sayı.pdfii yüzüncü yıl Üniversitesi sosyal bilimler enstitüsü yÜzÜncÜ yil...

193
I Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ISSN: 1302-6879 YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ İ İ İ İİ SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ DERG S JOURNAL OF SOCIAL SCIENCES HAKEML DERG D R İ İ İ YIL/YEAR : 20 SAYI/ : 13 NUMBER 24 BAHAR / SPRING

Upload: others

Post on 14-Aug-2020

7 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

IYüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

ISSN: 1302-6879

YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİİ İ İ İ İSOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ DERG S

JOURNAL OF SOCIAL SCIENCES

HAKEML DERG D Rİ İ İ

YIL/YEAR : 20 SAYI/ :13 NUMBER 24 BAHAR / SPRING

Page 2: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

II Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİSOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ

SahibiYüzüncü Yıl Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü AdınaDoç. Dr. Zeki TAŞTAN

EditörDoç. Dr. Zeki TAŞTAN

Yrd. Doç. Dr. M. Akif ARVASYayın Kurulu

Enstitü Yönetim KuruluProf. Dr. Abdülhamit TÜFEKÇİOĞLU

Doç. Dr. Zeki TAŞTANDoç. Dr. Erdal BAYKANYrd. Doç. Dr. Gülsen BAŞ

Yrd. Doç. Dr. Abdulmenaf TURANYrd. Doç. Dr. M.Akif ARVAS

Danışma KuruluProf. Dr. Abdulbaki GÜNEŞ

Prof. Dr. Ali Fuat DOĞUProf. Dr. Alâattin KARACA

Prof. Dr. Arif ÜNALProf. Dr. Bülent KARAKAŞ

Prof. Dr. Hasan BOYNUKARAProf. Dr. Mustafa OFLAZProf. Dr. M. Ruhi KÖSE

Prof. Dr. Recai KARAHANDoç. Dr. Bedri SARICADoç. Dr. M. Salih ARI

Doç. Dr. Ramazan ALTINAYDoç. Dr. Şakir GÖZÜTOKDoç. Dr. Vefa TAŞDELENDoç. Dr. Yaşar ŞENLER

Yrd. Doç. Dr. Abdulkerim UZAĞANYrd. Doç. Dr. Ahmet YAYLA

Yrd. Doç. Dr. Ercan TOMAKİNYrd. Doç. Dr. Handan TUNÇ

Yrd. Doç. Dr. M. Salih MERCANYrd. Doç. Dr. Rafet ÇAVUŞOĞLU

Yrd. Doç. Dr. Sait EBİNÇYrd. Doç. Dr. Serap YÜKRÜKYrd. Doç. Dr. Yılmaz ÖNAY

Yrd. Doç. Dr. Zafer KANBEROĞLUSekreterya

Ercan ÇALIŞAhmet KÖKLÜ

Dizgi / BaskıBaranoğlu Ofset Matbaacılık 0432 215 94 06 VAN

Yazışma AdresiYrd. Doç. Dr. M. Akif ARVAS

Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü/VANTel: 0432 225 11 17- 0432 225 10 24 /2002- Fax:0432 225 10 52

İleti Adresi: [email protected]ı Yılı: 2013

Page 3: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

IIIYüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

İÇİNDEKİLER

6

32

42

85

89

107

132

Arkeoloji/ Archeology

Hatice DEĞİRMENCİOĞLU-Anadolu Sütunlu Salonları-Adapazarı Üzerine BirDeğerlendirme

Dil ve Edebiyat/LanguageAnd Literature

Doç. Dr. Zeki TAŞTAN-Tarihi Romanda Tarihi Şahsiyetleri Kurgulamak

Gülşen TORUSDAĞ- Metindilbilime Genel Bir Bakış ve Metindilbilimsel BirÇözümleme Örneği Olarak Ömer Seyfettin'in “ İlkCinayet'i ”

Arş. Gör. Nevzat KELEŞ-Şeddâdî EmîriAşot Bin Şavûr'aAit Nadir Bir Sikke

Eğitim Bilimleri Education Sciences/

Yrd. Doç. Dr. Fuat TANHAN-Repertory Grid Tekniğine Dayalı Olarak OkulYöneticilerinin Rehber Öğretmenlere Dönük BilişselKurguları

Felsefe/ Philosophy

Doç. Dr. Vefa TAŞDELEN-Metafizik ve Edebiyat: Metafizik Sorundan MetafizikGerçeğe

Doç. Dr. Hasan ÇİÇEK-Hegel'in Siyaset Felsefesinde Din-Devlet İlişkisi

Page 4: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

IV Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

147

172

181

İktisadi ve İdari Bilimler/ Economic AndAdministrative Sciences

Dr. Başak DALGIÇ-Teknoloji, Büyüme Etkisi ve Teknoloji Yayılımı ÜzerineNotlar

Dr. Özge ÇOPUROĞLU KUZU-Anayasa Değişikliği Sürecinde Cumhuriyet Halk PartisiBünyesinde Görülen Cumhuriyetçi Düşünce veDemokrasi Arasındaki Gerilimin Kökenleri Üzerine

Turizm ve Rehberlik/ TourismAnd Guidance

Öğr.Gör. HacerARSLANYrd. Doç. Dr. Faruk KALAYÖğr.Gör. Serpil SEVİMLİ DENİZ-Van Yöresel Yemeklerinin Turist Memnuniyeti AçısındanÖnemi

Page 5: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

5Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

HAKEMLER

Prof. Dr. Yakup ÇELİK Yıldız Teknik Üniversitesi

Doç. Dr. Emin ÇELEBİ Muş Alparslan Üniversitesi

Doç. Dr. Hasan ÇİÇEK Yüzüncü Yıl Üniversitesi

Doç. Dr. Mehmet ÖNAL İnönü Üniversitesi

Doç. Dr. Zeki TAŞTAN Yüzüncü Yıl Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Ahmet YAYLA Yüzüncü Yıl Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Aydın GÖRMEZ Yüzüncü Yıl Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Eylem KILIÇ Yüzüncü Yıl Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Hüseyin BAL Yüzüncü Yıl Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. İlker AYDIN Yüzüncü Yıl Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. M. Akif ARVAS Yüzüncü Yıl Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. M. Recep TAŞ Yüzüncü Yıl Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Mehmet TOP Yüzüncü Yıl Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. M. Şükrü MOLLAVELİOĞLU Yüzüncü Yıl Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Sait EBİNÇ Yüzüncü Yıl Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Oktay BAŞAK Yüzüncü Yıl Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Sevcan YILDIZ Akdeniz Üniversitesi

Yrd. Doç. Dr. Tahir ZORKUL Yüzüncü Yıl Üniversitesi

Page 6: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

6 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

ANADOLU’DAK SÜTUNLU SALONLAR/APADANALAR VE

KÖKEN ÜZER NE B R DE ERLEND RME*

Hatice DE RMENC O LU Yüzüncü Y l Üniversitesi

Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü [email protected]

Özet Sütunlu yap gelene ine ait olan sütunlu salonlar ve apadanalar ran

ve Anadolu co rafyas nda görülmü tür. Söz konusu yap lar n kökeni ve tarihlendirilmesi konusunda farkl görü ler bulunmaktad r. Bu makalede Anadolu co rafyas nda bulunan sütunlu salon yap lar na, mimari özelliklerine, yap lar aras ndaki farkl l klara ve benzerliklere de inilmi tir. Çal ma, mimaride sütun kullan m , sütunlu salonlar ve bunlar n apadana olu umlar ile ba nt lar konusunda yap lan çal malara ve ara t rmalara yeni bir bak aç s kazand rmak ve bu alanda bir bo lu u doldurmak ad na gerçekle tirilmi tir.

Anahtar Kelimeler: Sütun, salon, apadana, Akhamenid

A VIEW ON COLUMNED HALLS/APADANAS IN ANATOLIA AND THEIR ORIGIN

Abstract

Columned halls and apadanas belonging to tradition of columned structures were seen in geography of Iran and Anatolia. There are different views about origin and dating of mentioned structures. In this article, halls in the geography of Anatolia, their architectural features, similarities and differences between the structures have been mentioned. The study has been

* Bu makale, Yüzüncü Y l Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü’nde Hatice De irmencio lu taraf ndan haz rlanm olan Hypostylos Yap Gelene i ve Apadana li kisi ba l kl Yüksek Lisans Tezi çerçevesinde üretilmi tir.

Page 7: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

7Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

carried out for providing a new perspective on studies and researches about usage of column in architecture, columned halls and its relation with formations of apadana and completing a blank in this field.

Key Words: Column, hall, apadana, Achaemenid

Giri Mimaride sütun kullan m erken Neolitik dönemde Nevali

Çori1 ve Göbekli Tepe2 gibi merkezlerde ayaklar n kullan m yla ba layan ve zaman içerisinde geli me göstererek günümüze kadar devam eden bir gelenektir. Erken dönemlerde sütunlardan önce mimaride ayaklar ve dayaklar kullan l rken zamanla yerlerini sütunlar ve dikmeler alm t r. Sütunlu yap tarz içinde s n fland r lan hypostyl salon, di er bir deyi le sütunlu salon, düz çat s sütunlarla desteklenmi bir yap türüdür. Apadana; ran kökenli bir kelimedir ve çok direkli çad r anlam na gelmektedir. Bu terim ilk kez I. Darius’un (M.Ö.522-486) Susa’daki saray nda bulunmu olan çivi yaz l tabletler üzerinde görülmü tü. Önasya mimarl k tarihinde ise apadana, çat s sütunlar taraf ndan ta nan toplant veya kabul salonu olarak bilinmektedir.3

Sütunlu salonlar n öncül tiplerine ran co rafyas nda rastlanm t r. Bu yap lar n ilk örne i Hasanlu yerle iminin I. yap kat nda (M.Ö. 1100-800) bulunan ve Yanm Yap lar olarak adland r lan mekânlarda ortaya ç kar lm t r. Ayn yap türü, IV. yap kat nda da görülmü tür ve sütunlarla ta nan mimari bir geli im göstererek toplant salonu i levi kazand dü ünülmektedir.4 Sütunlu

1 Harald Hauptmann, “The Urfa Region”, M. Özdo an ve N. Ba gelen (Edt.), Neolithic in Turkey, The Cradle of Civilization, New Discoveries, stanbul: Arkeoloji ve Sanat Yay nlar , 1999, s.65-86; A. y., “Nevali Çori ve Urfa Bölgesi’nde Neolitik Dönem”, M. Özdo an ve N. Ba gelen (Edt.), Anadolu’da Uygarl n Do u u ve Avrupa’ya Yay l m , Türkiye’de Neolitik Dönem, Yeni kaz lar,Yeni Bulgular, stanbul: Arkeoloji ve Sanat Yay nlar , 2007, s.131-164. 2 Klaus Schmidt, “Göbekli Tepe”, ArkeoAtlas, Say 1, 2002, s.66-73, A. y., “Göbekli Tepe”, M. Özdo an ve N. Ba gelen (Edt.), Anadolu’da Uygarl n Do u u ve Avrupa’ya Yay l m , Türkiye’de Neolitik Dönem, Yeni Kaz lar, Yeni Bulgular, stanbul: Arkeoloji ve Sanat Yay nlar , 2007, s.115-129; A. y., “Göbeklitepe-Yuvarlak Yap lar ve Kabartmalar”, 12.000 Y l Önce Anadolu, nsanl n En Eski An tlar Stuttgart: Theiss Verlag, 2007, s.440-448.

3 F. ravani Ghadim, “ ran ve Anadolu Apadanalar ”, Tarih Boyunca Saray, Hayat ve Te kilat , stanbul, 2006, s.25. 4 T. Cuyler Young,Jr, “Thoughts on the Architecture of Hasanlu IV”, Iranica Antiqua 6, 1966, s.48-71; Altan Çilingiro lu, “Urartu Apadanas n n Kökeni”, Anadolu Ara t rmalar VI, 1978, s.97-106.

Page 8: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

8 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

salon gelene i M.Ö. 9. yüzy lda ve sonras nda ran’da Orta Zagros yöresinde Hamadan civar nda bulunan Nu -i Can5, Baba Can6, Godin Tepe7 ve Elbruz yamac nda yer alan Tepe Özbaki8 gibi yerle imlerde geli me göstererek sürdürülmü tür. Bahsi geçen yerle imlerde bulunan salonlar Med dönemine tarihlendirilmektedir ve Med mimarisine özgü bir unsur olan bu yap lar müstahkem kaleler içerisinde yer almaktad r.

Sütunlu salon yap lar ayr ca ran Azerbaycan ’nda Urartu döneminde yerle im görmü olan merkezlerden Bastam9, Armavir-Blur10 ve Arin-Berd’te11 (Erebuni) belirlenmi tir. Kronolojik aç dan M.Ö. 7.-4. yüzy llara tarihlendirilmi tir. Bu yap lardan, Bastam’da

5 David Stronach- Michael Roaf, “Excavations at Tepe Nush-i Jan, Part I. A Third Interim Report”, Iran 16, 1978, s.1-25; David Stronach, “Tepe Nush-i Jan: The Median Settlement”, Cambridge Ancient History of Iran II, 1985, s.832-837;Alexandre Tourovets, “Some Reflexions About The Relation Between The Architecture of Northwestern Iran and Urartu. The Layout of The Central Temple of Nush-i Djan”, Iranica Antiqua XL, s.359-370, Fig. 1. 6 Clare Goff, “Excavations at Baba Jan, 1967: Second Preliminary Report”, Iran 7, 1969, s.115-130;A.y., “Excavations at Baba Jan, 1968: Third Preliminary Report”, Iran 8, 1970, s.141-156. 7 T. Cuyler Young Jr, Excavations at Godintepe: First Progress Report, The Royal Ontario Museum, Toronto, 1969, s.28-29;A.y.,, “Excavations at Godintepe”, Iran 10, 1972, s.185; http://www.iranica.com/articles/godin, 13.01.2011. 8 Youssef Madjidzadeh, The Third Season of Excavation at Ozbaki, ICHO, 2003, s.8; Massoud Azarnoush– Barbara Helwing, “Recent Archaeological Research in Iran- Prehistory to Iron Age”, Advance Multimedia Internet Technology, 2005, s.189-246. 9 Stephan E. Kroll, “Grabunsbericht”, Bastam I: Ausgrabungen in den Urartäischen Anlagen 1972-1975, (Ed. W. Kleiss), Berlin, 1979, s.112-113;A. y., “Grabunsbericht”, Bastam II: Ausgrabungen in den Urartaischen Anlagen 1977-1978 (Ed.: Wolfram Kleiss), Berlin, 1988, s.93;A. y., “Excavations at Bastam Iran”, (Çev. William G. Doty), Archaeology XXV-4, 1972, s.292-297; Wolfram Kleiss, “Architektur”, Bastam I: Ausgrabungen in den Urartäischen Anlagen 1972-1975, (Ed. W. Kleiss), Berlin, 1979, s.34-37; Serhan Gündüz, Urartu Askeri Mimarisi, (Yay nlanmam Yüksek Lisans Tezi, Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü), 1994, s.159. 10 Felix I. Ter-Martirossov, “The Typology of the Columnar Structures of Armenia in the Achaemenid Period”, The Royal Palace Institation in the First Millenium Regional Development and Cultural Interchange between East and West, Menographs of the danish Institute at Athens, Volume 4, Athens, 2001, s.155-162;Gündüz, a.g.e., 159-160. 11 Geza de Francovich, “Problems of Achaemenid Architecture”, East and West 16/3-4, 1966, s.201-261; Ter-Martirossov, a.g.m., s.156-158.

Page 9: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

9Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

bulunan salonun hafirleri taraf ndan Med döneminde (M.Ö. 6. yüzy l) görüldü ü dü ünülmektedir. Armavir-Blur ve Arin-Berd’teki salon yap lar ise Akhamenid döneme tarihlendirilebilir. Bu merkezlerde in a edilen sütunlu salon yap lar nda Kuzeybat ran’da görülen sanatsal ak mdan etkilenilmi olmal d r.

Sütunlu salonlar n M.Ö. 6. yüzy ldan sonraya ait örnekleri geli mi ekliyle Persepolis12, Pasargadae13 ve Susa’daki14 Akhamenid apadanalar yla temsil edilmektedir. Bu salonlar saray kompleksleri içerisinde yer almaktad r. Salonlar n saray kompleksleri içerisinde yer almalar bu yap lar n krali kabul salonlar olduklar varsay m n güçlendirmektedir.15 Akhemenid apadana tipi saray, geli mi ekliyle I. Darius döneminde görülmü tür ve Akhamenid periyodu süresince de i meden temel olarak yap lmaya devam etmi tir.16

1. Anadolu’daki Sütunlu Salonlar/Apadanalar

Sütunlu salon yap lar n n paralellerine Anadolu co rafyas nda

Bo azköy-Büyükkale D Yap s , Yozgat-Kerkenes Da , Erzincan-Alt ntepe ve Nev ehir-Kadirak’ta rastlanm t r (Harita 1.).

12 Edith Porada, “Untitled”, Artibus Asiae 18/2, 1955, s.216-219; G. Stott, “Persepolis”, Greece & Rome, 7/20, 1938, s.65-75; Erich F. Scmidth, Persepolis I: Structures, Reliefs, Inscriptions, The University of Chicago Oriental Institute Publications, Chicago, 1951, s.70-129. 13 http://www.iranica.com/articles/pasargadae, 15.02.2011;David Stronach, “The Site and the Excavations Palace”, Pasargadae: A Report on the Excavations Conducted by the British Institute of Persian Studies from 1961-1963, 1978, s.8-167. 14 J. M. Unvala, “The Palace of Darius The Great and The Apadana of Artaxerxes II in Susa”, Bulletin of the School ,Oriental Studies, University of London, 5/2, 1929, s.229-232; Jean Perrot-Daniel Ladiray-François Vallat, “The Propylaeum of The Palace of Darius at Susa”, The Iranian World Essays on Iranian Art and Archaeology, 1999, s.158-177. 15 Çilingiro lu, a.g.m., s.106. 16 Dietrich Huff, “From Median to Achaemenian Palace Architecture”, Iranica Antiqua XL, 2005, s.371.

Page 10: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

10 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Harita 1. Anadolu’daki Sütunlu Salonlar/Apadanalar

1.1. Bo azköy Büyükkale D Yap s

lk Tunç Ça ’na de in uzanan Bo azköy (Hattu a),

Büyükkale olarak adland r lan ve üzerinde saraylar n kurulu oldu u bir kayal n çevresinde geli mi tir (Res. 1.). M.Ö. 1400 y llar nda I.

uppiluliuma taraf ndan geni letilerek gerçek bir imparatorluk ba kenti durumuna getirilmi tir.17 M.Ö. 14.-13. yüzy llarda Hattu a ’ n akropolisi olarak kullan lm t r.18 Burada hem i levleri aç s ndan (savunma sistemleri, tap nak, saray) hem de yap m tekni i ve kurulu u aç s ndan (duvar yap s n n yap sal ve biçimsel kurulu u), yap sanat n n en etkileyici kompleksine rastlan r.19 Bu kompleksin içinde Büyükkale’deki krali yap lar n en büyük binas olan D Yap s bulunur. Yap kuzey-bat yönünde uzanmaktad r. Bugün yaln zca 39 x 48 m. boyutlar ndaki alt kat görülebilmektedir. D Yap s n n ku atma duvarlar n n d tan boyutlar düzensiz ekilde 35.50 m. den 35.30 m.’ye, içten ise 32.40 m. den 32.30 m.’ye de i iklik göstermektedir.20 Kabul salonuna geçi orta avludaki giri ten sa lanmaktad r.21 Salonda 25 sütun oldu u belirtilmi tir (Res. 2). D yap s ndan 10,7 x 11,6 m. geni likte ayr aç k bir alan mevcuttur. Bu alan eski teras n ba lant s 17 V. Sevin, Anadolu Arkeolojisi, stanbul, 2003, s.177. 18 Wulf Schirmer, Hitit Mimarl , (Çev. Beral Marda), Arkeoloji ve Sanat Yay nlar , stanbul, 1982, s.20. 19 Schirmer, a.g.m., s.9. 20 Peter Neve, Büyükkale, Die Bauwerke: Grabungen 1954-1966, Berlin, 1982, s.99. 21 Jürgen Seeher, Hattu a Rehberi Hitit Ba kentinde Bir Gün, stanbul, 2006, s.122-123.

Page 11: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

11Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

olup devam nda bir istinat duvar ile korunmu tur.22 Güneydo u bölümünde 6 oda bulunmaktad r. Bu odalar genellikle dikdörtgen ve kare planl d r.23 Bu mekânlar n kral n özel odalar oldu u ifade edilmi tir.24

Resim 1. Bo azköy (Hattu a ) (Onurlu 2007, 85)

Resim 2. Büyükkale D Yap s Sütunlu Salonu

(Neve 1982, 101)

22Neve, a.g.e., s.98. 23 Neve, a.g.e., s.98. 24 Neve, a.g.e., s.99; Seeher, a.g.e., s.120

Page 12: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

12 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Hafiri taraf ndan D Binas n n çok katl bir yap oldu u ve üst kat n n Hitit krallar n n kabul salonu oldu u belirtilmi tir (Çiz. 1).25 Yap n n plan ndan yola ç k larak yönetimsel doküman ar ivi ile birle tirilmi kabul salonu olarak yorumlanm t r. Ayr ca temelinin bir magazin olarak kullan lmas n n da ikinci bir i lev olabilece i belirtilmi tir.26 Çizim 1. Büyükkale Mimari Plan ve Sütunlu Salonu (Liverani 2011, 102)

1.2. Yozgat Kerkenes Da Önemli bir Geç Demir Ça kenti olan Kerkenes Da ’da 1991

y l ndan bu yana ara t rmalar yapan G. D. Summers, ilk dönemlerde bu yerle imin bir Med kenti oldu unu ileri sürmü tür.27 Ancak ilerleyen dönemlerde yap lan arkeolojik çal malar neticesinde hafirleri taraf ndan M.Ö. 7. yüzy lda ehri kuranlar n Frigler’in hamili olup kentsel anlay lar , inançlar , mimari gelenekleri, sanat ve zanaatlar n n Frig oldu u, yaz tlar , duvar yaz lar ve dillerinin de Frigçe oldu u belirtilmi tir (Res. 3.).28

25 Neve, a.g.e., s.99.;Seeher, a.g.e., s.120. 26 Seeher, a.g.e., s.101. 27 G. D. Summers-F. Summers, “Kerkenes Da 1994”, XIII. Ara t rma Sonuçlar Toplant s 1, 1995, s.100-101. 28 F. Summers-G. D. Summers, “Kerkenes News 2011”, Kerkenes News 14- 2011, METU Press, s.16.

Page 13: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

13Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Resim 3. Kerkenes Da (http://www.kerkenes.metu.edu.tr/kerk2/17downlds/reportPdf/

07kreporttrdj.pdf, 20.10.2012) Kerkenes Da yerle iminde çok say da salon yap s tespit

edilmi tir. Bunlardan yerle imin güney s rt nda yer alan Kuzeybat Saray ’nda yap lan kaz çal malar s ras nda ortaya ç kar lan kuzeybat salonu sütunlu bir salon olarak tan mlanm t r (Çiz. 2). Kabul salonu 34x22 m. ölçülerinde olup toplam 748 m² yi kaplamaktad r. Ante odas 7 x 20 m. ölçüsünde 140 m², salon k sm ise 22 x 20 m. boyutlar ndad r. Yap 2 s ra dizisinden olu an 6 sütundan olu maktad r.29 Yap n n çok say da destekleyici direk ya da sütun gerektiren düz bir çat ile kapat ld belirtilmi tir. Bu yap n n ana odas n n plan dikdörtgenden ziyade daha çok kare olarak görünmektedir. 1995’te bulunan bir çukur sayesinde ehrin kuzey ucuna yak n yan k kerpicin varl ortaya ç km t r. 1996 y l nda 29G. D. Summers, “The Median Empire Reconsidered: A View From Kerkenes Da ”, Anatolian Studies 50, 2000, s.67.

Page 14: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

14 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

gerçekle tirilen arkeolojik ve bilimsel çal malar neticesinde ah ap sütunlar için kaba ta kaide s ralar n n varl do rulanm t r. 2001’de ta sütun kaideleri elektromanyetik iletkenlik kullanarak yerle tirmeye çal lm t r. Bu çal ma sonucunda iki s ra 5 sütun yeniden kurulmu tur. Ayr ca bir üst kat ya da balkonlar için herhangi bir kan t olmad da ifade edilmi tir30

Çizim 2. Kerkenes Da Mimari Plan ve Sütunlu Salonu (Summers 2007, 257)

Saray Kompleksi olarak adland r lan k s mda, Eski Frigce’de yaz lm heykelsi an tlarla kurulan 10 m. geni likte an tsal ta dö eli giri oldu u belirtilmi tir. 0,85 m. çap nda ba ms z ah ap sütunlar, gömme ta kaideler üzerine dikilmi tir ve ta sütun ba l klar yla sa lanm t r. Bu giri direkt olarak, kare planl bir salonu olu turan saray gibi büyük bir binaya ula maktad r. Mekân n ante odas bir çift sütuna sahiptir. Ula m, merkezi antrelerle sa lanm t r. Zemin yüzeyinin alt nda sadece birkaç santimetrede yan k kil tabakan n parçalar ndan yola ç k larak, saz ya da muhtemelen ah ap çat n n yanm olabilece i belirtilmi tir. Salonun sadece bir kö esi kaz ld

30 Summers, “Public Spaces and Large Halls at Kerkenes”, Ancient Near Eastern Studies, Anatolian Iron Ages 6, 2007, s.259.

N

Page 15: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

15Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

için iç düzenlemeler hakk nda çok az detay bilinmektedir.31 Eldeki verilerden yola ç k larak Kabul Salonunun bir kamu binas olabilece i belirtilmi tir32 Di er salonlar n fonksiyonu belirsiz olmakla birlikte bunlar n kamu binalar , tap naklar ya da elit kesime ait yap lar olabilece i ifade edilmi tir. E imli çat lar ve iki s ra sütunlar ile bu salonlar bir Neo-Hitit ya da Yak n Do u gelene ine ait görünmemekle birlikte daha çok bat dan gelen bir gelene i yans tt belirtilmi tir (Res. 4.).33

31 Summers, a.g.m., s.255. 32 Summers, a.g.m., s.260. 33 Summers, a.g.m., s.260.

Page 16: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

16 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Resim 4. Balon Foto raflama Yöntemiyle Kerkenes Da ’ n Kuzey Bölümünün ve Sütunlu Salonun Görünümü

(Summers 2000, 66) Kuzeybat Saray ’nda ortaya ç kar lan çok say da sütun

s ras ndan yola ç k larak buras n n ran ya da Med etkisi sonucu yap ld dü ünülmü tür. Bununla birlikte Kerkenes’te kamu alanlar ve büyük sütunlu salonlar n bu ön çal mas ran mimari geleneklerinin varl n ileri sürmek için herhangi bir kan t ortaya ç karmam t r.34

1.3. Erzincan Alt ntepe Sütunlu salon örne inin tespit edildi i bir di er yerle im

Erzincan-Alt ntepe’dir. Alt ntepe’de ilk yerle im izleri Tunç Ça ’na kadar inmektedir35 ancak en parlak dönemlerini Urartu ve Do u Roma (Bizans ) zaman nda ya am t r.36

Sütunlu salon ya da apadana Urartu dönemi II. yap kat n temsil etmektedir (Çiz. 3).37 I. kata ait mabet-saray n bir bölümü üzerine in a edilmi tir. Salon içten 44.00 x 25.30 m. ölçüsünde dikdörtgen planl , sütunlu büyük bir bina olup, tepenin zirvesinde, mabet-saray n güneyinde ve yüksekçe bir seviyede bulunmaktad r. Mabet saray n galerisinin güneydo u kö esini tahrip edecek ekilde in a edilmi tir. 3 m. kal nl ndaki kerpiç duvarlar ta temel üzerine in a edilmi tir.38

34 Summers, a.g.m., s.261. 35 Tahsin Özgüç, “Alt ntepe Kaz lar ”, Belleten XXV/98, 1961, s.267. 36 Birol Can- Sevda Özel, “2006 Y l Alt ntepe Jeofizik Ara t rmalar ”, 23. Ara t rma Sonuçlar Toplant s , 2007, s.1. 37 Özgüç, Alt ntepe I: Mimarl k An tlar ve Duvar Resimleri, Türk Tarih Kurumu Yay nlar , 1966, s.10; Mehmet Karaosmano lu, “ kinci Dönem Kaz lar I nda Alt ntepe Apadanas ”, Altan Çilingiro lu’na Arma an, Yukar Denizin K y s nda Urartu Krall ’na Adanm Bir Hayat, stanbul, Arkeoloji ve Sanat Yay nlar , s.353. 38 Özgüç, a.g.e., s.10;Çilingiro lu, agm, s.98.

Page 17: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

17Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Çizim 3. Erzincan-Alt ntepe Mimari Plan ve Sütunlu Salonu (Karamano lu, 2009, 358)

N

Binan n güney, bat ve kuzey taraf nda herhangi bir oda

yoktur. Giri ve ek bina do u taraf ndad r. Düz çat y 1.50 m. çap ndaki yuvarlak ta kaidelere oturtulmu üç s ra halinde düzenlenen alt ar sütunun olu turdu u 18 sütun ta maktayd . Çat s benzersizdi ve kerpiç duvarlarda a aç kullan lmam t . Salondaki direk kaidelerinin boyu çok büyüktü. A aç direkler olas l kla oldukça kal nd . Bu nedenle salonun çat s n destekleyen direklerin kerpiçten yap lm olmas da olas yd . Salonun ta temel derinli i 2 m.di ve salonun taban hizas na kadar yükselmekteydi. ri ve düzensiz ta larla yap lm olan temelin en üstüne ufak ve yass ta lar düz bir hat/sat h meydana getirecek ekilde yerle tirilmi ve kerpiç ta lar n üzerine örülmü tü.39 Oysa yap sadece temel seviyesinde günümüze ula abilmi tir (Res.5-6-7).

39Özgüç, a.g.e., s.10;Çilingiro lu, agm, s.98.

Page 18: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

18 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Resim 5. Alt ntepe Sütunlu Salonu (Yrd. Doç. Dr. H. Kalkan Ar ivi)

Resim 6. Alt ntepe Sütunlu Salonu (Yrd. Doç. Dr. H. Kalkan Ar ivi)

Page 19: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

19Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Resim 7. Alt ntepe Sütunlu Salonu (Yrd. Doç. Dr. H. Kalkan Ar ivi)

Salonun duvarlar n üst k s mlar na aç lan pencerelerden

ve çat daki baca deli inden ald belirtilmi tir. Do u cephe duvar ve kuzeydo u kö esi ta ç k nt larla takviye edilmi tir. Binan n içinde Arin-Berd’te (Erebuni) oldu u gibi dini motifler ve sadece süsleme amaçl yap lan tasvirler söz konusudur. Betimlemeler aras nda bitki, çiçek ve geometrik motiflerle olu an kompozisyonlar, kutsal a ac n iki taraf nda kanatl cinler kanatl sfenksler, kutsal hayvanlar üzerindeki tanr lar, hayvanlar aras ndaki mücadele ve çe itli hayvan sahneleri görülmektedir. Bunlarda genellikle k rm z , mavi, bej, beyaz, siyah ve ye il renkler kullan lm t r. Duvar resimlerinde simetri esast r ve bu nedenle dört duvara yap lan resimler birbirinin ayn s d r (Res. 8-9-10).40 Sütunlu salonun duvarlar boyunca banklar ya da uyku sedirleri bulunmam t r ve yap kaidesi de yoktur. Salonun do u cephesinde üç oda bulunmaktad r. Kap söveleri, mevcut ortadaki oda avluya aç lmaktad r. Üstü aç k avlunun bir kö esinde be adet sütun kaidesi ortaya ç kar lm t r. Bunlar n ba ka binalarda tekrar kullan lmak üzere daha önceki dönemlerde burada toplan ld 40 Özgüç, a.g.e., s.13-36; K. L. Oganesian, The Wall Paintings of Erebuni, Erivan, 1973, s.1-151.

Page 20: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

20 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

anla lmaktad r. Bu sütunlar kabul salonu giri inin önünde sütunlu bir avlunun ve bat k sm nda da bir s ra küçük odan n varl n göstermektedir. 41

Resim 8. Alt ntepe’deki Salon Duvarlar nda Yer Alan Tasvirler (Özgüç, 1966, 13)

Resim 9. Alt ntepe’deki Salon Duvarlar nda Yer Alan Tasvirler (Özgüç, 1966, 30)

41Özgüç, a.g.e., s.11.

Page 21: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

21Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Resim 10. Alt ntepe’deki Salon Duvarlar nda Yer Alan

Tasvirler (http://altintepekazisi.com/index.php?option=com_zoom&Ite

mid=81, 20.10.2012) Alt ntepe’deki salon yap s n n tarihlendirilmesi konusunda

farkl görü ler bulunmaktad r. Hafirlerinden Prof. Dr. T. Özgüç bu yap n n bir Urartu apadanas oldu unu belirtmektedir.42 Ancak Prof. Dr. V. Sevin, kendisinin de bizzat kat ld kaz lar s ras nda salonun in-situ olarak ele geçirilmedi ini ifade etmektedir. Yine Kerkenes Da kaz s direktörlerinden Dr. G. D. Summers’ n dü üncesi Alt ntepe’deki salon yap s n n Akhamenid döneme tarihlendirilmesi gerekti i yönündedir. Günümüzde yerle imin kaz çal malar n yürüten Prof. Dr. M. Karaosmano lu, Özgüç ile ayn fikirdedir. Alt ntepe çok fazla yerle im görmü bir merkezdir ve üstüste tabakalanma söz konusudur. Ayr ca Akhamenid dönemde de önemli bir merkez haline gelmi tir. Salon daha yüksek bir noktada bulunmaktad r ve Urartu tap na ndan daha geç bir dönemde planlanm olmal d r. Salonun bulundu u alanda, ilerleyen dönemde Orta Ça ’a tarihlendirilen bir apel de mevcuttur.

Bu ba lamda, Urartu dönemi yerle imlerinden Arin-Berd ile Alt ntepe’de paralellikler söz konusudur. Benzer yap lanma Arin-Berd’te de görülmektedir. Yerle imde bulunan apadana, Urartu kültür katman ndan daha yüksek bir seviyede ortaya ç kar lm t r ve in aas n n M.Ö. 4. yüzy l ortalar na tarihlendi i dü ünülmektedir.43

42 Özgüç, a.g.e., s.10. 43 Ter-Martirossov, a.g.m., s.158.

Page 22: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

22 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Ayr ca Alt ntepe ve Arin-Berd’teki her iki yap n n duvarlar nda hemen hemen ayn tasvirlere yer verilmi tir (Res. 11-12-13).

Resim 11. Arin-Berd’te (Erebuni) Salon Duvarlar nda Yer Alan Tasvirler (Oganesian, 1973, 68)

Resim 12. Arin-Berd’te (Erebuni) Salon Duvarlar nda Yer Alan Tasvirler (Oganesian, 1973, 69)

Page 23: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

23Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Resim 13. Arin-Berd’te (Erebuni) Salon Duvarlar nda Yer Alan Tasvirler (Oganesian, 1973,67)

1.4. Nev ehir Kadirak Son y llarda ke fedilen sütunlu salonlardan biri, ilk yerle im

izleri Assur Koloni Ça ’na ait tabletlerden bilinen Nev ehir44 yöresinde ortaya ç kar lm t r (Çiz. 4). Nev ehir Belediyesi taraf ndan 03.12.2004 günü Emek Mahallesi Kadirak Sokak’ta 9 Pafta, 70 Ada, 248-590-591 ve 592 parsellerde yap lan yol çal mas s ras nda, hafriyat n içinde at k ekilde düzgün i lenmi baz ta lar n bulundu u, kare eklinde baz kaidelerin de sa lam ekilde oldu u temel kal nt lar n n varl na rastlanm t r. Yap lan k sa bir ara t rmadan sonra bu kal nt lar n bir yap n n temellerine ait oldu u tespit

44 Mehmet Ate , Kapadokya’n n Ba kenti Nev ehir, Ankara, 1996, s.54; U ur Sezgin, XVIII. Yüzy lda Nev ehir ve lçelerindeki Osmanl Dönemi Dini Mimari Eserleri, Yüzüncü Y l Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Anabilim Dal , (Yay mlanmam Yüksek Lisans Tezi, Yüzüncü Y l Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü), Van, 2002, s.5.

Page 24: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

24 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

edilmi tir. Belediye Ba kan Hasan Ünver’in talimat yla yol çal mas durdurulmu tur ve kurtarma kaz s talebinde bulunulmu tur.45 Çizim 4. Nev ehir-Kadirak Sütunlu Salonu (Yenip nar 2005, 21)

Yap lan kurtarma kaz lar s ras nda 31.25x14.85 m. lik bir alanda, yüksekli i yakla k 45 cm. ebatlar nda düzgün ta i çili i gösteren kaideler ortaya ç kar lm t r. Kaideler, yap n n giri i oldu u tahmin edilen güney cephesinden, kuzeye do ru, ortada 5.20 m. lik bir hol b rak larak iki k sma ayr lm t r. Kaidelerin üçüncü s radan itibaren be erli gruplar halinde, birbirine simetrik da lm t r. Birbirine simetrik olarak e it aral klarla uzanan kaidelerden güneyden birinci ve ikinci s radakiler, 2,5 m. lik mesafelerle yerle tirilerek simetri bozulmu tur. lk s radaki birbirine paralel olarak yerle tirilen iki kaidenin kal nt lar ndan ön k s mlar nda merdiven basama eklinde bir basamak olu turulmu tur. Ta lar n bu ekilde

basamakland r lmas bu k sm n binan n ana giri i oldu u ihtimalini güçlendirmektedir. Kaidelerin büyük bir bölümünün yap m nda kavak kepezi olarak adland r lan siyah renkli tüf ta kullan lm t r. Bat taraftaki birkaç kaidede beyaz renkli tüf ta kullan lm t r. Ta lar n, belli boyutlarda kesilerek güzel bir el i çili i ile yüzeylerinin düzeltildi i görülmü tür. Birbirine e it mesafelerde ve simetrik olarak yerle tirilmi olan kaideler, 158 x 158 cm. ebatlar nda olup, kenarlardaki ta larda düzgün i çilik görüldü ü halde, orta k sma gelen bölümdeki ta ta düzgün bir i çilik söz konusu de ildir. Kaideler aras mesafeler, 105 cm. dir. Kaidelerin alt zemini moloz bazalt ta larla

45 Halis Yenip nar, “Nev ehir Emek Mahallesinde Ortaya Ç kan Temel Kal nt s ”, Nev ehir Kültür ve Tarih Çal malar , 2005, s.21.

Page 25: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

25Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

blokaj yap larak düzeltilmi ve kaideler bu zemin üzerine oturtulmu tur (Res. 14.). 46

Resim 14. Nev ehir Kadirak Sütunlu Salon Kal nt lar (Yenip nar 2005, 21) Hafriyat esnas nda kaideyi olu turan ta lar n bir k sm n n tüm

ya da birkaç ta n n sökülmü olmas nedeniyle binay olu turan kaidelerin tam say s hakk nda kesin bir ey söylenememektedir. Hali haz r durumu ile yap n n kuzey-güney yönünde oldu u, güneyden kuzeye uzanan 2,5 m geni li indeki koridorla yap n n ikiye ayr ld görülmektedir. Kaidelerin do u bat yönünde be erli s ra halinde düzgün bir ekilde, kuzey-güney yönünde ise kuzeyden güneye do ru 4 s ras n n simetrik olarak yerle tirildi i, be inci ve alt nc s radakilerde ise simetrinin bozuldu u görülmektedir. Kurtarma kaz s sonucunda ortaya ç kar lan temel kaidelerinin yar m b rak lm bir yap ya ait oldu u anla lm t r. Kaidelerin yap m nda harc n kullan lmam olmas , kaideler aras n n dar olmas , Akhamenid dönemi çok sütunlu kabul salonlar n and rmaktad r (Res. 15.).47

46 Yenip nar, a.g.m., s.21. 47 Yenip nar, a.g.m., s.22.

Page 26: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

26 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Resim 15. Nev ehir Kadirak Sütunlu Salon Temel

Kal nt lar ndan Bir Kesit (Yenip nar 2005, 21) Yeni Mahalle Kadirak Sokak’ta yol çal mas s ras nda ortaya

ç kan mimari kal nt lar n, Prof. Dr. A. Öztan taraf ndan, plan yap s olarak Akhamenid apadanalar na benzemesinden dolay , Greko-Pers dönemine ait bir apadana olabilece i söylenmi tir. Ayr ca kaz s ras nda ç kan seramik parçalar ndan baz lar n n M.Ö. 6. yüzy la ait olmas da, bu yap n n bir Akhamenid yap s olabilece i sav n güçlendirmektedir.48

2. Sonuç Sütun kullan m , insanl k tarihi boyunca ba lang c çok eski

dönemlere dayanan ve yüzy llar boyunca süregelen bir mimari unsurdur. Erken dönemlerde mimari ö e olarak kimi zaman ta y c i levi olan, kimi zaman ise estetik kayg yla kullan m tercih edilen sütunlar n kullan m ndan önce ayak ve dayaklar tercih edilmi ; zaman içerisinde sütunlar ve dikmeler bu ö elerin yerini alm t r.

Sütunlu salon yap lar Demir Ça II-III döneminde Kuzeybat ran’da Urmiye Gölü ve Orta Zagroslar’da ortaya ç km bir mimari

gelenektir. Demir Ça ’da iskan gören bahsi geçen bölgelerde kurulan lokal beylikler taraf ndan in a edilmi krali kabul salonlar d r. Bu salonlar Med dönemine tarihlendirilmektedir ve müstahkem kaleler içerisinde yer almaktad r.

Ayr ca salon yap lar Urartu döneminde yerle im görmü önemli merkezlerde de saptanm t r. Bu yap lar kronolojik aç dan M.Ö. 7.-4. yüzy llara tarihlendirilmektedir.

48 Yenip nar, a.g.m., s.23.

Page 27: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

27Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Sütunlu salonlar n M.Ö. 6. yüzy ldan sonras na ait geli mi örnekleri daha büyük boyutlar ve görkemleriyle Akhaemenid dönemi yerle imlerinde saray kompleksleri içerisinde kar m za ç kmaktad r.

Anadolu co rafyas nda sütunlu salonlar yap lar n n-apadanalar n n kullan ld ilk bölge Bo azköy’de Büyükkale D Yap s ’n n in a edildi i 2. bin Anadolusu’dur. Geç Demir Ça ’da ise Akhaemenid döneminin siyasi etki sürecinde sütunlu salonlar Erzincan-Alt ntepe ve Nev ehir-Kadirak’ta görülmü tür. Kerkenes Da yerle imindeki salon yap s n n, hafirleri taraf ndan bat dan gelen bir gelenek bir gelenek oldu u ileri sürülmektedir. Alt ntepe ve Kadirak’ta bulunan salonlar Kuzeybat ran salonlar nda oldu u gibi dikdörtgen plana sahiptir. Bo azköy Büyükkale D Yap s kare plan ve Kerkes Da ’da bulunan salon yap s ise kareye yak n plan yla farkl l k göstermektedir. Malzeme aç s ndan ta a rl kl olarak kullan ld gözlemlenmi tir. Belirtildi i üzere hafirleri taraf ndan gerçekle tirilen arkeolojik ve bilimsel çal malarda elde edilen bulgular neticesinde Kerkenes Da ve Alt ntepe yerle imlerindeki salonlar n çat lar n n ta kaidelere oturtulmu ah ap sütunlarla desteklendi i ileri sürülmü tür. Nev ehir-Kadirak’taki salon yap s nda ise; sütunlar siyah ve beyaz renkte tüf ta ndan yap lm olan kaidelere oturtulmu tur ve harç kullan lmam t r.

Sütunlu salonlar n Anadolu, ran ve ran Azerbaycan ’nda kullan m gördü ü anla lmaktad r. Mimari anlamda bölgelerin malzeme, teknik ve i levsellik aç s ndan kendine özgü farkl l klar bulunmaktad r. Bu verilerden yola ç karak; mimaride sütun kullan m n n Geç Bronz Ça süresince spesifik bir yay l m gösterdi i, Demir Ça ’da yo un olarak kullan ld ve Akhaemenid dönemde Persepolis ve Susa apadanalar nda zirve noktas na ula t söylenebilir.

Kaynaklar Ate , Mehmet, Kapadokya’n n Ba kenti Nev ehir, Ankara,

1996. Azarnoush, Massoud–Helwing, Barbara, “Recent Archaeological Research in Iran-

Prehistory to Iron Age”, Advance Multimedia Internet Technology, 2005, s.189-246.

Can Birol-Sevda Özel, “2006 Y l Alt ntepe Jeofizik Ara t rmalar ”, 23. Ara t rma

Sonuçlar Toplant s , 2007, s.1-16. Çilingiro lu, Altan, “Urartu Apadanas n n Kökeni”, Anadolu

Ara t rmalar VI, 1978, s.97-106.

Page 28: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

28 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Francovich, Geza de, “Problems of Achaemenid Architecture”, East and West 16/3-4, 1966, s.201-261.

Ghadim, F. ravani,“ ran ve Anadolu Apadanalar ”, Tarih Boyunca Saray, Hayat ve Te kilat , stanbul, 2006, s.25-32.

Goff, Clare, “Excavations at Baba Jan, 1967: Second Preliminary Report”, Iran 7, 1969,

s.115-130. ---------------, “Excavations at Baba Jan, 1968: Third Preliminary Report”, Iran 8, 1970,

s.141-156. Gündüz, Serhan, Urartu Askeri Mimarisi, Yay nlanmam Yüksek Lisans Tezi, Ege

Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1994. Hauptmann, Harald, “The Urfa Region”, M. Özdo an ve N. Ba gelen (Edt.), Neolithic

in Turkey, The Cradle of Civilization, New Discoveries, stanbul: Arkeoloji ve Sanat Yay nlar , 1999, s.65-86.

------------------, “Nevali Çori ve Urfa Bölgesi’nde Neolitik Dönem”, M. Özdo an ve N.

Ba gelen (Edt.), Anadolu’da Uygarl n Do u u ve Avrupa’ya Yay l m , Türkiye’de Neolitik Dönem, Yeni kaz lar,Yeni Bulgular, stanbul: Arkeoloji ve Sanat Yay nlar , 2007, s.131-164.

Huff, Dietrich, “From Median to Achaemenian Palace Architecture”, Iranica Antiqua XL, 2005, s.371-395.

Karaosmano lu, Mehmet, “ kinci Dönem Kaz lar I nda Alt ntepe Apadanas ”, Altan

Çilingiro lu’na Arma an, Yukar Denizin K y s nda Urartu Krall ’na Adanm Bir Hayat, stanbul, Arkeoloji ve Sanat Yay nlar , 2009, s.353-360.

--------------------, “Erzincan Alt ntepe Kalesi”, Urartu Do uda De i im, Yap Kredi Yay nlar , stanbul, 2011, 364-371.

Kleiss, Wolfram, “Architektur”, Bastam I: Ausgrabungen in den Urartäischen Anlagen

1972-1975, (Ed. W. Kleiss), Berlin, 1979. Kroll, Stephan E., “Excavations at Bastam Iran”, (Çev. William G. Doty), Archaeology

XXV-4, 1972, s.292-297.

Page 29: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

29Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

-----------------------, “Grabunsbericht”, Bastam I: Ausgrabungen in den Urartäischen

Anlagen 1972-1975, (Ed. W. Kleiss), Berlin, 1979. -----------------------, “Grabunsbericht”, Bastam II: Ausgrabungen in den Urartaischen

Anlagen 1977-1978 (Ed.: Wolfram Kleiss), Berlin, 1988.

Liverani, Mario, “The Pillared Hall of Neo-Hittite Melid: A New Link in the Development of An Architectural Type”, Monografie di Mesopotamia XVI, 2011, 91-112.

Madjidzadeh, Youssef, The Third Season of Excavation at Ozbaki, ICHO, 2003. Neve, Peter, Büyükkale, Die Bauwerke: Grabungen 1954-1966, Berlin, 1982. Oganesian, K. L., The Wall Paintings of Erebuni, Erivan, 1973. Onurlu, Sema, Hitit Mimarisinde Sembol Mekan ve Anlam, Yay nlanmam Yüksek

Lisans Tezi, OrtaDo u Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2004.

Özgüç, Tahsin, “Alt ntepe Kaz lar ”, Belleten XXV/98, 1961, s.253-267. ------------------, Alt ntepe I: Mimarl k An tlar ve Duvar Resimleri, Türk Tarih Kurumu

Yay nlar , 1966. Perrot, Jean-Ladiray, Daniel-Vallat, François, “The Propylaeum of The Palace of Darius

at Susa”, The Iranian World Essays on Iranian Art and Archaeology, 1999, s.158-177.

Porada, Edith, “Untitled”, Artibus Asiae 18/2, 1955, s.216-219. Schirmer, Wulf, Hitit Mimarl , (Çev. Beral Marda), Arkeoloji ve Sanat Yay nlar ,

stanbul, 1982. Scmidth, Erich F., Persepolis I: Structures, Reliefs, Inscriptions, The University of

Chicago Oriental Institute Publications, Chicago, 1951.

Schmidt, Klauss, “Göbekli Tepe”, ArkeoAtlas, Say 1, 2002, s.66-73, A. y., “Göbekli

Tepe”, M. Özdo an ve N. Ba gelen (Edt.), Anadolu’da Uygarl n Do u u ve Avrupa’ya Yay l m , Türkiye’de Neolitik Dönem, Yeni Kaz lar,

Page 30: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

30 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Yeni Bulgular, stanbul: Arkeoloji ve Sanat Yay nlar , 2007, s.115-129

--------------------, “Göbeklitepe-Yuvarlak Yap lar ve Kabartmalar”, 12.000 Y l Önce

Anadolu, nsanl n En Eski An tlar Stuttgart: Theiss Verlag, 2007, s.440-448.

Seeher, Jürgen, Hattu a Rehberi Hitit Ba kentinde Bir Gün, stanbul, 2006. Sevin, Veli, Anadolu Arkeolojisi, stanbul, 2003. Sezgin, U ur, XVIII. Yüzy lda Nev ehir ve lçelerindeki Osmanl Dönemi Dini Mimari

Eserleri, Yay mlanmam Yüksek Lisans Tezi, Yüzüncü Y l Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Van, 2002.

Stott, G., “Persepolis”, Greece & Rome, 7/20, 1938, s.65-75. Stronach, David, “The Site and the Excavations Palace”, Pasargadae: A Report on the

Excavations Conducted by the British Institute of Persian Studies from 1961-1963, 1978, s.8-167.

---------------------, “Tepe Nush-i Jan: The Median Settlement”, Cambridge Ancient

History of Iran II, 1985, s.832-837. Stronach, David-Roaf Michael, “Excavations at Tepe Nush-i Jan, Part I. A Third

Interim Report”, Iran 16, 1978, s.1-25. Summers, G. D., “The Median Empire Reconsidered: A View From Kerkenes Da ”,

Anatolian Studies 50, 2000, s.55-73. --------------------, “Public Spaces and Large Halls at Kerkenes”, Ancient Near Eastern

Studies, Anatolian Iron Ages 6, 2007, s.245-263. Summers, G. D.- Summers, F., “Kerkenes Da 1994”, XIII. Ara t rma Sonuçlar

Toplant s 1, 1995, s.99-122. Summers, F.-Summers, G. D., “Kerkenes News 2011”, Kerkenes News 14- 2011,

METU Press, s.1-16. Ter-Martirossov, Felix I., “The Typology of the Columnar Structures of Armenia in the

Achaemenid Period”, The Royal Palace Institation in the First Millenium Regional Development and Cultural Interchange between East and West,

Page 31: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

31Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Menographs of the danish Institute at Athens, Volume 4, Athens, 2001, s.155-162.

Tourovets, Alexandre, “Some Reflexions About The Relation Between The Architecture of Northwestern Iran and Urartu. The Layout of The Central Temple of Nush-i Djan”, Iranica Antiqua XL, s.359-370.

Unvala, J. M., “The Palace of Darius The Great and The Apadana of Artaxerxes II in

Susa”, Bulletin of the School ,Oriental Studies, University of London, 5/2, 1929, s.229-232.

Yenip nar, Halis, “Nev ehir Emek Mahallesinde Ortaya Ç kan Temel Kal nt s ”, Nev ehir Kültür ve Tarih Çal malar , 2005, s.21-23.

Young, T. Cuyler, “Thoughts on the Architecture of Hasanlu IV”, Iranica Antiqua 6, 1966, s.48-71.

-----------------------, Excavations at Godintepe: First Progress Report, The Royal Ontario Museum, Toronto, 1969.

-----------------------, “Godin Tepe”, Iran X, 1972, s.184-186. http://altintepekazisi.com/index.php?option=com_zoom&Itemid=81, 20.10.2012. http://www.iranica.com/articles/godin, 13.01.2011. http://www.iranica.com/articles/pasargadae, 15.02.2011. http://www.kerkenes.metu.edu.tr/kerk2/17downlds/reportPdf/07kreporttrdj.pdf, 20.10.2012.

Page 32: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

32 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

TAR H ROMANDA TAR H AHS YETLER KURGULAMAK

Doç. Dr. Zeki TA TAN YYÜ. Edebiyat Fakültesi

Türk Dili ve Edebiyat Bölümü [email protected]

Özet Roman sanat n n en önemli unsuru insand r. Birçok romanc as l

ba ar s n kurgusal dünyada canland rd “roman ki isi”ne borçludur. Tarihi romanlarda ise bu durum biraz farkl la r. Çünkü ele al nan ki i, herkesin bildi i tan d k bir ki idir. Ancak romanc bu gerçek (tarihi) ki iyi de di erlerinde oldu u gibi kurgu sanat içinde yeniden canland r r. Tabiri caizse ona yeniden hayat verir.

Tarihi ahsiyetleri roman sahas na ç karmak di erlerine göre oldukça zordur. Özellikle ideolojik bak aç s na göre yorumland nda tarihi ahsiyetler ya çok yüceltilmekte veya olumsuz bir tip olarak

kötülenmektedirler. Tarihi Türk romanlar na bakt m zda da bunun her iki örne iyle de kar la r z. Biz bu makalede Türk edebiyat nda ba lang c ndan günümüze kadar (1870-1950) yay mlanm tarihi romanlardaki tarihi ahsiyetlere genel hatlar yla göz atacak ve baz örnek tiplerden hareketle

onlar n romanlardaki kurgulan lar n yorumlamaya çal aca z. Anahtar Kelimeler: Türk edebiyat , tarihi roman, kurgu, tarihi

ahsiyetler.

PLOTTING HISTORICAL PERSONS IN HISTORICAL NOVEL

Abstract

The most indispensible element of the craft of fiction is man. Most novelists owe the greater part of their success to the 'character of the novel' dramatized in the fictional world.However this varies to some extent in the historical novels. Because the person characterized may be known by everybody, someone everybody is familiar with. However, the novelist can

Page 33: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

33Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

dramatize this real (historical) person in the craft of fiction. In the other words, he revitalizes and gives life to such a character again.Bringing the historical peronalities to the realm of fiction is an arduous task compared to the other ones. When they are especaially interpretted according to their ideological view point historical persons are either too much praised or too much despised as a negative personality. When Turkish historical novels are analysed, these two types of interpretations come to the fore. In this article, historical personalities based on some exemplified typologies in the historical novel within the context of Turkish literature will be reviewed as they are characterized in the published works from the beginning to the modern day(1870 1950).

Key Words: Turkish literature, historical novel, fiction,historical personalities

Giri Bir kurgu sanat olan roman n belki de en önemli unsurlar ndan

biri “insan”d r. Çünkü Peyami Safa’n n deyi iyle roman n as l mevzuu insand r 1 . Roman türünün ilk örneklerinden bugüne bakt m zda romanda ço u zaman hat rda kalan tek eyin “roman n kahraman ” oldu unu görürüz. Hatta bazen öyle kahramanlar yarat l r ki, yazar n n bile önüne geçecek kadar ölümsüzle irler. Bunun tabii birçok nedeni var. Her eyden önce romanc muhayyilesinde “insan” kavram n n kazand estetik haz önemlidir. Romanc salt insan unsurunu sadece roman yazmak vesilesiyle de il de onu anlamland rmak dü üncesiyle ele ald nda ve bunun için de yeterli bir doyuma ula t nda ölümsüz örnekler ortaya koyabilmektedir.

nsanlar n günlük hayatta birbirlerini tan malar ve bütünüyle anlamalar elbette ki zordur. Roman ise onlara bu zorluklar a acak alt n bir anahtar sunar. Forster, insanlar n birbirlerini bu anlamda tan malar n güçlü üne dikkat çekerek unlar söyler:

“ nsanlar birbirlerini d belirtilerin yard m yla ancak kabataslak bir biçimde tan yabilir; bu belirtiler hem toplumdaki ili kilerimiz, hem de kuraca m z yak n dostluklar için yeterli denebilecek bir temel olu turmaktad r. Oysa romanc dilerse, romandaki ki ileri okuyucuya bütün yönleriyle tan tabilir, çünkü ki ilerin d ya amlar kadar iç dünyalar n da gözler önüne serebilme olana na sahiptir. te bu nedenle roman ki ileri ço u zaman bize tarih kitaplar ndaki insanlardan, hatta kendi yak n dostlar m zdan daha aç k görünürler. Haklar nda söylenebilecek ne varsa söylenmi tir; eksik kalm yanlar bulunsa ya da inand r c olmasalar bile, gizli sakl hiçbir eyleri

1 Mehmet Tekin, Romanc Yönüyle Peyami Safa, st. 1999, s. 46

Page 34: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

34 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

yoktur. Oysa dostlar m z baz eyleri bizden gizlerler, gizlemeleri de gerekir; kar l kl gizlilik insan n ya am ko ullar ndan biridir.” 2

Roman yazar n n tek görevi insan’ tan tmak de ildir elbette. Ancak bu konu, roman sanat n n en güç unsurlar ndan biridir. Hayat ve insan anlamland rmakta güçlük çeken insan n, romanda bir dünya yaratmas elbette zordur. Bu durum, tarihi romanlar söz konusu oldu unda daha da güçle ir. Çünkü tarihe mal olmu ki ileri, kurgusal dünyaya ta mak kolay de ildir. Andre Maurois, ‘Me hur insanlar sahneye ç karmak güç ve tehlikelidir.’ diyerek bunun zorlu una dikkat çeker, ancak ard ndan imkâns z olmad n da ekler. Çünkü Tolstoy gerçek ahsiyetlerin kullan labilece ini ispat etmi tir:

Balzac ise romanlar na gerçek insanlar n girmesine pek müsaade etmemi tir3. Lukacs bu konuyu Balzac’la ili ki kurarak öyle yorumlar:

“..büyük tarihsel olaylar ve tarihteki büyük figürler, toplumun geli iminin somut tipler biçiminde gösterili ine çok ender olarak uydurulabilir. Balzac’ n yap tlar nda Napolyon’un çok ender olarak ve hep k sa süre için görülmesi bir rastlant de ildir, oysa Napolyon’ca idealler ve Napolyon’cu imparatorlu un entelektüel özü Balzac’ n romanlar n n birço unda egemen bir rol oynar. Çünkü Balzac’a göre : ‘Roman, büyük tarihsel figürlerin görülü üne ancak ikinci derecede karakterler olarak katlan r”4

Türk edebiyat nda gerçek ki iler (tarihi ki iler), Tanzimat y llar ndan itibaren kar m za ç karlar. Tarihi ki iler, ba lang çta par lt l ve idealist cepheleriyle kurgulan rlar. Bundan sonraki süreçte de bu bak aç s devam eder. Gerçek ki ilerin tercihi, kurgulan ve niteli inde de devrin tarih anlay yan nda roman yazarlar n n mizaçlar n n da etkili oldu unu görürüz.

Türk edebiyat nda ba lang c ndan II. Me rutiyet y llar na kadarki devirde tarihe ilgi duyan roman yazarlar n n en önemlisi Ahmet Midhat Efendi’dir. Onun Yeniçeriler, Dünyaya kinci Geli Yahut stanbul’da Neler Olmu Ahmet Metin Ve irzat ile Hüseyin Fellah romanlar nda, geçmi dönemler konu al nmas na ra men tarihi ki ilere bir roman kahraman olarak yer verilmedi ini görürüz 5 . Ahmet Midhat, tarihi arkaik bir fon olarak kullanm , ço unlukla macera a rl kl romanlar 2 E. M. Forster, Roman Sanat , st. 1985, s.86 3 Andre Maurois, ‘Roman ve Tarih ‘, stanbul, ubat 1954, s.36 4 György Lukacs, Avrupa Gerçekçili i, st. 1977, s.98 5 bk. Zeki Ta tan, Türk Edebiyat nda Tarihî Romanlar (Türk Tarihi le lgili, 1871-1950), .Ü. Sos. Bil. Enst. Yay mlanmam Doktora Tezi, 2 c., 2000, 1330 s.

Page 35: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

35Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

ortaya koymu ancak herhangi bir tarihi ahsiyeti merkeze almam t r. Bu devrede yaz lan romanlar içinde bir tek Cezmi’deki olaylar n merkezinde gerçek ki ilerin var oldu unu görüyoruz. Bu ki iler de genellikle iyi ve kötü yönleriyle cesur, ayd n ve par lt l insanlard r. Romana ad n veren Cezmi, air yarat l l , kültürlü seçkin bir ahsiyettir. Adil Giray’da bu özelliklerin daha da öne ç kt n görmek mümkündür.

Tanzimat y llar ndan II. Me rutiyet’e kadar devam eden süreçte gerçek ki iler içinde padi ahlara yer verilmemesi dikkat çekicidir. Türk roman nda ilk kez Filibeli Ahmet Hilmi’nin Öksüz Turgut roman nda bir Osmanl padi ah na yer verdi ini görürüz. Öksüz Turgut roman nda Y ld r m Beyaz t, bir Türk padi ah olarak üstün meziyetleriyle kurgulan r. Bu devrede yaz lan di er romanlarda da gerçek ki ilerin say s artmaya ba lar. Y ld r m Beyaz t’tan ba ka Cengiz (Türk’ün Roman ) ve Timur ( ark n En Büyük Hükümdar Timurlenk) da bu dönemde kar la t m z di er kahramanlard r. Tabii bu ki ilerin ele al n lar nda devrin Türkçü-Turanc bak aç s n n etkili oldu unu söylemek gerekir. Filibeli Ahmet Hilmi, hep par lt l cephesiyle ve üstün nitelikleriyle çizdi i ve kendisini En büyük Türk olarak nitelendirdi i Y ld r m Beyaz t’ öyle betimler.

“..korkudan anlamaz bir arsland . Bin kere yenmi , yaln z bir kerecik, hem de kendisi gibi büyük bir Türk padi ah n n kumanda etti i Türklere yenilmi ken bunu bir türlü yüre ine s d ramayarak o arslan padi ah kederinden ölmü tür.”6

Cumhuriyet dönemine gelindi inde hem gerçek ki ilerin say s artmaya hem de bak aç s de i meye ba lar. Me rutiyet y llar nda artan ve Cumhuriyet devrinde de devam eden Türkçü bak aç s , resmi tarih söylemiyle birle ince tarihi ki ilerin tercihinde ve kurgulan nda da farkl l klar belirir. Türk tarih tezinin etkisiyle Sümer K z , Asya’dan Bir Güne Do uyor gibi eski Türk tarihine uzanan romanlar kaleme al n r. Ancak yine de bu dönemde as l ilgi eski Türk tarihinden ziyade Osmanl tarihine yönelmi tir.

Cumhuriyet y llar nda yaz lan romanlar n önemli bir k sm , oranlamak gerekirse % 76.47’l k bir dilimi Osmanl tarihini konu al r. Osmanl tarihi içinde de tercih edilen as l dönem yükseli ve duraklama dönemleridir. Bunlar oranlarsak romanlarda % 78.84’lik bir dilimin Osmanl ’n n yükseli / duraklama dönemlerini konu ald n söyleyebiliriz.

slâmiyet’ten önceki Türk tarihîni konu alan romanlarda Atillâ en önemli tarihi ahsiyettir. Bunu Göktürkler devrinde Kültigin takip eder. Mo ollar devrini konu alan romanlar n önemli gerçek ki isi Cengiz

6 ehbenderzâde Filibeli Ahmet Hilmi; Öksüz Turgut, st. 1326, s. 36

Page 36: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

36 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Hand r. Selçuklular dönemini konu alan romanlarda I. K l ç Arslan ve I. zzeddin Keykâvus’u görürüz. Yine bu devreyi i leyen romanlarda di er

önemli ki iler Balamir, Ömer Hayyam, Hasan Sabbah ve Nizamülmülk’tür. Bu romanlarda Atilla, Cengiz, K l ç Arslan, Kül Ti in gibi gerçek ki ilerin yine üstün meziyetlerle donat ld n ve hepsinin par lt l yönleriyle tasvir edildiklerini söylemek mümkündür. Kurgusal zemin yine büyük liderleri önceler ve onlar n par lt l ve seçkin ya ay lar ve sava ç meziyetleri öne ç kart l r. Devrin arka plânda kalan ekonomik ve sosyal cephesi veya kahramanlar n ruh dünyas derinli ine irdelenmez.

Cumhuriyet devrinde as l ilgi Osmanl tarihine yönelince daha önce roman kahraman olarak gözükmeyen birçok padi ah veya devlet adam birden bire artmaya ba lar. Özellikle padi ahlar n birço u romanlar n merkezine yerle irler. Osmanl padi ahlar n d nda onlar n aileleri, ehzadeler ve devlet adamlar da romanlar n önemli ki ileri olarak kar m za ç karlar. Olaylar hanedan üyelerinin etraf nda cereyan eder. Ancak Cumhuriyet’in ilk y llar nda daha önce Öksüz Turgut’la ba layan ve Y ld r m Beyaz t’ n kahramanl klar n ve d par lt s n i leyen romanlarda hanedana bak aç s da de i meye ba lar. Bu durum do al olarak kurguyu da etkiler.

Cumhuriyet döneminde en çok i lenen Osmanl padi ahlar aras nda Y ld r m Beyaz t, Fatih Sultan Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman’ saymak mümkündür. Biz bunlar içinde Öksüz Tutgut’la paralel olmas aç s ndan Y ld r m Beyaz t örne inden devam etmek istiyoruz.

Y ld r m Beyaz t, roman kahraman olarak Öksüz Turgut’tan (1910) ba ka ark’ n En Büyük Hükümdar Timurlenk’te de (1914) k saca geçer. Roman n n giri inde Timurlenk’i ele alan yazar, karde olarak gördü ü Y ld r m Beyaz t’la Timur aras nda ç kan harbi, Allah’ n bir takdiri olarak görür7.

