mesleki sağlık ve güvenlik dergisi - ttbturkish journal of occupational health and safety turkish...

104

Upload: others

Post on 27-Feb-2020

4 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

Politik-siyasi merkezler tarafından ülkenin tüm coğrafyaları üzerine, militer kıyım ve iktisadi kıyım bir karabasangibi çöktü.

Kürt sorununu asayiş sorunu olarak gören anlayışla, işçi sağlığı sorununu güvenlik sorunu olarak gören anlayışaynı kaynaktan besleniyor. Bir şantiyede yere yatırılarak 'bu devlet size daha ne yapsın' diyen militer-çıplak zoramaruz kalan işçilerle, Tofaş, Renault, Türk Traktör... de yakın geçmiş zamanda örneğini gördüğümüz işbirlikçi sendikaaracılığıyla denetim altında tutulmak istenen işçiler apoletleri ve kıyafetleri değişik aynı odaklar tarafından baskılanıyor.

Bolu ve Kayseri komando birlikleri ülkenin bir coğrafyasına doğru çekilirken, Memur-Sen de toplu pazarlık(!)için ülkenin bir başka coğrafyasında hükümet masasına çekiliyor!?

Ve beyaz önlükleriyle, çatışmalarda yaralananların sağlık hizmetine koşan ya da ‘savaşa hayır’ diyen sağlıkçılaröldürülüyorsa eğer; Sözün bittiği yerdeyiz artık!

Kendi yaşam zenginliklerini işçilerin sömürüsü üzerinden temin eden kapitalistler ile kendi iktidar ömürleriniuzatmak isteyen ‘tekçi yönetim'; sermaye ve sermayenin kolektif temsilcisi kimliğiyle bir birini besliyor.

Kapitalistler fabrikalarda, işliklerde işçilerin beden bütünselliğine saldırarak can alırken, işçilerin emek-gücünüyeniden üretmek için bulunduğu sokaklar, mahalleler... fabrika duvarlarının dışında sessizliğini koruyor!? Fabrika veişliklerin içi ile ‘dışı' gibi ülkenin bir coğrafyası diğer bir coğrafyasına sessiz!? Ve görüldüğü gibi; Bugün politikanınsorunlarından biri yandaşların sessiz kalmasıdır.

Bütün bu olup-bitenleri kendi seçtikleri kırıntı-çalıntı bilgilerle çarpıtarak kitlelere pompalayan, egemen dili kul-lanan medya, toplumun kıblesini belirliyor. Öyle ki; toplumu yaşanan gerçeklerden uzaklaştırırken, yaşamın potan-siyellerini gerçekleştirme araçlarından dışlıyorlar. Bu nedenle toplumsal gerçekler politik argümanın karakterine şekilveremiyor.

İşçi sağlığından doğru egemen dili reddeden Dergimiz ise işçi sınıfının dilini kullanarak hedef kitlesine ulaşanhaliyle; Bir önceki sayısında açmış olduğu, anti-kapitalist paradigma ekseninde ‘işçi denetimleri' tartışmalarına devamediyor.

İşçi sağlığı sorunsallığında ‘Almanca düşün ve Fransızca eyle' şiarını benimseyen Dergimiz, eylem ile söylemarasına bir hiyerarşi koymazken, diyalektiğin praxizminde yol almayı uygun görmektedir. Ve toplum üzerine düşünenher kuramın ve kuramcının, kimi zaman alternatif bir söylem önermek için, kimi zaman da reddetmek için dahi olsasınıf kavramının çekiciliğinden kurtulamadığı bilinir. Dergimiz de bu çekiciliği gözeten ve işçi sağlığına emek veren,işçi sağlığının teorik ve pratik dostlarını MSG'nin sahipleri olarak görüp, içeriğe yönelik ‘işçi cinayeti - iş cinayeti'kavramı tartışmalarına sayfalarını açmıştır.

Dergimiz MSG, 16 yıllık sürecinde, giderek olgunlaşan haliyle işçi sağlığının dostlarına bir tür yakıt, kavramlar,argümanlar akışı sağlayarak güç katmaya çalışırken, işçi sağlığı dostlarının da MSG’yi örgütlemesinin davetini herdaim açık tutmuştur. İşçi sağlığı alanındaki mücadele dostlarıyla arasına ‘bin fikir tartışsın, bir çiçek açsın’ tutkalınıyerleştiren Dergimiz, işçilerin beden bütünselliğine saldıranlarla da arasına anti-kapitalist mücadele geriliminikoymuştur.

Anlamın hiçlik tarafından işgal edilmesine karşı direnen MSG, pusuya yatmış görülmez tehlikeleri açık etmeyeçalışırken; Politikayı, ‘pragmatislerin teoriyle, ütopiklerin gerçeklikle buluştuğu’ zeminden doğru tanımlayan haliylesizlerle paylaşımına devam edecektir.

EDÝTÖRDEN

1Ekim 2014-Mart 2015

2Ekim 2014-Mart 2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

İŞÇİ SAĞLIĞI İÇİN ÜÇ KOŞUL:

POLİTİKLEŞMİŞ İŞYERİ,KOLEKTİF ÖZNE

VE SINIF İRADESİ

İşçi sağlığı üzerine olan tartışma ve çalışmalar-da açık ya da örtülü biçimde egemen bir yaklaşı-mın belirleyici olduğunu söyleyebiliriz. Bu egemenyaklaşım, işçi sağlığına yönelik üç ön kabuledayanmaktadır. İlki, işyeri teknik bir alandır. Ser-maye ve teknoloji eliyle örgütlenmektedir. İşyerin-de üretimin örgütlenmesi ve işleyişi sermayeninelindedir. Dolayısıyla, işçi sağlığına yönelik tümdüzenlemeleri, sermaye, bilim ve teknolojiyi izleye-rek yapar, yapmalıdır. İkincisi, işçi sağlığı için işçi,bilinçli ve sorumluluk sahibi bir birey olmalıdır. İşkazalarının işçi hatalarından ve işçi dikkatsizlikle-rinden kaynaklandığı iddiasına vurgu yapılmakta-dır. Üçüncüsü, işçi sağlığına yönelik ulusal ve ulus-lararası standartlar çok önemlidir. Bilim ve tekno-lojinin verdiği imkanlar doğrultusunda hazırlananulusal ve uluslararası standartlar ile işçi sağlığıdüzenlemelidir.

İşçi sağlığı tartışma ve çalışmalarında bu ege-men yaklaşım, diğer yaklaşımlar üzerinde bir baskıyaratmaktadır. Bu baskı, alışılmış açıklamalar iletoplumsal gerçeklikleri anlamamızı önlemekte vebizi alışılmış düşünce kalıpları içinde tutsaklaştır-maktadır. İşçi sağlığına yönelik düşünsel çabanın,bu baskıya cevap vermesi önemlidir. Böyle bir bas-kıyla başa çıkma çabası, uzun soluklu bir çalışma-nın iddiası olabilir ancak. Dolayısıyla, bu yazı, buşiddete karşı yola çıkış çabası ve/veya çıkılan yolunilk adımlarından biri olarak görülebilir. Diğer birdeyişle, egemen yaklaşımların insani varoluşu sus-kunluğa götüren sahte sözlerine karşı, gerçek söz-leri bulmak ve dünyayı adlandırmak adına olan bir

çabadır bu. Sahte sözlere karşı gerçek sözler: Tek-nik işyeri değil, politikleşmiş işyeri; neoliberal bireydeğil, kolektif özne ve standartlar değil, sınıf irade-si. Bu yazı, egemen yaklaşıma karşı hegemonikdüzeyde örgütlenmesi önerilen üç alan üzerinenotlar düşmeyi hedeflemektedir.

Teknik İşyeri Değil Politikleşmiş İşyeriİşçi sağlığına yönelik egemen yaklaşımda, üre-

tim noktası, iktisadi bir yapının unsuru olarak tek-nik bir örgütlenme olarak ele alınmaktadır. Üretimnoktası, iktisadi yapının ana unsuru olarak görül-mektedir. Siyasal ve ideolojik alanlar ise, üretimnoktasının dışındadır.

İşçi sağlığı üzerine bu yaklaşımın temeli, kapi-talizm içindeki iktisadi ve siyasi olan arasındakiilişkide yatmaktadır. Buna göre kapitalizmde, ikti-sadi ve siyasi olan birbirinden keskince ayrılmıştır.Ekonomi, her türlü politik belirlenimden ve müca-deleden –yani siyasetten- bağımsız teknik-tekno-kratik bir alan olarak kurulur. “Ekonomiye siyasetkarıştırılmadığı” gibi siyasetin işi de ekonomiden(yani temelde maddi yaşamın ve dolayısıyla top-lumsal birlikteliğin üretiminden) bağımsızlaştırıl-mış bir retorik performansa indirgenmektedir.Oysa kapitalist toplumsal yapı bu iki alanın tarihtehiç olmadığı kadar birbirine bağlandığı bir yapısalnitelik arz etmektedir. Buradaki başarı, ekonomiile siyasetin kapitalizmdeki özsel birlikteliğinekarşı, bu alanların biçimsel ayrımının niteliksel birayrım olarak sunulması ve tüm toplumun normu

Gamze YÜCESAN ÖZDEMİRProf. Dr., Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi

3Ekim 2014-Mart 2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

olarak kabul ettirilmesidir. Bu ayrışma, sermayeninçok etkili bir silahıdır. Ekonominin siyasi yüzününbulanıklaştırılması ve hatta yok sayılması ile siya-setin iktisat dışı bir “söz söyleme” alanı olarak kod-lanması burjuva sosyal bilimlerin “kalesidir.” İkti-sadi alanın teknik bir üretim örgütlenmesi olarakgörülmesi ve siyasetin iktisadi alan dışında yürü-tülmesi gerekliliğinin sürekli tekrarlanması, üretimnoktasında üretilen artı-değeri gizlemektedir.Buna göre, işçi sınıfı haklar ve talepler için müca-delesini verecekse bunun yeri işyeri dışındaki alan-lardır. Aynı şekilde, işçi sınıfına işçi sağlığına yöne-lik düzenlemelerde denetim ve söz hakkı tanınma-makta ve bu da işyerinin ve üretimin bilgisinin ser-maye tekelinde olmasına, yani işyerinin yine tek-nik bir alan olarak yalıtılmasına dayandırılmakta-dır.

Oysa, tüm üretimin temelini oluşturan ve kar-şılığı ödenmemiş bir emek sarfiyatı olan artı-değe-re sermaye sınıfı tarafından el konulması, entemelde (bir tür olarak insana ve onun var olmabiçimi olarak topluma dair) politik bir problemdir.Buna karşın işyerinin teknik (siyasetten yalıtık) biralan olarak tanımlanması, temeldeki bu politikproblemin yok sayılması ve üretilen zenginliğe elkoyma sürecinin devamının sağlanmasıyla ilişkili-dir.

İşçi sağlığına dönük tüm düzenleme ve tartış-malar da temelde, açık ya da örtük biçimde bupolitik problem etrafında cereyan eden mücadele-ler olarak kavranmalıdır. Bu düzenleme ve tartış-maları işyerine dair “teknik meseleler” olarak gör-mek, işçi sınıfının kurucu problem alanını vemücadele zeminini doğrudan sermayeye terketmek anlamına gelmektedir.

Buna karşı vurgulamak gerekir ki, işyeri teknikbir alan değildir; politik bir alandır. İşyeri, yalnızcamalların ve hizmetlerin üretildiği teknik bir alandeğildir, siyasetin, siyasi aygıtların ve toplumsalilişkilerin de üretildiği ve yeniden üretildiği politikbir alandır. Dolayısıyla, üretim noktasında biremek rejiminden bahsetmek mümkündür. Emekrejimi kavramı, üretim noktasının yalnızca iktisadimomente değil, aynı zamanda siyasi ve ideolojikmomentlere sahip olduğunu vurgular.

Üretim noktasının iktisadi, siyasi ve ideolojikmomentlere sahip olduğunu söylemek, işyerini birpolitik mücadele alanı olarak görmek demektir.

Dolayısıyla, işyeri teknik bir örgütlenme olarak ser-mayeye terkedilecek bir alan değildir; işyerinde işçisağlığına yönelik düzenlemelerde işçi sınıfının sözsahibi olması önemlidir. Bu da politikleşmiş birişyeri kavramını tartışmaya çağırmaktadır.

Politikleşmiş bir işyerinde, işçi sınıfı üretiminiktisadi, siyasi ve ideolojik yapısını anlamlandıra-bilmelidir. Son yıllarda, sınıf mücadelesinde sarka-cın sermayeden yana olması, tüm yapıları emekadına yıkıcı kılmaktadır. İşyerinin iktisadi yapısı,işçinin ücretini karşılamak için gerekli emek mik-tarını azaltmaya ve artı-değer yaratan emek mikta-rını çoğaltmaya dayanmaktadır. Sermaye, artı-değeri, çalışma saatlerini uzatarak, işçileri aynıüretim süresi içerisinde daha fazla emek sarf etme-ye zorlayarak -emek yoğunluğunu arttırarak- ya daemek verimliğini yükseltecek üretim araçlarınıüretime sokarak arttırabilir. Dolayısıyla, daha çokkar ve sermaye birikimi için, işyeri, çıkarları çatı-şan iki sınıfın; emek ve sermaye sınıfının mücade-lesine sahne olur. Dolayısıyla artı-değer yaratmayayönelik uzun çalışma saatleri, hızlandırılmış tekno-loji ve artan emek yoğunluğu, kapitalist toplumlar-da var olan bir çelişkiyi gösterir: “İşçi sağlığı ya dadaha fazla kar”. Politikleşmiş bir işyerinde, işçi sını-fı üretimin siyasi yapısını anlamlandırabilmelidir.Neoliberal siyasal yapı, güvencesiz ve geleceksizçalışma, yoğun işsizlik, neoliberal sosyal politikalar,işçi sınıfının geneli üzerinde yıkıcı etkilere sahiptir.Bu yıkıcı etkiler üretim noktasında çok daha itaat-kar ve güçsüz bir sınıf yaratmaktadır. Bu kısırdön-günün kırılabilmesi ancak işçiler arası dayanışma,güven ve kolektif bir özne haline gelmekle müm-kündür. İşçilerin sağlıklarını ve hayatlarını koru-maları/kurtarmaları gibi temel bir maddi zemin–en basit anlamıyla “varolma”, kar uğruna hayat-ları hiçe sayan üretim yapısında “hayatta olma”,“hayatta kalma” zemini-, politikleşmiş bir işyeriiçin önemli bir başlangıç noktası olarak görülebilir.Bununla bağlantılı olarak politikleşmiş bir işyerin-de işçi sınıfı üretimin ideolojik yapısını da değer-lendirmelidir. Dayanışma, adalet ve eşitlik gibideğerler yerine, birey ve rekabet örülü ideolojilergündelik hayatta ve işyerinde üretilmektedir. İşçisağlığı için işyerinde tüm bu yapılara dair işçi sını-fının sözü, talepleri ve ortak eylemi olmalıdır. Dün-yayı kendi gözleriyle görmeyi öğrenebilmek vebunun değerini teslim edebilmek, sınıfın kendi

4Ekim- 2014-Mart-2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

özsaygısını ve direnme noktalarını/pratiklerinioluşturabilmek için elzemdir. Karşılıklı olarak işçi-ler kendi direnme pratiklerini geliştirdikçe sözkonusu ideolojik yapıyla kurdukları ilişkinindönüşmesi de mümkün hale gelebilecektir.

Neoliberal Birey Değil Kolektif Özneİşçi sağlığına yönelik egemen yaklaşımda neoli-

beral birey anlayışı temel alınmaktadır.Neoliberal“birey”in evrensel özellikleri vurgulanmaktadır. Bubireyin bireysel güvenliği söz konusudur. “Bireyselgüvenlik” ise, “üretimde etkinlik”, “üretimdeverimlilik” gibi kavramlarla birlikte anılabilir.Diğer bir deyişle, sermayenin etkinlik ve verimlilikkonusundaki baskısını hiç sorunlaştırmadan,bireysel güvenliği için tek başına çaba gösteren bir“birey”dir asıl olan. Bu “birey”in sorumluluklarıvardır. Hata yapmamak, dikkatsiz davranma-mak,bu sorumlulukların başında yer almaktadır.Diğer bir deyişle, işçinin bireysel özellikleri (yaş,cinsiyet, yorgunluk, dikkatsizlik, asabiyet ve kaza-ya yatkınlık gibi) ve işçinin sosyal ve psikolojikçevresi (arkadaşlıkları, aile yaşamı ve alışkanlıklarıgibi) iş kazalarının ardındaki temel nedenler ola-rak görülmektedir (1). Dolayısıyla, neoliberalbirey, işçi sağlığı için yapması gerekenleri bilen,sorumluluk sahibi ve kendi güvenliğini sağlamayadönük bir bilinç düzeyi içindedir.

Neoliberal birey, son dönemde, Çalışma veSosyal Güvenlik Bakanlığı ve İş Sağlığı ve Güven-liği Genel Müdürlüğü’nün1 hazırladığı “İş kazasıdiye bir şey yoktur” temalı kamu spotunda netleş-mektedir.2 Bir ofis ortamında geçen kamu spotun-da, kadın çalışan altı yıldır o şirkette çalıştığınıbelirtip şirketi izleyiciye “güvenilir bir şirket” ola-rak tanıtmaktadır. Ertesi gün nişanının olduğunubelirten çalışan, bu “mutlu tablo”nun ardındankameraya dönerek, “Ama birazdan, yapmamamgereken basit bir hatayı yapacağım ve beyin kana-ması geçireceğim. Yıllarca bitkisel hayata mahkumolarak hayal bile kuramayacağım” demektedir.Ardından dolabın üzerindeki dosyayı almak içinsandalyeye çıkan çalışan düşerek başını masayaçarpmakta ve işçinin bahsettiği “kaza” da gerçek-leşmiş olmaktadır. Ve ekran da yazı belirmektedir:“İş kazası diye bir şey yoktur.”

Bu tahayyül etme biçimi içerisinden bakıldığın-da, işçi artık bir “birey”dir ve kapitalistin karşısına

yapayalnız çıkacaktır. Anılan “birey” sermayenintüm ideolojik denetim mekanizmalarına açık ola-rak, sermaye ile işbirliğine veya onun keyfi uygula-malarına boyun eğmeye zorlanmaktadır. Bir başkadeğişle, emeğin, işçi sınıfının bir üyesi olarak sahipolduğu hakkı bizzat kendi eliyle inkar etmektedir:İşçi/emekçi bir kolektivitenin parçası değildir. İşçisınıfının bir parçası olarak “hak” ve “talepler”sunan karşı-hegemonik bir tutum geliştiremez;“kolektif sermayenin bir fraksiyonu olan bireyselkapitalistin karşısına kolektif işçinin bir parçasıolarak” çıkamaz (2).

Bu demektir ki; neoliberal kurgulama ve bukurgulamanın içerdiği değerler toplumsal olarakkabul gördüğü oranda, “birey” kendisini üretimilişkileri içerisinde bir başına var olan ve olmaktaolacak olan bir varlık olarak görecek; sınıfa refe-ransla kurulan ya da meşruiyetini edinen kolekti-vitelerin bir parçası olarak davran(a)mayacak vedolayısıyla kapitalist üretim ilişkilerine içkin mev-cut sınırların üretimine katkıda bulunacaktır.

Neoliberal siyaset ve ekonomi politikalarının,son 20-25 yıldır yalnızca ekonomik ve siyasi alan-ları düzenlemediğini sınıf üzerinde de çok dahabüyük bir yıkım yarattığını belirtmek gerekiyor:İşçi sınıfının kolektif eyleme imkân ve ihtimalleri-ni yok etme. Kolektif eylemi, 1844 El Yazmala-rı’nda Marx şöyle anlatıyor:

Komünist  işçiler biraraya geldikleri zaman,kuram, propaganda vb., ilk amaçlarıdır. Ama aynızamanda, bir araya gelmelerinin sonucu olarak,yeni bir gerekseme kazanırlar –topluma gerekse-me- ve araç gibi görünen şey amaç olur. Fransızişçilerinin biraraya geldikleri yerlerde bu pratiksüreci en yüce sonuçları ile görürsünüz. Sigara, içkiiçmek, yemek yemek vb. artık temas etme ya da biraraya gelme araçları değildir. Arkadaşlık, birlikteolmak, konuşmak –ki bunların da amacı toplum-dur- onlara yeter; insanların kardeşliği onlar içinlaf değildir, hayatın bir olgusudur ve onların çalış-mayla sertleşmiş bedenlerinden insanın soyluluğu-nun ışıkları fışkırır. (3)

Neoliberal siyaset ve iktisat politikaları, işçisınıfını ve toplumun büyük kesimlerini, yan yanaduramayacak ve söz söyleyemeyecek şekilde tahripetmiş, sözsüz ve eylemsiz bırakmıştır.3 Kolektifvaroluş ve özneleşme, işçi sağlığına yönelik talep-leri de dillendirme imkânını işçi sınıfına verecektir.

5Ekim 2014-Mart 2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

Standartlar Değil Sınıf İradesiİşçi sağlığına yönelik en önemli araçlar arasın-

da yer alan ulusal ve uluslararası standartlar, üreti-min yönetimsel kurallarını koyan ve kriterlerinibelirleyen geniş kapsamlı kontrol ve düzenlememekanizmaları olduğu halde, teknik bir ayrıntı ola-rak kurgulanmaktadırlar (4). Tüm standartlarda,“düzenli bir iş disiplini ve iyileştirilmiş çalışmakuralları” getirdiği izlenimini pekiştirmek amaç-lanmaktadır. İşçi sağlığına yönelik standartlardasağlık koşullarını ve güvenlik koşullarını iyileştir-mek amaçlanmaktadır. İşçi sağlığında egemen yak-laşım, standartlar söz konusu olduğunda önceliğişöyle özetlemektedir: a. bilimsellik, b. yasalarauygunluk, c. standartlara uygunluk.

Bu bilimsellik, yasalar ve standartlar, işçi sınıfı-nın kolektif temsil mekanizmalarından arındırılmışmekanizmalarda şekillenmektedir. Diğer bir deyiş-le, bilim, yasalar ve standartlar “daha çok kâr”işleyişini kabul etmektedir. Bilim, yasalar ve stan-dartlar, çalışma saatlerini uzatarak, işçilerin aynıüretim süresi içerisinde daha fazla emek sarf etme-sini -emek yoğunluğunu arttırarak- ya da emekverimliğini yükseltecek üretim araçlarını üretimesokmayı hedeflemektedir. Dolayısıyla, bilim, yasa-lar ve standartlar artı-değer yaratmaya yönelikuzun çalışma saatlerini, hızlandırılmış teknolojiyive artan emek yoğunluğunu kabul etmekte ve tümbu kabuller üzerinde işçi sağlığını düzenlemeyeamaçlamaktadır.

Oysa ki, işçi sağlığına yönelik talepleri vedüzenlemeleri ancak bir sınıf iradesi şekillendirebi-lir. Sınıf iradesi, kendi hayatına sahip çıkacak veyaratıcılığına, enerjisine inanarak geleceği tasav-vur edip biçimlendirebilecek bir iradedir. İşçi sağlı-ğına dair irade oluşturma, onu sarih bir şekildeifade ederek ortaya koyma, taleplere dönüştürmeve bir program çerçevesinde yeniden biçimlendir-me halini irade olarak tanımlayabiliriz.

Politikleşmiş bir işyerinde kolektif öznenin ira-desini mümkün kılacak yapılar özyönetim ve özör-gütlenme deneyim ve pratikleridir. İtalya’da fabri-ka konseyleri (6), Rusya’da işyeri Sovyetleri (7),Latin Amerika’da işgal fabrikaları (8) gibi dene-yimlerin ışığında işçi sağlığına yönelik talepleri öre-biliriz.

Son Söz...Bu yazı, işçi sağlığının düzenlenmesi ve örgüt-

lenmesinde, egemen yaklaşımın üç alanını, karşımücadeleyi içeren bir yaklaşım ile ele almakta veteknik işyerine karşı politikleşmiş işyeri, neoliberalbireye karşı kolektif özne ve standartlara karşı sınıfiradesi iddiasını ortaya atmaktadır. Bu iddia, işçisağlığı ile kapitalist üretim noktası, artı-değer üre-timi ve sınıf mücadelesi arasındaki bağa ve işçi sağ-lığının kapitalist üretimin düzenlenmesine ilişkindinamiklerden ayrı ele alınamayacağı ve pratiktebir sınıf mücadelesi formu içerisinde gerçekleştiğikavrayışına dayanmaktadır. Bu kavrayış, işyerininsadece üretimin yapılmasına ilişkin ilişkilerin değil,aynı zamanda siyaset, ideoloji ve toplumsal ilişkile-rin üretildiği bir alan olduğu savını da barındırır.Dolayısıyla işçi sağlığı, üretim noktasına içkin, sınıfmücadelesinin bir konusu olan siyasal ve ideolojikbir alandır. Böylelikle, işçi sağlığı mücadelesi sözkonusu olduğunda, toplumsal bir mücadele alanıolarak politikleşmiş işyerinin, bireyler toplamıdeğil, kolektif özneye dayalı olarak, sınıf iradesietrafında yeniden düşünülmesine gerek vardır.

Bu noktada, politikleşmiş bir işyerinde kolektiföznenin iradesinin oluşmasının işçi sağlığı nokta-sında neler kazandırabileceği ile ilgili önemli birörneği Emre Gürcanlı’nın “Sınıf Dayanışması BirÖlümü Nasıl Önledi?” (8) yazısında bulabiliriz.Gürcanlı, yazısında Zafer Açıkgözlü’nün ölümünüaktarıyor. Çapa Tıp Fakültesi’nde çalışan taşeronişçisi Zafer Açıkgözoğlu, yağmurun çok şiddetliyağdığı bir gün, kanalizasyon suları alt katta bulu-nan Çocuk Beslenme polikliniği ve Mikrobiyolojilaboratuvarını bastığında, poliklinikte diğer işçiarkadaşları gibi hasta dosyalarını kurtarmak içinhiçbir güvenlik önlemi olmadan lağım sularınıniçinde saatlerce kalır. İSKİ tarafından yapılmasıgereken atık suların temizlenme ve tıkalı kanalla-rın açılması işlemleri temizlik taşeron şirketinsorumlusu tarafından diğer işçiler gibi kendisindende istenir. Lağımın içinde hiçbir güvenlik önlemialınmadan çalışır. Akut hepatite yakalanır, karaci-ğer nakli başarılı olamaz ve Zafer Açıkgözlü ölür.Bu olayın ardından yaklaşık iki yıl sonra aynı yerdeaynı olay gerçekleştiğinde işçilerin tavrını, Gür-canlı, bir işçinin ağzından aktarıyor:

Bugün (5 Ağustos 2015) öğleden sonra, İstan-bul Tıp Fakültesi (ÇAPA) Cerrahi Bilimler binası-

6Ekim- 2014-Mart-2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

nın -1. katında kanalizasyon borusu patlamasınedeniyle yaklaşık  5-6m2 lik bir alanda 1m yük-sekliğinde lağım suyunun biriktiğini öğrendik. Biri-ken lağım suyuna temizlik işçilerinin müdahaleetmesi istenmiş ama işçi arkadaşlar itiraz ederekhaber verdiler. Olay yerine gittik bir kaç fotoğrafçektik, İSG uzmanına haber verildi. İSG uzmanıolaya temizlik işçilerinin müdahalesinin uygunolmadığını belirten bir tutanak kaleme aldı. İşçiarkadaşla bina idari amirine gittik ama olaydanhabersiz gibi davranan bir görevliyle karşılaştık.Sonrasında hastane müdürüne gittik, İSKİ’ninkendilerine bir telefon uzaklıkta olduğunu hatır-lattık ve temizlik işçilerine görev verilmesini kesin-likle kabul etmeyeceğimizi belirttik. Yaklaşık 45dakika sonra İSKİ ekibi gelerek duruma müdahaleetti.

Açıktır ki, sermayenin kar hırsı ile şekillenenrekabet ve birey odaklı yıkıcı günlük hayat norm-ları karşısında politikleşmiş işyeri, kolektif özneolabilme ve sınıf iradesi bugün artık her şeydenönce işçinin hayatını koruması/kurtarması içinbelirleyici önemdedir. Bu üç gereklilik, sınıf müca-delesinin temel nosyonları olarak da okunabilir.İşçi sınıfının sermaye karşısına ciddi bir güç olarakortaya çıkabileceği bir durum, ancak bu nosyonla-rın birarada ve karşılıklı olarak gerçekleştirilmesiy-le mümkün hale gelebilecektir. Bu süreç aynızamanda, geleceğe dönük “kurucu bir irade olaraksınıf”tan bahsedebilmenin de kapısını aralayacak-tır.

Bu nedenle son söz olarak, işçi sağlığı ve işgüvenliği için politikleşmiş işyerinde kolektif özneolarak işçi sınıfının iradesini koymasının yolları,imkanları ve pratikleri üzerine düşünmenin herzamankinden çok daha gerekli olduğu söylenmeli-dir.

Kaynaklar1. Sheehy, N.P. ve Chapman, A.J. (1987)

“IndustrialAccidents”, International Review of IndustrialandOrganisationPshychology, (der. C.L. Cooper ve I.T. Robertson) içinde, Chichester, Wiley.

2. Yücesan-Özdemir, G. ve Özdemir, A.M. (2005) “Türkiye’de Devletin Değişen Rolü ve Sosyal GüvenlikReformu”, Toplum ve Hekim, 20 (2), 134-142.

3. Marx, K. [1844] (2000) 1844 El Yazmaları (çev. M. Belge), İstanbul: Birikim.

4. Çaralan, S. (2001) “Emperyalizm Teknik Bir Sorun Değildir”, Evrensel, 12-13 Aralık.

5. Coşar, S. ve Yücesan-Özdemir, G. (2014) İktidarın Şiddeti: AKP’li Yıllar, Neoliberalizm ve İslamcı Politikalar, İstanbul, Metis.

6. Gramsci, A. (2014) İtalya’da İşçi Konseyleri Deneyimi (çev. Y. Alp), İstanbul: Belge.

7. Anweiler, O. (1990) Rusya’da Sovyetler (çev. T. Keşoğlu), İstanbul: Ayrıntı.

8. Yeğin, M. (2004) Patronsuzlar, İstanbul: Versus. 9. Gürcanlı, E. (2015) “Sınıf Dayanışması Bir Ölümü Nasıl

Önledi?”, http://ilerihaber.org/yazarlar/emre-gurcanli/sinif-dayanismasi-bir-olumu-nasil-onledi/1460/

Dipnotlar1. Dikkat edilirse, Çalışma Bakanlığı’na bağlı Genel

Müdürlüğün adı “İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği” değil, “İşSağlığı ve Güvenliği”dir. Bu alana dair hemen tüm düzenleme ve mevzuat da “İş Sağlığı ve Güvenliği” olarak oluşmaktadır. Sermayenin sınırsız kar hırsıyla yapılanan bir üretim sürecinde, “İşçi Sağlığı” yerine “İşSağlığı” söyleminin dolaşımda olması, sürecin boyutlarını ve derinliğini ortaya koymaktadır.

2. http://www.diken.com.tr/bir-calisma-bakanligi-kamu-spotu-guvenilir-firma-calisani-kendi-hatasiyla-dusuverir/

3. Derleyenlerinden biri olduğum Sessiz Şiddet adlı kitaptada bu noktaya değindik. “Sessiz şiddet” ile işçi sınıfınınortak hareket edebilmeye ve kendi sözlerini söyleyebilmeye olan inançlarını yitirdiklerini vurguladık ve “sessizce sözlerimiz ellerimizden alınmaktadır” dedik. Kitap, Türkçe’ye Metis yayınları tarafından İktidarın Şiddeti (2014) olarak çevrildi (5).l

7Ekim 2014-Mart 2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

Sermayenin yönetiminden kaynaklanan dene-tim ile emek süreci üzerindeki ve işin yürümesin-den kaynaklanan denetim birbirinden ayrı değer-lendirilmelidir. Çünkü işin denetimi ile çalışanlarındenetimi ayrı ve farklı şeylerdir. Her ikisinin teme-linde de üretim maliyetlerinin en aza indirilmesi,dolayısıyla kar oranlarının arttırılması yer alırken,örneğin işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirleri, özel-likle Türkiye gibi ülkelerde önemli bir maliyetunsuru olarak görüldüğünden hep geri plana itil-miştir. Emek sürecinde işçilerin denetimi söz konu-su olduğunda öncelikli olan işçinin sağlığı ya dagüvenliği değildir. Bu noktada önemli olan tekbaşına denetimin varlığı değil, onun hangi amaçlave nasıl kullanıldığıdır.

Emek Denetim BiçimleriKapitalizmin gelişimi sürecinde, tarihsel ve

konjonktürel olarak uygulanmış farklı denetimbiçimlerini görmek mümkündür. Tarihsel olarakbakıldığında kapitalist denetimin hiçbir zamansadece göründüğü gibi yaşanmadığı, bu anlamdaemek sürecinin denetiminin sanıldığı gibi basitolmadığı görülecektir.

Friedman (4 ve 11), denetimin doğrudan vedolaylı biçimleriyle, işçilerin denetime direnişşekilleri üzerinde yoğunlaşırken, Burawoy (5, 6,12) üretim ilişkileri ve rızanın üretimi ve yenidenüretiminin yanı sıra, bunların siyasal-ideolojiketkileri üzerinde durmuştur. Emek sürecinin üreti-min siyasal ve ideolojik boyutuyla birlikte ele alın-ması, emek rejimleri ile sınıf mücadelesi biçimleriarasında doğrudan bir ilişkinin kurulmasını sağla-

maktadır. Edwards ise (7), sermaye tarafındanfarklı denetim biçimlerini tarihsel dönemler

itibariyle açıklamaya çalışmıştır.Edwards’ın dönemleştirmesine göre sıra-sıyla, öncelikle 19. yüzyıldan itibarenbasit, doğrudan denetim uygulanmış, 20.yüzyıl başlarında denetim yeni biçimler

kazanmaya başlamıştır. 1900’lü yıllarınbaşında Taylorizm ile birlikte etkisini arttı-

KAPİTALİST EMEK SÜRECİNDE DENETİM

GirişKapitalist emek sürecinde daha fazla artı değer

elde etmek için emeğin bütünsel denetimi ve ser-maye birikiminin istikrarına zarar verecek hertürlü istenmeyen davranışın (bireysel ya da kolek-tif) engellenmesi ya da üretim sürecindeki etkisi-nin en aza indirilmesi gerekmiştir. Bunu sağlayanen önemli mekanizma ise kapitalist denetim uygu-lamaları olmuştur.

Fabrika, atölye vb. işyerlerinde yaşanan emekdenetiminin işçiler üzerindeki etkileri emek sürecitartışmalarında önemli bir yere sahiptir. Bu etkiyibelirleyen içsel ve dışsal çok sayıda neden sayılabi-lir. Üretim ve yönetim biçimlerinde yıllar içindeyaşanan değişiklikler, teknolojik gelişme ile birlik-te emek denetimi üzerinde de etkili olmuştur.

Kapitalist gelişmenin ilk yıllarından bu yanahem üretim sürecinde hem de genel olarak top-lumsal ilişkilerde belirleyici bir rol oynayan dene-tim işinin gerçek anlamını kazandığı alan kapitalistemek süreci olmuştur. Başlarda oldukça basit vebelirgin olan denetim ve gözetim işi, kapitalist üre-tim ilişkileri ve emek sürecinin gelişmesi ile birlik-te daha da artmış, giderek daha karmaşık hale gel-meye başlamıştır.

Fabrika ile birlikte toplumsal yaşamda büyükbir dönüşüm yaşanmış ve bu da denetim ve gözeti-min önemine ilişkin yeni açılımlar sunmuştur.1 Bualanda çalışmalar yapan birçok yazarın da vurgula-dığı gibi (2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10) kapitalist toplu-mun merkezi olan fabrika ve işyerlerinde verimlili-ğin artışı, işçilerin düzenli olarak denetlenmelerive gözetlenmeleri ile yakından ilişkilidir.

Denetimin boyutlarının, etkilerinin vehangi mantığa dayanarak yapıldığının anla-şılması,2 kuşkusuz fabrika sisteminin çokyönlü değerlendirilmesi ile mümkündür.Bu noktada yapılacak değerlendirmeler-de, denetim ve gözetimi belirleyen maki-neler, işbölümü ve teknolojinin yanında,zamanın ve mekânın denetimini3de dikka-te almak gerekir.

Erkan AYDOĞANOĞLUDr., Eğitim-Sen Eğitim Uzmanı

Emeksürecindeişçilerin

denetimi sözkonusu olduğunda

öncelikli olan işçinin sağlığı ya

da güvenliğideğildir.

8Ekim- 2014-Mart-2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

ran teknik denetimi; İkinci Dünya Savaşı sonra-sında bürokratik denetim ve diğerleri izlemiştir.

Herhangi bir denetim sistemi, işçilerin farklıfaaliyet leriyle yönetimin farklı pratiklerinin karma-şık bileşenlerinden oluşur. Ancak aralarındakifarklılıklara rağmen, kapitalizmin tarihi boyuncagörülen tüm denetim biçimleri, en azından ortayaçıkış nedeni ve amaç noktasında ortaklaştığı için,bunları birbirinden ayırmak ve kesin olarak sınırla-rını çizmek zordur. Nitekim amaç aynı olmasınakarşın, emek sürecinin sermaye tarafından denet-lenmesinde bugüne kadar farklı uygulamalaryaşandığı bilinmektedir. Bu nedenle sorunu birbütün olarak kavrayabilmek için denetimi tek birbiçim ya da boyutta değerlendirmekten özelliklekaçınmak gerekir. Çeşitli yazarlar tarafından farklıadlandırmalarla açıklanan denetim biçimlerini,aralarındaki benzerlikleri ve farklılıkları da dikkatealarak sınıflandırmak ve değerlendirmek müm-kündür.

Basit/Despotik Denetim Kapitalistin kârını en üst düzeye çıkarması,

ancak emeğin sermayenin kesin olarak denetimialtına girmesiyle, dolayısıyla emek sürecinin parça-lanmasıyla mümkün hale gelmiştir. Kapitalist üre-timin ilk yıllarında basitleştirilmiş işlemlerle ger-çekleştirilmesi, uygulanan denetimin de basitolmasını sağlamıştır. Basit denetim, rekabetçi kapi-talizmin geçerli olduğu 19. yüzyıldan itibarengörülmeye başlanmıştır. Bu dönemdeki fabrikala-rın, daha karmaşık yönetim yapıları oluşturmakiçin yatırım yapacak kaynakları sınırlıdır. Genellik-le az sayıda ustabaşı ya da yönetici grubuyla birlik-te tek bir girişimcinin yönettiği bu fabrikalardapatronlar, aynı zamanda bedenen işyerinde çalışırdurumdadır. Patronlar, işçileri teşvik etmek, gözda-ğı vermek, tehdit etmek, iyi performanslarını ödül-lendirmek, işe almak ve işten çıkarmak, kendisineve işine sadık işçileri kayırmak için emek sürecinemüdahale etmiş ve bunları yaparken genelliklebirer despot gibi davranmışlardır.

Denetimin kapitalist uygulaması ile kapitalist-lerin işçiler üzerindeki zorbalığı emek sürecinde içiçe geçmiş durumdadır. Bu nedenle zorbalık kapi-talist üretim sürecine sadece içsel olmakla kalma-mış, koşullara göre ister en kaba, ister inceltilmişbiçimleriyle olsun, işçiler üzerindeki baskı ve

tahakküm kapitalizmin değişmez karakterini oluş-turmuştur. Nitekim rekabetçi kapitalizm dönemin-de emek örgütlenmesi ve emek sürecinde denetimuygulamalarının basit olduğu kadar despotik, bas-kıcı karakteri dikkat çekmektedir.

Makineleşmeyle birlikte sermaye sahipleri,işçiden makinelerin başında çalıştıracağı zamanısatın alır hale gelmiş, bu süreçte emeğin nasıl kul-lanılacağı tamamen sermaye sahibine kalmıştır. Bunedenle makineleri kullanan işçilerin hareket alanıdaralmış, işçilerin konumu sadece makinelerinkendilerine sunduğu olanaklar ile sınırlı kalmıştır.Foucault’ya göre (13) ekonomik sömürü, emekgücü ile emeğin ürününü birbirinden nasıl ayırı-yorsa, disipline dayalı baskı da bedende, artırılmışbir yatkınlık ile büyüyen bir egemenlik arasındakizorlayıcı bağı o şekilde kurmaktadır. Edwards ise,işyerinde emek sürecinin denetimini, üç öğeninuyumlu işlemesine bağlamaktadır: İşçiye talimatverme (direction), işçinin faaliyetlerini değerlen-dirme (evaluation), işçiyi disipline etme (discipli-ne) ve bunun için ödül ya da cezalandırma yön-temlerine başvurma4 (7).

Burawoy (6), kapitalizmin farklı tarihseldönemlerinde farklı denetim mekanizmalarınınortaya çıktığını savunmaktadır. Ona göre, kapita-lizmin gelişim sürecinin hızlandığı 19. yüzyılınortalarından Birinci Dünya Savaşı’na kadar olandönemde hem kapitalizmin “anarşik yapısı” hemde emek sürecinin teknik örgütlenmesi, fabrikadadespotik bir denetime yol açmaktadır. Despotiküretim,5 tarihsel gelişim içinde, farklı coğrafyalardaortaya çıkan örnekler üzerinden incelendiğindebeş çeşit üretim rejimi tipolojisi ile karşılaşılır (15);patriarkal despotizm, paternalist despotizm, piyasadespotizmi, hegemonik üretim rejimi, hegemonikdespotizm.

Teknik/Teknolojik Denetim İnsanlık tarihine baktığımızda, her teknik

yeniliğin, üretim sürecinde yarattığı etki bakımın-dan, uygulandığı alanda mevcut ilişkilerin dönüşü-münü de sağladığını görmek mümkündür. Üretimsüreci içinde bu dönüşümler, üretim ortamındakiüretim araçlarını olduğu kadar emek gücünü vetoplumsal ilişkileri de etkiler. Bu etki iki temel bile-şene işaret etmektedir; bir yanda üretimin canlıöğesi olan emek gücü yeniden düzenlenirken;diğer yanda üretimin cansız öğelerini oluşturan

9Ekim 2014-Mart 2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

emek araçları ve hammaddelerin örgütlenme biçi-mi yeniden düzenlenmektedir. Başka bir ifadeyleteknik değişiklikler6yoluyla üretim yapısı değiştiril-diğinde; sadece üretim değil, emek süreci içindeoluşan diğer ilişkilerin de değiştiği görülmektedir.İşyerinde yaşanan söz konusu değişimin emek gücüyönünün belirlenmesinde denetim teknikleri vearaçlarının biçimsel örgütlenişi de önemli bir yertutmaktadır.

Teknik denetim, makine tasarımlarının ve işinakış planlarının, fiziksel güce bağlı etkinlikleri enüst düzeye çıkarırken, emek gücünün çalışma eyle-mi sırasında ortaya çıkan sorunları en aza indire-cek şekilde örgütlenmesi olarak tanımlanır. Böyle-ce, teknolojinin evrimine eklenen kapitalist üreti-min sınıfsal doğasını içselleştirerek ona sosyal birboyut kazandırmaktadır (7). Üretim araçları sade-ce fabrika ve makinelerden ibaret değildir. İşçileriemekten ayrı bir güç olarak tahakküm altındatutan, makine ve tesislerde kullanılan teknoloji vebilimin bu uğurda yaptığı çeşitli teknolojik yenilik-lerdir.

Tarihin başlangıcından itibaren sınıflı toplum-larda teknoloji bir iktidar aracı işlevi görmüş,insanların çevrelerini yönlendirme, denetleme vekendilerini çevrelerine kabul ettirme becerisisürekli arttırılmıştır. Teknolojik değişikliklere, tek-nolojinin niçin ve nasıl kullanılacağına karar vere-bilme özgürlüğü, teknolojik değişimin sonuçlarınıda belirlemektedir. Bu ka rarlar verilirken teknolo-jik gereklilikler önemli değildir, ancak stratejikseçimler çok önemlidir.

Taylorizm, emek araçlarının geliştirilmesi yada teknolojiden çok, emeğin örgütlenme biçimlerive denetlenmesi ile ilgilenmiştir.7 Taylor için belir-li bir teknoloji düzeyinde emeğin denetiminin nasılsağlanacağı çok önemlidir. Onun için emek süreci-nin denetimi, bilimsel yönetimin en temel özellik-lerinin başında gelmektedir. Böylece Taylor işi,zamanın bir işlevine indirgemekte, zamanı ise çalı-şan işçilerin hareketlerinin hızıyla ölçmektedir. Birbaşka deyişle, Taylor için işçilerin çalışması, gözle-nebilen bir üretim aracı olarak bilimin nesnesidirve bir nesne olduğu için de kendi iradesindenbağımsız olarak hareketleri planlanabilir olmalıdır.Taylorizmin katı bir iş disiplinine bağlı olarak işçi-lerin denetlenmesinde teknik denetim önemli biryer tutmuştur.

Taylor, işçilere işin yapılacağı genel koşullarıyönetimin kabul ettirmesini somut bir zorunlulukolarak görmüştür. Taylor’a göre işle ilgili herhangibir karar işçilere bırakıldığı sürece, yönetim kendikendini sınırlamış ve engellemiş olacaktır.8 Bunedenle Taylorist sistem yönetimin, en basitindenen karmaşığına kadar her çalışma eyleminin yapıl-ma biçimini denetlemeyi başarmasının bir aracıdır(2). Braverman, işçilerin eleştiri, anlayış, algılamayetileri ne kadar azalırsa ya da yok olursa olsundaima sermaye için belirli bir derecede tehdit ola-rak kalacağını savunur. İşçiler üzerindeki baskınınsürekli olması için, kapitalist üretim modeli sürek-li yenilenmelidir. Bu nedenlerle, işçileri kapitalizmkoşullarında çalışma biçimine alıştırma ve hızladeğişen teknolojinin yoğunlaştırdığı doğal direnmebiçimlerini aşma zorunluluğu, uzlaşmaz sosyal iliş-kiler ve kuşakların birbirinin yerini alması “emeğinbilimsel örgütlenmesi” ile sona ermez, fakatzamanla kapitalist toplumun geleceği haline dönü-şür (2).

Hiyerarşik/Bürokratik DenetimPatronla işçi arasındaki tarihsel ilişkinin geliş-

mesinde hiyerarşik denetim önemli bir yer tutar.Hiyerarşik denetimde kurallar yukarıda kabul edi-lir ve alt düzeylere aktarılır. Ustabaşı talimatlar veemirler aracılığıyla yapılacak işleri yönetir. İtaatönceden kabul edilmiştir çünkü ustabaşı, işçilerüzerinde, özellikle cezalandırma ve işten kovmaanlamında, kapitalistin kendisine verdiği yetkiyedayanarak gücünü uygulamaktadır. Yirminci yüz-yılda işyerindeki mücadele şiddetini arttırırken,kapitalist ile işçiler arasındaki mücadeleler, tekelcikapitalizme geçişle birlikte, 19. yüzyıldakindenfarklı özellikler göstermeye başlamıştır. Tekelleşmeözel sanayiler yaratmış, rekabetin niteliği büyükölçüde değişmiştir. Bu durum, tekelci kapitalistle-rin hem birbirleriyle hem de büyüyen işçi sınıfıylaarasında yeni ilişkiler ortaya çıkarmıştır.

İşyerinde bürokratik gözetim süreci, kapitalistbir sınıfın denetimiyle olduğu kadar, üretimi rasyo-nalize etme şeklindeki sosyal bakımdan ayrı iticigüç ile de ilişkilidir. Eğer bürokratik sosyal örgütkendisinin, öteki disiplin araçlarından teknik ola-rak daha üstün olduğunu kanıtlarsa, rekabetin art-tığı durumlarda benimsenmesi muhtemeldir. Onagöre örgütsel zorunluluklar işbaşındadır ve mantı-

10Ekim- 2014-Mart-2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

ken ekonomik hayatı biçimlendirmenin en etkiliyolu olarak yönetimin denetiminin “görünür elini”göstermektedir (9). Bürokratikleşme süreci, top-lumsal farklılaşmanın ve giderek toplumun üretmekapasitesinin en yüksek noktasını oluşturan birey-ciliğin gelişimi açısından önemlidir. Bu süreçte,toplumsal bir varlık olan birey, toplumsal olandanayrılarak, toplumu oluşturan farklı birimlere karşıkendini tanımlama zorunluluğu olan bireyleredönüşür ki bu durum, bireyciliğin ortaya çıkmasın-da temel etkenlerden birisi olmuştur.

Üretim süreci tasarım, nitelikli işgücünün yap-tığı işler ve niteliksiz işgücünün yaptığı rutin vetekrarlanan işler olarak üç hiyerarşik kategoriyeayrılmıştır. İşin uygulamasında gerekli olan vasıfdüzeyi asgariye indirilmiştir. Özel teknikbeceri sadece az sayıda nitelikli işgücündearanmaktadır. İşgücünün emek sürecindehiyerarşik kategorilere ayrılması çalışansınıfların toplumsal konumlarında belir-leyici bir rol oynamıştır. Böylece emeksürecinin teknik ve toplumsal örgütlen-mesinde köklü dönüşümler ortaya çık-mıştır (19).

İşçileri askeri disiplin altına almayakadar vardırılan hiyerarşik/bürokratik dene-tim uygulamalarının kökeninde, işçilerin üretimsürecine yeterince egemen olamamaları vardır.Üretim sürecinin bilgisine sahip olamamış, onudenetleyemeyen, bütününü kavramayan işçiler,üretim alanından başlayarak, toplumun her ala-nında yönetilmekten, oluşturulan hiyerarşik zinci-rin sıradan bir halkası, bürokratik yapının bir par-çası haline gelmekten kurtulamamışlardır. “En üst-ten gelen bir komut ya da denetim tüm kuruluştageçerlidir. En üstteki yöneticinin söylediği doğru,inanılır ya da gerçekçiyse, emir komuta zincirininher halkasında da aynı derecede doğrudur” (20).

İdeolojik/Hegemonik DenetimArtı değeri artırmak ve sermaye birikimi istik-

rarını sürekli kılabilmek için denetim sermaye içinzorunludur. Fakat emek sürecinin denetimi, sadecebaskı üzerinden gerçekleşmez, sömürülen işçininonayının da bir şekilde alınması gerekir. Kapitalistemek sürecinde denetim, basit bir karşıtlık ya daçelişkinin ötesinde baskı ile birlikte rızayı da içe-ren, karmaşık ve çelişkili bir süreçtir. Bu aşamada

devreye ideolojik/hegemonik denetim girer. Kapi-talist, emek gücü potansiyelini kendi denetimialtındaki emeğe dönüştürebilmek için, emek süre-cinin denetiminin devamına uygun bir şekilde işçi-lerin itaatini sağlamak, onların onayını almakzorundadır. Bu da işçiler açısından gönüllü olarakdenetimin kabulünü gerektirir. Bu anlamıyla emeksüreci, işçilerin denetimi ve itaati ya da onayı ara-sında hassas bir denge üzerinde yükselir.

İşin sadece nesnel süreçlerine bakılarak dene-timin doğasını anlamak mümkün değildir. Bunedenle emek sürecinin ekonomik olduğu kadarsiyasal ve ideolojik yönlerinin de incelenmesi gere-kir. Kapitalist üretim biçimini sadece maddi malla-

rın üretimi açısından değil, aynı zamanda top-lumsal ilişkilerin ve bu ilişkilerle ilgili düşün-

celerin (ideolojinin) üretimi açısından dadeğerlendirilmesi önemlidir. Artı değerüretiminin anlaşılmaz hale getirilmesigerekli, ancak onun güvenceye alınmasıiçin yeterli değildir. Bu nedenle emeksüreci, baskı ile çıkar amacıyla işbirliğineneden olan rızanın farklı bileşimleri açı-

sından yorumlanmalıdır. Fabrika rejimleriile baskı ve rızayı var eden koşullar, içinde

bulundukları sosyal-ekonomik, kültürel vesiyasal yapı çerçevesinde tanımlanabilir. Bu da,genelde emek sürecini, özelde ise işyerini aşandaha genel bir çerçeveyi içerir.

Ford, üretim sürecini denetlemenin tek başınaişgücünü denetlemek anlamına gelmediğini farketmiştir. İşçilerin yeni emek sürecine ilk tepkileri;emek devir oranının aşırı derecede artması, işedevamsızlık ve işçilerin yeterince çalışmamasıolmuştur. İşçilerin bu tepkilerine karşı Ford yenidenetim teknikleri geliştirmiş ve bu yönüyle Taylo-rizmden farklılaşmıştır. Taylor denetimi sadeceişyeri içinde, işin ve işçinin denetimi (teknik vehiyerarşik denetim) ile sınırlı tutarken, işçilerinfabrikadan çıktıktan sonra zamanlarını nasıl geçir-diklerini önemsememiştir. Oysa Ford, yarattığıçalışma disiplinine ve etkinliğe uygun bir işçi sınıfıkültürü oluşturmak için işçilerin fabrika dışındakigündelik yaşamlarıyla da (ideolojik/hegemonikdenetim) yakından ilgilenmiştir.

Fordizm, Taylorizmin temel örgütlenme felse-fesini daha da derinleştirmiş ve onun daha çok

Emek sürecinindenetimi,

sadece baskı üzerinden

gerçekleşmez,sömürülen işçinin

onayınında bir şekilde

alınmasıgerekir.

11Ekim 2014-Mart 2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

işliklerle sınırlı olan düşünsel arka planını tüm sis-tem boyutlarında yaygınlaştırarak, Taylorizmeideolojik ve sosyal bir boyut kazandırmıştır. Taylo-rizm, işlik düzeyinde insandan kaynaklanan israfunsurlarını yok ederken; Fordizm bunun ötesinde,makineden ve makinenin dizilişinden kaynakla-nan israf boyutunu en aza indirmeyi hedeflemiş vebunu başka sosyal ve ideolojik uygulamalarla bes-lemiştir.

Burawoy’a göre erken kapitalizmin baskınınrızaya üstün geldiği despotik rejimleri yerini, rıza-nın hüküm sürdüğü, ama hiçbir şekilde baskınındışlanmadığı, hegemonik fabrika rejimlerine bırak-maya başlamıştır (6). Hegemonik fabrika rejimle-rinde yönetim, emek süreci üstündeki egemenliğiiki şekilde kurmaktadır. Teknik ve bürokratikdenetim mekanizmalarıyla baskı ortaya çıkarken;ideolojik denetim uygulamalarıyla rızanın yaratıl-ması yani işçilerin onayının alınması söz konusu-dur.

Sadakatsiz olarak değerlendirilme veya düşün-celeri nedeniyle reddedileceği korkusu, işçilerinörgüt içindeki kurallara uymalarını sağlamıştır.Örgütlerin çalışmasında görülmeyen ve doğrudanolmayan denetim süreçleri bu nedenle çok önem-lidir. Doğrudan bürokratik disiplin yerine, örgütünistediği davranış kurallarının çok daha ekonomikolduğu savunulmaktadır. Böylece zorlama olma-dan gönüllü itaati gerçekleştirmek mümkündür.Normalleştirme ve gözetimin gücünü arttıran şey,içerdiği belirsizliklerdir (21). İdeolojik/hegemonikdenetim, çok sayıda yazar tarafından bunu kolay-laştıran en etkili denetim biçimi olarak değerlendi-rilmektedir (5, 6, 7, 8).

Emek sürecinde ideolojik denetim sağlanırkenbir yandan emek sürecinin teknik ve sosyal örgüt-lenmesini değiştirerek denetim uygulamaları emeksürecine içselleştirilirken, diğer yandan sınıf ayrımıyok sayılmaktadır. Sınıf yerine birey öne çıkarıl-makta, bu şekilde işçinin işyeri ile bütünleşmesinisağlamak hedeflenmektedir. İdeolojik denetim,işçiler ara sında çeşitli düzeylerde (aktif, pasif,bütünsel ya da kısmi) itaat yaratma ya yardımcıolan ideolojik ilişkilerin karmaşık ve özgül bir karı-şımıdır. İdeolojik denetim esas olarak düşünceler,idealler, değer ler, davranışlar üzerinde odaklan-maktadır.

SonuçKapitalizm, bir taraftan geliştirdiği çalışma

yöntemleriyle işçinin beceri ve yeteneklerinisürekli olarak geliştirmeye çalışırken, diğer taraf-tan emek sürecinin bütün öğelerini denetimi altı-na alıp, kendi inisiyatifi dışına çıkılmasının önünegeçmeye çalışır.

Kapitalizmin ilk ortaya çıktığı yıllardan buyana, birkaç istisna dışında, yakından ve doğrudandenetim mekanizmaları ile yukarıdan aşağı, hiye-rarşik otorite uygulamasına dayalı yönetim yapılarıuygulanmıştır. Ne var ki kapitalizmin gelişmesisürecinde bu yaklaşımlar, verimlilik ve yönetseldenetim sonucu işçi ve emekçilerin yabancılaşmasürecini daha da hızlandırmış, önce yönetime,sonra sisteme karşı bireysel ve ortak direnmelerin,örgütlenmelerin ortaya çıkmasına da önayakolmuştur.

Kapitalist üretim tarzı, üretim araçları veemek gücünü satan işçilerden oluşan üretici güçle-rin örgütlendiği üretim örgütlenmelerinin dinamikyapısını ifade eder. Üretimin örgütlenmesi tekniksüreçler kadar, üretimin denetlenmesi ve yönetil-mesi süreçlerini de içermektedir. Denetlenme veyönetim sürecinin yanı sıra yer alan değerlenmesüreci, artı değer üretimi ve artığa el koyma süreci-nin sürekliliğini sağlar. Bu noktada emek süreci-nin, üretim örgütlenmesinin değişimini gözlemedeizlenmesi gereken yolun belirginleştiği görülür.Kapitalizmin nesnel gelişimi yanı sıra, dönemseldinamikler de emek süreci ve üretim örgütlenme-leri üzerinde önemli değişimler yaratmıştır.

Emek süreci tartışmalarının büyük orandadenetim ekseninde yürüdüğü bilinmektedir.Ancak burada unutulmaması gereken nokta üre-tim sürecinin bütünlüğüdür. Bu nedenle emeksürecinde yaşanan dönüşümü tek başına denetimeindirgemek önemli sakıncalar içermektedir. Emeksüreci kadar değerlenme süreci de kapitalist üretimsürecinin ortağıdır ve ancak bu bütünlük sayesin-de tarihsel süreç içinde yaşanan değişimler ancakdeğişimin diğer yönleri de dikkate alınırsa açıklığakavuşabilir.

Emek süreci yaklaşımlarını, kapitalist üretimsürecinin açıklanmasında her boyutu kapsayan birana kuram olarak değil, işi ve teknolojiyi, değişimiaçıklamakta kullanılacak bir çözümleme aracı ola-

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

12Ekim- 2014-Mart-2015

rak kabul etmek gerekir. Burada kuramsal çerçeveaçısından iki temel argüman vardır. Birincisi, emeksürecinin kapitalist üretim ilişkilerinin merkezin-de, artı değer üretimiyle birlikteliğiyle yer aldığıdır.Yani emek süreci hem ekonomik-sosyal hem desiyasal bir süreçtir. İkinci nokta, üretim ve emeksürecinin temel dinamikleri uygulanan denetim-den çok sömürü eksenli olmasıdır.

Kapitalist üretim ilişkilerinde ve buna bağlıolarak emeğin denetimde meydana gelen tümdeğişikliklerin temel itici gücü, artı değer sömürü-sünün nispi ve mutlak anlamda genişletilmesi vederinleştirilmesinin yanı sıra, emek üzerindeki ege-menlik ve denetim ilişkilerinin güçlendirilmesiolmuştur. Bu nedenle emek sürecinin denetimdeyaşanan değişiklikler, artı değer miktarının arttırıl-ması ve sermaye birikiminin istikrarı adına, üretimve emek süreçleri ile toplumsal ilişkiler üzerindekibaskı, tahakküm ve denetim uygulamalarınınyoğunlaşmasından bağımsız değildir.

Tek başına denetim, kapitalizmle birlikte ciddibir değişim yaşayan emek sürecinin yeni toplumsalniteliğine özgü özel bir işlev değildir. Kapitalizmöncesi dönemlerde de denetim uygulamalarınarastlamak mümkündür. Kapitalizmde denetim,işçilerin üzerinden elde edilebilecek en fazla artıdeğerin yaratılması ve güvenceye alınmasını amaç-lamıştır. Denetimin kaynağı ile kullanımı, aynıderecede değerlendirilemez. Önemli olan tek başı-na denetimin varlığı değil, onun hangi amaçlardoğrultusunda nasıl kullanıldığıdır. Bu nedenle,sermayenin yönetiminden kaynaklanan denetimile emek süreci üzerindeki ve işin yürümesindenkaynaklanan denetimi mutlaka birbirinden ayır-mak gerekir. Çünkü yapılan işin denetimi ile işçile-rin denetimi, aralarında içsel bir bağıntı olmaklabirlikte, farklı amaçlarla gerçekleştirilmektedir.

Sermaye, emek sürecinde işçilerin işi yapışyöntemlerini, hızını, becerileri ve bilgilerini kullan-ma biçimleri üzerinde -iş örgütlenmesi alanında-tam bir denetim elde ederek yaratılan değer mik-tarını arttırmaya, başka bir deyişle işin yoğunluğu-nu arttırarak emeğin verimlilik oranını yükseltme-ye çaba göstermektedir. Ayrıca, işin yapılış biçimi-ni çeşitli kurallara bağlayarak, yaratılmaya çalışılanmaksimum mal ya da hizmet üretim miktarınınsürekliliğini de aynı şekilde garanti altına almayaçalışır.

Üretim teknolojilerinin kapitalistçe kullanı-mında, yeni teknolojik gelişmelerin de etkisiyleinsanların makineleri kullanması yerine makinele-rin insanları kullanması süreci yüz yıl öncesinegöre bugün çok daha yaygın hale gelmiştir. Bugelişme benzer şekilde, işçilerin makineleri denet-lemesi yerine, teknolojik olarak gelişmiş makinele-rin işçileri denetlemesini sağlamıştır. Üstelik dene-tim sadece bu boyutuyla sınırlı kalmamış, insankaynakları yönetimi, toplam kalite yönetimi, kaliteçemberleri, ekip çalışması, öneri sistemleri vb.uygulamalarla kol emeğinin yanı sıra kafa emeğinide denetler hale gelmiştir.

Kapitalist üretim süreci örgütlenirken insanfaktörü ikincil unsurdur. Bu nedenle tek tek işyer-lerinin “işçi sağlığı ve iş güvenliği” koşullarını sağ-layıp, sağlayamayacağından önce bir bütün olarakkapitalist üretim tarzının işçinin güvenliğine vesağlığına uygun olup olmadığına bakmak gerekir.Bu durumda işçiler açısından “işçi sağlığı ve işgüvenliği” adı altındaki en iyi mevzuat ve düzenle-melerin bile yetersiz olduğunu söylemek mümkün-dür.

Kapitalist üretimin rekabetçi ve anarşik doğa-sı, özellikle Türkiye gibi ülkelerde kapitalistlerin oyetersiz kuralları bile hayata geçirmesinin önündeengel haline gelmiştir. Rekabet, kapitalisti üretimive verimliliği arttırmaya, maliyetleri ise düşürmeyezorladığı için işçi denetimi denilince akla öncelikliolarak işçi sağlığı ve iş güvenliği gelmez. İşçilerindenetimi ile çalışma sürelerinin “etkin” ya da“verimli” kullanılması, iş yoğunluğunun sağlanma-sı ön plana çıkarken, işçinin güvenliğini sağlamakiçin gerekli olan harcamalar kısılmaya ve işçiler nepahasına olursa olsun daha hızlı çalışmaya zorlanır.Sonuçta kolu kopan, ayağı ezilen, kayışların ara-sında kemikleri kırılan, meslek hastalığı bile sayıl-mayan hastalıkların pençesinde can çekişen işçi-lerden geriye çoğu zaman acılı aileleri kalmakta,kapitalizm, işçi kuşaklarını sürekli işleyen çarklarıarasında öğütmeye devam etmektedir.

Kaynaklar1. ARGIN, Şükrü (1992), “Kapitalist Toplumda İşin ve

İşgücünün Kaderi”, Birikim, Sayı 41, ss: 16-29.2. BRAVERMAN, Harry (1974), Labor and Monopoly

Capital - The Degradation of Work in the Twentieth Century, Monthly Review Books, New York.

3. BRIGHTON LABOUR PROCESS GROUP (1977) “The Capitalist Labour Process”, Capital and Class,

13Ekim 2014-Mart 2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

no:1, pp: 3-26. 4. FRIEDMAN Andy (1977), “Responsible Autonomy

Versus Direct Control Over the Labour Process”, Capital and Class, no:1, pp: 43-57.

5. BURAWOY, Michael (1979), Manufacturing Consent: Changes in the Labour Process under Monopoly Capitalism, University of Chicago Press, Chicago.

6. BURAWOY, Michael (1985) The Politics of Production,Verso, London.

7. EDWARDS, Richard (1979) Contested Terrain: The Transformation of the Workplace in the Twentieth Century, Heinemann, London.

8. THOMPSON, Paul (1989), The Nature of Work: An Introduction to Debates on The Labour Process, MacMillan, London.

9. LYON, David (1997), Elektronik Göz, Gözetim Toplumunun Yükselişi, çev: Dilek Hattatoğlu, Sarmal Yayınevi, İstanbul.

10. BRYER, A. Rob. (2002), “Accounting and Control of The Labour Process”, users.wbs.ac.uk/af/research/ working_paper_13_2002.pdf, (27 Haziran 2005).

11. FRIEDMAN Andy (1986), “Developing Managerial Strategies Approach to the Labour Process”, Capital and Class, no: 30, pp: 97-124.

12. BURAWOY, Michael (1978), “Toward a Marxist Theory of the Labour Process: Braverman and Beyond”, Politics and Society, 8 (3-4), pp: 247-312.

13. FOUCAULT, Michael (2000), Hapishanenin Doğuşu,2. Baskı, çev: Mehmet Ali Kılıçbay, İmge Yayınevi, Ankara.

14. MARX, Karl (1997), Kapital, Cilt 1, çev: Alaaddin Bilgi, Sol Yayınları, 4. Basım, Ankara.

15. ÖZUĞURLU, Metin (2005), Anadolu’da Küresel Fabrikanın Doğuşu: Yeni İşçilik Örüntülerinin Sosyolojisi, Halkevleri Yayınları, İstanbul.

16. LEVIDOW, Les (2007), “Sınıf Mücadelesi Olarak Teknolojik Değişim” çev: Emel Kahraman, KapitalizmeReddiye: Marksist Bir Giriş, SAAD-FİLHO, Alfredo (haz.), Yordam Kitap, İstanbul.

17. NECEF Şule (2002), “Emeğin Özgürleşmesi Üzerine”, Mürekkep, Sayı:18, ss: 95-114.

18. TAYLOR, Frederic Winslow (1997), Bilimsel Yönetimin İlkeleri, Çev. H. Bahadır Akın, Çizgi Basımevi, Konya.

19. ARIN, Tülay (1985) “Kapitalist Düzenleme, Birikim Rejimi ve Kriz (I)”, 11. Tez, Sayı: 1, ss: 104-138.

20. SENNETT, Richard (2005a), Otorite, çev: Kamil Durand, 2. Baskı, Ayrıntı Yayınları, İstanbul.

21. KNIGHTS, David and WILLMOTT, Hugh (eds.) (1988) New Technology and the Labour Process, Macmillan, London.

Dipnotlar1.Emek sürecinin “gerçek denetimi” ile “iş denetimi”

arasında bir ayrım yapılması gerekir. Çünkü 19. yüzyılınaksine, günümüzde birincisi zorunlu olarak ikincisine yol açmamaktadır. Başka bir ifade ile işçilerin belli

becerilere sahip olması ve belli bir iş denetimi uygulamasını ellerinde tutması, artık sermayenin emeksüreci üzerindeki denetimini tehdit etmemekte tam tersine desteklemektedir denilebilir (1).

