11 dimensions of the hyperse, 7 heaven & the earth

96
B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim... Hakan ÜÇOK Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve Yer Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli. Sayfa 1/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Upload: hakan3ok

Post on 14-Jun-2015

357 views

Category:

Documents


2 download

DESCRIPTION

Upd.: 24.11.2009 - Mutlak Düzenden Isınarak Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli...

TRANSCRIPT

Page 1: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Sayfa 1/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 2: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak Tekamül Eden Evren Modeli

Hakan ÜÇOK

Her Dilde Yayın Hakları© Yoktur, Orjinalini değiştirmemek şartıyla çoğaltmak, manasını değiştirmemek şartıyla da çeviri yapmak serbest !

Değişiklik yapmak hariç, hiçbir hakkı saklı değildir. Bu yapıtın aynen ya da özet olarak herhangi bir bölümü; bütünlüğü, manası ve içeriği değiştirilmemek ve saptırılmama, ücret talep edilmemesi şartıyla, yazarının, dolayısıyla telif hakkı sahibinin, yazılı ve/veya sözlü iznine gerek olmadan, kopyalanması, çoğaltılması, iletilmesi ve akla gelebilecek tüm veri arşivlenmeleri gibi fiiller tamamen serbest olup, kişinin vicdanına kalmış bir şeydir.

Kapak: Hakan ÜÇOK

ISBN xxx-xx-xxxx-x

Birinci Yayınlanması: 2009 ?

Bu kitabın yayınlanması internet ortamında gerçekleştirilmiştir. Revizyonlarına veya yeni eserlere/yayınlara aşağıdaki adreslerden ulaşmak mümkün:

http://h3ok.tripod.comhttp://h3ok.1free.ws

http://h3ok.totalh.comhttp://h3ok.iblogger.orghttp://h3ok.isgreat.orghttp://h3ok.22web.net

Sayfa 2/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 3: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

YAZAR HAKKINDA

HAKAN ÜÇOK, 1967 yılında Eskişehir ili, Çifteler ilçesinin, Körhasan köyünde dünyaya gelmiştir. 1971 yılında ailesiyle beraber Almanya 'ya işçi çocuğu olarak gitmiş ve 10. sınıfa kadar almanca eğitim ve öğretim görmüştür. 1984 yılında ailesiyle beraber Türkiye 'ye kesin dönüş yapmış, 1987 yılında Kuşadası, Kaya Aldoğan Lisesinden mezun olup, Ankara Üniversitesi, Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesinde, “Alman Dili ve Edebiyatı” bölümünde okumaya başlamıştır. 1992 yılında, bölümünü bitirmeden fakülteyi terk etmiş ve 1994 yılında askerlik görevini Er olarak yapmıştır. 11 yaşından beri “Bilişim ve İletişim Teknolojileri” ile yakından ilgilenen Hakan, o zaman bu zamandır Bilgisayar ile çeşitli alanlarda haşır neşir olmuştur (bak. Ek: CV-Özgeçmiş).

Sayfa 3/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 4: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

TEŞEKKÜR

Hamd, alemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. Her ne kadar, hamd ve senamızda aciz ve yetersiz olsak da, bize verdiği nimetler, bizi imtihan ettiği, bizi muhatap kabul ederek, kendisine az veya çok kulluk yapma fırsatı verdiği için, Allah'a şükreder, elimden geldiğince tespih ve kulluk etmeyi nasip etmesini dilerim.Şunca yıldır (23 Mayıs 1967 ve hatta öncesinden, bugüne kadar...), hayatım boyunca, herhangi bir şekilde benimle karşılaşmış, yaşamış veya yaşatmış, emeği veya hakkı geçmiş, iyi ve kötü günde bir şekilde muhatap olmuş tüm iyi niyetli ve Allah korkusu olan insanlara, hayvanlara ve bitkilere, evrenin tümü ve kainatın tamamında göklerde ve yerdeki tüm mahlukata teşekkürü borç bilirim. Özelinde, öncelikle sevgili Peygamberimiz Muhammed Mustafa'ya (salat ve selam üzerine olsun), Anne ve Babam'a ve değerli Eşime, ondan sonra sırasıyla en yakın akrabalarımdan başlayarak, tüm akrabalarıma, arkadaş ve dostlarıma, ilim ve/veya bilim ile iştigal edip bir şekilde kendilerinden faydalandığım tüm samimi ilim ve bilim adamlarına, teşekkür etmek istiyorum. Allah hepinizden razı olsun.

Sayfa 4/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 5: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

ÖNSÖZ:Burada okumakta olduğunuz Kitap ile, yeni bir evren modeline dair aklımdan geçen düşünceleri aktarmaya çalıştım.Asıl amacım, bunların başkaları tarafından okunmasından ziyade, kendi aklımdan geçenleri, geçebilecekleri ve hatta, aklımı kullanıp derin derin düşünerek kendime yapabileceğim iyiliği keşfetmekti. Bununla beraber, atıl bir vaziyette bulunan “zamanımı” değerlendirmek ve biraz da beyin jimnastiği yapmaktı. Yine bununla da beraber, bazı konularda fikrimi söyleyerek içimdeki gazı boşaltmak (yellenmek anlamında anlaşılmasın) ve homeostatis (dengelenme) sağlamaktı. Yine bunlarla beraber, okuduğum ve bazısını çok kafa karıştırıcı bulduğum kitaplar ve bilimsel makalelerde (genelde Bilim Teknik Dergilerinde) geçen konulara kafamda bir netlik kazandırmaktı. Bir şekilde bende kendi çapımda, en azından kendime karşı borç bildiğim düşünme ve aklımı kullanma fiillerini gerçekleştirme dürtüsüyle (buda yanlış anlaşılmasın), bazı teoriler ve modeller “uydurma” yeteneğim var mıdır yok mudur diye denemek istedim. Böyle desem de, birçoğu sayfa tekrar okuduğumda (temize geçirirken ve redakte ederken) bana zırva gibi gelmiş olsa da, yinede bazı önemli noktalara parmak basmış olabileceğim umudunu taşıyorum. Her ne kadar, “Soğuk Füzyon” hayalimi henüz gerçekleştirememiş olsam da bu yazdıklarımla, nede “elle tutulur” gerçekler ortaya çıkmamış olsa da, ortaya çıkan bu yazılar (eser demeye dilim varmıyor, takdiri üzerime vazife değil zaten) umarım, eğer okuyan başkaları da olursa, bazı ipuçları verebilir. Belkide yeni yeni düşünmelere, akıl yürütmelere sebep olur. Okumaya başlamadan önce, uyarmak istediğim bir konu var ki, belirtmeden geçemeyeceğim; Bu yazıları aslen kendi düşüncelerimi düzenlemek amacıyla yazmıştım ve okuyan kişiye çok karmaşık gelebilir. Okuyacaksanız eğer, bunu da göz önünde bulundurmanızda fayda var.“Yaratan Rabbinin ismiyle oku ! İnsanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku ! O, sonsuz kerem sahibi Rabbindir. Kalem ile öğretendir. O insanlara bilmediği şeyleri öğretti. Sakın, okumazlık etme ! Çünkü insan, muhakkak azar. Kendini ihtiyaçsız görerek... Şüphesiz ki, sonunda dönüş Rabbinedir.”Alâk Suresi, 96:1-8“Korkulardan arınmış bir ruha, kaplan bile keskin pençelerini geçiremez.” Bruce LEE“Korku gücün karanlık tarafına yöneltir !” Yoda“Merhamet ve Sabır birer rahmettirler, en güzel erdemdirler...” Bence(24.09.2009 itibariyle eklemiş olduğum Önsöz kısmı) Bu elinizde tuttuğunuz (sözde) kitabın (ya da tutamayıp, sitemden indirmiş olup okuduğunuz PDF-Dosyasının) oluşturulmasında temel ve esas alınan değerler, notlarımı (defterler) oluşturmamda geçerli olan prensipler ve sonuçlar, saf felsefi ve çoğunlukla teorik tefekkürden ileri gelen oluşumlardır. Bu manada, ne pratik fizik (veya astrofizik) deneylerinde bulundum (5 duyumuzla elde edebileceğimiz pratik ve en basit gözlemler ve/veya akıl yürüterek en mantıklı gelen düşünceler hariç), ne de teorik fizik modellerinin, tezlerin (ve anti-tezlerin) veya hipotezlerin kuramsal formüllerinden faydalandım. Tek yaptığım, şuradan buradan elde ettiğim teorik veya pratik ispatı yapılmış veya yapılmamış ve bilimsel kabul gören bilgiler ile, ilimsel ve apaçık bildirilen gerçekleri (Kur'an-ı Kerim vahiylerini), belli bir kanaat, etik ve ahlaki yöntemle, sentezleme ve irdelemekten ibaret. Vardığım sonuçlar, mutlak ve değişmez kanaatimi yansıtmıyor. Konu genel olarak sürekli bir değişim ve sonu olmayan tekamül (gelişme ve olgunlaşma) sürecine dahil olduğundan, bugün ak dediğime yarın kara diyebilmem açısından potansiyel içermektedir (ama tabi önce aradaki gri bölgelere uğradıktan sonra). Her ne kadar kanaatimi tamamen 180 derece tersine çevirmem mümkün görünmüyorsa da, imkansız da değil aslında. Tabi bir şeyin imkansız olmaması her şey için geçerli olduğu gibi, bu konu için de kurala bağlı kalarak istisna oluşturmuyor. Genel olarak bu kitapta yazdıklarımı şöyle film şeridi gibi gözlerimin önünden geçirdiğimde (yani redakte ederken, okuduğumda), aslında ilk başlardaki yazılarımın düşüncelerimi yansıtmaktan artık çok uzak kaldıklarını fark ettim. Ne var ki, bütünün orijinalliğini ve (belkide hiç olmayan) tarzımın benzersizliğini (otantik yapısını) zedelememek amacıyla, derinden değişikliklere gitmeyi uygun görmedim ve olduğu gibi (noktalama ve cümle yapısındaki mantık/sentaks hatalarım hariç) kitaba (! -PDF'e) dahil ettim. Mutlaka yinede bir çok yazım hatasının gözümden kaçtığını tahmin ediyorum, ama “O kadar kusur, kadı kızında da olur !” (babındaki atasözü cuk diye uydu buraya). Aslında (bence) çok şakacı olan mizacıma, kitabın ötesinde berisinde rastlamanız gayet mümkün; Aynı şekilde ironik dokundurmalarım ve hatta açık açık kıllanmalarıma, kızmalarıma ve eleştirilerime de tanık olabilirsiniz. Amacım, zaten hiç kitap yazmak olmayıp kendi kendime not tutmak olduğundan, birileri yazdıklarımdan rahatsız-olurdu-olmazdı gibi endişeler hiç hissetmedim ve ağzıma nasıl geldiyse öyle de yazdım. İyi de yaptım diyorum kendi kendime; Kimin ne düşündüğü, bozulduğu, gocunduğu, düşman kesildiği, küstüğü vs. gibi endişeler veya korkular bana vız gelir tırıs gider, kimseden korkum yok; Kısacası: “Çok da TIN !”, diyorum ben bu konuda. Aynı şekilde, fark edeceksiniz ki, bilimsel dogmalara, herkesçe kabul görmüş doktrinlere ve empoze edilen dez-enformasyonlara da pabuç bırakmıyorum, hiç bırakmadım ve konu bilim ise, özellikle astrofizik ise, şüpheciliğim had safhada bulunuyor ve ne kadar kıllanma mekanizması varsa, tümünü faaliyete geçirmiş bulunuyorum. Bazı bazı, belki biraz da “ön yargılı” davranmış olmam muhtemel, ama kasıt yok bunda ve kişisel değil, sadece iş icabı (Amerika'lılar der ya hani: “It's not personal, it's just business !”). Sadece Hak bildiğimin söylenmesi açısından, yoksa kişisel bir garezim yok kimseye.Tün bunların ışığında, öncelikle kitaba şu şekilde başlamayı uygun gördüm:

Sayfa 5/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 6: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Kainat Ve Evren Hipoteziİddialar

● Evren ve ötesinde, gökleri ve yeri kapsayan Kainat, YARATILMIŞTIR; Kendiliğinden, özellikle de tesadüfen, oluşmamış ve klasik manada (anlamda) evrimleşmiyor.

● Evren sonsuz hacim ve kütleye sahip. Ve bu iddia en büyük tartışma konulardan birisi.● Evren mutlak düzen ile başladı. Yani, evren ilk yaratıldığında madde mutlak düzenli (homojen) dağılmış

halde var oldu ( yaratıldı ) . Bu atomun oluşumu öncesi için fark etmiyor aslında.● Evren ilk anında mutlak sıfır ısısındaydı, yani 0 (sıfır) Kelvin (-273° C).● Evren ilk yaratıldığında mutlak tekillik durumundaydı, vardı ve aynı anda (o sonsuz ilk anda) hem bir

hemde sonsuz ve “durağan” idi. Elektromanyetik ışıma söz konusu değildi, dolayısıyla enerji potansiyel idi, kinetik veya termik değil. Böyle bir “hal” de, herhangi bir termik olaydan (patlama gibi) veya gelişimden (kinetik) bahsetmek mantığa aykırı.

● Evren ilk yaratıldığı anda hacmin sonsuz olabilmesi için zamana ihtiyaç duymadı, çünkü zaman mefhumu o ilk ve sonsuz anda yoktu. Bu hal, mutlak düzen durumunun ve mutlak sıfır ısısının (sadece mutlak sıfır'ın üzerindeki madde ışıma, yani elektromanyetik emisyon yapmaktadır), etkisi iledir.

● Evren tekamül etmekte (olgunlaşmakta, bir anı diğerine benzememek üzere sürekli değişmekte).● Evren, mutlak sıfır dan ısınarak ve mutlak düzenden öbeklenerek, tekamül etmekte. Bu ister ilk oluşan

elementin (hidrojen) atomları olsun, ister atomun oluşumu öncesi, diğer parçacıklar olsun. Zaten atomun oluşumu (1 proton, 1 nötron ve 1 elektron grubu) öncesi yokluk (mutlak tekillik ve mutlak sıfır ısısı) söz konusu. Mantıklı düşününce (termodinamik ve entropi meselesi) bu böyledir.

● Evren'de gözlemciye göreli bir genişleme söz konusu. Evren'deki bu genişleme, zaman'a bağlı olarak, göreli merkez zaman ufkunun ışık hızıyla küresel (her yönde) genişlemesini tanımlamaktadır; Yani küresel sınırları, evrenin yaşıyla değişen ve ışığın hızıyla sabit, genişleyen bir Hubble Hacmi'nden bahsediyoruz. Genişleyen, dikkatinizi çekerim, maddenin aralarındaki “boşluk” değil, merkez zaman ufkumuzun “küresi”.

● Kütle Çekim Kuvveti, her ne kadar 1/∞ 'a kadar küçülüyor olsa da, asla 0 (sıfır) olamaz. Olabilmesi için “mutlak tekillik” ve ısısı da mutlak sıfır olması gerekir.

● Evren'de her şey yörüngelerde hareket etmekte. Hiçbir şey, kazık çakmışcasına olduğu yerde sabit değil. Bu yörüngelerin frekansı, her öbeklenmenin büyüklüğüne (kütlesine, yoğunluğuna ve dolayısıyla kütle çekim kuvvetine ve birbirlerinden uzaklıklarına) göre farklılık arz eder (süreleri daha uzundur veya daha kısadır). Buna göre, çok büyük kütle öbeklenmelerinin, bizim algılarımız dışında birer yörüngelerde bulunma ve hatta bu yörüngelerinin bir tam turunu henüz gerçekleştirememiş olmaları, ihtimali var; Hatta ben tahmini de geçip, öyle olduğunu iddia ediyorum. İnsan hayatı ise, örneğin galaksimizin bir tam turuna (2,2 milyon yıl) şahit olamayacak kadar kısa (ortalama 70-80 sene).

● Evren'in, algılayamadığımız, merkez zaman ufkumuzun ötesinde de, aynı prensipler ve kurallar ile tekamül ettiğini (belli bir takım ilmi nedenlerden dolayı) şartsız kabul ediyoruz (en azından ben şahsım adına).

● Evren'in başlangıcı (tarih, hal/durum) az veya çok, belli olsa da, sonu (tarih, hal/durum) belirsizdir. Sonu ile ilgili bilgiye, evrenin içinden ulaşmak mümkün değil. Bunun sebeplerinden biri, merkez zaman ufkumuzun (Hubble Hacmi), sabit bir hızda genişlemesine rağmen, sınırlı olması (hem hacim hemde hız olarak sonsuz olmaması) ve fakat evrenin kendisinin her bakımdan sonsuzluğa hitap edecek şekilde yaratılmış olması ve o şekilde davranışlar sergilemesi.

● Evren, sürekli (her an, ezelden ebede) Yaratıcısı'nın planı, kontrolü, kuralları ve emri altında tekamül ediyor.

● Evren'de mevcut (ve bilinen, daha doğrusu var olduğu tahmin edilen) dört kuvvetten sadece Kütle Çekim Kuvveti, sonsuz erim ve sınırsız hızda etkileşim yeteneğine sahip. Diğer (bilinen) kuvvetler, ışık hızına ve zamana bağlı sınırlı etki ve tepkiler göstermekteler (Örneğin Elektromanyetik Kuvvet, ışık hızı ile sınırlı bir etki göstermektedir). Keza, Zayıf Çekirdek Kuvvet (Weak Force) ve Güçlü Çekirdek Kuvvet de (Strong Force), bu şimdi tahmin olacak, hem sınırlı bir erime, hemde sınırlı bir erim-hızına sahipler (mi acaba ?).

● Kainat 11 boyuttan oluşuyor; Bunlar: Mekan (Uzay, yani x,y ve z eksenleri, bilinen 3 boyut), Zaman (t, yani 1 boyut) ve 7 Gök (5.boyuttan 11.boyuta kadar). Sıralamayı ters yönde de yapabilirsiniz, o zaman 1. gökten 7. göğe kadar ilk 7 boyut, 8.boyut zaman, en son olarak da kalan uzay boyutları (hacim); Buna göre en “alttaki” boyut tek başına da tekilliği temsil ediyor olabilir, ancak bunu yaparken “mutlak tekillikten” çok uzak olduğunu belirtmek isterim.

● İş bu hipotezlerin altına imzamı atarım.

Hakan ÜÇOKAstrofizik Filozofu.

Sayfa 6/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 7: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Ayetler

“O inkar edenler görmediler mi ki, gökler ve yer bitişik idiler de, Biz onları ayırdık; Canlı olan her şeyi sudan yarattık.”1

“Biz o gökleri ve yeri, ancak hak ile ve belirli bir süreye göre yarattık.”2

“Gökleri ve yeri hakkıyla yaratan O'dur. Ol, dediği gün, o hemen oluverir.”3

“O'nun sözü gerçektir.”4

“Bak, göklerde bir çatlak bulabilecek misin.”5

“Haberiniz olsun ki biz, her şeyi belli bir ölçü ile yaratmışızdır.”6

“Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi ALLAH'ı tespih etmektedir.”7

“Gökleri ve yeri altı günde yaratan, ...”8

“Doğrusu Biz, sizin üstünüzde yedi yol yarattık ve Biz yaratmaktan habersiz değiliz.”9

Bunlar, bahsettiğim ayetlerin bir kısmı. Kainatın esasına işaret eden daha nice ayetler var ki, zamanı geldikçe ve biz keşfettikçe, onları da burada yazmak isterim.

Proto-Hidrojen-MolekülüEşkenar ve eş-yüzey dörtgen şeklimiz, bu proto-hidrojen-molekülümüzü (Protogen) gösteriyor. Bu molekülün potansiyel enerji düzeyi 4:6 dır, bu da sadeleştirince 1:1,5 eder. Dikkat, bu bir “devridaim makinasıdır”10. Termodinamiğin ikinci yasası bize: “Başlangıçta 100 birim yararlı enerji varsa, son durumda bu miktar 100 birimden kesinlikle az olacaktır.”, der.

Karanlık maddeKaranlık madde dememizin sebebi, bilinmeyen ve etkisi dolaylı olarak algılanan bir sebep olmasından kaynaklanıyor; Yoksa olumsuz anlamda değil. Şimdiye kadar elde etmiş olduğumuz ilmi ve bilimsel bilgilerin ışığında, Kütle Çekim Kuvvetinin etkisi itibariyle, nelere sebep olduğunu az çok biliyoruz. Bu bağlamda, evrenin neden genişlediğini, neden genişleme ihtiyacı duyduğunu, hatta gerçekten genişleyip genişlemediğini veya bunun algılamada yanılsama olup olmadığına dair daha net ve açık teoriler elde edebiliriz. Ancak şimdilik tek yapabildiğimiz, tezler ve hipotezler kurmak, iddiada bulunmak. Sadece bir tane “doğru” olabilir ve (belkide) akıl yürütmelerimizde sayısız yanlışlar olabilir. Biz ise, bu “doğruyu” kendi kendimize bulmamız asla mümkün olmaması manasında düşünüyoruz. Tabii bu benim düşüncem. İhtimaller her zaman vardır; Ancak, gerçekleşen hep birdir (gerçi paralel boyutları bilmiyorum ya, neyse...), bu da Kader'dir diyebiliriz. Mesele, kaderin önceden belli olup olmadığı değil, çünkü içinde bulunduğumuz sistemde “zaman” faktörü var, ama bu, sistemi Yaratanı bağlayıcı değil. Sınırsız/Sonsuz bir kuvvet ve İrade de ancak bu olabilir.Zaman bu sistemin bir gereğidir (kaderin olmazsa olmaz bir parçası). Zaman olmadan bir sistemin yaratılması mümkün olamaz demek de yanlıştır, ama bunu takdir etmek bize düşmez.

Korku (yine, yeniden);Ebedi hayat ile karşılaştırıldığında, doğduğunuz, yaşadığınız ve öldüğünüz bir nevi “sanal hayatta”, neden ve neyden korkabilirsiniz ?Mantıklı düşünürseniz, korkacak bir şey bulmanız mümkün değildir aslında. Ama ahirete %100 inanamayınca, iş gerçekten zorlaşıyor. Tüm mesele %100 inanabilmekte (%99,99999 yetersiz)...

1 Enbiya 21:302 Ahkaf 46:33 Enam 6:734 Enam 6:1235 Mülk 67:3-46 Kamer 54:497 Hadid 57:18 Hadid 57:49 Mü'minun, 23:1710 Bilim Teknik, Aralık 2008, Sayfa: 68, “Termodinamik” makalesi.

Sayfa 7/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 8: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Ne Duyumsuyoruz, Ne Algılıyoruz ?Genel olarak duyularımızla elde ettiğimiz veriler, ancak beynimizle işlendikten sonra, bizim için mantıklı birer bilgi kaynağı teşkil etmekte, o zamana kadar, salt elektriksel sinyallerden başka bir şey değillerdir. Görme, Duyma, Tatma, Koklama ve Dokunma olan bu 5 duyumuz, verilerini, yani bilgileri, duyu organı olarak hizmet eden Göz, Kulak, Ağız, Burun ve Ten mekanizmalarının dış dünya ile etkileşimi sonucunda, bu organlar tarafından elektriksel sinyallere çevrildikten sonra Beyne ilettikleri bu sinyallerin eseridir.Duyularla veri (bilgi) elde etmek (biyologları ilgilendiren konu) başka, verileri duyu organlarından beyne iletmek başka, beyinde bu verileri (sinyalleri) anlamlandırmak ve gerekli görülen yerlerine yerleştirmek, depolamak (hafıza) ve yeri gediğinde kullanmak başka şeylerdir. Bu işlemler esnasında, bazen (her zaman değil), herhangi bir nedenle (nedenleri, birkaçını bile irdelemeye kalksak ayrı bir kitap olur) bu bilgiler (veriler, data) hatalı bir şekilde depolanabilir, yanlış sınıflandırılabilir, yanlış anlaşılabilir, kısacası gidebilecek her şey ters gidebilir; Buna algıdaki yanılsamalar da dahil. Herkesin anlayacağı dilde anlatmak gerekirse, gözleriniz, kulaklarınız ve diğer duyu organlarınız, hatta aklınız (beyin ve içindeki kimyasal, biyoelektrik mekanizmalar) sizi yanıltabilir. Sonuçta her ne kadar mükemmel bir tasarıma sahip olsalar da (en azından onları “Tasarlayan” kusurlardan münezzehtir), belli nedenlerden dolayı bu mekanizmalar, çuvallayabilir. Ama bu öyle pek sık olan bir olay değildir, yani istisnadır bunlar.Her neyse, işler ters gidebilir dedik. Buna ek olarak, bilinç dediğimiz, hani şu “Düşünüyorum, öyleyse varım...”, diyen şey, tabiatı gereği her şeyi sübjektif olarak idrak etme inadına sahip bir mekanizmadır. Yani, işine geleni farklı, işine gelmeyeni yine farklı ele alma alışkanlığına sahiptir. Hal böyle olunca, 5 duyu ile algılanan ve beyin vasıtasıyla depolanan ve ilerde karar verme aşamasında kullanılacak olan hafıza, taraflı bir mekanizma; Burnunun dikine gidiyor...

Büyük Patlama (Big Bang);Teorik olarak (edinmiş olduğumuz gözlemler ve bilgi birikimlerimiz ile), evrenin ilk halini tekilliğe kadar geri oynatmak mümkündür elbette, ama %100 ispatı yok bunun. Benim ilhamlarımın kaynağı bilgilerden oluşturduğum teoride/model (hipotez) de, aynı şekilde ispatı %100 algılarla (gözlemlerle) mümkün değil, eğer %100 doğru olan bir bilgi kaynağı elinizde bulunmadıkça. Bu “mutlak doğru” bilgi kaynağı, Kur'an-ı Kerim 'den başkası olamaz (bana göre). Çaresi yok, alternatifi de yok, “mutlak bilgi” olmadan, sayısız farklı “evren-teorisi” üretmek mümkün. Patlamaya veya patlamalara oldum olası sempati duymamışımdır. Yoktan var etmek için, tekillikten kaynaklanan bir patlama şart değil, bunu öncelikle idrak etmekte fayda görüyorum. Patlama, bende zorlama hissi çağrıştırıyor ki, Kur'an da zorlama olmadığına dair ipuçları var. Bilirsiniz, Din'de zorlama yoktur, bakmayın siz o İslam'ı zorla empoze eden kendini bilmez zibidilere (tabii, kimse şu an bu sözü üzerine alınıyor görünmüyor, ama için için kıllananlar, düşmanlık besleyenler var, biliyorum...).

Tekillik;Bilinen mutlak düzen olarak bilinen/bilindiği sanılan tekillik, yegane seçenek değil, özellikle de söz konusu olan sonsuz bir evren ise. Üstelik tekillik kavramı da görece olabilir (İlerde açıklarız...).

Kainat (evren);Kur'an da, bildiğim kadarıyla, tekillik kelimesi geçmiyor (geçiyorsa da, benim okuduğum meal, tefsir ve çevirilerde geçmiyor veya ben henüz “göremedim”).“Gökler ve yer bitişik idiler...”, deniyor ve “Canlı olan her şeyi sudan yarattık.”11. Bitişik demek, hidrojen atomlarının mümkün olduğunca homojen dağılımını çağrıştırıyor bende, en azından bizi ilgilendiren 4 boyut (Mekan-Zaman) dahilinde, diğer 7 boyut (gökler) şu an ilgi alanımızın dışında (toplam 11 boyut, bilimcilerin dikkatine). Daha sonra öbeklenmeler oluyor ve bugün algıladığımız evren “evrimleşiyor”, aslında tekamül ediyor. Konuyla ilgili tekrar 2.Bölüm, 35.Sayfada dökümünü yapmış olduğumuz ayetlere göz atmanızda fayda görüyorum, kısaca:“Hak ile, belirli bir süreye göre...”,“Ol , dediği gün, o hemen oluverir...”,“Bak, göklerde bir çatlak bulabilecekmisin...”, vs.

11 Enbiya 21:30

Sayfa 8/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 9: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Buna göre, patlamayla var olan (yaratılan) bir evrenin/kainatın kenarı olmalı ki, bu bir çatlağa/kusura tekabül eder (bana göre), oysa öyle bir şey göremiyoruz. Ne kenar var, nede patlamanın merkezi. Şişme derseniz, o zaman mutlaka bir kenar gösterebilmeniz gerekir (ama Hubble Hacminin/Kabarcığını getirmeyin önüme). Nasıl ki, ufka baktığınızda “Dünya bir tepsidir.”, diyemiyorsanız, algılarımızla ötesini “göremediğimiz” bir “Hubble Kabarcığının”, ya da Merkez Zaman Ufku'nun ispat edilmiş varlığı da, evrenin bir kenarı olduğuna işaret etmeyebilir.“Mikrodalga Fon Işıması” her yönde nispeten eşit (homojen) dağılım gösterir. Can alıcı nokta, işte bu “fon ışımasıdır”. İş bu ışımanın bize gösterilen örneklerinde (bak. Resim), bazı

öbeklenmeler mevcut, dolayısıyla bu, evrenin ilk anını göstermediğine dair bir şüphe de her zaman vardı bende. Tayfdaki kaymanın, mikrodalgadan öte algılanabilen frekanslarıda, bunu tahminim ispat ediyor olacak (beyaz hışırtı ?). Bakalım bu ne zaman itiraf edilecek. Algılayacakları bu frekanslar, evrenin ilk andaki halinin resmi olmayabilir de yine.

Hidrojen-Protogen'i (bak. Resim/Kroki);İster iki boyutlu olsun (x,y – Eşkenar Üçgen, resimdeki gibi), ister üç boyutlu (x,y,z – Eşkenar Piramit), daha mükemmel bir homojen dizilim düşünebiliyormusunuz evrenin ilk anındaki madde için ? Herşeyin “Bir” olduğu o sonsuz an için, eşkenar piramit'ten daha uygun bir şekil olabilirmi ?Aslında araştırmak gerekir, belki vardır, bilmiyorum. Benim için şu anda en makulu bu görünüyor. Hidrojen atomu olması da bence en doğru olasılık, en temel ve ilk varolan element olması sebebiyle.

Fi Bo Naci;Fibonaci sayılarında sıfır'ın olmadığını, bir'in üzerinde iki kere durulduğunu görürsünüz. Neden mi ? Nedeni, sıfır 'ın olmadığıdır, hep bir vardır. Sıfır pek de bir şeye yaramaz zaten, yer tutucu olmaktan başka, ama bakınız neyin yerini tutuyor: Yokluğun, hiçliğin, var olmayanın. Bir tek şu işe yarıyor ki, eğer cebinizde para yok ise, en iyi ihtimal borcunuzun olmadığını (bak yine olmayan bir şey), en kötü ihtimal, ne kadar borcunuzun olduğunu bile göstermekten aczidir sıfır. Neyse...Her şeyin kaynağı Bir'dir. “Sonsuz” birlerden oluşur her şey, materyalist dünyada veya materyalist evrende. Sıfır'ın hiçbir etkisi yoktur, çünkü kendisi de (yokluk yani...) yoktur. “Sıfır yoktur.”, sonucuna varıyoruz yine böylece. Neden bu sıfır hakkında bu kadar çok kafa yoruyorsam bende...Matematik bilimini buna göre yeniden tanımlamamız gerekir, aksi taktirde elde edeceğimiz sonuçlar yanlış ve yanıltıcı olur. Yanlışlar ve yanılgılar üzerine de hiçbir hakikati kuramazsınız, eğer hedefiniz hakikatlar ise.Buna göre; Şimdiye kadar yazmış olduklarımızın ışığında, elde etmiş veya geliştirmiş olduğumuz modelimiz ile, şunu da iddia edebilmek mümkün:“Antimadde” yoktur ! Var olsaydı, madde ve antimadde birbirini nötrleştirirdi, ta ki, ikisi de tamamen yok olana, ya da ikisinden birisi geri kalana dek (böyle bir teori nötrinolar için var mıydı?). Şimdi bu mantıklı bir düşünce değil mi ? Kur'an da, bunun ispatı mevcut, okumasını ve düşünmesini bilene. Bilenler tabii hemen o ayeti hatırlar. Bilmeyenler de bir zahmet okusun ve bulsun, niyetleri gerçekten bilmek ise.

“Antimadde yoktur !”;Dedik demesine de, evrenin neden (bize göre) “genişlediğini” bu iddia açıklamıyor. Tam tersi, ayağımıza köstek (engel) gibi görünüyor. Ama Kur'an okuyanlar için bu da bir engel değil, çünkü: “Biz herşeyi çiftler halinde yarattık.”, mealinde ayet mevcut. Buna göre, KÇK 'nin de bir “Eşi” olması gerek. Nasıl ki manyetizmanın iki kutbu var ise, aynı prensip (Sünnetullah) ile çekim kuvvetinin tersi/eşi bir “İtim Kuvveti” de olmalı. Nitekim evrenin genişlemesi (gerçekten genişliyor ise !) de böyle bir kuvvetin/etkinin varlığına delalet (işaret) ediyor.Not: Bize göre (şu an) genişliyor; Başkalarına göre de şişiyor ve onlara göre sıfır da var, ama... Mutlak durağan bir şey de bulamazsınız evrende (o zaman sıfır olurdu). Her şey hareket eder (ALLAH'ı tespih eder yani, Yörünge ?). “Mutlak sıfır'ı” (0 Kelvin) ben şahsen görmedim, gören varsa beri gelsin de bir anlatıversin. 1/∞ var, ama sıfır (0) yok !

Sayfa 9/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 10: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Boşluk,diyoruz, ama boşluk diye bir şey olamaz (mı ? Fizikcilere sorunuz).Boşluk olamıyacağına göre, CERN'deki deneyler de “mutlak vakum” ortamında yürütülmüyor ve sonuçları da dolayısıyla yanıltıcı olabilir. Bu iddianın doğruluğunu “zaman” gösterecek. Bunu baştan düşünecek olsalardı, bugün yarın hüsrana uğramazlardı. Elde ettikleri sadece sıfıra yakın bir ısı (süpersoğutulmuş, ama mutlak sıfır değil) ve sıfıra yakın bir vakum (ama mutlak değil) ki, bununla evrenin yaratılmadan önceki veya anındaki (malum o anı) durumu simüle edemezsiniz.Bu durumda, protonları çarpıştırmanız hiç birşey ifade etmeyecektir, büyük olasılıkla. Belki bir çeşit “Fizyonu” (parçacıkların parçalanması) tetikleyebilirsiniz bu şekilde. Göreceğiz. Biraz “atıyorum” gibime geldi ya, neyse...

Kütle İtim Kuvvetinin,neden belli bir uzaklıktan sonra etki ettiğinin, Kütle Çekim Kuvvetinin neden tek yönlü (bir yere kadar) olması gerektiğinin sebepleri var elbet (bak. Kur'an-ı Kerim: göklerin ve yerin, cinlerin ve insanların yaratılma sebebi...).Bu iki kuvvetin dengede (mutlak denge) olduğu an (o sonsuz an), kainatın tarihinde sadece bir anında var, o da ilk anıdır. Homojen ve sonsuz yaratılmış evrenin ilk anı ki, o anda tüm atomlar birbirine eşit uzaklıkta idiler (Protogen). Bu kesinlikle termodinamik yasalarla ve entropinin yapısıyla çelişmiyor. Eğer farklı fizik kurallarıyla çelişiyorsa, bunu bilmek isterim. Pek sanmıyorum ya, neyse...

Gravitasyon ve Antigravitasyon; (KÇK ve KİK)KÇK 'nın (Kütle Çekim Kuvvetinin), kütle miktarına ve uzaklığının ters karesiyle ilgili olduğunu biliyoruz. Bu durumda KÇK her ne kadar 1/∞ 'a kadar küçülebilse de, asla sıfır olamayacağı sonucuna vardım. Zaten uzay-zaman sisteminde sıfır yoktur. Yakın mesafelerde de KİK (Kütle İtim Kuvveti) 1/∞ 'dur. Bu kuvvet/etki de sıfır olamaz. KİK 'in uzaklıkla olduğu kadar, kütle miktarıyla da ilgisi olduğunu söyleyebiliriz. Şöyle ki, kütle ne kadar çok ise, itme kuvveti/etkisi de o kadar büyüktür. Bu da, bize daha uzak olan galaksilerin, neden bizden daha hızlı uzaklaştıklarının (eğer gerçekten uzaklaşıyorlarsa, evrensel anlamda) ispatıdır. Sadece kainatın ilk anında iki kuvvet/etki birbirine eşit oranda idi, çünkü madde o anda denge halinde (hareketsiz) idi.

Entropi Kuramı gereği,düzensizliğin başlangıcı “mutlak düzendir”, olmalıdır. Mutlak düzeni, ancak Protogen durumuyla elde edersiniz. Bu protogenin sonsuz miktarda var edilmesi (yaratılması) gerekmektedir ve mümkündür (tabii bizim için değil). İş bu düzen ve denge halinden, öbeklenmelere sebebiyet vermek için, protogen durumunu “Yaratan” tarafından bir İradeyle tetiklenmesi gerekmektedir. Bunun için, 0 Kelvin 'den (-273°C, mutlak sıfır ve hareketsiz olan madde/kütle) 1/∞ derece farklı olan bir ısı (veya kinetik enerji) yeterlidir. Bir kere tetiklenen bu madde/kütle, hemen uzay-zaman sistemine dönüşüp “evrimleşmeye” (belli bir plan, kader doğrultusunda) başlayacaktır. Daha öncesinde zaman mefhumu olmadığından (en azından bizim algılayabildiğimiz, akıl erdirebildiğimiz bir zaman mefhumu), planlanması için, tek tek, sonsuz atomların protogen şeklinde dizilebilmesi için, sonsuzluğa sahip idi (ve hala sahip) Yaratan. Bir kere tetiklenince, maddenin sonsuz olması sebebiyle, bu evren yapı itibariyle, sonsuz bir ömre sahip olur. Ta ki, aynı irade onun yok olmasını dileyene, onu dümdüz edene kadar. Sur'un üflenmesi olayı... İş bu teorimiz, her halükarda, ne entropi kuramıyla, nede termodinamiğin yasalarıyla çelişmiyor. Tam tersi; Hatta görecelikle de pek çelişmiyor... Quantum (kuvantum) mekaniğiyle de çelişmiyor, tam tersi, o sonsuzlukları açıklıyor bence.Nedense,sonsuzluk fizikçilere “anlamlı gelmiyor”, ama sıfır'ın yokluğunu var olarak kabul etmek (asıl anlamsız olan yani), gayet “anlamlı” bulunuyor ve kabul görüyor. “Var olan” bir sistemin içinde “yokluğun” ne işi olabilir acaba ?O ısrarla, yokluğun var olması olarak benimsedikleri, var olan ile, olamayacağı ispatlanabilir, eğer var olmadan önceki duruma ulaşabilseler. Bu mümkün mü ? Mantıklı düşünelim (hangi mantık ?), gerçekçi olalım, bu mümkün değil. Sıfır'la uğraşacağımıza, sonsuzluk hakkında kafa patlatalım, potansiyeli daha fazla (sonsuz yani).

Uzay-Zaman;Sonsuz büyük ile sonsuz küçük, yani ∞ ve 1/∞ arasında 0 (sıfır) yok.

Sayfa 10/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 11: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

“Yokluk” ve “Varlık”;İkisi her ne kadar birbirine zıt birer kavram görünüyor olsalar da, aslında görelilik bakımından, hiç de öyle zıt olmadıklarını görüyoruz ki, bu kitapta bununla ilgili çok ilginç sonuçlara şahit olacaksınız.

1 Boyutta:● Tekillik;

2 Boyutta:● Alan,● Nokta,● Doğru,● Üçgen,● Kare (eşkenar dörtgen),● Eşkenar Üçgen,● Daire; vs.

3 Boyutta:● Küp,● Küre,● Piramit,● Eşkenar Piramit (Eşkenar Dörtgen, Protogen); vs.

Bilmiyorum; Yazdıklarımdan bir şeyler anlıyor musunuz ?Bazen bende yazdıklarımı saçma buluyorum. (bazısını, hepsini değil), yani sizin “Deli Saçması” demenizi yadırgamam. Ancak şunu da bilmelisiniz, aklımdan geçeni yazıyorum (yetişmek zor oluyor ya, neyse...), düşüncelerimi ve duygularımı. Saçma gibi gelenler, duyularımın, aklımın ve süperego 'mun (çevre) çatışmalarıdır. Paradoks gibi görünse de, bence en tabii halim budur. Kafamın, düşüncelerimin daha derinlerine inilmesi, bundan başka mümkün değil; Her ne kadar, kendim daha derinlere inebilsem de, kağıda dökebilmek için, o derinliklerden yanımda getirebildiklerim bu kadar ancak; O da şimdilik.

Merkez Zaman Ufku; (Hubble Hacmi/Kabarcığı)MZU'yu daha önceleri analiz etmiş ve enine boyuna tartışmıştık. Bu MZU'nun anlamı şudur:Bizce bilinen (algılanabilen) uzay-zaman, hacim olarak, evrenin yaşından büyük olamaz. Çünkü, ışığın hızı sınırlıdır. Mekan olarak, evrenin yaşından uzak olan (ışığın evrenin ömrü boyunca katettiği mesafe cinsinden, yaklaşık 13,7 milyar yıl) bölgeleri “görmemiz” mümkün olmadığından, MZU bize evrenin sınırlı olduğu bilgisini (veya na-bilgisini, şaşırtmasını) verir. Aslında algılarımızın (5 duyu ile) bizi nasıl yanıltabileceğinin veya en azından yanıltma olasılığının ispatlarından biridir.Aynı şekilde, eğer bu algılayabildiğimiz, yani MZU'nun dahilinde bulunan mekanın içinde yaşı uzaklığından daha genç bir öbeklenme var ise (galaksi, yıldız, gezegen gibi), bunu da “bilmemiz”, tespit etmemiz mümkün olmadığından, o bölgeler hakkında mutlak bir yanılgı içinde bulunduğumuzun resmidir.Hal böyle iken (MZU hakkında yukarıda yazdıklarımız), evren sınırlıdır veya sonsuzdur diyebilmek haylı zorlaşıyor. Ancak şunu söyleyebiliriz: Kütle itim kuvveti, bizim MZU 'muz sınırları içinde etki gösteriyor, her ne kadar eşik noktasını/mesafesini tarif edemiyor olsak da. Zaten belirli bir noktası da yok gibi (daha önce irdelemiştik); Sonsuz küçük bir kesirden başlayıp, artmakta.

Kütle İtim Kuvveti;Ya vardır (büyük olasılıkla), Ya da yoktur ve olay bizim için bir yanılsama. Evreni gözlemlediğimizde, ya da daha doğrusu, evreni gözlemlediklerini iddia eden kişilere inandığımızda (bunu herkesin kendi vicdanına bırakıyoruz), kainat genişlemekte. Yani galaksiler gibi, aralarında büyük madde öbeklenmeleri olmayan veya küçük öbeklenme bağları olmayan cisimler ivmelenerek birbirlerinden uzaklaşmaktalar. Bir de bunların istisnaları var ki, bunlar çarpışan galaksiler, mesela bizim saman yolu'muzun (!) en yakında bulunan Andromeda galaksisi ile sonraki dönemlerde olması öngörülen çarpışması /kaynaşması.Bunu sebebi, belli bir uzaklık olabilir. Öte yandan da, mutlaka galaksiler birbirinden uzaklaşır, dolayısıyla evren genişliyor (veya şişiyor) demek, Ya da birkaç galaksinin çarpışmış veya çarpışacak olması nedeniyle, evrendeki tüm madde bir noktada toplanacak demek, itiraf edelim artık, çok zor olsa gerek.Açıkçası, duyularımızın, yani gözlemlerimizin bizi yanıltıyor olması ihtimalini de göz önünde bulundurarak, “görebildiğimiz” sınırlı bir hacme (hacim) sahip bir evrenin, algılarımızdan çok daha uzak (olası) köşelerinde, nelerin cereyan ettiğini öngörmek ve bir sonuç çıkarmak (zan etmek) yanlış olur; Olmaz mı ?Dolayısıyla, algılarımıza %100 güvenmeli mi, yoksa ALLAH'a iman etmeli ve Kur'an-ı Kerim 'deki bilgilere inanıp değerlendirmekte mi fayda var ? Sonuncusu, insanın kendi aczini itiraf etmeye yönlendirir ki, ilim ve bilim alanlarında, alçak gönüllü olabilmek, hiçbir zaman zarar getirmemiştir.

Sayfa 11/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 12: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Kütle İtim Kuvveti'nin (KİK);Sebebi, galaksilerin merkezlerinde tahmin edilen “Kara Delikler” olabilir mi ?Daha önce sorulması gereken soru: Kainat kusursuz işleyen bir mekanizmalar sistemi midir, değil midir ? Mantıklı düşünürsek (hangi mantık ?), Yaratan'ın, yaratılanın ilk yaratılmasındaki hali (protogen) itibariyle, işleyişi de bir yerde (burada), kusursuz olmalı ki, öngörüldüğü (planlandığı) şekilde olsun (oluyor zaten). Böyle kusursuz bir mekanizmalar silsilesinde, tesadüflere yer olamaz, yoktur da zaten. Bunu inkar edecek olanın alnını karışlarım, ciddiyim.

Kalıyor şu soru:Kusursuz mekanizması ile “evrimleşiyor” mu, yoksa an be an, ALLAH'ın kontrolünde “işletiliyor” mu ? Daha da önemlisi, bu ikisi arasında fark var mıdır, fark olması gerekiyor mu ? Ta başlarda dikkatimizi, soru sormamız gerektiğine çekmiştim. Sürekli soru sormalıyız ki, cevapları bulmak nasip olsun. Soru olmayan yerde, cevaba da ihtiyaç yoktur.

“Varlık” ve “Yokluk”;“Öncesinde” yokluktu. Sonrasında ve süresince “Varlık” söz konusu, yokluk artık olamaz (kainatı kastediyorum, “ALLAH hep vardır !”). Şunu da söyleyebilir miyiz: Kainat her ne kadar kıyamet ile belki şekil değiştirecek olsa da, bir daha asla “Yok olmayacak” mı ? Şekil değiştirerek dediğimizde, zaman mefhumunun değişmesi midir ?

Sonsuzluk, gerçekten de tarif edilmesi imkansız (en iyi ihtimal, çok zor) bir kavram; Anlamak bana zor geliyor.

Evrenin ilk anını,gözlemleyebilmek neden mi zor (aslında imkansız) ?Düşünsenize; Protogen'in ilk o sonsuz anında söz konusu olan mutlak sıfır olduğundan, madde ışıma yapmamaktadır, zaman ortalıkta yok henüz. Işımanın olmadığı bir ortamda, bilgi de yoktur. Bilginin olmadığı, yola çıkmadığı bir durumu gözlemlemek de mümkün olamaz. Anlaşıldığı üzere, o ilk anın fotoğrafını çekmek gibi bir ihtimal yok. İş bu sonuçlardan yola çıkarak, kainat o anda tekillik halindeydi veya sonsuz hacimdeydi demenin de manası olamaz.Görüyorsunuz ya; Görüyor musunuz gerçekten, yoksa “düşünüyor musunuz”, hayal mi ediyorsunuz, o da belli değil; Aslında belli ya, neyse...Böyle tezatlar oluşturarak, aklımızı keskinleştiriyoruz.

“Evrimi” tetikleyen İrade (evreni tetikleyen ve öncesinde Yaratan...);Kainatın “var olmasını” dilediği süre'ce, kainat (evren) yüklenmiş ve işletilen kurallar (Sünnetullah) doğrultusunda genişlemeye (veya şişmeye) devam edecektir. Bunu da, kendisinden başka, hiçbir güç (öyle Bir şey zaten yok ya) engelleyemez, durduramaz. Yani “Durdurun dünyayı, inecek var...”, demekle Bir şey olmaz. Bir şey elde edemezsiniz. “İnkar” da aynen öyle.

Özetle;“Her şeyin Kuramına” ulaşmak istiyorsanız, öncelikle kainatta bulunmayan “Yokluktan” vazgeçmeli, hesaplarınızdan (formüllerden, formülasyonlardan) sıfır kavramını kaldırmalısınız. Onun yerine 1'i (bir'i) koymalısınız. Bir'i ve “Sonsuzu”. 1=∞ (sonsuz) denebilir aslında, soyut ile somut, madde ile enerji, zaman ile mekan. Kabul etmeliyim ki, bu düşünme tarzı haddinden fazla “abstrakt” (karmaşık, çok yönlü, soyut) düşünmeyi gerektiriyor.

“Sonsuzun” her parçası,sonsuzdur diyebilir miyiz ?Sonsuzu alır da ikiye bölerseniz (mesela dedik), iki tane (2 adet) sonsuz elde etmez misiniz ?∞/2 = 2 x ∞ eder mi ? Ve hatta ∞/x = X x ∞ ?Buda ilginç bir teoridir. Aynı zamanda, bir ve Sonsuz olan (Öncesi ve Sonrası olmayan) ALLAH'ı hesaplarınızdan öte tutmanız gerekir; Bunu yapmazsanız, şirk koşmuş olursunuz, şirk de batıldır, yoktur, olmayandır (sıfır gibi). Burada yaratılan ile Yaratan'ı kesin bir şekilde ayırmanızda fayda var. Ancak biri Diğerine muhtaç olmasına rağmen, Diğeri birine muhtaç olmaktan münezzehtir; Bunu da bilmekte fayda var (bak. Kur'an-ı Kerim).Kainat;(belkide sonsuz) kurallar silsilesidir, ancak bu kurallar, kainatı Yaratan'ı bağlamaz. O yarattıklarından bağımsızdır. Bunu idrak ve tasdik ederek “tenzih” etmelisiniz. Bu şekilde gayet şık ve güzel bir kul'a yaraşır biçimde veya şekilde “tespih” etmiş olursunuz. Yaratılma gayeniz de budur, başka hiçbir şey değil. “Her şeyin Kuramı” da, işte bu gerçeğin ayrıntılarında gizlidir/apaçık bildirilmektedir. Keşfetmek mümkündür.

Sayfa 12/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 13: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

ALLAH, tüm kusurlardan münezzehtir;Yarattığı her şey kusursuzdur (nedeni ve kuralları, Sünnetullah vardır), dolayısıyla biz o kusursuzluğu sonsuzlukta aramalıyız. Bunu dememin sebebi, evreni sonsuz maddeye bağlamaktır. Görünürde (ki evrenin sonunu, ucunu bucağını göremiyoruz, bu bir gerçek) sonu olanın, kusurlu olduğunu varsayıyoruz (!). Bunu yaparken, tabii ki her zaman olduğu gibi, niyetiniz önemlidir. Amaç (bir şekilde) çıkar sağlamaksa, boşunadır. Çıkarınız bu dünyada ise, yaptığınız nafile. Hedefiniz sonsuzluk ise (!), mutlaka mükafatını alacaksınız, ama kısım kısım bu dünyada ve/ama kıyamette (sonsuzlukta). Amacım, sizi herhangi birşeye ikna etmek değil; Kendimi ikna edebilirsem, bu bana yeter.Mutlak Vakum;Olamaz demiştik. Çünkü “Yokluk” anlamına gelir ve kainatta her şey hep “vardır”. Yokluk olamaz. Madde (Kütle) olmak zorunda evrenin her noktasında, yoksa hacim olmaz. Maddeyi seyreltebilir veya sıkıştırabilirsiniz (belli ölçülerde), bu da maddenin farklı hallerini oluşturur: Gaz, Sıvı, Katı, Plazma. Her durumda, maddenin davranışı da farklılık arz edecektir (farklı davranışlarda bulunacaktır). Gaz halindeki madde, sıvıya göre daha hafif (hacimdeki seyrekliği) olacaktır. Sıvı ise, katıya göre daha hafiftir. Bu açıdan, plazma nerededir, bilmiyorum; Ama gazdan daha hafif olduğunu tahmin ediyorum. Her element (madde/kütle) gaz, sıvı, katı veya plazma olabilir mi, emin değilim. Kolay mıdır, mesela demir (FE) elementini gaz haline dönüştürmek (her ne kadar kaynama noktası belli olsa da) ? Su molekülü için (2 Hidrojen, 1 Oksijen bileşimi) bu kolay görünüyor. Belli bir basınç da (deniz seviyesi), 0°C 'de (+273 Kelvin), sıvı ile katı arasında gidip gelir (ısıtma ve soğutmadaki hassasiyetinize bağlı olarak). Kısacası, su sıfır ile 100°C aralığında sıvı halindedir (üç aşağı, beş yukarı). Suyun içinden oksijeni ayıklarsanız, hidrojen elde edersiniz ki, 0°C 'ün altında da hala sıvı halinde kalır.Aynı şekilde, maddenin içinde bulunduğu ortamın basınç seviyesi de, o maddenin hali/şekli üzerinde etkilidir.Ara Özetle;Maddenin tavrı (davranış şekli), elementlere göre, ısısına göre ve içinde bulunduğu ortamın basıncına göre ve hatta kendisine yüklenen enerjiye göre (iyonlaşma, plazma) çeşitlilik/farklılık arz eder.

Basınç aynı zamanda da;belli bir ortamın içindeki maddenin yoğunluğunu gösterir.

● Madde (kütle)/element,● Isı,● Basınç/Yoğunluk,● İyonlaşma (+/-),

gibi değişkenler, evren içindeki tüm maddeyi (dolaylı, dolaysız olarak da zamanı) etkiler ve sürekli etkileşim (devinim) halindedirler. Sürekli bir ısı alış-verişi, basınç değişimi söz konusudur. Fiziksel olarak, ister görelim, görmeyelim, farkında olalım, olmayalım; Olan budur. Kainatın en temel mekanizmalarıdır.

Bu bilgilerin ışığında;Evrenin muhtelif noktalarında maddeler arasında “boşluklar” vardır demek, ne kadar doğru olur, bilemiyorum. Yoğunluk azalabilir, ama 1/∞ 'dan daha küçük olamaz; Isı azalabilir, ama -273 + 1/∞° C 'den daha az olamaz. Işıma (tespih) sürekli vardır; Algılayamayabilirsiniz, orası ayrı bir mesele (bak. Kur'an-ı Kerim).

Enerji-Madde ayrımı;Yapabilir misiniz ?Hele hele, maddenin mikro boyutlarına indiğinizde, karşınıza çıkan, “maddenin temeli de sadece ve sadece enerjidir”, gerçeğinin idrakinden sonra ? Zayıf Çekirdek Kuvveti, Güçlü Çekirdek Kuvveti, Kütle Çekim Kuvveti ve Elektromanyetizma. Bunları genel bir kuramda toplamak o kadar mı zor ? Zorluğunun sebebi, kendi “düşüncesizliğimiz” olmasın sakın. Biz düşünmeyecek miyiz ? Basmakalıp, dogmatik inadımızdan vazgeçersek, yeni kalıplar oluşturmadan, belki “Her şeyin Kuramını” keşfetmek mümkün olacaktır. Ama “İman etmeden”, mümkün mü ? Zor ! Bir kere, “Yokluk” hüsranımızdan vazgeçmeliyiz. Tam bir hüsran, kayıp ve şirktir bence. “Varlığın”, “Bir'liğin” yanına “Yokluk” koymak ne kadar hayret verici ve saçma. Ve yine tekrar ediyorum:“Sıfır” yoktur; Bir vardır !”. Matematiğimizi bir an önce bu gerçeğe adapte etmeliyiz... Termodinamiğin yasaları bunun için iyi bir başlangıç.

Sayfa 13/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 14: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Sonuçlarının ne olacağını bilmediğiniz,hesaplayamadığınız, kestiremediğiniz, öngöremediğiniz bir “şeyi” (hareketi ,fiili, vs.) yapar mıydınız ?Deneyler böyle mi yapılır, böyle mi yapılmalıdır ?O, tam olarak emin olma ihtiyacı var ya, bizleri “deneyler” yapmak için dürten olgu; Ne desem; Olmasaydı, ihtiyaç olmasaydı, sadece yapsaydık hareketi, fiili. Olur mu ?Önceden planlamak gerekir. Plan ise, ancak bilgi birikimiyle mümkün olur.Bilgi birikimi (database, veri tabanı) ancak “doğru” bilginin varlığı ve toplanmasıyla anlam kazanır. Yanlış bilgi, tahmin, zan ve hatta istatistik bile pek fayda etmeyebilir. Şimdiye kadar sürekli olarak tarif edegeldiğim, düşünce tarzımızı değiştirirsek, (belki) doğru sonuçlara ulaşabileceğimiz ihtimali, insanları şaşırtıyor olması sebebiyle, düşündüm ve tekrar bir analiz yaparak irdelemeye karar verdim. Niyetim, algılarımıza neden daha az güvenmemiz ve daha çok “doğru bilgiye” dayanarak akıl yürütmemiz gereğini açıklamak. Özetle, bütün dünya görüşünüzü tamamen değiştirin demiyorum. Felsefeniz sizin olsun. İstediğim, bir an için, o konvansiyonel ve çevreniz tarafından empoze edilen (dogmatik) düşünce tarzınızı, bir kenara bırakmak ve ne kadar saçma görünse de, biraz (bir süreliğine) tüm mantığa aykırı gibi görünen düşüncelerinize yol vermek. Bırakın düşünceleriniz fışkırsın.

Yeni bir Kainat Oluşum Teorisi;Toplu Kuram teorisi, yenilenebilir enerji teorisi, termodinamik yasaları ve entropi kuramıyla bağdaşımı.1.Kainatın ilk hali itibariyle zaman yoktur, amma madde vardır. Her ne kadar madde konvansiyonel anlamda özelliklere henüz sahip olmasa da. Bu ilk hali ile evren “vardır”, öncesi “yokluk” söz konusu değildir ve giderilmiştir. Zaman'ın olmamasının sebebi, madde parçacıklarının “protogen” durumunda olmalarından kaynaklanmaktadır. Isı olmadığından, ışıma yoktur, yani mutlak sıfır ısısı söz konusudur. Hareket yoktur (kinetik enerji). Tek tip element den oluşur evren ve bu elementin (aslında hidrojendir ya, biz onu 4 'lü bir hidrojen molekülü halinde tasavvur ediyoruz, o haliyle) “sonsuz ve aynı anda tekil hacim” içinde düzeni homojen (mutlak homojen) 'dir (eşkenar piramit, protogen). Biz buna “maddenin protogen hali” adını verdik. Elementin atomları hidrojendir (H) ve 1 proton, 1 nötron ve 1 elektron dan oluşmaktadır, en saf haliyle ve izotop oluşturmadan. Isı mutlak sıfır olduğundan, ışıma söz konusu değildir.Doğrusu, bunu yazıya nasıl dökeceğimi bilemiyorum. Düşünceler karmakarışık kafamda dolanıyor, düzenleyebilmiş değilim. Şimdiye kadar yazmış olduklarımdan bir sonuç çıkartabilen varsa, beri gelsin. Ben, beceremiyor gibiyim.

Maddeyi oluşturan kuvvetlerdir. Kuvvetler enerjiden güç alırlar. Kütle Çekim Kuvveti, sonsuz maddenin “var olması” sebebiyle, toplamda hem sonsuz, hemde sonsuz erime ve sonsuz hızda etkiye sahip (erimle hız tekrar mı oldu?). Diğer kuvvetler öyle değil. Onlar belli (sınırlı) bir miktar etkiden (enerjiden) kaynaklandıklarından, içinde bulundukları sonsuz hacmin içinde sınırlı bir enerjiye (güce) sahip kuvvetlerdir. O kuvvetler, ancak evrene hareket geldiğinden beri etkilidirler, yani o malum “sonsuz ilk andan” sonra. Dolayısıyla, erimleri ve etki hızları da sınırlıdır, bizce bilinmeyen bir maksatla (aslında maksat belli: “İmtihan”, neyse). İş bu, önceki sayfalarda tarif etmiş olduğumuz “Proto-Evreni”, o sonsuz ve aynı zamanda bir andaki süre içinde baştan sona (ki, sonsuz bir evren/kainat söz konusu olduğundan, herhangi bir sınırlamadan/sondan bahsetmek mantıksız) planlanmış olarak başlatılması gerek; Baştan sona derken, başı nispeten belli, ancak sonu ne zaman, belli olmayan bir kainat (bak. Kuran-ı Kerim). Bunun için de protogenlere bir şekilde etki etmeniz gerek. Bunu yapmak farklı ve toplu şekillerde mümkün (bu cümle manidar...). Mesela, atomlardan birine hareket verebilirsiniz, böylece bir diğerine yaklaşmalar olur ve kinetik enerji (ile elektromanyetik ışıma, mikrodalga fon ışıması) oluşarak hareket çığ gibi birbirini tetikler, öbeklenmeler oluşur. İlk etapta mikro düzeyde olan öbeklenmeler, “zaman” ile makro düzeye ulaşır (“Mol” dediğiniz olay). Daha sonra yıldız düzeylerine, oradan da galaksiler, kümeler, süperkümeler, vs. boyutlarına ulaşır. Bu arada ısınma olmuştur ve artar; Dolayısıyla ışıma başlamış, zaman ölçülür olmuştur. Bu zamanı da ışımanın katettiği yol ile ölçersiniz. Sonsuz miktar madde (kütle) kullandığınız için, teorik olarak bu evren ölçülebilen zaman itibariyle, sonsuz bir süre var olacaktır. Veya en azından, tüm atomlar tekrar denge haline (homojen dağılım) dizilinceye kadar ki, elementlerin “yarı ömürlerini” hesaba katarak, bu baya (görece) uzun bir süredir. Sonuçta, tüm atomlar tekrar hidrojene parçalanmış, madde homojen dağılmış ve kainatın ısısı 0 Kelvin'e gerilemiş olur (çünkü ışıma yapacak takat kalmamıştır). Ancak, madde buna rağmen “yok olmuş” değildir. Sadece protogen aslına dönüşmüştür. Termodinamik yasaların ve entropinin bende yaptığı çağrışım budur. Zaman yine durmuş ve sonsuz bir an ( o an) başlamıştır veya o ana geri dönülmüştür (“... Dönüşünüz Bana olacaktır.”, mealinde). İkinci bir kez o atomlardan birine kinetik enerji uygulanır veya uygulanmaz, orasını bilemem.

Sonsuz ihtimaller derseniz;Bunu ben, kainatı sonsuz şekillerde başlatma keyfiyetine değil de, bu kainatın içinde, tüm olasılıkların var olmasına bağlarım. Yani aklınızdan herhangi bir şey geçebiliyorsa, bilin ki, sonsuz kainatta bu olmuştur, olmaktadır veya olacaktır. Hareket verebildiğiniz gibi, herhangi bir veya sayılı/sayısız konumda ısıyı arttırmanız da, kainatın “canlanmasına” sebep olabilir. Yine topaklanmalar (öbeklenmeler) çığ etkisiyle olacaktır.

Sayfa 14/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 15: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Elementlerin nasıl oluştuğunu zaten biliyorsunuz herhalde, tekrar etmeye gerek yok.12

Sonsuz ihtimaller yoktur. Bir tek ihtimal vardır, o da olandır. Olan ise, olacaktır ve çok önceden (belkide protogen'in var olmasından da önce) belirlenmiştir. Bu kainatta tesadüfler yoktur, tesadüflere yer yoktur ve gerek de yoktur. Her şey olasıdır, oluyordur, olmuştur veya olacaktır. Bu kainatta, “paralel boyutlara” (senkron veya asenkron) da yer vardır (sonsuz olması sebebiyle), hiçbir olasılığı dışlamaz. Çünkü aklınızdan geçiyor ise, mümkündür ve oluyordur. Ama nasıl ? İşte bu soruya cevap veremem. Sanırım “sonsuz” tabirini doğru anlamlandıramadığımızdan dolayı, bu soruya henüz cevap veremiyoruz.

Görüyorsunuz ya;Bu bilgilerin ışığında, bu “işin” şakası yok, eğlenceli bir yanı da yok, eğlence maksadı da yok. Bir maksadı var ise (bak. Kur'an-ı Kerim), bu eğlencenin dışında bir şey olmalıdır. Aslında bellidir, “okumak gerek”; Düşünmek gerek. Anlamayı istemek gerek.Demek, isteyince oluyormuş.

Protogen;Madenin 5. halidir. Hatırlarsanız, bildiğimiz 4 hali:

1. Gaz2. Sıvı3. Katı4. Plazma

İşte, maddenin bu dört durumuna, bir de protogen halini eklerseniz, 5 eder.Şimdilik, maddenin bu 5. hale getirilip getirilemeyeceği konusunda Bir şey söylemem mümkün değil, araştırıyorum. Öncelikle mutlak sıfır ısısında bir ortama ihtiyacımız olacaktır, yani 0 Kelvin (-273 C). Bu mümkün mü, bilmiyorum. Olsaydı, o ortama hidrojen verip, aynı ısıda tutabilir miydiniz ?Şimdiki “süper soğutulmuş” maddelerin tam 0 Kelvin de olduklarını sanmıyorum. CERN deneyleri de mutlak sıfır ve mutlak vakum ortamlarında gerçekleştirilmiyor. Benim tezim, yoktan var etmek için veya protogen eldesi için, çarpıştırmaya veya patlatmaya (yani fizyon ve füzyon'a) gerek yok. Maddeyi 5. haline getirmek yeterli olacaktır. Bu durumda, ne ışıma olur (elektromanyetik emisyon), nede kayıp. Tüm enerjisi potansiyele dönüşecektir. İşin sırrı doğru dizilimi elde edebilmekte (proto-molekül), yani eşkenar dörtgen/piramit şeklinde dizilmiş, homojen bir hidrojen molekülü veya moleküller silsilesi.İş bu molekülü oluşturmayı başarır-sak/-sanız, 4:6 'lık bir potansiyel elde edersiniz. Bakınız, ışık hızına yaklaştığınızda zaman (özel görelilik kuramı, Einstein) yavaşlamaktadır. Bir iletkeni veya herhangi bir maddeyi (yalıtkan olan porselen gibi) soğuttuğunuzda bir yer geliyor, “süperiletken” oluveriyor, yani kayıpsız, dirençsiz enerji iletimi. Bu şekilde hidrojeni -273 C 'e soğutabilirseniz (nasıl, sormayın bana), yukarıda belirtmiş olduğum 4:6, yani 1:1,5 enerji potansiyeli elde edersiniz. Bedava enerjiyi kim istemez ?Herkes ister; Petrol şirketleri hariç...Bir Koyup, 1,5 almak tatlı bir kazanç değil midir ?Bu yenilenebilir bir enerji kaynağı değil midir ? Peki bu, yenilir yutulur cinsten bir teori midir ? Orası başka. (bak. Bilim Teknik Dergisi, Aralık 2008, Sayfa 68, “Termodinamik” konusu). Gördüğünüz üzere, “devridaim” (perpetuum mobile), termodinamik yasalara aykırı bir şey. Ancak, bizim tarif ettiğimiz protogen'in özelliği, kainatın ilk anını, yani “varolmama” dan hemen sonraki anı işaret etmektedir.Herneyse, bir şekilde bunu daha öncede birileri keşfetmiş olması gerekmezmiydi ? Beni asıl kıllandıran soru da bu. Mevcut “Big Bang” teorisinde ısrar etmenin sebebi bu olabilir mi ? Hayırlısı.

Boşluk;“Mutlak Vakum” mümkün olabilir mi ? Naylon bir buzdolabı poşeti alırda, içindeki havayı emerseniz, poşet büzüşür. Öyle ki, naylonun duvarları birbirine yapışır ve birbirinden ayıramazsınız. Bu vakum (mutlak boşluk ?) olayı çok ilginç bir konudur, mutlak sıfır (0 Kelvin, -273 C) gibi. İster foton olsun, ister graviton, etkisini iletebilecek bir ortama ihtiyaç duyar. Bu ortam yok ise, o boşluk dediğiniz hacim, aynı poşette olduğu gibi, birbirine çekim kuvveti uygular ve birbirine yaklaşır, aralık sıfırlanır. 5. bir boyut var ve iki nokta arasında zaman kaybı olmadan ulaşım sağlamak istiyorsanız, boşluk oluşturmanız gerekir. Ama var olanı yok etmek mümkün olmadığından... vs. vs. vs. Düşüncelerimi takip edebiliyor musunuz ? Ben şu an ipin ucunu kaçırdım da...