Y ld r m Beyaz t, Cumhuriyet devrinde ilk olarak Köro lu’nda (1928) kar m za ç kar. Nizamettin Nazif, onu son derece olumsuz bir ki i olarak canland r r. Bu bak aç s kahraman n fiziksel görünümüne de yans r. Beyaz t, geni gö üslü, abus suratl , patlak dudakl ..” bir ah st r8. Milletine s rt n dönmü , devlet i lerinden elini ete ini çekmi , Edirne’deki saray nda Prenses Olivera ile zevk ve sefa içinde pinekleyen ma rur bir padi ah olarak çizilir. Onu hayata ba layan en önemli ey ise arap ve kad nd r. O, kudretini ald

7 Dündar Alp, ark n En Büyük Hükümdar Timurlenk, st. 1330, s. 8 8 Nizamettin Nazif Tepedelenlio lu, Köro lu, c.I, st. 1928, s. s.155-156; c.II, st. 1928, s. 148

Page 37: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

37Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

arab ‘hayat n ta kendisi’9 (c.I,s.151) olarak görür. Gerçi yazar zaman zaman onun Ni bolu’daki kahramanl k cephesine de vurgu yapar ancak ard ndan onun a z yla: “Ben, ‘Ni bolu’yu kana bulayan cihangirim. Ben karde kan yla elleri bulanan Osmano luyum.’ 10 diyerek as l maksad n ortaya koyar.

Beyaz t, Turhan tan’ n 1935’te yay mlad Timurlenk roman nda da kar m za ç kar. O, Timur’la münasebetleri noktas nda romana dâhil edilir. Daha çok olumsuz yönleriyle kurgulan r. Yazar-anlat c , ‘müthi bir gurur ve koyu bir insafs zl k içinde’ tasvir etti i Beyaz t’ u ekilde anlat r:

“Vaktini pek i renç bir ekilde geçiriyordu. S rp prenslerinden olan Olivera’y mür it ve mürebbi tan m t , onun emriyle, onun i aretiyle kalk p oturuyordu, i e ve güce bakm yordu. Etraf na Rum, S rp, Macar ve Bulgar gençlerinden mürekkep kar k bir halita toplam t . Bunlar n kimini had mla t rarak, kimini kad nla t rarak vur patlas n, çal oynas n e leniyordu. Olivera’n n uh elinden mücrim ne eler al p akl n onun parmaklar na b rakt ktan sonra bu vatans z ve hayâs z gençlerin aras na kar rd , hat r ve hayale gelmez münasebetsizlikler yapard .”11

Beyaz t, Savc Bey’de (Aptullah Ziya Kozano lu, 1944) geri plândad r. Burada karde i Savc Bey ve Prenses Manoel’le münasebetleri çerçevesinde romana dâhil edilir. “Ma rur, muhteris, aksi, sert ve so ukkanl ”12 biri olarak çizilir.

Beyaz t, Y ld r m ve Prenses Olivera’da (1944) roman n ba kahraman d r. Hâdiseler ba tan sona onun ahsiyeti etraf nda cereyan eder. Burada da Beyaz t, vaktinin ço unu S rp prensesiyle zevk ve sefa âlemlerinde geçiren cesur ve ma rur birisi olarak kurgulan r.

Beyaz t, kendi ad n ta yan Sultan Y ld r m Bayezid (1947) roman nda ba kahraman olarak canland r lm t r. Romanda Beyaz t, ehzadelik döneminden ba layarak vefat na kadar süren dönemiyle

daha etrafl ca ele al n r. Burada da padi ah n S rp prensesine duydu u a k vurgulansa da daha çok devlet adaml , cesareti, sava ç l , üstün meziyetleri, par lt l cephesi, gururu ile tasvir edilir.

Beyaz t, bu romanda kahramanl a her eyden fazla k ymet veren bir padi aht r. Sava için do du unu söylemekten zevk duyar. Bunu Ni bolu’da ma lûp etti i Korkusuz Jan’ n yüzüne kar da

9 Tepedelenlio lu, a.g.e., c.I, s. 151 10 Tepedelenlio lu, a.g.e., c.I, s. 166 11 Turhan Tan, Timurlenk, st. 1935, s. 264-265 12 Aptullah Ziya, Savc Bey, (13.b.) st.1978, s. 78

Page 38: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

38 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

hayk r r. Ba kalar da onu bu yönüyle tan r. Beyaz t, Timur’la sulh yap lmas ndan yana olan adamlar na: ‘Ben cenk için do mu adam m’13 diyerek, kar ç kar. Onun ‘cesaret ve kahramanl kadar hiddeti de me hur’dur.

Beyaz t, Timur’un ordusu kar s nda; ‘e ilmez ba n süsleyen saçlar n savurarak destanlara s mayan bir kahramanl kla’ çarp sa da, yenilgiden kurtulamaz. Esaret hayat nda çok müteessirdir. Olivera’n n Timur’un saray nda oldu unu, ehzadelerin birbirlerine dü tü ünü, Anadolu’daki birli in tamamen bozuldu unu, taht kavgalar n n ba lad n duyunca daha da kederlenir. Kendisinin Semerkant’a götürülüp misafir edilece ini ö renen Beyaz t, esir olarak ya amaktansa ölmeyi ye ler; yüzü üne saklad zehri içip intihar eder.

Y ld r m Beyaz t, ele al nd romanlarda daha çok olumsuz özellikleriyle kurgulan r. Ancak bu özellikte kurgulan rken bile bir roman kahraman olarak derinli ine irdelenmez. lk kez Feridun faz l Tülbentçi’nin roman nda bütün cepheleriyle ele al nan Y ld r m Beyaz t’ n burada olumlu özellikleri yan nda tarihsel arka plan n daha çok öne ç kt n görürüz. Beyaz t-Timur çarp mas n n Anadolu’da yaratt infial, kar kl k, bozgun hayat ve di er olumsuzluklar, di er romanlara nazaran az da olsa kendisini hissettirir.

Cumhuriyet döneminde Beyaz t örne inde görüldü ü gibi gerçek ki ilerin kurgulan nda, genellikle bak aç s n n ve devrin tarih anlay n n etkili oldu unu görürüz. Roman yazarlar daha çok kendi mizac na ve ya ad dönemin atmosferine uygun olarak roman kahramanlar n ekillendirirler. Ancak yazarlar n önemli bir k sm n n tarihçi olu u veya tarihle yak ndan ilgileni leri gerçek ki ilerin roman ki isine dönü mesini engellemi tir.

Cumhuriyet döneminde ele al nan gerçek ki ilerin tamam do al olarak padi ahlardan tercih edilmemi tir. Çünkü Osmanl mparatorlu u’nun özellikle yükseli dönemi dedi imiz par lt l bir

cephesi de vard r. Bir k s m yazarlar Osmanl ’y konu alan romanlarda padi ahlar kötülerken ortada var olan gerçek zaferler kime mal edilecektir? Bunun alternatifi de k sa zamanda ”halk kahramanlar ” modeliyle giderilmeye çal l r. Ancak bu ki ilerin bir k sm ”yarat lm ki iler” olup tarihsel özellik ta mazlar. Buna en güzel örnek ise Nizamettin Nazif’in 1928’de kaleme ald ve tefrika edildi i y llarda büyük ilgi toplayan ve tart malara neden olan üç ciltlik Kara Davut roman d r. stanbul’un fethini konu alan romanda zafer Fatih Sultan Mehmet veya devlet ricaline de il Kara Davut gibi halk kahramanlar na

13 Feridun Faz l, Sultan Y ld r m Bayezid, (4.b.), st. 1957, s. 288

Page 39: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

39Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

mal edilir. Bu tür kahramanlar yarat l rken de “Zaferler hükümdarlar n de il milletlerindir.” teziyle hareket edilir. Bu kahramanlar genelde olumsuz özellikleriyle çizilen padi ahlar n kar s na ç kart l rlar. Bu tipler, Osmanl n n bütün zaferlerinde etkin rol oynayan do ru sözlü, kahraman, cesur, yi it insanlar, ayn zamanda mensubu oldu u hükümdarlara kafa tutabilecek yarad l ta cesur ki ilerdir. Kara Davut’tan ba ka Cehennemden Selâm’da Kör Mahmut, Ay im’de Tu rul, Patronal lar’da Peçeli U ru (Patronal Mustafa ), Ak ndan Ak na’da Mustafa Bey, Viyana Dönü ü’nde Kara Mehmet, padi ahlara kafa tutan ve sava larda öncü rol oynayan kahraman tipleridir. Bu tiplerin kurgulan nda ise daha çok par lt l yönleri esas al n r. Mesela Kara Davut, bunlar n öncülüdür. II. Mehmet’e tek ba na kafa tutan hatta ona adamlar n n yan nda tokat atan, Fatih’in, u runa stanbul’u fethetmeye çal t Prensen ren’i kendisine â k eden Kara Davut, kendisini öyle tan t r:

‘..Bana ad yla san yla Akbuluto lu Kara Davut derler. yi k l ç kullanan ve iyi ata binen bir serseriyim. Da larda gezer, ormanlarda uyurum. Ne ufuklar ötesinde gözden nihan tarlalar m, ba lar m, köylerim var, ne de bin odal saraylar m. Hiç, hiçbir eyim yok. te bunun içindir ki; zavall lara, gadre u rayanlara yard m etmeyi vazife edindim. Zorba ve gaddar olanlara dü man m..Veyl olanlara! ‘14

Kara Davut tiplemesi, birçok yönüyle abart l d r. Bir yerde yedi ki iye tek ba na kar koyar. Bazen otuz ki iyi tek ba na haklar. Hatta o da yetmez tam yüz sipahiyle çarp r. Akkoyunlu sipahiler onunla asla ba edemezler:

‘Yüz sipahi, mücadele esnas nda ine ine altm a inmi ti. On, on be tanesi ölmü , bir o kadar can çeki iyordu. Yaralar nisbeten tehlikesiz olan bir kaç tanesi ise kamç lanm köpekler gibi ac ac ba r yorlard . Lakin sa lam kafalardan hiç ses ç km yordu. Heriflerin bo az na sanki kal n birer paçavra t kanm t .’15

Bu dönemin di er bir kahraman modeli, devlet ricaliyle çal an onlar n u runda ölümü göze alan ak nc tiplerdir. Bublar içinde Kas m Malkoço lu (Malkoço lu) model bir ak nc kahraman örne idir. Gönülden Gönüle roman nda Kunur Alp, Apturahman Alp, Geyikli Dede, Abdal Musa gibi gazi - alp, dervi , veli tipleriyle de kar la r z. Krallar Avlayan Türk’te; Sevindik, Kara Abdurrahman, nce Balaban, Yaral Do an, herbiri ayr ayr meziyetleri olan kahraman tiplerdir. Kara Abdurrahman, babas Abdurahman Alp gibi cesur, bir bo ay alt edecek kadar güçlü destanî bir kahraman d r. Küçük ya ta tehlikelere at lan

14 Nizamettin Nazif, Kara Davut, st. 1973, 543 s. 43 15 Tepedelenlio lu, a.g.e., s. 122

Page 40: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

40 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Sevindik, Türklerin Rumeli’ye yay lmalar nda hep öncü rol oynam , Sofya kalesini akl , zekâs ve cesaretiyle tek ba na fethedebilmi bir yi ittir. Sevindik Sofya’y fethetti i gibi yazara göre nce Balaban da Bursa’n n gerçek fatihidir.

Cumhuriyet devri tarihî romanlar m zda ortaya ç kan ve temelde kahramanl k vas flar yla birbirini and ran bu tiplerin di er bir ortak noktas , her birinin saray hayat ndan uzakta ya amalar d r. Ayr ca saraydan uzakta ya am sürdüren, Türk milletinin gelece i için gece gündüz durmadan sava an, dürüstlükleri, aç k sözlülükleri, kahramanl klar ve yi itlikleriyle kurgulanan di er roman ki ileri denizcilerdir. Karadaki Türk kahramanlar at üstünde çarp t klar gibi Türk leventleri de gemilerde sava rlar. Ancak as l önemli fark, karadaki kahramanlar n umumiyetle yaratma figürler, denizcilerin ise gerçek ki ilerden meydana geldi idir. Bunlar n ba nda Barbaros Hayrettin Pa a gelmektedir. Nizamettin Nazif, Türk roman nda ilk kez canland rd bu tiplere Deli Deryal ad n verir. Deli Deryal lar, dü manlar n oldu u gibi saray n da korkulu rüyas , ferman dinlemez leventlerdir. Barbaros, Türk yurdu hâline getirdi i Ak denizin taç ve tahts z tacdar ’d r. 16 Barbaros’un Ölümü, Barbaros Hayrettin Geliyor romanlar nda yer alan gerçek ve yaratma figürler, yine Türklük için mücadele eden kahraman leventlerdir. Aptullah Ziya, Türk Korsanlar roman nda Barbaros’la birlikte ( H z r Reis ) karde i Oruç ve Barbaros’un halefi gördü ü Turgut Reisleri üç bölümde canland r r. Bu Anadolu yi itleri, bu romanda da çoluk çocuklar ndan uzakta Türklük mücadelesi verirler. Saray , debdebeyi sevmeyen ve esarete katlanamayan bu insanlar n temsilcili ini Turgut Reis üstlenir. Turgut Reis, bütün payelere ra men, entrikalar n, yalan dolanlar n, dalkavuklu un dolu oldu u ve esareti ça r t ran, dönmelerin yönetti i Saray (kara) hayat n reddetmi , sadece palas yla sava abilece i özgürlü ü (denizi) seçmi tir.

Hint Denizlerinde Türkler roman nda gerçek ki ilerden Rumi Sefer, Piri ve Seydi Ali reisler de Türk Korsanlar ’nda oldu u gibi üç bölümde canland r l rlar. Burada, haritac l ktaki mahareti ve bilge ki ili iyle tan t lan Piri Reis ayn zamanda hain bir ki i olarak kurgulan r. Piri Reis, stanbul için toplad hazinenin büyüsüne kap l p ahs için pay almaya kalk nca Osmanl donanmas n yüz üstü b rakm

ve ihanetini kan yla ödemi tir. Mir’âtü’l-Memalik kitab n n yazar olan Seydi Ali Reis ise Hint Denizlerinde Türkler’de kahramanl a ve dürüstlü e yönelik üstün meziyetlerle dolat lan ünlü bir seyyah-kahraman olarak tan t ld gibi Seyit Ali Reis (Aptullah Ziya) roman nda da benzer yönlerden ele al n r.

16 Nizamettin Nazif, Deli Deryal , st. 1928, s.71

Page 41: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

41Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Sonuç Tarihi Türk roman yazarlar , ba lang c ndan 1950’ye kadar

yazd romanlarda me hur insanlar sahneye ç karman n güç ve tehlikeli bir u ra oldu unu dikkate almazlar. Genellikle geçmi i romana ta rken ideolojik tav r tak nd lar ve idealist kahramanlar yaratmaya çal t lar. Onlar tarihi romanlar n okuyucu üzerinde derin etki yapaca n ke fetmi lerdi. Bir zamanlar ülkemizde s kça kullan lan Kür at isminin as l kayna n n, Nihal Ats z’ n Bozkurtlar n Ölümü olmas da bunu göstermektedir. Nihal Ats z, o güne kadar kimsenin bilmedi i bir ismi tarih sahnesine ç karmakla kalmam onu roman n n ba kahraman yaparak “ülkücü gençlik” için model bir kahraman yaratm t r.

Tarihi romanc lar m z tarihi ahsiyetleri romana ta rken genellikle dönemlerinin hâkim bak aç lar na göre hareket ederler. Cumhuriyet’e kadar Osmanl hanedan yüceltilirken yeni rejimle birlikte padi ahlara kar olumsuz bir tav r tak n l r. Cumhuriyet’in ilk y llar nda ba gösteren handan kötü gösterme çabas tarihi roman yazarlar na yans y nca oldukça olumsuz ve kötü örnekler üretilmi tir. Bir taraftan yenilmez, cesur, par lt l bir kahraman di er taraftan her gün saray n gizli dehlizinden ç karak birlikte oldu u gençleri öldüren Hürrem Sultan modeli (Deli Deryal ). Maksat kötülemek olunca dönemin sosyal, ekonomik ve siyasi atmosferi göz ard edilir ve de en önemlisi “insan” unsurunun olmad bir tarihi roman anlay ortaya ç kar.

Kaynakça Andre Maurois, ‘Roman ve Tarih ‘, stanbul, ubat 1954. Aptullah Ziya, Savc Bey, (13.b.) st.1978. Dündar Alp, ark n En Büyük Hükümdar Timurlenk, st. 1330. E. M. Forster, Roman Sanat , st. 1985. Feridun Faz l, Sultan Y ld r m Bayezid, (4.b.), st. 1957. György Lukacs, Avrupa Gerçekçili i, st. 1977. Mehmet Tekin, Romanc Yönüyle Peyami Safa, st. 1999. Nizamettin Nazif Tepedelenlio lu, Köro lu, c.I-II, st. 1928. Nizamettin Nazif, Kara Davut, st. 1973. Nizamettin Nazif, Deli Deryal , st. 1928. Tolstoy, Sava Ve Bar , st. 1975. Turhan Tan, Timurlenk, st. 1935. Zeki Ta tan, Türk Edebiyat nda Tarihî Romanlar (Türk Tarihi le lgili, 1871-1950), .Ü. Sos. Bil. Enst. Yay mlanmam Doktora

Tezi, 2 c., 2000.

Page 42: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

42 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

MET ND LB L ME GENEL B R BAKI VE MET ND LB L MSEL B R ÇÖZÜMLEME ÖRNE OLARAK

ÖMER SEYFETT N’ N ‘ LK C NAYET’

Gül en TORUSDA

Özet Bu çal mada, geleneksel dilbilgisinden ve metin çözümleme

yöntemlerinden farkl bir yakla m olan metindilbilimin amaçlar çerçevesinde, metin olabilmenin temel kriterleri aç klanmaya çal lm t r. Metindilbilimsel bir yakla mla, metnin temel konusu ve alt konular n n tespiti, metnin görünen anla lan k sm n n yani yüzey yap s n n yan nda metnin derin yap s n n yani metinde sakl olan unsurlar n n ortaya konmas , metin olan ile olmayan n ay rt edilmesi gibi konular ele al nm t r. Bu bilgiler

nda, Ömer Seyfettin’in ‘ lk Cinayet’ adl öyküsü metindilbilimsel bir yakla mla, küçük ölçekli yap ve büyük ölçekli yap ba lam nda çözümlenmeye çal lm t r.

Anahtar sözcükler: Metindilbilim, küçük ölçekli yap , büyük ölçekli yap , öykü.

Abstract

This study contains the explanations about the textlinguistics which is different from the traditional grammar and the methods of text parsing. Seven basic standards of textlinguistic were studied within the framework of aims of the textlinguistics. The elements such as the determining of the basic topic and sub-topics of the text, the presenting of the deep structure that is the stored elements in the text besides the apparent, understood part of the text, that is the surface structure of the text, the distinguishing the text from non-text were studied by a linguistic approach. In the light of this information, the short story ‘ lk Cinayet’ by Ömer Seyfettin, were parsed in the context of the microstructure and macrostructure by a textlinguistic approach.

Key words: Textlinguistics, microstructure, macrostructure, short story.

Page 43: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

43Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Giri Metni ara t rma konusu olarak ele alan metindilbilim,

geleneksel dilbilgisinden ve metin çözümleme yöntemlerinden farkl bir yakla md r. Metindilbilim, yaz l ve sözlü bir metni, metin yapan nitelikleri, metnin olu turulmas nda kullan lan iç ve d yap y , metni daha anla l r ve ak lda kal c k lmay sa layan nitelikleri, prensipleri belirlemeye çal an bilim dal , modern belagat, kompozisyon bilimidir (Co kun, 2005: 39).

19. yüzy l sonlar ndan 1960’l y llara kadar hâkim olan ele tiri felsefesine göre, sanat eserleri ola anüstü, nesnel olarak incelenemeyen kutsal eserler olarak kabul edilmi tir. 1950’li y llarda ba layan metindilbilim çal malar , özellikle 1970’li y llardan sonra dünya çap nda a rl k kazanm t r. Metindilbilimin geli mesi, dilbilim çal malar nda cümlenin en büyük birim olarak görüldü ü anlay n ötesine geçilmesiyle mümkün olmu tur. Dilbilimciler, dilin biçimsel özelliklerini ortaya koymak yerine i levsel özelliklerini belirlemeyi amaçlay nca cümle ötesi dilbilim çal malar h zla geli mi tir. Metindilbilimle ilgili ilk çal malarda metnin gramer yap s n incelemeyi amaçlayan bir anlay hâkimdir. Daha sonraki dönemlerde yap lan çal malarda ise metnin öncelikle bir ileti im arac oldu u dü ünülerek metnin ileti imsel de eri ve bunu sa layan unsurlar üzerinde durulmu tur.

Metin/söylem çal malar nda cümleden büyük birimleri, söylem çözümlemesi (discourse analysis) terimini ilk olarak 1952’de dile getiren dilbilimci Zelling Harris, dilin gerçekte cümlelerle s n rland r lm biçimde de il, söylem olarak de erlendirilmesi gerekti ini belirtmi tir (Co kun, 2005: 40). Harris, dilin da n k kelimeler veya cümlelerden çok, “ba nt l bir söylem” biçiminde kullan ld n ve söylemin tek bir kelimeden on ciltlik bir kitaba kadar de i ik boyutlarda olabilece ini belirtir (Co kun, 2005: 40).

Amerikan yap salc lar n n 1950’li y llarda yapt klar baz çal malarla ba layan metindilbilim çal malar , ça da metindilbilimin temel ta lar n olu turur. Bu çal malarla tümce düzeyi a lm , metinlerin da l m, bölümleme, s n fland rma gibi yap salc , yöntemlerle incelenmesine ba lanm t r. Yap salc dilbilim ve ‘üretici dönü ümsel dilbilgisi’nin tümceyi en büyük dilsel birim olarak kabul eden anlay na kar metindilbilimciler yaln zca tümce düzeyinde çal man n dilbilimsel problemleri çözmeye yetmeyece ini bu nedenle bir üst düzey olan metinden hareketle çal lmas gerekti ini ileri sürmü lerdir. Ancak metindilbilimdeki ilk ara t rmalar, tümceler aras dilbilgisel ba lant lar ve bu ba lant lar sa layan dilsel ögeleri incelemeye yöneliktir. Bu anlay a göre metin

Page 44: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

44 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

salt bir dilsel birim olarak kabul edilir ve metin incelemelerinde dilbilgisel ve sözdizimsel ba lar önemli görülür. Metindilbilimdeki bu geli melere paralel olarak metnin kendisi kadar içinde yer ald ba lam ve bildiri imsel durum da önem kazanm t r. Bildiri ime yönelik metin anlay lar nda metnin olu umuna etki eden dil d etkenler, örne in, metni üreten ki inin bildiri imsel amac yani metnin i levi, metni okuyanlar n beklentileri, bildiri imin gerçekle me ekli gibi özellikler incelenmeye ba lam t r.

Metindilbilimin amac , metinlerin yap lar n , yani dilbilgisel ve içeriksel kurgulanma biçimlerini ve bildiri imsel i levlerini ortaya ç karmak ve uygulamal örneklerle göstermektir. Metindilbilim, metin olu turman n genel ko ullar n betimlerken, metin olan metin olmayandan ay rmaya ve metinleri s n fland rmak için ölçütler olu turmaya, metin türleri aras ndaki ortak ve farkl özellikleri betimlemeye ve aç klamaya çal r. Metinlerin belli bir ba lamda nas l kullan ld klar ile insanlar aras bildiri imde ta d klar i levler de, metindilbilimin ara t rma kapsam ndad r ( enöz, 2005: 22-23).

Dilbilimsel çözümlemenin amac , metnin temel konusu ve temel konuyu meydana getiren alt konular n tespiti ve metnin görünen anla lan k sm n n yani yüzey yap s n n yan nda metnin derin yap s n n yani metinde sakl olan unsurlar n ortaya konmas d r. Metin olan ile olmayan n ay rt edilmesini sa layan ölçütler geli tiren metindilbilim, bu ölçütleri geli tirebilmek için metinlerin yap lar n ve ileti imsel i levlerini inceler, metni olu turan genel kural ve ko ullar belirler. Türlerine göre farkl metin özelliklerini tespit eder ve bunlar betimleyerek aç klar.

Metin, birbirlerine ba la kl k ve tutarl l k ölçütleriyle ba lanm olan tümce dizilerinin bir anlam bütünü olu turmas yla meydana gelen, belli bir ileti im amac ile üretilmi , ba ve sonu kesin çizgilerle belirlenmi yaz l ya da sözlü en büyük dilsel üründür. Metin tümcelerden olu ur. Tümce, “Bir duyguyu, bir durumu, bir olay yarg bildirerek anlatan kelime veya kelime dizisidir” (Karahan, 2010: 9). Bu söz dizisi dilbilgisi aç s ndan do ru ve eksiksiz olmal d r. Tümceler belli bir ba lam içinde olmasalar da anlamlar vard r. Ancak bulunduklar ba lama göre farkl anlamlar kazanmaktad rlar. Ba lam, “bir dilsel biçimin önünde ya da ard nda bulunan, onunla yak ndan bir ili ki içinde olan ve anlam n olu mas na yard m eden unsurlar n toplam ” ya da “bir göstergenin, birlikte bulundu u öteki göstergelerle olu turdu u ve anlam n ayd nlatan bütün” olarak tan mlanmaktad r (Karata , 2008: 44).

Günay (2007: 44-45)’a göre tümce, dilbilgisinin bir birimi olarak ele al nabilinirken metin, bildiri im i levinin göz önüne

Page 45: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

45Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

al nmas n gerektiren devingen bir süreç olarak dü ünülmektedir. Metin, belli bir bildiri im de eri olan, ba ve sonu ile kapal bir yap olu turan, dilsel göstergelerin art arda geldi i anlaml bir yap olan, sözlü ya da yaz l olarak üretilebilen bir dil dizgesi bütünüdür. Bir ba ka deyi le metin, kendisini olu turan s ral ve anlaml bütünler halindeki tümceler dizisi toplam ndan farkl , kendine özgü bir bütündür. Bilindi i gibi tümce sözcüklerin bile iminden meydana gelirken, metin olaylar n bile iminden meydana gelmektedir. Bu durumda tümcenin anlam sözcüklere, metnin anlam parçalara/bölümlere ba l d r.

Bir tümce dizisinin metin olabilmesi için de kendisini olu turan tümce dizilerinin birbirlerine ba la kl k (cohesion), ba da kl k (tutarl l k, coherence) ölçütleriyle ba lanarak bir anlam bütünü olu turmas , belli bir amaçla (intentionality) üretilmi olmas , kabul edilebilirlik (acceptability) bilgisellik (informativity), durumsall k (situationality), metinler aras ili kiler (intertextuality) gibi ölçütlere sahip olmas , ba ve sonu kesin çizgilerle belirlenmi yaz l ya da sözlü bir dilsel ürün olmas gerekir. Beaugrande ve Dressler (1981)’e göre metin, metinselli in bu yedi standart ölçütünü (Seven standarts of text linguistics) içeren ileti imsel bir olu umdur. Bu standartlardan birinin yeterince kar lanamamas durumunda metin, dolay s yla da amaçlanan ileti imsel i lev gerçekle tirilemeyecektir. Ancak, “Bu metinsellik ölçütleri aras ndan ba la kl k ve ba da kl k, metin türü çözümlemelerinden elde edilen veriler, metindilbilimin en fazla yararlan lan bulgular ndand r” ( enöz, 2005: 60). Ayr ca bir metnin, metin olabilme ve metin de eri ta yabilmesi için, dilsel bir bütünlük göstermesi ve bir bildiri im görevi ta mas gerekir. Bu yönüyle metindilbilim, geleneksel dilbilgisinden farkl bir yakla md r. Ele ald metni nitelik bak m ndan inceler.

Bu çal mada, öncelikle metindilbilim ve amac hakk nda k sa bir bilgi verilmekte, metin kavram ve metin olabilmenin temel kriterleri anlat lmaktad r. Metindilbilimin temel amaçlar ndan biri olan, metin olan ile olmayan n ay rt edilmesini sa layan ölçütler izah edilmektedir. Dilbilimsel çözümlemenin amac , metnin temel konusu ve temel konuyu meydana getiren alt konular n tespiti ve metnin görünen anla lan k sm n n yani yüzey yap s n n yan nda metnin derin yap s n n, metinde sakl olan unsurlar n ortaya konmas d r. Çal mada ayr ca, bir metnin üretilme amac na uygun olmas ve kendisi arac l yla aktar lmak istenen iletinin do ru bir biçimde kavranabilmesi için sahip olmas gereken iki temel ölçüt olan ‘ba la kl k’ ve ‘ba da kl k’ kavramlar izah edilmekte ve bu bilgiler

Page 46: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

46 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

nda Ömer Seyfettin’in ‘ lk Cinayet’ adl öyküsünün ‘küçük ölçekli yap ’ ve ‘büyük ölçekli yap ’ ba lam nda incelenmesi amaçlanmaktad r.

1.Ba la kl k Ba la kl k, metnin yüzey yap s ndaki dilsel ögeler arac l

ile görülür. Dilsel, dilbilgisel bir uyum söz konusudur. Metnin küçük yap s n (micro structure) te kil eder. Dilidüzgün (2008: 31)’ün de belirtti i gibi, metnin anlaml bir bütün olarak olu turulmas , metnin içeri ini olu turan dil ögelerinin dilin dizisel ve dizimsel ekseninde anlaml yap sal ili kiler kurmalar na ba l d r. Ba la kl k, metindeki dilsel, dilbilgisel uyum, yani bütünlüktür ve dilbilgisel ba ml l k üzerine kuruludur. Metnin bütünsel olarak anlam n ç karmak için önce dilbilgisel ba la kl k ya da küçük ölçekli yap düzlemi dikkate al nmal d r. Di er bir deyi le, metnin anlam n n metnin yüzeysel yap s na dayand r larak aç klanmas ya da belirtilmesi gerekmektedir. Çünkü metnin anlam küçük ölçekli yap da yer alan dilsel ögeler ve düzenekler yard m yla olu turulur; genel bir deyi le dil anlam olu turmada bir ‘araç’ olarak kullan l r.

Günay (2007: 68)’a göre, “Sa lam yap l bir metindeki tümceler rastgele düzenlenmemi tir. Her tümce genel metin ba lam nda ba ka tümcelerle, paragraflarla k sacas metnin bütünü ile ili ki içerisindedir. Her tümce metnin genel anlam ndan bir k sm n ta r. Bu nedenle tümcelerin de erlendirilmesi ve aralar ndaki ili kilerin ortaya konulmas betimleme aç s ndan önemlidir. Tümceler aras ili kilerin sonucunda da metnin bütününe ula lacakt r.” K sacas ; metnin ba la kl k yap s olu turulurken metnin ba da kl k özelli i de gerçekle tirilmi olur. Metnin yüzey yap s ndaki ba la kl k ve metnin bütünündeki ba da kl k metin içindeki öbeklerin nas l bir araya gelip anlam kazand na i aret eder. Bu görü e göre, genelde, bir metnin tutarl olabilmesi yani bir anlam ifade edebilmesi için dilbilgisel olarak ba la k olmas gerekmektedir.

1.1.Sözcüksel Ba la kl k Metnin küçük ölçekli yap s nda sözlüksel birimlerin

kullan m n içeren sözcüksel ba la kl k büyük ölçekli yap y olu turmada dilsel düzenlemelere olanak sa lar. Metnin ba la kl ve ba da kl sözcüklerin do ru ve metnin bütünlü ünü sa layacak ekilde seçilmesine ba l d r. “Metne eklenen her yeni sözce, daha

önce metindeki sözcelerle sa lanm bilgilerden destek al r; ancak kendisi de metne yeni bir bilgi ekler” (Günay, 2007: 71).

Page 47: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

47Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Metinde sözcüksel ba la kl n incelenmesi ile metindeki anahtar sözcükler tespit edilebilir ve bu ekilde metnin konusu, alt konular ve içeri i ile ilgili birtak m ipuçlar bulunabilir. Böyle bir çözümlemeyle, bir metinde kullan lan kavramlar ve kavram alan n geni leten di er sözcükler, sözcüklerin yinelenme oranlar , metin türünü belirleyici veriler sa larken ayn zamanda yazar n biçemi ile ilgili örnekler de olu tururlar. Sözcüksel ba la kl k, Halliday ve Hasan (1976: 288)’ n yapt s n fland rmadan örnek al narak a a daki maddelerle aç klanmaya çal lacakt r:

Yineleme (Recurrence) Yinelemeler, ayn metinde tekrar edilmi sözcüklerdir.

“Yinelemeler, metindeki ba la kl sa layan en önemli ögeler aras ndad r. Dilbilgisel düzlemde tümceler aras ba lar kurarak metnin anla lmas n sa larlar” ( enöz, 2005: 63).

Anlat denilen her türlü dilsel yap kendi içinde bir bütünlük olu turmaktad r. Bu yap larda hiçbir unsur kendi ba na ve ba ms z de ildir. Her türlü dil yap s bir di eri ile gerçekle tirdi i ili ki içinde anlaml olmaktad r. Her ey birbirleriyle ba lant l anlam dizileri içinde yer al r. Bir metnin anlam , anlat daki baz durumlar n, nesnelerin, ki ilerin ya da noktasal de i kenlikler içeren olaylar n metin boyunca yinelenmesiyle gerçekle ir. Metinde geçen ki i, uzam, e ya, durum ya da bir ba ka nesnenin yeri geldikçe tekrar edilmesi tümceler aras nda ba lant kurmaya yarar. (Günay, 2007: 75)

Ayn Sözcü ün Yinelenmesi (repetition) Tümceler aras ili kiler baz sözcük ve ifade biçimlerinin ayn

ekilde yinelenmesiyle olu turulmaktad r. “Yinelemeler önem belirtme, görü te srar etme, iste i teyit etme gibi amaçlarla veya beklenmeyen bir durumla kar la ma ya da konu man n kesilmesinin istenmemesi gibi durumlarda da i levsel olarak kullan lmaktad rlar” (Dilidüzgün, 2008: 75). Ayn sözcükle yineleme a a daki gibi örneklendirilebilir:

“ iddetli kar ya bütün yurdu etkisi alt na ald . Do u Anadolu bölgesinde artan kar ya sebebiyle birçok köy yolu ula ma kapand . Karayollar ekipleri kar temizleme çal malar na ba lad .”

Bir haber metni niteli i ta yan yukar daki örnekte ‘kar’ sözcü ü önem belirtme ve belirsizli e yol açmama amaçlar yla haber metinlerinin bir özelli i olarak ayn sözcükle yinelenmi tir. Bununla birlikte, “Bir metinde i lev d bir ekilde s k s k yinelemelerin

Page 48: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

48 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

yap lmas metnin bilgisellik ölçütünü azaltmaktad r”(Beaugrande ve Dressler, 1981: 54). Örne in;

“Çocuk s n fa girdi, çocuk kap y kapatt . Çocuk s n fa girip kap y kapatt ktan sonra s ras na oturdu.” gibi öznenin ayn oldu u s ral ba ml tümcelerde ya da ortak ögeleri bulunan birbirini izleyen tümcelerde bu ögelerin ayn sözcüklerle yinelenmesi metnin metinsellik düzeyini dü ürmektedir.

E anlaml ya da Yak n Anlaml Sözcüklerin Kullan m (synonym /near synonym)

Metin içinde ak c l sa lamak için sözcüklerin ayn sözcüklerle yinelenmesinin yan s ra, metin türüne uygun olarak e anlaml ve yak n anlaml lar n n kullan lmas da nitelikli bir metin olu turmak için gereklidir. A a daki örnekte ‘ak ll ’ s fat e anlaml s olan ‘zeki’ s fat yla yinelenerek hem konu süreklili i sa lanm hem de anlam zenginle tirilmi tir.

“Ak ll çocuklar severim. Zeki olduklar gözlerinden belli olur.”

Üst Terim-Alt Terim li kili Sözcük Kullan m Metnin ba la kl k özelli ini sa layan bir ba ka yineleme

biçimi de sözcüklerin üst terim, alt terim ili kisi içinde olduklar sözcüklerle yinelenmeleridir. Bu ekilde hem metinlerde konu bütünlü ü sa lan r hem de metin ba da k k l nm olur.

Bütün hayvanlar güzeldir. çlerinde en sevimli olanlar da kuzular galiba.

Birinci tümcede üst terim olan ‘hayvan’ terimi ikinci tümcede alt terimi olan ‘kuzu’ sözcü üyle yinelenerek metin içinde dizimsel eksende bir anlam bütünlü ü sa lanm t r.

Genel Kavramlar Kullanma (general word) Genel kavramlar, aç k bir sistemin eleman olan sözcükler ile

kapal bir sistemin eleman olan dilbilgisel kavramlar aras ndaki s n rda ba la kl k i levi görürler. Bu genel kavramlar insan, ki i, erkek, kad n, adam, çocuk, k z vb. insano lu ya da yarat k, nesne, i alan , olay, konu, eylem (hareket), yer, soru ve dü ünce gibi sözcüklerle s n fland r labilir (Halliday ve Hasan, 1976: 274). Bu kullan m biçimi öyle örneklendirilebilir:

“Geçen y l gol kral olan Ali, son maçta baca n k rd . Ba ar l futbolcu uzun süre ye il sahalara veda edecek gibi görünüyor.”

“Kap c ya birkaç kez merdivenleri temizlemesini söyledik; adam n umurunda bile olmad . Bu onun i i de ildi sanki.”

Yukar daki birinci örnekte ‘Ali’ ikinci tümcedeki ‘futbolcu’ genel kavram n n içinde de erlendirilmi tir. kinci örnekte ise bu

Page 49: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

49Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

ekilde iki kullan m yer almaktad r: Birinci kullan mda ‘kap c ’, ‘adam’ genel kavram yla yinelenirken; ikinci kullan mda ‘merdivenleri temizlemesi’ sözcük öbekleri ‘i ’ genel kavram yla kar lanm t r.

K smi Yinelemeler (partial recurrence) Sözcüklerin, sözcük s n flar n n eylemden ada, addan-s fata

vb. dönü türülmesiyle de metinlerde yineleme zincirleri olu turulur ve bu yolla da konu süreklili i sa lanm olur. “Parçal yineleme olarak adland r lan bu terim, metin içinde sözcüklerin ayn kökten türemi farkl sözcük türleriyle yinelenmesi eklinde tan mlanabilir” (Dilidüzgün, 2008: 76). Örne in, a a daki örnekte ‘esmek’ eylemi ‘esen’ s fat fiiline dönü türülerek iki tümce aras nda ili ki kurulmu ve ayn zamanda da olay n süreklili i sa lanm t r.

“Dün bütün gün rüzgâr esti. iddetli esen rüzgâr birçok binan n çat s n uçurdu.”

E Dizimsel Örüntüleme Metinde konu bütünlü ünü sa layan di er bir yol da, ‘e

dizimsel örüntüleme’ olarak tan mlanan ve ayn ba lamda ayn kavram alan ndan sözcükleri kullanarak ba lant lar yapmakt r. Kavram alan n Do an Aksan (1989: 254 ) öyle izah etmektedir: “Kavram alan n biz birbiriyle ili kili ve birbirine yak n kavramlar n, e anlaml lar n, içinde dü ünüldükleri alan" olarak tan ml yoruz. Türkçedeki b kmak, bezmek, usanmak, b kk nl k getirmek, usanç, bezginlik, b kk nl k... ögelerinin bir kavram alan içinde dü ünülebilecekleri muhakkakt r. Ancak bizce as l önemli olan yön, bu alan içinde kavramlar n de erlerinin belli edilebilmesi de il, zihnin nas l i ledi i, dil denen sistem içindeki çe itli ö elerin konu ma, okuma, yazma s ras nda nas l seçildikleridir.

Örne in; edebiyat …. roman… iir, mizah… karikatür… komik, ta ….. duvar, bebek…..ninni, k tl k… açl k, hasta……doktor, ar ….. kovan, ….. petek, ya mur …. bulut gibi ayn ba lam içinde kullan lan sözcükler birbirini izleyen tümceler aras nda ba la kl k özelli ini güçlendirerek metnin küçük ölçekli yap s ile bir anlam bütünlü ü gerçekle tirebilmektedirler. A a daki örnekte ‘bulut… gökyüzü… rüzgâr… ya mur’ sözcük zinciri kullan larak ba da k bir metin elde edilmi tir.

“Kapkara bulutlar kaplad gökyüzünü. Esen rüzgâr n ard ndan iyi bir ya mur ya aca a benziyor. ”

E dizimlilik, sadece ayn ba lamda kullan lmalar ndan dolay ili kilendirilen sözcüklerin yaratt ba lant lar kapsar. Bir ba ka

Page 50: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

50 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

deyi le, ayn konular i leyen metinlerde bir arada kullan lma e ilimi gösteren sözcüklerin, birbirleriyle e dizimsel bir ili ki içinde olduklar ifade edilmektedir. Asl nda e dizimsel sözcüklerin aras nda kullan ld klar metnin konusuyla ba da t r lmalar n n d nda herhangi bir sistematik ili ki yoktur. Örne in ‘vah etin’ tart ld bir metinde ‘yok etme’ ve ‘sava ’ sözcüklerinin bir arada kullan lma s kl söz konusu metnin e dizimsel ba la kl na katk da bulunmaktad r. E dizimsel örüntüleme metnin konusunu geli tirmede gerekli olan önemli kavramlar yans tmakta dolay s yla da metindeki temel fikirleri ayr nt land rmaktad r (Ta güzel, 2004: 77).

“E dizimsel örüntüleme ta yan sözcükler, bir anlamda, bireylerin zihinlerinde olaylar, durumlar, yerler, ki iler ve nesneler için olu turduklar emalara yönelik göstergeler durumundad r” (Suba -Uzun 2006: 700). Her dil dünyay farkl ekilde yorumlar. Ayn dili konu an insanlar n zihinlerinde ortak emalar olsa da bireyler geçmi ya am tecrübeleriyle de kavram a lar n ve dü ünce geli imlerini gerçekle tirirler. Bu yüzden kendi özgün emalar n da olu tururlar. Bu nedenle metni olu turan ki i, metni yazma süreci içinde, kendine özgü e dizimsel emalardan yararlan r, kendi dünya görü ünü yans t r özgün bir metin olu turur. Okuyucu da ancak kendi dil ve dünya bilgisi kapsam nda bu e dizimsel yap y çözümleyerek metnin izle ini ç karmaya ve metni anlamland rmaya çal acakt r (Dilidüzgün, 2008: 79). Örne in, usta bir airin zihnindeki ‘k ’ emas onun ba ka birinin akl na bile gelemeyecek sözcükleri konuyla

ba lant l k larak iirlerinde e dizimsel olarak örüntülemesine imkân verebilir.

1.2.Dilbilgisel Ba la kl k Bir metin olu turulurken onun anlaml bir bütün olabilmesi

için dü üncelerin birbirleriyle ba lant l olarak ifade edilmesi gerekir. Günay (2007: 71), ba la kl n, bir yaz n n metin olmas n sa layan metin içi ili kileri kuran dille ilgili özelliklerin tümü oldu unu ifade eder. Dilbilgisel ba la kl k, tümceler aras ndaki ili kilerin, sözcükler, sözcük öbekleri, eylem zamanlar ve tümceler aras nda kurulan dilbilgisel ba larla olu turulmas n sa lar. Bir ba ka deyi le metnin en büyük ölçekli önermesi ya da metnin genel anlam bu dilbilgisel ba lar n yorumunda gizlidir.

Metnin genel anlam n olu turan dilbilgisel ba la kl k, gönderim, de i tirim, eksilti, ba laçlar, ko utluk, zaman ve görünü ve i levsel tümce görüngesi düzenekleri ile sa lanmaktad r.

Page 51: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

51Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Gönderim (Proform) “Bir metindeki bütünlük içinde, daha önce ve daha sonra ayn

sözcük, izlek, kavram ya da dü ünce ayn biçimde ya da farkl biçimde yeniden kullan labilir. Her metinde ba ka ögelere göre yorumlanabilecek art gönderimsel ve ön gönderimsel birimler bulunur. Bu tür yap lar ba lamsal bir durumu ilgilendirir ve s ral tümcelerde dil ekonomisi ad na yap l r” (Günay, 2007: 76). “Metin varl klar aras nda gönderim a lar kurma, gerek konu süreklili i sa lama, gerekse varl klar konusal rolleri aç s ndan birbirleriyle ili kilendirmede araç rolü yüklenen metinsel bir eylemdir” (Suba -Uzun, 2006: 699). Gönderim, dilin ekonomik ve ak c olarak kullan lmas n sa lar. Metni okuyan ki inin okuduklar n n akl nda aktif olarak kalmas ve metinde konu bütünlü ü olu turmak için metin içindeki baz sözcük, kavram, dü ünce ya da izle e metin boyunca farkl dil ögeleriyle yineleneme yoluyla gönderimde bulunulur. Gönderim ögelerinin ba lam d nda sözlüksel bir anlamlar yoktur. Gönderimde bulunduklar ad ya da ad öbeklerine göre anlam kazan rlar. Gönderim ögesiyle gönderimde bulunulan birim aras nda ‘gönderimsel bir anlam (referential meaning)’ mevcuttur (Dilidüzgün, 2008: 58-59).

D Gönderim - ç Gönderim Gönderim ögesinin anlamsal yorumunun yap labilece i

gönderimde bulunulan birim, metin içinde ise ‘iç gönderim (endophora)’, metin-d dünyada yer al yorsa bu tür gönderimler ‘d gönderim (exophora)’ olarak adland r l r. D gönderim, metnin olu turulmas ve anla lmas s ras nda etkin bir rol oynasa da metin içindeki bir varl a gönderim yapmad için metinsel ba la kl k ölçütü olarak ele al nmamaktad r. Bir metinde; yazar n, “Bir bilseniz benim neler çekti imi (Siz)” diyerek okura seslenmesi okurla ileti im kurmay amaçlam olmas ndand r. Okura yönelik olarak ‘siz’ ad l n kullanmas metin içindeki herhangi bir ada gönderimde bulunmad için bir d gönderimdir. ç gönderimi olu turan gönderim ögeleri ile gönderimde bulunulan ad ya da ad öbeklerinin metin içinde birbirlerine göre konumlar iki tür gönderimin olu mas na yol açar: Art gönderim ve ön gönderim.

Art Gönderim (anaphora) Bir sözcük ya da sözcük öbe inin daha önce kullan lan bir

sözcü e gönderimde bulunmas d r. Günay (2007: 76)’ n ifadesiyle, “Genel metin içinde bir ey önce söylenir, sonra ayn eye gönderimde bulunulur. E gönderim diye de adland r l r. Art gönderim, metinsel

Page 52: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

52 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

ba la kl k ve izleksel geli meyi gerçekle tiren en önemli kullan md r. Metinde gönderim ili kisi kuran ögeler bo ad llar, ki i ad llar , gösterme ad llar , gösterme s fatlar , dönü lülük ad llar , iyelik ekleri, belirtme durumu eki ve ki i ekleri olarak say labilir. Göndergeleri ayn olan her gösterge birer art gönderimdir. “Evi be endik ama o çok pahal ” tümcesinde “o” zamiri “ev” göstergesinin art gönderimidir.

Ön Gönderim (cataphora) Bir sözcük ya da sözcük öbe inin daha sonra kullan lan bir

sözcü e ya da sözcük grubuna gönderimde bulunmas d r. Bu gönderim örne inde, metin içindeki herhangi bir varl k, durum ya da kavram ad yla an lmadan önce, kimliksel ve anlamsal olarak aç k bir ekilde belirtilmez fakat daha sonra ad n n verilmesiyle metinde daha

önce yap lan gönderim anlam kazan r. Metin olu tururken ön gönderimler art gönderimlerden daha

az kullan lan ve anlamland rmay geciktirici özellikleri olan yap lard r. Metin yazar , olu turdu u metnin türüne ba l olarak anlamland rmay geciktirmek isteyebilir. Ancak gönderim ögeleri ile gönderme yap lan adlar aras ndaki mesafe belli s n rlar n d na ç kmamal d r, hatta tek bir tümce içinde gerçekle tirilmelidir (Dilidüzgün, 2008: 62). Ön gönderim, belirsizlik olu turma yoluyla okuyucunun dikkatini çekme, merak n artt rma ve böylece metinin sürükleyicili ini sa lama amac ta yan bir gönderim türüdür. Örne in, “ Onlard r ça m z n adl ads z kahramanlar , onlard r ça m z n duyulmu duyulmam önderleri.” tümcesinde; gönderim ögesi olan üçüncü ço ul ki i ad l ‘onlar’, metinde gönderimde bulunulan ‘kahramanlar’, ‘önderler’ isimlerinden önce kullan larak bir ön gönderim ili kisi sa lanm t r.

Eksilti (ellipse) Bir tümcede bir ya da birden çok ögenin silinmesi sonucunda

gerçekle en ancak tümcenin ba lam içindeki anlam kayb na yol açmayan ayn zamanda edebi bir sanat i levi olan bir yap d r (Günay, 2007: 83). Metnin yo unlu unu ve yetkinli ini artt ran bir düzenek olan eksilti, metin içindeki bir olguyu anlam kayb na yol açmayacak ekilde atarak yinelemedir. Eksiltilen metin ögesi, gönderim gibi

metinsel ili kiler arac l yla okur taraf ndan metnin anla lmas sürecinde ç kar msal olarak tamamlan r. Eksik fakat anla l r tümce kullanma biçimidir (Dilidüzgün, 2008: 64).

“Anne: Bu ak am ders çal mayacak m s n? Çocuk: (Bu ak am ders) Çal aca m.”

Bu örnekte eksiltili bir kullan m vard r. kinci tümcede kullan lmayan ‘bu ak am ders’ sözcükleri tümceye istenirse

Page 53: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

53Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

eklenebilir. Özellikle konu ma dilinde, ileti im için gereksiz olan her ey at l r.

De i tirim Metin içinde gerçekle en ba la kl k araçlar ndan birisi olan

de i tirim metin içinde yer alan bir ad, eylem ya da tümce gibi herhangi bir ö enin yerine ba ka bir ögenin kullan lmas d r. De i tirim ile gönderim aras ndaki fark, gönderimin anlam düzeyinde bir ili ki olarak kabul edilmesi de i tirimin ise sözcükler ve sözcük gruplar aras nda yap lan biçimsel bir ili ki olmas d r (Karata , 2008: 87).

De i tirim, de i tirilen unsura ba l olarak, ada dayal (nominal), eyleme dayal (verbal), tümceye/yan tümceye dayal veya sözceye dayal olarak dört ekilde gerçekle ebilmektedir. Türkçede de i tirim ögeleri olarak s kça kullan lan ‘öyle’ ve ‘böyle’ gibi i levsel metin ögelerinin ve ‘yapmak’ eyleminin tek ba lar na anlamlar yoktur, yerlerine geçtikleri ögelere göre anlam kazan rlar; di er bir deyi le ba lama dayal bir ba la kl k sa larlar.

Ada Dayal De i tirim Metinde geçen önceki bir isim ya da isimlerin yerine “biri”,

“di eri, ba kas ” vb. sözcüklerin kullan lmas d r “A: Çiçekli elbiseyi mi yoksa di erini mi istersin? B: Fark etmez. Birini al i te.” Bu örnekte de görüldü ü gibi ‘di eri’ belgisiz ad l ‘di er elbise’nin yerine kullan larak eksiltili bir anlat m sa lanm t r. ‘biri’ belgisiz ad l ise elbiselerden herhangi birinin yerine kullan lm t r.

Eyleme Dayal De i tirim Belirli bir fiil ya da bir eylem ve olay grubunun yerine

ço unlukla “yapmak fiilinin kullan lmas d r. “Anne: Bu vazoyu sen mi k rd n? Ay e: Hay r, ben yapmad m.” Yukar daki örnekte ‘yapmak’ eylemi ‘k rmak’ eylemi ile de i tirim ili kisi içindedir. Burada birinci tümce olmadan ikinci tümce bir anlam kazanamaz.

Tümceye Dayal De i tirim “Ev sahibi: Bahçeyi temizleyip, otlar biçtin mi? Bahç van:

Ö leden sonra yapaca m.” Görüldü ü gibi, bu örnekte ‘yapmak’ eylemi bir sözcü ün de il, ‘Bahçeyi temizleyip, otlar biçece im’ tümcesinin yerine kullan lm t r. Bununla birlikte ‘yapmak’ eyleminin kimi zaman de i tirim, kimi zaman da eksilti ili kisi kurmada kullan ld görülmektedir. Eksiltmeli kullan mlarda, eksiltilen öge tümceye ait bir birim olarak ‘yapmak’ eylemine eklenebilir. Ancak bu eylem, de i tirme gösterdi inde böyle bir eklemeyi kabul etmez. Yaln zca bir anlat m denkli i gösterir. “Anne: Yar nki ödevlerini yapt n m ? Çocuk: Merak etme çoktan yapt m. (Merak etme, yar nki

Page 54: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

54 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

ödevlerimi çoktan yapt m.)” Eksiltili kullan mlarda ‘yapmak’ eylemi temel anlam yla, de i tirimlerde ise anlam n yer de i tirdi i eylemden alacak ekilde kullan lmaktad r.

Sözce De i tirimi Metindeki bir ifadenin, böyle, öyle vb. sözcüklerle

de i tirilmesiyle yap lmaktad r (Karata , 2008: 87). “-Çocuklara, okula ba lamadan önce okuma yazma

ö retmenin zekâ geli imlerine bir katk sa lamayaca dü ünülüyor. Yap lan ara t rmalar da bu görü ü destekliyor.

– Ben de öyle oldu una inan yorum.” Görüldü ü gibi, örnekte, bir sözcenin yerine “öyle” sözcü ü kullan larak de i tirim yap lm t r.

Ba nt Ögeleri (Junctions) Günay (2007: 102), iki ya da daha fazla yerde lik (lexical

isotope) aras nda ili ki kuran dilsel göstergelere ba nt layan, demektedir. Metin içindeki olaylar ve durumlar aras ndaki ili kiler bu ba nt layan yap larla gerçekle tirilebilir.

Ba lay c alt türü olarak ba laçlar, metnin küçük ölçekli yap s nda ard k sözceler aras ndaki anlamsal ili kilerin metnin okuyucusu taraf ndan aç k olarak alg lanmas n sa layan belirginle tirici ögelerdir. Bu rolleriyle ard k sözceler aras ndaki eklem yerlerini i aret eder ve eklemlemenin sonucunda ortaya ç kan küçük ölçekli anlam ili kilerini tan mlarlar (Uzun-Suba , 2006:700). Bu birimlerin, biçimsel ve sözlüksel aç dan belli i levleri vard r; metindeki sözcük öbekleri, tümce, paragraf ya da metnin bölümlerini olu turan tümce öbeklerindeki farkl yarg lar birbirine dilsel olarak ba larlar ayn zamanda da tutarl l k ili kilerini belirginle tirerek anlam olu umunu sa larlar. Metindilbilimsel olarak bir metin, tümcelerin basit bir s ralan eklinde gerçekle mez. Metin, birbirleriyle ili kili tümcelerden olu turulmu tutarl bir yap d r.

Halliday ve Hasan (1976: 242-243)’a göre, sözcük, tümce ya da yan tümceler gibi dil birimleri aras nda ili kileri kuran ba laçlar i levleri aç s ndan dört gruba ayr l r: Ekleyici (additive): ve, ve de, ne… ne, veya, bundan ba ka, üstelik, örne in, böylece, ayn ekilde, di er yandan vb. Çeli tirici (adversative): fakat, ama, sadece, yine de, buna ra men, asl nda, lakin, öte yandan, ayn zamanda, onun yerine, en az ndan vb. Nedenleyici (causal): bu nedenle, böylece, bundan dolay , çünkü, bu sebepten, sonuç olarak, bu durumda, bu artlar alt nda, aksi halde vb. Zaman belirteci (temporal): (ondan) sonra, ayn anda, (bundan) önce, sonunda, ilk önce, daha sonra, (en) sonunda, öncelikle, az sonra, gelecek sefer, ba ka zaman, bu arada, -e kadar,

Page 55: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

55Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

imdiye kadar, k saca vb. Ba laçlar metinlerin içinde bu i levleriyle kar tl k ve aç klama gibi ‘ayr nt lama’; ekleme, çe itlendirme gibi ‘geni letme’; yer/zaman belirtme, neden ko ul gösterme gibi ‘güçlendirme’ görevlerini yerine getirirler.

Bir metin çözümlemesinde metin, ba ms z tümceler halinde en küçük birimlere ayr l r ve bu birimler aras ndaki ili ki belirlenir. Tümceler aras nda, detaya inme, durum belirtme, çözüm, sebep-sonuç, ko ul, aksi takdirde, yorum, de erlendirme, yeniden belirtme, özetleme, dizme, z tl k; güdüleme, kar tez, geçmi bilgi, muktedirlik, kan t, do rulama, ödün verme gibi retorik yap da ili kiler mevcuttur. Bu ili kiler ba laçlarla sa lanabildi i gibi ba laç kullanmadan art arda gelen tümceler aras ndaki anlamsal ba lant lar yoluyla da kurulabilmektedir.

Benzerlik, Ko utluk (Parallelisme) Ko utluk, bir tümce yap s n n farkl içerikler ile

yinelenmesidir. Bir metinde gereksiz bir ekilde yinelenen sözcük, sözcük grubu ya da tümce metnin bilgi i levini azaltmaktad r. Anlama katk sa lamak amac yla metindeki sözcükleri de i tirerek yap tekrar sa lan r bu da biçimsel olarak bir ko utlu un olu mas n sa lar. Ko utluk, daha çok konu ma, dua, iir ve reklâmlarda kullan l r. Bu kulan m a a daki gibi örneklendirilebilir:

“Güne do mayacak m , tohum patlamayacak m , tomurcuk ye ermeyecek mi?”

Yukar daki s ral tümcelerde ayn dilbilgisel yap lar, 3. tekil ki i özne + eylem kökü + olumsuzluk eki + gelecek zaman eki + soru eki –mi eklinde, farkl sözcüklerle yinelenerek ko utluk olu turulmakta ve metnin ak c l sa lanarak etkilili i artt r lmaktad r.

Zaman Uyumu ve Görünü Dilbilgisel ba la kl k zaman ve görünü i levleri bulunan

dilsel ögelerle de sa lanmaktad r. “Söz dizimi içinde olaylar n süreklili i eylem sözcükleriyle ba lant l olan zaman, görünü ve kiplik gibi alt dizgelerle sa lan r. Di er bir deyi le, olaylar n süreklili i paragraf n içinde zaman ifade eden birimlerin birbirleriyle uyumlu bir biçimde dizili leriyle ve tümcelerin yüklemlerindeki eylemlerin zamanlar n n uyumlar yla ilgilidir” (Erden, 2010: 53). Metin içinde ayr zamanlar kullan larak, tümcelerle verilmek istenen önermeler aras ndaki ili kiler öncelik ve sonral k bak m ndan aç klan r, metinde yer alan ki ilerin durumlar n n ve konumlar n n anla lmas sa lan r ve böylelikle olaylar mant ksal bir s raya

Page 56: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

56 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

yerle tirilmi olur. “Metin içindeki olay ve durumlarla ilgili göreli zamanlar, birliktelik ve s ray sa lar” (Erden, 2010: 75).

Zaman ekleri biçimsel olarak ayn olduklar halde kullan ld klar metin türüne göre i lev farkl l gösterebilirler. Örne in; gerçek ya amda geçmi te gerçekle mi bir olay n anlat m nda kullan lan –di’li geçmi zamanla, bir öyküde kullan lan –di’li geçmi zaman biçimsel olarak özde olduklar halde i levleri farkl d r. Geçmi teki bir olay aktaran ‘–di’li geçmi zaman ya anm , bitmi bir süreci i aret eder. Ancak yaz nsal bir metnin okunma sürecinde, -di’li geçmi zaman eki, bir anlat c n n ifadesiyle kurgulanm olaylar , sanki okurun imdisinde gerçekle iyormu gibi hissettirir. Bu da öyküleme yap ld n n bir göstergesidir. Ayn ekilde, bir anlat metninde Türkçedeki zamanlar n ço u kullan ld

halde, anlat geçmi te gerçekle en olaylar bütünü oldu u için, anlat da kullan lan imdiki zaman, geni zaman, gelecek zaman gibi bütün zamanlar geçmi zaman olarak alg lanmal d r (Günay, 2003: 80).

Zamandan daha farkl bir i levi olan ‘görünü ’, bir olay n belli süreye nas l yay ld n göstermektedir. ‘Biterlik’ ve ‘bitmezlik’ olarak iki aç dan ele al nabilecek olan görünü i levi, olaylar n süreklili ini, genel geçerli ini ya da s k s k yinelendi ini gösteriyorsa ‘bitmezlik’, olaylar n bir kez gerçekle ip bitti ini ve pe inden ba ka olaylar n geldi ini gösteriyorsa ‘biterlik’ belirtmektedir. Örne in; “Ben ders çal rken telefon çald ,” tümcesinde ‘ders çal ma’ arka planda süren bir olay, bitmezlik gösterirken, ‘telefonun çalmas ’ bir kez gerçekle en, k sa bir olay, biterlik gösterir. Türkçede ‘-ir’, bazen ‘-yor’ ard llar bitmezlik gösterirken, ‘-di’, ‘-mi ’ ve ço u zaman ‘yor’ biterlik gösterir. Bir anlat çözümlenirken bir eylemin bitmi olmas ya da devam etmesi anlat daki bir olay n anla lmas nda bir anahtar niteli indedir. “Eylemlerin zaman içindeki süreklili i öyküde süreç olgusunun belirli bir s raya göre düzenlenmesine, zaman n ak na, öyküdeki olaylar n ba lay p sona ermesine, öykü ki ilerinin olaylar kendi aç lar ndan de erlendirmelerine katk da bulunur. Böylece öyküde kullan lan dilin dü ünsel i levi yerine getirilmi olur” (Erden, 2010: 98). Zaman ard llar anlam tam olarak ifade etmeye yetmiyorsa önad ve ba laçlardan da yararlan l r.

levsel Tümce Yap s

Konu ma dilinde yeni ve önemli olan bir unsur ses tonuyla (intonation) ile belirtilebilirken ayn i lev yaz dilinde ögelerin s ralan ile sa lan r. Tümceye bir i lev kazand rmak için tümceleri olu turan ögeler, Türkçenin genel söz dizimi özelli i olan Ö+T+Y dizili ine ba l kalmadan, yüklemin cümlenin ba nda ya da ortas nda

Page 57: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

57Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

oldu u devrik tümce eklinde dizilirler. “Devrik tümce, yüklemi öne al narak, nesnenin, öznenin ve tümleçlerin yer de i tirmesidir.” (YÖK 2001:439’dan aktaran Akçata TDD, 2002: 604) Etkili bir anlat m sa layan devrik tümceler, derin bir dil çözülmesi için önemli ipuçlar n bar nd rmaktad r ve zengin bir kullan m alan na sahiptir. Devrik tümce yarg y vurgulayarak duygu de erini artt r r ve bir üslup zenginli i getirir. Ba msal dilbilgisine göre de tümcede bir ögenin vurgulamas yani tümcenin odak noktas na ç kar lmas için tümce içindeki normal öge s ralan de i tirilir. Örne in; “Babam gazete okuyor,” düz bir bildirimdir; “Gazeteyi babam okuyor,” denirse ‘babam’, tümcenin yöneticisi olan yüklemin öncesine getirilerek, odak noktas na konarak vurgulanmaktad r.

“Ben art k yontulmam m diyecek ta ?” tümcede yüklemden sonra gelen özne, bitmi görünen tümceye bir ekleme yaparak aç klama i levinde kullan lm t r. Ayr ca eklenen öge, okuyucunun ilgisini özne üzerine çekerken ayn zamanda bir biçem olu turulmu tur. Devrik tümceler, daha vurgulu, tonlu ve etkili bir anlat m tarz nda, tümcedeki ögelerin dizili biçiminin ne denli etkili oldu unu gösteren en iyi örneklerdir. Devrik tümcelerde, özne, nesne, belirteç ve yan tümceler yüklemden sonra gelebilir yani yüklemi sonda bulunmaz. Devrik tümceler yerinde kullan ld klar zaman kurall tümcelerden daha derin, daha engin duygular ve imgeler ta yabilmektedirler. Yazarlar etkili bir anlat m sa lamak amac yla dil yap lar n farkl ekillerde kullan rlar. Biçembilimsel ve anlambilimsel aç dan da bu böyledir (Dilidüzgün, 2008, 72).

2. Ba da kl k Metinler sadece küçük ölçekli yap çözümlemeleri ile

aç klanamaz. Bir metnin genel anlam na ula abilmek için büyük ölçekli yap düzeyinde bir de erlendirme ve çözümleme yapmak gerekir. Metinlerdeki büyük ölçekli yap lar ‘anlamsal nesneler’dir ve üretilen ve alg lanan metnin anlam n düzenlerler. ”Bir metni tutarl l bak m ndan incelemek, üst yap olarak genel metin çerçevesinde, metnin tümünü anlamsal olarak de erlendirmek demektir” (Günay, 2007: 116). Metnin tutarl olmas için, tümceler aras anlam ili kilerinin olu turdu u çizgisel tutarl l kla birlikte metni olu turan önermelerin genel anlam kümelerine indirgenmesini sa layan büyük ölçekli yap ile aç klanabilen genel tutarl l n da sa lanmas gerekir. Büyük ölçekli yap metni bir bütün olarak alan, metnin genel anlam n yans tan ve içeri ini olu turan bir yap olarak de erlendirilirken metnin kurgulan biçimi di er bir deyi le yap sal özelli i üstyap ba l alt nda ele al n r.

Page 58: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

58 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Büyük ölçekli yap lar ‘bili sel’ bir özelli e sahiptir. Bir metnin tutarl olabilmesi için, metnin yap s , metindeki gerçekler, metni okuyan ki ilerin özellikleri ve dünya bilgilerinden gelen önermeler aras nda ba lant olmal d r. Bir metnin anla lmas yaln zca metin-içi özelliklere de il okuyucunun bili sel özelliklerine ve ba lama göre de farkl l k gösterir. Di er bir deyi le, okuyucunun metni anlayabilmesi için gerekli olan büyük ölçekli yap lar n bili sel olarak ortaya konabilmesi, okuyucunun dünya bilgisi, inançlar , etkinlikleri, hedefleri ve ilgi alanlar gibi ba lamsal faktörlere de ba l d r. Her bireyin dünya bilgisi, inan lar , dü ünceleri, yakla mlar , amaçlar farkl olaca için, her birey metne, kendi büyük ölçekli yap s n uygulayacakt r. Metinde ifade edilen kavram ve ili kiler ile okuyucunun dünya bilgisi aras nda bir paralellik söz konusu olmad sürece metin anlams zd r. Bu nedenle, okuyucunun metin ötesi bilgilere de sahip olmas gerekir. Okuyucunun kendi bilgisini metnin ortaya koydu u bilgilerle birle tirmesine ‘ç kar m (inferencing)’ denir.