2. Erken dönem sanayi işverenlerinin karşılaştığı en önemlisorun, eski Mısır’daki piramitlerin inşasında yapıldığı gibi, fiziksel zor kullanmadan, çok sayıda insanın işyerinde nasıl denetleneceği olmuştur (8).

3. Fabrikalar sayesinde, üretim sürecinde zaman ve mekânaçısından tam bir denetim ve gözetim söz konusudur. Bütün işçilerin fabrikalarda bir çatı altında toplanmasıve çalışma sürelerinin belirlenmesi ile hem mekânsal hem de zamana dayalı denetimin önü açılmıştır.

4. Cezalandırma yöntemleri ile ilgili olarak Marx’ın Kapital’in birinci cildinde şu söyledikleri dikkat çekicidir: “Burjuvazinin proletaryayı bağladığı tutsaklık, hiçbir yerde fabrika sisteminden daha açıkçagünışığına çıkmamıştır. Burada bütün özgürlükler hemyasada hem de gerçekte sona erer. İşçilerin saat beş buçukta fabrikada olmaları gerekir. Birkaç dakika geç kalsalar cezalandırılırlar: 10 dakika gecikirlerse, kahvaltıdan olurlar. Komuta ile yemek, içmek ve uyumak zorundadırlar. … Despot çan sesiyle yatağından kaldırılır, kahvaltıdan, yemekten çağrılır. Vefabrikada başından neler geçer” (14).

5. En özlü biçimiyle despotik üretim rejimi, baskının/zorunrızaya önceliğiyle; hegemonik rejim ise rızanın baskıya önceliği ile tanımlanabilir (15).

6. Teknik değişim tek yönlü, kendiliğinden gelişen bir olgudeğildir. Teknikte yaşanan yenilikler bağrında doğduğu tarihsel ilişkilerden bağımsız olamaz ve sonuçolarak evrensel değildir. Teknolojik yenilikler, bir yandan karmaşık bir toplumsal üründür bir yandan daekonomik çatışmaların, toplumsal mücadelelerin hem nesnesi hem de sonucudur. Çünkü onlar tarafından belirlenmişlerdir. “Teknolojik değişim doğası gereği toplumsaldır; geniş bir çerçeveden bakıldığında sınıf mücadelesinin bir ürünüdür” (16).

7. Braverman’a göre Taylorizmin özü, işçileri vasıfsız hale getirerek, onların üretim sürecindeki denetimlerini ortadan kaldırmak ve sermayenin gerçek denetimini üretim sürecinde hâkim kılmaktır. İşletmeciler bunu anlamışlardır: Genel talimatlar ve genel disiplin kuralları ile denetlenmeye çalışılan işçiler, asla yeterli düzeyde denetlenemezler, çünkü onlar üretim süreci üzerinde gerçek denetime sahiptirler (17).

8. Taylor’un kendisinin de ifade ettiği gibi amaç, “tüm çalışanların tek tek maksimum refahını sağlamaya bağlıolarak işverenin maksimum refahını sağlamaktır” (18).Bu amaca ulaşmak için bilimsel yönetimin kullanması gereken araç, emek süreci üzerindeki denetimin işçilerden alınarak yönetime verilmesidir. Bu anlamda,emek sürecinde denetimin artırılması aynı zamanda bilimsel yönetimin de temelini oluşturur. Asıl amaç isekârı en üst düzeye çıkarmaktır (1).l

14Ekim- 2014-Mart-2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

büyük termik santrali haline getirmek için Katarsermayesi ile birlikte büyütmeyi hedefliyor. Haber,Türkiye’nin kömür çıkarma ve elektrik elde etmeçabasının sonuçlarını vurguluyor. Türkiye, enerjiüretimini artırmak için uzun vadeli ve ekolojiyidüşünen bir plan yapmıyor: Rüzgar ve güneş ener-jisi gibi verimli enerji üretimi yöntemlerini toptangöz ardı ediyor. Bunun yerine üretimi kısa vadeliplanlarla artırmaya girişiyor. Sonuç: kömürle, lin-yitle çalışacak olan termik santrallerin çıkardığıgazlar ve atıklarla, insana ve doğaya uzun vadedeönemli zararlar verecek.

Kısa vadede ise günü kurtaran bir “enerji açığı-nı kapatma ve belirli kesimlere sermaye biriktirme”politikası... İşte bunun için Türkiye sermayesi, ter-mik santrallerin artırılmasını öngören bir programıuygulamaya soktu. Sadece ihalelerin özel sermaye-ye zenginlik aktarılması için kullanılması gözetil-miyor aynı zamanda linyit gibi ekolojik tahribatıartıran, emek yoğun bir üretim gerektiren kömürüretimi ne pahasına olursa olsun zorlanıyor. Bununsonucu Soma katliamı gibi toplu işçi cinayetleri ileişçi sağlığı ve güvenliğinin yok sayılması oluyor.

Kâr uğruna pervasızca çalıştırmak, emek süreç-lerini buna göre düzenlemek, en ufak bir güvenlik,sağlık koşulunu bile dikkate almadan ne olursaolsun yoğun bir sömürüyle üretme amacı bugünkütoplumu belirliyor. Emek süreçlerinin böyle

düzenlendiği böyle bir üretim, gökten inmedi.Emek süreci, yüzyıllardır, işçi ile patron ara-sındaki bir mücadelenin, denetimin konusuoldu. Geçmişte böyleydi, bugün de böyle.Bunun tarihini öğrenmek ve bunu gözete-rek tartışmak önem taşıyor.İşçi sağlığı ve güvenliği gibi temel önem-

deki kural ve düzenlemeler, gerçekte kâramacıyla üretim yapan sermaye için bir

maliyet alanı olarak görülüyor. Yani serma-yenin tek güdüsü olan, daha fazla kâr elde

etme amacı, emek sürecini denetlemeyi, busüreçteki güvenlik düzenlemelerini ise maliyet

SERMAYENİN DENETİMİ Mİ?İŞÇİNİN YÖNETİMİ Mİ?

Soma’da 301 maden işçisinin daha fazla kar,daha fazla üretim adı altında göz göre göre iş cina-yetinde katledilmesinin üzerinden çok zaman geç-medi. Üretimi artırmak pahasına işçi sağlığı vegüvenliğini gözetmeden yürütülen emek sürecindehiçbir değişme yaşanmamışken, 5 Ağustos 2015’te“geçici hükümet” tarafından yeni bir düzenlemekabul edildi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlı-ğı, Madenlerde Avrupa Birliği Mevzuatına(ATEX) uygun malzeme ve koruyucu sistem kul-lanma şartını 2020 yılına erteledi (1). Bu ertele-meyle birlikte maden işçisi için yaşamsal olan işçigüvenliği önlemleri 5 yıl daha bir şart olarak işlet-melerin önüne getirilmeyecek. Soma’daki işçi kat-liamından ders çıkarılması bir yana böyle birdüzenlemeyle maden işletmesi sahiplerine hiç biryaptırım uygulamadan, işçilerin yaşamları pahası-na üretimi dizginsizce artırmak için olanak sağlan-dı. Daha da kötüsü, denetime tabi tutulup da cangüvenliğine dair en basit önlemleri almadığı belir-lenen ve kapatılan az sayıdaki ocak, bu ertelemey-le yeniden açılabilecek. Maden MühendisleriOdası ve maden işçilerinin sendikaları, Soma kat-liamından sonra gerekli önlemler bir yana, kamudenetiminin iyice göstermelik hale geldiğini, buertelemenin yeni facialar yaratacağını belirtiyorlar.

Ertelemeyle hemen hemen aynı zamanda ulus-lararası basında yayımlanan bir haber, üretimiartırmak için gösterilen acelenin nedenini vebunun işçiler ve doğa üzerinde yarattığızararları inceliyor. The Guardian gazete-sindeki habere göre, Türkiye, Rusya’dangaz ithalatını azaltmak için, hem çalışmakoşullarını kötüleştiren, hem de Termiksantrallerin kurulduğu yerlerdeki doğave insan yaşamına verdiği zararları gözardı eden biçimde Termik santrallerigenişletme planı içinde (2). Kısacasıenerji arayışını, termik santralleri artıra-rak, ekolojik bir felaket ile çözme niyetinde.Afşin Elbistan Termik santralini, dünyanın en

Özgür NARİNYrd. Doç. Dr., Ordu Üniversitesi İİBF, İktisat Bölümü

İşçisağlığı ve

güvenliği i leilgil i kimi

düzenlemeler,kâr amacına ters

düştüğü veörgütlü bir

itirazla karşılaşmadığı

sürece dikkate

alınmıyor.

15Ekim 2014-Mart 2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

unsuru olarak görmeyi gerektiriyor. İşçi sağlığı vegüvenliği ile ilgili kimi düzenlemeler, kâr amacınaters düştüğü ve örgütlü bir itirazla karşılaşmadığısürece dikkate alınmıyor. Bunlar ancak bir müca-delenin konusu olduğu zaman sermayenin günde-mine zorla giriyorlar. Gündeme geldiklerinde ise,bu konuda belirlenen standartlar, işletme ya daişyeri içinde işçinin emek sürecini denetlemedekullanılan araçlara dönüştürülüyorlar.

İşte bu yazıda, işçinin çalışma koşullarını doğ-rudan belirleyen emek sürecinin nasıl biçimlendi-ğini, hangi tarihsel süreçte böyle ortaya çıktığınıdeğerlendirdikten sonra, üretim sürecinde serma-yenin denetiminin ne anlama geldiğini, bunakarşılık emekçinin denetiminin, yani işçiözyönetiminin ne anlama geldiğini incele-yeceğiz. Türkiye’de işçi sınıfının üretimiyönettiği kendi özyönetim deneyimle-rinden emek süreçleri, işçi sağlığı vegüvenliği konusunda nasıl deneyimler,kazanımlar elde ettiğini tarihselörneklerinden anlamaya çalışacağız.Ama en çok da, çalışanın, böylesinegüvencesiz, sağlıksız koşullarda çalış-mayı, iş kazalarını ve iş arkadaşınınölümünü bir kader olarak görmesidurumundan sıyrıldığı anların fotoğra-fını yansıtmaya çalışacağız.

İşçinin kendisini büyük bir kitlenin,sınıfının bir parçası olarak fark etmesi,kendi özgüveni ve gücünün farkına varması,kendi üretim ve yaşam koşulları üzerinde sözsahibi olmasının basitçe işyerini, üretimi yönet-mekten daha öte anlamları var. Üretimin dünyaölçeğinde iç içe geçtiği koşullarda, örneğin bir krizsonrasında iflas etmiş fabrika ve işyerlerinde ortayaçıkabilecek özyönetim deneyimlerinin birbiriylekurabilecekleri bağlantılar düşünüldüğünde bununçarpıcı görünümleri ortaya çıkabilir. Böyle birdurumda işyerlerinin yönetilmesinden öte, üretimbağlantılarının kurulması ve toplumsal üretim,tüketimle kurulan özyönetim bağlantıları, gerçektebütün olarak gündelik yaşamın üretimini yönet-mek anlamına gelebilir. Bu yazıda ikinci bölümdeaktardığımız tarihsel örnekler bunun geçmiştekiipuçlarını vermektedir. Bu örnekleri inceleyerek,işçinin ölümüne çalışma koşullarından, gönüllüceve üleşerek, kendisi yöneterek çalışma ve yaşamabilincine erişmesi sürecini gözleyeceğiz.

Bunun için ilk olarak emek sürecinin sermaye-nin ve işçinin denetiminde nasıl farklılaştığını izle-mek gereklidir.

Sermaye ve Emek Süreci: KâraDayalı Üretim İçin Emeğin DenetimiEmek sürecinin daha fazla kâr için denetim

altına alınması değişe değişe bugünkü halini aldı.Fabrikadan başlayarak büro, ofis, hastane ya daokula yayılan işyerindeki emek sürecinin patrontarafından denetim altına alınmasının uzun vemücadeleli bir tarihi var. Çalışanların her yenikuşağı, kurulmuş ve süregiden bir düzene geldiği

için verili düzeni ebedi sanıyor, eskiden beriböyleydi diyerek doğal kabul ediyor. Oysa ki,

emek sürecindeki pek çok değişim, maki-naların yeri, üretimin organizasyonu, işçi-nin mola zamanları, bandın düzeni ya dabir ofisteki oturma düzeni, bilgisayarprogramının insanlara dağıttığı vedenetlediği işler sadece verimlilik,karın artırılması, maliyetin düşürülmesigibi görünür nedenlerden kaynaklan-mıyor. Yüzlerce yıl içindeki bilinçlibilinçsiz gerilimlerden, mücadeleden,işçinin daha fazla sömürüye karşı diren-çle geliştirdiği tepkilere karşı yanıtlar-

dan, düzenlemelerden oluşuyor. İşçi, üre-tim alanına gelen, üretim planlamacısın-

dan, endüstri mühendisinden, işletmecidenuzakta çalışırken, tüm bir üretim, maliyeti

düşürmek ve “verimlilik” için planlanıyor. İşlet-me bilimi, Endüstri Mühendisliği gibi pek çok dalgerçekte bu esaslar üzerinden bilgi üretiyor. “İşye-ri”nde oturma düzeni ya da torna tezgahına, bilgi-sayar masasına eğilme, çalışma, oturma biçimi,ergonomi bilimi tarafından düzenleniyor. Daha daayrıntılandırabiliriz aslında. Dünyanın pek çokülkesinde şekerli ve bol kafeinli yiyecek ve içecek-ler sayesinde ofis çalışanlarının uykusuz çalışmasüreleri artırılıyor, bol kalorili, hızlı enerji verenyiyeceklerle kol işçilerinin ve masabaşı işte çalışan-ların çalışma düzenleri uzun vadede belirleniyor.Bir ulusun diyet rejimi yani uzun dönemli yemebiçimi, lüks ayrıntılar, gösterişçi incelikler dışındabu temelde biçimlendiriliyor, diyet ve beslenmebilimi en genel bakışta çalışan insanların genelininyaşamını etkiliyor. Elbette ki, tüm bu biçimlenmeve şekillenme, tek yönlü ve pürüzsüz işlemiyor.

Günümüzaçısından

daha ilginç olanıise; üretim

yapısının genel özelliğine uygun

biçimde, ‘risk değerlendirmesi’,çoğu zaman emeksürecinin ilk kez iş

akışı biçiminde süreçanalizine dönüşmesi,

böylelikle emeğindaha sıkı

denetlenmesine olanak

sağlamasıdır.

16Ekim- 2014-Mart-2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

Aksine tek tek çalışanın karşılaştığı değişimler gibigözüken şeyler, gerçekte çalışanların bilinçli bilinç-siz tepkileri, dirençleri, yer yer toplu eylem veetkinlikleri ile, ancak uzun vadede bu süreci biçim-lendirmede etkili oluyor. İşyerinin bilincinde veötesinde yer alan, kimi zaman örtülü kimi zamanda açığa vuran mücadeleler içinde emek sürecidenetimi sağlanıyor. Dışarıdan bakıldığında herke-sin üstünde bir göz, bir disiplin gibi görülen kural-lar ve iş örgütlenmesi bütünü, böyle açık ya daörtülü çatışmalı, gerilimli bir süreç içinde şekilleni-yor. İşte “üretim örgütlenmesi”, “endüstri mühen-disliği”, “işletme bilimi” diye adlandırılan, bu üre-tim örgütlenmesi biçiminin bu yönünü açığa çıkar-tarak, bunu eleştiren ilk tartışma, “emek sürecitartışmaları” (3)1 olarak bilinen eleştiriler ile orta-ya çıktı.

Emek süreci, üretim sürecinin emekçi ve pat-ron arasındaki denetim ilişkisi, üretimin gelişmesiilişkisi açısından ele alınmasını anlatır. Emeğinnesnesine, emeğin aracına ve emekçiye ihtiyaçduyan genel olarak emek süreci bütün toplumlar-da bulunurken, emekçinin emek araçlarındankoparıldığı, yaşaması için başkasının fabrikasında,işyerinde, başkanının özel mülkü olan emek araç-ları ile çalıştığı emek sürecine, kapitalist emeksüreci deniyor.

Emek Süreci TartışmalarıEmek süreci tartışmaları, fabrikadan, büro ve

işyerine kadar kapitalist üretim sürecinde temel roloynayan emeğin disiplin altına alınmasını inceler.Burada genel kanı, disiplin altına almaya olumlubir anlam yükler. Öyle ya üretimin disiplin altınaalınması söz konusu diye düşünür. Oysa ki, kâr içindaha fazla üretme, sömürü koşulları altında çalış-ma ve üretim araçlarından koparıldığı için başkası-nın işyerinde çalışmaktan başka geçim kaynağıolmayan işçi açısından emek sürecinin disiplin altı-na alınması sömürü sürecinin yoğunlaştırılmasıdemektir. Emek süreci tartışmaları, bu sömürüsürecinin nasıl çelişkili, işçi ile sermaye arasındakimücadele ile dolu olduğunu sergilemesi açısındanbüyük önem taşır. Tartışma, üretim sürecindekideğişimlerin genel olarak incelenmesi, kapitalistüretimin, sanayinin oluşumu, işbölümünün farklı-laşması, fabrikanın oluşumu ile emek mücadeleleriarasındaki karmaşık ilişkiyi tartışma konusu yapar.

Böylelikle montaj bandından esnek üretime kadartarihsel değişim, emek üzerindeki sıkı disiplin, işörgütlenmesi, tam zamanında üretim, sıfır hata ileçalışma gibi güncel emek süreci örgütlenmelerinindinamiklerini, nasıl ve neden öyle gerçekleştikleritarihsel olarak irdelenir.

Bugüne kadar fabrika disiplini, montaj hattıgibi konular açıldığında Taylorizm ve Fordizm gibitanıdık kavramlar akla gelir. 1880’li yıllarda Taylor,belirli bir zanaatın (craft) emek sürecinde verilenkararları aşamalandırıyor, bunları sınıflandırıyor veüretim sürecini ölçüp denetlenebilir parçalara ayı-rıyordu. Böylelikle işçinin üretim süreci üzerindekihakimiyetini azaltarak, patronun yönetimi kolaycasağlayabilmesini, hızlandırabilmesini istiyordu (3).İlk bakışta, verimliliği artırmak olarak gözüken,biraz daha ayrıntılı incelenince emeğin maliyetinidüşürmek, çalışma koşullarını rutinleştirereksömürüyü artırmakla sonuçlanıyordu.

Modern toplumda kapitalist sanayiyi ve emeksürecini disiplin altına alma işlevinin “bilimsel”hale gelmesi, “İşletme Bilimi”nin doğması, gerçek-ten de Winslow Taylor ile başlar ancak Taylor’unöne sürdüğü ölçülüp biçilen iş süreçleri, fabrikadisiplini aslında ondan çok daha önce fabrika sis-teminin çok daha geliştiği İngiltere’de, örneğinçömlekçi atölyesine sahip Josiah Wedgwood’unfabrikasında, 1770’li yıllarda sistemli olarak hare-kete geçirilir.

Josiah Wedgwood üstüne üstlük, döneminönemli liberallerindendir. İflah olmaz bir “özgür-lük” savunucusudur... Ama nereye kadar? Köleliğekarşı çıkar, siyahların azad edilmesini aktif biçimdesavunan, “açık fikirli” (siz, kapitalizme açık fikirlidiye okuyun) sanayi sermayecilerinden biridir,ancak iş, kendi zenginliğinin kaynağı olan kâragelince, fabrikasında ilk sıkı disiplini uygulayan daodur. Tarihsel yanlarından birisi, bu disiplini yazılıkurallar haline getirmesi ve maliyetleri muhasebe-leştirmeyi düşünmesidir. Ağustos 1772’de arkadaşıBentley’e yazdığı mektupta (4), sadece fiyatlarıbelirlemek için değil, malzeme kullanımını, dahada ötesi birim zamanda kullanılan malzemeyle üre-tilen ürünü artırmak için yapılması gerekenleri veçalışanlarına ödemesi gereken ücreti hesaplamayöntemi olarak defter tutma (belki de kelime anla-mıyla muhasebenin ilk ortaya çıkışı) yönteminianlatır. Bu maliyeti muhasebeleştirme işi, elbette ki

17Ekim 2014-Mart 2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

döner dolaşır, emek denetimine dayanır. Kârı artır-mak için en fazla sıkılaştırılabilecek birim, emektir.Üstelik dönem Sanayi Devrimi’nin başlangıcıdırve modern fabrika sisteminin ekonomide hakimi-yet kurduğu ilk yer olan İngiltere’de gerçekleşmek-tedir. Hiç de tesadüf olmayan bir biçimde, ülkedefeodal dönemden kalan serfler, topraklarındanedilmiş, bu topraklar çitlenmiş, bunun sonucundada büyük bir yoksul köylü kitlesi, geçim ve üretimaraçlarından yoksun biçimde ortalıkta kalmıştır.Bu serf kitlesi, sanayiden gelen kârları gözeten ser-maye için Amerika’daki büyük köle kitlesi gibiücretli köle haline getirilmesi gereken bir kitledir.Artık bu insanları beslemek zorunluluğu olmadan(yani köle kalmadan) yok pahasına bir ücretleçalıştırmak sadece onlara “özgürlük” sanısı verme-yecek aynı zamanda ücret maliyetlerini düşürdüğügibi, yoksul kitleler arasındaki rekabetle çok dahadüşük geçim maliyetine neden olacaktır. Dışardakölelik yasaklanır ki, içeride ücretli kölelik anlamı-na gelen ücretli emek yaratılabilsin. Gerçekten dedurum budur, çünkü eski yaşam biçiminden kopa-rılmış köylüler, sömürü koşullarına uygun halinegetirilebilmek için katı düzenlenmiş bir çalışmarejimine sokulurlar. Öyle ki geçmiş dönemin alış-kanlıklarına sahip yoksul köylüler, mesai saati,molalar, fabrikada üretim disiplini gibi zamanölçeklerine zorla hazırlanırlar. Wedgwood ile bir-likte fabrika sistemine dayanan sanayi, ücretliemeğe işyerinde disiplini dayatarak, ücretli kölele-ri yaratmaktadır.

İşte burada belki de üretim alanında yani “işye-rinde”ki ilk risk karşısında sermayenin aldığı enerken tavrı görmek olanaklıdır. Kendisi için sınıfolan, yani tarih bilinci yüksek olan sermaye, bututumu farklı biçimler alsa da temelde koruyacak-tır.

İlk risk, henüz işçileşmenin başlangıcında, fab-rika sistemi yeni ortaya çıkarken, “işyeri” ile yenitanışan çalışan kitlelerinin emek süreçlerinindisiplin altına alınmasındaki risktir. Piyasa hızlı veucuza üretimi zorunlu kılar. Bu rekabette dahafazla kâr için, üretim sürecinde işçinin denetimsiz-liğine yer yoktur. İşte Josiah Wedgwood, 1770’ler-den başlayarak emek süreci disiplinini ilk sistemli-leştirenlerden biridir. Wedgwood için topraktanyeni koparılmış köylüler, çalışma disiplini olmayan,vardiya saatlerine uymayan, daha fazla üretmeleri

için kontrol altına alınmaları gereken işçilerdir.Risk sermaye için her zaman vardır. Sermaye açı-sından üretimde kayıp, artı değer yaratmadakidisiplinsizlik risktir. Kârı düşürür, rekabette gerikalmayı sağlar. Bu riske karşı emek süreci disiplinaltına alınmalıdır. Kapitalist üretim yaygınlaştıkçave geliştikçe, elbette ki yeni risk yönetimi biçimle-ri oluşturması gerekir, çünkü değer üretiminin esaskaynağı olan emekçi, canlı emek, makine değildir.Kârı artırabilmek için emek süreci kontrol edilme-lidir, emek zamanı ve disiplini kontrol altına alın-malıdır.

Wedgwood, çağının tüm sanayi kapitalistlerigibi, işyerinde işbölümünün ve üretimin farklısüreçlere bölünmesinin avantajlarının farkındaydı(5)2. Böylelikle işçinin becerileri üretim sürecineaktarılıyor, yani nitelikli işçinin geniş olan hareketalanı daraltılarak, rutin işleri yürüten vasıfsız işçiyeyer açılıyordu. Vasfın işçiye kazandırdığı genişhareket alanı, kapitalist için yüksek maliyet ve ita-atsiz işçi demektir. Nitelikli işçi, becerilerindenarındırılmadığı sürece, patrona karşı kendi beceri-lerini pazarlık gücü olarak kullanan işgücü olarakgörülür. Bu nedenle kârını yükseltmeyi amaçlayankapitalist için üretim süreci, vasıflı işçiyi vasıfların-dan arındıracak biçimde basit süreçlere ayrılmalı,böylelikle emek süreci denetim altına alınmalıdır.Vasıfsız işçi, üretim sürecinin basitleştirilmiş busüreçlerini kolaylıkla öğrendiği için, hızlı, sermaye-ye göre verimli çalışabiliyor ve ücreti de patronunkârı için düşürülebiliyordu. Çömlekçilik işini beşbölüme böldü. Nitelikli iş gerektiren yerlerde nite-likli işçiler, belirli bir düzenle çalıştırılıyorlardı vepiyasa için üretilen farklı çömlek taleplerine uygundeğişikliklere hazır, esnek biçimde örgütlenmişler-di. Cilalama, küçük ekleri yapma gibi işler ayrıbölümlerde idi ve bu bölümler mümkün olduğukadar sade, rutinleştirilmiş iş süreçlerine dönüştü-rülmeye çalışılıyordu. Emek sürecinde nitelik, pat-ron için maliyet demekti.

Böylelikle sadece emek sürecinde denetim art-mıyor aynı zamanda üretim süreci parçalara ayrılır-ken, işçi de üretimin bütünü üzerindeki hakimiye-tini tek başına kaybediyordu. Üretimin bilgisi,becerisi ve kavrayışı ile kol emeği olanaklı olduğuölçüde birbirinden ayrılıyordu. Kafa emeği ile kolemeğinin fabrikada birbirinden ayrılması, işçinintek başına kaldığında, yani yalıtık halinde yönetim

18Ekim- 2014-Mart-2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

becerisini sınırlandırıyor, böylelikle sermayeninyönetimini ve emek denetimini kolaylaştırıyordu.Kâr güdüsüyle bütün yönetim, verimlilik, hız, dahafazla sömürü üzerine gelişiyordu.

Eski üretim sisteminin lonca yapısında, bir ustaçömlekçi, birkaç çırak ve işçisini kontrol edebili-yordu. Ancak Wedgwood’un dediği gibi “150 deği-şik işçiyi hoşgörülebilir bir düzen içinde kontroletmek için” (5) sermayenin yeni yönetim yöntem-lerine ihtiyacı vardı. Kapitalistin, bir patron olarakemek süreci üzerinde denetim kazanması, üretiminsüreçlere ayrılması, işbölümünün ayrıntılanması busüreçte gelişti.

Wedgwood, fabrika disiplinini sağlarken kendiikili görevini açıkça şöyle tarif ediyordu: “Basitinsanlardan zanaatkarlar çıkarmak, bu makineinsanları hata yapamaz hale getirmek”. Bu yüzdensürecin küçük ama temel bir kısmının gerektirdiğinitelikli emek için sürekli nitelikli işçi arıyordu.Kimi zanaatkarlardan temel modellerin tasarımı veüretimini satın alıyor. Bu modellerin çoğaltılmasınıise iş süreci haline getirmeye çalışıyordu. Çıraklıkve nitelikli işçi eğitimi veriyor, bu süreci hızlandır-mak için fabrika disiplinini kullanıyordu. Kadınişçiler basit görevler için işe alınıyorlardı.

Fabrika disiplininin inşa edilmesi bu süreç için-de gerçekleşti. İş zamanlarına, iş verimliliğine, fazlaatık bırakmamaya ve üretim envanterini uygunteslim etmeye dönük ara çalışan bulma yöntemi,henüz profesyonel yöneticilik gibi kurumlar oluş-madığı için bu zaman içinde gelişti. Wedgwood,ustabaşlık sistemini etkinleştirdi. 1780’den sonra“Çömlekçinin Talimatları” adlı düzenlemeleri yazı-lı hale getirdi. Bu talimatname, fabrikasında işçile-rin görebileceği şekilde bulunuyor ve kurallarıdenetlemekle yükümlü çalışanlar tarafından kulla-nılıyordu. Düzenlemeler, işini maharetle yapıp hızlıçalışan nitelikli işçilere taltif yöntemleri kadar,özensiz ve yavaş yapanlara ceza yöntemlerini deiçeriyorlardı. En temel sorunlardan birisi, işçilerinişe derhal ve zamanında gelmeleri idi. Wedgwoodbu konuda ilk kez çan yöntemini getirdi. Bölgedekullanılan mesai borusu yerine çan çalarak işçilerişe alınıyordu. Mesai kesin saatlerde çalınan çanile düzenlendi. Örneğin, sabah 6:00’da başlayacak-sa, 5:45’te çan çalınıyordu. Kahvaltı için 8:30,9:00’da mesai başı çanı, sonra iş bitimine kadar buböyle devam ediyordu. Sadece çana güvenmiyor,

aynı zamanda imalat zabıt katibi adını verdiği birimalat memurunu da görevlendiriyordu. Bumemur, sabah erkenden herkesi işe alıyor, gelenle-rin işe koyulmalarını denetliyor, erken gelip düz-gün çalışanlar ile geç gelenler, gelmeyenleri kayıtaltına alıyordu. Bu kayıtlara göre gerekli cezalarücretlerden kesiliyordu. Çan sistemi dışında cezavb. uygulamaları, dönemindeki diğer imalatçılar dayapıyorlardı. Kimi iyi yapanlara özendirici kıyafet-ler hediye ediyor. Hepsi geç kalmaya karşı maaşkesimi cezaları veriyorlardı. Ancak Wedgwood’unzaman ölçümü, dakiklik konusundaki kayıtları vesaat sistemi benzersiz görünüyordu (5). Mesai girişçıkışları için bir kart sistemi tasarlamış, bir tahtayagiriş çıkışların kaydedilmesi gibi fikirleri uygulama-ya koymuştur. Çan ve saat Wedgwoodun fabrikasisteminin iki temel izi olmuştur. İşçilerin ücretbordolarında giriş çıkış saatlerinin yanı sıra yeme-ğe ayırdıkları saat belirtilmektedir. McKendrick’inbelirttiği gibi, Wedgwood bunları pürüzsüz vehemen gerçekleştirememişse de, yöntemi dahaönceki köylülüğe dayanan zanaat üretimi ile köklübiçimde ayrılmaktaydı (5). Zabıt memurları, üreti-mi de denetliyorlardı. Malzemenin ağırlık ve uzun-luk ölçümlerini, atıkları, işyerinin temizliğini, üre-timde verilen fireleri kayıt altına alıyor ve bununengellenmesi için dayatılan ceza sistemini yürütü-yorlardı.

Talimatnamelerden bazıları iş güvenliği kadarişçi güvenliğini de ilgilendiriyordu. Örneğin kimiçömlek malzemesi atıklarının temizlenmesi, imalatodalarının bazılarında yemek yenmemesi, çıkarıla-bilen iş önlüklerinin giyilmesi gibi... Tüm bunlarüretim verimliliğinin yanı sıra uzun vadede üretimisürdürecek nitelikli işçinin sürekliliğini de garanti-lemek için idi. Yani işgücünün sağlığı, üretimindevamı için önemli olduğu oranda patron için tali-matnamenin konusu olabiliyordu.

Tüm bu talimatnameleri, zaman ve ölçüleridenetlemekle görevli olan zabıt katipleri de ansızındenetleniyorlardı. İş sürecine dair, zaman, dakik-lik, ceza sistemi, verimlilik, hangi işin nasıl yapıla-cağı yönündeki talimatlar, talimatnamede yazılıolarak yer alıyordu.

Zaman zaman denetlemelerde bizzat Wedgwo-od’un kendisi, hatalı, eksik gördüğü çömlekleri veürünleri orada kırıyor ve gerekli cezayı ücrettenkesilmek üzere kayda geçiriyordu. Talimatname

19Ekim 2014-Mart 2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

ceza ve ödüllendirme sisteminin, iş süreçlerine dairayrıntı denetimlerin tümünü içeriyordu.

Wedgwood’un denetlemede en zayıf kaldığıyan, topraktan kopan bu köylülerin eski festival vebayram günlerinde işe gelmemeleri, dahası sarhoşolmalarıydı. Buna karşı aldığı tüm önlemlere kar-şın üretimini aksatan en temel şeylerden biribuydu. Noel yani yılbaşı tatilinde daha fazla aravereceği sözünü vermesi, o yılki kimi bayramlardaişçilerin ortalıkta görünmemesini engellemiyordu.Üstelik, köylülükten, topraklarından kopan tümmüstakbel işçiler için bu durum geçerliydi. Yaniyerine başka birini aldığında da (ki nitelikli emekkolay bulunmuyordu) aynı durum söz konusuydu.Bu aynı zamanda, bugünkü mesai sisteminin geç-mişte nasıl yaratıldığını da anlatmaktadır. Saat veçan sistemi, üretim örgütlenmesine dair ayrıntıtalimatnameler ve bunları denetleyen ustabaşlarıile zabıt katipleri gerçekte bu işçileşen köylülerifabrika disiplini altına almanın yolu haline gelmiş-ti. Zor, devletin ceza ve hapis sistemi, maaştankesme, açlık çoğu zaman fabrika dışındaki disipli-ne etme araçlarını anlatıyordu. Üretim örgütlen-mesi, zamanın örgütlenmesi, kâra göre üretim veverimlilik kavramları tüm bu dirençler, mücadele-ler içinde gelişti. Sermaye birikimi, krizlere girdik-çe, üretim sıkıntıları yaşadıkça bu yöntemleri geliş-tirdi, güçlendirdi, sistematikleştirdi.

Tüm bunlar, sermaye için risk kavramınınemek sürecini denetlemek yönündeki çabasındanberi var olduğunu, buna uygun çabalar sergilediği-ni göstermektedir. Kârın, piyasada satışın azalması,üretimin sekteye uğraması bu risklerden biridir.“İşyeri” dediğimiz üretimin gerçekleştiği yer de, butemelde şekillenmiş olmalıdır, çünkü işyerininemek denetimi, kuralları, işleyişi, üretim örgütlen-mesi bu zamanlarda kurumsallaşmıştır. Bugünbakıldığında ise, sadece fabrika ile sınırlı değil, üre-timin ve hizmet üretiminin gerçekleştiği, giderekde tüm toplumsal yeniden üretimin gerçekleştiğialanlara dek yayılmıştır. Yani kâr ve sermaye biriki-mi amacı olan her yer, imalat sanayinden, atölye-ye, bürodan, plazaya değin, bu “işyeri” ölçüleri içe-risinde emek süreci örgütlenmesinin temel tali-matnamelerinden payını almıştır.

Bu sürecin kritik özelliklerinden birisini, üretimsürecinin kâr amacıyla parçalara ayrılması, işçinindenetiminden çıkarak, patronun denetimine alın-

ması oluşturmaktadır. Böylelikle tek tek işçi,bütünsel üretim sürecinin sadece bir uzantısı hali-ne gelmiştir.

Diğer bir özellik ise bununla bağlantılıdır. Üre-timin kâr amacı, işçi ve emek süreci üzerinde ikitemel kıskacı sıkılaştırmaktadır. Kâr hırsı, hemverimlilik ileri sürülerek zaman kıskacı hem deişçinin toplumsal ücretini (emeklilik, sağlık sigor-tası ve çalışmasını içeren ücreti) düşürülmesi gere-ken bir maliyet olarak görme kıskacını dayatmıştır.Bunun sonucu, bir yandan işin hızlandırılması,maliyetleri düşürecek denli işçi sağlığı ve güvenli-ğini yok sayan üretim örgütlenmelerine kontrol-süzce yönelmek, öte yandan ise işçi sağlığı vegüvenliğinin sadece işgücünün verimliliğini azalta-cak denli zarar görmesini engelleyecek biçimde veancak o kadar dikkate alınmasıdır. Eğer işgücü,yeni işçilerle değiştirilebilir (ana akım iktisat ikameedilebilir der) durumda ise, maliyetler düşük iseişçinin güvenliği geri planda kalır. Tersanelerdekisayısız iş cinayeti bu yüzdendir. Ama eğer işgücü-nün devri söz konusu değil ise, yani yedek işsizlerordusu yeterli değil ise, işçi güvenliği talimatname-lere girebilir, dahası uygulamaya konulabilir.Ancak bu durumda da ek bir “maliyet” olmamasıaçısından, işçilerden gelen tepki ölçüsünde işçigüvenliği sermaye birikiminin gündemine girer.Sermaye açısından risk, kârın azalması, üretiminsekteye uğraması, üretim maliyetlerinin yükselme-sidir. İşçinin güvenliği maliyetleri artırıyorsa, riskedahildir. Yani geçmişin toplumsal mücadeleleribasınç oluşturmuyorsa, işçi sağlığı ve güvenliği yoksayılır. Bu durumda ancak işçi mücadelesi, işçigüvenliğini sermayenin gündemine getirebilir.

Kâr güdüsüyle yürüyen bir üretimde her şeyemek sürecini denetlemek üzerine kurulduğunda,işçi sağlığı ve güvenliği önlemleri de bir “maliyet”unsuru haline gelir. Tam da bu yüzden tıpkı emeksüreci gibi, işçi sağlığı ve güvenliği için gereklidüzenlemeler de, uzun erimli bir mücadeleninkonusudur. İşçilerin kendi emekleri üzerindekidenetimlerinin arttığı koşullarda emek sürecidenetimi ve önlemler işçi lehine gelişir. Ancak bukoşulları işçi mücadelelerinin bir sınıf olarak bir-likte yükseldiği dönemler yaratır. Böylesi dönem-lerde, işçi tepkilerinin düzen dışı kanallara akması-nı önlemek için sermaye, kamu denetimi organla-rının kurulmasını teşvik eder. Çalışma koşulları

20Ekim- 2014-Mart-2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

üzerindeki kamu denetimi, devlet organlarının,örneğin Çalışma Bakanlığı’na bağlı müfettişlerindenetiminin kurumsallaşmasını getirmiştir. Amasınıf mücadelesinin düşüşe geçtiği dönemlerde,işçilerin parçalı ve yalıtık hallerinden yararlanansermaye, işçi sağlığı ve güvenliği konusundakiönlemleri, maliyetleri artıran, kârını düşüren fireolarak görerek, onları sırtından atmaya çabalar.Kamu denetimi işlevinin zayıflaması için devletüzerindeki örgütsel, organik etkisini kullanır.Kamu denetiminin yerini, özel sermayenin dene-tim şirketlerine bırakması gibi “özelleştirme politi-kaları”nı destekleyerek, bu denetimin kendisi tara-fından satın alınmasını, göz boyayıcı biçimde yapıl-masını ya da rüşvetle yapılmamasını sağlar. Günü-müz Türkiye’sinde yaşanan bu süreci, Özveri şöyleaktarmaktadır:

“6331 sayılı yasaya göre işveren işçi sağlığı işgüvenliği hizmetlerini ortak sağlık ve güven-lik birimlerinden (OSGB) satın alabile-cektir. 6331 sayılı yasayla işverene veri-len bu hak (OSGB) özünde işçi sağlığıiş güvenliği sisteminin taşeronlaştırıl-masıdır” (7).

Tam da bu taşeronlaşma yüzün-den, “işçi sağlığı-iş güvenliğinde kilitrol verilen işyeri hekimi ve iş güvenli-ği uzmanları işverenin otoritesinisınırlandıracak güvenceye sahip ola-mazlar” (7). 6331 sayılı İş Sağlığı veGüvenliği Kanunu’nun 4’üncü maddesinegöre, “risk değerlendirmesi yapmak veyayaptırmak” işverenin genel yükümlülükleri ara-sına alınmıştır. Yasada risk değerlendirmesi, “İşye-rinde var olan ya da dışarıdan gelebilecek tehlike-lerin belirlenmesi, bu tehlikelerin riske dönüşmesi-ne yol açan faktörler ile tehlikelerden kaynaklananrisklerin analiz edilerek derecelendirmesi ve kont-rol tedbirlerinin kararlaştırılması amacıyla yapıl-ması gerekli çalışmalar” olarak tanımlanmaktadır.Denetim biriminin özelleştirilmesi, taşeronlaştırıl-ması yüzünden bu “risk” değerlendirmesi ya hiçyapılmamakta ya da kağıt üstünde yapılsa dagerekleri yerine getirilmemektedir (7). Üstelikgünümüz açısından daha ilginç olanı ise, üretimyapısının genel özelliğine uygun biçimde, “riskdeğerlendirmesi”, çoğu zaman emek sürecinin ilkkez iş akışı biçiminde süreç analizine dönüşmesi,

böylelikle emeğin daha sıkı denetlenmesine olanaksağlamasıdır. Türkiye’de üretim yapısının geneliiçin geçerli olan küçük ve orta ölçekli işletme yapı-sı gözetilirse, “risk denetimi” analizi, eğer kurallıbiçimde yapılırsa küçük işletmelerdeki süreç ana-lizlerine, uygulanırsa emek denetim aracı halinedönüşmektedir. Elbette ki, bu üretimin geneli içinböyle işlemeyecektir, ancak biçimsel olan (yani for-mel olarak yapılmak istenen) bu işleve yarayacak-tır. Yani işçi için sağlık ve güvenliğini sağlayacakbir denetim, tersinden emek sürecinin denetlen-mesine, hızlandırılmasına, bu süreçteki “gözenek-lerin” (yani boşlukların, sermaye açısından atıldurumların) azaltıldığı bir sürece evrilmektedir.Gerçekte bu risk denetimi, işçi lehine bir gelişmeiken uygulama bunun tersine işler, risk, sermaye-nin yukarıda belirttiğimiz ilk ve temel risk algısına

dönüşür. Soma katliamındaki gibi, risk değer-lendirmesinin göstermelik yapılarak, gerek-

li önlemlerin alınmamış olması, riskdeğerlendirmesinin önlem almaktanöte, işi sıkılaştırmaya yaradığını gös-termektedir.

Buna karşılık, işçinin böylesi birdenetimsizlik koşullarında cangüvenliği, sağlığı tehlikedeyken, par-çalı, örgütsüz ve yalıtık olduğudurumda tek başına karşı koyabilme

ihtimali azalır. Bunun için kader, “tak-dir-i ilahi” sözleri yaygınlık kazanır.

Taşeron sistemi, “dayıbaşılık” güvence-siz, kadrosuz çalışma koşullarında işçi sağlı-

ğı ve iş güvenliği önlemleri bir hak değil ayrıca-lık olarak görülür ve tüm bunlar olmadan çalışmakgeçim için zorunluluk haline gelir. Emek süreciüzerindeki sermaye denetiminin temel hedefi de,çalışanın bu tarihsel süreci bir kader olarak elealması, yalıtık ve tek olarak kalmasıdır. Oysa tarihhep böyle “kader” diyerek ilerlememiştir. Bu yazgı-nın tersine çevrildiği dönemler de vardır. Bundansonra Türkiye işçi sınıfı tarihinden vereceğimizörneklerde, işçiler bir araya gelerek bir sınıf olaraküretimin yönetimini, emek sürecinin denetiminiellerine aldıklarını göreceğiz.

Tüm bunlar işçinin sürekli mücadelesi ile kendican güvenliğini sağlaması sonucunu doğurur. Amadaha kalıcı ve bütünsel olan yöntem, daha önceparçalanmış olan üzerindeki hakimiyetini, tekil ve

İşçi için sağlık ve

güvenliğini sağlayacak bir

denetim, tersindenemek sürecinin

denetlenmesine, hızlandırılmasına, sermaye açısından

atıl durumların azaltıldığı bir

süreceevrilmektedir.

21Ekim 2014-Mart 2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

yalıtık işçiler olarak değil, örgütlü bir sınıf dayanış-ması içinde yeniden sağlamasıdır. Bunun adı, ser-mayenin değil, bir sınıf olarak işçilerin özörgütlen-mesi eliyle özyönetimdir. Şimdi, sermayenin kârgüdümüyle, işçileri bir maliyet girdisi olarak görüp,ona talimatnameler ve emek disiplini dayattığı birdüzenden, emekçilerin kendilerinin bilincine var-dığı, bütünsel bir üretim yönetimi sistemine, özyönetime geçeceğiz. Burada durum ne olabilir?

Sermayenin Denetiminin Yerine İşçi ÖzyönetimiSermayenin emek süreci üzerindeki denetimi

işçiyi makinalar sisteminin, imalat sanayindekiişbölümünün bir uzantısı haline getirip onun üreti-mi kavrama, yönetme, onun bütününe hakimolma becerisini yok ederek üstünlüğünü kurar. İşçi,diğer bölümdeki çalışanın yaptığına hakim değildir,kararları kendisi veremez, verse de üretimin bütü-nü üzerinde (satış, teslim, lojistik, tanıtım, diğerüretim dallarıyla koordinasyon) hakim değildir.İşte tek tek işçi, yalıtık haliyle kader olarak kabulettiği koşullardan sıyrıldığında, sermayenin emeksüreci üzerindeki hakimiyetini fark edip bunadirençten, bunu kırmaya yöneldiğinde, üretiminyönetimi için özgüçlenmesi olanağı artar, özyöne-tim, potansiyel bir düşünceden fiili bir kuvvetedönüşür. Bu ortak etkinlik, ortak üretim ve dene-tim, özgüvenini artıracak, çalışma koşullarınındenetimini çok daha iyi yapabilecek hale getire-cektir. Üretirken aynı zamanda yöneten işçinin,işçi sağlığı ve güvenliğine vereceği hassasiyet, ser-maye denetiminden çok daha güçlü, yaratıcı veetkin olacaktır.

İşçiler, kendi emek süreci üzerinde bizzat dene-timi sağlayarak, can güvenliklerini, sağlıklarını,geleceklerini de kendi ellerine alırlar. İşte böylesidönemlerin genel olarak özelliklerini öncelikle elealmak gerekiyor. İşçi özyönetiminin tek tek kaza-nımlardan öte, bütünsel temel özellikleri bulunu-yor. Bu özelliklere değindikten sonra tarihsel dene-yimleri ele almak yerinde olacaktır.

Bütün işçi özyönetimlerinin temel özelliği,yönetime katılımın, üretimin ve bölüşümün,yapma ve karar alma süreçlerinin ortaklaştırılması-dır. Bu sürecin ortaklaştırılması; işçi hareketininbizzat kendisine özgüven katar, üretimin yönetil-mesi ve bölüşülmesi konusunda kendi çevresinden

başlayarak tüm topluma özgüven ve özlemlerininete kemiğe bürünmesi anlamında gelecek güven-cesi verir. Tüm bu ortaklaşmacı yaşamın sadeceduyurulması değil, şeffaf biçimde tüm katılımsüreçleriyle alenileştirilmesi, yani tüm toplumunbilgisine ve giderek katılımına açık hale getirilme-si, toplumsal hareket için eşsiz bir deneyimdir.Üstelik çoğu zaman hukuka ve yasalara aykırı yada onların dışında yürüyen toplumsal hareket içinbu tam bir meşruiyet zemini yaratır ve bu zeminigenişletir. Üretime girdi sağlama, üretilenin satışı,dağıtımı, geliştirilmesi, bunların hesabının açıkçave toplumla tartışılarak yapılması, hele de bu mec-lis, forum, komitelerin benzerlerinin yaşamın diğeralanlarında türemesi, bu meşruiyet zeminini hızlagenişletir.

Böylelikle, toprağından koptuğu için ya da ban-kadaki borcunu ödemek için, tüm işçi sağlığı vegüvenliği koşulları hiçe sayılırken ne pahasınaolursa olsun çalışmak zorunda kalan işçilerin yalı-tık ve parçalı, moralsiz hali yerine özörgütlenmeyeve kendi yönetimine sahip işçilerin özgüveni olu-şur. Bunun belli başlı sonuçları şöyle özetlenebilir:

Üreten işçiler, yönetebileceklerini görürler.

Üretimi bir bütün olarak görme olanağını yaka-larlar. İşyerinde çalışan tüm kesimlerin ücretlerinigördükleri gibi, kendi ücretleri ile üretimden gelengelir arasındaki farka patronun nasıl el koyduğunuda apaçık görür ve çıplak sömürünün bilincinevarırlar.

Üretilenden elde edilen gelirin tüm işçiler ara-sında bölüşülmesi, işçilerin fabrikayı sahiplenmesi-ni sağladığı gibi, özel mülkiyet fikrini de sorgula-malarını sağlar.

Üretimin verimliliği ve etkinliğinin gerçekanlamını, insan yani çalışan odaklı üretimin yöne-timini kavrarlar. Çalışırken çoğu zaman farkındaoldukları, işçi sağlığı ve iş güvenliği koşullarındakibasit ama temel önlemlerin alınmaması konusun-daki bilinçlerini daha da öteye taşıyarak, toplumsalörgütlülükleri ile bu koşulların denetimini sürekli-leştirirler.

Üretenlerin işyerini, sadece üretimde değil üre-timin sonuçları itibarıyla da çalışan ve toplum içinsağlık ve güvenlik koşullarını gözeterek üretimisahiplenmesi, ortaklaşmanın bütünsel sonuçlarıolur. Bu ortaklaşma, sadece işçilere değil, çevrele-

22Ekim- 2014-Mart-2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

rinde ilişkiye geçtikleri toplumsal gruplara da özgü-ven kazandırır. Özyönetimin şeffaf bir şekilde top-lumun bilgisine sunulması sadece onun meşruiye-tini artırmaz; aynı zamanda daha geniş kesimlertarafından sahiplenilmesini birlikte getirir. Böyle-likle toplumsal dönüşüme bir kapı aralar.

Üstelik çoğu zaman bu tür özyönetimler, huku-kun dışında, kendisine yeni bir alan açarak yürü-yen toplumsal hareketler biçiminde gelişirler. Buözyönetimin diğer alanlarla birleşmesi tam bir meş-ruiyet zemini yaratır.

Üretime girdi sağlama, ürünlerin satışı, dağıtı-mı, geliştirilmesi, hesapların şeffaf ve üreten işçi-lerden başlayarak diğer toplumsal kesimlerle tartı-şılarak yapılması bu meşruiyet zeminini hızla geniş-letir. Bu yönüyle, meclis, forum ve komite gibiözörgütlenme organlarının hayatın diğer alanların-da türemesine katkı sunabilir.

Başarılı özyönetim deneyimleri üretimi, satışıve bölüşümü örgütlerken toplum kesimlerinin des-teğini ve dayanışmasını sadece tüketim alanındabulmamaktadır. Yeni Çeltek örneğindeki gibi yabaişçileri, pancar üreticileri gibi sınıfsal kesimlerinüretimden gelen kapasitelerini de harekete geçir-melerini sağladıkları için başarılı olmaktadır. Aynızamanda işçi sağlığı, iş güvenliği konusunda Alpa-gut maden işçilerinin, ODTÜ’deki mühendislerlebirlikte işyerinin denetimi üzerine sınıf dayanışma-sı oluşturması, mühendislerin ocakların güvenliğiiçin destek vermesi, özyönetimin diğer sınıf kesim-lerini etkileyen harekete geçiren özelliklerini gös-terir. Bir işçi yönetiminin, işçi sağlığı ve güvenliğikonusundaki denetim inisiyatifinin olanaklarını dasergiler.

Türkiye Tarihinde İşçi Özyönetimleri, Emek Denetimi ve İşçi Güvenliği

İstanbul dizgicileriBu topraklardaki ilk özyönetim deneyimi 1923

Mürettipler grevidir, ancak Mürettiplerin bu grev-leri sırasında kendi çıkardıkları gazetelerinde birbaşka özyönetim deneyiminden bahsedilir. 20. yüz-yılın başındaki bu özyönetim deneyimini yinemürettipler gerçekleştirmiştir (8). Yazar, belleğinedayandığı için gazetedeki anlatımından tam tarihikestirmek güç, ama ona göre, 1900 ya da 1901 yılıiçinde İstanbul’daki basın emekçileri, mürettipler,

muhabirler, yazarlar, gazete sahiplerine karşı birle-şerek kötü çalışma koşulları ve ücretlerin ödenme-mesi nedenleriyle greve giderler. Dizgi işçileri grev-le sonuç alamayınca, Abdülhamid’in baskıcı yöne-timine rağmen, matbaaya el koyarak kendi gazete-lerini (Saadet) çıkarırlar.

Bugüne kadar ilk diye bildiğimiz özyönetimdeneyimi ise bundan sonra 1923’te gerçekleşir.Matbaalarda gazete, dergi, kitap vb. dizgisini yapandizgi işçilerinin yani Mürettiplerin grevi İstan-bul’da 6 Eylül 1923’te başlayıp, 20 Eylül 1923’tebiter. İşgününün uzunluğu ve çalışma koşullarıyüzünden başlayan bu grev sırasında dizgi işçileri,kendi yönetimlerinde iki gazete basarlar. Bunlar-dan ilki Dizgiciler cemiyetinin gazetesi olanHaber’dir; ikincisi ise Adil’dir. İşçiler, bu gazeteleraracılığıyla greve gidiş nedenlerini kamuoyunaduyurmaya çalışırlar. Gazetenin basımı ve işyerininyönetimi tümüyle grevci işçilerdedir. Ne yazık ki,günümüzde konuyla ilgili kaynak sınırlıdır;1923’ün Temmuz-Eylül ayı arasında toplam 100dizgi işçisi grev yapmıştır; ancak bunların ne kada-rının özyönetim deneyimine katıldığına dair bilgielimizde yok.

Gazete patronları, işçilerin uzlaşmamalarındanrahatsız olarak greve kâra çalan yazılar yazarlar. Buyazılardan birisi sonucunda işçiler, Müşterek Gaze-te’nin basıldığı Tanin matbaasını basıp dağıtırlar.Gazete patronları, 12 Eylül 1923 tarihli MüşterekGazete’de bu olayları aktardıktan sonra, grevlerinAnkara’nın dikkatini çektiğini; seferberlik henüzbitirilmediği için Bakanlar Kurulu’nun grevler hak-kında özel karar almasının öngörüldüğünü yazar-lar. Beklenen müdahale, bir hafta sonra gelir. Diz-gicilerin özyönetimi, 20 Eylül 1923’te hükümetinaldığı önlemler sonucunda sona erdirilir.

Dizgi işçileri, sadece gazeteyi dizmemişler aynızamanda köşeyazılarını yazmış, haber yapmışlardır,üretimi yönetme gücünü elde etmişlerdir. O gün-lerde greve ve özyönetime katılan Osman Refikİşçen ile ilgili yapılan haberden öğrendiğimizegöre, işçiler çalışma saatleri, fazla mesai ve mesaiücretleri konusundaki haklarını kazandıkları gibi,işçi sağlığı ve güvenliği konusunda o zamanki işçihareketi açısından önemli kazanımlar elde ediyor-lar (9).

“İşçilerden birisi hastalanırsa doktor ve ilaçparasını patron verecek.

23Ekim 2014-Mart 2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

Ölen işçilerin cenazeleri işveren tarafından kaldı-rılacak.” (9)

Dizgi işçilerinin özyönetim deneyimi hak-kında bilgiler şimdilik bunlarla sınırlıdır. AmaCumhuriyet’in ilk özyönetim deneyimi olan Alpa-gut Madencilerinin işgal ve özyönetimine dair bil-giler daha geniştir.

1969 Alpagut İşçi Özyönetimi1969 yılında Çorum’a bağlı Alpagut Linyit

İşletmeleri’nde çalışan 786 işçi haklarını aramakiçin aylardır yaptıkları eylemlere ve greve yanıtalamayınca, forum düzenlerler ve ortak alınankarar doğrultusunda 13 Haziran 1969’da kötü işle-tilen işletmenin yönetimini ele geçirirler. AlpagutLinyit İşletmeleri, Çimento Sanayii’ne ve bölgeyelinyit kömürü üreten, Özel İdare’ye bağlı madenişletmesidir. İşletmede kimi zaman siyasal torpil veşişirmeyle 900’ü aşan işçi çalışmakta; 1969’da isebu sayı 786 işçi ve buna eklenen memur ile yöne-ticilerden oluşmaktadır. İşgale kadar, işçilerin ikiaydan fazla süredir ücretleri ödenmemiştir. Ocak-larda iş güvenliğini sağlayan tek bir mühendis var-dır; o da rapor vb. nedenlerle aylardır işyerineuğramamıştır. Maaş aldığı halde ocağa gelmeyenpersonel vardır, bunlar siyasal kadrolaşmaya göreyüksek maaşlarla işe alınmıştır. Siyasal rüşvetlerleyönetici konumuna getirilen insanlar, madene bileuğramadan para almakta, özel idare ücretleri öde-mezken, siyasal kayırmacılıkla kimi özel işletmele-re ya da yine devlet işletmelerine veresiye kömürvermektedirler.

İşçiler, Çorum ve Havalisi, Birleşik Maden İşçi-leri Sendikası’nın örgütlediği eylemler ve grevleryaparlar. Sonuç alamayınca sendikalı işçilerin deöncülük etmesiyle işletmeyi işgal ederek, kendileriüretim yapmaya başlarlar. İlk yapılan, vardiyasıbiten işçilerin yönetim bürosunda ve kömür depo-larında denetimi sağlayarak nöbet tutması, vardi-yası gelenlerin ise ocaklara inerek üretimi sürdür-meleridir.

Özyönetimin temel organları, tüm işçilerinoluşturduğu genel işçi kurulu ile onların seçtiği işçikonseyidir. İşgale ve üretime katılan tüm işçiler,üretimi yönetmek, satışı düzenlemek ve kontroletmek gibi yürütme işlerini üstlenen bir İşçi Kon-seyi seçerler. İşçi Konseyi, tüm işçileri temsiletmektedir, ona karşı sorumludur ve haftalık

raporlar verir. Bu raporlar, satış miktarı ve satışlar-dan elde edilen gelirlerin olduğu kadar üretimindevam etmesi için gerekli harcamaların da açık birdökümünü yapar. Gerektiğinde gazetelere budökümler verilerek, patronların kara çalmalarınayanıt verilir.

İşçi Konseyi, üretilen kömürün satışını dahaönceki yönetimin aksine peşin yapma kararı alır vebunu sıkı biçimde uygular. Peşin satışlardan eldeedilen gelir artar. Bu gelirden, üretimin sürmesiiçin gerekli harcamalar (maden direği, akaryakıtgibi) çıkarıldıktan sonra kalan para, işçiler arasın-da dağıtılır. Üretimden elde edilen net gelirin, nasılbölüşüleceği de tüm işçiler arasında tartışılır.Ücretlerin nasıl alınacağı temel tartışma konusu-dur ve işçilerin yönetimi tarafından ortak tartışıla-rak karara varılır. Genel karar, alacakların öncelik-le ödenmesi üzerinedir. İşçi Konseyi, çalışmayı veüretimi düzenler. Üretim artar; üretim kapasiteside artar. İşçi sağlığı ve güvenliği sağlanır,ODTÜ’den gelen duyarlı mühendisler madendedenetimlerde bulunurlar.

İşçiler, artık muhasebeyi şeffaf yapmakta, kont-rol etmektedirler; üretilenden elde edilen gelirinbilgisine sahiptirler. Bu gelir arttıkça, ücretlerini veeski yönetimden kalan borçlarını hızla karşılamak-tadırlar. Bu yüzden İşçi Konseyi’nden bir işçinindediği gibi “işçiler işlerine dört elle sarılırlar”.“Artık işçi, ocağı kendi malı gibi değerlendiriyor,bu emeği de para olarak değerlendirildiğindendurumundan memnun”dur.

İşçi yönetiminde üretim henüz iki hafta içindeyaklaşık %50 artmıştır. Üretimden gelen gelirlealacakların ve ücretlerin düzenli ödenmeye başlan-ması işçilerde büyük bir özgüven gelişmesine yolaçmıştır. Civar köylerde oturan aileleri ve yakınla-rının özyönetime desteği giderek artmıştır. İşçiyönetiminin kökleşmesi, bu yönetimi sona erdirmeçabalarını da artırır. Daha önce işçilerin becereme-yeceğini düşünerek atıl kalan yetkililer, hareketegeçerler. İl Genel Meclisi toplanır. Vali, İçişleriBakanlığı’na giderek Türkiye Kömür İşletmeleriGenel Müdürlüğü’nün madeni devralması içinincelemelerde bulunmasını talep eder.

İşçilerin kurduğu işçi satış kurulu, işçilerin ini-siyatifini işyerinden satış alanlarına genişletir. İşçiözyönetimi eski yönetimin uygulamalarını ortadankaldırır. Alpagut’ta üretilen kömür, daha önce pat-

24Ekim- 2014-Mart-2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

ronlar tarafından devlet işletmelerinden özel işlet-melere doğru torpil ve yandaşlıkla dağıtılır; sıraköy halkına hatta köy okullarına hiç gelmez. Oysaİşçi Yönetimi ile birlikte köy okullarına öncelikverilmesi, köy halkına danışılması, özyönetimintoplumsal meşruiyetini de hızla yayar. Yolsuzluğun,karaborsanın ve fahiş fiyatın kaldırılması da halkiçinde meşruiyeti büyütür. Zaten babası, kardeşi,eşi madende çalışan köylüler tüm gözünü madenedikmişken, işçi özyönetiminin bu olumlu sonuçlarıherkesi etkiler. Kararların oluşumuna katılmaközyönetime verilen desteği de güçlendirir. Ta ki, 16Temmuz 1969 akşamı, Ankara’dan getirilen Jan-darma Birliği ocakları ve kuvvet santralini ele geçi-rip, işçi yönetimini sona erdirene dek. Devletinmüdahalesi ile birlikte sendikalı olan ve başı çekenişçiler işten atılır. Ama Alpagut işçilerinin, ücretlerve işten çıkarılanlar için eylemi devam eder. 34günlük özyönetim, işçi tarihine önemli bir deneyimbırakır. Alpagut işçilerinin deneyiminin etkisi hızlayayılır.

9 Haziran 1970’de Günterm Isı Sanayi fabrika-sında çalışan 80 işçi maaşlarını, kıdem tazminatla-rını alamadıkları için 40 gündür sürdürdükleridirenişi işgal ve özyönetime dönüştürürler. Fabri-kanın patronları kayıplara karışmıştır. Bunun üze-rine işçiler içerideki alacaklarını ve kıdem tazmi-natlarını karşılamak için üretim yaparlar. Mart-Nisan alacaklarını karşılamak için üretimdengelen geliri bölüşürler.

Artık işçi özyönetimi toplumsal hareketin gün-demine daha fazla gelmektedir. 1973 yılında pat-ronların lokavt uygulamalarının yayılması karşısın-da, Alpagut örneği gösterilerek işçiler, işletmeleriişgale ve kendi üretimlerini gerçekleştirmeye çağrı-lırlar. 1976’da İstanbul’da bir fırında çalışan işçiler, fırınsahibiyle anlaşamayınca kısa bir süreliğine de olsafırını kendileri işletirler.

Türkiye işçi sınıfı tarihi açısından bundan son-raki önemli özyönetim deneyimi, 1980’de başlayıp33 gün süren Yeni Çeltek Maden İşletmesi’ndeki-dir.

Yeni Çeltek: Maden İşçisinin Özyönetimi Amasya’nın Suluova ilçesinde bulunan Yeni

Çeltek Maden İşletmesi, 1970’lerde Türkiye

Madencilik sektörünün özel kesimde tek başına enfazla kömürü üreten işletmesidir ve üretimi büyükoranda Şeker Fabrikalarına enerji için gereklikömür üretimine dayanmaktadır. Dolayısıyla böl-gedeki önemli bir üretim zincirini birbirine bağlar.Şeker üretimi, şeker pancarı üretimine bağlıdır.Kömür üretimi, şeker üretimine enerji sağlamakta-dır. Böylelikle Maden İşletmesi ve Şeker Fabrikası,hem madencinin hem köylünün küspe, pancar gibiyükü kamyona yükleyen yabacıların, kamyoncula-rın ve bölge halkının tümünün kaderini belirliyor-du. Bölgede yerleşik olan sendikanın yöneticisiaynı zamanda kömür nakliye filosunun da sahibiolan Satışoğlu lakaplı Mehmet Yılmaz idi ve işve-renlerle birlikte işçileri, kimi zaman silahlı çatış-malara varacak biçimde çete usulü tahakküm altı-na almıştı. İşçi ücretlerini ve çalışma koşullarınıSatışoğlu’nun sendikası saptıyordu. Tam da bukötü koşullara karşı Yeraltı Maden İş Sendikası,Yeni Çeltek’te hızla örgütlenmeye başladı. Kurul-duktan sonra DİSK’e katılan bu genç sendika,Satışoğlu’nun çete sendikasıyla kısa zamanda karşıkarşıya gelir. Yeraltı Maden İş bu mücadeleniniçinde sendikalaşır ve bölgedeki çete egemenliğinikırar; toplu sözleşmelerde hak sahibi olur. Bu sade-ce madenciler için değil, yabacılar, şeker pancarıüreticisi köylüler için de önemli bir gelişmedir;çünkü böylelikle pancar fiyatları, pancar ve kömürnakliye fiyatları, yabacıların ücretleri gibi pek çokkonuya işverenle birlikte hâkim olan Satışoğlu’nunişçi simsarlığı ve tüccarlığının etkisi kırılmıştır.Madenciler, Yer Altı Maden İş sendikasında örgüt-lenerek, kötü çalışma koşullarına karşı 1976’dansonra defalarca grev yaparlar; bu grevler yükselenişçi hareketinin de etkisiyle sadece ekonomiktalepleri değil siyasal talepleri de gündemine alır.Yeraltı Maden İş sendikası, Amasya’da, Şırnak’ta,Hekimhan’da madenciler içinde örgütlenir.

1980’e gelindiğinde Yeni Çeltek işletmesindeuyuşmazlıkla sonuçlanan toplu sözleşmeler karşı-sında yönetimin tutumu bu sefer daha farklı olur.Henüz toplu sözleşme uzlaştırma toplantılarıdevam etmekteyken, işçilerin grev kararına karşı-lık ocakların zarar ettiği gerekçesiyle şirket yöneti-mi ocakları kapattığını açıklar. Bunun üzerine gre-vin yetmeyeceğini görerek, 26 Nisan 1980’de işlet-meyi işgal eden işçiler üretimi sürdürürler. 890 işçi,33 gün boyunca işçi özyönetimini hayata geçirir.

25Ekim 2014-Mart 2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

İşçiler, madende üretimi artırırlar. Sendikanınönerdiği toplu sözleşmede, işçilerin 20 kişilik komi-teler kurarak yönetime katılması zaten yer almak-tadır. Sendikanın öncülüğünde işçiler, bu komite-lerden oluşan Konsey’le üretimi ve dağıtımı örgüt-lerler. Her biri 20 işçiden oluşan, işçilerin söz vekarar haklarının olduğu komiteler, işletmeyi kârageçirir. Müessesenin iddialarının tersine haftada2.5 milyon kâr sağlandığı açıklanır. İşçiler gerekir-se hesapların tüm denetçilere açılabileceğini deaçıkça belirtirler. Komiteler üzerinden katılımcı veüretimin, hesapların şeffafça planlandığı bu özyö-netim deneyimi, üretimden dağıtıma ve satışadoğru genişledikçe, işletmenin dışını da etkiler.Kömürün satış ve pazarlaması, halkla birlikte yapı-lır. Kurulan komiteler aracılığıyla köylerde kara-borsa ortadan kaldırılır. Köylerin yakacak sorunuçözülür. Kömür doğrudan işletmeden halka dağıtı-lır. Yükleme boşaltma işinden, kamyona kadarmaden işçileri ile yabacılar dayanışma içinde dav-ranırlar.

Özyönetimin kendi kendini yönetme ve katılımpratiği genişledikçe, toplumsal meşruiyeti artar.Dahası kendi özgüveni ve özgücüne sahip çıkması;maden dışındaki köy komiteleri ve işçi dernekleri-ne de örnek olur. Böylece özyönetim devam ettik-çe madendeki komiteler ile köy komiteleri, yabaişçilerinin dernekleri, öğretmen örgütleri (TÖB-DER), köy dernekleri ile her alanda dayanışmailişkisi genişler. Çetelerle mücadelede bu komitelerve maden işçilerinin özyönetim komiteleri dayanış-ma içinde birlikte hareket ederler. Genel olaraktoplumsal hareketi parçalamak, bölgede yükselenişçi hareketini bölmek için Çorum, Maraş, Amas-ya’da faşist provokasyonlar hazırlanırken, bunlarınerken örnekleri Yeni Çeltek’te gerçekleşir ancaközörgütlenmeler yüzünden etkili olamaz.