5.Boyut dediğimiz, toplam 11 boyut'un arasında, bilinen dört boyuttan (x,y,z, ve t) hemen bir sonraki boyuttur. “Bilimcilere” inanmak gerekirse, evren toplam 11 boyuttan oluşmuştur. Bu arada Kur'an-ı Kerim 'den de alıntı yapmakta fayda görüyorum: “Gökler ve yer...”, yani 7 gök ve yer, toplamda 11 boyut ediyor (hani bizim bildiklerimiz; Genişlik, Uzunluk, Kalınlığa tekabül eden x,y,z eksenleri ve t=zaman'ı da katarsak 4 boyut eder). 5.boyuta geçiş ve faydalanma nasıl olur ve acaba olur mu sorusu, tartışılması gereken bir konu. Hayırlısı. Bu boyutun özellikleri/yapısı hakkında hiç birşey bilmiyor gibiyiz. Bir olasılık, bizim mevcut

12 “Elementlerin Oluşumu”, Bilim Teknik Eki, Mart 2008

Sayfa 15/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 16: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

(anlayabildiğimiz) 4 boyutumuzun (x,y,z ve t – mekan ve zaman) içinde var olup olamadığı ihtimalini dahi bir kenara bırakarak, bize bu “hayatta” bir fayda sağlar mı, sağlamaz mı, bunu da bilmiyoruz. Zaten fayda için değil, “rıza” için çırpınıyoruz burada umarım.

“Gökler ve yer bitişik idiler de, biz onları ayırdık.”13, mealinde bir ayeti hatırlıyorum. Bu aslında birçok yorum çıkarılabilecek bir ifade (bilgi) ve tümüne de cevap veriyor olabilir. Özellikle, üzerine basa basa, gök değil, “gökler” (çoğul kullanılmış) denmektedir. Bu, yeryüzünden yukarı baktığımızda gördüğümüz atmosferin katmanları da olabilir, atmosferin ötesi uzaydaki nesneler (gezegen, yıldızlar, galaksiler) de olabilir ve hatta bizce bilinen üç boyut ve zamanın ötesindeki “boyutlar” da olabilir. Yani 5. boyuttan 11. boyuta kadar “yolu var” olabilir. Tabii, “var olabilir” demekle “vardır” demek arasında da dağlar kadar fark var. Ama “vardır” diyemiyoruz şu anda. Mantıklı inter-polasyon ve ekstra-polasyonlara kaldı işimiz, yani tahmin ve zan da olabilir yaptığımız. Umarım düşünüyor ve aklımızı kullanıyoruzdur. Bu ne kadar anlamlıdır acaba, bu da başka bir soru/n. Kısır döngüye girmeden, şimdilik bu düşüncelerimizi bir kenara bırakıp (geri dönmek üzere), diğer konularımızı irdelemeye devam edelim...

Boşluk (devam);Genel ve özel görelilik (theory of general/special relativity) kuramlarına göre, ne oluyordu, hatırlayan var mı ?Kütle çekim ve elektromanyetizma kuvvetlerini bir kuramda toplayamıyorduk. Şimdi de hala öyle. Ama “boşluk”, “Mutlak Sıfır” gibi kavramları hayal edebilmekteki yeteneklerimiz arttıkça, bu sorun da çözülemeyecekmiş gibi gelmiyor bana artık. Hayırlısı. Her şeyin kuramı diye bir olguya ulaşınca, ne gibi yeni sorular gelecek aklımıza, çok merak ediyorum. Ama öncelikle, böyle evde oturarak, kağıt kalemle çözülebilecek bir sorun mu acaba ?Eğer çevremizden, bilgiden (enformasyon) ziyade “dez-enformasyon” elde edebiliyorsak, bu bilgilerin de sorun çözmekten ziyade, kafamızı daha çok karıştırmakta faydalı olduğunu göz önünde bulundurursak, sadece aklımızı ve kağıt kalem kullanarak bir şeyleri kotarmayı denemek, belkide çok yanlış olmasa gerek. Herkes elinden geleni yapsın ve şu aralar benim elimden gelen budur, ama adımda Hıdır değildir. Komik mi ? Ben gülüyor muyum ?

Maddenin olmadığı bir yerde;Hacimden bahsetmek mümkün değildir. Hacim (uzaklık), ancak içinde Bir şey varsa, vardır, yoksa, yoktur. Olmayan hacimde ise, uzaklık sıfırdır, yani aslında yoktur (bak. “Sıfır Yoktur !” iddiamız). Elektromanyetik dalgalar, mutlak boşlukta iletilemezler demiştik. Hacim, madde ile kaimdir (vardır). Maddesiz hacim ve hacimsiz madde (konvansiyonel tekillik yani) mümkün olamaz. Madde, mutlaka hacimlidir, ne kadar sıkıştırırsanız sıkıştırın (ki, bu ancak mutlak sıfırdan daha sıcak olan madde için geçerlidir). Nihayetinde 1/∞ (bir bölü sonsuz veya sonsuzun herhangi bir kesri, ∞/x gibi) bile olsa, hacim vardır. Ancak mutlak sıfır, yani ışımanın ve “hareketin” olmadığı, her şeyin potansiyel halde bulunduğu bir anda, mutlak tekillikten, zamansızlıktan ve hacimsizlikten bahsetmek mümkündür. İşte burası, bizim teorimizle, büyük patlama teorisinin anlaşamadığı o meşhur “küçük ayrıntı”. Nihayet, az çok aklımdan geçeni kağıda dökebilmiş bulunuyorum. Şükürler olsun.Nihayetinde, bu tekilliğin kainatı oluşturması için öyle ahım-şahım büyük bir “patlamaya” ihtiyacı yoktur. Sonsuz küçük kesirli bir enerji takviyesi (ister kinetik olsun, ister ışıma), kainatın “var olmasına” yetecektir. Yaratıldığı anda/sonsuzlukta bunun (sonsuz) potansiyeli içinde beraberinde gelmiştir. Gerisi çığ gibi artarak devam edecektir (“evrimleşme”). Buyur buradan yak.

Düşünün bir kere; Bu sonuçlara aklım (ve ilhamlar) ve kağıt-kalem ile ulaşabildim, süper bilgisayar çiftliklerim yoktu ve üstelik ben “dahi” bile değilim. Şimdi ise, önemli olan, bu bilgiyi “herkesin menfaati ve iyiliği için” nasıl kullanırız ? Gerçi, herkesi memnun etmeye kalkarsan, kimse memnun olmaz, diye bir atasözünü de hayal meyal hatırlıyorum.

İş bu önceki sayfalarda ulaştığımız sonuçlara göre;Bu bilgi ile ne yapabiliriz, bir şeyler yapabilir miyiz ? En azından kainatı/evreni ve maddeyi ve zamanı “doğru” anlamamızda faydalı olabilir mi, ona bakalım derim ben.Yoksa, Füzyon ile Fizyon'un başımıza açtığı dertlerde olduğu gibi, başımızı ağrıtacaksa, boş verelim gitsin. Şu içinde bulunduğumuz kabarcığı bir “madde-anti-madde” nötrleştirmesi şeklinde “yok edecekse”, ne yapayım ben yeni bir evren-teorisini ?

13 21:30, Enbiya

Sayfa 16/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 17: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Ne yapayım ben yeni bir kuramı ?Demek, ısı “0 K” ise, her şey durur (akan sular durur tam manasıyla) ve hacim “tekilliktir”, hemde aynı zamanda “sonsuzluktur”.Dikkatinizi çekmek istediğim: “1/∞ K” ile “0 K” arasında “sonsuzluk kadar” fark var. Yani öyle, on üzeri bilmem kaç Kelvin'lik büyük ısılara veya Tera Elektron Volt enerjilere ihtiyaç yok.Bir yandan bu teoride “çok kolay” görünmesine rağmen, pratikte bizim bilinç ve irade olarak “mutlak aczimiz” gerçeğini “hesaba” katarsanız, ters orantılı olarak “mutlak zor”, yani imkansıza yakın oluşu da, çok manidardır. Bunun bir “orta yolu” yok mu ? Güzel soru.

Kara Delikler;“Tekillik Öbeklenmeleri” değildirler. Hiçbir kuvvetin kaçamayacağı mutlak çekim kuvvetine de sahip değildirler. Mutlak tekillik, kara deliğin etki alanında mümkün değildir. Önceki sayfalarda “mutlak tekillik” olgusunu irdelemiştik. Az veya çok, kara delikler, zamanı görece olarak eğip bükebilirler, ama sonsuzluğa eşdeğer “bir şey” olamazlar. Bunun, kütle çekim kuvveti etkisinin uzaklığıyla ters kare oranıyla bir ilgisi var. Maddenin protogen anında söz konusu olan tekilliktir, zaman yoktur. Sonsuzluk ve aynı anda “birlik” vardır. O anda tüm madde eşittir, aynıdır, tek'tir, birdir. Ve, maddeyi oluşturan ögeler de çeşitliliği “Bir” ile sınırlı tek bir cins “İlahi pikselden” (x-parçacık) oluşmaktadır. Zaman söz konusu olmadığından, bu piksel aynı anda her yerde olabilmektedir. İşte “Mutlak Tekillik” budur. “Mutlak Düzen” hali ki, “entropi” buna ihtiyaç duyar. “Sonsuz” ve aynı anda “Bir” ve “Her yerde” 'dir ki, termodinamik yasalar, onsuz geçerli olamazlar.Einstein 'ın E=mc2 formülüne göre, madde ışık hızına ulaşabilmek için sonsuz bir kütleye sahip olmalıdır (m=∞). Gel gelelim, ışık hızında yol alan hiçbir şey kütleye sahip olamaz, fotonlar gibi enerji halinde bulunmak zorundalar. Nerede ? “Uzay-Zaman” boyutunda (İlk veya son 4 boyut).

Kainatı oluşturan öğeler:● Madde,● Enerji (kuvvetlerin etkisi),

Madde, hacmi oluşturur, kuvvetlerle ilgisi vardır.● Balonu şişirdiğinizde, içinde basınç artar.● Balonun içinden havayı emdiğinizde, içindeki basınç azalır.

Zayıf Çekirdek Kuvveti;Güçlü Çekirdek Kuvveti;

Aslında o kadar çok etken ve faktör var ki, aynı anda hepsini kafamın içinde hayal etmekte (canlandırmakta) acayip zorluk çekiyorum. Öyle yoğun bir konsantrasyonu uzun süre ayakta tutmak güç bir şey.Farkında mısınız, henüz “Her şeyin Kuramı” gibi bir toplu çözüm formülüne ulaşabilmiş ve tanımlayabilmiş değiliz. Ama baştan da söylediğimiz gibi, ben filozof'um, fizikçi veya matematikçi değil. Benim formülgillerden akıl erdirebildiğim en uç nokta E=mc2, ötesi yok. İş bu sayfalarda sunabilmeyi başardığımız ilhamlardan yola çıkarak, gerekli olan formüller başkaları tarafından (lütfen) oluşturulması gerekecek.

Bizim “mutlak tekillik” olarak tabir ettiğimiz durum, kainatın o ilk anını açıklamaktadır; Zamanın olmadığı, sonsuzluğun birlik ve teklikte var olduğu (var edildiği) o anı. O anda kainat birdir, her köşesi ve her köşesindeki her zerresi (x-parçacık/*quantum veya İlahi Piksel) birbirine eşittir. Ve “erim” (gravitasyon) her yerde aynı ve tüm maddenin baştan sonsuza (sona değil) kadar içine işlemiş halde. Bu anda, sonsuz madde aynı anda sonsuz bir hacmi kaplamaktadır, hemde mutlak tekildir, sonsuz eşittir bir 'dir. Şimdi ise, kainat sonsuzdur, ama yine birdir; Bir kainattan söz ediyoruz. Kainat tekildir (çoğul değil), kainat'lar/evren'ler demiyoruz. Felsefi bakış açısından durum budur, kalan ayrıntılar teferruattır. Bu sonsuzluğun içinde yokluk (sıfır) mümkün değildir, yoktur. Her şey “vardır”.

Evrenin genişlemesi olayı;Algılarımızda bir yanılsama olabilir mi ?Ben öyle tahmin ediyorum. İçimde öyle bir his var. Algılama ile, sentezleme (akıl ile) bambaşka şeylerdir.

Sayfa 17/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 18: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

“Zamanın Kısa Tarihi” adlı kitabında Stephen W. Hawking şu soruları soruyor:

1. “Evren başlangıcında niçin öylesine sıcaktı ?”Sıcak mıydı gerçekten ? Yoksa soğuk veya ılık mıydı ? (bak. Protogen-Evren)

2. “Evren büyük ölçekte niye o kadar düzgün ?”Bakınız “Protogen-Evren-Modelimiz”.

Bu böyle devam eder. Kitabın 158-159 'uncu sayfalarındaki bu (4) soruları biz bugün Protogen-Evren modelimizle cevaplayabiliyoruz, her nekadar sorular Big Bang modeline atfen sorulmuş olsalarda...Daha ne yapayım ? Sorular, “Big Bang” modelinden yola çıkarak sorulduğunda, mutlak retorik kalıyorlar, çünkü bu model ile cevaplanması olanaksız görünüyor. Oysa protogen modeline “uydurduğunuzda”, baştan bu soruları sormanıza gerek kalmıyor, çünkü bütün “ihtimalleri” ortadan kaldırmış oluyor ve tek bir olan ile karşı karşıya kalıyorsunuz. Çok şık bir model bence. Benim aklıma gelebilecek tüm soruları, henüz sormadan cevaplanmış buluyorum. İlginç değil mi ? Yani, olmayan bir yerde, niye sorun ortaya çıkaralım ki ? Sorun yok; Sadece “öyle işte”.Genişleme, bu anlamda, yok aslında; Sadece öbeklenmeler ve yörüngeler var.Şöyle de sorulabilir (sorusuz cevaplanabilir):“Evren başlangıcında niçin öylesine soğuktu ?”;Cevap: “Var olmasını” mümkün kılmak için, öncelikle madde evrende düzgün dağılmış olarak (mutlak homojen) “hareketsiz” bulunması gerekiyordu; Ardından meydana gelecek olan senaryoyu işleme sokabilmek için. Cevap olarak yeterli midir ?“Evrenin büyük ölçekte neden o kadar düzgün olduğunu...”, açıklamak, sanırım çok da zor olmasa gerek. Eğer protogen 'den “evrimleşmeye” başlamasını göz önünde bulundurursanız ve evrenin “var olmasının” amacını da düşünürseniz; Ve hatta “varoluşundan” çok önce bir plan temelinde tasarlandığına inanırsanız (bak. Kur'an-ı Kerim), düzgün olmasının sebepleri de apaçık ortada. Atomlar iri molekülleri oluşturmalı ki, öbeklenmeler, sonraki aşamalarında “canlı” oluşumunu destekleyebilsin, sebep olsun. “Evrenin, niçin kritik hıza çok yakın bir hızla genişlemeye başladı ?”, gibi bir soru, bu haliyle “Big Bang” teorisine uygun bir soru. Yani büyük patlama, haliyle böyle bir sorunun sorulmasına yol açmaktadır. Algılarımızdaki yanılsama buna sebep olamaz mı ? Genişleme kritik hızda mıdır acaba ? “Big Bang” dışında bir teori, onu genişleme olarak tanımlamayabilir aslında. Ya genişlemiyor da, her şey belli bir yörüngede hareket ediyorsa ?“Evrenin büyük ölçekte çok düzgün ve tekdüze olduğu gerçeğine karşın, yıldızlar ve yıldız kümeleri gibi 'yerel' düzensizlikler var. Bunların ilk zamanlarda bir bölgeden ötekine yoğunluğun biraz farklı oluşundan kaynaklandığı düşünülüyor. Peki, yoğunluğun bu düzensiz değişiminin kaynağı nedir ?”, gibi bir soruyu ancak protogen modelinde, İlahi (Külli) İrade ile açıklamak mümkün. O İrade ki, olmasaydı, evrenin kendisi de kendiliğinden “var olma” zahmetine katlanmayacaktı. Doğru mu ? Doğru ! İman etmek isteyene, ALLAH burada kendini apaçık gösteriyor.“Tekillikte genel görelik ve tüm diğer fizik yasaları geçerliliğini yitirir, tekillikten ne çıkacağı kestirilemez.”; Çok doğru bir iddia. O tekillikten bir “büyük patlama” çıkacağı ise hiçten varsayılamaz. Ama sonucu görmekte ve yaşamaktayız, yani o “sözde tekillikten çıkan” ortada. Entropi kuralına göre, o tekillik mutlak bir düzene işaret etmektedir ki, bu da “Protogen” haline ulaştırıyor beni. Ya sizi ?Bence, protogen hali durumunda, genel görelik geçerliliğini yitirmez, özel görelik, termodinamik ve entropi de öyle.“Biz o gökleri ve teri, ancak hak ile ve belirli bir süreye göre yarattık.”14; Bu sure, protogen haline değil de, neye işaret edebilir ?“...hak ile ve belirli bir süreye göre...”, beyanı bence apaçık bir bilgi; “...hak ile...”: Düzenli, kontrollü, planlı, amaçlı ve içindeki kurallara uygun, demektir bence.“...belirli bir süreye göre...”, beyanı ise, başlangıcı ve sonu olan bir evrene işaret etmektedir, her ne kadar sonsuz var olacakmış gibi bir izlenim veriyor olsa da. Demek, algılarımız bizi yanıltabilir; Ve yanıltıyor da bu durumda. Ancak aklımız yanılmasın; Eğer doğru bilgiye dayanır ve niyetiniz doğru ise, gerçekleri kavramamak için bir neden yok.

14 Ahkaf Suresi, 46:3

Sayfa 18/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 19: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Hawking 160. sayfada şöyle devam ediyor:“Bu yasalar aslında Tanrı tarafından buyurulmuş olsa da, öyle görünüyor ki, Tanrı o andan sonra hiç işe karışmadan, evreni yasalarına uygun biçimde genişlemeye bırakmış.”, ifadesi “evrime” işaret ediyor, anlaşılacağı üzere. Buradan da, evrim (konvansiyonel, bildik haliyle) safsatasının neden bu kadar derin işlemiş olduğunu anlıyoruz. Kur'an okuyan aklı başında bir kimse daha doğrusunu, en doğrusunu bilir ve bu şekilde bir “evrim teorisine” itiraz eder. Eminim, Hawking de, Kur'an-ı Kerim'i bir kez olsun okumuş olsaydı, farklı bir cümle kurardı. Okumuş olması, ama inkar ediyor olması da ihtimaller arasında. Devam ediyor: “Ama evrenin ilk durumunu ya da başlangıç koşullarını nasıl seçmiş ? Zamanın başlangıcındaki 'sınır koşulları' neydi ?”; Böyle bir soru sormak için, big bang teorisine kendini epey kaptırmış olmak gerek. Körlüğün daniskası. “dogmatik sendromu”, demeliyim şu anda. Devam olarak, şu kestirip atmaya şahit oluyoruz: “Buna, Tanrı evrenin ilk durumunu, anlamayı umamayacağımız nedenlerle seçti biçiminde bir yanıt verilebilir.”; Anlamak isteyene, Kur'an da apaçık bildirilen nedenler, açıklanmaktadır. Üstelik, o ilk ana kadar, ben akıl yürütmekle, Kur'an okumakla ulaşabiliyorsam, “Hawking usta” bunu niye yapamasın. Benden çok daha zeki değil mi ? Yoksa, işine mi gelmiyor ?

Alıntı yapmış olduğum bu yazılardan da anlaşılacağı üzere, insan gerçekten görmek istemiyorsa, algıları da onu mutlaka yanıltacaktır.Yine; Kur'an okumakta niyetiniz, ikna olmak, inanmak değilse, mutlaka sizi saptıracaktır ve öyle de oluyor. Tek sorun Kur'an'ı okumak ve anlamak değil ki, niyetinizin de çok önemi var. Yani saptırılabileceğiniz birçok yöntem var. Oysa evreni doğru anlamanın bir tek yolu var, o yolu da sadece biz mi görüyoruz acaba, emin değilim...Hawking, aynı kitabının 176. sayfasında: “Evrenimizin ilk durumunu bilirsek, tüm geçmişini de bilmiş oluruz.”, der. Doğru olabilir. Bu durumda, eğer evren Big Bang ile tekillikten (onların kastettiği tekillik) oluştuysa, onca diğer soru niye ?Demek Big Bang, gözü kapalı yenilecek yutulacak, inanılacak bir teori değil. Peki, “Protogen” teorimize uygularsak, bu varsayım işler mi ?İşler ve işliyor diye iddia ediyorum ben. Buyurun, hesabınızı kitabınızı yapın, göreceksiniz ki, açıkta kalan soru olmayacak.

Kenarsız VE sonsuz evren olamaz mı ? (Euclidgil)Şimdiye kadar varsayılan biçimde bir “tekillikten” başlamamış olması mümkün değil mi ? Tekillikte beni kıllandıran konu, sonsuz miktarda maddeyi bir noktaya toplama, sıkıştırma çabasıdır, yoksa benim öne sürdüğüm tekillik de aşırı bir uç noktaya (sonsuz olması dışında) işaret etmiyor. Hatta var olan (zamandan bağımsız sonsuzlukta yaratılmış olan sonsuz miktarda madde) evrenin daha mülayim ve şiddetsiz “evrimleşmesine” olanak tanıyor bence. Yani, illaki kenarsız ve sonlu olması veya kenarlı ve sonsuz olması gereği nereden çıkartılıyor ? Amaç, Yaratanı sınırlamak mı ?

Sonsuz olması gerçeği, “kritik genişleme hızının” da açıklaması olamaz mı ?Kusura bakmayın, çok soru soruyorum; Ama, bir yandan teori üretip, diğer yandan da teorileri çürütmeye yarayan abuk subuk sorular sormaya ne gerek var ? Amaç, çözüm getirmek mi, yoksa olayı çözümsüzlükte süründürmek mi ? Tek çözüm, çözümsüzlük müdür ? Müdür, müdür müdür ?İşin içine “sanal zaman” kavramını sokmak acaba ne kadar akıllıca dır, orası ayrı bir konu. Ama bence, olayı karmaşıklaştırmak için birebir fırsatlar ortaya çıkartıyor...Zamanın oku;Sayfa 183'den başlıyor ve “Entropiyi” de gayet güzel açıklıyor. Entropi de bu bütünün sadece bir parçası: “Entropinin zamanla artması, zamanın oku denen ve zamanın yönünü belirterek gelecek ile geçmişi ayıran kavramın bir örneğidir.” (Sayfa 185). Tabii entropi kavramını, ters açıdan baktığınızda, zamanın bir okunu (3'ün biri) açıklamaya yarayan bir terim olarak da görebilirsiniz. Eşitliğin sağında ve solunda duranların yerlerini değiştirmektir sadece; Sonuç üzerinde bir değişiklik olmaz. Ama bizi de şu ekstra-polasyona iletir ki, kainatın o ilk anında, entropi sıfır olmalıdır; Yani o ilk sonsuz anda, şimdi farklı şekillerde algılayabildiğimiz düzensizlikler ve zamanın dahi olmaması gereğidir; Okun ucu göründü: Ok çıplak. Evren çıplak. Gıybet oluyor, hatta iftira ama...

Gravitasyon;Yani Kütle Çekim Kuvveti'nin etkisi sonsuz erimde ve “sıfır zamanda” yayılmaktadır. Etkisi sonsuza doğru 1/∞ değerine kadar küçülse de, hiçbir zaman sıfır olmamaktadır. Her madde, ne kadar küçük olursa olsun, atomlar dahi, gravitasyon “yayarlar”. Her kinetik oluşumda bu gravitasyon yayılımı da değişime sebep olmaktadır ve feedback (geri besleme) olarak tespit edilebilir. Yani, “Hubble Kabarcığımızın” çok daha ötelerinde dahi, kabarcığımızın içindeki olaylar tespit edilebilmektedir. Bilgi, ancak bu şekilde zamandan bağımsız ve anında (görüntü) olarak iletilebilir. Elektromanyetizma kuvveti bildiğimiz gibi, ışık hızıyla sınırlı, belli bir sürede bilgi iletimine izin vermektedir.Alçak Basınç Deryaları;

Sayfa 19/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 20: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Yıldızlar (veya öbeklenmeler) arasında alçak basınç denizleri (sözde boşluklar) bulunmaktadır. Bu “sözde boşluklar” günümüzde “anti-madde” olarak tanımlanmakta, ancak “anti-madde”, tanımı itibariyle “hiçlik” olarak algılanagelmiş olduğundan, algılarımızda yanılmaktayız, derim. İş bu “hiçliği” formülasyonlarımız da “sıfır” olarak değilde 1/∞ olarak kullanırsak, hakkımızda daha hayırlı olacağına dair bir his var içimde. Bu şekilde kütle çekim kuvvetinin diğer kutbu olan kütle itim kuvvetinin de (varsa) sırrını çözebiliriz. Elektromanyetik emisyonun kütlesiz olduğunu hatırımıza getirirsek (fotonlar), enerji ve madde arasındaki ilintiyi de çözmüş olabileceğimizi düşünüyorum. Ayrıntıya gireceğiz...çok yakında...az sonra...

Stephen W. Hawking;“Klasik Genel Görelik Kuramında, evrenin nasıl başladığı, bilimin bilinen bütün yasaları büyük patlama tekilliğinde (!) işlemez oldukları için, kestirilemez.”, diyor (Sayfa 189). Ya arkadaşım, neden kestirilemez olsun ?Ama doğru ya, büyük patlama 'dan yola çıkarsan, kestiremezsin tabii. Onca “patlama hengamesinde” kim kime, dum duma... Bir şey kestirmeye takat mı yeter ?Neden Big Bang'de ısrar ediliyor, anlayabilmiş değilim. Kitabında bahsettiği “sayısız ihtimallerden” olan Big Bang'de ısrar etmenin amacı nedir ? Bilim üretmek mi, yoksa kafa karıştırmak mı ? Bunu çok manidar buluyorum ve bu teorinin bangır bangır yüksek sesle bağırarak empoze edilmesinin arkasında bir “suçluluk psikolojisi” seziyorum. Bu laf da meşhur oldu ya bu aralar. Eh, bundan böyle de “Bilim” benim için bitmiştir.”, “Daha da Davos'a (pardon Bilime) gelmem artık !”, diyesi geliyor insanın. Sizin biliminiz size, benim bilimim (+ilim) bana. Hadi tak sepeti koluna, herkes kendi yoluna (atalarımız da söz üretmekte geri kalmamışlar, neredeyse her durum için bir atasözü bulmak mümkün...).Tabii, bunları salt akıl yürütmek açısından ayıplamamak gerekir. Herkes arada bir böyle abuk subuk düşüncelerin nereye varacağını denemek ister. Ama bütün bir kitap sırf böyle abukluklarla dolu ise, o kitabın amacını merak etmek de bize (okuyucuya) düşer.Zaten Kur'an-ı Kerim dışındaki her şeye şüpheyle yaklaşıyoruz, bunu artık prensip (huy da diyebilirsiniz) edindik, değil mi ?

Genişlemenin sebebi;Öncelikle, öbeklenmeleri ele alırsak, sıkı fıkı öbeklenmelere galaksi diyebiliriz; En azından şimdilik ve galaktik çapta. Buna göre birbirine daha yakın olan iki galaksi de birbirlerinin çekim kuvvetinden etkilenerek yaklaşacaklar, görece uzak olan bir galaksiden de uzaklaşacaklardır. saman yolu ve Andromeda'nın birbirine yaklaşmaları ve diğer bir galaksinin de saman yolundan uzaklaşması anlamında, olaya göz atarsak; Kainatın genişliyor gibi algılanmasına az çok cevap vermiş oluruz. Kainatta hiç birşey “statik” (kazık çakmışcasına sabit) olmadığına göre, büyük (ve küçük) çapta her tür öbeklenme bir şekilde oradan oraya hareket etme eğilimindedir demek, yanlış olmaz. Bu durumda, kainatın mutlaka genişliyor olmasından da yüzde yüz emin olamayız. Tabii bu konuda bilim bize daha kesin ayrıntılar sunarsa başka; O zaman tekrar “Kainat genişliyor.”, diyebiliriz. Ama sonsuz hacimli bir evren mantıken de genişlemek zorunda değildir. Bunu da bilmekte fayda var. Mümkün değildir demiyorum, şimdilik.Merkez kaç, Kütle çekim tut babında; “Tavşan kaç, tazı tut.”, atasözü geliyor aklıma ki, evrende olup biteni ilkokul çocuğuna dahi anlatmak böylece çok daha kolay oluyor.

Sayfa 20/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 21: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Madde'nin halleri:1. Katı2. Sıvı3. Gaz4. Plazma (+/- iyonize gaz)

Bir diğer hali var ki, kainatın tarihinde sadece ilk anda madde o haldeydi:5. “Protogen” hali (4H Molekülü, Protogen1 dediğimiz);

Yani mutlak sıfır'da (0 K), hareketsiz ve homojen dağılmış; Enerjinin sadece potansiyel olarak bulunduğu, ışımanın ve kuvvetlerin, (kütle çekim kuvveti hariç) etkili olmadığı bir hal. O halde tüm 11 boyutu birarada bulundurmak ve geçiş yapmak mümkün. Demek maddenin halleri şimdiye kadar bildiğimiz gibi üç-dört değil, beştir. Anahtar element ise hidrojen'dir (H). Nasıl ki kainatta “kendiliğinden evrimleşmiş” (!) 92 elementin sonuncusu Uranyum (U) en ağır tabii element olarak nükleer fizyon veya füzyon'da enerji üretimi için kullanılabiliyorsa, yani bir anahtar görevi görüyorsa; Onun tersi yönde, ilk element olan hidrojen'de, hemde fizyon ve/veya füzyon'a hiç bulaşmadan enerji kazanımında kullanabilinir ve anahtar görevini yerine getiriyor olmalıdır. Üstelik yok edici, yıkıcı, yakıcı ve zarar verici etkiler olmadan. Temiz yenilenebilir, sınırsız ve zararsız bir enerji potansiyeli var. Üstüne üstlük, üst boyutlara da kapı görevini yerine getiriyor olmalıdır ve bilinen 4 boyuttaki sınırlamaları aşmamızda yardımcı olabilir (ciddiyim).Madde protogen halinde, sadece bir kuvvete sahiptir ve sadece o kuvvetin yalıtılmış haliyle etki eder. Diğer kuvvetler sanki bir şalterle kapatılmıştırlar ve etkili değildirler. Kullanım alanları muhteliftir, ama yeryüzünde bunu kullanan kimse henüz yoktur. Varsa da haberimiz yok.“Mutlak Vakum” ve “Mutlak Sıfır” bu kainatta mümkün mü ? Mümkün ise, nasıl elde edilir ? İşte, bütün zorluk burada.Protogen, izotop mudur, molekül müdür, tanecik midir, yoksa dalga mı; Enerji midir yoksa Madde mi ?Sorulması gereken sorular bunlar ve soruyoruz. Soruyoruz ki, aklımızı kullanıp cevap bulabilelim. Doğru sormak, cevabı bulmanın yarısıdır.

Mutlak vakum'un (Vakum) var olamayacağına dair çeşitli analizler yapmış ve teoriler geliştirmiştik geçmişte. Zaten gereksiz olduğunu da ifade etmiştik. Onu geçiyoruz.Gelelim mutlak sıfır ısısına;Demiştik ki, gravitasyon etkisi, yani kütle çekim kuvveti/potansiyeli, her zaman, her yerde vardır ve sonsuz erime sahiptir. Bu durumda, homojen denge de bozulmuş olduğundan, her madde (uzayın sonsuz köşesinde bulunan her atom) mutlaka, kütle çekim kuvvetinin etkisiyle, kinetik bir enerji halinde olmalıdır. Hareket ediyorsa, ister iç dinamikler olsun (zayıf ve güçlü çekirdek kuvvetleri) ister atom olarak akıntıyla uzayda süzülüyor olsun, ışıma yapmak zorundadır. Dolayısıyla sıfır Kelvin'den daha sıcak haldedir. Diyebiliriz ki, kainatta protogeni tabii halde bulmak mümkün değildir. Peki yapay olarak laboratuvarlar da elde etmek mümkün müdür ? Sünnetullah'a aykırı mıdır ? Külli İradeye isyan mıdır ? Birde, cüzzi irade, protogen'i üretebilir mi ? İnsan, halife olarak, kainatın bu en temel kuvveti üzerinde “hakimiyete” sahip midir ?İlim, keşif, fetih ve hüküm; Tümü Külli İradeye mahsus mudur (hamd gibi) ?İzin: (daha sonra)...Sonsuzluğun her kesri (1/∞) yine sonsuz mudur (1/∞=∞) ? Teorik olarak mantıklı (hangi mantık ?) düşündüğünüzde ve eşitliğin iki tarafında mümkün görünse de, Yaratan ile Yaratılan'ı ayıran çok önemli mutlak farklar vardır. Bu, açık söylemek gerekirse, bizi İman'ın öyle bir boyutuna götürüyor ki, nutkum tutuluyor. Hamd ALLAH'a mahsustur.

“Ne kadar ekmek o kadar köfte”,prensibine (yasa demeye dilim varmıyor) dayanarak, halifelik hakimiyet gerektirir sonucuna varabilirsiniz. Daha öncede buna benzer zırvalar yumurtlamıştık defterlerimizde. Ancak her seferinde, Külli İrade'ye toslama konumuna gelmek üzereyken, tövbe istiğfar mekanizmasına yönelmiş, daha derine inmekten haya/imtina etmiştik, en azından yazarak...Düşüncelerimizde ise, sonuna kadar gitmiş, “teslimiyet” ile “pes etmenin” farklarına şahit olmuştuk. Sonuçta da, ikisi de bizi çaresizliğe iletmişti. Her seferinde aynı noktaya gelip “tıkanıyoruz” zaten, çaresi yok gibi.Ancak çaresizlik var, sizi tevekküle kılavuzlar; Çaresizlik var, sizi inkara yöneltir. Seçim sizin. En cüzzi irade de tam burada. Kur'an-ı Kerim'de de bildirdiği gibi: “Ya şükreder, Ya da nankör kafir...” olursunuz. Nefis (Nefs) şükretse de, bağımsızlık hırsından bir türlü vazgeçmiyor, vazgeçmeyecek gibi. O hırs hep peşimizde ve iblis onu aleyhimizde kullanmaktan asla vazgeçmiyor. Programı icabı vazgeçmeyecek, mühletini son ana kadar değerlendirecektir.

Sayfa 21/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 22: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Kütle Çekim Kuvveti bir yandan;Merkez kaç etkisi (kinetik enerjisi; Kuvvet demek yanlış olur, enerjinin iş yapması olup, potansiyel bir kuvvet değil o bağlamda) diğer yandan; Bize gösteriyor ki, en küçük parçacıktan tutun (atom ve alt parçacıkları), en büyük çaptaki öbeklenmelere kadar (galaksi, küme, süperküme, vs.) her şey hareket halinde ki, bu hareketin hep dairesel olup, bu iki etkinin tesiriyle (kütle çekim + merkez kaç) varolduğunu varsaymak çok da yanlış olmayacaktır. İş bu yörüngeler sisteminin içinde dağılmış gibi görünüp, bir üst sisteme veya karmaşık yörüngelere dahil olan cisimler de yok değil hani. Örneğin düzenli veya düzensiz yörüngelere sahip olan “kuyruklu yıldızlar” gibi cisimleri ele alırsak; Bazısı güneş öbekli yörüngelere (büyüklü, küçüklü) sahip olabilmekle beraber, bazısı da saman yolu dahilinde veya haricindeki yıldızlar arası “boşluklarda” (!) yörüngelerini çizebilmekteler. Öyle ki, bazı kuyruklu yıldız gibi cisimler, saman yolu öbekli de olabilir, saman yolunun içinde bulunduğu küme veya kümenin bulunduğu süperküme öbekli de olabilmektedir. Ancak sonuçta “yörüngeboyu” ne kadar büyük veya küçük olursa olsun (yörüngeboyu: belli bir süre içinde yörüngesinde “aynı yere” (!) gelmesi), her cisim belli bir frekansa sahip bir yörüngede akıp gider (bak. Kur'an-ı Kerim). Dolayısıyla bu “karmaşık çorbanın/yörüngelerin” içinde, yapmış olduğumuz gözlemler ve cisimlerin “yörüngeboylarını” ve tekrarlama frekanslarını bilmediğimiz bir kainatta, “Evren genişliyor.”, demek, ne kadar akıl karı bir iştir, takdirini size bırakıyorum. Hatta, sınırlarını tespit etmekten yoksun olduğumuz bir evrenin “Sonlu ama kenarsız” bir evren olduğunu ve “şiştiğini” iddia etmek için ne kadar “maynak” olmak gerekir ? Çılgın demenin bir başka yoludur.

Bu bağlamda: Gelin çılgınlardan olmayalım;İki galaksiyi “birbirine yaklaşıyor tespitini” yaptığımızda, kainat küçülüyor/daralıyor veya “büzülüyor/büzüşüyor” diyemeyeceğimiz gibi, bir veya daha çok galaksinin veya kümenin veya süper-kümenin bizim konumumuzdan uzaklaşıyor olmasından da, kainat genişliyor ve hatta şişiyor demek, doğru olabilir mi ? Bu soruya, benim şahsi cevabım hayır olmak zorunda. En azından bu bağlamda, çekimser kalmayan birilerine de “bilim adamı” gözüyle bakmam olanaksız. Bu analizlerden sonra, birileri iddialarını tek doğruymuş gibi göstermekte ısrar ederse, ben burada kasıt ararım...Aktüalite: “Ne zaman adam oluruz ?”Cevap: Belediye Başkan Adayları, oyunuz için kapınıza dayandıklarında, süklüm püklüm, önünü ilikleyip iki büklüm eğilip elini uzattığı gibi, makam koltuklarına oturduklarında, karşılarına gelen vatandaşlar önlerinde iki büklüm olup, önlerini iliklemek zorunda olmadıkları zaman. Aynı şey, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Milletvekili, vs. gibi şahıslar için de geçerli. Makama oturan, önünde secde edilmesini bekliyor gibi, nedense...? Oysa, secde edilesi ALLAH belli belli besbelli, göremiyorsanız, anlamıyorsanız, kusuru kendi niyetinizde aramalısınız (bak. Kur'an-ı Kerim, Fatiha suresi).

Protogen durumu;Düşünüyorum da, “Protogen Hali” durumunda, ısı sıfır olduğundan, atom henüz protonlar, nötronlar ve elektronlar tarafından oluşturulmamış olabilir.Şu anki bilgilerimizin ışığında, protonlar ve nötronlar quark 'lardan oluşmaktadır, quarklar da yine daha küçük bir parçacık olan...vs.vs.vs. Ana fikiri kaybettim, affola.

Şişme, Genişleme, Yörünge ?“Şişme teorisini bir kenara bırakırsak (bunu hep yapıyoruz), evrende duyularımızla algılayabildiğimiz olaylar, evrenin genişlemesine mi dalalet ediyor, yoksa her öbeklenmenin ve bir üst öbeğinin dairesel (eliptik ?) bir yörüngesine mi ?”, gibi bir soru sormak, analizlerimizin bu aşamasında yanlış olmasa gerek. “Merkez Zaman Ufkumuzun” sınırları içinde izleyebildiğimiz nesnelerin davranışlarının bir istatistiğini de alırsak; AY'ın dünya etrafında, dünyanın ve diğer gezegenlerin güneş etrafında, güneşimizin diğer yıldızlarla saman yolunu merkezi etrafında, birer düzlem üzerinde yörünge çizdiklerini görürüz. Işık kaynaklarının (yıldızlar, galaksiler, kümeler, süper-kümeler, vs.) ve genelde madde öbeklenmelerinin,

1. Isısı (rengi, tayf-frekansı)2. Uzaklığı (hacimsel konumu – x,y,z ve t ile)3. Hızı (tayf da uzaklaşıyorsa kızılötesine, yaklaşıyorsa morötesine kayması)4. Yörüngesi (x,y,z eksenleri üzerinde belirli zamanda yer değişimi) 11:49

İş bu vasıfların, iyice analiz edilmeleri halinde “Evren genişliyor mu, yoksa her şey bir yörüngede hareket mi ediyor ?”, sorusuna cevabı bulmak mümkün olacak.

Sayfa 22/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 23: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Protogen Durumu (Hali);Atomun temelini oluşturan Proton-Nötron-Elektron yapısını oluşturmadan önce, bu parçacıkları oluşturan “Evvel-Karışımın” ve en temel parçacıktan oluşmuş çorbanın tüm (sonsuz) evrende eşit halde ve eşit durum ve özellikte, homojen dağılımı söz konusu. Şimdiye kadar evrenin ilk hali olarak “Protogen'i” ileri sürmüştük, şimdi ise daha da ileri gitmekle beraber, sonuçta pek bir şey değişmiyor.Evren o halde (yaratılma anında), potansiyel (salt enerjiden), yani x-parçacıktan (İlahi pikselden) oluşuyor olması gerekmektedir. Aslında fark etmemekle beraber (çünkü zaman mefhumu söz konusu olmadığından, o sonsuz tek anda, neye benzediği çok da önem arz etmez), o anda bile bir düzene, yasalara ve bir plana ihtiyaç duymaktadır. Evreni (Kainatı) yaratmanın amacı, onu tesadüflere teslim etmek olamayacağından (mantıklı düşünürseniz öyle), belli bir evrimleşme silsilesine ihtiyaç duyar ki, entropi ve termodinamik yasalar şu an geçerli ise, o sonsuz anda da geçerli olmaları gereği ve gerçeğini varsaymak durumundayız. Yaratılan ne kadar kusursuz ise, onu Yaratan ve amacı da, en az o kadar kusursuz olmak zorunda. Tekillik o anda (atomların oluşumundan önceki durumu izah eden durum, zaman değil) mutlaktır. Enerji ise (potansiyel) sonsuzdur. Ancak sonsuz bir sıcaklıktan veya termal enerjiden bahsetmek (büyük patlama modelinde öngörülen o sıcaklık ve/veya enerji yani) mümkün olmayabilir. Burada, inanmak istediğiniz model hangisi ise, ona göre bir sıcaklık veya enerji varsaymanız yanlış değildir, ancak ışıma yapmaktan aciz bir x-parçacık çorbasına sonsuz bir sıcaklık veya termik enerji atamak, bence mantıken yanlıştır. Burada mutlak sıfır (0 Kelvin) sıcaklığını formülümüze yerleştirirsek, o anki durumu daha doğru betimlemiş oluruz. Sonuç olarak, “madde çorbası” sonsuz, mevcut potansiyel enerji de sonsuz olsa da, bunlara rağmen ısı üretecek herhangi bir mekanizmanın mahrumiyeti nedeniyle, evren yavaş yavaş ısınarak “evrimleşti” demek, olayları evrenin yaratılışının ölçülebilir ilk anlarını en doğru şekilde betimlemekte ve tarif etmektedir.

“Tabiat'ta” bilinen tüm (92) elementlerin hidrojenden (H) “evrimleştiğini” (ki Kur'an-ı Kerim de bize bu konuda ipuçları vermektedir, hatta açık açık bildirmektedir, bak. Kur'an-ı Kerim) var sayarsak, bu hidrojen'in de oluşmak için parçacıklara ihtiyaç duyduğu sonucuna varırız. Ancak, bu parçacıklar protonları, nötronları ve elektronları oluşturmadan önce, madde dediğimizi oluşturmadıklarını görürüz (!), anlarız. Böylece, o haldeyken, herhangi bir uzaydan (hacim) bahsetmek mümkün olmadığı gibi, herhangi bir “ışımadan” ve bu ışımanın yol açtığı “zaman” mefhumundan bahsetmek de mümkün olmaz. Ayrıca, ışımanın olmadığı bir “ortamda” ısı da söz konusu olamaz. Isı yoksa, hareket (kinetik enerji) de olamaz. Dolayısıyla, bir “tekillikten” bahsetmek çok doğru olur. Kastettiğimiz “Mutlak Tekilliktir”, Kara deliklerde var olduğu iddia edilen “sözde tekillik” (bak. Zamanın Kısa Tarihi) değil. Atomlar oluşumuna başlamadan önce, herhangi bir kuvvetten, hangisi olursa olsun, bahsetmek de mümkün olmaz. Şimdiye kadar yapmış olduğumuz analizlerle ortaya koymuş olduğumuz teori de, böylelikle çatlamış bulunuyor. Ancak, modelin kendisi mantıksız değil ve buna rağmen “Big Bang” modelinden olabildiğince uzak durduğumuzu belirtmekte fayda görüyorum; Aramızda henüz anlayamamış olanlar var ise... İş bu, x-parçacıklar (ilahi piksel/ler) nasıl bir yapıya sahiptirler, bunu şu an “bilmemiz” mümkün görünmüyorsa da, CERN 'de “parçacık hızlandırıcı ve çarpıştırıcılarla” yapılan deneylere, daha ucuz maliyetlere sahip bir alternatif olmaya devam etmekte ısrarlı olduğumu belirtmek isterim.

“Oralarda (CERN), belki milyar dolarlık yatırımlarla işi kotarmaya giriştiklerini düşünürsek, bizim buralarda kurşun kalem ve kağıt ile hangi “başarıya” imza atmamız mümkün olabilir ki ?”, mantığıyla düşündüğünüzde, olaya çok karamsar bir bakış açısı getirmiş olursunuz. Onca modern teknoloji karşısında, bizim sahip olduğumuz (!) nispeten (göreceli) ilkel araç-gerecimiz sizi şaşırtmasın. Ben şu acı tecrübeyi yapmak zorunda kaldım ki, ne kadar ileri teknoloji ve araç-gereç sahibiyseniz, aklınızı karıştıracak o kadar çok ayrıntıyla uğraşmak zorunda kalırsınız. Oysa, asıl konuya odaklanmak, en vazgeçilmezdir düşünmede, aklını kullanmada. Asıl konu üzerinde düşünmekten ziyade, ıvır zıvır işlerle uğraşmak, insana zaman kaybettirmekten başka bir işe yaramaz. Öyle ki, iş bu yazmış olduğum defterler dolusu yazı dahi bir şekilde kaybolsa, aynı teorileri yeniden “üretip” (hemde tekerleği yeniden keşfetmek zorunda kalmadan) tekrar dile getirmek veya bir kağıda yazmak çok daha kolay. Üstelik tekrar yazdığınızda, daha farklı ve yeni düşüncelere ulaşmak da mümkün. Peki, ben yok olsam ? O zaman belki okuduklarını (benim yazdıklarımı) anlayan birileri çıkar, ama garantisi yok. Demek esas olan insan ve düşünceleridir, yazdığı teoriler ve kullandığı araç-gereç değil. Gel gelelim, insan hayatı ve düşünceleri bu dünyada çok ucuz. Deniz yıldızı için fark ediyor, ama kimin umurunda ? Ayrıca, paralel düşünceleri de göz ardı etmemek gerek; Eninde sonunda aynı veya benzer düşüncelere ulaşabilecek biri/-leri çıkabilir, ama üç vakte kadar, ama yüzyıllar sonra, hiç belli olmaz.Evren ve içindeki varlıkların (canlı veya cansız) gelişigüzel “evrimleşmelerine” ve davranmalarına bırakılmadığını var sayarsak, cüzzi irade dediğimiz olay veya fenomen de söz konusu olamaz, canlı ve bir iradeye sahip olduğunu düşünmeye güç yetirenler açısından. Ama onu ona Düşündüren de yine Külli İrade'dir... İşte bu kısır döngüden kurtulabilmek, yine o Külli İrade'nin yardımı olmadan mümkün değil. Cüzzi iradenin olmamasını göz ardı etmek de mümkün görünmüyor bana.

Sayfa 23/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 24: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Şişme;Derseniz, “Evren şişiyor !”; Buna dolaylı ve şartlı olarak evet diyebiliriz artık. Bizim bildiğimiz evren ışık hızıyla şişiyor. Bizim bildiğimiz evren nedir derseniz, “Hubble Kabarcığının” içinde bulunan, hacim ve zaman derim. Hubble Kabarcığı şu bizim bildiğimiz “Merkez Zaman Ufku” dahilindeki yerel evren ki, her saniye bir ışık saniyesi (uzaklık birimidir, zaman değil), her yıl bir ışık yılı şişiyor.

Genişleme;Derseniz, “Evren genişliyor !”; Buna şimdilik ne dolaylı nede şartlı olarak evet diyemeyiz. Ama sınırlı bilgi ile, galaksiler genelde (veya çoğunlukta) bizden uzaklaşıyor diyorsanız, evreni genişliyor gibi algılamak, tarafımdan yadırganacak bir olay değil. Her ne kadar, sınırlı bilgi ile bu kanıya varmak, mantıksız görünse de.

Yörünge Hareketi;Derseniz, “Evrende her şey bir yörüngede akıp gidiyor !” (bak. Kur'an-ı Kerim); O zaman (bence) gerçeklere çok yaklaşmış olursunuz. Böyle diyebilmenin temel dayanak noktası, evrenin büyük patlama (Big Bang) ile yaratılmadığı iddiamızdır. Bu iddiamızın en temel dayanağı da entropi kuralları (!) ve “yaratılma anında/sonsuzluğunda” söz konusu olamayan “termodinamiğin temel yasaları”. Her ne kadar ilk ve sonsuz “yaratılma anında” zaman mefhumu dahi söz konusu olamasa da, en azından entropi'nin varlığını kabul ediyorsanız, entropi'nin şart koştuğu “sürekli düzensizleşme kuralı” gereği, evren ilk sonsuz anında “mutlak düzenli” olması gerçeğidir. Bakın, “herhangi bir düzen”, demiyoruz. “Mutlak Düzen” diyoruz ki, gerçek ancak bir olabilir, ihtimaller ise sonsuz.

Yazıyorum;Hep aynı şeyleri yazıyorum.Elbette öyle olacak. Dikkatinizi çekerim, kendim için yazıyorum. Bir gün birisi eline geçirir, okur ve bir şey anlamaz endişesiyle değil. Olur da siz bunları okuyorsanız ve tekrarlardan bıktıysanız, bilin ki, bu böyle devam edecek, ta ki, bu düşünceler %100 aklıma yatana kadar, Ya da daha başka şeyler keşfedene kadar. İlk defteri okuyup da, şimdi yazdıklarımla karşılaştırırsanız (ki, onları henüz temize geçmiş değilim, dolayısıyla bakıp karşılaştıramazsınız henüz), görürsünüz ki, düşüncelerim gayet gelişmiş ve genişlemiş.

Elbette bu arada, Kur'an-ı Kerim üzerinde tefekkür etme fırsatım olmuş, diğer kaynaklardan yeni bilgiler ve na-bilgiler (dez-enformasyon) elde etmiş ve aklımın süzgecinden geçirmiş bulunuyorum. Başka bir şey de beklemek yanlış olurdu. Hele “İlhamları'' da unutmak hiç olmaz.

Bu bir yara gibi, sürekli yüzeyinde oluşan kabuğu kazıyıp asıl yarayı ortaya çıkarıyoruz. Bilim de öyle olmalı zaten. Yarayı hep taze tutmalıyız, sürekli yeni bir acıyla acıtmalı ki, onu kanıksamanız, alışmanız, tabii görmeniz mümkün olmasın. O yaraya alışırsanız, acısını unutursanız, dejenere olur, olası hatalı düşüncelerinizi düzeltmeniz mümkün olmaz. Bu ifade beni mazohist yapmaz (olayı sembolize ettik sadece), anlayan anladı. Bilimde çoğunlukla eleme yapılmaz, olduğu gibi kabul edilir, sorgulanmaz (dogmatik nedenlerle), kabul edilmesi empoze edilir. Ve kabul de edilir, maalesef, çünkü insanlar bu şekilde şartlandırılımıştır (ezberci eğitim sistemleri/politikaları ve felsefeleri en başta).

Yazmak nispeten kolay olsada, yazmadan önce iyice bir düşünmektede fayda var hani. Biz burada bazen öyle harala-gürele aklımıza gelen ilk şeyi yazıyoruz ya, onun sebebi de var yani. Amaç, aklımızdan geçen fikirleri biran önce kağıda dökmek ve daha sonra bu fikirlerin eleştirisini, kritiğini ve analizini yapmak. Amaç ne kadar kutsal olsa da (eğer öyle ise gerçekten), amaca ulaştıracak olan yöntemler, tam ters orantılı olarak, bir o kadar aşağılık da olabiliyor. Önemli olan batılı hak 'dan ayırıp, sonucun hak olmasını sağlamak. Bunu daha ince ayrıntılarıyla açıklamak istemiyorum şu an.Neyse, şişmeydi, genişlemeydi, yörüngeydi, patlamaydı, ısınmaydı derken, az çok bazı fikirlerimi kağıda aktarmış ve analiz etmiş bulunuyorum. Çok profesyonelce ve net olmamakla beraber, karmaşık düşünceler dahi olsa da, en azından kendi kendime ucundan azıcık (görece) doğru düşünmeyi talim etmiş bulunuyorum, ALLAH'ın izniyle ve (inşALLAH) ilhamı ile.

Sayfa 24/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 25: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Sabır;Her şey sabır meselesi. Büyük planda her şeyin bir zamanı olsa gerek, ancak gaybı bilemiyoruz. Bu dezavantaj gibi görünse de, aslında çok büyük bir avantaj ve nimet.Külli iradenin sırrını (hikmetini), en azından cüzzi irade ile ilgisini çözmüşüm gibi bir his var içimde. Bu çok değerli bir idrak ve tekamül olayı. Düşünmenin, aklı kullanmanın sayısız faydaları, tek faydaları. İpucu olarak yeterli mi ?Değilse, “Sünnetullah” kavramını irdelemekte fayda var. O zaman, kader, kaza, irade gibi kavramların anlamlarını (manalarını), anlamak kolaylaşıyor. Düşünmenizin temelinde, Kur'an-ı Kerim ahlakı ve bilgisi, idraki, içtihadı (öncelikle kendi içtihadınız, bak. muhkem ayetler) ve kanaati olmalı vede niyeti, yoksa batıllar sizi yanıltır, saptırır. Anladınız siz onu, Kur'an okumak (tefekkür ederek okumak) olmazsa olmaz bir gerçek, görev, misyon, ne derseniz deyin; Şart !Umulur ki, bende sabır ve hoşgörü yeteneklerimi böylelikle arttırabilirim, yoksa onca idrak bir (affedersiniz) boka yaramayacak.

Tekamül;İdrak etmek, tekamül etmek (veya olmak mı dersiniz ?), ancak düşünmeyle, aklını kullanmayla mümkün görünüyor. Burada “neye” tekamül ettiğinizinde çok önemi var ve tetikleyicisi “niyetiniz” dir. İyi ve kötü kavramlarını burada irdelemek istemiyorum, kişinin bakışımına göre bunlar farklı algılanabilirler. Yani gayet görece birer kavramdırlar. Ama temel bir “iyi-kötü” veya “doğru-yanlış” ahlakı varsa eğer, bunu insanların kendi kendine uydurdukları etik kurallarında aramak anlamsız olur. Bunun yerine, “İlahi Ahlak” ve “etik” kuralları esas almakta fayda var. Ulaşmak için yöneleceğiniz yer “Vahiyler” dir. Ama öncelikle vahiylerin gerçekliğine inanmalısınız, yoksa işi ciddiye almamış olursunuz. Doğru bildiniz, yine aynı sonuca varmış bulunuyoruz: “Kur'an-ı Kerim okumak, anlamak, içtihat yapmak ve kanaat edinmek !”. Temel bu olmalı, gerisi fasa fiso...İnsan beyninin en temel görevi (ana hedefi, fıtratı), insanın (veya her neyseniz) düşünmesini sağlamaktır. Dış dünyadan duyularınızla (5 duyu: ...) edinmiş olduğunuz bilgileri kafanızda canlandırmak, analiz etmek, irdelemek, üzerinde düşünmek, anlamak, kanaat edinmek, idrak etmek gibi temel fonksiyonlardır bunlar. Şöyle bir “düşünürseniz”, elinizden gelen başka bir şey de yok zaten. Gerisi otomatikman “Külli İrade” tarafından adınıza gerçekleştiriliyor. Cüzzi iradenizin tek yapabildiği, düşünmek ve niyet etmek. Bunu yaparken “Sünnetullah” kurallarına sadık kaldığınız sürece, iyi veya kötü, her ne diliyorsanız niyet edersiniz. Açıkçası, madde üzerinde, cüzzi iradenizin etkisi sıfır. Doğrudan bir etkileşim söz konusu değil; Yoksunuz aslında; Sadece düşünceleriniz var. “Düşünüyorum, öyleyse varım...”; Doğru, ama “sadece düşünce olarak varım” anlamında. Düşüncelerinizin ötesinde, ne o beş duyunuzla algıladığınız kainat var, nede sizin “ben” diye sahiplendiğiniz herhangi bir madde, bu ister bedeniniz olsun, ister cebinizdeki para. Kusura bakmayın, daha açık konuşamıyorum. Bunu her insan kendisi bir şekilde idrak etmeli, genel bir formül yok. Genel bir formül olmadığı gibi, her insan Kur'an-ı Kerim'i aynı şekilde anlayacak diye bir kural da yok, çünkü anladığınız sizin “niyetiniz” ile yakından ilgilidir. Maddesel dünyaya ne kadar az yansıtırsanız niyetinizi, o kadar saf ve temiz (belki de doğru ?) bir kanaat edinmiş olursunuz. Çevrenizi mi değiştirmek istiyorsunuz ? Buna düşüncelerinizden başlarsanız ve samimi bir niyetiniz varsa, olur, neden olmasın; Yeter ki “bilgi” saf ve mutlak olsun. Yeter ki, aklınızı kullanın, düşünün... “ALLAH'ın dediği olur !”; Her şeyi çekip çeviren O'dur. “İlahi Piksel” ile, zamandan ve mekandan münezzehtir O. Yarattıklarının mutlak birer hikmeti vardır, hikmet sahibi O'dur ve O her şeyi kuşatmıştır. Bu şekilde ALLAH'ın tüm o vasıflarını idrak ettiğinizde, kainatı “görmeniz” de başkalaşır. Bu, idrakin bir durağıdır. Okursanız, böyle okumalısınız, sadece Kur'an-ı Kerim veya bir kitap veya bir yazıyı değil, 5 duyunuzla size ulaşan tüm bilgileri. Okuduğunuzu, 6. duyunuzla (akıl) “Hak” olarak düşüncelerinizde canlandırırsanız, o zaman “eşyanın hakikatini olduğu gibi görürsünüz”. Fani dünyanın tüm o yanıltıcı sanal görüntülerinin ötesini görebilirsiniz. Bunu gördüğünüz zaman da, neden, nasıl gibi aklınızı kurcalayan tüm o sorulara cevap bulursunuz. Ha, bunu yapamadınız mı ? O zaman “niyetinizi” bir kez daha gözden geçirmenizde fayda var.

Terbiye olunmak, edilmek;Dileyen olur, dileyen her şeyi inkar eder (bak. KUR'AN-I KERİM).Yani “Dileyen şükreder, dileyen nankör kafir olur.”, babında, Kur'an-ı Kerim 'dede geçtiği gibi. İşbu, önceki sayfalarda irdelemiş olduğumuz “irade meselesini” buraya kadar işledikten sonra, ki Kur'an-ı Kerim'i okuyarak sizde aynı veya benzer sonuçlara varabilirsiniz, ilmi ve bilimsel (!) analizlerimiz devam etmek üzere...

Sayfa 25/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 26: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Dünya, Kainat, Evren veya Hayat;Sanal, 5 duyularımızın bize bildirdiği ve aklımızla “algıladığımız” (sadece aklımızda yaratılmış) bir “ortam” belkide. Elinize batırdığınız bir iğne bile, sebep olduğu “his”, şartlanmaya bağlı bir “acı” olmak zorunda değil, sadece “bilgi”. Gördüğümüz, duyduğumuz, kokladığımız, tattığımız ve dokunduğumuz her bir şeyi birer “acı” veya “bilgi” olarak algılayabilirsiniz (sentezleyebilirsiniz) aklınızla. Size kalmış. Önemli olan, sizin aklınızla algılarınıza verdiğiniz/tanımladığınız/şartlandırdığınız karşılık: Acı veya bilgi. Arada bir, benim devrelerim kısa devre yapıyor, nasıl bilmiyorum, yediğim-içtiğim Bir şey mi dokunuyor, yoksa dışarıdan “bir şey” mi, aklım karışıyor, nerede ve nasıl olduğumu karıştırıyorum. Sanki beynimin “kimyası bozuluyor” ve bedenimin içinden “seyrettiğim” halde, içinde olan gerçekten “ben” değilmişim gibi. Genelde, “gıda zehirlenmelerinde” yaşadığım bir fenomen. Belkide beynime yeterince oksijen gitmiyor ve “hayal” görüyorum. Bilmiyorum. Bir yandan ürkütücü, bir yandan da umurumda değilmiş gibi oluyorum aynı anda. İlginç, çok ilginç.

Toplu, Yavaşça Isınma;Soru:Işıma yapabilecek (tayfın herhangi bir ucunda/frekansında) herhangi bir madde oluşmamışken (yani protonlar, nötronlar ve elektronlar), çok yüksek ısılardaki bir “Big Bang” den söz etmek nasıl mümkün olabilir ?“History of the universe” (Kainatın Tarihçesi) tarzı resimlere baktığımızda, çok yüksek miktardaki bir enerji ile patlama gerçekleşmiş olmasına dair bize empoze edilen bu fikirlerin mantık hatasını görebilen yok mu benden başka ?Hadi enerjiyi anladık, potansiyel enerji olarak protogen modelimizle açıklayabiliyoruz. Patlama nereden çıkyor peki ? Bir patlama, zaman mefhumunu gerektirmez mi ? Oysa zaman, o ilk “sonsuz anda” mümkün görünmüyor. Hem, neden “patlama” olsun ki ? Bu ALLAH'ı inkar etmenin bir yolu mudur ? İşte bu konu bir süredir aklımı kurcalıyor. Herhangi bir elektromanyetik emisyonun söz konusu olamayacağı, kainatın o ilk anı, neden patlama olmak zorunda ? Yavaş yavaş ısınan (öbeklenmeler nedeniyle) bir kainat çok daha akla yatkın gelmiyor mu ? Üstelik entropinin gelişimi ve termodinamik yasalara daha uygun değil mi ?Not: Gökler ve yer altı günde (aşamada) yaratılmış.Patlamanın olmadığı yerde, şişme veya genişlemeden bahsetmek mümkün olamaz.Amelin bir çeşidi de yazmaktır, kalemle niyeti kağıda dökmektir. Doğru olduğunu düşündüğümüz düşünceleri ve fikirleri kaydetmektir, yazmak. Güzel amel işlediğinize inanırsınız yazarken; En azından ben öyle düşünüyorum, başkalarını bilemem.

Modern (Ahir) zaman inkar yöntemleri;Bütün bir ümmeti (toplumu) inkara yönlendirmek için, öncelikle ilim'den (yani Vahiy'den) ve bilimden (yani dez-enformasyonu empoze etme yöntemi ile) uzak tutarsınız. Empoze ettiğiniz bilimi de batıl'larla, zanlarla, tahminlerle, olasılıklarla, tesadüflerle, kısacası “yalan-dolanlarla” doldurup, hazır bir vaziyette ezberlenmek üzere “eğitim müfredatlarınıza” dahil edersiniz. İlim keza, öyle yapılır: Bir “ruhbanlar güruhu” yetiştirip, bütün toplumu “Onların dediği haktır.”, diye peşlerine takar, “Onlardan başkası vahyi anlamaz, içtihat yapamaz, kanaat edinemez.”, diye toplumun beynini yıkarsınız, ahkam kesersiniz, olur biter. Vahyi de, anladığı dilde değil, mutlaka o devirde indirildiği toplumun dilinde okunması gereğini, insanlara cebren ve hile ile kabul ettirirsiniz ve böylece ALLAH'a farkında olmadan (veya bilerek) şirk koşan bir ümmet elde edersiniz ki, işvereniniz şeytan, buna çok sevinir. Tüm bu yöntemleri açıklamak gerekirse burada, onu da yapalım, ama gocunmak yok, çünkü yaralarınıza tuz basmış oluruz. Gocunacağınız da kesin, bence.

Düşünmek;İlim veya Bilim, fark etmez;Ezberlemekle hedefe ulaşmaz. Böyle olunca, “Çözümsüzlük Çözümüne” ulaşır.İlim veya bilim, anlaşılmalı, anlaşılması için düşünülmeli, kanaat edinilmeli. Anlamadığınız ilim, üzerinde düşünülmemiş, tefekkür edilmemiş bir ham maddedir. Aklınızı kullanarak bu ham maddeyi cevhere dönüştürmelisiniz. Aslında bu kadar kolay. Cevizi kabuğu ile yemeyiniz.

Düşünsenize, elimizden düşünmekten başka ne gelir ? Amellerin uygulaması bize ait değil ki, yani aksiyon bize ait değil, sadece niyet ve düşüncesi: “Taşı attığında, atan sen değildin, ALLAH'idi...”, diye bir ayet geliyor aklıma. Hakim olan ALLAH değil mi ?Bu yazıyı yazarken bile, kalemi parmaklarımla oynatan ben değilim. Ben sadece düşünüp niyet ediyorum, gerisi ALLAH'ın (Külli) iradesi ve izniyle oluyor. Bu her şey için geçerli, ama niyet benden, düşünce benden. İnsanı hayvandan ayıran işte bu “düşünce” veya “düşünmek”, elimizden gelen tek şey.

Sayfa 26/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 27: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Toplu, Yavaşça Isınma (Büyük Patlamaya, yani “Big Bang'e”, alternatif):Zamanın o en başında, ta zaman kendisi “akmaya” başlamadan önce, şunu tespit etmeliyiz ki, elektromanyetik emisyon (ışıma) başlamadan önce, zaman mefhumunu tetikleyecek bir olgunluktan (veya işlevsellikten) bahsetmek mümkün değildir. O bir anlık sonsuzlukta, tüm madde eşit olarak (eşkenar dörtgen şeklinde, yani bizim Protogen modelimiz) ve sonsuz miktar maddeden oluşmaktaydı. Şimdiye kadar yapmış olduğumuz akıl yürütmeler, düşünmeler ve analizler, bu şekilde bir tümden-gelim yöntemine yönlendiriyor bizi. Öyle sonsuz bir anda, zaman yok, elektromanyetik emisyon yok, kainatın sıcaklığı mutlak sıfır (0 Kelvin), basınç eşit dağılmış, yani ne alçak nede yüksek basınç söz konusu değil. Vede bu basınç farklılıklarını oluşturabilecek öbeklenmeler de henüz başlamış değil. İş bu hal ve durumda, öbeklenmeleri başlatmak için, öyle ahım-şahım yüksek düzeylerde enerjilere ihtiyaç da yok, gerek de yok. Sadece bu sonsuz homojen dağılmış (mutlak düzen) maddenin içinde, dilendiği yerlerde, en az iki atomun bu denge halini değiştirmeniz yeterlidir, gerisi “bir çeşit kendiliğinden evrimleşmeye” başlayacaktır. Big Bang 'e gerek yok. Bu tabii çok büyük bir iddia, farkındayım... Madde yavaş yavaş ısınarak, foton emisyonuna başlayacak, böylece zaman da akmaya başlayabilecektir. Gerisi zaten bilindik/bilinen “elementlerin oluşumu” hikayelerine bağlanabilir. Yıldızlar öbeklenip patlamaya devam edecektir. Ve her şey kendine has, ama temelinde bir, yörüngelerinde akıp gitmeye devam edecektir. Görünürde, bu sonsuza kadar devam eder veya mutlak İrade aksini emredinceye, sur üfleninceye, kadar.