Bir metnin anlamsal yap s na ula abilmek, i lenen konuyu tespit edebilmek ve metnin özetini ç karabilmek için büyük ölçekli yap çözümlemeleri yap lmas artt r. Tutarl l k, metindeki anlamsal-mant ksal uyumun devam , yani bütünlüktür. Kavramlar ve ili kiler aras ndaki uygunluk ba da kl sa layacakt r. “Bir metnin ba da k olmas , her yeni bilginin öncekilerle ilintili, ba nt l olmas ve önceki bilgilere katk yapmas ile gerçekle ir” (Günay, 2007: 119).

Do an Günay (2007: 117-121)’a göre, bir metnin tutarl olabilmesi için, ögelerin çizgisel geli imi içinde izlek, ki i, yer ya da olay bak m ndan yinelenmesi ve temel izlek çerçevesinde geli mesi gerekmektedir. Biçimsel aç dan yap ttaki her ey, yap t n olu turulmas na izin vermek için vard r. Her yeni tümce ya da paragraf var olan bilgilere ba nt l ve onlarla ili ki içinde olmal d r. yi bir düzenleme biçimi olmal , metne yerle tirilecek betimlemeler

metinden ayr olmamal , metinle do rudan ili kili olmal d r. Anlamsal tutarl l n olmas gerekir. Ba ta söylenilen bir ey, metnin sonunda tam kar t bir duruma dönü mü se anlamsal olarak tutars zl k geli ir.

Bir metnin anla labilmesi için metnin içerdi i büyük ölçekli önermelere ula mak gerekmektedir. Bu önermelere ula mak öncelikle okuyucunun belli bir dünya bilgisine sahip olmas n gerektirir. Metnin konusu genel ya da yerel ba lama ba l d r. Metinlerde neler olabilece i tahmin edilebilir zira metinler, hakk nda birçok eyin bilindi i gerçek dünya ile ilgilidir. kinci olarak, okuyucunun metin türleri ile ilgili belli bir bilgisi olmal d r. Çünkü belli metin türlerinde ne çe it kavram, olay ya da eylemlerin olabilece i bilinir. Örne in,

Page 59: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

59Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

gazetelerde politik haberler ya da felaket haberleri vard r. Konu s n rlamalar metin türlerine göre ayn zamanda kültür, ileti imsel ba lam ve durum, toplumsal bireylerin rolleri, statüleri, i levleri, konu ucular n ya ve cinsiyetleri ve de ki iliklerine göre de i ir. Örne in; spor arabalar, i , vergiler genellikle erkeklerin konu aca konulard r. Sosyokültürel aç dan ele al nacak olursa da dil kullan c lar büyük ölçekli yap düzleminde hangi durumda, kim taraf ndan neyin söylenebilece iyle ilgili hipotezler geli tirebilirler (van Dijk ve Kintsch, 1983:196-197). Büyük ölçekli önermeler genelde metinlerin yüzeysel yap s nda yer almayabilirler, metindeki sözcüklerin, sözcük gruplar n n, tümce ya da art arda dizilmi tümce dizilerinin anlamsal yorumlanmas yla ç kar lmalar gerekir (van Dijk ve Kintsch, 1983: 201).

Beaugrande ve Dressler (1981:6)’e göre tutarl l k, sadece metne ba l bir özellik de ildir; tutarl l n ortaya ç kmas nda okuyucunun ya ad bili sel süreçler de etkilidir. Metin tek ba na bir anlam ifade etmez; metnin anlam n ortaya ç karan, metinsel bilgi ile okuyucunun bilgi birikiminin etkile imidir. Bir arada anlat lan olay ve durumlar, tutarl l kla ilgili zihinsel süreci harekete geçirir. Bu konu u cümleyle örneklendirilmi tir: “Kral, hazine dairesinde paralar n say yordu. Kraliçe oturma odas nda ekmek ve bal yiyordu. Hizmetçi bahçede çama rlar as yordu.” Bu cümleler aras ndaki ili ki sadece okuyucunun ç kar mlar yla belirlenebilir. Bu üç cümledeki olay ve kahramanlar farkl d r. Fakat okuyucunun mant ksal ç kar mlar yapmas n sa layan ey bu tümcelerin art arda s ralanm olmas d r. Okuyucu, bu üç ki inin birbirine yak n mekânlarda (örne in, bir saray n farkl bölümlerinde) oldu unu ve üç olay n birbirine yak n zamanlarda gerçekle ti ini tahmin edebilir. Ayr ca kral n paragöz, kraliçenin obur, hizmetçinin çal kan biri oldu u ç kar m n yapabilir. Öyleyse metni olu turan birimler aras ndaki ili ki (tutarl l k) sadece metindeki dilsel yap larla gerçekle tirilmez; okuyucunun alg s da gereklidir.

Bu yüzden, van Dijk ve Kintsch (1983: 201-203)’in de ifade etti i gibi, büyük ölçekli önermeler do rudan do ruya metnin yüzey yap s nda görülmez fakat sözcüklerin, sözcük gruplar , tümce ya da ard k tümcelerin anlamsal yorumuyla anla labilir. Metnin alg lanmas ndaki temel strateji ‘anlamsal ç kar m’d r. Bireyler kendi dünya bilgileri, inan lar , dü ünceleri do rultusunda farkl büyük ölçekli yap lar ç karabilirler, bu yüzden konu an ya da yazan ki i olas genel yorumlar s n rland rmak için baz düzenekler kullan r. ‘Konusal ya da izleksel aç klamalar’ olarak tan mlanabilen büyük ölçekli önermeler metnin ya da ilgili bölümün ba nda ya da sonunda yer

Page 60: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

60 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

alabilir. Bu önermeler, ayn zamanda ba ms z tümceler halinde, italik, kal n ya da büyük harflerle belirtilebilir ve bo luklar kullan larak metnin di er bölümlerinden ayr labilir. Konuyla ilgili aç klamalar (topical expressions), böyle farkl yaz tipi ya da di er biçimlerle gösterildi inde bir metne daha kolay ba l k bulunabilir. Konusal aç klama i levi ta yan unsurlar art arda tümceler, sözcük grubu veya yaln zca bir sözcük de olabilir. Konusal aç klama i levi olmayan tümcelerdeki ‘anahtar sözcükler’ bile büyük ölçekli önermelere ula mada yard mc olan konusal aç klama i levine sahip olabilirler. ‘Ba l k’ ve metnin ‘özeti’ de büyük ölçekli yap y gerektiren düzeneklerdir. Genel bir ifadeyle, yaln zca özetler büyük ölçekli yap lar vermekte, ba l klar ise bazen yaln zca en üst büyük ölçekli önermeyi olu turmaktad rlar.

Ayr k tümce, edilgen yap kullan m , ana tümce ve yan tümce aras ndaki ayr m, konula t rma (topicalization) gibi sözdizimsel stratejiler ve tümcelerin s ralama düzeni önemlidir. Örne in; ilk tümcelerin yan tümceler (subordinate) mi yoksa üst tümceler (superordinate) mi oldu u bilinemeyebilirken son tümceler genellikle belirtmenin yap ld önemli tümceler olarak görülmektedir. Tümcelerin dilbilgisel ba la kl k düzeyinde gerçekle en farkl sözdizimsel yap lar , metinin genel anlam n ve izleksel ögeyi belirtme sürecinde dolayl bir i leve sahiptir. Örne in, tümcelerde en fazla yinelenen bir öge, büyük ölçekli önermenin eyleyeni olabilir (van Dijk ve Kintsch, 1983: 203).

Bir metindeki büyük ölçekli önermeler, bilgi aktaran metinlerde oldu u gibi do rudan do ruya belirtilebildi i gibi, yaz nsal metinlerde sözcüklerin, sözcük öbeklerinin ve tümcelerin anlamlar ndan hareketle ç kar mlarda bulunarak da belirlenebilir ve konular aç a ç kar labilir. “Ç kar mlar a amas nda yaz nsal metinlerdeki sezdiri ve sezdirimlerin çözümlenmesi önem kazanmaktad r. Sezdirileri yazar bilerek ve amaçl olarak metnin içine yerle tirmi tir çünkü yazar, okurunun kendisinin öyküyü yazarken belirledi i baz sonuçlara varmas n istemektedir. Sezdirimler ise okurun kendi duygusal e ilimleri ve bilgi birikimi ile ba lamsal varsay mlara dayanarak öyküden ç kard sonuçlard r. Bunlar yazar n istemi d nda var lan sonuçlard r. Di er bir deyi le yazar öyküyü yazarken okurlar n kendi dü ündü ünün d nda bu farkl sonuçlara ula abileceklerini planlamam t r. Sezdirimler metnin dilbilgisi yap lar , sezdiriler ve metnin ba lam n n kesi ti i yerde ortaya ç karlar” (Erden, 2010: 88). Çünkü kurmaca metinlerde görüntüyü metnin yüzey yap s yans t rken, gerçe i metnin derin yap s yans t r. Somut de il de, daha çok soyut anlam düzeyi, ba ka bir deyimle,

Page 61: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

61Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

metnin derin yap s ndaki kavramlar örgüsü, gerçek ya amla kar l kl olarak ili kilendirilir.

Yüzey yap ve anlamsal bilginin ötesinde, üst yap bilgisi de büyük ölçekli önermelerin olu turulmas na yard m eder. Çünkü her metin türünün kendine özgü kabul edilmi bir bilgi ya da içerik düzeni vard r ve bu ematik yap özelli ine sahip olan üst yap kategorileri genel anlamsal s n rlamalara sahiptir. Örne in, bir hikâyenin ba lar nda yer alan ‘tan t m’ bölümünde, büyük ölçekli önermeler kat l mc lar , yeri ve zaman , olaylar için arka plan bilgisini ve nedenini gösterirler (van Dijk ve Kintsch, 1983: 206). Onun için anlamsal ve ematik genel stratejiler aras nda bir ba vard r.

Bir metnin çözümlenmesi ve metne ba l olarak bir aç klama yap lmas metin üzerinde yo unla may gerektirir. Metnin nas l i ledi ini, yazar n belirledi i amaca nas l ula t n ya da okuyucu üzerinde nas l bir etki b rakt n göstermek için, metnin mant ksal yap s n , temel dü ünce biçimini, bunlara katk sa layan di er yan dü ünceleri ortaya koymak gerekir. Çözümleme, yazar taraf ndan olu turulmu bir metnin ayr nt l bir ekilde okunmas n gerektirir. Böyle bir okumadan sonra yazar n olu turdu u metnin düzenleni i, konuyu ele al biçimi gibi konular üzerinde, yazar n ç k noktas n ve amaçlar n ortaya koyan birtak m yarg lar n geli tirilmesi de kaç n lmaz olur. Yap lan çözümlemeyle bir metinden ç kar labilecek temel dü ünceler ortaya konulur.

Metinlerin yap sal, anlamsal ve i levsel çözümlemeleri için büyük ölçekli çözümleme gerekmektedir. Büyük ölçekli yap y çözümlemek için de belli ölçütler vard r. Çal mada yararlan lan kaynaklar nda ele al nan büyük ölçekli yap çözümleme ölçütleri, i lev, ba l k, konu, anahtar sözcükler, ana dü ünce tümcesi, içerik emas , konu de i imi belirleyicileri, biçem, özet ve sonuç tümcesi

olmak üzere on madde olarak belirlenmi ve incelenmi tir. 2.1. lev Metin, bir bildiri im i levi olan, onu olu turan tümceler

toplam ndan farkl , kendine özgü bir bütündür. Her metnin ileti imsel bir i levi vard r. Metnin üretilme ve alg lanmas sürecinde, metni üreten ki inin metinde gerçekle tirmeye çal t amaç yani metnin i levi, bilgi vermek, dü ündürmek, bir olay anlatmak, e lendirmek, heyecanland rmak, belli tutum ve dü ünce geli imini ve de i imini sa lamak, betimlemek, kan tlamak, ele tirmek ya da bir öneride bulunmak gibi çe itli ileti imsel amaçlar olabilir.

“Bu nedenle, belli bir ileti im amac ta yan bir metin çe itli söz eylemlerden olu an bir bütündür; ancak bu söz eylemlerden

Page 62: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

62 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

bask n olan yaln zca bir tanesi metnin temel i levini olu turur. Metindeki söz eylemler sonucu olu an bu temel i lev de o metnin metin türünü belirginle tirir. Bu bir tür kullan mbilimsel bir ba da kl kt r (pragmatik coherence)” (Dilidüzgün, 2008: 91). Metinler kullan ld klar sosyal ba lam ve i levlere göre ortak özellikler gösterdiklerinden belli bir metin türünün özelliklerini ta makta ve belli bir tür ad alt nda incelenmekte ve kullan lmaktad rlar.

Uzun-Suba (2003a:24)’na göre, metnin türüne özgü ileti imsel amac gerçekle tirebilmesi için, metnin olu turulmas nda söylem alan (ortam, konu ve kat l mc lar), söylem deyi i (biçemsel özellikler), söylem kipi (yaz l ya da sözlü ileti im, metin türü), k saca, ba lam göz önünde tutulmal d r. Metnin küçük ölçekli yap s n olu turan dilbilgisel ve sözcüksel ögeler ile büyük ölçekli yap s n ve üst yap s n olu turan özellikler metin türüne paralel olarak do ru seçilmelidir. Bu durumda, metnin biçimsel ve anlamsal yap s n belirleme özelli ine göre, metinlere yönelik çözümlemelerde göz önünde tutulmas gereken en önemli nokta metnin i levidir.

2.2. Ba l k Bir metnin ba l , metinle ilgili s n rl bir bilgilendirme

olarak tan mlanabilir. Bilgi s n rl da olsa okuyucu aç s ndan önemlidir. Çünkü ba l k, okunacak metni di erlerinden ay rmaya yarayan önemli bir i leve sahiptir. Ba l k bir bak ma daha sonra söylenecek metinle ilgili bilgilerin tümünü kapsayacak bir ön söyleme biçimidir. Ba l k, metindeki tüm yönleri ayr nt l olarak belirtmeden, metnin içeri iyle ilgili k sa ve yo unla m bir bilgi verir. Bu yönüyle ba l k, bir çe it ‘bilgilendirme i levi’ ta maktad r. Ba l k, okuyucunun dikkatini çeker, onda ilgi uyand r r ve okuyucunun kitapla olan ilk bulu mas nda ona izlekle ilgili en özlü bilgileri verebilir. (Günay, 2007: 58)

“Metnin izle i ile ilgili önemli ipuçlar metnin ba l ve konu tümceleriyle verilir. Ba l klar bir bütün olarak metinlerin konusunu belirten en üst büyük ölçekli önermeleri olu tururken; konu tümceleri paragraflar n ya da söylemin bölümleri hakk nda bilgi verirler” (Dilidüzgün, 2008: 92). Ba l kta belirtilen konu ile metnin içeri inin örtü ebilmesi için gönderimsel ili kilerin do ru kullan lmas gerekmektedir. Ba l k, ayn zamanda okurda metni okuma iste i uyand rmas yönüyle de bir ‘ça r i levi’ ta maktad r. Ba l klar n bu i levlerini gerçekle tirebilmeleri için, ba l olu turan dil ögelerinin, metnin içeri ini en iyi ekilde yans tmas ve metin türüne uygun, dikkat çekici bir ekilde olu turulmas gerekmektedir.

Page 63: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

63Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Ba l n hem metnin anlam , yani büyük ölçekli yap s ile ilgili bilgi vermesi hem de ki ilerin metni okumalar n sa lamak için güdümleyici olmas yönüyle, bir metnin ba l n olu turmak kolay bir uygulama de ildir. Bireyin kendi olu turdu u metne ba l k olu turmas daha kolay bir uygulama iken, ba l ks z bir metne ba l k verebilmek, öncelikle o metnin büyük ölçekli yap s n n ve ana konusunun belirlenmesini ve yazar n ana dü üncesinin ortaya konmas n gerektirmektedir. Bir metne do ru bir ekilde verilmi olan ba l k o metnin yap sal ve anlamsal olarak çözümlenebildi i ve anlamland r labildi ini gösterir.

2.3. Konu Bir metni olu turan bölümlerin ve tümcelerin anlamlar n n

toplam ndan ziyade bunlar n aralar ndaki ba nt lardan do an bütünsel anlam n metnin konusunu olu turdu unu söylemek mümkündür. Konu bir metnin esas n olu turan ilk ögedir çünkü konu, yazara dü üncelerini iletebilmesi için bir ortam haz rlamaktad r. Yazar söylemek istediklerini seçti i konu arac l ile okuyucusuna aktar r. Erden (2010: 46-55)’e göre, konu, i levsel bir kavramd r çünkü ileti imsel bir amaca ve dinamizme sahiptir, metnin derin yap s na ait bilgisel bir yap d r ve soyut bir kavramd r.

Konu, yazar n i lemek istedi i bir hammadde ya da araç durumundad r. Yazar dü üncelerini aktar rken bir durumu, olay , problemi ya da bir dü ünceyi esas alarak, uygun bir metin türünde ifade eder. Metnin konusunu do ru bir ekilde tespit etmek yazar n öncelikle yapmas gerekenler aras ndad r. Bir metinin konusunu belirlerken, yazar, metin türüne, ileti imde bulundu u okuyucunun ileti imsel ba lam ve sosyokültürel durumuna uygun konular seçmelidir. Seçti i konuyu amac na göre s n rland rmal ve bu çerçeve içerisinde aktarmak istedi i dü ünceleri ayr nt l bir ekilde verebilmelidir. Metnin konusunu desteklemek için belirledi i dü üncelerini alt konularla biçimlendirir. Bir metinde birden fazla konu olabilmektedir.

2.4. Anahtar Sözcükler Bir metnin anahtar sözcüklerinin belirlenebilmesi için o

metnin tamam yla anla lmas gerekir. Anahtar sözcükler, metnin temel içeri iyle ilgili bilgi veren, metnin büyük ölçekli önermelerinde ve özet metinlerin içeri inde bulunmak durumunda olan sözcüklerdir. Çünkü metinler bu anahtar sözcükler çerçevesinde ekillenmektedir.

Page 64: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

64 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

2. 5. Ana Dü ünce Tümcesi (Konu Tümcesi) Metinlerde ana dü üncenin belirtildi i tümce, bir yaz n n ana

dü üncesini, üzerinde durulan, seçilen konudan hareketle öne sürülen, aç klanan, savunulan temel görü ü ifade eder. Metinlerin büyük ölçekli önermeleri bu tümcelerle aç klanabilmektedir. Büyük ölçekli önermeler metnin di er tüm önermelerini içermelidirler. Çünkü di er önermeler, bu büyük ölçekli önermeyi tamamlamaya, aç klamaya ve kan tlamaya çal an yan dü ünceleri içerirler.

Ana dü ünce tümceleri bili sel bir i leve sahiptirler; büyük ölçekli yap n n ç kar lmas n okuyucuya b rakmak yerine do rudan belirterek anlamay kolayla t r rlar. Baz yap sal özellikleri vard r. Büyük ölçekli önermelerin saptanmas n kolayla t racak yap sal ipuçlar unlar olabilir: Giri tümceleri, ba l klar, özet ifadeler, italik veya siyahla t r lm yaz l mlar, alt çizili yaz l mlar. Ana dü ünce tümceleri yazar n tutumuna ba l olarak ço unlukla metinlerin ba nda ya da sonunda yer al rlar. Yazar, okuyucuda ilgi uyand rmak ya da okuyucuyu dü ündürmek istiyorsa, ana dü ünce tümcesini metnin hemen ba nda vermeyip, paragraflar n ortas nda ya da sonunda belirtir. Bazen de ana dü ünce aç kça belirtilmeyip okuyucunun bu dü ünceyi metnin bütününden ç karmas istenebilir.

2.6. çerik emas Metinler yap sal, anlamsal ve i levsel olarak ele al nan bir

yap ya sahiptir. Metin yazar , hedefledi i ileti im amac n gerçekle tirilebilmek için aktarmak istedi i dü üncelerini dili kullanarak mant ksal ve anlamsal bir s ralama içerisinde olu turmak zorundad r.

Metinlerin içerik emas metin türüne göre de i ebilmektedir. Örne in, Erden (2010: 29)’in belirtti i gibi, öykülerde plan, olaylar n dizili i, ki ilerin ise olaylara kar ma s ras ile ilgilidir. Geleneksel öykülerin planl bir yap s vard r. Planl yap n n, öykünün kimin hakk nda oldu u, ko ullar, yer ve zaman hakk nda bilginin verildi i giri , ba l ca ki ilerin kar la t sorunlar ve bu sorunlar kar s ndaki iç çat malar , di er ki ilerle olan problem ve gerginliklerin anlat ld , çat ma gibi bölümleri vard r. Kural olarak öykünün sonuna yak n olan zirve bölümünde de öyküdeki çat ma ve gerilim had safhadad r. Zirveden hemen sonra yer alan çözüm bölümünde ise bazen çözümlerin anla lmas zor olabilir, okuyucuda bitmi lik hissi uyand rmaz. Bir ba ka metin türü olan haber metinlerinde ise, olaylar n sonuçlar daha ilk ba ta, ba l kta yer al rken, bir anlat metninde olay n sonucunu görmek için metni sonuna kadar okumak

Page 65: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

65Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

gerekmektedir. Metnin anlamsal düzenlemesi olan ‘içerik emas ’ büyük ölçekli yap içinde de erlendirilmektedir.

2.7. Konu De i imi Belirleyicileri Metinler kurgular n n gere i olarak belli bir s ralamaya göre

yap land r l rlar. Bu s ralamalar yaz l ekliyle ya da kullan lan sözcüklerle belirlenebilir. Metinlerde olay n geli im a amalar na göre belirlenen ve metni bölümlere ay ran belirleyiciler, metinde ba da kl k ili kisi sa layan sözcük ya da sözcük gruplar d r. lkin, önce, vaktiyle, daha sonra, nihayet, ertesi gün, o vakitler Ankara’da…, gibi zaman n, yerin, muhtemel çevrenin de i imini belirten sözcükler ya da metne giren yeni kat l mc lar, görü aç s n de i tirme, farkl yüklem dizisi kullanma gibi belirleyicilerle konunun de i ti i anla labilir. Bununla birlikte, ‘fakat’, ‘öte yandan’, ‘bununla beraber’, ‘asl nda’, ‘dahas ’ gibi büyük ölçekli yap da i levsel özellikleri olan ba laçlar da büyük ölçekli önermeleri belirtmek için kullan lmakta ve metni ba da k k lmaktad rlar. Ba laçlar n tamam n n metin içi ba lant kurdu u hususunda bir görü birli i vard r. Metnin konular n belirlemenin en önemli yolu ise bir konudan di erine geçildi ini fark edebilmektir.

3.8. Biçem Yap sal dilbilim ile benimsenen ‘dil bir dizgedir’ anlay yla

dili kullanan ki iler, dilin dizisel ve dizimsel ekseninden seçtikleri dilsel ögelerle metin olu tururlar. Metinler, sadece, yazar n zihinsel tasar mlar n n somutla t modeller sunmaz, ayn zamanda okuyucu ve yazar n anla mas n yani ileti imin gerçekle mesini sa layacak en iyi ko ullar sunmak zorundad rlar. Burada yazar n biçemi devreye girer zira Aysu Erden (2010: 17)’in de ifade etti i gibi, biçem, yazar n etkin bir ileti im kurmak için ba vurdu u bir araçt r ve biçemi incelemenin bir yolu da yazar n dil kullan mlar ndan onun dü ünsel dünyas na, amaçlar na ula maya çal makt r. Biçem, en yal n ekliyle “Ayn eyi farkl yollardan söyleme” olarak da tan mlanabilir (Dijk, 1988: 73).

Zihinsel bir tasar m n dilsel ve dilbilgisel olarak somutla t r lm bir biçimi olan metin, yazar n dünya anlay n , dü üncelerini birebir yans tamamaktad r. Yazar, dilin bütün olanaklar n kullanarak, ola an dil kullan m d na ç kararak kendini tam olarak ifade edebilme amac ta r. Okuyucu yazar n iletmek istedi i dü ünceleri simgeleyen anlamsal dil yap lar n olu turan söz dizili lerini çözümlemeye çal r.

Page 66: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

66 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

“Bir yaz nsal metnin biçeminin betimlenmesi ayn zamanda o metnin ba lam yla, dilin içinde kullan ld ortam n ko ullar yla yak ndan ili kilidir. Yazarlar n ve eserlerinin biçemleri ba lam ve ortamlara göre farkl l klar gösterirler” (Erden, 2010: 16). Biçemsel özellikler, metin ve metin türlerine yönelik çözümlemelerde, hem anlama hem de anlatma a amas nda önemli veriler sunan ögelerdir. Örne in, kimi yazarlar n eserlerinde eylem bildiren sözcükleri, kimilerinin de somut ve soyut ad bildiren sözcükleri s kl kla kullanmalar , kulland klar fiillerin geçi li ve geçi siz olu u gibi özellikler de yazar n biçemi ile ilgili ipuçlar d r. Metnin biçemsel olarak ‘mükemmel’ olarak nitelendirilebilmesi için ak c olmas , kolay ve tam olarak anla labilmesi gereklidir.

Metinlerin farkl biçemsel özellikler ta mas n sa layan yap lar sözdizimsel düzlemle ilgili yap lar, anlamsal düzlemle ilgili yap lar, kullan lan dil ve anlat c bak aç s ve tutumu olarak say labilir.

Sözdizimsel Düzlemle lgili Biçemsel Yap lar Bir yazar n olu turdu u metinde s kl kla kulland sözcükler,

sözcük da arc , dilsel kal plar, bitmemi tümceler, eksiltili anlat m biçimleri, devrik tümce türleri, soru tümceleri, tümcelerin s ralan düzeni, ayn dil d gerçekli e gönderme yapan ögelerin yinelenmesi gibi küçük ölçekli yap y olu turan dil ögeleri metnin anlam ve i levinin ortaya ç kar lmas için kullan lan sözdizimsel biçem özellikleridir.

Örne in, sözdizimsel bir biçem özelli i ta yan metin içinde ‘soru’ tümceleri kullan m , yazar n okuyucuyu bir konu hakk nda dü ündürme, okuru edilgen bir konumdan etken bir konuma ta ma, metni sürükleyici k l p okuru metnin devam n okumaya güdüleme gibi niyetlerinden dolay kullan lm olabilir ve metindeki bölümler aras nda ili ki kurma i levi ta yabilir.

Anlamsal Düzlemle lgili Biçemsel Yap lar Bir yazar, olu turdu u yaz nsal metnin özgün ve estetik

olmas için de i ik dil kullan mlar yla metnin biçemsel de erini yo unla t r r ve okuyucuya al lm n d nda ba da kl klar sunarak okuyucuyu bir hayal dünyas na sokar. Böylece dili yaz nsal olmayan metinlerdeki gibi bir araç de il, amaç olarak kullan r. Yazar metni olu tururken, olu turulan metin türlerine uygun olarak, duygu ve dü ünceleri etkilemek amac yla e retileme, de i mece, ironi, abartma gibi anlamsal düzlemle ilgili biçemsel yap lar olan ‘söz sanatlar ’ndan da yararlan r.

Page 67: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

67Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

“Biçemsel ba lamda metnin anlam n olu turan büyük ölçekli yap ögelerinin metne mant ksal bir s ralamayla sokulmas da anlama eri me sürecinin uzunlu unu de i tirebilir. Bilgi iletici metinlerde bu sürecin olabildi ince k salt lmas amaçlan rken, yaz nsal türlerde yazar, okuyucusunun yap tla olan ileti imsel sürecini uzatmak amac yla tersi bir kullan m uygulayabilir” (Dilidüzgün, 2008: 100). Olaylar n, ki ilerin özelliklerinin betimlenme biçimleri de anlamsal düzlemle ilgilidir.

Her dilde dilin kendi kullan mlar ile gerçekle tirilen özel durumlar vard r. Bu durumlar arac l ile metindeki bir bilgi okuyucuya aç k bir ekilde aktar labilece i gibi, örtük bir biçimde, önvarsay msal olarak ya da sezdirimsel olarak da aktar labilir. fade edilmemi ama di er önermelerden ç kar msal olarak anla lan önermeler vard r. Böyle, yazar taraf ndan aç k olarak belirtilmeyen, ama yazar n dolayl olarak ç kar lmas n istedi i bilgiler, yazar n bir dil kullanma becerisi olarak nitelendirilen ‘sezdirim’ yoluyla verilir (Günay, 2007: 86-87). Tümce ya da tümce dizilerinin hangi dilsel özelliklerinin bu önermelerin ortaya ç kar lmas n sa lad n bilmek önemlidir. En basit metinlerin anla labilmesi için bile genel bilgileri kullanarak baz ‘ç kar m’larda bulunma zorunlulu u oldu u görülmektedir. Örne in; “Ali art k sadece u içli enstrüman üfleyecek” tümcesi örtük olarak “Ali’nin daha önce ba ka nefesli enstrümanlar da çald ” bilgisini de içerir. Bu gibi belirtkeler, bir tümceden ya da metinden birçok ç kar mlar yap labilmesine kar n, yaln zca baz zorunlu olanlar anlamay gerçekle tirmeye yard mc olur. Sezdirim olarak metne yerle tirilen bu bilgilerin ç karsama olarak al c (okuyucu) taraf ndan bulunmas gerekir.

Günay (2007: 89)’a göre, anlamsal büyük yap n n (semantic macrostructure) belirlenmesi, yani izle in, metnin neden söz etti inin belirlenmesi de anlamsal düzlemde ortaya ç kar l r. Bir izlek ise, birçok örgeden olu an karma k bir yerde liktir. Ba da kl kla izlek birbirinden ayr lmaz kavramlard r. Bir örge (motif) ise en yal n biçimdeki (sözcüksel ya da sessel) basit bir yerde liktir. Her örge bir izle in alt birimidir. Yani izlek örgelerden olu ur. Örge ile izlek aras nda s ral bir düzen vard r. Yani izlek, daha geni yap daki bir izle in alt birimi oldu unda, dar izlek geni yap dakine göre, örge durumundad r. Her metin için tek bir ana izlekten söz edilse de al c n n metne yakla m na ve metinde arad kavramlara ba l olarak ayn metinde birden çok izlek de bulunabilir. Zeynel ve Ay e K ran (2010: 257-258)’a göre de “ zlekten, bir yap t n etraf nda kuruldu u temel dü ünce anla lmal d r.” “Bir metinde yinelemeler egemen izle i belirlemede çok yard mc olabilir”. Erden (2010: 30)’e göre ise

Page 68: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

68 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

“ zlek, öykünün ana fikrini olu turur ve öykünün giri inden itibaren verilmeye ba lan r, zirve ve çözüm bölümüne kadar da verilmesi sürer.” Örne in, ‘sava ’ izle inin örgeleri ‘silah, asker, cephane, çat ma, cephe, ölüm, dü man vb.’ olabilir. ‘izlek ve örge’ ili kisi yaln zca sözcüklere ba l olmay p, ses birlikleri ( iirde oldu u gibi) ve biçimsel özellikler aç s ndan da kurulabilir. ‘Ulusal ba ms zl k’ izle inde ise ‘sava ’ bir örgedir (Günay, 2007: 90).

Kullan lan Dil Dil, yazarlar n, duygu, dü ünce ve deneyimlerini okuyucuya

iletmek amac yla kulland klar bir arac d r ve bir ortam olu turur. Yaz nsal bir metinde kullan lan dilin dü ünsellik, ki ileraras olma ve metinsellik gibi i levleri vard r. Dilin bu boyutlar n incelemek, metin yazar n n metinde kendine özgü bir dil kullan m geli tirdi ini k sacas biçemini belirlemektir (Erden, 2010: 14).

Yaz n dili s radan dil kullan mlar ndan ya da di er metin türlerindeki dil kullan mlar ndan farkl d r, dilin bütün ögelerinden yararlan r ama onlar farkl bir ekilde düzenler. Döneme ve yaz n ak m na göre yazar n kulland dil farkl d r, yazara özgüdür. Yaz nsal türlerin de kendi aralar nda de i kenlik gösteren dil kullan mlar vard r. Metinlerde yer alan tümcelerin dilbilgisel ve anlamsal olarak yap lar ve anla labilirlik durumlar , yabanc sözcük kullan m ve yaz l lar , sözcük türetimi ve kullan lan yaz m i aretleri (parantez, konu ma çizgisi vb.) metinleri anlamsal olarak etkileyen dil kullan mlar d r.

Anlat c Bak Aç s ve Anlat m Tutumu (Odaklay m) Bak aç s anlat daki olaylar n okuyucuya kimin gözüyle ve

a z yla aktar ld n ifade eden bir kavramd r. Metnin kimin taraf ndan anlat ld önemlidir. Anlat c n n olay anlat ekli onun görme biçimini yans tt için, anlat c n n bilinmesi çözümlemeye k tutacakt r. Bir anlat n n olay n d ndaki, olay izleyen ya da olayda bulunan bir ki i taraf ndan anlat lmas olayla ilgili niteliksel ve niceliksel bilgiler verecek, okuyucunun çe itli ç kar mlarda bulunmas n sa layacakt r.

Yazar ile anlat c , okuyucu ile anlat lan ayr unsurlard r. Yazar ve okur gerçek dünyaya ait ki ilerken, anlatan ve anlat lan dil içinde gerçekle en ve metin ba lam nda varl k bulan ki ilerdir. Anlat metinleri olan öykülerde, anlat c bazen bir anlat ki isi olarak kendini gösterebilirken bazen de anlat c varl n hissettirir fakat kendini hiç göstermez. Anlat c metindeki imgesel bir varl kt r. Otobiyografik metinlerde ise yazar ve anlat c ayn ki idir (Günay, 2007: 139).

Page 69: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 69

Günay (2007: 141-145)’a göre, anlat metinlerinde, dört tür odaklay mdan söz edilebilir: S f r odaklay m, d odaklay m, iç odaklay m ve ço ul anlat c .

S f r odaklay m (hâkim bak aç l üçüncü tekil ya da ilahi bak aç s ), anlat c n n her eyi bildi i, her eyi gördü ü ve her yerde bulundu u bak aç s d r. S f r odaklay ma sahip d öyküsel anlat c , tanr bak na, her zaman ve her yerde bulunma yetisine dayanarak, ya anm ve ya anacak bütün olaylar , kahramanlar n iç dünyalar n k sacas her eyi anlat daki herhangi bir ki iden çok daha iyi bilir. Ayn zamanda olaylar n d ndad r. Olay örgüsüyle anlat c aras nda, d tan bak tan kaynaklanan bir mesafe olur. S f r odaklay ma sahip bir anlat c zaman zaman özetleme ve ayr nt l anlat ma ba vurabilir, olaylar n gidi at na yön verebilir.

ç odaklay mda (kahraman bak aç l birinci tekil anlat c ) anlat c anlat n n kahramanlar aras ndad r. Anlat ve betimlemeler bu kahraman n gördükleri ile s n rl d r. Anlat c sanki kahramanlardan birinin kimli ine bürünmü gibi, o kahraman n dü ündü ü, hissetti i ve yapt eyleri anlatan içöyküsel bir anlat c d r. Anlat ya içerden bir bak söz konusudur ve olay örgüsü ile anlat c aras ndaki mesafe oldukça daralm t r. Bu anlat durumunda, anlat c olaylar bir kahraman n bildi i kadar bilir. Bir bak ma kahraman-anlat c n n özya amöyküsü gibi bir durum söz konusudur. D odaklay ma göre daha öznel bir odaklay m türüdür. Üçüncü tekil ki i ad l kullanan bir anlat c oldu u gibi, birinci tekil ki i ad l yla anlat ld nda da, anlat c , anlat kahramanlar ndan biri olur ve bilgisi, kahramanlar n bak aç s ile s n rl d r, onlar kadar bilir.

D odaklay mla (gözlemci bak aç s , ben ve o) yazan anlat c , bir tan k ya da gözlemci durumundad r. Olaylar sadece gözlemler ve tarafs z bir gözle okuyucuya anlat r. Olay örgüsünü alg lama becerisi öncekilere göre daha k s tl d r. Anlat , iç odaklay ma göre daha nesneldir. D odaklay mda anlat c , durum eylemleri kullanarak betimleme yapar ve olaylar nesnel ve yans z bir biçimde anlat r ve anlat c görünmez; kahramandan daha az bilen nesnel bir d tan k vard r.

Anlat daki farkl bölümlerde bazen tek bir bölüm içinde birçok bak aç s yer alabilir. ki veya daha fazla bak aç s n n ayn anlat da kullan lmas yla ya da anlat c n n olay örgüsünde yer alan kahramanlar ndan baz lar n n bak aç lar na ba vurmas yla ço ul bak aç s kullan lm olur.

Page 70: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü70

3.9. Özet Günay (2007: 133)’a göre özetleme, bir okuyucunun metni

anlay p anlamad n n en iyi s nanma biçimidir. Metin üzerinde yap lacak her eyde oldu u gibi, metnin özetlenmesinde de metni do ru anlama gereklidir ve özet, metni okumam birine onu aktarma biçimidir. Özet, metnin farkl yerlerinden al nm tümcelerin art arda yaz lmas demek de ildir. K saca özet, biçim olarak özgün, içerik olarak as l metne ba l bir ekilde metni yeniden yazabilmedir. Özet, ayr nt lar n n at l p anlam olu turan temel dü üncelerinin belirtildi i, metnin yaz l ya da sözlü olarak k sa anlat m olarak da tan mlanabilir.

Metindilbilimsel bir tan mla özet, ‘silme, genelleme ve kurma gibi büyük ölçekli yap kurallar n i leterek bir metnin büyük ölçekli yap s n n ç kar lmas ’ olarak kabul edilir. Metnin büyük ölçekli önermelerini içeren, yani metnin genel anlam n tam olarak yans tan bir özet yazmak için metin içinde konu ile ili kisi olmayan önermelerin at lmas , benzer olaylar n genellenmesi ve bilgileri daha yo un olarak içinde bulunduran yap lar n kurulmas gerekmektedir. Bu i lemleri gerçekle tirmenin tek ko ulu ise metni do ru anlamakt r (Dilidüzgün, 2008: 104). Özet metinlerde, metnin genel anlam n yans tan ‘üst-birimler’ yer al rken bu metinlerdeki önermelerin anla lmas nda gereklilik olu turmayan ayr nt niteli indeki ‘alt-birimler’ metnin d nda b rak l r. Alt-birimler her ne kadar anlam n olu umuna katk sa lasalar da özet metinlerde yer almayan yap lard r.

Genel ba da kl n belirlenmesi için özetler, iyi bir uygulama alan olarak görülebilirler. yi bir özet olu turabilmek için Günay (2007: 133-135)’a göre, özet yapmadan önce metin çok iyi anla lmal , metin dü ünce geli imine göre bölümlere ayr lmal d r. Temel dü ünceler tan mlanmal ve kendi aralar nda grupland r lmal ve temel dü ünceler düzenlenmelidir. Özetlenecek metin oranlanmal ve sorulardan kaç n lmal , al nt lar s n rland r lmal , özet yapan ki i özetine kendi öznelli ini katmamal d r. Özette “yazar burada diyor ki..” biçiminde yap lar kullan lmamal , yap lan anlat m yazar n a z ndan verilmelidir. Bu nedenle özetler aç klay c bir anlat m biçimi ve nesnel bir bak aç s yla yaz lmal d r.

3.10. Sonuç Tümcesi Metinlerin son tümceleri genel olarak metnin ba lang c ile bir

köprü kurar. Bu tümceler metnin konusunu özetler, okuyucuyu bir tak m eylemlere yönlendirir. Okuyucuda olu turulmak istenen davran de i imi ve geli iminin aç k ya da üstü örtük olarak belirtildi i önemli bölümlerdir. Bu nedenle metinlerin son tümcelerinin olu turulmas en az metinlere bir ba l k bulmak kadar

Page 71: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 71

zordur. Metinlerde, metnin büyük ölçekli yap s yla örtü en bir sonuç tümcesi mutlaka olmal d r.

4. Amaç (Intentionality): Her metnin amac okuyucusuyla

ileti im kurarak bir bilgilendirme sa lamak, okuyucu üzerinde bir etki olu turmakt r. Metin üreticisi ba da k ve tutarl bir metin olu tururken bir eyleri amaçlamaktad r.

Günay (2007: 230-240)’ n deyimiyle, yazar n metni haz rlarken ta d niyet ayn zamanda metnin i levidir. Yazar n niyeti, ‘bir öykü anlatmak’, ‘betimleme yapmak’, ‘bir eyi kan tlamak ya da ele tirmek’, bilgi vermek’, ‘bir dü ünceyi esinlemek ya da bir öneride bulunmak’, ‘konu maya dayal bir anlat mla dü üncesini aç klamak’, okuyucunun ruhsal yan na seslenerek onda duygu yo unlu u olu turma ya da duygu de i imi ya atma amac yla ‘al c n n duygular n söz sanatlar yla süsleyerek aç klamak,’ ya da ‘gelecekten haber vermek’ olabilir. Bir öykü yazar , gerçek ya da imgesel bir olay n okuyucu taraf ndan dü ünülmesini ve okuyucunun öykü üzerinde yo unla mas n amaçlar. Ayn metin içinde farkl amaçlar da gerçekle tirebilir. Amac n gerçekle tirirken anlat biliminin her türlü olana ndan yararlan r. Farkl dil kullan m etkinlikleriyle bu imgesel dünyay daha kal c hale getirmeye çal r. Kendi dünya görü ü, anlat c kimli i ve dü ünce boyutu içinde bir olaylar dizisini okuyucusuna sunarken okuyucusunu bilgilendirme amac n da gerçekle tirmi olur.

5. Bilgisellik (Informativity) Okuyucuya göre metnin sundu u verilerin bilgiselli iyle

ilgilidir. E er metin okuyucunun tahmin edebilece i yeni bilgiler veriyorsa metnin bilgilendiricili i dü ük, beklentilerin d nda yeni bilgiler sunuyorsa bilgilendiricili i yüksektir. Bir metnin bilgilendirici olmas , baz bilgilerin okuyucunun sezgisine b rak lmas yla da ilgilidir. Yeri geldi inde yeni ya da tahmin edilemeyecek bilgiyi iletmesi metnin bilgisellik ölçütünü kar lamas n sa lar. Yeni bilgileri bar nd rmayan metinlerin metinselli i azd r ya da hiç yoktur. “Anaokuluna alt ya na gelmi çocuklar gönderilebilir. Anaokulunda ö rencilere birtak m etkinlikler yoluyla el becerilerini geli tirmeleri ö retilir. Bu okullarda, üniversitelerin okul öncesi e itim bölümünden mezun olmu ö retmenler görevlendirilir.” Tümce dizisinin bilgiselli i ve metinsellik özelli i olmad aç kt r.

Page 72: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü72

6. Kabul edilebilirlik (Acceptability) Her metnin belli bir dönem, toplum ya da grup taraf ndan

kabul edilebilir olma ölçütü vard r. Her metin okuyucusu, metni kendi ya ad dünya ile ilgili olarak alg layabilir. Yani metni okuyan n kültürü, ya ad toplum, zaman, ilgi alanlar gibi d unsurlar da metnin alg lanmas nda etkilidir.

Farkl uluslardan yazarlar n kültür dünyas birbirlerinden farkl oldu u için, kabul edilebilirlik evrensel olmaktan ziyade yerel bir de erdir ancak evrensel boyutta kabul edilebilir olma da söz konusudur. Zira geli en dünya günümüz toplumlar n birbirlerine daha fazla yakla t rmaktad r. Okuyucuya göre bir metnin kabul edilebilir olmas hem kendi e itim düzeyi, kültürü, ya vb. gibi öznel yanlar na hem de içinde bulundu u toplumla olan ili kilerine ba l d r (Günay, 2007: 130-131).

Bir metnin kabul edilir olabilmesi için uygun bir durum ba lam nda ileti imsel amac na uygun bir biçimde ba la k ve tutarl olmas gerekir. Metni alg layan ki i, gerekli yönlendirmeleri metinden ç karabiliyorsa, metin bu ölçütü kar l yor demektir. Tek tek tümcelerin kabul edilebilirli i söz konusu de ildir. Kabul edilirlik durumsal bir ba lamda tümcelerin anlam kazanmas d r. Bir metnin kabul edilebilir olmas metin içinde gerçek dünyaya yap lm olan gönderimlerin do ru olup olmamas yla de il, daha çok okuyucular n bak aç lar na göre inand r c ve ilgili olmas yla ba lant l d r.

7. Durumsall k (Situationality): Metnin, metinde anlat lan

olaylar n durumuna uygun olmas n , metnin ileti imsel amaçlar n n durum ba lam nda belirlenmesini sa layan unsurlard r. Örne in, sabah yeni uyanm birisine “Günayd n” yerine “ yi ak amlar” ya da arkada na hediye alan bir ki iye “Nas l bu kadar dü üncesiz olabiliyorsun?” demek toplumsal uzla m boyutunda duruma uygun de ildir.

8. Metinleraras l k (Intertextuality): Hiç bir metin tek

ba na, di er anlat mlardan soyutlanm bir ey de ildir. Her metin, di er metinlerle kurdu u aç k ya da gizli ili kilere göre bir anlam ya da de er kazan r. Üretilen her metin kendinden önce üretilmi metinlerin biçemlerinden, izleklerinden etkilenir ve onlarla etkile im içindedir.

“Metinleraras kavram , kültürel ortam, al nt lar, u ya da bu biçimde gönderimde bulunulan metinler ve metin türleriyle ilgili bir kavramd r.” Metinleraras l k kavram n ilk kez dile getiren Kristeva’ya göre, “Her metin al nt lardan olu an bir mozaiktir; her

Page 73: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 73

metin, bir ba ka metnin dönü türülmesi ve bir ba ka metnin kendi içinde eritilmesidir.” Kristeva’ya göre her metin kendisinden önce yaz lm bir ba ka metnin ya da metinlerle ili kilidir (Günay, 2007: 211-212).

Metinleraras l k, bir metnin bir ki i taraf ndan üretimi ya da alg lanmas n n onun di er metinler üzerindeki bilgilerine ba l oldu unu gösteren bir terimdir. Okuyucunun metni alg layabilmesi di er metinlerle kurdu u ili kilere ba l d r. leti imde zaman dilimi ve daha önce kar la lan metinler ile olu turulan ya da alg lanan metinler aras ndaki ili kiler ne kadar büyürse ileti im ortam da o oranda geni ler. Metinlerde metinler aras ili kileri sa lamak için di er metinlerden al nt lar yap labilir, di er metinlere göndermeler yap labilir, kültürel ögeler ve kar l kl konu malarda da önceki sözlere yönelik hat rlatmalar kullan larak sa lan r. Örne in; “Ye kürküm ye dünyas i te!” tümcesinde, ‘maddiyat n ön plana ç kt , insanlara maddi zenginlikleri ölçüsünde de er verildi i’ ile ilgili duygular n anlat lmas için ‘Nasrettin Hoca’n n f kra metni’ ile metinler aras bir ili ki kurulmu tur.

9. Ömer Seyfettin’in ‘ lk Cinayet’ Adl Öyküsünün

Metinsellik Aç s ndan ncelenmesi Ömer Seyfettin’in “ lk Cinayet” adl öyküsü 117 tümceden

olu maktad r. Öyküyü ba la kl k aç s ndan inceledi imizde, sözcüksel ba la kl n gere i olan, ayn sözcüklerin yinelenmesinin 15, 16, 17, 24, 27, 33, 37, 41, 49, 55, 61, 75, 91, 98, 105 ve 117 numaral tümcelerde 16 kez yinelenen ‘annem’ sözcü üyle gerçekle tirildi ini görmekteyiz. Ayn ekilde ‘ku ’ sözcü ünün sekiz kere, ‘cigara’ sözcü ünün dört kere, ‘cinayet’ sözcü ünün ise üç kere yinelendi ini görmekteyiz.

1, 2, 4 ve 6. tümcelerde ise ‘ac ’, ‘s k nt ’, ‘cehennem s k nt lar ’, ‘hüzün’ gibi, 117. tümcede ise, ‘azarlayan’, ‘paylayan’ gibi e ya da yak n anlaml sözcüklerin yinelenmesi söz konusudur.

Birçok tümcede üst terim olarak kullan lan‘ku ’ terimi 113. tümcede alt terimi olan ‘mart ’ sözcü üyle yinelenerek metin içinde dizimsel eksende bir anlam bütünlü ü sa lanm t r.

55. tümcede kullan lan ‘han m’, sözcü ü 68. tümcede ‘kad n’ genel kavram yla yinelenmi tir.

78. tümcede tekrarlanan ‘ku ’ sözcü ü, 90. tümcede ‘ku ca z’ eklinde k smi olarak yinelenmi tir. ki tümce aras nda ili ki kurulmu ve ayn zamanda da olay n süreklili i sa lanm t r. Yine benzer bir k smi yinelemeyi 93. tümcedeki ‘ölmü ’ ve 98. tümcedeki ‘ölü’ sözcükleri aras nda görmekteyiz.

Page 74: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü74

Metinde konu bütünlü ünü sa layan, ‘ku ’…’gaga’, ‘tüy’… ‘kanat’ gibi ayn ba lam içinde kullan lan sözcük zincirleri ile e dizimsel örüntüleme sa lanm , birbirini izleyen tümceler aras nda ba la kl k gücünü artt rarak metnin küçük ölçekli yap s nda bir anlam zinciri olu turulmu tur.

Metni dilbilgisel ba la kl k aç s ndan ele ald m zda, dilbilgisel ba la kl sa layan unsurlardan ilki olan gönderim ögelerini görebilmekteyiz.

18 numaral ‘Ben bunu istiyorum.’ tümcesindeki ‘bunu’ i aret zamiri, ‘Annem c garas n ince gümü bir ma aya takm .’ eklindeki 17. tümcede ‘gümü bir ma a’ sözcük öbe inin art gönderimidir.

54. tümce olan ‘bu, beyaz bir ku …’ ifadesinde ‘bu’ i aret zamiri, metinde gönderimde bulunulan ‘beyaz ku ’ sözcük öbe inden önce kullan larak bir ön gönderim ili kisi sa lanm t r. ‘Ben hep ac içinde ya ayan bir adam m!’ eklindeki ilk tümcede ‘ben’ ki i zamiri de ‘adam m’ sözcü ünden önce kullan larak bir ön gönderim olu turulmu tur.

Dilbilgisel ba la kl n di er bir göstergesi olan eksilti kullan m n ‘- Birdenbire tut ha!’, ‘Tutuveriyorum’ ve ‘Öteki kad nlar da söze kar yor, «Ya amaz!» diyorlar.’ eklindeki cümlelerde görmekteyiz. 50. tümce ‘(Ku u) Birdenbire tut ha!’ eklinde, ayn ekilde 53. tümce ‘(Ku u) Tutuveriyorum’ eklinde ve 60. tümce ‘…,

“(Bu ku ) ya amaz” ’ eklinde kullan labilecekken, gereksiz sözcük tekrar ndan kaç n larak ‘ku ’ sözcü ü kullan lmam eksik fakat anla labilir bir tümce kullan m tercih edilmi tir.

Bu metinde, ada dayal bir de i tirim de görmekteyiz. ‘ lk duygusu bir ho lanma!’ eklindeki 11. tümcede kullan lan ‘ilk duygusu’ sözcük öbe i yerine, ‘Benimki müthi bir s k nt yla ba lad .’ eklindeki 12. tümcede ‘benimki’ ilgi zamiri kullan larak ada dayal

bir de i tirim örne i sergilenmi tir. 90. tümcedeki ‘ku ca z n ölüsü’ sözcük grubu yerine de 92. tümcedeki ‘s cak masum ölüyü’ sözcük grubu kullan larak yine ada dayal bir de i tirim gerçekle tirilmi tir.

Metinde, ‘hatta’, ‘ondan sonra’, ‘ve’, ‘ama’, ‘hem’, gibi ba laçlar kullan larak tümceler aras ili kilerle tutarl bir dilsel yap olu turulmaya çal lm sa da metinde kullan lan ba laçlar n azl ve basit, k sa tümcelerin tercih edilmesi de dikkat çekicidir.

‘Annem al yor elimden, öpüyor, sar saçl han m da öpüyor, ben de öpüyorum.’ gibi bir tümcede yüklem de i ik içerikler ile yinelenerek biçimsel bir ko utluk olu turulmu tur. ‘Sar kenarl gagac titreyerek aç l p kapan yor. Pembe sivri dili d ar ç k yor. Yuvarlak gözleri önce büyüyor. Sonra küçülüyor, sonra sönüyor…’ Bu üç ard k tümcede de aidiyet eki ta yan 3. tekil ve 3. ço ul ki i

Page 75: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 75

özneler ve imdiki zaman kullan larak ko utluk sa lanm t r. ‘Daha beter a l yorum.’, ‘O kadar a l yorum ki…’, ‘Sanki sonsuza kadar a l yorum.’ gibi tümcelerde ise zarf, 1. tekil ki i ve imdiki zaman kullan larak yap lan benzer betimlemelerle özne ve yüklem yinelemesi yap lm , biçimsel ko utluk ile metnin ak c l sa lanm , etkilili i artt r lm , anlat lmak istenen duygu vurgulanm t r.

Öyküde ço unlukla imdiki zaman, yer yer de geni zaman, -di’li geçmi zaman ve bir kez de –mi ’li geçmi zaman kullan lm sa da anlat geçmi te gerçekle en olaylar bütünü oldu u için anlat da kullan lan bütün zamanlar geçmi zaman olarak alg lanmal d r.

Öyküde anlat lan olaylar görünü olarak ele ald m zda, ilk paragrafta kullan lan ‘Ondan sonra yapt m de il, hatta dü ündü üm kötülüklerin bile vicdan mda tutu turdu u sonsuz cehennem s k nt lar içinde hâlâ k vran yorum.’(4) ‘Beni üzen eylerin hiç birini unutmad m.(5)’ eklindeki tümcelerde kullan lan eylem zamanlar na ve de 4. tümcede kullan lan ‘hala’ zarf na göre bir bitmezlik söz konusudur. Yazarda derin izler b rakan olay n anlat lmaya ba land ikinci paragraftan sonuç bölümünü olu turan son iki paragrafa kadar kullan lan eylem zamanlar , kar l kl konu malar n –di’li geçmi zaman kullan larak birebir aktar ld tümceler hariç, –yor imdiki zaman ard l kullan larak aktar lm sa da bir biterlik söz konusudur. Anlat y çözümlerken bir eylemin bitmi li i ya da devam etmesi anlat daki bir olay n anla lmas için bir anahtar niteli indedir.

Anlat da kullan lan devrik tümcelerle i levsel tümce yap s olu turmu tur. ‘Beyaz ku ca z n ölüsü «pat!» diye dü üyor yere.’, ‘Yan ndaki han mla yine dal yor söze.’ gibi devrik tümcelerde bunu görebilmekteyiz. Ayr ca, ‘Yerden bu henüz s cak masum ölüyü al yor.’ tümcesinde vurgulanmak istenen ‘s cak masum ölü’ ifadesi, ‘Annemin elinden beyaz ku un ölüsünü sar saçl han m al yor.’ tümcesinde ise vurgulanmak istenen ‘sar saçl han m’ ifadesi, tümcenin yöneticisi olan yüklemin öncesine getirilerek, odak noktas na konarak vurgulanmaktad r.

Küçük ölçekli yap da yerel ba la kl k ve ba da kl k olu turan dilsel düzenlemeler, büyük ölçekli yap da genel anlam n olu mas n sa layan konu geli imini göstermek üzere kullan lmaktad rlar.

Metnin ba da kl k yönünü ele ald m zda, ‘anlat sal ve betimleyici’ bir öykü tipine örnek olarak ele al nabilecek olan bu öykünün ‘ lk Cinayet’ eklindeki ba l , okurda bir merak, metni okuma iste i uyand rmaktad r. Bu ekilde ‘ça r i levi’ ta maktad r. Ba l k metnin içeri ini en iyi ekilde yans tmaktad r. Metin türüne uygun nitelikte, ilginç ve dikkat çekici bir ekilde zekice seçilmi tir.

Page 76: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü76

Ba l k metnin içeri ine ili kin k sa ve yo unla m bir bilgi vermektedir. Yazar n ya ad suçluluk duygusunu en iyi hissettiren unsurdur. Böyle bir ba l k kullanarak, ‘…çok sar saçl , genç bir han m’, ‘çok ayd nl k, çok güne li bir hava…’, ‘Saçlar m çok.’, ‘hep ac içinde ya ayan bir adam’, ‘sonsuz cehennem s k nt lar ’, ‘Yüre imin içinde derin bir s z büyür, büyür. Gö sümü ac t r.’ gibi betimlemeler yaparak, yazar ‘abartma’ söz sanat n kullanm t r. Kar l kl konu ma tümcelerinin oldu u bölümlerde s kça tekrarlanan ‘- …’ eklindeki eksik yap kullan m yla, verilmek istenilen dü ünce okuyucunun yorumuna b rak lmak istenmi tir. Ömer Seyfettin, sade, yal n, kestirmeden anlat m yla en aç k bir ekilde öyküsünü anlatmaya çal m t r. Bütün bunlar bize yazar n biçemiyle ilgili güzel ipuçlar vermektedir.

ç odaklay m bak aç s n n hâkim oldu u öykünün giri bölümünün birinci paragraf , vicdan azab duyan, pi manl k ve hüzün içinde k vranan bir adam n sezdirildi i ‘Ben hep ac içinde ya ayan bir adam m!’ tümcesi ile ba lamaktad r. Yazar bu ac tecrübesini henüz dört ya ndayken edinmi tir.

kinci paragraf ‘dört ya ’ ifadesinin yinelenmesiyle ba lamakta ve bir benzetmeyle devam etmektedir. Metinleraras bir ili ki kurularak Tolstoy’dan örnek verilmekte ve bir kar la t rma yap lmaktad r. Benzetme yoluyla ‘bilinç’ motifi ‘ba m za dü en yakmayan bir y ld r m’a benzetilmektedir. ‘Hala gözümün önünde’ ifadesiyle bir ‘geriye dönü ’ söz konusudur. Yazar n varl n hissetti i bilinçlenme an n n dört ya civar nda oldu u, bir çocu un kendini en emniyette hissetti i yer olarak bilinen anne kuca nda, y llarca devam edecek olan ilk s k nt s n ya ad n anlatmas ndan da yazar n annesine duydu u bir ‘güvensizlik’ motifi ç kar m söz konusudur. Annenin sigara içip sar saçl bir han mla gülü erek konu mas n n anlat ld üçüncü paragrafta, ‘ilgisiz bir anne’ motifi sezdirilmektedir.

Öykünün geli me bölümü üç k sma ayr lmaktad r: Birinci a amada annenin arkada yla sohbeti ve mart yavrusunu gören çocu un bunu srarla istemesi anlat lmaktad r. kinci a amada çocu un ku u bilinçsizce s kmas ve istemeyerek öldürmesi anlat lmaktad r. Üçüncü a amada ise, çocu un öldürme amac gütmeden s kt bir mart yavrusunu öldürmesi, bunun sonucunda annesi ve vapurdaki baz han mlar taraf ndan ‘hain’, ‘insafs z’ gibi s fatlarla a r bir ekilde yarg lanmas anlat lmaktad r. Bu son a amadaki tümcelerden, dönemin kad n n bilinçsizli inin vurgulanmak istendi i gibi bir ç kar m yap labilmektedir. Geli me bölümünün son paragraf nda yer alan ‘«Ah insafs z!» diye bana yine

Page 77: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 77

ac ac bak yor.’ eklindeki tümceyle çocu un kendisini suçlayan annesine duydu u ‘güvensizlik’ motifi bir kez daha sezdirilmektedir.

Metnin i levinin bir olay anlat rken belli tutum ve dü ünce geli imini ve de i imini sa layarak ileti imi gerçekle tirmek oldu u anla lmaktad r. Yazar beninde derin bir iz b rakan olay okuyucusuyla payla r. Bilinçlenme an n n onu uzun y llar üzecek olan kötü bir olayla ba lamas n n vahametini anlatabilmek için bu olay ‘cinayet’ gibi bir sözcükle ifade etmi tir. Yazar n, fazlaca ba laç kullanmadan, sade, k sa tümceler kullanarak kendi duygular n yo un bir biçimde aktard bu metni içsel bir tonda yazm olmas okuyucunun yazar n duygular na ortak olmas n sa lamakta ve verici ile al c aras nda ruhsal bir etkilenme ya anmaktad r.

‘Çocu un ku u öldürmesi’ metnin konusunu olu tururken ‘çocu un ku u bo mas ’, ‘annesi ve çevredeki han mlar taraf ndan hainlikle ve insafs zl kla suçlanmas ’ gibi dönü ümler sonucunda ortaya ç kan ve ‘ac ’, ’s k nt ’, ‘cehennem s k nt s ’, ‘derin s z ’ eklinde tekrarlanarak, s k nt y ça r t ran ve e dizimsel örüntü

olu turan bu sözcükler, bizi metnin yüzey yap s nda verilen ‘vicdan azab ’ motifine ula t r rken esasen bu motif derin yap da ‘annenin çocu a kar ilgisizli i’ eklindeki ana izlek olarak hissedilmektedir. Zira yerel ba da kl k ve dilbilgisel ba la kl k düzeyinde etkili olan sözdizimsel yap n n, metinin genel anlam ve izleksel ögeyi belirtme sürecinde dolayl bir i levi oldu u gerçe i, ‘anne’ sözcü ünün öyküde 16 kez tekrar edilmesinden de anla lmaktad r. Bu ba lamda ‘Çocukluktaki basit gibi görünen olumsuz tecrübelerin ki iyi ya am boyu o gerçekle yüzle tirdi i’ eklinde ikinci bir izle e ula lmaktad r.

Son paragraf bir iç hesapla man n söz konusu oldu u k s md r. Giri tümcesinde sezdirilen ‘vicdan azab ’ndan kastedilen ey son paragrafta izah edilmi tir. Çocuklu u döneminde ya ad bir

olay n yazarda nas l derin bir iz b rakt , ‘Yüre imin içinde derin bir s z büyür, büyür. Gö sümü ac t r.’ tümceleriyle ve ‘büyür, büyür’ eklindeki eylem yinelemesiyle sezdirilmektedir. Yazar s k nt lar n

okuyucusuyla payla rken, asl nda kendisine yap lan suçlaman n yanl oldu unu okuyucusuna örtük bir biçimde anlat rken ‘romanesk’ bir metin türünü tercih etmi tir.

Okuyucu, metni daha iyi anlayabilmek için, yazar, ya ad dönem, etkilendi i yazarlar gibi metin d bilgilere ihtiyaç duyabilir. Ömer Seyfettin, Frans z Edebiyat ndan derinden etkilenmi , özellikle ‘basit ve effaf’ buldu u Maupassant’ n öykülerini sanat n n ç k noktas yapm t r. Maupassant’ n basit anlat m yan nda öykülerindeki ö retici yan da onun ilgisini çekmi tir. Bu anlamda hiçbir biçimsel

Page 78: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü78

aray içerisinde de ildir. Zihni tümüyle mesaja odakl oldu u için, öykünün ‘nas l anlat ld ’ ile de il de ‘ne anlatt ’ ile ilgilidir.

Ömer Seyfettin öykülerinde daha çok “k ssadan hisse” ba lam nda de erlendirilebilecek hayat tecrübeleri anlatarak okura insanl k dersleri verir. Seçti i tipler, olaylar o do runun ispat için sadece birer malzemedir. Çarp c ve meraka dayal anlat m ile okuyucuyu kolayca metne ba lar. Bu da Maupassant çizgisi olarak adland rabilece imiz “olay öykü” yöntemidir. Bu, bir anlamda ba ve sonu belli olan klâsik bir anlat m tarz n ifade eder.

Ömer Seyfettin’in öykülerinde önce bir kahraman takdim edilir sonra da kahraman n ba ndan tuhaf, ilginç, ola anüstü olaylar geçer. Öykü, gerilim, heyecan, merak unsurlar na yaslanarak olu turulur, sonlar da a rt c bir olayla noktalan r. Onda önce bir do ru vard r. Sonra o bu do runun hikâyesini kurgular. Bu yüzden öykülerin kurgusall hemen kendini hissettirir. Onun öykülerinde son çok önemlidir. Olaylar n düzenleni i, d aksiyonlar, k saca anlat m n iç dinami i hep sona, sondaki ayd nlanma an na göre düzenlenir. Öykü boyunca, mant k örgülerini ustaca birbirine ekler ve etkileyici sona ula r. Ömer Seyfettin, öykülerinde çocukluk y llar ndan, askerlik hat ralar ndan, çevresinde gözlemledi i olay ve insanlardan yararlanm , hayat bir öykücü gözüyle alg lam t r. Bu yüzden onda sanat ve hayat hep iç içe olmu tur. Ya ad klar ndan derinden etkilenmi , bunlar eserlerinin ç k noktas yapm , dü leri, idealleri do rultusunda olaylar dönü türmü , tüm bu gözlem ve ya ad klar n sanat n n malzemesi yapm t r.

Metindilbilimsel bir incelemesi yap lan öykünün özetlenebilmesi mümkündür: Dört ya lar nda küçük bir çocuk, bir gün annesiyle vapurda giderken, tentenin kenar nda duran küçük bir ku u tutmak ister. Çocu un srar na dayanamayan anne onu kald r r ve zaten yavru oldu u için uçamayan ku u tutmas n sa lar. Ku u bilinçsiz bir ekilde elinde s karak bo ulmas na sebep olan çocuk, annesi ve çevredeki han mlar taraf ndan a r bir biçimde yarg lan r, insafs zl kla, hainlikle itham edilir. Bu olay, küçük çocu un haf zas na hiçbir zaman unutamayaca , vicdan azab na sebep olan kötü bir an olarak yerle ir.

Yap lan incelemelere göre, bu metnin yaz nsal bir metin olabilme ölçütlerini sa lad n söyleyebiliriz.