İşçi sağlığı, güvenliği ve maden verimi içinönemli olan teknolojik bir değişim yine özyöneti-min kendi çabasıyla yapılır. Başka madenlerdeyabancı firmalarca yapılan skipdesandre (meyilligaleride skip nakliyesi) kurulumu özyönetim işçile-ri tarafından gerçekleştirilir. Özyönetim komitele-rinin önemli bir deneyimi de işçi işe alımlarıdır. İşçiihtiyacı olduğunda özyönetim, köy komitelerine vebölgedeki derneklere haber gönderir. Komite vedernekler de işe en çok ihtiyacı olanı belirler. İşçiilanının yanı sıra iş talebi de madende bir panoda

duyurulur. Özyönetim komiteleri ve köy komitele-ri birlikte karar verirler. Sonuçta 890 kişiyle başla-yan ve 33 gün süren özyönetim, tüm bölgedekiköylerde özörgütlenmeleri teşvik eder; bölge işçile-ri ve köylüleri de madendeki özyönetim etrafındabirleşip gelişirler.

Özyönetimin son günlerinde, Valilik ve Bakan-lık yetkilileri, işçi servis araçları ile kömür kam-yonlarına el koyar; işletmenin telefonlarını keser-ler. Bu durum, üretimin yavaşlamasına ve bununyol açabileceği yangın ya da grizu patlaması tehli-kesi nedeniyle iş güvenliği sorunlarına neden olur.İşçinin özyönetimi yerini sermayenin emek deneti-mine bırakınca, işçi sağlığı ve güvenliği yine ikinciplana itilir. Sendika bu yüzden 29 Mayıs’ta üretimive işyerini terk etmeme eylemini bitirir ve grevebaşlar. Ancak Yeni Çeltek Maden İşletmesi’ndekigrev, 12 Eylül 1980 darbesiyle bastırılır.�

Sonuç Yerine...Sermaye birikimi için emek süreci, kârı artır-

mak ve emekçi de dahil maliyetleri düşürmek için,denetlenmesi ve sömürülmesi gereken bir süreçtir.Emek sürecinde sermaye ile işçi arasında gerçekle-şen mücadele, bu denetimin niteliğini, üretiminörgütlenmesini, teknolojiyi, işçi sağlığı ve iş güven-liği konusundaki önlemler de dahil her şeyi belirler.Bu belirleme süreci, emek sürecinin her biçimi içingeçerlidir, ister fabrikada olsun, isterse büroda, tez-gahta, mağazada, işyerinde tüm çalışma alanların-da aynı süreç geçerlidir. Sermaye için birikim vekâr, emek sürecinin denetlenmesini zorunlu kılar,ustabaşı, dayıbaşı, formen, müdür, kısacası tüm biriş hiyerarşisi, işin örgütlenmesi buna göre kurulur.

Türkiye işçi sınıfı tarihine bakıldığında, işçile-rin yalıtık halden çıkarak, örgütlü bir biçimde üre-tim üzerinde söz söyledikleri, hatta çalışma koşul-larının kötülüğü karşısında üretimin yönetiminiellerine aldıkları durumda pek çok olumlu kazanı-mı görmek olanaklıdır. Üstelik bu neredeyse tümözyönetim deneyimlerinde gözlenmiştir. Üretimartmış, üretilenin bölüşümü ortaklaşa düzenlen-miş, tüm işçiler emek süreci üzerinde bilgiye, dene-time sahip olmuş, yapılanı sahiplenmişlerdir. İşçisağlığı ve güvenliği konusundaki tüm sorunlarbilindiği için, öncelikle bunları çözmek için eme-ğin tüm yaratıcılığı her seferinde seferber olmuş,sınıf dayanışması harekete geçmiştir. Alpagut’ta

26Ekim- 2014-Mart-2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

ODTÜ’lü mühendislerin sınıf dayanışması birörnektir, Yeni Çeltek’te yabancı teknolojiye gerekduymadan işçilerin yaratıcılıkları ve güvenlikönlemleri konusundaki titizlikleriyle çözülenmeyille skipdesandre bu sayede yapılmıştır.

Kâr için üretim sürecinin henüz başında yaniSanayi Devrimi’nin ilk zamanlarında emek süreci-ni denetlemek için sermayenin ilk çabalarını veTürkiye’de pek değinilmeyen, Josiah Wedgwoodgibi bir örneği ele aldık. Mesai kavramının, ücretliçalışmanın, topraklarından ve üretim araçlarındankoparılmış, başkasının üretim araçları ile ilk kezçalışmak zorunda olan, bunu bilmeyen yeni işçileriçin nasıl bir emek disiplini ile oluşturulduğunubetimlemeye çalıştık. İşyeri kavramı da emek süre-cinin böylesi denetlenmesi sırasında biçimlendiğinivurguladık. Sermayenin bu denetimi, kârı önplana aldığı için, işçi dahil tüm üretim girdilerinibir maliyet unsuru olarak ele alır. Bu maliyet unsu-runu düşürmek için, üretim hızının, çalışma koşul-larının nasıl belirlendiğini tarihsel örnekleriyle elealdık. İşçi sağlığı ve güvenliği önlemleri de maliyetunsuru olarak görüldüğü anda göz ardı edilmektenkaçınılmadığını sadece Soma katliamı değil, dahaönceki deneyimlerle de göstermeye çalıştık. Bunakarşılık yalıtık halden çıkan, üretimin bütünü hak-kında söz söyleme gücünü elde eden işçilerin özyö-netimi ise kendi özörgütlenmeleri ile bu denetimisağladığını ve özgüveni kazandığını bu ülkenintarihindeki deneyimlerle aktardık.

1980 sonrasında çalışanın sendikasızlaşmasın-dan, yalıtıklığından da yararlanarak, işyerlerindesermayenin oluşturduğu emek disiplini daha fazlakâr için pek çok kazanımı geri alarak dizginsiz birhale büründü. Son on yılda kamu denetimi, özel-leştirilerek özel firmalara verildikçe, işçi sağlığı vegüvenliği önlemleri, işyeri koşulları üzerine dene-tim de alınıp satılabilir, rüşvete konu olabilir, gör-mezden gelinebilir işlevler haline geldiler. Budurumda, çalışanların iş kazaları, cinayetleri karşı-sında bırakalım sağlıklı koşulları çoğu zaman cangüvenliklerini korumak öncelikli hale geldi. Özyö-netim, sendikasızlaşma, güvencesizleşme ve taşe-ronlaşma ile parçalanan işçiler için uzak bir düşgibi görülmekte. Ancak piyasaya terk edilen veaslında yok edilen “denetim, teftiş”, dizginsiz kârhevesi yüzünden körü körüne artırılan üretim vegözden kaçırılan çalışma koşulları karşısında işçile-

rin kendi özörgütlülüklerinden, kendi can güven-liklerini koruyup denetleyebilecekleri özörgütlen-melerinden başka da koruyacak bir kurum kalma-mıştır. Sendikalarla, kendi özörgütlülükleri ilekamunun çöken işlevlerini, gerçek sınıfsal temeldeyeniden ve yeni bir biçimde kurmak, geçmişin işçiözyönetimi deneyimlerinden öğrenmeyi gerektiri-yor. Elbette ki, işçinin fabrikayla sınırlı olmadığınıunutmadan, işyerinin atölye, işletme ve fabrikadandaha geniş bir kavram olduğunu bilerek, sınıfın isetüm bunlar arasında bağ kuran, etkin bir bütün-lükle var olduğunu göz ardı etmeden, bu deneyim-leri tartışmak yaşamsaldır.

Kaynaklar1. “Madenciye ‘kader’ kararı”, Hürriyet, Ekonomi, 7

Ağustos 2015.2. “Is it too late to stop Turkey’s coal rush?”, Guardian, 6

Ağustos 2015. http://www.theguardian.com/ environment/ 2015/aug/06/is-it-too-late-to-stop-turkeys-coal-rush?CMP=twt_gu

3. Braverman, H. (2008) Emek ve Tekelci Sermaye. Çev: Çiğdem Çidamlı. Kalkedon. İstanbul.

4. McKendrick, N. (1970) “Josiah Wedgwood and Cost Accounting in the Industrial Revolution”. The Economic History Review, Vol. 23, No. 1, pp. 45-67.

5. McKendrick, N. (1998) “Josiah Wedgwood ve Fabrika Disiplini”. Kapitalizmin Dog usu Kitabı içinde (Der: David Landes. Çev: Süleyman E. Gündüz). İnsan Yay. İstanbul.

6. McKendrick, N. (1961) “Josiah Wedgwood and Factory Discipline”. The Historical Journal, Vol. 4, No.1, pp. 30-55

7. Özveri M. “İşçi sağlığı-iş güvenliği açısından Soma’da kim sorumlu?”, 15 Mayıs 2014 http://sendika1.org/ 2014/05/isci-sagligi-is-guvenligi-acisindan-somada-kim-sorumlu/

8. Narin, Ö. (2015) “Türkiye İşçi Sınıfı Tarihinde İşçi Özyönetim Deneyimleri ve Bugünkü Olanaklar”. Yedi Kat Yerin Altından Uğultular Geliyor. Yeni Çeltek’ten Soma’ya Maden İşçileri kitabı içinde (Onur Bütün).. Dipnot Yayınları. Ankara. 2015.

9. “Mürettip Osman Refik İşcen Mürettipler Grevini anlatıyor!”, http://isikdahacokisik.blogspot.com/ 2015/06/ 1923- murettipler-grevinin-yasayan.html.

Dipnot1. Harry Braverman’in bu kitabı, kapitalist emek sürecinin

gelişimi üzerine muazzam bir eleştiri ve incelemedir.2. Ayrıca 1961 yılında yayınlanan özgün makale için bkz.

(6).l

27Ekim 2014-Mart 2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

İŞÇİ SAĞLIĞINDA KAPİTALİST DENETİMVE ANTİ-KAPİTALİST DENETİM

TARTIŞMALARI

TKY-ISO-OHSASRisk YönetimiRisk DeğerlendirmeKapitalizmin tarihini tanımlayan temel özellik

onun sınırsız esnekliği ve yeni şartlara göre kendinideğiştirerek adapte olmasıdır. Kapitalizm kendi var-sıllığını devam ettirebilmek için ‘esneklik’ içerisindekendisini değiştirebilmekte ve dönemsel uyumlarsağlamaktadır. Bu yaklaşım içerisinde; esnek üretimöncesi ‘sosyal devlet’ ya da Fordist üretim dönemiiyidir, esnek üretimin gelmesi ile çalışma yaşamı kö-tüleşmiştir ya da tam tersi ‘kaliteli yaşam’ gelmiştiryanılgısına düşülmemesi gerekir. Kapitalizmin, elealınırken tarihsel bir süreklilik taşıdığı, merkezi veperifer kapitalist ülkelerde farklılık gösterdiği, sınıfmücadelelerinden etkilendiği ve kendini değiştire-bildiği, ülkelerin tarihsel birikimlerine göre özgüngelişim gösterdiği dikkate alınmalıdır.

Kapitalizmin tarihselliğinin bir döneminde or-taya çıkan; Esnek üretim ve onun felsefesini de içe-ren TKY (Toplam Kalite Yönetimi) ile birbirininmatruşkaları olan ISO’lar (Uluslar arası StandartlarÖrgütü), OHSAS’lar (İş Sağlığı ve Güvenliği Yö-netim Sistemi), Risk Yönetimi, Risk Değerlendir-mesi vs gibi uygulamaları, kavramları ve bu kavramsetleri üzerinden üretilen teorik argümanlarla kapi-talizmin krizine bir çare aradığı kavranamaz ise; sos-yalist muhalefetin ürettiği bilgiler dahi kapitalizmtarafından kullanılır hale gelir. Doğal olarak budurum ‘solun’ değerlendirmelerinde de kafa karı-şıklığına yol açar.

Bu kafa karışıklığı o düzeye gelir ki; Günlük dildekullanılan kalite, TKY içindeki ‘kalite’ ile bulamaçhaline gelir, TKY felsefesi ve politikası içinde yeralan ‘kalite’ ile hiçbir ilgisinin olmadığı kavranamaz.Oysa ki; ‘Oyun teorisi’ olarak insan aklının şaşırtıl-ması politikasına dayanarak türetilen ‘kalite’ üze-rinden, işçi sınıfına ve işçi sınıfı hareketine karşıbenzeri görülmemiş bir ideolojik saldırının kilit ke-limesi oluşturulup, işçilerin isyan etmemesi gerekti-ğinin bir argümanı haline getirilmek istenir. Ancak,işçiler kapitalizmin tarihi içerisinde her zaman isyanetmişlerdir. Kapitalizm de bu isyanları engellemekiçin, işçileri denetim altında tutmak için türlü ça-reler geliştirmiş ve geliştirmeye de devam etmekte-dir. TKY ve ISO’lar ile buradan işçi sağlığı alanınadoğru türetilen OHSAS’lar üzerinden işçi sınıfıkendi çıkarlarına göre düşünmekten alıkonulmaya,denetlenmeye, sermaye aklıyla yönetilmeye çalışıl-maktadır. ABD, dünyadaki tek egemen güç olmaamacıyla, ISO-9000’lerin yeni versiyonlarını geliş-tirirken (ISO-14000/ Çevre Standardı, OHSAS/ISO -18000 / İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Standardı,vs.) ulusal standartlar (TSE’ler) oluşturulmuş ve bustandartlar kapitalizmin istediği gibi akademidendemokratik kitle örgütlerine kadar nüfuz etmiştir(1).

Emeğin bütünsel denetiminin sağlanması ve ser-maye birikiminin istikrarında oynadığı rolün güç-lenmesinde, farklı üretim biçimlerine göre değişiklikgösteren denetim biçimlerinin belirleyici etkisinigörmek mümkündür. Kapitalist emek sürecinin veonun gelişimine paralel olarak ortaya çıkan dene-

Dr. Levent KOŞARTTB/Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi Editörü

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

28Ekim- 2014-Mart-2015

tim biçimleri ve uygulamaların işçiler üzerindeki et-kilerinin ve etkilerin çeşitli düzeylerde yarattığı so-nuçların bilinmesi, fabrika rejiminde emek denetimiolgusunun bir bütün olarak kavranabilmesi açısın-dan önemlidir… Bu nedenle kapitalist denetimin,birbiriyle bağlantılı birden çok öğenin karşılıklı iliş-kileri hesaba katılarak, nedenler ve sonuçları ara-sındaki ilişki ve çelişkiler dikkate alınarak elealınması gerekir. İşçi sınıfının kapitalistler tarafın-dan denetlenmesi sadece üretim alanında olmama-sına rağmen, sömürünün gerçekleştiği üretimalanındaki denetim adına yapılanlar, diğer alanlarıda belirleyen bir özellik taşımaktadır. Çünkü; ‘Üre-tim noktası birbirinden ayrılması mümkün olmayanbir biçimde, malların (şeylerin) üretimi anlamındaiktisadi; toplumsal ilişkilerin üretimi anlamında po-litik; bu ilişkilere dair deneyimlerin üretimi anla-mında da ideolojik boyutlara sahiptir.’ (2). Ve tümbunlar göstermektedir ki; denetlemenin asıl fonksi-yonu emek üretkenliğinin, artı-değer sömürüsünündaha ileri boyutuyla sürdürülmesidir.

Emeğin denetlenmesi hem ekonomik ve hem deideolojik, sosyal ve siyasal ögeleri içermekteyken;Emeğin denetlenmesinde fabrika sisteminin ilk or-taya çıkmasından bu yana her dönem önemini ko-ruyan denetim olgusu bugün, düne göre daha dagelişmiş, yaygınlaşmış ve bir o kadar da karmaşıkhale gelmiştir. İşçilerin hareketlerini, işi yapış bi-çimlerini, çalışma hızlarını, davranışlarını işçi sağlığıve güvenliğine tercüme edilmiş OHSAS (ISO-18000) kriterleri üzerinden Risk DeğerlendirmeMatriksine yatıran anlayış ve bu anlayışın teknik ar-gümanları denetim aygıtı olarak iş görmekteyken,işçinin sağlığı ve güvenliği ile ilgilendiğini söylemek,ISO ve alt standartlarının amacının perdelenmesi-dir. İşçinin denetlenmesi, neredeyse her hareketi-nin denetim ve gözetim altına alınması gelinennoktadaki emek sürecinin karakteristiğini oluştur-maktadır. Acaba bu standartlar üzerinden risk de-ğerlendirmede bulunurken neden matrisklerimizdeşunlar yer almaz: Firmanın işçi ücretleri, kâr oran-ları, işçilerin ücretlerine 1 lira bile zam yapılmazkenüretim-satış rekortmenlerinin rakamları (madem kiderdimiz işçi sağlığını rakamlarla analiz etmek), oişyerindeki sendikanın durumuna yönelik sorular,vs… Ya da maden ocağında sefertasıyla yerin yet-miş kat altına giren işçinin beslenmesi-giderleri, işçi24 saat işçiyse eğer ve emeğin yeniden kurulumu

için ‘çalışma saati dışındaki’ barınma-beslenme-ula-şım-eşi ve çocuklarının ihtiyaçları, ya da asgariücret tespit komisyonunun reva gördükleri… Yani‘Bir işçinin sermaye ile ilişkisinden kaynaklanan veonun yaşam kalite veya süresinde düşmeye nedenolan her türlü sonucun kaynağı’ neden Risk Değer-lendirme Matriksleri’nde yer almaz? Aslında hepi-mizin bildiği gibi; Bu soru kendi yanıtını da dikteederken, bu yanıtın içinde kapitalistin ve kapitaliz-min risk matriksine yatırılması söz konusudur. Bu-rada dikkat edilmesi gereken kerteriz noktası ise;Modernizmin ve aydınlanmacı düşüncenin ‘akılcı,bilimsel, teknolojik…’ biçimciliği ile değil, sınıfsal-lığın özü ile söyleme ve eyleme geçmektir. Çünkübizler işçi sağlığından doğru da biliriz ki; İş kazaları,meslek hastalıkları ve işçi cinayeti olgularının ve sa-yılarının ardında, daha derinden işleyen süreçlervardır.

Burawoy emek denetimini ‘fabrika rejimleri’ ola-rak tanımlarken, ‘fabrika rejimleri’ni de despotik vehegemonik rejimler olarak izah ediyor (3). Hege-monya öğrenmeyi de içeriyor, ama nasıl bir öğ-renme? Şöyle diyorlar: ‘Konumlandırılmış bilgi’;Kendisi için olmasa da, biçilen elbiseyi giyme. Her-kes o elbisenin kendisi için olduğunu zannederekgiyiyor. Önünde öyle bir ayna var ki, elbiseyi giydi-ğinde, her tarafı dökülüyor aslında, o elbise onuniçin değil. Ama ayna başka bir şey gösteriyor. Sankielbise onun için biçilmiş gibi… Amaç bireyleri top-luma tam üyelik için dönüştürme… (4). Bireylerin(mesele işçi sağlığı olunca siz bunu işçilerin diyeokuyun) davranışlarını kapitalizm tarafından biçi-len standart elbise içine hapsetme…

Kapitalizm hegemonyasını işçiler üzerinde ku-rarken biçtiği elbisenin ona uygunluğunu içselleş-tirmek için ‘yönetişim’ oyununa da girmekte vesözüm ona işçileri karar süreçlerine ortak etmekte-dir! Biraz daha güçlendirmek açısından; ‘Günü-müzde en moda olan… kararlara işçiler de katılırsa,işten hoşlanmasalar da ödülleri fazla olmasa da sıkıçalışırlar… Şirketler, çalışanlarla işbirliği uygula-masını, üretkenliği artırmanın bir aracı olarak gör-düğü için benimsemektedir. Oysa, Yugoslavsosyolog Rudi Supek’in belirttiği gibi işçilerle işbir-liğine dayalı gerçek sosyalist deneyimlerde, işbirli-ğinin kendisi önemli bir amaç olarak görülmektedir;gerektiğinde üretkenlikten fedakarlık yapılabilir’(5). Burada da görüldüğü gibi; Bir yaklaşım tarzı ‘

29Ekim 2014-Mart 2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

bilimselliğini’, yöntemini ‘işçiye rağmen üretim’ ola-rak kurarken, diğer bir yaklaşım tarzı bilimselli-ğinde, yönteminde işçinin kendisinin üretim veyönetsel süreçlerdeki önemine vurgu yapıp, gere-kirse ‘üretkenlikten fedakarlık yapılmasını’ öne çı-karıyor.

‘Fabrika rejimi’ içerisinde iş kazalarının önlen-mesinde teknik unsurların önemi kadar işçi unsu-runun davranışının da değerlendirilmesi gerektiğiniifade eden ve bu işçi davranışlarının yönetilmesi (!)gerektiğinin kilit işleve sahip olduğunu savunanyaklaşımlar, çalışan davranışlarının iyi yönetildiğidurumlarda iş kazaları ve meslek hastalıkları ile başedilebileceğini savunmaktadır (6). ‘Teknik ve dav-ranışsal risk analizleri’nin kilit işleve sahip olduğuüzerine duran bu yaklaşım sahipleri aslında kapita-list sömürü sistemini kabul edip işçinin davranışla-rını da bu sistemin beklentilerine göre uyarlamasıgerektiğinin ‘tersten savunucuları’dır. Ve bu anlayışsahipleri ‘İş sağlığı ve güvenliği toplam kalite siste-minin bir parçasıdır.’ (6) derken, işçi sağlığı mesele-sini nasıl kavradıklarını da açık ediyorlar.

TKY aslında kapitalizmin krizine çare olarak or-taya çıkıp ‘kriz yönetim sistemi’ içeriğinde sermaye-nin uygulama alanına girmiş ve buradan doğru enküçük birimlere ve her tür mesleki-teknik disiplin-lere kadar ilgili alanın ‘yönetimi’ne soyunmuştur.İşçi sağlığı meselesini ‘teknik ve davranışsal riskanalizleri’, ‘güvenlik kültürü’ vs. gibi teknik bir kul-vara sıkıştıran yaklaşımlar doğal olarak kapitalistüretim ilişkilerinin ve bu ilişkiler içerisindeki işçi-nin artı-değer sömürüsü üzerinden her gün ve herdaim ‘emek yağması’ altında sağlığının bozuldu-ğunu, ‘risk analizleri’ tekniklerini öne çıkartarak(Teknik olarak herş eyin söylendiği/ölçüldüğüancak bu teknik analizlerin TKY felsefesine bağla-nıp buradan doğru işçi sağlığı politikaları üretildiği,bu anlamda da hiçbir şeyin söylenmediği bir ‘inciryaprağı’ misali) perdelemeye hizmet ediyorlar. Ve buanlamda ‘en küçük üretim alanları’nın yönetilme-sine hizmet eden ‘bilimsel’-teknik risk değerlendir-meleri yapılıyor. Buradaki ‘bilimsel risk değer-lendirmesi’ kavramı, risk değerlendirmesinin bilim-sel yöntemlerle yapılması anlamına sahiptir. İşçi sağ-lığının içeriğine ilişkin değildir. Yani ‘bilimsel riskdeğerlendirmesi’ tekniği kapitalizmin o günkü ihti-yaçlarına uygun bir yöntemle kolları sıvamaktanbaşka bir anlama gelmez. Ve bu anlayışla, işçi sağlı-

ğında içeriğe ilişkin hiçbir göndermesi de yoktur.Yapılan risk değerlendirmelerinin işçi sağlığında birözgünlüğü vardır elbette. Ama risk değerlendirmetekniğini/yöntemini onun kaçınılmaz bir şekildebağlantılı olduğu üretim süreçlerindeki artı-değersömürüsü ve ‘emek yağması’ından ayırırsak hiçbiranlam taşımayacağını da bize diyalektik tarihselmaddeci materyalizm söyler. Anlatılmak istenenşudur ki; Risk değerlendirmesinin matematiği-ce-biri ile üretim süreçlerinin artı-değer sömürüsününve ‘emek yağması’nın iç bağlantıları ortaya çıkarıl-malıdır. İç bağlantıların ortaya çıkarıldığında da gö-rülecektir ki; İşçi emek-gücünü satın alankapitalistin denetimi altında çalışmaktadır. Ve ka-pitalist için, emek süreci denetiminin yaşamsal ol-duğu Marks’ın şu sözlerinde kristalize olmaktadır:Denetim ve yönetim işi, sermaye ve emek arasın-daki zıtlıktan, sermayenin emek üzerindeki ege-menliğinden doğduğuna ve bu nedenle kapitalistüretim tarzı gibi, sınıf çelişkilerine dayanan bütünüretim tarzlarında ortak olduğuna göre, kapitalistdüzen altında da, bütün birleşik toplumsal emeğinbireylere kendi özel görevleri olarak verildiği üret-ken işlevler ile doğrudan doğruya ve ayrılmaz bir bi-çimde bağlıdır (7).

TKY’nin sermayenin krizine bir çare olarak çık-tığı ve ‘verimin ve kalitenin geliştirilmesi’nde uygu-lanması gerektiği, bu nedenle üretim sürecindekiher kademeyi olduğu gibi işçi sağlığı ve güvenliğiuygulamalarını da denetlemesi-yönetmesi (Buvurgu tersinden de okunabilir: işçi sağlığı ve gü-venliği standartları üzerinden işçileri denetleme)gerektiği saklanmamaktadır. ‘Sistem yaklaşımı çer-çevesinde, kalite ve çevre yönetim sistemlerindeolan gelişmelere paralel olarak BS 8800, OHSAS18001 ve ILO-OSH gibi İşçi Sağlığı ve İş GüvenliğiYönetim Sistemleri geliştirilmiştir… İşletmelercekalite ve verimliliğin nasıl artırılabileceği sürekliüzerinde durulan bir konu olmuş ve olmaya dadevam etmektedir. İşletmelerdeki iş güvenliği, çalı-şanların performansına ve maliyetlerdeki düşüşlereetkisi olması sebebiyle önemlidir’ (8). Bu durum;Verimlilik ve karlılığın yani artı-değer sömürüsününöncelikli bir mesele olarak kapitalistlerce öne çıka-rılması ancak asgari ölçülerde iş güvenliğine yönel-mesi demektir. İşçi için ertesi gün tekrar üretimdebulunacak kadar asgari güvenlik ve sağlık, ama ser-maye için öncelikle ertesi gün daha fazla verimlilik

30Ekim- 2014-Mart-2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

ve daha fazla kar demektir. Burjuva hukuku çerçe-vesinde şekillenmiş olan bu ‘sağlık ve güvenlik ileverimlilik ve kar’ arasındaki makasta iş kazaları,meslek hastalıkları ve işçi cinayetleri oluşmaktaiken, verimlilik ve karın artırılması için ‘emek yağ-ması’na dönüşen dönemlerde ise yığınsal işçi cina-yetleri sınıfı katletmektedir. Örneğin en basit veyaygın kullanılan Risk Değerlendirme (Derecelen-dirme) Matriksleri’ndeki senaryolarda; Frekansı(olasılık) 1 olan ancak şiddet derecesi 5 olan du-rumlarda skor 1x5=5 olarak belirlenirken, bu sko-run değerlendirmeye bile alınmaması, göz ardıedilmesi teknik olarak yazılıma geçerken; şiddetinderecesinin 5 olmasının sonucu ölüme kadar var-maktadır. Ancak kapitalistin ‘bilimsel’ Risk Değer-lendirme Matriksi’nde teknik olarak işçininölümünün önemi yoktur. Yani matematik ve cebiryönünden kabul edilen skor işçinin beden bütün-selliğini yok ederken, bütün bu risk değerlendirme-leri de kalite yönetim sistematiği ve standardıaltında dökümante edilmektedir. Evet, burada tek-niğin sürekli bir dikkat, özen ve eleştiri isteyen/ge-rektiren bozucu bir araç haline gelebileceği veteknik aklın da hilebaz bir hizmetçiye dönüşebile-ceği gerçekliği ile karşı karşıyayız. TKY ve ISO stan-dartlarının doğurduğu “OHSAS 18001’in amacı,güvenli ve sağlıklı bir çalışma ortamının yönetilme-sidir” denirken; Sermaye örgütlerinin (2001 yılındaILO-OSH İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Yönetim Sis-temi Rehberi’ni bir sermaye örgütü olan ILO da ya-yınlamıştır) bir akıl oyunu üzerinden kapitalistingüvenliğini işçinin sağlığı ve güvenliği olarak gös-termeye çalışması ise sınıf perspektifi açısından an-laşılabilir bir şeydir!

Bizler de işçinin korunması tarafındayız. Ancakişçinin korunmasından anladığımız ise; işçininbilimsel-teknik olarak ne kişisel korunması ne dekişisel koruyucular ile korunmasıdır. Bizlerin‘bilimsellik’ten kastının, içerik olduğunu teknik biryöntem olmadığını bir kez daha hatırlatalım. Bunedenle içeriği yanımıza alarak, içeriği rehberimizkabul ederek ‘bilimsel’-teknik risk analizlerini eleş-tireceğiz elbette. Dedik ya; onların ‘aynası başkagösteriyor’. Bizim aynamızdan görünen ise; İşçinindavranışsal risk analizini yapmak değil, ekonomi-politik yasa çerçevesinde kapitalistin ve bir bütünolarak kapitalizmin davranışsal risk analizininyapılmasıdır. Ve işçinin korunması ait olduğu sını-

fın, sınıf olarak kendisini koruması ile mümkünolacağına göre; işçinin korunması sınıfsal birzorunluluktur ve doğru olan kavramdır. İşingüvenliği ve korunması ise kapitalistlerin işidir.Sınıfsal çatışma da burada cereyan etmektedir.

‘1929 Krizi’ ve kriz sonrası kapitalizm karam-sarlığa kapılırken; son çare olarak sarıldıkları savaşda fayda yerine daha fazla yara almalarını berabe-rinde getirdi. Kapitalizm tekrardan canlanabilmekiçin yeni bir ekonomik yapılanmaya ve ona mayaolacak bir ideolojiye ihtiyaç duydu. Bu ihtiyacınürünü; TKY. Özellikle ‘1971 Krizi’yle birlikte dün-yada, 1980 sonrası ise Türkiye’de uygulanmaya baş-layan yeni liberal politikalarla, TKY felsefesiışığında, kapitalizm yeniden yapılanma sürecinegirdi. Kapitalizmin krizine çare olarak geliştirilenTKY ve onun matruşkaları olan ISO’lar, OH-SAS’lar hepsi de ‘kriz yönetim süreçleri’nin argü-manı olarak sermaye tarafından işçiler ve onlarınörgütleri ile ‘sol’ çevrelerin literatürüne de sokuldu.İnsanlarımız ‘kalite’nin ve ‘kaliteli yaşamın’ iyilik-leri üzerine kabullerini gösterirken veya en azındankafa karışıklığı yaratılırken; verimlilik ve kar buideolojinin tek düsturu haline getirildi. Tarihin sonuve işçi sınıfının bittiği yaygarası içerisinde; TKY ileüretimde demokrasi (‘endüstriyel demokrasi’) yara-tılacağı, üretkenliğin artırılacağı, eşitlik ve özgür-lüklerin geleceği, yaşam kalitesinin yükseleceği, işbarışının sağlanacağı vs gibi pek çok iddia kapita-lizm tarafından pompalandı. TKY felsefesi ve uygu-lamasıyla; ‘çalışanın emek sürecine katılımı ileyabancılaşmanın önüne geçileceği’, ‘insana değerverildiği’, ‘üretimin her safhasında tüm çalışanlarınfikri ve teknik becerilerini ürüne katmaları gerek-tiği’ vb. tezler yaygınlaştırıldı. Kapitalizm içinde ‘ko-münist hayaller’ yaymanın görevini de üstlenenTKY işçilerin işyerlerine biat etmelerinin çekicigücü haline getirilirken; sermaye, felsefesini oluş-turduğu TKY’nin dilini akademik ve toplumsal li-teratüre de sokuşturdu. Öyle ki, ‘insan’ ve ‘çalışan’kavramları işçi sınıfının yerine kullanılarak sınıf mü-cadelesi düşüncelerden silinmek istendi. Bu bağ-lamda; Artı-değeri üreten tek varlık olan işçi ‘insan’olarak sınıf bağlamından koparılarak sermayenin veelbette ki karlarının en önemli objesi olduğu giz-lenmeye çalışıldı. Bu ‘insan’a değer verir görünür-ken aynı zamanda onu çok çalışması ve ‘verimlilik’için ikna etmesi ve ikna üzerinden denetlemenin

31Ekim 2014-Mart 2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

argüman ve organlarını geliştirmesi gerekiyordu. Veöyle de yaptı. Bu amaçla; onun tüm yaratıcılığınıişine, becerilerini elinden geldiği kadar fazla gelişti-rerek ürüne katması, patronuyla işbirliği içinde ol-ması, ürün geliştirici öneriler için gece gündüzdüşünmesi, işinin ve ürününün kalitesinden de so-rumlu olması, iş varsa çalışması, iş yoksa çalışma-ması (karşılığında ücret istememesi), gerekenuyumlulukta olması, işverene sadakatle bağlılık vemanevi borçluluk içinde olması istendi. Kapitalist-lerin bu insana (işçiye) yatırım yapmalarının okadar çok nedeni vardı ki, bütün isteklerinin yerinegelmesi için işçiyi eğitmeleri gerekiyordu. Bu ne-denle; çocuk, genç, kadın, erişkin her düzeyde işçive hatta emek-gücünü satma potansiyeli olan işsiz-ler TKY felsefesi ışığında eğitime tabi tutuldu (9).

TKY’nin matruşkaları olan ‘İş Sağlığı veGüvenliği Yönetimi Sistemleri’ ile işçi sağlığı alanı-na inen OHSAS’lar, Risk Değerlendirme Matriks-leri vs. artık yasal çerçevesine oturtulmuş ve işyerihekimleri ile iş güvenliği uzmanlarının günlükyaşantısını işgal etmiştir. Risk Değerlendirme Mat-riksleriyle meşgul olan mühendisler ve hekimleriçin; ‘Ölçülen şeyin önemi, onu ölçmekte kullanı-lan tekniğin yanında ikinci plana düşmüştür.’ (5).Bu biçimsel-teknisist yaklaşım burjuva düşünce-sinden beslenen ve özellikle de üniversite eğitimialmış mesleki-teknik entelektüellerin en temelözelliğidir.

Risk değerlendirmesinin TKY, ISO, OHSASsarmalından kurtarılması için; sınıf eksenli bir ze-mine ihtiyaç vardır. Bu durum risk değerlendirme-sinin neye göre var edileceğini/var edilmesigerektiğini gösterir. Yani metafizik ve formel man-tığa göre matematiksel ve cebirsel görünen risk de-ğerlendirmesi ile sınıf bağlamının bir alakası yokken(oysa ki sermaye kesimi bu bağı kurmuş ve ‘iş sağlığıtoplam kalitenin bir bileşenidir’ belirlemesinde bu-lunmuş olmasına rağmen, kendisine ‘sol’ da tanım-layan teknisistler ise meselenin işçi sınıfı ideolojisiile alakasını değil kurmak, alaka kuranlara da karşısöylem geliştirmeye çalışıyorlar), diyalektik maddecimateryalist yönteme göre risk değerlendirme işle-minde ‘bir dış itiş’ (kapitalistin işçi ile uzlaşmazancak bir arada bulunması çelişkisi nedeniyle; işçi-nin denetlenmesi) aramak, bir nihai neden ara-makla eş değerdir. Formel mantık dünyasındagezinenlerin bastığı zeminde şöyle bir yaklaşım ha-

kimdir; ‘Her şey kendisine eşit olur, her şey kendi-sinden bekleneni yapmaktadır.’ Yani ‘risk analizi riskanalizidir’, ‘balık balık olduğu için yüzmektedir’..!Risk analizinin sınıfsallıkla arasındaki geçişleri veetkileşimlerini kuramazlar.

Yasal zorunluluk bir yana ‘meslek örgütleri’ dehekim ve mühendislere artık standardize edilen riskdeğerlendirme yöntemleri üzerine eğitimlerin zo-runluluğunu anlatarak sisteme bağlanmanın içsel-leştirilmesine hizmet eder hale gelmiştir. Akademiise ‘bilimsel’ yazılımlarının gerekçesini şöyle açıklı-yor: “Yapılan analizler sonucunda firmalar, sağlık vegüvenlik sorumluluklarını yerine getirebilmeleri içinetkili bir yönetim sistemine ihtiyaç duymaktadır. Busistem OHSAS-18001 İş Sağlığı ve Güvenliği Yö-netim Sistemi olarak belirlenmiştir… Çağdaş işlet-melerde ‘Toplam Kalite Yönetimi’ ilkelerine entegreolmuş iş güvenliği kavramı kalite ve verimlilik ilke-leri ile birlikte işletmeyi başarıya götüren üçlü saçayağını oluşturmuştur. Böylece müşterinin, iş göre-nin ve toplumun beklentilerini hep bir arada karşı-lamayı hedefleyen…” (10).

Oysa ki, Hegel kendi döneminde ‘bilimle’ ilgile-nenlere şöyle diyordu: Bilimle ilgilenen bir kişininzihnine egemen olması gereken şey, sadece bir veriyığını birikimi değil, rasyonel bir kavrayış arzusu ol-malıdır. Olguların ve sayıların ardında, daha derin-den işleyen süreçler vardır. Kondratiyev’in busüreçleri kavramaya çabaladığı doğrudur, ama tamda izlediği yöntem, onu elindeki bilgilerden doğrusonuçlar çıkarmaktan alıkoymuştur. Ve ilerde göre-ceğimiz gibi, kullandığı bilgiler bile temel tezini ka-nıtlamaktan uzaktır (11).

TKY’ne bağlı onun kök hücresinden üretilen vesermayenin krizine çare olarak geliştirilen ve yineişçi sağlığı ve güvenliği alanına monte edilen bustandartlar aslında; emperyalist-kapitalist bağımlı-lık politikalarının en önemli araçlarından biridir.Üretimin yönetimsel kurallarını koyan ve kriterle-rini belirleyen geniş kapsamlı kontrol ve düzenlememekanizmaları olduğu halde, işçi sınıfı tarafındanteknik bir ayrıntı olarak değerlendirmeleri ve ‘ekipçalışması’ adına içinde olmaları istenir. Tüm üretimbirimlerine girmesi ve buradan tüm topluma yayıl-ması amaçlanan ele geçirme politikasının ana te-ması, teknolojinin ve onun özellikle ‘bilimsel’olanının zararsız ve diğer politik yaptırımlardan ba-ğımsız olarak gelişen bir sürecin olduğu varsayımı-

32Ekim- 2014-Mart-2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

dır. Oysa ki, insanlığın en büyük handikapı da ‘ya-nılgılarının dayanağı’na dönüp bakmamasıdır. ‘Ya-nılgılarının dayanağı’ olan ISO; Dünyadaki toplamüretimi kalite standardına göre yeniden yapılandır-mayı örgütleyen ve yöneten bir organizatör aygıttır.1994 yılında kurulan Dünya Ticaret Örgütü’nündünyadaki tüm üretimi ve yönetim yapılarını yeni-den yapılandırmak üzere kullandığı yasa, hukuk veideolojinin temel alındığı TKY’nin kurallarını ISOprosedürleri yönlendirir… ISO prosedürleri İstatis-tiksel Proses Kontrol metodundan türetilerek, tümsosyal ve siyasal olaylara ve yönetimlere ‘uygulana-bilir’ olmak üzere geliştirilen ve tüm sosyo-ekono-mik ‘gelişmelere’ müdahale edebilecek metodolojive kuramları kapsamaktadır (1). Evet! ‘Yanılgıları-nın dayanağı’ ve kök hücresi olan ISO’dan OH-SAS’lara geçip oradan da Risk DeğerlendirmeMatriksleri’ne sıçramanın karşılığı işçi sağlığındasınıf eksenli içeriği atlamaya kadar varır.

Risk Değerlendirme Matriskleri’nin bir ‘dış zo-runluluğu’ vardır. Peki bu ‘dış zorunluluk’ nedir?Kök hücreden yani TKY ve ISO’dan doğru gelenve OHSAS’ların tanımladığı çerçeve içine hapse-dilen Risk Değerlendirme Matriksleri, matematikve cebirleri bir birinin ‘dışsal zorunluluğu’ dur. Bir-birinin ‘dışında’ görünmesine rağmen birbirlerinidolaylı olarak etkilerler ve ‘zorunluluktur’; çünkübirinin varlığı ötekine bağlıdır. Bu karşılıklı bağım-lılık ilişkisi işçi sınıfından saklanmaya çalışılırken,metafizik ve formel mantık illüzyonistleri matema-tiği, cebiri sözüm ona işçi sınıfının yardımına çağı-rırlar! Oysa ki emeğin sermaye tarafındandenetlenmesi (hangi yöntem-teknik ile olursaolsun), işçinin kapitalist hesabına, onun denetimive gözetimi altında çalışmasının biçimsel sonucun-dan başka bir şey değildir.

Emperyalist-kapitalist bağımlılık politikalarınınen önemli araçlarından olan standartlar (ISO-9000,ISO-2000-2001, CE, EN’ler, OHSAS-18000’ler vs)denetim mekanizması olarak işçileri kontrol edenve yönlendiren felsefi sloganlarla alanı hemen kap-sayıp ele geçirirken; Teknik bir mevzuat olarakkabul ettirilir ve boyun eğdirme koşulsuz düstur ha-line gelir. Sloganlarla, ISO-OHSAS standartlarının‘düzenli bir iş disiplini ve iyileştirilmiş çalışma ku-ralları’ getirdiği izlenimi pekiştirilerek öğretilir. Bunaeşdeğer ‘insan hakçılığı’, ‘sağlıklı yaşam hakkı’, ‘ça-lışanın işyerinde güvenli olma hakkı’ vs… üretim

içinden ve bununla sıkı sıkıya bağlı güncel yaşamakadar, sınıf mücadelesinin yerine geçirilen enönemli ilgi alanları olarak çekici gösterilir.

Bu kafa karışıklığı içerisinde ve üstelik de sınıfmücadelesinin en çıplak görüldüğü işçi sağlığı ala-nında, bazı ‘sol’ çevreler tarafından da; haksızlığın,ayrıcalığın ve baskının yerine, sonsuz adalet vevazgeçilmez insan ‘hakları’nın geçmesi gerektiğidillendirilir. Oysa ki; 18. Yüzyılda Avrupa burjuva-zisinin iktidar mücadelesinde ön açıcı işlevlergören ‘Aydınlanma’nın, Marksizm tarafından aşıl-masının üzerinden neredeyse iki asır geçmiştir. Veartık ‘Nil nehrinde Volga gecelerini çağırmanın’kıymeti harbiyesi kalmamıştır. Ancak, sınıf bağla-mından koparılan bu ‘haklar’ manzumesi aslındabu hakların düşüncelerden bile silinmesi için yapı-lan bir çalışma olarak her düzeydeki eğitimlerin deiçine yedirilmeye çalışılırken; bir ölüm parendesiatılarak, reel olanla sanal olan arasında çarpıcıbiçimde ortaya çıkan çelişkiler ise ‘imaj’la yok edi-lir. Vizyon, ‘kalite’ üstüne yaratılan devasa bir‘imaj’ ve propagandayla verilir ve tüm işçiler iknaedilene kadar uğraşılır (12).

Ne var ki, bu ‘akıl imparatorluğu’ düşünce âle-minden gerçekler âlemine indiğinde, kapitalizminduvarlarına çarpmakta, dar burjuva kalıplara bü-rünmektedir. Şöyle diyordu Engels: “Bugün biz buakıl imparatorluğunun burjuvazinin idealize edilmişimparatorluğundan başka bir şey olmadığını; busonsuz adaletin gerçekleşmesini burjuva adalettebulduğunu; bu eşitliğin yasalar önünde burjuva eşit-liğe indirgendiğini; burjuva mülkiyetin temel insanhaklarından biri olarak ilan edildiğini; ve akıl dev-letinin (…) bir burjuva demokratik cumhuriyet ola-rak doğduğunu ve ancak öyle doğabileceğinibiliyoruz.” (13).

Aslında kapitalistlerin bir denetleme ve yöne-tim aygıtı olan TKY-ISO ve bu kök hücreden doğruüreyen OHSAS vs. standartlar işçi sağlığı alanınaindiğinde sermayenin kâr maksimizasyonu için işçisınıfının zapturapt altına alınmasının araçları ol-duğu görülemedi. Çünkü mevcut demokratik-mes-leki kitle örgütleri ile sendikaların da ‘sivilleşmesi’isteniyordu. Bu haliyle, ‘sivil toplum örgütleri’, ka-liteye inancı pekiştiren ve bu vizyona uygun halegetirilmek istenen meslek örgütleri ile işçi ve işçi ör-gütlerinin yeni vizyonudur. Ve elbette ki bu vizyonauygun yazılımlarda bulunacaklar ve bu yazılımları

33Ekim 2014-Mart 2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

da kendi kitlelerine yedireceklerdi. Anlaşılacağı gibiher işkolunda, en küçük üretim mekanında, işçisağlığında denetimler yukarıdan aşağıya ‘işçiyi de-netlemeye’ tercüme edildi. İşçilerin, kapitalist de-netleme ve daha da ötesinde kapitalizmin iktidarıhakkında düşünmeleri; iktidardakilerin işçilere tel-kin ettiği şeyi düşünmelerine ikame edilmeye çalı-şıldı (5). Oysa ki işçi sağlığı ve güvenliğimeselesinde ‘denetim’ denilen şeyden ‘işçi sınıfınınkapitalisti denetlemesi’ anlaşılmalıdır. İşçi sağlığımeselesinde denetimler bu baş aşağıya duruştankurtarılamaz ve anti-kapitalist paradigmaya bağlı‘nedensellik zemini’ne oturtulamaz ise işçi sınıfı vebizler daha çok Soma, Ermenek, Davutpaşa, Ostimile ‘sonuçlar üzerinden’ çarpışırız…

‘Pratik Bilinç’İnsan Beynini Yaratan Emektir!Bir insanın belli bir yönde eyleme geçebilmesi

için ön koşul, o insanın o yönde bir alternatifin var-lığını bilmesi ve bu alternatif bilgiyi algılamasıdır.

Ama öncelikle emeğin insanlık tarihindeki de-ğeri üzerine bir anımsatma üzerinden seslenmenindoğru bir yaklaşım olduğunu düşünmekteyiz.

Bu seslenme; nesnel temellere dayanan mater-yalist bir bakış açısının kendisidir. Toplumun ve do-ğanın sürekli bir diyalektik değişim süreci(çelişkilerden kaynaklı bir değişim süreci) içinde ol-duğunun bilincinde olanlar, her şeyin hareket ha-linde, oluş ve yok oluş içinde olduğunu da bilirlerelbette…

Marx büyük eseri Kapital’de, kapitalist sisteminhareket yasalarını açık ederken; kapitalizmin, top-lumsal gelişimin aşamalarından yalnızca biri oldu-ğunu izah etme derdindeydi. Ve ‘Kapitalist sistem,nasıl ki feodal sistemdeki toplumsal güçlerin ve çe-lişkilerin bir sonucu olarak çıktıysa, aynı şekildekendisi de bizzat kendi içinde taşıdığı çelişkiler ta-rafından yıkılacaktır’ derken hareket halinde oluşuve yok oluşu anlatıyordu.

Emeğin rolü üzerine yapmış olduğu bir çalış-mada John Pickard, Engels’ten şunları aktarıyor:Engels’in temel amacı; insan emeğinin ve toplum-sal organizasyonun, insan elinin ve beyninin gelişi-minin ürünü değil nedeni olduğunu göstermekti.‘Emek’, diye açıklar Engels; ‘İnsan varlığının ilktemel koşuludur. Ve bu öylesine temel bir koşuldurki, bir anlamda, bizzat insanı emeğin yarattığını söy-

leyebiliriz.’ Engels bu görüşlerini, insanın gelişimine‘uygarlık’ gözlüğünden bakan, bu süreci idealar vedüşünceler tarafından güdülenen bir süreç olarakgören kendi çağdaşlarının yaklaşımlarının tam kar-şısına koyarak, şöyle devam eder; ‘Uygarlığın hızlıgelişiminin tüm erdemleri akla, beynin gelişimineve faaliyetine atfedildi, çünkü bu ideolojik etki al-tında, emeğin oynadığı rolü kavrayamıyorlar.’ İn-sanlığın gelişimi konusundaki idealist fikir ‘bilimselçevreler’ de genel kabul gören şu düşüncede ifade-sini buluyordu: İnsanlık, elin gelişiminden ve iki-ayaklılıktan (dik yürüyüş) önce büyük bir beyingeliştirmiştir. Egemen düşüncenin hipnotize ettiği‘bilimsellik’ çalışan elin en ‘gösterişsiz’ ürünleriniarka plana itiyordu. Oysa ki Engels insanlığın geli-şimini diyalektik materyalist yönteme dayanarakşöyle izah ediyordu: “İlk insanlarda, dik duruş veiki-ayaklılığın, elleri, alet yapımı ve kullanımı içinserbest bırakmıştır. Alet yapımı ve kullanımı elindaha da rafine bir hale gelişini ve gelişmesini sağla-mıştır, yani el, emeğin hem bir ‘organı’ hem de bir‘ürünü’dür.” Devamında; ‘Alet yapımı ve kullanımı,birlikte çalışmanın, toplumsal emeğin kullanımınıve anlamlılığını da artırır… Önce emek gelir, ondansonra ve onun yanı sıra da konuşma. İnsansı may-mun beyninin tedricen insan beynine dönüşmesi-nin altında yatan en özsel iki dürtü bunlardır.’Şüphesiz ki insanlığın gelişmesi, emek süreci ve top-lumsal ilişkiyle karşılıklı bir etkileşim içindedir vebu anlamda soyut düşünebilme ve muhakeme ye-tenekleri açısından da büyük bir kapasite ortayaçıkmıştır… Ancak tüm meselelere an itibariyle ba-kanlar ya da insanlık tarihini kapitalizmle tanımla-yanlar; ‘emeği yaratan beyindir’ deseler de, uzunvadeli evrimci bakış açısından, insan beynini yara-tan şeyin emek olduğu açıktır… El sadece emeğinbir organı değil, aynı zamanda emeğin ürünüdür.Emek, insan eline, Rafael’in tablolarını, Thorwald-sen’in heykellerini ve Paganini’nin müziğini ger-çekleştirebilmesi için gerekli yüksek kusursuzluğusağladı (14).

Emeğin ‘müdahale ettiği’ her yerde insanlık de-ğişiyor-gelişiyordu ve kendi sınıfsal-diliyle konuş-mayı öğrenirken, kapitalist sınıfa ve onun ‘beyintakımı’ olarak yöneticilik yapanlara da asıl gücünve toplumsal dokunun gerçek sahibinin emek ol-duğunu gösteriyordu. O eller ki emeğin hem ‘or-ganı’ ve hem de ürünüyse… ve ‘dil’, Karl Marx’ın

34Ekim- 2014-Mart-2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

kısaca ifade ettiği gibi ‘pratik bilinç’ ise eğer; İşçi sı-nıfı üretim süreçleri üzerinde teorik-politik dilinioluşturabileceği gibi denetimi ve daha da ötesindeyönetimi de gerçekleştirebilecek pratik gelişkinliğeve tarihsel birikime sahiptir.

İşçi Denetimine Dair Kısa Giriş...‘Bilinçli toplumsal üretim’e giden yolda ‘işçi de-

netimi’ üzerinde tartışmalarda bulunmak için akta-rımlar Dergi sayfalarımızda yer almıştır. Çünkü, ‘işçidenetimi’ hakkındaki yaşanmışlıklar ve konuşma-lar, üzerine yoğunlaşmayı hak ediyor. Üretimde bu-lunan eller ki; emeğin hem ‘organı’ hem deürünüyse ve yine işçi sınıfının dili de onun ‘pratikbilinci’ ise ve yine kapitalizm işçilere içinde yaşa-dıkları koşulları belirleme veya denetlemede her-hangi bir gerçek söz hakkı verilmiyorsa… tarihselarkeolojik kazı yapmanın tam da zamanıdır. Ancak,tartışmanın tarihsel/olgusal kökenlerine doğru girişyapmak, arşivcilik düşkünlüğünden veya zor anla-şılırlık merakından ileri gelmiyor.

İşçi sınıfının tarih sahnesine ilk çıktığı Britan-ya’da devrimci hareket-birçok Avrupa ülkesindenfarklı olarak- bütününde ampirik, ‘dene ve gör’ türübir yaklaşımı tercih ederek teoriyle hiçbir zamanfazla ilgilenmemiştir. Ama, genel maliyeti -netlik vetutarlılık bakımından- ağır olmuştur. Hedefler veilerlemeyi engelleyen güçler açık seçik anlaşılmak-sızın –kısaca, bir tarih anlayışı olmaksızın- devrimcimücadele, ‘yönü olmayan bir hareket’ haline gel-meye yüz tutar (15).

Bu nedenle öncelikle ‘işçi denetimi’ hakkındakarışık olan terminolojik ayıklanmaya ve yine ‘işçidenetimi’ uygulamalarının tarihsel zaman-mekanbazlı değerlendirmelerinin de birlikte ele alınmasınaihtiyaç vardır.

Britanya hareketinde (ve daha az bir ölçüde deİngiliz dilinde), ara sıra örtüşebilirse de, genellikleçok ayrı işlevler olan ‘denetim’ ile ‘yönetim’ işlevleriarasında açık seçik bir ayrıma nadiren gidilir. Fran-sız, İspanyol veya Rus siyasal literatüründe iki ayrıterim (‘controle’ ve ‘gestion’ ve ‘gerencia’, ‘kontro-lia’ ve ‘upravleniye’), sırasıyla, üreticilerin üretimsüreci üzerindeki kısmi veya topyekün egemenliğineişaret eder. Birinde, işçi sınıfı (kolektif üretici) tümtemel kararları alır. Bunu, kendisini tamamen öz-deşleştirdiği veya bütünüyle egemen olabileceğinidüşündüğü, kendi tercihi olan örgütler (fabrika ko-

miteleri, işçi konseyleri vb.) sayesinde doğrudankendisi yapar. Burada ne üretileceği, nasıl üretile-ceği, hangi maliyetle üretileceğini, kimin pahasınaüretileceğini kararlaştırır. Olası diğer durum ise, butemel kararların ‘başka yerlerde’, ‘dışardan’, yanidevlet tarafından, parti tarafından veya üretim sü-recinin kendisinde derin ve doğrudan kökleri ol-mayan başka bazı örgütler tarafından alındığıdurumdur ve üreticilerin üretim araçlarından ayrıl-ması (tüm sınıflı toplumların temeli) korunur. Heriki durumu da tanımlayan sözcükler var. Yönetmek;birisinin, hükümran bir kişi veya kolektivite olarak,ilgili tüm olguların tam bilgisiyle kararları kendisi-nin almasıdır. Denetlemek ise; başkalarının aldığıkararları gözetlemek, gözden geçirmek veya yokla-maktır. Denetim hükümranlığın sınırlanmasını yada, en fazlası, kimi insanlar hedefleri belirlerken, di-ğerlerinin bu hedeflere ulaşmada uygun araçlarınkullanılıp kullanılmadığına baktığı bir iktidar ikiliğidurumunu ifade eder (15).

Daha çok ‘ikili iktidar’ dönemlerinde tartışmaya(ve bir arayışa-mücadeleye) giren (ama daha önce-leri başlayan) işçi sınıfının bu tarihsel örgütlenmedinamiği esasen bir ‘istikrarsızlık’ durumunun kar-şılığı olarak huzura çıkarken; ‘İşçi denetimi’ adımınıattığı yerden doğru ya gelişerek kapitalizmi sınır-landırıp ‘karşı denetime’ ve buradan da kendi ikti-darına (kendisini de sönümlendirmek üzere)yürüyecek (bütün yönetsel işlevleri üstlenecek) yada işçilerin üzerinde kapitalizm değişik yöntemlerledenetime devam edecektir.

Siyaset sahnesine gökten zembille inmeyenlertartışmak istediğimiz kavram setlerinin ve buradandoğru üreyecek teorinin ve politikaların derin an-lama sahip olduğunu biliyor elbette. Sürekli bir mü-cadelenin gündemde olduğunun görülmesigerektiği koşullarda yaşıyoruz: Renaul işçileri, Tofaşişçileri, Türk-Traktör … işçilerinin grevlerini işbir-likçi sendika olan Türk-Metal üzerinden sürdür(mek iste) mediği tersine kendi ‘komitelerini’ kura-rak-oluşturarak iddialarını sürdürdüğünü biliyoruz.Yani bu işçiler üretken ellerinin onlarda oluştur-duğu ‘pratik bilinç’ ile sermayenin ve işbirlikçi sen-dikanın denetiminden kurtulmaya çalışıyor. Ve bukararlılığın ardındaki sır Renault işçisinin şu sözle-rinde saklı: ‘Gerçek sendikacılık neymiş gösterdik.’İşçilerin ‘gerçek sendika’ dedikleri mücadele içindeoluşturdukları ‘İşçi Komitesi’. En küçük üretim bi-

35Ekim 2014-Mart 2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

rimlerinden yukarıya doğru kurdukları ‘İşçi Komi-tesi’, su ve ekmek kadar yaşamsal bir ihtiyaçlarınıkarşıladı işçilerin. Tüm saldırılara ve bölme girişim-lerine rağmen birliklerini bozmamalarını sağlayanbu ‘İşçi Komiteleri’dir… İşçiler bu yapıyı, baştaTürk-Metal olmak üzere sendikalarda hakim, işçiiradesini hiçe sayan ve patronun ihtiyaçlarını esasalan anlayışın reddi üzerine kurdular. Binlerce işçi-nin katıldığı direnişin başarılı bir şekilde yürütül-mesi için kurulan komitelerle işçi iradesi, bir işçiörgütü olarak somutlaştı. Kurulan bu yapı ‘işçi de-mokrasisi’nin görülmesi açısından da önemli veri-ler sunuyor… Komiteler yoluyla tartışılarak alınankararlar, yine aynı yolla duyuruluyor ve istisnasıztüm işçiler tarafından uygulanıyor…. Komitelerinvarlığı ve demokratik işleyiş, en yakıcı taleplerinsomut olarak belirlenmiş olması, en kenarda duranişçiyi bile mücadelenin merkezine çekiyor. Direnişingücü de buradan geliyor…. Renault kurduğu komi-telerle direnişe çıktı ve bunun faydalarını gördü…TOFAŞ ‘İşçi Komiteleri’ni direniş sürerken oluş-turdu. Komiteler kurulur kurulmaz havanın değiş-tiğini işçiler anlatıyor (16). Yine ‘Metal Direnişi’sürerken; işçiler özgüven kazandı. ‘İşyeri Komiteleriörgütlenmelerinden başka bir yetkinin olmadığını’defalarca ifade ettiler (17).

Anlaşılacağı gibi bu mücadele(ler), farklı top-lumsal katmanlar arasındaki (kapitalist-sermayedar,sendika bürokratları-işbirlikçi sendikal yapı ve işçisınıfı) çatışan çıkarların kendisini ifade etmektedir.Ve elbette ki bu farklı çıkar gruplarının da işçi sağ-lığındaki ‘denetim ve yönetim’ üzerine farklı dü-şünceleri ve örgütlenme anlayışları olacaktır.Buradaki sorun çatışan güçlerin gerçekte neyi tem-sil ettiğinin anlaşılmasıdır.

‘İşçi denetimi’, ‘işçi yönetimi’ üzerine farklı yak-laşımların sınıfsal aidiyetlere karşılık gelen anlamve içerikleri olması nedeniyle değişik yaşanmışlık-lara (yazının birinci bölümünde kapitalistlerin işçisınıfını denetleme argümanlarından doğru yazı-lımda bulunmuştuk) ulaşmak ve aktarmak konuyayaklaşımın kerteriz noktalarını bizlere sunacaktırdiye düşünmekteyiz.

Bunlardan birisi Rus devrimi sürecindeki pra-tikler ve tartışmalar iken, işçi sağlığı meselesinin içeriğini oluşturan ‘sanayi idare sorunu’ ve ‘yenitoplumsal düzenin biçimlenişi’ hakkındaki ilkelerve farklı deneyimlere de ihtiyaç vardır. Yine ‘bir ke-

lebeğin ömrü kadar da sürse’ ülkemiz örnekleri var-dır: Yeni Çeltek, Alpagut…vs.

Şurası açıktır ki; Toplumsallaşmış ekonomiyi de-mokratik biçimde idare etme -‘işçi öz yönetimi’- gi-rişimleri ile kapitalistin ve onun idarecilerininişçilerin rızası olmaksızın artık bir adım dahi ata-madıkları noktaya getirilmek istenen ‘işçi denetimi‘farklı olgulardır ve farklı üretim ilişkileri dönemle-rine karşılık gelmektedir.

Oysa ki bugün hala etkisini sürdürmekte olanresmi mitoloji işçi denetimi ve yönetiminin ayrılmazbir parçası olan işçi sağlığı ile ilgilenenleri öyle etkisialtına almıştır ki; ‘Tam da yıkılmak istenen masalıniçinde sarmaş dolaş olma tehlikesi’ kendisini gös-termektedir. TKY, ISO’lar, OHSAS’lar, Risk Yöne-tim Süreçleri, Risk Değerlendirmeleri ilekapitalizmin krizine en ufak üretim noktasında bileçare aranmakta, buna ilişkin modeller, teknik yön-temler oluşturulmaktadır. Ancak tüm bu araçlarıkendi egemenlik sistemlerini sürdürebilmek içinkullanmak isteyen kapitalist sınıf ve onun işbirlik-çileri ‘var oluş koşullarını toptan değiştirme arayı-şındaki işçi sınıfının dinamiği’ni elbet bir güngörecek ve onun gücünü yaşayacaktır. İşçi sınıfı isekendi yarattığı tarihsel belleğinden doğru; Üretici-nin üretim araçlarına egemen olmadığı, tersine,hem kendi emeğinin ürünlerinden ve hem de üre-tim araçlarından ayrıldığı bir üretim ilişkileri kalı-bını çözümleyecektir.

Tüm sınıflı toplumlarda üretici üretim süreciniyönetenlerin tabiiyeti konumundayken; işçilerinüretimi ‘denetlemesi’ ya da daha ilerisinde ‘yönet-mesi’ marjinal bir sorun olarak algılanmamalı, siya-setin-politikanın çekirdeği olduğu gibi işçi sağlığımeselesinin de omurgasını oluşturduğu kavranma-lıdır. Önemli bir sorunsal da; Üretim araçlarınınüretim ilişkilerini devrimcileştirmeksizin el değişti-rebileceğini kabul etsek de böylesi durumlarda top-lum hala sınıflı bir toplum olarak kalacağı gibi, ‘işçidenetimi’nin ‘işçi yönetimi’ne evrilmediği durumdada üretimin hala üreticilerin kendilerinden ‘başkabir ajan’ tarafından yönetileceğidir.

Eğer bizim için ‘Büyük Rus Devrimi’ bir labora-tuvar teşkil ediyorsa, sınırlı alıntılarla ve 1917-1921aralığında Çarlık Rusyası’ndan Sovyet SosyalistCumhuriyetler Birliği’ne doğru ‘işçi denetimi’ ve‘işçi yönetimi’ eksenine ‘daraltılmış’ aktarımda bu-lunarak tartışmalara yol vermek istiyorum. Çünkü;

36Ekim- 2014-Mart-2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

İşçi sağlığı meselesinde iş kazalarını, meslek hasta-lıklarını ve işçi cinayetlerini bir sağlık(sızlık) sonucuolarak görüyoruz. Bu sonucun nedenselliğini üre-tim sürecinin denetimi ve yönetiminden doğru oku-manın ise Marksist bir yaklaşım olduğunusavunuyoruz.

Aktarımlarımda; Ortak hedeflere sahip gibi gö-rünen anlayışların ne kadar farklı farklı savunu-lara/uygulamalara girdiğini göreceğiz. Ancak isterBolşevikler olsun, ister Menşevikler olsun veya is-terse de Anarşistler olsun ‘işçi denetimi veya dahaileride işçi yönetimi organı’ olarak ‘İşçi Komitele-ri’yle felsefi ve örgütsel olarak tanışmışlardır. Tar-tışma işçi denetimi ve işçi yönetimi (öz-denetim,öz-yönetim) organı olarak İşçi Komiteleri’nin yerelve ülke düzeyinde örgütlenme farklılığındadır veburada da araç-amaç, biçim-öz diyalektiği tartışmasıkaçınılmaz olarak vardır. Ve yine bu tartışmalarınsosyalizme doğru taşıdığı anlayış farklılıkları da gö-rülmektedir.

1917 Mart ayında Avrupa Rusya’sının bütünbüyük sınai merkezlerinde fabrika ve imalathanekomiteleri ortaya çıkarken, taleplerini başlangıcın-dan beri ücretler ve çalışma saatleriyle sınırlandır-mazlarken, birçok yönetsel ayrıcalığa da meydanokumuşlardır. Ve ‘fabrika komiteleri’ idari, ekono-mik ve teknik alanlarda yönetsel faaliyeti denetle-mek için ‘referans koşullarını’ ilan ederken;Kharkov Fabrika Komiteleri Konferansı’nda, fabrikakomiteleri üretimi üstlenmeli, korumalı, geliştir-meli, ücretleri belirlemeli, sağlığı gözetmeli, ürün-lerin teknik kalitesini denetlemeli, bütün fabrika içiyönetmeliklere karar vermeli ve bütün çatışmalarınçözümünü saptamalıdırlar… gibi kararlar alınır.Kimi delegeler daha bir ileri giderek, komitelerinfabrikaları doğrudan üstlerine almalarını ve bütünyönetsel işlevleri yürütmelerini dahi önerirler. İşçi-ler üretimin denetimini kendi ellerine aldıklarında,üretimin pratik yanlarını da öğreneceklerine olaninançlarıyla mevcut durumu sosyalist üretim düze-yine taşıyacaklarını görmüşlerdir. Ve 1917 Mayıs ayıiçinde Lenin, Pravda’da ‘işçi denetimi’ni açıkçaonaylıyor ve şöyle yazıyordu: ‘İşçiler, denetimin, ger-çekten ve mutlaka işçilerin kendileri tarafındanderhal gerçekleştirilmesini talep etmelidir.’ (15).

1917 yılının 26 Eylül’ünde ‘Sovyet hükümeti ül-kenin dört bir yanında işçilerin üretim ve dağıtımüzerindeki denetimini derhal başlatmalıdır.’ diyen

Lenin, 1 Ekim’de daha açık bir biçimde; ‘İşçi dene-timi derken, bu sloganı daima proletarya diktatör-lüğüyle birleştirdiğimiz ve onu ikincisinden sonrasöylediğimiz zaman, zihnimizdeki devlete de böyle-likle açıklık kazandırmış oluyoruz…’ ifadelerini kul-lanarak ‘işçi denetimi’nin içeriğine yüklenmedebulunuyordu (15).

Kerensky’nin ‘İkili İktidar’ döneminde ve devri-min en coşkulu anlarında Bolşevikler ‘fabrika ko-miteleri’ni şu sözlerle destekliyorlardı: ‘Kapitalizminkale kapılarını darbelerle yıkacak kütük, işçi sınıfı-nın kendi zemininde yaratacağı sınıf mücadelesi or-ganları’dır… İşçi denetimlerinin örgütsel aracı olan‘fabrika komiteleri’nin geleceğin nüvesi olduğu vedevletin değil, onların yönetmesi gerektiğine dairvurgular yapılırken; Lenin şunu ilave ediyordu:“Ağırlık noktasına ‘fabrika komiteleri’ni kaydırma-lıyız ve sloganımızı değiştirmeli ve ‘bütün iktidarsovyetlere’ yerine ‘bütün iktidar fabrika komitele-rine’ demeliyiz” (15).

Bu tarihlerde bir metal işçileri gazetesi ise şöyleyazıyordu: ‘İşçi sınıfı, doğası itibariyle hem üretimdeve hem de özellikle üretimin örgütlenmesinde mer-kezi yeri işgal etmelidir… Gelecekte, bütün üretimproletaryanın istek ve iradesinin yansımasını temsiledecektir.’ Fabrika komiteleri Çarlık yönetimininson zamanlarında ve şubat dan ekime gelen gün-lerde de çok şeye muktedir olduğunu göstermişti.Bundan dolayı da ‘işçi denetimi’ tartışmalarında enön sıraya oturmuştu (15).