Eşyanın hakikati suda gizli; Sudan bahanelerle bu gerçeği inkar edemezsiniz. Cüzzi irademiz düşünmekle sınırlı, geri kalanını Külli İrade, kader, kaza hallediyor. Kader, kurallar (hak ile) silsilesidir. Kaza ise, tesadüften başka her şey olabilir. Tesadüf yoktur. Her şeye Hakim ALLAH vardır. Hikmet Sahibi olan O'dur.Protogen1 : Quadgen : H4 : 4:6 --> 1:1,5Pentagen : : H5 : 5:9 --> 1:1,8Hexagen : : H6 : 6:12 --> 1:2??? : : H7 : 7:15 --> 1:2,1427Protogen2 : ??? : H8 : 8:18 --> 1:2.25

Kaza, hikmeti olan ve fakat önceden kestirilemeyen (gayb), ancak önlemi alındığında, önlenebilen (hikmet dahilinde) olaylardır. İlla önlenebilecek diye bir kural da yok.

Kader, hak-kurallar silsilesidir, yer çekimi gibi, elektrik gibi, ışık gibi, (Sünnet-ul Allah)vs.Kader, bir nesneyi, yer çekimi olan bir ortamda bıraktığınızda, en çok çekim kuvveti uygulayan nesneye doğru “düşmesidir”. Bildiğimiz “Yerçekimi” yani. Kainat, hak ile yaratıldığından, işbu kurallar sürekli işler, bir an yoktur ki, işletilmesi unutulsun.

Külli İrade, herşeyi kapsar, yeryüzündeki bir kar tanesini hareket ettirdiği gibi, sonsuz kainatın bir başka ucundaki herhangi bir atomun devinimini de. Hiçbir maddesel etki yoktur ki, cüzzi irade tarafından etki altına alınabilsin. Zaten, öyle görünüyor ki, cüzzi iradenin (varsa) görevi de bu değildir zaten. Düşünürken bile, cüzzi irade, beyinde gerçekleşen kimyasal etkileşimlerden habersizdir.

Pisliğin Çokluğu;Korkunç derecede yoğun bir pislik söz konusu bu yeryüzünde; Yoksa bana mı öyle geliyor ? Eğer olay, bana öyle gelmesiyse, ben “normal” değilim, deli olma ihtimalim çok yüksek. Çoğunluğa uyarsam bende “normal” olur, “sapıtmışlardan” mı olurum, yoksa onca vahiy mi yanlış bildiriyor ? Sonuncusunun mümkün olmayacağına kanaat getirsemde, ben Peygamber değilim, ne görevlendirildim, ne de herhangi bir çeşit desteğim yok (ama aklım var). Tam bir boşluk içindeyim ve “inadımdan dolayı”, yetkili merci 'den yardım da dilemiyorum. Tuhaf bir yaratığım ben, sonum belli değil (herkesin gibi) vede pek hayırlı görmüyorum zaten. İlim talep ettik ya (aklımızca); Ne kadar ulaştı bilmem, ama durum pek umut verici değil (şu an).

PROTOGENKainatın (evrenin) karanlık olmasının (görünmesinin ve/veya algılanmasının) sebebi, o ilk andaki Protogen1 veya öncesi maddeyi (ve hatta “yokluğu”) yansıtmasından kaynaklanır. O an, ışıma yoktur, çünkü madde mutlak bir denge halinde olduğundan, tüm parçacıklar (quant'lar deyin isterseniz) birbirinden eşit uzaklıkta (mutlak düzenli) olup, “mutlak sıfır” da bulunmaktadır. Dolayısıyla, kütle çekim kuvveti, evrenin (kainatın) her noktasında aynı ve tek bir durumda olması söz konusu olduğundan, herhangi bir ışıma (elektromanyetik emisyon, foton salınımı) da söz konusu olamaz. Kainatın karanlığı, ser verip sır vermemekte, o mutlak “ilk/birinci anını” gözlerden gizlemektedir.

Sayfa 27/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 28: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Kader, Kaza, Külli İrade ve Cüzzi İrade;“Uzay-Zaman Sistemi” olan evren (4 boyut, ki kalan 7 boyutta “Gökleri” tarif eder...), bilinen üç boyut ve zaman dahilinde belli kurallar (Sünnet-u ALLAH) doğrultusunda Külli İrade (ALLAH) tarafından idare edilmektedir. Kader olsun, kaza olsun, Külli İrade tarafından ezelde (yani zaman öncesi veya ötesi) takdir edilmiştir.

Madde-Anti-Madde üzere:Maddenin eşit dağılmış halinde, kütle çekim kuvveti denge halindedir. Bu dengeyi değiştirecek bir irade söz konusudur. Madde, bu irade tarafından bir kere kinetik enerji elde ettiğinde, “öbeklenme” artacaktır. Öbeklenmelerin olmadığı bölgelerde ise bir çeşit basınç azalması, dolayısıyla bir çeşit kütle itim kuvveti etki etmeye başlayacaktır. Maddenin öbeklenmesi ve sonraki hareket şekli “daima (genelde)” yörünge hareketidir (Bak. Gök cisimleri). Bu yörüngeler, açık ve kapalı yörüngeler olabilir.

Evrenin Genişlemesi ?Genişleme derken,madde öbeklenmelerinin birbirinden uzaklaşmalarından ziyade, tekamüle uğramalarını anlamakta fayda görüyorum. Zaten sonsuz olan bir evrenin genişlemesi söz konusu olamaz. Madde öbeklenmeleri sürekli bir hareket halinde, değişmekte ve tekamül etmekte. Her anı, eşi benzeri olmayan, farklı bir evren. Nasıl ki, kar tanelerinde de asla iki tıpatıp aynısı olamıyorsa (olmuyorsa varsayıyoruz), evrenin de her anı farklı olacaktır. Genişleme, ayrıca yaratılış anından itibaren, sonsuz hacmin içinde değişime uğrayan evren, ışığın yol alması, yani her bir kaynağın “Merkez Ömür Ufkunun” (Kabarcık) küresel genişlemesi dir.Sonsuz bir evrende, kısıtlı (sınırlı) bir hacme (Hubble Hacmi/Kabarcığı) tanıklık edebilme söz konusu iken, “Evren genişliyor (yani hacmi artıyor).”, demek veya “Evren şişiyor.” deme gafletinde bulunmak için, ne kadar dar görüşlü olmak, hangi at-gözlüklerini takmak icap eder acaba ? Zaten sonsuz olan bir hacmi genişletmek niye ? İki ova dolusu altına üçüncüsünü katmak mı niyetiniz ?“Sınırlı bir hacimde” bazı öbeklenmelerin (galaksi, küme veya süper küme) uzaklaştığına tanıklık edebiliyorsak, bu mutlaka evren genişliyor sonucunu çıkarmamızı mı gerektirir ?Ya bizim tespit edemediğimiz bir yörüngede ilerliyorsalar ?Klasik bilimdeki sabit doktrinleri yıkma zamanıdır ahir zaman. Atalarımızın dinini gözü kapalı, taklit yoluyla benimsemekten vazgeçme zamanı. Okuma, tefekkür, içtihat yapma, kanaat edinme, aklımızı kullanma, düşünme zamanıdır. Hadi, külahlarımızı önümüze koyalım ve düşünelim derim ben.Ben düşünmezsem,sen düşünmezsen, o, şu, bu, onlar, bunlar, şunlar düşünmezse, ne olacak halimiz ?Çıkarlarımızı bir yana bırakalım, onlar zaten fani dünyada kalacak; Ebediyete daha değerli bir şeyler götürmek istemez misiniz yanınızda ?

“Uyan ! Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi ALLAH'ındır...”;

Cüzzi irademizden başka, düşünebildiklerimizden başka, ne var bizde “ben” dedirtecek ? Bizler, sonsuz ve sınırsız bir iradenin parçalarıyız. Gelin, O'na yakışır bir şekilde herkes “ben (kul)” olsun.

Hubble Hacmi/Kabarcığı:Elbette,bizim bakışım açımızdan, içinde bulunduğumuz kabarcığın (Merkez Zaman Ufku) sınırları karanlık olmalı (gözle görülür ışık tayfı dahilinde). Ne de olsa bizim bulunduğumuz noktadaki merkez zaman ufku sınırlı ve ötesinden hiç bir şekilde ışımanın bize ulaşmasını bekleyemeyiz, ta ki, zamanı gelinceye kadar ki, bu zamana bağlı olan merkez zaman ufkumuzun genişlemesi (küresel, kabarcık) durmuyor: Her saniye ~300.000 km (Tam olarak, bir yerden buldum: 299.792.458 m/san.) genişlemekte. Genişleyen veya şişen ise, kabarcığın kendisi, evren değil. Bir yılda tam bir (1) ışık yılı daha geniş bir kabarcığa “sahip” oluyoruz. Dikkatinizi çekerim, “Işık yılı” bir mesafe birimidir, süreyi/zamanı doğrudan ölçmez/bildirmez.

Işığın ta kendisi, zaman (süre) olarak algıladığımız olgunun oluşmasına, hemde dolaylı ve dolaysız veya doğrudan, etki etmektedir. Gece-Gündüz gibi mesela; Bu en temel zaman birimidir. Ayın görünüp görünmemesi (bulutları saymazsak), aylara, havaların soğuk veya sıcak olması mevsimlere ve yıllara işaret etmektedir. Daha kesin bilgi isteyenlere de Kur'an-ı Kerim'de örnekler verilmiştir (bak. Kur'an-ı Kerim).

Sayfa 28/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 29: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Şöyle düşünün:Madde ilk yaratılış anında, sonsuz ve eşit (bak. Entropi) dağılım halinde “oluveriyor”. Bu durumda, bu söz konusu maddenin ışıma yapmasını beklemek yanlış olur, çünkü madde henüz hiçbir şekilde öbeklenmiş değil ve ısısı da mutlak sıfır (0 Kelvin, -273°C). Bu öyle bir hal ki, madde tamamen şeffaf durumda, camdan bile daha şeffaf. Kısacası görünmez halde ki, zaten görülebilmesi için ışıma yapması gerek. Geçmişteki evrenin bu haline şahitlik yapmak, biz ölümlüler için, olanaksız; Hani tekilliği (çıplaklığı) göremeyiz ya...Bizim tarafımızdan algılanabilmesi içinse, belli bir süre geçmiş olması ve oluşan öbeklenmelerin ışıma yapması gerekiyor ki, söz konusu fon ışıması ”bilimciler” tarafından bu günlerde empoze edilmektedir. Ne var ki, bu “fon ışıması” evrenin ilk anını “gösteremez” tam kelime anlamında. Dikkat ettiyseniz, bu bize gösterilen resimlerde nispeten düzenli bazı topaklanmalar (öbeklenmeler) görülmektedir. Ancak, bu sözde düzenli fon ışımasından yola çıkarak, evren büyük bir patlamayla yaratıldı/var oldu demek, ancak olabildiği kadar yanlıştır. Çünkü (bence), hem termodinamik yasalara, hemde entropinin orijinal mantığına tamamen zıt bir iddia.Büyük bir patlama, hiçbir şekilde “mutlak düzen” dediğimiz durumu oluşturmamaktadır ki, entropi diye ortaya atılan ve zamanın okunu ve yönünü belirleyen kural, mutlaka ve mutlaka “mutlak bir düzen” gerektirmektedir.

Farkındamısınız ?Onca dez-enformatif (yanıltıcı) bilginin arasından, ne büyük bir gayretlerle, çekip çıkarmak zorunda kalıyoruz doğru bilgiyi.Bunu yaparken ayağımızı, kapatılmaya çalışılan kapıya kıstırmak zorunda kalıyoruz. Bunu nasıl yapıyoruz ?Teorilerdeki tutarsızlıkları güzelce analiz ederek. Doğru bilgiyi istediğiniz kadar gizlemeye çalışın, o doğru bilgi mutlaka yalanın arasından belli olur, görmek isteyene. Ön yargı ile şüpheciliği birbirine karıştırmayın yeter ki. En güzeli düşmanınızın dahi, düşüncelerini anlamayı başarmak. Tabii bunu yapabilmek, her babayiğidin harcı olmayabilir. Bakınız, daha önce kaleme almış olduğumuz “Dez-enformasyon Çağında Kur'an-ı Kerim'in yeri” adlı yazıya.

Derseniz eğer:Bahsettiğimiz “Dez-enformatif Bilgiyi” üretmenin ve yaymanın kime ne faydası olabilir ki ? Derim ki: Gözlerinizi açın, orada (burada, bu dünyada) bir savaş (veya mücadele) cereyan ediyor. İyi ile kötü arasında, hak ile batıl arasında, zalim ile mazlum arasında, sermaye ile iş gücü arasında, mümin ile kafir arasında ki, bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Şöyle bir bakın etrafınıza, çıkarcı olmayan gözlerle; Olmadı, okuyun Kur'an-ı Kerim'i (güzellikle tavsiye edilir), Travenian 'ın “Shibumi 'sini”, George Orwell 'in “1984'ünü” (şiddetle tavsiye edilir) ve dezenformatif olan Stephen W. Hawking'in “Zamanın Kısa Tarihi'ni”. Bir de üşenmeyin, düşünün; Okumuş olmak için okumayın, aklınızı kullanın, kendi kanaatinizi edinin, gümüş tepside hazır sunulan içtihat'ları hemen kabul etmeyin; Ön yargılı olmayın, ama her zaman şüpheci olun. Daha başka, ben size ne diyebilirim ?Elbette en kolayı, insanları, sistemleri, (varsa) felsefeleri ve düzenleri (!) eleştirmek olsa da, her babayiğidin harcı da değildir. Ancak dikkat ettiyseniz, bizim yaptığımız, sadece eleştirmekten ibaret değil. Dikkatlice okuyanlarımız fark etmiştir herhalde, burada çözümler de sunmaya çalışıyoruz. Ve çözümlerimizin temelinde de KUR'ANI-I KERİM'i okumak en başta gelen yöntemdir. İster inanın, ister inanmayın, KUR'AN-I derin derin düşünerek, tefekkür ederek, aklınızı kullanarak, içtihat yapıp kanaat edinerek vede en önemlisi, ALLAH'ın rızasını niyet ederek okumadığınız sürece, sapıtmanız, yanlış yollara sürüklenmeniz, çoğunluğa uymanız, şaşırıp şaşırtılmanız an meselesi. Bunun kaçarı, lamisi cimisi yok. Kendiniz niyet edip, okumanız, kanaat edinmeniz, şart oğlu şart. Salih amel işleyebilmeniz buna bağlı, birde niyetinize.Maddenin öbeklendiği noktalarda eğer kütle çekim kuvveti artıyorsa, öbeklenme için bir araya gelen parçacıkların bıraktığı boşluklarda da, mesafe arttıkça artan karşı bir kuvvet oluşması gereği yadsınabilir mi ? Kainatı Yaratan da, “Genişleten” de Bir'dir. O her şeye Hakim, hikmet Sahibidir. Nasıl ve neden'i Bilen O'dur ki, hamd O'na mahsustur. O alemlerin Rabbi'dir (Rabb'ıdır), Bir'dir, Rahman ve Rahim'dir. Sadece O'na kulluk etmeli, sadece O'ndan yardım istenmelidir. O, her şeyi bir ölçü ile Yaratan'dır. Bunu anlamamak için kendini kasmak niye, fani dünyevi menfaat peşinde koşmak niye ?Hangi ömür yeter, “sonsuz bir evreni” kavramaya ?

Sayfa 29/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 30: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Bir lastiği sündürdüğünüzde, bir gerilim, birbirini çekme kuvveti oluşur. Kütle çekim kuvvetinde bu olay (belki fenomen) tersine işler. Bir miktar maddeyi öbeklenmelere maruz bırakırsanız, bu öbeklenmelerin merkezine doğru kütle çekim kuvveti artmakla kalmaz, öbeklenmelerin aralarında oluşan görece “boş” alanlarda (aslında alçak çekim kuvveti alanlarıdır, yani alçak basınç alanları ki, atmosferde benzer olaylar cereyan eder), atmosferdeki alçak basınç alanlarının tam tersine, birbirinden kaçma eğilimi elde edersiniz (“öbeklendikçe öbeklenme”). Para parayı çeker ve fakirlikten kaçınır eğilimi ise, biz insanların oluşturduğu bir fenomendir, tabiatta öyle bir şey yok aslında (entropiye göre tüm madde/kütle eşit/homojen dağılma çabasındadır, örnek alalım dersem, insan egosuna büyük bir darbe indirmiş olurum ki, peygamberler bunu yapmışlardır ve bakınız başlarına gelenlere...). Madde öbeklenmelerini “zenginlik”, aralarındaki sözde boşlukları da “fakirlik” olarak tabir ederseniz, zenginlerin arasına giren bu fakirlerden kaçma, dolayısıyla zenginlerin de zenginlerden (öbeklenmeler ki, bu durumda galaksilere ve/veya kümelere, süper kümelere tekabül eder) kaçma eğilimine girerler. Ancak istisnalar da mevcut: “saman yolu'muzun”, Andromeda galaksisi ile yaklaşımı örneğin. Ancak yinede onca birbirinden uzaklaşmalara, yani aralarındaki “boşlukların” artmasına, rağmen, bu olayın temelinde bir sistem, bir yörünge aramakta fayda görüyorum. 12:36 İşbu çekim kuvvetinin özellikleri arasında, diğer mevcut kuvvetlerden tabiat olarak (yaratılış itibariyle) farklı en azından bir özelliği mevcuttur ki, biz buna “sonsuz erim” özelliği diyoruz. Graviton 'ların bu “sonsuz erim” özelliği, kuvvetin (4 kuvvetten biridir) zamandan bağımsız, sıfır zamanda (zamansız), sonsuz hızda etki etmesidir. Her şeyi kapsayan “toplu bir kuram” oluşturmakta, bizleri muamma karşısında bırakan işte bu özelliktir ki, çözümünü, sıfır, yani yokluk tabirini benimsemiş bildik matematikle açıklamak, deveye hendek atlatmaktan çok ama çok daha zordur.

Şimdiye kadar (önceki sayfa) yapmış olduğumuz araştırma (!) ve analizlerle elde etmiş olduğumuz “teorilerimizle” soğuk füzyon/fizyon, daha doğrusu yenilenebilir ve temiz enerji kaynaklarına “ulaştıktan sonra” (!), sıra geldi “ucuz (hatta beleş) ve sınırsız iletişim” imkanlarımızın altyapısını oluşturma ve geliştirme çalışmalarımıza.

İletişim: Daha önce bahsetmiş miydim, hatırlamıyorum, sözde olsa da, ben bir bilişim ve iletişim teknolojileri uzmanıyım (dogmatik dayanak olmadan). Eğitimim oto didaktik (çekirdekten yetişme, kendi kendini eğiten...). Bu şu demek: Bu konularda ne biliyorsam, hepsini kendi kendime, motivasyonum, merak ve bilgi açlığı olmak üzere, öğrenmiş bulunuyorum. Belki bu bilgi birikimim ile nokta atışı yaparak “mucizeler” ortaya çıkarmam (yaratmak, hele hele mucize yaratmak bizim işimiz değil) mümkün olmayabilir, ama bu konuda olağanüstü bir ferasete sahip olduğumu söylersem abartmış ve kibirlenmiş ve hatta kendimi beğenmiş sayılmam (umarım). Bilişim ve iletişim; Bu konular günümüzde o kadar yoğun bir şekilde iç içe girmiş bulunuyor ki, birini diğeri olmadan tek başına tasavvur etmek mantıklı olmaz.

İletişim,Konvansiyonel (bildik, bilinen, alelade) iletişim teknolojilerinde (eğer konuya vakıf iseniz), birçok sınırlamayla karşı karşıya geliriz. Bunlardan bazıları:– Sınırlı bant genişlikleri ki, bu aynı anda iletişim yapabilen tarafları sınırlamaktadır (iletişimin kantitesi yani).– Sınırlı hızlar ki, günümüzde neredeyse tüm iletişim aksiyonları “dijital” yöntemle, nispeten parazitlenmeden

arınmış olarak, gerçekleşmektedir. Aksine eskiden (çok da eski değil memleketimizde), söz konusu olan “analog” haberleşmeydi ki (ta ilk mors alfabesiyle yapılan iletişimden tutun da, yakın zamana kadar gerçekleşen ve Graham Bell eseri olan, bildik telefon görüşmeleri ve görsel medyalara kadar, yani TV). Haberleşme ihtiyacı arttıkça, bu teknoloji yetersiz kalmış ve analog sinyalleri analog-dijital (AD), dijital-analog (DA, ve tamamı AD/DA çevirici olarak anılır) çeviriciler yardımıyla bir hattan aynı anda daha çok bilgi (bu durumda dijital sinyaller: 0 ve 1'in frekanslara yansıtılması) iletimi sağlanmıştır. Buna ek olarak iletilen bilginin (0 ve 1) sıkıştırılması ve hatalı bilginin yeniden gönderilmesi gibi çeşitli çözümlerde icat edilmiş ve günümüze (!) kadar gelmiştir (hatta bazısı bize henüz gelememiştir: 3G, Wi-Max gibi). söz konusu artık bilgi iletimi olunca (0 ve 1'ler) aynı yöntem telsiz iletim teknolojisine de uygulanabilmiş olup, günümüzde artık GSM, Wi-Fi, 3G, 4G, 5G, Wi-Max yöntemleri vardır.

Bu teknolojilerin her birini tek tek anlatmaya çalışmayacağımı burada belirtmek isterim. Konuya vakıf olana da bu abesle iştigaldir. Merak edenler de zaten bir yolunu bulup kendilerini aydınlatmayı başaracaklardır. Nede olsa, bilgi ve anti-bilgi (dez-enformasyon) çağında yaşıyor (-muş-) uz.Gerçekten merak edip de, bir türlü herhangi bir bilgiye ulaşmayı başaramayanlara ise diyeceğim şu ki: Ne mutlu size, zulümden uzak rahat yaşıyorsunuz, konumunuzu değiştirmeyin bence. Bu durumda “Bilgisizlik” güç demektir (G.Orwell, 1984).

Sayfa 30/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 31: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

İş bu teknolojilerin, küresel dünya ve ekonomi sisteminde (zulmünde) nelere kadir olduğunu, CHIP dergisi, Nisan 2009, Sayfa 8-9'da okuyabilirsiniz. İnsanın olduğu yerde, bu tür sapıtılmışlıklarla karşılaşmak mümkün. Her çözüm bir öncekinin yerine geçtiği kadar, insanları sömürmekteki maharet de bir o kadar artıyor, farkında olanlar bilirler bunu zaten.Bizim amacımız, yeni bir teknolojinin etik ve felsefi altyapısını hazırlama ve geleckte tekamülünü olgunlaştırabilecek (umulur ki, öyle olur) insanlara yol göstermek. Mutlaka bu yeknolojik devrimide suistimal etmeye çalışacak mihraklar çıkacaktır. Sanırım (gerçi zannın da çoğu günahtır...) ALLAH dilemedikçe, bizlerde bunu engelleyemeyiz. Her neyse artık, yavaş yavaş konuya dalmanın zamanıdır.

Tekamülü ile olgunlaşacak insanlara,yol göstermek amacıyla (nasip ise), etik kurallar ve yeni olgunlaşmış felsefeler oluşturmak dedik çünkü, öyle anlaşılıyor ki, bu ilim (ve/veya bilim) bize gökten zembil ile gelecek gibi görünmüyor (ima ettiğimiz, dünya dışı olası varlıkların yardımına güvenemeyeceğimiz manada), zira onlar, zahmet edip hazır ve nazır beklemede iseler yakınlarda, bu ilim ve teknolojiyi gümüş tepside sunacaklar gibi bir kural yok. Olay böyle iken, biz kendimiz elde edebildiğimiz vahiy ve ilhamlara dayanarak, kendi akıl mekanizmalarımızı çalıştırıp, düşünerek bir şeyleri geliştirme mecburiyetinden yola çıkarak, hedefe ilerlememiz gerekiyor.“Hedef nedir ?”, derseniz, hedef, hiçbir zaman amaç olamaz (amaç ile ilgili bağlantıyı KUR'AN-I KERİM üzerinden kurunuz...), araç olmalıdır. Amaç “Kulluktur”, farkındasınızdır umarım. Araçlarımızdan biriside, işte bu yeni iletişim aracı teknolojisidir.

İletişimde Devrim;Konvansiyonel iletişim teknolojileri en temelinde foton emisyonuna ve yan etkilerine dayanır. Yani, elektromanyetik kuvvetin etkisiyle beslenir ve sonuçlar koyar ortaya. Elektromanyetik kuvvet ışık hızıyla sınırlıdır. Buna karşılık kütle çekim kuvveti sonsuz erime sahiptir ve ışığın hızıyla sınırlı değildir. Bilgi iletimi için en mükemmel ortamı sunar. Kullanmasını (su-istimal etmesini değil) bilene. Yazdık yazdık (yüzdük yüzdük) kuyruğuna geldik...

Tekrar soruyorum:Neden “Big Bang” ?Çözümsüzlüğü çözüm olarak empoze etmek mi amaç ?Bu “dez-enformasyonun” sonu gelmez gibi görünüyor. Şüphesiz, ihtimaller sonsuz, batılda öyle. Olan ise, birdir, ezelde tayin edilmiştir. Hak birdir ve ALLAH O, ışığını tamamlayacaktır, onlar (kimler ?) istemeselerde...Enerjinin potansiyel olduğu, ışımanın olamayacağı o varlık öncesi yokluk/hiçlik 'de sıcak bir patlama nasıl olur ? Isı da elektromanyetik kuvvetin bir etkisi değil midir ? Henüz bir elektromanyetik kuvvetin olmadığı bir ortamda ısıdan, sıcaklıktan ve hatta bir patlamadan söz etmek nasıl mümkün olur ? Olmayan “bir şey” nasıl patlar ? Genişletici olmayan bir evren nasıl genişler, bırakın şişmeyi ? İlk etapta (şu an) sorulması gereken soru şudur:Elektromanyetik Kuvvet bazlı değilde, Kütle Çekim Kuvveti bazlı bir “haberleşme” nasıl olabilir ? Bunun için herhangi bir aygıt icat edebilmiş miyiz ? Sorunu cevabı aslında kolay: Bilmiyoruz. Bilmiyoruz, çünkü bu soruyu sormaya gerek duyulmamıştı hiç. Yinede benim “bilmediğim birileri” bu soruyu sormuş iseler, tahminim cevaplanmasında haylı yol katetmiş olmaları gerekiyor, eğer yöntemini de keşfetmekte başarılı oldular ise. Biz ise henüz daha şimdi bu soruyu kendimize sorduğumuz için, az biraz daha kafa patlatmak zorundayız. Öncelikle rasyonel (faydacı, çıkarcı) düşünmek ne kadar doğru olur, orasını bilemem. Ancak, “Düşünme Gereği” yadsınamaz. Düşünmeliyiz. Düşünebilmek içinse, bilgiye ihtiyaç duymaktayız. Bilgimizi her daim olduğu gibi, doğrudan doğru kabul ederek, vahiylerden ve akıl süzgecimizden geçirerek oluşturduğumuz, çevremizdeki (süper-ego) dez-enformasyon kaynaklarının satır aralarından çıkarmalıyız. Biz buna keşif diyoruz.

Sayfa 31/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 32: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Merkez Zaman Ufku,aynı zamanda içinde bulunduğumuz evrenin yaşına dalalet eder. Işık yılı cinsinden “uzaklığı” ölçerseniz (ölçebilirseniz), geçmiş olan süreyi de bulmuş olursunuz. Bu süre, tayfın hangi frekanslarında ölçtüğünüze bağlı olarak, farklı sonuçlar verecektir. Yani mikrodalga frekansında ölçerseniz mesela, görünür frekanslardakinden daha uzak ve yaşlı bir evreni görmeniz mümkün olur. Bu “Özel Görelilik” ve “Genel Görelilik” kanunlarına aykırı bir durum değildir. Biraz düşünürseniz, ne demek istediğimi anlarsınız. Eğer ölçmeyi başardığımız en uzak “ışıma” 13.7 milyar ışık yılında ise, evrenin yaşı da, üç aşağı beş yukarı aynı rakam ile süreyi de verir. Her tür ışımadan kaynaklanan foton salınımı (elektromanyetik dalgalar, boyu şu anda önemli değil) ışık hızıyla sabittir. Karşılaştırmalı bir tablo hazırlarsak eğer ve iki sütundan birine elektromanyetik kuvvetin, diğerine de kütle çekim kuvvetinin özelliklerini doldurursak, en azından aralarındaki farkı, benzerliği ve/veya eşitlikleri göz önünde bulundururuz. Nasıl ki, güneşimizin var olmasından itibaren ortama yaydığı ışımadan güneşimiz hakkında, civar komşularımız uzaklıkları ile doğru orantılı bir süre içinde haberdar olabiliyorsa, aynı şekilde bu “Merkez Ömür Ufku” gibi, “Merkez Zaman Ufku da” bizi civarımızdaki olan bitenden haberdar etmektedir. Ancak Merkez Zaman Ufkumuzdan daha uzak olayları (evrenin yaşından daha uzak veya ömür olarak daha genç olan) bizim tespit etmemiz mümkün değildir. Öyle ki, modelimizde ve teorimizde analiz etmiş olduğumuz şekilde, evren sonsuz bir hacme sahip ise, bunu da tespitlerimizin dışında tutma zorunluluğumuz vardı şimdiye kadar. Nihayet, eğer “Kütle Çekim Kuvvetini” ölçebilecek bir aygıt veya mekanizma tasarlamak mümkün olursa, bu sorulara da cevap bulmak mümkün görünüyor.

Karanlık ne demek ?Karanlık, bir yandan (o karanlık bölge her nerede veya hangi yönde ise), orada ışıma yapan veya yapabilecek bir madde yok demek, bir yandan, eğer orada ışıma yapan madde var ise, o maddenin ışıması henüz bize ulaşamadı demek. Diğer bir yandan da, “Orada bulunan bir madde var ve ısısı mutlak sıfırdan farklı değil.”, demek olabilir. Bir başka ihtimal de, bizim algılayamadığımız bir frekansta ışıma yapıyor olması demek ki, buna örnek mikrodalga fon ışımasını gösterebiliriz. En mantıklısı, elimize geçirebildiğimiz tüm elementlerin, en başta da hidrojenin, farklı ısılarda hangi dalga boylarında ışıma (foton emisyonu, elektromanyetizma) yaptıklarını tespit etmek olacaktır. Mutlak sıfırdan farklı ısıda olan her madde ışıma yapar (-mış). Değişkenler çok olmasına rağmen, sonsuz değillerdir.

Işıma Tayflarının İncelenmesi;Bu konuda benim en çok merak ettiğim olay, hidrojen elementinin farklı ısılarda yaptığı ışımanın frekanslarıdır. Mutlak sıfırdan ısınarak “evrimleşmesi” sağlanan evren modelimizde, hatırlarsanız, “Protogen” dediğimiz bir yapıdan bahsetmiştik, ki bu mutlak düzen dediğimiz durum entropi kuralını vede termodinamik yasaları doğrulamaktaydı. Aynı zamanda da mikrodalga fon ışımasına rasyonel ve mantıklı bir şekilde cevap vermekteydi. O zaman, eğer bir şekilde hidrojen dolu bir ortamı mutlak sıfır noktasına kadar soğutmak mümkün olsaydı, Protogen elde etmek olurdu. Bu durumda hidrojenimiz ışıma yapmayacaktı ve kütle çekim kuvveti ile elektromanyetik kuvvet'in farklarını bir şekilde tespit edebilmek mümkün olacaktı.

Doğrusu;Kütle Çekim Kuvvetinin taşıyıcısı olan o “graviton” denen şeyi tespit edebilen, ölçebilen bir detektör yapılabilse, bu çok büyük ve muhteşem bir icat olacaktır. Ama böyle bir detektörü yapabilmek için, neyi aradığımızı, aradığımız şeyin (gravitonun) tabiatını en güzel biçimde anlamamız gerekmektedir. Bu konuda, elektromanyetizma olsun, manyetizma olsun, Ya da süper soğutulmuş madde ve süper-iletkenler olsun, tahminim, birer ipucu vermektedirler. Araştırmak gerek.

Eğrisi-Doğrusu;Doğruyu bilmek belkide işlerine gelmiyor. Eğrisiyle bu dünyada o kadar güzel nemalanmak varken.

Doğruyu öğrenmeyi istememek, anlamıyorum, nasıl bir zihniyet ? Nasıl bir motivasyon böyle bir davranışı tetikleyebilir ? Dünya menfaati mi ?Batıl'lar o kadar mı güzel yaratılmış (yüzeyde) ?Nasıl şaşırtılabilir insan ?

Sayfa 32/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 33: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Genelde, yazmak için defterin (notlarım, kitabın altyapısı yani) başına oturduğumda, önceki günlerde neler yazmışım diye bakarım. Bazen de daha ileri gidip (yani sayfalarda geriye), ondan önceki gün ve saatlere bakar, hatta önceki defterleride (1-4) karıştırırım. Ola ki, o an aklımdan geçeni önceleri de yazmış mıyım ve yazdıysam, neler zırvalamışım. Çoğu da gerçekten zırva gibi gelir. Ancak bazılarını da tekrar etmekten kendimi alamam bir türlü. Bazı düşüncelerim gerçekten inatla tekrar eder durur. Ne fayda; Yazmadan edemiyorum. Bu belkide bir çeşit oto-psikanaliz olarak değerlendirilmesi gereken bir durum. Yazmasam, yazamasam halim ne olurdu, düşünmek bile istemiyorum. Yazıyor olmamı bir tür haykırış olarak telakki etmek (yorumlamak) de yanlış olmasa gerek. Gerçekten de yazabilmek içinse, dolmam gerekiyor. Hayatımda, doğrusu, dolabilmem için çok büyük fırsatlar sunuyor bu aralar (ki bu, aylardır, bir buçuk yıldır böyle süregelmekte). Dış dünya ile ilgimi asgariye indirmiş bulunuyorum (psikotik havalar ondan olsa gerek), ancak içimden bir ses (!), bunu sonsuza kadar veya en azından ecelime kadar sürdüremeyeceğime dair sürekli alarm zilleri çalıyor. Doğrusu, bir ikilemin içinde kısılmış kalmış hissediyorum. Ancak, ne var ki, yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal misali, ne bir adım ileri, nede bir adım geri atamıyorum. Kısır döngüdeyim anlaşılacağı üzere. “Çile” mi dolduruyorum, bilmiyorum. Bilsem, tahammülü kolaylaşır mıydı, onu da bilmiyorum. Tek bildiğim, az çok, kendimin de farkına varabildiğim, bir çeşit tekamül ettiğime dair bir his. Veya oda sadece bir umuttan mı ibaret, bence malum değil.

Tekamül veya değil;Umutla ALLAH'a yönelebilmeyi diliyorum. Artık ne kadar samimidir bu yöneliş, şahsen takdir edebilmekten de uzağım. Niyet var umarım tarafımdan ve eğer “iyi” bir niyet olabilirse, o zaman kurtuluş için de, küçük de olsa, bir umut vardır herhalde. Yoksa hepsi ikiyüzlü bir mazeret mi acaba ? Kendim o kadar karmaşık bir yapıya sahibim ki, kendim hakkında bazen (genelde) elle tutulur gerçekler ortaya çıkarmak benim için çok zor. Şaşkın bir vaziyette, teslimiyetle mi değil mi, o da belli değil. Bir şeylerin değişmesini, belkide iradem (varsa) dışında rayına oturmasını bekler gibiyim. Hakikaten (hakikaten) çaresizim bu ve tüm anlamlarda. Sanatçı değilim, bilim insanı olduğumu da iddia edemem (ezber nedeniyle, hiç sevmem). Olaylara felsefi yönden bakmam ve o şekilde analiz etmem, sanatla hiç bağdaşmaz sanırım ve bilim ile ne kadar ilgilidir, tam olarak kestiremiyorum. Ama bildiğim Bir şey varsa, yazdığım zaman, mümkün olduğunca yalan söylemeden, yanıltmadan ve kıvırtmadan yazmaya çaba gösterişimdir. Ötesini takdir etmem çok zor, bilemem. Hatta biraz da, ne kadar samimi olduğuma (kendime karşı) dair hiçbir ipucu da yok gibi veya ben görmekten acizim. Evet, acizim, her hal-u karda, ama acıtasyon ve demagoji mi yapıyorum acaba. Bir sonuca varamayışımın sebebi belkide budur.

Bu bölüm aslında “İletişim” konusunu irdelemek ve analiz etmem gereken sayfalardan ibaret olmalıydı, ama nedense iletişimin de sadece alt başlığı olduğu asıl konu olan “Kainat ve Oluşumu” meselesi sürekli kafamda dolaşmaya devam ediyor. Hani olur ya, bir kelime dilinizin ucundadır ama bir türlü tam olarak aklınıza gelmez; İşte ben de tam olarak o konumdayım. Sis perdesinin ötesini görmeye bir türlü başarılı olamıyorum (başaramıyorum). İlginçtir ki, onca yol katetmiş olmak (tabii katetme varsa...), o konuyu doğru anlamış olmanıza bir garanti değildir. Olay basit (!) bir psikozdan ibaret olabilir. Bir çeşit abesle iştigal, batıl'la vakit kaybetmek gibi. Amaç, her ne kadar vakit öldürmek olmasa da (o yaşlardan geçtik galiba), niyet bence (!) iyi olsa da, “Doğru Düşünmek” fiilini hakkıyla yerine getirip getiremediğimiz, ancak sonuçlara ulaştığımızda (ulaşırsak tabii), belli olur. O zamana kadar sürekli kendimizden, akıl sağlığımızdan ve asıl niyetimizden şüphe içinde kıvranıp duracağız. Aylarca yaptığım gibi. Ve olgunlaşmış bir sonuca varabilmiş değilim henüz.Dez-enformasyon emisyonu (yayılımı) çok yüksek olan bir çağda (ahir zaman) yaşıyoruz. İnsanlar bir şekilde, allem edip gullem edip, diğer bazı insanların, düşünmelerini istedikleri şeylere müptela bırakmış durumda. Medyalara (basılı, görüntülü, internet'li, blog'lu, fark etmez) bakarsanız ve aklınızı biraz olsun kullanırsanız, bunu fark etmemek mümkün değil. Durum ve hal böyle olunca, elbette “doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” sonucuna varmak zor olmasa gerek (bak. Peygamberler Tarihi). Birilerine ulaşmak, derdini anlatmak çok zor. İnsanı dinlemiyorlar bile. Başvurularınız, nazik bir “suskunluk” ile cevaplanıyor. Kale bile alınmadığınız izlenimi veriliyor ki, bir daha rahatsız etmeyin. Gerçekten, sanki gözler görmüyor, kulaklar duymuyor (Ya da e-mail/Posta Kutusu doldu da taşıyor) gibi bir hal ve hareket içindeler. Şaşılası Bir şey. Ama şaşmamak gerektiğini KUR'AN-I KERİM'den öğreniyoruz. Öyleyse endişelenecek bir durum yok ortada. Böyle olacağı önceden (ezelden) belliydi.

Teoriler, Modeller:Tüm bu teorilerimi ve modellerimi (aslında hipotez) anlaşılır ve okunaklı bir biçimde nasıl yazıya dökebilirim diye düşündüğümde, mutlaka bazı zorluklarla karşılaşacağıma eminim. Ama eninde sonunda, iş bu, kafamda oluşturduğum psikozu dile getirme ihtiyacı duyuyorum. Nasıl yaparım, nasıl ederimde, kafamda artık gömülü olan bu karmakarışık düşünceleri “insanların” anlayabileceği, hatta anlamak istemeyenlerin bile yadırgayamayacağı, bir şekilde kağıda dökerim ? Güzel bir soru, değil mi ? En basitinden bir plan yapmalı ve sonuna kadar gayretle ve inatla izlemeli, desem en doğrusu olur.

Sayfa 33/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 34: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

The Plan (Planımız):1. Mevcut bilgiler ve empoze edilen bu bilgiler dahilindeki çelişkiler; Bunu geçmiş defterlerde yazmıştım

zaten. Ayrıntılar oradan tekrar edilebilir.

Yeryüzünde ve bizlere en yakın olarak Türkiye'de gelişen olaylar ne kadar miğde bulandırıcı olsada, bizleri şaşırtmamalı, çünkü bizi şaşırmama konusunda uyarıyor ALLAH: “Pisliğin çokluğu sizi şaşırtmasın...”15

Planımız (devam):Demiştik ki:

1. Elimize KUR'AN-I KERİM dışından geçen bilgiler, ki çoğu dez-enformasyondan (şaşırtmaca) ibaret ve içlerinde barındırdıkları çelişkileri saymıştık.

2. İyi niyetle yürütülmedikleri bazen apaçık belli, bazen üstü kapalı ve gizli olarak bize yinede belli olan, fikirler ki, biz satır aralarını okuyup doğru olanı ediniyoruz (Bazıları da şimdi diyecek ki: “İşine geleni alıyorsun, gelmeyeni bırakıyorsun, var mı öyle yağma ?”. Elbette, KUR'AN dışında herhangi bir şeyi alıp almamakta serbest sayıyorum kendimi, itirazı olan ?).

Belki aynı materyalist doktrinlere ve amaçlara uymayabilir bu, edindiğimiz kanaat'ten elde ettiğimiz etik değerler ve felsefeler, ancak bizim niyet ve amaçlarımız için gayet yeterli. Kim bilir, Travenian “Shibumi” adlı romanını yazarken, kitleleri hangi yönde etkilemek ve düşüncelerini empoze etme derdindeydi. Ya George Orwell'in “1984” 'üne ne demeli ? Bu roman aslında ister Türkiye'de olsun, ister küresel olsun, kitlelerin nasıl kontrol altında tutulabileceğinin çok güzel bir vesikasıdır. Okumanızı ve feyiz almanızı şiddetle tavsiye ediyorum. Gelelim Stephen W. Hawking'in “Zamanın Kısa Tarihi” adlı bilimsel (!) geyiklerine. Bakmayın adamın öyle tekerlekli sandalyede oturmalarına, aklı zehir gibi çalışıyor. Ancak inkar, varabildiği tek nokta. İnkar ve “çözümsüzlük çözümü”. Yazdıklarında o kadar çok çelişki var ki, konu hakkında biraz olsun bilgi sahibi iseniz, aynı cümlenin içinde, içinden çıkamayacağı paradokslar (çelişkiler) oluşturabildiğine bile şahit olmak mümkün. Ayrıntılar için önceki defterlere tekrar bir bakmanızı tavsiye ediyorum, hepsini analiz edip tartıştık.

Planımız (devam):Şimdiye kadar incelediğimiz konular,

1. Dezenformasyon/lar,2. Paradoks/lar idi.

Şimdi gelelim,3. “Çözümsüzlük Çözümdür !”, mantığına ki,

2 'nci noktada da bahsetmiştik. Öyle bir karmaşa “yaratınız” ki (biz yaratamayız, ancak niyet ederiz ve ALLAH o her neyse, yaratır) insanlar hepsini aynı anda aklında tutamasın ve çuvallasın. Fiziğe bir bakın, kimyaya, biyoloji ve sayamayacağımız nice bolluktaki “Bilim dallarına” (sözde pozitif bilim dedikleri). Hiçbirinde basite indirgeme çabaları görüyor musunuz ? Hayır ! Tümü öyle karmaşık olmalı ki, bir insan tek başına yükün altından kalkamasın. Ne var ki, bir kaynak hepsinden üstün. Hem içerik bakımından (eksiksiz), hem anlatımındaki sadelikte, hemde mana (anlam) yönünden, çünkü o an kafanızdan geçen soru ne ise, onu birkaç cümle veya hatta kelime ile anlamanızı sağlaması gibi bir (veya daha çok) mucize (-ler) içeriyor. O kaynak elbette KUR'AN-I KERİM.

Şimdiye kadar analiz etmiş olduğumuz noktalar,1. Dez-enformasyon/lar,2. Paradoks/lar,3. Çözümsüzlük çözümdür mantığı;

Bu noktaların herhangi birinin anlaşılmaması durumunda üzülmeye gerek yok, çünkü diğer noktalarıda ortaya çıkarmakla beraber, umulur ki, tümüne tekrar tekrar örnekler getirmekte devam edeceğiz.

4. İnkar, İsyan, Küfür ve Pes etme,5. Teslim olma, İman ve İnanma (ki sonuncusu vahyi tek doğru kabul etmektir), ancak öncelikle 4.

noktadaki terimleri inceleyelim derim.

15 Kur'an-ı Kerim, Sure:Ayet.

Sayfa 34/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 35: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

İnkar:Bir gerçeği inkar etmek istediğinizde, ister kasıt olsun, isterseniz bunu bilinçsizce (daha doğrusu bilgisizce) yapın, o inkar ettiğiniz her neyse, onun yerine (hak'kın yerine) eşdeğerde bir batıl koyma ihtiyacı hissedersiniz. Çünkü sapık mantığınız, her ne olursa olsun, bir yedek, bir mazeret bulup yerine koyma eğilimindedir. Bu insanın mayasında vardır, (kişisel) tecrübeyle sabittir. Bunu kendine itiraf etmeyi başaran herkes anlar, bilir. İnkar etmek için, bin dereden su getirirsiniz. Sonuç sizi asla tatmin etmese de, bunu sürekli yapma ihtiyacı doğar. Yani yalanlar, yalanları doğurur. Bir önceki yalanınızı desteklemek için, her seferinde daha güçlü bir tanesine başvurmak zorunda kalırsınız. Bunu yapmak öncelikle küfür olarak tabir edilir. Küfür 'ün anlamı Kafir'den (örten, gizleyen, doğruya, hakka iftira etmek) gelir. Kafir, küfür ile gerçeklerin üstünü örter ve/veya onları gizler. Doğruyu söylemektense, susmayı tercih eder.Ne var ki, yalanlar söylemekle bitmez. Her doğru kendi başına birdir, tektir, ama karşısında seçenek olarak sonsuz (belki) sayıda batıl, yani yanlış vardır (olabilir). İnsan fıtratı ise yalan söylemekten eninde sonunda bıkar (bu bazıları için geçerli değildir tabii). Sıkılmıştır artık, kürek çekip de bir yere varamamaktan ve hem kendine hemde herkese ve her şeye isyan eder. Demagoji ve acıtasyon yapmaya başlar ve eninde sonunda güçsüz düşüp, baş edemeyeceğini anlar. Sonunda nihayet pes etmek zorunda kalır. Ancak pes etmek onun fıtratına da (tabiatınada), kainatın var olmasını garantileyen kurallara da zıt bir durumdur. Yani, kurtuluş değildir. Ve böylece kafayı duvara toslar. Kafayı toslayan ise, ya akıllanır, kendine çeki düzen verip doğruları takibe başlar, Ya da sineğin cama tekrar tekrar çarpması gibi, tekerleği yeniden icad edercesine, yeniden yalan, isyan, inkar ve pes etme kısır döngüsünde dolanıp durur. Bu, aklını fıtratına uygun ve vahiy edilmiş gerçeklere dayanarak kullanmadığı için, kurtulamayacağının bir gerçek yanıdır. Bu, hayatta ve dünyada iken olduğu gibi, ahirette de sonsuzlukta devam eder. O sanal dünyasından kurtulamaz.

Neden kainatın 11 boyutu'nu üst başlık alıp da bu 11 boyutu “7 Gök ve Yer” (evren) alt başlık yaptık ?Birincisi, Kainat dediğimizde biz, “Zaman-Mekan” sistemini anlamıyoruz. Zaman-Mekan sistemi (Evren), bizim akıl erdirmeyi neredeyse tam olarak başarabildiğimiz, 3 boyut (x,y,z) ve zaman (t) dır. Kainat ise hem bu dört (4) boyutu, hemde bu 4 boyutun ötesinde 7 gök dediğimiz “Öte Boyutları” (5'inciden 11'inci ye kadar, yukarıdan aşağıya doru bir mantık yürütürseniz, sıralama farklı olur.) tanımlayan bir terimdir. Dolayısıyla, önceki yazılarımızda, eğer olmadık yerlerde evren veya kainat kelimesini yerli yerinde kullanamadıysak, affedilsin. Bu terim ayrışımını yapmak, henüz şimdi aklıma geldi.İkincisi, Kur'an-ı Kerim 'in bir ayetinde: “O inkar edenler görmediler mi ki, Gökler ve yer bitişik idiler de, Biz onları ayırdık, canlı olan herşeyi sudan yarattık.”16, mealidir. Şu anlama gelir (mealin de meali babında bir kanaat): Gökler (7 Boyut) ve Yer (4 Boyut: x,y,z ve t), Yaratanı aynı, özellikleri farklı boyutlardır. Bizim “dünya” veya “hayat” olarak “algıladığımız” 4 boyutta, belli kurallar (Tabiat Kanunları ki, bazısını anladık, bazısını anladığımızı sanıyoruz ve bazısı var ki, henüz keşfedilmedi örneğin: “Her şeyin Kuramı”) geçerlidir. Bunu tasdik eden bir ayet de: “Biz o gökleri ve yeri, ancak hak ile ve belirli bir süreye göre yarattık.”17 İş bu iki ayet den çıkan sonuçlar şunlar:

1. İlk ayette, gökler ve yer ilk yaratılma anında bitişik idiler (11 boyut), sonradan (aslında orada henüz bir önce-sonra mefhumu yok, olay sonsuzlukta, zamandan bağımsız gerçekleşiyor) 7 gök (boyutlar) ve yer (4 boyut, “Zaman-Mekan” sistemi) olarak ayrılıyor.

2. Canlı olan her şey “Sudan” yaratılmıştır (oluşmuştur, dileyen evrimleşme der, dileyen de tekamül). Burada canlı olarak tabir edilen, madde (tüm madde, canlı cansız) ve kapsadığı/kapladığı (hacimsel olarak) mekan ve (yan ?) etkisi olan zaman. Ayırma işlemi de bence, büyük bir “patlamaya” değil de, nazikçe “ısınmaya” işaret ediyor. Tüm madde canlı olarak tarif ediliyor; Bunu bize şu ayet bildiriyor: “Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi ALLAH'ı tespih etmektedir.”18. ALLAH'ı tespih eden (tespih 'den ne anlamanız gerektiğini biliyorsunuzdur herhalde, bilmeyen lügate baksın) her şey, canlıdır. Canlı bir şeyi veya canlandıracağınız bir şeyi patlamayla (zorla, cebren) yaratmak istemezsiniz, değil mi ?En doğrusunu ALLAH bilir.

3. İkinci ayette, göklerin ve yerin ancak hak ile (belirli kurallar, Sünnetullah) yaratıldığına dikkat çekiliyor (mealin bende oluşturduğu kanaat bu). Bu kurallar, yaratılan sistem var oldukça asla aksamaz.

4. Belirli bir süreye göre yaratmak ise şudur: Süre'nin bir başı (başlangıcı) var ve mutlaka bir sonu olacaktır. Bu süre önceden belirlenmiştir (sonsuzlukta, ezelde, zaman öncesinde), bir yerde kaydı vardır. Ancak bu süre ne kadardır, ne zamana kadardır, bu bildirilmiyor. Bu konuda da Kur'an-ı Kerim 'de apaçık bilgi bulmak mümkün (Arayan, bulmak isteyen bulur; Sonraki bölümlerde ayetler verilmiştir.).

16 Enbiya 21:3017 Ahkaf 46:318 Hadid 57:1

Sayfa 35/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 36: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Şüphesiz, en doğrusunu ALLAH bilir;Ancak bize de, aklımızı kullanmak, düşünmek ve keşfetmek gibi çok önemli görevler verilmiştir. Bunu canlı cansız (!) her şeyin yaptığı gibi, yapmamak, ALLAH'ı tespih etmemek olur. Hani şu cüzzi irade dediğimiz ve kullanmakta muhayyer (seçimde serbest) kılındığımız irade ile. Bunu yapmayan kalp cansızdır, kainatın (en azından evrenin bilinen kurallarına) Hak'kına riayet, iman (boyun eğme, secde) etmemektedir.“Yer çekimi kuralına boyun eğmiyorum, kabul etmiyorum, beni bağlamaz !”, diyebilir misiniz ? Aslında diyebilirsiniz de, ancak bu laf, lakırdı olur; İftira olur, bir sonuca götürmez sizi...

Bir deneyin, bakalım ne olacak. Elbette ilimsel ve bilimsel olarak öyle bir tekamül edersiniz (evrimleşirsiniz) ki, neredeyse kuşlar gibi (neredeyse diyoruz), en azından benzer şekilde, yer çekimi kuralından (kader'i geçersiz yapamamakla beraber), bir nebze ve süre, bağımsız hareket edebilmenizi sağlar. Ama, kuşlara bakıp da feyiz alarak icat ettiğiniz uçağın uçuyor olması, yer çekimi kuralını ortadan kaldırmaz, yok etmez, o kural hala geçerlidir. Üstelik uçan kuşu da siz yaratmamışsınızdır, onu ancak taklit edebilirsiniz. Bunu yaparken de yine başka başka kurallardan (aerodinamik, havanın kaldırma gücü gibi) faydalanırsınız ki, onları da yer çekimini Yaratan yaratmış ve hizmetinize sunmuştur. Tek yaptığınız, size gelen ilhamı değerlendirmek olmuştur ki, bakınız, o ilham nereden, kimden gelmiştir ?

İlham diyoruz, çünkü nasıl ki biz yoktan var edemiyor, var olanı da yok edemiyorsak (İnanmayan dener; Göreceksiniz ki, olmuyor...), bilginin (ilimsel veya bilimsel) bir altyapısı, bir kaynağı olmak zorundadır: Vahiy ve/veya ilham. Bizim, cüzzi irademizle yapabildiğimiz tek şey, bilgileri (doğru veya yanlış) tefekkür etmek, işimize yarayacak (veya yaramayacak) sonuçlar elde etmek (çıkar-sa-mak-) dir.

Tefekkür'ü nasıl ederiz ?Aklımızı, düşüncelerimizi kullanarak. Akıl, düşünce nedir ?Akıl, bizim aktif (en aktif) bir duyumuzdur; Buna “6.Duyu” demekte fayda görüyorum. Her ne kadar bu bilgiler ışığında, 6.duyu olarak, bazı çevrelerce, farklı şeyler empoze edilmeye çalışılsa da (yok efendim telepati, telekinesis, teleportasyon, nazar, vs. gibi), ben şahsen aklı ve düşünceyi 6.duyu olarak tanımlamakta, hatta en temel ve birinci duyu olarak görmekte ısrar etmeyi görev bilirim. Çünkü akıl olmasa, duyular ne işe yarar, algıları değerlendirecek başka bir mekanizma biliniyor mu ?Dileyen, o yukarda saydığımız, ama benim henüz tanık olamadığım fenomenleri de, 7.duyu olarak adlandırsınlar.Bu mekanizma (6.duyu, akıl) “canlı” (!) olan her şeyde (bitki, hayvan, insan,vs.) vardır ve şöyle veya böyle işletilmektedir (“cansız” dediğimiz diğerleri ise, belli bir programa bağlı, yörüngelerinde akıp gider, o şekilde tespih ederler). Duyuları mutlaka bu “akılla” sentezlemek olmazsa olmaz, elzemdir. Çevizi kabuğu ile yiyemezsiniz, mutlaka kabuğunu kırıp içine ulaşmalısınız. Vardır tabii orada burada, cevizi kabuğu ile yutanlar; Ancak bunlar, umarım, azınlıktadır (gerçi öyle görünmüyor, şu aralar çoğunluktalar gibi) ve biz de onlardan olmayız. Neyse ki, başkalarının cevizi nasıl yediğinden biz sorgulanmayacağız, yeter ki biz cevizin içindeki nimetin tadına varalım.

İlham dedik; Ondan önce “Vahiy” gelir ki, vahy'i, “en doğru bilgi” olması sebebiyle, binanızın temeline yerleştirirseniz, o yapının mukavemeti (bak. İnşaat Mühendisleri), amacına uygun bir şekilde görev yapar. Üzerine ekleyeceğiniz yapı taşları da, aynı temeli gibi “doğru” olursa, ki başkasını (yanlış, batıl, yalan, dolan, inkar, iftira, küfür, dez-enformasyon, vs. gibi uymayan parçaları) zaten kabul etmez, o zaman ulaştığınız sonuçlar da (artık biraz/çokça da niyetinize bağlı, hedefiniz, amacınız ne ise), kurallar (kader, Sünnetullah) açısından “doğru” olur. Sağlam bilgi böyle edinilir. Gerisi fasa fiso... Fasa fiso, çünkü batıl o kadar yoğun ki (dez-enformasyon çağında yaşıyoruz ya...), şeytan programını o kadar mükemmel yürütüyor ki, “doğru/lar-dan” sapmanız, sapıtmanız, saptırılmanız an meselesi ki, “Çoğunluğa uyarsanız, siz de sapıtmışlardan olursunuz.”, mealinde bir ayet-i Kerime mevcut.

Bir de “ALLAH ile aldatanlar” meselesi var ki, şeytan burada, neredeyse “Kendisini aşmış...” diyeceğiz. Bilirsiniz, bilmeyenler bilenlere söylesin, bu isimde kitap yazan ilim adamı var. Bende bu kitabı bir şekilde ele geçirdim (maalesef internet'ten “beleş” indirdim) ve okuyorum. Ancak okurken, her zaman Kur'an-ı Kerim mealini de (O gerçektir) yanımda bulunduruyorum, en azından “O bilgilere” dayanarak, okuduklarımı yorumluyorum, alıntı varsa Kur'an 'dan, kontrol ediyorum (Bir alman atasözü der ki: Güvenmek iyidir; Kontrol etmek daha da iyidir. -Vertrauen ist gut, Kontrolle ist besser!-).

Sayfa 36/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 37: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Kur'anı- Kerim 'i “mutlak gerçek ve doğrular” olarak kabul etmek;1. Öncelikle niyetinize;2. İman edip etmediğinize (ALLAH'a/Yaratan'a, Kitaba, Peygambere/-lere);

Bağlıdır. Bunun “Lami-Cimisi” yok, kaçarı yok, başka bir yolu yordamı da yok. Ayet-i Kerime 'sinde ALLAH şöyle buyuruyor: “O 'nun sözü gerçektir.”19. Bu ayetten anladığımız şu: ALLAH, yalan söylemez, söylemiyor. Bunu ister böyle kabul eder, iman eder şükredersiniz; İsterseniz, inkar eder, nankör kafir olursunuz, size kalmış. Seçiminiz nasıl olursa olsun, bir yerlere mutlaka varacaksınızdır. Bu, niyetinize bağlı hedefinizdir, varacağınız yerdir. Buraya kadar anlaşılmayan bir konu değildir sanırım/umarım. Yinede anlayamayanlar, anlamamakta direnen ve anlamak istemeyenler varsa, ben ne desem boş. Ağzımla kuş tutsam, fayda etmez. Yazılarımızın başlığında neden böyle bir keyfiyete girdiğimizi, elimizden geldiği kadar, anlatmaya çalıştık. Umulur ki, bundan böyle ben de, “Kainat” ve “Evren” terimlerini yerli yerinde kullanmakta “başarılı” olurum.

Algılar ve algıladıklarımız; Duyularımızla (5 duyu + akıl, eder 6 duyu) algılamayı başarabildiğimiz evren, ki kainat olayını algılamaktan zaten henüz çok uzağız (bu nispeten çok sofistike bir konu), “doğru” ilkeleri uyguladığımızda umulur ki, başaramayacağımız bir olay değil. Yeter ki bu doğru ilkeler'i yanlış anlamayalım. Kim ne derse desin, öncelikle yapmamız gereken, bilgiyi aklımızın süzgecinden geçirmek, analiz etmek, sentezlemek ve ortaya atacağımız teorileri, modelleri iyice tefekkür etmek olacaktır. Bunu yaparken, bize yardımcı olacak, binamızın temelini oluşturan doğru, dosdoğru ahlak ve oluşturacağımız etik değerler ve felsefeler olacaktır. Umulur ki, olur. Faydalanacağımız bilgileri “okumaktan” elde etme zorunluluğumuz var, aksi taktirde, ipin ucunu kaçırmak işten bile değil. Okumak derken, okunası bilgi kaynakları, ilmi (vahiy) veya bilimsel (enformasyon) ve hatta evrenin kendisi (algılar) olmalıdır. Artık hangi sıraya göre hangisine öncelik verirsiniz, sizin tercihinizdir. Ben şahsen, Vahy'i birinci sırada uygulamayı tercih ediyorum (tabii anladığım kadarıyla). Daha sonra, mecburen diyelim artık, bilimsel materyallerden faydalanmaktayım (ki, arasında enformasyon olduğu gibi, dez-enformasyon da bol miktarda mevcut) ve bu bilgilerin tümü de tamamen yanlıştır demek, çok da doğru olmasa gerek; Ne var ki, aralarında çok güçlü bir süzgeç mekanizması kurmakta fayda görüyorum. Bunun ötesinde, son olarak da duyularımla algılayabildiğim “okumalar” gelir. Bu da, iyi bir gözlemci olmayı, algıladıklarımızı uygun bir mantığa oturtmayı, çok ama çok dikkatli olmayı gerektirir.

Bilimsel Materyaller;Şimdi isterseniz, şöyle bilimsel materyal dediğimiz, enformatif (bilgilendirici) ve olası dez-enformatif (yanıltıcı, saptırıcı, sapıttırıcı) bilgi kaynaklarına değinelim. Öncelikle bahsedeceğimiz ana konu medyalar olacaktır. Medya dediğimiz, bir kap dır, bilgiyi ihtiva eden ortamdır. Bu konuda seçeneğimiz çok:1.Kur'an-ı Kerim,2.İnternet,3.Kitaplar,4.Dergiler,5.Basılı diğer yayınlar (gazete, vs.),6.İşitsel yayınlar (radyo, cd, hatta, neyse..., vs.),7.Görsel yayınlar (televizyon gibi); Sonuncusunu (bazı nadir bulunan tartışma ortamları ve belgeseller hariç) ben baştan elemek durumundayım, çünkü en etkilisi görsel yayın olduğundan, en çok dalaverenin döndüğü alan da budur. En başta da şu gıcık reklam mecburiyeti var ya, en çok uyuz olduğum söz, “Kısa bir aradan sonra,...!” sözüdür ki, “kısa” kelimesi görece bir kavramdır ve bana çok uzun geliyor, çünkü reklamlar kesinlikle hiçbir şekilde kaale alabileceğim bir şey ifade etmiyor; Tam tersi, reklamı verilen hiçbir ürünü almak ve kullanmak istemiyorum. Vaktimi çalmaları da cabası, çünkü 45 dakikalık bir program oluveriyor sana 60-70 dakika ki, bu aradaki 15-25 dakika benim “güzellik-uykumdan” gidiyor. Tamam, mutlaka bu programları finanse etmek gerek bir şekilde, ama bunu, reklam süresini azaltıp, daha çok ücret talep ederek de, mutlaka reklam vermekte ısrar eden ensesi kalından, tahsil etmenin yolları vardır elbette. Ben şahsen az ve kısa reklam arası yapan bir programı, vaktimi çalana tercih ederim. Bunun mutlaka bir dengesi vardır. Şu haliyle, tv-kanallarının yaptıklarını ben açgözlülük olarak “algılıyorum”. Görsel yayınlar hakkında içimde biriken konu özetle bu kadar. Birde, unutmadan ekleyelim: Her kanalın belli bir zümrenin, siyasi fikrin, doktrinin (istisnalar var ise, ben onları keşfedemeyecek kadar aptalım herhalde) “liboş'luğunu”, sözcülüğünü, avukatlığını, yalakalığını, taraftarlığını, vs. yaptığı gerçeği ki, aynı haberi farklı kanallarda izleyerek, elde edeceğiniz sözde “bilgiyi” nereye koyacağınızı şaşırabilirsiniz. Hangi kanalın hangi haberi, neden o şekilde sunduğunu, anlamak için aslında dahi olmanız gerekmez. Bakarsınız kanalın sahibine, görev yapan personelin künyesine, neyin batıl neyin “gerçek” olduğuna dair bir ipucu verir. Dediğim gibi, istisnalar varsa da, ben öyle parmakla gösterecek, altına imza atabileceğim birine rastlamadım. Tabiri caizse, Yecüc ile Mecüc resmen kanallar vasıtasıyla çarpışıyorlar. Arada olan, izleyiciye, halka oluyor. Onların rüzgarlarıyla, yaprak gibi, oradan oraya, şuraya buraya, savruluyor insanlar. “Medya Okur/Yazarlığı” gibi bir marifet icat edildi bu arada, okullarda okutuluyor (mu ?) galiba, emin değilim. O da ayrı bir felsefe geliştirmeyi gerektiriyor mu, yoksa Kur'an-ı Kerim 'den almayı başarabildiğimiz ahlak, bunların karşısına dikilebilecek kadar yeterli olur mu bizim için ? Televizyonlar

19 Enam 6:73

Sayfa 37/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 38: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

hakkında belki daha anlatılacak çok şey var, ama benim ağzımda tüy bitti, yoruldum artık. Siz tasavvur edin artık, tv karşısında kıvranmalarımı. Etkileşimli bir medya değil ki, öyle zırt diye araya giresiniz de şöyle okkalı bir şekilde fikrinizi söyleyebilesiniz. İşitsel yayınlar, keza öyle... Basılı yayınlar, keza öyle... Dergiler, her ne kadar öyle yoğun olmasa da, en son “Bilim Teknik Skandalından” sonra, bende “bu dergi” hakkında fikirlerimi bir gözden geçirmem gerekiyor, en azından bundan sonraki basılanlarla ilgili. Burada yine şu “Medya Okur/Yazarlığı” devreye giriyor, yani keza öyle... Kitaplar derseniz, aynı fenomenler burada da geçerli olmak üzere, 50-100 yıl öncesinin kitaplarında belki bu kadar yoğun ve belirgin bir “liboş'luk” söz konusu olmayabilir. Ancak, yeni kitaplarda da, dikkatli olmak gerekiyor, kaşla göz arasında, zihninizin üzerinde hegemonya kurabiliyorlar. Hatta, benim burada yazdığım “defter” dahi, sizi saptıracak bir polemik olabilmesi açısından, çok büyük bir potansiyele sahip. Belkide amacım odur. Her neyse, herkes yazıyor, herkes aklına geleni bir şekilde dışa vuruyor, ben neden yapmayayım ? Nasıl olsa, birilerin işine gelecek, birileri de kıl olacak. Ben hak bildiklerimi yazayım da, hesabımı ALLAH'a veririm, başkasına değil. Dost olarak ALLAH bana yeter.