Sonuç Metindilbilim, metin olu turman n temel ölçütlerini

belirlerken, metin olan metin olmayandan ay r r ve metin türleri aras ndaki ortak ve farkl özellikleri betimlemeye ve aç klamaya

Page 79: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 79

çal r. Metinlerin belli bir ba lamda nas l kullan ld klar ile insanlar aras bildiri imde ta d klar i levler de, metindilbilimin ara t rma kapsam ndad r. Metinlerin biçimsel ve anlamsal bütünlü ünü olu turan ba la kl k ve ba da kl k ölçütleri metni hem olu turma hem de anlamland rma a amas nda önemli rol oynayan iki temel ölçüttür. Metindilbilimsel incelemelerde ana yap y belirlemede en çok ba vurulan bu iki ölçüt birbirine ba l ve iç içedir. Ba la kl k göstergesi olan dilsel ö eler, metnin anlamsal tutarl l n n sa lanmas na yard mc olur. Metnin bütünlü ünde anlam n yap lanmas n sa lama i levini üstlenen ba la kl k düzenekleri, dilbilgisel zorunluluklar olmaktan çok metnin yetkinli ini gerçekle tirmek için var olan olgulard r. leti imin eksiksiz olmas ba la kl k düzeneklerinin metnin di er yap ölçütleriyle etkile im içinde olmas na ba l d r. Metinler sadece küçük ölçekli yap çözümlemeleri ile aç klanamaz. Bir metnin genel anlam na ula abilmek için büyük ölçekli yap düzeyinde bir de erlendirme ve çözümleme yapmak gerekir.

Bu çal mada metindilbilimin belirledi i metin olabilmenin yedi ölçütü olan, ba la kl k, ba da kl k, amaç, bilgisellik, kabuledilebilirlik, durumsall k, metinleraras l k gibi unsurlar aç klanm , aç klanan bilgiler do rultusunda, Ömer Seyfettin’in ‘ lk Cinayet’ adl öyküsü metindilbilimsel aç dan çözümlenmeye çal lm t r. Yazar, metinde, ‘bir çocu un bilinçsizce bir ku u s karak öldürmesi’ni konu olarak ele alm t r. Metni olu tururken seçti i ‘ lk Cinayet’ eklindeki ba l k yazar n abart sanat na ba vurdu unun çarp c bir örne idir. Yazar çocukken ya ad ilk deneyiminin üzerinde olu turdu u olumsuz etkileri de, ‘Ben hep ac içinde ya ayan bir adam m!’, ‘Ondan sonra yapt m de il, hatta dü ündü üm kötülüklerin bile vicdan mda tutu turdu u sonsuz cehennem s k nt lar içinde hâlâ k vran yorum.’, ‘Kendimi bilir bilmez yapt m bu cinayetin üzerinden i te otuz y ldan fazla bir zaman geçti.’, Yüre imin içinde derin bir s z büyür, büyür.’, ‘Gö sümü ac t r.’ eklindeki benzer tümcelerle ifade etmektedir. S k nt lar n okuyucusuyla payla rken okuyucusunu metnin yüzey yap s nda görülen, ‘vicdan azab ’ motifine ula t rmaktad r. Çocu un öldürme amac gütmeden s kt bir mart yavrusunu öldürmesi, bunun sonucunda annesi ve vapurdaki baz han mlar taraf ndan ‘hain’, ‘insafs z’ gibi s fatlarla a r bir ekilde yarg lanmas n n anlat ld tümcelerden de, dönemin kad n n bilinçsizli inin vurgulanmak istendi i gibi bir ç kar m yap labilmektedir. Çocu un kendisini en emniyette hissetti i yer olan anne kuca nda, y llarca devam edecek olan ilk s k nt s n ya ad n anlatmas ndan da yazar n annesine duydu u bir ‘güvensizlik’ motifi

Page 80: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü80

ç kar m söz konusudur. ‘Annem, yan ndaki çok sar saçl , genç bir han mla gülü erek konu uyor, c gara içiyorlar.’, ‘Gümü ma ac na bir ince c gara tak yor.’, ‘Yan ndaki han mla yine dal yor söze.’ eklindeki tümcelerle de ‘ilgisiz anne’ motifi sezdirilmekte buna ba l

olarak ‘Annenin çocu a kar ilgisizli i’ ilk izlek olarak ortaya ç kmakta bu ba lamda, ‘Çocukluktaki basit gibi görünen olumsuz tecrübelerin ki iyi ya am boyu o gerçekle yüzle tirdi i’ eklinde ikinci bir izle e ula lmaktad r.

K saca bu çözümleme ile öykünün temel konusu ve temel konusunu meydana getiren alt konular buna ba l olarak öykünün temel izle i tespit edilmi dolay s yla metin ile verilmek istenen mesaj belirlenmi , ‘ lk Cinayet’ adl öykünün yaz nsal bir metin olabilme ölçütlerini ta d sonucuna var lm t r.

Kaynakça Akçata Ahmet, Türkçe’de lev Bak m ndan Devrik Cümleler, TDD, say 609, 2002. http://www.tdkdergi.gov.tr/TDD/2002s609/609_24_A_AKCATAS.pdf Aksan, Do an, Kelirnebilimi ve Anlambilimi Ölçülerinden Yararlanarak Bir Yaz Dilinin Eskili ini Saptama Yollar , I: Kavram Alan -Kelime Ailesi li kileri ve Türk Yaz Dilinin Eksikli i Üzerine, Türk Dili Ara t rmalar Y ll Belleten 1971, TDK Yay.: 338, TTK Bas m evi, Ankara, 1989. Aksan, Do an, iir Dili ve Türk iir Dili, Ankara, 1993. Beaugrand, Robert-Alain de, Dressler, Wolfgang Ulrich, Introduction to Text linguistics, Longman, London and New York, 1981. Co kun Eyyüp, lkö retim Ö rencilerinin Öyküleyici Anlat mlar nda Ba da kl k, Tutarl l k ve Metin Elementleri, Doktora Tezi, Ankara - 2005 Dili düzgün, ükran, Türkçe Ö retiminde Metindilbilimsel Ba lamda Uygulamal Bir Yakla m, stanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türkçe Egitimi Anabilim Dal Doktora Tezi, stanbul, 2008.

Erden, Aysu, K sa Öykü ve Dilbilimsel Ele tiri, Ankara, 2010. Günay, Do an, Metin Bilgisi, Multilingual, stanbul, 2003. Günay, Do an, Metin Bilgisi, Multilingual, stanbul, 2007) Halliday, M. A. K., Hasan, Ruqaiya, Cohesion in English, Longman, 1976. Karahan, Leyla, Türkçede Söz Dizimi, Ankara, 2010.

Page 81: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 81

Karatay, Halit, Ba da kl k Araçlar n Kullanma Düzeyi ile Tutarl Metin Yazma Aras ndaki li ki, Mustafa Kemal Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 7, 2010. Karata , Yusuf, Metin ncelemesinde Söylem Bilimsel Yöntem “Bin Bir Gece Masallar Üzerinde Bir Uygulama”, Doktora Tezi, Ankara, 2008. K ran, Zeynel, K ran (Eziler), Ay e, Dilbilime Giri , Ankara, 2010. Onursal, rem, Türkçe Metinlerde Ba da kl k ve Tutarl l k, Günümüz Dilbilim Çal malar , Yay na haz rlayanlar Prof. Dr. Ay e K ran, Doç. Dr. Ece Korkut, Dr. enöz-Ayata, Canan, Metindilbilim ve Türkçe, Multilingual, stanbul, 2005. Ta güzel, Selver, lkö retim Türkçe Ders Kitaplar nda Ö retici Nitelikteki Metinlerdeki E dizimsel Örüntülemelerin Görünümü, Dil Dergisi, Say 125, Ankara, Temmuz, A ustos, Eylül 2004. dergiler. ankara.edu.tr/dergiler/27/747/9558.pdf Uzun-Suba , Leyla, “Metin Üretimi”, Türkçe Sözlü ve Yaz l Anlat m, Ed. Canan leri, Anadolu Üniversitesi Yay n , No. 1293, Aç k Ö retim Fakültesi Yay n No: 713 Eski ehir, 2003a, s.22-38. Uzun-Suba , Leyla, Ö rencilerin Yaz l Anlat m Sürecindeki Metinle tirme Sorunlar çinde (yay. haz.: S. Sever) II. Ulusal Çocuk ve Gençlik Edebiyat Sempozyumu Bildirileri, Ankara: Ankara Üniversitesi E itim Bilimleri Fakültesi Yay n , 2006, 693–701. van Dijk, Teun A., Kintsch, Walter, Strategies of Discourse Comprehension, Academic Press, Inc.,Orlando, Florida, 1983.van Dijk, Teun A., News as Discourse, Lawrence Erlbaum Associates, Publishers, Hillsdale, new Jersey, Hove and London, 1988. http://www.turkceciler.com/baglasiklik-bagdasiklik-nedir.html tosunnecip.blogcu.com/omer-seyfettin-oykuculugu-necip.../3116641

EK

“ lk Cinayet” Ben hep ac içinde ya ayan bir adam m!(1) Bu s k nt âdeta

kendimi bildi im anda ba lad .(2) Belki daha dört ya nda yoktum.(3) Ondan sonra yapt m de il, hatta dü ündü üm kötülüklerin bile vicdan mda tutu turdu u sonsuz cehennem s k nt lar içinde hâlâ k vran yorum.(4) Beni üzen eylerin hiç birini unutmad m.(5) An lar m sanki yaln z hüzün için yap lm .(6)

Evet, acaba dört ya mda var m yd m?(7) Ondan önce hiç bir ey bilmiyorum.(8) Bilinç, ba m za nas l yakmayan bir y ld r m gibi

dü er.(9) Tolstoy, daha dokuz ayl k bir çocukken kendisinin banyoya sokuldu unu hat rl yor.(10) lk duygusu bir ho lanma!(11) Benimki

Page 82: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü82

müthi bir s k nt yla ba lad .(12) Ben ilk kez kendimi irket vapurunda hat rl yorum.(13) Hâlâ gözümün önünde:(14) Sanki dünyaya o anda do mu um, annemin kuca …(15) Annem, yan ndaki çok sar saçl , genç bir han mla gülü erek konu uyor, c gara içiyorlar.(16) Annem c garas n ince gümü bir ma aya takm .(17) Ben bunu istiyorum.(18)

- Al ama a z na sürme!(19) Diyor.(20) Bana bu ince ma ay veriyor, c garas n denize at yor.(21)

Galiba yaz.(22) Çok ayd nl k, çok güne li bir hava…(23) Annem, konu urken mavi tüylü bir yelpazeyi yava yava sall yor.(24) Ben kuca ndan kay yorum.(25) Beni kollar mdan tutarak yan na oturtuyor.(26) Gümü ma ac n halkas na parma m tak yor, annem görmeden ucunu a z ma sokuyor, di lerimle s r yorum.(27) Konu tu u sar saçl han m n çar af mavi…(28) Ben beyazlar giymi tim.(29) Ba m aç k.(30) Saçlar m çok.(31) Hem galiba da lm .(32) Annem bunlar düzeltirken ba m yukar ya kald r yorum.(33) Güne ten kum kum parlayan tentenin kenar nda el kadar bir gölge k m ld yor.(34)

- Bak, bak!(35) Diyorum.(36) Annem de ba n kald r yor:(37) - Ku konmu , diyor.(38) Bu ku u isteyince, - Tutulmaz, diyor.(39) Ben yine istiyorum.(40) Annem emsiyesiyle bu gölgenin

alt na vuruyor.(41) Ama gölgede k m lt yok.(42) Yine yan mdaki han ma dönüyor:(43)

- A, kaçmad .(44) - Neye acaba?(45) - Yavru olacak mutlaka.(46) - … - Anne, ben ku u isterim!(47) Diye tutturuyorum.(48) O vakit annem yelpazesini b rak p aya a kalk yor, beni

koltuklar m n alt ndan tutuyor ve küçük bir top gibi d ar ya kald r rken diyor ki:(49)

- Birdenbire tut ha!(50) Ba m keten tenteye yakla nca, gözlerim kama yor.(51)

Ellerimi uzat yorum.(52) Tutuveriyorum.(53) Bu, beyaz bir ku …(54) Annem al yor elimden, öpüyor, sar saçl han m da öpüyor, ben de öpüyorum.(55)

- Ah, zavall daha yavru.(56) - Mart yavrusu.(57) - Uçam yor olmal .(58)

Page 83: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 83

- Denize dü erse bo ulur.(59) - … Öteki kad nlar da söze kar yor, «Ya amaz!» diyorlar.(60)

Annem beyaz ku u «A zavall , a zavall !» diye uzun uzad ya ok ad ktan sonra benim kuca ma veriyor.(61)

- Eve götürelim, belki ya ar, diyor, ama sak n s kma yavrum.(62)

- S kmam.(63) - Böyle tut i te.(64) Gümü ma ac na bir ince c gara tak yor.(65) Yan ndaki

han mla yine dal yor söze.(66) Ku ca z n tüyleri o kadar beyaz ki…(67) Dokunuyorum…(68) Kanatlar n n kemikleri belli oluyor.(69) Ayaklar k rm z .(70) Kaçmak için hiç ç rp nm yor, a rm .(71) Gözleri yusyuvarlak.(72) K rm z gagas n n kenar nda sanki sar bir ey yemi de bula kalm gibi sar bir iz var.(73) Boynunu uzatarak

çevresine bakma a çal yor.(74) Ben o zaman gözlerimi anneme kald r yorum.(75) Yan mdaki han mla gülü erek konu uyorlar.(76) Benimle ilgili de il.(77) Sonra beyaz ku un uzanan ince boynunu yava ça elimle tutuyorum.(78) Bütün gücümle s kma a ba l yorum.(79) Kanatlar n açmak istiyor.(80) Öteki elimle onlar da tutuyorum.(81) Mercan ayaklar dizlerime bat yor.(82) S k yorum, s k yorum, s k yorum.(83) Di lerimi, k r lacak gibi s k yorum, g k diyemiyor.(84) Sar kenarl gagac titreyerek aç l p kapan yor.(85) Pembe sivri dili d ar ç k yor.(86) Yuvarlak gözleri önce büyüyor.(87) Sonra küçülüyor, sonra sönüyor…(88) Birdenbire, kas lm ellerimi aç yorum.(89) Beyaz ku ca z n ölüsü «pat!» diye dü üyor yere.(90)

Annem dönüyor, e iliyor.(91) Yerden bu henüz s cak masum ölüyü al yor.(92) «A… Aaa… Ölmü !..» dedikten sonra bana dik dik bak yor:(93)

- Ne yapt n?(94) - … - S kt n m ?(95) - … - Söyle bakay m?(96) - … Kar l k veremiyor, avaz m ç kt kadar a lama a

ba l yorum.(97) Annemin elinden beyaz ku un ölüsünü sar saçl han m al yor:(98)

- Ah, ne günah!(99) - … - Zavall c k.(100)

Page 84: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü84

- … Ba ka kad nlar da söze kar yor.(101) Kar m zda oturan

i man, ya l bir kad n cinayetimi bildiriyor:(102) - Bo du.(103) Gördüm vallahi, ne hain çocuk…(104) -…

- Annem sapsar kesilmi , sesi titriyor:(105) «Ah insafs z!» diye bana yine ac ac bak yor.(106) Daha beter

a l yorum.(107) O kadar a l yorum ki…(108) Beni art k susturam yorlar.(109) Ne vakit, nerede, nas l sustu umu bugün hat rlayam yorum.(110) Sanki sonsuza kadar a l yorum.(111)

Kendimi bilir bilmez yapt m bu cinayetin üzerinden i te otuz y ldan fazla bir zaman geçti.(112) imdi irket vapurlar n n güvertelerinde otururken ne zaman bir mart görsem, birdenbire, ne emi kaybederim.(113) Bir çocuk hayk r yla a lamak isterim.(114) Yüre imin içinde derin bir s z büyür, büyür.(115) Gö sümü ac t r.(116)

«Ah insafs z!» diye beni azarlayan anneci imin hiç bitmeyen paylamas n duyar gibi olurum.(117)

Page 85: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 85

EDDÂDÎ EMÎR A OT B N AVÛR’A A T NAD R B R S KKE1

Alexander Akopyan

Ar . Gör. Nevzat KELE MSGSU Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü

[email protected]

H. IV-VI. yüzy llarda Ermenistan ve Arrân’da hüküm süren Kürt Hanedan eddâdîlerin paralar n ara t rmaya hasredilmi bir monografi, bir süre önce A. Koyfman, V. Lebedev ve D. Markov2 taraf ndan yay nland . Uzun süredir beklenen bu çal ma pek çok bo lu u doldurdu u gibi, eddâdî sikkeleri ba lam nda aç k bir metroloji ve tipoloji sunman n yan s ra, kal p ba lant lar üzerine baz

1 Bu makalenin haz rlanmas fikrinin yan s ra örne in do ru tan mlanmas n sa layan çok faydal tart malar için Dr. Lutz lisch (Tübingen)’e te ekkür etmek istiyorum.

Alexander Akopyan taraf ndan kaleme al nan bu makale, Journal of the Oriental Numismatic Society, 195, Spring 2008, s. 5-6’de yay nlanm t r. Tercüme izni verdikleri için yazara te ekkür ederim, Nevzat Kele . 2 Lebedv V., Markov D., Koyfman A., Monetnoe delo i monetnoe obraschenie Gandzhiyskogo Emirate Shaddadidov (ser. X-XI vv), Moskow, 2006. Ani’li Minuçehr b. avûr I e - eddâd (462-512 h.)’ n sikkesi için bak: Kauymjian D., The Unique Coin of the Shirvanshah Minuchihr II Dated A.H. 555/1160 A.D., Studies in Honor of George C. Miles. Beirut, 1974, P. 339-46.

Page 86: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü86

gözlemler de vermektedir. Bu hanedan n çe itli nesep konular na ili kin pek çok hususu, ara t rmac lar n biraz daha ilgisini gerektirir. Böylesi bir konu, bu k sa makalede hem tarihî kan tlar ve hem de nümizmatik veriler kullan larak yeniden ele al nd .

1985’te G. Hennequin bir sikke yay nlad 3, ne var ki bu yanl okundu ve yanl bir ekilde (Ašwa b. S ’ n ya da Š ’ n ?)’a atfedildi. Bu billon ala ml sikke, AE (AR?)4 (5.66 g; 20.5 cm; kal p ekseni 8:30; Res.1) olarak kataloga kaydedilmi tir. Üzerindeki yaz öyledir:

Ön yüz: la ilahe ill’âllâh, Sultanu’l-Muazzam, ahin ah, Alp Arslan.

Arka yüz: el-Emîru’l-Ecel/ el-Adil, erefu’d-Dev/le Ebû Ali A ot/ bin avûr.

Res. 1. A ot b. I. avûr’un Sikkesi

Arka yüzün kenar yaz s muhtemelen (el-Kâ’im bi-Emrillâh) lafz n , bas m yeri ve tarihini kaps yordu. Baz gözlemler,

3 Hennequin G, Catalogue des Monnaies Musulmanes de la Bibliotheque Nationale: Asie pre-mongole, les Salguqs et leurs succeseurs, Paris, 1985. 4 Hennequin, op, cit. P. 47; type LVII, coin no. 64, Fig, I.

Ön Yüz: Orta Yaz :

…. Kenar Yaz s : … …

Arka Yüz:

Page 87: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 87

sikkenin Ashot b. avûr ile ba lant l alabilece ini göstermi tir. Kendisi, h. 413/m. 1022-3’ten itibaren Divin’i; h. 441/m. 1049-50’den itibaren de Gence’yi yöneten ve h. 459/m. 1066-7 vefat eden Ebu’l-Esvâr I. avûr b. I. Fadl’ n o ludur. A ot’un annesi, Ta ir-Dzoraget (Lori) Krall ’n n5 kom usu Ermeni kral I. Gürgen (h. 355-381/m. 966-991)6’in k z ve Ani’li III. A ot’un torunuydu.

Ermenice “A ot” (Arapça ) ismi, uzun süre için, Bagratilerin atalar na ait isimlerinden biriydi. Esas Bagratilerin Ani kolunda, A ot olarak isimlendirilen üç kral vard . Kürtler, Ermeniler ve Gürcüler aras nda, anenin büyük babas n n ismini bir erkek çocu a verme gelene i popülerdi. Görünen o ki, bu gerçek, I. avûr’un o lunun bir H ristiyan ismi olan A ot’u niçin ald n aç klar. K. Yuzbashyan’a göre Ebu’l-Esvâr I. avûr’un, gayr resmî olarak bir H ristiyan ismi olan David ad ile Divinli David manas na gelen “Dunaci” lakab vard 7.

I. avûr’un, Kral Davit Anholin (Topraks z)’in k z karde i olan I. Gürgen’in k z ile evlili i eddâdîler için çok önemliydi. Çünkü Ta ir Dzoraget Krall , eddâdî Emirli i’ne s n r olan güçlü H ristiyan devletlerden biriydi8.

H. 457/m. 1065’te eddâdî Emirli i, Selçuklulara boyun e di. H. 459/m. 1067’de Alp Arslan, aki ve Tiflis’i Gence hâkimi olan II. Fadl b. I. avûr’a verdi. Fakat Selçuklular n buradan ayr lmas ndan sonra, Fadl II, Kakhet kral taraf ndan esir edildi ve Tiflis’e gönderildi, bir süre sonra II. Fadl’ n karde i A ot b. I. avûr, Gence’de taç giydi. Bununla birlikte bir sonraki y l Selçuklu kumandan Sav Tegin, II. Fadl’ hapishaneden kurtard ve sonra h zl ca Gence’ye döndü. Öyle görünüyor ki, kendi mülküne tekrar sahip olduktan sonra II. Fadl, bu makalenin konusu olan sikkeyi basm t r , e er öyleyse bu numunenin muhtemel bas m evval 460/A ustos 1068 ve Cemaziyelahir 461/Nisan 1069 y llar aras ile 5 Ta ir-Dzoraget Krall na dair bkz: Mat’evosyan R, Tashir-Dzoraget (Xd-XIId. Skizb), Yerevan, 1982. 6 Bagrati ailesinin Ta ir-Dzoraget kolunun kurucusu. Minorsky ve di er baz yazarlar taraf ndan yanl l kla Kuirike (I) diye an lm t r. (Bkz: Mat’evosyan, op. cit. p. 111.) 7 Povestvovanie vardapeta Aristakesa Lastivertci, With an ntroduction and Comments by K. Yuzbashyan, Moscow, 1968, p, 159. 8 Minorsky V. Studies in Caucasian History: I. New Light on the Shaddadids of Ganja. II. The Shaddadids of Ani. III. Prehistory of Saladin, London, 1953, p. 65.

Page 88: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

88 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

s n rland r labi’ n ve hem deal r. Ayr ca bsikkelerinde aAdil) unvan herhangi bir ku kusuz A otek bu numundi er eddâdî ta mamas ka

A ot etmek (katalogde Simbat’ n 855-891)’n n m

Söz konusu si

aras nda Gencebast r lm t r. B9 Ibid. p. 24. 10 Lebedev, op. 11 Ibid, p. 132. 12 Minorsky, op13 KrachkovskayKratkie Soobsc112.

ilir9. Böylece, be Halife el-Kâimelirtmek gereki

ayn lakap/künybulunurken,

eddâdî sikkt b. avûr’a aineden bilinmeksikkelerinin ak

ayda de erdir11.

ad n n ygda oldu u gibio lu ( mühründe bulun

R

ikke, Fadl’ n esire’de eddâdî tahtBkz: Res. 1. A ot

cit. p. 60.

p. cit. p. 24. ya V. Pechat’ bcheniya Institut

bu dönem, hemm (422-467)’in ir ki, hem I. ye

( ereesinde bulunmit olan Ektedir. Selçukksine, bu sikken

erine olai) Tarihu’l-Bâb

) Ermeni knabilir (Res. 2)

Res. 2. I. A ot’un

r edildi i A ustot na oturan kardeb. I. avûr’un Sik

bagratida Ashota Materal’noy K

m Alp Arslan (hsaltanat zamanavûr’un hem I

(el-Emîruefu’d-Devle) la

maz. Ayn zamEbû Ali künyesklu hâkimiyetinnin herhangi bir

arak do ru yazb ve’ - irvân’dkral I. A ot B)13.

n Mührü

os 1068-Nisan 1e i A ot b. avûkkesi. N.K.

ta s arabskoy nKul’tury. Vol. X

h. 455-465) nlar n içine I. Fadl’ n10 u’l-Ecel el-akab ba ka manda, hiç si, imdi bir nde bas lan r süs motifi

z m n teyit a12 ve hem

Bagratl (m.

069 tarihleri ûr taraf ndan

nadpis’yu II XII (1946). P.

Page 89: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

89Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

REPERTORY GR D TEKN NE DAYALI OLARAK OKUL YÖNET C LER N N REHBER Ö RETMENLERE DÖNÜK

B L SEL KURGULARI

Yrd. Doç. Dr. Fuat TANHAN

Özet Bu çal man n amac , rehber ö retmenlerin niteliklerine ili kin

olarak okul yöneticilerin olu turduklar bili sel kurgular analiz etmektir. Çal ma nitel ara t rma desenlerinden fenomonolojik desene uygun olarak tasarlanm t r. Ara t rman n çal ma grubu, Batman ilinde çal an ve de i ik demografik özelliklere sahip 20 okul yöneticisinden olu turmaktad r. Çal ma verileri; yap land r lm görü me tekni i olan “repertory grid” tekni i kullan larak elde edilmi tir. Bulgular, okul yöneticilerinin rehber ö retmen niteliklerini temsil eden 200 adet geçerli kurgular oldu unu, bu kurgular n s n fland r ld toplam 3 adet bili sel kurgu grubunun oldu unu göstermektedir.

Anahtar Sözcükler. Rehber ö retmen, repertory grid, yeterlik.

COGNITIVE CONSTRUCTS OF SCHOOL ADMINISTRATORS FOR TEACHERS BASED ON

REPERTORY GRID TECHNIQUE

Abstract The purpose of this study is to analyze cognitive constructs that school administrators create for the characteristics of school counselors. The study was designed in accordance with phenomenological approach which is one of the qualitative designs. The study group of this research consists of 20 school administrators with different demographic variables and working in Batman province. The research data were obtained through using repertory grid technique which is a structured interview technique. The results show that the school administrators have 200 constructs representing school

Page 90: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

90 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

counselors' characteristics and these constructs are grouped into three different cognitive construct groups. Keywords. School counselor, repertory grid, efficacy. Giri

Günümüz dünyas nda meydana gelen bilimsel ve teknolojik geli meler, her alan üzerinde oldu u gibi e itim alan nda da belirleyici olmu tur. E itim yap s ve amaçlar itibariyle sosyo-kültürel, ekonomik, politik ve bilimsel geli melere ayak uydurmak durumundad r. Bireylerin kendini gerçekle tirmesini, topluma yararl olmas n , problem çözme yeterli i kazanmas n ve toplumsal dinamiklere uyum sa lamas n amaçlayan e itimin (Özgüven, 1999), toplumsal, bilimsel ve teknolojik geli melerin gerisinde kalmas dü ünülemez. Ya ad m z dönem itibariyle ya anan de i im ve geli meler toplumsal ve bireysel sorun alanlar n önceki dönemlere k yasla oldukça farkl la t rm t r (Özden, 1999). Bu do rultuda e itim payda lar n n rol ve görevlerinde de önemli de i meler meydana gelmi tir (Akp nar ve Ayd n, 2007). Böylelikle ça da e itim sürecinde okul yöneticilerinin, e itim payda lar ndan e itimin amaçlar do rultusunda etkin ve verimli bir biçimde yararlanmas önemli rollerinden biri olagelmi tir (Çakmak, 2001; Oktay, 2001). Bu paralellikte ça da e itim anlay içinde, ö rencilerin e itim hizmetlerinden en üst düzeyde yararlanabilmelerini hedef edinen (Ye ilyaprak, 2010) rehber ö retmenlere önemli görevler dü mektedir. Rehber ö retmenlerin ça da e itim sürecinde üstlendikleri rolleri ba ar yla yerine getirmeleri, okul yönetiminden gerekli deste i alabilmelerine ba l d r.

Okul yöneticileri, okulun amaçlar n gerçekle tirmeye dönük olarak mevcut insan ve madde kaynaklar n olabildi ince verimli ve koordineli biçimde i e ko maktan sorumludurlar (Balay, 2000). Bu yönüyle okul yöneticileri, konumlar itibariyle okullar n n e itsel ba ar s üzerinde kritik roller üstlenirler. Okulun yönetim yap s ve yöneticilerin özellikleri, e itimin önemli de i kenlerindedir (Ayd n, 1994). Etkili e itim ve ö retim yönetsel deste e ba l d r. Bu destek ve örgütün kalitesi, ö retim davran n yak ndan etkilemektedir. Psikolojik dan ma, ö retmenler ve yöneticiler aras nda e itim-ö retim ortam n n olumlu yönde niteli ini art rmaya dönük önemli bir i lev üstlenir. Bu ba lamda psikolojik dan ma ve rehberlik, yard m meslek gruplar içinde kendine özgü bir yeri olan ve ki ilerin daha güçlü, bilinçli ve yarat c bir biçimde yeti melerine hizmet veren bir meslek alan d r (Korkut, 2004).

Page 91: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

91Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Mesleki uygulamalarda rehber ö retmenler üç farkl alanda de erlendirilmektedirler. Bunlar; ki isel özellikleri, mesleki bilgileri ve psikolojik dan ma becerileridir. Sözü edilen üç alan, rehber ö retmenlerin etkilili ini belirlemede kullan labilecek özelliklerdir (George & Cristiani, 1990). Etkili rehber ö retmenlerin ki ilik özellikleri konusunda yap lan çal malar n sonuçlar birbirinden farkl l k göstermekle birlikte; hepsinde ortak olan özellikler, ki iler aras ili kilerde ba ar l , insanlar seven, zekâ potansiyeli yüksek, geni görü aç s na sahip, kendine güvenen, duyarl , sab rl , ho görülü, kendinden ho nut, mesle in gerektirdi i ki ilik özelliklerine sahip olmalar d r (Köseo lu Muslu, 1994). Rehber ö retmenlerin e itimle kazand klar bilgi ve becerilerin yan s ra baz ki ilik özelliklerine sahip olmas beklenmektedir. Bu özellikler, cesaretlendirici olma, ele tirel olma, destekleyici olma, s cakl k, yak nl k, tolerans, içtenlik, kendini açabilme, problem çözebilme, aç k görü lülük, esneklik, empati kurabilme, ince dü ünme, aktif dinleyebilme, sorumluluk alabilme, güvenilir olma, benlik sayg s , aktif olma, güç ve kontrol becerisine sahip olma, anlay , uyumlu ve dengeli olma, sab rl l k, dürüstlük örnek olarak gösterilebilir (Kepçeo lu, 1999; Knof; McKenna & Riser, 1991; Knoff; Hines & Kromrey, 1995).

Literatüre bak ld nda rehber ö retmen niteliklerinin psikolojik dan ma sürecinin ba ar s na büyük ölçüde etki etti i belirtilmektedir. Ki isel fark ndal k ve anlay , psikolojik bak mdan sa l kl olma, etnik köken ve kültürel unsurlar n kendisi ve ba kalar üzerindeki etkilerini anlama ve bunlara kar duyarl olma, aç k fikirli olma, nesnel olma, yetkin olma, güvenilir olma, ki iler aras ili kilerde çekici olma (Hakney & Cormier, 2005); empati kurabilme (Sexton & Whitson, 1991); içten olma, kabul edici olma (Neukrug, 2003); ba kas na bir birey olarak de er verme (Combs, 1986); benlik sayg s na sahip olma (Corey, 1996) gibi birçok özellik rehber ö retmenlerin nitelikleri aras nda gösterilebilir.

Rehber ö retmenlerin ça da e itim süreci içinde üstlendikleri rolleri ba ar yla yerine getirebilmeleri, öncelikle alan yeterliklerini kazanm olmalar ve okul yönetiminin deste ini alabilmeleriyle mümkündür. E itim süreci içinde e itim payda lar n n ba ar s üzerinde okul yöneticilerinin etkisini gösterir önemli ara t rma bulgular bulunmaktad r (Balay, 2000). Rehber ö retmenlerin ideal niteliklerinin ne olmas gerekti i konusunda, okul yöneticilerinin bili sel kurgular n n bilinmesi, okul örgütünün bir üyesi olan rehber ö retmenlerin etkilili i ve verimlili i konusunda önem ta maktad r. Literatüre bak ld nda daha önce yap lm çal malar n ço u, okul

Page 92: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

92 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

yöneticilerinin, okul rehberlik faaliyetlerinden beklentileri, psikolojik dan ma ve rehberlik hizmetlerini nas l alg lad klar , rehberlik hizmetlerinin sorunlar n n ne oldu u üzerinde yo unla t görülmektedir. Bu çal man n okul yöneticilerinin psikolojik dan manlar n ideal niteliklerine ili kin var olan durumu ortaya koymas aç s ndan farkl la maktad r. Buradan hareketle okul yöneticilerinin, rehber ö retmenlerin niteliklerine ili kin bili sel kurgular n belirlemek e itim yöneticileriyle, rehber ö retmenlerin üstlendikleri rolleri ba ar yla yerine getirebilmeleri noktas nda ya anan sorun kaynaklar n görebilmek aç s ndan oldukça önemlidir. Bu öneme binaen, okul yöneticilerinin rehber ö retmenlerin niteliklerine yönelik bili sel kurgular n repertory grid tekni ine dayal olarak belirlemek ara t rman n amac n olu turmaktad r.

Yöntem Okul yöneticilerinin, rehber ö retmenlerin niteliklerine ili kin

olu turduklar bili sel kurgular n saptanmas amaçlanm t r. Bu amaç do rultusunda çal ma, nitel ara t rma desenine uygun olarak tasarlanm t r. Nitel ara t rmalar, sosyal ya am ve insanla ilgili problemleri kendine özgü metotlarla sorgulayarak, anlamland rmaya çal r. Bundan dolay nitel ara t rmalar, ara t rmac lar n ara t racaklar konu veya konular do al ortamlar nda inceledikleri, ara t r lan konunun olgusunu anlamla t rd klar ve yorumlad klar ara t rma yöntemleridir (Y ld r m & im ek, 2000).

Ara t rma Deseni Sosyal bilimler alanlar nda kullan lan nitel ara t rma

desenleri, ilke ve yakla mlardan etkilendikleri için farkl yakla m ve gelenekleri yans tan desenler kullan r (Mayring, 2000; Verma & Mallinck, 1999). Bu ara t rmada nitel ara t rma desenlerinden fenomonolojik desen kullan lm t r. Fenomonolojk desenler, daha çok bireyin iç dünyas na, onlar n bilinç yap lar n belirlemeye dönüktür (Mayring, 2000). Bireylerin zihin yap lar nda gizil olarak saklanan olgular ortaya koyan fenomonolojik çal malar, olgu bilimsel çal malar olarak da bilinir. Fenomonolojik ara t rmalar, örgütlerde gerçek durumun yayg n olandan s ra d na ve genelden özele do ru bir yap ya sahip oldu u görü üne dayanmaktad r (Maanen, 1989). Fenomonolojik çal malarda en önemli dü ünce, tek tek bireylerin bak aç lar ndan bakarak onlar n bireysel anlam yap lar n ve niyetlerini anlamaya çal t ndan, bu ara t rmada okul yöneticilerinin, okul rehber ö retmenlerin niteliklerine yönelik bili sel kurgular n

Page 93: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

93Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

belirlemeye çal t ndan nitel ara t rma desenlerinden fenomololojik yakla m kullan lm t r.

Çal ma Evreni Bu çal man n evrenini Batman li Belediye s n rlar

içerisindeki tüm okul yöneticilerinden olu turmaktad r. Çal ma Grubu Çal mada, nitel ara t rmalarla özde le mi olan amaçl

örnekleme yöntemlerinden ölçüt örnekleme tekni i kullan lm t r. Ölçüt örnekleme bir durumun, ara t rmac n n derinlemesine inceleme için belirli örnek olay türleri belirlemek istedi inde kullan l r (Neuman, 2007). Bu çal man n özelliklerinden kaynaklanan nedenler, ölçüt örnekleme tekni inin kullan lmas n gerektirmi tir. Ölçüt örnekleme tekni inin temelini olu turan ölçütü; “mesleki ya amlar boyunca üçü ideal, üçü de ideal olmayan niteliklere sahip olarak ifade edilen Psikolojik Dan man ile çal mak” olu turmu tur. Çal ma grubu, ara t rma öncesinde bu ölçütlere uyan okul yöneticileri ile ön görü meler yap larak olu turulmu tur. Okul yöneticileriyle, yönetici bulunduklar okulda kendilerinin uygun gördü ü zamanda yakla k olarak 30 dakika sürmü tür Bu ön görü meler neticesinde çal ma grubu, 15’i (%75) erkek; 5’i (%25) kad n olmak üzere toplam 20 okul yöneticinden olu mu tur. Ara t rma kat l mc s olan okul yöneticilerinin ya ortalamas 38,4; mesleki k dem ortalamalar ise 12,5 olarak tespit edilmi tir. Bran de i keni aç s ndan kat l mc lar n 3’ü (%15) s n f ö retmeni; 5’i (%25) matematik/fen bilimleri dersi ö retmeni; 3’ü (%15) edebiyat dersi ö retmeni; 8’i (%40) sosyal bilimler/ felsefe grubu dersi ö retmeni; 1’i (%5) ise güzel sanatlar e itimi dersi ö retmenidir.

Veri Toplama Araçlar Ara t rmada Ki isel Bilgi Formu ile Repertory Grid Ölçme

Formu kullan lm t r. Ara t rmac lar taraf ndan geli tirilen Ki isel Bilgi Formu, literatüre dayal olarak belirlenen ve ara t rmayla ili kili oldu u dü ünülen de i kenlerle yap land r lm t r. Repertory Grid Ölçme Formu, “üçlü repertory grid” modellemesine uygun olarak ara t rmac lar taraf ndan geli tirilmi tir. Yap land r lm görü me tekni ine dayal olarak yap land r lan repertory grid tekni i, “farkl i lem basamaklar n kullanarak, deneyimlere ba l olarak olu an gömülü bili sel kurgular aç a ç karmaya çal r (Fransella & Bannister, 2004).

Page 94: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

94 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Repertory Grid Ölçme Formunun Haz rlanmas Çal man n ilk a amas n olgunun tan mlanmas

olu turmu tur. Bu a ama, elde edilen verilerdeki geni detaylar ve karma kl ktan amaç do rultusunda önemli olan yönlere soyutlama yapma sürecini içermektedir (Easterby-Smith, 1980; Compeau, Higgins and Huff, 1999). Bu nedenle bu a amada olgunun/fenomenin tan mlamas yap lm t r. Bu ara t rma kapsam nda incelenen olgunun/fenomenin-ideal psikolojik dan man nitelikleri- önemli ya da özsel yönlerini s n fland rmak ve kar la t rabilmek için kavramsal araçlar olu turulmu tur. Repertory Grid Ölçme Formu, “üçlü repertory grid” tekni ine (Fransella & Bannister, 2004); uygun olarak, okul müdürlerinin rehber ö retmenlerin yeterliklerine yönelik sahip olduklar bili sel kurgular belirlemeye dönük olarak yap land r lm t r. Reportory grid tekni i, farkl i lem basamaklar na dayal olarak (Crewell, 1998; Fransella & Bannister, 2004; Melrose & Shapiro, 1999) çal r. Birinci a amada, kat l mc lar verilen konuya ili kin olarak tan d klar okul rehber ö retmenlerini dü ünmeleri istenir. Okul yöneticileri dü ündükleri ki iler aras ndan üç en ba ar l ve üç en ba ar s z olacak biçimde alt rehber ö retmen belirler. kinci a amada, belirlenen ba ar l ve ba ar s z ki iler, üçlü kombinasyon halinde on farkl biçimde bir çizelge üzerinde gösterilir. Üçüncü a amada kat l mc lardan ikinci a amada belirlenen ki ileri mesleki yönden farkl la t ran kavramlar bulmalar ve bu kavramlar belirtilen alana yazmalar istenir. Bu betimleyici kavramlar, ara t rmac ya ana bili sel kurgular verir. Dördüncü a amada, üçüncü a amada olu turulan çizelge üzerinden üretilen bili sel kurgular /kavramlar na dayal olarak puanland rma yap l r. Be inci ve son a amada ara t rmac , puanland r lan bili sel kurgular /kavramlar üretim s ralamas n dikkate alarak, ilk üretilen bili sel kurgu 10’la, son üretilen bili sel kurgu 1’le çarp larak bili sel kurgulara ait nihai puanlar elde edilir (Fransella & Bannister, 2004; Tan and Hunter, 2002). Bu yolla ara t rmac , belirli bili sel kurgular n nas l kümelendi ini görerek, bireyin belirgin bir dünyay anlamland rmada kulland bili sel parametreleri aç k bir biçimde belirleyebilmektedir (Crewell, 1998; Beail, 1985; Bell, 1990). Bu durum ara t rmac ya ön kavramlar n etkisini en az seviyeye indirme olana da sa lamaktad r. (Melrose & Shapiro, 1999; White, 1996). Yukar da belirtilen a amalara uygun olarak kat l mc lar n okul psikolojik dan manlar n/rehber ö retmenlerin niteliklerine ili kin bili sel kurgular n belirleyen bir “repertory grid” formu örne i Tablo 1’de verilmi tir.

Page 95: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

95Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Tablo 1: Çal mada Kullan lan Bir ‘Repertory Grid’ Formu Örne i Psikolojik Dan manlar

deal deal Olmayan

Ner

gis

Seda

t

Ay

e

Cem

Ayd

n

Kaz

m

Bili sel Kurgular

deal Nitelik deal Olmayan Nitelik

Puan - -

- - - - - -

- - - -

- - - - - -

- - -Her üçlüdeki iki psikolojik dan man n ortak yönünü üçüncüsünden farkl olacak bir biçimde dü ünün. - ki psikolojik dan man n üçüncü psikolojik dan mandan farkl olarak benzer oldu u yön benzerlik kutbu ( deal) olarak belirlenmi tir. -Üçüncü psikolojik dan man n di er iki psikolojik dan mandan farkl olma durumu kar l k kutbu (ideal olmayan) olarak betimlenmi tir. - deal nitelikler dikkate al narak puanlamalar yap lmal d r.

Verilerin Toplanmas Veri toplama arac n n haz rlanmas a amas n n devam nda,

çal ma gurubunda yer alan okul yöneticilerine bu formlar ahsen uygulanm t r. Her bir okul yöneticisinden imdiye kadarki çal ma hayat nda, birlikte çal t klar ve ideal niteliklere sahip olarak de erlendirdikleri üç psikolojik dan man ve ayn ekilde ideal niteliklere en az sahip olarak de erlendirdikleri üç psikolojik dan man n dü ünmeleri istenmi tir. Daha sonra kat l mc lar n belirledikleri psikolojik dan manlar kod isimler kullanarak formda kendilerine ayr lan yerlere yerle tirmeleri sa lanm t r. Üçlü “repertory grid” prosedürü kullan larak her bir okul yöneticisinin, formun her sat r nda önceden rastgele belirlenmi kutucuklara kar l k gelen alt psikolojik dan mandan üçü üzerinde odaklanmalar istenmi tir. Sonra okul yöneticilerine; Sizce bu üç ki iden i aretlenen iki ki inin en öne ç kan ve onlar n üçüncü ki iden ay rt eden, psikolojik dan manl kla ilgili ortak niteli i nedir? sorusuna yan t vermeleri istenmi tir. Böylece bu süreçte her okul yöneticisinden, kelimeler veya s fatsal yap lardan olu an 10 adet iki boyutlu bili sel kurgu elde edilmi tir. Kat l mc lar n ürettikleri bili sel kurgular , ki iler üzerinden be li derecelendirmeye uygun olarak puanlamalar istenmi tir. Ba ka bir ifadeyle her okul yöneticisinin, bu ikili 10 bili sel kurgunun olumlu olanlar n temel alarak, daha önceden belirlenen 6 psikolojik dan man 5 üzerinden (5 arzu edilen niteli e

Page 96: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

96 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

en çok, 1 de en az sahip olmay gösterecek ekilde) derecelendirmeleri istenmi tir. Bu i lemlere örnek olarak bir okul yöneticisi taraf ndan tamamlanm form Tablo 2’de gösterilmi tir.

Tablo 2: Bir Okul Yöneticisine Ait Tamamlanm Bir ‘Repertory Grid’ Formu Örne i

Psikolojik Dan manlar deal deal Olmayan

Mer

ve

Müj

de

Ahm

et

Bur

ak

Ayd

n

brah

im Bili sel Kurgular

deal Nitelik deal Olmayan Nitelik Toplam Puan 5 4 4 2 1 1 - Samimi - Samimi de il 17x10=170 4 4 5 1 2 2 - Nazik - Nazik de il 18x9=162 4 5 5 1 1 2 - Empatik - Empatik de il 18x8=144

Verilerin analizi Çal mada Repertoriy Grid Formu arac l yla elde edilen

veriler, dikkate al narak bütünle ilgili bir genel anlama ula lm t r. Verilerle elde edilen genel kan , bili sel kurgu gruplar n n olu turulmas için çok önemlidir. Bili sel kurgu gruplar n n olu turulmas çok fazla biçimle tirilme yerine tekil olaylar baz nda içeriklere dayand r lm t r. Veri analizi sürecinin ilk a amas n bili sel kurgular n adland r lmas a amas olu turmu tur (Fransella & Bannister, 2004; Tan and Hunter, 2002). Bu a amada okul yöneticisine uygulanan formlarda toplam 200 olumlu bili sel kurgu elde edilmi tir. Ara t rman n amac n n ideal rehber ö retmen nitelikleri olmas nedeniyle olumsuz kurgular analiz d b rak lm t r. Bu formlardan elde edilen bili sel kurgularda, olgunun do as gere i benzerlikler, ayn l klar ve içeriksel e itlikler saptanm t r. Bu a amada, her okul yöneticisinin formda dile getirdi i bili sel kurgulardaki benzerlikler ve ortak özellikler bak m ndan analiz edilmi tir (Fransella & Bannister, 2004). Veri analizi sürecinin ikinci a amas , bili sel kurgu gruplar n n olu turulmas a amas d r. Bu noktada, elde edilen bili sel kurgulardan yola ç karak verileri, genel düzeyde aç klayabilen ve kurgular belirli kategoriler alt nda toplayabilen gruplar n olu turulmas gerekir.

Elde edilen bireysel bili sel kurgular, rehber ö retmen nitelikleri; sahip olduklar ortak özellikleri bak m ndan gruplara ayr lm t r. Böylece ara t rman n amac na ili kin bulgular n ana hatlar n olu turan bili sel kurgu gruplar elde edilmi tir (Fransella & Bannister, 2004; Tan & Hunter, 2002). Bu gruplama, elde edilen

Page 97: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

97Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

metinlerden ç kar mlar yap labilmesini ve betimlemeleri ile yorumlar aras ndaki ba n süreklili ini sa lamaktad r (Bell, 1990; Beail, 1985). Bu a aman n devam niteli indeki üçüncü a amada verilerinden, olu turulan bili sel kurgu gruplar n e le tirilmesi söz konusudur. Dolay s ile verilerin grup içi analizini yapmak için orijinal bili sel kurgular, olu turulan bili sel kurgu gruplar na da t lm t r. Bu a amada bili sel kurgular, aç kta hiç kurgu kalmayacak biçimde grupland r lm t r. Veri analizi sürecinin son a amas olan dördüncü a ama verilerin istatistiksel olarak çözümlenmesi a amas d r. Ara t rmada elde edilen her bili sel kurgunun, “ilk kurgu cevaplar daha sonra elde edilene göre daha de erlidir” varsay m dikkate al narak kurgulara farkl ba l de erleri uygulanm t r (Fransella & Bannister, 2004). Bu a amada her a daki elemanlar n ilk olumlu bili sel kurguya göre kat l mc lar taraf ndan yap lan orijinal say sal de erlendirmeleri 10 ile ikinciler 9 ile çarp lm t r. Bu i leme 1 say s ile çarp lan onuncu bili sel kurguya kadar devam edilmi tir. Daha sonra ise bu ç kan sonuçlar n toplamas yap lm t r.

Bulgular Çal mada okul yöneticilerinin, psikolojik dan man

niteliklerine ili kin olarak toplam 200 adet geçerli bili sel kurgu-sadece olumlu nitelikler- üretmi lerdir. Bu bili sel kurgulardan ba at olan on bili sel kurgu s ras yla unlar d r: 1- Velilerle i birli i (n= 9, %4.5); 2- Empati (n= 8, %4); 3- Mesleki yeterlilik (n=7, %3.5); 4- Yönlendirme (n=5, %2.5); 5- lgi (n=5, %2.5); 6- Kendine güven (n=5, %2.5); 7- leti im (n=5, %2.5); 8- Sorun çözücü (n=4, %2); 9- Saydaml k (n=3, %1.5) ve 10- Sab r (n=3, %1.5). Kat l mc lar n okul psikolojik dan manlar n/rehber ö retmenlerin niteliklerine ili kin olarak ortaya koyduklar bili sel kurgular, ki isel özellikler, mesleki yeterlikler ve dan ma becerileri olmak üzere üç (3) kurgu grubu alt nda toplanm t r. Bulgular Tablo 3’e aktar lm t r.

Page 98: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

98 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Tablo 3: Ki ilik Özelliklerine li kin Bili sel Kurgular K SEL ÖZELL KLER

Giri kenlik [2] 225 Aktiflik [2] 210 Uyum [6] 200 Kendini fade etme [11] 198 Üretken[17] 182 Özveri [3] 180 nsanc l olma [17] 173 Güzel konu ma [12] 171 Kendini ifade etme [8] 154 Dayan mac [3] 154 Ciddiyet [4] 152 Giyime Özen Gösterir [14] 144 Uyum [5] 144 A r ba l l k [2] 144 Cesaret [11] 144 Kararl l k [12] 140 Katk [6] 133 Kabiliyet [4] 130 Özgüven [14] 126 S cakkanl [3] 120 Sosyal [19] 119 Objektiflik [7] 119 Yenili e aç kl k [12] 57

Düzenli [7] 118 Cana yak n [18] 117 Dikkat [14] 115 Hareketlilik [4] 110 Tarafs zl k [5] 108 Mücadeleci [1] 108 Ho görü [18] 105 Dürüstlük [11] 105 yi niyet [18] 104 Kendili inden yapma [6] 102 Objektiflik [1] 95 Önyarg l olmama [17] 90 Zaman verimli kullanma [14] 90 Yenili e aç kl k [17] 90 Düzenli [17] 84 D adönük [1] 84 Giri imci [3] 80 Yarat c l k [10] 76 Giri imci [15] 72 Kültürlü [19] 72 Grup çal mas [7] 68 Yöneticilik vasf [2] 68 Geni çevre [11] 57

Ele tirel [9] 57 Organizasyon [5] 54 Ciddiyet [6] 54 Yarat c l k [20] 51 Ele tirel [4] 48 Pozitif bakma [10] 48 Örnek [9] 44 Giri ken [19] 42 Giri imci [3] 42 Mütevaz olma [1] 34 Gayretli olma [18] 32 Muhakeme gücü [13] 22 Olgunluk [11] 21 F rsat tan ma [10] 19 Yerinde hareket etme [6] 18 Nezaket [20] 17 Kendinden emin olma [16] 17 Örnek olma [11] 68 Güleç olma [16] 63 Organizasyon [13} 63 Alçakgönüllülük [2] 62 Alçakgönüllülük [1] 57

Tablo 3’de görülece i üzere ki isel özellikler bili sel kurgu

grubunda 68 bili sel kurgu yer alm t r. Bu grupta yer alan bili sel kurgulardan göreceli önem düzeyine göre ba at olan, ilk be bili sel kurgu 1- Giri kenlik [2, 225]; 2- Aktiflik [2, 210]; 3- Uyum [6,200]; 4- Kendini ifade etme [11, 198]; ve 5 Üretken [17, 182] olma biçiminde s ralanm t r.

Tablo 4: Mesleki Niteliklere li kin Bili sel Kurgular

MESLEK N TEL KLER Mesleki yeterlilik [7] 210 Mesleki yeterlilik [5] 200 Görev bilinci [4] 189 Sorun çözme [8] 189 Çözüm üretme [15] 180 Ö renci merkezli [5] 180 Mesleki yeterlilik [11] 180 Ö renci ile ileti im [10] 180

Aile ile ileti imi önemseme [15] 84

Velilerle i birli i [14] 81 Velilerle ileti im [5] 80 Mesaiye riayet [7] 144 Mesleki yeterlilik [9] 144 Mesaiye riayet [20] 144 Yönlendirme [8] 136 Sab rl olma [20] 136

Ö retmenlere mü avirlik yapma [18] 60

Alana hakimiyet [8] 57 Ö rencilerle i birli i [10] 54

dare ile ileti im [18] 51 leti im [2] 46 Yönlendirme [2] 42 Gizlilik [15] 40

Page 99: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

99Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

ine ba l l k [3] 180 dare ile ileti im [20] 171 Yönlendirme [6] 168 Müfredata hâkim [10] 162 Sab r [12] 160 Gizlilik [16] 160 Yönetimle i birli i [9] 160 Ele tirileri kabul [1] 160 Ö retmenlerle i birli i [14] 153

Bilgili [19] 153 Yönlendirme [13] 152 Velilerle ileti im [9] 147 yi ileti im [1] 145 Ö retmenlere rehberlik [8] 95

Alan bilgisi [12] 88 Ö retmenlerle uyum [6] 85 Velilerle ileti im [7] 85

disiplini [10] 126 Sab rl [13] 126 Çözüm bulma [16] 125 Velilerle ileti im [20] 119 Velilerle ili kiler [12] 110 Resmi i lemleri bilme [16] 108

Ara t rmac [15] 108 Planlama [8] 102 Yetkinlik [2] 100 Yönlendirici [9] 100 Ö renci Merkezli [3] 95 Aileyi bilgilendirme [16] 75

Meslek yeterlilik [18] 70 Bili im teknolojilerini kullanma [17] 63

Uyumlu çal ma [19] 63 Ö retmenlerle ileti im [16] 60

yi rehberlik etme [7] 60

Okuyan [10] 40 birli i [13] 38 Mesaiye riayet [14] 36 Alan takip etme [16] 36 Yönetimle i birli i [11] 36 i sahiplenme [17] 24 Ö retmenlerle ileti im [12] 21

Vizyon sahibi [3] 20 Veli ile i birli i [4] 20 Velilerle i birli i [8] 20 Yönlendirme [5] 19 Mesleki yeterlilik [14] 18 ini bilme [2] 18 Veliyi ikna etme [19] 17 dare ile iyi uyum [7] 16

Tablo 4’den görüldü ü üzere Mesleki Nitelikler bili sel kurgu

grubu 75 bili sel kurgudan olu turmaktad r. Mesleki nitelikler bili sel kurgu grubunda göreceli önem düzeyine göre 1- Mesleki yeterlilik [7, 210]; 2- Görev bilinci [4, 189]; 3- Sorun çözme[8, 189]; 4- Çözüm üretme [15, 180]; ve 5- Ö renci merkezli [5, 180] bili sel kurgular ilk be bili sel kurgu aras nda yer alm t r.

Page 100: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

100 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Tablo 5: Dan ma Becerilerine li kin Bili sel Kurgular. DANI MA BECER LER

Güvenilir olma [17] 240 leti im [12] 220 Saydaml k [1] 210 birli ine aç kl k [17] 207 Ö rencileri motive etme [20] 200 Güven [10] 168 Empati [13] 168 Güven [9] 162 K z ö rencilerle ilgilenme [16] 160 lgi [19] 160 Bireye sayg [ 15] 152 leti im [16] 150 lgi [2] 147 effafl k [10] 147 Empati [13 144 Empati [15] 140 Saydaml k [5] 126 Empati [1] 126 Samimiyet [4] 120

Kendine güven [6] 198 Kendine güven [1] 198 Ö renciye ilgi [9] 190 leti im [7] 189 leti im [8] 180 Kabul [13] 115 Empati kurma [8] 114 Sorun Çözme [13] 114 leti im [18] 110 Çözüm üretme [19] 108 Problem çözme [20] 105 Kendine güven [5] 100 Gizlili e önem verme [17] 100 kna edici [19] 96 Empatik olma[18] 84 Güven [4] 80 De er yarg lar n önemseme [11] 126 Ö rencileri yarg lamama [10] 115

Kendine güven [13] 180 lgi [13] 180 Güven [15] 180 lgi [4] 170 Çözüm üretme [14] 170 Güven verme [20] 80 birli ine aç kl k [19] 75 nsana sayg [15] 69 Samimiyet [6] 68 Empati kurma [9] 60 Empati [4] 40 Kendine güven [8] 42 lgi [12] 42 Etkileme [5] 34 Kabul [7] 28 Sorun çözücü [12] 26 Samimiyet [15] 20 Saydam olma [ 9] 19

Dan ma becerileri ili kin verilen Tablo 5’de görüldü ü üzere,

dan ma becerileri bili sel kurgu grubu 57 bili sel kurgun olu maktad r. Dan ma becerileri bili sel kurgu grubunu olu turan, bili sel kurgulardan göreceli önem düzeyine göre ba at olan ilk be bili sel kurgu s ras yla unlard r: (1) Güvenilir olma [17, 240], (2) leti im [12, 220], (3) Saydaml k [1, 210], (4) birli ine aç kl k[17,

207], (5) Ö rencileri motive etme [20, 200]. Okul yöneticilerinin psikolojik dan manlar n niteliklerine

yönelik ürettikleri bili sel kurgular n, ki isel özellikler, mesleki yeterlikler ve dan ma becerileri gruplar na göre da l mlar ve yüzdelik oranlar Tablo 6’da görülmektedir. Buna göre okul yöneticilerinin, psikolojik dan man niteliklerine ili kin olarak ürettikleri toplam 200 geçerli bili sel kurgu üç bili sel kurgu grubu alt nda toplanm t r. Tablodan görülece i üzere, okul yöneticileri taraf ndan bili sel kurgular n üretim s ralamas öyledir: Mesleki nitelikler (n=75, %37,5); Ki isel Özellikler (n=68, %34,00); Dan ma Becerileri (n=57, %28,50).

Page 101: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

101Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Tablo 6: Bili sel Kurgular n Gruplara Da l m Kurgu Gruplar n % Ki isel Özellikler 68 34,00 Mesleki Nitelikler 75 47,50 Dan ma Becerileri 57 28,50 Toplam 200 100,00

Okul yöneticilerin, psikolojik dan man niteliklerine ili kin

olarak üretilen toplam 200 adet geçerli bili sel kurgunun, çal man n yöntem bölümünde aç kland üzere, okul yöneticilerin üretmi olduklar her bir bili sel kurgunun göreceli önem atfedilen say larla çarp m yoluyla elde edilen de erler toplanarak olu turulan kurgu gruplar n n göreceli önemi Tablo 5’te sunulmu tur. Bu bili sel kurgular n ve gruplar n n göreceli önemine ili kin bulgular a a daki noktalarda özetlemek mümkündür; Tablo 7: Bili sel Kurgu Gruplar n n Göreceli Önem Düzeylerin Da l m

Okul darecileri

Ki isel Özellikler

Mesleki Nitelikler

Dan ma Becerileri

1 378 260 336 2 639 232 193 3 630 295 144 4 443 209 310 5 306 476 160 6 453 253 68 7 305 455 217 8 154 599 294 9 101 451 260

10 143 328 156 11 592 331 126 12 368 219 422 13 85 190 428 14 475 342 170 15 72 413 541 16 80 566 310 17 535 87 547 18 374 181 194 19 233 233 433 20 68 476 442

Top. 6434 6599 5751 Ort. 321.7 329.95 287.55

Page 102: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

102 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Tablo 5’te iki farkl biçimde analiz edilmi bulgulara yer verilmi tir. Öncelikle her bir okul yöneticisinin bulunduklar sat rda olu turmu olduklar bili sel kurgular n n, bili sel kurgu gruplar na ayr t r lan göreceli önem puanlar ifade edilmi tir. Her bir sat rda yer alan ve siyah olarak gösterilen kurgu grubu o sat r olu turmu olan okul yöneticisine ili kin ana kurgu grubu anlam na gelmektedir. Tablo 5’in son iki sat r nda, daha önce anlat lan istatistiksel yöntemler sonucunda elde edilen de erlerin toplamlar ve ortalamalar , her bir bili sel kurgu grubunun di er bili sel kurgu gruplar aras ndaki göreceli önemini ifade etmektedir. Bu toplam göreceli önem düzeyine göre, bili sel kurgu gruplar n n s ralamalar n verir.

Sonuç ve Tart ma Bu çal ma, okul yöneticilerinin psikolojik dan man

niteliklerine ili kin olu turduklar bili sel kurgular ortaya ç karmak ve bu bili sel kurgular n-ortak özellikler bak m ndan- belirli kavramsal kategoriler alt nda toplama amac na yönelik olarak gerçekle tirilmi tir. Çal ma sonucunda psikolojik dan manlar n niteliklerine ili kin geçerli 200 bili sel kurgu saptanm t r.

Elde edilen niteliklerden empati, velilerle i birli i, mesleki yeterlilik, saydaml k, ileti im, ilgi, ve kendine güven s kl kla ifade edilen psikolojik dan ma nitelikleri aras ndad r (Egan, 2011). Okul yöneticilerinin psikolojik dan manlar na niteliklerine ili kin bili sel kurgular , bazen psikolojik dan man niteliklerinden öte okul yönetimi ile ilgili i lerde yard mc olma, okul yönetimin verdi i görevleri yerine getirme eklinde ortaya ç km t r. Bu bulgu literatür bulgular yla örtü mektedir (Do an, 2007). Nitekim, kimi okul müdürlerinin psikolojik dan man rollerine ili kin olarak arabuluculuk, ö renci geli imini kolayla t rma, rehberlik ve ders çal ma programlar haz rlama gibi görevler belirtmi olmalar na kar n; uygulamalar nda psikolojik dan manlardan, ö renci kayd , disiplin i leri, nöbet tutma, devam takip i leri vb. i leri istedikleri (Stickel, 1990, akt; Öztemel, 2000) tespit edilmi tir. Okul yöneticilerinin, ideal psikolojik dan man niteliklerine ili kin ürettikleri bili sel kurgular, etkili bir psikolojik dan man n sahip olmas gereken özellikleri vurgulayan literatür verileriyle (Egan, 2011; Pi kin, 1989; Wittmer, 2000) örtü mektedir. Ba ka bir ifadeyle ara t rmayla ara t rma sonucunda psikolojik dan manlar n niteliklerine ili kin olarak elde edilen sonuçlar, literatürde betimlemen ideal psikolojik dan man nitelikleri ile okul yöneticilerinin psikolojik dan manlar n niteliklerine ili kin üretmi olduklar bili sel kurgular benzerlik göstermektedir.

Page 103: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

103Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Okul yöneticilerinin psikolojik dan manlar n n niteliklerine ili kin ürettikleri bili sel kurgular olan güvenilir olma [240]; Giri kenlik [225]; leti im [220] gibi özellikler bir psikolojik dan man n sahip olmas gereken ki ilik özelliklere ili kindir. Bu yönüyle psikolojik dan manlar n üretti i ve görece önemli gördükleri bili sel kurgular literatürde de önemle vurgulanan psikolojik dan manlar n ki ilik özellikleriyle yak ndan ili kili görülmü tür (Egan, 2011; Corey, 1996). Buna kar n, yöneticilerinin, psikolojik dan manlar n niteliklerine ili kin ürettikleri bili sel kurgulardan bir k sm n n, psikolojik dan ma yeterlikleriyle ilgili olmayan (bili im teknolojilerini kullanma, resmi yaz ma i lemlerini bilme ve takip etme vb.) kurgular olmas e itim yöneticilerinin henüz istenen düzeyde rehberlik ve psikolojik dan ma hizmetlerinden haberdar olmad klar ve gereken önemi vermedikleri biçiminde yorumlanabilir (Do an, 2000). Bu durumun nedenlerine belirlemeye ve önlemeye yönelik çal malar n yap lmas , rehberlik ve psikolojik dan ma hizmetlerinden beklenen ba ar n n sa lanmas aç s ndan olukça önemli olacakt r (Bekta , 2006).

Sonuç olarak okul yöneticilerinin psikolojik dan manlar n/rehber ö retmenlerin niteliklerine yönelik olarak ortaya koymu olduklar bili sel kurgular, okul yöneticilerinin, literatürde tan mlanan psikolojik dan manlar n n yeterlikleriyle örtü tü ünü göstermektedir. Buna kar n, bir k s m kat l mc n n okul psikolojik dan manlar n n nitelikleriyle örtü meyen bili sel kurgular üretmesi ise, üstünde durulmas gereken bir konu olarak dikkat çekmi tir.

Kaynakça Akp nar, B. & Ayd n, K. (2007). E itimde de i im ve

ö retimlerin de i im alg lar . E itim ve Bilim, (32), 71-80. Ayd n, M. (1994). E itim Yönetimi (4.Bask ). Hatipo lu

Yay nlar : Ankara. Balay, R. (2000). Yönetici ve ö retmenlerde örgütsel ba l l k.

Nobel Yay nlar , Ankara. Ba ar, H. (2001). S n f Yönetimi. Ankara: Pegem Yay nlar Beail, N. (1985). An ntroduction to repertory grid technique, in

Repertory grid technique and personel constructs. N. Beail (ed.) Brookline Books, Cambridge.

Bekta , Y. (2006). Kültüre duyarl psikolojik dan ma yeterlikleri ve psikolojik dan man e itimindeki yeri. Ege E itim Dergisi, (7), 1:43-45.

Bell, R. C. (1990). Analytic ssues in the use of repertory grid technique. Advances in personal construct psychology. 1: 25-48.

Page 104: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

104 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Combs, A. (1986). What makes a good hepler. Person-Centered Review. 1(1).51-61

Compeau, D.; Higgins, C. A. & Huff, S. (1999). Social cognitive theory and ndividual reactions to computing technology: a longitudinal Study. MIS Quarterly. 23:2, 145-158.

Corey, G. (1996). Theory and Practice of Counseling and Psychotherapy. California: Boks/Cole Publishing Company.

Crewell, J. W. (1998). Qualitative inquiry and reserch desing: Choosing among five traditions. Thousand Oaks CA: Sage.

Çakmak, M. (2001). Etkili ö retimin gerçekle mesinde ö retmenin rolü. Ça da E itim. 274: 22-26.

Do an, S. (2000). Türkiye’de psikolojik dan ma ve rehberli in durumu ve gelece e ili kin yönelimler. E itim ve Bilim, 118, 3-8.