Ancak o yıllarda; Devrimden önce ‘işçi deneti-mi’ni önemseyenlerin devrimden sonra ‘işçi yöne-timi’ni ütopik, anarşist ve zamansız bulduklarının,‘işçi denetimini’ ve ‘işçi yönetimini’ zaman-mekan-ütopya sarmalına hapsettiklerinin tartışmaları dayapılır.

‘İşçi denetimi’ organları olan işçi komiteleri or-taya çıkan en iyi işçi organizasyonu biçimiyken ge-lecekteki sosyalist toplumun da nüveleriydi. Bukomitelerin geliştirilmesi ve böylece devrim yapıl-dığında tam kontrol işlevlerini derhal üstlenmeyebaşlayabilecekleri ‘birileri’ tarafından gözden kaçı-rılıyordu. ‘İşçi komiteleri’nin gelişim sürecini böyleokumayanlar ‘işçilerin endüstriyi kendi başlarınayönetecek teknik ve yönetimsel bilgilere sahip ol-madığını’ belirtiyorlardı. Oysa ki; ‘işçi kontrolü’nünişe alma ve işten çıkarma, çalışma kuralları, saatlerive ücretleri ve üretimin kendisi üzerinde gerçek

37Ekim 2014-Mart 2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

kontrolü şeklinde tanımlanmasını savunanlar; butür etkin kontrolün işçilerin eğitilmesine yardımcıolacağını ve tümüyle işçi yönetiminin-özyönetiminbaşarılacağı günü yaklaştıracağını ifade ediyorlardı(18).

‘Ekonomik alanda otokrasiye -tıpkı siyasalalanda verilmiş olduğu gibi- son vermek, işçi dene-timinin görevidir’ anlayışına sahip işçiler; ‘Devletçiişçi denetimini değil, gerçek işçi denetimi’ni çağı-rırken, üretimin ve dağıtımın örgütlenmesinin işçisınıfına verilmesini, devlete ve devlet hizmeti me-kanizmalara bırakılmaması gerektiğini ısrarla sa-vundular (15).

İşçi denetimi ve işçi yönetimi ve yine bu eylem-lerin örgütlenme yapıları olan ‘komiteler’, ‘sendika-lar’ tartışmasında; Bolşevik Parti yüksek düzeyindebile görüş birliği yoktu ve yaklaşan devrimde ‘işçikontrolü’ hakkında geliştirilmiş ya da kalıcı bir gö-rüşe sahip değillerdi. Bu nedenle; ‘İşçi kontrolü’ ileilgili parti görüş ve uygulamalarında çizgi çekmekyerine çoğunlukla daire çizilmesine şaşmamakgerek. Bu salınımların devrimci coşku içerisindeolabileceğini söylemek ve yine Bolşeviklerin ne ko-mitelerle sendikalar arasında sürekli bir işbirliği sağ-layabildiğini, ne de onlar olmaksızın devrimcisiyaseti ve ekonomik iktidarı düşleyebildiklerini söy-lemek mümkün. Şubat’ta Çar devrildiğinde sol ka-nattan olanlar da dahil hiçbir parti ileri geleni, ‘işçikontrolü’ sorunu üzerine eğilmemişti ve tüm RusMarksizm’inde ‘işçi kontrolü’ kavramı ile ilgili tekbir ayrıntılı analiz olmadığı gibi, 1917’de yeni fır-satlarla karşılaştıklarında Bolşevik liderler ‘işçikontrolü’ üzerinde doğaçlama yapmak zorunda kal-dılar. Bu nedenle; Bolşevik kuramı belirleyen var-sayımların, bilinçli doğaçlamaya açık, akılcıdurumlarda bile üretime yönelik ekonomik demok-rasi noktasında ‘işçi kontrolü’ne ilişkin daha dik-katli analiz yapma ve kalıcı bir siyaset oluşturmagereksinimlerinin kabullenilmesi gerekir (18).

Bizim için bir laboratuar olan Çarlık Rusya-sı’ndan Sovyet Rusyası’na geçiş ve sonrasında aklaister istemez şu sorular da geliyor: Fabrika komite-leri de kendi içinde (ademimerkezi olmalarına kar-şın) iktidar aygıtları haline gelip bürokratikleşirlermiydi? Bu aşamada belirtmeye değer ki; Paris Ko-münü, Sovyetler Kongresi veya bir İşçi TemsilcileriKomitesi ya da Grev Komitesi hepsi de yüksek de-recede merkezi, ama yine de oldukça demokratiktir.

Öte yandan, feodalizm hem adem-i merkezi ve hemde fazlasıyla bürokratikti. Kilit soru, ‘merkezi’ aygı-tın aşağıdan (seçilmiş ve geri çağrılabilir delegelerle)denetlenip denetlenmediği veya sözde adına hare-ket ettiklerinden kendisini ayırıp ayırmadığıdır.Tıpkı, ‘tek adam yönetimi’ ile ‘kolektif yönetim’ ara-sındaki esasa yönelik tartışma gibi; ‘Kolektif yöne-timin, kendinden, örtük erdemlere sahip olmadığınıdoğru biçimde kavramakla birlikte asıl sorunun (bi-reysel veya kolektif) yönetim ile bunun yönettikleriarasındaki ilişki sorunu olduğunu görmeyi başar-mak’ gibi… Asıl sorun ‘bir’ veya ‘birkaç’ yöneticininyetkilerini kimden alacaklarıydı (15).

İşçi denetimi, işçi yönetimi tartışmaları İkili İk-tidar Dönemi ve Sovyetler Dönemi’nde ‘devriminekonomik örgütlenmesi’ içeriğiyle sürerken, değin-meden geçemeyeceğimiz bir diğer konu da; Teknikuzmanların işçi kontrolünden hoşlanmadığı veadeta düşmanca baktığıydı. Bu teknik elemanlarınpek çoğu 1917 Ekim’den hemen sonra greve gittive Rusya Mühendisler Sendikası üyelerinin işçikontrolü organlarına katılmasını yasakladı. Bu tek-nik elemanların/mühendislerin çoğu da kapitalistsınıfa gönülden bağlı değillerdi. Yaşamlarını sürdü-rebilmek için kendi emeklerini satmaları gerekenkişiler olarak kendi ayrı menfaatlerinin bilincin-deydiler. Ve içlerinden pek çoğu öğrencilikleri sıra-sında radikal siyasete karışmıştı… Çoğu mühendisdevrim hükümetiyle işbirliği yapmayı kabullendi,fakat kendi konumlarının, kişisel güvenliklerinin veüretimdeki uzmanlık rollerinin korunması koşulunuileri sürdüler (18).

Olguların gerçek bilgisi olayların bütün akışının‘tarihsel bakımdan zorunlu’ ve ‘nesnel olarak belir-lenmiş’ olduğunu kabul etmeyi olanaksız kılarken;1917’de ‘her işçinin devleti yönetmeyi öğrenmesigerekir’ söylemlerinden, 1921’de ‘devlet her işçiyiyönetecek yeterli güce sahiptir’ söylemlerine gelin-miştir !?..

Derinleştirmek Bağlamında Son Söz Değil!İşçi sağlığında ‘işçi denetimleri’nin felsefi ve teo-

rik anlamda olduğu kadar örgütsel düzlemde de tar-tışmayı hak ettiğini ifade etmek yanlış olmasa gerek.‘Bilim ve tekniğin kendisinin devrimcileştirilmesi

olmadan bir özgürleşim düşünülemez’ (19). Akade-miler, ‘bilimsel’ araştırma merkezleri ve buralardandoğru üretilen teknik yöntemlerin, işçi sağlığındaki

38Ekim- 2014-Mart-2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

Risk Değerlendirme Matriksleri ve oluşturulan gra-fikler, paraboller, chek-listler vs de dahil olmaküzere, önemlice bir kısmı işçi sınıfının denetlenereksömürülmesine hizmet edecek bir anlayışla kulla-nılmaktadır. Bu nedenle, ‘bilimsel’ teknolojinin işçisınıfı bağlamından kopuk, toplumsal değerlerin ya-ratıcısı olan işçileri göz ardı eden kullanımı yoğuncabir tartışmayı beraberinde getirmektedir. Toplumsalüretimi ve işçi sınıfının değer yargılarını gözetme-yen kapitalist merkezlerin ve kapitalizmin boyun-duruğu altında bulunan akademik çevrelerin azamikâr hırsına bağlı olarak geliştirdiği teknolojik/tek-nik yöntemlerin (üretim araçları, üretim yöntem-leri, üretim sürecini denetleme ve yönetme yöntemve araçları) yıkıcı uygulamaları işçi sınıfını denetle-yip-yönetmekte ve bir tahakküm aracı olarak kul-lanılmaktadır.

Teknoloji ve buna bağlı olarak üretilen teknikyöntemler üretim süreçlerinin demokratikleştiril-mesine hizmet etmesi gerekirken, fabrikalardakidespotik ve hegemonik uygulamalar ‘emek yağma-sı’nı artırmakta ve işçinin beden bütünlüğüne sal-dırı devam etmektedir. Üretim araçlarınıngelişkinliğine denk gelen bir üretim ilişkilerinin ol-gunlaştırılmasına kapitalistler tarafından baskı ya-pılmakta ve bu baskı teknik denetim ve yönetimaygıtlarıyla işçi sınıfını zaptı rapt altına almaktadır.Teknolojik üretimin ve bunun açığa çıkardığı ‘bi-limsel’ zeminlere yön veren kapitalist zihniyetin de-ğiştirilmesi, bilimselliğin ve buna bağlı olaraküretilen teknolojik ve teknik yöntemlerin işçi sını-fının yararına esas teşkil edecek şekilde işlevsel kı-lınarak, ‘işçi denetimi’ne açılması ilkesel olarakkabul edilmelidir. Teknolojik birikimin ve buradandoğru üreyen teknik yöntem ve aygıtların işçi sınıfıaleyhine kullanılmasının reddedilerek işçi sınıfı ya-rarına yeniden dizayn edilerek kullanımı esas alın-malıdır.

İşçi denetimi politikalarının ortaya çıkarılmasıher fabrika ve atölyede kolektif olarak oluşturul-malı, örgütlenme ve denetim eylemlerinin koordi-nasyonu işçi sınıfının kendisinde olmalıdır.

Elbette ki, her yeni örgütlenme modeli eskinineleştirisi üzerinde yükselir. İşliklerde ‘denetim mo-deli’ ‘işçiyi denetleme’ mantalitesine göre kurul-muşken, işçi sınıfı bu modeli ‘kapitalisti denetleme’modeline çevirmelidir. Çünkü; işçiyi azami-kâr dı-

şında yok sayan, onun kanından beslendiği haldeişçi sağlığı politikalarının oluşumunda üretim süre-cinin dışsal ögesi olarak gören zihniyete bağlı ‘işçiyidenetleme’ modeli iş kazaları, meslek hastalıkları veişçi cinayetlerini doğası gereği ortadan kaldırama-dığı gibi, önleyememiş veya en azından azaltama-mıştır.

‘Eskinin alternatifi’ olarak onun eleştirisi üze-rinden kurulan ‘işçi denetimi’ modellerinin her biride (Sovyet deneyinde, Yeni Çeltek ve Alpagutörneklerinde de olduğu gibi) mükemmel ve sonsuzçözümleri içermemektedir. ‘Yüceltici’ ve ‘mitolojik’söylemler, esasta anti-bilimsel ve dogmatik algınındoğurduğu yanılsamaları içinde taşır… Belirtilme-si ve vurgulanması gereken; mutlak ve ebedi,mükemmel ve kesinlik içeren, her şeyi kendindebaşlatıp kendinde bitiren doğrular değildir. Herşeyin kaldıracı bir reçete olarak görülmemelidir.Nihayetinde verili olanın eleştirisi ve işçi sınıfınıngereksinimlerinin gözetilmesi temelinde, güncelkonjonktürün realitesini gözeterek, ancak realiteiçine hapsolmadan ‘olabilirlikleri’ hesaplayıp önce-likle kapitalizmin sınırlarını zorlayan-gedikler açanve daha ötesinde onu aşan anti-kapitalist paradig-maya bağlı işçi sağlığı mücadelesini yaratma çabasıiçinde olmalıyız. Yani olmasını istediğimiz noktayakazığı çakıp, oradan günümüze çekeceğimiz birklavuz hatta bağlı olarak bugünden yarına yol almabecerisini gösterebilmeliyiz. Ancak böyle bir politi-ka yapış tarzıyladır ki; Radikal muhalif bir güç ola-rak solun gücüyle, ütopik alternatif gücü arasındaçarpıcı bir boşluk gibi görünen ‘apolitiklik’ politikbir mecraya oturabilir.

Kapitalizm ölümsüz veya değişmez olmadığı gibitarihteki diğer sosyoekonomik sistemlerden dahadeğişkendir. Fırtınalı çocukluk günlerini ve ‘iyim-ser’ taraflarını geride bırakmıştır. Nihai düşüş ve çü-rüme evresine girmiş olan kapitalizm tüm canlıorganizmalar gibi, değişir, evrilir ve dolayısıyla bir-takım ayırt edilebilir aşamalardan geçer. Ancak tümbu süreçlerde ve geldiği konumda kapitalizminolumsuz sonuçları olan iş kazaları, meslek hastalık-ları ve işçi cinayetleri sınıfın omuzlarına ağır bir yükbindirmektedir. Kapitalizmin büyüme dönemleridahi dünya ölçeğindeki çelişkileri düzeltmez, tamtersine onları son derece şiddetlendirir.

Kavranması gereken; Bu esasa dayalı bir işçi sağ-lığı mücadelesinin ana şifresini, temel ilke ve iske-letini çözümlemektir.

39Ekim 2014-Mart 2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

Kaynaklar 1. Çaralan, S. (2003), ‘Kapitalizmin Yeni Yasası=ISO’, Türk

Tabipleri Birliği/Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi, Sayı: 16, Sayfa: 7-12, Ekim-Kasım-Aralık 2003.

2. Aydoğanoğlu, E. (2011) Fabrikada Emek Denetimi, Ankara: Evrensel Yayınları.

3. Zencir, M. (2011) Beşinci Oturum, ‘Hegemonya ve KarşıHegemonya Mücadelesi; Gönüllülükten İtiraz Hakkına’,2011 Ulusal İşçi Sağlığı Kongresi/Ankara, Basılmamış Yazılar.

4. Yılmaz, G. (2011) Beşinci Oturum, ‘Hegemonya ve KarşıHegemonya Mücadelesi; Gönüllülükten İtiraz Hakkına’,2011 Ulusal İşçi Sağlığı Kongresi/Ankara, Basılmamış Yazılar.

5. Sennett, R. Otorite, Ayrıntı Yayınları, 2014. Sayfa: 131,6. Kumral, H. ‘Teknik ve Davranışsal Risk Analizleri’,

TMMOB/Kimya Mühendisleri Odası Yayını, Sayfa: 17.7. Marx Karl, Kapital , cilt:3, sayfa.339, Çeviren : Alaaddin

Bilgi, sol yayınları, 4. Basım, Ankara.8. Kurt, M.; Özdemir, K. (2003) ‘İşçi sağlığı ve İş Güvenliği

Yönetim Sistemleri’, TTB/Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi, Sayı: 16, Sayfa. 13, Yıl: Ekim-Kasım- Aralık 2003.

9. Çaralan, S. (1999) ‘Toplam Kalite Yönetimine Eleştirel Bir Bakış’, TMMOB Makine Mühendisleri Odası I. KaliteSempozyumu Bildiriler Kitabı, Ekim 1999, Bursa, MMOYayın no: 235, arsiv.mmo.org.tr/pdf/000007E0.pdf

10. Yakut, A.; Akbıyıklı R. (2013) ‘İşçi sağlığı ve Güvenliği

Yönetimi İle Toplam Kalite Yönetimi Sistemleri veri Analizi İncelenmesi’, SAÜ. Fen Bil.Der.17.Cilt, 1. Sayı, S.97-103, 2013.

11. Woods, A. (2000) ‘Marksizm ve Uzun Dalgalar Teorisi’,14. Kasım 2000, Londra, www.marxist.com/languages /

turkish/longwaves.html12. Çaralan, S. (2011) “Emperyalizm ‘Teknik Bir Sorun’

Değildir”, 12-13 Aralık 2001-MAi ve Küreselleşme Karşıtı Çalışma Grubu, www.antimai.org/bs/scar 11212.htm

13. Engels, F. ‘Sosyalizmin Ütopyadan Bilime Gelişmesi’, İnter Yayınları, Sayfa: 46 marksisttutum.org/burjuva_ aydinlanmaciligi_ve_marksizm_1.htm

14. Pickard, J. ‘Engels ve İnsanın Gelişimi’, www.marxist.com/languages/turkish/ johnpickard 0684.html,

15. Brinton, M. (1990) ‘Bolşevikler ve İşçi Denetimi 1917’den 1921’e Devlet ve Karşı Devrim’, AyrıntıYayınları, Sayfa: 8-9, Birinci basım 1990.

16. Özkurt, M. Evrensel Gazetesi, 23.05.2015.17. Yalçıntaş, Ö. Evrensel Gazetesi, 06.06.2015.18. Siriani, C. (1990) ‘İşçi Denetimi ve Sosyalist Demokrasi

Sovyet Deneyimi’, Belge Yayınları, Birinci Baskı Temmuz1990, Sayfa: 69.

19. Gökalp, S. (2013) ‘Demokratik Komünalizm ve Modernist Paradigmanın Eleştirel Analizi’, Aram Yayınları, İkinci Baskı, Mart 2013, Sayfa:244.l

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

FABRİKA YASALARINDANOHSAS 18001’E

İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’na ilişkin bir diziönemli eleştirel çalışma yapıldı. Yasanın kapitalistüretim tarzındaki emek yıkımını kapitalist üretimilişkilerinden soyutlayan, işçiyi değil sermayeyikoruyan, dahası “iş kazalarını ve meslek hastalıkla-rını önleme”yi de sermaye kârlılığına bağlayan içyüzü teşhir edildi (1).1 Bu çalışmalar, “İş sağlığı” ile“İşçi sağlığı” arasında basitçe terminolojik olmaklakalmayan, zorunlu sınıfsal ayrım ve karşıtlığın işçi-ler tarafından kavranmasına önemli katkıdabulundu.

Bununla birlikte İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası-nın temelinde yatan küresel mali oligarşik OHSAS18001 Şartnamesi (3), ya bilinmediğinden ya dadokunulmaz addedildiğinden yeterince tartışılma-dı.

Yazımızda, OHSAS 18001 Şartnamesindenbaşlayarak, bağlantılı olduğu küresel kapitalizminUluslararası Standartlar, Toplam Kalite Yönetimive Risk Yönetimi gibi yönetim ve denetim sistem-lerinin eleştirel bir değerlendirmesini yapacağız.

OHSAS 18001 Kısa TarihçeOHSAS (Occupational Health and Safety

Assessment Series/İş Sağlığı ve Güvenliği Değer-lendirme Serileri) 18001, neoliberal kapitalizminbir uluslar arası “risk yönetim sistemi” standardıdır.Tüm uluslar arası standartlarda olduğu gibi teknikve hukuki görünümlü, fakat gerçekte sermaye biri-kiminin küresel temelden organizasyon, yönetimve denetim sistemi şartnamesidir. UluslararasıStandartlar ISO veya muadili kurumlar tarafındanyayınlanır yayınlanmaz, Avrupa Birliği, DünyaBankası gibi küresel mali oligarşik organlarınyönergeleri arasına girer.

Neoliberal kapitalist küreselleşme sürecinde,uluslararası ticarete konu olan sınai ürünlerdenbaşlayan uluslar arası standartizasyon furyası, üre-tim, yönetim ve denetim süreçleri, emekgücü,

finansman, muhasebe, eğitim, sağlık ve akla gele-bilecek her türlü konu ve alana doğru yayıldı.Uluslar arası standartizasyon, sermayenin küreseltemelden birikiminin zorunlu koşuludur. Aynızamanda sermayenin daha üst düzeyden yoğunlaş-ması ve merkezileşmesinin, yönetim, denetim veorganizasyonunun, sermaye birikimine engel ya datehdit içeren her şeyin sermaye çevrimine soğurul-masının aracıdır.

Neoliberal kapitalizmin yol açtığı sefalet biriki-mi, emek ve doğa yıkımı, bizzat sermaye birikiminitehdit eder boyutlara geldikçe, bu alanların herbirinde uluslar arası “risk değerlendirme ve yöne-tim sistemleri” ortaya çıkmakta gecikmedi. 1980’liyılların sonlarından itibaren gündeme gelen top-lam kalite, çevre, iş sağlığı ve güvenliği yönetimsistemleri bu çerçevededir: ISO 9000/Kalite Yöne-tim Sistemi Standardı (1987), ISO 14001/ÇevreYönetim Sistemi Standardı (1996), BS 8800 Mes-leki Sağlık ve Güvenlik Yönetim Sistem Rehberi(1996), OHSAS 18001/İş Sağlığı ve GüvenliğiYönetim Sistemi Standardı (1999)… Türk Stan-dartları Enstitüsü (TSE), OHSAS 18001 standar-dını 2001 yılında kabul ederek, TS-18001 başlığıy-la yayınladı.

AB Katılım Öncesi Mali Yardım Aracı (İPA)destekli “Türkiye’de İş Sağlığı ve Güvenliği Koşul-larının İyileştirilmesi Projesi” (İSGİP) 2010 yılın-dan itibaren Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlı-ğı İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü ile bir-likte metal, inşaat ve maden sektöründe pilot ana-liz çalışmaları yürütmeye başladı (4).

Türkiye’de OHSAS’ın altyapısı, AB-İPA,İSGİP, İSG Genel Müdürlüğü, TSE/TAKAK, Üni-versiteler gibi kurumların desteğiyle, MESS, TİSK,TÜSİAD gibi büyük patron örgütlerinin, kendiüyelerinden başlayarak tedarikçi şirketlere doğruşart koştuğu teknik ve idari düzenlemelerle sağlan-mıştır. Hukuki üstyapısı ise, AKP Hükümetinin

Yücel FİLİZLERİşçi Meclisi Gazetesi

40Ekim- 2014-Mart-2015

41Ekim 2014-Mart 2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

biraz ağırdan alıp seri işçi katliamlarının ayyukaçıktığı bir süreçte apar topar çıkardığı İş Sağlığı veGüvenliği Yasası ile tamamlanmıştır.

OHSAS 18001 Nedir?“Kanunlara adaptasyonun sağlanması ve şirke-

ti koruyan bir sistemin kurulması için OHSAS18001, kaza, mahkemelik olay ve zaman kaybı ris-kini azaltabilen bir yönetim sistemidir.” (5)

‘Kanunlara adaptasyon’dan anlaşılması gere-ken, öncelikle küresel tekelci kapitalizmin kârlılık,yatırım ve kredibilite şartnamelerine uyumdur.Sermayenin küresel temelden gelişen ve durmaksı-zın yükselen birikim açlığına; teknik, idari, hukukiolarak da yasa haline getirilen uluslar arası serma-ye birikim standartlarına uyumdur.

Üretim ve emek sürecinde giderek yaygınlaşanve sıklaşan işçi cinayetleri, sakatlanmalar, meslekhastalıkları, bir noktadan sonra, sermaye birikimi-ni de sekteye uğratır. Sermaye kayıplarına, üretimsürecindeki artı-değer sömürüsünün durmasına,ödenecek tazminat veya kan paraları nedeniylemaliyet artışına, şirketlerin piyasadaki marka, imajve satışlarının düşmesine yol açar. Burjuvazininişçi ölüm ve sakatmalarından çok işgünü kayıplarıve maliyet artışının hesabını yapması karakteristik-tir. OHSAS, “kaza ve bela”dan işçiyi değil serma-yeyi koruyan bir yönetim sistemidir. Patronlaradönük eğitim kitap ve seminerlerinin en başınayazılan “Önlemek Ödemekten Daha Ucuzdur”sloganı, sistemin iç yüzünü ve safkan sermayemantığını gayet sarih biçimde sergiler.

“İş Sağlığı ve Güvenliği Değerlendirme Serisi(OHSAS) 18001 spesifikasyonu ve buna aitOHSAS 18002 kılavuzu, müşterilerin kuruluşlar-dan kabul edilebilir, denetlenebilir ve belgelendiri-lebilir bir iş sağlığı ve güvenliği yönetim sistemitalep etmeleri sonucunda geliştirilmiştir.” (5)

Buradaki “müşteri” kavramı, son tüketici, yanikitleler değildir. Dünya çapında çok sayıda başkaşirkete tedarik üretimi yaptıran, yatırım yapan,kredi veren küresel tekelci kapitalistler, bankalarve yatırım şirketleridir. Tedarikçi bir şirkette işçikatliamı yaşanması, yalnızca o şirketi değil, onasipariş veren tekelci kapitalistleri, o tekelci kapita-listlere yatırım yapan ve kredi veren banka, sigor-ta, borsa şirketlerini zincirleme “zarara” uğratır.Üretim zinciri aksar, borsadaki hisse senetleri

düşer, büyük yatırım yapmış oldukları marka veimajları zayıflar, tepki ve boykot kampanyalarınahedef olabilirler. Bu yüzden “müşteri”, yani küreseltekelci kapitalizm ve mali oligarşisi, her ülkenin deen büyük tekelci kapitalistleri, OHSAS’ın da kral-ları ve organizatörleridir.

Bu durum OHSAS’ın bir diğer karakteristiğinigözler önüne serer: Neoliberal despotik üretim veemek organizasyonun yapıtaşlarından olan taşe-ronluk sistemi! Taşeron organizasyonu, en büyüktekellerin belirlediği uluslar arası birikim ve yöne-tim standartları olmadan gerçekleştirilemez. Şir-ketlerde iç ve dış taşeronluk sistemi ne kadar dal-lanıp budaklanırsa, tedarik zincirlerinin merkezi-bütünsel denetimi için, uluslar arası standartlar veyönetim sistemleri o kadar kritik hale gelir. Taşe-ronluk sistemi, OHSAS’ın da ruhudur. Kaldı ki,işyerlerindeki sağlık ve güvenlik sorunlarının dev-letten özel şirketlere devredilmesi de, taşeronahavale edilmesi anlamına gelir. OHSAS, devletininşaat ve madenler gibi ağır ve tehlikeli sektörler-de, işçi sağlığı ve güvenliğini, banka-borsa-sigortaşirketlerinin denetimine havale etmesiyle, mantıkisonucuna varmaktadır (6).

“OHSAS 18001 İş Sağlığı ve İş GüvenliğiYönetim Sistemi, işyerlerinde, işçilere ait yatıpkalkma yerlerinde ve diğer müştemilatta bulunma-sı gereken sağlık şartlarının ve işyerlerinde kullanı-lan alet, edevat, makinalar ve hammaddeleryüzünden çıkabilecek hastalıklara engel olabilecektedbir ve araçların, işyerlerinde iş kazalarını önle-mek üzere bulundurulması gerekli araçların ve alı-nacak güvenlik tedbirlerinin neler olabileceğinikapsar.” (5)

Bu tanımda bariz olan, işçi sağlığı ve cangüvenliğinin, teknik işlemlere indirgenmiş olması-dır. OHSAS literatürünün safkan neoliberal burju-va jargonu, sosyo-ekonomik kategorileri, yaniinsanlar arasındaki sınıfsal-toplumsal üretim veegemenlik ilişkilerini, bunlardan soyup, teknik,psikolojik veya biyolojik kategorilere indirgeyen,burjuva ideolojisinin prototipidir. Sınıflar arasında-ki üretim ve egemenlik ilişkilerinin, şeyler arasındaveya insanlarla şeyler arasındaki ilişkilermiş gibialgılanması, burjuva ideolojisinin maddi temelinioluşturan meta fetişizminin ifadesidir (7). OHSAS18001, işçi sağlığı ve güvenliğini, işçi sınıfı ile bur-juvazi arasındaki bir sorun olarak değil, işçilerle

42Ekim- 2014-Mart-2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

üretim araçları arasındaki bir soruna indirgemek-tedir. Böylece işçilerin sağlığı ve can güvenliği saf-kan sınıfsal, toplumsal siyasal damarından soyula-rak, üretim mekan ve araçlarının teknik özellikle-rine indirgenmekte, sınıf karşıtlığı görünmezleşti-rilmektedir. Üretim mekan ve araçlarının teknikdüzenlemesi elbette önemsiz değildir, fakat bu da,arka planda tutulan sermayenin azami kâr veverimlilik güdüsü tarafından alabildiğine kısıtlanır.Örneğin “normal koşullarda” işçi sağlığı ve güven-liği açısından ciddi bir tehdit içermeyen bir üretimaracı, işçiler belli temponun üstünde çalışmayazorlandığında ölümcül hale gelebilir. İlk bakıştaişçi ölümlerinin yaşanmadığı ya da nadir olduğusermaye/teknoloji yoğun işletmelerde, aşırı çalıştı-rılma stresinden kaynaklanan tükeniş sendromu,kalp rahatsızlıkları, kanser, zihinsel ve psikolojikrahatsızlıklar, intihar vakalarının emek yoğun işlet-melere göre çok daha yaygın olduğu bilinmektedir.Sorun üretim araçlarının teknik özelliklerindedeğil sermaye biçiminde, emek üzerinde azamiartı-değer sömürüsü ve egemenlik aracı olarak kul-lanılmasında, yani kapitalist üretimin sınıfsal ilişki-lerindedir. Dolayısıyla üretim araçlarının sermayebiçimi kaldırılmadan, teknik özelliklerinde yapıla-cak iyileştirmeler de çok sınırlı kalacaktır. Sanıla-nın aksine, üretim araçlarındaki bilimsel-teknikgelişmeler, kapitalist üretim ilişkileri altında göreliartı-değer sömürüsünü şiddetlendirmeye dönükolduğundan, emek yıkımı azaltmaz, çoğaltır.

Kaldı ki OHSAS 18001 Yönetim Sisteminde,işçi ölümleri, sakatlanmaları, meslek hastalıkları-nın tümden ortadan kaldırılması gibi amaç yoktur.“Müşteri”, yani iç ve dış taşeronlara tedarik üreti-mi ya da parça iş yaptıran asıl büyük patronlartarafından, “kabul edilebilir, denetlenebilir ve bel-gelendirilebilir” seviyeye indirilmesi hedefi vardır.Tek bir işçinin ölümü veya sakatlanmasının dahi“kabul edilebilirliği” ne demektir? Şu kadar işçininölümünün, sakatlanmasının, hastalanmasının“kabul edilebilir seviye” olduğuna kim, neye görekarar vermektedir? OHSAS 18001 standardı,dolaysız bir kârlılık, verimlilik, piyasa, imaj stan-dardıdır: “Sertifika verildikten sonra, başarınınreklamı yapılmaya ve iş ilerletilmeye başlanabilir.”Bu, OHSAS Sertifikalarının, işçi sağlığı açısındansomut-nitel bir kullanım değeri değil, piyasada,borsada, kârlı iş bağıntılarının kurulmasında, satış-

ların artırılmasında, bir mübadele ve imaj değeriolduğunu gösterir. Yakın gelecekte şu “tüketicidostu”, “çevre dostu”, “yeşil/organik” ürün sertifi-kaları gibi, “işçi dostu” sertifikalı ve bu sayede dahapahalıya satılan ürünler görmeye başlarsak, hiçşaşırmayalım! (Bu ürün, tedarik üretimininde işkazalarını yüzde 10 azaltarak, yılda yalnızca 1 işçi-nin öldüğü, 4 işçinin sakat kaldığı, banka-borsa-tekeller tarafından kabul edilebilir seviyeye indir-miş, OHSAS sertifikasına sahiptir!!)

“Yöneticilerin profili işverenler, koordinatörler,üretim müdürleri, insan kaynakları yöneticileri, işsağlığı ve güvenliği yöneticileri olup onlara yönelikeğitim programlarında…” (5)

Alıntının devamında, OHSAS, İSİG YönetimSistemi, Risk Analiz ve Değerlendirme, gibi konu-lar sıralanmaktadır. Dikkat edilmesi gerekenOHSAS’ın bir Yönetim Sistemi olduğu, yöneticile-rinin de yine işletme patronları ve yöneticileriolduğudur. İşyeri hekimi, iş güvenliği mühendisigibi uzmanlar yönetimde son sırada gelmektedir.Zaten ister ücretleri patron tarafından ödensin,isterse taşeron OHSAS/İSİG danışmanlık şirketi-nin çalışanları olsunlar, söz haklarının son derecesınırlı, patronlarının kararlarına bağlı olacağı açık-tır. İşyerinde çalışan işçiler ise, kendileri için sağlıkve can güvenliği gibi ötesi olmayan bir konuda,yine yönetilen, yine nesneleştirilmiş, OHAS yöne-ticileri tarafından kendilerine söylenenleri uygula-yan konumundadırlar. Risk Değerlendirmesi vb,tümüyle patron ve yöneticiler tarafından sermayekârlılığının korunması ve yükseltilmesi temelindeyapılırken, işçiler ne kendileri için bu “risk değer-lendirmesi”ne katılma, ne de onun “risk”ten say-madığı, esneklik, güvencesizlik, taşeronluk, aşırıçalıştırılma, ücretli kölelik konusunda bir söz hak-kına sahiptir. Böylelikle OHSAS/İSİG YönetimSistemi, dokunulmaz ve tartışılmaz bir “sınıflarüstü” bilimsel-teknik kılıf altında, sermayeninemek üzerindeki sıkı tahakküm ve denetiminipekiştiren bir araç haline gelir. İşçilere neye göreolduğunu bilmedikleri, bütününe hakim olmadık-ları, yönetiminde yer almadıkları ve söz hakkınasahip olmadıkları böyle bir sistem içinde, kendile-rini değil fakat sermayeyi korumak için fazladan birdizi angarya iş yaptırılır. OHSAS Yönetim Siste-minde, “iş kazası riskini azaltma” görünümü altın-da, işçilerin emek üretkenliğini (göreli artı-değer

43Ekim 2014-Mart 2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

sömürüsünü) artırmaya dönük düzenlemeler yapıl-ması da pek ala mümkündür, OHSAS’da patronlartarafından bu tarzda kullanılmasını teşvik edeceksayısız yön varken, bunu engelleyecek hiçbir kuralyoktur.

OHSAS’ın Yararları Hangi Sınıfa? Mükemmel Bir Özet“OHSAS 18001’in yararları şöyle sıralanabilir:1. Çalışanları işyerinin olumsuz etkilerinden ve

kazalardan koruyarak, rahat ve güvenli bir ortam-da çalışmalarını sağlamak.

2. Çalışan motivasyonu ve çalışanların katılı-mını sağlamak.

3. İş kazaları ve meslek hastalıkları sebebiyleoluşabilecek iş ve işgücü kayıplarını en aza indirge-yerek, iş veriminde artışın sağlanması ve maliyetle-rin düşürülmesi.

4. Çalışma ortamında alınan tedbirlerle, işlet-meyi tehlikeye sokabilecek yangın, patlama, maki-ne arızaları vb durumlarının ortadan kaldırılmasıneticesinde işletme güvenliğinin sağlanması.

5. Ulusal ve Uluslar arası yasa ve standartlarauyum sağlamak.

6. İş performansını artırmak. 7. Diğer işletmeler ve müşterilere karşı duyarlı,

sorumlu bir imaj yaratmak.8. Rakiplere karşı güçlendirilmiş işletme imajı

ile üstünlük sağlamak. 9. Resmi makamlar önünde kuruluşun iş

güvenliğine olan duyarlılığını kanıtlamak. 10. Davalara sebep olabilecek kaza riskini

azaltmak. 11. İş kazası ve meslek hastalıklarının oldukça

yüksek maliyetlerini en aza indirmek. 12. Kârlılığı artırmak. 13. İSG çalışmalarını diğer faaliyetlere entegre

ederek kaynakların korunmasını sağlamak.” (5)OHSAS 18001’in yararları üzerine bu mükem-

mel listedeki 13 maddeden 12’si, kapitalist sınıfınçıkarlarıdır. Motivasyon, performans, verimlilik,kredibilite, imaj, rekabet gücü, devlet teşviki, piya-sa, kârlılık, maliyetleri düşürmek, işletmeninkorunması, İSİG kılıfı altında daha az insan vearaçla daha çok üretim yapmak… İşçilerin çıkarı-na görünen ilk madde ise, arkadaki çürük elmalarısaklamak için en öne yerleştirilen parlatılmış kır-mızı elma gibi bir vitrin süsünden ibarettir. Zaten

patronların çıkarlarının ezici ağırlığıyla bağdaşmaz.Kapitalist sınıf çıkarlarıyla dolayımlanan ve sınırla-nan, bir vitrin süsü durumundadır.

Bu durum, neoliberal reformların önceki döne-min sosyal reformlarından belirgin farkını da gözlerönüne serer. Sosyal reform, işçiler için dolaysız sos-yal hakları tanımlar. Örneğin kısmi iş güvencesi,sosyal güvenlik, emeklilik, vb gibi. Neoliberalreformlarda ise, hak diye bir şey yoktur. Ancakpatronların çıkarlarının, kârların, sömürünün, ser-mayenin emek üzerindeki boyunduruğunun büyü-tülmesi ölçüsünde, ve bu dolayımla satın alınabile-cek kırıntılar vardır. Örneğin işini koruma veyaistihdam edilebilirlik ihtimali, daha düşük ücrete,daha çok ve esnek, güvencesiz çalıştırılmaya bağ-lanır. İşçi cinayet, sakatlanma ve hastalıklarınınazaltılma ihtimali de, performans, verimlilik, reka-bet, kârlılığın azamileştirilmesi ile koşulludur. Tekkelimeyle, işçi sağlığı ve can güvenliği de piyasalaş-tırılmakta ve sermayeleştirilmektedir. İşçinin entartışılmaz hakkı olması gereken emeğinin, sağlığı-nın ve can güvenliğinin korunması bir hak olmak-tan tümüyle çıkarılmaktadır. İşçinin ancak patro-nun kârlılığını ve piyasasını artırdığı ölçüde satınalabileceği bir “iş kazalarının azaltılması” ihtimali-ne indirgenmektedir ki, bu da minareye kılıfolmaktan öteye geçmez. İşçi üretim ve emek süre-cindeki sağlık ve yaşam hakkını da, daha uzun,daha yoğun, daha “maliyetsiz” çalışarak ve dahaçok artı-değer üreterek patrondan satın almakzorunda bırakılmaktadır. OHSAS 18001 de, işçile-rin çok cüzi bir kısmını kendileri için, 13’te 12’siniise patronlara karşılıksız ürettiği, patronlar tarafın-dan yönetilen ve el konulan, toplumsal işçi sağlığıve güvenliğinin özel mülk edinilmiş ve metalaştı-rılmış biçimi, bir artı-değer mekanizmasından iba-rettir.

Risk Yönetimi“OHSAS 18001, öncelikle ağır ve tehlikeli

işyerleri için BSI tarafından geliştirilen, tüm dün-yada kabul görmüş ve risk analizine dayalı biryönetim sistemidir.” (5)

Neoliberal kapitalizm, 90’lı yılların ortaların-dan itibaren bizzat kendi ideolog ve stratejisyenle-ri tarafından “risk toplumu” olarak tanımlanmayabaşlandı. Sıklaşan ve şiddetlenen ekonomik, siya-sal, toplumsal krizler, doğa krizi, işçi katliamları,

44Ekim- 2014-Mart-2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

kadın cinayetleri, ezilen ulus ve ırk cinayetleri, birkutupta sermaye diğer kutupta sefalet birikimi,kanser, kalp rahatsızlıkları, şizofreni gibi hastalıkla-rın görülmemiş yaygınlaşması, isyan ve direniş dal-gaları, savaşlar… Sorun gerçekte, neoliberal des-potik çalışma rejiminden, siyasal rejim ve temsiliparlamenter sisteme, eğitim sisteminden sağlık vesosyal güvenliğe, aileden yaşlılar ve gençlere,emekten ezilen cins, ezilen ulus, ezilen ırk, ezilenmezhep sorunlarına, kentlerden zaman ve meka-na, enerji ve sudan doğaya, kültür sanat ve spora,kapitalist toplumsal ilişkiler sisteminin tüm yönlüve bütünsel bir krizidir. Emeğe, insana, doğaya;kapitalist meta formu dışında hiçbir varlık şansıtanımayan bir varoluş tarzının, kapitalist meta-varoluş tarzının krizidir.

Neoliberal post-modern “risk toplumu” tanımıise, kapitalizmin yol açtığı emek, insan, doğa yıkı-mını değil, kapitalist egemenlik sistemini aktüel yada potansiyel olarak tehdit eden sınıfsal-toplumsaldinamikleri “risk” konusu edinir. Böylelikle, sınıf-sal-toplumsal çelişkileri açığa çıkartan her türlüolgu, en genel anlamıyla da insanın toplumsal var-lığına dair her türlü istem, ihtiyaç, özlem, hattatepki, algı, beklenti, davranış… Küresel neoliberalkapitalizme entegrasyon ve kapitalist sistemin ken-dini bu temelde yeniden üretebilirliği açısından bir“güvenlik riski” haline getirilir.

Sistemin “risk” tanımına girmesi için bir top-lumsal sürecin illa isyan olması gerekmez. Hertürlü meta-dışı ya da sermaye çevrimine girmeyenvarlık biçimi de sistemin büyüyen “risk algısı”nagirer. Çalışmayan ve sosyal yardımlarla geçinmeyeçalışan yoksul da, çalışmayan öğrenci de, tekçocuk yapan, çalışmayan, evlenmeyen ya da geçevlenen kadın da, mesleki özerklik ve direnci kırı-lamamış vasıflı kafa emekçisi de, mahalle sakinle-rinin ortak mekan ve doğa parçalarına sahip çık-maya başlaması da “risk”tir. Seri işçi katliamları,yalnız sınıfsal-toplumsal tepkiyi artırdığı için değil,aynı zamanda sermaye birikimini sekteye uğrattığıve istikrarsızlaştırdığı, maliyetleri artırdığı için“risk”tir. Sistemin büyüyen risk algısının, tüm şu içgüvenlik paketleri vbye karşın salt siyasal alanlasınırlı görmemek gerekir. Daha temeldeki (ancakneoliberal rejimler tarafından politika dışı addedi-lerek teknokratikleştirilen, böylece görünmezleşti-

rilen) sosyo-ekonomik risk algısı ile derin ve içselbütünlüğü içinde kavramak çok önemlidir.

Böylece “Sosyal Riski Azaltma Projeleri”, hertürlü neoliberal dönüşüm programının da temelineyerleşir (8).2 İster ISO 9000/Kalite Yönetim Sis-temleri, ister ISO 14001/Çevre Yönetim Sistemle-ri, ister OHAS 18001/İş Sağlığı ve GüvenliğiYönetim Sistemleri, ister “Aileyi ve DinamikNüfus Yapısını Koruma Programı”, ister Bolog-na/Mesleki ve Teknik Becerileri Geliştirme Progra-mı, İşgücü Piyasasını Etkinleştirme Programı veyaYerel Yönetim Kapasitesini Geliştirme Programı yada Yoksulluk Yönetişimi… “Sosyal Riski AzaltmaProjeleri” hepsinin ortak platformudur. Hepsine,kapitalizmin yeni düzleminden doğurduğu ya dahortlattığı ve kangrenleştirdiği toplumsal sorunla-rı, tıkanan sermaye birikimini bir üst düzeye çıkar-maya dönük yeni kuşak neoliberal dönüşüm prog-ramlarına özümseyerek kendini yeniden üretme-nin teknik aracı haline getirecek biçimde, algıyönetimi eşlik eder. Bu açıdan “risk yönetimi”, biz-zat kapitalizmin doğurduğu yakıcı toplumsal sorun,istem ve ihtiyaçların, sermayenin genişleyen yeni-den üretim çevrimine soğurulmasıdır. Yoksul sosyalyardım almaya devam edebilmek için çalışmayazorlanır, işçi üretim sürecinin mezbaha karakterinibiraz azaltmak için sermaye kârlılığını artırmayazorlanır, kadının çalışma hakkı ailenin tahkim edil-mesine ve çok çocuk yapmasına bağlanır, öğrenci-nin eğitim hakkı zorunlu çalışmayla dolayımlanır,işsizliğin azaltılma ihtimali esnek ve güvencesizçalışmaya, kiralık işçi şirketlerine bağlanır, vb.

Post-modern teorisyenler, Foucault’nun neoli-beralizm üzerine bir yazısına dayanarak, neoliberalzihniyetin, işçi ve emekçileri sistemin çıkarları çer-çevesinde “özneleştirdiğini” ileri sürmektedir. Bun-dan daha saçma bir yaklaşım olamaz. Ortada bir“özneleşme” değil, her zamankinden daha ağır birköleleştirme vardır. Neoliberal kapitalizm, kapita-lizmin önceki dönemini artık büyük ölçüde orta-dan kaldırarak, kendini kendi temelleri üzerindeyeniden üretmeye başlamıştır. “Aslında sistem,davranış kodlarını bizzat kendisi tesis etmektedir.Fonksiyonal enstrumanları (OHSAS, ISO vbyi debunlar arasında sayabiliriz-bn) aracılığıyla bireyle-ri, ‘uygun’ davranmaları konusunda baskı altınaalarak onları bilinçli bir manipulasyonun nesnesikılmaktadır.” (9)

45Ekim 2014-Mart 2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

Tümünde sorunun ta kendisi, biraz allanıp bul-lanarak çözüm diye sunulmaktadır. Post-modern“risk yönetimi”, “hak kavramını, kültürel birtahayyül içinden, farklı varoluşlara göre farklı ola-rak yorumlayan ve bu farklılıklar arasındaki eşitsiz-likleri, avantajlı durumda olanın diğerine yapacağımaddi “lütuf” üzerinden yeniden yorumlayan biranlayış(tır)… Yoksunluk, sessizlik, dışlanmışlık, vb‘manevi yoksunluklar’, ‘maddi fedakarlıklar’ vası-tasıyla geriletilir; manevi rahatlama, maddi olarakverimli olmanın önündeki engelleri kaldırarak,kişinin daha yüksek bir motivasyonla piyasayadahil olabilmesine imkan tanır. Kişilerin kendihayatları ve gelecekleri konusundaki endişeleri,kapitalizme içkin olan ve sürekli yeniden üretilenbu endişeler bir anda biçim değiştirerek, sağlıklıişleyen bir piyasanın ve küresel para akışının işlem-sel değeri haline gelir. Bu doğrultuda Dünya Ban-kası benzeri küresel, Merkez Bankası benzeri ulusaldüzenleyici kurumlar üzerinden, paranın yönetimipsikoloji yönetimine paralel hale gelir.” (10)

Böylece en yakıcı toplumsal istem ve ihtiyaçlar,devletin ve her türlü “sosyal politika”nın araziolduğu, “hayırsever kapitalizm” ve banka-borsa-tekellerin şekil yaptığı bir tür sosyal-neoliberalpolitikaya bağlanmaktadır. İşsizlik, yoksulluk,emek ve doğa yıkımı, vb gibi kapitalizmin gerili-ğinden değil tam tersine geldiği gelişme ve çürümedüzeyinden kaynaklanan sorunlar, bireysel/yerelveya taşeron sermayenin birikim yetersizliğineatfedilirken, sosyal neoliberal politikalar da (Yok-sulluk Yönetim Sistemi, İSİG Yönetim Sistemi,vd) mikro ölçekte bireysel sermayenin makro-ölçekte ise banka-borsa-tekellerin azami kâr vekontrol isterlerine tramplen işlevi görmektedir.“Risk yönetimi”, “yapısal uyum” programlarının birbaşka ifadesidir, özünde, kapitalizmin kör ve yıkıcıgüçlerine işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin zorla uyu-munu, uydurulmasını içerir.

“Bu noktadan sonra, her türlü risk, belirsizlik,oynaklık, büyük bilançonun kâr hanesinde kolay-ca yerini alabilir.” (10)

Kitleler için büyüyen güvensizlik ve güvence-sizlik, sermaye birikiminin yıkıcı doğasına içkindir.İşçilerde, kent ve kır yoksullarında, dahası artıkönemli bölümü yıkıcı proleterleşme süreçlerineçekilmiş orta sınıflarda, her gün, her an büyük birfelaket yaşayabileceği gerilimi, “kapitalizmin kör

kuvvetleri karşısında kendilerini güçsüz görmehissi”, bir olgudur; öyleki tutunacak bir dal, sığına-cak bir liman, kendini ve geleceğini bir parçagüvenceye alma özlemi ile katlanılanlar, kimidurumda geçim sorunundan bile önce gelebilir.Kiminin başını sokabilecek bir ev alabilmek için 10yıl boyunca tüm ücretlerini ev taksidine bırakma-yı, kiminin emeklilik için ücretinin önemli bölü-münden vazgeçmesi, kiminin işsizlik korkusuyladüşen ücretlere ve ağırlaşan çalışma koşullarınakatlanması, hatta içinde bulunduğu en acı vericikoşullara sürekli baskı ve tehdit altında olmaktankaynaklanan depresif kayıtsızlık hali bunun bazıörnekleridir. Kitleler için güvencesizlik, çoğunlu-ğunun borç harç pamuk ipliğine bağlı götürdüğüyaşamlarında yıkıma uğrama tehdidi, yeterinceyakıcı ve gerçektir. Fakat kapitalizm kendi eseriolan bu gerçeğin de üzerine kat çıkar, bilinç altınadek korkuları körükleyerek, “riski”n de alınıp satıl-dığı, dev çaplı bir kâr ve piyasa sektörü haline geti-rir. Artık ağır ve tehlikeli sektörlerde çalışan işçiler,kürtler, kadınlar, gençler, lgbtiler, evsizler, yaşlılar,çocuklar, yoksullar, göçmenler, işsizler durmaksızıngenişleyen “risk grupları” sayıldığı ölçüde, “riskyönetimi” ya da aynı anlama gelmek üzere risk ser-mayesi için en iyi av sahasıdırlar. Bu basit örnek-lerde görülmesi gereken, neoliberal kapitalist “riskyönetimi”nin, kitlelerin ihtiyaç, algı ve beklentile-rinin “risk analizi” üzerinden kolonize edilmesi,baskılanıp kontrol altına alınmasıdır.

“Risk bir bakıma esnek kapitalizm için varoluş-saldır. Risk üretmede ve bunu kazanca/kâra tahviletmede emsalsiz bir yeteneğe sahip olan yeni kapi-talizm için riskin besleyici değeri paha biçilmezdir.Çünkü risk korkusunun potansiyel ticari değerisınırsızdır… Gördüğümüz ya da bize gösterilen /hayal etmeye kışkırtıldığımız tehlikelere yönelikbize gösterilen çareler, bir kural olarak, henüz gör-mediğimiz ya da bize gösterilmeyen / hayal etme-miz önlenen tehlikeleri yaratmaktadır. Risk yöneti-mi… kamusal endişeyi şirket kârlarına dönüştür-mek ve kamusal kaygıları tehlikeyi sürdüren meka-nizmanın kendisinden daha da uzaklaştırmak içinbir araç olarak kullanılmasına izin vermektedir…Şirketlerin, politik partilerin, hükümetlerin vb riskanalizine olan yoğun ilgileri bu alanı yeni bir pro-fesyoneller kesiminin faaliyette bulunduğu kazan-çlı bir meslek haline getirmiştir.” (10)

46Ekim- 2014-Mart-2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

Toplam Kalite Yönetimi ve OHSAS 18001OHSAS 18001/İş Sağlığı ve Güvenliği Yöne-

tim Sistemi, “küresel kapitalizmin kutsal üretim-emek organizasyon, yönetim ve denetim manifes-tosu” denilebilecek ISO 9000/Kalite Yönetim Sis-temi Standardı temel çerçevesine oturtulmuş veonun bir türevi haline getirilmiştir.

Kalite Yönetim Sistemi, diğer tüm ISO stan-dartlarında olduğu gibi, emeğin toplumsal üret-kenliğini (göreli ve mutlak artı-değer sömürüsünü)ve emek üzerindeki baskı ve denetimi azamileştir-meye dayanan bir üretim ve emek organizasyonbiçimidir. İki bileşeni, Tam Zamanında Üretim veToplam Kalite Kontrol’dür.

Tam Zamanında Üretim, ana firma, tedarikçifirmalar ve fason firmalar arasındaki üretim zinci-rinin bütününde, maliyetleri yükselten ve artı-değer üretilmeyen her türlü işlem ve zaman aralı-ğını (stoklar, malzeme bekleme, hatalı ürünler,makinelerin durdurularak bakımı vd) ortadan kal-dırır. İşçilerin hem iş yükünde hem de çalışmayoğunluğunda, dolayısıyla kotaya bağlı çalışmastresinde olağanüstü bir artışa yol açar. Tam Zama-nında Üretim, önce üretim sürecinin ana, tedarik-çi, fason, firmalar arasında bölünmesine, sonra datümünün “sıfır hatalı ve sıfır beklemeli üretim”,“istihdam ve işlevsel esneklik” esaslarına dayalıbütünden denetim ve eşgüdümüne dayalı, toplum-sal emek üretkenliğini (sömürüsünü) hem tekno-lojik, hem organizasyonal-yönetsel, hem de işçile-rin (insan üstü günlük ve saatlik kotalar konula-rak) iç güçlerini son sınırına kadar zorlayarak aza-mileştirmeye dayanır.

Toplam Kalite Kontrol’deki “kalite” kavramı,ilk eldeki çağrışımın aksine, “hatasız” ve “bekle-mesiz” üretim-emek süreci anlamına gelir. ToplamKalite Kontrol Sisteminin gerçek içerimi, ToplamEmek Verimliliği Kontrolü’dür. Toplam KaliteKontrol, esasen hatalı ürünün daha ortaya çıkma-dan önlenmesine, işçilerin ürettikleri ürünün kali-tesinden (hatasızlığından) ve üretim-emek süreci-nin verimliliğinin (göreli artı-değer sömürüsünün)sürekli artırılmasından sorumlu tutulmasına daya-nır. İşçilerin kendi çalıştıkları makine ve mekanla-rın arıza, bakım ve temizliğinden sorumlu olmalarıda Toplam Kalite Kontrol’ün bileşenidir. Üretimsürecinin her bir parçası işçiler tarafından sürekli

test edilmeli, maliyetleri azaltan ve verimliliği artı-ran öneriler getirilmelidir. Hatasız üretimdensorumluluğun makine operatörlerine yıkılması,kaliteyi üründe değil üretim sürecinde denetlen-mesi, özerklik bir yana işçilerin hem yukarısı hembirbiri tarafından daha sıkı denetlenmesi… Bir işçibir an soluklanmak için dursa bile derhal tespitedilip yaptırım uygulanması, artan iş yükü veyoğunluğuna yol açmaktadır. “Sorumluluğu ademimerkezileştirilirken stratejik denetim merkezileşti-rilmekte, toplam kalite yönetimi, bütünsel yönetimdenetimi haline gelmektedir.” Bu sistem, aynızamanda işçiler ve işçi takımları arasında “iç müş-teri” mantığını geliştirmektedir. Her işçi hattında-ki sonraki işçiyi müşterisi olarak görmek zorunda-dır. Normalde işletme içindeki üretim kademelerive işlemleri meta değildir, ancak nihai ürün meta-dır. Toplam Kalite Yönetimi’nde ise ücretlerin,prim ve cezaların takım ve birey performansınagöre belirlendiği, herkesin yaptığı işten bireyselolarak sorumlu tutulmasıyla, tüm işçiler ve takım-lar arasına meta dolayımı, parçalanma, birbirinibaskılama ve amansız bir rekabet girer (11).

Toplam Kalite Yönetimi, işletmenin rekabetgücünü, piyasa değişimlerine hızlı tepki vermeyi,kolektif ve bireysel emek üretkenliğini en üst düze-ye çıkarmayı hedefler. Despotik ve hegemonikemek kontrol rejimlerini birleştirir. Göreli ve mut-lak artı-değer sömürüsünü geometrikleştirir. Emeküretkenliğini artırmak için istatistiksel yöntem veprosedürleri, kota sistemini, zaman-hareketölçümlerini, çok işlevliliği, öneri-prim sistemini,verimlilik hesaplarını, standartizasyonu, vb kulla-nır. Ölçüm, sıkı denetim, sürekli rasyonalizasyonve standartizasyon ile emeğin durmaksızın sıkılanbir demir pençe altında ezilmesidir. Bu sistemin“ideal” biçimiyle uygulandığı ana firmalarda sonuç,karoshi, işçi intiharları, orta yaşın üstünde çalışmayeteneğini yitirmektir.

Konumuz açısından bu kadarı, ISO 9000 ileOHSAS 18001 (TKY-İSİG) bağlantısı ve entegras-yonu üzerine bir fikir vermeye yeter. OHSAS18001’de üretim sürecinin ana firma, tedarikçi fir-malar, iç ve dış taşeron firmalar biçiminde bölün-mesine dayanır. ISO 9000’de “sıfır hata” sloganı-nın yerini OHSAS 18001’de “sıfır kaza” sloganıalır. Toplam Kalite Yönetimi’nde olduğu gibihata/kaza, ortaya çıkmadan önlenmelidir. Bu iyi bir

47Ekim 2014-Mart 2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

şey gibi görünür, ancak TKY’de olduğu gibi, bir ikiteknik düzenleme ve göstermelik eğitimden sonra,kazayı önleme, üretim araçlarını ve işyerini koru-ma sorumluluğu tümüyle işçilerin üstüne yıkılır.TKY’de olduğu gibi, işçiler üretim araç ve mekan-larının arıza, bakım ve temizliğinden, “risk değer-lendirme sistemi”nin öngördüğü riskleri kollamak-tan sorumlu tutulur. Patronlar ve İSİG/Risk Değer-lendirme Şirketleri, kendi çıkarları çerçevesindeRisk Yönetim Sistemi geliştirirler, uygulayacakolan işçilerdir. İş Sağlığı ve Güvenliğinde de tümsorumluluk ve yük aşağıya, tüm yetki ve kontrolyukarıya aittir. Bu açıdan OHSAS 18001’in Top-lam Kalite Yönetiminin bir iç bileşeni ve kılıfıolduğu bile söylenebilir. Zaten ISO 9000/ToplamKalite Yönetim Sistemi, ISO 14001/Çevre Yöne-tim Sistemi, OHSAS 18001/İş Sağlığı ve Güvenli-ği Yönetim Sistemi’nin Entegre Yönetim Sistemiolarak birleştirilmesi, Tam Zamanında Üretim veToplam Kalite Kontrol (Toplam Emek ÜretkenliğiKontrol) sistemine kat çıkılmasının ifadesidir.TKY’nin işçiyi “sıfır hata” ilkesiyle ağır sorumlulukyükü altında sürekli suçluluk duygusuyla “sanık”sandalyesinde oturttuğu gibi, OHSAS da işçiyi“sıfır kaza” diye, sürekli suçluluk duygusuyla“potansiyel suçlu” sandalyesinde oturtur.OHSAS’ın tüm şu “risk matriksleri”, “risk değer-lendirmesi”, “risk yönetimi”, eninde sonunda gelipişçinin biricik “risk unsuru” olarak ilan edilmesinedayanır. İşçinin beden emeği kadar zihinsel ve duy-gusal emeğinin de ölçüm, sıkı denetim, sürekli ras-yonalizasyon ve standartizasyon altına alınmasınadayanır. TKY’deki “iç müşteri” mantığı, yine aynenOHSAS’da da vardır; sermayeyi koruyan risk algı-sı çerçevesinde işçiler, patronu ve azami kâr/sömü-rü mantığını değil ama birbirini “risk unsuru” ola-rak görmek, denetlemek zorunda bırakılır. Ensonuncusu ise en önemlisidir: İşçiler, yöneticisininpatronlar olduğu risk algısı çerçevesinde kendileri-ni ve birbirlerini denetlerler, fakat bunun dışındaölümcül bir tehlike olsa bile müdahele edemezler,en fazla -genellikle işten atılma “riski”ni göze ala-bilirlerse- yukarıya bildirebilirler ve sağlıkları vecan güvenlikleri, yine patronların bunu bir “aşırırisk” mi yoksa “kabul edilebilir risk” mi olarak“değerlendirme serilerine” bağlıdır!

Patronlar, genellikle bir İSİG şirketiyle anlaşıpbir sertifika almaya bakarlar, OHSAS’ın geri kalan

bütün yükünü işçilere yıkarlar; ancak işçilerin ne“risk değerlendirmesi”ne aktif katılma ve etkileme(hatta bütünden anlama), ne kendileri açısındanbağımsız bir risk değerlendirmesi yapma, ne üretimsüreç ve organizasyonuna müdahale etme, neçalışma süresinin kısaltılması, dinlenme süreleri-nin artırılması, daha çok personel çalıştırılmasınıisteme, ne de başka bir hakkı vardır.

TartışmalarTürkiye’de uluslar arası standartlar ve TKY tar-

tışmalarının kabaca 3 dönemini ayırd edebiliriz.Birinci dönem 80’li yılların sonlarından 90’lı yılla-rın ortalarına kadar sürer. ISO standartları veTKY’nin, Kalite Çemberlerinin vb büyük veyabancı ortaklı büyük sanayide ilk uygulamaları,solda, sendikalarda, akademisyenler arasında hare-retle tartışılır. TKY’yi “işçi katılımı, öz yönetim,yetki devri, ekip çalışması, zanaatçı-işçiliğe dönüş,firma kültürü, ömür boyu istihdam” diye lanse edi-len demagojik yumuşak güç politikalarıyla savu-nanlar da vardır. Fakat yoğunlaştırılmış emeksömürüsü ve tahakküm sistemi olduğunu sergile-yenler baskındır. Bunda işçi sınıfının, öncü işçiplatform ve komiteleri temelinde örgütlenenBahar Eylemleri dalgasının da etkisi vardır. Nite-kim büyük sanayide TKY sistemleri, özelleştirmeve taşeronluk sistemi, işçi hareketinin yükselişinekarşı büyük atraksiyoner demagojilerle devreyesokulmuştur. İşçi sınıfının ana gövdesinde TKY,özelleştirme ve taşeronlaştırmaya karşı olduğukadar değilse bile TKY’ye karşı da belli bir bilinç vedirenç vardır. TKY’yi demogojik yumuşak güç poli-tikalarıyla yutan işçiler ise, çok geçmeden nasıltelef edici bir sistem olduğunu öz deneyimleriylegöreceklerdir. Dönemin tartışmalarından bazı yazı-lar, Petrol-İş Sendikası Yıllıklarındaki okunabilir(12).

Tartışmaların ikinci dönemi, 2000’li yıllarınbaşlarıdır. ISO 9000 ve TKY’nin bu kez sağlık veeğitim alanlarına doğru genişletilmesi ve bunakarşı KESK ağırlıklı tepkiler söz konusudur. Döne-min tartışmaları, işçi sınıfının ciddi gerileme vedurgunluğuyla birlikte, 1999-2001 krizi ve krizprogramlarıyla yıkıcı bir proleterleşme sürecine gir-meye başlayan beyaz yakalı emekçilerin, daha ziya-de ISO ve TKY’yi AB süreci ile kodlayan küçükburjuva eklektik antiemperyalist ulusalcı denilebi-

48Ekim- 2014-Mart-2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

lecek tepkilerini yansıtır. ISO ve TKY eleştirilir vedirenilir ama, proleter anti-kapitalist bir eksendenziyade, anti-emperyalist ulusalcı-halkçı bir zemin-den, proleterleşmeye de karşıt eksenden direnil-meye çalışılır. Kafalar oldukça karışıktır; ISO stan-dardını “arşından metrik ölçüye geçiş” gibi bir iler-leme/modernleşme olarak gören ve savunan amaTKY’ye karşı çıkan ultra eklektik yaklaşımlar bilekendini gösterir. Burada da, ISO standartlarınınbasitçe bilimsel-teknik ilerleme olarak görülerekolumlanmasının ipuçlarını görürüz.

Son dönemlerde ise görünüşte uluslar arasıstandartlara ve TKY’ye karşı pek bir tartışma yoksada, aslında dar anti-AKP’cilik adına bunları olum-lamaya ve savunmaya doğru büyük bir geri gidişkendini gösteriyor. Örneğin Erdoğan’ın MerkezBankası’na “faiz indir” baskısına karşı AB-TÜSİ-AD ve Hükümetin Babacan kanadıyla birlikteMerkez Bankası’nın “bağımsızlığı”, yani küreselmali oligarşik “düzenleyici üst kurul” standardı –açık ya da örtük biçimde- “daha demokratik” vbdiye savunulabiliyor! Oysa, bir dönem en anti-demokratik bulunan, en çok eleştirilen şeylerdenbiri bu “üst kurullar”dı. Aynı şekilde, ISO14001/Çevre Yönetim Sistemi, Çevresel EtkiDeğerlendirmesi vb getirilirken en azından Mark-sist çevreler ve solun geniş bir kesimi tarafındansert biçimde eleştirilmişken, bugün AKP Hüküme-ti’nin ÇED raporunu bile zul gören dangıl dungul-luğu karşısında, ISO 14001/ÇED sistemini savu-nanlar, buna dayalı bir çevre/doğa savunması yap-maya kalkışanlar bile ortaya çıkabiliyor. İş Sağlığıve Güvenliği yasası kuşkusuz eleştiriliyor, fakattemelinde yatan OHSAS 18001 standardı, doku-nulmaz, hatta teknik ilerleme sayılarak -açık ya daörtük- savunuluyor!

Burada sol ve sendikalar açısından açıklanmasıgereken büyük bir geriye gidiş söz konusudur. Tür-kiye’nin klasik 10 yıllık kriz dönemleri boyunca,ISO serileri ve TKY’ye, önce görece işçi sınıfı ekse-ninden görece net bir karşı çıkış, sonra küçük bur-juva antiemperyalist ulusalcı-halkçı bir tepkiyegerileme, en sonu da düpedüz liberal reformist bir“istemem yan cebime koy” tutumu.

Bu durumun ilk açıklaması, sol ve sendikalmuhalefetin büyük bölümünün, zaten antikapita-list olmayan, ancak son dönemde artık antiemper-yalist olmaktan da imtina etmiş, dar anti-AKPcili-

ğe, dahası Hükümetin TÜSİAD-Babacan kanadı-na da göz kırpmaya başlayan dar anti-Erdoğancılı-ğa sıkışıp kalmasıdır. AKP-Erdoğan’a karşı dün ensert biçimde eleştirilip reddedilen “üstkurullar”dan, Merkez Bankası’dan, ÇED, ISO,ILO, AB’den -hatta Kobene dolayımıylaABD’den- medet umulması skandaldır. Hüküme-tin son dönem boyunca AB’ye daha mesafeli yak-laştığı, özellikle de uluslar arası standartlar konu-sunda daha fazla ayak dirediği doğrudur. OHSAS’ı2001’de kabul ettiği halde, ilgili yasayı ancak 13 yılsonra yumurta kapıya dayanınca isteksizce çıkardı-ğı doğrudur. ISO 14001/ÇED’i çıkardığına pişmanolduğu, olabildiğince sınırlamaya çalıştığı doğru-dur. Hepsinden önemlisi, en kritik ağır ve tehlike-li sektörler olan inşaat ve madenlerde AB şartna-meleri ve uluslar arası standartları tanımaya halenayak dirediği doğrudur. Neden? Bunlar işçilerinlehine olduğu için mi? Hayır, tam tersine küreseltekeller, Türkiye’de de en yüksek donanımlı ser-maye kesimlerinin lehine olduğu için: Çünkü ulus-lar arası standartlar, bir üst düzeyden sermayeyoğunlaşması ve merkezileşmesini hızlandırır, dahaziyade ilkel sermaye birikim biçimlerine dayalıAKP’ye yapışmış sermaye kesimlerini iyice köşeyesıkıştırır. Örneğin inşaat ve madencilikte uluslararası yönetim sistemi standartları uygulandığındaçok geçmeden her birinde küresel ortaklarıyla enbüyük 5-10 tekel tüm piyasayı yutar (13). Ağır vetehlikeli sektörlere ilişkin Uluslar arası standartlarve AB müktesabatı bir yana, -yine AB şartnamele-ri arasında yer alan- ağır ve tehlikeli sektör işçileri-ne sertifika alma şartı getirilmesi bile, bu sektörler-deki “ilkel birikim” ağırlıklı sermaye kesimlerini sil-kelemeye yeter. (age. Hükümet isteksizce de olsa,AB-TÜSİAD’ın bu sektörlerdeki şirket ve işçilerinsertifikaya bağlanmasını programına aldı.) Maden-cilikte ard arda büyük işçi katliamlarından sonra,rödovans ve taşeronluk sistemini bile kaldırmadanişçilerin çalışma koşulları ve ücretlerinde çok cuzibir iyileştirmenin bile, sektördeki “ilkel birikimci”sermaye kesimlerini nasıl sarstığı bir fikir verir.