Geldik şimdi internet furyasına. En başta şunu belirteyim, ki sonradan eklemesi zor olmasın: Yukarıda anlatılan her şeyi, ama her şeyi internet medyasında görmeniz, yaşamanız kaçınılmazdır. Özetle, “İnternet keza öyle...”, demek, kesinlikle çok çok çok ama çok doğru olur. Bunun altını ne kadar çizsem az olur.Bakmayın internet'in bir etiketi (netiketi, yani bana göre, sözde etiği) olduğuna dair empoze edilen, bas bas bağıran ideolojisine. İnternet, şeytanın ve yardımcılarının, kullanabileceği, kullanmaktan da asla geri kalmayacağı, kendisine elzem bir ortam (medya). Deccal'ın ta kendisi, desem, yeridir. Bu kadar “kontrolsüz görünen” ama en güzel bir biçimde kontrol altında tutulan başka bir ortam/medya bulamazsınız. Bunu ben oto didaktik bir “bilişim ve iletişim teknolojileri uzmanı” olarak söylüyorsam, düşünmekte fayda vardır herhalde. Burada “Büyük Birader”(Goerge Orwell'in “1984” adlı romanına atfen), “Echolon” denen bir sistemdir ki, “mutlak kontrol” ondadır. Echolon internet'te (bazı başka ortamlarda da) her belgeyi “görür”. Her konuşmayı/yazışmayı dinler. Her şeyden (mutlak olmasa da, çünkü mutlak haberdar olan ALLAH 'dır) haberdar olma potansiyeli çok yüksektir. Nispeten hızlıdır ve gittikçe hızlanıyordur. İnternet üzerinde ulaşabileceğiniz bilgi (enformasyon) ve na-bilginin (dez-enformasyon) haddi hesabı yok gibidir.Herkes, ama herkes; İçerik ekleyebilir, değiştirebilir, ulaşabilir, iyi veya kötü niyetle kullanabilir. Kimseyi (bazı sınırlamalar olsa da) fikrini beyan etmekten alıkoyamadığınız gibi, fikrini beyan edenlerin okunmasını, izlenmesini, duyulmasını, vs. neler varsa daha, engellemeniz mümkün değildir. Adı üstünde internet bir ağ'dır, örümcek ağı gibi. Ağın bir kesişme yerini (ipliğini) kesersiniz, diğer noktalardan iletişim devam eder. İnternet, son bilgisayarı kapatmadıkça, yok edemeyeceğiniz yegane iletişim ortamı ve yayın medyasıdır. Ama dediğimiz gibi, onu dinlemek her zaman mümkündür, istediğiniz kadar iletişiminizi şifreleyin, gizleyin, ne yaparsanız yapın, kaçarı yok. Belki bizim ülkemizde bu biraz olsun farklıdır; İnternet omurgasına bağlı olduğumuz o narin iplikler (çıkış omurgası) sınırlı ve tekellerin elinde bulunduğundan, çok da fazla alternatif yok bizim kullanıcılarımız için. TÜRK TELEKOM mesela ki, sözde özelleşmesine rağmen, hala tekel olmakta devam edegeliyor. Bununla beraber, TÜRK ön eki de ne kadar geçekçidir, eğer %49'unun israil'li bir şirket tarafından kontrol edildiğini düşünürseniz, yorumu size bırakıyorum. Belkide yanılıyorumdur, sanmıyorum ama,...

Neden okuyalım ?Şimdi, bunca seçenek varken, bunca eğlence, gününü gün etme, eğlenme, cümbüş, vakit öldürme imkanlarına rağmen, İnsanoğlu'nun gerçeklere yönelmelerini, iyiyi, güzeli, temizi, “Gerçek Şanını” ve geleceğini (Ahiret yurdunu), Kur'an-ı Kerim 'de aramalarını; Onu güzelce, derin derin düşünerek, tefekkür ederek, anlayarak (anlamadığınız dilde gevelemek değil) okumalarını beklemek biraz saflık, hayalperestlik, gerçekdışıcılık olmaz mı ? Maalesef bu böyle oluyor, olduruluyor. Şüphesiz ALLAH, vahyin okunmasını, anlaşılmasını, insanların şanını O'nda aramalarını diler ve bu konuda kuluna her türlü yardımda bulunmaktan imtina etmeyecek, rahmetini o iyi niyetlilerin üzerine dökecektir, yol gösterecektir, kılavuzluk yapacaktır. Buna böylece iman etmeyeni de, artık zorla “doğru yola” iletmek, ALLAH'a yakışmaz herhalde. Şüphesiz, en doğrusunu ALLAH bilir. Her şey niyetle kaimdir. Doğru sonuca götürecek olan niyet'tir ve elden geliyorsa, işlenen/yapılan/edilen salih ameldir.Buraya kadar, az çok, bilimsel materyalleri açıklamayı başarmışızdır umarım.Şimdi de isterseniz (isteseniz de, istemeseniz de), algılarımıza ve algılarımızın bize ulaştırdığı “Kainatı Okuma” konusuna değinelim:

Sayfa 38/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 39: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Duyular ve Algılar;Duyular ki bunlar: Görme, Duyma, Koklama, Tatma ve Dokunma duyularıdır, her biri temelde insan yapısında standart olarak mevcut bulunsa da, bazı istisnaların da olduğunu belirtmekte fayda var. Herkes mükemmel bir şekilde görmez (görme bozukluğu, ben miyobum mesela) veya duymaz veya koku almaz. Tatma ve dokunma duyuları da dahil olmak üzere, bu duyular örneğin yaşlılıkla beraber zayıflayabilir. Bunların kusursuz olduklarını iddia etmek doğru olmayabilir. Gerçi görme ve duyma konusunda, bilim bizlere az çok yardımcı olmayı başarıyor (Gözlük, lens, duyma aleti, vs.), ama tabii ki bunlar orijinalı kadar kusursuz çözümler değil. Her neyse, konumuz da o değil zaten.Duyularımızla elde ettiğimiz (beynimize gönderilen sinyaller) bilgiler, ancak ve ancak beynimizin kimyasal reaksiyonlarla (nöronlar, sinaps 'lar, vs.) oluşturduğu algılar vasıtasıyla bilincimiz tarafından fark edilebiliyor. Beynimiz kendisi, kafatasımızın içinde karanlıkta bir sıvının içinde yüzüyor. Bir tek gözler, öyle bir rivayet var, beynimizin doğrudan birer uzantısıdırlar (biyologlar daha iyi anlar). Şimdilik elde ettiğimiz bu algılar, eğer düşünecek bir akıl/bilinç yoksa veya en azından bu bilgileri programı çerçevesinde değerlendirecek içgüdüler dediğimiz bir mekanizma yoksa, pek de bir işe yaramazlar. Mesele algıların etkisini, akıl, bilinç veya içgüdüler mekanizmaları ile değerlendirip, tepki oluşturmakta. Tepki yoksa (ki çoğu insan nedense aynen öyle tepkisiz), akıl, bilinç veya içgüdü mekanizması ya çalışmıyordur (zayıf ihtimal), ya da çalıştırılmıyordur. Akıl ve bilinç sahibi, üstelik bir de irade sahibi olan insan ise, aklını çalıştırmakla mükelleftir, bunu inkar etmek hepten saçmalamak olur. Böylelerine ne deseniz boştur. İşte bu durumda söz konusu olan, fıtrata aykırılık, kaderi (tabiat kanunlarını) inkardır, elden bir şey gelmez. Kur'an-ı Kerim 'de “Akıl etmeyecek misiniz ?”, “Aklınızı kullanmayacak mısınız ?”, “Hala aklınızı kullanmayacak mısınız ?” ve “Düşünmeyecek misiniz ?” gibi ayetler boşuna vahiy edilmemiştir, mutlaka bir hikmeti vardır. Demek, akıl etmeyecek, aklını kullanmayacak, düşünmeyecek olanlar vardı, vardır ve gelecekte de hep var olacak. Bunlardan uzak durmak gerek. Duruyoruz da zaten. Beynin en gelişmiş bölgeleri, algı merkezleriyle beraber, bir de düşünme mekanizmasını yerine getiren bölgeleridir. Varın sorun biyologlara, antropologlara, ne diyecekler. İşte bu “gerçeklerden” yola çıkarak, diyebiliriz ki, 6.duyumuz olan aklımızı kullanmak, düşünmek, bazıları inkar etse de, otomatiğe bağlasa da, görevimizdir, misyonu başarıyla tamamlamanın olmazsa olmazı. Bu aklı kullanmak, düşünmek mekanizmasının, ruh üzerinde ne gibi etkileri olur, müsaade edin, o da sufilerin görevi olsun. Buraya kadar getirdik. Bizi konumuza bağlayan açıları bundan ibaret.

“Kainatı Okuma” ve algıda görecelik (veya Görelilik);Şu bir gerçek ki (kimse yadsıyamaz), duyularımız bizi yanıltabilir; Buna örnek olarak görme bozukluklarını göstermiştik örneğin. Ancak yanılmak bundan ibaret değildir. Kartal gözlere sahip olsanız da, gözleriniz sizi yanıltabilir, duyduklarınızın kaynağı farklı olabilir, illa kulağınızdan geliyor olması gerekmez. Algılarınız da (beyindeki bazı kimyasal veya zihinsel nedenlerden) bazen size oyun oynar. Bunlara daha derin dalmak istemiyorum, kendi başlarına bilim dallarıdır (psikoloji, fizyoloji, vs.). Benim dikkat çekmek istediğim konu, şartlanmalardır ki, buda aslında psikolojinin bir kısmıdır. Lise psikoloji dersinden herkes “Pavlov'un Köpeğini” hatırlar herhalde. Biz insanı da, aynen köpeklere olduğu gibi, belli kalıplarda şartlandıran asıl öge “süper-ego” dediğimiz, çevremizdir ve en temelinde gördüğümüz eğitim ve öğretimdir. Bunlarla beraber, insan sosyal bir varlık olarak, içinde yaşadığı toplumun davranış kalıplarından mutlaka etkilenir. Öyle ki, bir insanın mizacını, karakterini, kişiliğini bu toplum büyük ölçüde etkiler. Doğrularıyla, yanlışlarıyla, toplum insanı forme eder (düzenler) veya deforme eder (eğip büker). Ego (bilinç, üst-akıl) ve Sub-Ego (bilinçaltı, alt-akıl) sürekli sürekli süper-ego ile etkileşim halindedir. Şu doğrudur, şu yanlıştır, bunu yap, şunu yapma gibi empoze edilmeler, kişinin düşünme-düşünmeme serbestliğini hegemonyası altında tutmaya çalışır. Bir nevi iradesini zorlar, gerer. Konu aslında sosyologları ilgilendiren bir konudur, burada belirtmemin sebebi, görecelik konusuna bağlamak. İşte bu etkiler ve tepkiler ve etki-tepkimeler sonucu, her insanda kendine has bir “gerçekleri algılama”, “algılar üzerinde düşünme” göreceliği oluşturur. Hiçbir insan, hiçbir etkiye, %100 aynı ve hatta benzer bir tepki vermek zorunda olmadığının ve de vermediğinin resmidir. Bunu böylece doğru anlamakta fayda görüyorum. Anlamazsak, işimiz ilerde daha da zorlaşacak. Bakınız İslam'daki mezheplere; Herkes dediğim dedik, çaldığım düdük havasında. Hadi gelin, külahlarımızı önümüze koyup, Kur'an-ı Kerim okuyalım da, şundan bundan duyduğumuz kulaktan dolma bilgilerle kendimizi ateşe atmayalım, diyen yok (bazı istisnalar mevcut, ancak onlarda ciddiye alınmıyor ve ben de onların ciddiye alınmamalarından kahrolan bir insanım...) !Biz ne menem yaratıklarmışız ki, kendisinin apaçık olduğunu beyan eden Kur'an-ı Kerim 'i bile farklı yorumlamaktan korkmuyoruz. Gerçi bunun da sebepleri belli, ama ne fayda, menfaat üstün geliyor. Hz. İbrahim gibi güzel bir örnek, en mükemmel kıssa olabilecek hayatıyla, nedense görmemezlikten geliniyor. En azından aynı şekilde tatbik ederek yaşamaktan korkan bizler, bu bilincin farkında olarak, hangi mazeretle sıyıracağız ahirette paçayı acaba, çok merak ediyorum. Korkumuz, açlık mı, fakirlik mi, horlanmak mı, zulmedilmek, ateşe atılmak mı ? Korku, şeytanın vesvesesidir, bunu da mı bilmiyoruz ? Şunun şurasında, 70, 80, bilemedin 90 yıllık bir ömrümüzde (ki bazımız o kadar da yaşamıyor) hergün korksak ne yazar ? Ahiret hayatının sonsuzluğu yanında, şurada katledilseniz, ateşe atılsanız, etinizi lime lime doğrasalar, ne yazar be ?

Sayfa 39/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 40: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Ha, demek orada bir “İman” meselesi var ki, itiraf etmek gerekir, %100 ulaşmak, ancak “doğru niyetle” yaklaşımda bulunanlara özgü bir şeydir. %100 inanmıyorsanız, her şey boş. Dikkatinizi çekerim, %99,9 yeterli değil. Bu arada herkes yüzde kaç olduğunu kendisi bilecek.Bu konulara da bir daldık, pir daldık. Belki bu kadar kesin ve keskin konuşmanın faydalarından çok zararlarını görürüz. Keskin sirkenin küpüne zararı var misali. Neyse, söz ağızdan çıktı bir kere...Asıl konumuz, “evreni okumak ve görecelik” idi, tahminim bu konuda da şu ana kadar aklımdan geçeni az çok belirtmiş oldum. Sonuç olarak şunu belirtelim: Evreni (bir nevi kainatı) okumak da en temelinde belirli bir ahlak anlayışına ve etik değerlere vede belli felsefelere ihtiyaç duymaktadır. Bunları herkes kendi kanaatince, bir şekilde edinmeli. Başkasının ki bizim üstümüze vazife değil.Bizim varmaya çalıştığımız nokta şu ki, bilimsel yayınlardan faydalanmaya çalışırken, nelere dikkat etmeli, nelerden imtina etmeli (uzak durmalı) ve hangi bilgileri nasıl kullanmalıyız, gerisi “retorik sorulardan/sorunlardan” ve “polemiklerden” ibaret.İçinde bulunduğumuz evreni, bu bilgilerin ışığında (ilmi ve bilimsel gerçekler), okumaya ve anlamaya çalışacağız, inşallah.Benim, Kur'an-ı Kerim okumalarıma ve tefekkürlerime başlamadan önce, başucumdan ayırmadığım bazı kitaplar var ki, burada sıralamak istiyorum:

1. “1984”, George Orwell, Ütopya; ama bir şekildede dünyanın şimdiki düzenini anlatıyor gibi.2. “Shibumi”, ? Travenian, Roman, keza öncekinin tam manası bakımından.3. “Zamanın Kısa Tarihi”, Stephen W. Hawking, Bilimsel/Dezenformasyonel bir çalışma olarak görüyorum,

önceleri sadece bilimsel olduğunu düşünüyordum ama.4. “Dianetics”, yazarını hatırlamıyorum, Şimdi düşününce aslında çok saçma, ama insanın ufkunu

genişlettiği de bir gerçek. Ne yazık ki, artık bunun da suyu çıktı (bak. Scientology muydu neydi).Daha başka çok kitap okudum, ama genelde hayat felsefemi ilk üç kitap çok etkiledi diyebilirim, tabii, Kur'an-ı Kerim hepsinin üzerinde bir etki bıraktı bende ve etkilemeye de devam ediyor, her okuyuşumda. Tekrar tekrar okumaktan bıkmayacağım tek kitap, çünkü her okumamda farklı boyutlar açılıyor zihnimde. Dört numaradaki kitabı şöyle bir kenara atarsak (çok banal geliyor), burada sık sık alıntılar yapacağım kitaplar bunlar. Elbette, uygun sure ve ayetleri de Kur'an-ı Kerim 'den alıntılamak şartıyla.

Evreni anlamak için okumak, algılamak;Mantıklı düşünürseniz (hangi mantık ?), evreni (ve hatta kainatı) anlamak için, evreni (ve diğer bilgi kaynaklarımızı) okumalı, tefekkür etmeli (üzerinde derin düşünmeli), kanaat edinmeli (kendine göre bir şey anlamalı), bu bir gerçek. Bunu yaparken hangi merhalelerden geçileceği, insanın nasıl tekamül edip gelişeceği bir yerde kendisine kalmış. Herkes anladığı kadar tekamül eder, gelişir. Bu tekamüllerin çoğu, saptırılmanın kolay olması sebebiyle, ters yönde olabilir. Arada bir ince ayar çekmekte fayda var. Bu, bir adım geri çekilip, olaylara olimpik bir bakış açısıyla bakarak, yapılabilir.

Neleri okuduk ?Neleri okuduğumuzu, önceki sayfalarda anlatmış bulunuyoruz. Konumuz ise, bilim üzerine felsefe yapmak olduğundan, biraz da kullandığımız spesifik medyaların bize sunduğu imkanlardan bahsedelim ve yazılarımızı “Gelişmelere” bırakalım. Şöyle ki, bu defterde anılmamış olsa da, siz de mutlaka fark etmiş olmalısınız ki, bu okuduğunuz 6.defter. Bu defterle beraber, daha önce kurşun kalem ile kaleme aldığım 5 ayrı defter daha mevcut. Bunlardan ele geçirebildiyseniz, 5.defter ve 4.defterin bir kısmı da buralarda (bu belgeyi bulduğunuz ortamda, .PDF olarak internet'te) bir yerlerde dolaşıyor (indirilmeyi bekliyor). İndirip okuduysanız eğer, hangi konularda yazı yazıp, iştigal ettiğimizi de anlamış bulunuyorsunuz. Yok, okumadım diyorsanız, şöyle kısacık bir giriş yapmakta fayda var:

Neden yazıyorum ?Aslen, yazmaya başlamamın sebebi, bir yandan boş vakitlerimi değerlendirmek, diğer yandan (neredeyse) herkesin yapmaya çalıştığı şeyi yapmak, yani bir iz bırakmak bu dünyada. O iz ne kadar belirgin olur, ne düzeyde dikkate alınır, algılanır, anlaşılır, orası beni pek de ilgilendirmiyor doğrusu. Maksat iş olsun, laf olsun külah dolsun da değil, ama, insanlar beni dikkate alsın diye de kendimi yıpratmayacak kadar dünyaya karşı lakayt olduğumu da bilmenizde fayda var. Ola ki, bu yazdıklarımın sebebi, bu dünyanın malına mülküne ulaşmak derdim olduğunu düşünürsünüz. İşte tam da öyle değil. Madalya falan, saygı, sevgi, takdir gibi, bu dünyaya has hedefler değil benimki 'si. Olur da, bir iki insanın düşünmesinde sıçrama yaptırabilirim, yeryüzünü daha yaşanır hale getirmekte bir faydam dokunur mu acaba diye sormadım değil kendime. Sonuç bu olacaksa, ne mutlu bana, ama bunu siz fark etmeseniz de olur. Tanınmak, çarşaf çarşaf gazetelerde, boy boy ekranlarda görünüp, çaka satmak da bana göre değil. Bu yazdıklarım okunur veya okunmaz, hiç umurumda değil. Özetle budur...

Sayfa 40/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 41: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Gelin, şimdi bir bakalım; Hangi dergilerden faydalanmışım, hangi teorileri okumuş ve bir nebze (quantum) de anlamışım: Öncelikle canım memleketimde çok fazla da bilimsel yayınlara ulaşmak mümkün değil, yani ciddi anlamda bilimsel yayınları kastediyorum ki, var olanlar da son zamanlarda işi cıvıttılar gibi görünüyor. En aktüel örnek de “Türkiye'deki Bilimin” watergate-skandalı olan Bilim Teknik dergisinin, Darwin ile ilgili “sorunları” (!). Kadro değişimine kadar (ki bunun siyasi bir hareket olduğunu kimse inkar edemez; Ancak ben bu yazılarımda mümkün olduğunca siyasete girmemeye çalışıyorum; Bu alan bir bataklık gibi ve ortaya atılan herkesi rezil ediyor anladığım kadarıyla, örnek saymayacağım), işte son zamanda olan kadro değişimiyle, derginin sadece dış ve iç görünümü değişmedi. Yayınlanan içerik de, dikkatle bakarsanız, bir değişim geçirmiş bulunuyor. Mesele sadece Darwin makalesinin dergiden çıkartılması değil (sebep her neyse artık, arayınca çok çok mantıklı bir mazeretin ortaya konulacağını biliyoruz, bak. “1984”, George Orwell), aynı zamanda makale yazarlarının da dünya görüşümü değişti, ne oldu, anlayamadık. Anlayan anladı ya, neyse... İşte bu dergiyi ben uzun zamandır takip ediyorum (ediyordum) desem, yanlış olmaz. Ufkumu bu dergi sayesinde genişlettim. Beni ilgilendiren yazıların (uzay, astrofizik, nükleer fizik, vs. gibi) çoğu bana çok bilgilendirici, bazen de na-bilgilendirici (dez-enformasyon) geldi. Ama her ay en az bir ilginç konu buluyordum, artık öyle değil. Zaten almaktan da vazgeçmiş bulunuyorum artık. Arada bir gazete bayiinde gözüm ilişiyor, ama pek cezbetmiyor beni. Bunun yanında, Bilgisayar Teknolojisi ile ilgili çoğu dergiyi de takip ediyordum ki, benzer olaylar, ama sadece siyasi değil, aynı zamanda, maddi menfaat olaylarını da kapsayan fenomenlere rastladığım için, bunların da çoğunu artık takip etmiyorum. Zaten, hepsi içerik bakımından (aktüalite, testler, vs) birbirinin ikizi gibiler. Bunlardan da artık bir tanesini sürekli takip ediyorum, sadece teknoloji konusunda aktüelliğimi (yeni donanımlar ve genel olan-biten) korumak için.

Bilim Teknik Dergisi (“eski” sayıları);Elimde bulunan ve arada bir tekrar açıp okuduğum, bilgimi tazelediklerim şunlar:

● ARALIK 2008● EKİM 2008● NİSAN 2008● OCAK 2006● MART 2008● ŞUBAT 2006● KASIM 2008● AĞUSTOS 2008

ve bunların muhtelif ekleri.Konumuz evren, kainat gibi şeyler olunca, özellikle Ekim 2008 sayısı çok ilginçtir ve önceki defterlerimde de buradan sayısız alıntı yapmışımdır. Çok faydalı buluyorum.Biliyorum, anlatıp anlatıp da, bir türlü konuya gelememekten sizde sıkıldınız, aynen benim gibi.Ama müsterih olun, artık konuya girmeye kesin kararlıyım, ALLAH'ın izniyle (demekten kime zarar gelir, öyle sabit fikirli olmayın, eğer ALLAH'ı anmam sizi rahatsız ediyorsa, ... zaten bu durumda burada oturup, okumakla vakit kaybediyor olabilirsiniz, dikkatinize ! Ama şunu da unutmayın ki, “rakibinizi” tanımak, size büyük üstünlükler sağlar.). Neyse... “Evren nedir ?”, demeden önce,“Kainat nedir ?”, demekte fayda var, çünkü göreceksiniz ki, evren, kainatın sadece “bir” parçası (boyutu). Kainat, her şeyi (11 boyutu, yani gökleri ve yeri) kuşatan, en büyük kap. Bu kainatın içinde 5.boyuttan 11.boyuta kadar olan gökler (7 Gök) ve 4 bilinen boyutuyla (x,y,z ve t, yani mekan ve zaman) yer (evren) bulunmaktadır. Bazısı bunu “Einstein Evreni” olarak da tanımlar. Yer'i tekrar yer ve 7 gök olarak telakki etmenizde bir mahsur görmüyorum, ama bu durumda, yıldız sistemlerini, galaksileri, kümeleri ve süper-kümeleri, vs. hangi sepete koyarsınız ? Şimdilik bizim burada yaptığımız gibi, kainat ve evreni hayal/tasavvur etmeniz sizin lehinize, yoksa düşüncelerimi takip etmeniz zorlaşır. Yani, sonuçta “Mesela...”, diyoruz, söylediğimiz kanun değil ya. İşte kainat budur, diyoruz ve;

Sayfa 41/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 42: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

“Evren nedir ?”, ile devam ediyoruz. Göreceksiniz ki, kainat'a hiç bulaşmasak bile (ki, bulaşmamak elde değil aslında), evren aklımızı yeterince yoracaktır zaten. Bu arada geçmişten beraberinizde getirdiğiniz birtakım fizik ve matematik bilgileriniz varsa, onları da bir tazelemek gerek. Bunu kendinizce siz yapın, ben tekrar etmeyeceğim. Ancak bazı bilinen (!) “gerçekleri” ben de anmaktan edemeyeceğim ki, bunlardan biri, “Işığın Hızı” mesela; Işığın hızı “boşlukta” (artık boşluk mu dersiniz, ne dersiniz) üç aşağı beş yukarı 300.000 km/san., tam olarak 299.792.458 m/san. Bunu bir kenara not edelim, çünkü varacağımız sonuçlar bunu her zaman göz önünde bulundurmamızı gerektirecektir. Şimdi, ışığın hızı belli ise ve bir yerlerden evrenin yaşını kopya çektiysek, ki bu, evren 13,7 milyar yıl yaşında (yıl, bizim gezegenimizin güneşin etrafında 1 tam dönüşü bir yıldır manasında) demek. Yani bu yıl birimi bizim göreceliğimiz aslında, farklı varlıklar (uzaylılar vs.) farklı bir zaman birimi kullanmakta serbest olduklarını beyan ederlerse şaşırmayın sakın. Neyse... İş bu tespitlerimizden yola çıkarak, bizim evren olarak algıladığımız veya algıladığımızı sandığımız kap da (bak. Resim), küresel bir biçim olup, aşağı yukarı 13,7 milyar “Işık yılı” yarıçapına sahip bir küredir. Bunun ötesi bizim için henüz yok (Göremeyiz dediğimiz alan) ve şimdilik bizi ilgilendiren tarafı da berisi. Bu arada ışık yılı tabir ettiğimiz birim de, uzaklık birimidir. Süreyi zaten kopya çekmiştik, hatırlarsanız. 13,7 milyar ışık yılı yarıçapında, merkezi, tam benim şu an oturup yazdığım bir küre hayal ederseniz (Nasreddin Hoca misali, benim durduğum yer dünyanın merkezi, inanmayan ölçer...), bu küreyi bir kabarcık/hacim olarak da “algılayabilirsiniz”. Gerçi bu kürenin sınırları (yarıçapı) biz burada laf ebeliği yaparken, her saniye yaklaşık 300.000 km öteye (uzağa) ilerliyor, ama işte genel olarak üç aşağı beş yukarı 13,7 milyar ışık yılı kabul edilir. İşte bu kabarcığa bilim adamları (!) “Hubble Hacmi” diyorlar. Ben şahsen, henüz bu Hubble olayını okumamış ve vakıf değilken, kabarcığa “Merkez Zaman Ufku” demiştim, ama madem benden çok önceleri de biri bu konuda kafa patlatmış, sayın Hubble'ın verdiği isimle devam edelim, ziyanı yok. Bir rivayete (!) göre, ışığın olmadığı yerde bilgi yoktur. Şimdilik rivayet diyorum, ilerde konu tekrar açılınca bu sözün kaynağını da dipnotlarda belirteceğim. Şimdi, böyle bir kabarcığın ortasında oturanlar olarak, bu kabarcığın ötesinde ne var ne yok, diye sorabilmek, hadi sordunuz, cevap alabilmek mümkün müdür sizce ? Bunu gayet açık bir şekilde hayır ile cevaplandırmamız gerekir. Ama tabii müneccimseniz (ve iyiyseniz bu konuda), başka. Dolayısıyla, kabarcığımızın (hemende sahiplendik...) ötesinde ne var, sonsuz mu, değil mi, orası sınır mı, evren şişiyor mu, yoksa genişliyor mu, gibi soruları yanıtlayabilmek için, bu kabarcığın içinde olup bitenleri irdelememiz, analiz etmemiz, tefekkür (derin düşünce) etmemiz ve mantıklı akıl yürütmemiz gerekecek. Buna biz “okumak” diyorduk, hatırlarsanız. Ne okuyorduk ? Elimize geçen (algılamayı başarabildiğimiz) her şeyi, dimi ? Bu vahiy den tutun da, duyularımıza kadar her şeyi kapsayan bir materyalin okunması, “gözden geçirilmesi” demek. Bu kadar ayrıntıya bir daha girmek istemiyorum. Öyleyse, siz de sürekli aynı şeyleri tekrar etmeme izin vermeyin lütfen (bu biraz retorik oldu ya, neyse...). Evrene, gecenin bir yarısı şöyle bir başımızı kaldırıp bakarsak eğer, etrafta fazla parazit yapacak ışık kaynakları yoksa ve buna rağmen pek bir şey göremeyeceğimiz aşikar. Eh, adamlar boşuna teleskop, dürbün gibi şeyler icat etmemişler (gavur yapmış abi). Hatta öyle bir teleskop var ki, uydu gibi dünyanın etrafında dolanıp, her tarafa göz atabiliyor; Adını da “Hubble Teleskobu” koymuşlar. Bu teleskop, derin denizleri değil, derin uzayı gözetliyor. Bizler de arada bir çektiği görüntülerin internet'e düşenlerini görme fırsatı buluyoruz bu arada. Ama tabii, internet'e düşen resimler, onların (kim onlar be ?), görmemizi istedikleri resimler. Görmemizi istemediklerinin üstü örtülüdür (küfür), hiç yayınlanmaz, bulamazsınız internet'te. Şimdi bu enformasyon mudur, yoksa dez-enformasyon mu ? Bilgilendiriliyor muyuz, yoksa uyutuluyor muyuz, belli değil. Karar sizin. Neyse, her neyse, her ne değilse... “Görüyorsunuz” ya, bilgi ne kadar görece (göreli) olabiliyor. Bundan dolayıdır ki, ben, önce bir aslımıza dönelim, kesin bilgi kabul ettiğimiz kaynakları bir gözden geçirelim, derim.

Sayfa 42/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 43: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Bunun için, öncelikle şu ayetleri okuyalım, tefekkür edelim ve anlamaya çalışalım:

1. “O inkar edenler görmediler mi ki, gökler ve yer bitişik idiler de, Biz onları ayırdık. Canlı olan herşeyi sudan yarattık.”20

2. “Biz o gökleri ve yeri, ancak hak ile ve belirli bir süreye göre yarattık.”21

3. “Gökleri ve yeri hakkıyla yaratan O'dur. Ol, dediği gün, o hemen oluverir.”22

4. “O'nun sözü gerçektir. Sur'a üfürüleceği günde de mülk O'nundur.”23

5. “Yedi göğü birbirine uygun bir şekilde yaratan O'dur. O Rahman'ın yarattığında hiçbir nizamsızlık göremezsin. Haydi, çevir gözünü; görebilir misin hiçbir çatlak ve kusur? Sonra gözünü tekrar tekrar çevir; o göz, yorgun bir halde, zelil ve hakir olarak sana döner.”24

6. “Haberiniz olsun ki, Biz herşeyi belli bir ölçü ile yaratmışızdır.”25

7. “Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi ALLAH'ı tespih etmektedir.”26

8. “O, ilk ve sondur;...”27

9. “Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra da Arş üzerine hakimiyeti ile tasarufta bulunan O'dur.”28

Bilmem, anlayan anladı mı ? Ben şahsen çok şey anladığımı belirtmek isterim ve yazılarımız devam ettikçe daha başka ayetler de eklemek üzere, ALLAH'ın izniyle, Kur'an-ı Kerim 'den uygun ayetlerle teorilerimi ve evren modelimi desteklemeyi umuyorum. Bu benim tercihim ve tercihimi bu yönde kullanmayı kafama koydum. Sonuçta bir yerden tutunma ihtiyacı var, en iyisi mi eksik bulamadığım bir kaynaktan faydalanayım bari. Gerisi, fasa fiso değil, ama pek de güvenemem. Şüpheci 'yim evet, ama ön yargılı değilim. İlerde bu saydığımız ayetleri tek tek modelimizde/teorilerimizde kullanmayı düşünüyorum. Burada bulunsun, atıf yaparak geri döneriz. Gerçekten, bunca “bilgi kirliliğinin” (dez-enformasyonun) içinden, kafamıza koyduğumuz şu meseleyi nasıl kotaracağız, nasıl başaracağız, şimdilik bir muamma. Ama kafaya koyduk ya bir kere, ite kaka, bir şekilde olacaktır herhalde. Gerçi olay da fazla zorlamaya, kaba kuvvet kullanmaya gelmez ya, neyse...Şimdi, konumuzla ilgili, “Big Bang” (Büyük Patlama) modelinin müdavimlerinden biri olan Stephen W. Hawking adlı bilim adamının kendisine ne gibi sorular sorup, nasıl cevapladığına dair bir fikriniz olmak üzere, kitabından (Zamanın Kısa Tarihi) bazı alıntılar yapmak istiyorum:

1.Evren başlangıcında niçin öyle sıcaktı ? Uzaydaki her noktadan ve her yönde niye aynı gözüküyor ? Özellikle, değişik yönlere baktığımızda, zemindeki mikrodalga ışımasının sıcaklığı niçin yaklaşık aynı ?2.Evren büyük ölçekte niye o kadar düzgün ? ... Görelik kuramına göre bir bölgeden ötekine ışık gidemiyorsa başka hiçbir bilgi gidemez.29

3.Evren niçin çöken modellerle sonsuza dek genişleyen modelleri ayıran kritik hıza çok yakın bir hızla genişlemeye başladı, öyle ki, şimdi on milyar yıl sonra bile, hala kritik hıza yakın bir hızla genişlemekte ? Büyük patlamadan bir saniye sonraki genişleme hızı, yalnızca yüz bin milyarda bir oranında az olsaydı bile, evren daha bugünkü büyüklüğüne erişmeden çökmüş olurdu.4.Evrenin büyük ölçekte çok düzgün ve tekdüze olduğu gerçeğine karşın, yıldızlar ve yıldız kümeleri gibi yerel düzensizlikler var. Bunların ilk zamanlarda bir bölgeden ötekine yoğunluğun biraz farklı oluşundan kaynaklandığı düşünülüyor. Peki, yoğunluğun bu düzensiz değişiminin kaynağı neydi ?30

20 Enbiya 21:3021 Ahkaf 46:322 Enam 6:7323 Enam 6:73, 24 Mülk 67:3-425 Kamer 54:4926 Hadid 57:127 Hadid 57:328 Hadid 57:429 Sayfa 15830 Sayfa 159

Sayfa 43/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 44: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Bakar mısınız ? Bunlar henüz daha sorular. Yumurtladığı açıklamalara daha geçmedik. Ciddi bir vaziyette kafamı iki elimin arasına alıp da kara kara düşününce, aklıma, bu adam hangi bilgisizliğin, hangi kendini beğenmişliğin pençesinde ve buralara gelmek için hangi dez-enformasyonlara maruz kalmış acaba, diye sorular geliyor. Delinin biri kuyuya taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış. Arkadaş, “Big Bang” modeli, ne zaman mutlak doğru ve gerçek olarak kabul gördü de, bir insan oturup ciddi ciddi bu soruları kendine soruyor ? Kendisine sormayı bırakın, kitabında yazmış. Yok canım, insanda biraz öz eleştiri yapabilme kabiliyeti olmalı, yoksa böyle kısır döngülerde abuk subuk sorular üretmek işten bile değil. Hele bir de açıklamalarını okusak, evlere şenlik, kim kime dum duma. Büyük Patlama herhalde kafalarında öyle bir hengame yaratmış ki (eh, boru değil, patlama bu), yapboz'un parçaları gibi etrafa yayılmış ve şimdi de genel bütünü görmek mümkün olmuyor, parçaları zorla birbirine uydurmakla meşgul vatandaş.Hadi gelin biz yardımcı olalım vatandaşa; Bir kere, evren (tekillikten veya değil) mutlaka bir Büyük Patlama ile “var oldu” diyemeyiz. Biraz akıl yürütmekle bu sonuca varabiliriz. Ne dersiniz, yürütelim mi ? Peki. Daha az önce, bir kabarcığın içinde nasıl ve neden bulunduğumuzu analiz etmiştik (Hubble Hacmi). Üstelik bunu iddia eden de sadece ben değilim. Eğer öyle olsaydı, adını “Merkez Zaman Ufku” koyardık, Hubble Hacmi değil, dimi ? Bu bilginin ışığında, evrenin var olması için, illa ki bir “tekillikten ortaya çıkan bir büyük patlama” yoluyla “evrimleşmek” zorunda olmadığının teoremlerini koyalım ortaya. Öncelikle “Big Bang” modeli bize neleri empoze ediyor, ona bir bakalım. Diyor ki, “Büyük Patlama. Ancak bu patlama, madde ve enerjinin zaten var olan uzayın bir yerinde ansızın belirip dağılması değil; Ansızın patlayan 'uzay-zaman'da dağılması.”31 ve “Dolayısıyla, gök adaların hareketi; kendilerinin hızından ziyade, aralarındaki uzayın genişliyor olmasından kaynaklanıyor.”32 “Patlatmak”la ne alıp veremediğiniz var kardeşim ? Bir yerleri patlatamayınca, rahat edemeyen bir DNA'nın (veya şartlanmışlığın) ürünleri misiniz, anlayamadık ki ? Neden illa ki patlamak zorunda be ? Bu işi daha barışçıl, daha nazikçe halletmenin bir yolu yok mu ? Görüyorsunuz ya, hangi zihniyetteki insanlar, bize nasıl bilim öğretmeye çalışıyorlar.

1. Yokluğun içinde var olmayan, olamayan bir avuç dolusu “uzay-zaman” patlatıyoruz, al sana evren. Çocuk mu kandırıyorsunuz ? Uzay, madde olmadan yoktur. Madde olmayan bir boşluk uzay olarak tarif edilemez, hacme (hacim) sahip değildir. Uzay hacim ile kaimdir (vardır). Hacmin olduğu bir yerde mutlaka madde olmalı, madde yoksa, hacim de yoktur (bak. Kritik Yoğunluk). Mutlak vakum söz konusu olabilir mi ? Haddi, madde olmasın diyelim vakumda, oradan ışıma geçmez mi veya en azından gravitasyon etki etmez mi ? Demek, “bir tür” eterdir “boşluk” denilen. Artık döndürün durun bu ifadeyi, ta ki kafalarına girene kadar. Keza yokluğun içinde zaman da olmaz; Üstelik zaman patlamaz, ne bu, çatapat mı ?

2. Aralarındaki uzay nasıl genleşir, orada bir boşluk var da genleşiyor diyorsanız (boşluk tekillik/hiçlik demek ve zamandan ve mekandan bağımsızdır), boşluk madde olmadan olamaz, maddenin olduğu yerde ise kütle çekim kuvveti vardır, genleşemez, tam tersi öbeklenir. Şişme, genleşme, genişleme, bunlar dikkatli kullanılması gereken kavramlardır. Öyle her ipini koparan bu konuda ahkam kesmemeli.

Ne o, bizde biraz öz eleştiri mi yapmalıyız yoksa; Adamcağızlara çok fazla mı yükleniyoruz acaba ?Belkide çuvaldızı kendimize, iğneyi de ötekilere batırmalıyız, ne dersiniz ?Tamam, bu kadar öz eleştiri yeter.Öz eleştiri yapmak bir yana; Aslında biz de ağzımızda lafı geveleyip duruyoruz, doğrusunu söylemek gerekirse. Varacağımız sonuç belli, ki daha önceki yazılarımızda (önceki defterlerde defalarca) da analiz ve irdeleme (kurcalama da denebilir) sonucu, bulduğumuz model tüm bu yukarıda vatandaşların sordukları sorulara yanıt veriyordu. Evren yaratıldığında (kainat olayına girmiyoruz, çünkü kalan 7 üst-boyutta kurallar nasıl işliyor bir haberimiz yok), mutlak düzen halinde olmalıydı (bak. termodinamik ve entropi). Her ne kadar, o “ilk anda” bu termodinamik kurallar işlemiyor olsa da (nedenlerini saymıştık) ve şu an, öyle kuralların varlığı tarafımızdan (şöyle veya böyle) kabul ediliyor, en azından açıklama olarak mantıklı geliyorsa da, maddenin ışıma yapmadığı o anda henüz geçerli olmamaktalar. Bu, ne demek ? Bu, şu demek: Madde ışıma yapmıyorsa (karanlık çağ), elektromanyetik emisyon yok demektir. Maddenin ısısı da “mutlak sıfır” olmalı. Enerji potansiyel olarak vardır. “O sonsuz anda” neler olup bittiğine dair fikir yürütmemiz çok ama çok zor olmasına rağmen, çünkü ışığın (elektromanyetik emisyonun) yayılmadığı ortamda “bilgi” de olamaz/aktarılmaz, mevcut fizik kurallarına dayanarak en kötü ihtimal diyebiliriz ki (ekstra-polasyon ile), madde “mutlak düzen” halinde “var olmuş” olması gerekiyor (termodinamik ve entropi meselesi), olmasa bile en geç ışıma başladığı anda

31 Bilim Teknik Mart 2008, Yeni Ufuklara Eki, “Elementlerin Oluşumu” adlı makale, sayfa:8, sütun:3, satır:2032 Bilim Teknik Mart 2008, Yeni Ufuklara Eki, “Elementlerin Oluşumu” adlı makale, sayfa:8, sütun:3, satır:25

Sayfa 44/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 45: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

(zamanın mutlak ilk anı, yokluk ile varlık fenomenlerini ayıran o an) hazır ve nazır “evrimleşmeyi” bekliyor olması gerekir. Bu mutlak düzen, ancak tüm atomların aynı atom türünden olması (hidrojen) ve tümünün de homojen, eşit dağılmış olması gerekir. Diyeceksiniz ki, madde ilk “var olduğunda” atom olarak değil de, parçacıklardan ibaretti (belki quantlar veya x-parçacıkları, her neyse). Bu ışıma yapana dek var olmayan “zaman” mefhumundan dolayı, bu çok da önemlilik arz etmez, çünkü o ilk “var olma anı” sonsuzluğu kapsamaktadır. “O anda” her ne yapacaksanız yapın, zamansızdır, süre gibi, geçen zaman gibi fenomenlerden, ihtiyaçsızdır (münezzehtir), dolayısıyla “sonsuz” miktarda atom hal-u hazırda “var olmuş”, hazır ve nazır bekliyor olabilir, hiçbir “zorluk” yok bunda. Bu bir yandan “Kütle Çekim Kuvvetinin” sonsuz erimini de açıklayabilir; Bir yandan da “Mikrodalga Fon Işımasını” da açıklayabilir. Bu modele göre, o mikrodalga fon ışıması da, evrenin mutlak, zamanlı ve ışımalı, ilk anını göstermiyordur da, belli bir ışıma (mikrodalga) düzeyinde yapacak kadar “öbeklenebilmiş” maddenin resmidir (bak. Resim).Ve burada da gördüğünüz üzere, öbeklenmeler (bana göre) gayet ileri seviyeye ulaşmış ve “düzensizlikler” ortaya çıkmaya başlamıştır. Big Bang modelinin aksine, biz bunlara “düzenli” değilde, “düzensizlik” demeyi tercih ediyoruz. Bu durumun, “Big Bang ne diyorsa, biz tersini iddia ediyoruz.” anlamında anlaşılmasını istemem. Öyle anlasanız da pek umurumda değil, beni bilirsiniz (bizim “gençliğimizde”, buna “Çok da tın !” denirdi, artık ihtiyarladık “akıl kemale erdi” de (!), daha nazik bir şekilde dile getiriyoruz...). Mevcut dile getirdiğimiz model olsun, big bang modeli olsun, bu aşamadan sonra her iki halde de evren bugün algıladığımız şekline “evrimleşmiş” olacaktır. Ancak bizim modelimizde, diğer modellerin dikkate almadıkları bir “Faktör” var ki, diğer modellerde sorun yaratmasına rağmen, bizim modelde bir sorun yaşanmıyor, tam tersine modelin kendisini destekliyor, o da, şu meşhur bilim adamının abuk subuk sorular sormasına sebep olan sorunlar. Ki, biz modelimizle iştigal ederken, bu soruları sormak aklımızdan hayalimizden geçmiyor, çünkü gerekleri de, gerekçeleri de yok (bak. Sayfa 18/6.1.17). Varacağımız nokta, big bang modelinden esinlenerek onun dayatması olan, “evrenin genişlemesi” ve/veya “şişmesi” fenomenini açıklamak ve öyle bir şeylerin olmadığını kanıtlamak. Bunu yapmak için de, öyle ahım şahım büyük yatırımlarla parçacık çarpıştırıcılarını yerin altına “gömmek” den ziyade, kurşun kalem ve kağıt (bu durumda dandik bir PC ile yazılarımızı Open Office'de kaydetmek yolu) ile modelimizi çizmek. Yörüngelerden bahsetmiştik, hatırlarsanız. Sizinde kafanızda bir ışık yanmıyor mu, “evreka” dercesine ? Bu illa da, bir partinin sembol olarak kullandığı ampul olması gerekmez, zaten ampuller zamanla eskir ve yanarlar. Her neyse, kafanızda bir ışık yandı, değil mi ? Işık değil mübarek, sanki projektör apaydınlık karanlığı gölgeler kalmayacak kadar aydınlatıyor bana göre (görece). Şimdi gelelim bu ışığın aydınlığında, modelimizin ikinci etabına doğru yol alalım. Evrenin algılayabildiğimiz kadarına ve/veya bize evrenin hakkında ulaşan bilgilere, şöyle bir adım geri atıp baktığımızda, atomundan ve elektronundan (ve hatta daha da küçük parçalarından) tutun da, gezegen, yıldız, galaksi, yerel küme ve süper-kümelere kadar, her şeyin bir yörüngede akıp gittiğine şahit olalım. Her şeyin, işgal ettiği hacim kadar veya oranında (oranı bulmak gerek, altın oran olabilir), belli hızlarda yörüngeler çizdiğini fark edelim. Bu “yörünge hızları” elbette, ay'ın dünya etrafındaki yörüngesinde, dünyanın (veya diğer gezegenlerin) güneş etrafında dönüşünde farklı, güneşin saman yolu (bizim galaksi) etrafındaki dönüşünde, saman yolunun bilmem nasıl bir yörüngede yerel kümenin içindeki dönüşünde ve şimdilik sonuncusu olan yerel kümemizin, süper-küme dahilindeki yörüngesinde, farklı olacaklardır. Bu düşünceyi yadsıyamazsınız, dışlayamazsınız, inkar da edemezsiniz. Hele hele, Kur'an-ı okuduysanız, bunun mutlaka böyle olması gereğine tüm kalbinizle inanmanız da var. Burada amacım, fetva vermek değil, yanlış anlaşılmasın. Bir ihtimal benim de tamamen yanlış yolda olabilmem de, sizce, göz önünde bulundurulmalı. Bana bakmayın, ben tutturmuş bir yol, gidiyorum; Camdan atlarsam, peşimden gelmezsiniz, bu bir gerçek (aklınız varsa, ki o da var...).

Sonuçta (varabilirsek bir sonuca), fikir yürütüyoruz burada, en azından zihninizde takip ediyorsunuzdur... Deliyi gözlemlemek, deli olmanızı gerektirmez (konu benim olası “psikozumla” ilgili, fazla kafa yormaya değmez). Neyse, anladınız siz onu... Demiştik ki, “Merkez Zaman Ufkumuz” (Hubble Hacmi) bizim, çok daha öteleri (evrenin geri kalan sonsuzluklarını) algılamamızı engelliyor. Bu, mevcut evrenin yasaları (kader veya Sünnetullah diyebilirsiniz, ışığın hızıyla çok yakından ilgilidir) gereği böyle olmak zorunda. Başkasını da bilmeyiz, hep böyleydi ve böyle olacak. İşte modelimizin bu ikinci etabında bu “bilgi” de yolumuzu projektör gibi aydınlatıyor. İtirazı olan ? Yok mu ? Varsa beri gelsin de, bana doğrusunu anlatsın. Bir yerde mantık hatası mı işliyoruz ? Bilmem. O kadar da dikkat ediyorum ama. Şu MZU var ya, hani şu “Hubble Hacmi”, alışık olduğumuz yörüngelerden daha uzun sürelere sahip “olası” yörüngeleri, yörünge olmalarını algılamamızı da engelliyor olabilir. Elbette daha uzak olan öbeklenmelerin, bizden daha hızlı uzaklaşıyor algısını yaratması, mantıklı düşünürseniz, gayet normal. Üstelik küme ve süper-kümelerin oranları o kadar büyük ki (zaten çoğunu hayal etmekten bile aciziz), yörüngelerinin frekansını tespit etmek bile, bırakın bir insanı, tüm insanlığın toplam yaşama süresini bile kolaylıkla aşar. Belki, evrenin var olmasından bu yana geçen süreyi dahi aşabilir ki, bu durumda, herhangi bir süper-kümenin (galaksilerin oluşturduğu kümelerin bir üst kümesi) tam bir dönüş yapamamış olması bile söz konusu olabilir. Hal böyleyken ve birde “hiç bir şey göründüğü gibi olmak zorunda değildir” ihtimalini de katarsak, “evren şişiyor” ve/veya “evren genişliyor” diyebilmek, ne kadar akıl karıdır, ben kendime “şiddetle” sormaktan duramıyorum. Modelimizin bu ikinci etabını da böylece katetmiş bulunuyoruz. Bakalım zaman bize daha ne kadar ve nasıl etaplar hazırladı.

Sayfa 45/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 46: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Önceki sayfada gördüğünüz resimdeki ışık kaynakları, fark ettiniz belkide, artık birer yıldız değil, birer galaksidirler. Gördüğünüz bir yerel kümenin sadece bir parçasıdır ki, her bir yerel küme milyarlarca (~200 milyar) galaksiden oluşuyor ve bunların oluşturdukları süper kümeler de yine milyarlarca yerel kümeden oluşuyor. Boyut derken, dikkatinizi çekmek istediğim oranlar bunlar. Saman yolunun bile kendi etrafında bir tur atması birkaç milyon yıl sürdüğüne göre, düşünün artık, saman yolunun yerel küme içinde herhangi bir “olası yörüngesinin” ne kadar süre içinde tamamlanabileceğini. Burada eklediğim resme bakarsanız, üç farklı uzay modelini görürsünüz ki, bana hitabeden en alttakidir (ama üç boyutlu hali). Birincisi şişen evren modelini yansıtıyor. İkincisi genişleyen; Ve nihayetinde sonuncusu (en altta), bizim sonsuz ve yörüngeler içeren evren modelimizi, ancak onu da yine tepsi gibi düz değilde, üç boyutlu olarak düşünmek gerekir ve yine kenar gibi gördüğünüz kenarların olmadığı sonsuz bir evren.

Bu arada olayımız, herhangi bir sonuca varabilmişiz gibi görünmüyor. Dolayısıyla konuyu didiklemeye devam ediyoruz. Aslında temelinde, ana hatlarıyla “evren modelimizi” şöyle olimpik bakış açısından algılamaya çalışırsanız, görürsünüz ki, ilk bakışta gayet sağlam bir temele dayanır (anlayan anladı). Ayrıntılara girdikçe de, konvansiyonel diğer modellerdeki gibi, olmadık sorularda insanın aklını karıştırmaz. Benim bazen gözden kaçırdığım (ipin ucunu) o netlik sizi şaşırtabilir. Sormazsınız, “Acaba niye evren çok sıcak bir patlamayla oluştu...” gibi soruları. Asıl konulara dikkatinizi vermek kolaylaşır. Asıl konu neydi ? Asıl konu, “Her şeyin Denklemi” konusu ki, buralara kadar gelmişken, değinmeden, ilgilenmeden, üzerinde düşünmeden, olayı belki de çözmeden bırakmak, takdir edersiniz ki, mümkün değil. Her ne kadar bu konunun içinde bazı tökezlemelerimize yol açacak ince ayrıntılar olsa da, umuyorum ki, şu ana kadar geliştirmiş olduğumuz model, bunların da üstesinden gelecektir. Biz uyanık olalım da. Ben şahsen insanoğlunun (ben dahil), bu bilgiler çerçevesinde, evrensel bir ahlaka ve zihniyete ulaşabilmesini ve bu bilgileri “herkesin/her şeyin” menfaati için, sadece bir insanın veya bir toplumun, devletin, güç birliğinin ve hatta sadece insanlığın da değil, tüm canlı (ve bize göre cansız) varlıkların, kullanabilmesi mümkün olsun. Biraz ütopik ve hayalperest de gelse, asıl umudum bu. Elbette çıkarım olmadığı söylenemez. Ancak bu, sizin belkide düşündüğünüz gibi, öyle birkaç kuruşluk menfaat için olmadığını da belirtmek isterim. Benim amacım (bu durumda menfaatim), şu sayfalarca bahsettiğimiz “Sonsuz Evrende”, kimsenin hakkını yemeden, gasp etmeden, güzellikle gezinmek, keşfetmek, yeni yeni şeyler öğrenmek, idrak etmek, sindirmek, henüz göremediğimiz ve evrende varlığını tahmin ettiğimiz güzellikleri görebilmek, tüm bunları Yaratan o mutlak gücü en küçük zerrelerimize kadar hissetmek, henüz hayatta iken. Ha, bu fani hayattan sonra, halimiz ne olur, bunu şimdi bilmemiz mümkün değil; Ancak, ötelerde bir yerlerde (sonsuzlukta) çok daha muhteşem şeylerin olduğuna dair benim içimde çok güçlü bir his var. Bu aradığım huzur (benim cennetim) belki bu dünyada bulunmayabilir, ama o huzuru burada bulamıyorsam, diğer tarafa da yeterli gerekçeleri götüremeyip, orada da sap gibi kalırsam ortada, işte asıl bu bana koyar, hemde sonsuz katmerli.Beni böyle saldırgan, ironik ve iğneleyici davranışlara iten, beni böyle düşündürüp yazdıran, işte bu endişe. Ama biliyorum ki, bir yerde de tevekkül edip, bu sonsuz evrenin var olmasına “Karar Verene” de güvenmek, boynumun borcu.

Nasıl bir Tekillik ?Tekillik, acaba gerçekten de şimdiye kadar konvansiyonel bilimlerin bize empoze ettiği tekillik gibi midir, yoksa farklı bir tekillik anlayışı uygulamakta fayda mı vardır ? Tekilliği yeniden tanımlamakta fayda var mıdır ? Nasıl ? Konvansiyonel tekillik sonsuz (veya çok miktarda) olarak hacimsel bir araya sıkıştırılmış bir kütleden (veya enerjiden) bahseder. Bu ne kadar mantıklıdır, bilemem. Ama mantıklı düşününce (benim mantığımla), bu bana çok da mümkün görünmüyor. Ben daha ziyade hacimsel değil de, enerji emisyonu açısından potansiyel bir enerjiye sahip olan bir tekillikten bahsedip (birden ortaya çıkıp patlama oluşturan elektromanyetik bir enerji emisyonu değil), fikir yürütmekten yanayım. Bilmem anlayabiliyor musunuz düşüncelerimi ? Bunu da burada belirtmek istedim. Nasıl bir tekillik derken, anlamamız gerekeni herhalde kavramış bulunuyoruz.Evrenin (ve kainatın) oluşumu ile ilgili teorilerimizi sıralarken, sanırım birçok alışık olduğumuz kavramların da yeniden tanımlanabildiğini de böylece anlamış bulunuyoruz. Tabii, itirazı olanlar çıkacaktır. Onlara da, biraz daha az dogmatik düşünmelerini tavsiye edebilirim. Madem “görecelik” diye bir kavramı kabul ediyorsunuz. O zaman her şeyin, düşüncelerin de, göreceli olabileceğini kabul etmek gerek. Sonuçta, yazdıklarımızın tümü “tez” ve “hipotezden” ibaret. Tez yazmak da o kadar zor değilmiş yani. Mantığa ne kadar uyar, orası ayrı bir

Sayfa 46/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 47: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

konu. Benimde kendi yazdıklarım bana ara sıra mantıksız gelmiyor değil, ama olaylara mümkün olduğunca “hür” ve “serbest” bir bakış açısıyla yaklaşmaya çalışıyorum. Bu düşüncelerde aslında “herşey mümkün”. Hayal kurmak denir buna aslında. Bir nevi “Kurgu-Bilim” de denebilir (Bilim Kurgu, Science Fiction).

Uzaylılar.Şu aralar, TV'lerde birçok şekilde “Uzaylılar” (dünya dışı/ötesi zeki varlıklar) tartışılıyor nedense. Nedenlerinden biri de, İstanbul da yapılan şu toplantılar ve forumlar herhalde. Beni, görüntülerden ziyade, ilgilendiren konu, “kelli-felli” adamların oturup da ciddi bir şekilde bu konuları tartışırken ortaya attıkları hipotezler. Daha önce “bilgi nasıl edinilir” diye analizler yapmıştık. Burada da yine aynı şekilde bir şüphecilik ile yaklaşmakta fayda var bence. Şüpheci, ama ön yargılı değil. Eğlenmekten çok, beni motive eden şey ise, başka insanların bu konulara yaklaşımlarını irdeleyebilmek.Dikkat ettim de, görüntülerde gösterilen teknik imkanlar, yani “uçan dairelerin” hareketleri, benim Protogen dediğim madde ile gerçekleştirilmesi gayet mümkün. Hatta, zamandan bağımsız, bir 5.boyutta hareket etmeyi sağlayabilir protogen'imiz. 5. Boyut diye tekrarlanan şey de aslında protogen'in özelliğinden faydalanan bir unsur. Ancak kontrolü ne şekilde yapılır, orası ayrı bir mesele, çünkü 4. boyutlu (Einstein Evreninde) uzay-zaman da, protogen'i bildik yöntemlerle (kinetik, mekanik, elektronik, vs.) kontrol etmek veya yönlendirmek mümkün görünmüyor. Burada devreye giren başka bir unsur var ki, onu da çözebilmiş değilim: 6.Duyu, Aklımız. Yani düşünce yolu/yordamı ile “öyle bir maddeyi” kontrol etmek söz konusu. Nasıl olacağını bana sormayın, bilinçaltım ve “bilinç üstüm” bu konuda kafa patlatıyor “hal-ü hazırda”, ancak neticeye varabilmiş değilim.

Not: Bu ayın Bilim Teknik dergisinde, Darwin konusu inceleniyor. Yinede para kıyıp dergiyi almadım. Darwin'izm pek de ilgimi çeken bir şey değil.İbn-i Miskeveyh 'ı okumayı tercih ederdim, eğer ulaşabilseydim. Bakarım bir ara, internet'te bir şeyler bulabilecek miyim. Varsa eğer, kitapları satın almak için bütçem fazlasıyla yetersiz.

Muhasır Medeniyet ve Düşünen İnsan İlişkileri;Açık konuşmak gerekirse ki, bunu biz hep yapıyoruz burada. Üstü kapalı, imalar yapmamaya çalışıyoruz ve yinede arada bir olabilir, garantisi yok...Mevcut “muhasır medeniyet” dediğimiz olay veya olgu veya yerleşik sistemleri ben şahsen biraz “sapıtmış” görüyorum. Doktrinlerinden tutun da, ekonomi modellerinden, siyasetlerinden, sözde demokrasilerinden çıkın. Her türlü etkisi ve bu “sistemlerin” insanlarla etkileşimine kadar hepsi bana biraz, “insanları sömürü düzeni” gibi geliyor. Çoğu (belkide hepsi) din diye ortalıklarda empoze edilen teokratik modeller de, nedense bilinmez (veya bilinir ve bilinmemezlikten gelinir) mevcut saptırılmış ve kurcalanmış halleriyle, insan için değilde, daha ziyade amaç için kullanılıyorlar gibi; Ve bu amacın da “Ahiret” olmadığı kesin. Şöyle bir kez (veya daha çok; ne kadar çok, o kadar iyi...) Kur'an-ı Kerim okursanız ve okuduklarınızı anlayabilirseniz, görürsünüz ki, kazın ayağı öyle değilmiş. Bunun aslında tek sebebi, eğer okumuş, anlamış ve bir kanaat edinmiş iseniz, içinde bulunan bilgileri mevcut muhasır medeniyet sistemlerinde uygulanamaz olarak algılamamızdan kaynaklanıyor olmasıdır. Oysa, en basitinden özetle, Kur'an-ı Kerim okumak, mevcut düzenlere, mutlak bir şekilde (eğer bu sistemlerin arka planlarında dönenleri kavrayabiliyorsanız; Bu konuda Shibumi, 1984 gibi daha önce bahsettiğimiz kitaplar çok faydalı olabilir...) itiraz ve isyan edilmesi gereğini anlamak çok da zor değil. Tabii bu, benim bu işten anladığımı yansıtır, başkaları farklı düşünebilir. Yeterince açık oldu mu acaba ? Kısacası, okuyorsanız, anlıyorsanız, düşünüyorsanız mevcut “muhasır medeniyet” modelinden iğrenmek zor olmuyor. “Pisliğin çokluğu sizi şaşırtmasın.”, mealinde bir ayet aklıma geliyor ki, zamane dünyasına “cuk” diye oturuyor. Bir yandan pisliğin çokluğuna şaşırmamak gerekiyor: “Vay be, ama da çok pislik varmış...!” gibi, bir yandan da o pisliğin sizi şaşırtıp “doğru yoldan (bak. Kur'an-ı Kerim)” çıkarmamasına dikkat ve gayret etmeniz gerekiyor; Ama tabii nereye kadar; Ve Hz. İbrahim kadar ileri gidip kendinizi ateşe attırabilir misiniz, o da ayrı bir mesele. Ben henüz denemeye fırsat bulamadım ama, zaman neler gösterir, bilinmez...

Sayfa 47/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 48: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Burada gördüğünüz resim, “mutlak sıfırda” herhangi “bir şeyin” var olmadığı, olsa da, tarafımızdan tespit edilemediğine dair teorimizin bir ispatıdır. Hani demiştik ya, CERN de parçacıklar mutlak sıfır da hareket etmiyorlar ve çarpışmıyorlar. Ayrıca, dörtlü He Molekülünün (helyum) 100 yani -1 K de süper-akışkan (superfluid) olması da manidardır. Her rakamın 0'ıncı (sıfırıncı) kuvveti 1'dir olayı. Demiştik ki, 1 in sonsuz kesirleri olabilir, ama “sıfır” diye bir şey olamaz, hatırladınız mı ? Mutlak sıfır nedense -1 K 'nın da aşağılarında. Resimde bir mantık hatası var. Bilemem, bende internet'ten indirdim resmi...

Bu resimde de, Big Bang modeline göre ısılardaki değişimi görebilirsiniz. “Mysterious 'Superforce'”, dedikleri de, bana göre, “sonsuz kütlenin” protogen hali. Gördüğünüz üzere, büyük patlamadan sonraki ve 10-43 saniyeden önceki evrenin ısısı 1033 K 'dan daha fazla olması gerekiyor. Ne var ki, o anda ışıma yapabilecek, yani ısı oluşturabilecek, herhangi bir madde birikimi söz konusu değil; Daha ziyade bahsi geçen bir enerjidir, bir çeşit “Süper-Enerji” ki, bunun Kütle Çekim Kuvveti olması gereğini bu defterlerde defalarca tartışmış bulunuyoruz. Buradaki (resimdeki) paradoksu görmemek mümkün mü ?İşte, bu nedenlerden dolayı, biz de, evren sonsuz kütle miktarıyla, yavaş yavaş ısınarak ve öbeklenerek bu hale geldi, diyoruz.Daha anlaşılır olması için, resimdeki terimleri de Türkçe anlamakta fayda var:“Time after B.B.” = Büyük patlamadan sonraki zaman dilimi.“Temp.” = Temperature, yani ısı (K = Kelvin cinsinden).“Forces” = Kuvvetler;“G” = Gravitation, yani Kütle Çekim Kuvveti,“EM” = Electromagnetic, yani Elektromanyetik Kuvvet,“WN” = Weak Nucleic, yani Zayıf Çekirdek Kuvveti,“SN” = Strong Nucleic, yani Güçlü Çekirdek Kuvveti,“s” = second, yani saniye,“min” = minute, yani dakika,“yr” = year, yani yıl,“Myr” = million years, yani milyon yıllar,“Gyr” = Giga years, yani milyar yıllar. Falan filan, anlayan anladı zaten.Bu modele göre, evren sürekli soğuyan bir yapıda; Öyle ki, zamanı gelince tamamen soğuyup yok olacak. Buna göre, evrenin sonunu öngörmek mümkün; Hesabınızı kitabınızı yapar, sonun ne zaman olduğunu aşağı yukarı tespit edebilirsiniz. Ne var ki, bu konuda “Hubble Hacmi” hiç mi hiç yardımcı olmuyor hesaplamalarda ki, evrenin sonsuz kütleye sahip olması ihtimali de işin tuzu biberi.

Sayfa 48/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 49: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Şöyle de bir resim keşfettim ki, bizim ısınarak evrimleşen (tekamül eden) evren modelimize de tamamen uyuyor. Gerçi, Big Bang modelinin mikrodalga fon ışımasında sorun yaşamasına sebep olan bir olgu, ama bizim protogen'li modelimizde “cuk” diye yerli yerince oturuyor.Bilmem ki, daha neler neler yazacağım bu konularda. Yazmamı gerektiren nedenler de belli; Big Bang modelindeki paradokslar beni uyuz ediyor. Beni uyuz etmekle kalmıyor, aslında aklını kullanan her insanı da “şüpheci bir yaklaşıma” itmesi gerekiyor. Şüpheci yaklaşmayınca ne oluyor ? Öyle bir kısır döngüde debelenip duruyorsunuz işte. Önceki sayfalarda, Hawking'in abuk subuk sorularına maruz bırakmıştım ya sizi, hatırlarsınız.

Yukarıdaki tablo da aynı modelin bir soru-cevap oyunu:

Soru WMAP Cevabı

Evrenin içeriği nedir ? %4 atomlar (madde,kütle), %23 karanlık madde, %73 karanlık enerji.

Evrenin genişleme oranı nedir ? H0 = 71 km/sn./Mpc ?

Hızlanıyor mu, yavaşlıyor mu ? Hızlanıyor.

İlk yıldızlar ne zaman teşekkül etti/oluştu ? Büyük Patlamadan 200 milyon yıl sonra.

Evrenin “Şekli” nedir ? Düz.

Evren kaç yaşında ? 13.7 milyar sene.

Evrenin kaderi ne olacak ? Genişleme ve soğuk ölüm.

Nasıl ama, ilginç değil mi ?İş bu teorilere göre (tez, hipotez, ne derseniz deyin...), %4 atomları anladık, bildiğimiz madde (kütle), ama %23 'lük karanlık madde ve hatta %73 'lük karanlık enerji de ne ola ki ? Gören olmuş mu ?Hani tabii, evren genişliyor diyebilmek için, bir mazerete gerek var, yok değil. O mazereti de %23'lük karanlık madde (anti-madde ?) ve %73'lük karanlık enerji mi oluşturuyor ? Bir çeşit yer tutucu mudur bunlar acaba ? Oysa, şişen ve genişleyen evren modellerini bir kenara atarsanız, bu %4 'ün dışında kalan %23'lük ve %73'lük “bilinmeyenleri” nötrleştirmek için “yörüngeler halinde tekamül eden” evren modeliyle %100 maddeden oluşan sonsuz bir kütle elde edersiniz ve tüm sorunlarınız giderilmiş olur. Bilinmeyen “bir şeylere” gerek yok... Yanılıyor muyum ? Hakikaten, benim de bundan %100 emin olabilmem için, katetmem gereken yol daha çok gibi görünüyor.

