi! Bana bir mele ğin görü ş açısını ve bir kapanın seks gücünü veriri Ben Nozz- A-La içti ğim zaman, Tanrım, yaşadım için çok mutluyum!' derim. Ve..." Jake, "Yerine otur, tarla şan," dedi gülerek. Oy da aynı fikirdeydi. "La şan!" Burnunu çocu ğun ayak bile ğine dayamı ş büyük bir ilgiyle onun sandviçine bakıyordu. , Eddie tam yerine otururken gözü yine o bembeyaz yap ra ğa takıldı. Ama bu bir yaprak de ğil, diye dü şünerek o tarafa do ğru gitti. Gerçekten de yaprak de ğil, bir kâ ğıt parçasıydı. Eddie kâ ğıdı çevirdi ve kitap harfleriyle yazıldı ğını gördü: "Bir dahaki sefere gitmeyece ğim. Kule'den vazgeçin. Bu son uyarı. Harika bir gün geçirmenizi dilerim. R.F. Pusulanın altına bir bulut ve şimşeği gösteren küçük bir resim çizilmi şti. Eddie pusulayı yemek yiyen arkada şlarına götürdü. Hepsi de kâ ğıda teker teker baktılar. Genç adam, "R.F.," dedi. "Tik-Tak'ı kullanan adam. Bu mesaj ondan. Öyle de ğil mi?" "Evet. Tik-Tak'ı Lud'dan çıkarmı ş olmalı." Jake öfkeyle, "Evet," diye homurdandı. "Bu Flagg de nilen adam daha ilk bakı şta bir tarla şan'ı hemen farkedecek biri. Ama onlar buraya bizden önce nasıl geldiler? Tanrı a şkına, Mono Blaine'den daha hızlı ne olabilir?" Eddie, "Bir kapı," dedi. "Belki de onlar şu özel kapıların birinden geçtiler." Susannah, "Tombala," diyerek elini uzattı. Avucunu açmı ştı. Eddie de onun avucuna vurdu.

Page 363: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Roland, "Ne olursa olsun," diyerek ba şını salladı. "Önerisi hiç de kötü bir şey sayılmaz. Sizden bunu ciddi ciddi dü şünmenizi istiyorum. Ve kendi dünyanıza dönmek istiyorsanız gitmenize izin veririm." Eddie, "Sana inanamıyorum, Roland," dedi. "Suze'la beni ba ğıra ça ğıra, çırpına çırpına buraya çektikten sonra bu sözleri mi söylüy orsun? A ğabeyim senin hakkında ne derdi biliyor musun? Buz patenine binmi ş bir domuz kadar ters." Silah şor, "Bütün onları sizi dostlarım olarak kabul etmey i ö ğrenmeden önce yaptım," diye cevap verdi. "Sizi de Alain'le Cuthbe rt kadar sevmeye ba şlamadan önce. Bazı... sahneleri yeniden görmeye zorlanmadan önce. Bu..." Ba şını e ğerek ayaklarına baktı. (Yine eski botlarını giymi şti.) Derin derin dü şünüyordu. Sonunda tekrar ba şını kaldırdı. "Yıllardan beri kımıldamayan ve konu şmayan bir yanım vardı. Onun öldü ğünü sanıyordum. Ama ölmemi ş. Tekrar sevmeyi ö ğrendim. Ve bunun sevmek için son şansım oldu ğunu da biliyorum. Ben a ğır a ğır geli şen bir insanım. Vannay'la Cort bunu biliyorlardı. Babam da öyle. Ama aptal de ğilim." Eddie, "Öyleyse aptal gibi davranma," dedi. "Ya da biz aptalmı şız gibi." "Senin 'en alt sınır' dedi ğin şey şu, Eddie: Ben dostlarımın ölmelerine neden oluyorum. Ve bir daha bu riski göze alabilece ğimden de emin de ğilim. Özellikle Jake... Ben... Neyse... Dü şüncelerimi anlatacak kelimeler bulamıyorum. O karanlık odada dönerek annemi öldürdü ğümden beri