Bu, 1990’ların sonlarında yaşanmış olanaoldukça paralellik arzeden, iki sermaye kesimi ara-sındaki güç ve paylaşım mücadelesidir. Bugün debir yanda başta inşaat ve madencilik olmak üzere,ağırlıklı olarak emek yoğun sektörlerde konuşlu,mutlak artı-değer ve rant, ihale ve hükümetin

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

koruması ve aktardığı arpalıklara dayalı, AB stan-dart ve şartnamelerine daha mesafeli, ağırlıklı ola-rak “ilkel birikimci” sermaye kesimleri vardır.Diğer yanda yine ilkel birikim süreçleri ve hükü-met teşviklerinden yararlanmakla birlikte, dahayüksek sermaye donanımına, küresel ortaklara veküreselleşme düzeyine sahip, ağırlıklı olarak göreliartı-değer üretimine, küresel kredibiliteye, en stra-tejik alanlardan (banka, borsa, sigorta, enerji, oto-motiv, eğitim-üniversite, ar-ge, teknoloji, vd)çoklu-bileşik birikim olanaklarına sahip, çıkarı ABve küresel entegrasyon sürecini derinleştirmek vebuna dayanarak yeni ve daha üst bir birikim düzle-mine geçmekte yatan, en büyük sermaye kesimlerivardır (14).

Bu iki sermaye kesimi arasında, Hükümet için-de de kızışan güç ve paylaşım mücadelesini, enin-de sonunda hangisinin kazanacağını – Hükümetin“öncelikli dönüşüm programlarında” AB-TÜSİADekseninin ağırlığıyla birlikte- tahmin etmek zordeğil. Ancak asıl önemlisi, tıkanan birikim süreci-nin yeni ve daha üst bir düzeye geçiş süreci eşiğin-de: Bir yanda ÇED, OHSAS vbye bile kuşkuylayaklaşan, emek, insan, doğa ne varsa bodoslomakırıp geçiren “ilkel birikim” ağırlıklı sermaye, diğeryanda ISO, TKY, ÇED, OHSAS’ı daha üst serma-ye birikim ve tahakküm kaldıracı olarak kullanan,emeği, insanı ve doğayı biraz daha “ince”, fakatçok daha derin biçimde vantuzlayıp tüketen ser-maye… İşçi sınıfı, bu iki kesim arasındaki güç vepaylaşım çekişmeleri ne olursa olsun, birine karşıötekini savunmaya veya birine karşı ötekinedayanmaya, 40 katır ile 40 satır arasında tercihyapmaya, ölüme karşı ölümden beter olmaya mec-bur değil. Türkiye kapitalizminin büyüyen tıkanmave yeni ve daha üst bir birikim düzlemine geçiş sar-sıntıları sürecinde, uzlaşmaz sınıfsal-toplumsalçelişki ve karşıtlıkların tarihsel gelişim yönündekonumlanış, işçi sınıfının bağımsız örgütlenme vemücadelesi için zorunlu koşuldur.

Durmaksızın daha üst uluslar arası standartlar,üretim ve emek organizasyon, yönetim ve tahak-küm sistemleri, performans ölçme-değerlendirmesistemleri, risk yönetimi, sertifikalar… Marksistyaklaşım kesinlikle bunlardan “hiç yoktan iyidir”diye beklenti içine girmek değil, fakat her birininve asıl toplamının büyüteceği uzlaşmaz sınıf çeliş-kisinin “içinden geçerek” ileriye atılmaktır.

Marx’ın günümüz açısından da ipucu oluşturabile-cek sözleriyle:

Fabrika Yasalarından Günümüze…“Fabrika yönetmeliğinin, işçi sınıfının hem

kafasını ve hem de bedenini korumak amacıylabütün işkollarına uygulanması kaçınılmaz durumagelirken, öte yandan da daha önce de değindiğimizgibi, bu gelişme, sayısız tek başına küçük sanayile-rin, büyük ölçüde yürütülen birkaç birleştirilmişsanayie dönüşmesini hızlandırmakta ve böylece desermayenin yoğunlaşmasını ve fabrika sisteminintam egemenliğini çabuklaştırmaktadır. Bu durum,sermayenin egemenliğinin kısmen arkasında saklıbulunduğu, hem eski ve hem de geçiş şekilleriniortadan kaldırmakta ve bunların yerine sermaye-nin doğrudan ve açık egemenliğini koymaktadır;ama böylece de, bu egemenliğe karşı direnmeyi degenelleştirmiştir. Ayrıca, her bireysel işyerinde, bir-liği, düzeni, intizamı ve tasarrufu zorunlu hale geti-rirken, bir yanda da, işgünün sınırlandırılması vedüzenlenmesinin sonucu olarak, teknik gelişmele-rin kazandığı büyük hız, kapitalist üretimin yolaçtığı anarşi ve yıkımları artırmış, iş yoğunluğu vemakinenin, işçiyle rekabetini şiddetlendirmiştir.Küçük işletmeler ile ev sanayini ortadan kaldır-makla, ‘fazla nüfus’un son sığınağını da yıkmış olu-yor ve onunla birlikte tüm toplumsal mekanizma-nın geriye kalan tek güvenlik supabını da yok edi-yordu. Maddi koşulları olgunlaştırmak ve üretimsürecinin toplumsal bir ölçüye ulaştırmakla, kapi-talist üretim tarzının uzlaşmaz çelişkilerini ve kar-şıtlıklarını da olgunlaştırıyor ve böylece, yeni birtoplumun kurulması için gerekli öğelerin yanı sıra,eski toplumu yıkacak kuvvetleri de sağlıyordu.”(15)

TKY, OHSAS, ÇED kuşkusuz ki emeği, insanı,doğayı koruyan sistemler değildir. Fakat Marx’ınkendi dönemi için analiz ettiği etkiyi, bugün küre-sel tekelci kapitalist temelden gerçekleştirmeyedönük sömürü organizasyon ve yönetim sistemleri-dir: Daha üst sermaye yoğunlaşması ve merkezileş-mesi; küresel tekelci kapitalizm ve mali oligarşisi-nin kısmen arkasında saklı bulunduğu, hem eskihem de buna geçiş şekillerini giderek daha fazlaortadan kaldırması, ilkel birikim süreçlerine debelli bir çeki düzen vermesi ve bunların yerine

49Ekim 2014-Mart 2015

50Ekim- 2014-Mart-2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

küresel temelden neoliberal sermaye birikiminindaha doğrudan ve açık egemenliğini tesis etmesi,ama böylece de sermayenin bu yeni birikim ve ege-menlik biçimine karşı direnmeyi de genelleştirme-si ve evrenselleştirmesi…

OHSAS ve İSİG Yasası, elbette emeği değil ser-mayeyi korumakta ve kalkındırmaktadır. Fakat bugibi küresel temelden azami sömürü azami dene-tim sistemlerinin de yol açtığı çalışma yoğunluğu-nun da, bu alandaki zaten varolan kan birikimiüzerinden uzlaşmaz sınıf karşıtlığını keskinleştire-cektir. Çok uzak olmayan bir gelecekte, emeğinkorunması ve işçi sağlığı ve güvenliği açısındansomut kazanımlar mümkün ve hatta kaçınılmazdır.(Marx, İngiltere’de kapitalizmin tekelci dönüşü-münün ön evrelerinde çıkartılan fabrika yasalarınıinceler, tarım gibi daha geri ve dağınık sektörlerdefabrika yasalarının uygulanması konusundaki giri-şimlerin başarısızlığını da kaydeder, fakat büyük birnetlikle ekler: “Burada, benim dikkati çekmekistediğim nokta, bu ilkelerin -emeğin şu veya budüzeyde korunması- uygulaması yönünde önündedurulmaz bir eğilimin varlığıdır.” (age)) Birincisi,emek yıkım ve tahribatı, bir sınıra dayanmaya baş-lamıştır, işçi sınıfı mücadelelerinin genel nisbi yük-seliş eğilimi zemininde, sermaye saldırganlığının buen sivri ucunu kırmaya dönük mücadeleler şiddet-lenecek ve sınıfsal-toplumsal basınç artacaktır.İkincisi, burjuvazi ve devleti ne kadar ayak direyipağırdan alırsa alsın, bir noktadan sonra bu alandabir dizi iyileştirme yapmaya sermaye birikimininyeni düzlemi açısından mecburdur. Yakın zamanakadar, kırdan kente akan taze işgücü bolluğukoşullarında, mevcut işçileri telef etmede gözünükırpmıyordu. Ancak kırdan kente göçün sınırları-na dayanmaya başlaması, elindekileri bir nebzekorumayı gözetmesini zorunlu kılıyor. (3 çocukdayatması, dahası “Sağlıklı ve Hareketli NüfusProgramı” da bunun göstergesi. Tabii bu da sağlığıve sporu daha fazla piyasalaştırmaya dayanıyor, vb)Burjuvazi tabii bunu işçi sınıfının büyüyen ve radi-kalleşen mücadele “riski” kapıya dayanmadan yap-mayacaktır, yaptığında da madencilikte olduğu gibien titrek, kısmi ve biçimsel sınırlarda tutmaya çalı-şacaktır. Fakat önemli olan bu alanda bir yandansermayenin zayıf kârnının belirginleşmesi, diğeryandan sınıfsal-toplumsal somut mücadele zemini-nin giderek güçleniyor olmasıdır.

Diğer taraftan neoliberal kapitalizm bugünKOBİ’ler ve ev sanayilerini ortadan kaldırmasabile, yeni bir temelden organize etmektedir (“Kayıtdışılığın azaltılması programı”, KOBİ’leri ve taşe-ronluğu genişletirken çeki düzen vermek zorundaolması, evden el ve kafa emeğine dayalı çalışma,vb). Fakat daha önemlisi, “işgücü piyasasını etkin-leştirme programları” bağlamında, kadınlar, kürt-ler, öğrenciler, çocuklar, göçmenler, kent ve kıryoksulları, engelliler… dev çaplı yeni proleterleş-me dalgalarını organize etmesidir.

Hüküm cümlesi, bugün daha üst düzeydengeçerlidir: Toplumsal-maddi koşulları olgunlaştır-mak ve üretim sürecinin küresel temelden toplum-sal bir niteliğe ulaştırmakla, kapitalist üretim tarzı-nın uzlaşmaz sınıfsal-toplumsal karşıtlıklarını dabu üst düzlemden olgunlaştırıyor ve böylece, yenibir toplumun kurulması için gerekli öğelerin yanı-sıra, eski toplumu yıkacak devasa sınıf kuvvetleri-ni sağlıyor.

Peki bütün bunları tek başına “Fabrika Yasala-rı” mı yapıyor?! Kuşkusuz hayır. Fakat, fabrika yasave yönetmelikleri, sermayenin bir üst, tekelci biri-kim düzeyine geçmesinin yolunu açan, sermayenintekelci yoğunlaşma ve merkezileşmesini hızlandı-ran, dolaysız egemenliğini güçlendiren, aynızamanda üretim ve emeğin toplumsal niteliğinigeliştiren ve mevcut üretim ilişkileri kabuğunuzorlayan, toplumsal-siyasal kriz, sarsıntı, yıkım veçatışmaları derinleştiren, giderek de daha büyüksınıf çatışmalarına doğru evrilecek bir tarihselsürecin katalizörlerinden biriydi. Bugün pek çokkişi, “amaaan, bunca önemli gündem varken,OHSAS sayfalar ayırmaya değecek konu mu?”diye küçümseyecek olsa da, Marx’ın, Kapital’defabrika yasalarının incelenmesine ayırdığı bölümve gelecek çıkarsamaları, konunun yakıcı stratejiköneminin göstergesidir. Bugün OHSAS çok dahaüst düzeyden benzer bir tarihsel sürecin şimdiliktek yanlı (sermaye açısından) ifadesidir. Karşıtının,işçilerin dev çaplı toplumsallaşan emeğinin korun-ması mücadelesi de gelişmeye başlamıştır ve kendiyolunu açacaktır.

İşçi Sağlığı ve Güvenliği İçin Kısa ve Güncel Bir Mücadele ÇerçevesiKonuyla ilgili oldukça geniş bir yazın ve sayısız

talepler listesi vardır. İstendiğinde ve her sektör ve

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

alan özgülünde genişletilebilecek, ilk elde 3 başlığıtartışmayı öneriyoruz:

1. Başta ağır ve tehlikeli işkolları ve alanlarıolmak üzere, 6 saatlik işgünü, insanca yaşanacakücret.

2. Tüm üretim ve emek süreçlerinde, işçi komi-te ve meclislerine dayalı işçi denetimi.

3. Başta ağır ve tehlikeli işkolları olmak üzere,tüm kamu ve özel işletme ve işliklerde, toplumsaldenetim (16).

İlk iki başlık kapitalizmin sınırlarını zorlar.Tabandan fiili örgütlenme, fiili işgal, grev, direnişedayalı işçi demokrasisi biçimlerini zorunlu kılar.Üçüncüsü, “ticaret sırrı”, “özel mülkiyet” vb ilekodlu kapitalizmin sınırlarını aşar: Tüm işyerleritoplumsal denetime açılsın!

Kaynaklar1. http://www.guvenlicalisma.org/index. php?

option=com_content&view=article&id=4976:3 kanunlar&catid=150: yasal-mevzuat&Itemid=237.

2. “İşçinin Sağlığından ‘İş Sağlığı’na Dönüşümde ‘İş Sağlığıve Güvenliği’ Kanunu, Genel-İş Emek Araştırmaları No:25, Şubat 2013.

3.http://www.ohsas-18001-occupational-health-and-safety. com/.

4. http://www.isgum.gov.tr/5. Yrd. Doç. Dr. Gökhan Ofluoğlu, Gökmen Sarıkaya,

OHSAS 18001 İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sistemi,Kamu-İş, C: 8, S: 3/2005

6.http://devrimciproletarya.net/iscilerin-yasam-hakki-nasil-paketlenip-bankalara-satilir,

7. Marx, K. Metaların Fetişizmi ve Bunun Sırrı, Kapital 1.Cilt, Sol yay.

8.http://www.researchgate.net/publication/27568615_SOSYAL_RSK_AZALTMA_PROJES_YOKSULLUGU_ AZALTMAK_MI_ZENGN_YOKSULDAN_ KORUMAK_MI_%28Social_Risk_Mitigation_ Project_To_Mitigate_Proverty_or_to_Protect_Rich _from_Poor%29

9. Süleyman İlhan, Yeni Kapitalizmin Karanlık Yüzü: İnsanilik ve Ahlakilik Söylemlerinin Sahiciliği Üzerine,Fırat Ün. Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 17, sayı 2, 2007)

10. Dr. Gökhan Gökgöz, Paranın Toplumsal Koridoru ve “Risk” Yönetimi:

11. Özlem Irmak Balkız, Yeni Üretim/Yönetim Modelleri ve Denetim: TZÜ/TKY Modelinde Hegemonik Despotizmin Yükselişi, Çalışma ve Toplum Dergisi, 2013/1

12. Petrol-İş Sendikası Yıllıkları, 1990, 199113. Elvan Gülöksüz, İnşaat Sanayinde Uluslararasılaşma ve

Sermayeler Arası İlişki (Elvan Gülöksüz, İnşaat Sanayinde Uluslararasılaşma ve Sermayeler Arası İlişkiler, Praksis Dergisi, Sayı: 19)

14. Derya Gültekin Karakaş, Sermayenin Uluslararasılaşma Sürecinde Türkiye Banka Reformu ve Finans-Kapital İçi Yeniden Yapılanma, Praksis Dergisi sayı: 19

15. Marx, K. Kapital Cilt 1, Sol yayınları, 514-516. Istvan Mezsaros, Toplumsal Denetimin Zorunluluğu,

Ayraç yay.l

Dipnotlar1. Yasanın eleştirel bir değerlendirmesi için bkz. (2)2. Dünya Bankası yönergelerinden olan “Sosyal Riski

Azaltma Projesi”, Türkiye’de 2001-2007 arasında uygulandı ve AKP Hükümetinin yelkenlerini şişiren temel etkenler arasında yer aldı. 2008 krizinden itibaren, özellikle Hükümetin son dönemki tüm “öncelikli dönüşüm programları”na uyarlanmış ve içerilmiş biçimde devam ediyor.l

51Ekim 2014-Mart 2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

52Ekim 2014-Mart 2015

SOVYETLER BİRLİĞİ’NİN İLK YILLARINDA

İŞÇİ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ

Rusya’da Devrim Öncesi DurumRusya’da modern işçi sağlığı ve iş güvenliği

(İSG) çabaları, 19. yüzyılda Rusya’nın sanayileş-meye başlamasına dayanır. 1847 yılında yayınlanankitabında sanayi hijyeni ve meslek hastalıklarısorunlarının sistematik bir değerlendirmesiniyapan A. N. Nikitin, Rusya’nın İSG uygulamaları-nın öncülerindendir. Nikitin’le birlikte İSG hiz-metlerinin örgütlenmesinde emeği geçenler arasın-da A. D. Pegozhev, E. M. Dementev, S. M. Bogos-lovski ve fizyolog I. M. Sechenov yer almaktadır.

1865 yılında Rusya’nın önde gelen hekimleden S.P. Botkin1 tarafından, sanayi bölgelerindekiyaşam ve çalışma koşullarını belirlemek ve iyileş-tirmek için bir komisyon kurulmuştur. 1866 yılındakabul edilen bir yasayla işverenlere, işçileri içinişyerlerinde tıbbi hizmet sunma ve istihdam ettik-leri her yüz işçi için bir hastane yatağı sağlamayükümlülüğü getirilmiştir. Ancak bu yasa, arkasın-da yeterli bir güç bulunmadığından yaşama geçiri-lememiş, Rusya’da işçiler için tıbbi hizmetler çokyetersiz kalmıştır. P. A. Peskov 1875 yılında çevre-nin, yaşam ve çalışma koşullarının insan sağlığıüzerine etkilerini araştıracak hijyen merkezlerikurulmasının gereğine işaret etmiştir.

Çarlık Rusya’sında İSG alanına en önemlikatkı, Mesleki Hijyen, Fiziksel ve Mental İş Hijye-ni kitabının da yazarı olan F. S. Erisman tarafındankonmuştur. 1882 yılında Moskova Üniversite-si’nde hijyen dersi veren Erisman, otopsi raporları-nın ve istatistiksel çalışmaların, ortam kirliliğinininsan bedeninin akciğerler, göz ve sinir sistemi gibiönemli organlarında etkiler oluşturduğunu belirte-rek, sağlığı korumak için havadaki bütün yabancımaddelerin uzaklaştırılması gerektiğini söylemiştir.

Rusya’da 1861 yılında serfliğin kaldırılmasın-dan sonra hızla gelişmeye başlayan sermaye, kârın

asıl kaynağı olan emekçilerin en azından sabahlarıişe gelebilecek kadar sağlıklı olması gerektiğininfarkındadır, fakat bunun bedelini ödemek isteme-mektedir. Sanayi batı ülkelerindeki kadar gelişmişve yaygınlaşmış olmadığından işçi sınıfı da yeterin-de gelişememiş, henüz Avrupa’daki meslekdaşlarıgibi örgütlü mücadele gelenekleri oluşturup işve-renleri ve hükümeti sağlık alanında kendileri içindüzenlemeler yapmaya zorlayacak bir eylemlilikiçine girememiştir.

Rusya’da işçilerin Avrupalı meslekdaşları gibihastalandıklarında sağlık yardımı hakkına sahipolmak amacıyla gerçekleştirdikleri ilk büyükeylem, 9 Ocak 1905 tarihinde Çar 2. Nikola’yahitaben bir imza kampanyasıdır. Bu kampanyadaişçiler politik ve ekonomik talepleri yanında sosyalsigorta taleplerini de dile getirmişlerdir. 1905 dev-riminin yenilgiye uğramasıyla birlikte ezilen işçisınıfı hareketi uzun süre kendisini toparlayamamış,Rusya’da ilk sosyal sigorta yasası (hastalık ve kazasigortası) ancak 1912 yılında Duma’dan2 geçebil-miştir. Ancak yasanın kapsamı çok sınırlıdır veücretli emekçilerin yalnızca beşte birine uygulana-bilmektedir. Yine iş kazası durumunda tazminat,ancak işçinin kazanın patronun hatası sonucumeydana geldiğini kanıtlayabilmesi koşuluyla veri-lebilmektedir. Çoğu kez patron bu süreç başlama-dan işçiye küçük bir miktar ödeyerek olayı kapat-maktadır.

1917 Ekim Devrimi ve İşçi Sağlığı ve GüvenliğiSovyetler Birliği’nde (SSCB) İSG alanının

gelişmesinin temelini 1917 Devrimi ve Sovyet sis-teminin ilkeleri oluşturmaktadır. Devrimden sonrahızla sanayileşen3 SSCB’de İSG’ne büyük önemverilmiştir. Sovyet hükümeti devrimden4 hemen

Dr. Akif AKALINİstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi Tıp Eğitimi AD.

53Ekim 2014-Mart 2015

sonra 13 Kasım 1917 tarihinde bir kararnameyayınlayarak, “Ücretli Emekçiler İçin Tam SosyalSigorta” getirmiştir:

1. İstisnasız bütün ücretli emekçiler ile köy vekent yoksulları için sosyal sigorta,

2. Sigorta, hastalık, yaralanma, yaşlılık, gebe-lik, dulluk, yetimlik ve işsizlik gibi engelliliğinbütün türlerini kapsar,

3. Sigortanın bütün maliyeti işveren tarafındankarşılanır,

4. Engellilik veya işsizlik durumunda tam taz-minat ödenir,5

5. Sigortalılar sigorta kurumları üzerinde tambir kontrole sahiptir.

Ancak devrim sonrasında birkaç yıl dahadevam eden iç savaş nedeniyle bu kararname,diğer pek çok düzenleme gibi ancak 1922 yılındanitibaren tam olarak uygulamaya girebilmiştir. İşçi-ler için işverenin ödediği sigorta primi, işin tehli-kesine göre işçi ücretinin yüzde 4’ü ile yüzde10,7’si arasında değişmektedir.

Sovyetler Birliği’nde örgütlenen sosyal sigorta,1920’li yıllarda diğer ülkelerde örgütlenmiş olansigortalarla karşılaştırıldığında işçilere BismarckAlmanya’sı dahil dünyanın hiçbir yerinde sunul-mayan avantajlar sağlamaktadır:

Tıbbi Bakım Geçici engellilik durumlarında (hastalık, kaza,

karantina, gebelik, hasta bir aile bireyine refakat)yardım,

Doğum, ölüm vb. durumlarda ek yardımlar,İşsizlik yardımları,6İş göremezlikaylığı,Yaşlılık aylığı,Aile geçimini sağlayan kişinin ölümü duru-

munda geride kalanlara aylık bağlanması. Sigorta yardımları emekçiyle sınırlı olmayıp,

bağımlılarına genişletilmiştir. Geçici iş göremezlikdurumlarında işçinin son üç ay kazandığı aylıklarınortalaması iş göremezlik süresince aylık olaraködenir. Kalıcı iş göremezlik durumlarında ise işçiyeemekli aylığı bağlanır. Bu aylık iş göremezliğinnedenine ve derecesine bağlı olarak son aylığınyüzde 40 – 100’ü arasında değişir. Meslek hastalığıveya iş kazaları durumlarında oran yükselir.

SSCB’de bu yıllarda yürürlükte olan mevzuatdünyanın diğer ülkelerinin mevzuatlarına göre işçiyararına son derece ileri hükümler içermektedir.Daha bu yıllarda işçinin evinden işe gelirken yoldageçirdiği kazalar da iş kazasından sayılmıştır. Geliş-miş batı ülkelerinde bu tür hükümlerin benimsen-mesi için çok uzun yıllar geçmesi gerekecektir.

Bütün emekçilere son aylıklarının yüzde 50 –60’ı oranında yaşlılık aylığı bağlanmaktadır. Yaşlılıkaylığı bağlanma sınırı erkeklerde 60, kadınlarda 55yaştır. Ancak maden işçileri gibi ağır ve tehlikeliişlerde çalışanlar 50 yaşında yaşlılık aylığına hakkazanmaktadırlar. Ancak emekli aylığı bağlanmasıiçin erkeklerin 25, kadınların ise 20 yıl fiilen çalış-mış olmaları gerekir.

18 Haziran 1918’de bir hükümet kararnamesiy-le Sağlık Bakanlığı (Narkomzdraw - NarodnyiKomissariat Zdrawoochronienija) kurulmuş ve V.İ. Lenin’in yakın arkadaşlarından Dr. NikolayAleksandroviç Semaşko Sovyetler Birliği’nin ilkSağlık Bakanı olmuştur. Sovyetler Birliği’ni oluştu-ran her cumhuriyette de birer Sağlık Bakanlığı(Gubzdraw-Gubernia Zdrawoochronienija) kurul-muştur.

Sağlık Bakanlığı kurulur kurulmaz ilk iş olarakbulaşıcı ve salgın hastalıklarla mücadele etmekiçin işyerlerinde İşçi Komiteleri kurulmuştur.Komitelerin görevi kamusal kurumları temizlikyönünden denetlemek, insanlara temizliği öğret-mek, sabun dağıtmak ve bitle mücadele etmektir.1919 yılında Lenin “ya sosyalizm biti yenecek, yada bit sosyalizmi” diyerek bu mücadelenin önemi-ni vurgulamıştır.

Sovyet sağlık sistemi esas olarak koruyucu veönleyici hizmetlere dayalıdır. Bu alanlar sermayeiçin karlı olmadığından kapitalist ülkeler daha çoktedavi hizmetlerine yatırım yaparlar. Çarlık Rus-ya’sı sağlık bütçesinden koruyucu hizmetlere yal-nızca yüzde 5 pay ayırırken, SSCB’de 1920’li yıllar-da bu oran yüzde 60’a yükselmiştir7.

1920 - 1930 DönemiSovyetler Birliği’nde bütün sağlık kurumların-

da öncelik işçi sınıfınındır. Ancak bununla yetinil-memiş, sağlık hizmetleri işçi sınıfının sağlık gerek-sinimlerine göre örgütlenmiş ve işçi sınıfı için çalış-tıkları yerlerde sağlık birimleri oluşturulmuştur.

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

54Ekim 2014-Mart 2015

Sovyetler Birliği 11 Kasım 1917’de (henüz dev-rimin üzerinden bir hafta dahi geçmeden) birkararname ile iş gününü 8 saate indirmiştir8. Dev-rimin 10. yıldönümü olan 1927 yılında ise iş günüücret aynı kalmak şartıyla 7 saate indirilmiştir.Gece vardiyaları için ise mesai 6 saattir. Dahasonra ağır ve tehlikeli işlerde çalışan işçiler içinmesai günde 6 saate, bazı kategorilerde (örneğincıva sanayi) 4 saate indirilmiştir.

1920 yılında Çalışma Bakanlığı tarafından, yer-leşim yerlerinin sanayinin zararlı etkilerindenkorunması amacıyla bir kararname yayınlanmıştır.

Bu kararnameyle sanayi bölgelerinin yerleşimyerlerinin uzağında kurulması yasalaştırılmıştır.

İçinde İSG alanında düzenlemeler de bulunanİş Kanunu 15 Kasım 1922’de kabul edilmiştir.Yasaya göre hiçbir sanayi tesisi veya işletme, sendi-kaların ve sağlık otoritelerinin onayı alınmadaninşa edilemez, tadilat yapılamaz veya başka yeretaşınamaz. Hiçbir tesis iş müfettişi ve hijyen müfet-tişi tarafından incelenmeden hizmete giremez.Yine yasa, ev işleri ve zanaatkarlar dahil geçiminikarşılığı ücretle ödensin ya da ödenmesin emeği ilesağlayan herkesi işçi kabul ederek kapsamınaalmıştır.

SSCB Sendikaları Yönetmeliği’nin 34. madde-sine göre iş kanunlarına uyulmasının sağlanması,çalışanların koruyucu giysilerle donatılması, işgüvenliği için ayrılan bütçenin nasıl kullanılacağı-nın planlanması, teknik iş güvenliği müfettişleri-nin kontrolü Sendikalar Konfederasyonu’nun gör-evidir. İSG hizmetlerinin uygulanması ve denet-lenmesi tam olarak sendikaların sorumluluğunda-dır.

Yasanın uygulanmasını denetlemekten sorumluolan iş müfettişleri sendikalar tarafından işçilerarasından seçilmekte ve iş müfettişliği okullarındaeğitilmektedirler. Her işletmede Yerel Komiteler(fabkom veya mestkom)9 tarafından temsil edilensendikalar, işyerindeki işçi sağlığı ve iş güvenliğiuygulamalarına katılır ve denetler.

1970’lerde sendikalar bünyelerinde bulundur-dukları 5.500 müfettiş ile İSG hizmetlerinin yürü-tülmesi ve kontrolünde ve çalışma yasalarınınuygulanmasında önemli bir rol oynamıştır.SSCB’deki 25 sendikanın hepsinde Emek KorumaBölümleri vardır. İşçilere İSG alanında eğitimlerinverilmesini yetkili sendikaların Emek Koruma

Birimleri sağlamaktadır. İSG teftiş uzmanlarınıneğitilmesini ise, Eğitim Çalışanları Sendikası’nınEmek Koruma Birimi yaşama geçirmiştir.

İşçi sağlığı alanında standartların belirlenmesive bunların uygulanmasında Sovyetler Birliği dün-yaya öncülük etmiştir. Hava kirliliği standartları1920’lerde kullanılmaya başlamış ve işçi sağlığınazararlı 14 maddeyi içeren bir liste yayınlanmıştır10.

Sovyetler Birliği’nde çalışma ortamlarında tok-sik maddeler için azami kabul edilebilir yoğunluk-ların belirlenmesi için hükümet tarafından bilimselbir komite görevlendirilmiştir. Sendikaların budeğerler üzerinde yorum yapma hakları bulunmak-tadır. Komite tarafından oluşturulan işçi sağlığıstandartları her yıl yayınlanmaktadır.

Meslek Hastaneleri ve Sanitasyon DenetimMerkezleri periyodik olarak işyerinde kimyasalla-rın miktarı, gürültü, işçilerin muayenesi, havalan-dırma gibi konularda analiz ve teftişler yapmışlar-dır. Ayrıca işletme yönetimi, kirlenme düzeyi yük-sek olan işlerde sabun, zehirlenme riski olan işler-de süt, sıcak yemekler ve tüm işyerlerinde kalitelisu bulundurmak zorundadır. Aksi takdirde işyerikapatılması ve sorumlu kişilere ağır cezalar uygula-maktadır. Tehlikeleri kaynakta yok etmek veya enaza indirmek amaçlanmıştır.

İşyeri Sağlık BirimleriSovyetler Birliği’nde 1922 yılında işyerlerinde

“sağlık hücreleri11, dispanserler ve poliklinik grup-larından” oluşan sağlık kompleksleri biçiminde,Sovyetler Birliği’ne özgü bir kurumlaşmaya gidil-miştir. Bu sistemde sağlık hücrelerinde işyerlerindeçalışan işçiler arasından gönüllü olarak sağlık eği-timine katılan sağlıkçı işçiler görev almaktadır.Sağlık hücrelerinde bu işçiler tarafından tespit edi-len hasta işçiler, her işyerinde bulunan ve ilkyar-dım ve ön muayene yapılan ayaktan bakım birim-lerine gönderilmekte, buradan da hekim gerekgörürse dispanser veya polikliniğe sevk edilmekte-dir. Bu sistemin altında yatan felsefe Dr. Semaşkotarafından, “işçilerin sağlığı işçilerin elinde olmalı-dır” şeklinde ifade edilmektedir.

Her dispanser bir tıbbi ve bir sosyal bölümdenoluşmaktadır. Sosyal bölüm hijyen şartlarını denet-lemekte, toplumsal ve bulaşıcı hastalıkların kayıt-larını tutmakta ve sağlık eğitimi vermektedir. Tıbbibölümde çocuk sağlığı, gençlik sağlığı, tüberküloz,

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

55Ekim 2014-Mart 2015

cinsel yolla bulaşan hastalıklar, doğum gibi kısım-lar vardır. Sağlık hücreleri, dispanserler ve polikli-nikler, dispanser çalışanları, sendika, fabrika vehükümet temsilcilerinden oluşan Sosyal YardımKonseyleri’ne bağlıdır.

Selmashstroy Tarım Makineleri FabrikasıKuzey Kafkasya’da 425 bin nüfuslu bir şehir

olan Rostovon - Don’daki Selmashstroy TarımMakineleri Fabrikası, her birinde bin kadar işçininçalıştığı 18 işlikten oluşmaktadır. Fabrikada, fabri-kanın genel sağlık hizmetlerinden sorumlu birhekim ve ayrıca her atölyede bir hekim görev yap-maktadır.

İşe girişte hijyen bürosunda işçilere işe girişmuayenesi ve koruyucu aşılar yapılır. Daha sonra 3- 4 ayda bir periyodik muayeneler yapılır. İşçiler bumuayenelerin sonucunda kendilerine uyan işlereyerleştirilirler. Fabrikada hastalara tıbbi bakımyapılmamakta, hastalar gerektiğinde dispanserlereveya hastanelere sevk edilmektedir.

Atölye hekiminin görevleri şunlardır:l Acil durumlarda ilk yardım,l Genel hijyenik izlem,l Fabrikadaki işçilerin tıbbi tedavilerinden

sorumlu dispanser hekimlerinden rapor almak,l İşe gelmeyen hasta işçilerin listesini işçi yöne-

ticisine vermek,l Evde istirahat eden işçilerin İşlek Komite-

si’nden bir işçi tarafından ziyaret edilmesini örgüt-lemek,

l Hastalıkları günlük olarak listelemek,l Mutfağa diyet uygulanan işçileri ve uygulana-

cak diyetleri bildirmek,l İşçilere hijyen eğitimi vermek.

Harkov Üçüncü Emek PolikliniğiPoliklinik, kentin 90 bin nüfuslu bir sanayi böl-

gesine hizmet vermekte olup, 214 hekim görevyapmaktadır. Bir merkez bina ve 4 pavyondan olu-şan poliklinikte, bir gündüz sanatoryumu ve ana-okulu olan tüberküloz dispanseri, zührevi hastalık-lar dispanseri, beslenme dispanseri, beslenme salo-nu, süt mutfağı ve eczane bulunmaktadır. Pavyon-larda 90 klinik ve 60 fizyoterapi yatağı yer alır.

Merkez bina dört katlı olup: Birinci katta idari departmanlar, Yerel Komite

bürosu, çalışan yemekhanesi ve röntgen servisibulunur.

İkinci katta resepsiyon, muayene odası, hekimodası, cerrahi, üroloji, ortopedi klinikleri ve hasta-lar için konsültasyon servisi; dört yaş altı çocuklariçin bir dispanser ve laboratuarlar vardır.

Üçüncü katta kadın danışma bürosu, dahiliye,elektro ve fototerapi odaları, nöropsikiyatri kliniği,beden eğitimi danışma bürosu, jimnastik salonu,tehlikeli işlerde çalışan işçilerin gözetimi depart-manı bulunur.

Dördüncü katta çocuk danışma bürosu, göz,kulak-burun-boğaz, diş klinikleri, göğüs hastalıkla-rı için inhalatoryum ve hijyen danışma bürosu var-dır.

Binanın ayrı bir kanadı hidroterapi, çamur ban-yosu ve diğer tıbbi banyolara ayrılmıştır. Son olarakbir konferans salonu, sinema salonu, okuma odasıve kütüphanesi olan sağlık propagandası ve eğitimidepartmanı bulunur.

Meslek Hastalıkları Enstitüleri 1922 yılında ilk Meslek Hastalıkları Kliniği

açılmıştır. 1921 yılında Moskova Hijyen Enstitüsü(Erisman Enstitüsü) ve 1923 yılında –daha sonraİş Hijyeni ve Meslek Hastalıkları adını alacakolan- Obukh Meslek Hastalıkları Araştırma Ensti-tüsü12 kurulmuştur. Enstitü üç bölümden oluşmak-tadır:

l Cerrahi, nöroloji ve ergen sağlığı bölümleri debulunan bir sağlık departmanı,

l Hijyen departmanı,l Deney departmanı,Enstitü hastanesi 155 yataklıdır. Ayrıca Ensti-

tü’nün, bir başka hastanede de mesleki deri hasta-lıkları için 20 yatağı bulunmaktadır. Belli sanayidallarında çalışan işçilerin periyodik muayeneleriiçin de bir dispanseri vardır.

Sovyetler Birliği’nde 1924 yılında meslekizehirlenmelerin bildirimi zorunlu kılınmıştır. Mes-leki zehirlenme durumunda hastalar araştırma içinEnstitülere sevk edilirken, Enstitülerden de ekiplerolayı yerinde araştırmak için işyerlerine giderler.

Enstitülerin çalışmaları meslek hastalıklarınınbütün yönlerini (etiyoloji, proflaksi ve tedavi) kap-sar. Enstitüler, Deneysel Tıp Enstitüleri ile işbirliğiiçinde çalışırlar ve kendi alanlarında uzmanlık eği-timi programları sunarlar. Ayrıca 10 günlük sürek-li eğitim kursları da düzenlerler.

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

56Ekim 2014-Mart 2015

1930 – 1940 DönemiSovyetler Birliği ismi Sovyet (şura) örgütlen-

mesinden gelmektedir. Sovyet, işyeri temelli birmeclis ve işçiler ve emekçilerin kendi kendileriniyönetme organıdır. 1930’lu yıllarda SSCB’de 70bin kadar köy Sovyet’i (Selosoviet) ve bin kadarşehir Sovyet’i bulunmaktadır. 1931 yılında yayınla-nan bir kararname ile köy Sovyetlerine sağlık vesosyal güvenlik alanlarında önemli görevler veril-miştir.

Sağlık alanında verilen görevler şunlardır:l Selosovyet bütçesinden karşılanan hastane ve

koruyucu hizmet birimlerinin gözetimi,l Sanitasyon teftişi ve cinsel yolla bulaşan has-

talıklarla mücadele için gerekli bütün tedbirlerialmak,

l Kişisel hijyen bilgisinin yaygınlaşması vebeden eğitiminin geliştirilmesi,

l Akıl sağlığı yerinde olmayan insanlar için ko-ruyucu atanması,

l Sosyal güvenlik alanında verilen görevler şun-lardır:

l Sigortalıların kaydını tutmak ve yardımları da-ğıtmak

l İş göremez artelleri13 oluşturur,l Kızıl Ordu iş göremezleri, İç Savaş gazileri ve

kulaklar ve karşıdevrimcilerden zarar görmüş iş gö-remezlere özel bakım sağlar ve bunları kollektif çift-liklere yerleştirir,

l Karşılıklı yardım cemiyetlerinin etkinliklerinigözetir,

l Görme, işitme ve zihinsel engellilere koruyu-cular atar.

Sosyal Güvenlik 1933 yılında sosyal güvenlik alanında önemli

bir reforma gidilmiştir. 28 Haziran 1933 tarihindeSSCB Çalışma Bakanlığı kaldırılarak, Bakanlığınişlevleri (sigorta dahil) işçi sendikalarına devredil-miştir. Böylece sosyal sigorta üzerinde işçilerin tamkontrolü sağlanmıştır. Bu uygulama tamamen Sov-yetler Birliği’ne özgü olup, hiçbir kapitalist ülketarafından benimsenmemiştir. Sağlık Bakanlığıişçilere eskisi gibi sağlık hizmeti sunmaya devamermiştir, fakat artık bu hizmetlerin finansmanı işçi-lerin kontrolündeki sigorta fonu tarafından yapıl-dığından, işçiler Sağlık Bakanlığı tarafından sunu-lan sağlık hizmetleri üzerine de kontrol kazanmış-

lardır. Sovyetler Birliği sağlık hizmetlerine katılımdüzeyi bakımından da benzersizdir.

Böylece Sovyetler Birliği’nde sağlık hizmetleri-nin maliyeti, doğrudan doğruya üretim maliyetininbir parçası haline gelmiştir. Dahası Sovyet sigortasistemi, Sovyetler Birliği’nde yalnızca kapitalistülkelerdeki gibi talihsiz olaylarda işçiye destek ola-cak bir sosyal dayanışma fonu değil, aynı zamandaişçilerin yaşam ve çalışma koşullarını iyileştirmearacı haline gelmiştir.

1930’lu yıllarda gelişmiş kapitalist ülkelerde işçisağlığı hizmetleri, ülkeler arasında az çok farklılık-lar göstermekle birlikte, ülkelerin “genel” sağlıkörgütlenmelerinin dışında, ayrı tutulmuştur. Çoğukez fabrikalarda bir revirde görevlendirilenhekim(ler) aracılığıyla sunulan tıbbi hizmetlerleyetinilmiş, bazı ülkelerde sigorta fonları kendi sağ-lık örgütlerini (işyeri hekimlikleri, sigorta istasyon-ları, sigorta hastaneleri vb.) kurmuşlardır. Yine bualanın düzenlenmesi genellikle Çalışma Bakanlık-larının görev alanı içinde düşünülmüştür. Sovyet-ler Birliği’nde ise işçi sağlığı, başından itibaren“genel” sağlık hizmetleri içinde değerlendirilmiş vedoğrudan Sağlık Bakanlığı’nın görevleri arasındasayılmıştır.

İşçi SağlığıSovyetler Birliği’nde 1930’lu yıllarda birinci

basamak14 sağlık kurumları olarak farklı isimleraltında kurulmuş (dispanser, poliklinik, ambula-toryum, preventoryum, profilaktoryum15) sağlıkmerkezleri bulunmaktadır. Bu merkezler bir hasta-neye bağlı olarak hizmet sunabildikleri gibi (örne-ğin hastane içindeki poliklinik), hastane dışındaayrı merkezler olarak da hizmet sunabilirler.

Sağlık merkezleri bir sanayi tesisine bağlı ise,yalnızca bu tesiste çalışan işçiler ve ailelerine hiz-met sunar. Sanayi tesislerine bağlı olmayan,mahalle ve semtlerde kurulmuş sağlık merkezleri,bulundukları bölgede ikamet edenlere hizmetsunarlar. Şehirlerde her bölgenin kendisine ait birsağlık merkezi olduğu gibi, bütün büyük kuruluş-larda da bir sağlık merkezi bulunur.

Sağlık merkezleri hizmet sunduğu insanlarınsağlığından sorumludur. Bütün Sovyet yurttaşlarıbir sağlık merkezine kaydolmak zorundadır. Yurt-taşların hizmet alacakları sağlık merkezini seçme-lerinde kıstas işleridir. Kendi sağlık merkezi bulu-

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

57Ekim 2014-Mart 2015

nan bir kuruluşta çalışan birişçi bu merkeze kay-dolmak zorunda iken, sağlık merkezi bulunmayanişyerlerinde çalışanlar bölgelerde kurulmuş sağlıkmerkezlerine kaydolurlar.

Yasaya göre 250’den fazla işçi çalıştıran kuru-luşlarda sağlık merkezi açılmak zorunluluğu vardır.Ancak aynı bölgede birbirlerine yakın birden fazlabu tür büyük kuruluş varsa, hepsinin ortaklaşayararlanacakları bir merkez açılır ve kuruluşlardayalnızca rutin çalışmaları ve acil hizmetleri suna-cak küçük tıbbi birimler açılır.

35 – 49 işçi çalışan deniz araçlarında bir hekimyardımcısı (feldsher16), 50 veya daha fazla işçi çalı-şan deniz araçlarında bir hekim görevlendirilmesizorunludur. Uzun yol gemilerinde ise işçi sayısınabakılmaksızın hekim bulundurma zorunluluğu var-dır. Yine deniz araçlarında belirli sürelerde görev-lendirilen diş hekimleri, işçilerin rutin ağız bakım-larını ve tedavilerini yaparlar.

Stalin Otomobil Fabrikası1935 yılında 30 bin işçinin çalıştığı Mosko-

va’daki Stalin Otomobil Fabrikası’nda her biriayda iki kez baş cerrah tarafından denetlenen 15ilk yardım istasyonu bulunmaktadır. Fabrikadaayrıca 6 ambulatoryum hizmet sunmaktadır.

l Ambulatoryumlarda,l Bütün büyük branşlarda uzman hekimler,l Kadın danışma merkezi,l Çocuk danışma merkezi bulunmaktadır.Fabrikada bulunan Merkez Dispanser, fabrika-

nın bütün sağlık hizmetlerini koordine etmek ve de-netlemekle yükümlüdür. İlk yardım birimleri veambulatoryumlardan karmaşık vakaların sevk edil-diği dispanserlerde baş dahiliyeci, baş cerrah ve başoftalmolog görev yapar.

Fabrikada toplam 112 hekim ve 18 diş hekimiile çok sayıda hemşire ve teknisyen görev yapmak-tadır. Hekimlerin çoğu fabrikanın sanitasyonkoşullarının gözetiminden sorumluyken, bir kısmıda mutfakta görevlendirilmiştir. Hekimler her günatölyeleri dolaşarak çalışma koşullarını kontrolederler. Durumlarını iyi görmedikleri işçileri mua-yene olmaya davet ederler.

Fabrikaya giren bütün işçilere işe giriş muaye-nesi yapılır ve kayıtları dosyalarında saklanır. Bumuayene sırasında özel tıbbi gözetim gerektirenişçiler belirlenir ve bunlarla özel olarak ilgilenilir.

Fabrika üç vardiya çalıştığından, tıbbi birimler devardiyalı çalışır.

Fabrikanın kendisine ait bir hastanesi yoktur,fakat çevredeki üç hastanede bazı koğuşlar bu fab-rika için ayrılmıştır – şehir hastanesinde (dahiliyeve cerrahi yatakları), Clara Zetkin Doğumevi’ndeve Çocuk Hastanesi’nde toplam 200 yatak.

Krasnoe Znamya Tekstil FabrikasıLeningrad’da Krasnoe Znamya Tekstil Fabrika-

sı’nda 1935 yılında 16 bin işçi çalışmaktadır. Fabri-ka çoğunlukla kadınların çalıştığı ve tehlike grubuMoskova’daki otomobil fabrikasınınkinden dahadüşük bir fabrikadır. Fabrikada üç ilk yardım istas-yonu ve bir dispanser olup, toplam 27 hekim görevyapmaktadır. Günde ortalama 400 poliklinik yapı-lan fabrika dispanseri jinekoloji ve pediatri hizmet-leri bakımından zenginleştirilmiştir.

Ordzhonikidze Alet FabrikasıMoskova’da Ordzhonikidze Alet Fabrikası

1933 yılında açılmış ve 1936 yılında bini kadın 4bin işçi istihdam etmiştir. Fabrika yanında bir has-tane bulunduğundan, sağlık hizmetlerinin birkısmı bu hastaneden sağlanmıştır. Fabrika içindebir dahiliyeci, bir cerrah, bir jinekolog ve birkaçpratisyen hekimin görev yaptığı küçük bir polikli-nik vardır. Bu poliklinikte işe giriş muayeneleri veyılda iki kez periyodik muayeneler yapılmaktadır.

Diğer ÖrneklerKazan yakınlarında bir film fabrikasında 1936

yılında 6.800 işçi çalışmaktadır. Fabrikada 140bebek kapasiteli bir kreş ve 1- 5 yaş grubunda 250çocuk kapasiteli bir anaokulu ve 5 - 6 yaş grubun-da 160 çocuk kapasiteli bir okul öncesi sınıf bulun-maktadır. Sağlık hizmetleri tesis yakınındaki 12konsültasyon odası bulunan bir ambulatoryumdansağlanmaktadır.

Volodski profilaktoryumu 10 bin kişiye hizmetsunan, hastane, biri erişkinler diğeri çocuklar içinolmak üzere iki gece sanatoryumundan17 oluşanbir tıbbi komplekstir.

İş GüvenliğiEmekçilerin korunması için alınacak tedbirle-

rin belirlenmesi, zahmetli ve uzun araştırmalargerektirir. Batı dünyasında bu tür araştırmalardaha çok tedavi hizmetleri alanında yoğunlaşmış-

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

58Ekim 2014-Mart 2015

tır. Sermaye için bir kazanç vaat etmeyen iş güven-liği alanında yürütülecek çalışmalar için sermaye-den destek bulmak oldukça güçtür.

Sendikalar yanında emekçilerin iş güvenliğiyleilgilenen diğer bir kurum Ağır Sanayi Bakanlığı’nabağlı olan Güvenlik Teknolojisi (Tekhnika Bezo-pasnosti) bölümüdür. Bölüm yalnız 1935 yılında180 farklı güvenlik aracı geliştirmiştir.

Enstitüler ve Güvenlik Teknolojisi çalışmala-rında tıbbi kuruluşlarla yakın bir işbirliği içindedir.Bilim insanları, mühendisler ve hijyenistler çalış-ma yaşamı üzerine etkili fiziksel ve kimyasal fak-törler üzerinde yoğunlaşırken, ülkenin 25 Tıp Ens-titüsü de meslek hastalıkları ve emeğin korunma-sının tıbbi yönleri üzerine çalışmalar yürütmekte-dir.

Leningrad Çalışma Hijyeni Enstitüsü’nde 140’ıbilim insanı olmak üzere 280 görevli bulunmakta-dır. Ayrıca Kharkov, Kiev ve Smolensk’te benzerenstitüler vardır. Bu enstitülerin gayretkeş teknikve tıbbi çalışmalarıyla sanayinin sağlığı tehdit edenolumsuzlukları büyük ölçüde giderilebilmektedir.

16 Kasım 1935 tarihinde yayınlanan bir karar-name ile sanayi kuruluşlarının devletin ve sendika-ların müfettişleri tarafından İSG yönünden düzen-li olarak denetlenmesi zorunlu kılınmıştır. Bunagöre kurşun ve cıva sanayilerinin her 4 ayda vediğer kimya sanayisinin her 6 ayda bir denetimiyapılmaktadır. Bunun yanında bu sanayi dallarındaçalışan işçilerin mesai saatleri kısaltılmış ve yıllıkizin süreleri arttırılmıştır.

1950 SonrasıSovyetler Birliği İkinci Paylaşım Savaşı’nda en

büyük zararı gören ülkelerden biridir. Ülkeninönemli bir bölümü uzun yıllar işgal altında kalmış,harabeye dönmüş ve genç nüfusunun önemli birkısmını yitirmiştir. 1945 sonrası uzun bir onarımdönemi yaşayan SSCB’de işçi sağlığı alanında1930-940 döneminde ulaşılan yere, savaş sonrasın-da ancak 1950’lerde yeniden ulaşılabilmiştir. 1928-1958 arası dönemde iş kazaları sonucu oluşansakatlanmalarda yüzde 70, 1958-1960 arasındaönceki yıllara göre yüzde 25, 1960-1965 arasında1958-1960 dönemine göre yüzde 15 azalmagörülmüştür.

1960’larda sosyalist işçi sağlığı ve iş güvenliğikavramı ile kapitalist işçi sağlığı ve iş güvenliğikavramı arasındaki fark iyice belirginleşmiştir.

1959 yılında Uluslararası Çalışma Konferansıişçi sağlığı hizmetlerini şöyle tanımlamaktadır:“İşyerinde veya işyeri yakınında şu amaçlarla oluş-turulan bir hizmettir:

a. İşçileri işlerinden veya işlerin yapıldığı koşul-lardan kaynaklanabilecek tehlikelere karşı koru-mak,

b. İşçilerin fiziksel ve ruhsal uyumuna, özellikleişin işçilere göre düzenlenmesi ve işçiye göre işverilmesine katkıda bulunmak,

c. İşçilerin olanaklı en yüksek derecede fizikselve ruhsal iyiliğinin oluşturulmasına ve sürdürülme-sine katkıda bulunmak”.

Ancak Batı Avrupa ülkelerinin çoğunda işyerihekimleri, genel pratisyenlerin işlevini yerine getir-mektedir ve asıl görevleri hasta işçileri tedavietmektir. Oysa daha önce de belirtildiği gibi Sov-yetler Birliği’nde koruyucu, önleyici ve iyileştiricisağlık hizmetleri, Sovyetler Birliği’nin kuruluş yıl-larından itibaren bütünleştirilmiştir.

1960’lı yıllarda Sovyetler Birliği’nde işçi sağlığıhizmetlerinin ilkeleri şöyle sıralanabilir:

1. İşçi sağlığı hizmetleri bireyle birlikte bireyinçevresine yöneliktir.

2. Bireye hem sağlıklı iken hem de hasta ikensağlık bakımı sağlanır.

3. Sağlık bakımı işçilere, özellikle ağır işlerdeçalışanlara öncelikli olarak sağlanır.

4. Çocuklara ve gençlere özel önem verilir.

5. Önleyiciliğe vurgu yapılır.

6. Hizmetler devlet tarafından ücretsiz sağlanır.İşçi sağlığı hizmetlerinin “bireye ve aynı zamandaçevresine” yönelik örgütlenmesinin nedeni, Sov-yetler Birliği’nde egemen olan toplumcu tıp ve sağ-lık anlayışıdır. Bu anlayışa göre bireyin sağlığı üze-rine etkili faktörlerin başında bireyin yaşam veçalışma koşulları gelmektedir. O halde bireyinyaşam ve çalışma koşullarına hitap etmeyen biryaklaşım, tedavi edilen birey yine sağlığını bozanyaşam ve çalışma koşullarına geri gönderileceğin-den, sağlık sorunları için tamamen palyatif bir“çözüm” olacaktır. Bu anlayış doğrultusundahekim yalnızca işçilerin rutin muayenelerini yap-makla yetinmez, aynı zamanda çalışma ortamının

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

59Ekim 2014-Mart 2015

sağlık ve güvenlik bakımından kontrolü çalışmala-rına da aktif olarak katılır.

1950’lerde sağlık bakımında gerçekleştirilenreformlar (bütün sağlık kurumlarının birleştirilerekbüyük sağlık komplekslerinde toplanması) işçi sağ-lığı hizmetlerinde de gerçekleştirilmiştir. 1960’lar-da Sağlık Bakanlığı’na bağlı 12 Sanayi Hijyeni veMeslek Hastalıkları Enstitüsü bulunmaktadır.Bütün sanayi tesislerinin bir hastane, bir ayaktantedavi departmanı ve fabrikaların çeşitli işliklerin-deki bir dizi ilk yardım istasyonundan ve kreşler-den oluşan sağlık birimleri vardır ve hastane baş-hekimi tarafından yönetilirler. Küçük işyerlerirayon veya bölge hastanelerinden yararlanırlar.

İşçi sağlığı programı bütün büyük işyerleri vefabrikalarda bulunan mediko-saniter birimdeyürütülmektedir. Kırsal alanda kollektif çiftliklerdede benzer işçi sağlığı hizmetleri bulunmaktadır.Mediko-saniter birim genellikle uzman servislerinbulunduğu bir poliklinik, büyük işliklerde hemşireve hekimlerin görev aldıkları ayaktan bakım ünite-leri ve laboratuarlardan oluşur. Eğer yerel hastaneyeterli değilse, büyük fabrikalar için özel hastane-ler kurulur. Mediko-saniter birimin çalışmalarıhastane tedavisi, ilk yardım, ev ziyaretleri ve işlik-lerin denetimini kapsar. Bütün hastalık ve kazala-rın raporları tutulur. Bu birimler sendika ve sosyalçalışmacılarla yakın işbirliği içinde çalışırlar.

Mediko-saniter birimlerin koruyucu işlevlerişunlardır:

l Departmandaki bütün uzmanlar tarafındanyapılan periyodik fizik muayeneler (10 bin işçininçalıştığı bir sanayi tesisinde 62 hijyen hekimi ve 161hemşire görevlidir.),

lİş güvenliği komiteleri (sendikaların aktif ka-tılım ve desteğinde),

lSağlık eğitimi,

lİlk yardım (her 1200-1500 işçiden 20-30 gö-nüllü ilk yardım eğitimi alır.),

lFizyoterapi ve fizik tedavi,

lProfilaktoryumlarda (gece ve gündüz sanator-yumları) özel tıbbi gözetim gerektiren işçilere göze-tim.

Andrea M. Hricko’nun Sunumu1975 yılında bir grup Amerikalı işçi sağlığı

uzmanı ve emekçisi ile birlikte Sovyetler Birliği’niziyaret eden halk sağlıkçı Andrea M. Hricko, Sov-yet yetkililerle yaptığı görüşmelerden ve yayınlar-dan derlediği bilgileri, 19 Kasım 1975 tarihindeAmerikan Halk Sağlığı Birliği Kongresi’nde, Sosya-list Ülkelerde İşçi Sağlığı Oturumu’nda “SovyetlerBirliği’nde İşçi Sağlığı” başlığı ile sunmuştur. Birbilim kadını olarak SSCB’de kadınların durumunavurgular dikkat çekicidir.

Önleyici HekimlikHricko’ya göre Sovyet işçi sağlığı sisteminin en

çarpıcı iki özelliği, önleyici tıbba ve işçi sağlığı vegüvenliği konularında sendikaların içten katılımı-na vurgudur. Sovyetler Birliği’nde sağlık bakımıbütün insanlar için temel bir haktır. Sağlığa vurgu,Sovyet 5- Yıllık Planları’nın kilit unsurları olanüretkenlik ve ekonomik kalkınmayla uyum içinde-dir.

Sovyet sisteminin sağlığa vurgusu kendisini,Sovyetler Birliği’nde hekim sayısının ABD’dekininiki katı olması18, kadın hekim sayısının ABD’deki-nin altı katı olması ve hasta yatağı sayısınınABD’dekinden 3 kat fazla olmasıyla göstermekte-dir. Çok sayıda Sovyet hekim önleyici tıp ve çevresağlığı alanında görevlidir.

Sovyetler Birliği’nde işçi sağlığı hizmetleri dev-let, sanayi kuruluşları ve sendikalar tarafındanbütüncül olarak yürütülmektedir. Bütün büyükkuruluşların polikliniği olup, bazılarının hastanele-ri vardır. Daha küçük kuruluşlarda sağlık istasyon-ları bulunmaktadır. Hricko Leningrad’da, optikdonanım üreten altı atölyenin emekçilerine hizmeteden bir 350 yataklı olan ve 100 hekimin görevyaptığı hastaneyi ziyaret etmiştir. Başhekim hasta-nenin asıl işlevinin, hizmet sundukları 20 binemekçinin hastalanmalarını önlemek olduğunubelirtmiştir. Yani bu hastane, sermayenin egemenolduğu ülkelerde olduğu gibi emekçilerin hastalan-dıklarında başvurdukları bir hastane değil, emekçi-lere hasta değillerken yıllık sağlık muayeneleriyapan bir “hastane”dir. Ayrıca belli tıbbi sorunlarıolan veya belli tehlikeli maddelere maruz kalanemekçilere sıkı bir tıbbi gözetim uygulanmaktadır.

60Ekim 2014-Mart 2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

İşlikler hekimler tarafından tehlikeler bakımın-dan teftiş edilmektedir. Ayrıca her ay atölyelerdenhava örnekleri alınmakta, standartlara uyulmadığıtespit edildiği takdirde tehlikenin kontrolü içinSANEPİD19 (sanitasyon-epidemiyoloji) istasyon-ları çağrılmaktadır. Saniped istasyonlar tarafındanuygulanan işçi sağlığı standartları, çeşitli araştırmave sanayi hijyeni enstitülerinin araştırmalarınadayanmaktadır. Moskova’daki Tıp Bilimler Ensti-tüsü’ne bağlı Sanayi Hijyeni ve Meslek Hastalıkla-rı Enstitüsü, 275 bilim insanının görev aldığı anaaraştırma kurumudur. Bu kurum tarafından tespitedilen standartlar, Sendikalar Konseyi’nin onayı ile

Makul Azami Konsantrasyon’lar (MAK)20

Olarak Belirlenmektedir.Sovyet standartları, ABD’de kullanılan stan-

dartlardan genelde daha katıdır. Bunun nedeniSovyet toksikologların, ABD’de standartlar belir-lenirken sıklıkla ihmal edilen davranışsal, nörotok-sik ve mutajen etkileri hesaba katmalarıdır. AyrıcaSSCB’de çevre ve işçi sağlığı standartları geneldemevcut teknoloji ve ekonomik fizibilite dikkatealınmaksızın, yalnızca sağlık etkileri temelindebelirlenmektedir. Bu durum ABD’deki standartbelirleme politikalarıyla taban tabana zıttır21.

Moskova dışında gezdikleri bir halı fabrikasın-da yönetim, fabrikalarında esas işçi sağlığı sorunu-nun gürültü olduğunu ifade etmiştir. Kontrol içinçeşitli teknikler (duvara ve tavana emici tuğlalardöşenmesi gibi) kullanılarak gürültü azaltılmakta-dır. Tura katılan üyelerden biri fabrikada gürültüdüzeyinin alt 80 dBA’lerde olduğunu ölçümle doğ-rulamıştır.

Fabrikalarda hamile kadınlar için özgün istih-dam politikaları bulunmaktadır. Kadın işçininhamileliği tespit edilir edilmez, fabrikanın toksikmaddelere maruz kalmayacağı daha güvenlibölümlerine nakli yapılmaktadır. Dahası doğum-dan sonra bir yıl ücretsiz izin alabilmekte, dahasonra eski işine kıdem ve emeklilik haklarında birkayıp olmadan dönebilmektedir. ABD’de kadınla-rın çoğu doğmamış bebekleri için iş güvenceleriniriske atmak zorunda kalmaktadırlar.

Sovyetler Birliği’nde kadınların belli işlerde(örneğin kömür ocakları, metal döküm işleri) vebelli kimyasal maddelerle (örneğin kurşun, ben-

zen, krom, nikel, zifir) çalışmaları yasaktır. Erkek-ler emekçiler de, erkek gonadlara etkili olduğubulunan kloropren, etilen oksit ve dimetil dioksitgibi kimyasalların kullanıldığı işlerde çalıştırılma-maktadır.

Sendikaların RolüSendikalar bütün işçi sağlığı hizmetlerinin

yürütülmesi ve kontrolünde ve çalışma yasalarınınuygulanmasında, bünyelerinde barındırdıkları5.500 müfettişle22 önemli bir rol oynamaktadır.Devletin de ayrıca 20 bin sağlık ve güvenlik müfet-tişi bulunmaktadır. Sendika teknik müfettişlerinintehlikeli çalışma koşullarının iyileştirilmesini iste-me yetkisi vardır. Tehlike ortadan kaldırılmazsaişyerini kapatabilirler. İhlallerin devamı halindeyöneticiler cezalandırılabilir veya işten çıkartılabi-lir.

İşyerlerinde işyerinin büyüklüğüne göre 7 – 17üyeden oluşan emek koruma komiteleri vardır. Buyerel komiteler işyerindeki makine koruyucularını,havalandırmayı, iş-günü ihlallerini vs. denetleyen(ABD’deki işyeri sendika temsilcisininkine benzerişlevleri olan) bir müfettiş seçerler.

Devletin işçi sağlığı ve güvenliği araştırma ens-titüleri yanında Sendikalar Konseyi tarafındanyönetilen, her biri farklı bir sanayi veya sağlık soru-nuna odaklanmış altı emek koruma enstitüsü var-dır. Amerikalı grubun Leningrad’da ziyaret ettiğibu enstitülerden birinde 10 laboratuvar ve 300çalışan bulunmaktadır. Laboratuvarlardan birkısmı akustik, klima, sanayi psikolojisi ve ışıklan-dırmayla ilgilidir. Solunum sistemleri laboratuvarıyeni koruyucu araçları denemekte, gürültü labora-tuvarında pnömatik matkapların gürültü düzeyiniazaltacak yöntemler geliştirilmektedir. Sendikalaraemek korunmasında rehberlik eden SendikalarKonseyi, hükümete enstitülerinin araştırmaların-dan edinilen bilgilere dayalı yeni sağlık ve güven-lik düzenlemeleri için öneriler sunmaktadır.

SSCB’deki 25 sendikanın hepsinin Emek Koru-ma Bölümü vardır. Bölüm’ün işlevlerinden biriemekçileri işçi sağlığı ve güvenliği alanında eğit-mektir. Örneğin 7.8 milyon üyesi bulunan Eğitimve Bilim Emekçileri Sendikası’nın Emek KorumaBölümü, yeni emekçiler işe başlamadan önce bun-lara eğitim verir ve her yıl 189 bin teknik müfetti-şi işyerlerini teftiş edebilmeleri için eğitir.

61Ekim 2014-Mart 2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

Sendikalar emekçilerin tazminat anlaşmazlıkla-rında da rol alırlar. Engelli işçiler, devletin sosyalsigorta fonundan emekli maaşı alırlar. Teknikmüfettiş kazanın yönetimin kusurundan kaynak-landığına karar verirse, işçi tazminat talep edebilir.Son karar iş mahkemelerinde verilir.

SonuçSovyet işçi sağlığı sistemi, ülkenin sağlık bakımı

sistemiyle tamamen bütünleşmiştir. Devletin,sanayinin ve sendikaların rolleri birbirlerine yakın-dan bağlıdır. Sendikaların işçi sağlığı ve güvenliğikonularında karar mekanizmaları üzerindeki etkisiABD’dekinden önemli ölçüde daha büyüktür.Toksikolojik araştırmaların, toksik maddelerindavranışsal ve üreme üzerine etkileri üzerine çalış-malar gibi belli yönleri ABD’dekiler göre daha ilerigörünmektedir. Sovyetler Birliği’nin belirlediğiçevre standartları ABD’dekilere göre çok dahakatıdır.

Sonuç olarak, işyerlerinde gözlem grubumuzunSovyetler Birliği’nde işçi sağlığına, işten daha fazlavurgu yapıldığına inanmamıza yol açmıştır.ABD’de durum bunun tam tersidir, fakat geçenbirkaç yıldır bu değişmeye başlamıştır. İki haftalıkgezimizde Sovyet toplumunda emekçilerin sağlıkve refahına büyük vurgu yapıldığını açıkça gördük.

Bir Sovyet Oto Tesisinde Sağlık Hizmetleri

Orta Rusya’nın Volga Bölgesi’ndeki Gorki Oto-mobil İşleri’nde atölye hekimi ile yönetim arasın-daki karşılıklı anlayış ve iyi ilişkilerin çok önemliolduğu düşünülür. Tesisin tıbbi hizmetler başheki-mi Dr. I. Grinvald bir röportajda şöyle demiştir:“Fabrika yönetiminin ve kamuoyunun dikkatiniişçi sağlığının çeşitli boyutlarına çekmek için siste-matik olarak gücümüzün yettiği her şeyi yapıyo-ruz”.

Gorki işletmesi her ay 20.000 işçisinden hata-lıkları ve atölyelerin hijyen koşullarına ilişkin bilgitoplar ve veriler tesisin bilgisayar merkezinde işle-nir. Sonuçlar tesis yönetimine, sendika komitesine,kaza önleme bölümüne ve atölyeler ve hizmetleryönetimine gönderilir. Üç aylık ve yıllık üretimraporlarında hastalıklara bağlı işe gelmeme hızıönemli bir faktördür. Bu nedenle atölye yöneticile-ri işçiler arasındaki hastalık ve kaza dinamiklerine

büyük önem vererek, bunları üretim gerçekleşme-si grafikleriyle yan yana koyarlar.

Tıbbi HizmetlerFabrika hekimleri modern bir tıbbi tesiste çalı-

şırlar. Tesisin tıbbi hizmetleri günde 3.200 hastayahizmet sunabilecek bir poliklinik, 250 yataklı birhastane, bir radyoizotop tanı laboratuvarı, günde3.000 hastaya hizmet verebilecek donanımlı birayaktan fizyoterapi kliniği, bir diş polikliniği ve birkadın danışma merkezinden oluşur. 24 saat hizmetsunan bir ilk yardım istasyonu ve travma bölü-münde de fabrika hekimleri görevlidir. Bu tıbbihizmetlerin hepsi işçiler için ücretsizdir.