Sayfa 49/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 50: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Daha öncede anlattık, Hubble Hacmi gibi bir engel varken (bak. Aşağıdaki resim ve sizde yaptığı çağrışım), evren genişliyor demek, saçmalık bana göre. Ama en azından bunun genişliyor olmaması gereğini de mikrodalga fon ışıması olgusundan, düşünerek çıkarsamak (ekstra-polasyon yoluyla) mümkün bence. Bunu yapmazsanız, ben burada bir kasıt ararım ki, biz buna “Çözümsüzlük Çözümdür Mantığı” diyoruz; Ve birileri de bundan ekmek yiyor; Ekmek yemeyi bırakın; “Malı, yığmacasına yığıyorlar” bir tarafa, ne işe yarayacaksa...Önceki sayfada bahsettiğimiz “Çözümsüzlük Çözümdür Mantığı” ile, ne kadar çok “Bilim insanı (!)” çorba parasını (rızkını demek mümkün değil, küfür ile rızk elde edilmez) çıkartıyor biliyorsunuzdur. Tüm Astro-, Nükleer ve Quantum-Fizik gibi bilim dalları bu “Big Bang Modelinden” nemalanıyor, ceplerini dolduruyor ve makam sahibi oluyor. Gözümüz mü var ? Asla yok, olamaz da. Tek derdimiz “gerçeklerin” çarpıtılması bizim için. Öyle bir çarpıtılma ki, küfür (gerçeklerin üstünü örtmek) bile diyebiliriz, diyorum da... Benim derdim budur işte, yoksa elde ettikleri nemalar nasıl olsa fani dünyada kalacak !Darwin 'in evrim teorisinde oynanan oyun ve getirileri (/götürüleri), aynen Big Bang Teorisiyle de oynanmakta, insanlar “gerçek aydınlanmadan” alı konmaktadır. Benim iddiam bu. Beğenmeyen okumaz. Bu da bizi tekrar en başa, neye inandığınıza, hangi bilgileri “doğru” kabul ettiğinize, enformasyon ile dez-enformasyonu ayırt edip edemediğinize döndürüyor. Bu bir etik, felsefe, dünya görüşü, evreni doğru okuyabilme ve nihayetinde “itikadınızın sorunu ve çözümü” olup çıkıveriyor.Neye inanırız ve neden inanırız. Teokratik açıdan bir etik ve felsefe ve dünya görüşü anlayışına rağbet ederseniz, olaylar çözülemeyecek gibi görünmüyor, herhangi bir sorun da yok ortada. Ancak, materyalist bir yaklaşımınız olunca, neredeyse her şey sorun gibi görünüyor, çünkü ipe sapa gelmeyecek “sözde doğrular” ile hesap yapma zorunluluğunuz oluyor ve kafayı mutlaka bir yerde duvara tosluyorsunuz. Allah'ı, evrenin oluşumunda bir etken (Yaratıcı) olarak göremiyorsanız, ki tüm materyalist felsefeler ateist takılıyor, bir evrensel sabitten mahrum kalıyorsunuz ki, tüm hesapların kaynağı ve varacağı yer yine O. O'nsuz bir hesap mutlaka yanlış oluyor, sizi çözümden, doğru yoldan saptırıyor ve gerçeklere ulaşmanızı engelliyor. Hal böyle olunca, sonsuz bir evrende, sonsuz zenginlik ve imkan içinde, böyle yeryüzüne bağlı, sürüncemede kalıyorsunuz (4 boyutun içinde). Hadi ateist değilsiniz diyelim, ama Allah'ın varlığından da %100 emin olamıyor, yaratmadaki hikmetini anlamaktan mahrumsunuz; Bu durumda, aşağıda alıntısını yapmış olduğum hipoteze ulaşmak durumunda kalıyorsunuz:“Uzay ve zamanın sınırsız, kapalı bir yüzey oluşturabileceği düşüncesinin, evrenin işleyişinde Tanrı'nın rolüne ilişkin etkisi bulunmaktadır. Bilimsel kuramların olayları açıklamaktaki başarısı sonucu, çoğu kişi Tanrı'nın evreni bir takım yasalara uyarak evrimleşmeye bıraktığına ve evrene karışıp bu yasaları çüğnemediğine inanır olmuşlardır. Ama bu yasalar, evrenin başlangıcında nasıl olduğunu belirtmemektedirler – mekanizmaya kurmak ve nasıl başlayacağını seçmek, Tanrı'ya kalmıştır. Evrenin bir başlangıcı oldukça, bir yaratıcısı olduğunu varsayabiliriz. Ama evren gerçekten tümüyle kendine yeterli, sınırsız ve kenarsız ise, ne başı ne de sonu olacaktır: yalnızca olacaktır! O halde bir Yaradana ne gerek var ?”33 Şimdi bu yukarıda yapmış olduğumuz alıntıdan ben şahsen anlıyorum ki, vatandaş, “Vahiy'den” bihaber, yoksa bu savını çürütecek/nötrleştirecek ayetleri Kur'an-ı Kerim 'de, apaçık karşısında ışık gibi parlıyor bulacaktı. Onca zekaya ve dehaya rağmen, böyle bir bilgi kaynağından mahrum olarak, sayısız batıllar arasında gezinip durmasını, birazda “hoş görmek” gerek. Kur'an ' ın ahlakından bilgilenmiş bir kişi, böyle bir hipotezi ortaya atmaktan çekinir bence. O bahsettiğim ayet de mealen şöyledir: “Kainatı Biz yarattık, onu genişleten de yine Biziz.” Bu apaçık bir bilgilendirmedir, anlayana. Projektör gibi yol gösteriyor. Ama insanlar doğruya iletilmek/kılavuzlanmak istemezlerse, hiçbir şey fayda etmez. Yapmış olduğum alıntıda, aynı zamanda “Bilimsel kuramların olayları açıklamaktaki başarısı sonucu...”, diye bir sav var ki, beni çok eğlendiriyor. Hangi “başarı” kastediliyor, anlayamadım. “Çözümsüzlük Çözümüne” ulaşmayı, başarı sayan bir zihniyetten/felsefeden/etik 'den/dünya görüşünden ne gibi bir hayır umabiliriz ki ? Bu aynen, bir zamanlar IMF 'den borç alabilmeyi başarı olarak gören akıllıların, felsefesine tıpa tıp uyuyor. Ne desem boş. Böyle bir zihniyet, iflah olamayacak gibi bir izlenim bırakıyor bende. Neyse. Biz tüm bu olanlarda ve olaylarda bir hikmet aramaktan kendimizi alıkoymayalım. Sonuçta adamın ağzı torba değil ki, büzesiniz. Ama aynı şekilde, bizim de ağzımız torba değil, büzdürmeyiz, bu da biline. Dez-enformasyona gerçek ve doğru bildiğimiz enformasyon ile karşı koymalıyız, yani misliyle. Orantısız güç kullanmak bize değil, o dogmatik felsefelerin sahiplerine yakışır. Anlayacağınız, kılıçları çekmek, kafirleri kılıçtan geçirmek, çözüm değil, sonuçta zor kullanan, zulmeden siz olursunuz ve böylece adamların eline koz vermiş olursunuz. Yapacağımız şu ki, aynen onların yaptığı gibi, dediğim dedik, öttürdüğüm düdük deyip, yolumuza devam etmek. Dileyen okur, anlar ve tasdik eder; Dileyen de inkar eder, kendi yoluna devam eder. Oralarda bir yerlerde “Ilımlı İslam” adında olmadık, olamayacak abukluklar aramaya gerek yok; İslam ahlakı zaten temelinde hoşgörülü (derken, her şeyi de değil tabii, bir sınırı var...), diğer düşüncelere saygı gösterme yolunu, gerekirse sabretmeyi tavsiye eder, zor kullanıp zulmetmeyi değil. Zaten, Allah 'da, zulmedenleri sevmez...! Netice itibariyle, kimsenin hakkını yemeyelim, kimseye de hakkımızı yedirmeyelim. Ama yedirmeme konusunda da haddi aşmayalım...

33 Zamanın Kısa Tarihi, Sayfa: 182, Stephen W. Hawking

Sayfa 50/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 51: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Karanlık Madde & Karanlık Enerji;6.2.6 'de (Sayfa 33), tabloda belirtilen o karanlık madde ve enerjinin ne olabileceği hakkında az önce bir fikir geldi. Daha önceleri de (önceki defterler) “anti-madde yoktur” gibi bir sav beyan etmiş ve evrenin genişlemesinin şart olmadığı sonucunu resmen (belkide zorla) empoze etmiştik. Bu tam olarak doğru olmayabilir veya eksik olabilir. Gerçi, karanlık madde ve enerjinin, big bang modelinden yola çıktığınızda bir gerekliliği doğuyor, ama Protogen'den tekamül eden bizim modelimizde de yeri olabilir, madem “ille de isterim” gibi bir talep var ortada. Protogen kaynaklı “evren oluşum” teorimizde, protogen'in kendisi aslında o ilk sonsuz anda, karanlık maddenin ta kendisi. Ama karanlık madde de diyemeyeceğim, daha ziyade “şeffaf & görünmez madde” demek, doğru olur. Tabii, bizim modelimizden yola çıkarsanız. Uzayda dikkatimizi çeken o kapkaranlık bölgeler, aslında Hubble Hacminin özelliğinden kaynaklanan bir olgu ki, ışığının bize ulaşamadığı (t=zaman) birtakım uzak bölgeler elbette bize kapkaranlık görünecektir. Karanlık görünen her yerde karanlık madde veya karanlık enerji vardır diyebilmek, mevcut uzay-zaman sınırlamalarıyla mümkün değil. Hep de aynı sonuçlara vara vara, ben sıkıcı olmaya başladım mı artık, nihayet yazılarımı okumaktan vazgeçerler mi acaba, diye düşünüp duruyorum da aynı zamanda.Her neyse; Biz, %4 Madde, %23 Karanlık Madde ve %73 Karanlık Enerji isteriz diye tutturursanız eğer, %4 'lük bilinen maddeyi açıklamak kolay, ama...; Sözde “evrenin geri kalan %96 'sını oluşturan” ve anlaşıldığı üzere “bilim adamları” tarafından “sezinlenen” veya bize empoze edilen o “Şeffaf Madde” ne olabilir ki ? Bizim protogen temelli ve yavaşça ısınan evren modelimizde, öbeklenmeler arası “boşlukları” açıklayabilmek için, yanlış hatırlamıyorsam (bende hatırlayamazsam artık...), bir çeşit “eter'den” bahsetmiştik, bilmem PDF'ye aktarabildiğim bölümlerde var mı bu konu ?İş bu eter, bir çeşit protogen halinden kalma bir “artık” (artık derken, olumsuz anlamda anlaşılmasın) veya “evrenin temel izi” diyebiliriz; Bir çeşit üç (veya dört) boyutlu matris gibi. O izin'de, evrenin o mutlak ilk anını gösterdiğini varsayabiliriz. Hani o an ki, sadece eşit dağılmış, “sonsuz erime sahip” bir tekil “Kütle Çekim Kuvveti” (mutlak tekillik) evrene hakimdi; Maddenin kendisi, ışıma, ısı veya elektromanyetik emisyonun, hatta kuvvetli ve zayıf çekirdek kuvvetlerinin olmadığı o an. Biliyoruz ki; Veya hatırlarsanız, evrenin yaşını 13,7 milyar yıl olarak kabul ediyoruz ve bu zaman mefhumunun bir de sıfır noktası olma olasılığı var (veya yok...). Zaten orada da bizim anlama sınırımıza dayanıp, aval aval bakakalıyoruz.

Temcit pilavı gibi tekrar etmiş olmakla beraber, yeniden sıralamak zorunda olduğumuz bir diğer konu da, entropi'nin, gerisin geriye takip edildiğinde, “mutlak düzenli” bir evrene işaret ediyor olmasını belirtmeliyiz. Mutlak düzen ise, tüm maddenin (veya onu bir/sonsuz an sonra oluşturacak olan enerjinin) eşit/homojen dağılmış olmasını gerekmektedir. İş bu evrenin protogen halinden kalma “temel izi” GÖRMEK nasıl mümkün olur, bilemem. Bir yerde de, bizim 4 boyut dediğimiz uzay-zaman sınırlarının dışında kalıyor, yani bir çeşit 5. boyut'ta. Biliyorsunuz, veya şurada burada okumuşsunuzdur, 5. boyutta gezerseniz (gezebilirseniz), aynı anda ve her yerde olabilme serbestliğiniz var, derler. Derler ama, bu ispatlanmış ve hatta kullanılan (olasılık, su istimal edilen) bir gerçek değil. Varsa da bunu yapabilen ve 4 boyut ile 5.boyut arasında gidip gelebilen herhangi bir “varlık”, çıkıp da bunu nasıl yaptığını size anlatacak değildir herhalde. Ama en azından bir ipucu vermek gibi bir iyilik yapabilir (bak. Son zamanlardaki Ufo görüntüleri). Öyle bir şey )olay) varsa eğer veya öyle bir imkan doğacaksa bir gün, biz de tekamülümüzü tamamlamış olmamız gerekir ki, ancak 4 boyutlu düşünebilen varlıklara böyle bir imkanı sunmak, birçok kargaşalara sebep olabilir. Anlayan anladı, ne demek istediğimi. Şunun şurasında (bence çok gereksiz olan) “nükleer enerjiyi” herkesin faydasına kullanamıyor veya kasıtlı olarak kullanmıyor olmamız gerçeği, ne demek istediğimi anlatmakta çok faydalı olabilir. Bu zihniyetle, siz düşünün artık, sonsuz bir kainatta ne bozgunculuklar yapılabilir. Hani, eski hükümdarlardan biri şöyle demiş ya: “Benim başarılı olmam yeterli değil; Başkaları başarısız olmalı...” !Bu konu da, böylece anlaşılmış oldu, üç aşağı, beş yukarı. Bütün mesele işte bu “tekamülü” tamamlamakta. Ama bu kafayla biraz zor. Ütopik geliyor dimi ? Ama her şeyin görece olabilme ihtimali (veya gerçeği) bizi bunları düşünmekten, nedense, alıkoyuyor... Bakın, BİZ diyorum, kendimi toplumdan ayrı görmüyorum, buradaki manayı doğru anlayın.Sonsuz deyince de, yandaki resimdeki gibi görüntüler geliyor aklıma.

Sayfa 51/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 52: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Nasıl bir tekamül ?İşte bu, soruların en zorlarından biri. Cevaplamak neredeyse imkansız, çünkü herkes bu konuda farklı şeyler söylemek zorunda kalacaktır. Siz ne dersiniz ?

Tekamülün zorluğu;Nasıl dan ziyade, günümüzde olumlu yönde tekamül edebilmenin zorluğunu aklını kullanan herkes anlayabilir. İçinde bulunduğumuz toplum, maalesef etik, felsefe gibi kavramlardan çok uzak. En basit kurallar, yasalar dahi göz ardı edilebiliyor. Anarşi (kuralsızlık, kural tanımazlık) had safhada. Bilmem, örnek vermeye gerek var mı ? Yukarıda da söylediğimiz gibi, aklını kullanan herkes bunları görür ve anlar. Anlayamayana da zaten söyleyeceğimiz bir şey kalmıyor. En basitinden, din dediğimiz mekanizma dahi, bu anarşiye kafa tutamıyor. Herkes, ya ben bilirim zihniyetiyle, yada “hoca bilir, hoca şöyle dedi, hoca böyle dedi...” mantığını güderek kendisini garantiye almaya çalışıyor. Ama, hangi garanti ? Amaç bu dünyada hadsiz hesapsız nimetlenebilmek ise, evet bunu bir şekilde nispeten garanti altına almak mümkün görünse de, aslında göründüğü gibi de değil yani. Ne var ki, bunu “anlayan” yok. İş bu şartlar altında, siz “tekamül edeceğim” diye ısrar edemiyorsunuz. Süper-Ego parmağını bastırıyor; Hür iradenin kullanımını engelliyor. “Hür irade” ve “cüzzi irade” kavramlarını da doğru tanımlamakta fayda görüyorum. Hür irade, sizin içinde bulunduğunuz toplum (millet, insanlık medeniyeti) dahilindeki hareketlerinizi tarif etmektedir; Cüzzi irade ise, Külli İrade ile olan insani (bilinçsel) etkileşimi tarif ediyor; Tabii, bunlar benim düşüncelerim, görecedir. Toplum içindeki hür iradeniz, belli kurallara uymadan, etik değerler ve felsefi yönlerden mahrum bırakılırsa, “anarşi” oluyor, “demokrasi” değil. Cüzzi iradenin mekanizması ise, kesin kurallarla (vahiy) tanımlanmış, etik değerleri ve felsefesi belli, ancak hür iradeyi de bu kurallar dahilinde işleten bir sistemdir. Anlayacağınız, vahyin belirlediği kurallar, demokrasiyi içinde barındırıyor, hemde en mükemmel şekliyle. Ne var ki, bunu uygulayacak nefis 'ler ortalarda görünmüyor, çünkü fani, dünyevi çıkarlar öne çıkıyor her zaman. Bu çıkarlar dahi vahiy'de tanımlanmış ve bu konuda uyarılar yapılmış bulunuyor. Ancak düşünmek istemeyene gizli kalıyor. Burada mistisizm mekanizması ortaya çıkıyor ve “ne-i-düğü” belirsiz gelenek, görenek ve ananeler insanları etkisi altına alıyor. Kısacası, insanlar atalarının dini üzere ısrarla yola devam etmek gayret ve çabası içinde kıvranıp duruyorlar. Ancak bu, onlar için kıvranmak değil de, hoş görünen bir tuzak dan başka bir şey değil. Nefis, insana yaptığını hoş gösteriyor. Bunlar tabii, her zaman her yerde söylenen şeyler, hatırlarsınız. Hal böyle iken, siz tekamül edeceğim diye kendinizi parçalasanız dahi, çoğunluğun dediği ağır basıyor. Burada yine şu güzel ayetleri hatırlatmak istiyorum: “Çoğunluğa uyarsan, sende sapıtmışlardan olursun.” ve “Pisliğin çokluğu seni şaşırtmasın.” ki, bu ayetlerin tam anlamını anlayabilmek için, kırk yaşımı geçmek zorunda kaldım.

Tekamülün asıl amacı, 5. boyuta ulaşmaktır veya değildir, şu an bu, tartışma konusu değil. Asıl “aktüel konu”, böyle bir “medeniyetin” içinde, nasıl olur da tekamül edilir meselesi. Burada hayatlarıyla örnek/kıssa olabilecek çok Peygamber sayılabilir (Belki de hepsi). Bunu burada yapmayacağım; İlgisi olan, “Peygamberler Tarihi” adlı kitaplara başvurabilir; Kur'an-ı Kerim dede kıssalar mevcut. Doğrusu, benim şikayetçi olduğum olay, uzay-zaman dediğimiz 4 boyutlu evren imkanlarının nispeten kısıtlı olması ki, bu konuda aslında yapabilecek pek de bir şey yok... Akıl her ne kadar tekamül edip gelişse de (ne kadar gelişmiş olduğu, ayrıca bir tartışma konusu olabilir), düşüncelerin zaman ve mekandan, fiziksel şartlara kıyasla, daha özgür/hür olabilmesi şu aralar bana biraz tezatmış gibi görünüyor. Tabii, bu bir algılama yanılsaması da olabilir büyük ihtimalle. Gerçekten, eğer düşüncelerde (varsa) bir 5. boyuta ulaşabilmek ile, mevcut şartlar (4 boyut) içinde hapsolmuş beden ile bir bağ olsa gerek, ki var olduğunu tahmin etmek yanlış olmaz; O zaman, düşüncenin (ve/veya ruhun) bu ortamda sıkılması ve daral gelmesi hoş görülebilir mi, yoksa böyle bir davranış hoş olmaz mı ? Bilmiyorum, gerçekten çok ilgimi çekiyor, ama bazı şeyleri de bilebilmek, en azından şu an için, biraz zor gibi.Akıl da tekamül eder, fiziksel beden de öyle. Bunlar belkide paralel bir gelişme içinde (evrim) bulunan, ikisi de birbirine sıkıca bağlı öge. Bu, “aklı kemalin” belli bir yaştan (veya bedensel gelişmeden) sonra oluşmasını ispat ediyor olabilir. Bilmiyoruz; En azından emin olamayız. İstisnalar, olumlu veya olumsuz, mutlaka vardır. Bakan gözler ve düşünen akıllar için örnekler mevcut.Kütle Çekim Kuvveti, diyebiliriz ki, tüm diğer kuvvetlerin atasıdır. Eğer elektromanyetik tayf da yeterince ileri gidebilirseniz (mikrodalga ve daha ötesine), KÇK 'ya ulaşırsınız. Ancak, zamanın da durduğu yere varmış olursunuz, bir şekilde... Bu, birkaç gündür aklımı kurcalayan ve hep var olan bir fikirdi. Nihayet yazıya dökebilmek nasip oldu. Bir ihtimal de, elektromanyetik tayf da ters yöne giderseniz, Kütle Çekim Kuvvetinin ters etkisine ulaşırsınız (Kütle İtim Kuvveti); Ama bu kesin bir bilgi değil henüz, her ne kadar olasılık çok büyük olsa da. Öte yandan, eğer “o ilk mutlak ve sonsuz anda” tekillik söz konusu ise, bir karşı kutba da gerek yok. Ve yine başka bir açıdan, “yaratılan her şeyin” bir eşi (ters/öte/diğer kutbu) olmak zorunda; Bu da her şeyin çiftler halinde yaratılmış olması beyanına dayanarak söylemiş olduğumuz bir “gerçek”.

Sayfa 52/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 53: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

“Doğrusu Biz, sizin üstünüzde yedi yol yarattık ve Biz yaratmaktan habersiz değiliz.”34

Aşağıda, yani sonraki sayfalarda, bir alıntı yaptım:İngilizce anlamayanlar şansına küssün...

Alıntıyı yaptığım web adresi şöyle:

http://www.starteachastronomy.com/universe.html

A History of the Universe

OVERVIEW~ Big Bang Theory – an introduction to the backbone of cosmology.~ Testing the Big Bang Model – theories and experiments throughout the years which have supported the idea of a Big Bang.~ Cosmic Microwave Background radiation – a snapshot of the early universe which is shedding light on the Big Bang.~ WMAP project - a brand new mission designed to unlock the mysteries of the universe.

Questions to investigate:What is the content of the universe? What is the universe’s expansion rate? Is it accelerating or decelerating? When did the first stars form? What is the shape of the universe? How old is the universe? What will be the fate of the universe?

BIG BANG THEORYThe Big Bang Model is widely accepted as a general description of the formation and evolution of the universe, and is continually tested with observations. 12-14 billion years ago, the diameter of the universe was a few millimeters. It quickly experienced an expansion and cooling which continues today. Remnants of early hot dense matter can still be seen today as cosmic microwave background radiation (CMB). The COBE satellite, launched in 1989, was the first attempt to map Big Bang radiation. The new WMAP satellite, launched in February 2003, has even more resolution and sensitivity, leading to dramatic increases in our understanding of the fundamentals of the early universe.

MISCONCEPTIONS ABOUT BIG BANG THEORY

The Big Bang did NOT occur as an explosion at a single point in space!Questions beyond the realm of the Big Bang Model include:~ What happened before the Big Bang? ~ What ‘caused’ the Big Bang? ~ What is the universe expanding into?

Forces described in table above: G = gravity, EM = electromagnetic, WN = weak nuclear, SN = strong nuclear

34 Mü'minun, 23:17

Sayfa 53/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 54: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

FOUNDATIONS OF THE BIG BANG MODELBig Bang Theory = General Theory of Relativity + Cosmological Principle Einstein's General Theory of Relativity (1916) is a generalization of Newton’s Law of Gravity. Gravity is described as a distortion of space and time. The Cosmological Principle is an assumption that matter in the universe is uniformly distributed when averaging over large-scales, and that the distribution of matter is homogeneous and isotropic.

THE COSMOLOGICAL CONSTANTThe first version of relativity predicted expansion. Einstein added the cosmological constant lambda to stop the expansion. After the experimental discovery of expansion, Einstein declared that adding lambda was ‘his greatest mistake’. Was lambda really a mistake? Today there is discussion of reviving the cosmological constant as a term associated with the energy density of the vacuum. Dark energy associated with the cosmological constant could help explain the accelerating expansion and the fate of the universe!

GEOMETRY OF THE UNIVERSEWhat determines the shape of the universe? » Average density of matter Assuming the cosmological principle holds, the universe can have one of three shapes, as shown on the right: closed, open, or flat.Critical density ~ 6 H atoms/m^3.

TYPES OF MATTER IN THE UNIVERSERadiation » massless and nearly massless particles that move at the speed of light (photons, neutrinos) Baryonic Matter » ordinary matter (protons, neutrons, electrons) Dark Matter » exotic non-baryonic matter that interacts weakly with baryonic matter (never directly observed in laboratory) Dark Energy » mysterious, only type of matter that could cause expansion to accelerate, linked to cosmological constant » How much of each type of matter is there?

TESTING THE BIG BANG MODELTheoretical and experimental tests of the Big Bang Theory have been performed since 1929.

~ Hubble’s expansion law~ Cosmic microwave background radiation ~ COBE and WMAP experiments » All indicate reliability of Big Bang Theory!

EXPANSION OF THE UNIVERSEIn 1929, Hubble found that galaxies outside our own are moving away from us with a speed proportional to their distance from us. How did Hubble find distances to far-away galaxies? Stars similar to Cepheid variables were used as distance markers. Hubble's Law:velocity = Hubble constant * distance.Recent estimates of the Hubble constant show that it is between 50 km/sec/Mpc < H < 100 km/sec/Mpc.

Sayfa 54/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 55: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

COSMIC MICROWAVE BACKGROUNDCosmic Microwave Background Radiation (CMB)~ remnant heat from the Big Bang 1948 : CMB predicted by Gamow 1950 : CMB predicted by Alpher and Herman 1965 : CMB observed as noise in a radio receiver built by Penzias and Wilson 1965 : Paper on observations by Penzias and Wilson, paper on cosmological interpretation by Dicke, Peebles, Roll, and Wilkinson 1978 : Penzias and Wilson receive Nobel prize in physics ~ The CMB has a very uniform temperature across the entire sky of ~2.725 K. ~ CMB maps are snapshots from 380,000 years after the Big Bang, the last time that CMB photons directly scattered off matter. ~ The COBE and WMAP satellites have provided maps of the CMB that show tiny fluctuations in the temperature, which represents fluctuations in the density of matter in the early universe.

CMB RADIATION: COBE VS. WMAP

WMAP: THE SPACECRAFTGoal of WMAP~ to map the relative CMB temperature over the full sky

Technical Specifications:~ two back-to-back symmetric reflector telescopes focus microwave radiation into receivers~ angular resolution = 0.3o ~ sensitivity = 20 mK per 0.3o square pixel ~ instrumental artifacts limited to 5 mK per pixel

WMAP: THE ORBITL2 orbit ~ Lissajous orbit about Sun-Earth Lagrange point (position where combined gravitational pull of Earth and Sun equals the centripetal force required to rotate with them), 1.5 million km from Earth.This special orbit provides the following benefits:~ protection from Earth’s microwave emission and magnetic field ~ a stable thermal environment~ the Sun, Earth, and Moon are always behind instrument’s field of view

Sayfa 55/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 56: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

WMAP: THE SCIENCEThe format of a WMAP map is similar to looking at an oval map of the whole earth. Microwave radiometers scan ~30% of the sky each day, and the full sky is scanned every six months. WMAP records five separate frequency bands from 22-90 GHz. The five frequency-dependent maps are compiled into one, and microwave emission from the Milky Way is subtracted out. This procedure is seen on the right.

BEYOND THE BIG BANG MODELHow do we explain the temperature fluctuations in CMB? ~ Go BEYOND the Big Bang Theory! The cosmological

principle, an integral part of the Big Bang Model, assumes a uniform distribution of matter on global and local scales. So why are there local structures like galaxies in ‘empty’ space? Big Bang Theory does not answer these questions!

ORIGIN OF STRUCTUREWhy did galaxies form?~ Structure grew from the gravitational pull of small fluctuations in the quasi- uniform density of the early universe. The time sequence at the right shows how galaxies eventually formed beginning with the small clumpings of matter.

INFLATION THEORYThis theory was developed by Guth, Linde, Steinhardt, and Albrecht as an extension to the Big Bang Theory. Proposals of Inflation Theory

~ there was a period of extremely rapid expansion just after the Big Bang ~ during this time period, the energy density of the universe was dominated by a cosmological constant term Predictions of Inflation Theory~ the density of the universe is close to critical density ~ the geometry of the universe is flat and infinite ~ there are equal numbers of hot and cold spots in the CMB radiation WMAP will directly test these predictions!

Sayfa 56/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 57: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

PUTTING THE PUZZLE PIECES TOGETHERWMAP is working to compile a list of properties and characteristics of the universe: ~ Abundance of different types of matter ~ Expansion (Hubble constant; accelerating, decelerating?) ~ Origin of structure ~ Age~ Shape (open, closed, flat; finite, infinite?) ~ Ultimate fate

MATTER IN THE UNIVERSEMass discrepancy: the mass inferred for most galaxies is 10 times larger than the mass associated with stars, gas, and dust. This has been confirmed by observations of gravitational lensing, the bending of light predicted by relativity. An example of gravitational lensing is shown in the Hubble photograph at the right. Dark matter candidates:~ MACHOs (MAssive Compact Halo Objects) ~ supermassive black holes ~ WIMPs (Weakly Interacting Massive Particles), new forms of matter

EXPANSION AND ORIGIN OF STRUCTUREWMAP~ Hubble constant H0 = 71 km/sec/Mpc (+-5%) This was measured independently of the usual method using Cepheid variables. WMAP~ Expansion of the universe is accelerating.‘Cosmological constant matter’ or ‘dark energy’ is critical and accounts for ~73% of the universe’s matter. WMAP~ Stars ignited 200 million years after Big Bang. Equivalent to the first baby steps in the lifetime of an 80 year old person.

AGE OF THE UNIVERSEHow can we find the age of the universe? ~ determine the age of the oldest stars by measuring the expansion rate of the universe and extrapolating back to the Big Bang. Globular clusters ~ 11-18 billion years old Measure Hubble constant accurately and extrapolate to find ~ 12-14 billion years old.WMAP~ The universe is 13.7 billion years old.

SHAPE AND FATE OF THE UNIVERSEWMAP ~ The universe is flat!Universal geometry is determined by the struggle between the momentum of expansion and the pull of gravity. WMAP ~ The universe will continue to expand forever.‘Some say the world will end in fire, others say in ice’ - Robert Frost

Sayfa 57/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 58: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

SUMMARY OF WMAP RESULTSBig Bang Theory + Inflation Theory + Cosmological Constant Term = New Understanding of the Universe!

CONCLUSIONSBig Bang Theory accurately describes many aspects of the universe’s evolution. Current theoretical and experimental research is attempting to add to the Big Bang Theory in order to explain observable phenomena. The WMAP project has recorded a cosmic fingerprint that sheds light on the origin, structure, and fate of the universe.

REFERENCES FOR THIS PAGE: Wilkinson Microwave Anisotropy Probe Webpage, WMAP Mission, Cosmology 101, http://map.gsfc.nasa.gov/ Stephen Weinberg, The First Three Minutes, 1977. Michael Zeilik and Stephen Gregory, Astronomy and Astrophysics, 1998.

Yapmış olduğum alıntı hakkında öyle pek de yorum yapmak istemiyorum doğrusu. Neden derseniz; Okuduysanız, zaten anlamışsınızdır: Temeli, mutlaka “big bang” olayını ispat etmeye dayanıyor. Okumadıysanız ve/veya anlamadıysanız alıntıdakileri, ne desem boş. Ancak, enformatif ve dezenformatif yönlerinden güzel bir alıntı olduğunu belirtmek isterim.

Aslında burada, çok ateşli bir tartışmaya girişip, şurası yanlış, burası mantıksız, gibi iddialarda bulunmak, anti-tezler üretip kafa şişirmek geliyor içimden; Ama kendimi zar zor tutuyorum. Hatırlarsanız, bunu 5 ve 6. defterlerde yeterince yapmış, belkide bu modele (big bang) bağlı onlarca, yüzlerce, binlerce bilim adamına (!) neredeyse hakarete varan sözler etmiştik. Bunu tekrar yapmaya, tekerleği tekrar icat etmeye gerek yok.

Takdir eder misiniz bilmiyorum, burada oturup ahkam kesmek (bende bazen öyle yaptığımı hissediyorum), kolay değil. Şu açıdan kolay değil: Laf ebeliği yapmak, tezleri, hipotezleri, düşünceleri ve modelleri kritize etmek her ne kadar kolay olsa da (yinede kafayı çalıştırmak gibi bir zorluğu var), sesini duyuramamak, farklı bir felsefe veya model geliştirdiğinizi anlatamamak zor olan. Böylece, kendi çapımızda, yazanı ve okuyanı sadece bir kişiden ibaret olan bir toplumda, kendinizden başka kim var okuyan, dinleyen ?

Sayfa 58/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 59: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Açık konuşalım: Bu yazdıklarımı buraya kadar ısrarla takip eden var mı acaba ? Bunu belkide hiç öğrenemeyeceğim... Ancak, zaten yazmamın sebebi ve beklentisinde olduğum sonucu, kitlelere ulaşmak değildi, biliyorsunuz. Şimdi, yukarıda (önceki sayfalarda) yapmış olduğumuz alıntıyı ele alırsak; İçinden tüm “Big Bang” kelimelerini çıkarır da, yerine “Protogen Modelini” (Big BE !) koyarsak, ne değişecek dersiniz ? Öncelikle belirtmeliyim ki, bunu yaparken, daha önceleri 5 ve 6. defterlerde tarif etmiş olduğum “doğru bilgiyi işleme, yanlış bilgiyi süzme, algılarımıza körü körüne güvenmeme ve olaylara olimpik bir bakış açısından bakma” işlemini gerçekleştirmeliyiz. Aksi taktirde, ipin ucunu kaçırmış oluruz. Bunu yaptınız mı ? Yaptıysanız, göreceksiniz ki, birçok (belkide hepsi) ortaya çıkan ve muallakta kalan sorular, geçerliliğini yitirecektir. Soru sormaya gerek kalmayacaktır. Başka sorular ortaya çıkacaktır mutlaka, ancak onları da bilgi kaynaklarınıza başvurarak cevaplamak mümkün olacaktır. Bu kadar basit. Buraya kadar düşüncelerimi takip edebiliyor musunuz ?

Önceki sayfalarda yapmış olduğum bu alıntı üzerinde düşünmekte gerçekten büyük fayda görüyorum. Aksi taktirde zaten alıntıyı yapmazdım burada. Bu alıntıda karşımıza çıkan iki tane bilim (!) adamı var: Birisi “Einstein”, diğeri “Hubble”.Einstein hakkında çok yazılıp çizildi, dolayısıyla bir de ben yüklenmeyeyim adama. Ama benim de tasavvur edebildiğim “Evren” açısından, Hubble ile yakından ilgilenmemek, benim için mümkün değil. Bunu yaparken, aramızdaki 80 yıllık zaman farkını da göz önünde bulundurmayı da ihmal etmemeye çalışacağım.

Hubble 'ın ilk keşiflerinden biri, bizim dışımızdaki galaksilerin, bizden uzaklıkları ile doğru orantılı olarak, bizden uzaklaştıklarıdır. O zamanlarda, bilmiyorum, acaba Andromeda galaksisi henüz keşfedilmemiş miydi ?Çünkü, bugün biliyoruz ki, bize en yakın bu kardeş galaksi, bizden uzaklaşmıyor, tersine bize yaklaşıyor ve bir zaman gelecek ki (birkaç milyon yıl sonra), saman yolu (bizim galaksi) ile çarpışacak, yani birleşecek. Bu kadar yakında, böyle apaçık bir örnek varken (1929 dan sonraya dayanan yeni bir bilgi olsa gerek), galaktik çapta bir genişleme olması gereğini ve hatta bunun için bir “Hubble Sabiti” tanımlamanın ne anlamı olabilir ? İlginçtir ki, bazen böyle (şimdi) mantıksız görünen hareketlerde bulunmak, pozitif bilimler (!) dediğimiz alanda sürekli yapılagelen bir yöntem olmaktadır. Ben buna “Çözümsüzlük Çözümü” adını vermiş ve tanımlamıştım, hatırlarsanız. Oysa, bilimin hedefi çözümsüzlük değil, çözüm olması gerekmez mi ? Tamam, tamam, bunlar daha öncede ateşli bir şekilde savunduğumuz etik ve felsefi değerlerdir, burada tekrar etmenin bir faydası olmayabilir. Atomları oluşturan parçacıkların (proton ve nötron) içindeki daha küçük parçacıkların (x-parçacıklarına kadar gider şimdilik), elektronların atom çekirdeği etrafında, daha büyük çapta Ay'ların gezegenler etrafında, gezegenlerin kendi etraflarında ve güneş gibi yıldızların etrafında, yıldızların kendi etraflarında ve içinde bulundukları yıldız kümelerin (galaksilerin) etraflarında, galaksilerin de kendi etraflarında, dönmeleri, yörüngeler çizmeleri, hiç mi bir fikir vermiyor bu insanlara (bilim adamlarına) acaba ? Benim sürekli kendime sorduğum soru bu...

Şu meşhur “Hubble Hacmi” yok mu ki, bizi algılarımızda sınırlayan ve aynı zamanda çevremizi daha dikkatli incelemeye teşvik eden gerçek ? Bu gerçeği görmemekteki ısrar niye ? Cevap belli ya, neyse (“Çözümsüzlük Çözümü”).

“Kozmik Mikrodalga Fon / Arkaplan Işıması” (Cosmic Microwave Background) 'nın yorumu da çok ilginç geliyor bana: “Büyük Patlamanın Atık Isısı” (Remnant heat from the Big Bang) diyorlar ya, şaşıp kalıyorum. Öte yandan, böyle dedikten sonra da, kendileri şaşıp kalıyorlar ya (bak. Stephen W. Hawking, “Zamanın Kısa Tarihi”), buda beni tekrardan şaşırtıyor. Öylece birbirimize, daha doğrusu onlar kendi ortaya çıkardıkları sözde gerçeklere, bende onların bu şaşırmalarına, şaşıp gidiyoruz işte. Tam bir şaşkınlık furyası almış gidiyor (şaşkınlık fırtınası esip duruyor). Tabi, bana şaşan yok, şu ana kadar (eğer okuyorsanız, şaşırmanız gerekiyor burada...). Bazıları bu CMB olayından hal-ü hazırda nemalanmış bile bulunuyor (Fizik dalında “Nobel Ödülleri” etrafa saçılıyor). Şimdi biraz “batı düşmanlığı” gibi gelecek ama, işte buna hiç mi hiç şaşırmıyorum. “Batı” dediğimiz tek dişi kalmış canavarın her zaman yaptığı böyle bir harekete, ben nasıl şaşarım ?

“Tümden Gelim” yönteminin temelini bir ihtimale (Big Bang) endekslerseniz, varacağınız sonuç bu, alacağınız “ödül” de Nobel ödülü olur tabi. Aynı zamanda oluşturmuş olduğunuz “Dogmatik Doktrininizi” de “dokunulmaz” yapmış olursunuz. Bu zihniyetin ötesinde, berisinde başka etik değerler, felsefeler gelişir mi, gelişmez mi, gelişirse umurunuzda olur mu, bu soruların cevabı önemsizleşir. Siz kaya gibi sağlam bir felsefe oluşturmuşsunuzdur ya, gerisi fasa fiso... Arkadaş, o kaya, mermer veya granit kadar sağlam olsa, ne yazar ? Hür iradeler, bir gün çıkıp, o sağlam kayanızı bir gün delemez mi ? Kendinizden bu kadar mı eminsiniz ?Tabi bu sorular, burada biraz “retorik” kaçıyor, kabul ediyorum. Zaten, savunma bekleyen de yok herhalde. Neyse;

Sayfa 59/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 60: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Alıntıda birçok yerde “evolution” (evrim/leşme-k) kelimesi geçer; Buna da belirli bir ölçüde itiraz etme gereği duyuyorum: “Evrimleşme” değil de, “Tekamül” diyemez miyiz, rica etsem ? Gerçi sonuçta (sonuç ortada) bir şey değişmiyor, ama evrimleşme deyince aklıma, kontrolsüz ve tesadüflere bırakılmış bir evren modeli geliyor ve bu düşünce beni epey rahatsız ediyor, bunca “ilimsel” ve “bilimsel” ilimlenmeden ve bilgilenmeden sonra. Fenomen (ortada algılanan “!” sonuç) kelimesi de ancak sübjektif bakış açınızı (etik değerlerinizi ve felsefenizi) yansıtabilir. Fenomenler, ancak kişisel olarak yorumlanabilir, kişiye özgüdürler, oysa bilim (!) objektif olması gerekmez mi ? Tabi, benim modelim de bir fenomen oluşturuyor, bunu itiraf etmek yanlış olmaz. Ama bir denesek, acaba cevap veremeyeceği bir soru, şaşırtıp çözümsüz kalabilecek bir konu olur mu acaba ? Bilmiyorum, yapabileceğim tek şey “ummak”. Bir de tabi denemek gerek. Denemeden bilemeyiz.

Evrim veya Tekamül, ortada olan bir sonuç ve/veya gelinmiş bir evren (zaman ve mekan) olgusu var: “Uzay-Zaman” sistemi. Tüm anlaşmazlıklarımız da bu sübjektif algılanan, evren-özelliklerinden kaynaklanmıyor mu ? En azından ben anlaşamıyor gibi hemfikir değilim bu konuda. Uzay-Zaman-Sistemi, (bilinen) 4 boyutlu bir gerçek, bunu hepimiz (şimdilik) kabul ederiz herhalde. Şu çok boyutlu süpersicim kuramları bir kenara bırakırsak; 4 boyutlu, zaman ve “Hubble Hacmi” ile sınırlı bir evrende yaşıyor olduğumuzu kimse reddetmez herhalde. Zaten evrim ve tekamül arasındaki anlayış farkı da, bu 4 ve/veya daha fazla boyutun varlığı (veya yokluğu) ile ilgili değil; Daha ziyade, bu evrenin otomatik bir gelişmede mi olduğuna, yoksa sürekli kontrol altında tutulan, yönlendirilen, çekip çevirilen bir evren olup olmadığıdır. Bazısı kendisine yediremiyor aciz bir yaratık olduğunu ve otomatik bir evrende, mutlak hakimiyeti olduğunu kabul etme gayretinde. Böylece, “Materyalizmci” bir zihniyet ortaya çıkıyor ki, evreni bir büyük patlamadan ortaya çıkarma gayreti içinde debelenip duruyor. Oysa Yaratan kendisi beyan ediyor ki: “Onu yaratan Biziz; Genişleticide Biziz.” mealinde ayet apaçık Kur'an-ı Kerim 'de mevcut. Şimdi, bunu “gerçek” bilgi olarak kabul edersiniz veya etmezsiniz. Bu kabul etme/etmeme arasındaki fark da, birini Big Bang modeline yönlendiriyor, diğerini de (örneğin ben) patlamanın olmadığı bir “evren oluşum modeline”. Aradaki fark bundan ibaret. Bunlardan biri veya ikisi de yanlış ve iş tamamen başka; Bir zaman gelecek, öğreneceğiz mutlaka (bu iman edenler için geçerli, diğerleri ne düşünür bilemem).Eğer, Big Bang modeli doğru ise, ben burada abesle iştigal ediyorum demektir. Bununla beraber, başkaca da hiçbir tutanağım yok bu dünyada ve zamanımı boşa harcamış oluyorum. Cezası da..., artık düşünmek istemiyorum o yaşayacağım hüsranı...Eğer ben, en azından azıcık doğru yoldaysam, gerisinin geleceğini ummak isterim.

Sayfa 60/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 61: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Tekrardan şu şekli aklımıza getirdiğimizde, ki bunu “Hubble Hacmi” olarak tanıyoruz, şunları söyleyebiliriz (sorabiliriz):

1.Evren şişiyor. (?)2.Evren genişliyor. (?)3.Evren sınırlı görünüyor (resimdeki “Sonsuz Evren” ibaresini göz ardı ederek). (?)4.Evren küre şeklindedir (“Merkez Bakışım Açımızdan” her yönde 13,7 milyar ışık yılı + her saniye ~300.000 km artan bir yarıçapa sahip).5.Evren sonsuza kadar şişmeye/genişlemeye devam edecektir;6.Veya, evren bir yere/süreye kadar şişmeye/genişlemeye devam edecek, daha sonra büzüşmeye/daralmaya başlayacak ve tekrar tekillikte yok olacak veya top gibi tekillik ve şişmiş/genişlemiş hali arasında sekip duracaktır.7.Big Bang modelini “gerçek” kabul ederek, bu saçmalığa kendimizi maruz bırakan yine biziz...

Sayfa 61/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 62: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Bu durumda, şu aşağıdaki şekil de anlamını yitiriyor (çok anlamlı görünse de);Yinede “kritik yoğunluk” (Critical Density: ~6 H atoms/m) adında bir sabiti de burada hatırlatmak istiyorum (yaptığımız alıntıda adı geçiyor). Kritik yoğunluk bu durumda “metre küp” başına 6 atomdan daha az ise, bir şeyler oluyor. Ama neler oluyor, orasını belirtmemişler.

“Tümden Gelim ve/veya Tüme varım” yapacaksak eğer, bunu “Termodinamiğin Yasaları” ve “Entropi Kuralına” göre yapmamız gerekmez mi ? Madem bu yasalar ve kurallar kabul görmüş...Hatırlarsanız, daha önceleri 5 ve 6. defterlerde bir yerlerde tanımlarını yazmıştık.İş bu yasa ve kuralların big bang modeliyle çeliştiğini görebilen yok mu ?Big Bang modelinin aksadığı alanlardan birisi de işte bu yasalar ve kural değil mi ?Hadi sübjektif algılamadan da geçtik; En azından Big Bang modelinden, bu konularda objektif (nesnel) tutarlılık göstermesini beklemek yanlış mı oluyor bu durumda ?Hani nerede o materyalist düşünce ? İşine gelmeyince ortalarda gözükmüyor (görünmüyor)...

Ben de bir soruyorum, pir soruyorum (övünmek gibi olmasın).Entropi kuralı, bir patlama kabul eder mi, yoksa mutlak bir düzene mi ihtiyaç duyar ?Termodinamik, hiçlikte ortaya çıkıp, soğuyan bir evreni kabul eder mi ?Hangi mantıkla böyle iddialarda bulunmak mümkün olabilir ki ?Farkındayım, bu bölümde çok fazla soru işareti oluşmaya başladı...

Sayfa 62/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 63: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Işık bize ne kadar uzaktan geliyorsa, o oranda da kızıla mı kayması gerekiyor, yoksa kızıla kaymasının sebebi, öz frekansının tabiatından mı ileri geliyor ? İşte güzel diye bu soruya derim ben. Yani CMB 'nin kızıla kaymış olması, onun uzaklığının artışına mı, yoksa emisyonunun tabiatına mı dalalet ediyor ? Big Bang 'e göre uzaklığının artışına, Big BE! 'ye göre de tabiatına. Çünkü, yavaş yavaş ısınan modelimize göre, ışık spektrum'undaki tüm frekanslara (elektromanyetik ışımaya) bir zamanlar ve hatta şimdi bile evrenin muhtelif yerlerinde rastlamak mümkün. Şimdiye kadar mümkün olamayan ise, Kütle Çekim Kuvvetini ilk haliyle (hani o sonsuz tekil bir an var ya) ve şimdiki haliyle, ki değişiklik göstermemiş de olabilir, “görmek” idi. Kanımca, spektrum'da öteye gittiğinizde bir yer var ki, o mutlak tekilliği (protogen durumunu) “gösteriyor” olabilir. Ancak, bunu “görecek” mekanizmalara veya aygıtlara sahip olamayabiliriz. Ama işte bu tekillik adalarını biz %23 Karanlık Madde ve %73 Karanlık Enerji diye tanımlayabiliyoruz. Aslında bu tanımı yapan da “Big Bang Zihniyeti”, ben değil. Buna göre de, %4 'lük bir payı da evrende mevcut bulunan kütle (madde veya bilinen “!” atomların oluşturduğu hacim) elinde tutuyor. Bana göre, geriye kalan %96 'lık bölüm, hangi oranda ne ihtiva ediyorsa etsin, Protogen dediğimiz o tekillikten/sonsuzluktan ibaret; Üstelik enerji olarak da ancak potansiyeli var, gerçek bir kuvvet halinde değil, en azından Hiçbir yere sığdıramadığımız Kütle Çekim Kuvveti halinde.Tekrar olarak sayalım; Bilinen kuvvetler:Kütle Çekim Kuvveti,Elektromanyetik Kuvvet,Güçlü Çekirdek Kuvvet,Zayıf Çekirdek Kuvvet.

Evreni sonsuz (∞) kabul edersek, yukarıda irdelemiş olduğumuz oranların da hiçbir pratik anlamı kalmıyor olabilir. Çünkü, hem %4 'ü oluşturan atomlar ve hacimleri olsun, hem de diğer “Karanlık” da kalan %96 olsun, hepsi birer Sonsuz'u teşkil etmektedirler. “Zenginin malı, züğürdün çenesini yorarmış...!”, derler ya hani. Biz bu durumda (aslında her durumda) Züğürt Ağa, ALLAH ise her daim gerçek Zengin (Gani) olan.

Kainatın 11 boyutu bakımından, içinde bulunduğumuz 4 boyutlu “Uzay-Zaman” da, bazı sınırlamalar ile karşı karşıya kaldığımızı kabul etmek sağlıklı bir düşüncedir bence. Öncelikle ışığın hızı (elektromanyetik kuvvetin erimi, saniyede ~300.00 km), evreni, yani uzay-zaman-sistemini yanlış algılamamıza sebep olmakta. Elektromanyetik kuvvetin eriminde kullandığımız rakam ve birim de sonuçta bizim icat etmiş olduğumuz kavramlardan ibaret. Kozmik anlamda hiçbir anlam ifade etmiyor olabilirler. Neyse, bir şekilde tanımlama gereği duymuş ve bu şekilde tanımlamış olmak, hiçbir tanım yapmamaktan, yapamamaktan iyidir. Burada, yani 4 boyutlu uzay-zaman-sisteminde, bizim yerlere göklere sığdıramadığımız “Kütle Çekim Kuvvetinin” tabiatı ise bizim için hala bir muamma (bilinmeyen). Öyle pek yerlere sığacak cinsten bir oluşum gibi de görünmüyor. Ancak, belki göklere sığabilecek bir hali var olabilir. Bilinen özelliklerinden kaynaklanıyor olsa gerek, diğer kuvvetlerle beraber ortak bir kuramın içinde yer alamıyor olması, şaşırtıcı olmakla beraber, insanı daha derin düşünmeye ve aklını kullanmaya teşvik eder bir özelliği de içinde bulunduruyor. Bu ne anlama geliyor ?

Biliyoruz ki, Kütle Çekim Kuvveti (kısaca KÇK), diğer kuvvetler ile karşılaştırıldığında (artık ne kadar mümkündür bu, siz düşünün...), onlar gibi erimi sınırlı olan bir kuvvet değil. Eriminin, sınırsız/sonsuz/zamansız/sıfır zamanda/zaman kaybı olmadan olması, KÇK'yı bildik formüllerin içine yerleştirdiğinizde sorun yaratıyor. Ortaya çıkan rakamlar, sonsuzluklar içeriyor35. Bu “sonsuzluklar” ne kadar anlamlıdır veya değildir, tartışma konusu olabilir. Bence anlam teşkil ediyorlar. Anlamı da şu ki, bir yerlerde formüllerimizde hata ediyor, olması gerektiği gibi düşünmüyoruz...

Her Şeyin Kuramı;Nihayet, kafamda “her şeyin kuramına” dair bazı ipuçları keskinleşmeye başladı. Bir sonraki sayfada ayrıntılı olarak konuya değineceğim.

35 Bilim Teknik - Ekim 2008, “Her Şeyin Kuramı”, Sayfa 53, Sütün 2, Satır 10: Tüm makaleyi baştan okumakta da fayda var...

Sayfa 63/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 64: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Bütün kuvvetleri bir araya toplayan genel kuram;Tüm bu sayfalarca yazmış olduğum defterlerin, bazı amaçları ve bazı hedefleri vardı; Bunlardan biri de, ilk başlarda o kadar net dile getirebilmiş olamasam da, her şey'in Kuramı denilen ve dört kuvveti de bir arada toplayan kuram veya modeldi ve hala da öyle. Bu kuramı, tüm kuvvetlere de genelleyebilmek içinse, öncelikle evren modelini, daha doğrusu evrenin nasıl, neden ve nereden oluşup/yaratılıp nasıl bu hallere kadar gelebildiğini aydınlatmaktı. Bunu şimdiye kadar karman çorman bir şekilde bir çok kez yapmış bulunuyorum. Eğer bu sefer de aynı karmaşık salatalar ortaya çıkarsa, ki bu ihtimal her zaman var, bir sonraki ilhama kadar bu yazılar yine tekrarlanıp gidecek. Öncelikle başlamak istediğim boyut şu ki, bunu sürekli tekrarlamakta olmamıza rağmen, bir türlü tasavvur edemediğimiz KÇK 'nin sonsuz erim ve/veya sınırsız etkisidir. Bu erim veya etkinin tek sebebi (bizce bilinen tek sebebi), madde ilk oluştuğunda/yaratıldığında, temel parçacıklarla beraber, diğer kuvvetlerin oluşmasından çok daha önce (evrenin o sonsuz ilk anında), oluşmuş/yaratılmış olması gereğidir. Bu sebepten dolayıdır ki, bugün dahi, diğer kuvvetler evrenin içinde sınırlı bir erim, etki ve hız ile cirit atabilmelerine karşın, KÇK ilk oluştuğu/yaratıldığı andaki gibi, hala sınırsız erim, etki ve hıza sahip olmaya devam etmektedir. Bunun lamı si cimi si yok; Böylece kabul etmek gerek. Sonsuzluğun o ilk anında sonsuz madde (kütle, atom veya temel parçacıklar) bu sonsuz erime sahip KÇK ile beraber oluşmuş/yaratılmış olması gereğinden yola çıkarak (çünkü sonsuzluğun içinde dahi bilgi iletilmesi gereği ve ihtiyacı vardır), zamanın işlemeye başlamasından sonra da, aynı matrislerde, sadece maddenin öbeklenmesinden kaynaklanan yer değiştirmelere dayanarak kuvvetin uzaklığın ters kare orantısıyla çekim uygulaması sonucuna ulaşmıştır. Yani sonsuz ilk andaki maddenin/parçacıkların oluşturduğu kalıp, bugün dahi bağlarını koparmış (1/∞ olabilse de) değildir; Herhangi bir madde ile diğerinin arasındaki KÇK etkisi asla sıfır olamaz, ki sonsuz bir evrenin içinde olduğumuzu varsaydığımıza göre (bizim model), her ne kadar elektromanyetik kuvvetinin ve diğerlerinin sınırlı hızlarından dolayı, evren bize sınırlıymış gibi görünse de (Hubble Hacmi, Merkez Zaman Ufku), KÇK 'nın sonsuz erimi, sonsuz evrenin her köşesinde bilgi aktarmaya devam etmektedir. Bu ne demek ?Elektromanyetik Kuvvetin sınırlı hızda etkiyen (dalga veya tanecik) Foton'una karşılık, KÇK 'nın sınırsız hızda etkiyen Graviton'u (henüz tespit edilebilmiş değilse de), az veya çok, her bir maddenin (atom veya temel parçacık) bir diğer maddeyle etkileşimini zamansız/sonsuz hızda sağlamakta. Böylece Graviton ile iletilen bilgi de, sıfır zamanda, zaman kaybı olmadan, sonsuz evrenin her köşesine ulaşabilmektedir. Kütle Çekim Kuvvetinin (KÇK) en temel özelliği budur.

Critical Density (Kritik Yoğunluk):Yoğunluk m başına 6 Hidrojen atomundan daha az ise, bir şeyler olması gerekiyor mu acaba; Veya bu kritik yoğunluğun altında olan herhangi bir uzayın parçası (hacim) var olabilir mi ? Atıyorum: Olamaz !Dolayısıyla, “Mutlak Vakum” diye bir şey de olamaz, çünkü bu, 0 (sıfır) atom/m anlamına gelmektedir, yani hacimsizlik. Hacim, ancak madde/kütle ile var olabilir. Maddenin var olmadan hacmin olması, bana mantıken yanlış geliyor. Bununla beraber, “Mutlak Sıfır” dediğimiz (0°K) ve tanımını -273°C olarak yaptığımız bir ısı dahi, olmaması gerekir. Varsa, lütfen gösterin de, biz de bilelim.Öyle bir ısı (0°K), ancak evrenin o ilk sonsuz anında var olabilmiştir diye, bir iddia da bulunuyorum.

Sayfa 64/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 65: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Bütün kuvvetleri bir araya toplayan genel kuram; (devam)“Mutlak sıfır” (Sıfır Kelvin) den farklı olan her madde, ışıma (elektromanyetik emisyon, dalga/tanecik, foton salınımı) yapar36, yani spektrum 'un (tayf) bir yerinde görünür. Mutlak sıfır ise, aynı zamanda hareketsizlik demektir, bu ister makro boyutlarında olsun, ister en temel parçacıkların (x-parçacıkları) mikro/nano/piko/vs. boyutlarında olsun. Bu ne demek ?Bu, şu demek: Mutlak Sıfır'da, madde (atom veya en temel parçacık) var olamaz, dolayısıyla, ışıma yapmaz, aynı zamanda da hacim kaplamaz; Hacimsizlik ise, sıfır uzaklığa tekabül eder ve sonsuz bir erime işarettir. Aynen KÇK 'nın özelliğidir yani. Bu size “Evreka !”, dedirtmiyor mu ? Tasavvur etmekteki zorluğu, hayal etmekteki güçlüğü aynen bende yaşıyorum, yalnız değilsiniz...Hacimsizlik ise, tekillik demektir; Ama, şu bildiğimiz “kara deliklerin” oluşturduğu türden “tekillik” değil. Bunların mutlak tekillik olmadıklarına dair (nispeten) yeni yeni düşünceler ortaya atılmaya başlandı bile (Stephen W. Hawking). Mutlak Tekillik, bizim içinde bulunduğumuz 4 boyutlu “Uzay-Zaman” sisteminde (Yer diye tabir ettiğimiz evrende), var olamıyor, bunun için bir sonraki boyut olan 5. boyutta olması gerekiyor. 5.Boyut ise, Gök diye tabir ettiğimiz diğer 7 boyutun bize en yakın (veya yakin) olanıdır. 6,7,8,9,10 ve 11. boyutları anlamaya çalışmamız biraz zor olsa da, 5. Boyutun en azından bir özelliğini bildiğimizden, tasavvur edilmesi ve belkide faydalanılması (su istimal edilmesi değil ama) nispeten daha kolay. Tabi, bunun için de belli bir, ben diyeyim tekamüle, siz deyin evrimleşmeye, ihtiyaç duymaktayız. Bu tekamül olmadıkça, 5. boyutun bize sunduğu bu imkanlarından faydalanmak imkansız. İmkansız, çünkü 4 boyutta bunca bozgunculuğu yapmaktan çekinmeyen bir zihniyet (insan), eline geçen böyle büyük (sonsuz) imkanlarla, o zaman biliniyor olan 5 boyutun altını üstüne getirir. Tabi, bu şimdi biraz ütopik geliyor kulağa, inkar edemem. Tekamül denilen olgunluğa, entropiyi düzenlilikten düzensizliğe doğru ilerleyen (evrimleştirici) bir mekanizma olarak gören Big Bang modelinin “uydurucuları” tarafından ulaşılabileceği bence çok saf bir beklenti. Bu, Hiçbir şey anlamamış olduğumuzun resmidir. Tekamülü, sadece evren veya sadece insan tekamülü olarak düşünmek çok yanlış. İnsanın da, içinde bulunduğu ortamın tekamül ettiği kadar (nispette) tekamül ettiğine dair birçok ipucu var aslında elimizde (bak. “Yaşamın Elementleri”)37. İnsanın tekamülü dediğimizde, bir de insana özgü bir yönü var ki, ona biz “Akıl” diyoruz. Kainatta (Evren ve diğer 7 Boyut), herşey Allah 'ı tespih ettiğine (yörüngeler içinde akıp gitmek...) ve canlı olduğuna göre, kendi çapında bir program (kader, Sünnetullah) çerçevesinde tekamül etmektedir. Sadece insan ve benzeri varlıklar buna ek olarak akıl denen bir imkana veya mekanizmaya sahip varlıklar olarak (ve yine kader ve Sünnetullah 'a bağlı), bir nebze kendi tekamüllerini kendileri şekillendirmekte “cüzzi (bir miktar) iradeye” sahiplerdir. Ama aklını kullanıp düşünmedikçe, bu gerçekleri görmedikçe, evreni “doğru” okumadıkça, zihinsel tekamül, bedensel tekamülün gerisinde kalacaktır. Bu zihinsel gelişmemişlik, insanı diğer “canlı varlıkların” seviyesinde tutar (yukarı veya aşağı çeker demiyorum, gerek yok buna).

Anti-madde;Var mıdır, yok mudur ? Aslında var olması da, olmaması da, her biri bir ihtimal olmakla beraber, “Ol !” emriyle var olup, tekamül eden ve mutlak sıfır dan (0 K, -273° C) ısınarak oluşan bir evren için hiç fark etmiyor diyebilirim. Çünkü, var ise, zaten bilinen 4 boyutun ötesinde bir “varlık” olarak devam etmektedir (tabiatı itibariyle mutlak tekillik oluşturmasından kaynaklanan). Yok ise, zaten yokluğu, bilinen 4 boyutta ispat edilemeyişinden belli. Tabi, eğer ”Big Bang” modelinden yola çıkarsanız, evrenin genişliyor veya şişiyor olarak algılanması gereği, var olmasını savunma ihtiyacı duyulur (her ne kadar ispat edilemese de). Bunu da zaten yapıyorlar. Başka türlü de olayları/fenomeni (algıları), formüllere dahil etmek mümkün görünmüyor şimdilik (“Süper sicim” kuramlarını göz ardı edersek). Çok basit olarak şunu yapmak gerekir: Herhangi bir maddeyi alırsınız, mümkün olduğunca soğutur ve yaptığı ışımayı kaydedersiniz. Daha sonra, bu maddeyi giderek ısıtır ve ışımanın nasıl tayf da yer değiştirdiğine şahit olursunuz. Bunu yapmak acaba neden hiç kimsenin aklına gelmemiştir şimdiye kadar ? Elbette, mutlak sıfıra kadar soğutmanız mümkün olmayabilir, ama en azından imkanınız dahilinde yaptığınız soğutma kadarıyla bir fikir edinmiş olursunuz, yanılıyor muyum ? Mutlak sıfır dan daha sıcak olan her madde ışıma yapmakla beraber, maddenin kendisi de, elementine bağlı olarak, “görüntü” oluşturur. Mutlak sıfır da bulunan bir madde, ki sadece hidrojen bu mutlak sıfır ısısında bulunur, “görünmez” olur, yani bizim/onların “anti-madde” olarak tanımladığımız/-ladıkları mutlak tekillik hali. Üstelik bu “anti-madde” aynı zamanda (aslında zamansız) mutlak “saydamdır”, arkasını görebilirsiniz, eğer arkasında bir ışık kaynağı veya ışığı yansıtan “bir şey” var ise. Arkasında herhangi bir şey yok ise, “karanlık” deriz oraya. Kafanızı kaldırıp bakar mısınız uzaya ? Ne görüyorsunuz ? Çoğunlukla gördüğünüz karanlıktır, saydamdır. Bu karanlığın sebeplerinden biri, “Hubble Hacmidir” (ışığın hızına bağlı olarak, daha önce analiz etmiş ve irdelemiştik), bir diğeri de varsa eğer, “anti-maddenin saydamlığıdır”. Bir diğer aklıma yatan gerçek ise, eğer o saydamlığa anti-madde diyorsanız, maddenin tam tersi olmasıdır ve ancak bu kadar mükemmel tabiatına uygun olabilir.

36 Bilim Teknik, Ekim 2008, “Kim Korkar Kara Delikten !”, Sayfa 48, Sütun 2, Satır 537 Bilim Teknik, Ekim 2008, “Yaşamın Elementleri”, Sayfa 28

Sayfa 65/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 66: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Anti-madde var ise, bu bildiğimiz 4 boyutta algılanabilmesi mümkün olmamalıdır, dolayısıyla, yoktur demek akla ve mantığa uygundur. Ancak, ... Kütle Çekim Kuvveti olarak algıladığımız (farkına varabildiğimiz) bu kuvvet, anti-madde ile hem yakından, hemde uzaktan ilgili olmalıdır da denebilir. Eğer K.Ç.K. 'nin sonsuz erimini hatırlarsak, bunu demek çok da yanlış olmayabilir.

Tabi bunlar ihtimaller... Neyin hak, neyin batıl olduğunu anlayabilmek için, ben şahsen, daha henüz yeterince düşünebilmiş olmadığım kanaatine varmış bulunuyorum. Bilmem ne zaman yeterli olacak ve o güne kadar kafayı yer miyim, yemez miyim, belli değil. Hayırlısı...

“Kızıla Kayma” fenomeni aslında “Çözümsüzlük Çözümü 'nün” bir safsatası mıdır ? Olasılıklar beni korkutuyor... Bu yazılarımı okuduğunuzda, biraz olsun Allah 'ın “Ahad” ve “Samed” isimlerini (özelliklerini) anlayabiliyormuş gibi bir izlenim oluyor mu sizde ? Bence olmalı. Gerçi, Allah Kendini en güzel biçimde ancak Kendisi tarif edebilir ve Kur'an-ı Kerim 'de de tarif ediyor zaten, ancak “apaçık” bir Kur'an olmasına rağmen, anlamamakta direnenler için ben burada az da olsa, çok aciz bir şekilde de olsa, tarif etmeye çalıştım. Zaten,“Hamd alemlerin Rabbi olan Allah 'a mahsustur.”38

mealindeki ayet de çok manidardır, anlayan anlamıştır, anlamak istemeyene ne desek boş...