Kule'den daha da önemli bir şey buldum, diyelim. Ve konuyu burada kapatalım." "Pekâlâ. Ben buna saygı duyabilirim." Susannah, "Ben de öyle," dedi. "Ama Eddie ka konusu nda haklı." Pusulayı alarak parmağını dü şünceli dü şünceli kâ ğıda sürdü. "Roland, ondan söz edip sonra da bu laflarını geri alamazsın. Ka'yı kastediyorum. Đraden ve ba ğlılı ğın biraz azaldı diye bunu yapamazsın." " Đrade ve ba ğlılık güzel sözler. Ama aynı anlama gelen kötü bir sözcük de var. Saplantı." Genç kadın omzunu sabırsızca oynatarak bu sözlerin önemli olmadı ğını belirtti. "Tatlım, ya bütün bunlar ka ya da hiçbiri de ğil. Ka korkutucu bir şey. Kartal gözlü ve tazı burunlu bir kader fikri gerçekten ins anı korkutuyor. Ama ka olmaması fikri beni daha da ürkütüyor." R.F.'nin me sajını yana, otların üzerine fırlattı. Roland, "Ne derseniz deyin," diye cevap verdi. "Bun a ne ad verirseniz verin, sizi çi ğnedi mi yine de ölürsünüz. Rimer... Thorin... Jonas ... Annem... Cuthbert... Susan... Bunu onlara soruverin. Herhang i birine. Tabii bu mümkünse." Eddie, "Sen en önemli bölümü atlıyorsun," dedi. "Bi zi geri gönderemezsin. Bunun farkında de ğil misin, koca ahmak? Bir kapı olsa bile biz oradan geçmeyiz. Bu konuda yanılıyor muyum?" Jake'le Susannah'ya baktı. Đkisi de, "Hayır," anlamında ba şlarını salladılar. Oy bile onlara katıldı. Hayır, Eddie yanılmıyordu. Genç adam ekledi. "Biz de ği ştik. Biz..." Şimdi de o dü şündüklerini nasıl açıklayaca ğını bilemiyordu. Kule'yi görme ihtiyacını. Aynı der ecede güçlü olan gereksinimi. Yani sandal a ğacından kakmaları olan o tabancayı ta şıma iste ğini. Silahı büyük demir, diye dü şünmeye alı şmıştı. Marty Robbins'in kalçasında büyük demir olan adamla ilgili şarkısındaki gibi. Sonunda Eddie, "Bu ka," dedi. Akl ına her şeyi kavrayabilecek bu sözcük gelmi şti. Bir tek bu sözcük. Silah şor bir dakika dü şündükten sonra, "Kaka," diyerek ba şını salladı. Üç arkada şı a ğızları bir karı ş açık ona bakakaldılar. Gilead'lı Roland bir şaka yapmı ştı. Susannah tereddütle, "Gördüklerimiz konusunda anlay amadı ğım bir tek şey var," dedi. "Annen sen odasına girdi ğin zaman neden perdenin arkasına saklandı. Yoksa o..." Duda ğını ısırdı ama sonra cümlesini tamamladı. "Yoksa o seni öldürmeyi mi planlıyordu?" "Beni öldürmeyi dü şünseydi silah olarak bir kemeri seçmezdi. Onun beni m için bir hediye hazırlamasından benden af dilemek niyetinde oldu ğu anla şılıyor. Kemer gerçekten bir arma ğandı. Üzerinde adımın ba şharfleri vardı. Annem bana dü şünce ve duygularının de ği şti ğini söyleyecekti sanırım." Eddie, bunu kesinlikle biliyor musun, diye dü şündü. Yoksa sadece inanmak istedi ğin bir şey mi? Ama bu hiçbir zaman sormayaca ğı bir soruydu. Roland yeteri kadar sınavdan geçmi şti. Annesinin dairesine yaptı ğı o son feci ziyareti yeniden yaşayarak hepsinin I şının Yolu'na dönmesini sa ğlamı ştı. Bu kadarı da yeterliydi.