Tesiste üretim hatlarının yapısına uygun olarakbeş tedavi bölümü vardır. Her bölüm ilişkili birmesleki sektör grubunu kapsar ve her biri özgül birüretim süreciyle doğrudan ilgilidir. Bu, hekiminözgül üretim süreçleriyle ilişkili durumları tedavietmesi anlamına gelir. Atölyenin tıbbi tugayları(terapist ve diğer uzmanlar dahil) benzer ilkelerleoluşturulmuştur.

Tesis mediklerinin (hekim yardımcısı) vehekimlerinin amacı yalnızca hastaları iyileştirmekdeğil, aynı zamanda hastalıkları önlemektir. Grin-vald “mesleki hastalıkları zamanında tanımlamakve önlemek için çeşitli aşılar ve kitlesel tıbbi mua-yeneler (akciğer filmleri, jinekolojik muayeneler,diş muayeneleri vb) yapıyoruz” demiştir.

Atölyenin sağlık tesisleri mesleki hastalıklarıönlemek için önleyici tedbirler almıştır. Meslekitehlikelere maruz kalan işçiler öğle yemeği arala-rında masajlar, termal banyolar, inhalasyon ve ult-raviyole ışınlar gibi fizyoteröpatik tedaviler alırlar.Bu tedavilerin hipertansiyon vakalarının sık görül-düğü atölyelerde de yararlı olduğu görülmüştür. Butedbirlerin etkinliği bütün beklentilerin üzerinde-dir – bu atölyelerde hastalık insidansı geçen birkaçyılda üç kat azalmıştır.

Başhekime göre “tesiste yeni bir istihdam uygu-laması başlatılmıştır”. “Sağlık nedenleriyle mesle-ğini değiştirmek zorunda kalan bir işçi başka birpozisyon seçmesi için tıp-kontrol komisyonunadavet edilir”.

Sakatların rehabilitasyonu yönetimin desteğiy-le örgütlenir. Hastanede bir bölüm kazalardan kay-naklı komplikasyonları olan hastaların rehabilitas-yonu için ayrılmıştır. Bir atölyede hastalar için eği-

62Ekim 2014-Mart 2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

tim ve üretken emeği birleştiren bir sanayi rehabi-litasyon bölümü inşa edilmektedir.

Tesis işçilerin tıbbi muayenelerine çok dikkatetmektedir. Geçen on yılda tıbbi muayene görenişçi sayısı hemen hemen ikiye katlanmıştır. Tesisdaha önce görülen hastalık veya durumların yine-lenmesini önlemek için yılda 20.000 ruble (23.300ABD doları) ayırmaktadır. Dermatologlar ve vene-rologlar, merkez sanayi hijyeni laboratuvarı görev-lileriyle işbirliği içinde deri hastalıklarının önlen-mesinde somut sonuçlar elde etmişlerdir.

Emek (Çalışma) KoşullarıYönetim ve işçiler arasındaki yıllık toplu sözleş-

melerin çeşitli hükümleri çalışma koşullarının iyi-leştirilmesi, sosyal sigorta sorunları ve barınmayaayrılmıştır. Tesisin sendika komitesinin kadın kon-seyi sözleşmeye ek olarak, kadınlar için önerilme-yen işlerin bir listesini derlemiştir.

Normal çalışma koşullarının gözetimi tesisinmerkez sanayi hijyeni laboratuvarı tarafındandenetlenir. Laboratuvar, bütün atölyelerde kabuledilebilir çalışma koşullarını sürdürmek için gerek-li tedbirleri belirleyen bir sanitasyon-hijyen el kita-bı hazırlamıştır. Örneğin laboratuvarın talebi üzeri-ne atölyelerde etillenmiş benzin kullanımı yasak-lanmıştır. Tesisin diğer bölümlerinde havalandırmave ışıklandırma sistemleri yeniden yapılmıştır.Elektromanyetik alanların gerilimi azaltılmış vegürültü düzeyini azaltmak için çok şey yapılmıştır.

Atölye yeniden yapılandırılması ve diğer iyileş-tirmeler için bütün yeni projeler, tesisin tıbbi hiz-metlerinin bir parçası olan sanitasyon teftiş komis-yonu tarafından değerlendirilir. Geçen yıl böyle267 proje gözden geçirilmiştir. 40 proje sanitasyonşartlarını karşılamadığından reddedilmiştir. Örne-ğin bir metal kaplama atölyesi kapasitesini arttır-mak için modernize edilirken atık donanımı değiş-tirilmemiştir. Komisyon renovasyonu tasarımcılardonanımın atık kapasitesini 1,5 kat arttırana kadardurdurmuştur.

Çekoslovakya’da İşçi Sağlığı ve İş Güvenliğiİşçi sağlığı alanında en köklü geleneği olan

doğu Avrupa ülkesi Çekoslovakya’dır. Burada işçi-lere sağlık hizmetleri sunulmaya başlanmasımadenciliğin gelişimiyle bağlantılıdır. Onüçüncü

yüzyıla uzanan “Jihlava Maden Yasası”23 madenci-ler için ilk güvenlik düzenlemelerini içerir; yasadayaralı madenci için bir “yara-iyileştirici” yardımısağlamanın işverenin yükümlülüğü olduğu belirti-lir. Meslek hastalıklarına ilgi de oldukça gerilereuzanır. Onyedinci yüzyılın sonunda “işçi sağlığınınbabası” Bernardino Ramazzini Joachimsthal’da24

madencilerin akciğerlerinde patolojik değişimlergözlemiştir ve De Morbis Artificum Diatriba’da25

bunları madenlerdeki çalışma koşulları ile ilişkilen-dirmiştir.

Onsekizinci yüzyılın ikinci yarısında Bohemyave Moravya’da birçok fabrika açılmış, sanayiningelişmesi ve işçi sınıfının öneminin artmasıylasanayi işçilerinin sağlığına büyük önem verilmiştir.Çekoslovakya’nın da bir parçası olduğu Avusturya-Macaristan imparatorluğunda 1883 yılında fabri-kaların tıbbi teftişi dahil, iş teftişini tanımlayanyasalar kabul edilmiş ve 1888 yılında sağlık sigor-tası yasası çıkmıştır. İlk işçi sigortası şirketleri budönemde kurulmuştur. Başlangıçta sunulan hiz-metler esas olarak tıbbi hizmetlerdir, fakat bazıhekimler önleyici hizmetler de sunmuşlardır. Dahasonra Prag Üniversitesi’nde ilk işçi sağlığı profesö-rü olan Dr. J. Rambousek26, Pribram27 madenlerin-de sigorta şirketi hekimi olarak çalışmış ve Çekos-lovakya’da yayınlanan ilk işçi sağlığı kitabını yaz-mıştır4. İki paylaşım savaşı arasında (1918 – 1939)büyük fabrikalar, işçilerden gelen baskılar sonucuya da kendiliklerinden kendi sağlık hizmetlerinikurmuşlardır.

Çekoslovakya’da işçi sağlığı, Profesör J. Teisin-ger28 rehberliğinde 1931 yılında ayrı bir dal olarakgelişmeye başlamış, ilk işçi sağlığı merkezi Prag’dakurulmuştur. Merkez işçilerin muayenesi, meslekhastalıklarının tanısı, tedavisi ve izlemiyle görev-lendirilmiştir. Kısa sürede hekimlerin esas olarakmeslek hastalıklarının önlenmesi, tanısı ve tedavi-siyle, sanayi hijyeni ve fizyolojisiyle uğraştığı diğermerkezler açılmıştır. İkinci paylaşım savaşı öncesihizmetlerin yönetiminde ve tıbbi görevlilere veri-len sorumluluklarda yapılan önemli değişikliklersanayi sağlığı hizmetlerinde hatırı sayılır iyileşme-lere yol açmıştır. Ancak en büyük değişikliklerikinci paylaşım savaşı sonrasında, 1945 ve 1952yılında gerçekleşmiş ve bütün sistem Sovyet sana-yi sağlığı kavramına uygun olarak yeniden örgüt-lenmiştir.

63Ekim 2014-Mart 2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

Çekoslovakya’da işyerleri, karşılaşılan meslekitehlikelere ve ekonomik önemlerine göre üç grubaayrılmıştır. İlk grup madenleri, dökümhaneleri,kimya fabrikalarını, elektrik istasyonlarını, petrolsanayisini, demiryollarını ve atom santrallerinikapsar. İkinci grupta ağır mühendislik tesisleri veüçüncü grupta diğer sanayiler vardır. Bu gruplar-dan her birinde işçi sağlığı hizmetleri birincidenüçüncüye yasal gereklilikler hafifletilerek örgütle-nir. Örneğin ilk grupta her 800 işçiye bir hekimgerekli iken, ikinci grupta 1200 ve üçüncü grupta1600 kişiye bir hekim yeterli görülmektedir.

Çekoslovak İşçi Sağlığı Hizmetleri Şu Birimlerden Oluşmuştur A. İyileştirici Hizmetler:1. Fabrika Sağlık İstasyonu: Bir hekim veya

hemşirenin görevli olduğu, bölge hastanesi veyaişçi sağlığı birimine bağlı çalışan en küçük birimdir.

2. Fabrika Ayaktan Hasta Bölümü (Ambula-toryum): işyeri hekimleri, hemşireler, diş hekimi,diş teknisyenleri, laborantlar ve genellikle dahiliyeuzmanı, cerrah ve jinekologlardan oluşan bir eki-bin görev aldığı polikliniklerdir.

3. Fabrika polikliniği:Büyük ambulatoryumlar-dır. Genellikle normal ambulatoryum ekibine ekolarak bir fizyoterapist, bir göz hekimi, bir KBBuzmanı, bir dermatolog, bir nörolog ve bir radyologbulunur. Bazı poliklinikler fabrika hastaneleri için-de yer alırlar.

4. Fabrika hastaneleri: Bazı büyük tesislerinhastaneleri vardır ve bunlardan bir kısmı fabrikapoliklinikleriyle yakın işbirliği içinde hizmet sunar-ken, bazıları doğrudan fabrika poliklinik hizmeti desunarlar.

5. Gece sanatoryumu: Büyük tesislerde ayaktanbakım hizmetlerini desteklemek amacıyla, özellik-le sağlıkları bozulmuş fakat hala çalışabilen işçilerehizmet sunarlar. İşçilere sanatoryumda kaldıklarısürede yakın tıbbi gözetim, tedavi ve diyet uygula-nır.

6. Fabrika kreşleri: 3 ay – 3 yaş grubu çocukla-ra hizmet sunar. En az 20 çocuk bulunan yerlerdekurulur.

7. Fabrika Ulusal Sağlık Enstitüleri: Büyüktesislerde şimdiye kadar sayılan ilk altı birimin bile-şiminden oluşan kurumlardır.

B. Önleyici ve Koruyucu Hizmetler:1. İşçi Sağlığı Birimi: l Ayaktan hasta bakımı,l İşçilerin işe giriş muayeneleri ile periyodik

muayeneleri,l Sağlık gözetimi, sağlık için potansiyel tehlike-

lerin izlemi,l Yönetim ve sendikalarla birlikte işçilerin sağ-

lığı ve ortam hijyeninin iyileştirilmesi amacıyla kap-samlı bir önlemler listesi hazırlamak,

2. Bölge SANEPİD istasyonlarının Sanayi Hij-yeni bölümü: Hekimler ve işçi sağlığı ile ilgili alan-larda uzmanlar (kimyagerler, biyologlar, sanitasyonteknisyenleri vb) görev alırlar. Bölgedeki sanayihijyeni sorunlarını araştırmalarını sağlayacak labo-ratuarları vardır.

Tehlikeli işlerin yapıldığı işyerlerinin listesinitutmak ve bunları yakından izlemek

Meslek hastalıklarının kontrolünde diğer hiz-metlerle işbirliği yapmak

Bölge SANEPİD ve sanayi hijyeni ve araştır-malarda görevli işyeri hekimleri için teknik rehber-lik

3. Bölgesel Ulusal Sağlık Enstitüsü’nün İşçiSağlığı Bölümü:Bölge SANEPİD istasyonlarınınSanayi Hijyeni bölümünü destekler.

l Meslek hastalıklarının tanısı, kaydedilmesi, te-davisi ve kontrolü,

l Çalışma kapasitesinin değerlendirilmesiBölgedeki sağlık kurumlarına konsültasyon hiz-metleri,

l Epidemiyolojik araştırmalar,l Yönetimler, sendikalar ve işçiler tıbbi hizmet-

lerin çalışmalarına yoğun olarak katılırlar. Bunlarınoluşturdukları ortak komitelerin ana kaygısı hasta-lıkların ve kazaların önlenmesidir. Sendikalar sos-yal sigorta komiteleri yoluyla sağlık hizmetlerininçalışmalarını izlerler; işçi sigortası temsilcileri has-tanın iyi bir bakım aldığından ve tedavisine uydu-ğundan emin olmak için hasta işçilerle yakınilişkidedirler.

İşyeri Hekiminin İşlevleriSanayi sağlığı hizmetlerinin kilit figürü işyeri

hekimidir. Bölge sağlık ocağı hekimi gibi devlet

64Ekim 2014-Mart 2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

görevlisi olup, işçilerin sağlığından ve hizmetlerinstandardından sorumludur. Bir genel pratisyen vebir sanayi hijyenistinin işlevlerini bir arada yürütür.Dahiliye, cerrahi ve hijyen konularına hakimdir vedahiliye ve hijyen uzmanları ile iş kazaları için cer-rahlarla birlikte çalışır. Görevleri üç ana gruptatoplanabilir:

1. Önleyici ve Tıbbi: a. Kazalarda, zehirlenmelerde ve akut hastalık-

larda ilk yardım,b. İşçilerin işe uygun olup olmadığını belirle-

mekc. Ayaktan hastaların tedavisid. İşçilerin çalışma kapasitelerini değerlendir-

mek, sakatlanmaların kaydını tutmak, yönetim vesendikalarla işbirliği içinde iş için yetersizliknedenlerini araştırmak, morbidite ve kaza hızlarınıazaltmak için önlemler önermek,

e. İşçilerin sağlığını tıbbi muayenelerle kontroletmek (işçinin işe uygunluğunun da değerlendiril-diği işe giriş muayeneleri dahil),

f. Tehlikeli işlerde çalışan işçilerin periyodikmuayenelerini yapmak ve çalışma koşullarının işçi-lerin sağlığı üzerine etkilerini araştırmak,

g. Düzenli olarak genç işçilerin, kadın işçilerinve özellikle hamilelerin sağlıklarını kontrol etmek,h. Bakım önceliği olan işçileri izlemek ve hasta yada sağlıkları iyi olmayan işçileri periyodik olarakmuayene etmek,

i. İşçilerin tıbbi kayıtlarını tutmak ve hastalan-maya yatkın işçileri düzenli olarak muayeneetmek.

2. Sanitasyon ve Epidemiyolojik: İşyeri hekimi SANEPİD ile işbirliği içinde a. Düzenli olarak işyerini teftiş eder ve gerekli

kayıtları tutar, hijyen ve güvenlik koşullarını iyileş-tirmek için önlemler önerir ve bunların yerinegetirilmesini sağlar

b. Özellikle yeni işleklerin eklenmesi veya yeniüretim süreçlerinin uygulanmaya konması durum-ları olmak üzere yasal sağlık tedbirlerine uyulması-nı sağlamak

c. epidemiyolojik tedbirlerin sanitasyon ve epi-demiyoloji hizmetlerinin tavsiyelerine göre alınma-sını sağlamak

3. Sağlık Eğitimi:a. Bu alandan sorumlu hekimin rehberliğinde

sağlık eğitimi çalışmalarına katılmak.b. Gönüllülerin (özellikle Kızılhaç gönüllüleri-

nin) çalışmalarına rehberlik etmek ve denetlemek,eğitimlerine destek vermek.

c. Yeni işçilere hijyen ve güvenlik eğitimi ver-mek.

Kaynaklar1. Akalın, M.A. (2010). Toplumcu Tıp: Sovyetler Birliği

Deneyimi. İstanbul: Yazılama Yayınları.2. Akalın, M.A. (2013). Toplumcu Tıbba Giriş: Toplumcu

Tıp Ders Notları. İstanbul: Yazılama Yayınları.3. Salimof, L. (2014). Azerbaycan ve Türkiye İş Sağlığı

Güvenliği Karşılaştırması. A.Ü. SBE ÇalışmaEkonomisi ve İlişkileri Bölümü AD. Yüksek Lisans

Bitirme Projesi.

Dipnotlar1. Botkin Avrupa’da dönemin önde gelen bilim insanlarıyla

(Claude Bernard ve Rudolf Virchow gibi) birlikte çalışmıştır.

2. Çarlık Rusya’sında yetkileri oldukça sınırlı olan Meclis.3. 1957 yılında Sovyetler Birliği’nde sanayi üretimi 1917

yılına göre 40 kat artmıştır. 1929 yılında 10.9 milyon olan sigortalı işçi sayısı, 1932 yılında 22.6 milyona ve 1934 yılında 23.4 milyona yükselmiştir.

4. Sovyet devrimi miladi takvimle 7 Kasım 1917 tarihindegerçekleşmiştir.

5. Çalışırken aldığı maaşı kesintisiz olarak almayı sürdürür.6. 1930 yılından sonra İkinci Paylaşım Savaşına dek geçen

dönemde işsizlik sorunu tamamen ortadan kalkmıştır. Bu dönemde işsizlik ödeneği için ayrılan paylar diğer hizmetlere kullanılmıştır.

7. Aynı yıllarda ABD’de koruyucu hizmetlere ayrılan pay yalnızca yüzde 3,5’dir.

8. Sovyetler Birliği dünyada 8 saatlik iş gününü yasalaştıran ve uygulayan ilk ülkedir.

9. Fabkom: fabrika komitesi ve Mestkom: yerel komite.10. Bu standartlar Birleşik Devletler’de 1937 yılında ve

Almanya’da 1938 yılında kabul edilmiştir. İsveç, standartları 1969yılında kabul etmiştir.

11. Fabrika Sağlık İstasyonu (Zdravpunkt): Bir hekim veya hemşirenin görevli olduğu, bölge hastanesi veya işçi sağlığı birimine bağlı çalışan en küçük birimdir. SSCB’de 1956 yılında hekimlerin görev yaptığı 6.435, feldsherlerin görev yaptığı 13.564 fabrika sağlık istasyonu bulunmaktadır.

12. 1935 yılında Sovyetler Birliği’ndeki meslek hastalıklarıenstitülerinin sayısı 25’e ulaşmıştır.

13. Mülkiyeti emekcilerde olan kooperatif14. İnsanların sağlık örgütüyle ilk temas noktaları. Bu

kurumlarda genel olarak ayaktan tedavi hizmetleri ve

65Ekim 2014-Mart 2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

bireylere ve çevreye yönelik koruyucu, önleyici hizmetler sunulur.

15. Profilaktoryumlar önleyici ve iyileştirici tıbbi hizmetlerin birlikte sunulduğu sağlık merkezleridir.

16. Feldsher terimi 15. yüzyıl Almanya’sında orduda görevyapan berber cerrahlardan köken almaktadır. Günümüzde Birleşik Devletler’deki hekim yardımcısı veya pratisyen hemşire kategorisine karşılık gelen bir sağlık emekçisidir.Bir hekim gözetiminde hekimlik işlevlerinin çoğunu üstlenir. Tarihte Avrupa ülkelerinde hekim açığını tamamlamak için kullanılmıştır. Teknik olarak hemşire ile hekim arasında bir kategoridir. Genel tıp, hijyen ve laboratuarfeldsherleri vardır. Ebe feldsherler, gebe evlerinde görevalırlar. Feldsher eğitimi yarım zamanlı (3yıl 10 ay) veyatam zamanlı (2,5 yıl) alınabilir. Feldsherler tek başlarına (hekim gözetimi olmadan) ilk yardım uygulamaya ve basit sağlık sorunlarıyla ilgilenmeye yetkilidirler.

17. Gece sanatoryumu Sovyetler Birliği’ne özgü bir sağlık kurumudur. Hastaneye yatacak kadar hasta olmayan fakat tıbbi gözetim gerektiren hastalar kabul edilir. Gündüz işyerinde çalışan işçiler, geceleyin bu sanatoryumlarda tedavilerini sürdürürler. Burada ev ortamında veya dışarıda sağlanması güç olan özel diyetler sunulur. Vakaya göre hidroterapi, masaj gibi uygulamalardan da yararlanılır. Gece sanatoryumları hastaların uzun süre hastanede yatmak istemedikleri psöriasis (sedef hastalığı) gibi hastalıkların tedavisinde çok kullanılır.

18. Makalenin yayınlandığı dönemde SSCB nüfusu ABD nüfusundan %18 kadar daha fazladır.

19. SANEPİD istasyonları Sovyet çevre sağlığı sisteminin belkemiğidir. 1975 yılında Sovyetler Birliği’nde 5.500 kadar SANEPİD istasyonu görev yapmaktadır.

20. Makul Azami Konsantrasyon (MAK), atmosfer

kirleticilerin günde 8 saat maruz kalmak suretiyle emekçilerin sağlıklarına zararlı etkisi olmadığı kabul edilen en yüksek konsantrasyonudur (Maximum Allowable Concentration).

21. Yazar, gezileri sırasında yalnızca birkaç fabrikayı ziyaretedebildiklerinden, Sovyet standartlarının uygulandığı izlem aygıtlarının kalitesi ve varlığını ilk elden gözleyemediklerini belirtmektedir.

22. Bu müfettişler maaşlarını sendikalardan almaktadır.23. Jihlava, bugün Orta-Güney Çek Cumhuriyeti’nde,

Bohemya – Moravya yaylalarında, Jihlava nehri yanında bie şehirdir. 1240’dan itibaren gümüş madenleriyle ünlenen kentte 1260 yılında kabul edilenmadencilik yasası daha sonra başka ülkelere örnek olmuştur.

24. Bugün Jáchymov adıyla Çekoslovakya sınırları içinde kalan bir maden (gümüş madeni) kasabası.

25. 1713 yılında Latince olarak yayınlanmıştır.26. Dr. J. Rambousek (1874 – 1917) fabrika hijyeni

alanında Avrupa’nın önde gelen figürlerinden biridir. Gewerbliche Vergiftungen adlı kitabı 1913 yılında İngilizce’ye (Industrial Poisoning from Fumes, Gases, and Poisons of Manifacturing Processes) çevrilmiştir.

27. Orta Bohemya’da bir şehir.28. 1902 yılında Prag’da doğmuştur. 1932 yılında

Çekoslovakya’da ilk Meslek Hastalıkları Merkezi’ni kuran Teisinger, hekimlik yaşamını meslek hastalıkları ve sanayi toksikolojisine adamıştır. 1948 yılında İşçi Sağlığı Birliği’ni kuran Teisinger, hekimlerin yanında toksikolog, biyokimyacı, ergonomist, iş fizyoloğu ve diğer teknik mesleklerden uzmanlarla birlikte disiplinler-arası bir nitelikte olan İşçi Sağlığı isimli bir dergi yayınlamaya başlamıştır. 1952 yılında Sanayi Hijyeni ve Meslek Hastalıkları Enstitüsü’nü kuran Teisinger, 1970’lerde işçi sağlığına katkıları nedeniyle Amerika ve Avrupa’da birçok ödül kazanmıştır.l

66Ekim- 2014-Mart-2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

İŞİN CİNAYETİ OLUR MU?

Sınıf mücadelesinde işçi sınıfının temel sorun-larından bir tanesi kendi dilini kullanmakta gös-terdiği zaafiyettir. Sınıf mücadelesi üç alandayürür: Ekonomik, politik ve ideolojik. Bu üç alanaynı zamanda bize mücadelenin düzeylerini de gös-terir. Her mücadele bir diğerini mayalar. Sınıfınfarklı örgütlenmelerinde farklı mücadele alanlarıöne çıksa da bu üç alanın diyalektik birliği sağlan-maksızın mücadelede kazanım elde etmek, eldeedilen kazanımları süreğen kılmak mümkün değil-dir. İşçi sınıfının dilinin, sermayenin dilinden ayrış-tırılması/arındırılması meselesi, ideolojik düzeydeyürütülen mücadelenin özellikle günümüz şartla-rında en önemli konularından birisidir. Marx,Alman İdeolojisi’nde şöyle demişti: ‘’Egemen sını-fın düşünceleri, bütün çağlarda, egemen düşünce-lerdir, başka bir deyişle, toplumun egemen maddigücü olan sınıf, aynı zamanda egemen zihinsel güç-tür. Maddi üretim araçlarını elinde bulunduransınıf, aynı zamanda, zihinsel üretimin araçlarını daemrinde bulundurur, bunlar o kadar birbirininiçine girmiş durumdadırlar ki, kendilerine zihinselüretim araçları verilmeyenlerin düşünceleri deaynı zamanda bu egemen sınıfa bağımlıdır. Ege-men düşünceler, egemen maddi ilişkilerin fikirselifadesinden başka bir şey değildir, egemen düşün-celer, fikirler biçiminde kavranan maddi, egemenilişkilerdir, şu halde bir sınıfı egemen sınıf yapanilişkilerin ifadesidirler; başka bir deyişle, bu düşün-celer, onun egemenliğinin fikirleridirler. (abç)’’1

Egemen düşünceler, egemen maddi ilişkilerin ifa-desinden başka bir şey değilse, bizatihi dilin kendi-si de egemen sınıfın dilidir. Sınıflı toplumlardadilin kendisi de sınıfsaldır. Gündelik ilişkilerindetüm toplum egemen sınıfın diliyle konuşur, ege-men sınıfın diliyle düşünür. Bu dil kapitalizmdesermayenin dilidir. Eğer böyle ise işçi sınıfı da bugerçeğe mahkum görünmektedir. Yani işçi sınıfı dasermayenin diliyle konuşmaktadır. O halde serma-yenin diliyle düşünen, sermayenin diliyle konuşan

bir sınıftan, sınıf savaşında özne olması nasıl bekle-nebilir? Bu soru sınıf mücadelesinin yönünü belir-ler. İşçi sınıfı da tıpkı sermaye sınıfı burjuvazi gibi,kapitalist üretim ilişkilerinin, yani mülkiyet ilişki-lerinin sonucudur. Bu nedenle kapitalizme özgü birsınıftır. Kapitalist üretim tarzından önce yoktur,sonra da olmayacaktır. Bu nedenle, kendi varlığı-nın inkarı bilinciyle hareket etmeyen işçi sınıfınınsınıfsal mücadelesi, kapitalist üretim tarzının sınır-larını aşamaz. Bu sınırları aşmanın yegane koşulu,mülkiyet ilişkilerini sorgulayan, burjuvazinin elin-de özelleşmiş toplumsal servetin toplumsallaştırıl-masını amaçlayan bilincin ve dilin işçi sınıfı tara-fından sahiplenilmesidir. Bu bilinç ve dil, kapitalistüretim ilişkilerinin dışında, Marx’ın tarih biliminingeliştirilmesi ve işçi sınıfına taşınması aracılığı ilevar olabilir. Lenin’in parti öğretisi bu nedenle birörgütlenme modeli olmanın çok ötesinde önemli-dir. Çünkü bu öğreti, egemenlerin bilincini üretenegemen üretim ilişkilerinin dışında bir alandaörgütlenme fikrine sahiptir. Marx’ın biliminin şim-diye değin üretilmiş en gelişkin pratik/politik ter-cümesidir. Profesyonel devrimci tanımı, sıkça yan-lış anlaşıldığı gibi, maaşlı parti görevlilerini değilkapitalist üretim ilişkilerinin dışında konumlanmışişçi sınıfının kurmay heyetini imler. Aynı zamandabu öğreti bize egemen üretim ilişkilerinin dışındabir ilişki bütününe sahip olmadıkça, egemenlerindilinin ve aklının tuzaklarına açık olduğumuzu daanlatır.

Marx, Kapital’in ilk cümlesinde şöyle söyler:“Kapitalist üretim tarzının egemen olduğu toplum-ların zenginliği, ‘muazzam bir meta birikimi’ olarakkendini gösterir, Bunun birimi tek bir metadır.”2

Metanın genel tahlili ile birlikte emek-gücünün debir meta olduğunu öğreniriz. Özel bir meta, amayine de bir meta. Kapitalist üretim ilişkilerindetüm toplum birbiriyle meta sahipleri kimliği ile iliş-kiye girer. Bu meta sahipliğinin hukuksal ifadesi,vatandaş/yurttaştır. Bu haliyle tüm meta sahipleri

Ramazan TÜRKMENDr. Gültekin AKARCA

Wilhelm Wollf Toplum Araştırmaları Derneği

67Ekim 2014-Mart 2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

kapitalist hukuk karşısında eşitlenmiş (!) olur. Hermeta sahibi bir diğerinden meta sahibi kimliğiningetirdiği hakların tanınmasını ister. Bu haklar, kay-nağını, eşit değerdeki metaların eşit değerdekimetalarla değişilmesi yasasından, yani değer yasa-sından alır. İşçi için de kapitalist bir özne olarak,aynı durum geçerlidir. O da herhangi bir metasahibi gibi kapitaliste sattığı, yani pazarda değişimesunduğu metasının değerinin verilmesini ister.Emek-gücünün değerinden daha düşük ücret ileçalıştırılması, daha uzun çalıştırması, emek-gücü-nün üretim sürecinde sözleşmeye aykırı kullanımıvb, değer yasasının ihlali anlamına gelir. Bu ihlaldurumu, meta ilişkilerinin genel ve yerleşik olduğubir toplumda, toplumun geriye kalanı tarafındanhaklı ve meşru görülen bir tepkiyle karşılaşır. İşçisınıfının, değer yasası ihlal edildiğinde her karşıçıkışı, her isyanı, diğer meta sahipleri gibi kaynağı-nı mülkiyet ilişkilerinden alan, sistem içi bir tepki-dir. Bu tepkinin üzerinde yükseldiği bilinç sadeceegemen üretim ilişkilerinden kaynağını alan metasahibi olma bilincidir. Yükselen öfke adaletsizliğe-dir. Adalet talebi, eşitlik talebidir. İşçi şöyle söyler:¨Ben de herkes gibi bir yurttaşım. Biricik metamı,emek-gücümü pazarda kapitaliste bir sözleşme ilesattım. Ancak kapitalist, sözleşme şartlarına aykırıolarak, biricik metam olan emek-gücümü, benimiradem hilafına, sözleşme şartlarına aykırı birbiçimde, satmış olduğum kısmın ötesine geçerektüketmektedir. Ey yurttaşlar, ey diğer meta üretici-lerinden oluşan toplum ve onların temsilcisi olandevlet, ben sözleşme şartlarının sağlanmasını isti-yorum, adalet istiyorum.¨ Burada konuşan işçi,tüm toplum ve hukuk nezdinde meşru bir taleptebulunmaktadır. Çünkü toplum ve hukuk, karşı-sında, sömürü çarkları altında ezilen bir işçi değil,hakları gasp edilmiş bir meta sahibi, bir yurttaş gör-mektedir. Çığlığın olanca yakıcılığına, acınınbüyüklüğüne, sözleşmeyi ihlal eden kapitalistinpervasızlığına karşın yükselen ses ve onun dilegetirdiği talep, mülkiyet ilişkilerinden doğan hak-ların teslim edilmesinden başka bir şey istememek-tedir. Ve “eşit haklar arasında son sözü kuvvet söy-ler”.3İşçi ile kapitalistin karşı karşıya geldiği busınıfsal çatışma hali, kaynağını kapitalist mülkiyetilişkilerinden alan, çözümü sistemin sınırlarınıaşmayan bir çatışma halidir. Konuşulan dil, kapita-list mülkiyet ilişkilerinin dilidir. İşçi bu dil ile

konuştuğu için haklı ve meşru kabul edilmektedir.Ancak emek ile sermayenin karşı karşıya geldiğiher durum yeni bir bilinç düzeyine vasat hazırlar.

Ne zaman ki işçi, yurttaş kimliğinden sıyrılır ve“Herşeyi üreten benim. Tükettiğiniz herşeyi,tükettiğiniz metaları üreten üretim araçlarını, üre-tim araçlarını üreten üretim araçlarını, üretimaraçlarının üretilebilme bilgisini, herşeyi, tüm dün-yayı ben üretiyorum. Bu nedenle ben ürettiğimherşeyi istiyorum” der; işte o zaman, bir anda dil,mevcut mülkiyet ilişkilerinin dışına çıkar. Yurttaşişçinin dili, yerini sermaye sınıfı karşısında konum-lanmış, komünist işçinin diline bırakır. Şimdi bu dilartık ne burjuva hukuk ne de sermaye nezdindemeşru bir dildir. Ancak işçi sınıfının gerçek ve dev-rimci dili budur. Bu dil sermaye karşısına emeği,burjuvazi karşısına işçi sınıfını konumlandırır. İşçisınıfını her koşul altında taraf olmaya çağırır.Bunun tersi de geçerlidir. İşçi sınıfını taraf olmayaçağıran dil, işçi sınıfının dilidir.

Mütercim ve Tercümanlar ve Sınıfın Diliİstanbul İşçi Sağlığı ve Güvenliği Meclisi, emek

yağmasına dair az sayıda mevziden bir tanesidir.Meclis, işçi sınıfının gündeminin oluşturulmasıdoğrultusunda özel bir konuma sahiptir. Ulaşmışolduğu bu konum, işçi sağlığı ve güvenliği konusu-na, güncel kaygıların ötesinde, daha genel bakma-sını zorunlu kılmış görünüyor. Bir süredir iş veyaişçi sağlığı, iş veya işçi cinayeti başlıklarında, kav-ramları ortaklaştırmak hedefli bir tartışma yürütü-lüyor. Her ne kadar meclis çevresinde yürütülentartışmalar, başlangıç itibariyle, mütercim, tercü-manlar arası bir çeviri sorunu gibi başlamış olsa da,Murat Çakır ve Emre Gürcanlı’nın müdahaleleriy-le daha gerçek bir mecraya kavuşmuş bulunuyor.Devam eden bu tartışmada bu makalenin yazarla-rından Ramazan Türkmen tarafından kalemealınan Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi’nin(MSG) 53. sayısındaki “İşçi Cinayetlerinin PolitikEkonomisi”4 başlıklı yazı, Emre Gürcanlı imzalı “İşCinayetleri mi İşçi Cinayetleri mi?” adlı yazısındakonu edilmiş; benzer biçimde Murat Çakır’ın biryazısında da yazımın bazı tespitlerine eleştiri geti-rilmiştir.5 Bu can yakıcı konuda yapılan her eleştirianlamlı ve önemlidir. Her iki yazarın da tartışmayı

68Ekim- 2014-Mart-2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

ele alış biçimi Marksist referanslarla konuyu elealmayı olanaklı kılmaktadır; çünkü her iki yazar daişçi cinayetlerinin bir sistem sorunu olduğu öner-mesine sahip çıkmaktadır. Mesele hangi kavram-sallaştırmanın bu tespiti ifade edebileceğindedüğümlenmektedir. Her ne kadar tartışma ortakreferanslarla yürütülmeyi olanaklı kılsa da bu, heriki yazarla aynı düşündüğümüz anlamına gelmiyor.Ortak niyetler, ortak hedefler ve işçi sınıfındanyana tutum alışımızdan bağımsız olarak, henüz işçisınıfının dilini konuşma konusunda ortaklaşmadı-ğımız bir gerçek. Ancak sınıfın dili konusundaortaklaştıracak bir bilimi kabul ettiğimiz düşünce-si, işimizi kolaylaştırıyor. Bu nedenle Marksizmereferansla yürütülecek bir tartışmanın ilerleticiolacağı kanaatindeyiz. Bu önemlidir. Çünkü birreferans noktası saptamak, alana ortak kavramlarönermeyi mümkün kılabilir. Sınıflı bir toplumdaher ortaklaşma, aynı zamanda bir ayrışmayı da içe-risinde taşır. İşte bu ortaklaşma ya da ayrışmayıolanaklı kılan şey, işçi sınıfının bilimidir. Bu ayrış-mayı gerçekleştirebilmek için yapılması gereken enson şey, dili, üretim ilişkilerinden bağımsız, ken-dinde şey olarak ele almaktır. Bu nedenle EmreGürcanlı’nın bize sunduğu, bir kavramın 1) yerle-şik olması, 2) anlaşılır olması ve 3) kapsayıcı olma-sı kalıbı üzerinden ilerlemek mümkün değildir.Çünkü bu kalıp önsel olarak bize sunulanı veri alır.Aslolan ise bize sunulanın reddini sağlamaktır.Tıpkı kaza ve cinayet söyleminin değişimindeolduğu gibi. Bu nedenle Emre Gürcanlı bu kalıbıönerirken ne kadar yanlış bir yerde duruyorsa; buönerinin peşi sıra ifade ettiği “Kuşkusuz kullandığı-mız dilin ve kavramların sınıfsal olmasından sözetmek bile gereksiz, biz sınıflı bir toplumda işçisınıfının dilini egemen dil haline getirmek ve/veyaegemen dile ‘dayatmak’ zorundayız, bu da birmücadele alanıdır.”6 derken, o kadar doğru biryerde durmaktadır. Bu dayatma sayesinde bir kav-ram yerleşik, anlaşılır ve kapsayıcı hale gelir. Bu üçözellik bize çıkış noktasını değil, sonuç noktasınıgösterir. Öyle ise bir kavrama dair tercihimizi nasılkullanmalıyız? “Mücadele nasılsa kendi dilini yara-tır, bizim görevimiz sınıfın mücadelesini örgütle-mektir” diyerek mi? yoksa bilime başvurarak mı?Biliyoruz ki sınıfın kendiliğinden bilinci ile kendisiiçin bilinci arasında büyük bir fark vardır. İşçi sını-fı ekonomik mücadelesi ile ancak sömürüyü sınır-

landırma (emek gücünü elde edebildiği en yüksekdeğerden gerçekleştirme) talebini yükseltirken,sömürünün ortadan kaldırılması talebi, mülkiyetilişkilerinin aşılmasını, bu da işçi sınıfının iktidarı-nı gerektirir. Dil eğer bilincin aracıysa, işçi sınıfınınmücadelesinin düzeyi aynı zamanda bilincinindüzeyini de gösterecektir. Bu nedenle mücadelekendi dilini yaratır söylemi, kendiliğindenci birdüşünce tarzının ürünü olabilir ve reddedilmesigerekir.

İş ve KapitalizmHer iki yazar da, iş cinayetleri kavramının kul-

lanımında ortaklaşmayı önerirken, vurguyu işinkapitalist niteliğine yapmaktadır. Murat Çakır“Zira ‘iş cinayeti’ kavramında kullandığımız ‘iş’tekikastedilen apaçık ki ‘kapitalist iş’tir. Hedef alınankapitalist sistemdir.” derken, Emre Gürcanlı ‘“Ziraiş cinayeti dediğimizde de aynı iş güvenliği kavra-mını açıklarken olduğu gibi, işçiye, işçinin korun-masına değil, kapitalist işin doğasından dolayı işçi-lerin katledilmesine odaklanmış oluyoruz.”7

demektedir. Önerme, iş kavramının niteliğine yanikapitalist işe gönderme yaparak geliştirildiğinegöre, öncelikle bu konuyu tartışmak gerekir.

Marx, Kapital’in Birinci cildinde şöyle söylü-yor: “Emek-sürecinin basit öğeleri şunlardır: 1.İnsanın kişisel etkinliği, yani işin kendisi; 2.işinkonusu ve 3. İşin araçları.”8 Buradan da anlaşıla-cağı üzere kişisel etkinliği gerçekleştirecek olaninsan, emekçidir. Emekçinin işin araçları ile işinkonusu üzerinde gerçekleştireceği etkinliğe işdenir. Bu tanım geneldir. Yani bize işin kapitalistniteliğini söylemez. İşin niteliğini anlayabilmemiziçin, etkinliği gerçekleştiren öznenin yani emekçi-nin, işin konusu ve işin araçlarıyla kurduğu ilişkiyebakmamız gerekir. İşin konusu ve araçlarıyla kuru-lan ilişkiden kasıt, emekçinin, işin konusu üzerin-de, işin araçlarıyla, hangi organizasyona uygun ola-rak faaliyette bulunacağı değil, mülkiyet ilişkisidir.Bu ayrım kavramsallaştırmada yazarlarla ayrı düşü-şümüzün temel noktasıdır. Sorunu işin organizas-yonunun kapitalist niteliğine bağlayarak tanımgeliştiriyorsanız iş cinayeti, yok sorun mülkiyet iliş-kilerinden kaynaklanmaktadır diyorsanız işçi cina-yeti kavramını kullanırsınız. Sanki aslında aynışeyden bahsediyormuşuz gibi bir algının oluştuğuve meselenin ayrıntı bir konu üzerinde yürütülen

69Ekim 2014-Mart 2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

tartışma çevresinde yürütüldüğü düşünülüyorsabildik özdeyişi tekrarlamak faydalı olur: Şeytanayrıntıda gizlidir.

Eğer emekçinin kendisi işin konusu ve araçla-rıyla birlikte mülk ediniliyorsa, bu üretim ilişkisibize köleliği anlatır. Eğer emekçi, üretimin konusuve araçlarıyla bağımlı bir ilişki kurmuşsa, bu üretimilişkisi bize feodalizmi; eğer emekçi işin konusu vearaçlarından kopartılmış, ilişki sadece sermayedolayımı ile kurulabiliyorsa bu bize kapitalist üre-tim ilişkilerini anlatır. Öyle ise işin doğasını belirle-yen unsur mülkiyet ilişkileridir. Bizler işin doğasıdediğimizde kendinde bir şeyden bahsetmeyiz; tamtersine belirlenen bir ilişkiden söz ediyoruz demek-tir. Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı’nın, Mark-sist literatürle tanışık, herkesçe malum önsözündeMarx, “Varlıklarının toplumsal üretiminde, insan-lar, aralarında, zorunlu, kendi iradelerine bağlıolmayan belirli ilişkiler kurarlar; bu üretim ilişkile-ri, onların maddi üretici güçlerinin belirli bir geliş-me derecesine tekabül eder... Gelişmelerinin bellibir aşamasında, toplumun maddi üretici güçleri, ozamana kadar içinde hareket ettikleri mevcut üre-tim ilişkilerine ya da, bunların hukuki ifadesindenbaşka bir şey olmayan, mülkiyet ilişkilerine tersdüşerler”9 der. Kapitalizm bir üretim tarzıysa, yaniüretici güçlerin belirli bir gelişme düzeyine tekabüleden bir ilişki (yani mülkiyet ilişkisi) biçimi ise,kapitalist iş dediğimiz şey de insanın, işin konusuüzerinde, işin araçlarıyla belirli bir mülkiyet ilişki-sine bağlı olarak gerçekleştirdiği etkinliğidir. Onakapitalist niteliğini veren mülkiyet ilişkileridir.Yani üretim araçlarına kimlerin sahip olduğu, kim-lerin bu koşullardan yoksun oldukları için emek-güçlerini satmak zorunda olduklarıdır. Emre Gür-canlı bir yazısında şöyle diyor: “Kapitalist üretimintemel belirleyeni sermaye birikimi ve bunun biricikyolu artı değer sömürüsüdür. Artı değer sömürüsü-nü artırmak için ise sermaye sınıfı iki şeyi yapar,kimi zaman zorla, kimi zaman rızayla; mutlak artıdeğeri artırma (çalışma süresini uzatma) ve göreliartı değeri artırma (üretim hızını artırma, emeksürecini yoğunlaştırma). Ve tüm bunları gerçekleş-tirirken kullandığı teknoloji de ‘taraflıdır’ (abç).Teknolojik pratikler de, denetim ve yönetimmekanizmaları da ‘taraflıdır’, işin özü teknoloji,üretim yöntemleri, yönetim ve denetim mekaniz-maları sermaye sınıfı tarafından seçilir ve belirle-

nir.”10 Öncelikle yukarıdaki satırlarda yer alanmaddi bir hatayı düzeltmek gerekir. Emeğin yoğun-luğunu artırma, göreli artı-değeri artırmanın biryolu değildir. Emeğin yoğunluğunun artışı, bir işgü-nünün içindeki gözeneklerin azaltılması metafo-ruyla anlatılır ve işgününün uzatılmasında olduğugibi yeni değer üretilen mutlak artı-değeri artırma-nın bir yoludur. Neyse...Bu yanlış, dikkatli bir“yeniden Kapital okumasıyla” giderilebilir. Gür-canlı’nın sözlerinde asıl tartışmamız gereken şey‘teknolojinin taraflı olduğu’ önermesidir. Konuhakkında ilerleyebilmek için Marx’tan aktaracağı-mız aşağıdaki uzun alıntı ön açıcı olabilir. Tartışmaşudur: İşçileri kim işsiz bırakıyor? Çünkü manifak-tür döneminden makineli üretime geçilmiş; artanemek üretkenliği, yani daha az sayıda işçinin dahafazla miktarda sermayeyi harekete geçirmesi ola-naklı hale gelmiş ve sonuç olarak işçiler yığınlarhalinde işsizliğin pençesinde telef olmaktadır. Yanisoruyu güncel tartışmamıza uyarlarsak biz buna‘işçileri kim öldürüyor?’ diyebiliriz. Kapital’de tar-tışma şöyle ele alınıyor: ‘Kuşku götürmeyen birgerçektir ki, yalnızca makine, işçileri, ge rekli geçimaraçlarından “azat etmekte” sorumlu değildir. Gir-diği sanayi kollarında üretimi ucuzlatır ve artırır,ama başlangıçta, diğer sa nayilerde üretilen geçimaraçlarının kitlesinde bir değişiklik yapmaz. Böyle-ce, makinenin sanayiye girmesiyle, işlerinden edi-len işçiler için toplumun sahip olduğu gerekligeçim araçları eskisinden daha fazla değilse, eskisikadardır. Yıllık üretimin, işçi olmayanlar tarafın-dan telef edilen büyük bir kısmı, bunun dışındadır.Ve işte bizim savunucularımızın dayandıklarınokta budur! Makinenin kapitalist kullanımındanayrıl maz çelişki ve uzlaşmaz karşıtlıklar, makine-den değil, ama aslında maki nelerin kapitalistbiçimde kullanımından doğduklarından ötürü,mevcut değildir diyorlar! İşte bu yüzden, makinetek başına alındığında çalışma saatlerini kısalttığıhalde, sermayenin hizmetine girdiği zaman bunuuzatmakta; ve gene kendi başına, çalışmayı hafif-lettiği halde, sermaye tarafından kullanıldığızaman, işin yoğunluğunu artırmaktadır; kendibaşına, o, insanın doğa üzerindeki zaferi olduğuhalde, sermayenin elinde, insanları bu kuvvetlerinkölesi haline getirmektedir; kendi başına, üretici-lerin servetini artırdığı halde, sermayenin elindebunları sefilleştirmektedir - bütün bu ve öteki

70Ekim- 2014-Mart-2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

nedenlerle, burjuva iktisatçılar kendilerinde varol-madıklarını, ve öyleyse teorik varoluşlarının daolmadığını rahatlıkla öne sürebiliyorlar. Böylece,o, kendisini, kafa yormaktan kurtar dığı gibi, üste-lik kendi karşıtının üstü kapalı olarak, makineninkapitalist kullanımına değil de, bizzat makineyekarşı çıkacak kadar aptal olduğu nu söyler”11 Gür-canlı’nın ‘ama benim söylemek istediğim bu değil,ben teknolojinin değil, teknolojik tercihlerin taraf-lı olduğundan söz ediyorum’ diye söylendiğiniduyar gibiyim. Marx, konunun devamında döne-min meşhur canisi Bill Sikes’in savunmasındakiakıl yürütmeyi, anlamamızı kolaylaştırmak içinaktarır. “Sayın jüri üyeleri, bu gezginci tüccarlarıngırtlağı kuşkusuz kesilmiş. Ama kabahat bendedeğil, bıçakta. Böyle arızi münasebetsizlikler oluyordiye, bıçağın kullanılmasını büsbütün ortadan kal-dıralım mı yani? Düşünün bir kez! Bıçaksız tarımda, ticaret de olur muydu? Bıçak, anatomide meş-hur bir araç olduğu gibi, cerrahlıkta da sağlığayararlı değil midir? Ayrıca ziyafet masalarının dagönüllü bir yardımcısı değil midir? Eğer bıçağı orta-dan kaldırırsanız…bizi barbarlığın uçurumlarınafırlatıp atmış olursunuz.”12 ‘Gürcanlı bize BillSikes’i dinlemiş ve hak vermiş bir sosyolog edasıy-la seslenir. ‘Evet, evet, cinayetlerin sebebi bıçaktır.Bütün cinayetler bu keskin bıçaklar nedeniyleişlenmektedir. Bu bıçaklar bir an önce toplatılıpyerine cani ve katillerin kör bıçaklar kullanmalarısağlanmalıdır.’

Muhtemelen Bill Sikes’in savunmasına jürinintek bir üyesi ikna olmamıştır. Ancak mesele kapi-talizm olunca cinayetleri önlemek için katillere körbıçak tavsiye edenler çoğalır. Unutulan şey, katilöldürecekse, ister planlı, isterse onu tahrik ettiğiniiddia ettiği güdülerin esaretinde olsun, cinayetişleyecek bir silah mutlaka bulur. Bu silah körbıçak bile olsa.

Kör Bıçak Önermeleri“Yeterli işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri

alınsa”, “işçiler dikkatli olsa”, “şu kişisel koruyucu-ları kullansa işçiler”, “devlet adam gibi denetlese”,“İSG kültürü yerleşse”, “yasal mevzuat adam gibiuygulansa” vs. vs. Evet bunlar yapılırsa, ölümler,meslek hastalıkları azalır, daha az işçi sakatlanır,daha az işçi hasta olur. Ama “daha az”... Yine işçi-ler ölecek, sakat kalacak, hastalanacaktır...

Çünkü yukarıdaki yapılsa, edilse diye bitenönerilerin hepsi, işyerine odaklanan, teknik birbakış açısını yansıtmaktadır. Halbuki, iş cinayetle-rinin (kaza ve meslek hastalıkları sonucu ölüm,yaralanma ve hastalıkların) nedenini aramak için,biraz dışarıya çıkmak, bakış açımızı işyerlerininhem dışına, hem de üretim süreçlerinin en temelçarklarının en dip noktalarına sokmamız gereki-yor.?”13

Yukarıdaki cümleler yazarın ‘teknoloji taraflı-dır’ cümlesinden önce yazdığı pasajdan alınmıştır.Bunları söyleyen yazarın teknisizm batağına nasılsürüklendiğini anlamakta zorlanabiliriz. Ancakyazarın baktığı, üretim süreçlerinin en temel çark-larının en dip noktalarında gördüğü şey, üretimilişkileri yani mülkiyet ilişkileri değildir. Onungörebildiği tek şey, kar güdüsüyle hareket edenkapitalistin tercihlerine bağlı olarak şekillenenüretme biçimleridir. Sorun böyle ele alınınca, kargüdüsü (bu daha sonra aşırı kar güdüsü olaraksunulur) ortadan kalkmadığı sürece üretim süre-cinde ortaya çıkan riskler ortadan kalkmaz. Yani ‘işcinayetleri’ ve işçi sağlığı sorunları çözümlenemez.Meselenin özünde kapitalistin kar arayışı nedeniy-le ortaya çıkan risk durumu vardır. Kar güdüsüortadan kalkmadığı, yani kapitalizm ortadan kalk-madığı sürece riskler de ortadan kalkmaz ve bunedenle ‘iş cinayetleri’ ve işçi sağlığı sorunu kapi-talizm şartlarında çözümlenemez. İşte bize sunulanderin analizin özeti bu kadardır. Sorun böyle elealınınca çözüm tedrici bir biçim alır. Riskler orta-dan kaldırılamıyorsa, azaltılmalıdır. Yani üretmebiçimlerinin değişimi için mücadele edilmelidir.Sonuç olarak işçi sınıfına hiçbir geçerliliği olmayanşu fantastik önermeler bir program olarak sunulur.Şimdi bu önermelerin her birisinin içeriğini farklıbir okumayla anlamaya çalışalım.

“1. Tehlikeli işler, prosesler! Bazı işler temel-den yanlıştır ve tamamen ortadan kaldırılmalıdır,örneğin Kot taşlama insanlık için zorunlu bir işmidir? Yanıtımız hayır!” 14

Kapitalizm sınıflı bir toplumdur. Herhangi birsınıflı toplumda insanlık gibi genel bir paydadansöz edilemez. Kapitalist bir toplumda insanlık kav-ramı da tıpkı yurttaş, vatandaş gibi tek ortak pay-dası meta sahipliği olan, tüm sınıf çatışmalarınınmaskelendiği burjuva bir kavramdır. Öyle ise‘insanlık için zorunlu bir iş’ tanımı eğer sınıfsız bir

71Ekim 2014-Mart 2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

toplumda yaşamıyorsak, alanlarda haykırılan‘insanlık onuru’ kadar boş bir tanımdır. Bu yakla-şım referansını işçi sınıfının biliminden değil, İnsanHakları Evrensel Beyannamesi’nden alır. Fransızdevriminin aydınlanmacı eşitlik, özgürlük, mülki-yet ve Bentham15 ilkelerinden bir adım ileri git-mez. Marx Kapital’de bu dört ilkenin iç yüzünügöstereli çok oluyor.

Kapitalist toplumda üretimin yegâne amacıkardır. Bir kapitalistin temel güdüsü başlangıçtasahip olduğu değerden daha büyük bir değere ulaş-maktır (P-P’). İlk yatırılan paradan fazlalığı ifadeeden P’ ( P’=P+ Δp) nin hangi metanın üretimin-den veya dolaşımından geldiğinin kapitalist açısın-dan hiçbir önemi yoktur. Onu, ürettiği metanınkullanım değeri (yani yararlılığı) bir gram dahi ilgi-lendirmez. Bir metada kullanım değerinin işlevi,değişim değerinin (o metanın üretimi için gerekliortalama toplumsal emek zamanı) taşıyıcısı olma-sıdır. Eğer bir metadan, yani değişim için üretilmişbir kullanım değerinden söz ediyorsak, buradayararlılığın tek ölçütü o metanın toplum tarafın-dan talep ediliyor olmasıdır. Bu nedenle kapitalist-lere kot taşlama işinin insanlık için zorunlu bir üre-tim olmadığı ve kaldırılması gerektiğini söylediği-nizde size dönüp bunu müşterilere anlatmanızgerektiğini söylerler: ‘Madem zorunlu değil, onlarbu ürünü almaktan vazgeçerlerse zaten biz de üret-meyiz’. Sonuç olarak iş dönüp dolaşıp, tüketicileredönük tanıtım kampanyaları örgütlemeye, ‘tüketi-ci farkındalığını’(!) geliştirmeye varır. Oysakimesele, kot taşlama işçilerinin bu işi yapmakzorunda olmasından kaynaklanmaktadır. Onlarınneden ölümü göze alarak bu işte çalıştıklarını sor-guladığımızda, çözümün, işyerinin tanzimi veyayasaklanması ile ilgili olmadığını da anlarız. Katli-amdan kurtulan maden işçileriden birisi sanırımşöyle demişti: ‘Yukarıda açlık kesin, aşağıda iseölüm bir olasılık’. İşçileri sonuçlarını bildikleri birişe mahkûm kılan şey, emek arzı ile talebi arasın-daki dengesizliktir. Yani yedek sanayi ordusununbüyüklüğüdür. İşçi sınıfının, yedek sanayi ordusu-nun büyüklüğünü azaltmaya yönelik her mücade-lesi, işçi sınıfını emeğin yağma edildiği üretim alan-larından uzaklaşmaya, sonuç olarak bu durum daya bu üretim alanlarının ıslahına, ya da tümüylekarlı alanlar olmaktan çıkmasına yol açar. Yedeksanayi ordusunu küçültecek tek talep, iş gününün

kısaltılması talebidir. Ve bu talep, işçi sınıfının sis-tem içi mücadelesinin nirengi noktasıdır. Sadece“sistem içi” mücadelesinin nirengi noktasıdır;çünkü, işçi sınıfını emek gücünü satmaya zorunlukılan üretim araçlarından ve tüketim mallarındanyoksun olması gerçeği değişmedikçe, emek arzı iletalebini yöneten yasalar, sınıf mücadelesinin yanısıra, aynı zamanda sermayenin hareket yasalarıtarafından yönetilir. Yazar bize kot taşlama işininyasaklanması için mücadele gibi mücadeleninöznesinin kim olduğu belirsiz bir önerme yerine,işgününün kısaltılması ya da en azından sekiz saat-lik işgünü yasasının uygulanmasını önermiş olsay-dı, böyle bir mücadelenin sınıfın birliğini sağlayan,yedek sanayi ordusu ve faal emek ordusunu aynıtalep etrafında birleştiren belki uzun erimli amagerçekçi bir mücadeleye çağırmış olurdu. Böyle birmücadele, sistem içi karakterine (sömürüyü sınır-landırma) rağmen, sömürünün olmadığı bir dünyaiçin mücadele ile bağ kurardı.

“2. Tehlikeli maddelerin, yöntemlerin, araç veekipmanların kullanılması binlerce işçiyi öldür-mekte, hasta etmektedir...Bunun yerine daha sağ-lıklı malzeme kullanılabilir, ancak kapitalizm ucuz,verimli, karlı olanı, tehlikeli de olsa sonuna kadarkullanmakta ısrar eder ve karşılığında binlerceişçiyi öldürür. Mücadeleler belli bir noktaya gelin-ce yasaklanır ve ‘cezalar’ verilir”16

Elbette yazar da kabul eder ki, işçileri öldüren,hasta eden, üretebilme potansiyellerini yok edensadece tehlikeli madde, yöntem, araç ve ekipman-lar değildir. Bir büro işçisinin oturduğu sandalye,bant tipi üretimde ayakta durmak, üretim hızınınbir tık artırılması, molaların beş dakika kısaltılma-sı, her an aç kalacağım korkusu, çocuğun okulparası vb.; tehlikeli görünmeyen, ancak işçinin ser-maye ile kurduğu ilişkinin sonucu olan hemen her-şey işçiyi öldürür, hasta eder, üretebilme potansiye-lini tüketir. Emre Gürcanlı bize emek-sermaye iliş-kisinin işçiye ödettiği bedeller arasında tercihtebulunmayı öneriyor. Ancak burada sorun sınırınnereden çizileceğidir. Neler tehlikeli madde, yön-tem, araç ve ekipmandır? Eğer burjuva mevzuattarafından tanımlanan sınırlar kaynak gösteriliyor-sa, bu mevzuatlar tümüyle sermayenin dönemselçıkarlarının, sermayeler arası rekabetin ve sınıfmücadelesinin ürünüdür. Elbette, işçi sınıfı müca-delesinin bir yönü sömürüyü sınırlandırma müca-

72Ekim- 2014-Mart-2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

delesidir. Ancak bu mücadele eğer işçi sınıfına asılsorunun sömürünün bizatihi kendisi olduğunu gös-termiyorsa, sömürünün meşrulaştırılmasının aracıhaline dönüşür. Unutulmaması gereken şey, emekyağmasının, emek sömürüsünün bir biçimi olduğu-dur. Sömürünün bu biçiminin farkı, değer yasasınaaykırı oluşu, kapitalist mülkiyet ilişkilerinin meşrusaydığı sınırların ötesine geçmiş olmasıdır. Buayrım, eğer kapitalist üretim ilişkilerinin içindenbakıyorsanız anlamlı ve görülebilir bir ayrımdır.Ancak bir adım geriye atıp, bakış açınızı değiştirir-seniz, bu ayrım tüm meşruluğunu yitirir. Kapitalistmülkiyet ilişkilerinin dışından bir bakış ile görece-ğiniz tek şey, emek sömürüsüdür. Herkes kabuleder ki, bizlerin meşruiyet sınırları ile kapitalisthukukun meşruiyet sınırları arasında temel bir farkvardır: Bizler sermayenin ölü emek olduğunu vebir vampir gibi canlı emekle varlığını koruyabildi-ğini biliriz. Kişileşmiş sermaye olarak kapitalistinkalbinin yerinde atan bizim kalbimizdir. O bizdensızdırdığı, hem de yasa dışı olarak gaspettiği kadar,yasal olarak da sızdırdığı hayatlarımızı yaşamakta-dır. Bu nedenle yağmayla birlikte sömürünün tümbiçimleri gayri meşrudur, ortadan kaldırılmalıdır.Daha sağlıklı malzemeler gibi muğlak talepler sonugelmez şu tartışmanın önünü açar; ne daha sağlık-lıdır? Kapitalizmde üretim araçlarından kopartıl-mış işçi için sağlıklı tek bir an veya eylem varmıdır? İşte teknisizm bu tartışma ile başlar. Busorularla birlikte sermayenin yerine düşünmeye,sermayeyi vicdana çağırmaya başlarsınız. Oysa sağ-lıksızlığın temel kaynağı, emeğin, işin konusu vearaçlarından kopartılmış olmasıdır. Bu durumudeğiştirmeyen hiçbir eylem nihai olarak başarıyaulaşamaz.

“3. Aşırı kâr hırsı, hızlı, acele, derme çatma,mevzuata aykırı riskli çalışma ortamları yaratmış-tır. Denetimsizlik de bunu beslemektedir... Üretimsürecindeki tehlikeli işler, hala ortadan kaldırılamı-yorsa risklerin kabul edilebilir sınırlara çekilmesigerekir. Tehlikeli işleri ortadan kaldırmak müm-kün değilse ve tehlikeli maddeleri kullanmakzorunluysa, üçüncü aşamaya geçilir ve risklerinazaltılmasına çalışılır.”17

Yukarıdaki cümleler hem meselenin ekonomipolitik okumasına dair yanlışlar içermektedir; hemde kapitalist üretim ilişkilerinde işçi sağlığı vegüvenliği için bir ‘normal’ tanımı getirmeye çalıştı-

ğından, çok riskli bir algının oluşumuna kapı ara-lamaktadır.

Yazar, sıklıkla karşılaştığımız bir klişeyi hiç sor-gulamaksızın alıp yinelemektedir: ‘İşçi sağlığı vegüvenliğine dair sorunların ardında aşırı kar hırsıyatmaktadır.’ Bu ezber cümlenin şöyle devametmesi gerekir: ‘Öyle ise sermaye aşırı kar hırsın-dan arındırılırsa sorun çözülebilir.’ Öncelikle butespitin kendisi olgusal olarak gerçeklikle örtüşme-mektedir. İşçi sağlığı ve güvenliğinin en yoğun teh-dit altında olduğu işletmeler, sanıldığı gibi, aşırı karelde etmeye çalışan işletmeler değildir. Kapitalizm-de dönemsel olarak oluşan ve politik bir desteğegereksinim duyulan tekeller bir kenara bırakılırsa,aşırı karın (bunun Marksist literatürdeki bir karşı-lığı da artı kardır; yani ortalama kar oranının üze-rinde elde edilen kar) kaynağı, sermayenin organikbileşenindeki farklılıktır. Yani bazı sermayelerinteknik yapısı diğerlerinden daha ileridir. Bu teknikyapıdaki farklılık, o üretim alanında emek üret-kenliğinin daha fazla olması, bu da o teknik ile üre-tilen metaların daha ucuza mal olması anlamınagelir. Bir metayı diğer sermayelerden daha ucuzaüreten kapitalist, diğer sermayelerin teknik bileşe-ni yükselene, yani diğer sermayeler de aynı emekverimliliği ile üretim yapana değin ortalama karoranının üzerinde kar elde eder. Bu ortalama karınüzerinde elde edilen kara, artı-kar adı verilir.Ancak sermayesinin organik bileşeni düşük olan,bu nedenle sıklıkla ortalama kar oranını bile eldeedemeyen kapitalistin önünde tek seçenek vardır;o da metanın maliyetini düşürecek diğer yöntem-leri kullanmak. Bu yöntemlerden birisi de, işçi sağ-lığı ve güvenliği maliyetlerini kısmaktır. Öyle iseyazarın ileri sürdüğünün tam tersine işçi sağlığı vegüvenliği sorunu artı-kar arayışından daha çok,sıklıkla, ortalama kar oranını yakalama çabasında-ki sermayenin, organik bileşenin düşük olduğuüretim alanlarının, eğer ölçeğimiz dünya pazarı isesermayesinin organik bileşeni düşük uluslarıngörünür sorunudur. “Görünür sorunudur” diyoruz,çünkü yapısal olarak işçi sağlığı ve güvenliği soru-nu, kapitalizmin tümü için geçerlidir. Ancak düşükteknik ile üretim yapılan alanlarda bu sorun, nispiolarak diğerlerine göre daha fazladır. Gürcanlı’nınyaklaşımı meseleyi kapitalistin aşırı kar hırsınaindirger. Ancak kapitalist dediğimiz kişi sadece‘kişileşmiş sermayedir’. Bizim kapitalistte gördüğü-

73Ekim 2014-Mart 2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

müz hırs, aslında, sermayenin hareket yasalarınauymaya çalışan kapitalistte, bu yasaların tezahü-ründen başka bir şey değildir. Bu konu üzerindeduruyoruz, çünkü son dönemin modası her sorunu‘neo liberal politikalar’ ya da vahşi kapitalizme bağ-lamak şeklinde bir düşünüş biçimidir. Oysa kapita-lizmin vahşisi - ehlisi olmadığı gibi, neoliberal poli-tikalar da sermayenin keyfi bir tercihi değil, serma-yenin dönemsel (konjonktürel) çıkarlarının birifade şeklidir. Bugün için neoliberal politikaları ser-maye için rasyonel olmaktan çıkarabilecek tekgüç, işçi sınıfının birleşik, örgütlü eylemliliğidir.Ancak, bu, neoliberal politikaların sermaye içinher dönem mutlak olarak rasyonel olduğu anlamı-na gelmez.

Bir şeyin aşırısından şikayet ediyor ve sorunuburayla ilişkilendiriyorsanız, bu yaklaşım örtük ola-rak o şeyin normalini meşru gördüğünüz anlamınagelir. Karın aşırısı sorundur dediğinizde aşırı vekötü olmayan bir kar oranı ile işgörmek, sermaye-nin neden olduğu emek yağmasını ortadan kaldırıranlamına gelir. Ancak ülkemizde her gün maden-lerde işçilerin ölmesi ile Almanya’da senede birişçinin ölmesi aynı oranda gayri meşrudur. Aşırı venormal arasındaki nispi ilişkiyi görememek, kolay-lıkla kapitalist devletin bir formunu neoliberaldevlet diye lanetlerken, diğer formunu sosyal dev-let diye kutsamaya ya da ABD’yi lanetlerken Avru-pa Birlikçi oluvermeye kadar gider. Mesele, kapita-list biçim ve görüngülerin arasındaki farkların ayır-dında olmak, bu farklılıkları unutmadan kapitaliz-min kendisine karşı bir mücadele örgütleyebilmek-tir. Bu parantezden sonra tartışmanın aslına döne-lim.