Anti-madde ve Etkileşim;Önceki sayfada, anti-maddenin 4 boyutlu uzay-zaman sistemiyle etkileşim içinde olmadığını, tabiatı itibariyle olamayacağını, sadece KÇK 'nın sonsuz erimi ile algılanabildiğini iddia etmiştik. Bu aslında ispat edilmesi çok zor bir iddia, farkındayım. Ancak tersini ispat etmek de bir o kadar zor olsa gerek. Bu durumda kendimize sormamız gereken soru, aynen hukuk alanında olduğu gibi (Suçu ispat edilene kadar, adam suçsuzdur...), tez mi ispat edilmeli, yoksa anti-tez mi ? Konu anti-madde olduğuna göre, bence tez değil anti-tez ispat edilesi/edilmesi gibi görünüyor. Ne de ola herkes bir tez ortaya atıp, peşinden koşturmuyor mu (Big Bang Modeli gibi kuramlar yani) ?Her neyse, konumuz anti-madde ve etkileşim. Etkileşim nasıl olur ? Hatırlarsanız, daha önceleri (önceki defterler ve bölümler) algılardan ve duyulardan (5 adet: Görme, Duyma, Koklama, Tatma ve Dokunma) ve buna ek olarak 6. duyumuz olan “Akıl” ve düşünceden bahsetmiştik. “Bilgi”, iş bu 5 duyudan elde ettiğimiz ve aklımızla işlediğimiz “fenomenlere” deniyordu. Her ne kadar 5 duyumuzun etkilerini somut olarak tanımlamak mümkün olsa da (beynin farklı bölgelerinde işlenmesinin tespiti...) ve hatta “düşünme” fiilinin de aynı şekilde tespit edilebilmesine rağmen, akıl ve/veya bilinç dediğimiz ve cüzzi irade (hür irade) ile sonuçlanan bu olgu hakkında (ben dahil) bilmediğimiz şeyler hala, bildiklerimizden fazla. Daha da az bilgi sahibi olduğumuz bir konu da, Ruh dediğimiz kavram ve/veya olgu.Bu şekilde devam ederek aynı anti-madde kadar soyut olan bir alana dalmış oluyoruz. Bu konuda akıl yürütmenin, bilgiye değil de, “zan 'a dayanmak” olduğunu da, Kur'an-ı Kerim bize apaçık bildirmekte39:“Bir de sana ruh hakkında soruyorlar. De ki: 'Ruh, Rabbimin emrindendir ve size çok az bir ilim verilmiştir.' ”

38 Fatiha Suresi, 1:239 İsra Suresi, 17:85

Sayfa 66/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 67: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Psikoloji, Sosyoloji;Şu ana kadar bu konuları kapsamak suretiyle ve dahilinde, birçok şey yazıp çizdik, ancak “Parapsikoloji” alanına değinmiş değiliz (değinmeye de pek istekli değilim aslında, çünkü iş Zan olaylarını da aşıyor). Her ne kadar, konuyu ilgilendiren şeyler geçmişse de yazılarımızda, adını koymamıştık. “Bir rivayete” göre, aklını kullanan bazı varlıklar, parapsikolojik yeteneklere sahip imişler. Bu arada, bildiğimiz “Para” ile (YTL, TL, U$ veya €uro ile) hiçbir alakası yok konunun. Ben böyle bir yeteneğe veya yeteneği sergileyene şimdiye kadar rastlamadım, görmedim ve başıma da gelmedi, belirtmekte fayda görüyorum ! Bu alan ile ilgili, “rivayetlere göre”, şöyle bazı yetenekler varmış: Telepati, Telekinezi, Teleportasyon. Bunlardan telepati ile düşünceler okunabilir ve yayınlanabilir; Telekinezi ile eşyalar, maddeler, dokunmadan yerlerinden oynatılabilir; Teleportasyon ise, bu yeteneği (!) kullanan varlığı, zaman kaybı olmadan, bir yerden bir başka yere, tabiri caizse, “ışınlayabilir” -miş (bk. Jumper filmi). Dediğim gibi, hayal ürünü “kurgu-bilim” filmlerin dışında, yani “gerçek hayatta”, böyle olaylara rastlamadım şahsen. Ne var ki, Kur'an-ı Kerim'i açar okursanız, Hz. Süleyman (A.S.) 'ın kıssalarında buna benzer olayların cereyan edebildiği “bilgisine” ulaşırsınız. Tabi, bu birazda yorumlamanıza bağlı, teşbih de hata var ise, vay halimize. Bilirsiniz, Kur'an okuduğunuzda her şey niyetinize bağlı olarak şekillenir. Ben de mesela, astrofizik merakıyla okuduğum zaman, bu yazmakla bitiremediğim sonuçlara varıyorum (şimdiye kadar okumuş olduğunuz bunca tiyatral kuramlar ve modeller). Umulur ki, abesle iştigal etmiyorumdur. İş bu düşüncelerle zaten yeterince vakit kaybetmiş olmakla beraber, yinede 5. boyut veya Göklerden 1. Kat Göğün özellikleri ile ilgili önceki sayfada yapmış olduğumuz “Etkileşim” düşüncelerine cevap olabilme potansiyeli açısından, burada yazmakta fayda gördüm. Öyle bir etkileşim olacaksa (varsa), bu ancak “düşüncelerin gücüyle” (!) olabilir, anti-maddeyi kontrol etmek, “aklın gücüne” (!) bağlıdır, diyebilirim. Yanılma payı sonsuz ve büyük ihtimalle batıl olaylardan bahsediyoruz. Kurgu-Bilim beni her ne kadar cezbetse de, bir ihtimal bunların birer yanıltma, saptırma, kandırmaca çabaları olduğundan sanki emin gibiyim. Ufo olaylarını da ben şahsen aynı kefeye koydum bile, kimse gocunmasın.Önceki bölümde de (yukarıda) söylediğim gibi, bazı olayların, göründükleri gibi veya bizim olmalarını dilediğimiz gibi olmaması ihtimalleri çok yüksek. Doğru olan (hak) birdir, ancak batıllar ise, sayısız olabilirler. Onun içindir ki, “doğru bilgiye” ulaşmak çok büyük bir önem arz ediyor. Doğru bilgiye baştan ulaşamadığınızda, olay daha başlamadan boşa gitmiş olur. Dün akşam bir kanalda, “2012 Kıyamet” olayları tartışılıyordu ve beni dehşete düşürdü. “Maya Takvimi” imiş. Ama kıyametin (sözde) kopacağından ziyade, insanların dar görüşlü olmaları beni şoke eden ki, “Ben aydın kişiyim !”, diye oturmuşlar oraya, kelli-felli insanlar. Kitap bile yazmış ve yayınlamış olmaları çok iç karartıcı bir durum. Bazı çevrelerin tabiri vardır bunlar için: “Entel-Dantel-Kısım”, derler. Kerameti kendinden Şıhlar gibi bunlar da entellektüelliği sözde, konuşurken iki lafı bir araya getiremeyen insanlar bunlar. Dilleri birbirine dolanıyor. Türkçeyi doğru dürüst konuşamadıkları gibi, olur olmaz yerlerde, kendilerinin de anlamını bilmediği, yabancı kelimeleri kullanmaktan kaçınmayan tuhaf varlıklar ki, neredeyse bir şeylerin veya birilerin kontrolünde mi acaba bunlar diye insan düşünmüyor da değil hani. İnsanlar ne kadar da meraklılar kulaktan dolma bilgiyi (!) benimsemeye. İlla ki, Allah'ı inkar etmek çok tatlı geliyor olsa gerek. Çok “cahilane” bir tutum olarak görüyorum. Orada, “Kur'an” falan demeniz de, insanları pek ikna edecek gibi değil, çünkü adam (veya kadın) Kur'an-ı Kerim 'i baştan “Masal Kitabı” olarak kabul ediyor, ne deseniz boş. Yok efendim, “esoterik” -miş de, falan filanmış. Olayı, mistisizmin perdesi arkasında gizlemenin gerçek amacı nedir ? “Çözümsüzlük Çözümü” mü ?Yine olay, “doğru bilgi kaynaklarına” gelip çatıyor. Abidik-gubidik uydurma bilgilere dayanan bu şahıslar, beni durduk yerde hasta ediyor.Dez-enformasyonun haddi hesabı yok (bana göre), dolayısıyla, pisliğin çokluğu şaşırtıcı derecede yüksek. Bazısı da var ki, hangi pisliğe bulaştığının daha farkında değil. Esoterik miş, “hah !”; Güleyim mi ? Hiç de gülesim yok ya, bu traji-komik olaylara. Neredeyse panik olacağım... Asıl acı olan yanı: Hiçbir şey yapamamak... Biri çıkıp da “Yok öyle değil, böyle !”, diyemiyor. Elbette bunun da bir hikmeti vardır mutlaka, ama işte bu hikmeti bilmeyince, insana acayip koyuyor, kahrediyor. Bilgisizlik, bu durumda karanlık bir bölge, insanı ürkütüyor (beni en azından).

Sayfa 67/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 68: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Aslında şu an, biraz laf olsun, külah dolsun babında yazıyorum. Aklımdan geçip de dile (kaleme/tuşa) getirme ihtiyacı duyduğum net bir düşünce yok kafamda. Hal böyle olunca, “tırı vırı”, alakasız yazılar dökülüyor kalemimden (tuşlarımdan). Böyle durumlarda hep, “Nasıl olsa yazmaya değer bir şeyler şimdi geliverir...” umuduyla, bön bön ekrana bakıp bekliyorum. Daha öncede yazdım mı hatırlamıyorum; Bilgisayarın başında olunca, aslında oyalanacak çok şey bulabiliyorsunuz. Sizi çok kolay bir şekilde asıl amacınızdan (yazmaktan) alıkoyacak o kadar çok kurcalanabilecek şeyler var ki merette. Mesela, Blender adında bir 3 boyutlu tasarım (her tür tasarıma uygun) programı var ki, şu aralar beni gayet etkili bir şekilde cezbediyor. Aslında olaya dalıp programı en ince ayrıntılarına kadar kurcalamak geçiyor içimden, kendimi zor tutuyorum. Dediğim gibi çok kapsamlı bir program olduğundan, bir odaya kilitlenip aylarca dışarı çıkmamacasına uğraşılabilir. Belki uğraşsam, pratik bir değeri (dünyevi bir getirisi) de olabilir, ama o zaman da, yazılarımdan geri kalıyorum. Biliyorsunuz, şu aralar (2 yıldır) inzivadayım ve “Her şeyin Kuramını” bulmaya çalışıyorum. Belki buldum, ama aklıma daha henüz “dank etmedi”, bilincinde değilim. Her neyse..., görüyorsunuz ya, gevezelik yapmak istedikten sonra, yazacak bir şeyler mutlaka bulunabiliyor. Her ne kadar okuması belkide eğlenceli olsa da, hem fani dünya açısından, hemde ahiret açısından pek de bir getirisi yok gibi.Bir ayet;“Yeryüzündekilerin çoğunluğuna uyarsan, seni ALLAH yolundan saptırırlar. Onlar sırf zannın ardından giderler ve sadece atarlar.”40

Şimdi bu ayeti okuyup da “Mutlaka bir 'Big Bang' oldu !”, demeniz mümkün mü ? Öncelikle, olduğuna dair iddiada bulunanların halini bir düşünmek gerekmez mi ?Ben demiyorum ki, mutlaka bunlar sapıtmışlardır diye. Ama, “bilgiyi” (5 duyunun ve aklın bize bildirdiklerini) iyi hazmetmek gerekir diye düşünüyorum. Ancak, “Esoterik” veya “Re-enkarnasyon” gibi terimleri duyunca da, sapıtmamak mümkün mü ? Beni şahsen çileden çıkarıyor böyle terimler ve gerçekten “...onlar sırf zannın ardından giderler ve sadece atarlar.”, bilgisi benim için çok büyük bir anlam kazanıyor. Böyle “atıcıları” medyada görmek her zaman mümkün. Ufo uzmanından (!) tutun da, Esoterik-profesörüne (!) kadar. Basit bir gözlemin ardından, tanımlanamayan uçan bir cismin sözde “dünya dışı zeki varlıklara” dalalet etmesini hemen kabul etmek ve inanmak ne kadar doğru olur, takdirinize bırakıyorum. Orada bir yerlerde başka bir ihtimal, hiç mi aklına gelmiyor insanların ? Elbette çok büyük bir olay. Öyle olmasına öyle de, dez-enformatif çabaların da varlıklarını göz ardı etmemek gerekiyor bence. Bunu yaparken de, “Ahir Zamanda/”Dez-enformasyon Çağında” Kur'an 'ın Yeri” nerede, diyebilmek zor görünse de, aslında çok da zor olmasa gerek. Tabi, aklını kullanmak isteyenlere. Bu bunaltıcı sıcaklarda bırakın doğru dürüst konsantre olup yazmayı, mantıklı iki düşünceyi bir araya getirmek dahi çok güç.Havanın sıcak olmasına rağmen, en güzel şey, insanın önünde bir kupa kahve olması ve yazdıkça bir yudum alması. Bu insana, düşünmek için fırsat veriyor. Zihni açması da cabası. Tabi, asıl konu “big bang modelini” çürütmek. Ama, hangi dereden su getirsem de, big bang modelini çürütsem, diye bir de gayret sarfiyatı var olayın. Yani mesele, mutlaka her türlü hile ve hurda ile çamur atmak değil elbette, ama kullanılan sözcükler bazen bunu anımsatıyor olabilir. Emin olun ki, gerçekten “Her ne pahasına olursa olsun, bu modeli/kuramı çürütmeliyim !”, diye yola çıkmış olsaydım, bunu özellikle belirtirdim. Çünkü artık biliyoruz ki, ben aynı zamanda “Çok da tın !”, diyebilen bir yapıya sahibim. İnceldiği yerden kopmaya bırakan bir yapıya sahibim. Bu da övünme gibi olmasın. Anlayacağınız, “özeleştirimi” yapıyorum, derslerimi (az veya çok) çalışıp da oturuyorum yazılarımın başına. Başkaları ne yapar bilemem, pek de umurumda değil. Öz eleştiri yapmadan, aklını başına toplamadan, titreyip kendine gelmeden, yazı yazmak bana mantıksız geliyor. Kabul da ediyorum ki, benimki sinin bir psikoz olma ihtimali de haylı yüksek. Sonuçlarına da yine kendim katlanacağım (yani okuyucuyu bağlamaz).

Söyler misiniz: Madde henüz yok ise (bildiğimiz manada/anlamda hacim içinde var olan belli bir yoğunlukta atomlar ile), ışıma, ısı, elektromanyetik emisyon, vs. gibi kuvvet ve etkilerin henüz oluşamadığı bir “ortamda” yani, hangi fiziksel özellikle “patlama” olabilir veya herhangi bir termik veya kinetik (aniden oluşan maddenin çok hızlı bir şekilde genişlemesi...) enerji ? Hani termodinamiğin yasaları nerede ? Ara ki bulasın...Bir kere, maddenin, nasıl olursa olsun, “yoktan var olması” bile termodinamiğin tüm mantığına aykırı değil mi ? Söz konusu olan “potansiyel” bir enerji değil mi ?Dengede olan (KÇK) ve entropin'in ilk anına (o sonsuz ilk anına) işaret eden bir kuvvet söz konusu değil midir ? Daha böyle bir çok soru art arda sıralanabilir...Bunu da belki ilerde yapmaya devam ederiz, kim bilir ? Bilen bilir.

40 Enam Suresi, 6:116

Sayfa 68/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 69: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Peki, internet'te bazı sitelerin (http://sites.google.com gibi) birileri tarafından, hemde mahkeme kararıyla kapatılmasına ne demeli ? Bilmem ki, hangi “muz cumhuriyetinde” yaşıyoruz biz ?!!! Hangi bilgiye ulaşacağıma, hangisine ulaşamayacağıma benden başka kim karar verebilir ? Oldu olacak, bence, internet'in tamamını kapatın da, biz de abuk subuk nedenlerden dolayı kafayı sıyırmayalım. Nasıl bir zihniyet bu, anlayamadım gitti. Kurumların terörü mü desem, anarşistliği mi desem. Bir kere, internet'in tabiatından bi-haber kurumların, benim adıma karar vermeleri, neyi düşüneceğime, neyi düşünmeyeceğime ortak mı yaptık bunları ? Benim niye haberim yok ?Pes; V-Allah'i, öyle bir “AH!” edeceğim ki, bellerini doğrultamayacaklar.

Hiç kimse ilgilenmese bile, eninde sonunda, yukarıda yazmış olduğum bu URL'lerden, birileri mutlaka bu belgelere ulaşacak ve belkide yeni fikirler edinecek. Maksat zaten “fikri” yaymak, “kaymak yemek” değil. Belkide birileri bu vesile ile, benden daha ileri tekamül eder (çok ileri olduğumu ima ediyor değilim) ve “Altın Çağ” başlar. Tabi, altın çağ bu fikirlerle başlayacak diye bir kural da yok, yanlış anlaşılmasın; Benim kisi basit bir psikoz da olabilir. Kendimi üstün görme ve/veya kibirlenme hatasına düşmek istemiyorum. Her şey o kadar görece ki...

Bu “pisliğin çokluğu” hakkında, Prof. Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK'ün “Allah ile aldatanlar” kitabından büyük feyizler almak mümkün. O da kendi çapında, kendi ilmiyle (ki ilminin benden çok çok üstün olduğunu kabul ettiğim az sayıdaki kişilerden biridir) dünyayı irdeleyen bir kişi/zat. Söylediklerine zerre kadar itirazım yok (şimdilik).

Protogen:Nam-ı diğer “Anti-madde” ve/veya “Karanlık Enerji”; Sonsuz, sınırsız bir erime sahip olan bir “olgu” (kabul ediyoruz, bakalım ne olacak...), sınırlı görünüp de aslında sınırsız olan 4 boyutlu bir evrende (Hubble Hacmi) nasıl tanımlanabilir ?Her ne kadar, evren (uzay-zaman) tarafımızdan yine sonsuz/sınırsız kabul edilse de (teorimize/kuramımıza/tezimize/hipotezimize göre), maddenin diğer etki/tepkileri (ışığın hızı ile) sınırlı olması sebebiyle (özellikle “Elektromanyetizma”...), etki eden kuvvetlerin bir kısmı (KÇK 'nin dışındaki diğer kuvvetler) sınırlı bir erime sahip olduklarından, iş bu hayalimizde canlandırmakta zorluk çektiğimiz “Kütle Çekim Kuvvetinin” erimi, “Her şeyin Kuramı” adlı formülasyonda “zorluk” çıkarmaktadır. Soracaksınız ki: “Bu cümle niye böyle anlaşılmaz oldu ?”. Sebebi, konunun karmaşıklığından ileri geliyor.Öncelikle, bu anlaşılamaz özelliklere sahip “olguyu” anti-madde olarak çağırmamakta fayda görüyorum çünkü, Uzay-Zaman sisteminde “elle tutulur” bir şekilde bulunmuyor. Elle tutamazsınız yani; Ama, belki “başka şekilde” etkileşmek/tutmak mümkün olur mu, olmaz mı, bu soru henüz açık. Her şeyden önce, “şekil” kelimesinden imtina etmekte fayda görüyorum. Bizler (insanlar) “görseli” o kadar kanıksamışız ki, tanımlayamadığımız şekli “görmeyi” başaramıyoruz (bak. Kızılderililerin, Avrupai gemileri görmemeleri hikayesi).

Duyular, Algılar ve Akıl ile Protogen İlişkisi.Öncelikle tekrar etmeliyiz ki, algılarımız (duyularımız) sınırlı ve “görecelidir”. Bu sınırlılık hem uzay-zaman-sisteminin özelliklerinden, hemde bizim duyu araçlarımızdan kaynaklanan fiziksel (biyolojik) sınırlardan kaynaklanıyor. 5 duyumuz, bizi (daha öncede yazmıştık) yanıltabilir ve hatta kişiye (veya kişinin niyetine, amacına, ihtiyacına) göre farklılıklar arz edebilir. Duyular nispeten “objektif” olabilse de, algı hiçbir zaman objektif olacak diye bir kural yoktur ve genelleme yapmak gerekirse, algı “her zaman” sübjektif'tir. Bunu öncelikle kendiniz, bilincinizle kavramanız ve kabul etmeniz, faydalı olacaktır, bazen böyle şeylerde “duygusallık” yerinde olmayabiliyor. “Tekamül” diye sürekli tekrar ettiğimiz terimin en temeli budur. Evren tekamül ediyor (isteyerek); İnsan tekamül ediyor (fizyolojisi itibariyle: Doğum, Fizyolojik Gelişim ve sonuçta Ölüm gibi, isteyerek veya istemeyerek); İnsanın aklı ise; O da tekamül etmek “zorunda”. Bu “olmazsa olmaz” dediğimiz bir “olgudur”. Kur'an-ı Kerim 'de: “...aklınızı kullanmayacak mısınız ?”, “...akıl etmeyecek misiniz ?”, “...aklını kullanan mı var ?”, gibi ayetler boşuna yazmıyor olsa gerek. “Sonsuzluğa akıl erdirmeye çalışmayın !”, diye açık bir uyarıya, “Kaynaklarda” ben rastlamadım. Gösterebilecek olan, bir adım öne çıksın. Tam tersi, “Allah'ım, eşyanın hakikatini olduğu gibi göster.”, babında bir niyaza (hadis) rastladım (ne kadar sahih 'tir, değildir bilemem; Ama bana mantıklı geldi...) ve belkide dikkatimden kaçmış olabilecek ayetlerde mevcut olabilir (en kısa zamanda araştırmak ümidiyle). Özellikle bazı “duygular”, tekamülde insanı olmadık yönlere çekebiliyor. Olmadık yönler diye tabir ettiğimiz de, gereksiz olan, “bilginin” aslına pek de uymayan, ancak insanın fıtratında bulunan yönler ki, akıl ile bunları bertaraf etmek mümkün görünüyor aslında. Bu duygular neler olabilir diye sorarsanız; En belirgin olanı “Korku” ki, her insan bu duyguyu mutlaka en az bir kere hissetmiştir. Korku ile ilgili daha önceki “defterlerde” bir çok yazı yazmış bulunuyorum, ancak bunlara, yayımlamaya açtığım 4, 5, 6 ve şimdilik 7. defterde rastlamamış olmanız mümkün. Hayır 1 den 3 'e kadar olan defterlerimi yayınlamayı düşünmüyorum, neden sormayın (yani bu kitapta yer almıyorlar). Neyse; “Star Wars” seyredenler, “korku” olayının ne manalara gelebileceğini ve sonuçlarına dair, filimdeki felsefeye göre de

Sayfa 69/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 70: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

anlayabilirler, sakıncası yok (Hani “Gücün” karanlık yanları var ya...). Tabi en güzeli, “Kur'an-ı Kerim” okuyup, korku ile nasıl başa çıkılacağını anlamaktır, ama “Kur'an” genelde anlamak için okunmuyor bu ve bunun gibi bazı (çoğu) toplumlarda.Şimdilik korkunun pek de öyle ciddiye alınmaması gereken bir duygu olduğunu belirtelim ve “korku” ile “haya” arasındaki farkın ne olduğunu ve korkudan kime sığınılması gerektiğini bilelim, bize yeter. Bilmeyenler, bilenlere sorsun lütfen; Aslında bir sayfa dolusu yazı yazılabilir bu konuda, ancak şu an için bunu yapmaya pek motivasyonum yok gibi görünüyor, yoksa uğraşırdım herhalde. Görüyorsunuz ya, konu konuyu açıyor ve bir çok “laf kalabalığı” da insanın parmaklarından dökülüveriyor. Hangisi abes, hangisi ilimle iştigal etmek, bazen belli değil.

Duyular, Algılar ve Akıl ile Protogen İlişkisi (devam).“Protogen” dediğimize bakmayın; Bu, bizim icat ettiğimiz bir terim. Aslı, “Anti-madde” veya “Karanlık Madde” veya “Karanlık Enerji” olarak literatüre girmiş hal-i hazırda. Aslında, bence, karanlık demenin de bir anlamı yok, çünkü bu her neyse, hem ısı yaymadığından elektromanyetik emisyon yapmaz, hemde şeffaf olduğundan (çünkü elle tutulur somut bir şey değil) herhangi bir elektromanyetik emisyonu da yansıtmaz. Sadece “mutlak şeffaftır” demek yerinde olur. Mutlak şeffaf olan bir şeyi de, uzay-zaman boyutunda tespit etmek, takdir edersiniz ki, mümkün değil. En azından, “Bizce bilinen mekanizmalar bu protogen'i tespit edemiyor.”, demek yeterli olur. “Potansiyel bir şeydir”, protogen; Kinetik veya termik (mutlak sıfır ısısında olması sebebiyle) bir etkisi, hatta kütle çekim kuvveti bile yoktur, o haliyle. Kısacası, bizim algılayabildiğimiz 4 boyutun ötesinde, 5.boyutta “vardır”. Uzay-zaman sisteminde var olması da gerekmiyor zaten, yoksa, hal-i hazırda sonsuz maddeden oluşan evrenin ancak “sonsuzluğunu” arttırabilir. Bu cümle biraz “ütopik” mi oldu ne ? Retorik olduğu kesin de,...Gelelim biz asıl konumuza; “Duyular”, “Algılar” ve “Akıl” (“Duyguları” hallettik sanırım; Bu sakın “Duyguların pozitif tarafları olmadığı.”, anlamında algılanmasın.Şimdi şunu iddia edebiliriz ki, yukarıda yazmış olduklarımızın ışığında, protogen'in duyular ve algılarla herhangi bir ilişkisi YOKTUR ! Çünkü, duyular duyumsamıyor; Algılar ise algılamaktan aciz. Siz Protogen gördünüz mü hiç ? İtirazı olan ? Yok !?

Dikkat ettiyseniz, duyularımızın duymadığı, algılarımızın algılayamadığı bu (şimdilik hayali de olsa) protogen'i bu şekilde ispat etmek mümkün değil. Ancak akıl, eğer hayal gücünüz güçlüyse, öyle “bir şeyi” akıl edebiliyor. Ne var ki bununla beraber, mantıklı düşününce, “varlığının” da bir ispatı olamayacağı, apaçık ortada. Ama biz de, ispat edebilmek için bazı “Kaynaklardan” (ilim) ve “bilgilerin” süzmesinden (bilim) elde ettiğimiz “varsayımlarla” böyle bir iddiayı ispat etmeyi “deniyoruz”. Denemekte fayda var. Daha sonra, eğer “yemezse”, bunu revize etmek mümkün, bence. Öncelikle, şu an için, hayal kurmak öyle utanılacak bir şey değil. Yinede hayal kurarken, aşırıya gitmeden bir orta yol tutturmak faydalı olabilir düşüncesindeyim. Bunun için de, “süzme bilgileri” kullanıyoruz. Yani akıl süzgecimizden geçirdiğimiz “bilgilerin” sentezini. Bunda ayıplanacak bir şey olduğuna inanmıyorum. “Big Bang” modelini ortaya atmadan önce, acaba insanlar bu kadar “öz-eleştiri” yapmışlar mıdır ? Olabilir, ama olmayabilir gibi görünüyor... Mevcut evren (veya kainat) modellerindeki tutarsızlıklar ki, onları burada tekrar etmek istemiyorum. Merak edenler, bilimsel makalelerdeki soru işareti ile biten cümlelerin, tutarsızlık olup olmadığına dair “akıl yürütebilirler” ! İşte bu “tutarsızlıklar”, benim farklı model arayışımın sebeplerini oluşturmaktadır. Yoksa, tüm parçalar birbirine uysa, bende (affedersiniz) eşek değilim ya, mutlaka “Aklın yolu birdir.”, deyip, kabullenecektim. Bunu yapamadığım için, her şey benim için gayet net olamadığı için, farklı bir model üzerinde kafa patlatmaya/yormaya devam ediyorum burada. Mevcut gayretlerin de, gereğinden tuzlu (pahalı) olması da, benim için, işin tuzu-biberi. Bir de, bu gayretlerin (CERN Deneyleri) temelleri bence, “yanlış bilgiye” dayandığı için (“Allah” sabitinden mahrum), sonuçları da mutlaka yanıltıcı olacağına dair bir his var içimde. En temel yanlış da, parçacıkların çarpıştırarak etkilerinin ölçümlenmeye çalışılması değil; Daha ziyade, hangi ortamda bunun yapılmasıdır. Mutlak vakum, deneylerde elde edilemiyor, “mutlak sıfır” keza öyle. Bunların ancak hacimsiz (tekillik) ve 4 boyutun dışında elde edilebileceğini mantıken kabul etmek gerekir.“Mutlak vakum” olsun, “mutlak sıfır” olsun, her ikisi de “mutlak tekillik” gerektiren birer olgudurlar modelimize göre. Burada bahsettiğimiz, “kara deliklerdeki” tekillik değil. Deneylerde, kara delik oluşur mu, oluşmaz mı, orasını pek kestiremiyorum, ama mutlak tekillik oluşmayacağından emin gibiyim; Büyük konuşmak gibi olmasın ! Akıl protogen'i tahayyül (hayal) edebiliyor ise, vardır demek geliyor içimden, ama bu konuda da pek emin olamıyorum. Mevcut var olan ve algılanabilen sonuçlarının/etkilerinin dışında (Varoluş, Madde, Kütle Çekim Kuvveti, Elektromanyetizma gibi), açık ispatını getirmeden de, ispatı mümkün görünmüyor. Ancak, termodinamik ve entropi kurallarını benimseyip, zamanda geri gittiğimizde (hayali de olsa, 10-∞ dan hemen bir önceki anda) mutlak bir düzen (Protogen Hali) olmuş olması gereği (büyük bir patlama değil) tarafımca yadsınamıyor.

Sayfa 70/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 71: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Zamanda geri gittiğimizde, “mikrodalga fon ışıması” olarak duyumlanan, ancak bazıları tarafından, “big bang'e” işaretmiş gibi algılanan bilimsel veriler, başlangıçta “mutlak bir düzeni” hayal etmeye yönlendiriyor beni. Bu düzeni de ben, protogen şekli ile açıklama gereği hissediyorum, nedense... Big Bang bana, en az “dünyanın tepsi gibi açıklanması” kadar mantıksız geliyor. Bunu sebebi de herhalde başvurduğum “Kaynaklardan” ileri geliyor. Bu kaynakların neler olduğunu, daha önceleri defalarca analiz etmiş ve irdelemiştik, hatırlarsanız.

En temel “bilgi kaynağımızı” (Kur'an-ı Kerim), en doğru ve hatasız olarak kabul eder ve diğer elde ettiğimiz bilgi kaynaklarının içeriğini “akıl süzgecimizden” (İlahi Ahlak ile) geçirip de ona göre iş yaparsak, daha uygun olmaz mı ? Elbette bu, “Materyalistlerin”, “Ateistlerin”, vs. pek işine gelmeyebilir. Bu bir itikat meselesidir, hoş görmek gerek bir yere kadar. Ama bu hoşgörü, kendi burnumuzun dikine (orta yol) gitmekten alıkoymamalı bizi. Sırf bazı inkarcılara yalakalık olsun diye, batılı, hak'a tercih etmek, inkarcı olmaktan daha dandik bir duruma sokar bizi. Bunu istemeyiz. Big Bang doğru ise, ki henüz %100 ispatlanabilmiş değil, hatamızı kabul etmek de bize yakışır. Sonuçta hepimiz (vurgulu: Ben Dahil !!!) hata yapabiliriz. Beşer, şeşer (şaşar)... Yani, orada bir açık kapı bırakmak her zaman lehimize olan bir şeydir. O kadar kat-i ve kesin olmamak gerek. Ancak bu, yinede “sapıtmışların” ve “Gazaba uğramışların” peşi-sıra gideceğimiz anlamına gelmez.

Madde öbeklenmeleri (Molekül'den tutun da “Süper-kümelere” ve hatta belkide henüz farkında olmadığımız/keşfetmediğimiz daha da büyük kümelere kadar);ne görüyorsanız o'durlar, bence. Burada mistik bir şeyler aramaya, işi sufiliğe, üstelik de bozulmuş, yarım-yamalak dinlerin (yolların/yöntemlerin) sufiliğine teslim etmek olmaz. Big Bang, çok açık ve net görülüyor ki (en azından ben apaçık görüyorum), “Külli İradeyi” hesabına katmayan, “tesadüfçü ve/veya 'evrimci' bir zihniyetin” ürünü bir modeldir. Katılmam mümkün değil; Hoş görmek belki, ama peşi sıra gitmek asla.“Deneyim” ne yazık ki kalıcı olmuyor ancak, sanki yeni yeni ilhamlar gelmiş gibi hissediyorum. Burada “hislerimden” bahsetmek biraz garip kaçsa da, dile getirmeden edemeyeceğim. Yazılması gerek, çünkü aynı zamanda, beynimin içindeki kimyasal olayları da irdeleme durumum mevcut; Göz ardı etmek olmaz... Sözü gelmişken şunu da belirteyim ki, aç karnına düşünmek ve yazmak daha rahat, insanda “tok olmanın rehaveti” görünmüyor o zaman. Kim demiş, aç karnına ilim, bilim ve felsefe üretilemez diye ? Tok olanları da görüyoruz işte... Tok, açın halinden anlıyor mu ? Neyse ki bir Ramazan ayı daha yaklaşıyor ve inşAllah bayrama çıkmak da nasip olur. Bu bir temenni, niyaz.

Öyle her zaman, yazının başına (bu durumda bilgisayarın başında, “Open Office Writer” ve klavye) oturup da aval aval bakıp da, bir fikir gelecek de yazacağım diye beklemek, biraz abes oluyor. Genelde, hem tasarruf (elektrik) olsun diye, hemde başka şeylerle haşır neşir olarak, fikir geldiği zaman oturup yazmak daha mantıklı. Çoğu fikir de zaten öyle geliyor aklıma. “Hah !”, diyeceksiniz ki, “Aman ne fikirler !”. Bana göre gerçekten öyle ama. Az önce mesela, şöyle bir fikir geldi: “Klasik evren teorileri” ile (özellikle “Big Bang Modeli), benim zırvalarımın bir karşılaştırmasını yapsak; Hangisi, hangi konularda çuvallıyor bir baksak, fena mı olur ? Bunun için bir ön çalışma yapmam gerek ve bazı “bilgilerimi” tazelemeliyim. Öncelikle neler biliyoruz ona bir bakmak gerek (lazım).

Yecüc ile Mecüc tartışıyorlar/kapışıyorlar;Dün akşam bir tv kanalında “evrim” tartışması vardı. Benim görüşüme göre, çok manidar olaylar ve polemikler yaşandı. Sanki “Yecüc” ile “Mecüc” kapışıyordu “tartışmada”. İnsanların ne kadar inatçı olabildiğini, ne kadar ısrarcı ve ikna olmaz hallere girebildiğine kendi gözlerimle şahit oldum. Çok ilginç bir tecrübeydi benim için. Ve kendime göre de, bazı bilgiler edindim ve sonuçlar çıkardım. Öncelikle, bir kesim insanlarla tartışmanın çok anlamsız olabileceğine kanaat getirdim. Baştan ön yargılı olup da, dinlemek istemeyen bir insana söz anlatamazsınız. Prof. 'lar, gazete yazarları; sanırsınız ki, olağanüstü birer “zekaya” ve “bilgi birikimine” sahiplerdir. Ancak kazın ayağı öyle değil41. Çoğu, “bilim hurafelerine” o kadar sıkıca bağlı ki, ikna etmek “imkansız”. Bir diğer kesim ise, “ilim hurafelerine” (keşke sadece Kur'an-ı Kerim 'in sözleriyle savunma ve/veya saldırı yapsalar) bir o kadar derecede bağlı ki, sanırsınız beyni yıkanmış, farklı bir şekilde davranamayan birer robotlar. O şekilde programlanmış ve belli komutların dışına çıkamıyor. Dünkü “tartışmayı” veya “monologları” dinleyen bir çok insanın kafası eskisinden daha da karışık olsa gerek. Böyle bir tartışmanın (bilimsel veya ilimsel) yapılabilmesi için, öncelikle “insanlar” menfaat sübjektivitesinden kurtulmalı; Tamamen “bilimin rızası” için (objektif), ve de tamamen “Allah'ın rızası” için konuşmalı, argümanlarını ona göre sıralamalı. Bu bir “savaş” değil, adı üstünde “tartışma”, diyalog. Diyalog da bulunacaksanız, aynı zamanda dinlemesini de bileceksiniz. Öyle, adam daha sözünü bile bitirmeden, araya girmenin, laf kalabalığı yapmanın bir anlamı yok, sonu da yok, sonucu da yok; Eğer amacınız “Çözümsüzlük Çözümü” değilse, mantıklı olan her şeye (kime göre mantıklı ?) bir yerde saygılı olmanız şart. İnadın anlamı yok burada. Ama zaten bir insanın fikri neyse, zikri de o olurmuş, dolayısıyla dün akşamki tartışmada herkes kendine göre “doğrularını” anlattı sadece, bir sonuç

41 Nisa, 4:88

Sayfa 71/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 72: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

göremedim, ya siz ? Vahim olan şu ki, “evrim teorisinin veya hipotezinin” yanlış (batıl) olduğunu anlatmaya çalışırken, daha da büyük ve “bir sonraki dez-enformatif şaşırtma olan” başka bir hipotezi (Big Bang Modelini) argüman olarak (bilgisizlikten dolayı) kullanmak oldu. Big Bang kesin kabul edilmiş bir gerçek değilken, onu mutlak doğru bir model olarak ortaya atıp, kendi “doğrularını” savunmak bence çok üzücü bir durum. Big Bang modelinin çuvalladığı onca ince ayrıntının varlığından habersiz, çıkar da “evrim hipotezine” karşı argüman olarak kullanırsanız, bu sizi doğrunun doğrusuna değil, ancak eğrinin doğrusuna geri götürür. Big Bang 'i ortaya atan zihniyet, bir zamanlar “evrimi” de koşulsuz, şartsız kabullenmiş bir zihniyet ürünü insanların eseri. Big Bang 'in çuvalladığı konuları bu defterlerde defalarca irdelemiş ve analiz etmiş bulunuyoruz. Bununla kalmamış, “daha doğru olduğunu düşündüğümüz” farklı ama tamamen karşıt da olmayan başka bir modeli göstermedik mi ? Doğrudan en küçük sapma bile, sizi eğriye iletir; En doğru yol orta yoldur diye bildiğimizi neden başka bir yanlışı düzeltmek için kullanmayalım ? Yanlışı yanlış ile düzeltebilir misiniz ? Kur'an bu konuda yol göstermiyor mu ? Tefekkür ile okuyana her şey apaçık... Aklını kullananın baş edemeyeceği sorun yok bence. Ama doğru ya, iki (veya daha çok) kamplara ayrılmış “taraftarların” bir araya gelip insanca fikir ve bilgi alışverişinde bulunmasını beklemek, mevcut “zihniyetteki insanlarla” mümkün görünmüyor. İlla ki, biri diğerine üstün gelmeli ki, diğerine doktrinlerini zorla kabul ettirebilsin. Tek dertleri, üstünlük kurabilmek. O zaman da, bu iş daha çok futbol maçına benziyor, tartışmaya değil. Korkarım, dün akşam izlediğimiz o tartışma ortamı, hepsi de batıllar içeren iki veya daha çok doktrinin çarpışmasıydı. Benim bunu söylemem pek bir şey ifade etmeyebilir, ama en azından benim kendimce bazı şeylerin bilincine ve idrakine varmış olmam bana yeter de artar. “Pisliğin çokluğu seni şaşırtmasın.” ve “Yeryüzündekilerin çoğuna uyarsan, seni Allah yolundan saptırırlar. Onlar sırf zannın ardından giderler ve sadece atarlar.”42 ayetleri benim için bu tecrübeden sonra çok daha fazla anlam kazanmış bulunuyor. Başkaları ne düşünür bilemem. Umurumda da değil zaten (TIN !). Sanırım, herkes elinden geleni yapıyor. Bu, benim için, benim de elimden geleni yapmam için güçlü bir motivasyondan daha farklı bir neden olamaz. Dolayısıyla, benim de kendimce doğru olduğunu düşündüğüm fikirlerimi geliştirmeye devam etmem en doğrusu olacaktır. Belli (apaçık) bir ahlak çerçevesinde (İslam Ahlakı, Sünnet-ul Allah) ve “en doğru bilgilere” (Kur'an-ı Kerim43) dayanarak. Ancak o zaman, bilim'in yumurtladığı “bilgilerin” doğru veya yanlış olup olmadığına karar vermem mümkün olabilir. Doğruyu (hak) alır, yanlışı (batıl) atarız. Artık bu, saçmalık olarak algıladığım, “tartışma ortamının” etkisinden kurtulup, kendi “hipotezimi” geliştirmeye devam etmemin daha sağlıklı bir davranış olduğuna kanaat getirmiş bulunuyorum. Hazmettim yani dün akşamki olayları. Beni bağlamaz, kimin ne dediği veya kim “Mehdiymiş”, değilmiş, çok da tın...! Çünkü, bir beklentim veya menfaatim yok. Zamanı gelince, en doğrusunu yapabilelim de, gerisi fasa fiso.

Maddenin Miktarı;Birçok makalede ve bilim (!) kitabında (şu an için hangisi belirtmiyorum, gerekirse ileride Dipnot düşerim), evrendeki madde (atom olarak veya mol veya bilmem ne...) miktarının belli olduğu yazılır. Bunun bilinmesinin, rakamsal olarak miktarından ziyade, evrenin hangi bölgesini kapsadığı açısından önemli olduğunu belirtmek isterim. İnter-polasyon ile az çok (üç aşağı beş yukarı), “bilinen evren hacminde” ne kadar madde (kütle, yani atom miktarı) ve enerjinin (ışıma) “varlığını” sürdürdüğünü hesaplamak mümkün olsa da; “Hubble Hacmi” ötesinde sonsuz bir evrenin “var olması gerçeği” veya bazısına göre “ihtimali” ile yapacağınız bir ekstra-polasyon ile, bu sefer varacağınız sonucun, sonsuz'dan başka bir rakama tekabül etmesi mümkün değil. İşte bu sonuç, insanın rasyonel düşünmesini, objektif kalmasını, engelleyen bir olgudur. İş bu hesaplamalar buraya kadar gelince, insan ister istemez sadece idrak kapasitesinin değil, aynı zamanda hayal gücünün de sınırlarını aşmış oluyor. Dört boyutlu ve aynı zamanda uzay ve zaman ile sınırlı bir “Uzay-Zaman Yaratığı” (veya Yaratılmış) olan insan, sonsuzluğu tasavvur etmekten aciz kalıyor. Tasavvur edemediğini de “inkar” etmek, en kolay çözüm ve çıkış yolu. Bunu önce idrak, sonra da kendi kendimize itiraf etmeliyiz. Dileyen tersini de yapar: Önce kendine itiraf eder, sonra da idrak etmeye çalışır. Sonsuzluk konusu, insanın kendisini tanıması ve fıtratına uygun tekamül edebilmesi için, aczini itiraf ve Allah'a iman için, bulunmaz bir fırsat teşkil ediyor. Bunu yapabilmek, zaten 4 boyutlu uzay-zaman sistemi sınırlarının ötesine yelken (veya her neyse) açmak ve “ruh'u” serbest bırakmak anlamına da geliyor. Sonuçlarını ve meyvelerini bu dünyada yemek değil asıl mesele.

Benim yazdıklarımı “Ahkam Kesmek” olarak mı nitelersiniz, yoksa farklı bir “düşünce mantığı” olarak mı, bilemem. Daha önceleri de belirttiğim gibi, çok da umurumda değil. Ben aklımdan geçeni yazmış olayım da, gerisi şimdilik önemli değil.

42 Enam Suresi, 6:11643 Nisa Suresi, 4:122, 132, 174, 175 – Enam Suresi, 6:38

Sayfa 72/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 73: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Az önce dikkat ettim de, benim cümle kurmalarımda bazı “sakatlıklar” var, yok değil. Yazılarımın okunmasını zorlaştırıyor (ben dahil). Ama elimde değil şimdilik, ben böyle yazıyorum, aklımdan böyle geçiyor, parantezleri bile böyle hayal ediyorum kafamda. Çok “edebi” olmamakla beraber (yazdıklarım), “edepsiz” olduklarını da iddia edemezsiniz ama. “Ne alaka ?”, diyeceksiniz şimdi. Çok doğru, hiçbir bağlantısı (alakası) yok !Niyetim, ahkam kesmek değil, bu da biline. Sadece “Kanaatimi” dile getiriyorum ve bunu yapmanın da en tabii hakkım olduğunu düşünüyorum. Eh, hak verilmediğine, alındığına göre, ben de bu hakkı alıp kullanma serbesti 'sinden faydalanıyorum, itirazı olan ? Siz de aynı şekilde, okuyup okumama hakkınızı alın ve tepe tepe kullanın, bana ne ? Meydan okuma değil ki bu; Salt “demokrasi” bence ! Ben fikirlerimi söylemekte (kimseyi rahatsız etmeden) serbestim, siz de “okumamakta” serbestsiniz; Kafanıza silah dayayıp, zorla “Oku !”, diyen mi var ? Bundan güzel demokrasi mi olur ? Bu işler, internet'te sitelere ulaşımı engellemeye benzemez. İşin komik yanı, siz bir yandan engellemeye çalışırken, başka, sizin akıl erdirmekte aciz olduğunuz veya görmemekte ısrar ettiğiniz veya gözlerinizi yumduğunuz mekanizmalar/gerçekler (Proxy'ler), bu engellediğiniz içeriklere sınırsız ulaşımı sağlayabiliyorlar. Kabul etmelisiniz ki, internet öyle kolayca, bağnaz kafalarla, sindirilip engellenecek veya kapatılacak bir yapıya sahip değil. Çok kompleks (karmaşık) bağlantı yöntemlerinden ve omurgalardan (teknoloji budur abi...) oluşmakta. Matbaa'yı engellemek zamanında ne kadar kolay olmuş olsada, aynı tertip, internet'te sökmüyor, nedense... Ama, “demokraside çareler tükenmez” derler ya hani; İnsanların (doğru veya yanlış) “bilgiye” ulaşmasını engellemenin başka yolları da var nasıl olsa: Saymama gerek var mı ? Bir ipucu vereyim isterseniz; Yok kalsın mı ? Peki, şimdilik kalsın, yoksa ben de bu gidişle “Ergenekon'a” dahil olurum, bir şekilde “ayarlanabilir” değil mi ?

Bilgi (ister doğru, ister yanlış; ister bilgilendirici ister na-bilgilendirici veya saptırıcı) şu anda dahi, yeryüzünde serbestçe dolaşıyor, 24 saat 365.25 gün. Bunu engellemenin tek yolu, bağlantıları (omurgayı) kapatmak, kısmak (bant genişliğini küçültmek) ya da pahalı fiyatlarla “herkesin” ulaşabilmesini (internet'e bağlanabilmesini) “engellemek”. Muhasır medeniyet seviyesindeki (ister samimi olsun, ister göstermelik) ülkelerin yaptığı, vatandaşının en geniş bant ile, en ucuz maliyetle internet'e bağlanmasını sağlamak. Zihinsel olarak az gelişmiş (tekamül edememiş) ülkelerin yaptığı ise, bunu her çareye başvurarak engellemek. Örnekleri mevcut: Birinci sırada Çin, arkasından İran ve muhtelif Muz-Cumhuriyetleri. Tahminim, bizim ülkemiz de, biraz daha fazla gayretle ilk 10'a girebilir. Elbette “geri kalmışlığı” internet'e ulaşıp ulaşamamakla veya ulaşım hızıyla ölçmek de bağnazlık olur. Ama şu bir gerçek ki, eğer internet'e “içerik” sunamıyorsanız (ne kadar çok ve doğru, o kadar iyi), geri kalmışsınızdır. Elin adamı, yeri gelip, ipe sapa gelmeyecek iddialarla hakkınızda dedikodu, gıybet ve iftiralar yayınlıyorsa, siz buna sadece ulaşımı engellemek ile, “deve kuşu” gibi, kafanızı kuma gömmüş olmuyor musunuz ? İnternet'te, yalan dolan, iftira, gıybet ve dez-enformasyon yaymanın “doğru” olduğunu iddia eden yok. Bu ayrıca tartışılması ve kafa yorulması gereken bir konu.

Zaman mefhumu olmayan, sonsuz tek bir anda, evrenin sadece bir atomdan (veya x-parçacık) veya sonsuz miktarda atomdan oluşması arasında fark nedir ? Bir resim hayal edin, ortasında sadece bir nokta var. Şimdi, hiç zaman kaybı olmadan (zaman yok, sonsuzluktayız) resmin her yerine sonsuz sayıda noktalar koyun. Zaman (t=0) hiç ilerlemediği için, şu nokta önce vardı, şu nokta sonradan geldi denebilir mi ? Hepsi “aynı anda” resmin üstüne dizilmiş değil midir ?

Zaman, bizim 4 boyutlu uzay-zaman-sistemimizde rasyonel (bazısına göre irasyonel) bir “anlam” kazanıyor. Önce, şimdi, sonra gibi terimler bizim hem hayal ürünümüz olan (ama olmak zorunda da olan), hemde sistemin bir “gereği” (Sünnet-ul Allah) olan “gerçeklerdir” demek, yanlış olmasa gerek. Sürenin kendisi (zamanın “akmasından” kaynaklanan) göreceliğini korumakla beraber, bir amaç için “var-edilmiştir” demek de, yanlış olmaz herhalde. Akıl, yani bizim aklımız, zamanı şöyle-böyle, zar-zor idrak edebilse de, işin içine görecelik girdiğinde, işler biraz karmaşıklaşıyor, ipin ucu kaçırılabiliyor. Bunu söylememin sebebi, aynısını benim de yaşıyor olmam. Bu anlamda, “Özel Görelilik” ve “Genel Görelilik” konularını anlamak da gayet zor denebilir. Neden ?Bir süreliğine, şöyle bir adım geri atıp, olimpik bir bakış açısıyla evrene bakalım (veya genelinde “kainatın tümüne”, yani tüm 11 boyuta bakalım desem, olmayacak, çünkü buradan, mevcut 5 duyu ile bakınca, 4 boyutun ötesi görünmüyor... Ancak bir kolayı var: 6. Duyunuzla bakınca, belki bir şeyler “görmek” mümkün olabilir !);

Not: Kullandığım nokta, virgül, parantez gibi işaretler (bazen gereksiz yere kullansam da) “dil-bilimsel” amaçlıdır; “Smiley” olarak algılanmasın sakın !

Sayfa 73/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 74: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Evrene “bakalım”, dedik; Ne “görüyoruz” ? Bu, neyle (hangi gözle), nasıl ve neden baktığınıza bağlı, üçlü kombinasyonlar olarak, çeşitlilik arz eder. Öncelikle, bakışınızın temelinde hangi ahlak ve bilgi birikimi var, ona bağlıdır. İhtimalleri, varsayımları, tezleri, hipotezleri, rivayetleri, hurafeleri, zayıf veya şişman hadisleri temel alırsanız, işiniz zor. Ama, kendinizin “mutlak doğru bilgi” olarak gördüğünüz, kabul ve iman/şahadet ettiğiniz bir kaynağı temel alırsanız, devamında elde edeceğiniz “diğer bilgileri” de ona göre “belli bir mantık süzgecinden” geçirebilme imkanınız olur. Bir yerden başlamak elzemdir. Kur'an-ı Kerim'e alerjiniz var ise, en temel bilgide başlamak yerinde bir davranış olur: Allah birdir44. Evrenin “yoktan var olduğuna” kanaat getirdiyseniz, bir sebebi olmalı. Sebepsiz olacak değil ya. Hele, tesadüfen hiç değil.

“Bu 'Sebep' veya 'Kaynak' yoktur !”, diyorsanız, hiçbir şeye inanamazsınız, ki buna, kendi çapınızda “uydurduğunuz gerçekler” de dahil (istatistik, varsayım, ihtimal, zan gibi...).Daha önceki bölümde başlamış olduğumuz analiz de bu arada kaynadı gitti. Ama, “dumansız” bir dönemde, zihnimin farklı bir işleyiş biçimine de tanık oldum: “Sıfır Motivasyon”, nedir anladım. Olay sadece bir kupa kahveden ibaret değil. Olay pis (gereksiz) bir alışkanlıktan ibaret; Adı da: “Sigara Tiryakiliği”. Bu süre boyunca fark ettim ki, sigara içmesem de, beden ve zihin “varlığını” devam ettiriyor. Bu, kendime itiraf etmem gereken ve herkes tarafından idrak edilmesi gereken bir “gerçek”. Bu, çözüme ulaştırılması (tamamen bırakılması) gereken “basit bir alışkanlık” aslında. İşte, gerçek bu...Şimdi tekrar önceki bölümdeki konuya geri dönersek; Önceki sayfalarda, “akıl ve bilgi ilişkisini” irdelemiş olduğumuzdan, herhangi bir konuda fikrimizi beyan etme ihtiyacı duyduğumuz zaman, ne yapılması gerektiğini anlamış bulunuyoruz herhalde. Bilimsel ve tabi (veya) ilimsel araştırmalarımız mutlaka bir temele dayandırılması gereği kendiliğinden ortaya çıkıyor. Çalışmalarımız sağlam bir temele dayanmıyorsa, edindiğimiz bilgi aklın süzgecinden geçirilmemiş ise, vay halimize. O zaman, yaptıklarımız boş bir kürek çekmekten öteye gidemez. Bunu da kendimize itiraf etmeliyiz. Bu arada “Yaratılışın Hikmeti” hakkında bulabildiğim bazı ayetleri burada “seslendirmeyi” uygun görüyorum:“Biz o göğü, yeri ve onların aralarındakini eğlence olsun diye yaratmadık.”45

”Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, onu kendi katımızdan edinirdik; Yapsaydık öyle yapardık.”46

“Eğer yerde ve gökte Allah 'tan başka ilahlar olsaydı, ikisi de bozulup gitmiş olurdu.”47

Şimdi bu “Bilgiyi” elde ettikten sonra, ötede beride olmadık açıklamalar aramanın ne anlamı olabilir ki ? Her şey “Apaçık” ortada değil mi ?Bir de şu ayeti dikkatli incelemenizi tavsiye ederim:“Andolsun ki, size öyle bir kitap indirdik ki, bütün şanınız ondadır. Hala akıllanmayacak mısınız ?”48

Demek “bilgi kaynağı” olarak, Kur'an-ı Kerim fazlasıyla yeterli, bunu inatla inkar etmenin kime ne faydası var acaba ? Konu akıllanmak olduğu zaman, ne kadar akıllansak azdır aslında. Ama akıllanalım derken, öyle zan ile, tahmin ile, istatistik ile, ezber ile, körü körüne onun bunun dediğine de amin demek, ne kadar mantıklıdır, bunun takdirini herkesin kendisine bırakıyorum. Daha önce de belirttiğimiz gibi, bir yerde, neye ve nasıl inanacağınız size kalmış. Rasyonel düşünmek istiyorum diyorsanız, bunun temeli de belli ölçüde “bilgi” ve akla dayanır. Aklı inkar eden yoktur umarım. O zaman, iş bilgiye kalıyor. Ama hangi bilgi ? Dedik ya, inanacağınız bilgiyi kendiniz sentezlemeniz gerek. Bunu yapabiliyorsanız, ne mutlu size. Öte yandan, önünüze gelen bilgiyi “tüketme” yoluna giderseniz, inanamayacağınız “hiçbir bilgi de” yok gibi. Her şeye inanmak mümkün. Alırsınız önünüze gelen tüm bilgi çorbasını, işinize geleni tutar, gerisini atarsınız ve buna göre bir felsefe (çorba) elde eder, dilediğiniz şekilde “sulandırırsınız”. Bunu böyle yapan “zatlar” (!) mevcut; İsmi “mevzu bahis” değil... Bu konuda, Kur'an-ı Kerim gibi, “tam ve eksiksiz” ve de “apaçık” olduğunu kendisi beyan eden bir kaynağınız varken, daha ötelerde-berilerde iştigal etmenin manasını da ben şahsen pek kavrayabilmiş değilim. Ayağın kayması ihtimali bu kadar bariz bir tehlike olarak görünürken, aslından yüz çevirip, tırı-vırısıyla uğraşmak bana çok mantıksız geliyor. 15:30 Diğer yandan, “bilginin” bazı insanların tekeline verilmesine veya onların tekelleşmek amacıyla bu bilgiyi sahiplenip koruyucu rolüne soyunmalarına ne kadar uyuz olduğumu da belirtmeden edemeyeceğim. Bu tür bilgiden bahsederken kastettiğim, “her türlü bilgidir”, buna “ilim” de dahil. Kur'an-ı Kerim, orası kesin, kimsenin tekelinde değil. Ne özellikle “bir dilin”, ne de özellikle bir “ilahiyatçılar güruhunun” tasarrufundadır Kur'an. Kendisi beyan ediyor ki, Kur'an okunmak için, anlaşılmak için, düşünmek için kolaylaştırılmış ve koruyucusu da onu vahiy eden (Allah'ın) Kendisi. Buna ne zaman bir “ama” ekler, şerh koyarsanız, orada akan sular durur (donup kalır). Bunun “lamisi-cimisi” yok. En başta, her şeyden çok önce, bunu itiraf ve idrak etmek şart ! Alışılagelmiş olarak, bir çok insan buna dahi hemen itiraz etmekte gecikmeyecektir. Bunlar hem, “okumamış” ve “bihaber” olup, onun bunun sözüyle “aydınlandığını sananlar” da olabilir, “okuyup da idrak etmiş ve/veya edememiş olanlar” ya da “işine gelmeyenler” ve hatta bundan nemalanmayı kafasına koymuş olanlar da olabilir. Türlü türlü zihniyet mevcut. “Pisliğin çokluğu” gerçekten şaşırtıcı düzeyde. “Mutlak doğru olan”, Kur'an 'da yazar, ama bazısı “inkar eder”. Bunu yaparken de, bu vahyin

44 Enbiya Suresi, 21:2245 Enbiya Suresi, 21:1646 Enbiya Suresi, 21:1747 Enbiya Suresi, 21:2248 Enbiya Suresi, 21:10

Sayfa 74/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 75: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

ilk muhatabı ve tebliği ile görevli olan Peygamberi (Muhammed s.a.v) delil olarak ileri sürerler. Ondan sonra gelsin “Sünnet”, gitsin “Hadis”...; İşleri, içinden çıkılamaz hale getirirler. Öyle ki, sonunda kendi kanaatlerine boyun eğmeyeni, “kafir” ilan ederler. Şu an, bunu okuyup da, bana “kafir demeyen” çok az kişi vardır herhalde (belkide hiç yok). Öyle büyük bir kalabalık teşkil eder ki bu “Sözde Hafızlar Güruhu”, etrafta uçuşan “Cennet ve Şefaat Tapularından” Kur'an-ı Kerim 'i görmeniz (okumanız) mümkün olmaz, resmen engellenmeye çalışılır. Zaten, onlara göre de, görmenize, okumanıza gerek yoktur; Siz onlara (her hangi birine) uyun da, onlar size zamanı gelince şefaat etsinler; Ki, şefaat konusunda da apaçık bilgi yine Kur'an da mevcut; Açıp okumanızı bekler. Daha ayrıntılı bilgi için, Sayın Yaşar Nuri ÖZTÜRK 'ün “Allah ile aldatmak” adlı kitabını tavsiye ediyorum. Elbette, ondan önce de Kur'an-ı Kerim okumanız elzemdir. Öyle bir kere okuyup da, “Tamam, her şeyi anladım !”, diyebilmek de “normal” bir insan için gerçekten zordur, imkansız olarak kabul etmek doğru olabilir. Daha ziyade, her fırsatta, tekrar ve tekrar okumak, insanı belki yavaş, belkide hızlı bir şekilde “gerçekleri idrak” etmeye yöneltebilir. Yanınızda “iyi niyet” bulundurmayı da unutmayın sakın. Şurada bir alıntı yapayım:Kur’an, 'Allah ile aldatılmayın!' ihtarında bulunuyor. Neden? Çünkü Allah ile aldatılanların en büyük sorunu, aldatıldıklarının farkında olma imkanından büyük ölçüde yoksun bulunmalarıdır. Çünkü derinden inandıkları ve içtenlikle teslim oldukları bir değer kendilerinin aleyhinde kullanılıyor. Bunu fark etmeleri kolay değildir. Allah ile aldatılmanın yıkımına dikkat çeken Kur’an, bu tuzağa düşülmemesi ve bu belanın aşılması için gerekli olan iki hayati donanıma daha dikkat çekmiştir:◊ Aklın işletilmesi,◊ Takvanın, yâni dindarlığın insanlar arasında üstünlük ölçüsü olmaktan çıkarılması.Allah ile aldatma zulmünün aşılması için sâdece temel çare değil, tek çare aklı işletmektir. Çünkü aklın devrede olması ve işletilmesi için laiklik temel şarttır. Aksi halde duygu, egemen kılınmak suretiyle din, aklın önünü kesme aracı olarak kullanılır, yani kitle Allah ile aldatılır.49

Şimdi bu alıntıyı yaparak, bende sırtımı duvara vermiş, kendimi garantiye almış gibi görünmeme rağmen, Yaşar Nuri'nin yazdıklarına değil de, yaptığı Kur'an atıflarına atıfta bulunuyorum. Kitabı okudum ve Kur'an-ı Kerim ile karşılaştırdım. Bunu yaparken de, onun tefsir/mealine değil de, Elmalılı Hamdi YAZIR 'ın mealine baktım. Yaşar Nuri 'nin meali bende yok. Düşünsenize, bir de, “orijinal 'den okumayan” bu Kur'an-ı doğru anlamaz, diye bir şey olsaydı (olabilir mi ?) veya bu iddialara kulak assaydık, ne yapardık ? Yandı canım keten helva. 42 yıl, heba edilmişliğin resmi olurdu. Ama o zaman da, “Sorumluluk” söz konusu olamazdı kanaatindeyim... Eminim (aslında emin de değilim, olamam), bir mazeret herhalde bulunur o zaman. 16:37Ama meali ve tefsiri yeterliyse, o zaman Kur'an tek başına da yeterli olmalıdır. İçinde bulunduğumuz ikilemin farkındasınızdır herhalde... Aslında, ikilem denemez ya, neyse. Çünkü, öncelikle “niyete”, daha sonra da “imana” bakar. Ama gel gelelim, “şaşkın tavuklar” gibi ortalıkta dönmek için de sebepler bulmak mümkün. Kur'an meali yeterli olmak zorunda, şu an başka bir çaresi görünürlerde yok gibi. Bende istemez miyim, Kur'an 'ı vahiy edildiği (en azından ilk seslendirildiği) dilde okuyup anlamayı ?! İsterdim tabii. Şu an, üç dilde okur, yazar, konuşur ve düşünür durumda olduğumdan olsa gerek, bir de “arapça” okur, yazar, konuşur ve düşünür olmanın zorluğunu az çok hayal ve idrak edebiliyorum. Bunu şimdi anlayamayacak olan da var. Hele bir de, kendi dilinde (Türkçe, İngilizce, Almanca, vs. mealini) okuyup da “anlamayı istemeyenler” veya anlayamayacağını düşünenlerin dünya nüfusunun çoğunluğunu teşkil ettiğini bile bile. Niyetleri bozuksa, benim de elbette elimden bir şey gelmez.

Bugün, başka bir vesile ile, Kur'an okurken (Türkçe mealini), şöyle bir ayete rastladım:“Doğrusu Biz, sizin üstünüzde yedi yol yarattık ve Biz yaratmaktan habersiz değiliz.”50

Benim anlayışım açısından (kanaatim) bu, daha öncede irdelemiş olduğumuz ve yazılarımızın sac ayağını oluşturan, “7 Gök” olayına işaret ediyor. Yani “bizim üstümüzde” (4 boyutlu uzay-zamanın ötesinde), 7 boyuttan bahsediliyor ki, bizim yakından ilgilendiğimiz 5.boyut, bunlardan birisi. İngilizce (Çeviri: Muhammad Marmaduke Pickthall) ve almanca çevirilerinden de (Çeviri: Abdullah As-Samit, Frank Bubenheim ve Dr. Nadeem Elyas) okudum ve mealen aynı anlamı buldum. Yani, Kur'an okurken, kontrol mekanizmalarımın olmadığını iddia edemeyiz. Olur da, Türkçe meali kafamı karıştırınca, açıp İngilizcesine ve/veya Almancasına da bakıyorum. Bununla beraber, daha başka mealleri de var elimde, Yaşar Nuri 'ninki maalesef elimde yok, ama bir arkadaşımda vardı (kulakları çınlasın, Allah ondan razı olsun ve ilmini arttırsın) ve birkaç kez (baştan sona) okuma fırsatı bulmuştum. Elimdeki almanca ve İngilizce mealleri de o arkadaşımın sayesinde edinebilmiştim. O arkadaşımla beraber, tırı-vırı eden bazı turistlere bu meallerden bol miktarda dağıtmış bulunuyoruz, belki hidayete ererler diye. Aralarında teşekkür edenler bile olmuştu. Bilmeniz gereken, bizim turizm işindeyken, belki binlerce yabancı uyruklu insanla muhatap olmak zorunda kalışımız. İster istemez, konu arada bir “teoloji” olayına kaydığında, bu kişilerin “kulaktan dolma”, ön yargılı düşüncelerini “düzeltmek” nasip olmuştu. Neyse, yollarını bulurlar, bulamazlar, kendi bilecekleri bir şey. Ama, “İslamın” yeryüzünde nasıl “algılandığına” şahit olmakta varmış. Genelde şu kanıya vardım ki, eğer rasyonel bilgi ile karşı karşıya gelince, “yabancıların” merakları daha da artıyor. Bazı inatçılar da yok değil tabi.

49 Yaşar Nuri ÖZTÜRK, “Allah ile Aldatmak”50 Mü'minun Suresi, 23:17

Sayfa 75/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 76: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Dün yine bir kanalda bir takım bilim adamları (!) bir araya gelmiş, bu sefer Darwin'in evrim teorisini savunuyorlardı (Pro'cular). Aslında yorum yok deyip geçmeyi çok isterdim, ama önceki hafta abuk subuk konuşan diğer “güruhu” (Kontra'cıları) eleştirdiysek, bunları da es geçmek olmaz. Gerçi ben eleştirsem ne yazar, denebilir. Önemli olan benim kendim için bunu yapıyor olmam, yoksa eleştirmişim veya eleştirmemişim, kime ne ? Aslında çok da söylenecek bir şey yok eleştirmeye kalksam, çünkü bu eleştirilerimi ben zaten sürekli bu defterlerde yapıyorum. Bilimin nasıl ve ne şekilde ve hatta hangi amaçla kullanıldığını sanırım 5 ve 6.defterlerde gayet net açıklamıştım. Ama eleştiri olarak dile getirmek istediğim şu var ki, “Kardeşim bu kadar CAHİL ve EZBERCİ bilim adamını (!) nereden bulup da bir araya getirebiliyorsunuz, şaşırdım...”. Bunlar resmen (gıybet gibi olmasın), “inek tipler”, biz bunlara gençliğimizde “MÖ !”, derdik.

Wmap ve Cobe uydularının elde ettikleri verilerde, eğer elektromanyetik tayfın tüm frekansları tespit edilebilir ve bir film şeridi gibi oynatılabilirse, o zaman en azından maddenin nasıl öbeklenmelere maruz kaldığının gayet net ve açık bir görüntüsü oynatılabilir kanaatindeyim. Herhangi bir maddeyi (istikrarlı bir şekilde) ısıttığınızda da, o maddenin elektromanyetik emisyonu da aynı şekilde bir değişim geçirmiyor mu ? Soldaki resimde gördüğünüz üzere, gözle görünebilir elektromanyetik emisyonun tayf üzerinde çok dar bir alanı kaplamaktadır (renkli kesim, 102 nm ile 103 nm aralarında bir yerlerde). Malum veya sözde mikrodalga fon ışımasının kızılötesinde olduğu iddia edilmektedir. Daha da öteyi “dinlemeye”, yani “görmeye (genel olarak algılamaya) çalıştığınızda da, haliyle öbeklenmelerin daha az yoğunluklu hallerine şahit olabilmeniz mümkün. Bu grafiğe göre, daha da aşağıya inerseniz (dalga boyu arttıkça), “görecek olan aygıtınızın” da mekanizmaları değişme durumunda kalmaktadır. Bilirsiniz, radyo dalgalarını (kızılötesinin de ötesi) “rasyonel bilgiye” çevirici alet edevatımız, görünür dalgaları anlamlandıran alet edevatımıza göre farklılık arz eder. Birisini radyo ile “dinleriz”, diğerini teleskop ile izleriz. Yine aynı örnekten yola çıkarak, x-ışınlarını tespit etmek için farklı gereçlerimiz, gama ve diğer radyoaktif ışınımları tespit için yine farklı gereçlerimiz var (Geiger-Sayacı). Halbuki hepsi, aynı tabiata sahip, sadece dalga boyları farklı elektromanyetik (emisyon) kuvvetlerin etkileridir.Şu Wmap resimlerindeki renklerin de, görselleştirmek amacıyla orantılı olarak boyanmış sahte renkler olduğunu hatırlatmadan geçemeyeceğim. Renkler, farklı ısılardaki bölgeleri temsil ediyorlar. Gerçek mikrodalga fon ışımasının kızılötesi tabiatını kırmızı, yeşil, mavi ve sarı renkler olarak göremezsiniz. Bu arada sormak istediğim, yandaki resimde siz “düzen” mi görüyorsunuz, yoksa “düzensizlik” mi ? Bu sorunun cevabı birçok yeni yeni gelişmelere gebe, haberiniz olsun...