Page 364: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Silah şor, "Annem utandı ğı için saklandı sanırım," diye fikrini açıkladı. "Y a da bana ne söyleyece ğini dü şünmek için kısa bir zamana ihtiyacı vardı. Durumu n asıl izah edece ğine karar vermek için." Susannah ona şefkatle sordu. "Ya o küre? O gerçekten bizim gördü ğüm yerde miydi? Tuvalet masasının üstünde? Annen onu babandan mı ça ldı?" . " Đki sorunun cevabı da, 'Evet.' Ama... annem onu gerç ekten çaldı mı?" Bu soruyu kendisine soruyormu ş gibiydi. "Babam pek çok şey bilirdi. Ama bazen öğrendiklerini kendisine saklardı." Susannah, "Annenle Marten'in bulu ştuklarını bilmesi gibi mi?" diye sordu. "Evet." "Ama Roland... Babanın bilerek, isteyerek... senin. .." Roland genç kadına acı dolu irile şmiş gözlerle baktı. Artık a ğlamıyordu. Ama Susannah bu sorusuna gülmek istedi ği zaman bunu ba şaramadı. "Yani babam bilerek isteyerek o ğlunun karısını öldürmesine nasıl izin verdi? Böyle oldu ğunu söyleyemem. Bunu istesem bile yapamam. Şato oyunu oynayın biri gibi böyle bir şeyi mahsus sa ğladı ğına, olayların böyle geli şmesini istedi ğine... kesinlikle inanamam. Ama babam ka'nın çizdi ği yolu izlemesine izin verir miydi? Evet. Kesinlikle." Jake ö ğrenmek istedi. "Küreye ne oldu?" "Bilmiyorum. Bayılmı şım. Kendime geldi ğim zaman annemle hâlâ yalnızdık. Birimiz ölü, birimiz diri. Kimse silah sesini duyup gelmemi şti. Sarayın duvarları çok kalındı. Ayrıca o bölük ço ğu zaman bo ştu. Annemin kanları kurumu ştu. Bana yaptı ğı kemer de kan içindeydi. Ama onu alarak taktım. O kanlı arma ğanı yıllarca ta şıdım. Sonra onu kaybettim. Bu ayrı bir hikâye. Onu da ba şka bir gün anlatırım. Đşimiz bitmeden önce. Çünkü o kemerin Kule'yi aramaml a da ilgisi var. "Kimse tabanca sesini duyup gelmemi şti. Ama biri içeriye ba şka bir maksatla girmi şti, Ben annemin cesedinin yanında baygın yatarken b iri gelmi ş ve büyücünün küresini alıp götürmü ştü." Eddie, "Rhea mı?" diye sordu. "Cadının sarayın o kadar yakınında oldu ğunu sanmıyorum. Ama büyücü dost kazanmasını biliyordu. Evet, bunun yolunu buluyordu . Anlayaca ğınız ben Rhea'yı daha sonra yine gördüm." Roland ba şka bir şey söylemedi ama gözlerinde kinci bir ifade vardı. Eddie bunu daha önce de görmü ştü. Bunun öldürmek anlamına geldi ğini biliyordu. Jake, R.F.'nin pusulasını otların üzerinden alarak mesajın altındaki resmi i şaret etti. "Bunun ne anlama geldi ğini biliyor musun?" "Bana bu büyücünün küresinde yaptı ğım ilk yolculuk sırasında gördü ğüm o yerin sigul'uymu ş gibi geliyor. Gökgürültüsü denilen ülkenin." Silah şor dostlarına teker teker baktı. "Bence Flagg adlı o adamla -o şeyle- orada kar şıla şaca ğız." Roland geldikleri tarafa do ğru baktı. Kırmızı ayakkabılarıyla uykuda yürür gibi aştıkları yere. "Geçti ğimiz Kansas onun Kansas'ıydı. Ülkenin bo şalmasına neden olan bula şıcı hastalık da onun yarattı ğı illet. Hiç olmazsa ben buna inanıyorum." Susannah, "Ama o yaratık Gökgürültüsü'nde kalmayabi lir," dedi. Eddie de ekledi. "Yolculuk yapabiliyor." Jake