Do an, S. (2007). Rehberlik ve Psikolojik Dan ma Hizmetleri ve Sorunlar Üzerine söyle i. http://www.pdrciyiz.biz/rehberlik-psikolojik-danisma-hizmetleri-sorunlari-uzerine-t563.html, eri im tarihi:07/06/2012

Easterby-SMith, M. (1980). The design, analysis and nterpretation of repertory grids. International Journal of Man-

Machine Studies. 13, 3-24. Egan, G. (2011). Psikolojik dan ma becerileri (Çev. Özlem,

Y.). Kaknüs Yay nlar , stanbul. George, R.L., Cristiani, T.S.(1990). Counseling: Theory and

Practice. New Jersey: Prentice Hall. Hakney, H. & Cormier, S. (2005). Professional Counselor: A

process Guide to Helping. Boston, Allyn and Bacon/USA. Kepçeo lu, M. (1999). Psikolojik Dan ma ve Rehberlik. Alk m

Yay nevi, stanbul Knoff, H. M.; Hines, C. V. & Kromrey, J. D. (1995). Finalizing

the consultant effectivenes scale: An analysis and validation of the characteristics of effective consultants. School Psychology Review, 24, 450-497

Knoff, H.M.; McKenna, A. F. & Riser, K. (1991). “Toward a consultant affectivenes scale: investigating the characteristics of effective consultants.” School Psychology Review, 20, 81-96.

Korkut, F. (2004). Okul Temelli Önleyici Rehberlik ve Psikolojik Dan ma. Ankara: An Yay nc l k.

Köseo lu, M. S. (1994). Psikolojik Dan manlar n empatik becerilerinin ve Ki ilik Özelliklerinin ncelenmesi. Yay nlanmam Yüksek Lisans Tezi. Marmara Üniversitesi. stanbul

Page 105: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

105Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Maaenen, J. V. (1989). Qualtitative methodology. J.V. Maaenen (Eds.) The fact of tiction in orgazizational ethnograpy. USA: Sage, pp.37-55.

Mayring, R. (2000). Nitel sosyal ara t rmaya giri . (Çev.: A. Gümü & M. S. Durgun) Baki.

Melrose, S., & Shapiro, B. (1999). Students perceptions of their psychiatric mental health clinical nursing expericence: A personal construct theory exploration. Journal of Advanced Nurcing, 30 (6), 1451-1458

Neukrug, E.(2003). The World of the counselor (2end ed. Chapter1: The Counselor’s Identity: What, Who, and How?. Pasific Grove CA: Boks/Cole.

Neuman, L. W. (2007). Toplumsal ara t rma yöntemleri: Nitel ve nicel yakla mlar (Çev.: S.Özge,). stanbul : Yay n Odas .

Oktay, A. (2001). 21. Yüzy lda yeni e ilimler ve e itim, 21. Yüzy lda e itim ve Türk e itim sistemi. Serdar Yay nc l k: stanbul.

Özden, Y. (1999). E itim dönü üm-e itimde yeni de erler. PegemA Yay ncl k: Ankara.

Özgüven, . E. (1999). Ça da E itimde Psikolojik Dan ma ve Rehberlik. Pderem Yay nlar : Ankara.

Öztemel, K. (2000). Kendini Ayarlama Becerileri Alg lamalar Farkl ö retmenlerin Rehberlik Anlay lar n n Baz De i kenler Aç s ndan ncelenmesi. Yay nlanmam Yüksek Lisans Tezi. Hacettepe Üniversitesi: Ankara

Öztürk, A. (1999). Lise Ö retmenlerin Rehberlik Hizmetlerini Alg lama Düzeyleri. Yay nlanmam Yüksek Lisans Tezi. Uluda üniversitesi. Sosyal bilimler enstitüsü. Bursa.

Pi kin, M. (1989). Orta Dereceli Okullarda Görevli Yönetici Ö retmen ve Dan manlar n ideal ve Gerçek Dan manl k Görevleri. Yay nlanmam Yüksek Lisans Tezi. Ankara Üniversitesi, E itim Bilimleri Fakültesi. Ankara.

Resmi Gazete (2001). Milli E itim Bakanl . Rehberlik ve Psikolojik Dan ma Hizmetleri Yönetmeli i. 23476. 17.04.2001.

Sexton, T.L., Whiston, S.C.(1991). A review of the emprical basis for counseling. mplications for practice and training counselor education and supervision, 30(4), 330-354.

Türk PDR Dernegi.(2004). Psikolojik dan ma ve Rehberlik. stanbul: Milli E itim Bas mevi.

Verma, G.K., & Mallick, K. (1999). Researching education: Perspectves and techniques. Philadephia: Open University.

Voltan-A, N. (2001). Grupla Psikolojik Dan ma lke ve Teknikleri. Nobel yay n da t m: Ankara.

Page 106: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

106 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

White, A. (1996). A theoretical frameword created from a ‘reportory grid’ analysis of graduate nurses in realtion to the feellings they experience in clinical pratice. Journal of Advanced Nursing, 24, 144-150.

Witmer, J. (2000). Developmental school guidance and counseling its history and reconcptionlisation. Managing Your School Counseling Program: K-12 Developmental Strategies. 2.Bask , Bölüm 1.

Ye ilyaprak, B. (2010). E itimde rehberlik hizmetleri. Nobel Yay n da t m: Ankara.

Y ld r m, A. & im ek, H. (2000). Sosyal bilimlerde nitel ara t rma yöntemleri. Seçkin Yay. Ankara.

Page 107: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 107

Metafizik ve Edebiyat Metafizik Sorundan Metafizik Gerçe e

Doç. Dr. Vefa TA DELEN Yüzüncü Y l Üniversitesi Edebiyat Fakültesi

Felsefe Bölümü [email protected]

Özet Edebiyat ve metafizik, her ikisi de insan n en eski entelektüel u ra lar

aras nda yer al r. nsan, tarih boyunca metafizik sorunlara ilgi duymu , duygu ve dü üncelerini edebi ve felsefi eserlerle dile getirmi tir. Metafizi in bilgi de eri Kant’tan beri s kça sorgulan r olmu tur. Metafizik, yaln z kuramsal bir konu de ildir; onun ya ant alan na giren boyutlar da vard r. Sözgelimi, Tanr ve ruhun ölümsüzlü ü, Kant’ n “antinomiler” olarak adland rd bu konular, metafizi in inanç, yani ya ant boyutunu ifade eder. Bu makalede “metafizik sorun”, metafizi in felsefi boyutunu, metafizik bilginin bilgi de eri aç s ndan sorgulanmas n , “metafizik gerçek” ise metafizi in insan varolu undaki somut kar l n , her bir bireyin kendi varolu unda bulgulad metafizik tecrübeyi ifade etmek amac yla kullan lmaktad r. Bu aç dan bak ld nda metafizik sorun kavranan ve kavramsalla t r lan, metafizik gerçek ise kendisiyle ya anan metafizi e kar l k gelir. Metafizik, kavranan yönüyle felsefenin, ya anan ve varolu a kar an yönüyle de edebiyat n alan na girer.

Metafizik gerçek, yani “ya anan metafizik”le edebiyat aras nda her zaman do rudan bir ili ki olmu tur. Bu ili kinin ortaya ç kt sorun damarlar n , Kant’ n “antinomiler” olarak ifade etti i “Tanr ” ve “ruh” kavramlar nda bulabiliriz. Bu iki ide felsefedeki kavramsal yo unlu unu yitirerek edebiyat içinde çözünür, ya anan bir gerçeklik haline gelir. Bu durumda Tanr ve ruhun ölümsüzlü ü konusu salt teolojik bir sorun olarak ç kmaz ortaya ortaya, bir ya ama ve varolma sorunu olarak ç kar. Metafizik gerçek, ya anan metafizik olarak, edebiyat eserinin ana dü ümlerinden birini olu turur. Bu makalede, metafizik sorun ve metafizik gerçek aras ndaki ayr m netle tirildikten sonra, metafizik gerçe in edebiyat eserinde neden, nas l ve ne kadar yer tuttu u, Tanr ’n n varl ve ruhun ölümsüzlü ü sorunu

Page 108: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

108 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Anahtar Sözcükler: Felsefe, edebiyat, metafizik sorun, metafizik gerçek, Tanr , ruhun ölümsüzlü ü, de er.

Abstract

Metaphysics and Literature: From Metaphysical Problem to Metaphysical Reality: Literature and Metaphysics each are within the oldest intellectual engagements of man. Man have interested in metaphysical problems and explained their ideas and thoughts by literary and philosophical works throughout the history. Cognition value of metaphysics has always been questioned since Kant. Metaphysics is not only a theoretical subject but it also has dimensions that enter into the area of life. For example immortality of God and spirit, the subjects that are called “antinomies” by Kant, represent belief, namely life dimension of metaphysics. In this article, the term “metaphysical problem” is used to express philosophical dimension of metaphysics and questioning metaphysical knowledge in terms of cognition value where the term “metaphysical reality” is used to express concrete equivalence of metaphysics in human existence and the metaphysical experience each individual discovers in their own existence. In this respect, metaphysical problem corresponds to metaphysics that is perceived and conceptualised where metaphysical reality corresponds to the metaphysics that is lived with. Metaphysics fall into the area of philosophy with the way it is perceived, and into the area of literature with the way it is experienced and intermingled with existence.

There has always been a direct relationship between metaphysical reality, namely “metaphysics experienced”, and literature. We can find the problem traces that this relationship came into being in concepts such as “God” and “spirit” that are expressed as “antinomies” by Kant. By losing their conceptual intensity in philosophy, these two ideas start to dissolve in literature and became a reality that is experienced. In that case, the subject of immortality of God and spirit not only appears to us as a mere theological problem, but also as a problem of living and surviving. Metaphysical reality constitutes one of the main nodes of work of literature as metaphysics experienced. In this article, after making the difference between metaphysical problem and metaphysical reality clear, it will be focused on; why, how and how much metaphysical reality has a place in the work of literature within the framework the problem concerning the existence of God and immortality of the spirit.

Key Words: Philosophy, literature, metaphysical problem, metaphysical reality, God, immortality of the spirit, value.

Giri Hemen belirtmek gerekir ki, bu makalede, “metafizik sorun”,

kuramsal ve kavramsal yap s yla metafizi in felsefi boyutunu, metafizik bilginin bilgi de eri aç s ndan felsefece sorgulanmas n , “metafizik gerçek” ise metafizi in insan varolu undaki somut kar l n , her bir bireyin kendi varolu unda bulgulad metafizik

Page 109: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

109Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

tecrübeyi ifade etmek amac yla kullan lmaktad r. Metafizik sorun kavranan ve kavramsalla t r lan, metafizik gerçek ise kendisiyle ya anan metafizi e kar l k gelir. Metafizik kavranan yönüyle felsefenin, ya anan ve varolu a kar an yönüyle de edebiyat n alan na girer.

Metafizik gerçek, yani “ya anan metafizik”le edebiyat aras nda her zaman do rudan bir ili ki olmu tur. Bu ili kinin ortaya ç kt sorun damarlar n , Kant’ n “antinomiler” olarak ifade etti i “Tanr ” (theologische Idee) ve “ruh” (pysichologische Idee) kavramlar nda bulunabilir. Bu iki ide felsefedeki kavramsal yo unlu unu yitirerek edebiyat içinde çözünür, ya anan bir gerçeklik ve varolu haline gelir. Bu durumda Tanr ve ruhun ölümsüzlü ü konusu salt teolojik bir sorun olarak ortaya ç kmaz, bir ya ama ve varolma sorunu olarak da ortaya ç kar. Baz yazarlar vard r ki, onlar n eserleri ba tan sona metafizik gerçek etraf nda örülüdür; onlar bu sorundan hareket eder ve yine ona dönerler. Bunlar n en tan nm olan Dostoyevski’dir. O, Tanr sorununun tüm hayat boyunca kendisine ac çektirdi ini söylerken, metafizik gerçe in, kendi varolu unda ve yazarl k deneyiminde buldu u kar l a i aret eder. Rilke de “Tanr ’y arayan adam” unvan yla hep bu sorunun pe inde olmu tur. Geleneksel edebiyat m z, yaln z tasavvuf edebiyat ile de il, divan ve halk edebiyat ile de, dünyasal ilgilerle ortaya ç kt durumlarda bile hep metafizik bir duyarl l k ortaya koymu tur. Bu duyarl l Fuzûli’den

eyh Galib’e, Yunus Emre’den  k Veysel’e kadar sürdürmemiz mümkündür. Ça da edebiyat m zda da bu anlay temel bir tutum haline getiren air ve yazarlar m z vard r. Yahya Kemal, Cahit S tk , Necip Faz l, Asaf Halet Çelebi, Sezai Karakoç gibi metafizik duyarl l yans tan ki iler, içsel boyutu, benli i, öte’yi sanatlar n n ana motifi olarak öne ç karm lard r. Bunun yan nda, ister air, ister romanc , isterse öykücü ve denemeci olsun, her bir yazar n eserinde u ya da bu yönüyle metafizik gerçe in yer ald n söylemek abart l bir ifade olmaz. Öyle ki, metafizik gerçe i yads yan yazarlarda bile metafizik unsurlara rastlamak mümkündür.

Metafizik gerçek, ya anan metafizik olarak, edebiyat eserinin ana dü ümlerinden birini olu turur. Bu makalede, metafizik sorun ve metafizik gerçek aras ndaki ayr m netle tirildikten sonra, metafizik gerçe in edebiyat eserinde neden ve nas l yer tuttu u, daha somut bir ifade ile Tanr ’n n varl ve bunun varolu düzenindeki yans malar olarak hayat n anlam ve de erler sorunu, “metafizik gerçek” ba lam nda ele al nmaya çal lacakt r.

Page 110: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

110 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

1. Epistemolojik Bir Tutum Olarak Metafizik Sorun Metafizik, öteden beri felsefenin temel bir konusu ola gelmi tir. Öyle ki, onu felsefenin kendisi olarak görenler bile olmu tur. Do a üzerine (peri füzeos) dü ünen ve bu konuda eserler veren Sokrates öncesi filozoflar dahi, ele ald klar “varl k ve olu ” sorunu, varl n temel ilkesini ve de i ken olup olmad n ara t ran tutumlar yla metafizik bir yönelim içine girmi lerdir. Metafizik ilgi, Platon’un eserlerinde, tüm geni li ine kavu ur. Onun, de i kenli i ve de i mezli i, özü ve varolu u tüm boyutlar yla kucaklayan varl k anlay , kendisinden sonraki felsefeler için de sürekli bir esin kayna olmu tur. Bununla birlikte, metafizik, bir adland rma olarak kendisini dolayl yoldan da olsa Aristoteles’e borçludur. M.Ö. 60’l y llarda onun eserlerini tasnif eden Rodoslu Andronikos, ilk kez “fizikten sonra gelen” anlam nda “metafizik” terimini kullan r. Aristoteles’in öyle bir eseri vard r ki, üstünde bir isim yoktur. Andronikos, Aristoteles’in bu eserini, içeri ini dikkate alarak, Fizik adl eserinden sonraya koymu ve “fizikten sonra gelen” anlam nda Metafizik ad n vermi tir. Aristoteles, bu bilgi alan n , “varl klar n ilk nedenleri ve temel ilkelerini bilme çabas ” olarak görür.1 Böylece Aristoteles’in aç kça kullanmad bir terim, metafizik, ölümünden yakla k 260 y l sonra bir eserine isim olmu tur. Bu adland rmadan sonra fizi in alan na girmeyen konular metafizik ba l alt nda ele al nm t r. Metafizik, slam dünyas nda da “fizik ötesi” anlam nda “mabadet tabia” olarak

adland r lm t r. Varl n ilk nedenleri ve nihai ilkeleri, metafizi in ilgi alan na giren konular aras nda görülmü tür. Bunu gündelik dildeki kar l ile söyleyecek olursak, “nerden geldik nereye gidiyoruz?” sorusu metafizik duyarl n ana eksenini olu turmu tur.

Ortaça n devasa metafizik deneyiminden sonra ayd nlanma döneminin ünlü filozofu Immanuel Kant’ n ele tiri felsefesiyle metafizik yeni bir a amaya girmi tir. Prologomena ve Salt Akl n Ele tirisi’ndeki temel soru, “kesin bir bilim olarak metafizik olanakl m d r?” sorusudur. Bu soru, onun tüm dü ünce serüvenini belirler asl nda.2 Öyle ki, Kant felsefesinin ba l ca bu soruya verilmi bir cevap oldu unu söylemek bile mümkündür. O, metafizi in olana n , onun kesin bir bilim olarak temellendirilmesinde görür: “ nsanlar n arad ey, bu bilimin olana , bu bilimde kesinli in türetilebilece i kaynaklar ve saf akl n diyalektik kuruntusunu do rudan ay rmak için

1 Aristoteles, Metafizik, çev. Ahmet Arslan, Ege Üniversitesi Yay nevi, zmir, 1985, s. 84. 2 Immanuel Kant, Prolegomena, çev. onna Kuçuradi - Yunus Örnek, Hacettepe Üniversitesi Yay nlar , Ankara, 1983, s. 21

Page 111: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

111Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

emin ölçütlerdir” der.3 Akl m z ve zihinsel kapasitemiz ile metafizik hakikatlere ula mam z mümkün müdür? Kant, bu sorular , “bilgi” ve “ahlak” aç s ndan irdeler. Salt Akl n Ele tirisi, “ne bilebilirim?”, Pratik Akl n Ele tirisi ise “ne isteyebilirim?” sorusu aç s ndan ele al r metafizi in olanakl l sorununu.

Kant’a göre, psikolojik ide olan ruh, teolojik ide olan Tanr ve kozmolojik ide olan evren kavramlar , saf akl n kavranamaz kavramlar (antinomiler)’d r. nsan zihni fenomenler alan n bir s çrama ile a p saf akl n kavramlar üzerine konu maya ba lad nda kaç n lmaz bir ekilde yan lg ya dü ecek, bu çabadan bir sonuç elde edemeyecektir. Fenomenler hakk nda konu ma ve onlar n bilgisine ula ma yetisine sahip olan insan zihni, fenomenler alan n a p duyu ve alg s n rlar m z d nda kalan numenler hakk nda konu maya ba lad nda, ister istemez hataya sürüklenecektir. Ancak öyle bir gerçek de vard r: nsan akl Tanr , ruh ve evren hakk nda dü ünme ve konu maya do al olarak e ilimlidir; ister istemez bu konulara ilgi duyar, ister istemez bu konularda konu mak ve bir tutum belirlemek ister. Dü ünce tarihi boyunca ortaya ç kan Tanr kan tlamalar bunun en aç k göstergesidir. Kant, Salt Akl n Ele tirisi’nde “spekülatif akl n” ürünü olan üç tür Tanr kan t üzerinde durur: fiziksel-teolojik, ontolojik ve kozmolojik kan tlar. Oysa fenomenler dünyas ndan Tanr ’n n varl yönünde bir kan t türetmek mümkün de ildir; fenomenler alan n n ötesine geçilip salt kavramlar üzerinden de bir Tanr kan t na ula lamayacakt r. Dolay s yla Tanr ’y ontolojik olarak da,4 kozmolojik olarak da5, fiziksel-teolojik olarak da kan tlamak

3 Immanuel Kant, Prolegomena, s. 133. 4 Ontolojik kan t, “Mükemmel Varl k” dü üncesinden hareket eder. Farabi, bn Sina ve Anselmus, Descartes, bu görü ün baçl ca temsilcileri aras ndad r.

Bu filozoflara göre Tanr en mükemmel oland r, zorunlu varl kt r. Bu nedenle olmamas dü ünülemez. Bu kan tlama biçimi Descartes’te görülür. Tanr n n mükemmelli i kar s nda yoklu unun dü ünülemeyece i, zira mükemmel bir varl a eksikli in uygun dü meyece ini söyler; mükemmel varl n olmamas bir kusurdur. (Descartes, Metot Üzerine Konu ma, çev. K. Tahir Sel, Sosyal Yay nlar, stanbul, 1984, s. 34-35). 5 Kozmolojik kan t, en eski ve en güçlü Tanr kan tlar ndan biridir; o, evrenden, evrenin yarat l ndan, ondaki düzenlilikten hareketle Tanr ’n n varl na yol bulmaya çal r. Bu görü ü savunanlara göre, evrendeki bu düzen ve ahenk, rastlant sal bir ekilde meydana gelmi olamaz. Onun ortaya ç kabilmesi için bir hareket ettiricinin, bir düzen vericinin, bir tasar mlay c n n, bir üst bir bilincin olmas gerekir. lk hareket ettirici nedenle Aristoteles, yarat lm olan n yarat c ya ihtiyaç duymas delili ile Gazali, bu tutumun çok say daki temsilcilerinden yaln zca ikisidir.

Page 112: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

112 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

mümkün de ildir.6 Kant bu metafizik ilginin sonucunu u ekilde yorumlar: “Metafizik, teolojiye pek çok ey vaat etmi , fakat bu vaatlerinin hiçbirisinde durmam , verdi i sözü yerine getirememi tir.”7 Bunun nedeni udur: Anlama yetimiz fenomenler alan ile s rl d r; biz, zaman ve mekânla s n rl olan anlama yetimizle numenler alan na girerek Tanr , ruh gibi konularda spekülasyonlara kalk acak olursak yan lg lara sürükleniriz. “E er insan kendine ait biricik akl n yitirmek istemiyorsa bu s çramay yapmamal d r.”8

Kant, Pratik Akl n Ele tirisi’nde insan eylemlerinin ahlaki temelini ara t r l r; “neyi isteyebilirim”, “nas l erdemli olabilirim?” sorular na cevap arar. Ancak sorun yine bir metafizik sona, Tanr ’n n varl sorununa gelip dayan r. Bu sefer, Salt Akl n Ele tirisi’nde oldu u kadar kat bir tutum sergilemez; “ nanca yer açmak için inanc s n rlad n ” söylerken Tanr ’n n varl n en yüksek iyinin olana na ili kin zorunlu postülat olarak al r; özgürlük, Tanr ve ruhun ölümsüzlü ü aras nda bir gereklilik görür.9

Tanr , ruh gibi konular, kesin bir bilimin konusu olamazlar; ama insan, en çok inanmad dönemlerde bile bu sorunu kendinden uzakla t ramam , ruhun ölümsüzlü ü ve Tanr ’n n varl sorunu hayat nda hep özgül bir konumda bulunmu tur. Bu nedenle onu salt “kesin bir bilim sorunu” olarak görmek, konunun do as na uygun bir yakla m olmayacakt r. nsan n bu ele al lardan bekledi i kesin sonuçlar elde etmek de il, bizzat bu konularla ilgileniyor olmakt r. Bunun nedeni udur: Onlar belirli bir ki inin eserinde ya da ahs nda çözüme veya çözümsüzlü e kavu an sorunlar de ildir, bizzat her bir ki inin kendi varolu unda tecrübe etti i ya da etmek zorunda kald konulard r. Onlarla her bir birey bir bilgi konusu olarak ilgilenmez, bizzat kendi varolu sorunu olarak ilgilenir. Metafizik bilginin olana tart labilir, ama onun insan dünyas ndaki somut bir yeri ve kar l tart lamaz görünüyor.

6 Immanuel Kant, Kritik der reinen Vernunft, Leopold Voss, Leipzig, 1853, s. 434, 435, 442. 7 mmanuel Kant, Prolegomena, s. 139. 8 mmanuel Kant, Prolegomena, s. 124. Kierkegaard da kan ta dayal iman bir inan i i olarak de il bir bilgi i i olarak görür; ancak o, Kant’ n aksine, akl m z kaybetmemiz için bu s çramay yapmam z ister bizden. unu söyler: “Ki i Tanr ’y kazanmak için kesinlikle akl n kaybetmelidir; iman n özü budur.” (Bkz. Søren Kierkegaard, Fear and Trembling, çev. Alastair Hanay, Penguin Books, London, 1985, s. 70, The Sickness unto Death, tr. Alastair Hanay, Penguin Books, London, 1989, s. 6.) 9 Immanuel Kant, Kritik der praktischen Vernunft, Der Philosophischen Bibliothek, Leipzig, 1922, s. 158, 159.

Page 113: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

113Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Wittgenstein, Tractatus’ta, “resim kuram ” ile, Kant’ n Saf Akl n Ele tirisi’nde ortaya koydu u tutumu sürdürerek “hakk nda konu ulamayacak bir konuda susmak gerekti ini” söylerken10 metafizi i “bilme tutumu” aç s ndan bilincin d nda tutmay dener. Ama söylemin anlam n , dil oyunlar nda, dilin gündelik kullan mlar nda arad ikinci dönem eseri Felsefi Soru turmalar’da ise, t pk Kanat’ n Pratik Akl n Ele tirisi’nde yapt gibi, metafizik sorunu ya am dünyas ndaki kar l ile bir varolu gerçekli i olarak yeniden tan maya ve anlamaya çal r. Dilin gündelik hayattaki kullan m n n öne ç kt “dil oyunlar kuram ”, metafizik sorunun metafizik gerçe e dönü ümünün örneklendi i bir yap d r. Metafizik gerçekli in ya and ve üretildi i gündelik dil, ayn zamanda edebiyat n da dilidir.

2. Bir Ya ant Alan Olarak Metafizik Gerçek Edebiyattaki metafizik, kesin bir bilgi alan olarak metafizi in

imkân n n de il, insan varolu unda, ya am deneyimleri çerçevesinde metafizik gerçekli in dile geldi i bir aland r. Bu alanda metafizi in i levi, bilgisel de eri sorgulanmaz, insan varolu undaki yeri ve kar l dile getirilir. Bu somut kar l k da en aç k ekilde Tanr ’n n varl , ruhun ölümsüzlü ü, hayat n anlam ve de erler sorunu ba lam nda ortaya ç kar.

2.1. Tanr ’n n Varl Sorunu: Tanr inanc , dün oldu u gibi

bugün de edebiyat n en temel konular ndan biridir; zira iman, insan varolu unun kendisiyle bir çözüme ve geni lemeye u rad temel ya ant alanlar ndan biridir. nsan, kendi varolu unun bu temel ve derin konusunu konu mak, bu konuda ileti im kurmak, duygu ve dü üncelerini, soru ve cevaplar n , kayg ve umutlar n payla mak için de edebiyat yapar. Bu duygular en ince ve en insanc l yönleriyle, içtenlikli bir tutum içinde edebiyata aktarabilenler, onu bir sanat eserinin s n r ve imkânlar içinde irdeleyebilenler, hep büyük yazarlar olmu lard r; Attar’dan Mevlâna’ya, Yunus’tan eyh Galib’e, Dante’den Goethe’ye, Dostoyevski’den Sartre’a, bu konunun yans malar n görebiliriz. Metafizik gerçe i yans tma ve i leme gücü bir yazarl k kriteri gibidir adeta. Bu konuda bir tutumu, bir sorusu ve endi esi olamayan insanlar n yazmak için de yeterli nedenleri olmayacakt r. Denebilir ki, bir yazar n büyüklü ü, onun metafizik gerçe i eserlerine yans tabilme güç ve becerisiyle do ru orant l d r.

10 Ludwig Wittgenstein, Logisch-philosophische Abhandlung (Tractatus Logico-Philosphicus), Routledge – Kegan Paul, London, 1961, s. 150.

Page 114: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

114 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Yabanc edebiyat eserlerinde, özellikle de romanlarda u soruyla s kça kar la r z: “Tanr ’ya inan yor musun?” Bu soru kendi kültür ve varolu dairemiz aç s ndan tuhaf gelebilir. Yerli edebiyat m zda bu tür sorgulamalarla pek kar la may z; zira bu sorular gündelik hayat m zda belirli bir yer tutmaz. Oysa bat l bilinç, bir ekilde Tanr ile hep sorunu olmu bir bilinçtir. Bunun temelinde, O’na inanma kadar O’nu anlama ve kavrama iste inin de oldu u söylenebilir. Tanr ’n n varolu üzerindeki do rudan etkisini kavrama iste i de, bir birey ve Tanr ili kisi sorunu olarak geni bir ekilde edebiyat eserlerinde yerini alm t r. Öte yandan Tanr ’n n inanç temelinde anla lmas konusunda daha H ristiyanl n ilk as rlar ndan itibaren bir sorun ya anm , bugün de ayn sorun u ya da bu ekilde kendini sürdürmektedir. Burada insanca bir empatiden söz etmek de mümkündür; zira Kierkegaard’un deyi i ile H ristiyanl k, Hz. sa’n n ahs nda Tanr ve insan ars ndaki mesafeyi kapatm ya da en aza

indirgemi tir.11 Bu nedenle Tanr üzerine dü ünmek, kimi durumlarda bir insan üzerine, onun çekti i ac lar üzerine, onun insana kar duydu u sevgi ve efkat üzerine dü ünüyor olmak anlam na da gelir. Teslis (trinite) daha H ristiyanl n ilk dü ünürlerinde, ilk kilise babalar nda ortaya ç km t r. Belki bu yüzden Augustinus, Teslis’te (De Trinitate), üç üzerinde dü ünmenin asl nda bir ve tek ey üzerinde dü ünmek oldu unu söyler. Burada bir ve üç, seven ve sevilen birdir.12 Üçteki bir ve birdeki üç, H ristiyan teolojisinin, do al olarak Bat dü ünce ve sanat n n kendisiyle her zaman organik bir ba içinde bulundu u bir sorun alan olmu tur. Bu sorunsalda, Antik Yunan’ n “insan benzerci” (antropomorphist) Tanr anlay n n da bir ölçüde etkili oldu u söylenebilir. Bu nedenle, bu zihinsel alg lay biçimi, eserlerinde, öteden beri Tanr hakk nda konu may sevmi tir. Ancak bu alg lay biçimi, kendi içinde, bu konu man n s n rlar üzerine de konu mu tur: Augustinus, “ nsan, senin hakk nda ne söyleyebilir? Yaz k ki, hiçbir ey; çünkü suskudur en güzel konu an” derken13, Kant’tan as rlarca önce, insan zihninin bu konudaki yetersizli ine de i aret etmi ve bu ekilde bir bak ma Wittgenstein’ n “susku”sunu öncelemi olur.

slamiyet’te, Tanr , gündelik hayattaki temel ve belirleyici konumuna kar n üzerinde konu ulmaya, tart lmaya, spekülasyon 11 Søren Kierkegaard, The Sickness unto Death, tr. Alastair Hanay, Penguin Books, London, 1989, s. 150-151. 12 Bkz. Augustinus, On the Trinity, The Works of Aurelius Augustine, ed. Marcus Dods, vol. VII, Edinburgh, 1873, s. 224-225. 13 Augustine, The Confessiones of Saint Augustine, Whitaker Hause, New Kensington, 1996, s. 14.

Page 115: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

115Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

yap lmaya uygun bir konumda bulunmaz. Ak l onun üzerine konu arak bir sonuca varamaz; konu mak olsa olsa bilincin çözümsüzlük ve suskunlu unu biraz daha art r r. slam’da Tanr ’n n kendinden söz etmesi, Tanr hakk ndaki tasavvurun temelini olu turur. sim ve s fatlar, ayetlerde geçen ifadeler, Tanr ’n n bilinmesinde en

önemli verilerdir. O, bir insan örne ine göre anla labilecek bir varl k de ildir. Ayetlerde O’nun birli i, do mad ve do urmad , e sinin ve benzerinin olmad , ezeli ve ebedi oldu u hususu üzerinde vurgu vard r.14 Bunlar da, genellikle “de ildir” eklinde insan zihninin al kanl klar n olumsuzlayan ifadelerdir. Hakk nda söylenen hiçbir söz, hiçbir isim ve s fat, tam olarak O’nu yans tmaz. O, ne söylenendir, ne de söylenenin d ndad r. O’nun insanlarla ortak s fatlar vard r, ancak yine de bu s fatlar gündelik dilin ifade imkânlar içinde insanlar n s fatlar yla ayn niteli i sunmaz. Sözgelimi insan n bilmesi, ö renmeye dayan r. Tanr ’n n “ilm”i, bir ö renme neticesinde ortaya ç kmaz. Dünyasal bir dille a k n bir varl tan maya çal mak, her zaman ve her durumda önemli anlama sorunlar ortaya ç kar r. “O, isim ve s fatlar n n ne ayn s ne de gayr s d r” ifadesi, bu dil ve anlama sorunlar na i aret eden, daha ilk ad mda anlama sorunlar n n önüne geçmek isteyen bir ifadedir. Mevlâna, birey ve Tanr aras ndaki ili kiyi salt ak l temeline dayand rmak isteyen ki iler için, “Filozof kendisini dü ünceyle öldürdü” derken Tanr ’n n insan n alg ve kavrama s n rlar na olan uzakl na i aret eder.15 nsana fizik ötesini bilgi nesnesi haline getirebilme yetisi verilmemi tir. slam dini, esasta, “gâib”i bir bilgi konusu olarak de il, iman konusu olarak görür. “O mü’minler ki gâibe inan rlar” diye ba layan ayet bu tutumun aç k ifadesidir.16

slam kültüründe Tanr , kavranan, bilinen bir nesne de il, kendisine inan larak ya anan, her an kendisi ile birlikte olunan Mutlak Varl k’t r. Süleyman Çelebi’nin Mevlit’te de belirtti i üzere, Allah ad n her i ten ve her sözden evvel zikretmek, sözün, i in ve ya ant n n hay rl ve “âsân” olmas aç s ndan önemli görülür;17 Tanr sal istenç ile bu ekilde ileti ime geçilir. Allah’ zikretmek, onun ad n anmak, ona ibadet etmek, kendisini onun nazar ve huzurunda var k lmak, birey ve Tanr ili kisinin temel yönünü olu turur. Öte yandan Tanr ’ya bir zaman, mekân ve ekil verecek ekilde tasavvur 14 Bkz. hlâs: 1-3. 15 Mevlâna, Mesnevi I, çev. Veled zbudak, Milli E itim Bakanl Yay nlar , stanbul, 1988, s. 187.

16 Bakara, 3. 17 Süleyman Çelebi, Mevlid, haz. skender Pala, Kap Yay nalar , stanbul, 2010.

Page 116: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

116 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

etmek, imgelem dünyas nda da olsa O’na bir cisim, bir form vermek, ho kar lanmaz; zira Tanr , bütün zanlar n, tüm ekillerin, bütün tasavvurlar n üstünde ve ötesinde bir varl k olarak dü ünülür. Tanr ’y , zâti ve subûti s fatlar ve ayetlerde geçen isimleri çerçevesinde anlamak esast r. Tanr konusu, slam teolojisinin önemli konular aras nda bulunsa da bu konunun ele al n nda önemli ihtilaflar ortaya ç kmam t r. Tanr ’y bilmeye ve kavramaya çal mak de il, daha çok O’na bir gönül ba ile ba lanmak, sevgi duymak ve buyruklar na iyi bir eylemle cevap vermek öncelikli görülmü tür. Bu ekilde bilme, anlama ve yorumlaman n pratik bir anlam da ortaya ç km ; anlamak, daha çok, gere ini yerine getirmek eklinde alg lanm t r.

Görülece i üzere, Tanr ’n n insan n varolu düzeni içinde soyut ve somut kar l klar vard r. O, felsefi, teolojik, epistemolojik bir sorun olarak ortaya ç kmaz; Dostoyevski’nin, ba ta Kirilov tipiyle ortaya koydu u üzere, Tanr sorunu, her eyden önce bir ya ama sorunudur. nsan, Tanr konusuna ilgi duyarken kendi varolu sorununa da ilgi duyar asl nda. Zira Tanr konusu, bir fizik, kimya, biyoloji konusu gibi insan n “d nda” kalan bir sorun de ildir; insan n içinde, do as nda bulunan bir sorundur. Bunu ba lang c ndan bu güne, insan n Tanr varl ile ilgisini göz önünde bulundurdu umuzda daha iyi anlayabiliriz. nsan hep bu temel konu ile birlikte olmu , Tanr ’y u ya da bu ekilde dü ünmü , O’na u ya da bu ekilde inanm ,

inanmad durumlarda bile yine de O’ndan uzakla amam t r. nsan, Tanr konusu ile yüzle meden hayata yol bulamaz, varolu kar s nda bir tutum sergileyemez. Sartre, Tanr ’n n yoklu undan hareket ederken bile, asl nda Tanr ’dan hareket eder, görü lerini geli tirmek için bu sorunla yüzle meye ihtiyaç duyar.18 Camus’nün Yabanc adl eserinde, Hâkim, “Tanr ’ya inan yor musun?” sorusuna “hay r” diye cevap veren Meursault’a “Böyle ey olmaz! Herkes, hatta ondan yüz çevirenler bile inan rlar ona” derken,19 asl nda hayat n bir ekilde, inkâr edilmesi durumunda bile bu “metafizik gerçek”ten beslendi ine i aret eder.

Tanr konusunun metafizik sorundan metafizik gerçe e dönü ümüne en aç k ekilde Dostoyevski’nin eserlerinde tan k oluruz. Descartes’in, Hume’un, Kant’ n inanma konusundaki teorik yakla mlar , onun eserlerinde ya anan gerçekli e dönü ür. Tanr sorunu onun için yaln z entelektüel bir konu de il, kendisine çözüm

18 J.-Paul Sartre, Varolu çuluk, çev. As m Bezirci, Say Yay nlar , stanbul, 1985, s. 63, 75. 19 Albert Camus, Yabanc , çev. Semih Tiryakio lu, Varl k Yay nlar ,

stanbul, Tarihsiz, s. 65.

Page 117: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

117Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

getirilmeden bir ad m bile at lamayacak bir varolu sorunudur. Tanr ’n n yoklu unu kan tlama çabas yla Kirilov, Büyük Engizisyoncu söylemiyle van tanr tan mazl n, Zosima ve Alyo a ise içtenlikli inanma tutumlar yla Dostoyevski’nin geni dünyas n n belirgin tipleridir. Bu iki kar t tip ve inanma tutumu ile Dostoyevski, Tanr sorununun her iki yan nda da yer al r. Bu çifte karakterli tutumu, “Tanr sorunu bana bütün hayat m boyunca ac çektirdi” diye aç klar ve sorunun kendi varolu undaki temel konumuna i aret eder: “Size kendimden bahsedecek olursam, bu ya ta hala bir çocu um ben: inançs z, ku kucu ve galiba hayat n n sonuna kadar da böyle kalacak bir çocuk. Ne korkunç ac lar vermi tir bu bana; hala da vermekte. Bütün bunlara kar elimde kuvvetli deliller oldu u halde iman özlemek!... Oysaki Tanr bana arada s rada gerçek huzuru veriyor. Böyle anlarda sevip sevildi imin fark na var yorum. Her kim ki bana sa’n n gerçe in d nda oldu unu ve gerçe in onu d ar da b rakt n

kan tlarsa, o zaman ben gerçe in yan nda de il, sa’n n yan nda olmay tercih ederim.”20

Dostoyevski’nin eserlerinin temelini Tanr ’n n varl sorunu olu turur. Di er sorunlar bir ekilde bu soruna oranla konum kazan r. Tanr ’n n varl sorunu, insan n bir cevap vermeden hayata yol bulamayaca türden bir sorundur. “Ben Tanr ’yla bozmu um; bana azap veren yaln z bu… nsanlar n bu konularla ilgilenmeden nas l ya ayabildiklerine a r yorum. Ya gerçekten Tanr yoksa!... Ya bu dü ünceyi insanlar n yaratt n söyleyen Rakitin hakl ysa?... Tanr yoksa yeryüzünün de, kâinat n da ba insand r. Mükemmel!... Yaln z Tanr s z erdemli olabilir mi insan? Mesele.. hep onu dü ünüyorum.. böyle olunca kimi sever insan.. kime ükredip övgülerini yollar?...”21 Dostoyevski’yi, Tanr inanc n n sars lmas durumunda ortaya ç kacak bireysel ve toplumsal sorunlar, en az Tanr sorununun kendisi kadar ilgilendirir. Dostoyevski, en önemli eserlerinde bu kar t olguyu tart arak inanc n ve inançs zl n birey ve toplum hayat ndaki yerini ortaya koymaya çal r.

Dostoyevski, “Tanr nedir?” ya da “nas ld r?” diye sormaz. Tanr sorunu onun için epistemolojik bir sorun de il, bir varolu sorunudur. Ortaça filozoflar n n ba l ca tart ma konusu olan “anlayay m diye inan yorum” (credo ut intelligam) ya da “inanay m

20 Dostoyevski, Mektuplar, çev. Zeyyad Özalpsan, Ararat Yay nlar , stanbul, 1973, s. 71-72. 21 Dostoyevski, Karamazov Karde ler IV, çev. Nihal Yazla Taluy, Milli E itim Bakanl Yay nlar , Milli E itim Bakanl Yay nlar , stanbul, 1989, s. 141.

Page 118: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

118 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

diye anl yorum” (intelligam ut credam) sorunu onu ilgilendirmez. Dostoyevski de inanan ya da inanmayan insanlar vard r. nanan neye inand n , inanmayan neye inanmad tam olarak bilmez. Onun bir kahraman öyle der: “ nan r m (credo), fakat neye oldu unu ben de bilmiyorum.”22 Bilinmeyen Tanr ’d r, inan lan varl kt r. Onun bilinememesi, akl n kavray gücünün üstünde olmas ndand r. Dostoyevski inanma konusunda Pascal’la birle ir: “Nas l bir insan m? Nelere inan r, umudumu nelere ba lar m? Ben Tanr ’y oldu u gibi bütün sadeli i ile kabul ediyorum. una dikkat etmeliyiz: Tanr varsa ve yeryüzünü gerçekten yaratm sa onu Euclide geometrisi üzerine kurmu . nsan zekâs na ancak üç boyutlu kavrama gücü vermi tir. Bununla beraber, bütün kâinat n yaln z Euclide ilkelerine dayand n üphe ile kar layanlar, hatta Euclide’de göre yeryüzünde kesi mesi

imkâns z iki do runun belki sonsuzlu un bir yerinde birle ece ini dü ünenler ç k yor. Azizim, ak l m bunlara ermedikten sonra Tanr ’y nas l anlayabilirim? Aç k söylüyorum bu çapta davalar çözebilecek güçte de ilim ben. Zekâm Euclide çerçevesi içinde dünyasald r. Bu çe it meseleler, ancak üç boyuta ak l erdirebilenler için de il.”23 Buna göre dünyasal boyutlar içinde dü ünmeye al k akl m z ve zihnisel kategorilerimizle Tanr ’y kavramam z imkâns z d r. man, olsa olsa bir içtenlik, samimiyet ve sevgi yönelimidir.

Dostoyevski için inanc n kayna rasyonel ya da zihinsel de il, sezgiseldir. nanma duygusu sevgiye dayan r ve sevgiden kaynaklan r. Onun kayna bilme ve anlama de ildir. nsan anlad için de il sevdi i için inan r. Yunus, Mevlana, Pascal, Kierkegaard, Dostoyevski, Chestov, Jaspers, Marcel, Buber ve di erlerinin birle ti i nokta budur. Sözü geçen bu filozoflarda Tanr kan tlanamaz ve kavranamaz. Tanr ’ya ancak bir a k ve sevgi duymak söz konusu olabilir. Pascal da dü ünmek akl n, inanmak da gönlün i idir. “Akl n ald na inanmak pek do al bir eydir, bunun övünülecek bir yan yoktur. As l i insan n akl n n almad na inanmas ve bunun için kendisini yenmesidir.”24 Kierkegaard, Tanr a k, Jaspers’te insan n kendisine özgürlük yoluyla eri ebilece i bir varl k, Marcel’de ise en yüce Sen’dir. nanman n temelinde olan duygu, sevgidir. Dostoyevski hiçbir bask y , otoriteyi, arac y , mucizeyi imana arac k lmak istemez;

22 Dostoyevski, Karamazov Karde ler II, çev. Nihal Yazla Taluy, Milli E itim Bakanl Yay nlar , Milli E itim Bakanl Yay nlar , stanbul, 1989, s. 207. 23 Dostoyevski, Karamazov Karde ler II, s. 124. 24 Macik Gökberk, Felsefe Tarihi, Remzi Kitabevi, stanbul, 1983, 207.

Page 119: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

119Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

böyle bir ko ul gözetmeden salt sevgi, özgürlük ve içtenlik temelinden kaynaklanan bir inanma biçimini benimser.25

2.2. Ruhun Ölümsüzlü ü Sorunu: Metafizik yönelimler, insan varl n ruh ve beden olarak bölümlemek ve bu çerçevede ele almak isterler. Beden, bir organizma olarak do aya aittir, do an n bir parças d r. Ruh ise insandaki manevi solu u, Tanr sal özü olu turur. Pascal, metafizik gerçe i u ekilde dile getirir: “Kopernikus’un görü ünün derinle tirilmesini hiç de uygun bulmuyorum. Ya bu!... Ruhun ölümlü mü yoksa ölümsüz mü oldu unu bilmem tüm hayat m için önem ta r.”26 Bu ekilde bu sorunun her eyden önce bir ya ama ve varolma sorunu oldu una, u ya da bu ekilde bu soruna bir çözüm bulmadan hayat n sahih dokusuna nüfuz edilemeyece ine i aret eder.

Dostoyevski’nin son eseri olan ve “inanman n gereklili ini” vurgulamak için yazd n belirtti i Karamazov Karde ler u ekilde biter: Alyo a, Starets Zosima’n n direktifi do rultusunda halk n içine kar mak için yola ç kt nda çocuklar kendisine sorarlar: “Karamazov, dinin söyledi i do ru mudur: Ölüler aras nda yeniden dirilecek miyiz?” Alyo a çocuklar n bu sorusuna öyle cevap verir: “Elbette yeniden görece iz birbirimizi, bütün bu olup bitenleri sevinçle anlataca z birbirimize.”27 Camus, Dostoyevski’nin büyük çalkant lar, ku kular ve sars nt lar içinde geçen sanatsal ya am n bu cümlelerle noktalanmas kar s nda unlar söyler: “Böylece Krilov, Stavrogin ve van yenilmi tir. Karamazov Karde ler, Ecinniler’i yan tlar. Alyo a aç kça ‘birbirimizi yeniden bulaca z’ der. ntihar ve delilik söz konusu de ildir art k. Ölümsüzlük ve sevinçlerinden ku kusu bulunmayan insanlar için bunlar n ne gere i vard r.”28 Freud, Dostoyevski’nin ömrünün belirli bir döneminde kesin bir çözüme kavu turdu u inama olgusu kar s ndaki tutumunu onun nevrotik ki ili ine ba lar.29 Ne var ki, Dostoyevski için inanma sorunu, özde insan olma, varolma sorunudur; ama bunun yan nda bir devlet, toplum, adalet ve uygarl k sorunudur da. Sözgelimi Ecinniler’de materyalist atov bir devletin ancak inand Tanr kadar güçlü olabilece ini söyler. Bu nedenle “güçlü tanr imaj ”, devletler ve toplumlar taraf ndan önemsenmi ; devlet ve toplumlar kendi 25 Dostoyevski, Karamazov Karde ler II, s. 158-167. 26 Blaise Pascal, Dü ünceler, çev. smet Zeki Eyübo lu, Olu Yay nlar , stanbul, 1966, s. 13.

27 Dostoyevski, Karamazov Karde ler IV, s. 460. 28 Albert Camus, Sisyphos Söyleni, s. 122. 29 Sigmund Freud, Dostoyevski ve Baba Katilli i, çev. Selahattin Hilav, Ataç Yay nevi, stanbul, 1960.

Page 120: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

120 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

tanr lar n yüceltmek için görkemli tap naklar yapt rm lard r. “Bütün uluslar tarihlerinin her döneminde tanr lar n , kendi biricik tanr lar n aram lard r. Ulus Tanr ’n n bedenidir. E er kendi tanr s varsa, bir ulus kendi tanr s yla dünyay yenece ine ve bütün öteki tanr lar kovaca na inand sürece gerçek bir ulustur. Bütün büyük uluslar n inanc bu olmu tur. Hiç de ilse tarihte belli bir rol oynam ve insanl a yol göstermi olan uluslar n.”30

Kimi edebiyat eserlerinde, ruhun ölümsüzlü ü vas tas yla yeniden bir hayata kavu ma, sonsuz ya ama erme dü üncesi yer al r. Bu konuda bir tercih yapmak, var ya da yok olmay tercih yapmakt r. Yok olman n ezici bask s kar s nda, insan n sonsuz azap içinde de olsa varl tercih edece ini söyleyen yazarlar vard r. Yok olma fikri, sürekli azapta olma fikrinden daha ac vericidir. Camus, bu dü ünme biçimini “varl kç dü ünce” olarak dile getirir. Varl kç dü ünce, varl k ve varolu kar s nda, varl , anlam , ya am n de erini, ruhun ölümsüzlü ünü, adaleti, düzeni, ahlaki de erleri önceleyen bir bilinç tutumudur. Saçmay , anlams z , uyumsuzu, de ersizi, ölümlülü ü öne ç karan hiççi tutumla kar tl k içindedir.

Sonsuz ya am fikri, bu dünyadaki adalet idesinin kaynaklar ndan birini olu turur. Sisyphos Söyleni’nde “Tanr ’y yads m yorum, fakat onun için hiçbir ey de yapm yorum” diyen Camus, Yabanc ’da, bunun kendi kendisine sormaya de er bir ey olmad n , zira oldukça önemsiz bir sorun oldu unu söyletir kahraman na. Böylece, “Yeryüzündeki insan hayat n de erli ve anlaml k labilecek ne vard r?” sorusuna bir cevap üretebilme imkân n da yads m olur. “ u halde hiçbir umudunuz yok mu? Tümüyle ölüp gidece imiz dü üncesini mi ta yorsunuz?” sorusuna, Meursault u cevab verir: “Evet!” Roman kahraman böylece “insanlar n adaleti hiçtir, Tanr ’n n adaleti ise her eydir” sözüne kar l k, “beni insanlar n adaleti mahkûm etti” diye cevap verir. in kötüsü, onun için bu adaletsizli i anlatabilece i, aç klayabilece i mutlak adaleti elinde bulunduran insanüstü bir merci de yoktur. Oysa insan n kaderi bir ba ka insan n elinde olmamal d r. “Herkes gibi çama r de i tiren insanlar” di er insanlar n gelece i hakk nda hüküm vermemelidirler.31

Tanr yoksa, insan bir yazg taraf ndan belirlenmemi se, elbette ki hayat n bir nedeni, amac ve anlam da olamayacakt r. Ölümsüzlük yoksa umut da yoktur; Kierkegaard bunu Ölümcül Hastal k,

30 Dostoyevski, Ecinniler I, çev. smail Yergüz, Sosyal Yay nlar, stanbul, 1984, s. 286-287. 31 Bkz. Albert Camus, Yabanc , s.110-112

Page 121: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

121Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Umutsuzluk’ta inceler. Gerçek ölümcül hastal k, bedenin hastal de il, ruhun ölümsüzlü ü inanc n n yitirilmesidir. Kierkegaard öyle der: “E er ya am n yaln zca umutsuzlu u ta yorsa gerisinin hiçbir önemi yoktur! ster zaferler, isterse yenilgiler söz konusu olsun, senin için her ey kaybedilmi tir, sonsuzluk art k seni hiç içine almaz, seni hiç tan mam t r.”32 Camus’nün uyumsuz felsefesinde bu a k n umuda yer yoktur. Umut gelecekten beklenti içinde olmakt r. Uyumsuzun gelece i yoktur. O, gelece in ölüm yüklü oldu unu bilir ve ona kendisinden kaç n lmas gereken bir ey olarak bakar. Uyumsuz ki ilik, umut etmeyi b rakm t r. Umut ona yabanc bir duygudur. Uyumsuz, umutsuzdur. Umudun yoklu u, Tanr ve ruhun ölümsüzlü ü inanc n n yoksunlu undan kaynaklan r. Uyumsuzun türeme noktas nda Tanr ve buna ba l olarak ruhun ölümsüzlü ü inanc n n yads n vard r. Uyumsuz bilinç, ölümlü olmak dü üncesinden türeyen umutsuzlu u, ölümsüzlük inanc n n insana sundu u mutlulu a tercih eder. Gerçi umudu ve mutlulu u arayanlar da yok de ildir. Camus’ye göre onlar, “tanr l , mutlulu a de i en” ki ilerdir.33 Uyumsuzun evreni, tüm varl ile bu dünya içinde olacakt r. Uyumsuzun evreni, “ötesi olmayan” bir evrendir.

2.3. De erler Sorunu: Tanr ’ya ve ruhun ölümsüzlü üne

inanmayan bir insan erdemli olabilir mi? Sevebilir mi? yi ya da kötü bir de er yarg s ortaya koyabilir mi? Dostoyevski bu sorunu u ekilde ifade eder: “Tanr s z insan erdemli olabilir mi? Hep onu

dü ünüyorum. Böyle olunca kimi sever insan, kime ükredip övgülerini kime yollar?”34 Alyo a “Tanr yoktur ve her ey mübaht r” diyen “Büyük Engizisyoncu”nun yazar van’a sorar: “Peki, dedi kederli bir sesle: Ya taze bahar yapraklar , aziz mezarlar, mavi gök, sevdi in kad n… nas l ya ayacak, neyle seveceksin onlar ?”35 Camus, bu belirsiz tutumu u ekilde dile getirir. “Hiçbir eye inan lm yorsa, hiçbir eyin anlam yoksa, hiçbir de ere ‘evet’ demiyorsak, her ey olanakl d r, her ey önemsizdir. Ne evet kal r, ne hay r; katil ne hakl d r, ne haks z. Kendini cüzzaml lara adayabilece i gibi, içinde insanlar yak lacak ate leri de tutu turabilir insan. Kötülük ve erdem de birer rastlant ya da gelip geçici birer istektir.”36 Böylece bu 32 Søren Kierkegaard, Ölümcül Hastal k, Umutsuzluk, çev. Mehmet Mukadder Yakupo lu, Ayr nt Yay nlar , stanbul, 1997. 41. 33 Albert Camus, Sisyphos Söyleni, s. 122. 34 Dostoyevski, Karamazov Karde ler II, s. 141. 35 Dostoyevski, Karamazov Karde ler II, s. 173. 36 Albert Camus, Ba kald ran nsan, Çev. Tahsin Yücel, Verso Y., Ankara, 1990, s.3.

Page 122: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

122 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

eylemlerden biri kar s nda bir di erini hakl la t racak temel bir ölçüte ula man n zorlu una i arete der.

Bu anlay a göre Tanr inanc sevginin, sevincin, tüm erdemlerin ve ya ama gücünün kayna d r. Dostoyevski’ye göre Tanr inanc n n ortadan kald r lmas halinde, bir davran iyi ya da kötü sayacak temel ölçüt de ortadan kalkacakt r. Böyle bir durumda her ey iyi, her ey mubah olacakt r. Bir s n r, bir yasak olmayacak; insan, kötü oldu u varsay lan bir eylemden de yüce bir de er u runa yap lan eylem kadar zevk alabilecektir. yi ve kötü gibi de er yarg lar Tanr inanc na ba l olarak içerik kazanm t r. Tanr inanc n n kald r lmas ile tüm bu de erler geçersiz kalacakt r. “Ak l hiçbir zaman, iyilik ile kötülük aras ndaki fark görebilecek, hatta yakla k olarak iyilik ile kötülü ü birbirinden ay rabilecek güce ula amam t r. Tersine utan lacak derecede birbirine kar t rm t r onlar .”37 Dostoyevski, van Karamazov’a, Tanr sal de erlerin inkâr anlam na gelen “Her ey

iyidir” sözünü söyletir. Yabanc ’n n kahramanlar ndan biri ayn duyguyu dile getirmek için “Hiçbir eyden nefret edemedim” der. Camus, Sisyphos Söyleni’nde “her ey iyidir” sözünü öyle yorumlar: Her eyin iyi oldu u yarg s , her tür de erin d nda tutulmu tur. Bu, ölümlü olma bilincinden kaynaklan r. “Her eyin tükenmedi ini, tüketilmedi ini ö reten ‘her ey iyidir’ prensibi bu dünyaya doyumsuzlu umuz ve yarars z ac lardan ho lanmam z yüzünden gelmi bir Tanr y kovar bu dünyadan. Yazg y insan i i yapar.”38

Dostoyevski’ye göre, iyi ve kötü ortadan kalkt nda insan Tanr sal bir gurur ve s n rs zl a ula acak, yapt hiçbir eylemden ötürü yarg lanmayacakt r. Böylece “Tanr ’ya kanun yoktur” ilkesi ile insan kendi kendinin kanunu ve s n r haline gelecektir. Bu özellik toplumsal hayatta bir k y c l a ve kaosa neden olacak; eylemleri için bir de er, bir ölçüt ve s n r bulamayan insan, kendi hayat ve ç karlar için ba kalar n n hayat n ve ç karlar n hiçe sayacakt r. Böylece “sürüngenler birbirini yiyecek” ve “insan insan n kurdu” olacakt r. nsanlar kendi ç karlar için, koyduklar bir tak m kurallar

çerçevesinde birle seler bile bundan olumlu sonuç alamayacak, “kanunlara dayanarak dünyay nizama sokacaklar n sananlar, sa’y reddettikleri için sonunda ortal kana bulayacaklard r; zira kan kan çeker. K l c k n ndan çeken, kendisi de k l ç alt nda can verir. sa’n n verdi i söz olmasayd , insanlar yeryüzünde iki ki i kalana kadar birbirlerini temizlerlerdi. Ama son kalan bu iki ki i bile kibrine gem vuramayarak kap acaklar, birinden biri vurulacak, tek bir ki i

37 Dostoyevski, Ecinniler, s. 286-287. 38 Albert Camus, Sisyphos Söyleni, s. 134.

Page 123: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

123Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

kalacakt ; o da sonunda kendi kendine k yacakt .”39 Bu yakla ma göre Tanr inanc olmadan erdem ve adalet olamayaca gibi toplumsal hayat ve ki iler aras bar , ho görü ve tahammül de olmayacakt r.

Kötülük sorunu, tarihin en köklü ve en eski de er sorunudur. Bu sorunun türevi olan, “Tanr kötülü ü niçin yaratmaktad r?”, “Mutlak iyi olan bir Tanr varsa kötülük niçin vard r?”, “Tanr , insanl n kötülü ünü mü istemektedir?” sorular , bir ekilde edebiyat eserlerinde kar l k bulur. Gündelik hayatta s k s k duydu umuz “Neylersin, kader”, “karayaz ” ifadeleri bile üstü örtük bir ekilde kötülük sorununa bir imad r. Her edebiyat eseri, bir bak ma “kötülü ün kayna nedir?” sorusuna verilmi bir cevapt r. Bu sorunu tek Tanr ile aç klayamad için, tarih boyunca kötülü ün kayna n kötü bir ruha, insanl n kötülü ünü isteyen bir tanr ya indirgeyen inan lar da söz konusu olmu tur. Platon, kötülü ün mutlak olmad n , iyilik ideas na vurgu yaparak söyler. O, Devlet’te “kötünün ideas olmaz” derken, Parmenides diyalo unda çok temel bir tutum ortaya koyar: Efendilik ve kölelik insanlar n i leridir. Efendilik ve kölelik, idealara göre de il insanlar n kendi do alar na göre olu turduklar sistemden kaynaklan r. Efendi köleye göre efendi, köle efendiye göre köledir.40 Augustinus da, tiraflar’da, Platon’un izini sürer: Tanr mutlak iyidir. Onun kar s nda mutlak kötülük yoktur. yilik as l olan, töz oland r. Kötülük ise insanlar n ilahi iradeden yüz çevirip dünyan n ve kendi bedenlerinin karanl klar içinde hiçli e do ru yönelmeleri durumunda ortaya ç kar.41

Edebiyat eserlerinden baz lar cezaland r c baz lar ba lay c , baz lar öfkeli baz lar mü fik bir Tanr tasavvuru ortaya koyar. Ça m z n öne ç kan Tanr tasavvuru, O’nun ba lay c l k ve rahmetini öne ç karan bir nitelik gösterir. Bu yakla mda Tanr ’n n hayat oldu u, gerçek sevinç ve mutluluk oldu u temas üzerinde durulur. Tanr ruhun d r, kendisine inan larak ya anand r, sevinç ve huzurdur. Bunu Augustinus’un tiraflar’ nda da bulabiliriz, Dostoyevski’nin, Tolstoy’un, Rilke’nin eserlerinde de. Dostoyevski, tanr sal ba lay c l , tanr sal inayeti yine en iyi dile getiren yazarlardand r: “Bize gelince, bize ancak o ac yabilir. O, hâkimi mutlakt r. O gün kar m za ç k p ‘Veremli ve huysuz anal na, bir ba kas n n küçük çocuklar na kendisini feda eden o k z nerede? Canavarca davran lar ndan i renmeden o murdar sarho a, babas na

39 Dostoyevski, Karamazov Karde ler II, s. 264. 40 Platon, Parmenides, çev. Saffet Babür, Ara Yay nlar , stanbul, 1989, s. 36. 41 Saint Augustine, The Confessions of Saint Augustine, çev. E.B. Pusey, The Modern Library, New York, 1999, s. 175.

Page 124: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

124 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

ac yan o k z nerede?’ diye soracak, sonra da ‘Gel’ diyecek, ‘Ben seni zaten affetmi tim… Affetmi tim ben seni… imdi de, pek çok sevdi i için günahlar n ba l yorum.”42

Metafizik gerçe in edebiyat eserine yans ma biçimlerinden biri de kader ve rastlant kavramlar ba lam nda gerçekle ir. Tanr inanc yla, Tanr ’n n varolu üzerindeki etkisi kader, bu inanc n yads nmas durumunda varl n ve varolu un etraf nda dönüp dola t ana eksen olarak rastlant kavram öne ç kar. Kader, ki iyi tanr sal irade ile ba lant içine sokup bir noktadan sonra olup biteni bu a k n güce havale ederken, ki iyi Tanr sal istenç kar s nda, bir ba ka deyi le elinde olmayanlar kar s nda teslimiyete davet eder. Rastlant durumunda ise bir “ ans” faktörü, ki inin kendi d ndaki içkin etkenlerin belirleyicili ine i aret vard r. Ama “öyle de il de böyle de olabilirdi, evden bir dakika önce ç km olsayd kaza olmayacakt ” eklindeki ifadeyi ansa, tesadüfe, rastlant ya havale eder. ster kader,

ister rastlant olsun, her iki durumda da, insan n kendi irade ve tercihini a an bir etkenle ili ki içine girmesi durumu söz konusudur. Dostoyevski, eserlerinde betimledi i baz karakterlerin ahs nda ans, talih ve rastlant kavramlar n öne ç kar r. Suç ve Ceza’da u ifadeler geçer: “Onu felaketten kurtaran eyin sadece bir rastlant oldu unu görürüz. Oysa rastlant lar neler yapmaz… yakalanmay n ustal ndan çok rastlant ya borçludur.”43 “Delikanl , bütün bu i lerde, sonralar , daima esrarl bir hâl, tuhafl a benzer bir ey, özel bir tak m etki ve rastlant lar görmek e ilimini ta d .”44 “Yar n ak am tam saat yedide, tefeci kocakar n n k z karde i ve biricik can yolda Lizavett’n n evde olmayaca n bu hesapça kocakar n n ak am n yedisinde evde bir ba na bulunaca n , ans z n, hiç beklenmedik bir biçimde, hem de tamam yla bir rastlant olarak ö renmi oldu.”45

nsan n a priori de erlerden yoksun olu u, hayat n n anlam n Tanr ’ya inanmamak suretiyle kaybedi i, kendine ve giderek tüm evrene yabanc la mas , uyumsuz olu u, bilimden kendini ve içinde ya ad evreni ayd nlatmada yeterince yararlanamay , hayat ve varl akla-ayk r olarak görü ü; bütün bunlar, onu bir kesinlik ihtiyac içine sokar. Böyle bir durumda, neyin do ru neyin yanl , neyin iyi neyin kötü oldu unu bilmeden ya amas , uyumsuz bilincin ba l ca trajedisini olu turur. O, de ersiz ve kendi haline kalm t r.

42 Dostoyevski, Suç ve Ceza I, çev. Hasan Ali Ediz, Alt n Kitaplar Yay nevi, stanbul, 1982, s. 59.

43 Dostoyevski, Suç ve Ceza I, s. 225. 44 Dostoyevski, Suç ve Ceza I, 112. 45 Dostoyevski, Suç ve Ceza I, 111.

Page 125: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

125Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Böyle bir durumda o, “her ey iyidir” der. Bu söz bile ona bazen do ru bazen yanl gelebilir.46 Her eyin do ru ya da hiçbir eyin do ru olmad bu bulan k de erler sistemi içinde Yabanc ’n n kahraman , annesinin cenazesi ba nda “uyudu u, sigara ve sütlü kahve içti i”, “annesinin ölümünün ertesi günü utanç verici ekilde sefahate dald ” için idama mahkûm edilir. Yarg ç öyle der: “Evet, bu adam , bir anay bir cani kalbiyle gömmü oldu u için suçluyorum.”47 dam mahkûmu bu durum kar s nda söyle der: “Kaderim, bana fikir sorulmadan tayin olunmaktayd .” Bu söz, insan n yeryüzündeki durumunu da aç klamak isteyen bir sözdür. Tayin eden kimdir? Camus’ye göre, hiç kimse de il; yaln zca “rastlant .” te her eyin böyle ba tan sona bir rastlant olu u fikri, absürt felsefenin ç k

noktalar ndan birini olu turur. Çünkü rastlant n n bir mant ve amac yoktur; o bir nedenle ve amaçla aç klanamaz. Öyleyse, her ey saçmad r.

Camus’nün deyi i ile uyumsuz bilinç, Tanr s z bir evren ve ya am dünyas n , rastlant ve belirsizliklerle aç klar, daha do rusu aç klayamaz. Çünkü aç klanabilir bir evren ve varolu , kendi içinde bir nefesi, bir ideyi, bir mant , bir tasar y , bir nedeni, bir anlam bar nd r r. Varl k ve varolu , böyle aç klanabilir bir temele oturtulam yorsa, o zaman hiçbir ey aç k ve anla l r de ildir. Camus bunu, “Bir kez olsun bu aç k diyebilsek her ey kurtulmu olur” diye ifade eder.48 çinde ya ad m z evren kapal ve insanla s n rl bir evrendir. Kierkegaard, Chestov, Jaspers, Marcel gibi kimi dü ünürler, aç klanamayan evreni aç klad klar , bulunamayan hayat n anlam n bulduklar için “varl kç s çrama” içine girmi lerdir. Camus’ye göre, “Bu zorlama umudun özü hepsinde de dinseldir”; Chestov, “a k nl gerçekle tirmede güçsüz, deneyin derinliklerine inmekte yetersiz, ba ar s zl kla altüst olmu bu evrenin bilincine varm bir durumdad r. Deneyde güçsüzlü ün kan t ndan ba ka hiçbir ey bulamam t r. Doyurucu bir ilkeye varmak için de hiçbir dayana yoktur. Bununla birlikte kendisinin de söyledi i gibi, do rulamas z olarak hem ‘a k n olan ’, hem deneysel varl bir ç rp da kesinleyiverir.” Tanr ya ula mak ancak bir “s çrama” ile mümkün olabilir. 49

Tanr inanc n n yer almad bir alg lay biçiminde, rastlant hayat n temeline oturur. Niçin buraday z ve olup bitenler neden ba ka türlü de il de bu ekildedir?” sorusunun tek cevab , “hiç, öylesine,

46 Albert Camus, Yabanc , s. 86. 47 Albert Camus, Yabanc , s. 85-91. 48 Albert Camus, Yabanc , s. 36. 49 Albert Camus, Sisyphos Söyleni, s. 40-43.