Önceki sayfadaki soru da, aman ha, yanlış anlaşılmasın. Bu, “Bardağın yarısı dolu.”, mu yoksa, “Yarısı boş.”, mu anlamında sorulmuş bir soru değil. Sadece, “düzenli” derseniz bu sizi “big bang” ve benzeri modellere iletir; “Düzensiz” derseniz eğer, “big bang” modelinden mümkün olduğunca uzaklara götürür sizi. Bu farklı iki görüşün arasındaki ilişki ise ancak, görünen “o andan önceki anın” görüntüsü ile anlam kazanır. Ne var ki, mikrodalga fon ışımasının daha ötesindeki “görünen” veya “duyulan” tayfın resimleri yayınlanmış değil ve öyle görünüyor ki, yayınlanmaya da niyeti yok, yayınlamaya da niyetleri yok (Kim ? Onlar, “dogmalara hükmedenler” !). Daha açık nasıl konuşabilirim, mümkün mü ?Şöyle bir bakıyorum da, ben tekrar etmekten bıktım aslında, pisliğin çokluğu ne kadar da şaşırtıcı. Bilerek de yapan var, farkında olmadan yapan da mevcut. Şaşılası bir şey; Mübarek, bu kadar mı bağlanır insanoğlu bu dünyaya; Bunun “sonrası yokmuşcasına”... Nasıl olur da “kredilerini” böyle basit şeyler uğruna boşa harcarlar. Şaşırtmaması gerek, ama elimde değil, şaşıyorum. Artık şaşkınlığımı ifade edecek kelime bulmakta zorlanıyorum. Ramazan gelir, hayda..., herkes dini konularda iştigal etmeye başlar. Yılın geri kalan 11 ayında konuyla ilgili çıt çıkmaz kimseden. Efendim neymiş, 39 kupona “Yasin-i Şerif” vereceklermiş. Çarşaf çarşaf ilanlar, tv de reklamlar. Ya..., o Yasin-i Şerif'in kime ne hayrı olacak ki, Kur'an-ı Kerim dururken ? Ramazan ayında Kur'an hatim edilmesi gerekirken (sadece Ramazanda değil tabi ve anlamadığınız dilde arapca halt etmek değil, gerçekten okuduğunu anlayarak, sindire sindire, düşünerek...), insanlar Yasin-i Şerif'i ne yapsınlar arkadaşım ? Eh, versenize zamanında yetişecek şekilde birilerinin Türkçe Kur'an-ı Kerim mealini/tefsirini/çevirisini de, insanlar Ramazan ayı boyunca okusun, hidayete ersin. Yasin-i Şerif okuyup da,

Sayfa 76/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 77: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

okudukları arapca şeylerden bir şey anlamadan kendilerine ne gibi fayda sağlayacak bu insanlar, dünyaya faydalarından geçtik. Kur'an neden indirilmiş, okunması, anlaşılması için değil mi ? Böyle konjonktüre ve aktüaliteye varan “39 kupona eser vermelerin” amacı, insanları Allah yolundan alıkoymak mı yoksa, gazete satışlarının gerilemesi sebebini saymazsak ? Ticari kaygılar ile yürütülen ve tam manasıyla işi ticarete dökülmüş (liboşluk, iş takipçiliği gibi terimler ilham vericidir...) bir meslek olan gazeteler, televizyon kanalları, vs. gibi sözde “tarafsız haber” iletmesi gerekenlerin (medya, tarafsız medya, bağımsız medya gibi göz boyayanlar), yedikleri naneleri burada tek tek saymama gerek yok sanırım. Tam manasıyla “boktan boktan işler”, deme zorunluluğu hissediyorum. Tam bir “hezeyan”, daha nasıl tarif edilebilir ki ? O zaman, Ramazan gelince de 39 kupona Yasin-i Şerif vermelerini garipsemeye kalktığınız zaman, adama garip garip bakmaları da normal sayılır herhalde. Keskin ifadelerim affola; Af olmasa da tın yani...! Daha ne desem boş. Riya, şirkin önde gideni. Şu benim saman-alevi kızgınlıklarım, ani parlamalarım bir gün başımı belaya sokacak ya, dur bakalım ne zaman.Önemli değil, eğer aklıma geleni söyleyemezsem, en azından burada yazamazsam, patlayacakmışım gibi hissediyorum. Tabi, bu hissi bir tepki; Ama, içinde mantıklı bir şeylerin olduğunu da inkar edemezsiniz. “Keskin sirkenin küpüne zararı var.”, derseniz, “Küp benim, sirke de benim, sana ne ?”, derim bende. Bu kadar basit.

Not olarak burada düşmek istediğim bir konu var: “Kütle İtim Kuvveti” (KİK) olarak tabir ettiğim, “Kütle Çekim Kuvvetine” zıt veya onun tersi olması gereken bir etkiden bahsetmiş olduğum o zamana göre, aklımdan geçen, evrenin (sözde) genişlemesinin ve/veya/hatta şişmesinin sebebi olması gereken kuvvet. Maddenin yörüngeler halinde tekamül ettiği bir evren modelinde, (Big Bang modelinin aksine) genişlemenin olması gerekmediği, hatta şişmenin çok saçma olarak tabir edileceği ve bunları ispat için gerekli olan ve galaksilerin aralarındaki mesafe arttıkça (veya zamana bağlı olarak uzaklaşma ivmesi sebebiyle), uzaklaşma hızlarının da artıyor olarak algılanmasını gerektirecek bir kuvvetti bu “KİK” diye tabir ettiğimiz. Zamane bilim adamları buna “Karanlık Madde” ve/veya “Karanlık Enerji” de diyebiliyorlar. Ama bu değildi, beni gecenin bu vaktinde uyandırıp ekran başına oturtan konu.

Asıl sebep şu ayetti:“Doğrusu Biz, sizin üstünüzde yedi yol yarattık ve Biz yaratmaktan habersiz değiliz.”51

Nasıl oldu da, onca zamandır bu ayeti göremedim ki ben ? Çok ilginç... Kur'an 'ı ne kadar dikkatli okursanız okuyun, bir sonraki okuyuşunuzda mutlaka farklı bir açıdan bakıyor, farklı ve yeni bir olgu keşfediyor ve kafanızda yeni yeni açılımlar oluşuyor. En azından bana öyle oluyor. Yukarıdaki bu ayet, bana şunu gösteriyor ki, tekamülüm henüz tamamlanmadı ve her Kur'an okuyuşumda, yeni bir şeyler keşfetmem mümkün olabilecek. Bu, işin “Keşif” yanı. Bu edindiğimiz bilgiler ışığında, sözü geçen tüm olaylara hayatımızda “Şahit” olma imkanı da buluyoruz. Bunların da ötesinde “Fetih” ve “Hüküm” konuları var ki, tahminim oralara daha henüz gelmedik, hatta geleceğimiz de pek olası görünmüyor. Ama işte orasından emin olamıyoruz, büyük plan neler gösterir, belli değil; Gayb'ı biz bilmeyiz.Aslında öyle güçlü bir his var ki içimde; Nasıl tarif etsem; Sanki, “doğru” bir yol bulmuşum da, tek yapılması gereken, bu yolda yürümekmiş gibi... Ama tam olarak %100 'lük bir “tanımlama” yapabilmiş olmadığımı hissediyorum.Mesele şu ki, medyalar, özellikle de şu “arsız televizyon kanallarının”, ne düşüneceğime, ne giyeceğime, ne seyredeceğime, hatta iftarda ne yemem gerektiğine kadar, beynimi yıkama çabaları. Etkili oldukları ve beyinlerini yıkamakta başarılı oldukları çok insanın bu toplum içinde varlıklarını sürdürdüklerinden eminim; “Tüketim Toplumu”, “Koyun Sürüsü” diye tabir edilen kesim ki, şöyle böyle, az-uz değil, tüm nüfusun büyük bir kısmını oluşturmaktadırlar; “Yüzde kaç ?”, derseniz, bilemem, ama yüksek bir oran olduğuna dair işaretler görüyorum ortalıkta. Peki nasıl oluyor da bu insanlar böyle “salak” olabiliyorlar ? Basit, cahil bırakırsın olur biter. O medyalar ki, haber bültenlerinde yazım hatası olmayan başlık (veya alt-yazı) atmaktan bile acizler. Bu toplum nereye gidiyor böyle ? Hani bir söz vardır: “İmam yellenirse, cemaat sıçar...”, diye; Bir ülke düşünün ki, bir zamanlar öyle başbakanlar tarafından yönetilmiş ki, her biri birer mühendis, ekonomi profesörü, elektrik mühendisi, vs. Sonuç ? Ortada ! Mühendis olacaklar, cennette tapu dağıttı; “Benim memurum işini bilir...”, dedi; ekonomistlerin kocaları “mafya-vari” yöntemleriyle ceplerini doldurdu; vs. vs. vs. Sanırım herkes son 30-40, bilemedin 50-60 yıl içerisinde neler yaşadığımızın farkında. Ama nasıl olduysa, hepsi de birbirini sonunda aklayıp temize çıkarmayı bildi (Biri hariç, onu astılar...); İşte bu gerçek bir zeka (!) timsali. Zeka evet, ama hep işin itliğine, puştluğuna çalışan zeka örnekleri. Ne adamlarla “gurur duydu” bu ülke, ne adamları “omuzlarında taşıdı”, “şakşakçılık” etti. Bu adamlar “aptal” değildi elbette; Tam tersi, çok zeki idiler, ama “Şeytani bir zekaya” sahiptiler (ve çoğu da hala öyle; Yaşıyorlar, aramızdalar, onları göremezsiniz, ama varlar, yaptıklarının kaymağını yemekle meşguller; Afiyet olsun, yiyin yiyebildiğiniz kadarını, ne kadarını öte tarafa götüreceksiniz ? Götürebildikleriniz, olsa olsa, iyi bir yakıt olur; Tabi bence...).Asıl amaç, duyuların ve algıların “görece” olabileceğine, hatta mutlaka görece olduğuna, yani sübjektif birer “gerçek” olduğuna, parmak basmak idi. Duyuları ve algıları, objektif olan, olması gereken bilim ile açıklamaya

51 Mü'minun Suresi, 23:17

Sayfa 77/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 78: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

çalıştığınızda, karmaşa ile karşılaşmak kaçınılmaz. Bu bölümü böylelikle doğru bir şekilde tanımlayamamış olduk. Mantıklı hiç bir şey ortaya çıkmadı. Aynen, şu anda televizyonda yapılan “Sansürsüz” tartışmada olduğu gibi. Tekamül vardır. Gerisini tartışmanın, farklı farklı iddialarda bulunmanın, tezler, antitezler, hipotezler ve skolastik veya dogmatik kuramlar oluşturmanın hiçbir anlamı yok, gerekçesi olamaz ve gereği de yok. Bunu böyle kesin ve kat-i olarak söylemek belki biraz acımasız görünebilir, ama “cüzzi irade” dediysek, işi şımarıklığa vardırmanın abes olduğunu da, bilimsel olsun ilimsel olsun, itiraf etmek zorundasınız.İnsan tartışmayı çok sever, çünkü yapısı itibariyle çok zalim bir varlık, denebilir. Tartışmadan, “doğruları” çarpıtmadan, saptırmadan ve hatta inkar etmeden bir türlü huzur bulamayacağına inanır. Bu inancının tek sebebi “korkudur”. Korkunun kaynağı; Nereden gelir, neden gelir, sanırım bilinen ve burada tekrar edilmesi gerekmeyen bir “gerçek”. Bunu itiraf etmek zayıflık değildir, bence.Bilgi (veri, data), tek başına salt ve ham bir olgudur (doğruluğu tartışılabilir olmakla beraber, daha önceki yazılarımızda, “doğru bilgi” nasıl ve nereden elde edilir, analiz etmiştik, hatırlarsanız); Bilgi, saf haliyle objektiftir; Ne zaman bilgiyi yorumlamaya kalkarsanız, işin içine sübjektivite (bir çeşit felsefi yorum da denebilir) girer ve kişinin aklını kullanmasıyla (nasıl, ne zaman ve nerede) anlam kazanır (veya kaybeder). Ancak ve ancak bilgi “doğru yorumlanır” ise, bilgiye katma değer ekleyebilir ve bu bilgiyi “arttırırsınız”. Bilgi olarak algıladığımız, etrafımızda uçuşan, bir çok unsur vardır. Genel olarak bilgi “edinmek” için, kullandığımız mekanizmalar “duyularımızdır”. Doğrusunu söylemek gerekirse (en azından bizim gibi “normal insanlar” için geçerli olmak suretiyle), bilgi bize “var olan” (kimine göre “yaratılmış olan”, kimine göre “ilginç tesadüfler sonucunda oluşan”) dış dünyadan ulaşır; Bu gördüğümüz, duyduğumuz, kokladığımız, tattığımız, dokunduğumuz “duyusal bilgi” (veri, data) olabilir ve/veya başkalarının tecrübe ettikleri ve bize medyalar yoluyla (kitap, anlatım, söylenti, masal, misal, tecrübe, deney, vs.) ilettikleri bilgiler olabilir. Duyularımız ile elde ettiğimiz bilgilerin tartışılır olabilmesi gerçeğini de göz önünde bulundurarak (duyular yanıltabilir meselesi), başkaları tarafından bize iletilen ve belkide kendimizin şahit olmadığımız bilgilerin de “doğruluk paylarını” sorgulamak, analiz etmek, doğruluklarını denemek gibi kaçınılmaz, kaçınılmaması gereken bir “gerçek” ile karşı karşıya bulunduğumuzu unutmamamız gerekir. Körü körüne “bilgiye inanmak”, onu olduğu gibi kabul etmek, ezbercilikle eşdeğerdir. İster yayınlarla, kitaplarla, eğitim sistemleriyle bize empoze edilen bilgiler olsun, ister vahiy yoluyla, peygamberler vasıtasıyla bize ulaşan “bilgi” veya ilim olsun; Görevimiz, bu bilgileri analiz etmek, tefekkür etmek, üzerinde derin derin düşünmektir, başka yolu yoktur. Bunu yapmadığınız sürece o bilgi o ham haliyle, hiçbir işinize yaramaz. Ne zaman ki, siz o bilgiyi kafanızda canlandırır ve kendinizce bir kanaat edinirseniz, o zaman o bilgiyi objektivitesinden belkide “kurtarmış” ve sübjektif olarak bir “katma değer” eklemiş olursunuz. Onun bunun demesiyle elde ettiğiniz bilgiyi olduğu gibi kabul ederseniz, yanıltılma ve saptırılma ihtimali ile karşı karşıya gelir, uyutulma, kandırılma, kontrol edilme riskine maruz bırakırsınız kendinizi. Şu an dahi, bu yazdıklarımı olduğu gibi kabul etmemek, kafanızda canlandırmak, üzerinde düşünmek ve kendi kanaatinizi elde etmek gibi bazıları için “yorucu” bir işlemi yerine getirmeden okumaya devam ederseniz, saçmalığın daniskasını yapmış olursunuz. Bu sanırım yeterince açık bir cümle oldu. Bilgi, “kaynağı” ne olursa olsun, mutlaka analiz edilmeli, hemde acımasızca. Böyle bir işlem ile bilginin hakkını da vermiş olursunuz, amaç o bilgiyi mutlaka inkar etmek değildir, sadece “akıl süzgecinden geçirmektir”. Göreceksiniz ki, size ulaşan bilginin çoğu bu sorgulanmaya cevap veremeyecektir.Daha öncede yazmıştım; “Dez-enformasyon Çağında” yaşıyoruz. Elbette size/bize/hepimize “Enformasyon Çağında” yaşadığımıza dair, dogmalar yoluyla empoze edilen “felsefeler” ulaşıyor. Cebren ve hile ile bunlarla beyinlerimiz yıkanmaya çalışılıyor. Bu felsefeler, çıkar çevrelerince oluşturulmuş, onlara göre “mutlak doğru” bilgilerdir. Bunları olduğu gibi kabul etmek zorunda değilsiniz. Değilsiniz ama, kazın ayağı başka. Öyle bir “dünya düzeni” oluşturulmuş bulunuyor ki, iş bu çevrelerce allanıp pullanan “enformasyonlar” çerçevesinde hareket etmediğiniz sürece, bu dünyada dışlanırsınız, aforoz edilirsiniz, kâle alınmaz, belkide alnınıza “deli” damgası vurulabilir. Örnekleri mevcut; saymaya kalksam, bilim açısından, “evrim teorisinden” girer “big bang teorisinden” çıkarım ki, zaten burada bunu defalarca yapmış bulunuyorum. İlimsel açıdan ise, Peygamberlerin kıssalarını gösterebiliriz (Kur'an da bahisleri geçer); İnkar edilmişler, dalga geçilmişler, dışlanmışlar, kendilerine deli ve şair denmiş, takibata uğramışlar, sürülmüşler, hatta öldürülmüşler. Dogmaların, sabit fikirlilerin yapabileceklerini küçümsemeyin. Aktüel olarak şu aralar, ülkemizde bazı çevrelerce “evrim teorisi” ateşli bir şekilde tartışılmaktadır. Ancak “evrim teorisi” çok eski bir konu, aslında modası geçeli çok oldu. Başka başka konular da var ama, daha yeni olan “big bang teorisi” ki, bu konuda henüz itiraz eden her hangi birine dahi rastlamış değilim. En ateşli “evrim teorisi karşıtları” dahi, big bang teorisine (aslında %100 ispat edilmemiş tez veya hipotez de denebilir) hala bel bağlamaktadırlar. Henüz farkında değiller, aynı oyunun tekrar edildiğine. Batılın sınırı yok gibi. Hak (bizim/hepimizin “doğru” tabir ettiğimiz ve gören gözlere apaçık beyan olup, görünen, yani mutlak objektif bilgi) “birdir”, buna karşılık batıllar, yalanlar, zanlar, ihtimaller, uyduruk tezler, hipotezler, teoriler sayılamayacak kadar çokturlar. Ama bunları ben burada zaten defalarca (nedense bıkmıyorum...) söyledim. Sanki kendimi sürekli tekrar ediyormuşum gibi geliyor artık. Ne yaparsam yapayım, sonuçta ben de herkes gibi, tezler, hipotezler, teoriler ve modeller oluşturma yoluyla, bir çeşit “felsefe” ortaya koyabiliyorum, ötesi yok gibi. Ancak bilincinde olduğum bir şey varsa, o da, bilgiyi körü körüne kabul etmemek, ezberciliğe ve kolaya kaçmamak gereğidir. Bunu yapmasaydım, bu kadar gevezeliğe de gerek kalmayacaktı. İlk etapta ben de “bilimsel çalışmaların”, yani veri/dataların bana ulaştırdıkları “fenomenleri”

Sayfa 78/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 79: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

analiz etme gereği duymuş ve bunlardan elde ettiğim kanaatlerden tatmin olmamış bulunuyorum. “Big Bang Modeli” bana yeterli açıklamaları yapamıyor. “Saf bilgileri” yeterince açıklayamıyor, bir çok yerde çuvallıyor. Gerçi ilk bakışta, “Özel Görelilik”, “Genel Görelilik”, “Quantum Fiziği ve Mekaniği”, “Süper-/sicim Teorileri” gibi destek unsurları Big Bang Modeline yeterince arka çıkıyor, omurgasını destekliyor gibi görünse de, açıklayabildiği konuların yanında, bunlardan daha çok miktarda açıklayamadığı konularda ortada dolaşıyor. Sanki, bunları ortaya koyarken, önemli bir “bilgiden” yoksunmuş gibi görünüyor bana. “Materyalist” dediğimiz, genelde de “Pozitif Bilim” diye tabir edilen ve nedense (!) kendisini “Teolojik” Bilimden (yani ilimden) uzak tutmaya çalışan dogmalar, bir yere geliyor ve tıkanıyorlar. Erkekliğe (affedersiniz) bok sürdürmemek için de, konuyu gitgide karmaşıklaştırmada bir çıkar yol buluyorlar. Ama nereye kadar ? Yalanlar söylerseniz, bu yalanları devam ettirebilmek için, yanına daha da çok artan miktarda yalanlar ekleme gereği ortaya çıkıyor. Öyle bir zaman geliyor ondan sonra, kendiniz de altından çıkamıyorsunuz. Buna gerçekten gerek var mı ki ? Yoksa, olayı yokuşa sürmüş olmak, “Çözümsüzlük Çözümü” ile taçlandırmak yeterli oluyor mu gerçekten ?

Bu aralar “enformasyon” diye tabir ettiğimiz (öyle hissediyorum ben), “Çözümsüzlük Çözümünün” zirve noktalarında bulunuyor. Sanki her şey “inkar” ile dengelenebiliyor. Gözleri “gerçeklere” kapatmak, başımızı kuma gömmek yeterli oluyormuş gibi bir izlenim var bu mevcut “dünya düzeninde”. İş bu düzene karşı çıkmak, eleştirmek, başlı başına bir “marifet” gibi görünüyor. Belkide yanılıyorum, ama bunu “zamandan” başkası göstermeyecek. Umutluyum; Olmasaydım, bunca laf ebeliği yapmazdım. Umut ediyorum ki, bir şekilde bu “yanlışlar”, zamanı gelince, giderilecek ! O zamana ben erişir miyim, orasını bilemem. Umulur ki, abesle iştigal etmiyorumdur. Duyumsamak (5 duyu ile) ile algılamak (6. duyu kabul ettiğimiz akıl ile sentezleme, tefekkür, düşünme, kanaat edinme/oluşturma, artık ne derseniz deyin) arasında, öyle “görünüyor” ki, dağlar kadar fark var. Bunu böyle, dediğim gibi “kabul etmek” gibi bir mecburiyetiniz de yok hatta, keyfiyetinize (sübjektivitenize, kendi felsefenize) bağlı... Bu elbette size kalmış. İşte tam burada “görecelik/görelilik” başlıyor aslında (bahsettiğimiz Einstein'ın izafiyet'leri değil), 6 milyar insan, 6 milyar farklı “şeyi” görebilir (çoğu “bir şey görmekten” aciz, hayal dünyasında, mevcut “dünya düzeninde”, sanallıkta yaşayıp gitmekteler maalesef, saçma sapan da olsa, “matrix” denen şeyde “uyuyorlar”, bunu da belirtelim). “Bir şey” mi eksik, yoksa, tam idi de, kaybettik mi, doğrusu bende pek anlamadım ya, neyse. Bana göre, “her şey tam” diyebilmek gerekirdi. Peki ,bunu diyebiliyor muyum ? Hem evet, hem hayır. Trajik bir durum aslında ve ne kadar üzüldüğümü anlatamam. Ne yazık ki, ilham gelmiyor; Geliyorsa da, ben “algılayamıyorum, anlamıyorum gibi. Bazen işe yaramıyor; Kafamdan (adeta...) duman tütene kadar konsantre olmaya çalışsam da, bir yere varamıyorum, bir şey eksik gibi. Bazen de öyle bir açılıyor ki zihnim, sanki (yine adeta, olduk olmadık yerlerde bu kelime kullanılıyor bilirsiniz...) uçarcasına düşünceler kafamda birbirini kovalıyor, biraz olsun yol alıyorum. Ama gördüğünüz gibi, henüz elle tutulur (hani ille de elle tutmak isteriz ya bir şeyleri, maddecilik, maddiyat hastalığı) bir sonuca varmış değiliz bunca laf ebeliğine ve kalabalığına rağmen. Ne bir “her şeyin kuramı” geçti elimize (felsefeyle de olacak gibi görünmüyor doğrusu), ne de 5.boyutta kanatlanıp etrafı kolaçan etmişliğimiz var (dünyadaki tüm sorunları çözmek mümkün olurdu, tabi öncelikle sorun nedir, tanımlamak gerek, bazısına gam, diğerine mutluluk kaynağı olabiliyor...).

Bir televizyon kanalında, “Tez”, “Antitez” ve “Sentez” şeklinde bir yayın yapıyorlar: “Sansürsüz”; O programda izlediğimiz katılımcı bilim adamları (ve bir bilim bayanı) doçent ve profesörlerden oluşuyor. Ama ne profesörler ya; İki lafı bir araya getiremeyen, ezberledikleri bilgileri (dataları, verileri) papağan gibi tekrarlamanın ötesine gidebilmekten aciz, tartışmayı bilmeyen, dinlemeyi ise hiç bilmeyen birer zavallılar. Bu ülkenin ortaya çıkarabildiği bilim adamları, doçentler, profesörler, eğitim görevlileri bunlar ise, eyvah; Bir şey bildiklerinden şüpheliyim. O zaman, takım tutan taraftarların birbirine küfür etmesine, döner bıçağıyla saldırmasına, kıyasıya kavga etmesine şaşmamak gerek. Aslında bu taraftar güruhunun nükleer silah ile savaş çıkartmamasına şaşarım, aslında böyle yapmaları yeridir. Ne büyük bir cehalet, bilgisizlik, saygısızlık, ben merkeziyetçiliktir ki, doçentler ve profesörler böyle açık bir şekilde sergileyebiliyorlar. Dedik ya, “Dezenformasyon Çağında Yaşıyoruz !”, diye. Bu izleme fırsatı bulduğumuz tartışma programları, bizim bu tespitimizi ancak ve ancak doğruluyor. Ben bu davranışların ardında kasıt, kötü niyet hissediyorum, “görüyorum”. Ortaya; mantıklı, ezber bilgiden öteye gidebilen ahlaki değerlere (ne tür olursa olsun, ister bilim ahlakı ister din ahlakı, ister inkarcı ahlak) sahip felsefe üretip/geliştirip, bir tez veya antitez, koyamıyorlar ki, karşılıklı oturup bir sentez ortaya çıkarsınlar. Ben ekranın karşısında resmen bunaldım, abuk subuk tekrarları dinlemekten. Takım taraftarı mantığıyla yapılan bu tür açık oturumlardan ve geyiklerden bıkkınlık geldi bana. Geçiyorlar karşı karşıya, hadi sen ilimci, bende bilimci olayım, tartışıp duralım, sonuçta da bir boktan sinek uçuramadan kalkıp evlerimize gideriz, bu arada ciddiyetle programı seyreden vatandaşla da dalgamızı geçmiş oluruz; Ekmek yoksa, pasta yesinler, cahillerse, böyle saçmalayalım, böyle başa böyle tarak, mantığı ile kelli felli adamlar (ve bir bayan, unutmadık) geçiyorlar kamera karşısına, kılık kıyafetlerine baksan, adam sanırsın ! Sanırım bu konuda kızgınlığımı yeterince dile getirmiş oldum böylece...Bazı “Süper sicim Kuramları” (hatta quantum mekaniği, ki bunlar aslında kuram olmaktan çok uzaktalar, daha ziyade hipotez demek doğru olur), 4 boyutun ötesinde boyutlardan bahsederler; 28 boyuttan başlar 18.000 (On sekiz bin) boyuta kadar, hatta daha da fazlasına gider. Algılamayı şöyle-böyle ancak

Sayfa 79/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 80: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

başarabildiğimiz 4 boyutun (zaman-mekan, evren) ötesinde, sırf bazı hesaplara uysun diye düzinelerce veya daha fazla boyut aramak ne kadar mantıklıdır. Hadi 5.boyutu anladık diyelim, çünkü protogen halinden yavaş yavaş ısınarak “tekamül eden evren” (yine) hipotezimizde de buna bir çeşit gereklilik duyuyoruz; İş bu 5.boyutun tabiatını, duyularımıza ulaşıp sentezlediğimiz algılarımıza dayanarak “akıl edebilme” yetimiz (en azından hayal gücümüz) var olsa da, daha ötesi, yani 6. dan 11. boyuta kadar olan boyutları (gökleri), hayal etmek dahi (en manyak hayal gücü ile bile) mümkün görünmüyor. İş bu 11 boyutun ötesinde bir “Arş” mevcut (Kur'an'a göre) ve onu tasavvur imkanlarımız el vermiyor. Uzay-Zaman sistemini (4 boyutlu evreni) “sonsuz” kabul edersek (ki, bizim hipotezimiz öyle öngörüyor), elbette “ötelerin” de, aynı mantığa dayanarak sonsuz olmaları gereği, bariz açık bir “gerçek” olma durumunda.

Tabi, hayal kurmanın da sonu yok gibi... Fantezi işte, bir yerde “zan” oluyor. Ancak, Kur'an-ı Kerim kaynağını (bilgisini) “gerçek” kabul ettiğimizde, en azından “7 Gök” gerçeğini ve ötesindeki “Arş'ı” inkar etmek mümkün değil. En azından bundan sonrası zan'na girer. Ama zaten oralarda işimiz yok; Biz henüz şunun şurasında 4 boyutu ve biraz da 5. boyutu tasavvur edebilsek, yetecek. İlk 5 boyut, “Her şeyin Kuramını” (Evrenin mantığını) oluşturmamızda çok büyük yardımcı olacaktır (savını ortaya atıyorum, gerçi atmak da pek öyle şık olmuyor ya,...).

Hipotez dedik ya şu meşhur kuramlarına, kesin gocunan olmuştur ve cephe oluşmuştur çoktan bana karşı; Aslında çok da tın diyeceğim ama, bizimki de ancak hipotez merhalesinde. Dolayısıyla, kurammış gibi görünüp de aslında olmamasını gayet net bir şekilde anlıyorum. Ben anlıyorum, ama kendileri anlıyor mu acaba ? İşte bütün mesele, insanın veya bir felsefeyi savunan bir insanın, kendisine yapabildiği öz eleştiridir. Ben bunu yapıyorum; Gerçi hemen arkasından olayı kompanse etmek için sağa sola saldırıyorum, ama bu saldırı da belli bir mantık çerçevesinde gerçekleşmiyor mu, samimi olalım lütfen. Yapmak istemediğim bir şey varsa, o da “haksızlıktır”, cidden. Bana bir faydası olmaz ki, neden yapayım, kendimi ve hipotezlerimi yüceltmek için mi ?Yazdıklarımı “marifetmiş” gibi göstermek de istemem, çünkü marifet böyle olmaz. Bilim ile iştigal ettiğinizde faydalanacağınız şey “erdemdir”, marifet değil. Erdemli olmak dahi marifet değil, aslında standart olması gerekendir. Ahlak mesela bir erdemdir, marifet değil, her ne kadar zamane dünyasında ahlaklı olabilmek marifetmiş gibi görünse de, değil ! Gerçi, mevcut dünya düzeninde ahlak da pek erdem olarak görünmemeye başladı ya, neyse. Daha ziyade uyanık olmak, işin itliğini puştluğunu bilmek erdem olarak geçiyor. Bu benim fark ettiğim kadarıyla 80'li yıllardan sonra oluşmaya başlayan bir “fenomen”. Ne olduysa, o tarihten sonra oldu. Daha önceleri de bunun bir sinyali var mıydı veya yok muydu ben pek bilemem, çünkü henüz çok küçüktüm ve aklım böyle şeylere ermiyordu. Ama büyüklerimizin dediklerine bakarsak, benzer olaylar 50'li, 60'lı ve 70'li yıllarda da olagelmiş. Tümünün yanında getirdiği fırtınalı günleri tarih kitaplarından okumak mümkün; Ne kadar doğrudur bilemem.

Bugün yine birkaç “gerçekten” bahsetmek istiyorum. Gerçek derken, bunlar benim kabul (ve iman) ettiğim gerçekler, katılmayan olabilir. Şöyle:“De ki: 'O yedi göğün Rabbi ve o ihtişamlı Arş'ın sahibi de kim ?'”52 ve“Onlar ki, gerek ayakta ve otururken ve gerek yanları üzerinde iken hep Allah'ı zikrederler ve göklerle yerin yaratılışını düşünür; 'Ey Rabbimiz, bunu sen boşuna yaratmadın, sen noksan sıfatlardan münezzehsin, bizleri o ateş azabından koru', derler.”53

Gayet açık değil mi ? Buradan (yazdıklarımızdan) Kur'an 'a referans veriyoruz; Aynı şekilde Kur'an 'dan da yazdıklarımıza sanki referans veriliyormuş gibi gelmiyor mu size de ? Eğer Kur'an alemlere rahmet olarak gönderildiyse ve ben de bu alemde yaşayan bir “varlık” (kul) isem, o zaman benimde referans alıp vermeye hakkım yok bu acaba ? Bence var ! O zaman, bana “demagoji yapıyor”, “Kur'an 'ın arkasına saklanıyor”, vs gibi sözler söylemeye kimsenin hakkı yoktur herhalde. Hani, olur da, birilerin aklına böyle bir şey yapmak gelirse. Kur'an mesajına bende, herkes gibi, muhatabım. Kur'an kimsenin de tekelinde olmasa gerek; Ne hacıların, hocaların, ne maaşlı din görevlilerin, ne arap'ların, ne şunun ne de bunun. Bu budur...Bir de “Dez-enformasyon” ile ilgili (en azından ben öyle yorumluyorum) bir ayete dikkatinize çekmek isterim:“Şeytan onlara vaat eder, boş ümitlere, kuruntulara düşürür. Fakat şeytan onlara, kuru bir aldatmadan başka ne vaat edebilir ?”54

52 Mü'minun Suresi, 23:8653 Al-i İmran Suresi, 3:19154 Nisa Suresi, 4:120 (aslında 4:118-120)

Sayfa 80/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 81: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Aslında aşağıda sayfaların en altında yazılı olan alt başlığa bir ek olarak şunu da belirtmek isterim:“Mutlak Düzenden (Protogen) Isınarak ve (Yapı taşları) Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli”,demek daha doğru olur. Çünkü “ısınmak” ayrı, “yörüngelerde hareket etmek” ayrı ve yine “tekamül etmek” ayrı özelliklerdir; Burada “tekamül” dediğimiz ise, mutlaka her an bir değişim geçiren anlamında anlaşılmalıdır (hiç biri birbirine benzemeyen kar taneleri gibi). Ayrıca bir de “Genişleme” özelliğini ekleyince, ki bu genişleme Merkez Zaman Ufkumuzun Genişlemesi olarak kabul görmelidir, görüyoruz ki, evren belkide bizim algıladığımız gibi değil. Tüm bu fiillerin bir bütünün içinde yer almalarına rağmen, her biri ayrı bir oluşumu tanımlamaktadır. Burada eklemiş olduğum Yörüngelerde Hareket ve daha öncelerde Merkez Zaman Ufkumuzun Genişlemesi (“Hubble Hacminin” ışık hızıyla genişlemesi) olaylarını zaten defalarca analiz edip irdelemiştik, hatırlarsanız.

Dilerseniz , şöyle bir hatırlayalım:Küçükten büyüğe doğru bakarsak eğer; Elektronlar Atomun çevresinde; Yine atomları oluşturan daha küçük parçacıklar belli bir kinetik hareket ile protonların ve nötronların etki alanı içinde; Ay'lar (gezegenlerin uyduları) gezegenlerin etrafında, gezegenler kendi ve güneşlerinin (yıldızların) etrafında, güneşler (yıldızlar) kendi ve galaksilerin etrafında, galaksilerin (saman yolu'muz gibi) kendi etrafında ve muhtemel, oluşturdukları galaksi kümelerinin dahilinde (yine yörünge olması ihtimali çok yüksek), bu kümelerin oluşturdukları süper-kümeler dahilinde, vs., vs., hepsi birer yörünge şeklinde hareket ettiklerini söylemek, yaptığımız ve şahit olduğumuz gözlemler (duyusal tespitlerimiz) dahilinde mümkündür. Buna ipucu, ayrıca dikkat çekmek gerekirse, Kur'an 'da da rastlamak mümkün: “Her şey Allah'ı tespih eder...”, mealindeki ayetler. İşte bu gözlemler ve “bilgilerden” yola çıkarak, “Kainat Genişliyor”, hatta “Kainat Şişiyor” demek istemiyorum. Her iki durumda da, bu bilimlerin felsefesi, Andromeda galaksisiyle saman yolu galaksisinin birbirine yaklaşıyor ve bir tür çarpışma (veya kaynaşma) ile oluşumlarını devam ettireceklerini, açıklayamıyor. Çünkü “Hubble” 'a göre, öbeklenmelerin (kümelenmelerin) uzaklığına göre bu “genişlememenin” hızı da artıyor (ivmeli hareket); Ancak galaksi çapında iki cisim (Andromeda ve saman yolu, ve başka galaksilerde de gözlenmiş...) nasıl oluyor da, tam tersine, birbirine yaklaşıyorlar, açıklayamıyor.Az önce tekrar yazmaya kalktım ve baya da bir şeyler yazmıştım ki, elektrikler gitti. Bu nasıl bir zulümdür anlamadım; Fatura geliyor, hiç itiraz etmeden ödüyoruz. Ama verilen hizmet dandik olunca, kimi kime şikayet edeceğiz, mağduriyetimizi kim giderecek ? Yazdıklarımı ve şimdi kayıp olanları kim geri getirecek ? Çalışan çamaşır makinası bozulursa, kim karşılayacak masraflarımı ? Buyurun buradan yakın... Hizmeti vermek bir konu, hizmeti verememek bir konu, veremediği hizmetten bihaber olmak yine başka bir konu. Demek, bir iş yaparken, yaptığınız işin hakkını vermeniz gerek, yoksa vebali çok yüksek haksızlıklar yapmış olursunuz. Bugün bu yapılan haksızlıkları tahsil etmesem bile, ahirette zorla cennete girme durumları hasıl oluyor gibi, en doğrusunu Allah bilir... Bilmediğim şeyleri “zannetmekten” Allah'a sığınırım. Velhasıl, hepimiz için çok çetin geçecek o gün mutlaka gelecek. O günden “Tırsmak” yerinde bir hareket olur. Bu tırsmak yalnız başka bir korku türü ki, diğer “şeytani vesveselerle” karıştırmamak gerek. Neyse, şimdi yazdıklarımı hatırlayamıyorum, düşünce yitip gitti. Konu, şişme ve genişleme ile ilgiliydi. Şişme, sınırlı bir evrende mümkündür, ancak içinde yaşadığımız evrenin sınırlı olup olmadığını pek kestiremiyoruz, nedeni de “Hubble Hacminin” ta kendisi. Bu hacim, ışık hızıyla sınırlı olduğundan, sınırlarının ötesinde “hiç bir şey yok” (yani yokluk) diyemiyoruz. Çünkü, “ışık hızı sabiti” belli (~300.000 km/sn.), evrenin yaşı da (aşağı yukarı) belli. Tabi, evrenin yaşını, tespit edilebilen en uzak ışık kaynağından ziyade, elementlerin “yarı ömürleriyle” tespit etmek mantıklı olur. Buna göre, içinde bulunduğumuz hacim (kabarcık) küre şeklinde, yarıçapı 13,7 milyar “ışık yılı” (uzaklık birimi) ve her saniye ~300.000 km “genişlemektedir”. Genişleme derken, bu anlamda genişleme olarak tanımlamakta fayda görüyorum. Bizim “hipotezimize” göre, evren (hacmi) ve içindeki madde miktarı (kütle) de sonsuz olmalı ki, bunun böyle olması gerektiğine, bize ulaşan “mutlak doğru bilgilerin” (Kur'an-ı Kerim) üzerinde “düşünerek” varıyoruz (ilgili ayetleri daha önceleri sıralamıştım). Zaten, hacim madde ile kaimdir; Maddenin olmadığı (kritik yoğunluk: 6 atom/m) bir hacim “tekilliktir”, zamansızdır ve mantıklı düşünürseniz, “zaman-mekan-sisteminde” var olamaz. Bunu, diğer yüksek yoğunluklu “sözde tekilliklerle” (Kara Deliklerle), sakın karıştırmayın. İkisi birbirinin zıddı gibi görünüyor şimdilik; Biri çok yoğunlukta maddeli bir hacim kaplıyor, diğeri maddesiz ve hacimsiz bir tekillik, yani evrende (bilinen 4 boyutlu uzay-zaman sisteminde) “var olmayan” bir tekillik. Bu bilgilerin ışığında da diyorum ki, kara delikler gerçek manada tekillik değiller, her ne kadar “zaman mefhumu” üzerinde büyük etkilere sahip görünseler de. Zaten “mutlak tekillik” olsalardı, “kara deliklerden hiçbir şey kaçamazdı”, çünkü çekim kuvvetleri de sonsuz olması gerekirdi ki, bunun böyle olmadığını biliyor gibiyiz (bak. “Zamanın Kısa Tarihi”, Hawking). İma edilen “Ufuk Çizgisi” de, zamandan bağımsız (sıfır zamanda) aniden genişleyip (bizim sonsuz kabul ettiğimiz) tüm evreni kaplaması gerekirdi (Kütle Çekim Kuvveti mantığı). Demek, kara delikler mutlak tekillik oluşturmamaktadırlar. Buna dayanarak diyebiliriz ki, mutlak tekillik sonsuz bir çekim kuvvetine sahip olmalı; Böyle olunca da (“gördüğümüz kadarıyla”), 4 boyutlu zaman-mekan-sisteminde “var olması” mümkün değil.

Sayfa 81/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 82: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Ancak “Kara Deliklerin” yoğunlukları (m³ başına atom veya parçacık sayısı) ne kadar bilmemekle beraber, çok yüksek olmalı ki, zamanı eğip bükebiliyorlar (-mış).Bunları temcit pilavı gibi tekrar tekrar ısıtıp yazmamın sebebi biraz da benim “balık hafızam” olsa gerek. Eminim daha önceleri defalarca bu konuyu çok da farklı olmayan şekillerde yazmış bulunuyorum. Genel olarak konunun temeli belli ve sabit olmakla beraber, dile getirmenin farklı şekilleri de olabilir mi acaba gibisinden çabalar olma ihtimali de var. Öte yandan, konuya sapıkça yaklaşımımı zorlayan basit bir psikoz'dan ibaret olma ihtimali de yok değil hani. Her ne ise, bir yere ulaşamasam da (belli de olmaz ama, belki bir yerle varmak nasip olur), saplantı şeklinde konuyu irdelemeye devam edeceğim gibi görünüyor. Maksat vakit öldürmek olsaydı, daha iyi bir yöntem bulunamazdı herhalde. Umarım ki, abesle iştigal etmiyorumdur ki, bunu da defalarca belirtmiş olduğumu hatırlıyorum. Tarih tekerrürden mi ibaret, yoksa ben mi abartıyorum ?

Nedir Big Bang teorisini sözde ispat eden bulguları ?

1.Hubble 'ın “Genişleme Yasası”2.Kozmik Mikrodalga Fon Işıması CMB3.COBE ve WMAP Deneyleri

Teori derken, göz ardı edilmemesi gereken şudur ki, bu %100 ispat edilemediğinden, adını tez, hipotez, zan, ihtimal (veya sadece model) olarak tanımlamak mümkün. Çünkü, biz gösterdik ki, kozmik mikrodalga fon ışıması göründüğü gibi olmayabilir (bak. Elektromanyetik tayf açıklamalarımız). Hubble 'ın genişleme yasası ise bir varsayım dan öteye gitmiyor, aynen evrim teorisi gibi.

CMB (Cosmic Microwave Background Radiation):1.Gamow 'un tahmini, 1947.2.Alpher ve Herman 'ın tahmini, 1950.3.Penzias ve Wilson 'un yaptıkları bir radyo-alıcısı ile dinlenmiş olan “gürültü”, 1965.4.vs., vs. Bölüm 7 'nin (Book7.pdf) 6. Sayfasında yazılı olan nedenler ki, hiçbiri tamamen saf ve objektif bir gözleme (duyumsama, algılama ve yorumlamaya) dayanmıyor. Penzias ve Wilson 'un 1978 'de bunun için Nobel ödülü almış olmaları, hiçbir şeyin ispatı değil, mantıklı düşününce (hangi mantık ? - Farklı bir mantık; Dogmatik olmayan). CMB-Fotonlarının (~2.725 K) şu an herhangi bir hidrojen atomundan ışımadığını ispat edebilirseniz, o zaman başka; Ama ölçerseniz göreceksiniz ki, uygun ısı ve basınç ile sadece hidrojen değil, başka elementlerin de aynı foton ışıması yaptığı gözlenebilir. Ancak tabi, evrenin ilk zamanlarının sadece hidrojenden oluştuğunu biz de var sayıyoruz. Yani kısacası, CMB (Kozmik Mikrodalga Fon Işıması) göründüğü ve yorumlandığı gibi olmak zorunda değil; Bu benim iddiam. Ama felsefenizi mutlaka bir “zan” üzere kurup geliştirmek istediğinizde, hiçbir argüman sizi ikna etmeye yetmez. Oysa, olimpik bir bakış açısı ile bakınca, olayların çok ama çok “görece” (göreli) olabileceği kanaatine varabilirsiniz ki, ben varmış olduğumdan, böyle size göre, gereksiz şüphelerle farklı sonuçlar çıkarma gayreti (çabası) içinde bulunuyorum.

Sayfa 82/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 83: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Felsefe dediğim de öyle genel anlamda bir felsefe olarak anlaşılmasın; Benim kastım, “Evrenin Yaratılmasıyla” (ki ben yaratılmış olmasına inanıyorum...) ilgili felsefemdir. Şimdi mutlaka birileri çıkar da: “Sen ne biliyon da, Astrofizik konusunda felsefe yapabileceğini düşünüyorsun ?”, diyecektir. Herkes ne biliyorsa veya bildiğini sanıyorsa, ben de aynı oranda birşeyler bildiğimi sanıyorum ve yapılması gerekiyorsa, felsefe yapmayı tercih ediyorum, itiraz edenlerden bana ne ? Bu konu hakkında felsefe yapabilmek için, mutlaka Prof., Doçent, Doktor falan mı olmak gerekiyor ? Eğer öyleyse, bu hangi kitapta yazıyor ?Netice itibariyle felsefe yapmak, bilgiyi almak, kafa yormak, etik değerlerle (ahlak ile) yoğurmak ve kağıda dökmek veya dile getirmek, değil mi ? Bunu yaparken aldığım bilgiye başkalarından biraz daha fazla şüpheci yaklaşıyorsam, bu benim bilimsel bir alanda bir şey üretemeyeceğim anlamına mı gelir ?Başladık yine soruları sıralamaya.Ne zaman, birileri çıkıp, “En doğrusunu biz biliriz, biz Prof.'uz, Doktoruz, Doçentiz, vs. !”, dese, benim tüylerim diken diken oluyor. Yahu, sizdeki akıl da, bizdeki patlıcan mı ? Aklını kullanmak sizin tekelinizde mi ki, her şeyi en iyi siz bildiğinizi sanıyorsunuz ? Hani bildiğinizi sandığınız şeyleri de görüyoruz yani; Ezberlenmiş müfredatlardan ibaret. Şu ülkedeki eğitim siteminin çarpıklığının farkında değil miyiz sanıyorsunuz ? Her yıl bir milyonu aşkın lise öğrencisi, yarış atı gibi, ezberledikleri şeylerle, üniversite kapılarını zorluyor. Hadi kapıdan girmeyi başardılar, sonra ? Biz de bu yollardan geçtik ve kapağı üniversiteye atınca, işlerin bitmediğine tanık olma fırsatı bulduk. Orada da ezbere devam; Yapmayan (benim gibi) yarıda bırakıp ayrılıyor. Kalanlar ise, ezberci inekler (Mööö !), ite kaka, yalakalıkla, yağcılıkla da (şahit olduğum bir şey) olsa, mezun olup, simitçilik yapıyorlar. Ve çoğu da “hayattan” bihaber (bizde öyleydik bir zamanlar şüphesiz...). Burada, yaptığım felsefenin savunmasını kotarıyor değilim. Zaten bir şey ispat etme ihtiyacı da duymuyorum: “Çok da TIN !”... Dikkat çekmek istediğim konu şu ki, dogmalar içinde yaşamak zorunda bırakılıyoruz. Demek istediğim, sadece siz düşünmüyorsunuz, ben de düşünüyorum, öyleyse ben de varım ! Beğenmeyen okumaz, yahu zorlamayın kendinizi. Benim bilimsel felsefelerimin temeli Kur'an-ı Kerim 'dir. Bunu baştan söylemekte, en azından şimdi, çok geç olmadan söylemekte, fayda görüyorum. Olur da okuyucular farklı bir beklenti içinde olurlar, bunu engellemek gerek. Böylece herkes burada ne okuduğunu bilsin. Hipotezim de, dayanaklarını Kur'an-ı Kerim 'de bulduğum ve tefekkür ettiğim bilgilerden yola çıkarak; Allah tarafından yoktan yaratılan (OL ! Emir ile), ilk yapı taşlarının temeli hidrojene dayanan, ilk anı mutlak düzen olan, ısınarak tekamül edip, çeşit çeşit yörüngelerde hareket eden madde öbeklenmelerinin açıklanmasıdır. Evrenin “kritik hızda genişlemesi” nasıl bir deyim, şaştım kaldım. Bilim insanlarının sürekli ağzında bir deyim. Evren kritik hızda genişliyormuş. Ne alaka ? En basitinden, evrenin genişlemesi sonucuna, galaksilerin birbirinden uzaklaşıyor olması algısından varıyorlarsa, andromeda ile saman yolunun birbirlerine yaklaşmalarını nasıl açıklarız ? Hatta yaklaşmadan ziyade, belli bir yörüngede birbirine yaklaşarak dolanmaları gerçeğini bu deyimin neresine yerleştirebiliriz ? Ha, derseniz: “İstisnalar kaideyi bozmaz...”; o zaman hangileri istisna, hangileri kurala uyuyor onu da bir zahmet söyleyiverin de, biz de kendi hipotezimizden vazgeçip, kafa patlatmalarımızı Big Bang modeli üzerine yoğunlaştıralım. Andromeda ve saman yolunun bu yörüngeler şeklinde hareket etmelerine bir örnek de ikiz-yıldızlar teşkil etmektedir. Bize nispeten yakın olan Sirius ikiz yıldızı (Sirius A ve B) mesela, ikili bir yıldız takımından oluşmaktadır. Bu “gerçeği” de mi inkar ediyoruz artık ? Gerçek dediysek, burada bize bilimsel (!) dergilerden55 ulaşan bilgileri kullanarak elde etmiş olduğumuz “göreli gerçekten” bahsediyoruz. Bir de işin ilmi yönü var ki: “..., güneş ve ayı da emrine boyun eğdirdiğini görmedin mi ? Hepsi, belirli bir süreye doğru akıp gidiyor.”56

Kritik hız dedik;bu ne anlama geliyor ? Şu anlama geliyor: Evrenin sonu belli değil ! Ne zamanı, nede şekli... Ayetler bunu gayet güzel, net ve apaçık anlatıyor:“Onlar dünya hayatının görünen yanını bilirler, ahiretten ise tamamen habersizdirler.”57

“Kendi kendilerine hiç düşünmediler mi ? Allah, gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları ancak gerçek bir sebep ve belirli bir süre için yaratmıştır. ...”58

“Şüphesiz ki, kıyamete ait bilgi Allah'ın, evet O'nun yanındadır.”59

“İnsanlar sana kıyamet saatini soruyorlar. De ki: 'Onun ilmi, sadece Allah'ın katındadır.' Ne bilirsin, belki de o saat oldukça yakındır.”60

55 Bilim Teknik, muhtelif Sayılarda...56 Lokman Suresi, 31:2957 Rum Suresi, 30:758 Rum Suresi, 30:859 Lokman Suresi, 31:3460 Ahzab Suresi, 33:63

Sayfa 83/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 84: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Daha nice benzer ayetler Kur’an da mevcut. Yani bu şu anlama da geliyor; İstediğiniz hesabı kitabı yapın, bulmanız, bilmeniz, keşfetmeniz/-memiz mümkün değil ki, Peygamberlere dahi bu bilgi verilmemiştir. Bu öyle bir konudur ki aynı zamanda, evrenin (genelde kainatın) neden var olduğuna (Yaratıldığına !) dair, çok ipuçları veriyor. Bundan öte ne desem boş aslında. Ama biz yinede ucundan azıcık serzenişte bulunmaya devam edelim. Serzenişimiz tabi Bilim adamlarına (!), başkasına değil; Hele hele, Kur'an, ya da Allah'a hiç değil.Anladığım kadarıyla, dönüp dolaşıp şu sorunun çıkış noktasına kadar gelebiliyoruz: Evren “sınırlı” mıdır, yoksa “sınırsız” mıdır ? Daha önceleri de irdelemiştik ve evrenin sınırsız olması gereği sonucuna varmıştık (malum belli başlı bazı ayetlere dayanarak). “Kritik hız” meselesi de tam olarak bu konuya atıfta bulunmaktadır; Hangi hipoteze dayandırdığınız hiç fark etmez. Ancak bir küçük fark vardır Big Bang hipotezi ile benim Protogen'li hipotezim arasında: Big Bang 'e göre evren kritik hızda genişlemektedir. Bana göre ise, Hubble hacmi ışık hızıyla genişlemekte ve öbeklenmeler hepsi kendine göre birer yörüngede hareket etmekte ve “tekamül” etmektedirler. Mantıklı olalım (hangi mantık ?), samimiyetle düşünürsek, evrenin genişlediğine dair hiçbir “elle tutulur kanıt” yok. Ama yörüngelere dalalet eden sürüyle kanıt mevcut (hepsini tekrar saymama gerek yoktur herhalde*). Bir diğer yandan evrenin tekamül ettiğini (olgunlaştığını, sürekli değiştiğini) de, kafanızı nereye ve ne kadar vurursanız vurun, inkar etmek mümkün değil, görünmüyor, göremiyorum (*bak. yörüngeler ve hızları, mesela dünyanın kendi etrafında, güneşin ve saman yolunun etrafındaki hareketleri/yörüngeleri).İş bu hipotezimizin ispatı çerçevesinde ve amacıyla (Protogen Modeli), bu ayın Bilim Teknik dergisinde (Eylül 2009, dayanamadım, aldım..., ama pişman oldum...) benim için okumaya değer bir tek yazı buldum: Sayfa 4, 3.sütun: “saman yolu'nun Dev Bir Gizli Komşusu Olabilir”, makalesi. Bu da, ancak benim hipotezimi güçlendiren bir yazı. Mesele saman yolu'nun bir “gizli komşusu” olması veya olmaması değil, daha ziyade, varsa eğer, bu (sözde) komşunun galaksimizin yanından geçmiş olma olasılığı (ki bu bir olasılık gibi görünmekten öte gitmiyor gerçekten, çünkü bilginin kaynağı ne kadar güvenilir olabilir, daha önce tartışmıştık...); Bu da, eğer öyle ise, Big Bang ve “Genişleme Hipotezine” zıt bir keşif bence. Yoksa yine sadece bir “istisna” ile mi karşı karşıyayız ? Ama nasıl olacak bilmiyorum, istisnaların sayısı kuralların sayısını geçti artık... Bu da şu demek: İstisnalar kural, kurallar da istisna olmak zorunda (zorunda mı gerçekten ?); Galaksiler ve/veya büyüklü küçüklü herhangi “öbeklenmeler” birbirinden uzaklaşmıyor (bak. Genişleme/Şişme Hipotezi), aykırı bir şekilde, belli ve/veya belirsiz yörüngelerde (belirsiz yörüngeler olsa dahi, plansız ve amaçsız değil tabi, bak. Tekamül olayı...) evrenin orasından burasına hareket ediyorlar ve bu arada tekamül ediyorlar, yani olgunlaşıyorlar (yıldızların doğuşu, yaşamları ve ölümleri) ki, bunu da inkar edecek birini bilmiyorum (bak. Protogen Hipotezimiz). Böyle keşiflerin sürekli ortaya çıkması (veya kasten/bilmeden çıkarılması) bana, “inkarcıların” tamamen koordineli çalışamadıklarına dair bir izlenim veriyor (ve buda önemli: bu inkarcıların kim/kimler tarafından etkilenip yönlendirildiklerine dair bir ipucu veriyor, bak. Kur'an-ı Kerim). En azından hepsi (onlar, kimler ?) “inkarcı” olmayabilir gibi bir his var içimde; Ama tabi, çok sofistike “tiyatral senaryolar” (psikolojik savaş, bak. Dez-enformasyon Yöntemi) da uygulanıyor olabilir (“kafa karıştırmak” ve/veya “çözümsüzlük çözümdür” gibi)... Her neyse, elinize bir şekilde geçerse dergi (gidin alın demekten çok uzağım), okumanızı tavsiye ederim.Dikkat ettim de, o kadar çok parantez açmışım, virgül kullanmışım ki, cümlelerin okunaklı olması zorlaşmış biraz. Ama yazılarımı sürekli okuyanlar buna da alışmış olması gerekir artık. Gerçekten de, aklımdan nasıl geçiyorsa, öyle yazıyorum; Herhangi bir şekilde redakte edilmiş değil henüz. Edilmesini de pek hoş karşılamıyorum (benim yapmam dışında), çünkü anlam (mana) kaybına uğrayabilir.Bu sonucu nereden çıkartıyorum, ben de bilmiyorum ama, bizce bilinen 4 boyut (Zaman ve Mekan veya Uzay-Zamanda veya Einstein-Evreninde, yani: Yer) dahilinde mutlak tekilliklere yer yok gibi görünüyor. Bu bir yandan doğru da olabilir, diğer yandan yanılsama (duyu ve algıların şaşırması) da olabilir; Hangisi, henüz karar veremedim, çünkü bu konuda bilgi eksikliği had safhada. Tek bildiğimiz, aslında bir şey bilmediğimiz olsa gerek bu durumda. Eh, dolayısıyla, bu konuda tahmin yürütmek de pek mantıklı gelmiyor bana.Ama... Yüzdük buraya kadar, kuyruğuna geldik; Şimdi pes mi edelim ? Bence biraz daha kafa patlatmaktan zarar gelmez; Olan kafaya oluyor ya, neyse...Kanımca, gerçek bilgi olsun, dez-enformasyon olsun, ulaşa bildikçe biraz daha fazla okumaya ihtiyaç var galiba. Bu da zaman gerektirir; Öyleyse, işi zamana bırakmalı.Gerçek şu ki (hangi gerçek ?), “Evren ve Kainat”, şöyle veya böyle, birer Fenomen. Fenomenlerin yorumlanması ise, eğer dışarıdan (süper-ego) bir müdahale ve düşünce empoze eden etki yoksa (yani kişinin olaya objektif bir bakış açısı var ise), herkes için farklı olabilir. Bu aşamada her ne kadar kainatı bütünüyle algılamaktan aciz olsak da ve dolayısıyla bizim için fenomen dahi olamasa da, en azından evreni duyularımızla az-çok algılayabiliyoruz. Bu da tek başına tüm kainat kapsamı olmadan bile yeterince çetin bir ceviz. Bu cevizi ise nasıl yememiz gerektiğini varın siz taktir edin; Kabuğuyla ağzımıza atıp yutuverelim mi, yoksa kabuklarıyla beraber çiğneyip mi yiyelim, yoksa kabuklarını kıralım, içindekini ağzımızda çiğneyerek ve tadına vararak mı yeyip faydasını görelim ? Bu biraz da (aslında çok) bize kalmış. Gerçeklerden bahsederken de, aklımızdan çıkarmamamız gereken bir olay da, donanımsal olarak beynimizin içinde bir yerde, yazılımsal olarak sanal bir gerçeklik oluşturup, onun içinde yaşadığımızdır. Donanım üzerinde (fiziksel beyin) çalıştırdığınız işletim sistemi (mizaç, kişilik, felsefe, etik gibi kavramlar) ve diğer yazılımlarla (aklın mekanizmaları; düşünmek ve/veya

Sayfa 84/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 85: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

hissetmek gibi), verileri (duyular) işleyip oluşturduğunuz, oluşturabildiğiniz dünya (algılar) herkes için farklı olabilir. Aslında herkes farklı algılamakta bir nevi serbesttir. Serbesttir ama, bir de şu süper-egonun (çevre, dış dünya, toplum) sürekli empoze ettiği basma-kalıplar, kurallar, doktrinler, dogmalar olmasa, kim bilir sonuçlar nasıl olurdu acaba ? En azından bu saydığımız baskılardan bağımsız bir “varoluş” mümkün olsaydı..., ama değil. Her insanın aynı fıtrat (özellikler) üzere doğmasına rağmen, neden herkes birbirinden farklı gelişiyor ve malumunuz, farklı muamele görüyor ? Bunlar biraz da engin ve derin konulardır aslında.Tabi, şu bir önceki sayfada yazmış olduğum “Gerçeklerden bahsederken...” paragrafı, sadece beni meşgul eden bir olay değil. Tahminim bir çok filozof ve insan bu konuda kafa patlatmıştır ve hala patlatıyordur. Neyse...;Konumuz, cevizi kabuğu ile yutmak veya kabuğu ile çiğneyip yemeye çalışmak ile ilgiliydi. Gerçekten, insanların kaçı samimiyetle cevizin kabuğunu kırıp içine ulaşma, tadına vararak lezzetini keşfetme çabasında ki acaba ? Benim tahminim, çok küçük bir yüzde (oran) bunu yapıyor. Geri kalanlar, diğer yöntemleri tatbik etmekte ısrar ediyor, hatta bazıları da, o kabuğu ile çiğnenmiş cevizin (affedersiniz) kusulmuş halini yemeyi tercih ediyorlar. “Bunlar kim ?”, derseniz; Bunlar, atalarının dini üzere amel işleyenler, hoca lafı ile, şeyh zırvası ile, ölmüş (kendine dahi artık hayrı olmayan) sözde mübarek zatların türbelerinde (göstermelik de olsa) kendinden geçen, hayat sürdüren o ezberci, taklitçi, inek (MÖ!) tabir ettiğimiz abuk subuk insanlar. Bunlar bu dünyada çoğunluktalar; Aksi taktirde dünya bu hale (mevcut dünya düzeni yani) gelmezdi, tam tersi cennet olurdu. Gerçi derler ya hani, bu dünyada cennet var olamaz diye; Olmayabilir, itirazım yok. Ama pisliğin de çokluğu beni şaşırtıyor ise, bu işte az veya çok, bir yanlışlık olsa gerek. Böyle olmaması gerekirdi. Daha doğrusu böyle olmamasını dilerdim şahsen. Tabi bu benim görüşüm, katılmak zorunda değilsiniz.Ama gerçekten bir bakın, genelde dünyada uygulanan doktrinlere ve dogmatik bilimsel tutumlara (!); Özelde ülkemizde uygulanan “ezberci eğitim müfredatına”, çok trajik bir manzara ile karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum (düşünüyorum..., öyleyse bu işte, böyle bir sapkınlıkta yokum...!).Kısacası “Big Bang Modelini” teori veya tez olarak kabul etmem mümkün değil. Ancak ve ancak bu bir hipotez, bir felsefe (inkar etme felsefesi bana göre) olabilir. “Anti-madde”, “Karanlık Madde”, “Karanlık Enerji” gibi yokluk tanımlayan “şeyleri”, 4 boyutlu “uzay-zaman” evreninde varmış gibi davranmak abesle iştigal olur. Evreni Yaratıcısız, tesadüfen oluşmuş (ne büyük tesadüf ama...) ve evrimleşen bir “gerçek” kabul etmek, bana şahsen çok mantıksız geliyor. Bilgisayar ile haşır neşir olanlar bilir; Bilgisayar kendisi asla “gerçek bir tesadüfi sayı/değer/rakam” (Random Value) oluşturamaz. Bilgisayarın yaptığı, düğmeye basılıp açılmasından beri geçen zamanın içinden, mili-saniye cinsinden bir değer alıp, o rakamı karşımıza koymaktır.61 Bunu programcılar çok iyi bilirler, gidin sorun. Gerçekte, bir tesadüfi rakam oluşturulmuş değildir. Böylece, sonsuz (kabul ettiğimiz) bir evrende, sonsuz sayıda (miktarda) bulunan o sonsuz ihtimallerin arasından bir doğrunun çıkıp da evrimleşmeye yol açmış olduğunu kabul etmek de abesle iştigal etmenin daniskasıdır. Hatta, bir de “var olmama” kolaylığından çark edip, “var olma” zahmetine neden girsin, yönetimsiz kendi başına buyruk, üstelik de o ana kadar var olmayan bir evren ? Mantığınız kabul ediyor mu ? Benim mantığım kabul etmiyor, asla da etmeyecek, istediğiniz kadar kafamı duvara çarpın...Evreni sonsuz kabul edebildiğinizde ise, (şekli belli olmayan) hacim ve kütle (atomlar ve/veya diğer yapıtaşları; hem potansiyel hem de kinetik/termik) sonsuz olma durumunda olduğundan, herhangi bir “Kritik Hız” da söz konusu olamaz. Kritik hız ise, genişlemeyi ( veya şişmeyi) tarif ettiğinden genişleme yoktur.

61 RND(X), örneğin öyle bir fonksiyondur.

Sayfa 85/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 86: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Özetlemek gerekirse, aşağıdaki noktalar bizim evren hipotezimizin tarifidir ki, kitabın en başına da yazmış bulunuyorum:

● Evren ve ötesinde Kainat, YARATILMIŞTIR; Kendiliğinden, özellikle de tesadüfen, oluşmamış ve klasik manada (anlamda) evrimleşmiyor.

● Evren sonsuz hacim ve kütleye sahip.● Evren mutlak düzen ile başladı. Yani, evren ilk yaratıldığında madde mutlak düzenli (homojen) dağılmış

halde var oldu ( yaratıldı ) .● Evren ilk anında mutlak sıfır ısısındaydı, yani 0 (sıfır) Kelvin (veya 1/∞ Kelvin).● Evren ilk yaratıldığında mutlak tekillik durumundaydı, vardı ve aynı anda (o sonsuz ilk anda) hem bir

hemde sonsuz idi.● Evren ilk yaratıldığı anda hacmin sonsuz olabilmesi için zamana ihtiyaç duymadı, çünkü zaman

mefhumu o ilk ve sonsuz anda yoktu. Bu hal, mutlak düzen durumunun ve mutlak sıfır ısısının (sadece mutlak sıfır'ın üzerindeki madde ışıma, yani elektromanyetik emisyon yapmaktadır), etkisi iledir.

● Evren tekamül etmekte (olgunlaşmakta, bir anı diğerine benzememek üzere sürekli değişmekte).● Evren, mutlak sıfır dan ısınarak ve mutlak düzenden öbeklenerek, tekamül etmekte.● Evren'de gözlemciye göreli bir genişleme söz konusu.● Evren'deki bu genişleme, zaman'a bağlı olarak, göreli merkez zaman ufkunun ışık hızıyla küresel (her

yönde) genişlemesini tanımlamaktadır; Yani küresel sınırları, evrenin yaşıyla değişen ve ışığın hızıyla sabit, genişleyen bir Hubble hacminden bahsediyoruz.

● Evren'de her şey yörüngelerde hareket etmekte. Hiçbir şey, kazık çakmışcasına olduğu yerde sabit değil. Bu yörüngelerin frekansı, her öbeklenmenin büyüklüğüne (kütlesine, yoğunluğuna ve dolayısıyla kütle çekim kuvvetine ve birbirlerinden uzaklıklarına) göre farklılık arz eder (süreleri daha uzundur veya daha kısadır).

● Evren'in, algılayamadığımız, merkez zaman ufkumuzun ötesinde de, aynı prensipler ve kurallar ile tekamül ettiğini (belli bir takım ilmi nedenlerden dolayı) şartsız kabul ediyoruz.

● Evren'in başlangıcı (tarih, hal/durum) az veya çok belli olsa da, sonu (tarih, hal/durum) belirsizdir. Sonu ile ilgili bilgiye, evrenin içinden ulaşmak mümkün değil. Bunun sebeplerinden biri, merkez zaman ufkumuzun (Hubble hacmi), sabit bir hızda genişlemesine rağmen, sınırlı olması (hem hacim hemde hız olarak sonsuz olmaması) ve fakat evrenin kendisinin sonsuz olması.

● Evren, sürekli (her an, ezelden ebede) Yaratıcısı'nın planı, kontrolü, kuralları ve emri altında tekamül ediyor.

● Evren'de bulunan (ve bilinen) dört kuvvetten sadece kütle çekim kuvveti, sonsuz erim ve sınırsız hızda etkileşim yeteneğine sahip. Diğer (bilinen) kuvvetler, ışık hızına ve zamana bağlı sınırlılar.

Şimdilik bunlar hipotezimizin sac ayağını (temelini) oluşturmaktadırlar.Bu defterlerde (notlarımda) süregelmekte olan araştırma, analiz ve hipotezlerime paralel olarak, ayrıca TheBookV1.0.pdf* adında bir çalışmaya başladım dün. Bu aslında Defter 7 'nin 3. bölümünün bir uzantısı olarak düşünülmüştü, yani 3.bölüme yazdıkça bunlar buraya geçirilecekti. Ama artık 3.bölümden tamamen vazgeçtim ve buradaki kayıtlarımın paralelinde, kitabın kendisi üzerinde iş bu yukarıda bahsettiğim dosya* ile devam etmeye karar verdim; İkiye bölünmem yeterli zaten, üçüncü bir bölünmeye gerek yok. Bu yukarda tarif etmiş olduğum pdf'i artık “7GokVeYer”-RC1 (Release Candidate 1 – Yayınlama Adayı 1) olarak yayınlamış bulunuyorum, boşuna TheBookV1.0.pdf adında bir dosya aramayın.Kitap yazmanın ne kadar zor olabileceği hakkında genel bir kanaat vardır sanırım, dolayısıyla ne kadar zorlandığımı anlatmama gerek yok burada. Ama zevkli bir iş olduğunu da eklemem gerek. Laf ebeliği yapmak ve bunu da zevkle yapmak hoş olmasa gerek. Ama ben de laf ebeliği amacıyla veya herhangi bir “çözümsüzlük çözümüne” hizmet etmek amacıyla yazmıyorum, bunu daha önce belirtmiş miydim ? Galiba, evet. Amacım, kendim için yazmak (iç huzur), zaten zor olan konuyu biraz olsun kendimce açıklığa kavuşturmak. Bunu yaparken de bir o kadar karmaşık düşünce yürütmeler ve analizler ve felsefelere başvuruyor olmam yadırganmasın. Şimdilik bunlar bu defterlerde karmakarışık tespit edilmiş ve kağıda (elektronik ortama) aktarılmış olsa da, sonuçta (yani kitabın kendisinde) gayet açık ve net bölümler halinde, saf, sade ve okunaklı bir şekilde bulunmasını sağlamaya çalışacağım. Siz bu yazdıklarıma taslak da diyebilirsiniz, şimdilik. Netice de bu böyle olmayacak. Düşüncelerimi süzmüş ve bölümler halinde aktarmış olmayı deneyeceğim.