de atıldı. "Bizim dünyamıza bile gidebiliyor." Roland hâlâ Ye şil Saray'a do ğru bakıyordu. "Sizin dünyanıza ya da bir başkasına." Susannah birdenbire, "Kızıl Kral (Crimson King) kim ?" diye sordu. "Susannah, bunu bilmiyorum." Hepsi de sustular. Sahte sihirbazla kar şıla ştı ğı saraya do ğru bakan silah şoru seyrediyorlardı. Roland gerçek bir anıyı da oldu ğu gibi kabul etmi ş ve böylece bir kapının kendi dünyasına açılmasını sa ğlamı ştı. Eddie, kolunu Susannah'ya dolayarak, bizim dünyamız a, diye dü şündü. Bu artık bizim dünyamız. Belki her şey sona ermeden önce Amerika'ya dönmemiz gerekecek. Ama o zaman tanımadıkları bir ülkeye giden yabancıl ar gibi olaca ğız. Hangi zamana dü şersek dü şelim. Artık burası bizim dünyamız. I şınlar'ın, Koruyucular'ın ve Kara Kule'nin dünyası. Genç adam sonra silah şora, "Güne şin batmasına daha vakit var," diyerek elini çekine çekine onun omzuna koydu. Roland onun elinin üzerine avucunu koydu ğu

Page 365: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

zaman da gülümsedi. "Bu saatlerden yararlanmak isti yor musun? Yoksa ba şka bir şey mi dü şünüyorsun Roland, "Evet, bu saatlerden yararlanalım," diye ce vap verdi. E ğilerek çantasını sırtladı. "Ayakkabıları ne yapaca ğız?" Susannah küçük kırmızı bir yı ğın olu şturan ayakkabılara ku şkuyla bakıyordu. Eddie, "Onları burada bırakalım," dedi. "Onlar göre vlerini yaptılar. Haydi bakalım, sandalyene bin, kızım." Kadını kucaklayara k onun tekerlekli sandalyeye oturmasına yardım etti. Roland dalgın dalgın mırıldandı. "Tanrı'nın bütün ç ocuklarının ayakkabıları var. Sen böyle demi ştin de ğil mi, Susannah?" Genç kadın sandalyesine iyice yerle şti. " Şey... Tabii bu zenci a ğzıyla söylendi ği zaman biraz daha tat kazanıyor. Ama sen bunun ruh unu kavradın, tatlım. Evet." Silah şor, "O zaman," dedi. "Ba şka ayakkabılar daha bulaca ğız. Tabii Tanrı isterse." Jake sırt çantasına bakıyor, bilinmeyen bir elin iç ine koydu ğu yiyecekleri gözden geçiriyordu. Naylon po şete konulmu ş bir tavuk budunu havaya kaldırarak Eddie'ye baktı. "Bunu kim paketledi dersin?" Eddie, sanki çocu ğa, "Ne kadar da aptalsın?" diyormu ş gibi ka şlarını kaldırdı. "Tabii Keebler'in perileri. Ba şka kimler olabilir ki. Haydi, gel. Gidelim artık." Bomboş topraklardaki bu be ş yolcu korunun yakınında toplandılar, ilerde ovayı aşan otlardan olu şmuş bir çizgi vardı. Bu gökyüzünde hızla kayan bulutla rın arasındaki çizgiye de tamı tamına uyuyordu. Bu hat öyle belirgin bir yol gibi değildi... Ama 'bilen' gözler için her şeyin aynı yöne gitmesi boyayla yapılmı ş bir şerit kadar belirgindi. I şının Yolu. Đlerde, I şının di ğerleriyle kesi şti ği yerde Kara Kule yükseliyordu. Eddie, rüzgâr olsaydı, diye dü şündü. Kule'nin kasvetli ta şlarının kokusunu alırdım. Güllerin de. Güllerin tozlu kokularını da. Eddie tekerlekli sandalyesinde oturan Susannah'nın elini tuttu. O da Roland'ınkini. Silah şor, Jake'in elini kavradı. Oy iki adım öndeydi. Başını kaldırmı ş, postunu görünmeyen ellerle ok şayan sonbahar havasını