Page 126: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

126 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

bunun bir nedeni yok” eklinde olacakt r. Rastlant , özgürlü ün yan nda, hayat n niçin öyle oldu unu aç klayan en güçlü kavramd r. Hayattan yazg kovuldu u zaman geriye, ki isel irade ve tercih kalacakt r; onlar da rastlant taraf ndan ku at lmaktad r. Dünyaya geli im, dünyada olma durumunun zamansall , u anda bir ba ka yerde de il de burada olu um, kendi elimde olmayan bir hususu göz önünde bulundurmam gerektirir. E er bunu yazg ya ba layamazsam, rastlant y tam da hayat m n merkezine koymam gerekir. Camus, olaylar n geli imini “rastlant ” sözcü ü ile aç klar. San k kumlukta s rf bir rastlant sonucu bulunmu tur. Öyleyse cinayet de rastlant sonucu i lenmi , olup bitende rastlant büyük rol oynam t r.” “Talih ve rastlant ”n n rüzgâr içinde bulunan insan ko up giderken bir soka n kö esinde, bir rastlant kur unu ile vurulup ölebilir.” 50

2.4. Hayat n Anlam Sorunu: Pascal, yukar da da de indi imiz

üzere, “ruhun ölümlü olup olmad n bilmem bütün hayat m için önem ta r” demi ti. Ça da dü üncenin önemli simalar ndan biri olan Camus de, Pascal’da gördü ümüz bu varolu öncelikli tutumu u ekilde yineler: “Önemli bir bilim gerçe ine varm olan Galilee, bu

gerçek hayat n tehlikeye sokar sokmaz büyük bir rahatl kla dönüverdi ondan. Bir bak ma iyi de etti. U runda yak l p ölmeye de mezdi bu gerçek. Dünya m güne in etraf nda döner, güne mi dünyan n çevresinde; hiç mi hiç önemi yok bunun. K sacas de ersiz bir sorun. Buna kar l k, hayat n ya anmaya de medi i dü üncesine vard klar için ölen nice insanlar görüyorum.”51

Hayat n anlam sorunu bir de erler sistemini gerektirir. De ersiz bir ya am n anlaml olabilece ini dü ünmemek gerekir. Zira anlam demek de er demektir. Hayat n anlaml oldu unu dü ünmek, onun de erli oldu unu dü ünmektir. Hayat n anlam n n ölçütü, ona atfetti imiz de erlerdir. Bu de erlerin yoklu u, onun anlam n ölçmemizi de engeller. Camus, hayat n anlam ve de eri sorununun önemini kendi öznel çabas aç s ndan u ekilde ortaya koyar: “Hiçbir eye s nmadan ya anabilir mi ya anamaz m , beni ilgilendiren tek ey bu. Bu alandan hiç d ar ç kmak istemiyorum.”52 Bu sorgulama,

Dostoyevski’nin Tanr inanc ve de erler sorunu önünde gösterdi i duyarl an msat r. Bu duyarl l k Karamazov Karde ler’de,

50 Albert Camus, Yabanc , s. 90-91. 51 Albert Camus, Sisyphos Söyleni, çev. Tahsin Yücel, Adam Yay nlar , 1988, stanbul, s. 14.

52 Albert Camus, Sisyphos Söyleni, s. 67.

Page 127: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

127Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

hapishaneye gitmekte olan kahraman n ifadesinde, “bunu anlamadan nas l ya ar m, insanlar nas l ya ar” diye dile gelir.

Görülece i üzere, hayat n anlam sorunu metafizik gerçek ba lam nda en çok üzerinde durulan sorunlardan biridir. Tanr sorununu çözümleyemeyen ki i, hayat n anlaml k lmakta da zorluk çeker. Bu öyle bir temel ölçüt olu turur ki, bütün varolu a bir de er katar. Ecinniler’de “Tanr yoksa yüzba üniformam n ne anlam var?” diyen kahraman, Tanr sorununu varolu un anlam ve de eri ile ili kilendirir. Yabanc ’da, hâkim, Tanr ’ya inanmad n söyleyen Meursault’a ‘Herkes, hatta ondan yüz çevirenler bile inan rlar ona. Bu böyledir ve bunun böyle olmad ndan bir an üphe etsem benim için de hayat n bir anlam kalmaz” der ve “hayat m n anlam kalmas n m istiyorsunuz yani?” diye sorar.53 Suç ve Ceza’da, Raskolnikov, “Demek ki sen Allah’a çok dua ediyorsun, Sonya?” diye sorar. O da “Allah olmasayd benim halim ne olurdu?” diye cevap verir.54

Metafizik gerçek erdemin, sevgi, ho görü ve dayan man n, toplumsal düzen ve adaletin kayna d r. Yunus Emre’nin, yarat lan , yaratandan ötürü sevme ve ho görme anlay nda benzer bir yakla m vard r. O, Tanr sevgisinin insan bütün korku ve endi elerden uzakla t raca n söylerken de ayn duyguyu dile getirir.55 Dostoyevski’nin çe itli eserlerinde defalarca belirtti i üzere, sevgi, efkat, merhamet ve ya ama sevincinin kayna , Tanr inanc d r.

“Yeralt nda kazma sallayan pek çok insan var. Evet, biz prangal , özgürlükten yoksun olaca z. Ama büyük kaderimiz içinde sevinç için do aca z; yoklu unda insan n ya ayamayaca sevinç için… Tanr var ve var olacak; zira insanlara sevinç ba layan Tanr ’d r; bu ona özgü bir ayr cal kt r. Orada, yeralt nda Tanr s z ne yapar m ben? Yalan söylüyor Raktin; onlar Tanr ’y yeryüzünde kald r rlarsa, yeralt nda bizler ona kavu aca z. Biz yeralt insanlar topra n derinli inden sevinç tanr s na kasideler sunaca z. Ya as n Tanr ve O’nun sevinci.”56 Kemal Tahir de ayn duyguyu, Notlar’da u ekilde dile getirir: “Nietzsche yetmi be y l önce ‘Allah öldü” demi ti. Bu hayk r , ‘insan dünya yüzünde yaln z kald ” anlam ndad r. Ayn

53 Albert Camus, Yabanc , s. 65. 54 Dostoyevski, Suç ve Ceza II, çev. Hasan Ali Ediz, Alt n Kitaplar Yay nevi, stanbul, 1982, s. 71.

55 Yûnus Emre, Yûnus Emre D van , haz. Faruk K. Timurta , Tercüman Yay nlar , stanbul, 1972, s. 46, 69. 56 Dostoyevski, Karamazov Karde ler II, s. 143.

Page 128: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

128 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

zamanda, art k ya anmaz demeye de gelir. Çünkü art k “Ben” bir uydurmad r.”57

Tanr inanc içinde ya ad m z evreni anlaml , anla l r ve aç klanabilir bir evren haline getirir. nsan Tanr ’n n egemen oldu u bir dünyada ne olursa olsun kendini kendi evindeymi gibi güvende hisseder. Aksi halde, rastlant kavram na dayal olarak aç klanabilecek bir varl k ve varolu un, olsa olsa i reti bir anlam olacak, varl k ve varolu kendini anlaml k lan bir temelden yoksun kalacakt r. Tanr ’n n yads nmas , onun aç klanabilir olu u imkân n da elden al r. Ne ak l, ne bilim, uyumsuza bu konuda yard mc olabilir. Oysa içinde ya ad evrenin aç klanabilir bir evren olu u, varolu un anlam aç s ndan da önem ta r; “kötü nedenlerle de olsa, aç klanabilen bir dünya dost bir dünyad r.” Ölümle birlikte bilincin ve tinsel varl n da l , geriye aç klanamaz, izah edilemez bir toprak y n b rak r. Bu uyumsuz evrende bilme olanaks zl giderek kesinlik kazan r. Hiçlik tek gerçek, umutsuzluk biricik tutum haline gelir. Böylece, bir “aç klanamazl k”, “kavranamazl k” durumu ortaya ç kar. Bu kapal l n ve kavranamazl n dayand temel, varl n amaç ve tasar mdan yoksun olu udur. Amac olmayan n anlam da yoktur. Evren, kendi gizleri içinde, akla-ayk r l klarla doludur.58

Sonuç Metafizik, yaln z kuramsal bir konu de ildir; onun ya ant

alan na giren boyutlar da vard r. Sözgelimi, Tanr ve ruhun ölümsüzlü ü, Kant’ n “antinomiler” olarak adland rd bu konular, metafizi in inanç, yani ya ant boyutunu yans t rlar. Metafizik, inanç alan na giren yan yla varolu a, oradan da edebiyata yans r. Metafizi in kuramsal yönü, kesinlik ta yan bir bilim olup olmad felsefe alan nda tart lm , hatta giderek felsefenin ba l ca u ra alan olarak görülmü tür. Ne var ki, insan bu kavramlar üzerine dü ünmeye sevk eden, metafizi i kesin bir bilim olarak temellendirme ihtiyac de il, kendi varolu una bir zemin bulma ihtiyac d r. Edebiyat eserlerinde Tanr hakk nda bir kavray , bir teori, kavramsal düzeyde bir bilgi ortaya koyma hedefi güdülmez; daha çok bir duyarl l k ortaya konulmaya çal l r.

Edebiyat, insan anlama ve anlatma çabas nda en güçlü ifade arac d r. nsan varolu unda yer alan her ey edebiyatta da yer al r. Metafizik en geni anlam yla insan varolu unda kar l k bulur.

57 Kemal Tahir, Sosyalizm, Toplum ve Gerçek, haz. Cengiz Yazo lu, Ba lam Yay nlar , stanbul, 1992, s. 107. 58 Albert Camus, Sisyphos Söyleni, s. 28-29.

Page 129: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

129Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Edebiyat da gündelik hayattan beslenir. Onun topra ve besin alan , varolu alan d r. Metafizik her zaman “gündelik dilin” do as nda olan bir eydir. Zira o filozoflar n, ilahiyatç lar n, kitaplar na girmeden önce gündelik dilde kar l k bulur. Bu nedenle edebiyat n ve metafizi in yüz yüze geldi i alan, varolu alan d r. Metafizik alg lar, edebiyat eserine bu somut zeminden s çrar.

Yukar daki çözümlemelerden pek çok sonuca ula abiliriz; ancak konumuz aç s ndan unu söylemek önemli görünüyor: Tanr sorunu ba ta olmak üzere metafizik gerçek bir bilgi sorunu olarak de il, ondan önce bir ya ama ve varolma sorunu olarak ç kar kar m za. Tanr ve ruh gibi idelerin akl n s n rlar içinde bilinip bilinemeyece i konusu, dü ünce tarihi boyunca hem filozoflar n, hem de din adamlar n n merak konusu olmu tur. “Tanr s z nas l ya an r?” sorusu ise yaln z filozof ve din adamlar n n de il, edebiyatç lar n ve s radan insanlar n da merak konusudur. Tabii ki, Tanr ’yla nas l ileti im kurabilirim, Tanr ’ya nas l yakla abilirim, Tanr ’n n benim ve ya ad m dünya üzerindeki etkisi ve anlam nedir, Tanr ’y nas l sevebilirim, O’na nas l inanabilirim, Tanr ’y nas l bilebilirim, Tanr kar s nda ne kadar özgürüm, Tanr s z erdemli olabilir miyim, Tanr inanc ile hayat n anlam aras nda nas l bir ili ki vard r, Tanr s z sonsuz hayat olanakl m d r, öldükten sonra ne olaca m; bu ve benzeri sorular da pratik içerimli sorular olarak gündelik hayatta ve edebiyat eserlerinde kar m za ç kan sorulard r.

nsan hayal kurarken gelece e özlem duyar. Gelece e özlem duymak, gelecekte varolmaya özlem duymakt r. nsan gelecekte ancak Tanr ’yla ve Tanr ’da varolabilir. Zira o geçmi te oldu u gibi insan gelecekte de kendini bir yokluk içinde hisseder. Bu duygu ancak Tanr ile a labilir. Tanr en aç k ekilde ki inin kendisiyle kendini var eti i, yokluktan al koydu u, varolu daralmas n a t temel varl kt r. Bu ilgi Rilke’nin Dualar Kitab ve Duino A tlar ’nda aç k bir ekilde kurulur. Valery de, “Tanr , yoksul yüre imde biriken hüzünle kendine çekiyor beni” derken ayn duyarl l k içinde ç lg n ve da n k bir ya am biçiminden sonra, güne li ve dingin bir sahile kavu mu gibidir. Kierkegaard, bir eserinde, inanman n “en zor olan” oldu unu belirtmi , iman birey ve Tanr aras nda, ifade edilemeyen, ba kas na anlat lamayan ve aktar lamayan bir sevgi ba olarak görmü tü. Baudelaire ise Tanr ’y sevmenin ona inanmaktan daha zor oldu unu belirtirken birey ve Tanr aras ndaki ili kinin içsel boyutuna bir nak daha atar, böylece metafizik sorundan metafizik gerçe e geçi te görkemli bir im olu turur.

Page 130: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

130 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Kaynakça Augustine, The Confessions of Saint Augustine, çev. E.B. Pusey,

The Modern Library, New York, 1999. Augustinus, On the Trinity, The Works of Aurelius Augustine,

ed. Marcus Dods, vol. VII, Edinburgh, 1873. Aristoteles, Metafizik, çev. Ahmet Arslan, Ege Üniversitesi

Yay nevi, zmir, 1985. Camus, Albert, Yabanc , çev. Semih Tiryakio lu, Varl k

Yay nlar , stanbul, Tarihsiz. Camus, Albert, Sisyphos Söyleni, çev. Tahsin Yücel, Adam

Yay nlar , stanbul, 1988. Camus, Albert, Ba kald ran nsan, Çev. Tahsin Yücel, Verso

Y., Ankara, 1990. Dostoyevski, Fyodor, M., Suç ve Ceza I-II, çev. Hasan Ali Ediz,

Alt n Kitaplar Yay nevi, stanbul, 1982. Dostoyevski, Fyodor, M., Mektuplar, çev. Zeyyad Özalpsan,

Ararat Yay nlar , stanbul, 1973. Dostoyevski, Fyodor, M., Karamazov Karde ler I-IV, çev. Nihal

Yazla Taluy, Milli E itim Bakanl Yay nlar , Milli E itim Bakanl Yay nlar , stanbul, 1989.

Dostoyevski, Fyodor, M., Ecinniler I-II, çev. smail Yergüz, Sosyal Yay nlar, stanbul, 1984.

Freud, Sigmund, Dostoyevski ve Baba Katilli i, çev. Selahattin Hilav, Ataç Yay nevi, stanbul, 1960.

Gökberk, Macit, Felsefe Tarihi, Remzi Kitabevi, stanbul, 1983. Kant, Immanuel, Prolegomena, çev. onna Kuçuradi - Yunus

Örnek, Hacettepe Üniversitesi Yay nlar , Ankara, 1983. Kant, Immanuel, Immanuel, Kritik der reinen Vernunft,

Leopold Voss, Leipzig, 1853. Kant, Immanuel, Kritik der praktischen Vernunft, Der

Philosophischen Bibliothek, Leipzig, 1922. Kierkegaard, Søren, Fear and Trembling, çev. Alastair Hanay,

Penguin Books, London, 1985. Kierkegaard, Søren, Ölümcül Hastal k, Umutsuzluk, çev.

Mehmet Mukadder Yakupo lu, Ayr nt Yay nlar , stanbul, 1997. (The Sickness unto Death, tr. Alastair Hanay, Penguin Books, London, 1989).

Mevlâna, Mesnevi I, çev. Veled zbudak, Milli E itim Bakanl Yay nlar , stanbul, 1988.

Pascal, Blaise, Dü ünceler, çev. smet Zeki Eyübo lu, Olu Yay nlar , stanbul, 1966.

Page 131: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

131Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Platon, Parmenides, çev. Saffet Babür, Ara Yay nlar , stanbul, 1989.

Süleyman Çelebi, Mevlid, haz. skender Pala, Kap Yay nalar , stanbul, 2010.

Sartre, J.-Paul, Varolu çuluk, çev. As m Bezirci, Say Yay nlar , stanbul, 1985.

Tahir, Kemal, Sosyalizm, Toplum ve Gerçek, haz. Cengiz Yazo lu, Ba lam Yay nlar , stanbul, 1992.

Yûnus Emre, Yûnus Emre D van , haz. Faruk K. Timurta , Tercüman Yay nlar , stanbul, 1972.

Wittgenstein, Ludwig, Logisch-philosophische Abhandlung (Tractatus Logico-Philosphicus), Routledge – Kegan Paul, London, 1961.

Page 132: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

132 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

HEGEL’ N S YASET FELSEFES NDE D N-DEVLET L K S

Doç. Dr. Hasan Ç ÇEK Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü

[email protected]

Özet

Bu çal mada, siyaset felsefesi ba lam nda Hegel’in din-devlet ili kisi konusundaki görü leri irdelenecektir. Hegel’in ‘mutlak idealizminin en ileri ve en önemli a amas devlettir. Ona göre devlet birtak m a amalardan sonra ortaya ç kar. Devlet insanlar için en de erli amaçt r. Mutlak ruhun aç l m yla ortaya ç kan objektif ruhun bir unsuru olan devlet, aile ve sivil toplumdan sonra olu ur. Ayr ca Hegel, devleti bireye önceledi i gibi, dine de önceler ve din-devlet ayr m nda, devletten yana tav r alarak, devletçili ini, devlete hayranl n aç a vurur.

Anahtar Kelimeler: Hegel, Mutlak Ruh (Geist), Devlet, Din, Sivil toplum

THE RELATION OF STATE AND RELIGION IN HEGEL’S POLITICS PHILOSOPHY

Abstract

In this study, Hegel’s opinion that about religion and state will be scrutinized. Due to Hegel’s ideas, state is the most important and uppermost phase of Absolute Idealism. State occurs after various events and circumstances. State thet is corresponding with Absolute Spirit (Geist) takes place afterwards family and non-government. Meanwhile Hegel thinks that state is foremost formation both human and religion. On the seperation between religion and state; sustains state opposite of the others and with the idea, he manifests his supperters for state.

Key words: Hegel, Absolute Spirit (Geist), State, Religion, Non-government

Page 133: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

133Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Giri Maurice Merleau-Ponty, “Hegel bir yüzy ld r felsefede

yap lan önemli her eyin kökenindedir”1 der. Bu önerme, zor anla lan bir filozof olarak ünlenen Hegel’in ya ad ça daki ve ayn zamanda felsefe tarihindeki yerini/önemini ifade eder. Buna ra men birçok konuda yazm olan Hegel’in yazd , anlatt her eyin anla lm oldu u söylenemez. Bu durumu Jacques D’hondt, “hakk nda herkesin konu tu u bu filozofun söyledi i her eyi dünya hala bilmemektedir”2 eklinde dile getirir. Yukar daki ifadeler filozofun iki önemli

özelli ini gözler önüne serer: Önemli ve anla lmaz olmak. Bunun sebeplerini sorgulamak gibi bir niyet çal mam z n s n rlar n ve amaçlar n a ar. Fakat filozofun felsefe tarihindeki yerini belirleyen aç klamalar n konunun anla lmas bak m ndan, bilinmesinde de yarar vard r.

Wilhelm Weischedel’e göre Hegel’in ya ad ça , hayat n insana dayatt gerçeklikten kaç lan ve “Tanr ölmü tür” duygusuyla belirginle en bir dönemdir. Bu nedenle o mutlak olan yeniden hak etti i yere kavu turmaya çal r. Onun için bu acil bir durumdur.3 Ayn zamanda bu dönemde ki isellik, nesnellik revaçtad r. Bunun içindir ki, bireysel olandan felsefi anlamda vazgeçme, ça n derin özlemlerinden biridir.4 te bu yüzden Hegel bütün realiteyi Mutlak’la temellendirerek, her eyin Mutlak’ n tecellisi olarak görünmesini felsefesinin ana amac 5 yaparak, ça n özlemini gidermeye çal r.

Bu çal mada da söz konusu özlemin cevab niteli indeki dizgenin iki kavram , ayn zamanda iki a amas olan “devlet” ve “din”in birbirleriyle ili kileri konusunda Hegel’in ortaya koydu u görü ler üzerinde durulacakt r. Öncelikle devlet ile din kavramlar n n Hegel felsefesindeki anlamlar üzerinde yo unla lacak, sonra da filozofun her ikisi aras nda kurdu u ili kiye de inilecektir.

Devletin Olu um Süreci Emil Brehier’in belirtti i gibi 6 , Hegel’in ‘mutlak ruh’u

(Absoluter Geist) tarihsel geli me yasalar n n akli bir ö esi olarak

1 Jacques D’hondt, Hegel ve Hegelcilik, çev. Bayram I k, stanbul, 1994, s.9. 2 A.g.e., s.11 3 Wilhelm Weischedel, Felsefenin Arka Merdiveni, çev. Sedat Umran, stanbul, 1993, s.297.

4 D’hondt, a.g.e. s.24 5 Weischedel, a.g.e, s.297. 6 E. Brehier, Alman Felsefesi Tarihi, çev. Z.Tu rul Sonar, stanbul, 1936, s.132.

Page 134: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

134 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

gören anlay , onun devlet ö retisine de yans r ve devleti, mutlak ruhun geli irken varaca en yüksek ekil olarak görür.

Devlet “mutlak ruh”un aç l m ndaki a amalardan biri olan “objektif ruh”un bir ö esidir. Objektif ruh ileriye do ru geli tikçe, ki i kendini kendi üstündeki bir yasaya ba lar, bu yasay kendi yasas olarak duyar. Hegel’e göre ahlakl l n ölçüsü de budur. Tek ki i kendini ne kadar a arsa, kendi üstündeki objektif bir düzene ba lar. Bu durumda da ki i ahlakl olur. Böyle bir tutuma da, tek iradenin, genel ifade ile uzla p kayna mas olan “objektif ahlâk”ta var l r.7 Bu objektif ahlâk nas l gerçekle ir? Hegel’e göre, objektif ahlak üç a amada diyalektik olarak gerçekle ir.8 Bu a amalar da, “aile”, “sivil toplum” ve “devlet”tir. Filozofun felsefi sisteminde önemli yere sahip olan bu kavramlara k saca de inmekte yarar vard r.

Aile Bilindi i gibi Hegel’in dü ünce sisteminin temeli, “mutlak

ruh”un diyalektik aç l m na dayanmaktad r.9 Hegel’e göre, aile mutlak ruhun aç l m nda da dolays z ve do al bir a amad r.10 Her ne kadar “ailenin spesifik karakteri sevgi” olsa da ayn zamanda ahlaki bir kurumdur. Di er ahlâki kurumlar n temelidir. Devlet aile olmaks z n var olamayaca ndan, bundan evlenmenin kutsal bir ödev oldu u ilk ve esas temel olarak, ödev bilincine ve akla dayanmas gerekti i sonucu ç kar. Evlilik, ancak toplum ve devlet için yap ld vakit ahlâkî bir fiildir. Bo anma sorunu da yine bu bak mdan çözülmelidir. Evlenmenin kutsall toplum ve devlet için zorunlu bir garanti ve uluslar n refah n n kayna d r. Fuhu ve egoizm, çökü ün a maz bir nedenidir.11 Görüldü ü gibi Hegel aileyi devlet için olmazsa olmaz bir kurum olarak görmektedir. Adeta devletin temelinde aile vard r. Her ikisi de birbirine gereksinim duymaktad r. Ama Hegel için daha önemli olan, tümel bir yap olan devlettir.

Hegel burada da devleti ön plana ç karm t r. Devlet onun için hayat n en de erli amac d r. Bu nedenle birey de, aile de devlete feda edilir ve sivil toplum gibi, devlete ula man n bir a amas oldu u için, de er kazan rlar.

7 Macit Gökberk, Felsefe Tarihi, stanbul, 1990, s.440. 8 Hegel, Hukuk Felsefesinin Prensipleri, çev. Cenap Karakaya, stanbul, 1991, s.144. 9 W.T. Stace, Hegel Üzerine, çev. Murat Belge, Ankara, 1986, s.150. 10 Hegel, Hukuk Felsefesinin Prensipleri, s.144 11 A.g.e., s.145

Page 135: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

135Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Sivil Toplum Hegel’in dü ünce sisteminde, sivil toplum, objektif ahlak n

ikinci basama d r. Sivil toplumu ayakta tutan, bireylerin ihtiyaçlar ve ç karlar d r.12 Bu a ama, kar l kl bir ba ml l k sistemi kurar. Bu sistem sayesinde ferdin geçimi, refah ve mevcudiyeti; herkesin geçimi, refah ve mevcudiyeti ile iç içe geçmi durumdad r, bunlara dayan r ve ancak bu ba ml l k içinde gerçeklik ve güvenlik kazan r. Hegel için ilk bak ta bu sisteme “d devlet”, “ihtiyaçlar n devleti”, “müdrikenin devleti” 13 denilebilir.

Ona göre sivil toplumun üç temel özelli i vard r: 1. Ferdin hem kendi eme i hem de bütün ba ka bireylerin eme i ve ihtiyaçlar n n tatmini sayesinde tatmin bulmas , 2. Mülkiyetin yarg gücüyle korunmas , 3. Özel menfaatlerin kamu yönetimi ve örgütler, loncalar vas tas yla, ortak menfaatler olarak korunmas .14

Birey, toplumda kendi ihtiyaç ve ç karlar ard ndan ko arken di er bireylerle ili ki kurar, onlardan yararlan r, birlikte ya amay ö renir. Böylelikle birey “genel”e ba lan r. Bu durumda objektif ahlak kendini toplumda gerçekle tirir, fakat toplum çerçevesinde gerçekle mesi yeterli de ildir veya eksiktir.15 Bu nedenle aile ve sivil toplumdan farkl ayn zamanda tarihin son sözü olan devlet ortaya ç kar. Devlet bu gerekli ve zorunlu yap s ile mevcut eksi i giderir.

Devlet Objektif ahlak n geçirdi i bu a amalar (aile, sivil toplum),

devletin kurulmas na araç olurlar. Objektif ahlâk ancak devlette geli mesinin son ve en yüksek dura nda tam bir gerçekli e var r.16 Devlet objektif ahlâk idesinin fiil halindeki realitesidir. Kendi kendisine aç kça görünen, kendi kendisini bilen ve dü ünen ve bildi ini bildi i için yapan cevhersel irade olarak ahlâkî ruhtur, devlet ‘cevhersel birlik’tir. Kendili inde mutlak ve hareketsiz bir gayedir ve özgürlük, bu gayede en yüksek de erini bulur.17 Objektif geist (ruh) basama nda devlet akl n kendi özüne en uygun olarak kendini gerçekle tirdi i bir formdur.18 Hegel’in “akli olan gerçektir ve gerçek

12 Hegel, Hukuk Felsefesinin Prensipleri, s.144. 13 A.g.e., s.144. 14 A.g.e., s.163. 15 Gökberk, Felsefe Tarihi, s.441. 16 A.g.e., s.441 17 Hegel, Hukuk Felsefesinin Prensipleri, s.199 18 Gökberk, Felsefe Tarihi, s.441

Page 136: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

136 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

olan aklidir” 19 önermesiyle özetlenebilecek olan ak lsal ve reel “uygunlu u” 20 formülünün devlet anlay nda da belirginle ti ini buradan ç karmak mümkündür.

Hegel, diyalekti inin bir sonucu olarak devlet idesini de üçlü bir ayr ma tabi tutar. Ona göre devlet idesinin üç özelli i vard r. 1.Devlet dolays z bir mevcudiyete sahiptir ve yaln z kendisine ba ml bir organizma olarak bireysel devlettir. Buna iç siyasi hukuk yap s (siyasi ana yap ) da denebilir. 2.Münferit bir devletin ba ka devletlerle ili kisi halini al r. Buna d siyasi hukuk ya da uluslararas hukuk da denebilir. 3.Tek tek devletlerin üstünde bir tür olarak, mutlak bir güç olarak evrensel idedir, evrensel tarih süreci içinde kendisini gerçekle tiren ruhtur.21

Hegel’e göre, devlet ki isel hak ve menfaat birlikleri (aile ve sivil toplum) kar s nda bir bak ma d zorunluluk ve daha yüksek otoritedir. Bu birliklerin kanun ve menfaatleri devletin tabiat na tabi ve ba ml durumdad r. Devlet onlar n içkin gayesidir ve gücünü kendi nihai evrensel gayesiyle bireylerin özel menfaatlerinin birli inden al r. 22 Söz konusu birlikler ancak devlet oldu u zaman anlaml olurlar. Hegel, bunlar n bütünün parçalar oldu unu ifade ederek, “parçan n ancak bütün ile ili kisi içinde ele al n p incelenebilece i” fikrini ileri sürdü ünden dolay Montesquieu(1689–1755)’ya göndermede bulunur. Bütün parçan n menfaatlerine dikkat etmelidir. Özel menfaat ne ihmal edilmeli, ne de bask alt na al nmal d r; gerçekte o genel menfaatle uyum haline sokulmal ve böylece her ikisi de korunup muhafaza edilmelidir.23

Siyasi duygu –ki bu Hegel’e göre, vatanseverliktir- hakikate dayanan kesinlik gibidir. Vatanseverlik duygusu, özel muhtevas n devlet organizmas n n çe itli veçhelerinden (organlar ndan) al r. Bu organizma, ‘ide’nin bütün farkl veçheleri ve bunlar n objektif realitesi içinde geli mi halidir.24

19 Hegel, Recht Staat Geschichte Eine Auswahl Aus Seinen Werken, Herausgegeben Und Erlautert, Fr edrich Bülow, Stutgart, 1955, s.55 20 Akl n ve gerçek olan n birbirine uygunlu unu, Hegel’den önce bn Rü d’ün savundu una ili kin olarak, bkz. Mehmet Bayrakdar, “Ça da Bir bn Rü dçülük: Alman dealizmi”, A.Ü. lahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: XLI,

Ankara, 2000, s.26) 21 Hegel, Hukuk Felsefesinin Prensipleri, s.202. 22 A.g.e., s.204. 23 A.g.e., s.207. 24 A.g.e., s.220

Page 137: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

137Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Günümüzde “güçlerin ayr l ” olarak bilinen devlet içindeki güçlerin birbirinden ayr l n Hegel onaylamaz ve bunu savunanlar öyle ele tirir: “Devlet güçlerinin ayr l çok önemli bir art olup

hakiki anlam yla al nd takdirde, kamu hürriyetinin garantisi olarak anla labilir, fakat sevgi ve heyecan ad na konu mak iddias nda olan kimselerin, hakk nda hiçbir ey bilmedikleri ve bilmek de istemedikleri bir görü tür bu.” 25 Hegel bununla yetinmez, güçlerin ayr l n n güçlerin birbirinden ba ms zl anlam nda de erlendirildi ini belirterek, sak ncalar n öyle ifade eder: Güçlerin ba ms zl , mesela yürütme gücü denilen güçle, yasama gücü denilen gücün birbirinden ba ms zl , son zamanlarda büyük çapta görmü oldu umuz gibi dosdo ru devletin parçalanmas sonucuna götürür; ya da devlet, esas nda kendini korumu olsa bile, ancak güçlerden birinin di erlerini kendisine ba ml k lmas n ve böylece bir birlik meydana getirmesini sa layan bir mücadele sayesinde varl n kurtarm olur.26

Hegel, “güçlerin ayr l ” yerine “cevhersel fakl l k” kavram n kullan r ve devletin üç “cevhersel farkl l k”a bölünmesi gerekti ini ileri sürer:

1. Nihai karar ifadesi olarak sübjektif güç yani hükümdarl k gücü,

2. Bireysel halleri evrenselin kapsam na sokan yürütme gücü, 3. Evrenseli belirleyen ve tesis eden yasama gücü. Hegel’e göre, ayr ayr güçler, hükümdar n ahs nda bireysel

bir birlik halinde toplan rlar ve böylece hükümdar, me ruti krall k denen eyin meydana getirdi i bütünün hem zirvesi hem de temeli olur.27

Hegel, “me ruti monar i”den yanad r. Ona göre, hükümdarl k gücünün üç önemli özelli i vard r:

1. Siyasi ana yap s ve kanunlar n evrenselli i, 2. Özelin evrenselle ba lant s n sa lamay amaçlayan

mü avere ve müzakere, 3. Otodeterminasyon28 olarak nihai karar gücü.29 Filozofa göre, hükümdarl k gücü iradenin somut objektifli i

demek olan devlette, devletin ahsiyeti olmakta, onun kesin kendilik 25 A.g.e., s.221 26 A.g.e., s.222. 27 A.g.e., s.222 28 Otodetarminasyon, hükümdarl k gücünün ay rt edici prensibini olu turur. Nihai karar n tabi oldu u iradenin kendi kendisini sebepsizce belirlemesi olarak varolur. Burada söz konusu olan bireysellik de il, bireydir, yani monarkt r. Bkz. Hegel, Hukuk Felsefesinin Prensipleri, s.228. 29 A.g.e., Hukuk Felsefesinin Prensipleri, s.226.

Page 138: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

138 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

bilinci halini almaktad r. Bütün özel veçheleri kendi birli i içinde eriten konular ve nedenler üzerinde bitmez tükenmez tart malar kesip atan ‘iste im budur’ diyerek karar n bildiren ve böylece her türlü eylemi, her türlü realiteyi ba latan en yüksek mercidir.30

Hegel, vatanda n hükümetten ho nut olmas n sa layacak unsurun devletin görevlilerinin oldu u inanc n öyle aç klar: “Kanunlar n ve hükümet kararlar n n bireylerle temasa geldi i ve realite içinde geçerlik kazand yer, resmi görevlilerin davran lar d r. Yaln z yurtta lar n hükümetten ho nutluklar ve ona güvenleri de il, fakat devlet tasar lar n n ba ar s -ya da ba ar s zl ve ba a ç kmas - da resmi görevlilerin davran lar na ba l d r.”31 Onun için Hegel devlet memurlu unu hep yüksek bir hayat formu diye nitelemi tir. Onun gözünde devlet memuru, Tanr sal cevhere en yak n olanlar aras nda yer al r.32

Hegel de Aristoteles 33 gibi yürütmede orta s n ftan yararlanmaktan yanad r. Son y llarda Türkiye’de “orta direk” olarak ünlenen kavram ça r t ran “orta s n f”, Hegel’de yürütmede önemsenmesi gereken bir kesimdir. Ona göre sivil hizmetliler ve hükümet üyeleri orta s n f n ana bölümünü olu tururlar. Orta s n f, halk kitlesinin, kültürlü zekâs n n ve hak hukuk bilincinin, içinde yer ald s n ft r. Yukar dan hükümdarl k kurumlar , a a dan da lonca haklar , bu s n f n toplum içinde ayr bir aristokrasi durumu elde etmesine ve böylece kültür yetene inin birer keyfilik ve tahakküm arac haline gelmesine engel olurlar.34

Yasama gücü bir yandan bizzat kanunlar n kendisiyle, bir yandan da muhtevalar bak m ndan tamamen genel mahiyette olan iç i lerle ilgilidir. Yasama gücünün kendisi, siyasi ana yap n n bir parças olup, varl bunun varl n art ko ar ve dolay s yla, siyasi ana yap bu güçten kaynaklanan determinasyonlar n mutlak surette d nda kal r. Böyle olmakla birlikte kanunlar mükemmelle tikçe ve genel yönetim organizasyonu derece derece geli tikçe, siyasi ana yap da giderek daha olgunla r.35

30 A.g.e., s.228. 31 Hegel, Hukuk Felsefesinin Prensipleri, s.240. 32 Macit Gökberk, “Hegel’in Devlet Felsefesi”, Felsefe Arkivi, . Ü. Edebiyat Fak. Felsefe Böl. Dergisi, C.I, Say :2–3, stanbul, 1946, s.119–120. 33 Aristoteles, yöneticilerin çok zenginlerden ve çok fakirlerden seçilmemesi gerekti ini, çünkü onlar n akla uyumlar n n zor oldu unu iddia eder. Bkz.Aristoteles, Politika, s.80–81. 34 Hegel, Hukuk Felsefesinin Prensipleri, s.241. 35 A.g.e., s.241.

Page 139: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

139Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Hegel, “meclislerden olu an temsil kurumunun as l amac devlet i lerinin müzakeresinde ve karara ba lanmas nda azami mükemmelli i sa lamak de ildir” diyerek, meclisin gücünü s n rland r r. Çünkü bu bak mdan o yaln zca bir yard mc d r. Temsil kurumunun as l amac , hükümet içinde yer almayan sivil toplum üyelerine ait formal özgürlük faktörüne hakk n vermek ve bunu sa lamak için de sivil toplum üyelerini devlet i leri hakk nda bilgilendirmek ve onlar devlet i lerini tart maya, bu i leri hakk nda fikir beyan etmeye ça rmakt r. Bu genel bilgilendirme meclisler taraf ndan müzakerelerin alenili i yoluyla yerine getirilir.36 Görüldü ü gibi Hegel, seçim ve meclisleri de gündemine alarak mutlak monar i de il de me ruti monar iye daha çok yakla r.

Hegel’e göre uluslararas hukuk, ba ms z devletleraras ndaki ili kilerden kaynaklan r. Bir birey ba ka bireylerle ili kisi d nda bir gerçek birey olamaz. Gerçi bir devletin me rulu u veya daha do rusu, d a dönük yüzü söz konusu oldu unda, onun hükümdarl n n me rulu u tamamen o devletin içi sorunudur, ama öte yandan bu me ruluk yine de ba ka devletlerce tan nmakla, tam ve nihai geçerlili ini kazan r. Tamamen devletin de di er devletleri tan mas , onlar n ba ms zl na sayg l olmas gerekir.37

Sava larda ve sava sonras durumlarda bile uluslararas hukukun kurallar n n geçerli oldu unu38 beyan eden Hegel, devletler için bunu art ko ar. Ona göre evrensel tarih, yüce bir yarg divan d r. Evrensel tarih, evrensel ruhun kendi kendisini yorumlay p aç klamas ve gerçekle tirmesidir; mutlak ruhun diyalektik aç l m d r. Ruhun tarihi onun kendi aksiyonudur. Evrensel ruhun bu ilerleyi i içinde devletler, milletler, bireyler, iyice belirlenmi olan kendi özel prensipleriyle tarih sahnesinde boy gösterirler.39

Hegel’e göre devlet, bir a iret, bir aile, bir klan, bir topluluk durumunda siyasi artlara geçi , genel olarak idenin millet eklinde gerçeklik kazanmas d r. Bir millet ba lang çta devlet de ildir. Evrensel tarihte ruh basamak basamak gerçekle ir. Ruhun tecellisinin prensipleri vard r. Hegel bunu farkl eserlerinde farkl bir ayr ma tabi tutar. Örne in Hukuk Felsefesinin Prensipleri’nde bu ruhsal aç l mdaki dört prensipten ve buna dayal olarak dört evrensel tarih

36 A.g.e., s.252. 37 Hegel, Hukuk Felsefesinin Prensipleri, 362. 38 A.g.e., s.265. 39 A.g.e., s.367.

Page 140: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

140 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

âleminden söz eder.40 Tarihte Ak l adl eserinde ise, ruhun üç ad ml bir diyalektik tarihsel geli im içinde aç l mda bulundu unu söyler.41

Hegel’e göre, Tinin ilk ça , çocu un ruhsall ile kar la t r labilir. Burada henüz tabiat n ve ruhun birli i söz konusudur.42 Ona göre, bu ça n kar l do u âlemidir. Ruh burada kendi kendisi olamam t r. Ruhun aç l m n n ilk evresi olmak bak m ndan Do u âlemi her alanda küçük görünür. 43 O, bu âlemi “Do u Despotlu u”44 olarak ifade etmektedir. Hegel’in do ulular hakk ndaki kanaatine biraz daha yak ndan bakal m: “Do ulular, ruhun ya da ruh olarak belirlenen insan n kendinde özgür oldu unu bilmezler. Bilmedikleri için de özgür de ildirler. Yaln zca tek ki inin özgür oldu unu kabul ederler.”45 Buradan da anla laca gibi Hegel, bat kar s nda do uyu küçük görmektedir. Ama onun bu görü ü bugünkü Bat ’ya da ayk r dü mektedir.

Ruhun kendi üzerinde dü ünmeye çekildi i boyun e me ve güvenme durumunun d na ç kt dönem olan ikinci ruhsal geli me ça iki a amal d r. kinci dönemin birinci a amas , ruhun delikanl l k ça d r ve ruh burada kendine bir özgürlük tan maktad r.46 Hegel için bu a ama Yunan âlemine tekabül eder. Burada ruh bilgi sahibi olmaktad r. kinci dönemin ikinci a amas ise ruhun olgunla ma ça d r.47 Bu ça da birey kendi ereklerinin sahibidir, ama sahip olmak için bir genelin yani devletin hizmetine girmelidir. Ruh soyut evrenselli e varana dek, kendi içinde derinle en ve bilinçli kendisi için varl kt r.48 Hegel için, Roma dünyas nda durum budur. Burada bireyin ki ili i ile genele hizmet kar tla r.49 Bu âlemde farkl la ma doruk noktas na var r. Roma âleminde bu z tla ma, aristokrasi kanad nda kalpsiz ve bencil bir iktidar her ne pahas na olursa olsun koruma bat l inanc na, demokrasi kanad nda ise ahlâkî tefessühe kadar

40 A.g.e., s.270-271. 41 Hegel, Tarihte Ak l, çev. Önay Sözer, stanbul, 1995, s.152–153. 42 Hegel, Hukuk Felsefesinin Prensipleri, s.271. 43 Bu konuyla ilgili bir tart ma ve ele tirisi için bkz. Karl Popper, Aç k Toplum ve Dü manlar , C.II, Çev. Harun R zatepe, 3.bask , stanbul, 1994, s.51–52. 44 Hegel, Tarihte Ak l, s.63–64. 45 Hegel, a.g.e., s.153. 46 Hegel, a.g.e., s.153. 47 Hegel, a.g.e., s.271. 48 Hegel, a.g.e., s.153. 49 Hegel, a.g.e., s.273.

Page 141: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

141Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

var r. 50 Sonunda genel bütün da l r, evrensel bir mutsuzluk ve çaresizlik ortal kaplar, ahlâkî hayat ölür.

Evrensel ruh’un üçüncü (veya dördüncü) geli im a amas nda ise ruh kendi hakikatini ve somut mahiyetini bizzat kendisinde, kendi içinde bulur ve kendi kendisiyle objektiflik içinde uzla arak buraya yerle ir. Böylece ba taki cevherselli ine yeniden döner.51 Bu son ça , Germanik Ça ’d r. Daha do rusu Hristiyan Germanik Ça ’ d r. Diyor ki Hegel: “Burada ruhu insana benzetecek olsayd k, bu ça n ruhun ya l l k ça oldu unu söylememiz gerekirdi.” 52 Bu benzetmedeki olumsuzluk bireyin geçici ve do aya ait olmas yla ilgilidir. Yoksa hegel bu ça de erli görmektedir.

Hegel’e göre, Hristyanl k döneminde “tanr sal ruh” dünyaya gelmi , tümüyle özgür olan, cevhersel özgürlü e kendisinde sahip olan bireyin gönlünde yerini bulmu tur. Bu, öznel ruhun nesnel ruhla bar mas demektir. 53 Bu son a ama asl nda kendi döneminin Prusya’s n ifade eder. Bundan dolay Hegel, “mutlakiyetçi” olarak an lsa da 54 seçimle olu turulan meclislerden söz etti inden daha ihtiyatl olunmas gerekir.

Ona göre, nihai hedef olan “Alman Ruhu”, yeni dünyan n ruhudur. Amaç, özgürlü ün s n rs zla kendini belirlemesi olarak mutlak do rulu un gerçekle tirilmesidir. 55 Hegel’in zaten bütün bu aç klamalardan sonra, varmak istedi i hedef budur. Kendi deyimiyle “bilincin vard a ama” bu olmal d r. Bunu gerçekle tirecek olan da bu ruhtur.

Bu nihai hedef, u yorumu hakl ç karmaktad r: Fichte’nin “ben”i, Hegel’in “evrensel ak l” vb. kavramlar “Germenlik ruhu”nu me rula t rmak için kullan lmaktad rlar. Çünkü onlara göre, Germenlik ruhu yoksa dünya da yoktur. Yani onlar n nazar nda Germenlik ruhu dünyan n merkezi, varl k sebebi ve kurtulu yoludur.56

Hegel’in özellikle Prusya devletine ve dönemin yöneticisine ili kin aç klamalar iddetli ele tirilere maruz kalm t r. Karl Popper

50 Hegel, a.g.e., s.273. 51 Hegel, a.g.e., s.273. 52 Hegel, Tarihte Ak l, s.153. 53 Hegel, a.g.e., s.153. 54 Jacop Ben Am ttay, Siyasal Dü ünceler Tarihi, çev. M.A. k l çbay-Levent Köker, Ankara, 1983, s.222. 55 A.g.e., s.51. 56 Süleyman Hayri Bolay, “Milli Akl n Milli E itimdeki Rolü”, Türkiye 2.E itim felsefesi Kongresi, Van, 1996 Y.Y.Ü.E itim Fakültesi Yay n , s.215.

Page 142: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

142 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

onu Prusya hükümetinin ve Friedrich Wilhelm’in kiralad n ve devletin resmi felsefecisi yapt n iddia eder.57

Din Hegel’e göre, dinin muhtevas mutlak hakikattir ve bunun için

de din duygusu duygular n en yücesidir. 58 Dinin ku at c , sevgiyi yay c ve sevgiye dayanan yan na vurgu yapan Hegel, “sevgi, duygu ve duyulara dayanan bilgi olarak bütün objesi Tanr ’dan ibaret olan din, ba ka her eyin kendi görü noktas na göre anla lmas n ve do rulu unu, hakl l n ve kesinli ini kendisinden al nmas n ister”59 diyerek dinin di er duygular yan ndaki üstün konumunu ve durumunu belirtmek ister. Bu anlay a göre, dinin ayr cal kl olmak iddias vard r. Dinin böylesine ayr cal kl olmak beklentisi ve ku at c l yan nda, olumsuz yanlar da yok mudur?

Hegel’e göre dini fikirler bazen problem olabilir. Ama dinin bu problematik yan na daha çok kendi dininin ve halk n n d ndan örnekler verir. Örne in problemli dinsel fikirlerin Yahudi ve Müslümanlarda oldu una inan r ve sorunlu olan dinsel alanlarda “Yahudi halklar ” ile “Müslüman halklar ” örnek olarak kullan r. Ona göre, bu halklar n, ba kalar n n ba ms zl na sayg duymalar na din engel olmaktad r.60 Bu durum, dinin ne kadar etkili oldu unu ve bu etkinin nas l yanl a yönlendirebilece ini ortaya koyar. Ama asl nda burada Hegel’in kendileri d ndaki halklara ve dinlere tarafs z bakamad n da aç kça görmek mümkündür. Bir filozof için yanda gibi durmak, onu, hakikati dü ünmekten, onu aramaktan ve ona ula maktan al koyar.

Hegel için dinin as l de eri, onun istikrar unsuru olmas , de i mezli i ve dinginli idir. Onun deyimiyle “de i en ve geli en bu dünyada, dinde öyle bir ey vard r ki, bütün bu de i kenli e ra men, gayelerin bo lu una, daima bir de i mezlik, en yüksek derecede bir özgürlük ve mutluluk bilinci bulabilmenin güven ve huzurunu verir.”61 O halde onun felsefesinde din, özgürlük bah eden, mutluluk veren, güven ve huzur sa layan temel bir kurumdur. Fakat bu i leve sahip olan bütün dinler de il, sadece kendi dinidir.

57 Popper, a.g.e., s.39. 58 Hegel, Hukuk Felsefesinin Prensipleri, s.211. 59 Hegel, a.g.e., s.211. 60 Hegel, a.g.e., s.362. 61 Hegel, a.g.e., s.211.

Page 143: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

143Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Din Devlet li kisi Hegel’e göre, devlet ile din aras ndaki ili ki kar l kl d r.

Devletler kanunlar , görevleri, bilinç için en yüce do rulan lar n , en yüce zorluklar n hep dine olan bu ba ml l klar ndan al rlar. Çünkü gerek devletin kendisi, gerekse kanunlar ve vazifeler, realiteleri bak m ndan belirlenmi eylerdir. 62 Ama Hegel, din ile devlet ili kilerinin belli bir s n rda kalmas gerekti ini söyler. Çünkü din Mutlak’la –duygu muhayyile ve inanç formu içinde- bir ili kidir ve her eyi içine alan merkezinde, bütün mevcudat ar zi ve fena hale gelir. 63 “ ayet bu forma ba l kalarak devletin esaslar n belirlersek”64 diyor Hegel, bu durumda sabit k s mlar, kanunlar ve kurumlar halinde geli mi bir organizma olan devlet istikrars zl a, güvensizli e, güçsüzlü e mahkûm edilmi olur. Hegel bunu örneklendirir: Bu negatif karakterden öyle bir sonuç ç kar: Do ru insan için kanun yoktur, yeter ki, dindar olsun, gayri istedi inizi yapabilirsiniz vs. bu durumda dini taassup ortaya ç kar. Din e er hakiki bir dinse devlete kar negatif bir tav r almaz, aksine onu tan r ve destekler. 65 Asl nda din ile devletin kar l kl ili kileri burada ortaya ç kar.

Hegel, devletin dine katk s n u ekilde aç klar: Dinin prati i bir tak m davran lardan ve inan lardan olu ur. Bunun için onun bir tak m mülklere ve kendilerini camian n hizmetine adam ki ilere ihtiyac vard r. Böylece devlet ile kilise (dini topluluk) aras nda bir ili ki ortaya ç kar. Bu ili kinin karakteri kolayca belirlenebilir. Devlet, dini toplulu a, dinsel gayesini gerçekle tirebilmesi için her türlü güveni ve himayeyi sa lamakla bir vazifesini yerine getirmi olur. Bu e yan n tabiat nda olan bir eydir.66

Din de, devletin bütünlü ünü en iyi ekilde bilincin derinliklerine inerek sa layan bir faktör olarak önemli görevler ifa edebilir. Din topluluklara sahip olup bir tak m dini uygulamalarda bulundu una göre devletin kanunlar na tabi olmal d r. 67 Ortak dini görü lere sahip bireylerin olu turdu u topluluk bir cemaat halini ald zaman mutlaka devletin yüksek idari gözetimi alt na girer.68

Hegel, kilise ile devlet aras nda potansiyel bir çat ma alan n n oldu unu ihmal etmez. Ama bunun a lamayacak bir ey olmad n 62 Hegel, a.g.e., s.211. 63 Hegel, a.g.e., s.212. 64 Hegel, a.g.e., s.214. 65 Hegel, a.g.e., s.214. 66 Hegel, a.g.e., s.214. 67 Hegel, a.g.e., s.214-215. 68 Hegel, a.g.e., s.216.

Page 144: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

144 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

da belirtir. Mesela “kilise dinin muhtevas n mutlak olarak elinde bulundurdu unu bahane ederek tüm spiritüel realiteyi ve dolay s yla objektif ahlakl l k unsurunu kendi parças olarak görür ve devleti profan ve d gayelere hizmet eden mekanik bir cihaz sayarsa, kendisini Tanr ’n n alan veya hiç olmazsa ahrete götüren yol, buna aç lan kap , devleti ise dünyevi alan yani geçici ve sonlu bir ey telakki ederse kendisini en yüce gaye, devleti ise basit bir vas ta olarak al rsa o zaman bu iki alan aras ndaki ayr m en keskin cinsinden bir çeli kiye kadar varabilir. 69 “Ama bu z ddiyet tarihte kald ”70 der Hegel ve kendi zaman n öyle tasvir eder: Devlet kendi gayelerini mutlak bir ekilde bilir, bunlar belirli bir bilinçle ve baz prensiplere göre kavrar, din de kendisine evrensel obje olarak hakikati al r, ama hakikat onun için sadece verilmi bir muhtevad r.71

Hegel’e göre devlet ile din aras ndaki ili kinin sa laml n bize felsefe ö retir. O, bu konudaki kanaatini öyle belirtir: Devlet ile kilise aras ndaki ayr l n s rf ekilce bir ayr l k oldu unu, muhtevaca aralar nda bir z tl k bulunmad n , çünkü her ikisinin de muhteva olarak hakikati ve rasyonaliteyi içerdiklerini ancak felsefi bilgi bize ö retir.72

Hegel, düzenin sa lanmas konusunda dinin önemli bir i levinin oldu una inan r. Devlet düzeni ona ba lanarak kurulmak zorunda oldu u için, devlet, dinsel bir güvenceye kavu ur.

Fakat Hegel, yeni dü ünceler üreten, yeni bilimsel çal malar yapan dü ünür ve bilim adamlar na geçmi te yap lan haks zl klar n veya zulümlerin devlet de il, kilise taraf ndan yap ld n belirtmekten kaç nmaz. Dü ünce ve bilimsel çal ma özgürlü ünün ortadan kald r lmas ve daha önce yap lan haks zl klar söz konusu oldu unda, sorumlulu un devlete de il de kiliseye ait oldu unu u gerekçeye dayand r r: “Devlet formu itibariyle evrenseldir ve bu formun asli prensibi dü üncedir; Dü ünce ve bilim özgürlü ünün neden dolay devletten kaynaklanm oldu unu bu bize aç klar.” 73 O halde asli formu dü ünce olan bir kurumsal yap n n, dü ünmeyi ve bilimsel özgürlü ü ho görmemesi dü ünülemez.

Hegel kilisenin yapt haks zl klar konusunda soyut aç klamalarla yetinmez ve somut örnekler verir: “Giordano Bruno’yu yakan ve Galile’yi güne sistemi hakk ndaki Kopernikçi

69 Hegel, a.g.e., s.216. 70 Hegel, a.g.e., s.217. 71 Hegel, a.g.e., s.217. 72 Hegel, a.g.e., s.217. 73 Hegel, a.g.e., s.218.

Page 145: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

145Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

aç klamas ndan ötürü diz çöküp tövbe etmeye zorlayan ve buna benzer ba ka eyler yapan, bir kiliseydi.”74 Hegel burada kilise kar s nda devletten yana tav r koyarak, kilisenin yapt haks zl klar aç k bir biçimde ortaya koyar.

Hegel, monark n Tanr otoritesini temsil etti ini iddia ederek devlet ile din aras nda kökten bir ba kurar. Ona göre hakikate en yak n anlay , monark n hukukunun Tanr otoritesi temeline dayand görü ünde olan anlay t r. “Çünkü bu anlay , bir hukukun kay ts z arts z karakterini tanr sall ndan ald n kabul eder.” 75 Hegel,

kendisi için temel hakikat olan bu ili kiyi kavrayacak ve kavratacak alan n da felsefe oldu unu öyle ifade eder: “Felsefenin de görevi i te as l tanr sal unsuru kavramaya çal makt r.” 76 Zaten o, ‘tam felsefe’nin insan Tanr ’ya götürece ini77 s k s k dile getirir.

Konuyu, Hegel’in devlet felsefesini özetleyen u de erlendirme ile bitirebiliriz: in özü Hegel’in “evrensel ak l” dedi i ey (Geist) kabaca ifade edecek olursak Hristyanl n Tanr ’s d r. “Evrensel Ak l” n tecellileri evrendeki varl klar meydana getirmektedir. Hegel, bu ak l sayesinde Prusya mparatorlu u’nun ilahi iradeye uygun siyasi bir kudret halinde evrensel akl n yeryüzündeki tek ve en büyük temsilcisi olarak bütün hareketleriyle me rula t rma imkân bulmu tur. 78 Böylece Hegel, din ile Hristyanl , devlet ile de Prusya mparatorlu unu kastederek ikisi aras nda bir uzla ma sa lamaya çal m t r.

Kaynakça Aristoteles, (2000). Politika, (5. Bask ), (çev. Mete Tunçay),

stanbul, Am ttay, Jacop Ben, (1983). Siyasal Dü ünceler Tarihi, çev.

M.A. k l çbay-Levent Köker, Ankara, Bayrakdar, Mehmet (2000). “Ça da Bir bn Rü dçülük:

Alman dealizmi”, A.Ü. lahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: XLI, Ankara, Bolay, Süleyman Hayri, (1996). “Milli Akl n Milli

E itimdeki Rolü”, Türkiye 2.E itim felsefesi Kongresi, Van, Y.Y.Ü.E itim Fakültesi Yay n , s.215

Brehier, E., (1936). Alman Felsefesi Tarihi, çev.Z.Tu rul Sonar, stanbul,

74 Hegel, a.g.e., s.218. 75 Hegel, a.g.e., s.229. 76 Hegel, a.g.e., s.229. 77 Hegel, a.g.e., s.31. 78 Bolay, a.g.m., s.222

Page 146: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

146 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

D’hondt Jacques, (1994). Hegel ve Hegelcilik, çev. Bayram I k, stanbul,

Gökberk Macit, (1990). Felsefe Tarihi, stanbul, Remzi Kitabevi Gökberk, Macit, (1946). “Hegel’in Devlet Felsefesi”, Felsefe Arkivi, . Ü. Edebiyat Fak. Felsefe Böl.Dergisi, C.I, Say :2–3, stanbul, , s.119–120

Hegel, (1955). Recht Staat Geschichte Eine Auswahl Aus Seinen Werken, Herausgegeben Und Erlautert,

Fr edrichBülow,Stutgart, ---------, (1991). Hukuk Felsefesinin Prensipleri, çev. Cenap

Karakaya, stanbul, , Sosyal Y ---------, (1995). Tarihte Ak l, çev. Önay Sözer, stanbul, ,

Kabalc Popper, Karl, (1994). Aç k Toplum ve Dü manlar , C.II, Çev. Harun R zatepe, 3.bask , stanbul, Remzi K. Stace, W.T., (1986). Hegel Üzerine, çev. Murat Belge, Ankara,

Weischedel, wilhelm, (1993). Felsefenin Arka Merdiveni, çev. Sedat Umran, stanbul.

Weber, Alfred, (1993). Felsefe Tarihi, çev. H.Vehbi Eralp, 5.Bask , stanbul, , Sosyal Y

Page 147: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

147Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Dr. BaHacettepe Üniversitesi Maliye Bölümü

[email protected]

Özet-Ge temelli içsel büyüme

modellemesinde Ar-

e sayesinde bir yan ürün

Grossman ve Helpman (1991) ile Rivera-Batiz ve Romer (1991)Ar-

ve Ar-Ge tem

-

Anahtar kelimeler: Ar-

AbstractIn R&D based endogenous growth modeling when innovations,

which arise as a result of R&D activities, enter production processes; tecnological knowledge will spill over between economic units by Arrow’s learning by doing effect and imitation as a by product. These effects, formed subject to the non-rivalness and non-excludability features of technology, are called spillover effects by Romer (1990) and emerge as positive externalities.

Page 148: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

148 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Grossman and Helpman (1991) and Rivera-Batiz and Romer (1991) integrate R&D based endogenous growth framework with international trade. Particularly, due to the increase of technological capacity by learning by doing and imitation effects, the interaction of developing countries with outside world will lead economic growth together with productivity increases through observing and utilizing new and more variety of intermediate and capital goods. In this study after a conceptual framework on technology spillover and R&D based endogenous growth is presented, it is shown that in the existence of international trade total factor productivity in an economy nonlinearly depends upon domestic and foreign R&D stocks.

Keywords: R&D Based Endogenous Growth, Technology Spillover, Imports

an içsel

--

tiren içsel büyüme modellerinde (Lucas, 1988; Young, 1991) sermaye birikim sürecinin

-Ge temelli içsel büyüme modelleri ise Ar-Ge

ile birlikte verimlilik düzeyi birikimli Ar-

Helpman, 1991; Aghion ve Howitt, 1992). Ar-Ge temelli içsel büyüme modellerinde Ar-

Teknolojik bilgiAr-

-Ge tipi büyüme

-inovasyonlar üretim süreçlerine girdiklerinde, teknolojik bilgi;

raki

Page 149: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

149Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

re;

Ar-Ge temelli içsel büyüme çerçe-Batiz ve

renme ve taklit etme

Ar- cak büyüme hem

-Ge

jilerin yerli ekonomiye

-Ge temelli içsel büyüme modelleri

-

Ar-teknoloji

hareketle -. Dördüncü bölüm ise

Page 150: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

150 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

-Ge

Robert Solow (1957) teknolojiyi ekonomik büyümenin önemli

den

-

terk edilmesi ve böylelikle uzun dönem dengesinde pozitif büyüme

sonucunda meydana gelmesidirversiyonu olan AKmodeli sermaye birikim süreci ile teknolojik

verilmemektedir. Daha sonraki içsel büyüme modellerinde fiziksel ve

büyümeyi üretimle birlikte 1

ürün-Ge temelli içsel büyüme

1

modelleri Young (1991), Grossman ve Helpman (1990), Chuang (1998)’dir.

Page 151: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

150 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 151Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

II. İçsel Büyüme Modellerinde Teknolojinin Rolü: Ar-Ge Temelli İçsel BüyümeRobert Solow (1957) teknolojiyi ekonomik büyümenin önemli

bir bileşeni olarak ilk defa ortaya koyduğunda teknolojik gelişmelerin bütün üreticilere eşit uzaklıkta olduğunu varsaymıştır. Solow’un modelinde teknoloji üretim fonksiyonunun dışarısında hareket eden dışsal bir değişken olarak tasarlanmıştır ve toplam tasarruflar tarafından finanse edilen bir sermaye birikim süreci büyümenin kaynağı olarak gösterilmiştir. Bu süreçte sermaye-işgücü oranı artmakta ve bu artış zamanla sermayenin marjinal ürününde düşüşe yol açmaktadır.

İçsel büyüme modelleri olarak ortaya çıkan modern büyüme teorisini Neoklasik büyüme teorisinden ayıran en önemli özellik sermayenin marjinal getirisinin sıfıra doğru yakınsaması varsayımının terk edilmesi ve böylelikle uzun dönem dengesinde pozitif büyüme oranlarının mümkün olmasıdır (Jones ve Manuelli, 2005, s.19). İçsel büyüme teorisinin belirleyici karakteristiği büyümenin içsel süreçlerde ortaya çıkan teknolojik bilgi ve beşeri sermaye stoğundaki artışlar sonucunda meydana gelmesidir. İçsel büyüme modellerinin ilk versiyonu olan AKmodeli sermaye birikim süreci ile teknolojik ilerlemeyi birleştirir. Bu modelde, teknolojik bilgi toplam sermayenin bir parçası olduğundan sermayenin marjinal getirisinin düşmesine izin verilmemektedir. Daha sonraki içsel büyüme modellerinde fiziksel ve beşeri sermaye ayrımı yapılmıştır (Lucas, 1988; Young, 1991). Örneğin; Arrow (1962) tarafından tanımlanan yaparak öğrenme etkisiyle beşeri sermaye birikimine odaklanan Lucas (1988), büyümeyi üretimle birlikte içsel olarak ortaya çıkan beşeri sermaye artışının yol açtığı verimlilik artışlarına1 bağlarken teknolojik bilgiyi açıkça modellememiştir. Teknolojik bilginin üretiminde firmaların aktif bir rolünün olmadığı ve bu bilginin ekonomik aktivitenin bir yan ürünü olarak ortaya çıktığı beşeri sermaye odaklı içsel büyüme modellerinin ardından ortaya çıkan Ar-Ge temelli içsel büyüme modellerindeise fiziksel sermaye stoğu ve teknolojik bilgi stoğu açıkça birbirinden ayrılmıştır(Romer,1990; Grossman ve Helpman,

1 Lucas’ın (1988) modelinde teknolojik bilgi, beşeri sermayeden ayrı olarak modellenmese de bu verimlilik artışlarına yol açan öğrenme etkilerinin bir kısmı teknolojik bilginin endüstriler ve ülkeler arasında yayılımı sayesinde ortaya çıkmaktadır. Buna göre yaparak öğrenme beşeri sermayenin içine gizlenmiş teknolojik ilerlemenin itici gücü olup Arrow (1962) tarafından öğrenme yayılımları (learning spillovers) olarak da adlandırılan firmalar arasındaki teknoloji yayılımlarıyla şekillenmektedir. Teknoloji yayılımlarını içeren diğer bazı yaparak öğrenme modelleri Young (1991), Grossman ve Helpman (1990), Chuang (1998)’dir.

1991; Rivera-Batiz ve Romer, 1991; Aghion ve Howitt, 1992; Jones, 1995a). Bu modellerde sermaye stoğu tasarruflarla artarken teknolojik bilgi stoğu ekonomik birimlerin optimizasyon yapma güdülerinden kaynaklı Ar-Ge faaliyetleri sonucunda büyümektedir. Yeni fikirler ve yeni dizaynlar ortaya çıkararak firmaların farklı ve daha kaliteli ürünler üretebilmesini sağlayan Ar-Ge doğrudan bir üretim faktörü olmayıp teknolojik bilginin sınırlarını genişletmektedir.

Daha sonra birinci nesil ve ikinci nesil içsel büyüme modelleri olarak sınıflandırılan Ar-Ge temelli içsel büyüme modelleri,inovasyon kavramını büyümenin merkezine yerleştirerek Ar-Ge faaliyetleri ile toplam faktör verimliliği arasında anlamlı bir ilişki kurmuş ve böylelikle teknolojik gelişmeyi ekonomik büyüme sürecinde içselleştirmişlerdir.Romer (1990), Grossman ve Helpman (1991), Aghion ve Howitt (1992) tipi Ar-Ge temelli büyüme modellerinde teknolojinin gelişme hızı2 Ar-Ge’ye aktarılan beşeri sermaye miktarına doğrusal olarak bağlı olup bu durum, ekonomide Ar-Ge faaliyetlerine ayrılan beşeri sermaye miktarının arttırılması sonucunda kişi başına çıktı büyümesinin de aynı oranda artışı anlamına gelen ölçek etkisi’ne (scale effect) neden olmaktadır. Ekonomi düzeyinde analiz yapan söz konusu modellerin birinci nesil içsel büyüme modelleri şeklinde sınıflandırılmasına sebep olan bu etki,ekonomideki nüfus artışının doğrudan bir büyüme etkisine yol açacak olması nedeniyle takip eden çalışmalarda eleştirilmiş böylelikle ikinci nesil içsel büyüme modelleri ortaya çıkmıştır.