Sayfa 86/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 87: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Protogen Hipotezi.Bilinen 3 boyutun bakışım açısından 2 yönü vardır:1.İleri (+)2.Geri (-)3 boyutun açılımları;x = Ön/Arkay = Sağ/Solz = Yukarı/AşağıBuna mukabil, zaman (t) boyutunun da her an iki (2) açılımı bulunmaktadır.1.Geçmiş2.Gelecek;Geçmişin bir başlangıcı vardır (o ilk anı). O ilk andan sonraki her an gelecek; Ve sürekli gelecekten geçmişe tekamül eden “zaman”. Zaman'ın tekamül ettiği gibi (benzersiz olan her bir anı ile), mekan da sürekli bir tekamül halindedir. Uzayın her boyutunda da sürekli bir değişim, olgunlaşma, yani tekamül söz konusudur.Evrenin tabiatı (fıtratı) itibariyle, kaynağı “tekillikten” ileri gelmektedir. Tekil hali, en azından bilinen 3 (aslında 4) boyutunun ilk anda bitişik olmalarını gerekmektedir, yani homojen ve eşit dağılmış kütle veya kütleyi oluşturan temel parçacıklardan (bu durumda saf tekil enerji) oluşması gerekmektedir. Her anı ve her hali olduğu gibi, ilk anı da “benzersiz” olmasını gerektirmektedir. Diğer 3 boyutta (x,y,z) olduğu gibi, evrnin ilk anı için “zaman” boyutununda benzersiz olması gereğini çağrıştırmaktadır. En azından ben öyle düşünüyorum. Zaman boyutunun benzersiz ilk anı da, tekamül başlamadan önceki halini tarif eder. Burada tekamül eden uzay (x,y,z) ve zamandır (t). Zamanın ilk hali (ve anı) “sonsuzluk” olarak tanımlanabilir, nasıl ki uzayın ilk anı ve halini “mutlak tekillik” olarak tanımlamış bulunuyorsak, aynı yöntem “zaman” için de geçerlidir. Evvel, ahir, ebed, ezel, önce, şimdi, sonra, gibi kavramlar zaman boyutunu tarif ederler. Sonsuzluk ise, benzersiz bir tek anını (o anını) tarif eder. Tekillik kavramı da (uzay-zaman için) “mutlak tekillik”, yani “birlik”, “tekliktir”; Eşsiz benzersiz ki, bu aslında evreni, yani kainatı, gökleri ve yeri Yaratan, hepsinin “sebebi” olan Allah'ın “özelliğidir”. Nasıl ki kainatı ve aralarındaki her şeyi Yaratan Allah, eşsiz, benzersiz, bir ve tek ise, yaratmış olduğu da, eşsiz, örneksiz, ama aynı zamanda “sonsuz” olması “amacıyla” (hak ile) yaratılmıştır (tesadüfen oluşup, evrimleşmemiştir). Sonsuz olması, bir yere kadar nasıl (ama en azından “neden”) tekamül edeceğini öngörebilmeyi gerektirir. Düşünmek isteyen, ama düşünmekte, mevcut dogmatik düzenler tarafından engellenerek zulmedilen akıllar, buna rağmen hedefinden şaşmamalı; Düşünmek, en temel ihtiyaç ve görevimizdir, her kim ne derse desin, ne şekilde engellenmeye çalışılırsa çalışılsın. Deli de denilse, şair de denilse, mecnun da denilse; Kovuşturmaya tabi de tutulsa, dışlansa, uzaklara da sürülse, zulme de uğrasa, canına da kastedilse, hicret etmek zorunda kalsa da, tek yapabildiği düşünmek; “Gerçekler” üzerine düşünmek; O gerçeklerin de ne olduğunu, bilmem, tekrar etmemize gerek var mı ? Burada evrenin (ve/veya kainatın) “yaratılması” ile ilgili bir ayete daha dikkat çekmek istiyorum (Aslında geri kalan 7 boyutta, yani göklerde duman var mıdır yok mudur bilemem. Burada söz konusu olan, uzaydaki bir duman veya genel olarak maddenin içinde bulunduğu durum veya hali olabilir. Bak., Maddenin halleri: Katı, Sıvı, Gaz ve Plazma ve Protogen yani “mutlak tekillik” hali):“Sonra bir duman halinde bulunan göğe yöneldi, ona ve yere, 'İkiniz de, isteyerek veya istemeyerek gelin !', buyurdu. İkisi de 'İsteyerek geldik.', dediler.”62 [Fussilet Suresi, 41:11]Bu, uzun zamandır arayıp da bir türlü Suresini hatırlayamadığım bir Ayettir; Hep aklımdaydı ve nasıl olsa bir gün yine rastlarım diye beklediğim bir ayet.

“Bir de göğe bakın. Biz onu kuvvetle bina ettik ve şüphesiz ki biz onu genişletmeye haydi haydi kadiriz.”63 [Zariyat Suresi, 51:47]Bu da yine evrenin Allah tarafından genişletildiğine dair bir ipucu. Buradaki genişletmenin aynı zamanda tekamülüne dair anlam taşıdığına dikkat çekmek istiyorum (en azından ben öyle yorumluyorum).Birkaç ayet sonrasında ise biz insanların da hangi amaçla yaratıldığımıza dair bir beyana rastlamak mümkün (olur da bu konuda hala şüpheleri olanlar varsa):“Ben, cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”64 [Zariyat Suresi, 51:56]Bu manada, kulluk nedir; O konuda derinden derine düşünmekte fayda var.

62 Fussilet Suresi, 41:1163 Zariyat Suresi, 51:4764 Zariyat Suresi, 51:56

Sayfa 87/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 88: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Bunca ayete rağmen ve bunların ışığında, evreni anlamak için, yaratılışın ve kainatın sebep ve sonuçlarını düşünmek istediğimizde, nasıl bir düşünce tarzı takip edilmesi gerek, hangi etik değerler ve ahlak ile felsefe yapılmasına dair hiç kuşkusuz Kur'an gayet açık ve net bilgiler vermektedir; Anlayana, anlamak isteyene ve bu bilgileri alıp sahip çıkana yeterli olacağına dair gayet açık ayetler mevcut...Şimdiye kadar iddia edilegelen mesele, tekilliğin yüksek yoğunluklarda oluşabilmesi “hipoteziydi”. Bizim hipotezimiz ise bunu tam tersine çevirmektedir. Konu “mutlak tekillik” olduğunda, işler öyle işlemiyor. Kara deliklerin görece tekilliklerini kastediyorsanız, o zaman elbette kütlenin aşırı yoğunlaşması gereği söz konusudur. Ama, eğer mutlak tekilliği kastediyorsanız, orada akan sular duruyor. Daha önceleri de irdelemiştik, mutlak tekillik belli bir “alçak basınç” (mutlak sıfır ve mutlak düzen) gerektirmektedir, yoksa mutlak olmaz.

Peki, ben her şeyi yanlış anlamış, yanlış yorumlamış olabilir miyim ? Gayet tabi, bu da mümkün. Ama mevcut bilincim, aklım ve bilgi birikimim ile iddia ettiğim konularda yanlış olmadığıma dair bir kanaate varmış bulunuyorum; Başkaları farklı sonuçlara varabilir.

Her neyse, artık “göreceliğin” izafiyet teorisiyle (hipoteziyle) sınırlı olmadığını, fiziksel olsun, zihinsel olsun, maddi veya manevi olsun, her türlü insani ve tabi faaliyette bir çeşit (veya farklı çeşitlerde) görecelik veya görelilik bulunduğunu kavramış bulunuyoruz. Nitekim, felsefe dediğimiz de aynı prensiplerden beslenmekte olup, iş bu benim hipotezimin (Kitabın içinde geçen konular) de, mutlak surette göreceli olduğunu, herkesin kendi bakışım açısına göre farklı yorumlanabileceğini gördük. Bunun ötesinde artık daha ne yazabilirim bilmiyorum; Dolayısıyla bu kitabı burada sonlandırmanın doğru olacağı kanaatindeyim. Dilerim bu kitabı okumanız, hayatta ve ahirette size faydalı olur. Bunun dışında eğer daha fazla kaynak ihtiyacı duyarsanız, sizi yönlendirebileceğim tek bir kitap var, o da Kur'an-ı Kerim.

Bilginin içerdiği ipuçları;Bilgi dediğimiz, hatırlarsanız, 5 duyularımızla elde ettiğimiz verilerden (data) oluşmaktadır. Ve biz, bu verileri “aklımızla işleyip” hafızamıza aktarıp etik, ahlak ve felsefemizi (yani dünya görüşümüzü) ekleyip, sonuçlar çıkartıp, kanaat oluşturmaktayız. Bunu akıl ile yapmayınca, veriler kuru veriden ibaret kalmaktadır. Kanaat yoksa, bu bilgi değildir, sadece salt veridir (data). İş bu 5 duyumuz, yine hatırlayalım;

1. Görme,2. Duyma,3. Koklama,4. Tatma ve5. Dokunma.

Tüm bu duyularımızın kaynağı veya bilginin iletimi, elektromanyetik emisyona dayanmaktadır, prensibi budur. Yine, bu duyularımızla elde ettiğimiz verilerin işlenmesi de, elektromanyetik etki-tepkiler sonucu (biyokimyasal), beynimizde işlenip, yine elektromanyetik emisyona dayanan depolarda saklanmaktadır. Yani aslında algıladığımız her şey, elektromanyetik kuvvetin birer etkisidirler. Gelelim asıl konumuz olan ışığın özelliklerine:Işık bir “veri taşıyıcısıdır”, elektromanyetik kuvvetin çeşitli hallerinden oluşur. Bu çeşitli hallere “frekans” demekteyiz. Farklı frekanslardaki farklı veriler bize çevremizin farklı hallerini iletmektedirler. Maddenin temel özelliklerine bakarsak eğer, mutlaka bir elektromanyetik kuvvetin etkidiğini “görürüz”. Madde (bilim adamları ! Keşfetmişler), “var” ise mutlaka bir elektromanyetik emisyona sahiptir. Bu elektromanyetik emisyonun oluşturduğu iki ucu açık (bence sonsuz) frekans aralıklarını tespit etmek bir yere kadar mümkün. Bir ucunda radyo dalgalarından (1012 nm) tutun da, diğer ucundaki radyoaktif dalgalara kadar (10-4 nm) bunlar tespit edilmiş bulunuyor. “Gördüğümüz” ışık dalgaları (tanecikleri) de, 400 ile 700 nm arasındaki frekanslarda bulunmakta (bak. yandaki resim ). Bu frekanslardaki emisyonlar dalga mıdır yoksa tanecik midir, bu soru sanırım teorik olarak az çok fizik dersinde yanıtlanmıştı (bak. Lise fizik dersi, laboratuvar deneyleri).

Sayfa 88/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 89: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Bir maddeyi (hangisi fark etmez, en tabii olarak hidrojeni kullanmayı tercih ederdim..), sıfır dan başlamak üzere (0 Kelvin = -273° C) yavaş yavaş ısıtırsanız, 10∞ nm (böyle bir dalga boyu, sonsuz bir evrende mutlaka mümkündür, ancak ölçecek bir aygıt elimizde olmayabilir.) den başlayıp, ısıttıkça 10-∞ nm boyutlarına kadar değişim gösterir. Yüksek ısılar nükleer fizyon ve füzyon da ortaya çıkarlar ve herkesin bildiği gibi atom çekirdeklerinin parçalanmasında (fizyon) veya kaynaşmasında (füzyon) diğer dalgaboylarındaki emisyon ile beraber, radyoaktif emisyon da (ışıma) olur. Bundan dolayı nükleer teknoloji, az çok sağlığa zararlıdır demek, yanlış olmaz. Burada belirtmek istediğim bir konu ise “sonsuz sıcaklık” meselesi ki, pratikte (ve bu bildiğimiz 4 boyutta) mümkün olup olmadığı kanıtlanamayabilir. Aynı şekilde, “mutlak soğuk” tabir ettiğimiz bir ısı da (dolayısıyla, “mutlak düzen”, yani maddenin “protogen hali” de) bildiğimiz evrende mümkün müdür, değil midir, bilmiyoruz. Ama zaten daha önce de analiz ettiğimiz üzere, “mutlak düzen”, 4 boyutlu uzay-zaman da mümkün değil. Öyle görünüyor ki, bu soru da (veya sorun), evrenin sonsuz olup olmaması ile ilgili cevaplarda (bulursak eğer) gizli. Belki de gerçekten dalga-boyların bir yerde sınırları vardır; Ki, varsa eğer, bu evrenin de sınırlı olduğunun ispatı olabilir. Burada teorik olarak, olası (evrenin) bir sınırının varlığına parmak basıyoruz. Öyle görünüyor ki, evren “sonsuz değil” -miş. Ama tabi bu sadece bir görüntü, “yanılsama” da olabilir. Nasıl ki, eskiden “dünya bir tepsidir” yanılsaması söz konusu idi, aynı şekilde akıl erdiremediğimiz sebeplerden dolayı (MZU, Hubble Hacmi), şu an için, “evren sınırlıdır”, deme ihtiyacı duyuyoruz. Bu “sonsuz sıcak” (10∞ Kelvin) ile “mutlak düzen” (0 Kelvin) den kaynaklanan emisyonlar (10∞ nm - 10-∞ nm) birbiri üzerine kapanan bir döngü (devir-daim) de olabilir. Maddenin bilinenden daha küçük parçacıklarına (x-parçacık) indiğimizde, zaten elektromanyetik emisyon, termik ve/veya kinetik bir etkiden ziyade, potansiyel enerji söz konusu olması sebebiyle, bir döngü söz konusu olabilir mi, şu an söylemek zor. Yani, yine bir ton laf geveledik, ama yine bir sonuca varabilmiş değiliz. Kalıyor şu hipotez: Sonsuz büyük veya sonsuz küçük kavramları bir sonraki (5.) boyutu tarif ediyor olabilir. Bu da bizim asıl hipotezimizi çürütmez bu durumda. Buna göre “sonsuzluk” 5.boyutta başlıyor, ister büyüklük, ister küçüklük itibariyle olsun. Ancak içinde bulunduğumuz 4 boyutla, bir yerlerde olduğumuzu söyleyebiliriz, orası kesin (gibi). Artık, orası ortasıdır veya kenarıdır, bilinmez. Bildiğimiz şu kesin gibi: 5 duyumuzla algılamayı başarabildiğimiz evren, Hubble Hacmi, zaman ve elektromanyetik emisyonun erimi ile sınırlı. Hepsi iki sabite bağlı: Zaman ve ışığın hızı. Zaman ise, Einstein'ın dediğine göre, izafidir (/görelidir/görecelidir). Kala kala bir tek sabit kalıyor, o da “Işığın Hızı”. Eh, o da tanımını zaman faktörüyle ve uzaklık birimiyle paylaşıyor; O zaman (bu zaman), “gerçek” herhangi bir şey bulamıyoruz. Bu son bölüm de böylece çok “feylosofistik/-e” oldu. Felsefe ile Sofistike düşünceleri bir araya getirdiğinizde oluyor böyle şeyler. Kafamı hala kurcalayan soru şu: Evren sonsuz mu, yoksa sınırlı mı ? Bu da, bazı Ayetler üzerinde daha derin tefekkür etmemiz gerektiğine dair bir ipucu.

Bugün kanallar arası (TV) “zapping yaparken”, bir Alman haber kanalında tesadüfen (lafın gelişi tesadüfen) bir bilim programına denk geldim. Konu SU idi. Burada bazı bilim adamları deniz suyunu radyo dalgalarına (hangi frekans bilmiyorum) maruz bırakıyorlar, SU (H2O), hidrojen ve oksijene ayrışıyor; ateş tuttuğunuzda da yanıyor (saf hidrojenin bir özelliğidir). Bu, ne demek ? Bu, bir çeşit “soğuk füzyon” (oda sıcaklığında çekirdek etkileşimi) demek, yani yenilenebilir, temiz, sınırsız, atıkları yine su ve hidrojen olan, bir enerji kaynağı; İki yılı aşkın bir süredir kafa patlattığım konu. Burada dikkat çekmek istediğim olay, deniz suyunun radyo dalgalarına maruz bırakılması olayıdır ki, önceki iki sayfada elektromanyetik emisyonun tayf 'daki çeşitli frekanslarını analiz etmiştik, hatırlarsanız. Ama yinede aşılması gereken bir engel, termodinamiğin o meşhur iki kuralıdır ki, sanırım burada tekrar etmeme gerek yok. Konuyla ilgili, önceki sayfalarda hem atıflarımız mevcut, hemde dipnotlarda kaynak gösterdik. Not olarak burada parmak basmak istediğim bir diğer olay ise bizinm “protogen hipotezimiz”: H4-(4:6) molekülü. Normalde, yani SU'da, iki hidrojen (H2) bir oksijen (O) bulunur ve yukarıda anlatıldığı üzere nelerin olabileceğini anlattık (bir çeşit “soğuk füzyon”); Protogen 'de ise, enerji kaynağı olayını da geçtik, 5.boyuta bir pencere açmaya çalışıyoruz. Elbette, sınırsız bir enerji kaynağı bizim medeniyetimizin beka'sı için vazgeçilmez bir ihtiyaç, ancak bunun da ötesinde uzay-zaman sisteminin ötesi (yani ışık dan hızlı seyahat gibi konular), ancak bu dört (4) boyutun ötesinde mümkün; Bu da ancak “mutlak tekillik”, yani protogen ile mümkün görünüyor şimdilik.

Her şeyi kapsayan “genel kuramda”, bütün mesele kuvvetlerin ortak paydasını bulmak olduğundan, evrende (4 boyutlu uzay-zaman-sisteminde) etki eden ama/fakat birbirinden farklı birimlere sahipmiş gibi görünen (elma ile armudun toplanması hesabı) bu kuvvetlerin gizemine belli ölçülerde yaklaşmış bulunuyoruz. İşin esprisi (can alıcı noktası) Kütle Çekim Kuvvetinde yatıyor. Bilindiği gibi bu kuvvet (KÇK, nam-ı diğer gravity) sonsuz ve sınırsız erime sahip, birim olarak da diğer kuvvetlerle aynı kefeye konamıyordu, şimdiye kadar. Hala da öyle görünüyor, yani bu konuda pek bir ilerleme kaydedebilmiş değiliz. Her ne kadar “soğuk füzyon” olayı çözülmüş görünse de, Kütle Çekim Kuvvetinin özelliği bir muamma olarak karşımızda, bacak bacak üzerine atmış, sırıtıyor. İyi güzel, ne yapalım ? Ben de bir yere kadar geliyorum, tıkanıp kalıyorum; Bunun sebeplerinden biri de, konsantrasyon eksikliği... Akıl da tutulması gereken o kadar çok etken (faktör) var ki, bazen ipin ucunu kaçırıyorum. Ezberim de pek öyle kuvvetli değildir. Akıl yürütmede kendimi gayet etkin bulsam da, iş ezbere gelince çuvallıyorum. Oldum olası, ezber olayından nefret etmişimdir. Bu konuda (ezber olayı) fazlasıyla yeteneksiz olduğumu kabul ediyorum.

Sayfa 89/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 90: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Madde (özellikle hidrojen ve/veya SU ve çeşitli halleri), kendisinin yaydığı elektromanyetik emisyon ile etkileşim içinde “görünüyor”, tabi diğer maddeler de (elementler) öyle. Bunun sebepleri ve etkileri üzerinde daha da çok derin tefekkür etmeye (düşünmeye) ihtiyacımız var gibi.

“Elektromanyetik Tayf”;1. Işıma yapan maddenin elementini veya element bileşenlerini gösterir.2. Işıma gücünü (sıcaklığını) gösterir.3. “Doppler Etkisiyle” kütlenin vektörel hızını gösterir (-miş).

Vektörel hız deyince, aklıma sadece “genişleyen evren modeli” gelmiyor haliyle. Bu konuda, model (aslında hipotez) çoğunluk tarafından kabul görmüş olabilir, ancak daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi, bazı öbeklenmelerin birbirine yaklaşıyor olmaları (Samanyolu ve Andromeda galaksisi gib), “genişlemeye” aykırı davranış sergilemekte olduklarından, ben yine “yörüngelerde tekamül eden evren modelini” tercih ettiğimi tekrarlamak isterim. Zaten sürekli yaptığım da bu. Acaba gerçekten (ihtimal sözde) “doppler etkisinden” çıkarılacak sonuç, bir “genişleyen veya şişen evren modeli” mi olmalı, bizim hipotezimiz ihtimallere dahil olamayacak kadar uzak bir ihtimal mi ?İşte, ilginç soru diye, buna derim.

Benim hipotezim, eğer gerçekten yanlış bir hipotez ise (hadi bakalım), nasıl çürütülebilir pek kestiremiyorum. Çünkü, hipotezimi çürütebilmek için, birincisi: uzun bir süreye ihtiyaç duyulmaktadır (iddia ettiğim yörüngelerin büyük çaplı olanlarının tamamlanması belkide milyarlarca yıla ihtiyaç duymaktalar, öyleki bırakın bizim kısa ömürlerimizi, güneşimizin ömrü dahi yeterli olmayabilir), ikincisi: “Hubble Hacmi” olarak sürekli tekrar ettiğimiz “Merkez Zaman Ufkumuzun” sınırlı bir evren “görüntüsü” sunmasından kaynaklanan paradoksal bilgiyi de aşabilecek bir babayiğit nereden çıkar, çok merak ediyorum. Çünkü, Hubble Hacmi gibi bir sınırlamanın varlığı Big Bang Modelinin ortaya atılmasını engelleyemiyorsa, “yörüngelerde tekamül eden bir evren modelinin” de aynı şekilde ortaya atılmasına engel sayılmamalıdır. Aynı şekilde, ben de Big Bang hipotezini (vahiy den elde ettiğim “kesin” bilgileri saymazsak, ki bunların, çoğu çevrelerce, bilim diye kabul göreceklerine ihtimal vermiyorum, ben öyle kabul etsem de) öyle kolayca çürütebilecekmişim gibi görünmüyor. Burada ikisi de hipotez olmaktan öteye geçemeden, bire bir karşılıklı öylece duruyorlar.

Mevcut bilimsel veriler (ve tabi ilimsel gerçekler kabul ettiğimiz vahiy) evrenin evrimleşmediğine, tekamül ettiğine dair, gayet açık deliller sunmaktadır. Çoğu Biliminsanı bunun aksine inanmaya ve aksini ispat etmeye çalışsa da, bunun aksini iddia etmek, bilimin kendi kurallarına ve felsefesine aykırı bir davranış olur. Bilimin rasyonel olmak gibi bir iddiası var olması, ancak bu rasyonelliği tanımlarken sınırlı verilere ve bilgi kaynağına sahip olduğundan olsa gerek, henüz açıklaması getirilememiş duyular, duyumlar, olaylar ve/veya fenomenler karşısında çaresizliğini inkar ile dengeleme çabası içinde bulunduğunu görmemek mümkün mü ? Bilim, bir Yaratıcıyı inkar ettiği an, bilimselliğini, tarafsızlığını (objektifliğini) kaybetmiş, çaresizliğini göstermiş olur. Olur olmasına da, ne sana bana, ne de kendine bu çaresizliğini itiraf edemez, kabullenemez. “Aklın yolu birdir !”, derler; Ancak o yola gelinceye kadar, bilim doktrini veya dogması, akla karayı seçer. Bazan da seçemez. Biri çıkar, “Evren Big Bang ile başladı, soğuyor ve kritik hızda genişliyor/şişiyor.”, derse, bunu hipotez olarak kabul etmek, bahsettiğimiz bilimsel kurallara ve bilimin genel felsefesine ters düşmez. Ancak, bunca soru işareti hala açıktayken, bu hipotezi mutlak gerçek ve doğru kabul ettiğinizde, saçmalık olur. Yine bir başkası çıkar da, “Evren mutlak düzen ile var edildi (yaratıldı), ısınıyor, yörüngeler halinde tekamül ediyor (olgunlaşıp değişiyor) ve Merkez Zaman Ufku diye adlandırdığımız küresel Hubble Hacmi (Mevcut yarıçap: ~13,7 milyar Işıkyılı), saniyede yaklaşık 300.000 km ile genişliyor.”, derse, bunu da en kötü ihtimal hipotez olarak kabul etmemek, bilimin kurallarına, felsefesine, bütünlüğüne ve amacına nankörlük etmek, dogmatik saplantıya girmiş olmak, inat etmek olur. Veya bu ısrarda kasıt aramak gerekir. Yakın çevremizden ve/veya bilimsel araştırma ve yayınlardan elde ettiğimiz bilgileri değerlendirdiğimizde, evrenin sürekli olarak değişim ve hareket halinde olduğunu, hiç bir zerresinin kazık çakmışcasına sabit olmayıp, sürekli hareketli, olgunlaşma ve değişme yani tekamül halinde, olduğunu görmek mümkün. Örnek vermek gerekirse, mikro düzeyde elektronların atomlar etrafında yörüngeler çizdiğini (veya bir kinetik enerjiye sahip olduklarını), atom çekirdeğinin içindeki biline en küçüğüne kadar olan yapıtaşlarının dahi, en azından titreştiğini yani hareket halinde olduğunun tespit edildiğine dair duyumlar elde ediyoruz. Makro düzeyde ise, dünyanın kendi etrafında, ayların gezegenler etrafında, gezegenlerin de yine güneş gibi veya benzeri yıldızlar etrafında, bu çeşit çeşit yıldızların da Samanyolu'muz gibi galaksilerin küme elemanları olarak galaksilerin etrafında yörüngeler çizdiğini ve yine bu galaksilerin de kendi etraflarında yörüngelerde hareket ettiklerini duyumsuyoruz. Buna itiraz edecek kimse yoktur herhalde. Bu durumda akla yatkın olan, galaksilerin de yine daha büyük kümeler oluşturup yörüngelerde hareket ettiklerini kabul etmektir. Bu yörüngelerde hareket hali kuralını, galaksiler boyutunda birden bire istisna kabul edip, birbirlerinden uzaklaşıyorlar demek ne kadar mantıklı olur, kendime soruyorum. Hele ki, Samanyolu ve Andromeda galaksilerinin birbirlerine yaklaşıyor olmaları gerçeği bilinip dururken, “Evren galaksiler veya süperkümeler

Sayfa 90/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 91: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

boyutunda bir genişlemeye tabidir.” demek, bana saçma geliyor. Burada kabul edebilecek herhangi bir tek düze genişlemenin söz konusu olması mümkün görünmüyor. Muhtelif galaksilerin bazıları, birbirinden uzaklaşıyor, bazıları yaklaşıyor, bazıları teğet geçiyor, bazıları üst üste biniyor, bazıları kaynaşıyor veya bazıları ayrılıyor da olabilirler, genelleme yapmanız doğru değildir. Genişleme ve/veya Şişme Modelleri ise bir genellemenin ötesine gitmiyorlar ve tespit edilen anormallikleri istisna olarak kabul ediyorlar. Oysa, böyle bir genelleme yapabilmek için yeterince bilgiye sahip miyiz, bilmiyoruz. Özellikle de sınırlı bir ufkunuz (Hubble Hacmi) varsa, böyle iddialarda bulunmak gayet saçma olabiliyor. Mutlak Düzenden Isınarak Yörüngelerde Tekamül Eden bir evren modelinse, böyle bir soruna yol açması mümkün değil. Böyle bir evrenin mutlak düzenden (bak. Entropi Kuralı), yani maddenin mutlak sıfırdan başlayarak, ısındığını iddia etmek durumundayız. Bu evrenin, ilk anındaki Yaratılmasının Termodinamik Yasalarla çelişkisini gözardı edersek, ki Big Bang Modeli veya Hipotezi de bu (Büyük Patlama ile) yoktan varolmanın sebebini cevaplayamıyor, genel olarak maddenin neden böyle davrandığına dair herhangi bir soruyu cevaplamak da nispeten kolay olabilir. Yaratıldığı veya Oluştuğu o ilk anında ise, her iki hipotez için geçerli olmak üzere, ne Entropi kuralı, ne de Termodinamik yasalar geçerli olmuyor, olamıyor. Ancak Yaratılması durumunda, biz bir Hikmet'ten, Sebepten, amacını vahiy ile açık ve net zikreden bir Yaratıcıdan bahsedebiliyorken, Kendiliğinden Oluşması durumundaki bir hipotez ise, hiçbir açıklama getiremiyor; Sebep ulaşılamaz bir açıklama olarak kala kalıyor. Bilim, belkide bir çeşit megalomanyak üstünlük kompleksi ile, kendini her soruya cevap, her soruna da çözüm bulabilme yetisi ve yetkisi iddiasıyla, bir Yaratıcıdan bağımsız olabileceğine dair hüsnü zan içinde kıvranmaya mahkum ediyor olabilir. Oysa bu, kendisini mutlak bilgi olarak tanımlayan ve hiç eksiksiz her soruya cevabı bulunan bir Yaratıcının sunduğu apaçık bilgiden mahrum bırakmaktan başka bir şey değil. Öyle ki, bu gerçek bilgiler olmadan, çözdüğünüz her sorun yeni bir veya daha fazla sorun, verdiğiniz her cevap yeni bir veya daha fazla soruya yol açmaktadır. Bunun sonunun çıkmaz sokak olduğunu, eninde sonunda kafanın duvara çarpacağını anlamak için bilimadamı, dâhi, zeki, müneccim, falcı veya herneyse olmaya da gerek yok hani.

Big Bang Hipotezi, ki bazıları Tez, Kuram ve/veya Model de diyebiliyor, der ki: Madde büyük ısılardaki bir patlamadan kaynaklanarak, yoktan var oldu ve bu maddenin ısısı, oluşturduğu hacmin (evren) kritik hızda genişlemesiyle veya şişmesiyle, evrenin her noktası aynı ısıda oluncaya kadar soğumakta. Hipotezi ortaya atan aynı bilimadamları diyorlar ki, mutlak sıfırdan sıcak olan (>0 Kelvin, -273° C) her madde, ışıma (elektromanyetik emisyon) yapar. Bu da, tersine çevirirseniz, madde yoksa, ışıma da olamaz ve/veya ışıma yoksa, madde yoktur veya madde sıfırdan farklı bir ısıda değildir, anlamına gelir. Bununla beraber, ışıma göremiyorsanız, bu orada madde yoktur anlamına da gelmek zorunda değildir, çünkü zaman faktörünü de göz önünde bulundurmanız gerekir ki, Hubble Hacminin, yani Merkez Zaman Ufkumuzun genişliği (Yani bildiğimiz, algılayabildiğimiz evrenin sınırları) zamana bağlıdır; Örneğin, 10 milyar ışıkyılı ötemizde 5 milyar yaşında bir yıldız var ise, bunu görmemiz mümkün olamayacaktır; Ancak yıldız 10 milyar yaşına gelebildiğinde, biz de yıldızın doğumuna tanık olabiliriz. Bu süre içerisinde yıldızın ışığı bize ancak ulaşabiliyor. Bilginin bize ulaşmasını zorlaştıran yegane engel mekan (hacim/uzaklık) değil, zamanın da bir o kadar etkisi var. Bildiğimiz, tasavvur edebildiğimiz evren de, klasik bir açıklama ile, Uzay-Zaman dediğimiz bir sistem. Bu sistemin içinde önemli olan bir sabit mevcut: Işık-Hızı (Elektromanyetik Kuvvetin Erimi). “Işığın hızından daha hızlı hareket eden bir şey bilinmiyor !”, desek yanlış olur, çünkü bugünün bilgileriyle, Kütle Çekim Kuvvetinin sonsuz erime (1/∞ g olsada, asla sıfır olmaz) ve anında etki etme özelliğine/hızına sahip olduğunu biliyoruz (yoksa tahmin mi ediyoruz ?). Gerçi, Kütle Çekim Kuvveti, maddenin (kütlenin) arasındaki uzaklığın karesiyle ters orantılı, ama anladığımız kadarıyla mutlak sıfır olmamakta. Yani 1/∞ gravitasyon mümkün, ancak sıfır olamaz. Tekrar hatırlamak gerekirse, bilinen dört kuvvet: Kütle Çekim (Gravitasyon), Güçlü Çekirdek, Zayıf Çekirdek ve Elektromanyetik Kuvvetler 'dır. Ki, bunları ortak bir Herşeyi Kapsayan Genel Kuram içinde toplamaya çalışmaktayız. Ne var ki, bu konuda çalışmalar, çok yavaş ilerlemekte. Bunun sebebi de, bence, bilimin Büyük Patlama Hipotezinde ısrar etmesinden kaynaklanan algısal yanılma.Bilimadamlarının bir diğer iddiaları veya ısrarları da (bana göre tutarsızlık), “Atomlar ve elektronlar, daha küçük parçacıklardan meydana gelip, evrenin yoktan var olmasından çok sonra oluştular.”, yukarıda da anlatmaya çalıştığımız gibi. Ancak, ısının (termik enerjinin) olabilmesi için bir şeyin ışıma yapması gerekir ki, evrenin ilk anında, atomlar oluşmadığından, öyle bir ışıma yapacak imkana veya bir yetiye dahi sahip değildi. Buna dayanarak denebilir ki, bu Sözde Büyük Patlamayı meydana getirecek ısı, evrenin ilk oluştuğu, var olduğu, yaratıldığı anda mevcut değildi, dolayısıyla klasik anlamda patlama sözkonusu olamaz. Kısacası, kinetik ve termik enerji evrenin ilk oluştuğu anda mümkün görünmüyor; Tekrar etmek gerekirse: Atomlar henüz oluşmadığından, o anda mümkün olabilecek tek enerji türü potansiyel enerji olabilir. Bu potansiyel enerjinin de ne olabileceğine dair biraz akıl yürütmek gerek. Entropi kuralına göre, düzensizlik düzenden kaynaklanıp ilerlemektedir. Termodinamik Yasalar da, “Madde yoktan var edilemez, var olan madde de yok edilemez.”, der. Artık bu alıntıları nereden bulacağınıza dair dipnot vermeye de gerek duymuyorum, okuduysanız eğer, burada tekrar edilen kurallar ve yasaların dipnotları, 7 Gök Ve Yer kitabımda mevcut. Özetle söylemek gerekirse, Büyük Patlama (Big Bang) olduysa eğer, mantıken (hangi mantık ?) bu termik enerjinin patlaması olamaz. Bu vesile ile burada, çeşitli vahiy kitaplarında da belirtildiği üzere (en başta Kur'an-ı Kerim), “Ol !” emrine dikkat çekmek istiyorum. Ama tabi böyle bir ihtimalden (bana göre

Sayfa 91/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 92: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

gerçekten) bahsettiğimizde, bilimadamları itiraz etme haklarını kullanacak, farklı bir açıklama talep edeceklerdir. Bu açıklamayı da, işte tam bizim yazdığımız, bu hipotezde bulabilirler. Hipotezin amacı da, samimi olmak gerekirse, kuvvetleri bir araya getiren büyük genel kuramı bulmaktan ziyade, bilimadamlar'ının bile anlayacağı bir dilde, birinci planda (primary = birincil), evrenin yaratıldığına ve tekamül ettiğine dair ipuçları vermek, dikkatleri o yöne çekmek; Evrimi ve sözde genişleyen evreni açıklamak ikinci planda (secondary = ikincil) geliyor/kalıyor. Bilimin genel olarak bir Yaratıcıyı tanımlayabilmek, mevcut sınırlı bilgi ve açıklamalar ile tarif edebilmekten aciz oluşu nedeniyle, Yaratanı tanımsız, matematiksel açıdan etkisinin küçümsenecek kadar önemsiz veya hiç etkili değil atfetmesinden kaynaklanan kesin hatasının, elde ettiği sonuçlar üzerinde de kesin yanıltıcı olması ihtimali (ve gerçeğini) anlayabilmek için, dahi mi, yoksa bunu iddia edebilecek kadar deli mi olmak gerek acaba ? Görüyorsunuz ya, bu işler göreceli. Bilimde (pozitif bilim diye tanımlanan düşüncelerde) esas olan, 5 duyu ile elde edilebilen bilgilerdir (somut gerçekler diye tabir edilir). Yaratan ise, yarattığından öte, beri ve münezzeh olduğundan dolayı, sonsuz ve/veya sonsuzluk olarak tanımlanması gereği itibariyle, 5 duyu ile sınırlanabilmesi ve tanımlanabilmesi mümkün değildir. Bu durumda bilimin 5 duyu ile tanımlayabildiği bilgi girdileri (data, veri) sınırlıdır ve ancak bu sınırlılık dahilinde faaliyet gösterebilmektedir, ötesi bilim için tanımsızdır. Dolayısıyla bilimin bu şekilde davranması anlaşılabilir ve hoş görülebilir, hoş görülmesi gereği kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Bundan dolayı da, Bilimadamları, bir Yaratıcının var olmadığı, varsa da sınırlı etkisi veya tümden etkisizliğinde ısrar ediyorlarsa, bunu da bir yere kadar hoş görmek gerekir. Bilim ve Bilimadamları eğer vahiy'den faydalanmayı uygun bulmuyorlarsa, bu onların kafalarının karışmasına sebep oluyorsa, bizim de bu konuda ısrar etmemiz, üzerimize vazife değil elbette. Ne var ki, mutlak gerçek ve sınırsız bilgi olarak (bazımız) kabul ettiğimiz vahiy, her şeyi en doğru şekilde tarif etse/açıklasa da, bundan faydalanmama yolunu seçenlere biz ne desek fayda etmez. Bilim, sınırlı duyularla (data, veri), sınırlı olasılıklarla, sınırlı bir evreni (Hubble Hacmini) tanımlayıp, teorik de olsa simule etmeyi başarıyor, bir yere kadar bunda bazı sonuçlar da elde edebiliyor. Bu bağlamda, Bilimin sınırlı oluşunu bir kenara bırakırsak, ilim dediğimiz ve olaylara vahyin doğrultusunda yaklaşımda bulunan çoğu kişilerin de, bilerek veya bilmeden vahyin anlaşılmasına engel olmaları, hatta bazısının işi mistifize etme/mistik hava katma çabaları, pozitif bilim ile iştigal eden Bilimadamlarının da isyan etmesine sırtlarını dönmelerine ve inkarlarına neden olmaktadırlar. Yani bir takım Alimlerin, vahyi suistimal etmeleri, zaten bazen karmaşık olan bilginin çözümlenmesine fayda sağlamıyor; Amaçları da öyle gibi görünüyor, eğer sonuca bakarsanız. İlim açısından, vahyin apaçık ve net olması, eğer vahiy üzerinde hegemonya kurma çabaları olmasa, ilmi açıdan olduğu kadar, Bilimsel açıdan da çok büyük önem arz ediyor, ama ne var ki, az önce dediğim gibi, Bilim bu konuda çekimser kalıp, vahyi sahiplenmeme yolunu seçiyor. Tabi, bu konuda istisnalar da vardır herhalde.Atom ile Kütle Çekim KuvvetiBir gece yine, uyumadan hemen önce, atomun yapısı ile ilgili kafamda canlandırma yapıyordum ki, atomun yapıtaşlarını (proton, nötron, elektron) düşünürken, birden kafama dank etti. Şimdi sizde bir canlandırın kafanızda: Proton artı yüklü, Nötron yüksüz, Elektron ise negatif yüklüdür; Elektromanyetik Kuvveti düşündüğünüzde, bu kuvvetin etki edebilmesi için proton ile elektronun gerekli olacağına dair yadsınamaz bir ipucu bulursunuz. Peki ya Kütle Çekim Kuvveti ? Onun etki edebilmesini sağlayan parçacıklar hangileri ?Bir Graviton'un varlığına dair söylentiler mevcut. Bu gravitonu dördüncü parçacık olarak atoma dahil ederseniz ne olur ? Şu olur: Elektron, yük itibariyle (ying-yang) proton ile eşleşmektedir (parçacık çifti etkisi oluştururlar), graviton ise açıkta kalır. Her ne kadar gravitonu henüz görebilmiş değilsek de, yerçekimi bize öyle bir parçacığın var olduğunu anlatmaktadır ki, elektronun da etkisini Elektromanyetik Kuvvet (Emisyon/Işıma/Foton salınımı) olarak tespit etmemize rağmen görmüş değiliz zaten. Ancak bu graviton parçacığının (çiftler etkileşir kuramına göre ying'in) bir dengeleyici yang'ı olmalıdır. Arıyoruz tarıyoruz, atomun içinde bir tek Nötron'u buluyoruz. Nötron ise, yüksüz olmakla beraber, hiçten gereksiz gibi görünmüyor; Gereksiz olsaydı, herhalde orada (var-) olmazdı. Diyeceksiniz ki: “Nötron, atomun kütlesine katkıda bulunuyor.” Ancak, hepsi bu mu ? Bence değil. Diyoruz (/-lar) ki, atomun kütlesini oluşturan parçacıklar, proton, nötron ve elektron, itirazım yok. Ancak nötronu öksüz bırakmak niye ? Üstelik, nötronun atomun içinde farklı miktarı, izotopların oluşmasına sebeb olduğu halde. Buna rağmen eş-parçacığı bulunmuyor diyebilirmiyiz ? Proton ying, elektron yang ise, aynı şekilde nötron da bir ying ve yang'a ihtiyaç duymaktadır. Hadi bu da graviton olsun. Bilmediğim şey ise, Graviton'un atomun ağırlığı üzerinde etkisinin olup olmadığıdır. Onu da bi zahmet Bilimadamları araştırsın. Bu konuda hipotezim şöyle: Büyük Birlik Kuramında (bak. Stephen W. Hawking) eksik olan Kütle Çekim Kuvvetinin tabiyatı değil mi ? O zaman demeliyiz ki, madde elektromanyetik emisyonda (foton salınımı) bulunuyorsa ve bunun sebebi proton ile elektron arasındaki etkileşim/eşleşme ise, maddenin Kütle Çekim Kuvveti uygulamasının da sebebi, nötronun graviton ile etkileşimi/eşleşmesi olmalıdır, ortada başka görünen bir parçacık yok. Bu aynı zamanda gravitasyonun (yani kütle çekim kuvvetinin) başka açıklamalarla beraber, neden sonsuz bir erime sahip göründüğünün ve formüllerde neden sonsuzluklar oluştuğunun65 da bir açıklaması olabilir. Şu alıntıyı iyice kafanızda canlandırmanızı istiyorum:

65 Bilim Teknik Dergisi, Ekim 2008, Sayfa 53, Sütün 3, Satır 3; Makale: “Her Şeyin Kuramı”

Sayfa 92/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 93: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

“Matematiksel bir anlatımla, kütle çekim alanları nonlineer ! Bu, gerçekte kütle çekim alanlarının enerjiyle ilişkili olması, enerjinin de kütleyle ifade edilmesi ve dolayısıyla bir çekimin ortaya çıkması nedeniyle ön plana çıkıyor. Kuantum diliyle söylersek, gravitonlar başka gravitonlarla etkileşebiliyor. Oysa elektromanyetik kuvvetin taşıyıcısı olan fotonlar kendileriyle değil yalnızca elektrik yükleri ve akımla etkileşir. Gravitonların arasındaki bu etkileşim nedeniyle maddeyi oluşturan parçacıklar, kapalı bir ilmek oluşturan ve bir ağacın dallarına benzeyen gravitonlar ağı ile çevrili.”66

Şöyle diyebilir miyiz: “Maddenin elektromanyetik emisyon (foton salınımı) yapabilmesi için, mutlak sıfır dan daha sıcak bir halde olması gerek ve bu elektromanyetik kuvvetin bir özelliğidir.” ?Diyebilirsek eğer, o zaman da şunu diyebilmemiz gerekir: “Enerji farklı şekillerde bulunur:1.Potansiyel,2.Kinetik,3.Termik.Bunun dışında bilinen bir enerji türü varsa, çekinmeyin, bana söyleyin. Ortaya çıkan termik enerjinin elektromanyetik kuvvet ile yakından ilişkisinin hepimiz farkındayız. Aynı şekilde potansiyel ve kinetik enerji ile de, ancak dolaylı olarak, ilgilidir benim anladığım kadarıyla. Potansiyel enerjinin türleri, ya kinetiğin potansiyelidir (Kütle Çekim Kuvvetinin depolanması gibi), ya da (olası) termik enerjinin (maddenin genel olarak ısı açığa çıkarmasından kaynaklanan) oluşumu potansiyelidir. Aslında konvansiyonel Kuvvetler birliği olarak bildiğimiz Elektromanyetik Kuvvet, Güçlü Çekirdek Kuvvet ve Zayıf Çekirdek Kuvvet olarak tabir edilen kuvvetlerin bir ortak paydaya sahip görünmelerine rağmen farklı tabiyatlara sahip olduklarını iddia etsem nasıl olurdu ?Buna göre, elektromanyetizma diğer kuvvetlerden ayrı düşünülemiyeceği gibi, kütleçekim de diğerlerinden ayrı düşünülemez. Aynı sepetteki yumurtadır hepsi. Eğer, elektromanyetizmayı güçlü çekirdek ve zayıf çekirdek kuvvetleriyle birleştirmenin bir yolu bulunabilirse (matematiksel olarak) o zaman kütleçekimi ile de birleştirmenin yolu açılmış demektir. Ancak burada kütleçekimin iki farklı yüzü (özelliği) olduğunu ve bunun diğer kuvvetlerin iki yüzlerine benzer, ama tıpatıp aynı olmadığını mantıken (soyut bir felsefe ile) kabul etmek yanlış olmaz. Elektromanyetizmanın, her nekadar elle tutulur (belkide 5 duyu ile algılanabilir) bir “gerçeği” var olduğu izlenimi yaygınlaşmış olsada, aslında pek de öyle olmadığını hepimiz kabul ederiz herhalde (bak. Atomu oluşturan parçacıkların boyut ve oranları ve daha küçük parçacıkların özellikleri). Benzer şekilde, kütleçekim de otantik ve şimdiye kadar anlaşılmamış bir tabiyata sahipdir.Kütleçekim'i üç boyutlu bir matris olarak düşünürsek ve bu matrisin elemanlarının temel düzeninin eşkenar piramit şeklinde dizili olduğunu düşünürsek (bu şekli kafanızda çok iyi canlandırmanızda fayda var, iyisimi

kartondan bir modelini yapıp iyice incelemek), ki bu şekil mutlak düzenin yegane mümkün olduğu biçimdir, o zaman maddenin o ilk düzenli halinden sonra gerçekleşen öbeklenmelerin de bu matrisin düzgün enerji potansiyelinden yola çıkarak, yüklerde (aynı zamanda termik) armalar oluşturduğu sonucuna varmak zor değildir. Aradaki fark, kütleçekimi oluşturan enerji düzeyleridir, yani gravitonların yükleri. Ancak, daha öncede ima etmiş olduğumuz üzere, bu yüklerin doğrudan, elektromanyetik prensibe dayanan araç gereçlerle, duyumsanamıyacağını, algılanamıyacağını, tespit edilemiyeceğini anlamak da zor olmaz. Ancak yüklerin sebep olduğu sonuçlar algılanabilir ve tespit edilebilir: Örneğin, yerçekimi gibi. Bu durumda mutlak düzen halindeki o ilk anda, kütleçekim de mutlak potansiyel ve evrenin her noktasında eşit ve bir olması gereği apaçık ortadadır. Bu yukarda tarif etmiş olduğumuz eşkenar şeklindeki piramitin köşeleri dediğimiz noktaları hidrojen atomundan oluşmaktaydı. Hidrojen, tüm elementlerin ilki olduğundan, ki günümüz bilimi de bunu inkar etmez, madde ilk var olduğu anda bu mutlak düzen halinde ve mutlak sıfır (0 Kelvin = -273°C) ısısında bulunmaktaydı. Yani, orada herhangi bir büyük patlama veya benzeri termik, elektromanyetik veya farklı bir potansiyel enerji veya kuvvetten bahsetmek mümkün olamaz. Bunu iyi anlamakta fayda var.

Şimdilik bu konuda aklıma gelenler bunlar. Bu makaleyi bir ihtimal genişletmem, yeni şeyler eklemem mümkün görünüyor.

66 Bilim Teknik Dergisi, Ekim 2008, Sayfa 51, sütün 1-2, Satır, aşağılarda; Makale: “Her Şeyin Kuramı”

Sayfa 93/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

sb

Page 94: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

Mutlak Tekillik ile Karadeliklerin FarkıMutlak tekillik (teklik/birlik manasında da kullanılabilinir), Kara deliklerde rastladığımız tekillikten çok farklı bir tabiata sahiptir. Mutlak tekillikte kütle çekim kuvveti hacmin her noktasında eşittir (ve birdir), oysa karadeliklerde (her tür madde/kütle de olduğu gibi) kütle çekim (gravitasyon) hacimsel (veya vektörel, yani her yönde) olarak, uzaklığın ters karesiyle orantılıdır, sadece kütlenin miktarı ve diğer özellikleri (element, yoğunluk gibi) bu uzaklığın mesafesine etki eder. Karadelikler, her ne kadar tekillik izlenimi veriyor olsalar da, mutlak tekillik oluşturmaktan çok (sonsuz, ∞) uzaklar. Kütle çekimin uzaklığın karesiyle ters orantısına bağlı kalmak şartıyla, elektromanyetik emisyonu 180 derece tersine çevirebilecek bir olay ufkuna (event horizon) sahipler. Bu olay ufkunun genişliği de, karadeliğin kütlesine (m=mass) bağlıdır. Öte yandan, mutlak tekillikte ne bir olay ufkuna rastlarsınız, çünkü mutlak tekillik sonsuz kütleye sahiptir dolayısıyla genişliği sonsuzudur, ne de mutlak tekilliğin içinden herhangi bir elektromanyetik emisyon çıkar, olsa dahi çıkamaz kısacası. Mutlak tekillikte sonsuz bir kütle çekim kuvveti vardır. Bu haliyle 4 boyutlu Uzay-Zamanda (Einstein Evreninde) var olamaz, ki mutlak tekilliği göreni de yoktur şimdiye kadar (veya biz bilmiyoruz). Bu bilgilerden yola çıkarak, Özel ve Genel Görelilik Kuramlarında (hipotezlerinde) geçen, zamanda geriye gitme olayı da, mümkün olamaz. Bu manada, Kütle Çekim Kuvvetinin, uzaklığının karesiyle ters orantılı olarak etki etmesinin de çok büyük bir fayda olduğunu da idrak etmeliyiz. Öyle olmasaydı, şimdi burada oturuyor, düşünüyor olamazdık.Demek mutlak tekillik hiçbir şekilde elektromanyetik kuvvet üretmez, üretse de serbest bırakamaz, enerjisi sadece ve sadece potansiyeldir. Bu potansiyel kütle çekim kuvvetinin dışındaki tüm kuvvetler için geçerlidir. Aynı zamanda mutlak tekilliğin tabiatı itibariyle her konuda (gravitasyon dahil) bir olması gereği kendiliğinden ortaya çıkıyor.Zaten defalarca, mutlak tekilliğin bu evrende var olamayacağı iddiasıyla, bu sayfalarda iştigal ettik. Belki sizde artık bıkmışsınızdır. Ama en azından olaya bir de böyle bakıp bu sonuca varmak da değişiklik olmadı mı ?Yazdıklarım tekrardan ibaret, anladınız siz onu. Sadece olaylara farklı noktalardan bakıp, farklı değişkenlerle de hipotezimi destekliyorum aslında. Şu an için yazdıklarım mantıklı geliyor, he ne kadar farklı bilinç ve anlayışta kişilere çok uçuk gibi görünse de... Doğrusu, uçuk kelimesi, bu hipotezi tanımlamaya yetmez, gerçekten hasta bir ruhun zırvalarına benziyor, kabul ediyorum. Ama ne var ki, her şeyde olduğu gibi, insanın ruh sağlığı da görecedir.27.10.2009, Salı – 12:35“Sonra bir duman halinde bulunan göğe yöneldi, ona ve yere, 'İkiniz de, isteyerek veya istemeyerek gelin !' buyurdu. İkisi de, 'İsteyerek geldik.' dediler.” [Fussilet, 41:11]“Böylelikle onları iki gün içinde yedi gök olmak üzere yerine koydu ve her gökte, ona ait emri de vahyetti. Dünya semasını da kandillerle donattık ve koruma altına aldık. ...” [Fussilet, 41:12]Benim kanaatime göre, bu iki Ayette söz konusu olan, 11 (Ya da 10 ?) boyutun ilk yaratıldıklarında bitişik olarak duman halinde (hidrojen protogeni) bulunmaları, daha sonra 4 boyutlu evrenin (uzay-zaman, yer olarak geçiyor) diğer boyutlardan ayrılmasıdır. Tabi bu ayette başka şeylere de dikkat çekiliyor; Mesela dünya semasının koruma altına alınması ve kandillerle (Diğer gök cisimleri) donatılması. Buradaki sema kelimesi uzayın, bana göre sonsuz, derinliklerine işaret etmektedir ki, diğer 7 gök (7 boyut) bu sema'nın ötesinde bulunuyorlar. Ancak, 7 gök dahilinde uzay-zaman sisteminin göğünü de düşünürseniz, o zaman dünya yer olur ve toplam boyut sayısı On'a (10) iner. Tabi en doğrusunu Allah bilir, bizimkisi zan. Bence, artık kanaatim doğrudur-yanlıştır, bir boyut fazladır-eksiktir, bunu burada tartışmaya gelmez, gerek de yok, elimize bir şey geçmez.

İnternet'te bugün (30.10.2009, Cuma) bulduğum bir makale:

Zaman ve 5. BoyutYaratılış nizamında, varlıklarla boyutlar arasında değişmez bir ahenk vardır. Bir varlığın üç boyutlu sisteme uyması halinde, yani dünyamızda olduğu gibi maddî bir şekil gösterdiği taktirde, mutlaka 4 boyutun yani zamanın tesirine girer. Bu tesir maddî varlığın değişkenliğini zorunlu hale getirir. Önce bir hareket sistemi oluşur, varlıklar yer değiştirir. Bu değişim, kaba hatlarıyla bazan bir yerden bir yere gidiş gibi gözlenir, bazan da mikro dünyalarda moleküller arasındaki alış-verişler şeklinde de zuhur edebilir. Böylece yeni oluşlar, eskimeler ve değişimler ortaya çıkabilir. Biz bunları ölüm diye yorumlarız. Gerçekte ise olay, maddî sistemin zaman boyutu ile birlikte yürüttüğü bir değişimdir. Daha önemlisi, 5. boyutu ve ondan sonraki boyutları iyi kavramadığınız için, kainattaki bütün sırları bu basit pencereden seyretmek isteriz. Halbuki maddenin özündeki gravidasvon sırrı 5. boyutun tasarrufuna girince, zaman tesiri fonksiyonunu kaybeder ya da çok sınırlı çizgide kalır. 5. boyuttaki bir varlığın mekanı üç boyutun mesafelerinde haps olmadığı için eskimeler, yıpranmalar ve dönüşümler artık söz konusu değildir. Hem buradaki olayların zamana bavlı diye bildiğimiz süratleri çok artmıştır ve adeta anlık intikaller (bir anda ulaşma) şeklindedir, hem de açık bir ölümsüzlük vardır. 5. boyuttaki bu hikmetleri, kainatın nazlısı EFENDİMİZ (S.A.V.) miracında net bir şekilde yaşanmıştır. Efendimiz (S.A.V.) dünya mekanında ilk intikali Kudüs'e yaparken, zamana bağlı kalarak bir kaç saniye harcadığı halde; 5. boyuta geçince hem zamanın gerisini hem de ilerisini bir anda seyretmiş ve anlatılması

Sayfa 94/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 95: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

asırlar sürecek intikalleri, yatağı soğumadan yaşamıştır. 5.boyuttan ötesindeki boyutların niteliklerini ise, bugünkü fizik nosyonumuzla hiç fark edemeyiz. 6 ve 7 boyutlarda varlıklarını sürdüren meleklerin sonsuza yakın titreşim süratleri, bu boyutların özelli6inden gelmektedir. Bundan dolayıdır ki yüce kitabımız KUR'ÂN, bunların görünmezli6ini ve bilinmezliğini net olarak bildirmiştir, daha önemlisi yüce kitabımızın zaman boyutu açısından yaklaşımıdır. Meleklerin Dünya mekanına bile sığması zor büyüklükleri yanında zamanla ilgilerini akıl almaz süratle ifade etmiştir. "Mearic" Sûresi âyet 4'de "Melekler ve ruh oraya uzunluğu 50.000 yıl olun bir günde yükselip çıkarlar" buyurulmaktadır. İşte zamanla 5. boyut arasındaki bu ahenk, kainatın çeşitli katlarında zamanın akış süratinde kaçınılmaz bir değişkenlik hasıl eder. Astrofizikte müşahade edilmiştir ki, belli bir ışın; kainatın çok uzak noktaları arasında seyrederken adeta zamanı tüketmiş; gibi görünmektedir. Meselâ: güneşten yola çıkan bir muon'un arza ulaşması. teorik olarak mümkün değildir. Muon'un fırtına gibi hızına rağmen yarı ömrü o kadar kısadır ki, arza ulaşmadan yolda değişime uğraması gerekir. Halbuki Güneş'ten hatta daha uzak yıldızlardan bile dünyaya muon gelebilmektedir ki, bu ışınların yarı ömrü değişmez bir nitelik taşıdığına göre, arza kadar gelebilmeleri, zaman akışının uzayın muhtelif bölgelerinde değişini içinde olduğunu göstermektedir. Bu gerçek, uzayın ve kainatın her noktasında 5. boyut tesirinin farklılığında doğmaktadır. Manyetik tesir boyutu, elipsoid bir yapıya sahip olan kainat katlarında ayrı kuvvet hatları oluşturduğundan, zaman buralarda zaafa uğramakta, yavaşlamakta ya da bazı bölgelerde hızlı akmaktadır. Manyetik tesir boyutun şiddetindeki farklar, gravidasyon dediğimiz maddenin ona direnme gücünü değiştirmektedir. Bunların ötesinde sistemlerin tamamı da, kendi gravidasyon bütünlükleri ile kainattan farklı mekan locaları oluşturmaktadır. Bir güneş sistemi, hem tek tek fertleri ile hem de bütünü ile manyetik hareket boyutuna tavır koymak zorundadır. Galaksilerde kendi bütünlükleri içerisinde bu tarz özel bir gravidasyon tavrı arz eder. Böylece kainatın fark edilmez ekseni etrafında bütün galaksi grupları ayrı tarzlarda dönüp dururlar. 5. Boyutun bu manyetik hareket gücü öylesine net bir boyuttur ki, galaksi topluluklarının helezon şeklindeki yapılan ve virgül şeklindeki düzenleri, bu hareketin adeta sonsuz uzaydaki ahenk nakışlarıdır. Big-Bang teorisi ile ortaya çıkarı astrofizik tartışmalarının uzama sebebi, manyetik hareket boyutunu fark edememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü 4 boyutlu sistemi içerisinde büyük enerji dağılımlarının yerleşimlerini izah etmek imkânsızdır. Kainattaki bu sonsuz gücün bir noktadan patladığı ve dağılan parçacıkları nasıl şekillendirip uzay mekanına yerleştirdiği, ancak manyetik hareket boyutuyla izah edilebilir. Paul Davies'in mutlak vakumda yeni kuantların doğurduğunu tesbit etmesi, manyetik hareket boyutunun mesafe ve mekanları aşan sırrı ile açıklanmaktadır. Gerek semaların ve uzayın sınırsız mekanlarında, gerekse varlıkların en küçüğü sayılabilecek atom ordugâhlarındaki faaliyetlerde, 5. boyut hükmünü icra etmektedir. Hilbert'in maddî varlıkların sığınamayacağı kadar küçük, fakat var olan mesafeleri dahi, 5 boyutun istilasından ötede kalamaz. 5.Boyut aynı zamanda varlıkların değişmezlik kazandığı bir geçiş noktasıdır. 4 boyutlu sistemde değişkenliğe ve ölüme mahkum olan olaylar 5. boyuta yansırken yeni bir hüviyetle sonsuzluğa ilk adımını atmış olur. Ne var ki, varlıkların bu noktaya intikali, kara delikler misalinde olduğu gibi, gravidasyonlarını terk etmekle mümkündür. İnsanın bütün varlıklardan farklı bir özelliği, bu intikali sağlayacak kabiliyette yaratılmış olmasıdır. İnsanlar, ruhî yanları ile her an 5. boyuta yansıma kabiliyetine sahipken maddî yanları ile 4 boyutlu sistemin şartlarına tabiî olurlar. Bir anlamda "gizli gravidasyon" sayılabilecek olan nefislerini yenemedikleri için, bu muhteşem kabiliyetlerini kullanamazlar. Ehil olmayanlarca anlaşılamayan yüce insanın bu sırrı, pek çok örnekleri ile yaşanmıştır. Yüce Peygamberimiz’in "Yaşarken ölünüz" emri, bu söylediklerimizin özünü teşkil etmektedir. İnsanda mevcud olan muhteşem ruh varlığı, nefsin dünya çıkarları tuzağında hapsedilmezse, o insan 5. boyutu da yaşayabilir. Zaten insanın ölümü bir anlamda 5. boyuta ve daha ötesindeki boyutlara intikal olayıdır. İnsan inansa da inanmasa da, yaradılışın bu akıl almaz sistemlerine tâbidir. 5. Boyutun çağımızda böylesine net bir görüntüye bürünmesi, ALLAH'ın kainatı tanımamız için bize açtığı yeni bir penceredir. Bir hadîs-i kudsîde Cenab-ı Hak: "Ben bir gizli hazineydim, bilinmeyi diledim, onun için varlıkları yarattın" buyuruyor. Bu hadîs-i kudsî ALLAH'ın; ilmi bize neden öğrettiğinin sebebini de açıklamaktadır. Onun için ALLAH ölümden sonra daha nice boyutları bize seyrettirecektir. Boyutlar sistemi mesafelerden başlayarak zaman ve manyetik eylemle devam eder. Ancak bitmez. Çünkü buradan ötede meleklerin varlıklarını sürdürebildikleri 6. ve 7. boyutlar, daha ötelerde ise ruhlarını varlıklarını koruyabildikleri pek çok boyutlar vardır. İnsanoğlu boyutları aşabilen muhteşem yaradılışıyla Rabbinin rızasını elde ettiği taktirde âyette belirtilen "Eni yerlerle gökler kadar olan bir cennete" mazhar olacaktır. Şimdi Sûre-i Tekvîr'i bu bilgilerin ışığı altında anlamaya çalışalım. Kıyamet aslında dört boyutun yıkılıp beşinci boyutun, hatta diğer boyutların açılma olayıdır. Bunu en net şekilde ifade eden âyet on birinci âyettir. Kur'ân bilimlerinde Keşt-i Sema diye tanımlanan "Sema sıyrılıp soyulunca" tanımı beşinci boyutun açılışını ifade etmektedir. Yüce kitabınızda kıyamette semanın aldığı şekil çeşitli tanımlarla anlatır. Kıyametin daha ileri safhaları ayrı âyetlerde bildirilmiştir. Meselâ Sûre-i Rahman'da semanın bir alev gülü haline geleceği vurgulanmıştır. Bu tanım, kıyametin daha ileri bir safhasını anlatmaktadır. Sûı-e-i Tekvîr'in 11. âyetinde bildirilen safha ise 5. boyutun açılmasıdır ki, Arapçâ da nefis bir kelime olan Keşt-i Sema olarak kullanılmıştır. Yani gökyüzünün bir zar gibi, bir perde gibi açılışı diye dile getirilmiştir. Bu olayın Güneş'in kör bir nokta, bir kara delik haline gelmesi eylemi ile birlikte ortaya çıkması fevkalade önemli bilimsel gerçekleri dile getirmektedir. Kur'an bilimlerinde Tekvîı–i Şems dediğimiz Güneş'in kara delik haline gelmesi, kıyametin temel fonksiyonudur. Yani kıyamette. başlangıç noktası Güneş'in kara delik haline gelmesidir. Bu olay maddesel boyutların yani en, boy, derinlik ve zaman boyutlarının beşinci boyut olan manyetik eylem boyutu

Sayfa 95/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.

Page 96: 11 Dimensions Of The Hyperse, 7 Heaven & the Earth

B-ismi ALLAH 'i Rahman-i Rahim...Hakan ÜÇOK

Kainatın 11 Boyutu: 7 Gök ve YerMutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Modeli.

tarafından yutulması olayıdır-. İkinci âyetin harika tanımı ile kıyamet başlayınca madde, boyutları bu arada ışınların boyutları duruşur ve solar. Sûrenin âyetlerinin diziliş ahengi öylesine açık bir tarzda kıyameti tanımlamıştır ki; Bir yandan kıyamet mizansenini ekrana getirirken bir yandan boyutlar ve yaratılışa dair fizik dersi vermektedir. Kur'ân inzal sırası açısından hesap edilirse, yüce kitabımızın daha yeryüzünü nurlandırdığı ilk günlerde ALLAH Sûre-i Tekvîr’i inzal ederek; bütün bilimin Kur'ân'da olduğunu bütün "bilenlere" ilan edivermiştir. Zaten boyutlar yıkılınca neler olur? sorusuna cevab bulabildiğimiz zaman boyutlara ve maddeye ait her şeyi anladınız demektir. Sûre ahengindeki çok zarif bir incelik de boyutların yıkılışını tanımlarken tüm maddeyi kapsayan ünlü atom çekirdeğini tarif eden âyeti konunun sonuna getirmiş olmasıdır. Boyutlar, kıyametin kader düğmesinde yorulup solarken Rahman esmâsından yansıyan "Hünnes" ve "Künnes" hikmetleri yeniden varoluşlara ışık tutmaktadır.DR. HALUK NURBAKİ

İlginç, değil mi ? Ben pek öyle tesadüflere inanan bir insan değilim, bence tesadüf yoktur. Ama öte yandan, tüm evrenin benim etrafımda döndüğünü de düşünmüyorum. Bu makaleyi, google aramasında kendi makalelerimin hangi sıralarda çıktığını araştırırken buldum. Aslında pek öyle yeni birşeyler çıkmadı benim açımdan bu makaleden, ancak içinde sayılan hadisleri es geçersek, Sure ve ayetlerin ilginç açılımlarını beğendim. Varılan neticeler (sonuçlar) itibariylede makale çok da müthiş bir aydınlanma sayılmaz. Ama birisi oturmuş da, bu konuda kafa yormuş, işte bu hareket çok ama çok hoşuma gitti. 5.boyut ile ilgili ortaya atılan hipotez de yine aşağı yukarı benim bu konuda vardığım sonuçlara (veya geçişlere) çok benzer noktalar içeriyor.(Devam edecek...)Saygılarımla,Hakan ÜÇOKFilozof, Hipotezin Sahibi.

Sayfa 96/96-Kainatın 11 Boyutu:7 Gök ve Yer, Mutlak Düzenden Isınarak ve Yörüngelerde Hareket Ederek Tekamül Eden Evren Hipotezi.