kokluyordu. Altın halkalı gözleri irile şmişti. Eddie, "Biz ka-tet'iz," dedi. Bir an ne kadar çok d eği şmiş oldu ğunu dü şündü. Bir yabancı olmu ştu. Kendisine bile. "Çoktan olu şan bir." Susannah ba şını salladı. "Ka-tet. Çoktan olu şan bir." Jake, "Çoktan olu şan bir," diye tekrarladı. "Haydi artık gidelim." Eddie ku ş ve ayı ve tav şan ve balık, diye dü şündü. Oy önde, yolcular tekrar Kara Kule'ye do ğru yürümeye ba şladılar. I şının Yolu'nu izliyorlardı. SONSOZ Roland'ın ö ğretmeni Cort'u yenip Gilead'ın pek de ho ş olmayan bir mahallesinde eğlenmeye gitme sahnesi 1970 baharında yazıldı. Ertes i sabah Roland'ın babasının gelmesiyle ilgili bölüm ise 1996 yazında. Hikâyenin geçti ği dünyada iki olay arasında sadece on altı saat vardı. Oysa hikâyeyi a nlatanın ya şamında yirmi altı yıl geçti. Ancak o an sonunda geldi. Bir fahi şenin karyolasının iki yanında kendi kendimle kar şıla ştım. Bir yanda uzun siyah saçlı, sakallı, i şsiz güçsüz bir okul çocu ğu vardı. Öbür yandaysa ba şarılı, popüler bir romancı. Bundan sadece şunun için söz ediyorum: Çünkü bu benim için Kara Ku le deneyiminin asıl büyüsünü özetliyor. Ben hayal gücünün güne ş sistemini dolduracak kadar roman ve kısa hikâye yazdım. Ama Roland'ın hikâyesi benim Jüpiter'im. Di ğerlerini cücele ştiren bir gezegen, en azından benim görü ş açımdan. Yabancı bir atmosferi, çılgın bir görünümü ve vah şi yerçekimi olan bir yer. "Di ğerlerini cücele ştiriyor," mu dedim? Aslında bence bundan daha fazla sı var. Roland'ın dünyasının (ya da dünyalarının) yarattı ğım ba şka yerleri de içerdi ğini anlamaya başlıyorum. Orta-Dünya'da Randal Flagg, Ralph Roberts, Ejderhanın Gözleri'ndeki (The Eyes of the Dragon) gezginci çocuklar, hatta K orku A ğı'ndaki ('Salem's Lot) lanetli Peder Callahan için bile yer var. Peder Cal lahan, New England'dan bir

Page 366: Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre Stephen King - … · 2010. 9. 19. · Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass), esin kayna ğı Robert Browning'in "Childe

Greyhound otobüsüne binerek ayrıldı ve sonunda Orta -Dünya'daki Gökgürültüsü denilen o korkunç ülkenin sınırında ya şamaya ba şladı. Galiba hepsi de sonunda oraya gittiler. Ama neden olmasın? Önce Orta-Dünya vardı. Di ğerlerinin hepsinden önce. Roland'ın bir bombardıman uça ğının ni şancısına yakı şacak mavi gözlerinin bakı şları altında uyuyor ve rüya görüyordu. Bu kitabın tamamlanması çok uzun sürdü. Roland'ın m aceralarından ho şlanan pek çok okuyucu neredeyse öfkelerinden ulumaya ba şlayacaklardı. Ve ben bunun için özür diliyorum. Nedenini, en iyi Susannah'nın Blain e'e yarı şmanın ilk bilmecesini sormaya hazırlanırken aklından geçenler özetliyor. Ba şlamak çok zor. Bu sayfalardaki her şeyden çok bunu kabul ediyorum. Büyücü ve Cam Küre (Wizard and Glass) kitabında Rol and'ın gençlik günlerine geri dönmem gerekece ğini biliyordum. Tabii ilk a şkına da. Ve bu hikâye ödümü patlatıyordu. Gerilim oldukça kolay. En azından ben im için. A şk ise zor. Đşte bu nedenle i şi a ğırdan