Ölçek etkisinin varlığına bağlı olarak yapılan birinci ve ikinci nesil ayrımının yanı sıra içsel büyüme teorisinde inovasyon kavramını büyümenin merkezine yerleştiren Ar-Ge temelli içsel büyüme modellerine ilişkin bir başka sınıflama Ar-Ge faaliyetleri sonucu ortaya çıkan inovasyonun kapsamına göre yapılmıştır. Ar-Ge temelli içsel büyüme modellerinin bir kısmında üretim süreçlerinde kullanılan ara ve sermaye mallarının çeşitliliğindeki artış büyümeyi tetiklemektedir (Romer, 1990; Grossman ve Helpman, 1991; Jones, 2Jones’a (1995) göre; teknolojideki değişimin ( ) Ar-Ge faaliyetlerine aktarılan beşeri sermaye ( ) ile var olan teknolojik bilgi stoğuna ( ) bağlı olduğu varsayımı altında şeklinde tanımlandığı Ar-Ge temelli içsel büyüme modellerinden Romer (1990), Grossman-Helpman (1991), Aghion-Howitt (1992) tipi modellerde

varsayımından kaynaklanan ölçek etkisi olarak alındığında ortadan kalkmaktadır. Bu durumda Ar-Ge’ye ayrılan kaynakların miktarındaki artış uzun dönemli büyüme hızını aynı oranda arttırmak yerine geçiş süresindeki büyüme hızını arttırmakta ve böylelikle düzey etkileri yaratmaktadır. Daha ayrıntılı bilgi için bkn. Jones (1995a, b).

Page 152: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

152 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

1995a, b). Dixit-Stiglitz (1977) tipi bir üretim formülasyonu içeren bu türde modeller literatürde yatay inovasyon modelleri adı altında anılmaktadırlar. Ar-Ge temelli içsel büyüme modellerindeinovasyonun kapsamına bağlı olarak gelişen diğer alan ise ürün kalitesindeki artışlara dayanan dikey inovasyon modelleridir (Aghion ve Howitt, 1992).

Birinci nesil içsel büyüme modellerinden Paul Romer’in (1990) ortaya koyduğu yatay inovasyon modeli araştırma-geliştirme sürecini (Ar-Ge) büyüme çerçevesine araştırma sektörü adı altında yeni bir piyasa tanımlayarak dahil eden ve sermaye stoğu ile teknoloji stoğunu açıkça birbirinden ayıran ilk modeldir. Ar-Ge temelli büyüme modellerinin merkezinde teknolojik bilginin gelişimini tanımlamak üzere ortaya atılan teknoloji üretim fonksiyonları vardır. Bu modellerde yeni üretim teknolojilerinin ortaya çıkma hızı Ar-Ge için kullanılan işgücü miktarı ile var olan teknolojik bilgi stoğuna bağlıdır. Romer’in (1990) öncülük ettiği Ar-Ge temelli büyüme modellerinde Ar-Ge teknolojik ilerlemeyi sağlamak için ekonomik birimler tarafından amaçlı olarak yapılmaktadır. Buna göre; Ar-Ge harcamalarından, beşeri sermayeye yapılan yatırımlardan veya hükümetlerin teknolojik altyapıya yönelik yatırımlarından kaynaklanan bireysel içsel bir teknolojik ilerleme süreci ve bununla birlikte ortaya çıkan yayılım/taşma (spillover) etkileri firmaların artan marjinal faktör verimliliği ve ölçeğe göre artan getiri koşullarında çalışmasını sağlayacaktır.

II.1. Romer’in (1990) Yatay İnovasyon ModeliRomer’in (1990) yatay inovasyona dayanan büyüme

modelinde üretim için dört adet girdi kullanılmaktadır. Bu girdilerden ilk üçü sermaye, işgücü ve beşeri sermayedir. Dördüncü ve model için en kritik girdi ise teknoloji düzeyi olup Romer(1990) bu teknoloji girdisini esas olarak Ar-Ge stoğunun bir fonksiyonu olarak modellemiştir. Ar-Ge stoğu birikimli Ar-Ge faaliyetleri sayesinde ortaya çıkan yeni ürün ve dizaynlarının tümüdür.

Romer beşeri sermaye ve içsel teknolojik ilerlemenin yanı sıra firmaların Ar-Ge faaliyetlerinin diğer firmalar üzerinde yaratacağı olası dışsal etkilere de odaklanmış ve teknolojik taşmalar olarak nitelendirdiği bu etkilerin (technology spillover effects) ölçeğe göre artan getiriler yaratarak verimlilik artışlarını besleyeceği düşüncesini ortaya koymuştur. Buna göre; Romer’in (1990) modeli temelde üç öngörüye dayanır. (i) Ekonomik büyümenin motoru teknolojik gelişmedir. (ii) Teknolojik gelişme piyasa eğilimlerine cevap veren

Page 153: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

152 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 153Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

1995a, b). Dixit-Stiglitz (1977) tipi bir üretim formülasyonu içeren bu türde modeller literatürde yatay inovasyon modelleri adı altında anılmaktadırlar. Ar-Ge temelli içsel büyüme modellerindeinovasyonun kapsamına bağlı olarak gelişen diğer alan ise ürün kalitesindeki artışlara dayanan dikey inovasyon modelleridir (Aghion ve Howitt, 1992).

Birinci nesil içsel büyüme modellerinden Paul Romer’in (1990) ortaya koyduğu yatay inovasyon modeli araştırma-geliştirme sürecini (Ar-Ge) büyüme çerçevesine araştırma sektörü adı altında yeni bir piyasa tanımlayarak dahil eden ve sermaye stoğu ile teknoloji stoğunu açıkça birbirinden ayıran ilk modeldir. Ar-Ge temelli büyüme modellerinin merkezinde teknolojik bilginin gelişimini tanımlamak üzere ortaya atılan teknoloji üretim fonksiyonları vardır. Bu modellerde yeni üretim teknolojilerinin ortaya çıkma hızı Ar-Ge için kullanılan işgücü miktarı ile var olan teknolojik bilgi stoğuna bağlıdır. Romer’in (1990) öncülük ettiği Ar-Ge temelli büyüme modellerinde Ar-Ge teknolojik ilerlemeyi sağlamak için ekonomik birimler tarafından amaçlı olarak yapılmaktadır. Buna göre; Ar-Ge harcamalarından, beşeri sermayeye yapılan yatırımlardan veya hükümetlerin teknolojik altyapıya yönelik yatırımlarından kaynaklanan bireysel içsel bir teknolojik ilerleme süreci ve bununla birlikte ortaya çıkan yayılım/taşma (spillover) etkileri firmaların artan marjinal faktör verimliliği ve ölçeğe göre artan getiri koşullarında çalışmasını sağlayacaktır.

II.1. Romer’in (1990) Yatay İnovasyon ModeliRomer’in (1990) yatay inovasyona dayanan büyüme

modelinde üretim için dört adet girdi kullanılmaktadır. Bu girdilerden ilk üçü sermaye, işgücü ve beşeri sermayedir. Dördüncü ve model için en kritik girdi ise teknoloji düzeyi olup Romer(1990) bu teknoloji girdisini esas olarak Ar-Ge stoğunun bir fonksiyonu olarak modellemiştir. Ar-Ge stoğu birikimli Ar-Ge faaliyetleri sayesinde ortaya çıkan yeni ürün ve dizaynlarının tümüdür.

Romer beşeri sermaye ve içsel teknolojik ilerlemenin yanı sıra firmaların Ar-Ge faaliyetlerinin diğer firmalar üzerinde yaratacağı olası dışsal etkilere de odaklanmış ve teknolojik taşmalar olarak nitelendirdiği bu etkilerin (technology spillover effects) ölçeğe göre artan getiriler yaratarak verimlilik artışlarını besleyeceği düşüncesini ortaya koymuştur. Buna göre; Romer’in (1990) modeli temelde üç öngörüye dayanır. (i) Ekonomik büyümenin motoru teknolojik gelişmedir. (ii) Teknolojik gelişme piyasa eğilimlerine cevap veren

ekonomik birimlerin aktivitileri sonucu ortaya çıkar. (iii) Teknolojik bilgi rakipsiz bir girdidir ve pozitif taşmaları beraberinde getirir.

Romer’in (1990) modelinde üretim tarafında nihai mal sektörü, sermaye (ara) malı sektörü ve araştırma sektörü olmak üzere üç adet sektör bulunmaktadır. Hanehalkları ve firmalar faydalarını maksimize etmektedirler.

Nihai mal sektöründeki firmalar tüketim malı veya farklılaştırılmış sermaye (ara) malları için girdi olarak kullanılan homojen bir nihai mal, Y üretmektedirler. Nihai mal piyasası tam rekabetçidir. Nihai mal teknolojisi ölçeğe göre sabit getiri sergilemekte olup şu şekilde ifade edilmektedir:

nihai mal üretiminde kullanılan işgücü miktarını gösterirken, x(i),iϵ[0,A] üretimde kullanılan sermaye (ara) mallarının miktarını göstermektedir3. Toplam sermaye için şöyle bir endeks tanımlanırken,K:= Ax;bu tanım kullanılarak üretim fonksiyonu şu şekilde ifade edilmektedir:

Buna göre üretim teknolojisi işgücü arttıran Cobb-Douglas tipi bir fonksiyonla ifade edilmektedir. K = Ax sabit tutulsa bile A’daki yani; sermaye (ara) mallarının çeşitliliğindeki artış işgücü verimliliğini arttıracaktır. Bu teknoloji konfigürasyonunda uzmanlaşmaya dayalı iş bölümü x(i) ara mallarının çeşitliliğini arttırarak üretim süreçlerini daha etkin hale getirmektedir (Ethier, 1982).

Araştırma sektöründeki firmalar ise Ar-Ge yapmaktadırlar. Bu firmalar ekonomik değeri olan yeni fikirler bularak yeni sermaye (ara)

3Bu durumda Dixit-Stiglitz tipi bir yaklaşımla sermaye (ara) mallarının çeşitliliğine ilişkin bir endeks oluşturmaktadır.

Page 154: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

154 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

mallarına ait patentler üretirler4. Ar-Ge sektörü tam rekabetçidir ve bu sektördeki üretim teknolojisi şu şekilde tanımlanmaktadır:

patentlerin (yeni üretilen teknolojik bilginin) artış hızını gösterirken, Ar-Ge için ayrılan işgücü miktarını ifade etmektedir. Araştırmacıların verimlilikleri teknolojik bilgi düzeyiyle birlikte artmaktadır5.

Dengeli büyüme patikasına ulaşabilmek için nihai mal ve araştırma sektörlerindeki üretim fonksiyonları birlikte ele alındığında

(4) numaralı üretim teknolojisi, dengeli büyüme patikası boyunca, bu modelin işgücü arttıran bir teknik gelişme ile Neoklasik modele eşdeğer olduğunu göstermektedir. Buna göre; dengeli büyüme patikasında şu denklik sağlanmalıdır: . A’nın büyüme oranı ise şu şekilde ifade edilebilir:

Bugünkü araştırmacıların verimliliği geçmişten gelen birikmiş teknolojik bilgi stoğuna, A’ya bağlı olduğundan modelde zamanlararası teknoloji yayılımı söz konusudur.

Romer’in (1990) modelinde uzun dönemli büyüme oranı tamamen teknoloji ve tercih parametreleri tarafından belirlenmektedir. Büyüme hanehalkı ve firmaların optimizasyon kararları neticesinde ortaya çıkmaktadır. η parametresinin varlığı Ar-Ge verimliliğindeki artışın (Ar-Ge maliyetlerindeki düşüşün) büyümeyi tetiklediği sonucunu göstermektedir. Böylelikle Neoklasik modelin aksine içsel büyüme teorisinde Ar-Ge sübvansiyonu şeklinde bir politika uzun 4Model Ar-Ge’nin sermaye malları sektörü içerisinde yapıldığı şeklinde de kurgulanabilir (Grossman ve Steger, 2007) 5 Bkn. öngörü (iii).

Page 155: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

154 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 155Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

mallarına ait patentler üretirler4. Ar-Ge sektörü tam rekabetçidir ve bu sektördeki üretim teknolojisi şu şekilde tanımlanmaktadır:

patentlerin (yeni üretilen teknolojik bilginin) artış hızını gösterirken, Ar-Ge için ayrılan işgücü miktarını ifade etmektedir. Araştırmacıların verimlilikleri teknolojik bilgi düzeyiyle birlikte artmaktadır5.

Dengeli büyüme patikasına ulaşabilmek için nihai mal ve araştırma sektörlerindeki üretim fonksiyonları birlikte ele alındığında

(4) numaralı üretim teknolojisi, dengeli büyüme patikası boyunca, bu modelin işgücü arttıran bir teknik gelişme ile Neoklasik modele eşdeğer olduğunu göstermektedir. Buna göre; dengeli büyüme patikasında şu denklik sağlanmalıdır: . A’nın büyüme oranı ise şu şekilde ifade edilebilir:

Bugünkü araştırmacıların verimliliği geçmişten gelen birikmiş teknolojik bilgi stoğuna, A’ya bağlı olduğundan modelde zamanlararası teknoloji yayılımı söz konusudur.

Romer’in (1990) modelinde uzun dönemli büyüme oranı tamamen teknoloji ve tercih parametreleri tarafından belirlenmektedir. Büyüme hanehalkı ve firmaların optimizasyon kararları neticesinde ortaya çıkmaktadır. η parametresinin varlığı Ar-Ge verimliliğindeki artışın (Ar-Ge maliyetlerindeki düşüşün) büyümeyi tetiklediği sonucunu göstermektedir. Böylelikle Neoklasik modelin aksine içsel büyüme teorisinde Ar-Ge sübvansiyonu şeklinde bir politika uzun 4Model Ar-Ge’nin sermaye malları sektörü içerisinde yapıldığı şeklinde de kurgulanabilir (Grossman ve Steger, 2007) 5 Bkn. öngörü (iii).

dönem büyüme oranını etkileyebilecektir yani; politika etkinliği söz konusudur.

II.2. Büyüme ve Dış TicaretRomer (1990) tipi büyüme modellerinin önemi artan

getirilerin iki kaynağından gelmektedir: ürün farklılaştırması ve teknolojinin yayılma etkileri6. Teknolojik bilginin yayılma etkilerinin söz konusu olduğu böyle bir büyüme modellemesinde uluslararası bağlantıların ve aktivitelerin etkileri yadsınamaz. Rivera-Batiz ve Romer (1991), Romer’in (1990) yatay inovasyon modelini dışa açılma ile birleştirerek ara mallarının uluslararası ticaretinin ve ülkeler arasındaki teknolojik bilgi akışının büyüme üzerindeki etkilerini incelemişlerdir.

Rivera-Batiz ve Romer’in (1991) modeli temel olarak Romer (1990) ile özdeştir. Modelin ana varsayımları; üretimde ara (sermaye) malları çeşitliliğinin var olması, ara malları üretimindeki eksik rekabet şartları, üretilen ara mallarının birbirleriyle tam ikame olmamaları ve teknolojik gelişmenin Ar-Ge faaliyetleri sonucu ortaya çıkan ara malları çeşitliliğindeki artışla paralel olmasıdır. Rivera-Batiz ve Romer’e (1990) göre teknoloji yayılımları olmaksızın mal ticareti uzun dönemli büyüme üzerinde etkili değildir. Ancak dış ticaret yoluyla ortaya çıkan teknoloji yayılımları kalıcı olarak büyüme oranını arttırmaktadır.

Grossman ve Helpman (1991) ise yatay inovasyona dayanan Ar-Ge temelli bir içsel büyüme modelini Rivera-Batiz ve Romer (1991)’den farklı olarak küçük gelişmekte olan bir ülke için dış ticaretle birleştirmiş ve ülkeler arasındaki teknolojik bilgi akışının ekonomik büyüme üzerindeki etkilerini incelemiştir. Buna göre; teknoloji yayılımları ve bunun sonucunda ortaya çıkan ara malları çeşitliliğindeki artış küçük gelişmekte olan bir ülkenin dış ticaretinin sınırlarına bağlıdır.

Teknoloji yayılımı ile ilgili literatürdeki birçok çalışmaya temel oluşturan Grossman ve Helpman’ın (1991) modelinde tek üretim faktörü olarak işgücüne sahip küçük açık bir ekonomi ele alınmaktadır. Hanehalkları Y ve M olmak üzere iki çeşit nihai ürün tüketmektedirler ancak küçük ülke Y üretiminde uzmanlaşırken M’yi ithal etmektedir. Firmalar işgücü (L) ve yatay olarak çeşitlendirilmiş ara mallarını (X) kullanarak Y malını üretmektedirler. Y malı Cobb-

6Bu çalışma boyunca teknoloji(k) taşma(sı), yayılma(sı) ya da yayılım(ı) (etkileri)aynı anlamda kullanılmaktadır.

Page 156: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

156 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Douglas tipi bir üretim teknolojisi ile üretilirken ara mallarının üretiminde sabit ikame esnekliği söz konusudur:

𝜷𝜷𝜷𝜷,Y malı üretiminde kullanılan bütün ara mallarının gelirden aldıklarıpayı temsil ederken 1/α, mark -up fiyatlaması üzerinden, X(w) ara mallarının buluşunu yapan ve bunları üreten firmanın monopol gücünü ifade etmektedir. Buna göre, n ara malları çeşitlerinin sayısını gösterirken ve w ücret haddini temsil etmek üzere ara malları arasındaki sabit ikame esnekliği ile birlikte her monopolcü, marjinal maliyeti üzerine sabit bir mark-up koyarak fiyatını belirlemektedir:

Buna göre eşitlik (7) şu şekilde yazılabilir:

Burada Z≡nX toplam ara malı miktarını ve bu ara mallarında içerilmiş işgücü miktarını temsil etmektedir.

Dış ticaret ve teknoloji yayılımlarının yokluğunda sektörler

arası işgücü dağılımı değişmiyorsa çıktı hızıyla

büyümektedir. , yeni ara ürün çeşitlerinin icad edilme hızını göstermektedir. K ekonomideki teknolojik bilgi stoğunu ifade etmekte olup yerli Ar-Ge faaliyetleri ve teknolojinin uluslararası yayılımıyla artmaktadır. Teknoloji yayılımı derecesinin dış ticaret hacmine dayalı olduğu varsayımı altında K, T ve n’nin artan bir fonksiyonu şeklinde ifade edilebilir: K(t)=F[n(t),T(t)]. Burada T(t) t zamanına kadar olan birikimli dış ticaret hacmini göstermektedir. K’nın birinci dereceden homojen olduğu varsayımı altında:

Page 157: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

156 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 157Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Douglas tipi bir üretim teknolojisi ile üretilirken ara mallarının üretiminde sabit ikame esnekliği söz konusudur:

𝜷𝜷𝜷𝜷,Y malı üretiminde kullanılan bütün ara mallarının gelirden aldıklarıpayı temsil ederken 1/α, mark -up fiyatlaması üzerinden, X(w) ara mallarının buluşunu yapan ve bunları üreten firmanın monopol gücünü ifade etmektedir. Buna göre, n ara malları çeşitlerinin sayısını gösterirken ve w ücret haddini temsil etmek üzere ara malları arasındaki sabit ikame esnekliği ile birlikte her monopolcü, marjinal maliyeti üzerine sabit bir mark-up koyarak fiyatını belirlemektedir:

Buna göre eşitlik (7) şu şekilde yazılabilir:

Burada Z≡nX toplam ara malı miktarını ve bu ara mallarında içerilmiş işgücü miktarını temsil etmektedir.

Dış ticaret ve teknoloji yayılımlarının yokluğunda sektörler

arası işgücü dağılımı değişmiyorsa çıktı hızıyla

büyümektedir. , yeni ara ürün çeşitlerinin icad edilme hızını göstermektedir. K ekonomideki teknolojik bilgi stoğunu ifade etmekte olup yerli Ar-Ge faaliyetleri ve teknolojinin uluslararası yayılımıyla artmaktadır. Teknoloji yayılımı derecesinin dış ticaret hacmine dayalı olduğu varsayımı altında K, T ve n’nin artan bir fonksiyonu şeklinde ifade edilebilir: K(t)=F[n(t),T(t)]. Burada T(t) t zamanına kadar olan birikimli dış ticaret hacmini göstermektedir. K’nın birinci dereceden homojen olduğu varsayımı altında:

Öyleki; 𝜸𝜸𝜸𝜸(.)≡F[1,T(t)/n(t)].𝜸𝜸𝜸𝜸(T/n)’nin sabit bir değere yakınsadığı varsayılırsa küçük ekonomi durağan durum dengesine ulaşacak ve teknolojik bilgi stoğunun büyüme hızı

yakınsayacaktır. Durağan durum dengesinde her bir malın tüketimi çıktı artışıyla aynı hızda değişir ( .

Bu nedenle dış ticaret hacmi de aynı hızda artar: . Buna göre; uzun dönemde α’nın 𝜷𝜷𝜷𝜷(1-α)’dan büyük küçük ya da 𝜷𝜷𝜷𝜷(1-α)’ya eşit olması durumuna göre; T/n ya sıfıra düşecek ya sınırsız büyüyecek ya da sabit bir değere yakınsayacaktır (Grossman ve Helpman, 1991, s.7)

Eğer α˃β(1-α) ise uluslararası teknoloji yayılımlarının teknoloji stoğu birikimindeki önemi zamanla azalacaktır. Bu durumda dış ticaret rejimi uzun dönemli büyüme üzerinde etkili olmayacaktır. Ancak ticaret rejimi ekonominin durağan duruma geçişindeki patikada önemli olacaktır. α<β(1-α) olduğu durumda ticaret hacminin ara malları çeşidi sayısına oranı sonsuza doğru yakınsayacaktır. Bu durumda dış ticaretten kaynaklanan teknolojik bilgi birikimi uzun dönemli büyüme üzerinde etkilidir. α=β(1-α) eşitliğinin sağlandığı durumda ise hem dış ticaret hacmi hem de ara malı çeşitliliği oranında büyüyecektir. Bütün bunların yanında beşeri sermaye yoğun malları ithal eden bir ülkede inovasyon yapmanın maliyeti düşecek ve dış ticaretin bu dolaylı etkisi de büyümeyi tetikleyecektir.

III. Teknoloji YayılımıAr-Ge temelli içsel büyüme modellemesinde

teknoloji,sermaye mallarında, ara mallarında ve böylelikle nihai mallarda içerilmiş olup endüstriyel Ar-Ge faaliyetleri sonucu ortaya çıkan bir çeşit üründür. Ancak teknoloji diğer ürünlerden farklılaşır çünkü teknolojiyi kullanmanın marjinal maliyeti onun ortaya çıkmasına katkı sağlamamış diğer ekonomik birimler için ihmal edilebilirdir (Grossman ve Helpman, 1997). Ar-Ge sermayesinin rakipsizlik ve dışlanamazlık karakteristikleri teknolojinin faydalarının performansı görece düşük olan ekonomik birimlere aktarılmasına ya da teknolojinin transferine veya “Ar-Ge taşması/yayılması/yayılımı etkilerine” ne yol açar (Romer, 1990). Fikirler kişiden kişiye ve bir yerden bir yere yayılır; böylelikle, uluslararası iktisadi faaliyetlerin yapıldığı bir dünyada, gelişmekte olan bir ülkenin verimliliği kendi

Page 158: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

158 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

araştırma ve geliştirme (Ar-Ge) faaliyetlerine olduğu kadar yabancı ortaklarının Ar-Ge faaliyetlerine de bağlı olabilir.

Ar-Ge ya da teknoloji yayılımı ekonomik birimlerin Ar-Ge faaliyetleri sonucu ortaya çıkan teknolojik bilginin başka ekonomik birimlere yayılması ve bu birimlerce kullanılabilmesi anlamına gelmektedir. Teknoloji ekonomik büyümenin itici gücü olduğuna göre; ekonomik birimler arasında nasıl yayıldığı çok önemlidir. Mikroekonomik birimler olarak firmalar arasında yayılım, bir firma tarafından geliştirilmiş bir ürünün diğer firmalarca ters mühendisliği ile veya bir firmanın ürettiği mal veya hizmetin diğer firmaların üretim süreçlerinde girdi olarak kullanılmasıyla gerçekleşebileceği gibi; doğrudan patent ve lisans alımları ile ya da beşeri sermayenin firmalar arasında hareketliliği ile de gerçekleşebilir. Uluslararası ekonomik ilişkilerde ise teknoloji yayılımı temelde nihai ya da ara ve sermaye mallarının ithalatı, ihracatı veya doğrudan yabancı yatırımlar vasıtasıyla gerçekleşir. Elbette uluslararası patent ve lisanslama faaliyetleri de teknoloji transferine yol açmaktadır.

Keller (2004), OECD ülkelerindeki teknolojik gelişme orijinli verimlilik artışlarının temelde yerli değil, yabancı kaynaklı olduğuna dikkat çekmiştir, çünkü; teknoloji düzeyi, ülkelerin farklı miktarlarda Ar-Ge yatırımı yapmalarından dolayı her yerde aynı değildir. Örneğin, 1995 yılında dünyadaki Ar-Ge harcamalarının %84’ü G-7 ülkelerince yapılmıştır. O yılda, G-7 ülkeleri Amerika Birleşik Devletleri Ticari Patent Ofisine gelen başvuruların %92’sini yapmışlardır. Gelişmekte olan ülkelere bakıldığında 1990’ların sonlarından itibaren genel olarak Ar-Ge harcamalarını artırmaya başladıkları görülmektedir. Ancak halen dünyada en fazla Ar-Ge harcaması yapan 700 şirketten sadece yüzde biri bu ülkelerdendir. En fazla Ar-Ge harcaması yapan 700 şirketin yüzde 80’inden fazlası Amerika Birleşik Devletleri, Japonya, Almanya, İngiltere ve Fransa kökenlidir (Keller, 2004).

Bir ekonominin dış dünya ile artan etkileşimi yeni ve daha fazla çeşitlilikteki ara mallarının gözlemlenmesi ve kullanımı sayesinde geri mühendislik, öğrenme ve taklit etme etkileriyle birlikte var olan teknolojik kapasiteyi artırarak etkinliğin ve verimliliğin artmasına yol açar (Coe ve Helpman, 1995). Bir ülkede yapılan Ar-Ge yatırımı girdi çeşidini artırıp var olan girdilerin de kalitesini ve içerdikleri teknik bilgiyi artırmaktadır. İçsel büyüme teorisi Ar-Ge yatırımları ile verimlilik artışı ve büyüme arasında bu girdi çeşitliliği üzerinden bağlantı kurar. Bu şekilde bir bakış açısı teknolojik gelişmeyi dünyadaki toplam ara malı çıktısının bir fonksiyonu şeklinde tanımlayarak yatırım mallarını da içeren ara mallarını ithal

Page 159: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

158 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 159Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

araştırma ve geliştirme (Ar-Ge) faaliyetlerine olduğu kadar yabancı ortaklarının Ar-Ge faaliyetlerine de bağlı olabilir.

Ar-Ge ya da teknoloji yayılımı ekonomik birimlerin Ar-Ge faaliyetleri sonucu ortaya çıkan teknolojik bilginin başka ekonomik birimlere yayılması ve bu birimlerce kullanılabilmesi anlamına gelmektedir. Teknoloji ekonomik büyümenin itici gücü olduğuna göre; ekonomik birimler arasında nasıl yayıldığı çok önemlidir. Mikroekonomik birimler olarak firmalar arasında yayılım, bir firma tarafından geliştirilmiş bir ürünün diğer firmalarca ters mühendisliği ile veya bir firmanın ürettiği mal veya hizmetin diğer firmaların üretim süreçlerinde girdi olarak kullanılmasıyla gerçekleşebileceği gibi; doğrudan patent ve lisans alımları ile ya da beşeri sermayenin firmalar arasında hareketliliği ile de gerçekleşebilir. Uluslararası ekonomik ilişkilerde ise teknoloji yayılımı temelde nihai ya da ara ve sermaye mallarının ithalatı, ihracatı veya doğrudan yabancı yatırımlar vasıtasıyla gerçekleşir. Elbette uluslararası patent ve lisanslama faaliyetleri de teknoloji transferine yol açmaktadır.

Keller (2004), OECD ülkelerindeki teknolojik gelişme orijinli verimlilik artışlarının temelde yerli değil, yabancı kaynaklı olduğuna dikkat çekmiştir, çünkü; teknoloji düzeyi, ülkelerin farklı miktarlarda Ar-Ge yatırımı yapmalarından dolayı her yerde aynı değildir. Örneğin, 1995 yılında dünyadaki Ar-Ge harcamalarının %84’ü G-7 ülkelerince yapılmıştır. O yılda, G-7 ülkeleri Amerika Birleşik Devletleri Ticari Patent Ofisine gelen başvuruların %92’sini yapmışlardır. Gelişmekte olan ülkelere bakıldığında 1990’ların sonlarından itibaren genel olarak Ar-Ge harcamalarını artırmaya başladıkları görülmektedir. Ancak halen dünyada en fazla Ar-Ge harcaması yapan 700 şirketten sadece yüzde biri bu ülkelerdendir. En fazla Ar-Ge harcaması yapan 700 şirketin yüzde 80’inden fazlası Amerika Birleşik Devletleri, Japonya, Almanya, İngiltere ve Fransa kökenlidir (Keller, 2004).

Bir ekonominin dış dünya ile artan etkileşimi yeni ve daha fazla çeşitlilikteki ara mallarının gözlemlenmesi ve kullanımı sayesinde geri mühendislik, öğrenme ve taklit etme etkileriyle birlikte var olan teknolojik kapasiteyi artırarak etkinliğin ve verimliliğin artmasına yol açar (Coe ve Helpman, 1995). Bir ülkede yapılan Ar-Ge yatırımı girdi çeşidini artırıp var olan girdilerin de kalitesini ve içerdikleri teknik bilgiyi artırmaktadır. İçsel büyüme teorisi Ar-Ge yatırımları ile verimlilik artışı ve büyüme arasında bu girdi çeşitliliği üzerinden bağlantı kurar. Bu şekilde bir bakış açısı teknolojik gelişmeyi dünyadaki toplam ara malı çıktısının bir fonksiyonu şeklinde tanımlayarak yatırım mallarını da içeren ara mallarını ithal

eden ekonomik birimlerin otomatik olarak teknoloji yayılım sürecine dahil olacağını ortaya koyar.

Ar-Ge ya da teknoloji yayılımları iki genel kategoride sınıflanabilir: Rant yayılımları ve bilgi yayılımları (Griliches 1979). Rant yayılımları yeni teknoloji içeren sermaye (ara) mallarının alımıyla ortaya çıkar. Yatırım malları üreten firmalar Ar-Ge yatırımı yaparak daha kaliteli makine ve ekipman üretirler. Bu çeşit biryayılma ve arkasından gelecek verimlilik artışı ancak yenilikçi firmanın makine kalitesindeki artışı uygun fiyat artışıyla birleştirememesi sonucunda gerçekleşir. Bu yüzden bu tür teknoloji yayılımına rant yayılımları adı verilmektedir. Rant yayılımlarının derecesi makine üreten endüstrideki piyasa yapısına göre değişir. Rekabetçi bir piyasada üreticiler kalitedeki artışları fiyata yansıtmakta zorlanabileceklerdir. Öte yandan tam fiyat farklılaştırması yapan bir monopolcü ürettiği malın kalitesindeki artışları tamamiyle fiyata yansıtabilir (Griliches, 1979, 1992).

Bilgi yayılmaları ise basitçe bir firma tarafından oluşturulmuş yeni fikirlerin ve teknik bilginin diğer firmalar tarafından kullanılması sonucu doğar. Bilgi yayılımlarını rant yayılımlarından ayıran belirleyici bir özellik, bilgi yayılımlarının herhangi bir girdi alımına bağlı olmamasıdır. Kişisel iletişim, yeni alınan patentlerden haberdar olma, bilimsel dergilerde yayın yapma ya da bilimsel konferanslara katılım şeklindeki her etkinlik bilgi yayılımlarını ortaya çıkarabilecektir. Rant yayılımları ve bilgi yayılımları ayrımı teorik çerçeveden bakıldığında yeterince açıkmış gibi görünse de bu ayrımın ampirik olarak sınanması birçok açıdan sorunludur. Örneğin rant yayılımlarını ortaya çıkaran bir ticaret işlemi birtakım bilgi taşmalarına da sebebiyet verebilir. Fiyatların doğrudan ölçülmesinin mümkün olmadığı ya da kalite gelişmeleri için düzeltme yapılamadığı durumlarda da bu iki yayılım kavramını ayrıştırmak oldukça güçleşecektir (Lopez-Pueyo, Barcenilla-Visus ve Sanau, 2008).

OECD ise teknoloji yayılımını iki farklı biçimde sınıflandırmaktadır. “içerilmiş teknoloji yayılımı” (embodied technology spillover) OECD tarafından teknoloji yoğun makine, teçhizat, ara malı, ekipman ve işçi alımı ile yeniliklerin yayılması olarak tanımlanır. Teknoloji ve teknik bilginin makine kullanımı dışında lisans ve patent alımları gibi diğer kanallardan yayılması süreci ise “içerilmemiş teknoloji yayılımı” (disembodied technology spillover) olarak tanımlanmaktadır. İçerilmemiş teknoloji yayılımı prensipte mal ve hizmet alımlarını içermemesine rağmen ülkeler arasında artan dış ticaret ve doğrudan yabancı yatırımlar içerilmemiş teknoloji yayılımını artıracaktır. Örneğin ABD ve Mısır arasında ikili

Page 160: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

160 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

ticaret ve doğrudan yabancı yatırımlar artarsa Amerikalı ve Mısırlı ithalatçıları, ihracatçılarıve bilim adamları arasındaki iletişim de artacaktır (Keller, 2004). Ticari ilişkilerdeki bu artış sonucunda artan etkileşim içerilmemiş teknoloji transferinin katalizörü olacaktır (Grossman ve Helpman, 1991).

Teknoloji yayılımının yerel sınırlara hapsedilmesi için bir sebep bulunmadığını belirten Mohnen (2001) teknoloji yayılımı için altı kanal açıklar: (i) nihai malların, ara girdilerin, yatırım malları ve bilgi teknolojisi ürünlerinin uluslararası ticareti (ii) doğrudan yabancı yatırım (iii) bilim adamlarının, mühendislerin, genel olarak eğitimli insanların göçü veya çalıştay, seminerlere katılmı (iv) teknik dergi veya bilimsel makalelerde yayınlar, patent alıntıları, (v) uluslararası araştırma işbirlikleri, uluslararası birleşmeler, (vi) yabancı teknoloji ödemeleri. Bu kanallardan ilk ikisi literatürde içerilmiş teknoloji transferi kapsamında incelenirken diğerleri içerilmemiş teknoloji transferi kapsamında incelenmektedir.

Zvi Griliches (1992) şöyle ifade etmiştir: “Teknoloji alanında halen çözülmemiş ana mesele bir firma ya da endüstrinin diğer firma/endüstrilerin ya da ülkelerin Ar-Ge aktiviteleri sonucu fayda elde etmesi anlamına gelen Ar-Ge yayılımlarının belirlenmesi ve ölçülmesidir”. Teknoloji doğrudan ölçülebilir bir kavram olmadığı gibi teknolojinin yayılımı da doğrudan ölçülebilir bir kavram değildir. Teknoloji yayılımı literatürde çeşitli şekillerde sayısallaştırılmaya çalışılmıştır. Bunlardan en sık kullanılanı birikimli Ar-Ge harcaması şeklinde ifade edilen Ar-Ge stoğu ya da Ar-Ge sermayesi ile verimlilik artışları arasındaki ilişkinin incelenmesidir. Keller’a (2004) göre Ar-Ge harcamalarını doğrudan girdi olarak kullanmanın bazı sakıncaları vardır. Bunlardan en önemlisi Ar-Ge harcamasının inovasyon sürecinin stokastik yapısını ihmal etmesidir. Bu durumda teknoloji yayılımı kavramını incelerken Ar-Ge harcamasını doğrudan kullanmak yerine Ar-Ge stoğu hesaplamak daha mantıklıdır. Zira bir ekonomi açısından uluslararası teknoloji o ekonominin faydalanabileceği yabancı Ar-Ge stoğu olarak tanımlanmaktadır. Teknoloji yayılımının ampirik değerlendirmesinde tipik bir yaklaşım ağırlıklandırılmış yerli veya yabancı Ar-Ge stoğunu açıklayıcı değişken olarak içeren üretim fonksiyonlarının tahmin edilmesidir. Böyle bir konfigürasyonda ağırlıklandırılmış Ar-Ge stoğu teknoloji yayılım değişkeni olarak adlandırılmakta ve ağırlık seçimi yayılımın gerçekleştiği varsayılan kanala göre değişmektedir. Örneğin yayılım ithalat yoluyla gerçekleşiyorsa ithalat payları ağırlık olarak kullanılabilir. Coe ve Helpman’ı (1995) takiben birçok çalışma

Page 161: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

160 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 161Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

ticaret ve doğrudan yabancı yatırımlar artarsa Amerikalı ve Mısırlı ithalatçıları, ihracatçılarıve bilim adamları arasındaki iletişim de artacaktır (Keller, 2004). Ticari ilişkilerdeki bu artış sonucunda artan etkileşim içerilmemiş teknoloji transferinin katalizörü olacaktır (Grossman ve Helpman, 1991).

Teknoloji yayılımının yerel sınırlara hapsedilmesi için bir sebep bulunmadığını belirten Mohnen (2001) teknoloji yayılımı için altı kanal açıklar: (i) nihai malların, ara girdilerin, yatırım malları ve bilgi teknolojisi ürünlerinin uluslararası ticareti (ii) doğrudan yabancı yatırım (iii) bilim adamlarının, mühendislerin, genel olarak eğitimli insanların göçü veya çalıştay, seminerlere katılmı (iv) teknik dergi veya bilimsel makalelerde yayınlar, patent alıntıları, (v) uluslararası araştırma işbirlikleri, uluslararası birleşmeler, (vi) yabancı teknoloji ödemeleri. Bu kanallardan ilk ikisi literatürde içerilmiş teknoloji transferi kapsamında incelenirken diğerleri içerilmemiş teknoloji transferi kapsamında incelenmektedir.

Zvi Griliches (1992) şöyle ifade etmiştir: “Teknoloji alanında halen çözülmemiş ana mesele bir firma ya da endüstrinin diğer firma/endüstrilerin ya da ülkelerin Ar-Ge aktiviteleri sonucu fayda elde etmesi anlamına gelen Ar-Ge yayılımlarının belirlenmesi ve ölçülmesidir”. Teknoloji doğrudan ölçülebilir bir kavram olmadığı gibi teknolojinin yayılımı da doğrudan ölçülebilir bir kavram değildir. Teknoloji yayılımı literatürde çeşitli şekillerde sayısallaştırılmaya çalışılmıştır. Bunlardan en sık kullanılanı birikimli Ar-Ge harcaması şeklinde ifade edilen Ar-Ge stoğu ya da Ar-Ge sermayesi ile verimlilik artışları arasındaki ilişkinin incelenmesidir. Keller’a (2004) göre Ar-Ge harcamalarını doğrudan girdi olarak kullanmanın bazı sakıncaları vardır. Bunlardan en önemlisi Ar-Ge harcamasının inovasyon sürecinin stokastik yapısını ihmal etmesidir. Bu durumda teknoloji yayılımı kavramını incelerken Ar-Ge harcamasını doğrudan kullanmak yerine Ar-Ge stoğu hesaplamak daha mantıklıdır. Zira bir ekonomi açısından uluslararası teknoloji o ekonominin faydalanabileceği yabancı Ar-Ge stoğu olarak tanımlanmaktadır. Teknoloji yayılımının ampirik değerlendirmesinde tipik bir yaklaşım ağırlıklandırılmış yerli veya yabancı Ar-Ge stoğunu açıklayıcı değişken olarak içeren üretim fonksiyonlarının tahmin edilmesidir. Böyle bir konfigürasyonda ağırlıklandırılmış Ar-Ge stoğu teknoloji yayılım değişkeni olarak adlandırılmakta ve ağırlık seçimi yayılımın gerçekleştiği varsayılan kanala göre değişmektedir. Örneğin yayılım ithalat yoluyla gerçekleşiyorsa ithalat payları ağırlık olarak kullanılabilir. Coe ve Helpman’ı (1995) takiben birçok çalışma

dışticaret ortaklarının ithalat paylarıyla ağırlıklandırılmış yabancı Ar-Ge stoğunu teknoloji yayılım değişkeni olarak kullanmışlardır.

Ekonomik büyüme ile yerlive yabancı Ar-Ge sermayesi arasındaki bağlantıları teknoloji yayılımları çerçevesinde araştıran geniş bir literatür mevcuttur (bkn. Acharya ve Keller, 2006; Bayoumi, Coe ve Helpman, 1999; Choudhri ve Hakura, 2000; Coe, Helpman ve Hoffmaister, 1997; Diao, Roe ve Yeldan, 1999; Eaton ve Kortum,1999, 2001; Smith 1999; Keller 2002, 2004, 2006; Keller ve Yeaple, 2005; Kneller, 2005; Cameron, Proudman ve Redding, 2005; Schiff ve Wang, 2003). Coe ve Helpman (1995) 21 OECD ülkesi için toplam Ar-Ge sermayesini yerli ve yabancı şeklinde ayrıştırmış ve bunların toplam faktör verimliliği üzerine etkilerini araştırarak ilgili literatürün gelişmesine öncü olmuştur. Söz konusu bağlantıların tespit edilmesinde halen yaygın olarak kabul edilmiş bir yöntem bulunmamakla birlikte çalışmaların büyük bir çoğunluğunun teorik temelleri Grossman ve Helpman (1991), Rivera-Batiz ve Romer (1991) ve Aghion ve Howitt’in (1992) birinci nesil Ar-Ge temelli içsel büyüme modelleri üzerine kuruludur. Çalışmalardan elde edilen genel bulgu ise teknolojik ilerlemenin yol açtığı verimlilik artışlarının ve dolayısıyla büyümenin hem firma/endüstri/ülke içinden hem de firma/endüstri/ülke dışından kaynaklı olduğudur.

Uluslararası bir ortamda teknolojinin transferi7 şu faktörler tarafından belirlenmektedir: Teknolojiye kimin sahip olduğu, teknolojinin türü, yayılma mekanizması veya kanalı, teknolojiyi kimin aldığı ve alıcının teknolojiyi kullanma kapasitesi. “Teknoloji taşmaları/yayılımı” olarak kabul edilen yararlar doğrudan ölçülebilir değildir. Teknoloji transferi olgusunu tanımlama ve ölçmedeki zorluk mal ve hizmet satın almalarından kolayca ayrıştırılamamasından kaynaklanmaktadır. Taşma/yayılma/yayılım mekanizmasının çoğunlukla mal ve hizmet üretimlerine kodlanmış toplam teknolojik etkinlikteki iyileşmelerin ekonomik birimler arasında aktarılması olarak izah edilmesinin nedeni budur.

Büyümenin itici gücü olan teknolojinin en etkin yayılımının hangi kanallardan sağlanacağı gerek ekonomik birimler gerekse politika yapıcılar için çok önemlidir. Uzun dönemli ekonomik büyüme bağlamında teknolojik bilginin nasıl el değiştirdiğinin tespiti bir yandan inovasyon sahiplerinin menfaatlerinin korunması diğer yandan da ülkelerin dünyanın geri kalanı ile entegre olmaları için politika çıkarımları sunması açısından gereklidir. Bilindiği gibi bir ülkenin

7 Bu çalışmanın genelinde teknoloji transferi ve teknoloji yayılımı kavramları aynı anlama gelecek şekilde kullanılmaktadır.

Page 162: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

162 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

uluslararası ortamdaki rekabetçiliği sahip olduğu teknoloji ve inovasyon kapasitesi ile birebir bağlantılıdır. Uluslararası teknoloji yayılımı literatürünün çıkış noktasını temsil eden yayılım kanallarıyla ilgili olarak; dış ticaret kritik önem taşıyan bir kanal olup çalışmamızın odak noktasını oluşturmaktadır.

1980’lerden sonraki hızlı doğrudan yabancı yatırım artışı ile ise doğrudan yabancı yatırımları ekonomik büyümenin motoru olarak tanımlayan birçok araştırma ortaya çıkmıştır. Global Ar-Ge aktivitelerinin önemli bir miktarı çok uluslu firmalarca gerçekleştirdiğine göre, bu firmalar tarafından gerçekleştirilen doğrudan yabancı yatırımlar ileri teknolojilerin global pazarda ulaşılabilir olması için çok önemli araçlardır. Doğrudan yabancı yatırımlar ve teknoloji transferi ile ilgili teorik literatür çok iyi gelişmesine rağmen (bkn. Glass ve Saggi, 1998) bu ilişkiye yönelik ampirik literatür karmaşık sonuçlar vermektedir. Teknolojinin uluslar arası yayılımı ile ilgili bir diğer potansiyel kanal bilgi teknolojilerinin kullanımıdır (Jeon, Tang ve Zhu, 2005) Ancak bu kanal literatürde en az yer tutan kanaldır. Doğrudan yabancı yatırımlar ve bilgi teknolojilerinin kullanımı kanalları bu çalışmanın kapsamı içerisinde değildir.

III.1. İthalat Aracılığı İle Teknoloji YayılımıTeknoloji yayılımı ile ilgili yazında ara ve yatırım mallarının

uluslararası ticareti kodlanmış teknolojilerin en önemli taşıyıcıları olarak görülmektedirler. Ara malları ve sermaye mallarının uluslararası akışının nihai malların akışından daha önemli bir yayılım kaynağı olması olasıdır. Yeni teknolojilerin çok büyük bir bölümünün gelişmiş ülkeler tarafından üretildiği göz önüne alındığında gelişmekte olan ülkelerin ticaret kaynaklı teknoloji yayılımlarından en çok faydalanan ekonomik birimler olduğu söylenebilir. Bu durum gelişmekte olan ülkelerdeki dışa açılmanın ve serbestleşmenin bir sonucu niteliğindedir (Kruger, 1998). Coe ve Helpman’a (1995) göregelişmekte olan ülkeler gelişmiş ülkelerde gerçekleştirilen Ar-Ge faaliyetlerinin sonuçlarıyla ticaret vasıtasıyla dolaylı olarak tanışabilirler. Şayet ileri teknoloji bilgisi yabancı bir ülkeden ithal edilen arave/veya sermaye malı içinde mevcut ise, bu yabancı malın yerli üretim sürecinde kullanılması dışarıda yapılmış Ar-Ge yatırımı/harcamasının oluşturduğu bilgiye zımnen sahip olunmasını sağlayacaktır.

Dış ticaret, ticaret yapan ülkeler arasında bilhassa da teknoloji lideri ve gelişmekte olan ülkeler arasında her iki çeşit yayılımı tetikler. Ar-Ge faaliyetlerinin yoğun olduğu ülkelerden özellikle sermaye ve

Page 163: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

162 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 163Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

uluslararası ortamdaki rekabetçiliği sahip olduğu teknoloji ve inovasyon kapasitesi ile birebir bağlantılıdır. Uluslararası teknoloji yayılımı literatürünün çıkış noktasını temsil eden yayılım kanallarıyla ilgili olarak; dış ticaret kritik önem taşıyan bir kanal olup çalışmamızın odak noktasını oluşturmaktadır.

1980’lerden sonraki hızlı doğrudan yabancı yatırım artışı ile ise doğrudan yabancı yatırımları ekonomik büyümenin motoru olarak tanımlayan birçok araştırma ortaya çıkmıştır. Global Ar-Ge aktivitelerinin önemli bir miktarı çok uluslu firmalarca gerçekleştirdiğine göre, bu firmalar tarafından gerçekleştirilen doğrudan yabancı yatırımlar ileri teknolojilerin global pazarda ulaşılabilir olması için çok önemli araçlardır. Doğrudan yabancı yatırımlar ve teknoloji transferi ile ilgili teorik literatür çok iyi gelişmesine rağmen (bkn. Glass ve Saggi, 1998) bu ilişkiye yönelik ampirik literatür karmaşık sonuçlar vermektedir. Teknolojinin uluslar arası yayılımı ile ilgili bir diğer potansiyel kanal bilgi teknolojilerinin kullanımıdır (Jeon, Tang ve Zhu, 2005) Ancak bu kanal literatürde en az yer tutan kanaldır. Doğrudan yabancı yatırımlar ve bilgi teknolojilerinin kullanımı kanalları bu çalışmanın kapsamı içerisinde değildir.

III.1. İthalat Aracılığı İle Teknoloji YayılımıTeknoloji yayılımı ile ilgili yazında ara ve yatırım mallarının

uluslararası ticareti kodlanmış teknolojilerin en önemli taşıyıcıları olarak görülmektedirler. Ara malları ve sermaye mallarının uluslararası akışının nihai malların akışından daha önemli bir yayılım kaynağı olması olasıdır. Yeni teknolojilerin çok büyük bir bölümünün gelişmiş ülkeler tarafından üretildiği göz önüne alındığında gelişmekte olan ülkelerin ticaret kaynaklı teknoloji yayılımlarından en çok faydalanan ekonomik birimler olduğu söylenebilir. Bu durum gelişmekte olan ülkelerdeki dışa açılmanın ve serbestleşmenin bir sonucu niteliğindedir (Kruger, 1998). Coe ve Helpman’a (1995) göregelişmekte olan ülkeler gelişmiş ülkelerde gerçekleştirilen Ar-Ge faaliyetlerinin sonuçlarıyla ticaret vasıtasıyla dolaylı olarak tanışabilirler. Şayet ileri teknoloji bilgisi yabancı bir ülkeden ithal edilen arave/veya sermaye malı içinde mevcut ise, bu yabancı malın yerli üretim sürecinde kullanılması dışarıda yapılmış Ar-Ge yatırımı/harcamasının oluşturduğu bilgiye zımnen sahip olunmasını sağlayacaktır.

Dış ticaret, ticaret yapan ülkeler arasında bilhassa da teknoloji lideri ve gelişmekte olan ülkeler arasında her iki çeşit yayılımı tetikler. Ar-Ge faaliyetlerinin yoğun olduğu ülkelerden özellikle sermaye ve

ara mallarının ithalatı ithalatçı ülkelere Ar-Ge’nin faydalarının transfer edilmesini sağlar. Ticaret aynı zamanda gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki diyaloğu artırarak bilgi yayılımlarına sebep olur (Grossman ve Helpman, 1991). Gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere yapılan ithalat gelişmekte olan ülkelerin teknolojik açıdan daha üstün ürünlerle tanışmasını sağlar. Bu tanışma teknolojik açıdan görece daha gerideki ülkelerin tersine mühendislikle ya da bu daha üstün ürünlerin girdi olarak kullanılması yoluyla hem yeni ürünler tasarlamalarında hem de üretim süreçlerini daha verimli hale getirmelerinde fayda sağlar. Coe ve Helpman (1995), Coe, Helpman ve Hoffmaister (1997), Eaton ve Kortum (1999), Xu ve Wang (1999), Keller (2000) yabancı Ar-Ge’si ile uluslararası ticaretin yerli üretimde verimlilik artışlarına dolayısıyla da büyümeye yol açtığını gösteren ilk çalışmalardandır. Bu çalışmaların teorik motivasyonu genel olarak Grossman ve Helpman (1991) ile Rivera-Batiz ve Romer’in (1991) çalışmalarına dayanmaktadır.

Uluslararası piyasalarda işlenmiş ara malları ve sermaye mallarının ticareti yoluyla bu mallarda içerilmiş teknik bilgi ve gelişmelerin de ticareti yapılmış olur. Böylelikle ithalatçı ülkeler yabancı Ar-Ge yatırımlarını ve bunların kazanımlarını ithal etmiş olurlar. Coe ve diğerlerine (1997) göre sanayileşmiş ülkelerin Ar-Ge soğundaki yüzde 1’lik bir artış gelişmekte olan ülkelerdeki çıktıyı yüzde 0.06 oranında artırmaktadır. 1990 yılına bakıldığında bu çıktı artışı 22 milyar dolarlık bir milli gelir artışına denk gelmektedir.

Coe ve Helpman’ın (1995) dolaylı perspektifinden bakarak, verimlilik artışlarını ve büyümeyi teknoloji yayılımı etkisi sayesinde dış ticarete bağlayan birkaç modelden bahsedebiliriz. Daha önceki bölümlerde bahsedildiği üzere, bilhassa Grossman ve Helpman (1991) ile Rivera-Batiz ve Romer (1991) teknolojinin uluslar arası dağılımı için içsel büyüme modellerinin kapsamını genişletirler ve uluslararası Ar-Ge yayılımı açısından birçok test edilebilir hipotez üretirler. Grossman ve Helpman (1991) ile Rivera-Batiz ve Romer (1991) dış ticaretle bağlantılı Ar-Ge yayılımları ile ilgili iki temel mekanizma önerirler. Şayet yabancı ülkelerce yapılan Ar-Ge harcamaları yerli ekonomide mevcut olanlardan farklı ya da onlardan daha ileri teknoloji içeren yeni yatırım malları ve/veya ara mallarından oluşan sermaye malları ortaya çıkarırsa birincisi; yeni sermaye mallarının prototiplerini incelerken ithalatçıların bu teknolojiyi tersine mühendislikle öğrenmelerini ve yeniden üretebilmelerini sağlayan teknoloji yayılımları meydana gelebilir. Bilgiyi elde etme maliyeti icat etme maliyetinden daha düşükse, yayılım gerçekleşir. İkinci olarak, bir ithalatçı ülkenin üretim kapasitesi sadece üretim süreçlerinde daha

Page 164: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

164 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

geniş çeşitlilikte girdi kullanımıyla da gelişebilecektir (Grossman ve Helpman, 1995; Baldwin, 1989). Ülkeler arasında gelir farklılıklarının önemli bir bölümü teknolojik altyapı ve verimlilik farklılıkları ile izah edilebildiğinden, büyük çaplı Ar-Ge yatırımları için kaynaklardan yoksun oldukları göz önüne alındığında, mevcut bilginin transferinin özellikle gelişmekte olan ülkeler için kritik olduğu görülmektedir. Rivera-Batiz ve Romer'in (1991) yaygın biçimde atıfta bulunulan teorisi, ürünlerin Ar-Ge faaliyeti vasıtasıyla oluşturulan bir dizi fikrin zirve noktası olduğundan söz eder. Malların ticareti yapıldığında, içerdikleri teknoloji de dolaşıma çıkmaktadır. İçerdikleri teknolojilerin kullanılmasıyla, hem yatırım mallarını hem ara mallarını ithal etmek alıcı ülkeye daha iyi üretim yöntemlerini öğrenme, bunları kullanma ve hatta bunları yeniden üretme imkânı verir. Genel anlamda ticaretle bağlantılı teknoloji yayılımı sadece yabancı ülkelerce geliştirilen yeni sermaye mallarını kullanmak suretiyle meydana gelmez aynı zamanda bunlarda bulunan üretim yöntemlerini öğrenmekten ve taklit etmekten de kaynaklanır. Yabancı teknolojilerin gelişmekte olan ülkelere yayılımının genel yararı, zaten mevcut olan sermaye ve işçilik girdilerinde verimlilik artışıyla bağlantılı iktisadi büyüme etkisidir.

Grossman ve Helpman (1991) ile Rivera-Batiz ve Romer’de (1991), Romer’in (1990) çerçevesi, dış ticaretin içsel büyüme yaklaşımına dahil edilmesiyle bir ülkenin toplam faktör verimliliği ve kendi Ar-Ge sermayesi (teknoloji düzeyi) arasındaki ilişki değişikliğe uğrar. Burada yerli Ar-Ge stoku artık yerli verimlilik kazançlarını tek başına yansıtamamaktadır. Büyüme, bir ülkenin hem kendi teknoloji üretimiyle hem de yabancı teknoloji üretim çabaları ile başka bir deyişle; bütün olarak yerli ve yabancı Ar-Ge stoğu tarafından belirlenir. Yabancı teknolojilerin yerli ekonomiye aktarılmasındave yerli ekonomideki sektörler arasında yayılmasında yerli ve yabancı endüstriler arasında ve endüstriler içerisinde yapılan ara ve sermaye malları ticareti çok önemli bir rol oynamaktadır.

III.1.1. Otarki Durumunda Ar-Ge StoğuYerli ve yabancı Ar-Ge çabalarının yayılım etkisiyle

verimlilik ve büyüme üzerine etkilerini sınayan ampirik çalışmaların dayandırıldığı teorik çerçeveyi özetlemek üzere, Cobb-Douglas tipi bir üretim fonksiyonunu ele alınsın. Çıktının bu Cobb-Douglas üretim fonksiyonu tarafından üretildiği dengede bir otarşi ekonomisinde8:

8 Burada Keller’ın (2002) modeli takip edilmektedir.

Page 165: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

164 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 165Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

geniş çeşitlilikte girdi kullanımıyla da gelişebilecektir (Grossman ve Helpman, 1995; Baldwin, 1989). Ülkeler arasında gelir farklılıklarının önemli bir bölümü teknolojik altyapı ve verimlilik farklılıkları ile izah edilebildiğinden, büyük çaplı Ar-Ge yatırımları için kaynaklardan yoksun oldukları göz önüne alındığında, mevcut bilginin transferinin özellikle gelişmekte olan ülkeler için kritik olduğu görülmektedir. Rivera-Batiz ve Romer'in (1991) yaygın biçimde atıfta bulunulan teorisi, ürünlerin Ar-Ge faaliyeti vasıtasıyla oluşturulan bir dizi fikrin zirve noktası olduğundan söz eder. Malların ticareti yapıldığında, içerdikleri teknoloji de dolaşıma çıkmaktadır. İçerdikleri teknolojilerin kullanılmasıyla, hem yatırım mallarını hem ara mallarını ithal etmek alıcı ülkeye daha iyi üretim yöntemlerini öğrenme, bunları kullanma ve hatta bunları yeniden üretme imkânı verir. Genel anlamda ticaretle bağlantılı teknoloji yayılımı sadece yabancı ülkelerce geliştirilen yeni sermaye mallarını kullanmak suretiyle meydana gelmez aynı zamanda bunlarda bulunan üretim yöntemlerini öğrenmekten ve taklit etmekten de kaynaklanır. Yabancı teknolojilerin gelişmekte olan ülkelere yayılımının genel yararı, zaten mevcut olan sermaye ve işçilik girdilerinde verimlilik artışıyla bağlantılı iktisadi büyüme etkisidir.

Grossman ve Helpman (1991) ile Rivera-Batiz ve Romer’de (1991), Romer’in (1990) çerçevesi, dış ticaretin içsel büyüme yaklaşımına dahil edilmesiyle bir ülkenin toplam faktör verimliliği ve kendi Ar-Ge sermayesi (teknoloji düzeyi) arasındaki ilişki değişikliğe uğrar. Burada yerli Ar-Ge stoku artık yerli verimlilik kazançlarını tek başına yansıtamamaktadır. Büyüme, bir ülkenin hem kendi teknoloji üretimiyle hem de yabancı teknoloji üretim çabaları ile başka bir deyişle; bütün olarak yerli ve yabancı Ar-Ge stoğu tarafından belirlenir. Yabancı teknolojilerin yerli ekonomiye aktarılmasındave yerli ekonomideki sektörler arasında yayılmasında yerli ve yabancı endüstriler arasında ve endüstriler içerisinde yapılan ara ve sermaye malları ticareti çok önemli bir rol oynamaktadır.

III.1.1. Otarki Durumunda Ar-Ge StoğuYerli ve yabancı Ar-Ge çabalarının yayılım etkisiyle

verimlilik ve büyüme üzerine etkilerini sınayan ampirik çalışmaların dayandırıldığı teorik çerçeveyi özetlemek üzere, Cobb-Douglas tipi bir üretim fonksiyonunu ele alınsın. Çıktının bu Cobb-Douglas üretim fonksiyonu tarafından üretildiği dengede bir otarşi ekonomisinde8:

8 Burada Keller’ın (2002) modeli takip edilmektedir.

, 0˂α˂1, (11)

Y çıktıyı, L işgücünü ifade ederken, D ara mallarının bir bileşkesidir ve A çıktıyı etkileyen diğer faktörleri belirtmektedir. Dixit-Stiglitz tipi bir formülasyonla D yatay olarak farklılaştırılmış jçeşitlilikte x ara mallarından oluşur:

(12)

Bu konfigürasyonda, j çeşitlilikte ara mallarını temsil ederken, n ara malların çeşitlenme sayısını tanımlar. Ar-Ge faaliyetleri sonucunda meydana gelen teknolojik ilerleme ara malların çeşitliliğindeki genişleme şeklinde ortaya çıkmaktadır. Böylelikle, Tzamanında ara mallarının erimi ekonomide T zamanına kadar yapılan birikimli Ar-Ge harcamasına bir başka ifadeyle teknoloji düzeyini belirleyen Ar-Ge stoğuna eşittir:

= R(t) (13)

E(t) , t zamanında yapılan Ar-Ge harcaması akımını,R(t) ise Ar-Ge stoğunu temsil etmektedir.

Bütün ara mal çeşitlerinin simetrik olarak tek bir monopolcü firma tarafından üretildiği varsayımı altında ara mallarıx(j)=xşeklinde ifade edilebilir. Böylelikle genellik varsayımı kaybedilmeksizin sermaye stoğu üretiminde kullanılan ara malların toplam miktarı şu şekilde ifade edilebilir:K= nx.Bu eşitlik x için çözülüp (12) numaralı denklemde yerine koyulursa (14) elde edilir.

(14)

(14) de üretim fonksiyonunda yerine koyulursa (15) elde edilir.

(15)

Page 166: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

166 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Buna göre, çıktı; işgücünün, sermaye stoğunun ve birikimli Ar-Ge harcamalarının oluşturduğu teknoloji düzeyinin bir fonksiyonu haline gelmektedir.

Toplam faktör verimliliği geleneksel Solow artığı şeklinde tanımlanırsa ve (15) numaralı eşitlik bu tanımın içine yerleştirilirse (18) numaralı eşitlik elde edilir.

TFP = Y/ (16)

lnTFP = (1-α)lnn + lnA (17)

lnTFP = (1-α)lnR + lnA (18)

(18) numaralı eşitlikekonomideki toplam faktör verimliliğini doğrudanAr-Ge stoğuna bağlamaktadır9. Bu formülasyonda işgücü ve sermaye gibi üretim faktörlerinin doğrudan görünmemesi dikkat çekicidir.

III.1.2. Açık Ekonomide Ar-Ge StoğuUluslararası ekonomik faaliyetlerin olduğu bir ekonomide

verimlilik düzeyi yalnızca yerli Ar-Ge stoğuna bağlı kalmayacaktır. Otarki durumunun ardından birden fazla endüstrinin bulunduğu açık ekonomi durumu ele alınsın. Bu ekonomide, bir endüstrideki nihai mal üreticisi aynı yerli endüstriler, diğer yerli endüstriler ve aynı zamanda yabancı endüstriler tarafından üretilmiş ara mallarını kullanarak üretim yapmaktadır. Böylelikle D ara malları bileşkesi şu şekilde ifade edilebilir:

(19)

Burada sırasıyla aynı yerli endüstride, farklı yerli endüstride ve yabancı endüstride üretilen girdi çeşitliliklerini ifade etmektedir. Bu şekilde, ithalat; teknoloji yayılım kanalı olarak formüle edilmiştir. 9 Keller (2002), endüstriyel düzeyde yaptığı çalışması için yapısal tahmin modelini doğrudan (18) numaralı eşitliği kullanarak türetmektedir. Keller, yerli aynı endüstrilere, yerli diğer endüstrilere, ise yabancı endüstrilere ait Ar-Ge stoklarını temsil etmek üzere varsayımını yapmıştır.

Page 167: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

166 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 167Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Buna göre, çıktı; işgücünün, sermaye stoğunun ve birikimli Ar-Ge harcamalarının oluşturduğu teknoloji düzeyinin bir fonksiyonu haline gelmektedir.

Toplam faktör verimliliği geleneksel Solow artığı şeklinde tanımlanırsa ve (15) numaralı eşitlik bu tanımın içine yerleştirilirse (18) numaralı eşitlik elde edilir.

TFP = Y/ (16)

lnTFP = (1-α)lnn + lnA (17)

lnTFP = (1-α)lnR + lnA (18)

(18) numaralı eşitlikekonomideki toplam faktör verimliliğini doğrudanAr-Ge stoğuna bağlamaktadır9. Bu formülasyonda işgücü ve sermaye gibi üretim faktörlerinin doğrudan görünmemesi dikkat çekicidir.

III.1.2. Açık Ekonomide Ar-Ge StoğuUluslararası ekonomik faaliyetlerin olduğu bir ekonomide

verimlilik düzeyi yalnızca yerli Ar-Ge stoğuna bağlı kalmayacaktır. Otarki durumunun ardından birden fazla endüstrinin bulunduğu açık ekonomi durumu ele alınsın. Bu ekonomide, bir endüstrideki nihai mal üreticisi aynı yerli endüstriler, diğer yerli endüstriler ve aynı zamanda yabancı endüstriler tarafından üretilmiş ara mallarını kullanarak üretim yapmaktadır. Böylelikle D ara malları bileşkesi şu şekilde ifade edilebilir:

(19)

Burada sırasıyla aynı yerli endüstride, farklı yerli endüstride ve yabancı endüstride üretilen girdi çeşitliliklerini ifade etmektedir. Bu şekilde, ithalat; teknoloji yayılım kanalı olarak formüle edilmiştir. 9 Keller (2002), endüstriyel düzeyde yaptığı çalışması için yapısal tahmin modelini doğrudan (18) numaralı eşitliği kullanarak türetmektedir. Keller, yerli aynı endüstrilere, yerli diğer endüstrilere, ise yabancı endüstrilere ait Ar-Ge stoklarını temsil etmek üzere varsayımını yapmıştır.

Açık ekonomi durumunda da otarşi dengesinde olduğu gibi, genellik varsayımı kaybedilmeksizin ara mal çeşitleri simetrik olarak üretilebilirler: . Buna varsayım altında isanayisinde mevcut olan sermaye stoğu (20) numaralı eşitlikle gösterilebilir:

(20)

Buna göre;

=

= (21)

(21) numaralı eşitlik Solow artığındayerine konulursa denklem (23) elde edilir.

lnTFP = (1-α)ln + lnA (22)

lnTFP = (1-α)ln + lnA (23)

Böylelikle, bu kısmi denge yaklaşımında, bir ekonomideki toplam faktör verimliliğinin ve dolayısıyla büyümenin doğrusal olmayan bir şekilde yerli ve yabancı Ar-Ge stoklarına bağlı olduğu görülmektedir. Ekonomide yapılan Ar-Ge faaliyetleri mal ve hizmetlerin var olan kaynaklar kullanılarak daha etkin bir şekilde üretilmesini sağlar ve verimliliği artırır. Yerli Ar-Ge yatırımları ekonominin yabancı teknolojilerden faydalanma potansiyelini de arttırır.