Emre Gürcanlı’nın elimize tutuşturduğu prog-ram doğrultusunda ilkin bazı ‘insanlık’ için zorun-lu olmayan üretim alanlarını yasakladık. (ki bununiçine sermayenin tüketimine giren tüm lüks metaüretimini, keyif verici tüm maddeleri, kimin tüket-tiğine bakılmaksızın değerli taş ve metalleri vb kat-mak gerekir. Bunların hiç birisi zorunlu üretimalanları değildir)18 Sonra, bazı tehlikeli işlerdekitehlikeli madde, yöntem, araç ve ekipmanlarınıislah ettik, yerlerine daha pahalıya gelse bile dahasağlıklılarını koyduk. Ancak hala sorun çözülmedi.Üretim ve risk içeren yöntem ve malzemelerin kul-lanımı zorunlu, o zaman da riskleri azaltmaya çalış-tık. Bütün bunların en sonunda işçinin sorumlulu-ğu gündeme gelir. Ancak bu da sorunun çözümü

için ana unsur değildir. Peki, bu anlatıdan çıkansonuç nedir? “Özetle işçi güvenliği yerine, işgüvenliği daha a.yerleşik b.anlaşılır c.kapsayıcı birkavramdır” 19 Yukarıdaki söylenenlerden nasılböyle bir sonuca varıldığını anlayamasak ta, soru-nun kaynağı yukarıda alıntı yaptığımız cümleninhemen öncesindeki sözcüklerde kendisini hissetti-rir. ‘Ayrıca iş güvenliği sadece işçinin güvenliğinideğil, çevre güvenliğini, üçüncü şahıslarıngüvenliğini, genel itibariyle toplumun güvenliğinide içermektedir, içermelidir. En basit bir inşaatfaaliyetinin bile çevreye ve çevrede yaşayanlaraetkisi vardır ve bunun ortadan kaldırılması dabizzat "iş güvenliği" disiplininin üzerindeodaklanması gereken bir konudur. Örneğin çarpıcıbir örnek verirsek, Hindistan’daki Bhopal“faciasını”, katliamını düşünürsek, burada işçiyedeğil işe, kapitalist işe, o işin örgütlenmesine,denetlenmesine vs. odaklanılması ancak bizi olayıçözümlemeye götürebilecektir.20 Gürcanlı’nınzihin dünyasında toplum işçiler, kapitalistler veüçüncü şahıslar olarak bölümlenir. Böyle bir bakışaçısına sahip olunduğunda doğal olarak işçiyeodaklanmak sorunu daraltmak, sınırlamak anlamı-na gelir. Bu bakış açısından “ ...iş cinayeti çünkütoplumsal ilişkiler ve üretim ilişkilerinin billurlaştı-ğı işyeri ortamındaki o “iş” bir cinayete yol açıyor oyüzden iş cinayeti!” 21söylemi hiç bir tuhaflık içer-mez. O’na göre kapitalizm, işyerinde yaşanan birolgudur, işçi de üretim sürecinde işçidir. Kapitaliz-mi imleyen şey ise kapitalist işin kendisidir. Bubakış açısı, bu nedenledir ki, üretim ilişkileri iletoplumsal ilişkileri birbirinden ayırır. Bu bakış açı-sında her şey birbirine girdiği gibi, üretme biçimle-ri ile üretim ilişkileri de birbirine karışır. OysaMarx daha Kapital’i yazmadan yıllar önce Komü-nist Manifesto’da ‘ Feodal toplumun yıkıntıların-dan doğan modern burjuva toplum, sınıf karşıtları-nı ortadan kaldırmadı. Yalnızca eskilerinin yerineyeni sınıflar, yeni baskı koşulları ve yeni mücadelebiçimleri koydu. Tüm toplum giderek iki büyükdüşman kampa, doğrudan birbiriyle karşı karşıyagelen iki büyük sınıfa bölünüyor: Burjuvazi ve pro-letarya.’ diyordu. Marx elbette ki toplumu ikibüyük sınıfa bölerken, bunu ne daha ‘radikal’olmak ne de ‘sınıfsal’ görünmek için yapıyordu. Buyaklaşım onun sınıf analizinin doğal sonucuydu.İşçi kime denir? Bu sorunun Marksist literatürdeezber yanıtı, ‘üretim araçlarından ve tüketim mal-

74Ekim- 2014-Mart-2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

larından yoksun, emek gücünü istediği kapitalistesatma özgürlüğüne sahip, ancak, emek gücünü sat-mak zorunda olan kişi işçidir’ şeklindedir. Bu tanı-mın bir adım gerisine gidersek Marx’ta işçi tanımı-nın ‘emek gücü metasına sahip olan kişi’ olduğunugörürüz. Bir metanın iki özelliği vardır: Kullanımdeğeri ve değişim değeri. Kullanım değeri yararlılı-ğı ifade eder. Ancak meta, emek ürünü, değişilenher şey olduğuna göre, bu yararlılığın o metayasahip olan kişi için bir anlam ifade etmemesi gere-kir ki elindeki yararlılığı değişime sunabilsin. Yoksakişi o yararlılıktan kendisi faydalanırdı. Öyle iseyararlılığın metanın sahibi için değil, metayı talepeden kişi tarafından bir anlamı olmalıdır. Değişimdeğeri ise bir metayı üretmek için gereken emekmiktarını ifade eder ve birimi emek zamandır. İşçi-nin emek-gücü de bir meta olduğuna göre onun dabir kullanım değeri ve değişim değeri vardır. İşçininemek-gücünün kullanım değeri, onun üretebilmepotansiyelidir. Her kullanım değeri alıcısı için biranlam taşıdığına göre, kapitalist için emek-gücü-nün kullanım değerinin karşılığının artı-değerüretme özelliği olduğunu söyleyebiliriz. Herneyse... İşçinin emek gücünün kullanım değeriolan onun üretebilme potansiyelinin, işçi için biranlam taşımaması gerekir. Yoksa bu yararlılığı ken-disi kullanırdı. Peki, neden işçi bu yararlılığı kendi-si kullanmaz, onun için bir anlam ifade etmez? Busorunun yanıtını bize mülkiyet ilişkileri verir.Çünkü işçi üretebilme potansiyelini harekete geçi-recek üretim araçlarından yoksundur. Bu yeterlideğildir. Aynı zamanda eğer yaşamını devam etti-rebilecek bir gelire sahipse, bu şartlarda kullanımdeğerini satmayabilir. Öyle ise tüketim malların-dan da yoksun olmalıdır. Peki, bu üretim araçlarıve tüketim mallarına kimler sahiptir? Bu sorununyanıtının kapitalistler olduğunu biliyoruz. Bir top-luma baktığımızda, eğer o toplum farklı mülkiyetbiçimlerinin hüküm sürdüğü (emeğin bizatihi ken-disinin mülkiyetin konusu olması gibi) bir toplumdeğilse, yani meta ilişkileri genelleşmiş bir toplumise sadece iki sınıf görürüz: Üretim araçlarınınmülkiyetine sahip olanlar ve bunlara sahip olmadı-ğı için emek-güçlerini (üretebilme potansiyelini)satmak zorunda olanlar. Marx’ın tanımı, satmakzorunda olmakla, satmış olmak arasındaki farkınaltını çiziyor. Bizim okumalarımızdan anladığımız,işçinin, emek-gücünü satmış olsun ya da olmasın,

onun işçi olduğudur. Bu fark bize sadece işçininelindeki metasını gerçekleştirip gerçekleştirmedi-ğini gösterir; yoksa onun meta sahibi olup olmadı-ğını değil. İşte bu nedenle emek-gücünü bir kapi-taliste satmış işçi faal emek ordusu içinde yer alır-ken, henüz emek gücünü satamamış işçi, yedeksanayi ordusunun içinde yer alır. Yedek sanayiordusunun farklı kompartmanlarına burada girmi-yoruz. Bu uzun anlatının derdi şunu göstermektir:kapitalist üretim ilişkilerinin hakim olduğu bir top-lum iki sınıftan oluşur; burjuvazi ve proleterya. Buiki sınıfın dışında gözlemlediğimiz sınıflar varsa, busınıflar o toplumun geçiş toplumu niteliğindenkaynaklanan, çözülmekte olan, tarihsel olarakgeçerliliğini kaybetmiş ve zaman içinde bu ikitemel sınıftan birisinin unsuru haline gelecek tor-tulardır. Bu tortuların varlığı, sınıf mücadelesininkonjonktürel görünümüne etki edebilir ancakmücadelenin özünü değiştiremez. Benzer biçimdeyedek sanayi ordusunun ve işçi sınıfının geleceğinioluşturan çocukların (işçinin ailesinin) durumu isedoğrudan işçi sınıfının mücadelesine bağımlıdır.Çünkü emek gücünün değerinin içerisine ailesiningeçim giderleri de girer. Diyeceğimiz odur ki, top-lum görüngüde iki sınıftan daha fazla katmanlıgörünse bile tüm savaşım iki sınıfın arasındakimücadeleye bağlı olarak şekillenir.

Emre Gürcanlı, sıkça karşılaştığımız gibi, işçiyiüretim sürecindeki faal işçiye indirgediği için, faalişçi sınıfının dışındaki unsurların da işçi sınıfına aitolduğunu görmekten uzaklaşıyor. Bu durumundoğal sonucu olarak, sınıfsal bakma iyi niyetinerağmen sınıf çizgisinin muğlaklaştığı, sınıfsız birbakış açısının bataklarına saplanmaktan kendisinikurtaramıyor. Oysa çevre sorunundan, sağlık, eği-tim, barınma, şehir planlama vb hemen tüm sorunalanları, sınıfsal sorun alanlarıdır. Bu sorun alanla-rını mülkiyet ilişkileri ekseninde ele almadığınız vekapitalist üretim ilişkilerini, üretme ilişkilerineindirgediğinizde hepsi kendinde sorun alanları ola-rak bağımsızlaşan ve mücadele öznesi işçi sınıfıolmaktan çıkıp, yurttaş/vatandaşa dönüşen, sade-ce kurguda mücadele alanlarının birliğinin sağla-nabildiği bir anlayış üretirsiniz. İş cinayeti ve işçicinayeti kavramları arasındaki tercih farkı bunedenle teknisizm ile sınıfsal bakış açısı arasındakifarka dayanır.

75Ekim 2014-Mart 2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

Son olarak yazarın kendisini ısrarla kurtarama-dığı dilbilgisi alanına dair de bir kaç söz söyleyelim.‘Güvenlik (İngilizcede security ve safety ayrılmak-tadır, bizde genel olarak emniyet veya iş güvenliğişeklinde ikiye ayrılabilir) yalnızca işçi odaklı düşü-nülemez.’ Yazar kelimenin semantik yapısındandestek ararken dahi sınıfsal bakışı teğet geçmekte-dir. Security kelimesinin Türkçe anlamı güvenlik,Safety kelimesinin anlamı ise emniyettir. Güven-lik; hangi önlemler alınırsa alınsın aşılabilecek birdurumu ifade eder. Sizin aldığınız önlemleri aşmakiçin karşı tarafa bir irade tanımlanır. Kavram ‘İşgüvenliği’ olarak kullanıldığında akla ilk gelen,karşı tarafın iradesi ile işin yapılmasına karşı kötübir niyetinin olduğudur ve buna karşı önlemleralındığıdır. Böyle bir şeyi zamanında makine ilesermayeyi birbirinden ayırt edemeyen ve maddiüretim araçlarını kendilerine düşman olarak gör-dükleri için makineleri kıran ludistler yapmışlardır.İş güvenliği kavramı, işin güvenliğini sağlama, işibaşka bir iradeye karşı koruma anlamına gelir.Oysa güvenliği sağlanacak olan ve buna karşı biriradenin söz konusu olduğu tek unsur işçinin ken-disidir.

Geriye neden? ” iş cinayeti” yerine “işçi cina-yetini” ısrarla savunduğumuz sorusu kalıyor. İşçisağlığı ve işçi güvenliğini tartışırken aslında işçicinayetlerinin gerisinde yatan nedenleri göstermişolduk. Özetleyecek olursak işçi üretim ilişkisinikurduğu emek pazarında emek-gücü metasınıkapitaliste sattığı andan itibaren ne toplumsallaş-mış üretimin bu çarpık biçiminde, ne de üretilmişolan toplam toplumsal değerin paylaşımında iradesahibi değildir. Üretim toplumsal, temellük birey-seldir. Kendi iradelerinin dışında, kişileşmiş serma-yenin yani kapitalistin ve topyekûn kapitalist sını-fın iradelerinin sonucunda yaşanan her ölüm, isterfabrika, işyeri, işlik çatısı altında isterse emek-gücünün yenilenme süresinin geçtiği bu çatı dışın-daki tüm yaşam alanlarında gerçekleşsin, işçi cina-yetidir. Burada ölüm bir iradenin bir başka iradetarafından yok edilmesi gerçekliği altında olmuş-tur. İşçi sınıfının iktidarı ele geçirerek sınıfsal ira-desi ile üretim yaptığı toplum biçiminde, toplumuniradesi onun iradesi olduğu için, hiçbir ölüm işçicinayeti olmayacak, gerçek anlamda bir iş kazasıolacaktır. Bir iradenin bir başka iradenin tahakkü-mü altın değil gerçekten işten kaynaklandığı için iş

kazası olacaktır. Üretimin toplumsallığına karşıtemellükün bireyselliğinden, temellükün de top-lumsallaştığı o güne kadar kullanılması gerekendoğru kavram İŞÇİ CİNAYETİ dir

SonuçBu tartışma neden bu kadar önemli? ‘Hepi

topu aynı sınıfın penceresinden baktığını iddiaeden iki yaklaşımın yürüttüğü teorik bir kavramtartışması’ denebilir. Ancak bir süredir MSG Der-gisi işçi sağlığı ve güvenliği meselesinde bir konu-nun altını çiziyor. Biz bu konuyu tersten bir ifadey-le şöyle dillendiriyoruz: İşçi sağlığı bir sağlık sorunudeğildir ve işçi güvenliği de bir güvenlik meselesideğildir. Peki, öyleyse nedir? İşçi sağlığı ve güvenli-ği, bir sınıf savaşımı meselesidir. Ve sınıf savaşımımülkiyet ilişkileri temelinde ele alınabilir. Bu tes-pitleri dillendirmemizin somuttaki karşılığı nedir?Yaşadığımız coğrafyada işçi sağlığı ve güvenliğimeselesi uzunca süredir meslek odalarının sorunalanlarının içinde yer almıştır. Sağlık denilinceakla hekimler, güvenlik denilince akla mühendis-ler, ‘iş güvenliği uzmanları’ gelir. Bu sadece aklagelmez, pratikte sorunun muhatabı olarak işgörenler büyük oranda meslek odaları ve birlikleriolarak somutlanır. Sendika ve parti gibi sınıf örgüt-leri, işçi sağlığı ve güvenliği meselesine büyükoranda kördürler. Sendika yöneticileri sorunuhekim, mühendis ve akademisyenlere havaleetmenin gönül rahatlığı ile hareket ederler. Onlarabu rahatlığı bahşeden akıl, sorunun iş sürecinindüzenlenmesinden ya da yazarlarımızın da ifadeettiği biçimde, kapitalistin üretme sürecindeki ter-cihlerinden kaynaklandığına dair akıldır. Meseleteknik bir meseledir ve teknik bir meseleyi de eniyi uzmanları bilebilir. Öyle ise sorun hakkındasözün sahibi, konunun uzmanlarıdır. Meslek örgüt-lerinin meseleye yaklaşımında üyelerinin en azın-dan bir kısmının işyeri hekimi ve iş güvenliğiuzmanı olmasının ve bu üyelerin anlık çıkarlarınınişçi sınıfının tarihsel çıkarlarıyla örtüşmemesininrolü belirleyicidir. Sorunu sınıf meselesi olmaktançıkartıp, muhatabını mesleki kimliklere indirgedi-ğinizde sınıf örgütlerinin sorunla aralarındakimesafenin uzaklığından şikâyet edemezsiniz. Heray yüzlerce işçi ölümünün yaşandığı bir ülkede,bugün tüm özverili çalışmalarına karşın, sorunukendisine dert eden yapıların İSİG, TTB İşçi Sağ-

76Ekim- 2014-Mart-2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

lığı Kolu, MSG Dergisi, TMMOB İşçi Sağlığı ve İşGüvenliği Kurultayları vb. olması; sendikalar veişçi sınıfının temsilcisi olma iddiasındaki yapılarınyürütülen bu çalışmalara bile ‘lütfen’ dahil olması,üzerinde kafa yorulması gereken, sınıf mücadelesiaçısından patolojik bir durumdur. İş cinayeti ve işgüvenliği kavramsallaştırması bu gerçekliğin ifade-sinden başka bir şey değildir. Bugün mücadelenindili, mücadele zemininin ihtiyaçlarına göre şekil-lenmektedir ve bu ihtiyaçlar sınıfsal değil daha çokhümanist bir örtüye sahip mesleki ihtiyaçlardır.Oysa sınıf mücadelesinin işçi sınıfının diline ihti-yacı vardır. “Dünyayı Sarsan On Gün” filmini pekçokları seyretmiştir. Orada bir sahnede, bir menş-evik bir işçiye bir şeyler anlatır. İşçi sorar: ‘Senhangi sınıftan yanasın? İşçi sınıfından mı, burjuva-ziden mi?’ Menşevik anlatmaya devam eder, işçiaynı soruyu sormaya devam eder: ‘Sen hangi sınıf-tan yanasın? İşçi sınıfından mı, burjuvaziden mi?’Kullandığımız dil de böyledir. Ya işçi sınıfının diliy-le konuşuruz ya da sermayenin diliyle. Ya işçi sını-fının aklıyla hareket ederiz ya da sermayenin aklıy-la. Sınıflı bir toplumda alacakaranlık alanlar olsabile siz ya günden yanasınızdır ya da geceden.Kimse alacakaranlıktan yana olamaz. Sınıf savaşı-mı kimseye bir orta yol sunmaz. Bu nedenle, ya ”işcinayeti” ve ”iş güvenliği” kavramlarını kullanma-yı öneren arkadaşlar bizlere kullandıkları dilin işçisınıfının dili olduğunu anlatmalıdır ya da biz onla-ra “işçi cinayeti” ve “işçi güvenliği” kavramlarını.Ya da bir başkaları çıkıp hepimize sınıfın dili bun-ların hiç birisi değildir diye gerçeği göstermelidir.

Ancak hiç unutmamamız gereken şey, kavga-nın işçi sınıfının kavgası olduğudur. Sınıf örgütleribu kavgayı mücadelelerinin merkezine oturtanadeğin çağrı, bu örgütlere olmalıdır.

KaynaklarMarx, K. ve Engels F. (1992) Alman İdeolojisi, SolYayınları, Ankara.Marx, K. (2009) Kapital, Cilt I, Sol Yayınları, Ankara.Marx, K. (2011) Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, SolYayınları, Ankara.Gürcanlı, E. (2015) İş cinayetleri mi işçi cinayetleri mi?,http://ilerihaber.org/yazarlar/emre-gurcanli/is-cinayetleri-mi-isci-cinayetleri-mi/1335/ , 21 Haziran 2015.Türkmen, R. (2015) İşçi Cinayetlerinin Ekonomi Politiği,Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi, Sayı: 53, S:2-10.

Dipnotlar1. K.Marx F.Engels Alman İdeolojisi Sol Yayınları 1992 syf:

70.2. K. Marx Kapital 1cilt syf:47 Sol Yayınları 20093. age syf.:232.4. R. Türkmen, İşçi Cinayetlerinin Ekonomi Politiği,

Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi, Sayı: 53, S:2-10, 2015.http://www.ttb.org.tr/MSG/images/files/dergi/53/53.pdf

5. E. Gürcanlı, İş cinayetleri mi işçi cinayetleri mi? http://ilerihaber.org/yazarlar/emre-gurcanli/is-cinayetleri-mi-isci-cinayetleri-mi/1335/ , 21 Haziran 2015.M. Çakır İşçi sağlığı ve iş güvenliği meclisi mail grubu

6. E.Gürcanlı a.g.e.7. E. Gürcanlı M.Çakır.8. K.Marx kapital1 syf:181.9. K.Marx Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı Önsöz 201110. E.Gürcanlı http://ilerihaber.org/yazarlar/emre-

gurcanli/isciler-neden-olmek-zorunda/69/11. K Marx kapital 1 syf.422.12. Age 423.13. E.Gürcanlı http://ilerihaber.org/yazarlar/emre-

gurcanli/isciler-neden-olmek-zorunda/69/.14. E.Gürcanlı İş cinayetleri mi içi cinayetleri mi?.15. Jeremy Bentham: Faydacılık görüşünün kurucusu.16. E.Gürcanlı İş cinayetleri mi içi cinayetleri mi?.17. age.18. Bu tartışma marksizmde yazarın konuyu ele aldığı

biçimde ele alınmaz. Konunun ele alınış biçimi üretkentüketim, bireysel tüketim eksenidir. Yeniden üretim sürecine girmeyen her tüketim marksizme göre bireysel tüketimdir. Toplumsal açıdan emek gücünün yeniden üretimi için gerekli metaların üretimi için yapılan tüketimde dahil geriye kalan her tür tüketim ise üretkentüketimdir. Tartışmanın bu ekseni yazarın bize sunduğu eksenle kategorik olarak oldukça farklıdır. ‘ Toplumun fiili birikimlerinin gerek boyutları ve gerek etkileri bakımından ne kadar da küçük bir oranının insanın üretken güçlerine ve hatta tek bir kuşağın yalnızca bir kaç yıllık olağan tüketimine gittiği üzerinde az kimse düşünmekte, çoğu hatta aklından bile geçirmemektedir.Bunun nedeni açık, ama etkisi, çok zararlıdır. Yıllık olarak tüketilen servet, tüketimi ile birlikte yok olarak, yalnızca yararlanıldığı, kullanıldığı zamanın dışında bir etki yaratmaz. Ama eşyalara, makinelere, yapılara, zenginliğin ancak yavaş yavaş tüketilebilen bölümüne gelince, onlar karşımızda, çocukluğumuzdan yaşlılığımıza kadar insan çabasının dayanıklı anıtları olarak durur.’ K.Marx Kapital 2 s:292.

19. E.Gürcanlı İş cinayetleri mi içi cinayetleri mi?.20. age.21. Age.l

77Ekim 2014-Mart 2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

İŞÇİ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİMÜCADELESİNDE KAVRAMLARI

NETLEŞTİRMEK, KAVRAMLARDAORTAKLAŞMAK!

Bu yazı, daha önce İleri Haber Portalı’nda ya-yınlanan, ancak Mesleki Sağlık ve Güvenlik dergi-sinin nazik davetiyle bu dergide de daha kapsamlıbir şekilde talep edilen bir yazı. Öncelikle kavramtartışmalarında maalesef çok kalmamızdan söz et-meliyiz. Zira Türkçe ile felsefe yapma geleneğimizpek yok! Ya yabancı kavramları çeviriyor, ya da kimizaman Osmanlıca kavramları kullanarak kolaycı-lığa kaçıyoruz. En temel felsefi kavramlardan birisiolan “substance” yerine “töz” değil “cevher” dahakolay geliveriyor sözgelimi. Öte yandan siyasal ya-şamda kavramları o veya bu şekilde kullanma ko-nusunda çok cesuruz, çok fazla tartışmıyoruz “bubudur” diyor ve geçiyoruz. Bundan dolayı da tar-tışma kültürümüz yara alabiliyor, aynı kavramlarüzerinde konuşmuyor, sanki konuşuyormuş sanıyorve yapay ayrılıklara düşebiliyoruz.

Peki “kavram” nedir diye soralım. Derin felsefitartışmalara girmeden Türk Dil Kurumu’nun tanı-mına bakalım:

1. İsim Bir nesnenin veya düşüncenin zihindekisoyut ve genel tasarımı, mefhum, fehva, konsept,nosyon “Girift bir konudur bu, en başta yeni şiirkavramı ile karıştırılır.” - M. C. Anday 2. felsefeNesnelerin veya olayların ortak özelliklerini kapsa-yan ve bir ortak ad altında toplayan genel tasarım,mefhum, konsept, nosyon

Demek ki bir nesne veya düşünce veya bir olayvar, buna zihnimizde bir ad veriyoruz ve bu verdi-ğimiz ad herkes tarafından paylaşılıyor, herkes buadı kullandığında aynı şeyi anlıyor. Kavram tartış-

ması diyorsak “tekil”in dışında “tümel” var mı so-rusu da gelir. Bu tartışmalar Orta Çağ’da yoğun birşekilde tartışılmıştır. Örneğin tümeller (kavramlardiyelim) nesnelerden bağımsız olarak vardır, örne-ğin güzellik iyilik tümeli (idesi) vardır, ki bu idea-lizmin en uç yorumudur, Platon’a bakılabilir. Öteyandan tümeller vardır ama nesnelerin dışında veyaüstünde değil, içinde onlara bağımlıdır diyen Aqui-nolu Thomas akla gelebilir. Ockhamlı William isebize rahat bir nefes aldırmış en azından yolumuzadevam etmemizi sağlamıştır (!), sadece nesnelervardır, tümeller, genel adlar, kavramlar bu nesne-lere verilmiş adlardır. Öte yandan Marksist felsefeaçısından baktığımızda ise bunu tek yönlü değil, öz-neyi, öznenin nesneyle ilişkisi içinde anlaşılması ge-rektiği açıktır. Nesne ve özne birbiriyle ilişki halindeolup, özne ilişki kurdukça, değiştirmeye, dönüştür-meye çalıştıkça nesneyi daha iyi tanıyacak, kendisideğişecek, ona yüklediği anlamlar ile daha “zengin”kavramlar yaratılacak veya yaratılan kavramlardaha “zengin” bir şekilde kavranacaktır. Parçabütün diyalektiği açısından bakarsak, bir parçayıanlamak için bütüne bakmak, bütünden yola çık-mak bunun için de kuşkusuz “ortak” kavramlarıkullanmak gerekecektir ki bu kuşkusuz tümdenge-limdir. Bir işyerinde gerçekleşen ölümü anlamakiçin o işyerindeki üretim süreçlerine, o üretim sü-reçlerini anlamak için verili kapitalist sisteme veonun dinamiklerine bakmak, sonrasında yukarıdanaşağıya yeniden inşa etmek ve “evet bu cinayettir”diyebilmek için yöntemsel bakış açısı şarttır.

Gürkan Emre GÜRCANLIDoç. Dr., İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi, İnşaat Mühendisliği Bölümü

78Ekim- 2014-Mart-2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

Eğer mücadele ediyorsak, bazı kavramları kulla-nıyoruz, bu kavramlarda ortaklaşıyoruz (ortaklaş-mak zorundayız) ve maddi süreçlere müdahaleetmek, değiştirmek dönüştürmek zorundayız. Bubakımdan başlıktaki soruya, birlikte mücadele etti-ğim insanların ezici çoğunluğuyla aynı yanıtı veri-yoruz: “İş Cinayetleri”

Evet, yanıtı baştan vereyim, ama okuyacaksanızdevam edebilirsiniz (!) Nereden çıktı bu tartışmaderseniz, açıkçası bu alanda mücadele eden hepi-mizin bir ortak dili tutturma çabasından çıktığını veson dönemde bazı tartışmalarla gündeme geldiğinisöyleyebilirim.

Mücadele kendi dilini yaratır, kendi kavramla-rını yaratır. İşçi sağlığı ve iş güvenliği alanı da artıkkendi dilini, egemen dile dayatmaya ve kabul ettir-meye başlamış bir mücadele alanı denebilir. Örne-ğin piyasada veya bazı akademik çevrelerde hala “işsağlığı” dense de, bunun işçi sağlığı olduğu bualanda mücadele eden herkes tarafından kabul gör-mektedir. Peki diğer kullandığımız temel kavramlariçin aynı şeyi söyleyebilir miyiz?

İş Sağlığı-İşçi Sağlığı, İş Güvenliği-İşçi Güvenliği, İş Cinayetleri-İşçi Cinayetleri…Çok kafa karıştırmadan tek tek ele almaya özel-

likle bu alanla yeni tanışmış ve bu alanda mücadeleetmeye çalışan genç arkadaşlara bu kavramlarıgenel olarak açmaya çalışayım.

Öncelikle şu söylenmeli, yukarıda tikeli anla-mak için tümelden yola çıkmak, bunun için de kav-ramları kullanmak zorunluluğundan söz ettik.Kavramları kullanalım, ortaklaşalım ki maddi sü-reçlere müdahale edebilelim, madde ile töz özdeşolsaydı bilim ve felsefeye gerek kalmazdı değil mi?

Kavram tartışmalarında şu özelliklerin bir aradaolması önemli

1. Kavramın yerleşik olması (genel bir kullanımıolması),

2. Kavramın anlaşılır olması (farklı anlamlaraçekilememesi, ortaklaşılması),

3. Kavramın kapsayıcı (söz konusu alanı/ko-nuyu) olması ki bu da zaten felsefedeki tümeller tar-tışmasına götürecektir bizi.

Kuşkusuz kullandığımız dilin ve kavramların sı-nıfsal olmasından söz etmek bile gereksiz, biz sınıflıbir toplumda işçi sınıfının dilini egemen dil halinegetirmek ve/veya egemen dile “dayatmak” zorun-dayız, bu da bir mücadele alanıdır.

Bir diğer husus ise birden fazla sözcükten oluşanve artık birer kavram veya teknik bir terim halinegelen ifadelerin ayrı ayrı ele alınmasının yanlışlığı.Tek sözcük bile Almanca bilmiyorum, ama Al-manca bilen ve felsefe okuyan arkadaşlarımın hepsöylediği şudur: “birden fazla sözcük bir araya gelipbir kavram halinde kullanıldığında bitişik yazılır vetek bir sözcük gibi telakki edilir, bu bakımdan Al-manca felsefeye çok uygun bir dildir”. Burada ya-pacağımız tartışma açısından da bunu bir kenarayazmakta yarar var.

Bu girişi yaptıktan sonra devam edebiliriz.

1. İş Sağlığı Değil, İşçi Sağlığı

İş Sağlığı kavramı gerek Türkçe açısından ge-rekse de bizim bakış açımızdan yanlıştır. Zira önce-likle burada “sağlık” sözcüğünün anlam kaymasıolmaktadır. “işi sağlıklı bir şekilde yapmak” dediği-mizde sağlık (health) anlamından kayma yaşanır.“Aman sağ sağlim bitirelim şu işi” gibi bir anlamfarklıdır, bir işin gerçekleştirilmesi sırasında o işiyapan kişilerin sağlıklarına odaklanmak çok dahafarklıdır. Öte yandan tartışmayı yürüten herkesinaltını çizdiği üzere “işçi”den uzaklaşılır ve işin, birbaşka ifadeyle kapitalist üretimin bekaası savunul-maya başlanır. Halbuki tüm dillerde kullanıldığıüzere burada “sağlık” bizzat işçinin sağlığını ifadeetmektedir. Bildiğim anladığım veya anlamaya ça-lıştığım hiç bir dilde de “iş sağlığı” gibi bir ifadeyerastlamadım. İngilizce’de iki farklı ifadeye rastlıyo-ruz

Health and Safety at Work (İşte Sağlık ve Gü-venlik)

Occupational Heath and Safety (İşle ilgili sağlıkve güvenlik, ki biz buna İSİG diyoruz)

Örneğin ABD’de 1970 yılında çıkan yasanınismi “Occupational Safety and Health Act” iken,1974 yılında İngiltere’de (ve commonwealth ülke-lerindeki kullanım olarak) çıkan yasa Health andSafety at Work.

79Ekim 2014-Mart 2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

Portekizce ve Fransızca’da ise yine Avrupa Bir-liği’nde ve Commonwealth ülkelerinde genel kabulgörmüş kullanım var:

Saude e segurança no trabalho (işte sağlık vegüvenlik)

Sante et securite au travail (işte sağlık ve gü-venlik)

Çok genelleştirmemek kaydıyla şu söylenebilir,AB metinleri genellikle işte sağlık ve güvenlik kul-lanırken, ILO metinlerinde ve genel olarakABD’de, occupational health and safety daha yay-gın kullanılıyor.

ILO, WHO veya başka kuruluşların kavramla-rını almak, birebir kullanmak zorunda değiliz, kendimücadele birikimimiz, Türkçe’nin zenginliği vebenzeri pek çok husus gözönüne alınmalıdır kavramtartışmalarında. Bir kavramın oluşumunda, olgu-lara, nesnelere, süreçlere “genel” adlar bulmadafarklı dillerin farklı özellikleri, bulunulan nesnellik,siyasal-ideolojik konumlanış ve benzeri pek çoketken etkide bulunmaktadır. Burada dil ve madde-cilik, tümeller-tikeller tartışması ve benzeri tartış-maları yapmak mümkün değil; özetle bir başka dildefarklı şekilde ifade edilebilir ve bizim anladığımızgibi anlaşılabilir veya tersi olabilir. İş cinayeti bölü-münde İngilizce’den bazı örneklerle de tartışmayaçalışacağım, uzatmıyorum bitiriyorum.

Öte yandan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Ba-kanlığı, İş Sağlığı ve Güvenliği Genel MüdürüKasım Özer ise şunları söylüyor:

“Dünyanın hiçbir yerinde “İşçi Sağlığı ve Gü-venliği” diye bir tabir yok. Böyle bir tabir olamaz dazaten. Bu tabir konuyu daraltıyor. İşçi olmayan in-sanların sağlık ve güvenliğe ihtiyacı yok mu? Me-murun sağlıklı ve güvenli bir ortamda çalışma hakkıyok mu? Dünyanın her yerinde bu tabirin kullanımı“İş Sağlığı ve Güvenliği” şeklindedir. İşin unsurları:çalışan-çalıştıran ve işyeridir. Ancak bu tabir hep-sini kapsar.”

Yorum dahi yapmadan devam ediyorum.

Kendi coğrafyamızın dillerinde (Kırmançi, Za-zaki, Sorani, Ermenice, Lazca Yunanca vb. dillerde)nasıl ifade edildiğini bilmiyorum, bilen arkadaşlarolursa ve paylaşırlarsa son derece mutlu olurumaçıkçası.

Özetle, “iş sağlığı” yanlıştır, tamamen dilimizdençıkarmamız gerekmektedir ve her yerde her or-tamda “işçi sağlığı” denmelidir! “İşte Sağlık” demekisterseniz yanlış olmayacaktır, ancak bugüne kadarböyle bir kullanım olmadığı, yerleşik olmadığı içinbiraz zorlama olacak ve bir anlam ifade etmeyecek-tir. Biz neden şu aşamadan sonra bu alanda müca-dele edenler olarak değiştirelim ki, işçi sağlığı bizimderdimizi anlatmakta ve önümüzü açmaktadır!

2. Aynı Şeyi İş Güvenliği-İşçi Güvenliği İçin Söyleyebilir miyiz?

Hayır! Başına işçi koyduğumuz zaman sınıfsalveya daha radikal bir kavram haline geldiğini söy-lemek yanlış olacaktır. Güvenlik (İngilizcede secu-rity ve safety ayrılmaktadır, bizde genel olarakemniyet veya iş güvenliği şeklinde ikiye ayrılabilir)yalnızca işçi odaklı düşünülemez. Zira “işçi” gü-venliği dediğimizde kavramın kapsayıcılığını azaltırve işçiye odaklanırız. Bu da bizi bir şekilde işçiyi ko-ruma, işçiyi kişisel olarak koruma, işçiyi kişisel ko-ruyucularla koruma noktasına getirecektir. Bilimselolarak “iş güvenliği”ni sağlamak “kapitalist iş”in dü-zenlenmesi açısından bakıldığında bile üretim tek-niklerinden, kullanılan malzemelerin seçiminekadar pek çok hususa odaklanmak zorunda olup,“iş güvenliği” sağlanarak “işçinin de güvenliği” sağ-lanmış olur. Biraz açalım.

İşyerlerindeki risklere biraz yoğunlaştığımızda,her türlü üretim sürecinin kendine has riskler ba-rındırdığı görülecektir. Kimyasallar, tozlar, yüksekteçalışma, kesici batıcı cisimler, elektrik, farklı farklımakinaların kullanımı hepsi de işçileri tehdit eder.Güvenli bir çalışma için “İşçiler eğitimsiz ve verdi-ğimiz kişisel koruyucuları kullanmıyorlar (baret,gözlük, eldiven, emniyet kemeri gibi)” söylemi riskliçalışma ortamlarında belki de söylenecek en sonhususlardan birisidir. Zira iş güvenliği uzmanları açı-sından riskleri önleme hiyerarşisinde en önemlihusus “ortam”ın değiştirilmesi ve güvenli hale geti-rilmesidir. Kuşkusuz biz bütünsel ve sınıfsal bir bakışaçısıyla olaya bakmak durumundayız. Ayrıntılı yo-rumlarım için İleri Haber’de çıkan “İşçiler NedenÖlmek Zorunda” ve “Emeğin Sağlığı ve Güvenliği”yazılarıma bakılabilir (1, 2). O yazılarda işin aslındatoplumsal bir olgu olduğunu ve “emeğin korun-ması” olarak ele alınması gerektiğini ele almaya ça-lışıyorum.

80Ekim- 2014-Mart-2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

Neyse devam edelim, ancak yalnızca çalışma or-tamına, bir başka deyişle “işyeri”ne yoğunlaştığı-mızda bile aşağıdaki temel hususlara odaklanmadanölüm, yaralanma ve sakatlanmaları anlamamızmümkün değildir, kısacası “iş güvenliği”ne odak-lanmak “işçi güvenliği”ni de sağlaycaktır:

1. Tehlikeli işler, prosesler! Bazı işler temeldenyanlıştır ve tamamen ortadan kaldırılmalıdır, örne-ğin Kot taşlama insanlık için zorunlu bir iş midir?Yanıtımız hayır! Kot taşlamayı sağlıklı ve güvenli birşekilde yapmak için işçilerin tam anlamıyla bir as-tronot gibi giyinmesi şarttır, aksi takdirde silikozishastalığı çok kısa zamanda kesinlikle ölümlere yolaçmaktadır. İşçilere verilecek eğitim ve maske gibikişisel koruyucuların anlamı bulunmamaktadır. Ozaman yasaklanmalıdır!

2. Tehlikeli maddelerin, yöntemlerin, araç veekipmanların kullanılması binlerce işçiyi öldür-mekte, hasta etmektedir. Örneğin asbest kansero-jen bir maddedir. Kullanım kolaylığı ve ucuzluğunedeniyle özellikle inşaat sektöründe kullanılır.Dünya Çalışma Örgütü (ILO) verilerine göre, heryıl asbest yüzünden 100 bin kişinin yaşamını yitir-diği tahmin edilmektedir. Üstelik dünyada asbestüretimi 1970’lerden bugüne sürekli azalmasına rağ-men, geçmiş dönemde temasta bulunanlar için riskhâlâ devam emektedir. Türkiye’de daha yeni ya-saklanmakla birlikte, evlerimizin çatılarında ve te-sisatlarda hala bulunmakta olup, tamir ve bakımişlerinde ortaya çıkabilecek riskler hâlâ yerinde dur-maktadır. Bunun yerine daha sağlıklı malzeme kul-lanılabilir, ancak kapitalizm ucuz, verimli, kârlıolanı, tehlikeli de olsa sonuna kadar kullanmaktaısrar eder ve karşılığında binlerce işçiyi öldürür. Mü-cadeleler belli bir noktaya gelince yasaklanır ve “ce-zalar” verilir.

3. Aşırı kâr hırsı, hızlı, acele, derme çatma, mev-zuata aykırı riskli çalışma ortamları yaratmıştır. De-netimsizlik de bunu beslemektedir. Üretimsürecindeki tehlikeli işler, hala ortadan kaldırılamı-yorsa risklerinin kabul edilebilir sınırlara çekilmesigerekir. Tehlikeli işleri ortadan kaldırmak mümkündeğilse ve tehlikeli maddeleri kullanmak zorun-luysa, üçüncü aşamaya geçilir ve risklerin azaltıl-masına çalışılır. Ama bunun için de esas ulaşılmasıgereken nokta ilk önce ortamın güvenli hale geti-

rilmesidir. Örneğin Türkiye’de her yıl yüzlerce in-şaat işçisi iskelelerden düşerek ölmektedir ve bu is-kelelerin zorunlu olmasına karşın, hiç birindekorkuluk yoktur! Sadece korkuluklu iskelelerde ça-lışmak bile, yüzlerce inşaat işçisinin aramızda ol-masını sağlayacaktır. Sadece korkuluk değilkuşkusuz, pek çok toplu koruma önlemi ek maliyetolduğu için uygulanmamaktadır.

4. Kişisel koruyucular çözüm değildir? Tüm busüreçleri anladıktan sonra ancak, “kişisel koruyucudonanım kullanılmamasından şikayet edebiliriz!Ancak kişisel koruyucuların iş kazaları ve meslekhastalıklarını önlemede temel başlık olmadığı, enalt sıralarda yer aldığı bir kez daha vurgulanmalıdır.Çalışanlar bilirler, kişisel koruyucu ekipmanlar birişçi için aşırı rahatsızlık vericidir. Haziran Direnişizamanında saatlerce gaz maskesi takan yaklaşık 11milyon yurttaşımız, bu rahatsızlığı gayet iyi bilecek-tir. Genel olarak kişisel koruyucu malzemeler işçilerirahatsız eder, çalışmayı zorlaştırır, özellikle hızlı ça-lışmaya zorlanan işçilerin, kişisel koruyucuları kul-lanmaları halinde birim zamanda daha az parça/işüretmeleri bir gerçektir ve çoğu işçi haklı olarak buekipmanı kullanmama eğilimine girer. Bu ekipman-ların büyük bir kısmı ergonomik değildir, ucuz olan-ları ise zaten rahatsızlıktan başka bir şey vermez!

5. İşçilerin eğitimi, üretime katılımı... Evet, bun-ların olmaması olumsuz sonuçlar doğurmaktadır,ama ne kadar üretileceğine, ne zaman ve kaç saatüretileceğine, hangi yöntemin veya yöntemlerin,hangi malzeme, ekipman ve makinaların kullanıla-cağına karar vermeyen, veremeyen bir işçinin katı-lımı da, yaptığı işin riskleri konusunda alacağı üstünkörü bir eğitim de herhangi bir yarar sağlamamak-tadır. Sermaye sahipleri ve devlet yetkililerinin sü-rekli “eğitimsiz işçi” vurgusu yapması ile mücadeleedilmelidir.

Biraz uzattım biliyorum, artık bitirelim; yukarıdamaddeler halinde söylenenler, işin son derece sınırlıbir kısmına dair çözümlerdir. Bu söylenenleri yerinegetirmek, işyerlerinde işçilerin mücadelesiyle doğruorantılıdır. İşçi sınıfının karar verici mercilerde ol-madığı, üretimin örgütlenmesinde yer almadığı,riskler konusunda bilgi sahibi olmadığı, işe yorgungeldiği, uzun saatler boyunca çalıştığı, sürekli ak-lında ay sonunu nasıl getireceğini, kredi kartınınasıl ödeyeceğini düşündüğü vb. koşullarda kazasız

81Ekim 2014-Mart 2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

günler geçmesi ne derece mümkündür, tartışılır.Biraz uzun da olsa söylediklerimizi 200 yıl öncesin-den özetleyen aşağıdaki alıntı, “neden işçiler ölü-yor” sorusunun yanıtlarını vermektedir:

“Durum şudur: Eğer çocuklar dikkat gösteremi-yorlarsa, çalıştırılmaları yasaklanmalıdır. Yetişkinlerkendilerini tehlikeye atıyorsa, o zaman onlar da teh-likeyi tüm boyutlarıyla kavrayamayan bir çocuk ze-kasına sahip büyükler olmalıdırlar; bunun içinsuçlanması gereken de onları, zekalarını geliştirme-leri için elverişli olmayan ortamda tutan burjuvazi-dir. Ya da makineler kötü düzenlenmiştir; çevresineparmaklık konması gerekir; bunun sağlanması daburjuvazinin işidir. Ya da işçi tehlike tehdidine al-dırmayacak kadar baskı altındadır, ücretini haket-mek için hızlı çalışmak zorundadır, dikkatgösterecek zamanı yoktur ve bundan da burjuvazisorumludur. Örneğin birçok kaza, işçilerin çalış-makta olan makineyi temizlemeleri sırasında ol-maktadır. Niçin? Çünkü aksi halde burjuva, işçiyi,makineyi, kendi serbest kaldığı saatte durdurup te-mizlemeye zorlayabilir; işçi de doğal ki kendi serbestzamanının hiçbir anını kurban etmek istememek-tedir. Her serbest saat, işçi için o kadar değerlidirki, o saatlerinden birini burjuvaziye feda etmek-tense çoğu zaman haftada iki kez yaşamını tehlikeyeatar. Makinenin temizlenmesi için gereken zamanıpatron, işçinin çalışma süresinden çıkarsın, o zamanhiçbir işçi, çalışmakta olan makineyi temizlemeyidüşünmeyecektir. Kısacası, hangi yanından bakılırsabakılsın, kusur en sonu imalatçınındır ve ondan, ça-lışamaz hale gelen işçiyi en azından yaşam boyu des-teklemesi ve kazayı ölüm izlerse mağdurun ailesinidesteklemesi istenmelidir. Manüfaktürün erken dö-neminde, kaza oranı şimdikinden çok daha yük-sekti; çünkü makineler daha düşük nitelikteydi,daha küçüktü, daha karışıktı ve çevresine hiç par-maklık konmazdı. Ancak, tek bir sınıfın yararı uğ-runa bunca ciddi deformasyona ve sakatlığayolaçan, çalışkan insanları, burjuvazinin hatasındanötürü iş sırasında ortaya çıkan sakatlıklar yüzündenaçlığa ve yoksunluğa mahkum eden durumun ciddibiçimde sorgulanmasını gerektirecek ölçüde, çokkaza, hâlâ olmaktadır. İşte size, imalatçıların, nef-ret edilesi paragözlüğünden ileri gelen, pek hoş birhastalıklar listesi! Kadınlar çocuk doğuramaz halegeliyor, çocuklar deforme oluyor, erkekler derman-

sızlaşıyor, kollar-bacaklar ezilip parçalanıyor; yal-nızca burjuvazinin kesesini doldurma uğruna has-talık ve sakatlıklarla yüklü hale getirilen kuşaklarbir bütün halinde çökertiliyor.” (3)

Ayrıca iş güvenliği sadece işçinin güvenliğinideğil, çevre güvenliğini, üçüncü şahısların güvenli-ğini vb. de içermektedir. Hindistan’daki Bhopal “fa-ciasını” katliamını düşünürsek, burada işçiye değilişe odaklanılması ancak bizi olayı çözümlemeye gö-türecektir.

Özetle işçi güvenliği yerine iş güvenliği dahaa.yerleşik b. anlaşılır c. kapsayıcı bir kavramdır.

Ayrıca, modern bilimsel bakış açısı “kaza”larınanalizinde “sistemsel” bakışı öne çıkarmaktadır. Bubölüm altında bunu açmaya çalışalım.

2.1. Ölüm ve Yaralanmalarda Neden Sonuç İlişkisine Dair Yaklaşımlar

“İstenmeyen, beklenmedik” olay anlayışına birde “kaçınılmazlık, tahmin edilemezlik” eklemekiçin dönüp bir yerlerden referans almak gerekmek-tedir. Bu konuyla ilgili tüm kitaplarda ve yazılardaHeinrich’in 1931 yılındaki çalışması yer alır. Yuka-rıda belirtilen yüzde 98 ve yüzde 2 meselesini lite-ratüre sokan Travelers Insurance Company sigortaşirketinde çalışan Heinrich olmuştur. Heinrich’in“domino teorisi” veya daha doğru bir ifadeyle “do-mino modeli” kazaya neden olan süreçleri doğrusalsüreçler olarak tarif eder ve sosyal çevre/atadangelen özellikler, kişinin hatası, güvensiz davranışlar,mekanik ve fiziksel tehlikeler, kaza ve yaralanmaşeklinde birbirini etkileyen domino taşları varsayar.Bu modelin en önemli özelliği modelin tam da mer-kezine “insan hatası”nı koymasıdır. Bu görüşünüdesteklemek için 75 bin tazminat/sigorta talebiniincelemiş, bu inceledikleri dosyalarda ise yüzde 88oranında kişilerin güvensiz davranışları, yüzde 10mekanik ve fiziksel koşullardan kaynaklı, yüzde 2de önlenemez kaza olduğunu belirtir. Hemen aklaşu gelmektedir: Tazminat/sigorta davalarına kimbakmaktadır? Karar alma süreçleri nasıl verilmek-tedir? Kaza raporları kimler tarafından, hangi bakışaçısıyla hazırlanmaktadır vs. vs. Hovden ve diğer-leri, yerinde bir tespitle şunu belirtmektedir:

“...teknoloji, bilgi, organizasyon, toplum, değer-ler ve diğer pek çok şeyi değişen bir toplumda deği-

82Ekim- 2014-Mart-2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

Tablo-1: İş Kazası Nedenselliğine İlişkin Modeller ve Eleştiriler (5)

İş Kazası Nedenselliğine ilişkin görüşler Eleştiriler

Tek faktörlü Modeller

1. Kazaya meyilli işçi

2. Olayların psiko-dinamik kaynaklarını

çelişkili davranışlara bağlama

3. Domino model: faktörler birbiri ardına

gelir güvensiz davranışı koşullar

Çok faktörlü modeller

Epidemiyolojik model: Olayın geçtiği ortam-

çevre-etken (host-environment-agent)

Sistem Yaklaşımları

İnsan mühendisliği: Kavrama-anlama-tepki verme

Beklenti-ustalık(beceri)-karar: Enformasyonun

nasıl ele alınacağına, gerçekte varolan koşulların

değerlendirilmesine ve enformasyon alma

kapasitesine vurgu yapar

Tamamen güvenilmezdir, yalnızca işçi ile yapacağı işarasında uyuşmazlık varsa kazanın gerçekleşebileceğinedair tahmin kolaylığı sağlayabilir

Tamamen güvenilmezdir, kişisel dikkatsizlik ve dikkatdağınıklığı faktörlerinin olayın oluşumunda katkı koyanfaktörler olması açısından göz önüne alınabilir

Son derece basitleştirir, verileri göz önüne almaz,güvenilirliği yoktur, yalnızca olayların soruşturulmasındaişçinin rolünü anlamak açısından işe yarayabilir

Analizde kullanışlıdır, modern kavramsallaştırma içintemel sunar

Haddon matrisine içkin hale getirilmiştir ve çağdaş teo-riler için temel sunmaktadır

Rutinden sapma veya işin hızının olağandan yavaşlamasıgibi vakaların anlaşılmasında yararlıdır.

şime tabidir. Ancak, mesele iş kazalarını önlemeyegeldiğinde çoğu uzman ve uygulayıcı hala dominomodeline ve buzdağı metaforuna inanmaktadır.”(4)

Tablo-1 incelendiğinde, bu tablodaki değerlen-dirmelerden de görüleceği gibi, Domino modeli çokama çok zaman önce terk edilmiştir. Ama hâlâ yal-nızca Türkiye’de değil, dünyada da işçi sağlığı ve işgüvenliği eğitimlerinde hep referans gösterilmekte-dir. Bunun iki nedeni var. Birincisi tamamen bilgi-sizlik olarak nitelendirilebilir, ikincisi maalesef çoğukişinin işine geldiği, sorumluluğu işçilerin dikkat-sizliğine ve tedbirsizliğine yıkmak kolay olduğu içinHeinrich’in çizdiği çerçevenin dışına hâlâ çıkılma-maktadır.

İş Kazası Nedenselliğine İlişkin Görüşler Eleştiriler Tek Faktörlü Modeller

1. Kazaya meyilli işçi Tamamen güvenilmezdir,yalnızca işçi ile yapacağı iş arasında uyuşmazlık

varsa kazanın gerçekleşebileceğine dair tahmin ko-laylığı sağlayabilir 2. Olayların psiko-dinamik kay-naklarını çelişkili davranışlara bağlama Tamamengüvenilmezdir, kişisel dikkatsizlik ve dikkat dağı-nıklığı faktörlerinin olayın oluşumunda katkı koyanfaktörler olması açısından göz önüne alınabilir 3.Domino model: faktörler birbiri ardına gelir gü-vensiz davranışı koşullar Son derece basitleştirir, ve-rileri göz önüne almaz, güvenilirliği yoktur, yalnızcaolayların soruşturulmasında işçinin rolünü anlamakaçısından işe yarayabilir Çok faktörlü modellerEpidemiyolojik model: Olayın geçtiği ortam-çevre-etken (host-environment-agent) Analizde kulla-nışlıdır, modern kavramsallaştırma için temel sunarSistem Yaklaşımları İnsan mühendisliği: Kavrama-anlama-tepki verme Haddon matrisine içkin halegetirilmiştir ve çağdaş teoriler için temel sunmak-tadır Beklenti-ustalık(beceri)-karar: Enformasyo-nun nasıl ele alınacağına, gerçekte varolankoşulların değerlendirilmesine ve enformasyonalma kapasitesine vurgu yapar Rutinden sapmaveya işin hızının olağandan yavaşlaması gibi vaka-ların anlaşılmasında yararlıdır.

83Ekim 2014-Mart 2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

Fotoğraf-1: İş kazası nedenselliğine ilişkin modeller ve eleştiriler (Guidotti, 2011: 109)

Dikkat edilirse buraya kadar anlatılan modeller,yaklaşımlar veya “teori”ler hep gelişmekte ve sis-temsel bir bakış açısını zorunlu kılmaktadır. Her nekadar Tablo’yu hazırlayan yazar davranış tabanlı işgüvenliği bakış açısına sahip olsa da, sistem yakla-şımına doğru gitmek zorunda kalmaktadır.

1985 yılında Bird ve Germain, Heinrich’in (6)doğrusal domino modelini izleyerek, teknolojiningelişmesiyle paralel olarak ortaya çıkan oldukçakarmaşık durumlarda, kazaların önlenmesinde vedenetlenmesinde yönetim faktörüne dikkat çeker-ler (7). Dikkat edilirse, Heinrich’in etkisi yıllarcasürmüş, bunun üzerine modeller de çok fazla yeni-lik katmamıştır. Sıralı, doğrusal anlayışlar zamanlakarmaşık doğrusal modellere evrilmiştir. Düz doğ-rusal modellerin odak noktası herhangi bir kazanınkök nedenini bulmak ve bunu ortadan kaldırmakveya bu kök nedenin etkisini engelleyici bariyerlerkoymaktır. Daha karmaşık modeller arasında yeralan enerji-hasar (zarar), zaman sıralaması, epide-miyolojik ve sistemik modeller kazaların oluşumunadaha kapsamlı bir bakış getirmeye çalışmışlardır.

Kazalara dönük modellerin oluşumunda şunokta dikkat çekicidir: Doktorlar hemen travmaveya epidemiyolojik bir yaklaşıma eğilimlidir, mü-hendisler sistem yaklaşımını tercih eder, insan bi-limleri üzerine çalışanlar ise hemen psikolojiketmenlere yoğunlaşırlar. Epidemiyolojik modellereyakın olanlar. performanstaki sapmalara ve kazanıngizli nedenlerine odaklanmaya çalışır. Bu sapmalarüretim sürecindeki sapmalar (yapılan yanlışlar)veya güvensiz davranışlardan kaynaklanıyor olabi-lir, dolayısıyla hataları, hatalı davranışları ve gü-vensiz, dikkatsiz davranışları tespit eden iş güvenliğiuzmanları, bunların olmaması için “güvenli davra-nış” yöntemleri uygular, sıkı kurallar koyar ve önle-meye çalışırlar (Bakış açısı dikkat edilirse hep“olumsuz”u bulmak ve onu düzeltmektir. Ve yinegele gele insan faktörüne gelinir!, y.n) Ancak iş gü-venliği bakış açısı, her türden sapmalara ve beklen-medik (güvensiz, dikkatsiz) davranışların olumsuzetkilerine karşı yeterince esnek olan sistemler üze-rine düşünmeye doğru evrilmektedir .

Rasmussen tümdengelim ile gerçek dünyadakiolayları ve nedenleri parçalayıp, tek tek ele almaya

84Ekim- 2014-Mart-2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

ve sonrasında, kazaya neden olan olaylar örgüsünü,gizli görünmeyen pek çok etkenin daha önceki olay-lardan veya hareketlerden uykuda beklediği, sonra-sında neden-sonuç ilişkileriyle açığa çıkan buetkenlerin belirlediği bir örgü ile yeniden kurmayaçalışır. Bu aşamada Rasmussen şunun farkına var-mıştır; sosyo-teknik sistemler karmaşık ve istikrar-sızdır. Olayların akışını tartışmaya çalışan herhangibir çaba, olaylar ve koşullar arasındaki etkileşiminüst düzey bir birey ve organizasyon adaptasyonun-dan kaynaklandığını dikkate almaz. Kaza analizi ilesaptanan bir neden sonuç ilişkisi ağı (hata ağacı ör-neğin) yalnızca geçmişte gerçekleşen bir olayın kay-dını tutar, ilişkileri açıklayan bir model sunamaz (8).

Öte yandan Reason iki tür hatadan söz etmek-tedir, aktif hatalar ve gizli, görünmeyen hatalar (9).Aktif hatalar etkisi hemen görülen, gizli/görünme-yen hatalar ise diğer faktörlerle birleşene kadar vesistemin savunma mekanizmasında yarık açanakadar uykuda bekleyen ve saptanamayan hatalar-dır. Reason, Heinrich’ten ve Bird ve Germain’denfarklı olarak, kazaların yalnızca bireysel operatörün(işçinin, ustanın y.n) hatasından kaynaklanmadı-

ğını (aktif hatalar), daha geniş bir biçimde sisteminorganizasyonel faktörlerinin içinde yattığını (gizlihatalar) ve daha üst düzey organizasyondan kay-naklandığını belirtir. Reason modeli, şekilsel göste-riminden dolayı “İsviçre Peyniri Modeli” adıylabilinmektedir.

Kaza nedenselliğini ortaya koyan pek çok modeltartışılmıştır, tartışılmaktadır. Hepsinin ortak özel-liği üretim sürecine “sistematik, bütünsel” bakmaeğiliminde olmaları, doğrusal, düz bir neden sonuçilişkisi yerine, karmaşık, düzensiz, sürekli işin ör-gütlenmesini vurgulayan neden sonuç ilişkilerinivurgulamalarıdır. Son olarak Holnagel’den söz edi-lebilir (10). Kazaların modellenmesi, nedenselliğiüzerine pek çok çalışma yapan Holnagel’in ilk ça-lışmaları daha çok insanın bilişsel (kavrayışsal) gü-venilirliği ve insan makina etkileşimi üzerinedir.Ancak sonrasındaki çalışmaları (özellikle Barriersand Accident Prevention, 2004) kazaların son de-rece karmaşık olduğuna işaret eder ve insanların ça-lıştıkları sosyo-teknik sistemlere son dereceyakından bakarak, karşılıklı ilişkilerin anlaşılarakkavranması gerektiğini ileri sürmüştür. Söylediğiözetle şudur, artık organizasyonların amacı kazalarıönlemek için engeller koymak ve savunma meka-nizmaları oluşturmak olmamalıdır. Amaç herhangibir sapmayı izlemek ve denetlemek üzerine yoğun-laşmalı ve belki de her türden sistemi ve insan ha-tasını dikkate alacak şekilde yenidenyapılandırmaktır! (10). Kısaca farklı bir üretim yön-temi veya iş örgütlenmesine işaret etmektedir.

Bu bakış açılarının bugün geldiği noktada, işçiyikorumak, koruyabilmek, güvenliğini sağlamamkiçin bütünsel ve sistematik bir bakış açısının, tek-nolojik gelişme ve yeniliklerin, iş organizasyonununkısacası “iş güvenliği”nin zorunluluğu ortaya çık-maktadır. Eşit ve özgür sosyalist bir toplumun, halenvarolan teknoloji ve üretim teknikleriyle bir “sos-yalist ekonomi” kuramayacağı açıktır.

Devam edelim...

3. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği DiyoruzBurada artık bütünleşik bir kavram söz konusu.

Burada Occupational Health and Safety’nin karşı-lığı olarak bu kavramı kullanıyoruz. Mesleki Sağlıkve Güvenlik veya İşle İlgili Sağlık ve Güvenlikdesek belki daha “doğru” olur denebilir. Ancak bu-

Fotoğraf-2: TÖBDER’in 1974 yılına ait dergisinin kapağı

85Ekim 2014-Mart 2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

rada da yine yukarıdaki kriterlerin baz alınması ge-rektiğini düşünüyorum. İşçi sağlığı ve iş güvenliği a.yerleşik b. anlaşılır c. kapsayıcı bir kavramdır. Öteyandan 1973 ve 1974 yıllarında çıkan tüzükleri-mizden bugüne hep kullanılagelmiştir. O bakımdanbu kavramı da değiştirmek (İş Sağlığı ve Güvenliğiveya İşçi Sağlığı ve Güvenliği) bence doğru olma-yacaktır. Burada bazı sendika eğitimlerinde ve top-lantılarında rastladığım bir hususun altını çizeyim,bazen bazı sendikacı arkadaşlar “iş güvenliği de-yince işin sermayenin güvenliği diyorlar, biz işçiningüvenliğini istiyoruz”. Haklı ve doğru olmakla bir-likte kavramın başına “işçi” koyduğumuzda dahasol, daha radikal ve sınıfsal bir kavram oluverir an-layışı doğru değil, o bakımdan yukarıda uzun uza-dıya açıklamaya çalıştığım gibi, işçinin sağlığı, işingüvenli bir ortamda, kapitalist işin ya tamamen or-tadan kaldırılması ya da kapitalist işin sınıf müca-deleleriyle mümkün olduğunca “sıkıştırılması” ilegüvenli hale getirilmesiyle sağlanır, bu da iş güven-liğidir.

4. Esas Tartışma Konusu Olan “İş Cinayeti-İşçi Cinayeti” Kavramına Gelirsek

Aslında bu tartışmanın yukarıdaki tartışmalarlaçok da ilgili olmadığını düşünüyorum. Şöyle bir ya-nılsama olmasın, sanki “iş cinayeti” egemen ser-maye söylemidir de biz buna karşı “işçi cinayeti”kavramını kullanmalıyız gibi bir şey anlaşılmamalı.Burada zaten “cinayet” kavramını egemen dile ne-redeyse bir mızrak gibi saplayanlar, bu alanda yıl-lardır mücadele eden işçiler, sendikacılar,akademisyenler, iş müfettişleri, tabipler, mühendis,mimar ve her alandan teknik elemanlar olmuştur.Dolayısıyla ortada zaten küçük de olsa bir kazanımvardır ve “iş cinayeti” kavramı bizim kavramımız-dır!

Peki bu tartışma nereden çıktı ve gündemimizegirdi? Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi (MSG)son sayısında “Editörden” başlığı altında 6. paragraf“işçi cinayeti” kavramına dair bakışını özetliyor(11):

“6331 Sayılı “İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası” bi-lindiği üzere “işçi cinayetlerinin sorumlularını per-delemeye” koyulurken; “Kuramsal hümanizmanın”

gölgesinde olup da kendisine işçi sağlığını dert edi-nenlerin bir cenahı da iş kazalarından ve meslekhastalıklarından ölümleri sınıfsal bağlamından ko-pararak, “işçi cinayeti” kavramı yerine “yaygın kul-lanımın kabulü yanılgısına düşerek” “iş cinayeti”kavramsallaştırmasına varmıştır. Oysa ki; Sınıflı vesınıfsız toplumlarda “İş” bir üretim organizasyonuy-ken, “işçi” kendisini de yok edecek olan bir sınıf-sallığa gönderme yaparak kapitalizmi hedef alır. Bunedenle sınıflı toplumlardaki iş kazası “işçi cinayeti”iken, sınıfsız toplumlardaki iş kazası ise “gerçek biriş kazasıdır”. Çünkü “üretimin toplumsallığı ile te-mellükün bireyselliği” çelişkisi üzerinden yapılan,“perdelenemez bir toplumsal düzen” tartışmasınınzemin tuttuğu kavramsallaştırmadır asıl olan.”

Ayrıca aynı dergide Ramazan Türkmen imzalı“İşçi Cinayetlerinin Politik Ekonomisi” başlıklı sonderece kapsamlı ve güzel yazıda maalesef şu ifadeyer alıyor (12):

“…egemen algı yağmanın kaynağında iş sürecinigörür ve cinayetleri iş cinayeti olarak adlandırır. So-runun iş sürecinden kaynaklandığını iddia etmekaçlıklarının nedenini makinelerde gören Ludistle-rin saflığını tekrar etmekten farklı değildir. Nasıl kiişçilerin, işsizliğinin kaynağı makineler değilse, farklımülkiyet ilişkilerinde aynı makineler işçilerin dahaaz çalışmasını sağlayarak onların özgürlük alanları-nın gelişmesinin nedeni olacak ise işçi cinayetle-rinde de sorunun kaynağında iş süreci yer almaz.Sorun iş cinayeti olarak adlandırmak ölümlerin ne-denini barete, maskeye, işçinin dikkatsizliğine, uya-nık olamamasına indirgemek demektir.”

Burada ilk yanlış “egemen algının iş cinayeti ola-rak adlandırması” ifadesi. Egemen algıda böyle birşey yok! Egemen algıda yavaş yavaş, o da hepimizinortak mücadelesiyle “iş kazası” yerine “iş cinayeti”kavramının bir kazanım olarak yerleşmesi var. Eğersayın Türkmen yazısında “iş cinayeti” yerine “iş ka-zası” deseydi, tamamen doğru bir noktaya temasetmiş olacaktı. Burada sanki iş cinayeti sermayeninsöylemi işçi cinayeti ise sınıfın söylemiymiş gibi ta-mamen yanlış bir algı oluşuyor.

İkinci yanlış ise şu ifade: “Sorunu iş cinayetiolarak adlandırmak ölümlerin nedenini barete,maskeye, işçinin dikkatsizliğine, uyanık olamama-sına indirgemek demektir. Ben, İSİG Meclisi’nde

86Ekim- 2014-Mart-2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

gilizce konuşulan bir coğrafyada kapitalizme veonun yarattığı yıkıma (nesnellik) karşı İşçi Sağlığıve İş Güvenliği mücadelesi vermek (öznel müda-hale) ve kavramlarını yaratmak olduğu gerektiğinidüşünüyorum. Arkadaşlarla inceliyoruz ve bir fikirbirliği içine varmış değiliz. Çünkü birebir çeviri yap-manın doğru olmadığını düşünüyor, her ülkede,aynı dili konuşsa dahi kavramlara yüklenen anlam-ların farklı olabileceğini düşünüyoruz.

Şu önemlidir; “iş cinayeti” kavramı Türkiye sos-yalist hareketi ve işçi sınıfı hareketinin bize hediyeettiği bir kavramdır! Bu hediyenin başımızın üze-rinde yeri vardır...

Şunun altını çizelim, Mesleki Sağlık ve Güven-lik Dergisi bu alandaki boşluğu büyük oranda dol-durmaya çalışan, muhteşem yazıların yer aldığı,büyük emek ürünü bir dergi. Kitabımı okuyanlar dafark edecektir, o kadar çok makalesini referans gös-terdiğimi ben bile anımsamıyorum. Bir başkaönemli yanı, bu dergi internetten ücretsiz olarak pdfformatında da rahatlıkla okunabilmekte, bu alandaçalışan herkesin paylaşımına sunulmaktadır. Bir an-lamda bizim gibi bu alanda mücade eden insanla-rın kuramsal yayın organlarından birisidir, tabii kiyalnızca kuramsal yazılar değil saha araştırmaları,tartışmalar, bilimsel araştırmaların da yer aldığı birdergidir. Dolayısıyla “bizim” diye sahiplendiğimiz biryayında böylesi bir yazının amacı, bazı eksik ve yan-lış olduğunu düşündüğüm ifadelerin yer alması veortak bir dil tutturma çabasıdır, yoksa gereksiz birtartışma yaratmak veya uzatmak değil, bunun altınıçizip, derginin yayın kuruluna bu yazım için yarat-tıkları fırsat için buradan da teşekkürlerimi sunmakisterim.

Uzun uzadıya tartışmaya çalıştım ancak, sonunagelirsek, özetle evet iş cinayeti diyoruz. Herşey biryana, kavramın genel algıda anımsattığı, düşündür-düğü, akla getirdiği arka plana bakmadan kestir-meci olarak bir kavramın yerine başka bir kavramkoyamayız. Dolayısıyla ilk başlangıç noktamıza birdaha gelelim: İş Cinayeti kavramı a. yerleşiklik ka-zandı mı evet, b. anlaşılır mı evet c. kapsayıcı mı,evet, peki son olarak sınıfsal mı, bizi üretim ilişkile-rinin doğasına, kar hırsına, taşeron sistemine, kapi-talist sömürü mekanizmalarına vs. vs. götürüyormu, kesinlikle EVET!

emek harcayan onlarca arkadaşım, bu konuda üre-ten, mücadele eden emekten yana güçler, hiçbirzaman ölümlerin nedenini barete, maskeye, işçinindikkatsizliğine vs. indirgemedik ve tam da bunun-la mücadele ettiğimiz için “iş cinayeti” dedik. İşcinayeti, çünkü işten kaynaklanıyor, iş cinayetiçünkü kapitalist işin doğasından kaynaklanıyor, işcinayeti çünkü toplumsal ilişkiler ve üretim ilişki-lerinin billurlaştığı işyeri ortamındaki o “iş” bircinayete yol açıyor o yüzden iş cinayeti! Bu konu-lara dair kapsamla tartışmaları kitabımda da elealmaya çalışmıştım, sonraki tartışmalarda yararlıolabileceğinden dolayı burada zikrediyorum (13).