aldım, savsakladım, oyalandım. Ve kitap da bi r türlü yazılamadı. Sonunda Medyum'un (The Shining) mini dizi çe şitlemesini tamamladıktan sonra romanı yazmaya ba şladım. Colorado'dan Maine'e kadar arabayla giderken çe şitli motel odalarında bilgisayarımla hikâye üzerinde çal ı ştım. Batı Nebraska'nın kilometrelerce uzunlu ğundaki" bombo ş topraklarından yukarı do ğru çıkarken kitaba yakında ba şlamazsam onu hiçbir zaman yazamayaca ğımı anladım Colorado'dan dönerken yine Nebraska'da "Mısır Tarlası Çocukları" (Children of Corn) adlı hikâyenin anafikrini yakaladım.) Kendi kendime, ama artık romantik a şkla ilgili gerçe ği bilmiyorum ki, dedim. Evlili ği ve olgun a şkı biliyorum. Ama kırk sekiz ya şı on yedi ya şın ate ş ve ihtirasını unutuyor. O bölümde ben sana yardım ederim, diye bir cevap ge ldi. O gün Nebraska'da, Thetford dı şında bu sesin kime ait oldu ğunu anlayamadım. Ama şimdi biliyorum. Çünkü hayalimde olanca canlılı ğıyla ya şayan bir ülkede bir fahi şenin yata ğının üzerinden o çocu ğun gözlerinin içine baktım. Roland'ın Susan Delgado 'ya olan aşkını (kızın da ona olan a şkını) bu hikâyeye ba şlayan çocuk bana anlattı. E ğer bu do ğruysa ona te şekkür edin. De ğilse, suçu hikâyeyi aktarırken kaybolan şeylere yükleyin. Ayrıca kitabın editörü olan ve her adımda beni dest ekleyen Chuck Verril'e de te şekkür edin. Onun te şvik ve yardımlarına de ğer biçilemez. Bu kovboy a şk hikâyelerini yayınlanan Eleine Koster'e de yine ben i te şvik etti ği için minnet duymalıyız. Ama en çok karıma te şekkür ediyorum. O bu çılgınlık sırasında beni elind en geldi ği kadar destekledi. Bana bu kitap konusunda kendisi nin bile bilmedi ği bir biçimde yardım etti. Bir keresinde, o kara günlerde bana küçük, komik lastik bir oyuncak verdi. Beni güldürdü bu. Oyuncak mavi pilot şapkası giymi ş ve kollarını cesaretle açmı ş Rocket J. Squirrel'di. Bu sincap figürünü kitabı y azdı ğım kâ ğıt destesi gitgide kalınla şırken üzerine koydum. (Deste kalınla ştıkça kalınla ştı.) Sincapla birlikte verilen sevginin bu çalı şmayı besleyece ğini umuyordum. Etkili de oldu sanırım. Hiç olmazsa bir dereceye kadar. Çü nkü i şte sonunda kitap burada. Bilmiyorum bu iyi mi, yoksa kötü mü? Çünkü dört yüzüncü sayfadan sonra ölçüyü kaçırdım. Ama kitap burada. Yalnız bu bile b ir mucizeye benziyor, Ve artık bu hikâye dizisini tamamlayacak kadar ya şayabilece ğime de inanmaya başladım. (Tahtaya vurun!) Bence anlatılması gereken daha üç hikâye var. Đkisi daha çok Orta-Dünya'da geçecek. Biriyse hemen hemen tümüyle kendi dünyamız da. Yani Đkinci Cadde'yle Kırk Altıncı Sokak'ın kö şesindeki bo ş arsa ve orada yeti şen gülle ilgili olacak. Size şunu da söylemeliyim: O gül müthi ş bir tehlikeyle kar şı kar şıya. Sonunda Roland'ın ka-tet'i Gökgürültüsü denilen o k aranlık ülkeye gidecek... ve onun ötesindeki topraklara. Belki de hepsi Kule'ye eri şecek kadar ya şamayabilir. Ama oraya ula şanlar dayanacak ve sadık kalacaklar. Stephen King Lovell, Maine, 27 Ekim 1996 Stephen King - Kara Kule Cilt4 Büyücü ve Cam Küre