IV. SonuçNeoklasik büyüme teorisi fiziksel sermaye stoğuna ilişkin

azalan verimlere bağlı olarak ülkeler arasındaki gelir farklılıklarının zamanla azalacağını söylerken teknolojik gelişmeyi dışsal bir süreç olarak algılar. Daha modern bir yaklaşım olarak ortaya çıkan içsel

Page 168: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

168 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

büyü-

as, 1988; Young, 1991) sermaye birikim sürecinin bir yan ürünü olarak

-Ge temelli

-Ge faaliyetleri ile toplam faktör

-

Grossman ve Helpman, 1991; Aghion ve Howitt, 1992). Ar-Ge temelli içsel büyüme modellerinde Ar-

ojik bilgi birikimi Ar-

-Ge tipi büyüme

-Ge faaliyetleri soninovasyonlar üretim süreçlerine girdiklerinde, teknolojik bilgi;

ileri Ar-

-Batiz ve

lenmesi ve

kendi Ar-

-

Page 169: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

169Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

öz

i bir rol

rdir. Ancak bir

-Ge

KaynakçaAcharya, R.C. & Keller, W. (2006). The Evolution of the

World's Technology Frontier, 1973 2002. Industry Canada.Aghion, P. & Howitt, P. (1992). A Model of Growth Through

Creative Destruction. Econometrica, 323-3S1Arrow, K. (1962). The Economic Implications of Learning by

Doing. Review of Economic Studies 29: 155-73Baldwin, R. (1989). The Growth of Effects of 1992.

Economic Policy: A European Forum, 9:247:281. (1994), Towards an Integrated Europe, London: Centre for Economic Research.

Bayoumi, T. & Coe D.T. & Helpman E. (1999). R&D spillovers and global growth. Journal of International Economics, 47:399–428

Cameron, G. & Proudman, J. & Redding, S. (2005). Technological convergence, R&D, tradeand productivity growth. European Economic Review, 49 (2005) 3,775-807.

Choudhri, E. & Hakura, D. (2000). International Trade and Productivity Growth: Exploring the Sectoral Effects for Developing Countries. IMF Staff Papers 47 (1): 30–53.

Chuang, Yih-Chyi. (1998). Learning by Doing, the Technology Gap, and Growth. International Economic Review 39(3):697-715.

Coe, D. & Helpman E. (1995). International R&D Spillovers. European Economic Review, 39, 859-887.

Coe, D. & Helpman E. & Hoffmaister A.W. (1997). North-South R&D Spillover. Economic Journal, 107,134-149.

Diao, X. & Roe T. & Yeldan, E. (1999). Strategic policies and growth: an applied model of R&D-driven endogenous growth. Journal of Development Economics 60, pp. 343–380.

Page 170: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

170 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Dixit, A.K. & Stiglitz J.E. (1977). Monopolistic Competition and Opti-mum Product Diversity. American Economic Review, 67(3), 297-308.

Eaton J. & Kortum, S. (1999). International Patenting and Technology Diffusion: Theory and Evidence. International Economic Review 40: 3, 537-570.

Eaton, J. & Kortum, S. (2001). Technology, Trade, and Growth: A Unified Framework. European Economic Review: Papers and Proceedings, 45(4-6), 742-755.

Ethier, W.J. (1982). National and International Returns to Scale in the Modern Theory of International Trade. American Economic Review, 72: 950-959.

Glass, A.J. & Saggi, K., (1998). International TechnologyTransfer and Technology Gap. Journal of Development Economics, Vol. 55, 369-398

Griliches Z. (1979). Issues in assessing the contribution of research and development to productivity growth. The Bell Journal of Economics 10 (1), pp. 92-116.

Griliches, Z. (1992). The Search for R&D Spillovers. The Scandinavian Journal of Economics 94.

Grossmann, V. & Steger T.M. (2007). Growth, Development, and Technological Change, in: Wei-Bin Zhang (ed.), UNESCO Encyclopedia of Life Support Systems (Mathematical Models in Economics), Eolss Publishers, Oxford, UK.

Grossman, G.M & Helpman E. (1991). Trade, Knowledge Spillovers, and Growth. European Economic Review, May, 35:3, 517-526.

Jeon, B. & Tang, L. & Zhu, L. (2005). Information Technology and Bilateral FDI: Theory and Evidence. Journal of Economic Integration 20(4): 613-630

Jones, C. I. (1995a). R&D-based models of economic growth. Journal of Political Economy 103, 759-784.

Jones, C. I. (1995b). Time series tests of endogenous growth models. The Quarterly Journal of Economics 110, 495-525.

Jones, L.E. & Manuelli, R.E. (2005). Neoclassical Models of Endogenous Growth: The Effects of Fiscal Policy, Innovation and Fluctuations. Handbook of Economic Growth, in: Philippe Aghion & Steven Durlauf (ed.), Handbook of Economic Growth, edition 1, volume 1, chapter 1, pages 13-65 Elsevier

Keller, W. (2002). Trade and the Transmission of Technology. Journal of Economic Growth 7, 5-24.

Page 171: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

171Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Keller, W. (2004). International technology diffusion. Journal of Economic Literature, 42(3), p.752-782

Keller, W. & Yeaple, S. (2005). Multinational enterprises international trade, and productivity growth : Firmlevel evidence from the United States. Discussion Paper Series 1: Economic Studies 2005,07, Deutsche Bundesbank, Research Centre.

Keller, W. (2000). Do Trade Patterns and Technology Flows Affect Productivity Growth? The World Bank Economic Review, January, 14, 17-47.

Kneller, R. (2005). Frontier Technology, Absorptive Capacity and Distance. Oxford Bulletin of Economics and Statistics,Department of Economics, University of Oxford, vol. 67(1), pages 1-23, 02.

Krueger, A. (1998), Why Liberalization is Good for Growth. The Economic Journal, Vol. 108, No. 450, 1513-1522

Lopez-Pueyo, C. & Barcenilla-Visus, S. & Sanau, J. (2008). International R&D Spillovers and Manufacturing Productivity: A panel data analysis. Structural Change and Economic Dynamics, 19, 152-172.

Lucas, R.E. (1988). On the Mechanics of Economic Development. Journal of MonetaryEconomics, 22, North-Holland; 3-42.

Mohnen, Pierre, (2001). International R&D spillovers and economic growth, in: Matti Pohjola (ed.), Information Technology, Productivity, and Economic Growth: International Evidence and Implications for Economic

Romer, P. (1990). Endogenous Technological Change. Journal ofPolitical Economy 98 (5), S71 – S102.

Rivera-Batiz, L.A. & Romer P.M. (1991). International Trade with Endogenous Technological Change. European Economic Review 35, 971-1001.

Schiff, M. & Wang, Y. (2003). NAFTA, Technology Diffusion and Productivity in Mexico. Latin American Journal of Economics, 40, 469-76.

Smith, P. J. (1999). Do Knowledge Spillovers Contribute to U.S. State Output and Growth? Journal of Urban Economics, 45, 331-53.

Solow, Robert M. (1957). Technical Change and the Aggregate Production Function. Review of Economics and Statistics , Vol. 39, No. 3, August, pp. 312-320.

Xu, B. & Wang J. (1999). Capital Goods Trade and R&D Spillovers in the OECD. Canadian Journal of Economics 15, 585-601.

Young, A. (1991). Learning by Doing and the Dynamic Effects of International Trade. Quarterly Journal of Economics: 369-405.

Page 172: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

172 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

ANAYASA DE KL SÜREC NDE CUMHUR YET HALK

PART S BÜNYES NDE GÖRÜLEN CUMHUR YETÇ DÜ ÜNCE VE DEMOKRAS ARASINDAK GER L M N

DÜ ÜNSEL KÖKENLER ÜZER NE

Dr. Özge ÇOPURO LU-KUZU Haliç Üniversitesi, letme Fakültesi,

Uluslar aras li kiler ve Siyaset Bilimi Bölümü [email protected]

Özet Bu çal man n temel hedefi Cumhuriyet Halk Partisi bünyesinde

cumhuriyetçi dü ünce ile demokrasi aras nda vuku buldu u kabul edilen gerilimin dü ünsel kökenlerini ortaya koymakt r. Bilindi i gibi 12 Eylül 2010 tarihinde gerçekle tirilen ve mevcut anayasan n de i tirilmesine ili kin referandum, CHP ekseninde görünür bir krize yol açm t r. Di er taraftan, ideolojik olarak kendisini sosyal demokrat bir parti olarak tan mlamas na kar l k partinin,1980 Askeri Darbesi sonras nda yürürlü e girmi olan bir anayasan n de i mesi projesini reddediyor olmas partiyi çok sert ele tirilere maruz b rakm t r. Bu durumun bir ba ka sonucu da CHP’nin ta y c s oldu u cumhuriyetçi Kemalist ideolojinin yeniden sorgulanmas olmu tur.

Anahtar kelimeler: Anayasa De i ikli i Projesi, Modernle me, Cumhuriyetçi Dü ünce, Adaptasyon Kat l .

THEORETICAL ORIGINES OF THE TENSION BETWEEN

THE REPUBLICAN IDEA AND THE DEMOCRACY WITHIN THE REPUBLICAN PEOPLE’S PARTY (CHP) ON THE

CONSTITUTIONAL CHANGE PROCESS

Abstract The main objective of this article is to examine the ideological

reasons behind the “tension between the republican idea and the democracy within the Republican People’s Party (CHP)" in Turkey. The referendum on the constitutional change which took place on September 12th, 2010 provoked a deep crisis within the CHP. It is widely criticized by the public

Page 173: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

173Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

opinion that a party like the CHP, both defining itself social democrat and definitely refusing the project of constitutional change, where the current constitution was drafted in 1980 by the actors of the last coup d'état. Consequently, the republican kemalist ideology conveyed by the CHP has become the center of further questioning.

Keywords: Project of the Constitutional Change, Republican Idea, Modernism, Adaptive Rigidity.

Giri 12 Eylül 2010 tarihinde gerçekle en Anayasa’n n

de i tirilmesine ili kin referandumdan günümüze kadar uzanan süreçte, baz önemli maddelerinin yeniden gözden geçirilmesi, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ekseninde bir dizi tart malara konu olmu tur. Bu noktadan hareketle ülkemizde cumhuriyetçi dü üncenin ta y c s olan CHP bünyesinde, toplumun de i ik kesimlerinden gelen demokratik talepler söz konusu oldu unda ortaya ç kt dü ünülen gerilimin ideolojik kökenleri üzerine dü ünmemiz gerekmektedir. Daha aç k bir ifadeyle, CHP’nin siyasal düzlemde kendisini sosyal demokrat bir parti olarak tan ml yor olmas na ra men, 1980 askeri darbesi sonras nda yürürlü e girmi olan bir Anayasa’n n de i mesine ili kin projeyi reddetmi olmas , partiyi kamuoyu nezdinde sert ele tirilere maruz b rakm t r. Bu durumun bir ba ka do al sonucu da CHP’nin ta y c s oldu u cumhuriyetçi Kemalist ideolojinin yeniden sorgulanmas olmu tur. Daha da önemlisi, süreklilik gösteren bir demokrasinin Türkiye’de olu mas ve sa lamla t r lmas çevresindeki teorik tart malar, ülkenin modernle me süreci içerisindeki evriminin anla lmas aç s ndan da önem kazanmaktad r.

Kemalist cumhuriyetçi de erler dizisinin biçim kazand rd Cumhuriyet Halk Partisi’nin nas l bir sosyal demokrasi alg s na sahip oldu unun aç kl k kazanmas , sadece mikro seviyede partinin demokrasi ile aras nda kurdu u ili kiyi anlamak aç s ndan önemli de ildir. Daha genel bir seviyede bakacak olursak ülkenin demokratikle me sürecinde ortaya ç kan ayr man n, siyasal partilerin toplumsal k r lman n tezahürü olarak görülmeleri sebebiyle de önem kazanmaktad r.

Aç kl k getirmeye çal t m z dü ünsel yap , 1980 sonras Türkiye’de, Cumhuriyet Halk Partisi ekseninde billurla an cumhuriyetçi dü ünce ile demokrasiye ili kin de erler aras nda bir kan uyu mazl n n varl k gösterdi idir. Bununla birlikte ana vurgunun kökensel bir ayr l n alt n çizmek olmad n , as l amac m z n demokratik taleplerin do as n n, dünya konjonktürü göz önüne al n rsa zaman içinde evrimle meleri, buna kar l k cumhuriyetçi

Page 174: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

174 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

dü üncenin ise yeni olu an çerçevede kendisini yenilemekte adaptasyon kat l gösterdi i oldu unu belirtmeliyiz.

Bu bulgular göz önüne al nd nda, tart mam z dört bölüm çevresinde yap land r labilir. lk olarak, cumhuriyetçi dü üncenin olu mas nda arka planda ba gösteren modernle me teorisinin ana hatlar n aç klamak yerine olacakt r. Yine ayn bölümde, yeni cumhuriyetçi dü üncenin dayand temel prensipler gözler önüne serilecektir. Bu nedenle, ba lang çta öne sürdü ümüz ve CHP ekseninde cumhuriyetçi paradigma ile demokrasi aras nda bir gerilim var oldu unu iddia eden sav n ortaya ç kmas na zemin sa layacak teorik arka plan, modernle me ve cumhuriyetçi dü ünce kuramlar n n kesi ti i nokta olarak kurgulanm t r.

kinci bölüm CHP ile sosyal demokrasi aras nda kurulan ili kisinin aç lmas na ayr lm t r. Bu amaçla, bugün kendisini sosyal demokrat olarak tan mlayan Kemalist CHP’nin, sosyal adalet ve gelirlerin e itlikçi da t m üzerinden yapt ça r olarak alg lad sosyal demokrasinin, modernle me sürecine uyum sa lama mücadelesinde çok kültürlü bir toplumda kaç n lmaz olarak nas l zorluk ya ad n aç klamaya çal t k. Çal man n genelinde, ya anan bu gerilimi sebepleriyle birlikte yerel siyaset bilimcilerin CHP’ye ili kin kulland klar “adaptasyon kat l ” kavram ile temellendirmeye çal t k.

Üçüncü bölümde, Bülent Ecevit taraf ndan önerilen ve CHP'nin yeni lideri Kemal K l çdaro lu ile yeniden do u içinde olan sosyal demokrasinin bir analizini yapmaya çal t k. Bunun sebebi, CHP içerisinde Kemal K l çdaro lu’nun, selefi Deniz Baykal ile ya ad tarihsel kopma; smet nönü ve Bülent Ecevit aras nda simetrik olarak vuku bulmu , çat ma bugün yeniden üretilmi tir. Bu k r lma ve CHP içindeki rota de i ikli i bizim için önemlidir. Ecevit ve K l çdaro lu aras nda gözlenen simetri, bize etnik ve dini de dâhil olmak üzere kültürel bölünmeler üzerinde tart ma olana ile CHP ve sosyal demokrasiyi geni olarak analiz etmek için bir yol haritas sunmu tur.

Bu ekilde, söz konusu kan uyu mazl n n cumhuriyetçi seçkinler ve demokrasi aras nda nas l olu tu unu somut olarak göstermek ad na, dördüncü ve son bölümünde, partinin liderinin referandum sürecinde gerçekle tirmi oldu u konu malar na k saca de inmek yerinde olacakt r. Bu ekilde, Temmuz 2010 tarihinden ba lamak suretiyle 12 Eylül tarihinde yap lan referandum dönemine kadar yap lan mitingler s ras nda CHP lideri Kemal K l çdaro lu taraf ndan yap lan konu malar n içerik analizi, temel sav n teyit edilmesini mümkün k lan deneysel bölümü olu turmu tur.

Page 175: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

175Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Cumhuriyet Halk Partisi’ne yön veren cumhuriyetçi dü ünce ve modernle me alg s

Tarihsel olarak, CHP’nin sosyal demokrat duru u, dönemin (parti ?) ba kanl n yapmakta olan Bülent Ecevit’in Ortan n Solu fikrini öne sürmesini takiben 1970’lere kadar uzan r. Söz konusu yakla m n temel prensipleri e itlikçi gelir da l m , sosyal adalet, iktisadi alanlarda devletin l ml müdahalesi, özel te ebbüsün ulusal ç karlar n hizmetinde çal mak ko uluyla desteklenmesi olarak s ralanmaktad r. (Ecevit, 2009: 49) kinci Dünya Sava sonras nda refah yeniden tesis etmek üzere yap lanm Keynes’çi iktisadi düzenin hüküm sürdü ü dönemde, sayd m z siyasal prensiplerden hiçbirisi cumhuriyetçi dü ünce sistemati i ile demokratik talepler aras nda bir gerilim yaratmam ; aksine demokratik talepler kar s nda somut çözümler ortaya koymu tur. (Roy,1972: 42-43) Asl na bak lacak olursa, o dönem için, demokrasi ve tüm vatanda lar kanun önünde e it olarak gören cumhuriyetçi dü ünce aras nda bir uyumdan bahsetmek yerinde olacakt r.

Bu ekilde Cumhuriyet Halk Partisi’nin gelirlerin yeniden da t lmas üzerine geli tirdi i sol söylem, 1980 sonras dönemde ilk gerilimini- yeni cumhuriyetçi dü ünürlerden J.G.A. Pocock’un kelime düzlemini kullanacak olursak- ekonomi politikalar evresinin yerini kültür politikalar na b rakmas sonras nda ya am ve sosyal demokrat görü ünü yeniden gözden geçirmekte zorlanm t r. Çünkü söz konusu yeni cumhuriyetçi kuram n alt n çizdi i üzere, modernle menin önko ulu olarak öne ç kan ekonomik geli me, kaç n lmaz olarak toplumdaki bireylerin mesleki aç dan uzmanla mas ve kendi aras nda özgünle mesini sa lad ktan sonra, ba lang çta birlik içinde kurgulanan sosyal dokunun göreceli olarak çözülmesine yol açm t r. (Pocock,1997: 511-13) Tam da bu noktada, küreselle me sürecinin do al bir sonucu olarak ortaya ç kan dini ve etnik temelli kültürel kimlikler, problemin basitçe co rafi ya da ekonomik bir boyuta indirgenmesini art k imkâns z k lmaktad r. Bu tespitin nda, birlikte ya anm geçmi e dayand r lan vatanda l k dü üncesi de art k daha çok sorgulan r olmu tur.

Seymour Martin Lipset`in çal malar nda ortaya koydu u gibi, Bat modeli modernle me sürecinde öne ç kan ilk etmen ekonomik olarak ortaya konmu tur. Ekonomik geli me, e itim, endüstrile me ve ehirle meyi de beraberinde getirirken sosyal aç dan modernle menin

yani demokratik kültürün de sa lanmas na uygun artlar sa lamaktad r. (Lipset, 1964: 25-29) Bu iki teorik payanda nda ana sorunsal art k u ekilde netlikle ortaya konulmaktad r: Nas l oluyor da modernle menin önko ulu olarak kabul gören ekonomik

Page 176: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

176 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

kalk nma bir noktadan sonra toplumsal dokunun çözülmesine sebep oluyor? Daha da önemlisi neden 1980 öncesi dönemde geçerli olan ve cumhuriyetçi dü ünce taraf ndan sahiplenilen ekonomi politikalar dönemi demokratik taleplere cevap verebiliyorken, günümüzde CHP`nin öncelikle temsil etti i sosyal demokrasi modelinin öne sürdü ü geli me ve kalk nma modeli de i en etnik ve kültürel taleplere cevap vermekte yetersiz kal yor?

Cumhuriyet Halk Partisi ve Sosyal Demokrasi Meselenin bu ekilde ortaya konulmas ndan sonra Türkiye’de

sol partilerin ve özellikle de CHP’nin, kendisini sosyal demokrat bir parti olarak tan mlamas na ra men, demokratikle me sürecine adapte olmakta neden zorland klar n ve ortaya ç kan dü ünsel gerilimin kökenlerini anlamak önemli bir çabad r.

Genel bir kan ya göre, gerilimin sebeplerinden bir tanesi günümüz Türkiye’sinde geli en güncel co rafyada, kendisini siyasal yelpazenin solunda ve/ veya merkez solda tan mlayan siyasal partiler taraf ndan sosyal taleplere getirilmeye çal lan iktisadi yan tlar n yetersiz kald n n görülmesidir. Daha aç k olarak iade edilirse, sol partilerin günümüz artlar nda etnik ve dini gruplar n sosyal ihtiyaçlar na cevap verebilecek politikalar üretmekten ne denli uzak oldu u gerçe iyle kar kar yay z. Türkiye'deki cumhuriyetçi de erlerin korunmas arzusu kendi içerisinde demokrasiyi feda ederek bir gerilim yaratmakta, Kemalist ideolojinin ta y c s olan siyasal partiler ise yeni dönemin sosyal ve kültürel taleplerine gerekli aç l m sa layamayarak ideolojik kat l k göstermektedirler.

Önceki lideri Deniz Baykal (1992-2010) yönetimindeki Cumhuriyet Halk Partisi’nin, bu gerilimi doruk noktalar nda ya amas n n temel nedenlerini liderinin resmi ideolojinin güçlendirilmesine dayanan tutumu olarak basite indirgemek yanl olacakt r. Günümüzde Ecevit’çi bir slogan benimseyen yeni CHP, partiyi yeniden gerçek bir sosyal demokrasi partisi yönüne çevirerek, kendisini her zaman merkeziyetçi, devletçi ve seçkinci olmakla suçlayan önyarg lar k rmaya ve halkla aras nda bir köprü kurmaya çal makta dahi olsa da biz sorunun ana kayna n n, siyasal bilimci Sinan Ciddi’nin ifadesiyle partinin yüklenmi oldu u mevcut paradigman n adaptasyondaki kat l na ba l oldu unu dü ünüyoruz. (Ciddi, 2009:144) Kemal K l çdaro lu’nun parti ba kanl a geli i parti içinde reformcu hareketlerin olu mas na yol açt ysa da, parti içerisinde bulunan radikal kanad n zaman zaman getirdi i ayr l kç söylemler dikkate al nacak olursa, de i imin güçlü ü kolayl kla fark edilecektir.

Page 177: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

177Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Yöneticilerine ait k r lman n Cumhuriyet Halk Partisi söylemine olan etkisi

Bülent Ecevit’e ait söylemin son dönemde Kemal K l çdaro lu taraf ndan kullan l r olmas n n yaratt olumlu atmosfer bir yana, partinin yüklenmi oldu u demokratik aç l m n n, asl nda cumhuriyetçi paradigma ve demokratik talepler aras nda beliren gerginli i daha da gözler önüne sermektedir. Çünkü asl nda, sosyal adalet, ülkenin az geli mi bölgelerinde gelirlerin e itlikçi yap da yeniden da t lmas için yap lan ça r , Keynes’çi iktisadi yönetim döneminde geçerlili i olan siyasi çözümlerdir. ( Roy, 1972: 42-3) Buna kar l k, çok kültürlü toplumumuzda, Avrupa Birli i sürecinde ülkenin modernle me ölçütü olarak siyasi geli imimiz, etnik ve dini talepler fonksiyonunda s nava tabi tutulmaktad r. Dolay s yla Cumhuriyet Halk Partisi’nin Kürt sorunu, kamusal alanda e arp konusu ve mam ve Hatip Okullar ndaki ö rencilerin haklar n n tan nmas dâhil olmak üzere etnik ve dinsel içerikli talepler gibi ülkenin acil sorunlar kar s nda sosyal demokrat devlet sloganlar n ve bu sosyal sorunlar kar s nda ekonomik temelli söylemleri dile getiriyor olmas , öne sürdü ümüz ideolojik adaptasyon kat l sav n destekler niteliktedir.

lk olarak, Kürt sorununun çözümüne ili kin cumhuriyetçi paradigma taraf ndan önerilen çözümler genellikle ülkenin ekonomik ya da co rafi aç dan dezavantajl bölgelerinde ço unlu unda Kürtlerin ya ad yerlerdeki ya am kalitesini art rmaya dayanmaktad r. Tam da bu noktada, Kürt etnik kültürel kimli inin (dili, kökeni, tarihi) tan nmas na ili kin tart malarda, sosyal demokrat partilerin öne sürdü ü bölgeler aras olanak e itsizliklerini gidermeye dayanan çözümün, sorunun ekonomik ve co rafi boyutlara indirgenmesi sebebiyle, kitleler ve CHP taraf ndan yüklenilen cumhuriyetçi dü ünce aras nda gerilimi nas l artt rd n görüyoruz. Pocock`un tespitleri

nda görüyoruz ki ekonomik evrenin yerini kültür politikalar dönemine yerini b rakm olmas yla art k olanaklar n e itli inden de il, f rsatlar n e itli inden bahsedilmesi gerekmektedir. Çünkü belli bir ekonomik refah seviyesine gelmi halk art k yeni varolu sal problemler üzerine dü ünecek zaman ve ilgiyi bulacak, etnik ve dinsel temelli yeni taleplerde bulunacakt r. K saca ba lang çta tek tip olarak dü ünülmü toplum kendi içinde farkl l klar n bilincine varacakt r. Art k ortak ya anm geçmi e ait vatanda l k ve genel irade erozyona u rayacak, yeni tip aidiyetler ve vatanda l k olgusu sorgulan r olacakt r.

Söz konusu gerilimin ülkemiz ölçe inde son dönemde gözlemlenebilir oldu u siyasal geli melerden biri de Anayasa’n n

Page 178: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

178 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

de i mesi hususunun halk oylamas na sunulmas ve sonras nda günümüze kadar uzanan tart malard r. Halk oylamas na sunulan Referandumun sonuçlar , 73 milyonluk bir nüfusta, kay tl 49,5 milyon seçmen içerisinden % 58’inin "evet" oyu verdi ini, “hay r” içinse % 42‘nin oy verdi ini göstermektedir. Avrupa Birli i taraf ndan "do ru yönde at lm bir ad m" olarak takdir gören reform paketi, laikli in uzun süredir kanatlar n olu turan iki önemli makamda önemli de i iklikler getirmesi sebebiyle cumhuriyetçi dü ünürler ve partiler taraf ndan kabul görmemi tir. Bu kar ç k n dü ünsel temellerini anlamak için CHP’nin söylemlerinin içeri ine detayl olarak bakman n yerinde olaca dü ünülmü tür.

Cumhuriyet Halk Partisi söylemlerinde beliren sosyal

demokrasi alg ve anlay Anayasa de i ikli i kar s nda Ana Muhalefet Partisinin ve

temsil etti i cumhuriyetçi bak aç s n n kendisini nas l ifade etti ini anlamak için gerçekle tirdi imiz deneysel çal mada Referandum sürecinde, CHP Genel Ba kan Kemal K l çdaro lu taraf ndan gerçekle tirilen tüm konu malar nitel veri analizi sistemine dayanarak analiz edilmi tir. Çal mada, genel seçim atmosferinde gerçekle en toplant lar n yap ld ehirleri, etnik köken; co rafya ve din ile politika e ilimleri aras nda bir çe itlilik ay rt etmek suretiyle 59 ilde gerçekle tirilen mitingleri tasnif ettik. Referandum s ras nda gerçekle tirilen söz konusu mitinglerin, cumhuriyetçi CHP’nin yans tt sosyal demokrasi anlay ile ilgili temel fikirleri göstermek için yararl oldu u dü ünüldü ü için konu ma metinleri detayl olarak incelenmi tir.

Elde etti imiz ç kar mlar nda, ilk olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Anayasa tasla n reddetme dayanaklar n n büyük oranda ekonomik nedenlere temellendirildi i görülmü tür. Yap lan analiz sonucunda yakla k her konu mada söz konusu Anayasa de i ikli inin; i çilerin, çal anlar n ve devletin emeklilerinin ihtiyaçlar n ne kadar kar lad sorulmu ve de i ikli in aç kça hiçbir refah de i imi öngörmedi i ifade edilmi tir. Benzer ekilde, Kürt topluluklar n ya ad ülkenin Do u ve Güney kentlerinde düzenlenen toplant larda iddetle ekonomik geli me fikrinin vurguland görülmü tür. Daha aç k bir ifade kullan lacak olursa, Kürt sorununun bölgeler aras ndaki imkân e itsizli inden do an ekonomik ve co rafi boyutlara indirgenerek çözüme dair öneriler sunuldu u tespit edilmi tir.

Öte yandan, Cumhuriyet Halk Partisi’nin politikas n n etnik ve kültürel farkl l klara sayg duymak oldu unu fakat politikan n ana

Page 179: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

179Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

odak noktas n n etnik kimlikler ve dini aidiyetlerle ilgili olmad n n alt n n bütün konu malarda çizildi i tespit edilmi tir. Bu çerçevede ulusal birlik ça r s dini ve etnik farkl l klardan kaynaklanan çat malar çözmek ad na s kça vurgulanmaktad r. Konu ma metinlerinin tamam n analiz ederek, Kemalist ideolojinin resmi ta y c s olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin Kürt sorunu ve dini haklar n n tan nmas gibi akut sorunlar kar s nda ortak ya anm l k ve geçmi ba na dayanan, birlik vurgusu yapan klasik cumhuriyetçi bir içerik kulland n tespit ettik.

Dikkati çeken ikinci bir konu ise CHP’nin alg s nda, Türkiye'deki demokrasinin uygulanmas ndaki öncelikli sorunlar n yasa d telefon dinleme ve faili meçhul cinayetler olarak ifade edildi i ile ilgilidir. Bu noktadan yola ç karak Cumhuriyet Halk Partisi’nin önerdi i ideal demokrasi anlay n n öncelikli olarak dü ünce ve ifade özgürlü ü olarak form kazand eklinde yorum yapmam z yanl olmayacakt r. Buna kar l k demokrasiye ili kin ana problemin bu boyuta indirgenmi olmas , parti içerisinde kristalle en demokrasi alg s n n büyük ölçüde “kar ç kma hakk ” (contestation) olarak kabul edildi ini gözle görünür k lmaktad r.

Daha önce de belirtildi i üzere, bireysel ç karlar kar s nda ulusal birli e yap lan vurgunun, ortak kamu ç karlar n korumak ad na, partinin Frans z dü ünürlerin temellendirmelerinden esinlenilen klasik bak aç s n ne denli sahiplenmi oldu unu gösterir. Benzer ekilde, Cumhuriyet Halk Partisi taraf ndan hemen her ehir

konu mas nda vurgulanm olan vatanda l k tan m , etnik ve kültürel farkl l klar n fikren reddine sahip ç kan ortak bir geçmi in ya anm l na dayand r lmak istenmektedir. Bunun anlam , Cumhuriyet Halk Partisi nezdinde haz rlanacak bir Anayasa’n n her türlü dini ve etnik farkl l k ve aidiyetlerden uzak tutulmas eklinde yorumlanmas olacakt r. Sonuç ve de erlendirme

Analizin ortaya koydu u bu iki noktadan yola ç karak gördü ümüz ve Bat 'daki sosyal demokrat partilerin yapm oldu u gibi partinin kurucusu olan mevcut duruma (status quo) bir alternatif getirmekte zorluk ya and gerçe i Cumhuriyet Halk Partisi çevresinde kurucu de erler ve demokratik aç l mlar aras nda olu an gerilimin t rmanmas na yol açmaktad r. Bu durumu, Türkiye’nin yak n geçmi siyasal ve dü ün hayat yla ilgili çal malara dayand rmak suretiyle “adaptasyon kat l ” kavram ile aç klama fikrini benimsiyoruz (Ciddi, 2009:141). Söz konusu kat l k, yeni cumhuriyetçi ak m n da kan tlamaya gayret etti i üzere iktisadi

Page 180: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

180 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

politikalar döneminin yerini kültür politikalar devrine b rakm olmas kapsam nda; Türkiye’deki sol partilerin gereken dü ünsel dönü ümü gerçekle tirememi olmas na ve kinci Dünya Sava sonras nda Avrupa’da ve Amerika’da beliren buhranlara cevap olarak geli tirilen ve de fayda sa layan ekonomik politikalara sad k kalmaya devam etmi olmas na ba l d r.

Anayasa de i ikli ine ili kin Referandum sürecinde, ülke genelinde gerçekle tirilen mitinglerde, partinin söylemlerinden yola ç karak kültürel talepleri, ekonomik cevaplarla geçi tirmeye çal an ve sorunu co rafi ve ekonomik kalk nma boyutuna indirgeyen bir yakla m n gerilimi t rmand rd n görüyoruz. Pocock’un ifade etti i gibi, belirli bir refah seviyesine geli mi toplumlarda art k ekonomi politikalar n n yan nda kültür politikalar yapman n da gere i aç kça belli olmu tur. Yani sadece eme in e it olarak yeniden da t lmas de il, günümüz artlar nda, sosyal olanaklar n da e itlikçi olarak da t lmas gündeme gelmelidir. Daha önce öne sürdü ümüz yeni cumhuriyetçi teorik çerçeve nda bu deneysel tespitten öyle anl yoruz ki, bugün sol partilerin ve CHP’nin ya ad demokratik gerilim dü ünsel aç dan radikal bir sorun de il, bat l muadillerinin dönü meyi ba ard yönde geli mekte kat l k gösterilmesi sebebiyle olu an bir kan uyu mazl d r. Yaln zca toplumun farkl kesimlerinden gelen demokratik taleplerin ekonomik boyuta indirgenmeden kültürel cevaplar bulunmas sonucunda gerilimin kökenleri ortadan kalkabilecektir.

Kaynakça C DD , Sinan, Kemalism in Turkish Politics, The

Republican People’s Party, secularism and nationalism, Routledge Studies in Middle Eastern Politics, 2009.

ECEV T, Bülent, Ortan n Solu, stanbul: Türkiye Bankas Kültür Yay nlar .

LIPSET, Seymour Martin, Siyasi nsan, çeviren Mete Tuncay, Ankara; TSY Yay nlar , 1964

ROY, Maurice, Théorie Générale, Keynes, Analyse Critique, Paris: Hatier, 1972.

POCOCK, J.G.A, Le Moment Machiavélien, La pensée politique florentine et la tradition républicaine atlantique, Paris: Presses Universitaire de France, 1997.

Page 181: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

181Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

VAN YÖRESEL YEMEKLER N N TUR ST MEMNUN YET AÇISINDAN ÖNEM

Ö r. Gör. Hacer ARSLAN Yüzüncü Y l Üniversitesi

Geva Meslek Yüksekokulu, Turizm ve Otel letmecili i [email protected]

Yrd. Doç. Dr. Faruk KALAY

Yüzüncü y l Üniversitesi Erci letme Fakültesi, letme

[email protected]

Ö r.Gör.Serpil Sevimli DEN Z Yüzüncü Y l Üniversitesi

Geva Meslek Yüksek Okulu, Bilgisayar Programc l [email protected]

Özet Bu çal mada, turistlere alternatif tatlar sunan Van mutfa n n,

mü teri memnuniyeti seviyesini art r c özelli i olup olmad ara t r lm t r. Literatür ara t rmas sonucu geli tirilen bir ölçek arac l yla, 2011 yaz döneminde Van lini ziyaret eden yerli ve yabanc olmak üzere toplam 400 turistin memnuniyet seviyeleri ölçülmü , bu seviye içinde Van mutfa n n yeri ön plana ç kar lm t r. Ölçekte yer alan her bir ifade Likert tipi 5’li dereceleme yöntemi ile (1=hiç memnun olmad m, 2=memnun olmad m, 3=karars z m, 4=memnun oldum, 5=çok memnun oldum) derecelendirilmi tir. Ara t rma kapsam nda ölçe in güvenirli i test edilerek Cronbach’s alfa de eri 0,74 olarak tespit edilmi tir. Van iline ait önermeler sunulmu ve turistlerin bu önermeleri memnun olma durumlar na göre de erlendirmeleri istenmi tir. Sonuç olarak Van mutfa n n memnuniyet derecesi olarak di er önermelere göre fark edilir ekilde yüksek seviyede oldu u görülmü tür. Turizm sektörünün bu de erlendirmeyi göz önünde bulundurarak yöresel yemekleri turistlere sunmas ve farkl lezzetler tatma

Page 182: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

182 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

olana sa lamas gerekti i ortaya ç km t r. Böylelikle yöresel yemeklerin unutulmas n n da önüne geçilmi olacakt r.

Anahtar Kelimeler; Van, Yöresel yemek, Turist memnuniyeti.

Abstract In this study, it is investigated whether Van cuisine, which is

offering alternative tastes to the tourists, has an effect on the level of customer satisfaction. Through a scale which has been improved at a result of a review, the satisfaction level of 400 tourists who visited the province of Van has been measured and the importance of Van cuisine emerged in this level. Likert-type 5-grading method was used. (1= not at all satisfied, 2= not satisfied, 3= undecided, 4= pleased to, 5= very satisfied). Propositions are presented to the province of Van and the tourists evaluated these propositions. As a result, Van cuisine has a high level than other propositions. Tourism sector should take consideration this study and touristic establishments should make local dishes in their kitchen. So, local dishes will be prevented to be forgotten.

Key Words; Province of Van, Local Dishes, tourist satisfaction Giri Geli en ve de i en turizm alternatifleri ile birlikte turizme

do rudan kat lan ki ilerin turizme kat lma nedenleri de de i mektedir. Deniz, kum, güne anlay ndan s yr lan turizm olgusu zamanla çe itlenerek farkl alternatiflerle cazibe merkezlerini geli tirmi tir. Yiyecek turizmi dedi imiz turizm çe idi de bunlardan biridir. De i ik lezzetler tatmak isteyen insanlar yiyecek turizmi kapsam nda de i ik bölgelere seyahat etmekte ve turizme katk sa lamaktad rlar. Yiyecek sever turistin neredeyse yüzde yüzünün seyahat s ras nda yemek yemesi kesin bir olgudur. Amerikan Restoranlar Federasyonu’nun 2005 y l nda yapt ara t rmaya göre, yeni bir destinasyon da yap lan en popüler aktivite yemek yemektir, hatta hesap tutar yüksek olan masalar n turistlere ait olma ihtimali çok daha yüksektir. Buna göre insanlar yasad klar yerden daha çok, tatile gittikleri yerlerde yeme e ç kmakta ya da ç kabilmektedir. Bu, elbette bu tip turistin bütün vaktini yiyip içerek harcad n göstermez. Yiyecek sever turist ile tarihi ve kültürel yerlere ilgi duyan turistler aras nda yüksek bir korelasyon oldu u, turistlerin yiyece e harcad klar miktar ile kültürel etkinliklere harcad klar miktar aras nda paralellik oldu u da ifade

Page 183: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

183Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

edilmi tir1 Yiyecek turizminin seyahat ve konaklama sektörü üzerinde, yerel halk üzerinde ve turist üzerinde etkileri vard r.2 Yiyecek turizminin seyahat ve konaklama sektörüne etkileri a a daki gibi s ralanabilir3:

Yiyecek turizmi, aksi halde bo kalacak olan otel odalar n n ve restoran masalar n n dolmas na yard mc olur.

“Gizli” i alanlar n ortaya ç kart r ve destinasyonun pazarlanmas yönünde yeni giri imler yarat r.

Önemli bir büyüme potansiyeli ta yan, yeni, ke fedilmemi ve büyük bir piyasa vaat eder.

Toplant , fuar ve tur operatörleri için olumlu ve ay rt edilebilen sat noktalar sunar.

Yiyecek turizminin yerel halk üzerindeki etkileri a a daki gibi s ralanabilir4:

Daha çok k rsal alanlarda olmak üzere ilave i imkanlar sa lar.

Yerel halk n turizmin ekonomik etkisini fark etmesine yard mc olur.

Kültürler aras fark ndal k ve anlay geli tirir. Ekonomik geli me sa lar. Vergi gelirlerini artt r r. Yöre kom ular na, transit i ler ve i fazlas ile fayda sa lar. leti im eksikli i olan topluluklar n birle mesine yard mc

olur. lave i f rsatlar n besler (destek hizmetler yaratmak gibi).

Yiyecek turizminin turiste etkileri ise a a daki gibi s ralanabilir :5 Üretildi i yerin d nda bulunamayacak ürünlere ula ma

imkan sa lar. Seçkin ürünlere ba ml l k ve sat n alma f rsatlar sa lar. Turist, rekabetin ve buna ba l olarak daha kaliteli ve daha

yüksek standartta ürünleri tüketmenin keyfini yakalar. Yeni tüketim e ilimleri yarat r.

Van ili tarihi ve kültürel yap s yla büyük zenginli e sahiptir. üphesiz Van ve turizm kelimeleri bir araya getirildi inde akla gelen ilk ey kültür turizmidir. Zengin kültür varl klar ile büyük bir potansiyele 1 Erik, WOLF: Travel Activities & Motivation Survey (TAMS): Wine & Cuisine Report, Lang Research, Kanada, 2001, s. 14. 2 Erik, WOLF: Culinary Tourism The Hidden Harvest, Kendall/Hunt Publishing Company, Iowa ABD 2006, s. 25-26. 3 Erik, WOLF: age,, s. 25. 4 Erik, WOLF: qge., s. 25 5 Erik, WOLF: age., s. 25

Page 184: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

184 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

sahip olan Van ili, büyük ustal kla yap lmaya devam eden yöresel yemekleri ile de ziyaretçiler için kültür ve do a zenginli inin yan nda de i ik lezzetler tatma olana sa layarak turistler ve turizmciler için ayr bir alternatif olarak kar m za ç kmaktad r. Yiyecek sever turistler göz önüne al nd nda özellikle marka haline gelmi Van kahvalt s önemli bir çekim nedeni olarak kar m za ç kmaktad r. Bunun yan s ra Van ilinin kapal havza olmas ve bu nedenle kendine özgü bir mutfak kültürünün olu mas , bu kültürü tan mak ve tatmak isteyen birçok turist için önemli bir arz olu turmaktad r. Zira turistler gezip gördükleri yerlerin yöresel yemeklerini tatmay mutlaka istemektedirler. Bu ba lamda turist memnuniyetini ve bu memnuniyet içinde yöresel yemek kültürünün etkisini ön plana ç karmaya çal an bu ara t rman n problem cümlesi, “Van’ ziyaret eden turistlerin yöredeki hizmetler ve yöreye ait çekiciliklerle ilgili tatmini ne düzeydedir? Bu düzey içinde yöresel yemeklerin yeri nedir?” Sorusudur. Ara t rmada Van ilinin do al, kültürel, tarihi, sanatsal kaynaklar ve de erleri turistik ürün kapsam nda ele al nmaktad r. Bu ba lamda ara t rman n amac , tarihi, kültürel aç dan oldukça zengin bir potansiyele sahip olan Van’ ziyaret eden mü teri konumundaki turistlerin bu ürünlerle ilgili olarak genel tatmin düzeylerini belirlemek ve bu tatmin düzeyi içinde Van mutfa n n yerini belirlemektir.

1. TUR ST TATM N KAVRAMI ve TANIMI Turist tatmini kavram , biri ürün ya da hizmetin özelliklerinin

veya ürün ya da hizmetin kendisinin sa lad tatmin düzeyi olarak tan mlanabilir (Oliver, 1997: 13)6. Bir ürün veya hizmetin özellikleri, her birisinin mü teri tatminini farkl bir ekilde etkiledi i üç kategoriye ayr l r.7 Bunlar, temel faktörler: kar lanmad klar zaman yüksek derecede tatminsizlik yaratan ancak kar land klar zaman da tatmin düzeyini artt rmayan faktörlerdir. Heyecan faktörleri: oldu unda tüketici memnuniyetini artt ran olmad zaman ise tatminsizlik yaratmayan faktörlerdir. Performans faktörleri: bunlar iki yönlü çal an yani olduklar nda tatmin üreten olmad klar n da ise tatminsizlik yaratan faktörlerdir. Temel faktörler, servis sa lay c taraf ndan garanti edilen, tüketicinin standart olarak olmas gerekti ine inand , ürün/hizmette bulunmas gereken temel

6 Richard Oliver, Satisfaction: A Behavioral Perspective on the Consumer, Newyork,1997, s.13. 7 J. Alegre & Garau, J. Tourist Satisfaction And Dissatisfaction. Annals of Tourism Research, Journal of Travel Research 37(1) 2010, s.52.

Page 185: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

185Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

özelliklerdir. Performans faktörleri ise tüketici ihtiyaç ve isteklerini gidermek amac yla ürün/hizmete eklenen ve servis sa lay c ya rekabetçi bir avantaj sa layan faktörlerdir.8 Turist memnuniyetini çok tart lan üç yönü vard r. Bunlar: Mü teri memnuniyeti tan m , mü teri memnuniyeti ile servis kalitesi aras ndaki ili ki ve mü teri memnuniyetinin ölçümüdür9. Mü teri tatmini çal malar n n tarihi i tatmini çal malar na dayanmaktad r. Herzberg’in i tatmini çal malar , mü teri tatmini çal malar na10 uygulanm t r. Mü teri, bir i letmenin üretmi oldu u mal ve hizmetlerden haberdar olan, bunlar sat n alma olas l bulunan ve sat n alm olan herkes11 olarak tan mlan rken, memnun mü teriler ise do ru ürün kombinasyonu, pazarlama ve sat deste i, fiyat, itibar gibi konularda iyi bir deneyim ya ad klar n hisseden ki iler olarak ifade edilmektedir12. Mü teriler ya , cinsiyet, karakter yap s , sosyal ve ekonomik durumlar bak m ndan farkl l klar göstermektedir. Her mü teri alg lar , tutumlar , ki ili i, dahil oldu u sosyal s n f, kültürel ve demografik özellikleri ve bunlar n sonucunda istek ve ihtiyaçlar aç s ndan bir di erine göre farkl d r. Tüm bu farklara ra men, mü terilerin ortak beklentileri vard r ki o da; isteklerinin ve istedikleri ko ullar n kar lanmas d r13. Bu aç dan bak ld nda mü teri memnuniyeti, mü terinin sat n ald mal veya hizmetten sa lad fayda ile mü terinin beklentilerinin uyu tu u noktada ortaya ç kmaktad r.

8 J. Alegre & Garau, J., The Factor Structure of Tourist Satisfaction at Sun and Sand Destinations. Journal of Travel Research, 50(1), 2011, s.78. 9 A.Yüksel, & Yüksel, F. Measurement and management issues in customer satisfaction research: review, critique and research agenda: part two. Journal of Travel and Tourism Marketing, 10, 2001, s.82. 10B. T. Gale, Managing customer value. New York: The Free Pres,1994., J. E. Swan, & Combs, L. J., Product performance and consumer satisfaction: A new concept. Journal of Marketing, 40(April),1976 s. 25–33. T. G. Vavra, Improving your measurement of customer satisfaction: A guide to creating, conducting, analysing and reporting customer satisfaction measurement program. Milwake: ASQC Quality Pres 1997. 11 Saime Oral, Otel letmecili i Ve Otel letmelerinde Verimlilik Analizleri. zmir: Kany lmaz Matbaas , 4. Bas m, 2001, s. 240-241. 12 . Acuner, Mü teri Memnuniyeti Ve Ölçümü, Ankara: Milli Prodüktivite Merkezi Yay mlar , Yay n No:655, 2003, s.17. 13 A. Bayraktaro lu, Toplam Kalite Yönetiminde Mü teri Memnuniyeti Ve Çok Uluslu Bir Otomotiv Firmas nda Mü teri Memnuniyeti Üzerine Bir Ara t rma. stanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Yüksek Lisans Tezi, 1998, s.42-43.

Page 186: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

186 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Mü teri memnuniyeti, mü terilerin sat n alma eyleminden önceki beklentileri ile sat n alma sonras gerçekle en ürün veya hizmet performans n n aras nda olu an farkl l klar n de erlendirilmesine ili kin tepki sürecini ifade etmektedir14. Ba ka bir ifade ile mü teri memnuniyeti, mü terinin bir ürün veya hizmetten umdu unu ya da bekledi ini elde etmenin verdi i iyi hissetme veya ho nutlu u ifade eden psikolojik bir kavramd r15. Bir di er tan mda ise mü teri memnuniyeti sat n alma faaliyetleri, tüketim ve baz mal ve hizmetlerin kullan m yla duygusal ve bili sel sorulara cevap bulman n bir sonucu olarak kar m za ç kmaktad r.16 Bu çe itli tan mlardan ortak bir sonuç ç kar ld nda, mü teri memnuniyetini mü terilerin ürün ile ilgili beklentilerinin, ürünün kullan m amac na uygunlu una ili kin sahip oldu u yarg lar olarak tan mlanabilir.17 Ürünün kullan m amac na uygunlu u mevcut beklentileri en az ndan kar l yor veya a yorsa memnuniyet söz konusudur. Böylece, mü teri memnuniyeti herhangi bir mal ya da hizmet al m ndan sonra sununun performans ile al c beklentilerine ba l olarak ortaya ç kmaktad r.18

2. VAN L YEMEK KÜLTÜRÜ 3000 y ll k bir yemek geçmi ine sahip olan Van Bölgesi,

oldukça zengin bir mutfak kültürüne sahiptir. Eskiça ’da Van Bölgesi mutfak kültürü ve yemekleri konusunda ilk ve en önemli bilgi, M.Ö. 9.-7. yüzy llar aras nda bölgede çok güçlü bir devler kuran Urartu Krall dönemine aittir. Van Bölgesi mutfak kültürünün ilk ekillendi i zaman dilimi, Urartu Krall döneminde olmu tur.

Meyve ve üzüm ba lar n n kuruldu u, araplar n yap ld ,

14 A. Caruana, Service Loyalty The Effects Of Service Quality and The Mediating Role Of Customer Satisfaction, European Journal Of Marketing, 36(7/8), 2002, s.811-828. 15 Y. Bulut, Otellerde Mü teri Memnuniyeti ve Bir Uygulama (Samsun Örne i). Uluslararas Sosyal ara t rmalar Dergisi, 4(8), 2011. s.389–403. 16 C. Lache, and A. Trifu, Enhancing the Satisfaction of Consumers of Tourism Services, a Core Element of the Marketing Polices, IBIMA Publishing, IBIMA Business Review http://www.ibimapublishing.com/journals/IBIMABR/ibimabr.html Article ID 710632, 2011, s.2. 17 B. E. Gürü, Turizm Sektöründe Mü teri Tatmini ve anl urfa Örne i, Abant zzet Baysal Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, 2006, s.8. 18 A. Temelli, Hizmet Pazarlamas nda Mü teri Tatmini Ve E itim Sektöründe Bir Ara t rma, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2000, s. 22.

Page 187: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

187Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

yemeklerde hayvansal ya lar n yan s ra susam ya n n yayg n olarak kullan ld , tar m ve bakliyat üretiminin doruk noktas na ula t dönem, Urartular zaman nda olmu tur. Van mutfa bölgesel özellikler göstermektedir. Bu özelliklerin ba nda co rafi yap , iklim ve bölgede yeti en bitki, sebze, tar m ve bakliyat türleri gelmektedir. Bat s Van Gölü taraf ndan kapat lan havzan n geleneksel mutfak kültürü ve yemeklerinin etkile im alan , güneyde Hakkari ve Kuzey Irak, kuzeyde A r Da yöresi ve özellikle Do uda da Kuzeybat ran Bölgeleridir.19

3. YÖNTEM Ara t rman n evrenini 2011 y l May s-A ustos aylar aras nda

Van’ ziyaret eden yerli ve yabanc turistler olu turmaktad r. 2010 verilerine göre, yerli ve yabanc olmak üzere toplam 736.242 turist Van’ ziyaret etmi tir. Bu ba lamda örneklem tespit edilirken %95 güven düzeyinde ve %5 hata marj ile ana kütle 736.242 ise 384 dene e gidilmesi gerekti i hesaplanm t r. Bu durumda, kolayda örnekleme yöntemiyle yerli ve yabanc olmak üzere toplam 419 turistten veri al nm , eksik veri nedeniyle 19 anket de erlendirme d b rak larak 400 adet anket de erlendirilmi tir. Veri toplama arac olarak iki bölümden olu an anket formu kullan lm t r. Birinci bölümde turistlerin demografik özelliklerini belirlemeye yönelik 12 soru sorulmu tur. Anketin ikinci bölümünde ise kat l mc lar n Van’da kald klar süre içerisinde yörede alm olduklar baz hizmetlerle ve yöreye ait çekiciliklerle ilgili tatmin düzeylerini belirlemeye yönelik dokuz yarg verilmi tir. Bu bölümde yer alan her bir ifade Likert tipi 5’li dereceleme yöntemiyle (1=hiç memnun olmad m, 2=memnun olmad m, 3=karars z m, 4=memnun oldum, 5=çok memnun oldum) ile derecelendirilmi tir. Ara t rmada kullan lan ölçe in geçerlik ve güvenirli i Gürü (2006, 111) taraf ndan yap lm , geçerli ve güvenilir olarak kabul edilmi tir (Cronbach alfa=0,67). Ara t rma kapsam nda ölçe in güvenirli i bir kez daha test edilerek Cronbach’s alfa de eri 0,74 olarak tespit edilmi tir.

4. BULGULAR Tablo-1’de ara t rmaya kat lan turistlerin demografik

özelliklerine ili kin frekans ve yüzde da l mlar verilmi tir. Tablo-1’e

19 Oktay Belli ve Güzin Sühran Belli, Van bölgesi Geleneksel Mutfak Kültürü ve Yemekleri, II. Uluslararas Do u Anadolu Bölgesi Geleneksel Mutfak Kültürü ve Van Yemekleri Sempozyumu, Van Valili i, 2010, s 516- 559

Page 188: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

188 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

göre Van’ ziyaret eden turistlerin %57,8’i erkek iken %42,2’si de kad nd r. Turistlerin %77’si yerli, %23’ü yabac uyrukludur. Ya aral na bak ld nda ise turistlerin %42,8’inin genç ya larda (18–38 ya ) oldu u görülmektedir. %35,8’i 39–58 ya aral nda iken, %21,8’i de 59 ya ndan büyüktür. Van’ ziyaret eden turistlerin büyük bir ço unlu u (%61,5) üniversite mezunudur. kinci s rada lise mezunlar yer almakta, en dü ük yüzdeli e sahip grup ise ilkö retim mezunu turistlerdir. Gelir düzeylerine bak ld nda ise, dü ük gelirli (500–1000$) ile orta gelir (1001–2500$) düzeyine sahip turistlerin ço unlukta oldu u görülmektedir.

Tablo–1: Demografik Bulgular

Demografik Bulgular Cinsiyet Uyruk Ya E itim durumu Gelir düzeyi ($)

Ba

y

Ba

ya

n

Yer

li

Ya

ba

nc

18

–38

39

–58

>5

9

. Ö

.

Lis

e

Ün

v.

L. Ü

st.

50

0–1

000

10

01–

250

0

25

01–

400

0

40

01–

650

0

65

00

üst

ü

F 231 169 308 92 171 142 87 9 80 246 65 138 146 62 33 21

% 57,8 42,2 77 23 42,8 35,8 21,8 2,2 20 61,5 16,2 34,5 36,5 15,5 8,2 5,2

Tablo-2’deki verilere göre Van’a gelen turistlerin %59,2’si ilk kez Van’a gelmekte, gerisi de en az ikinci ziyaretini yapmaktad r. Van’a tatil amac yla gelen turistlerin oran sadece %19,2’dir. Ayn ekilde al veri amac yla gelen turist oran n n (%3,5) dü ük olmas dikkat çekicidir. Tablo–2: Ziyaret Sebebi ve S kl

Ziyaret etme s kl Ziyaret sebebi lk 1 2 3 Tatil Do al

güz. Din Arkada

ziyareti E itim Al veri Di er

F 237 56 57 50 77 81 20 22 75 14 71 40 % 59,2 14 14,2 12,5 19,2 20,2 5 5,5 18,8 3,5 17,8 10

Tablo-3’te Turistlerin Van’ ziyaret etme kararlar nda etkili olan unsurlara ili kin frekans ve yüzde da l mlar verilmi tir. Turistlerin %24,8’i arkada tavsiyesi, %10,5’i fiyatlar n n uygunlu u, %9,5’i seyahat acentesi çal anlar n n tavsiyesi, %8,5’i seyahat acentesi

Page 189: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

189Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

tavsiyesi ve %40,2’si ise di er unsurlardan etkilenerek Van’ ziyaret etmeye karar vermi tir. Tablo–3: Van’a Seyahatte Etkili Olan Unsurlar

Unsurlar nternet

reklamlarUygun fiyatlar

Seyahat acenteleri

Arkada tavsiyesi

Seyahat acentesi çal anlar

Di er

F 26 42 34 99 38 161 % 6,5 10,5 8,5 24,8 9,5 40,2

Tablo-4’te Van’ ziyaret eden turistlerin, ziyaret ettikleri di er destinasyonlar da göz önünde bulundurarak, sahip oldu u özellikler itibariyle 1 ile 10 ars nda Van’a verdikleri puanlara ili kin frekans, yüzde, ortalama ve standart sapma de erleri yer almaktad r. 6,63 ortalama de eri göz önünde bulunduruldu unda, turistlerin Van’ sahip oldu u özellikler itibariyle orta düzeyde de erlendirdi i görülmektedir. Tablo–4: Van’ n Sahip Oldu u Özellik Düzeyi Di er destinasyonlar da göz önünde

bulundurularak Van’a 10 üzerinden verilen puan X SS

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 6,63

2,30 F 9 8 31 17 62 53 65 64 36 55

% 2,2

2,0

7,8

4,2

15,5

13,2

16,2

16,0

9,0

13,8

Tablo-5’te Van’ ziyaret eden turistlerin, gerek yörenin turistik çekicilikleriyle ilgili ve gerekse yörede kalm olduklar süre içerisinde alm olduklar hizmetlerden ne derece memnun olduklar na ili kin görü leri verilmi tir. Buna göre; Van’a gelen turistlerin, do al güzellikler, mutfa n n güzel olmas , tarihi zenginlikler ve iklimin güzel olmas ndan daha çok tatmin olduklar görülmektedir. Van’a gelen turistlerin en çok memnun olduklar konular n “do al güzellikler” ile “yemeklerinin güzel olmas ” oldu u görülmektedir. Kat l mc lar n %1,5’i Van yemeklerinden hiç memnun olmad n ifade ederken %51,2’si ise yöresel yemeklerden çok memnun oldu unu ifade etmi tir. En az aktivite seçeneklerinin olmas ndan tatmin olmalar dikkat çekicidir. Ayr ca turistler çevrenin temiz

Page 190: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

190 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

olmas , otellerin kaliteli olmas , fiyatlar n uygunlu u ve kültürel etkiliklerden di er unsurlara göre daha az tatmin olmaktad rlar. Tablo–5: Turistlerin Memnuniyetlerine li kin Görü lerinin Da l m Ölçek Ortalamas (X)=3,88

Standart Sapma= 0,55

X

Hiç

mem

nun

olm

adm

(1)

Mem

nun

olm

adm

(2)

Kar

ars

zm

(3) M

emnu

n ol

dum

(4)

Çok

M

emnu

n ol

dum

(5)

N % N % N % N % N %

klimin güzel olmas

4,02

18

4,5

19

4,8 46 11,5

171

42,8

146

36,5

Kültürel Etkinlikler

3,75

8 2 34

8,5 126

31,5

111

27,8

121

30,2

Fiyat Uygunlu u

3,70

15

3,8

45

11,2

88 22 146

36,5

106

26,5

Tarihi Zenginlikler

4,25

3 0,8

14

3,5 33 8,2 179

44,8

171

42,8

Do al güzellikler

4,29

2 0,5

6 1,5 37 9,2 181

45,2

174

43,5

Otellerin kaliteli olmas

3,65

6 1,5

36

9 132

33 144

36 82 20,5

Aktivite seçeneklerinin olmas

3,41

11

2,8

52

13 159

39,8

117

29,2

61 15,2

Çevrenin temiz olmas

3,55

23

5,8

57

14,2

83 20,8

148

37 89 22,2

Mutfa n güzel olmas (yöresel yemekler)

4,28

6 1,5

18

4,5 37 9,2 134

33,5

205

51,2

Page 191: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

191Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

5. SONUÇ ve ÖNER LER Van’ ziyaret eden turistlerin %57,8’i erkek iken %42,2’si de

kad nd r. Turistlerin %77’si yerli, %23’ü yabac uyrukludur. Ya aral na bak ld nda ise turistlerin %42,8’inin genç ya larda (18–38 ya ) oldu u görülmektedir. %35,8’i 39–58 ya aral nda iken, %21,8’i de 59 ya ndan büyüktür. Van’ ziyaret eden turistlerin büyük bir ço unlu u (%61,5) üniversite mezunudur. kinci s rada lise mezunlar yer almakta, en dü ük yüzdeli e sahip grup ise ilkö retim mezunu turistlerdir. Gelir düzeylerine bak ld nda ise, dü ük gelirli (500–1000$) ile orta gelir (1001–2500$) düzeyine sahip turistlerin ço unlukta oldu u görülmektedir. Van’a gelen turistlerin %59,2’si ilk kez gelmekte, gerisi de en az ikinci ziyaretini yapmaktad r. Van’a tatil amac yla gelen turistlerin oran sadece %19,2’dir. Ayn ekilde al veri amac yla gelen turist oran n n (%3,5) dü ük olmas dikkat çekicidir. Van’a gelen turistlerin %24,8’i arkada tavsiyesi, %10,5’i fiyatlar n n uygunlu u, %9,5’i seyahat acentesi çal anlar n n tavsiyesi, %8,5’i seyahat acentesi tavsiyesi ve %40,2’si ise di er unsurlardan etkilenerek Van’ ziyaret etmeye karar vermi tir. Turistlerin, ziyaret ettikleri di er destinasyonlar da göz önünde bulundurarak, sahip oldu u özellikler itibariyle 10 üzerinden Van’a verdikleri puan ortalamas 6,63’tür. Bu de er göz önünde bulunduruldu unda, turistlerin Van’ sahip oldu u özellikler itibariyle orta düzeyde de erlendirdi i görülmektedir. Van’a gelen turistlerin, do al güzellikler, mutfa n n güzel olmas yani yöresel yemekler, tarihi zenginlikler ve iklimin güzel olmas ndan daha çok tatmin olduklar görülmektedir. En az aktivite seçeneklerinin olmas ndan tatmin olmalar dikkat çekicidir. Ayr ca turistler çevrenin temiz olmas , otellerin kaliteli olmas , fiyatlar n uygunlu u ve kültürel etkiliklerden di er unsurlara göre daha az tatmin olmaktad rlar. Van’ ziyaret eden turistlerin en fazla Van mutfa ndan memnun olarak ayr lmalar dikkat çekicidir. Bu da turistlerin yöresel de i iklik gösteren yiyecekleri tatma iste ini ön plana ç karmaktad r. Turistler özellikle kültürel turlarda gezip görme yan nda lokal yemekleri tatmak istemektedirler. Çünkü hem tan maya geldikleri kültürün bir parças n olu turmaktad r hem de farkl tatlar deneme imkan bulmaktad rlar. Ara t rma sonuçlar na göre, Van’ ziyaret eden turistlerin sadece %1,5’lik k sm n n yöresel yemeklerden hiç memnun olmad görülürken, %51,2 gibi büyük bir k sm da yöresel yemeklerden çok memnun oldu unu ifade etmi tir. Bu oranlar do rultusunda önerilerimiz, Kültür turizmi için önemli bir destinasyon olan Van ilinde hem ziyaretçilere farkl tatlar sunmak hem de yöresel yemeklerin unutulmas n n önüne geçmek ve özellikle konaklama ve

Page 192: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

192 Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

yeme-içme i letmelerinde sürdürülebilirli ini sa lamak amac yla turistik tesislerin mutfaklar nda yöresel yemeklere yer verilmeli ve a ç lar bu konuda e itim ve uygulamaya tabi tutulmal d r. Böylece önemli bir kültür varl unutulmam olacak ayn zamanda turist çekim varl klar nda yöresel yemekler yer sahibi olacakt r.

6. Kaynaklar Acuner, . Mü teri Memnuniyeti Ve Ölçümü, Milli

Prodüktivite Merkezi Yay mlar , Yay n No:655, Ankara 2003. Alegre J., & Garau, J. Tourist Satisfaction And Dissatisfaction, Annals of Tourism Research, 37(1), 2010.

Alegre J., & Garau, J. The Factor Structure of Tourist Satisfaction at Sun and Sand Destinations, Journal of Travel Research, 50(1), 2011.

Bayraktaro lu, A. Toplam Kalite Yönetiminde Mü teri Memnuniyeti Ve Çok Uluslu Bir Otomotiv Firmas nda Mü teri Memnuniyeti Üzerine Bir Ara t rma. stanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Yüksek Lisans Tezi, 1998.

Belli, Oktay ve Güzin Sühran Belli, Van bölgesi Geleneksel Mutfak Kültürü ve Yemekleri, II. Uluslararas Do u Anadolu Bölgesi Geleneksel Mutfak Kültürü ve Van Yemekleri Sempozyumu, Van Valili i, Van 2010.

Bulut, Y. Otellerde Mü teri Memnuniyeti ve Bir Uygulama (Samsun Örne i), Uluslararas Sosyal ara t rmalar Dergisi, 4(8), 2011.

Caruana, A. Service Loyalty The Effects Of Service Quality and The Mediating Role Of Customer Satisfaction, European Journal Of Marketing, 36(7/8), 2002.

Gale, B. T. Managing customer value. New York: The Free Press. 1994.Gürü, B. E. Turizm Sektöründe Mü teri Tatmini ve

anl urfa Örne i, Abant zzet Baysal Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, 2006.

Lache, C. and A. Trifu, Enhancing the Satisfaction of Consumers of Tourism Services, a Core Element of the Marketing Polices, IBIMA Publishing, IBIMA Business Review http://www.ibimapublishing.com/journals/IBIMABR/ibimabr.html Article ID 710632, 2011.

Oliver, Richard, Satisfaction: A Behavioral Perspective on the Consumer, Newyork,1997.

Oral, Saime, Otel letmecili i Ve Otel letmelerinde Verimlilik Analizleri, Kany lmaz Matbaas , 4. Bas m, zmir 2001

Page 193: sayı.pdfII Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ Sahibi Yüzüncü Yıl

193Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Swan, J. E., & Combs, L. J. Product performance and consumer satisfaction: A new concept, Journal of Marketing, 40(April), 1976.

Temelli, A., Hizmet Pazarlamas nda Mü teri Tatmini Ve E itim Sektöründe Bir Ara t rma, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2000.

Vavra, T. G., Improving your measurement of customer satisfaction: A guide to creating, conducting, analysing and reporting customer satisfaction measurement program, Milwake: ASQC Quality Pres, 1997.

WOLF, Erik, Culinary Tourism The Hidden Harvest, Kendall/Hunt Publishing Company, Iowa ABD 2006.

-------------------Travel Activities & Motivation Survey (TAMS): Wine & Cuisine Report, Lang Research, Kanada 2001.

Yüksel, A., & Yüksel, F., Measurement and management issues in customer satisfaction research: review, critique and research agenda: part two. Journal of Travel and Tourism Marketing, 10, 2001.