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi emektarla-rından birisi olarak, pek çok tartışmanın da içindeyer alıyorum ve bundan mutluluk duyuyorum. Ör-neğin e-posta grubumuzda yaptığımız bir tartış-mada, bültenlerimizin İngilizce’ye çevrilmesinde “işcinayeti” kavramını İngilizceye nasıl çeviririz diyetartışmıştık. Örneğin Devrimci İşçi SendikalarıKonfederasyonu (DİSK) “Occupational Murder”olarak çevirmişti. Doğru mu? Bilmiyorum. İsterseniztartışmada ortaya çıkan İngilizce karşılıkları sırala-yayım ve sonra devam edeyim:

“İş cinayeti”nin İngilizcesi için İSİG meclisindengelen öneriler şunlardır:

•Industrial murders,

•Occupational murder (DİSK bu şekilde kul-lanmış),

•Murder at work,

•Corporate crimes,

•Labour murders,

•Occupational homicide,

•Corporate manslaughter,

•Corporate murder,

•Employee murder,

•Labor homicide.

Hangisi doğru? Bilmiyorum, bilmek için de İn-

87Ekim 2014-Mart 2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

Zira iş cinayeti dediğimizde de aynı iş güvenliğikavramını açıklarken olduğu gibi, işçiye, işçinin ko-runmasına değil, kapitalist işin doğasından dolayıişçilerin katledilmesine odaklanmış oluyoruz. As-lında burada Marx’ın yöntemini zımnen kullanıyo-ruz.

Özetin özeti;

Ortak bir dil, ortak mücadele açısından önem-lidir. O yüzden de “işçi sağlığı”, “iş güvenliği”, “işçisağlığı ve iş güvenliği” ve “iş cinayetleri”…

Kaynaklar1. Gürcanlı, G.E. (2014) “İşçiler Neden Ölmek Zorunda?”

http://ilerihaber.org/yazarlar/emre-gurcanli/isciler-neden-olmek-zorunda/69/.

2. Gürcanlı, G.E. (2014) “Emeğin Sağlığı ve Güvenliği”http://ilerihaber.org/yazarlar/emre-gurcanli/emegin-sagligi-ve-guvenligi/42/.

3. Engels F. (1845). Kişisel Gözlemlerden ve Sağlıklı Kaynaklardan, İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu,Eriş Yayınları, Birinci Baskı, Ankara, Sayfa 176-206 (Friedrich Engels’in Die Lage der arbeitenden Klasse in England (1845) eserinden).

4. Hovden J., Albrechtsen E., Herrera I.A. (2010). A needfor new theories, models and approaches to occupational accident prevention?” Safety Science 48,no 8, 950-956.

5. Guidotti T.L. (2011). Safety, Global Occupational Healthiçinde, editör: Guidotti T.L, 1. baskı, Oxford UniversityPress, ABD.

6. Heinrich, H. W., 1931, Industrial Accident Prevention, McGraw-Hill, New York, USA.

7. Bird F.E ve Germain G.L (1986) Practical Loss Control Leadership, Int.Loss Control Institute, Georgia, ABD

8. Rasmussen, J. (1990). Human error and the problem of causality in analysis of accidents. Human Factors in Hazardous Situations toplantısında sunulan bildiri. Proceedings of a Royal Society Discussion Meeting.

9. Reason, J. (2000). Human error: models and management. Bmj, 320(7237), 768-770.

10. Holnagel, E. (2004). Barriers and Accident Prevention,Ashgate Pub Ltd.

11. Editörden, (2015). Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi,53.

12. Türkmen R., (2015) İşçi Cinayetlerinin Politik Ekonomisi, Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi, 53, s:1-9.

13. Gürcanlı, G.E, 2014, İşleneceğini Herkesin Bildiği Bir Cinayetin Öyküsü, Yazılama Yayınevi.l

88Ekim- 2014-Mart-2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

İŞÇİ SAĞLIĞI MÜCADELESİ NEREYEODAKLANMALIDIR?

Son bir, bir buçuk yıldır Ankara merkezli hattadaha da daraltarak söyleyeyim Mesleki Sağlık veGüvenlik Dergisi (MSG) Editoryası olarak bir tar-tışma yürütülüyor. Buna göre çalışırken yaşamınıyitiren işçilerin ölümleri “işçi cinayeti” kavramı ileaçıklanıyor.

İşçi cinayeti, bir iki internet sitesi – sol çevretarafından benimsendi ve kullanılmaya başlandı.Ancak sol hareket içinde genel bir kabul görmedi.Takiben 3 Mart eylemlerinde kullanılması üzerinekonuya dair görüşlerimizi tekrar ifade ettik. Ancakkişisel gözlemim belki de daha kapsamlı olarak işcinayetleri ve mücadele üzerine bir yazı kaleme alı-narak konuya o zaman bir nokta koymaktı. Çünküyine bu tartışma bir şekilde önümüze çıkacaktı.Teoriyi küçümsememek gerekiyordu...

Nitekim iki ay evvel İşçi Sağlığı ve İş Güvenli-ği (İSİG) Meclisi iç iletişim mail grubunda konubir vesile ile açıldı ve MSG Editoryası tarafındantartışmaya davet edildik. Farklı yönleriyle yapılantartışmada görüşlerimizi bildirdik ve MSG Editor-yası’ndan bir yanıt gelmedi. Ancak derginin busayısının iş-işçi cinayetlerine ayrıldığını öğrendik.Emre Gürcanlı konuya dair İleri Haber’de (1) orta-ya koyduğu görüşleri biraz daha genişleten bir yazıkaleme alacak. Benden de sürecin pratik yönünüanlatan bir yazı yazmam istendi. İşçi sağlığı müca-delesine on yıla yakındır emek veren bir arkadaşı-nız olarak düşüncelerimi paylaşmaya çalışacağım...

Gerçi bir çekincemi belirtmeliyim. O da MSGEditoryası’nın mail grubumuzda tartışmaya davetedip cevap vermemesi ve konuyu dergi gündemi

haline getirmesi. Yani mücadele zeminini kendininbelirlemesi ve belirlediği zemine bizi çekmesi bireşitsizlik düzlemidir...

İş Kazası, İş Cinayeti...İş kazası kavramı sermaye ve devleti tarafından

kullanılmaktadır. Buna göre işçi ölüm ve yaralan-malarının ana nedeni işçinin dikkatsizliği ve birey-sel koruyucuları kullanmamasıdır. Esasen yapılankamu spotları durumu özetlemektedir. Çalışma veSosyal Güvenlik Bakanlığı ile İş Sağlığı ve Güven-liği Genel Müdürlüğü’nün hazırladığı “İş kazasıdiye bir şey yoktur” başlıklı kamu spotunda1 büroişçisi kadın “güvenilir bir firmada çalıştığını, yap-maması gereken basit bir hata yapacağını ve bitki-sel hayata gireceğini, kendisinin ve sevdiklerininhayatını mahvedeceğini” belirtiyor. Yani gündelikdilde ifade edersek “patronlar ve şirketleri güveni-lirdir ama işçiler aptaldır”...

İş kazası argümanı güncel olarak ülkenin içindebulunduğu politik konjonktüre ya da kültürel özel-liklerine göre de desteklenir. Ülkemizde iktidarpartisi temsilcileri çıkar “madenciler güzel öldü”,“ölüm bu işin fıtratında var” gibi söylemlerde bulu-nur. Şimdilerde ise “ülkemizin kalkınması için işçi-lerimizi feda ediyoruz” derlerse şaşırmamak gerekir(2).2

İşçi hareketlerinin geliştiği dönemlerde dev-rimciler sermayenin dilinin kullanımının da önünegeçebilirler, onu sınırlandırırlar ve işçi sağlığımücadelesini iktidar mücadelesinin bir başlığı hali-ne getirebilirler. Tam da bu noktada iş cinayeti

S. Murat ÇAKIRİşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

kavramının yeni icat edilen değil en az 40 yıldırkullanılan bir kavram olduğunu hatırlatmamızgerekir. Örneğin Tüm Öğretmenler Birleşme veDayanışma Derneği’nin (TÖB-Der) 1975 yılıtarihli dergisi iş cinayetlerine ayrılmıştır. Yine 1989Bahar Eylemleri’nde iş cinayetleri hareketin içindeöne çıkan bir başlıktır. Yeraltı Maden-İş Sendikasıgerek 1974-1980 dönemi örgütlenmesinde gerekse1992-1996 dönemi örgütlenmesinde iş cinayetleri-nin önlenmesine dair kapsamlı adımlar atmıştır.3

Özetle işçi hareketinin zayıf olduğu dönemler-de “iş kazası” kavramı solda da egemen hale gel-miştir. İşçi hareketlerinin güçlendiği dönemlerdeise birçok alanda olduğu gibi sermayeyi sınırlandı-ran adımlardan ve iktidar mücadelesinin başlıkla-rından biri de iş cinayeti kavramı ve mücadelesiolmuştur.

2000’li yıllar ve iş cinayetlerine karşı mücadeleİşçi sağlığı mücadelesinin yükselmesinin 2000’liyıllar ile beraber nesnel ve öznel iki temel belirle-yeni var. Nesnel olarak neoliberal sömürge kapita-lizminin ülkemizde olgunlaşmasının bir krizi olarakişçi ölümleri, yaralanmaları, sakatlanmalar ve has-talıklar nüfusun çoğunluğunun gündelik yaşamı-nın bir parçası haline getirildi (3).4 Bu durumumücadele içinde “artık işçi ülkesi olduk” esprisiyleözetliyorduk. Yazıda konunun pratik yönüne deği-neceğimi belirttiğim için bu hususu ayrıntılandır-mıyorum...

Öznel olarak ise ortada yükselen bir işçi hare-ketinden söz edilemez. Öyle ki 28 Şubat darbesi ilebirlikte önce Kürt hareketi ardından ölüm oruçla-rı ile sosyalistlere yoğun saldırıların yaşandığı birdönemdi. Paralel olarak sendikal hareket iyiceetkisizleşmişti. Böylesi bir dönemde nesnel koşulla-ra iradi bir müdahale olarak işçi sağlığı başlığı öneçıkarıldı. İlk mücadele alanı Tuzla tersaneleri oldu.

Tuzla tersaneleri: Limter-İş etrafında kümele-nen işçi hareketi5 zaman zaman işçi ölümleri karşı-sında tepkisel refleks veriyordu. Öyle ki 1995 son-rasından itibaren iki üç yılda bir işçi ölümleri kar-şısında toplu iş bırakma yaşanıyor ve işçiler E-5karayolunu trafiğe kapatıyordu. Tabi bu tepkiyi sıç-ratacak bir mücadele düzlemi olmadığı için işçilerçalışmaya geri dönüyorlardı. 2005 yılı ile birlikteise birleşik bir mücadele ortaya çıktı. İşçi ölümlerizaten “iş cinayeti” olarak nitelendiriliyor devlet vesermayenin örgütü Türkiye Gemi İnşa SanayicileriBirliği’nin (GİSBİR) karşı mücadele bayrağı yükse-

liyordu. Bu dönemde iş cinayeti kavramının teorikaçıklamasını Yüksel Akkaya Kızıl Bayrak gazete-sinde ifade edecekti:

“...Engels’in yerinde ifadesiyle ‘Bir insan, birbaşkasına ölüme yol açan bir zarar verdiği zamanbuna adam öldürme diyoruz; saldırgan, vereceğizararın öldürücü olduğunu önceden biliyorsa ozaman buna cinayet diyoruz’. İşverenler, doğalolmayan bir ölümle, basit ve önlenebilir bir kaza-dan koruyamayarak işçileri iş kazaları nedeniyleölümle karşı karşıya bıraktığı için bu bir cinayettir.Öyle söylendiği gibi basit kaza sonucu ölüm değil-dir. Engels’in söylemi ile, işverenler, iş kazasındaölen işçileri yaşamın gereklerinden yoksun bırakıp,bu kazalar ile yaşayamayacakları konuma soktuğuiçin bu bir cinayettir, örtülü, kasıtlı bir cinayettir.Hiç kimsenin kendisini savunamadığı bir cinayet-tir; kimse katili görmediği için, mağdurların ölümü‘doğal’ kabul edildiği için de ‘cinayet gibi olmayancinayettir’, suç bir şeyi yapmaktan çok yapmamak-tan kaynaklanmaktadır...” (4)

Vurgu kaza yerine cinayetedir. Öne çıkarılanhusus bir sınıfın “burjuvazi”nin diğer sınıfa “prole-tarya”ya karşı işlediği suçlardan birisidir ve kökenisermaye düzeninin varlığıdır. O dönemde işçi sağ-lığı mücadelesinde bulunan tüm emektarlar bukonuda görüş birliğindedir. “İş kazası değil iş cina-yeti” bir mücadele sloganı olarak yaygınlaşmakta-dır.

Tuzla tersanelerindeki mücadelenin devamınabakalım. 1 Mayıs 2006’da Tuzla tersane işçileriLimter-İş pankartı ardında iş cinayetlerine karşısöylemleri ve baretleri ile yer aldı. Devlet ve ser-mayenin saldırıları gecikmedi, mücadelenin önü-nün alınması gerekiyordu. Nitekim Limter-İş Sen-dikası Genel Başkanı Cem Dinç ve Eğitim UzmanıKamber Saygılı “polise mukavemet” gerekçesiyletutuklandı. Mahkemede konuşan Devrimci İşçiSendikaları Konfederasyonu’nun (DİSK) GenelSekreteri Musa Çam işçilerin “suç” sayılan taleple-rini şöyle özetliyordu (5):

“Pek çok işçinin ölümüne ve yüzlercesininyaralanmasına yol açan iş koşullarıyla toplamakamplarından farksız olan tersanelerde, iş cinayet-lerinin sorumlularının yargılanması. İş güvenliğitedbirlerinin alınması. Uzun çalışma saatlerine sonverilmesi. Her tersaneye sağlık ekipmanı sağlan-ması. Hak ettikleri ücretlerin zamanında ödenme-si. Yatırılmayan sigorta primlerinin yatırılması.”

89Ekim 2014-Mart 2015

90Ekim- 2014-Mart-2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

20 Temmuz 2006’da Cem Dinç ve Kamber Saygılıserbest bırakıldı. İş cinayetlerine karşı mücadeleana başlığıyla sürdürülen pratik 22 Ağustos’taDearsan Tersanesi işçisi İbrahim Levent’in6 iş cina-yetinde katledilmesiyle başka bir boyuta sıçradı.İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul ŞubesiÇalışma Yaşamı Komisyonu’nun yaklaşık 25 binişçinin çalıştığı Tuzla tersane bölgesine ilişkin açık-ladığı raporda, “son 8 ayda l3 işçi, son 50 günde ise5 işçi yaşamını yitirdiği; yüzlerce işçinin ise yaşa-nan iş kazaları sonucu sakat kalarak iş hayatlarınıdevam ettiremez duruma geldiği” belirtiliyordu.Tuzla Türkiye’nin gündemi haline geliyordu.

Bu gelişmeler 21 Eylül 2006’da Limter-İş Sen-dikası’nın basılmasına ve Genel Başkan Cem Dinçve Genel Sekreter Zafer Tektaş’ın tutuklanmasınayol açtı. Dosya üzerine gizlilik kararı vardı ve sade-ce örgüt üyeliğinden tutuklama verildi açıklamasıyapılıyordu. Sendika üzerinde bir tecrit politikasıuygulanmaya çalışıldı. Öyle ki sendikada parmakizi taraması yapılıyor, işçiler sendikaya gitmemelerikonusunda uyarılıyordu. Meşruiyeti güçlendirmekiçin bazı sendikalar tarafından Limter-İş’i açma venöbet tutma eylemleri gerçekleştirildi.

2007 yılının Ekim ayına gelindiğinde ise Lim-ter-İş önderliğinde “Tuzla Tersaneler Bölgesi İzle-me ve İnceleme Komisyonu” kuruldu.7 Komisyonhazırladığı rapor ile çözüm önerilerini sundu (6).Tabi iş cinayetleri devam etti ve ilki daha etkiliolmak üzere 2008 yılının Şubat ve Haziran ayla-rında Tuzla Havza grevleri gerçekleştirildi. Özellik-le Şubat grevine binlerce işçi iş cinayetlerinin son-landırılması ana talebiyle katıldı. Aynı yılTBMM’de Tuzla Araştırma Komisyonu kuruldu.Önemi bir sendikanın bürokratlarla değil direktolarak Meclis’le ve tek tek patronlarla değil tersa-ne işverenlerinin örgütü olan GİSBİR’le masayaoturmasından kaynaklanıyordu (7).8

Tersanelerdeki mücadele süreci 2008’in ikinciyarısı ile birlikte sönümlenmeye başladı. Üretimindaralması veya kaydırılması gibi nedenler gerekçegösterildi. Ancak kişisel kanım şudur: Çok önemlikazanımlar elde edilmiş ve bir deneyim oluşturul-muştur. Ancak kitle hareketi anlamında Limter-İşbölgedeki tüm sosyalist mücadeleyi kapsayıcı birözellik gösterememiştir. Yine ülke çapında devrim-ci bir partinin eksikliği işçilerin mücadeleye katılı-mını sınırlayan, süreksizleştiren ve mücadeleninsıçrayamamasının temel nedenidir...

Kot kumlama, işçi aileleri ve Sendika.Org9: Kotkumlama sonucu işçilerde silikozis oluşmasınıntespiti 2004 yılına dayanır. Ancak 2006 yılı ileberaber özellikle Yedikule Göğüs Hastalıkları veGöğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastane-si’nde tespit edilen silikozis hastalarında artış oldu.Çünkü ünlü markalar için İstanbul’un çevre semt-leri (Alibeyköy, Küçüksu, Sultançifliği, Halkalı)başta olmak üzere Anadolu’nun farklı yerlerindekot taşlamak amacıyla kumlama ve zımpara atöl-yeleri hızla çoğalmıştı. Hekimlerin ve bazı sosyalistgrupların önderliğinde “Kot Kumlama İşçileriDayanışma Komitesi” oluşturuldu. Verilen müca-deleler sonucu Sağlık Bakanlığı Nisan 2009’dayayınladığı bir genelge ile ölümle sonuçlanabilenbir akciğer hastalığı olan silikozise yol açtığı gerek-çesiyle her türlü kot giysi ve kumaşlara uygulananpüskürtme işleminde kum, silis tozu veya silikakristalleri içeren herhangi bir madde kullanılması-nı yasakladı (8). Ancak eylemler devam etmişEylül 2010’dan sonra sigortasız çalıştırılan silikozisişçilerine de sosyal güvenceden yararlanma hakkıtanınmıştır.

Kişisel kanım birçok eksikliğine rağmen yaşa-nan bu süreç meslek hastalıklarına dair mücadele-de egemen olan tanı sistemi oluşturma söyleminiaşması ve vurgunun “örgütlenerek önlemeyi yön-tem haline getiren bir işçi mücadelesi”nde olduğu-nu göstermesi açısından önemli bir deneyim olma-sındadır...

Yine ülkemizde bir ilk örgütlenme gerçekleşti.Şimdilerde adı “Adalet Arayan İşçi Aileleri”neevrilen çalışmanın kökeni 31 Ocak 2008 tarihinedayanıyor. İstanbul Davutpaşa’da maytap atölye-sinde meydana gelen patlamada 21 işçi öldü veyüzlerce kişi yaralandı. Bunun üzerine 1UmutDerneği’nde örgütlenen, patlamada yakınlarınıkaybeden işçi aileleri hukuksal olarak bir adaletmücadelesi başlattılar ve İstiklal Caddesi’nde birsüreliğine nöbet eylemi yaptılar. 3 Şubat 2011’deise Ankara Ostim ve İvedik sanayi sitelerinde peş-peşe patlamalar meydana geldi, 20 işçi öldü ve 43kişi yaralandı. Davutpaşalı işçi ailelerinin Ostimliişçi ailelerini ziyareti ile beraber yeni bir süreç baş-ladı ve işçi aileleri ile hukuksal davalar Türki-ye’nin gündemine geldi. Gelinen noktada Esen-yurt, Kozlu, Güllük vb. birçok yerden aileler süre-ce katıldı. Her ayın ilk pazar günü Galatasaray

91Ekim 2014-Mart 2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

Lisesi önünde Vicdan ve Adalet Nöbetleri tutul-maya başlandı.10

Kişisel kanım sürece dair birçok eleştiri getirile-bilir. Ancak yeni bir sendikal hareketin oluşturul-masında önemli bir ayak olacak işçi ailelerinin deörgütlenmenin içinde olması gerekliliği, bu nöbetve dava süreçlerinin önemini açıklamaktadır.

Son olarak Sendika.Org’un aylık olarak hazır-ladığı “İş Kazaları Raporu”na değinelim. 2008yılında sekiz ay yayınlanan raporlar 2009 Hazira-nında yeniden yayınlanmaya başlandı. Tabii İSİGMeclisi’nin mücadelesinin oturması ile birliktegereksizleştiği 2011 yılı Eylül ayına kadar.11 Ancakbu raporları bir üst seviyeye sıçratan 2010 yılı rapo-rudur. Burada istatistik, ilk defa güncel olaylar eşli-ğinde ve çalışma koşullarına değinilerek açıklan-mıştır (9). Tabi bu noktada görülen bir hususu tek-rar hatırlatmak gerekir. Alanda verilen mücadele-ler ve Kızıl Bayrak’ta ve bir iki yayın organındayayınlanan haberler dışında hakim olan dil “işcinayeti” değil “iş kazası”dır. Bu anlamda sosyalist-lerin ve işçi hareketinin bütünü için hala sermaye-nin dili aşılamamıştır.

Çözüm önerileri ile pratik yöntem arasındakiaçı farkını kapatmak isteyen bir araç: İSİG Meclisi

Meclis sürecine 2010 yılına ait bir yazıdan alın-tı yaparak başlamak istiyorum... “Son dönemdekonuya dair (özellikle Tabip Odası öncülüğünde)meslek ve sendikal örgütler sempozyumlar ve çalış-taylar düzenliyor. Ancak bu etkinliklerde işçi sağlı-ğı ve iş güvenliği konusuna dair çok genel çözümönerileri sunuluyor. Örneğin geçen yıl yapılan “işçisağlığı ve iş güvenliği platformu” etkinliğinin sür-dürülebilirliği sağlanamadı. Sürmeme nedeni iseişçiler dışındaki bileşenlerin aktif olması, işçilerinkatılımının süreksiz oluşuydu.

Bunun nedeninin çözüm önerileri ile pratikyöntem arasındaki açı farkından kaynaklandığınıdüşünüyorum. Çünkü emek örgütleri çok genel birçerçeve çiziyor ve uzun vadeli çözüm süreçlerineodaklanıyor. Oysa işçiler ve kamuoyu tarafından“en görünür sorunlar kısa vadede en hayati sorun-lar” olarak algılanmaktadır. Bu yüzden ilk pratikadımların ve reflekslerin ölümlü, yaralanmalı işkazalarına ve ölümcül meslek hastalıklarınayoğunlaştırılması gerekmektedir. Böylece işçilerkonuyu daha çabuk sahiplenebilir ve konu görü-

nür hale gelebilir. Pratik bu çıkış noktasındangenişletilmelidir.

Tuzla ve silikosiz mücadelelerinin daha görünürolmasının esprisi buradadır. Sorunun asıl sahipleri-nin sesi, her durumda daha inandırıcı ve daha ger-çek olmaktadır...

...Yukarıda dile getirdiğim öneriler çoğaltılabilirve zenginleştirilebilir. İşçi sağlığı ve iş güvenliğikonusu fiili, TİS, yönetmelik, iş kanunu ve anaya-sal düzeylerde kazanımlarla ilerleyebilir. Ancaktemel olan “işçinin işin örgütlenme sürecinin tekbelirleyeni olabilmesi” mücadelesidir.12

İki vurgu önemliydi. Birincisi yapılan tartışma-lar ile yaşam arasındaki açı farkının çokluğu.Ancak ve ancak pratik mücadelenin birleştiriciliğive mücadelenin genişletilmesiyle sağlanabilirdi.İkinci olan ise işçi sağlığı mücadelesinin, işçi sınıfı-nın iktidar mücadelesinin bir parçası ve ayrı düşü-nülemez oluşuydu. Yaşam içinde bu diyalektik bağınasıl kurabilirdik?

İSİG Meclisi pratiğinin en önemli kazanımı işcinayetleri raporlarıydı. Sistematik hale getirilenraporlarda kaç işçi, hangi işkolunda, nasıl ölüyor-lardı. Cinsiyet, yaş, şehir dağılımları nasıldı. Sendi-kalı-sendikasız, göçmen ya da çalışma koşullarıneydi. Bu hususlar mücadelenin hareket noktaları-nı belirleyen ve bütünsel mücadele ile bağlarıkurabilecek hususlardı.

İstatistik ile bu bağları kurabilmesi, devletkurumlarının yetersizliğini gösterebilmesi, gelişe-rek devam eden grafikleşen, broşürleşen şimdiler-de ise haritalaşacak ve kamu spotları hazırlayacakbir noktaya evrildi raporlar. Esasen herkesin katıla-bileceği kadar basit ama etki gücü anlamı ile de biro kadar da devrimci bir araç oldu.

Alanda yapılan çalışmalar küçük fakat derinbağlar kuruyordu. Her ay raporların işçi sağlığısorununun yaşandığı bir işyeri önünde ya da birdireniş alanında yapılması mücadelenin yaygınlaş-masına ve somut kazanımlar elde edilmesine yolaçtı. İstanbul Çapa Tıp Fakültesi’nde 2012’denbugüne yapılan mücadele durumu özetliyordu:Alanda bulunan sendika, meslek odası, dernek veöğrencileri içine katan bir çalışma oluşturuyorsu-nuz. Hepsinin ortak noktasında bulunan amaözerkliğini koruyan bir İSİG Meclisi ile müdahiloluyorsunuz ve bu durumun meşruluğu sorgulan-

92Ekim- 2014-Mart-2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

mıyor. Üç yıllık süreklilik, 6331 Sayılı İSG Yasa-sı’nın uygulanmasına müdahale, kadro sorunu,soruşturma vs. Ama son olarak iş cinayetindeZafer Açıkgözoğlu’nun yaşamını yitirdiği kanali-zasyon olayının ikincisinin yaşanmasını önlüyorsu-nuz: Bir binada kanalizasyon birikiyor. Dekanlıktemizlik işçilerini görevlendiriyor. İşçiler hayırdeyip doktor arkadaşlarıyla olay yerini fotoğraflı-yor, İSG uzmanına tutanak tutturuyor ve Dekanlı-ğa gidiyorlar. Nitekim yarım saat sonra asli görevliolan İSKİ çağrılıyor ve temizlik yapılıyor. İşçilerinkendi yaşadıkları soruna müdahale ederken yıllar-dır söylenen ortak mücadeleye, sendikal bir hare-ket oluşturmaktan genç bir kadro kuşağının oluş-masına kadar... Mücadelenin öncü unsurlarınınbayrağının sosyalizm olduğunu söylemeye gerekvar mı?

Sendikal eğitimlerden iş cinayeti yaşanan alan-lara gidip rapor tutmaya, tek tek sendika ve mes-lek odalarını gezmeye hatta tek tek bireylere emekvermeye, aile örgütlenmelerinin oluşumuna omuzatıp işçi sağlığı mücadelesinin görünür olmasınakadar uzana bir mücadele... İnce bir işçilik ve haladevam eden bir süreç...

Eksiklikler yapılanlardan daha çok. Kurumsal-laşamama ki en basiti yazılı bir broşürümüz ilk defa

Temmuz 2015’te basıldı.13 Sendika ve meslekörgütü bağları hâlâ zayıf. Alanı belirlemeye dairaraçlar oluşmadı. Özel çalışmalar hayata geçirile-medi. Örneğin hâlâ göçmenler, çocuklar ya daemekliler için süreklileşen bir faaliyet yok. Oysasömürge kapitalizminin zayıf karınları bunlar...

Kişisel kanım şudur: İSİG Meclisi hala bitme-yen ve hala kurulma faaliyetinde olan bir deneyim.Ama ana vurgu harekete. Bilginin kurumsallaşma-sını harekete bağlamanın doğru olduğunu düşünü-yorum. Çünkü işçi sağlığı mücadelesinin sıçraması-na mı yoksa kavramsal-teorik tartışmalar yapma-nın önceliğine mi önem verilmeli sorusuna verilencevap ilki olmalı. Güncel politik sorun işçi sağlığımücadelesinin sıçramasıdır ve bugün onun sancı-larını yaşıyoruz...

İş Cinayeti, İşçi Cinayeti...MSG Dergisi için güzelleme yapmaya gerek

yok. Çünkü hepimiz kaynak olarak yararlanıyoruzve 2000 yılından beri süregelen çok önemli birkolektif...

Tam da bu noktada son sayı olan 53. sayınınkapağında işçi cinayeti kavramı geçiyor ve Rama-zan Türkmen’in kaleme aldığı “İşçi cinayetlerininpolitik ekonomisi” yazısı tartışmamızda yer bulu-yor. Türkmen sekiz sayfa süren yazısında Marks’ınKapital 1-2-3 ve Engels’in İngiltere’de EmekçiSınıfların Durumu kitabından referanslar veriyor(10). Yazı Marksizmin genel doğruları üzerindenşekilleniyor, hatırlatmalar yapılıyor. Buraya kadartamam. Hatta yazının başında 2000’li yıllarda yazı-lı olarak bildiğim ilk iş cinayeti kavramını kullananYüksel Akkaya’nın yukarıda değindiğim Engels’tenalıntısının hemen hemen aynısı Derginin yedincisayfasında yapılıyor...

Yazının son sözünde ise şu ifadeler yer alıyor:“Ancak ister bilim ile anlayalım isterse mahke-

meye götürelim sorun emek ile sermaye ilişkisin-den kaynaklanır. Tüm bu basit gerçeğe karşın ege-men algı yağmanın kaynağında iş sürecini görür vecinayetleri iş cinayeti olarak adlandırır. Sorunun işsürecinden kaynaklandığını iddia etmek açlıkları-nın nedenini makinelerde gören Ludistlerin saflığı-nı tekrar etmekten farklı değildir. Nasıl ki işçilerin,işsizliğinin kaynağı makineler değilse, farklı mülki-yet ilişkilerinde aynı makineler işçilerin daha azçalışmasını sağlayarak onların özgürlük alanlarınıngelişmesinin nedeni olacak ise işçi cinayetlerindede sorunun kaynağında iş süreci yer almaz. Sorunuiş cinayeti olarak adlandırmak ölümlerin nedeninibarete, maskeye, işçinin dikkatsizliğine, uyanıkolamamasına indirgemek demektir.

Unutmak her şeyi bir sis perdesinin ardına giz-ler. Unuttuğumuz için işçi cinayetlerinin adı işcinayetidir.” (10)

1. Marksizmin genel doğrularını yazı boyuncatekrarlayıp sondan ikinci paragrafın bir kısmındayazılan bu bölüm ile “işçi cinayeti” kavramı temel-lendirilemez.

2. Sorunun emek ve sermaye ilişkisi dışındakavrandığını kim savunuyor?

3. İşçinin işin örgütlenme sürecinin tek belirle-yeni olabilmesi diye bir ifade kullanmıştım. Bura-dan ya da üreten biziz yöneten de biz olacağız slo-ganından sorunun üretim araçlarının mülkiyetisorunu olduğu anlaşılmıyor mu? Yoksa işçilerin birsosyal partner olmasını ya da yatay organizasyonlarşeklinde iş örgütlenmesi yapılmasını istediğimizi mikastediyoruz? Söylediğim açık değil mi?

93Ekim 2014-Mart 2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

4- Türkiye’de üniversitelerin inşaat mühendis-liği bölümlerinde bile verilen derslerde “iş kazaları-nı önleme ve kontrol temel prensipleri” anlatılır-ken “en son sırada” bireysel koruyucu ve dona-nımların önlem olarak alınması gerektiği ifade edi-lir. Yani devletin üniversitelerinde verilen eğitimdebile teorik olarak en sonda ifade edilen bir husus.Hal böyleyken “Sorunu iş cinayeti olarak adlandır-mak ölümlerin nedenini barete, maskeye, işçinindikkatsizliğine, uyanık olamamasına indirgemekdemektir” demek işçi sağlığı mücadelesini anlama-mak demektir. Herhangi bir raporumuz bile okun-madı mı?

Tabii bu yazıdan çok ilgimi çeken nokta “Edi-törden” yazısıydı. Burada geçen bir paragraf dikkatçekiciydi. “...6331 Sayılı ‘İş Sağlığı ve GüvenliğiYasası’ bilindiği üzere ‘işçi cinayetlerinin sorumlu-larını perdelemeye’ koyulurken; ‘Kuramsal hüma-nizmanın’ gölgesinde olup da kendisine işçi sağlığı-nı dert edinenlerin bir cenahı da iş kazalarından vemeslek hastalıklarından ölümleri sınıfsal bağlamın-dan kopararak, ‘işçi cinayeti’ kavramı yerine ‘yay-gın kullanımın kabulü yanılgısına düşerek’ ‘iş cina-yeti’ kavramsallaştırmasına varmıştır. Oysa ki;Sınıflı ve sınıfsız toplumlarda ‘İş’ bir üretim organi-zasyonuyken, ‘işçi’ kendisini de yok edecek olan birsınıfsallığa gönderme yaparak kapitalizmi hedefalır. Bu nedenle sınıflı toplumlardaki iş kazası ‘işçicinayeti’ iken, sınıfsız toplumlardaki iş kazası ise‘gerçek bir iş kazasıdır’. Çünkü ‘üretimin toplum-sallığı ile temellükün bireyselliği’ çelişkisi üzerin-den yapılan, ‘perdelenemez bir toplumsal düzen’tartışmasının zemin tuttuğu kavramsallaştırmadırasıl olan... (11)

1. Kuramsal hümanizma kavramı okuyanlartarafından ne kadar anlaşılır bilmiyorum. Amagündelik dile çevirince kastedilen “Kapital’i pekanlamamışsınız” demek oluyor. Nitekim kavramıtakiben sınıfsal bağlamdan kopulduğu belirtiliyor.Mücadele örgütümüz M/L olmadığı için bireyselifadelerimiz dışında gündelik ortaklaştırıcı bir dilitercih ediyoruz. MSG Editoryası’nın bu eleştiriyigetirmesinde süreci farklı okumamız yatıyor. Sorunyukarıda da belirttiğim gibi işçi sağlığı mücadelesi-nin sıçraması sorunu mu yoksa işçi sağlığı alanındavarolan kazanımları savunma sorunu mu?

(İşçi sağlığı alanında liberaller mi öncülük edi-yor? Tabii ki hayır. Böyle bir tehlike mi var? Hayır

çünkü böyle unsurlar mücadele içinde olsa bileöncülüğü alabilecek güce sahip değiller ve ayrıcabiz abdestimizden eminiz.)

2. Yaygın kullanımın kabulü iş kazası mı yoksaiş cinayeti kavramı mı? Yazının en başında iş kaza-sı kavramının sermayenin ve devletinin dili oldu-ğunu ve mücadelenin zayıfladığı dönemlerde içi-mize kadar sızdığını belirtmiş ve gelişim sürecinianlatmıştım. İş cinayeti kavramı ise işçi sınıfımücadelesi içinden çıkan bir kavramdır ve hâlaâtam egemen değildir. Kavramın yaygınlaşması sos-yalistlerin söke söke verdiği mücadeleler sonucuolmuştur. İş cinayeti kavramı nasıl “yaygın kabul”olarak değerlendiriliyor?

3. Engels’in “İngiltere’de Emekçi Sınıfın Duru-mu” kitabında ilgili bölüme atfen kaza değil cina-yet kavramını kullanmış ve tek tek işçileri öldürenama bunu işçi sınıfına dönük saldırısı içinde yapanburjuvazinin fail olduğu vurgusu ile de kavramı işcinayeti olarak kullanmıştık. Buradan hareketleÇapa örneğinde de verdiğim gibi özünde burjuva-ziye yönelen öznenin yani sınıfın hareketinin budurumu ortadan kaldırabileceğini ifade etmiştik. İşcinayeti kavramından anladığımız buydu.

4. İş cinayetleri mücadele bayrağının oluşma-sında MSG Dergisi’nin de payı büyük. 2013 yılısonuna kadar katıldığımız ortak etkinliklerde veyazılan yazılarda Editorya’dan arkadaşlarımız dakavramı iş cinayeti olarak kullanıyordu. Peki ozaman kuramsal hümanizmanın gölgesinde kalıpişçi ölümlerini sınıfsal bağlamından mı koparmıştıMSG? Ne oldu da dün iş cinayeti derken bugünaynı referans noktalarından hareketle işçi cinayetideyip dün ortak düşünülen insanlara bu eleştirigetiriliyor?

Son Söz Olarakİşçi sağlığı mücadelesinin sıçramasının yolları

nelerdir ve bir bütün olarak işçi sınıfı ve örgütleri“barış mücadelesini” nasıl bir alt ana başlık halinegetirir? Soru budur ve enerjimiz buraya odaklan-malıdır...

Kaynaklar1. Gürcanlı, E. (2015) “İş cinayetleri mi işçi cinayetleri

mi”, http://ilerihaber.org/yazarlar/emre-gurcanli/is-cinayetleri-mi-isci-cinayetleri-mi/1335/, 21 Haziran 2015.

94Ekim- 2014-Mart-2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

2. Gürcanlı, E. (2014) “Emeğin Sağlığı ve Güvenliği”, http://ilerihaber.org/yazarlar/emre-gurcanli/emegin-sagligi-ve-guvenligi/42/ , 16 Ağustos 2014.

3. Yalçın, İ. (2014) “AKP tarımda küçük köylülüğü zorla mülksüzleştiriyor”, http://www.sendika1.org/2014/12/akp-tarimda-kucuk-koylulugu-zorla-mulksuzlestiriyor-i-ibrahim-yalcin/ , 13 Aralık 2014.

4. Akkaya, Y. (2006) “İş kazası mı, cinayet mi”, http://www.kizilbayrak.org/2006/sikb.06.04/sayfa_ 11.html , 4 Şubat 2006.

5. http://bianet.org/biamag/emek/80454-tuzlada-yargi-emniyet-isveren-gudumunde

6. TMMOB (2008) Tuzla Tersaneler Bölgesi İzleme ve İnceleme Komisyonu, Tuzla Tersaneler Bölgesi’ndeki Çalışma Koşulları ve Önlenebilir Seri İş Kazaları Hakkında Rapor, TMMOB İstanbul İl Koordinasyon Kurulu, İstanbul: Şubat 2008.

7. Meclis Araştırması Komisyonu Raporu, https://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem23/ yil01/ss295.pdf , Temmuz 2008.

8. T.C Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü, GENELGE 2009/.2.4.

9. Babaç, A. T.; Çakır, M. (2011) İş kazalarına dair mitler ve gerçekler: Öldüren güvencesizliktir…, http://www.guvenlicalisma.org/index.php?option=com_content&view=article&id=456:is-kazalarina-dair-mitler-ve-gercekler-olduren-guvencesizliktir-alp-tekin-babac-s-murat-cakir&catid=151:yazar-arsivi&Itemid=216 , 23 Şubat 2011.

10. Türkmen, R. (2015) “İşçi Cinayetlerinin Ekonomi Politiği”, Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi, Sayı: 53,S:2-10, 2015. , http://www.ttb.org. tr/MSG/images/files/dergi/53/53.pdf

11. Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi, Sayı: 53, Editörden, http://www.ttb.org.tr/ MSG/images/files/dergi/53/53.pdf , S:1, 2015.

Dipnotlar1. ÇSGB ve İSG Genel Müdürlüğü, İş kazası diye bir şey

yoktur kamu spotu, https://www.youtube.com/ watch?v=zLiGVqT0GJY , 4 Şubat 2015.

2. İş kazası kavramının ve alt argümanlarının bir eleştirisi için bakınız. Emre Gürcanlı, Emeğin Sağlığı ve Güvenliği, http://ilerihaber.org/yazarlar/emre-gurcanli/emegin-sagligi-ve- guvenligi/42/ , 16 Ağustos 2014.

3. Elbette bir bütün içinde. Çünkü Yeraltı Maden-İş kapsamlı bir devrim mücadelesinin parçası olmuştur. Anlayışına paralel olarak iş cinayetlerine karşı mücadeleyi işçinin öznesi, belirleyici olduğu bir tarzda ele almıştır. Ama nedense işçi sağlığı mücadelesinde referans verilmiyor ve yaptığı pratikler araştırılmıyor...

4. Bu konuda özellikle kırsal-kentsel nüfus oranlarının objektif bir bilgi oluşturduğunu düşünüyorum. Neoliberal sömürge kapitalizminin uygulanma tarihi olan 1980’den itibaren bugüne kırsal nüfus hem nicel

hem oransal olarak ilk kez düşmeye başladı. Konu ile ilgili tablolar için bakınız. İbrahim Yalçın, AKP tarımda küçük köylülüğü zorla mülksüzleştiriyor, http://www.sendika1.org/2014/12/akp-tarimda-kucuk-koylulugu-zorla-mulksuzlestiriyor-i-ibrahim-yalcin/ , 13 Aralık 2014.

5. Limter-İş’teki kümelenme derken salt sendikal kadrolarıdeğil bölgede mücadele eden bütün sol unsurları kastediyorum.

6. İbrahim Levent Dearsan Tersanesi’ne bağlı taşeron Sonay Denizcilik’te çalışan 16 yıllık tersane işçisiydi. Patlamada ağır yaralanıp tedavi gördüğü Gülhane Askeri Tıp Akademisi Hastanesi’nde 26 Ağustos’ta yaşamını yitirecekti. Patlamanın ardından tersane önünde iş cinayetlerini protesto eden Limter-İş’lilere polis müdahale etmiş, sendika yöneticilerini ve üyelerini gözaltına almıştı.

7. Komisyonun kuruluşuna dair Tuzla Tersaneler Bölgesi İzleme ve İnceleme Komisyonu Üyesi Aslı Odman ile yapılan söyleşi. http://www.milliyet.com.tr/ Pazar/HaberDetay.aspx?ArticleID=979264&Date=17.08.2008&Kategori=pazar&aType=HaberDetay&b=%93Tuzla%92da%20kan %20pazarl%FD%F0%FD%20yap%FDl%FDyor %94 , 16 Ağustos 2008.

8. Komisyon konu ile ilgili olarak bir rapor hazırladı. Meclis Araştırması Komisyonu Raporu, https://www. tbmm.gov.tr/sirasayi/donem 23/yil01/ss295.pdf , Temmuz 2008.

9. Bu dönemde değinemeyeceğim birçok örnek var. KocaeliYıldız Sunta işçilerinin mücadelesi, Harita ve KadastroMühendisleri Odası İstanbul Şube kurucularından Gülseren Yurttaş’ın iş cinayetinde ölümü ve takiben mücadeleler, Sosyal Haklar Derneği Hak İhlalleri Raporu vb...

10. Adalet Arayan İşçi Aileleri’nin internet adresinde bakarak süreç ile ilgili olarak daha ayrıntılı bilgi sahibiolunabilir. Bakınız. http://iscinayetleriniunutma.org/

11. İş kazaları raporlarını incelemek için bakınız. http://www.sendika1.org/tag/is-kazalari-raporu/

12. Ekim 2010. İstanbul Tabip Odası’na verdiğim değerlendirme notundan.

13. 2015 yılı ilk altı ayını kapsayan iş cinayetleri raporu evveli İSİG Kadın Meclisi’nin basılı bir broşürü var. Ancak daha özerk bir çalışma olduğu için bu yazı kapsamında değinmedim...l

95Ekim 2014-Mart 2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

Anahtar kelimeler: İş sağlığı ve güvenliği, eği-tim, etik

GirişMevzuatta kullanılan adıyla, iş sağlığı ve

güvenliği(İSG) kavramı hemen her gün yaşanankazalarla gündeme gelmekte, bazen madende mey-dana gelen bir göçük veya patlama, bazen inşaat-tan düşen bir işçi, bazen de amatör kameralarayansıyan herhangi bir güvensiz davranış haber bül-tenlerine konu olabilmektedir. 6331 sayılı İş Sağlı-ğı ve Güvenliği Yasası’nın 6, 7 ve 8. maddelerindetüm işverenlerin işyerlerinde, iş güvenliği uzmanı,işyeri hekimi ve diğer sağlık personeli görevlendir-mek zorunda olduğu belirtilmiştir(1). İşverenler;işyerlerinin tehlike sınıflarını dikkate alarak, çoktehlikeli işyerlerinde A sınıfı, tehlikeli işyerlerindeB sınıfı ve az tehlikeli işyerlerinde ise C sınıfı bel-geye sahip iş güvenliği uzmanı ile işyeri hekimiçalıştırmakla yükümlü kılınmıştır. Bu nedenlealanda iş sağlığı ve güvenliğini sağlamaya yöneliknitelikli personel ihtiyacı önemli bir istihdam kay-nağı oluşturmuştur.

2004 yılında yapılan bir çalışmada, üniversitele-rin teknik bölümlerinde lisans seviyesinde iş sağlığıve güvenliği eğitimi araştırılmış olup, İSG eğitimi-nin birkaç üniversite ile sınırlı kaldığı görülmüştür(2). Tablo 1’de 2004 yılında üniversitelerde verilenİSG, İş Hukuku ve Mühendislik Etiği dersleri yeralmaktadır.

Tablo-1: Üniversitelerde lisans düzeyinde İSG eğitimi (2)İSG İş Hukuku Mühendislik EtiğiAtatürk Üniversitesi Cumhuriyet Üniversitesi Kocaeli ÜniversitesiKocaeli Üniversitesi Fırat ÜniversitesiMarmara Üniversitesi Kocaeli ÜniversitesiYıldız Teknik Üniversitesi Marmara Üniversitesi

Osmangazi ÜniversitesiToplam

4 5 1

TÜRKİYE’DE İSG YÜKSEK LİSANS EĞİTİMİNİN

MEVCUT DURUMUÖzetSon yıllarda yaşanan çok ölümlü kazalar iş sağ-

lığı ve güvenliği (İSG) sorununu daha görünür vetartışılır hale getirmiştir. Öyle ki, bazı gazetelerininsan kaynakları sayfalarında yasal mevzuat dadayanak gösterilerek “İş Güvenliği Uzmanlığı”geleceğin mesleği ilan edilmiştir. Bu çalışmadaülkemizdeki lisansüstü İSG eğitiminde gelinennoktanın tartışılması amaçlanmıştır.

Günümüzde üniversitelerin ön lisans, lisans,yüksek lisans ve doktora programlarında İSG eğiti-mi çeşitli adlar altında verilmektedir. Bugün artıkMÜDEK (Mühendislik Eğitim Programları Değer-lendirme ve Akreditasyon Derneği) Akreditasyo-nu kapsamında hemen her mühendislik bölümün-de İSG veya benzer derslerin verildiği bilinmekte-dir. Bu çalışmada, daha çok yüksek lisans eğitimi-nin üzerinde durulmuştur. Halen, 42 farklı üniver-sitede; 20 adet tezli ve 43 adet tezsiz İSG yükseklisans programı yürütülmektedir. Ülkemizde, bukadar programı nitelikli olarak yürütecek alt yapıve akademik kadronun mevcut olup olmadığı tar-tışmalıdır.

Alandaki nitelikli çalışan sayısını artırmayayönelik olarak düzenlenen bu programların nekadar amacına ulaştığı ve çıktılarının nasıl ölçüle-ceği başka bir tartışma konusudur. Bu çalışmada,İSG eğitiminde gelinen durum etik kaygılarla orta-ya konularak tartışılmıştır.

Merve ERCAN KALKANVeli DENİZ

Kocaeli Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümü

96Ekim 2014-Mart 2015

2011 yılında ülkemizdeki Kimya Mühendisliğibölümlerinde İSG eğitiminin durumunun incelen-diği bir başka çalışmada ise mevcut 31 KimyaMühendisliği Bölümü, ders planlarındaki zorunluve seçmeli İSG dersleri açısından karşılaştırılmıştır(3). Çalışma kapsamında İSG dersi olarak değer-lendirilen ve çeşitli adlar altında verilen derslerinlistesi aşağıda verilmiştir:

• İş Sağlığı ve Güvenliği/ Kimya SanayisindeİSG,

• Sanayide Güvenlik,

• Kimyasal Madde Fabrikalarında İşletme veÇevre Emniyeti,

• Kimya Tesislerinde Operasyonel ve ÇevreselGüvenlik,

• Laboratuvar Yönetimi,

• Yangın Güvenliği,

• Çevre ve Güvenlik Mühendisliği,

• Proses Güvenliği ve Tehlike Önleme,

• Proseslerin Güvenliği ve Risk Analizleri,

• Chemical Process Safety,• Kalite, Çevre, Güvenlik,• Laboratuvar ve İş Güvenliği.Araştırma sonuçlarına göre 19 bölümde 23

adet İSG dersi, 8 bölümde İş Hukuku dersi, 6bölümde Etik/Mühendislik Etiği dersi bulunduğu,1 bölümde Etik ve İSG derslerinin, 2 bölümde deEtik/İş Hukuku derslerinin birlikte okutulduğu, 5bölümün web sitesinde ise dersler yer almadığın-dan bilgi edinilemediği belirtilmiştir.

Bugün artık MÜDEK (Mühendislik EğitimProgramları Değerlendirme ve Akreditasyon Der-neği) Akreditasyonu kapsamında hemen hermühendislik bölümünde lisans seviyesinde İSGveya benzer derslerin verildiği bilinmektedir (4).

Halk Sağlığı Uzmanları Derneği’nin 2012’deyayınladığı Türkiye Sağlık Raporu’nda, 27 Kasım2010 tarihinde 27768 sayılı Resmi Gazetede yayın-lanan İş Sağlığı ve Güvenliği Hizmetleri Yönetme-liğinden sonra; 1 Şubat 2012 tarihine kadar 1kamu (Çasgem), 9 üniversite, 40 özel eğitim kuru-mu olmak üzere, toplam 50 merkezde İSG eğitimiverildiği belirtilmiştir(5).

Bu çalışmanın amacı, üniversitelerin iş sağlığıve güvenliği yüksek lisans programlarında verileneğitimlerin niteliğinin incelenmesi ve tartışılması-dır.

Gereç ve YöntemBu çalışma kapsamında, üniversitelerin, ilgili

programların ve enstitülerin web sayfaları taranmışve burada yer alan bilgilerin güncel ve doğru oldu-ğu kabul edilmiştir. İlgili programlar, mevcut öğre-tim üyesi sayısı, programın tezli ve/veya tezsizolması ve ilan edilen güncel öğrenci kontenjanlarıdikkate alınarak sınıflandırılmıştır. Çalışma kapsa-mında öğrenci kontenjanlarının belirlenmesinde,2014/15 yılı için web sitelerinde ilan edilen kon-tenjanlar dikkate alınmıştır (Ek Tablo-1). Websitesinde kontenjanlar belirtilmemişse, mevcutolması halinde kayıt hakkı kazanan öğrenci sayısıve ilan edilen ek kontenjan rakamları kullanılmış-tır. Bazı bölümlerde ise sadece programın açılmasıiçin gerekli en az öğrenci sayısı belirtilmiş oldu-ğundan bu rakamlar değerlendirmeye alınmıştır.Öğrenci sayılarının belirlenmesinde yılda bir kezkayıt dönemi olduğu kabul edilmiştir.

Üniversite Zorunlu Seçmeli Belirsiz

Anadolu Üniversitesi x

Ankara Üniversitesi x

Atatürk Üniversitesi x

Boğaziçi Üniversitesi x

Cumhuriyet Üniversitesi x

Gazi Üniversitesi x x

Hacettepe Üniversitesi x

Hitit Üniversitesi x

İstanbul Teknik Üniversitesi x

İstanbul Üniversitesi x

Kocaeli Üniversitesi x

ODTÜ x

ODTÜ/KKTC Yerleşkesi x

Selçuk Üniversitesi x

S. Demirel Üniversitesi x

Uşak Üniversitesi x

Yıldız Teknik Üniversitesi x

Bilecik Üniversitesi x

Beykent Üniversitesi x

Yeditepe Üniversitesi x

Tablo-2: Kimya mühendisliği bölümlerinde lisans düzeyinde İSG eğitimi (3)

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

97Ekim 2014-Mart 2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

BulgularDisiplinlerarası bir çalışma alanı olan iş sağlığı

ve güvenliğine ilişkin yüksek lisans programlarınınbugün devlet ve vakıf üniversitelerinin Fen Bilim-leri, Sosyal Bilimler ve Sağlık Bilimleri Enstitüleritarafından, tezli, tezsiz, II. öğretim veya uzaktaneğitim şeklinde yürütülmekte olduğu görülmüştür.Tezli ve tezsiz İSG yüksek lisans programlarına iliş-kin detaylı bilgi Tablo 3’te, sadece tezsiz yükseklisans eğitimi veren programlara ilişkin bilgi iseTablo 4’te verilmiştir.

Tablo 3 ve 4 değerlendirildiğinde, İSG yükseklisans programlarında eğitim vermekte olan en az276 akademisyen bulunduğu ve her yıl en az 349’utezli ve 1677’si tezsiz olmak üzere toplam 2026öğrencinin İSG yüksek lisans başvurusu yapmasıhalinde yerleşebileceği yeterli kontenjan bulundu-ğu görülmektedir. Başka bir deyişe her yıl iki binin

üzerinde İSG yüksek lisans öğrencisinin mezunolması beklenmektedir. Bilgileri mevcut olmayanher programda en az 5 öğretim üyesi bulunduğu vekontenjan bilgilerine ulaşılamayan her programında en az 10 öğrenci kabul ettiği varsayılırsa, budurumda en az 371 öğretim üyesi bulunduğu ve1837’si tezsiz olmak üzere toplamda en az 2266öğrencinin bir dönemde İSG yüksek lisans eğitimi-ne katılması beklenmektedir. Hem güz hem bahardöneminde öğrenci kabulü yapılması halinde,öğretim üyesinin yükü de öğrenci sayısıyla birlikteiki katına çıkacak, üstelik program henüz mezunvermeden üçüncü ve dördüncü dönem öğrencialımları ile de mevcut öğrenci sayısı dokuz bini aşa-caktır. Bu durumda öğretim üyesi başına yaklaşık25 öğrenci düşmektedir. Üstelik bazı öğretim üye-lerinin 31. Madde görevlendirmesi ile birden fazlaprogramda hizmet vermesi nedeniyle de tahmin

Tablo-3: Tezli ve tezsiz İSG yüksek lisans eğitimi veren üniversite ve enstitüler

Üniversite Adı Enstitü Adı Öğretim üyesi Kontenjan KontenjanSayısı (Tezli) (Tezsiz)

Acıbadem Üniversitesi Sağlık Bil. Enst 14 5 20

AvrasyaÜniversitesi Sağlık Bil. Enst 5 BY BY

Aydın Üniversitesi Fen Bilimleri Enst. 10 150 200

Cumhuriyet Üniversitesi Fen Bilimleri Enst. BY 10 40

Çankaya üniversitesi Fen Bilimleri Enst. 10 BY BY

Dokuz Eylül Üniversitesi Fen Bilimleri Enst. 13 30 30

Fatih Üniversitesi Fen Bilimleri Enst. BY Min20 Min20

Gedik Üniversitesi Sos. Bilimler Enst 7 19* 117*

Gediz Üniv. Fen Bilimleri Enst. 14 35 100

Hasan Kalyoncu Üniversitesi BY BY 50 50

İst. Sabahattin Zaim Üniversitesi Fen Bilimleri Enst. BY BY BY

İstanbul Esenyurt Üniversitesi BY BY BY BY

İstanbul Ticaret Üniversitesi Fen Bilimleri Enst. BY 15 25

Kocaeli Üniversitesi Fen Bilimleri Enst. 6 - 30

ODTÜ Fen Bilimleri Enst. 16 BY BY

Okan üniversitesi Fen Bilimleri Enst. 12 BY BY

Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bil. Enst 7 BY BY

Yeni Yüzyıl Üniversitesi Sağlık Bil. Enst 13 BY BY

Yıldırım B. Üniversitesi Halk Sağlığı ABD 12 5 25

Zirve Üniversitesi G.antep Sos. Bilimler Enst BY Min10 Min10

Toplam 139 349 667

*Kayıt hakkı kazanan öğrenci sayısıBY: Web sitesinde konu hakkında Bilgi Yok

edilen rakamdan daha az öğretim üyesi bulunduğudüşünülmekte ve durum tabloyu daha da ağırlaş-tırmaktadır.

Sonuç ve ÖnerilerAraştırma kapsamında bugün 20 adet tezli ve

43 adet tezsiz olmak üzere 63 adet İSG yükseklisans programı bulunduğu görülmüştür. 2012yılında 9 olan bu rakamın 2015 yılının ilk yarısın-da 63’e yükselmiş olması iyimser bir yorumla nite-likli iş gücü ihtiyacının karşılanması açısındanumut verici olarak değerlendirilebilir. Diğer yan-dan mevcut akademik personelin lisans, yükseklisans ve doktora programlarında da görev alabile-ceği, çeşitli akademik ve idari görevler yürütebile-

98Ekim 2014-Mart 2015

Tablo-4: Tezsiz İSG yüksek lisans eğitimi veren üniversite ve enstitüler

Üniversite Adı Enstitü Adı Öğretim Kontenjanüyesi

Adana Bilim ve Teknoloji Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü 13 55

Afyon Kocatepe Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü BY 60

Aksaray Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü 18 69**

Bülent Ecevit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 6 BY

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü 18 BY

Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 20 50

Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü BY 46*

Işık Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü BY BY

İstanbul Gelişim Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü BY BY

İstanbul Kültür Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü 7 50

İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi 5 60

İzmir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü BY 30

Karadeniz Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Uzaktan Eğitim 23 50

Marmara Üniversitesi, II. Öğr Fen Bilimleri Enstitüsü 15 120

Marmara Üniversitesi, Uz. Öğr Fen Bilimleri Enstitüsü 15 200

Mevlana Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü BY 100

Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü BY BY

Sakarya Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü 12 BY

Selçuk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü BY 100

Turgut Özal Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü BY 50

Uluslararası Antalya Üniversitesi BY BY BY

Yeditepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü BY BY

Yıldız Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü BY 20

Toplam 137 1010

* Kayıt hakkı kazanan öğrenci sayısı,** İlan edilen ek kontenjan rakamları,

BY: Web sitesinde konu hakkında Bilgi Yok. NOT: Uşak Üniversitesi resmi sitesinde Fen Bilimleri Enstitüsüne bağlı İSG Tezli yüksek programı açıldığı ilan edilmiş olmasına rağmen enstitüsayfasında ilgili bölüme ilişkin bilgiye ulaşılamadığından değerlendirmeye alınmamıştır.

ceği düşünüldüğünde, öğretim üyesi başına düşenöğrenci sayısının oldukça yüksek olduğu görül-mektedir. Üniversitelerimizin, yetkin ve yeterlisayıda öğretim üyesi ve alt yapı olmadan, sadecepiyasa ihtiyacını karşılamak amacıyla İSG yükseklisans programları açtığı görülmektedir. Bu durumhem eğitimin kalitesinin düşmesine hem de çokyakın gelecekte piyasanın beklentisi doğrultusun-da emeğin ucuzlamasına yol açacaktır.

Birkaç yıl içinde İSG yüksek lisansını tamamla-yarak alanda çalışan uzman sayısının on binleriaşması beklenmektedir. Diğer yandan tezli veyatezsiz eğitim yapan bu programların eğitim çıktıla-rının sorgulanması da gerekmektedir. Lisansüstüeğitimi öğrenciye bir takım temel ve ileri düzeyde

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

99Ekim 2014-Mart 2015

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i

bilgiler kazandırmanın yanısıra bağımsız araştırmayapabilme, yeni bilgi üretebilme, sorgulayabilme,mevcut problemlere çözüm önerisi getirebilme gibiyetkinlikler de kazandırmalıdır. Lisansüstü eğitimçıktılarının tez (tezsiz programlar için proje) veyayınlarla desteklenmesi, akademik toplantı, kon-gre ve sempozyumlarda paylaşılması gerekmekte-dir. Ancak son yıllarda düzenlenen İSG ve ilgilikonuları kapsayan kongre ve sempozyumlardasunulan bildirilerin sayısı ve niteliği dikkate alındı-ğında ne yazık ki sayıları binlerle ifade edilenyükek lisans öğrencilerinin pek azının bu tür etkin-liklere çalışmalarıyla katkıda bulunduğu görül-mektedir.

Her alanda olduğu gibi eğitim alanında da “etikdeğerler” ve “meslek ilkeleri” üzerine düşünülmek-te ve tartışılmaktadır. Öğrenci sayısının yüksek,ancak alanda deneyimli öğretim üyesi sayısının azolması, İSG yüksek lisansının B sınıfı iş güvenliğisınavına girmek için bir basamak olarak görülmesine yazık ki eğitimin çıktılarının yanında amacınında sorgulanmasına neden olmuştur.

Bu çalışmanın yazarları, tezli ya da tezsiz “hak-kıyla” yapılan her eğitim faaliyetinin saygıdeğer

Ek Tablo 1: Veri Toplamada Kullanılan Web Adresleri

1. http://fbe.gediz.edu.tr/Detail/1982013164422163/ 247/248

2. http://fbe.fatih.edu.tr/?yukseklisans,493

3. http://fbe.kocaeli.edu.tr/AnabilimDaliAdlari.php

4. http://sbe.zirve.edu.tr/tr/tezli-yuksek-lisans/isgtprogram-tanitimi

5. http://enstitu.uskudar.edu.tr/saglik-bilimleri-enstitusu/is-sagligi-ve-guvenligi-yuksek-lisans-programi

6. http://yyuzem.yeniyuzyil.edu.tr/mod/page/view.php?id=3

7. www.ktu.edu.tr/dosyalar/01_00_00_5e701.docx

8. http://www.gedik.edu.tr/?sayfa=birimler&icsayfa=birimicerik&tur= akademikbirimler&kategori=enstituler&kategori1=sosyal-bilimler-enstitusu&kategori2=is-sagligi-ve-guvenligi&icerik=is-sagligi-ve guvenligi

9. https://www.okan.edu.tr/sayfa/is-sagligi-ve-guvenligi-yuksek-lisans-programi-tezsiz

10. http://isg.antalya.edu.tr/

11. http://www.avrasya.edu.tr/sa%C4%9Fl%C4%B1k_bilimleri_enstit% C3%BCs%C3%BC_tezli___tezsiz_y%C3%BCksek_lisans_ve_doktora_ programlar%C4%B1_kay%C4%B1tlar%C4%B1_baslam%C4%B1st%C4%B1r-415-avrasya_dy-avrasya.html

12. http://sbe.karaelmas.edu.tr/anabilimdallari.asp

13. http://sagbil.yeditepe.edu.tr/yuksek_lisans.htm

olduğunu düşünmektedir. Ancak eğitim amaçları-nın ve çıktılarının dürüstçe ortaya konması vedeğerlendirilmesi gerekmektedir. Aksi takdirdeaçılan bu programlar sadece emeğin ucuzlamasınayol açacaktır. Bu gidişle “İSG Uzmanlığı” diploma-larının kiralanması dönemi uzak değildir. Böylesibir ortamda, iş cinayetlerinin ve ölümlerin devametmesi kaçınılmazdır.

Kaynaklar1. 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası. RG Tarihi:

20/06/2012, Sayı: 28339.2. Balıkoğlu Y, Üniversitelerde İSG, Bitirme Projesi,

Danışman: Prof. Dr. Veli DENİZ, 2004.3. Deniz V, “Kimya ve Kimya Mühendisliğinde Sağlık ve

Güvenlik Eğitimi”, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi’nde 26 Kasım 2012 tarihinde konferansta sunulmuştur.

4. MÜDEK (Mühendislik Eğitim Programları Değerlendirme ve Akreditasyon Derneği) http://www.mudek.org.tr/tr/belge/doc.shtm Erişim Tarihi: 07/07/2015.

5. Halk Sağlığı Uzmanları Derneği Türkiye Sağlık Raporu2012, ISBN 978-975-97836-2-4.l

100Ekim 2014-Mart 2015

14. http://fbe.cankaya.edu.tr/is-sagligi-ve-guvenligi/

15. http://www.turgutozal.edu.tr/contents/files/katalog_brosur/genel_tanitim_sunumu.pdf

16. http://auzefisguvenligiyuksek.istanbul.edu.tr/

17.http://fbe.gelisim.edu.tr/Haberdetay-730-1- issagligiveguvenligitezsizylprogrami20142015egitimogretimyiliguzyariyilikayitlari-.html

18. http://fbe.aksaray.edu.tr/111-icerik-yeni-kayit-yaptiracak-tezsiz-yuksek-lisans-ogrencilerinin-ucretleri-hakkinda

19. http://www.cumhuriyet.edu.tr/dosyaduyuru/fen_bilsmleri_enstitusuuuu101eb115150b82eeb26338d41bb350b4.pdf

20. http://www.fbe.yildiz.edu.tr/duyurular/2014-2015-E%C4%9Fitim-%C3%96%C4%9Fretim-G%C3%BCz-Yar%C4%B1y%C4%B1l%C4%B1-Lisans%C3%BCst%C3%BC-Programlar%C4%B1-Kesin-Kay%C4%B1t-Listesi/234

21. http://fenbilimleri.aydin.edu.tr/wp-content/files/tablo_puanturleri.pdf

22. http://www.acibadem.edu.tr/tr-tr/akademik/enstitu/saglik/yukseklisans/tezli/is_sagligi_ve_guvenligi/Sayfalar/is_sagligi_guvenligi.aspx

23. http://www.isikun.edu.tr/web/419-2157-1-1/isik_universitesi/hakkinda/yonetim__genel_sekreterlik__mali_isler_daire_baskanligi__ ogrenci_islemleri__ucretler/yuksek_lisans_ve_doktora_ucretleri

24. http://www.izmir.edu.tr/sbe/programlar/item/219-sosyal-g%C3%BCvenlik-hukuku,i%C5%9F-sa%C4%9Fl%C4%B1%C4%9F%C4%B1-ve-g%C3%BCvenli%C4%9Fi-tezsiz-y%C3%BCksek-lisans-program%C4%B1.html

25. http://uzem.marmara.edu.tr/programlar/yuksek-lisans-programlari/

26. http://ybu.edu.tr/saglikbil/custom_page-335-tezli-yuksek-lisans.html

27. http://www.hku.edu.tr/Vitrin/Yuksek-Lisans-Programlari-Ozel-Ilani/753/

28. http://mevuzem.mevlana.edu.tr/genel.asp?Seo=programlar&UID=SE0CpOl4L0pjK3C3Zry9hSbuzc96urj82jCEyR6gLcicDRNuu2

29. http://ohs.metu.edu.tr/

30. http://portal.firat.edu.tr/WebPortal/?BirimID=393

31. http://www.isgad.ogu.edu.tr/

32. http://www.iku.edu.tr/7/1331/is-sagligi-ve-guvenligi.html

33. http://sagbil.sakarya.edu.tr/sites/sagbil.sakarya.edu.tr/file/2014-2015_Egitim_Ogretim_Yili__Guz__Yariyili_Saglik_Bilimleri_Enstitusu_Ogrenci_Alim_Ilani.pdf

34. http://mu.edu.tr/Icerik/Duyuru/basin.mu.edu.tr/2014-2015%20genel%20G%C3%BCz%20D%C3%B6nemi%20%C5%9Eartlar%20Ve%20Kontenjanlar%C4%B1%20TC.pdf

35. http://www.izu.edu.tr/tr-TR/fbe/AmacHedef/75/80/EbsFile.aspx

36. http://www.adanabtu.edu.tr/tr/detay.aspx?pageId=85

37. http://www.esenyurt.edu.tr/sayfa/is-sagligi-ve-guvenligi-anabilim-dali-programlari/is-sagligi-ve-guvenligi-anabilim-dali/374

38. http://www.gantep.edu.tr/ab/index.php?bolum=&bolum_id=2020

39. http://www.ticaret.edu.tr/tr/Sayfa/Akademik/Enstituler/FenBilimleriEnstitusu/Doktora

40. http://www.fbe.deu.edu.tr/ProgramList.aspx?BOL_KOD=ISG

41. http://www.aku.edu.tr/web/Sayfa.aspx?ID=57JQM25NDAU029732AQ101

42. http://www.selcuk.edu.tr/dosyalar/files/102/Fen%20Bilimleri%20Enstit%C3%BCs%C3%BC%202014-2015%20Bahar%20YY%20Tezsiz%20YL%20%C4%B0lan%C4%B1.pdf

t ü r k t a b i p l e r i b i r l i ð i

m e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s i